iNSEL SiMYA - MiSTİGİN YoLU - Turuz

232

Transcript of iNSEL SiMYA - MiSTİGİN YoLU - Turuz

(iNSEL SiMYA - MiSTİGİN YoLU

R. Alipievo Zankovo

Editör Esen Altınel

Mavi Kalem yayın evi

İi Mavi Kal�m

yayınevı

Cinsel Simya - Mistiğin Yolu R. Alipieva Zankova

Mayıs 2012

97860587118-1-5

Editör Esen Altınel

Resim - Grafik Süleyman Kurt

Tasarım - Uygulama Merhaba Grafik

Kapak Tasarım Şendoğan Yazıcı

Baskı Ezgi Matbaacılık San. Ltd. Şti.

Sanayi cd. Altay sk. No: 14 Yenibosna/İstanbul Telefon: 0212 452 23 02 Faks: 0212 654 94 13

www.ezgimatbaa.net

Mavi Kalem Yayınevi

Yayın Yönetmeni Renan Seçkin

Zümrütevler mh. Handegül sk. No: 86/25 Maltepe/İstanbul

Telefon: 0216 65 51 35 - 0542 422 66 51 E-posta: [email protected]

Web: www.mavikalemyayinevi.com

Bu eserin tüm hakları saklıdır. Yaymevinden izin alınmaksızın kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz,

hiçbir şekilde kopyalanamaz. çoğalttlamaz ve yayınlanamaz.

İçindekiler

9···Önsöz

11 ···Giriş

13 ···Birinci Bölüm - Öze Dönüş

18 ••• Rüya Bombardımanı

20 • .. Arketipler

21 ••• Yitik Ülke

25 ••• Bilinçdışına Güvenmek

27 ••• Gölge ile Buluşmak

29 ••• Metafiziki Mucizeler

33 ••• İkinci Bölüm - Enerji İle Tanışma

37 •··Denge Sistemi

40 ···Meditasyon

41 ••·Bilincin Değişimi ve Meditasyon

43 ••• Sevişmenin Meditasyona Dönüşümü

46 ···Nefes Çalışmaları

48 ••• Hatha Yoga

50 ••• Tai Chi Chi Gong

55 •••Enerjiden Kasıt Ne(dir)?

57 ···Hissediş

60 ···Enerjiyi Vizyon ve Rüyada Hissediş

62 ••• İnisiyasyon

64 ••• Cinsel Enerji Santrali

66 ••• Tantra Bilgeliği

69 ••• MaithunaAyini - Kutsal Seks

74 ••• Cinsel Tekamül Fobisi - Sünnet ve Sezaryen

76 ••• Cinsel ve Başka Yollarla Elde Edilen Fazlalık Enerjinin Kullanımı

77 ••• Kunda/ini

87 ••• Üçüncü Bölüm - Enerji Üzerine Sohbet

95 ••• Dördüncü Bölüm - Cinsel Simyaya Hazırlık

97 ···Bedenin Arındırılması

99 ···Mekanın Arındırılması

100 ···Zamanın Seçimi

101 • .. Masaj

102 ···Su Uygulaması

103 ···Ateş ile Uygulama

104 ••• Partnerin Seçimi

107 ···Ona Aşık Olmalz mıyız?

109 ••• Beşinci Bölüm - Bedensel - Zihinsel Hazırlık

112 ·•• Önemli Noktalar/İlkeler

112 ·•• 1 - Eklemlerin Duruşu

113 ••• 2 -Yin-Yang Dönüşümü ve Sabit Nokta

114 ••• 3 -Spontane Hareketler

116 ••• 4 - İmajinasyon

116 ••• 5 -Disiplin

118 • •• 6 - Rasyonel Tutum

119 ···Yoga Hareketleri

122 ···Köprü Örneği

124··· Kasıkları Esnetme

127 ••• Kobra ve Dalga Hareketi

128 • •• Chi Gang Pratikleri

133 ···Nefes Çalzşmalan

137 ••• Altıncı Bölüm - Tekli Pratiklerde Çin Tao (Mantak Chia) Yaklaşımı

139 ••• Yumurtalık Solunumu'nun Özeti

141 ·•• Orgazmik Çekilme Egzersizi'nin Özeti

144 ···Tekli Uygulama/ar

147 •••Klasik bir Uygulama Örneği

153 ···Ayakta Uygulama Örneği

156 ···Lotus oturuşunda uygulama örneği

161 ···Hazzı Beyinde Hissetme

161 ·•• Ters Duruşlarda Enerjiyi Gözlemlemek

163 ···İki Aşamalı Ters Uygulama

165 ···Neden Hissedemiyorum?

169 ···Yedinci Bölüm - Eşli Uygulamalar

177 ·•· Martifet İnceliklerde Saklı

179 ••• Taocu Sevişme mi, Yoksa Tantra Yaklaşımı mı?

183 ···Dalga Etkisini Yaratmak -Kedi Duruşu

186 ···Kadının Üstte Olduğu Pozisyon

6

188 ••• Yan Yatış Pozisyonu

190 ... Oral Sevişme

191 ... Enerjiyi Doğru Yönlendirdik mi?

193 ... Yüz Yüze Yan Yatış Pozisyonu

195 ... Ters Duruşlarda Enerjiyi Gözlemlemek

197 ... Açık Havada Sevişmek

201 ... Uzaktan (Cinsel) Etkileşim

207 ... Sekizinci Bölüm - Üstat Mehmet Çayır İle Söyleşi

215 ... Dokuzuncu Bölüm - Cinsel Majiye Giriş

217 ... Vizyon ve İmajinasyon

219 ... Maji

220 ... Cinsel Enerjiyi ve Orgazm Enerjisini Majide Kullanma

223 ... Ay'zn Etkisi

224 ... Adet Dönemlerinde Maji

228 ... Uzaktan Cinsel Manipülasyon -Taciz

229 ... Cadılık

230 ... Ayin ve Mihrap

7

1 ' l

i ;

l \

\

\ t � " ' \

! �

\ '

\

i '

Önsöz

Uzunca bir süredir bu kitabı yazma hevesi içindeydim. Aynı zaman­da kararsızlıklar, tereddütler, endişeler içerisinde. Tam "evet şimdi tam sırası başlamanın" derken, içimde bir ses karşı koyuyordu. Yeni bulgularımın şaşkınlığı ve heyecanı etkisinde kaldıkça, yeniden ve yeniden niyetleniyordum. Fakat çok geçmeden, yolun henüz başında olduğumu düşünüp, geri çekiyordum arzularımı. Sonra düşündüm ... Ben ne yapıyorum ki? Yolun başının neresi olduğu belli, belli olma­sına, ama sonu belli değildi ki. Hangi aşamada olduğumu söyleye­mediğim gibi, bu cevabı verebilecek tek bir Allah'ın kulu yok. Çünkü "işte budur" dediğim gelişim etabının hemen sonrasında hep, yeni gelişimler, keşifler, yeni açılımlar geliyordu. Anladım ki, bu yolculu­ğun sonu belirsiz. Belki de hiç yok. Gidebildiğin ölçüde, cesaret ede­bildiğin düzeyde, özveri ve derin kavrayışın müsaade ettiği payda ... ilerliyorsun ...

Uğraştığım meseleyi tam olarak bilebilen yok, tanımlayabilen yok. Kimse yaşanılanların ne olduğunu kesin bir şekilde söyleyemiyor. Zaten herkesin de yaşantısı birbirinden az veya çok farklı bu anlam­da. Onun için belki de "gir ve görebileceklerini kendin gör" tavsiyesi veriliyor, tasavvuf erbabınca. Bu tecrübe edilen "şey", durum, ken­dini tanıtmayı seçmiyor. Belki de istemiyor. İstendiği zaman oluş­muyor, sonra hiç beklenmediği zamanda, gelişiyle şaşırtıyor. Doğulu üstatlar dahi, deneyimleyen kişilerin kafaları net değil bu konuda, hatta karışık. Ortak bir uzlaşıma varılamıyor. Kaldı ki hep erkek te­kelinde kalmış bu giz. Çoğunlukla kadının doğası üzerinden gittiği halde, erkekler tarafından yazılmış, tarif edilmeye, açıklanmaya, anlamlandırılmaya çalışılmış. Bir kadının gözü, sezgisi, duyarlılığı eksik kalıyor bu durumda. Bir kadının güçlü ilkel doğası. Boyutları aşan güdüleri, cinselliği...

Ve düşündüm, karar verdim. Belki yolun başındayımdır henüz, belki ortasında veya sonda. Bunu kim bilebilir ki? Sonun nerede olduğunu merak edip beklemek yerine, ki son yoktur bence, şu ana dek olan yolculuğu yazmalıyım dedim. Yolun sonunu tabi ki merak ediyoruz, eğer varsa tabi, ama ona doğru giderken gördüğümüz manzaraları da yazmalıyız. Geçtiğimiz dağlar, tepeler, ovalar, köprüler, zorluk­lar, umutsuzluklar, sevinçler olmadan ilerleyemiyoruz ne de olsa. Bu güne dek olan gelişimleri, samimice paylaşacağım sizinle. Belki bir ilham, yeni bir bakış açısı, cinselliğinize farklı bir yorum katar ümidiyle. Belki bir adım da siz atarsınız cesurca ileri, düşüncesiyle ... yazıya döküyorum ...

İstanbul 30 Ocak 2012

l

1

i I \

t

GİRİŞ

Mistik/ enerjetik dünyanın özel işleyiş süreçlerini öğrenme oranı, kolaylığı ve hızı, kişiden kişiye değişir. Her bir insan, müzik konu­sunda kendini geliştirebilir, bir dereceye kadar. Doğuştan gelen bir yeteneği varsa, çok daha fazla ilerleyebilir, yeteneği kısıtlıysa gelebi­leceği seviye de bellidir. Müziğe olan yeteneğini, az veya çok olması­na bakmaksızın tümden de kapatabilir. Mistiğe, metafiziğe, enerjisel duyuma olan yatkınlık da böyle bir şey. Hepimizde vardır, belli öl­çüde, ama bazımız onu geliştirip, peşinden koşup giderken, bazımız kapatır kendini. Mistik alana kararlı bir şekilde sırt dönen biri için enerji gerçekten yoktur. İşin ilginç tarafı, dünya gerçeğinin sırf ölçü­lebilen görülebilen ve gözlemlenebilen fiziki değerlerden oluştuğuna inanan biri için metafiziki dünya de kendi kapılarını kapatır. Oysa yetenek kullanılmasa ve geliştirilmese dahi, inançsızlık ve redde­dişle yaklaşılmadığında atıl durumunu korur. Zamanı geldiğinde ve şartlar gerektirdiğinde kodlanan tohumlar, hızlıca büyümeye başla­yabilir böylece.

Sayfalar arasında okuyacağınız bilgiler, tümüyle kişisel deneyim so­nucu edindiğim görüş ve kazanımlardan ibarettir. Kitabın konsepti göreceğiniz üzere, deneysel ve deneyimsel çalışmalar üzerine inşa edildi. Yıllar öncesinden başlayan bir kişisel gelişimin ürünü olan geldiğim seviye, doğal olarak kendime hastır. Ve kendim için geliştir­diğim bu fiziksel/zihinsel/ruhsal sistemin benim dışımdaki insanlar için de aynı yeterlilikte olabileceğini söylemem aptallık değilse de, sadece çıkar amaçlı olabilir. Böyle bir garanti vermem söz konusu de­ğil. Peki o halde bilgilerin kısır ve şüpheli, biriken deneyimin son de­rece yetersiz olduğu cinsel simya gibi tuzak yüklü bir bölgeye girme­min sebebi nedir? Neden zihnim ve kalbim sürekli bu tarz fikirlerin çekimi altında kıvranıyor. Dahası, gördüklerimi paylaşma ihtiyacım hangi sebepten? Ben ne Çin'in dağlarına gidip tapınaklarda eğitim aldım, ne de Hindistan' da bir gurunun rehberliğinde çalıştım. Oto­biyografi yazacak olsaydım, dışarıdan kaynaklı bir spiritual/felsefi eğitime ait tek bir cümle göremezdiniz. Bu bir kayıp mı, yetersizlik mi bilmiyorum. Fakat kişisel gelişimde en son olarak vardığım alan, gizemli cazibesiyle beni içine çeken cinsel simya alanı zaten rehber edinmeye müsait değil. Cinsel enerjinin bir kullanım kılavuzu da yok önceden hazırlanan. O elimizde bir cadının süpürgesine dönüşebilir ve uzaklara, çok ötelerdeki bilinmezlere uçurabilir bizi. Veya sadece onun sapı misali kafamıza kafamıza inebilir umarsızca. Açıkçası yo­lun çok güvenli, garantili olduğunu söyleyemem, tehlikesiz olduğunu da ... Elimize geçen o güç bir elmas da olabilir, veya bir kül gibi elimize yüzümüze de bulaşabilir pekala. Gözlem yeteneğimizi yitirmeden, sanrılara kapılmadan, "ben oldum" tavırlarına girip kendimizi guru,

üstad v.s gibi şişmiş bir egoya dönüştürmeden, aklıselimliğimizi ko­ruyarak yola çıkmaktan başka çare yok. Denemekten başka çare yok. Bu sebeple ben karanlıkta el yordamıyla gidiyorum, ama hızlı ama yavaş ... Düşe kalka ilerliyorum ... İnatla ve sabırla, tüm karşıt ses­lere rağmen, cesaret verenleri dinlemeyi seçerek, yokluktan varlığa dönüşümü izliyorum. Çünkü açıkçası yürümekten başka bir çarem olmadığını biliyorum. Şiir yazma yeteneğinizin olduğunu düşünün. Aklınıza sürekli dizi dizi kelimeler gelirken, günlük hayattan çekip koparırlarken onlar sizi, ruhunuzu saran bu heyecanınızı ne kadar süre için baskılayabilirsiniz. Eninde sonunda bir kağıt kalem bulup yazmaya başlayacaksınız. Benim yönelişim de bir şairden çok farklı değil aslında. Enerji konusunda belli bir seviyede hassasiyet geliştir­mem, onu kullanmamı emretti bir anlamda. O bir ilham gibi, idea gibi, sanatsal bir çılgınlık, bağımlılık gibi, soruları cevaplamaya aday biri gibi geldi.. .. ve peşinden beni sürükledi, hala sürüklüyor ...

Şu an öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, her şey sayılabilir, ölçülebilir, sınıflandırılabilir, bir sisteme oturtulabilir olmalı anlayışı hakim. Dolayısıyla bir yöntem önerildiğinde, onun garantili olmasını bekle­riz ve isteriz. Yoksa kıymeti olmaz bizim için, vakit kaybı, para kay­bı, enerji kaybı olur. Mistik duyu öğretileri ile cinsel simya işte bu yüzden güvenilir yolların dışında kalır klasik görüşlere gore. Çünkü onların işleyiş mekanizması anlaşılabilir, analiz edilebilir bir yapı değildir, somut değil soyuttur. Bu yolda harcanan emeğin kas küt­lesi veya şişmiş bir cüzdan misali maddi bir karşılığı yoktur. Mistik / enerjik cinsellik ile elde edilen kazanımı sınıflandıracak olursak, o bir sanat dalı misali gibidir. Ruhsal doyum getirir, duyuötesine bir köprü olarak değer taşır. Kısaca ona fizikötesini görme ve oradan esintiler getirme sanatıdır diyebiliriz. Ve her bir sanat dalının oldu­ğu gibi, garantisi yoktur. Aşk ve zevk için yapılır. Yaratma ihtiyacı ve hafif şizofrenik güdülerle gidilir. Bu yolun yolcusuysanız, sıradan işinde gücünde olan biri, bir banka memuru misali olmanız beklene­mez. Sizin sanatsal yeteneğiniz, çılgınlığın ve bilgeliğin sınırları ara­sında gider gelir. Sanatta ustalaşmanız, ona dışarıdan verilen değer, ilgi veya maddi kazanç ile ölçülmez. Sizin hayatınıza kattıkları ile ölçülür ancak. Örneğin metafiziki mucizelerle, vizyon ve duyuötesi algılarla. Fırçanızdır onlar, düşler ise yarattığınız resimleriniz. Sizin sanatınız budur, ister takdir görsün ister görmesin, yapmaktan, va­kit harcamaktan belki de tek zevk aldığınız budur ...

Aslında bakarsanız, klasik dini öğretiler de sırf soyutla ilgilendiği halde, onlardan ölçülebilir, tartılabilir fiziki deliller istenmez de aranmaz da. Çünkü onlar basitçe inançtır. İnanç ve iman gerekti­rirler. Mistisizm ve özellikle de enerji söz konusu olduğunda ise hiç yoktan bazı fiziksel sonuçlar alıyor ve gözlemleyebiliyoruz. Eşza­manlılık ilkesinin harekete geçişini, hayat akışındaki tesadüflerin

12

çoğalmasını, isteklerdeki yükselen gerçekleşme eğilimini, gelecekle ilgili algıların kısmi açılımını bu sınıfa dahil edebliriz. En önemlisi de enerjiyi test edebiliyoruz kendimiz ve başkaları üzerinde. Sıcak - soğuk algısı, manyetik etki, karıncalanma, üfürme, yanma v.b. bir çok algıyı bariz olarak fiziken deneyimleyebiliyoruz. Bir kısmı­nı telkin, plasebo veya hipnoz kısmına soksak bile, kalan gözlemlere psikolojiktir deme şansımız yok. Hissedilenin tam olarak ne olduğu­nu bilmiyoruz, fakat duyularımızın bize oyun oynamakta olduğunu da söyleyemiyoruz. Geriye, onu incelemek kalıyor, tekrar ve tekrar. Mistik ve enerjik duyuların nerede ne zaman hangi şartlara gore or­taya çıktığını, nasıl davrandığını, ne yapmak istediğini izliyoruz. O bizi değil, biz onu takip ediyoruz. Ben de öyle yapıyorum ... Bu tanrı vergisi yeteneği, bir ölçüm cihazı misali bedenimde izliyor ve takip ediyorum. Anlamaya çalışarak ...

13

BİRİNCİ BÖLÜM

ÖZE DÖNÜŞ

.

,, 1 i 1 1 ı

1 \ l 1 • . ' '

i

\ ( \ ! 1 ! i

t ı

1

En büyük dönüşüm (erginleme) aşamalarından biridir acı çekme aşaması. Öyle garip bir haldir ki, ancak yaşayanlar bilebilir sanıyo­rum. Anlatılması, canlandırılması zordur bu ızdırabın. Çünkü gö­rünürde belli bir sebebi yoktur. O anda hayatınız tam da istediğiniz gibi olabilir. İş güç, para ve mevki sahibisinizdir. Aile ortamınız dü­zenlidir, belki hatta çok iyi bir ilişkiniz olabilir. Yaşantınız renkli ve sürükleyici, her bakımdan dışarıdan "doyurucu" görüntü verebilir. Ama bir şeyler eksiktir. Bir şey, çok derininizde bir şey huzursuz ve açtır. Ruhunuz açlık içinde kıvranırken, acı içinde yanar. Neyin açlı­ğı, neyin sancısıdır bu? Bilemezsiniz. Aşk acısı değil, gelecek kaygısı hiç değil. Başka başka, hiçbir şeye benzemeyen, kıyas götüremeyen başka bir şey. Bu halinizi görenlerin bir kısmı, size şımarık derler. "Poposuna rahat batmış" biri olabilirsiniz gözlerinde. Veya tersine, depresyonda olduğunuzu düşünebilirler. Sizin için ciddi bir şekilde endişeye kapılabilir çevreniz. Çünkü sessizleşmişsinizdir. Durgun­laşmış, donuklaşmışsınızdır. Bir tür hülyalı yüz ifadesine bürün­müş, mahsun bir ifadeye kavuşmuşsunuzdur. Gözleriniz uzakların ötesinde bir şeye bakarmış gibi, dalar . . . Ne olduğunu bilemediğiniz, ulaşamadığınız ama var olduğunu sezinlediğiniz çok kıymetli bir şeye . . . Sanki daha önce ona sahip de yitirmiş gibisiniz. Ayrı düş­müşsünüz "ondan". Ne bir kadın, ne bir erkek, ne çocuk veya ana baba yetmez "onun" yokluk sızısını dindirmeye. İşte bu tarif etmeye çalıştığım hal, önemli bir dönüşüm öncesinde zorunlu olarak dene­yimlenen bir psişik etaptır. Bir tür erginleme basamağı diyebiliriz biz ona. Gelmekte olan büyük psişik bir enerji fırtınasının haber­cisi ve hazırlayıcısıdır. Ona doğru sürüklerken, ruhsal yapıyı daha dayanıklı kılmak gibi bir görev üstlenir. Hem daha dayanıklı, hem dönüşmeye daha istekli. İçgörü ve sezgileri kuvvetlenmiş ve büyük ölçüde keskinlik kazanmış birine dönüşmek üzere. Ruhsal ızdırap evresindeki kazanımlarınız bunlarla da bitmez. Maddeye karşı bağ­lılıkta güç kaybedersiniz. Manevi planda olanlara kavuşmak için, mekanda olan - dünyevi olay ve nimetlerle olan bir tür muhasebeye girişirsiniz. İlişkinizi gözden geçirirsiniz. "Yitik ülke" yakıştırma­sını yapabileceğim o duyduğunuz mistik özlem, sizin yönünüzü kararlı bir şekilde somuttan soyuta, ona, öze (kendinize) doğru çe­virir. Çünkü ortalama insanların ilgilendiği hemen hiçbir şey artık

17

tatmin etmeye yetmez sizi. Onlarla daha önce nasıl olur da doyu­rucu ilişkiler, sohbetler, sevişmeler yaptığınızı sorgularsınız kendi kendinize. Körü körüne bağlılık, bağımlılık, önyargı ve yargılayıcı tutum, beklentili ilişkiler, öfkeli ve kavgacı davranış, öze dönüşte geride bırakmanızın kolay olduğu yanlarınız olacaktır. Aynı bu za­manda, kendi çevrenizden daha çok kendi içiniz ve madde ötesiyle ilgilendiğiniz için, tanıdıklarınızın gözünde garipleşmeye başlarsı­nız. Sizi anlamaları zor olduğundan, empati yapamadıklarından bir adım uzaklaşabilirler sizden. Ama yine de oldukça zararsız ve hatta bazılarına göre "bilgece" bir duruşa kavuştuğunuzdan, uzaktan da olsa sizi merakla gözetlemeyi sürdürürler. Bu olay, yakın ilişkide olanların iletişim değişikliğidir. Öyle olması normaldir, evlerinde yetişen bir saksı bitkisiyken ondan beklenmeyen değişik bir çiçek açtığını izlemeleri misali olduğunuz için. Gözlemci ama bir derece mesafeli bir tutum uygundur bu durumda, bunda da zaten "öze dö­nüş yolunda olan" açısından hiçbir sakınca yoktur. Onun da zaten isteği bu yöndedir. Garip görünen o çiçeği açmak için, biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardır insanın. Kendi özüne, ruh evine dönüp, dinlemek için kendisini.

Yalnızlık, bazı insanların sandığı gibi tamamen pasif veya ey­lemsiz olmak, depresif bir tutum takınmak değildir. Yalnızlık bir nimettir, kendi kendinle kaldığında ruhunu dinleye bildiğin çok kıy­metli bir zamandır ve gereklidir. Sanat şaheserlerinin doğumu gibi, psişik eserlerin yaratımı için de, çevreden soyutlanıp, içteki kayna­ğa dönmek gerekir. Psişenin özündeki bilgeye danışmak, onun na­sihat sesini duyabilmek için, yalnızlığa, sadece kendimize özel bir zaman dilimine ihtiyacımız olur. Özellikle de bazı zamanlarda bu istek dramatik bir şekilde yükselir. Tuhaf bir şekilde yalnız kalma isteği, bir tür ayin beklentisiyle tamamlanabilir. Mistik yaşantı ar­zusu, belki de bir ritüel çerçevesinde yapılması gereken mistik bir sevişme isteği ve özlemiyle desteklenir. "Kendi gibi" olan birisiyle . . . Çünkü kendini dengelemek ve bütünlemek, tamamlamak için, ken­dine denk karşıt enerjiyle buluşma ihtiyacı hissedilir. "Acı çeken" içgüdüsel olarak anlar ve arar onu, kendine denk karşıt enerji kut­bunu. Çoğunlukla yalnız kalmayı istemenin bir başka nedeni de bu

18

1 l

sanırım, "kendi gibi birisinin", yakınında bulunmamasından . . . Ve bu beklenti, elbetteki dolunay zamanlarında tavan yapar. Dolunay, koskoca okyanusları kabartırken, mistik psişeyi de kendine doğru çeker. O zaman "kendinden olanı" bulma şansına eriştiyse kadın veya erkek, bu onun için emsalsiz bir cinsel ve ötesi deneyim olur.

Öze dönüş yoluculuğundaki acı çekme evresinde dikkat edil­mesi gereken şey, mistik beklentinin, normal insanlarla karşılana­mayacağı bilgisidir. Sakın ola, bunu denemeyin, işe yaramaz. Sizi hayal kırıklığına uğratmayı bırakın da, "ona", yitik ülkeye, tamlığa ve ilksel bütünlüğe olan özleminizi daha da çoğaltır. Ruhsal açlığı­nızı giderecek kişi, sizden biri olmalıdır. Mistik algı düzeyi yüksek, enerji kanalları açık, cinsel değil, ruhsal; hazcı değil, enerjik seks peşinde olan biri. Onunla aranızda bir aşk ilişkisi olması gerekmez. En azından klasik anlamda. Ama aranızda bir tür hedef birliği, say­gınlık, ruhsal denklik, hassasiyet ve arzu gerilimi olmak zorunda. Öyle biri yoksa hayatınızda, bu devreyi atlatırken yapabileceğiniz şey, bol bol meditasyon yapmak olmalıdır.

Görünürde belli bir nedeni olmayan ruhsal acı devresine gel­mezden önce, kişinin hayatı yeterince karışmış, kurduğu düzenler belki defalarca yıkılmıştır. Evliliği sonlandırma, şehir veya ülke de­ğiştirme, kariyeri bir çırpıda bitirme, belki de aile içi ölümler veya ciddi hastalıklar atlatılmıştır. Bu tecrübeler, değerlerin gözden ge­çirildiği, arayışın başladığı ön hazırlık devresidir. Bu aşamada da ızdırap olmakla birlikte, nedenleri barizdir. Fakat genellikle, ne­denler de kendi isteğiyle yaratılır. Eşler terk edilir, maddi bağımlı­lıklar sorgulanır, tüccar, bankacı, sigortacı gibi ruhsal yönü aç bıra­kan meslekler terk edilir. Onun yerine manevi yönü ağır basan işler tercih edilir. Yazarlık, ressamlık, müzisyenlik gibi. Kişinin içindeki yaratıcı ve sanatçı damar, işte bu devrede kabarır. Eğer doğru yön­lendirilirse, yeterince beslenir ve riskleri göze alırsa, bu devreyi ünlü bir yazar veya sanatçı olarak sonlandırabilir. Tersine, ruhun sesini dinlemez, içindeki güçlü içgüdüsel değişim isteğine uymaz ve eski düzeni değiştirecek adımları atmazsa, gelişmesi ilerlemez . Yazık olur. Maalesef, dönüşüm, zorunlu olarak bunları talep eder. Ya yanacaksınız Anka kuşu gibi ve yeniden doğacaksınız, ya da öyle

19

uyuşuk kalakalacaksınız. Hayatta gerçekleştirmek üzere size yük­lenen potansiyeli açamadan, gözünüzü kapayacaksınız bir gün. Sırf düzeni değiştirme gücünü kendinizde bulamadığınız için . . . Hayatı­nızın figüranı olarak kalacaksınız. Başrol oynamanız gerekirken . . . Bazen direnmenizi kırmak üzere size müdahaleler yapılır. Mesela siz evli bir bayansınız. Kocanız yeterince para kazandığı, size ve çocuklarınıza "iyi" baktığı için keyfiniz yerindedir. Çalışma gereği duymazsınız. Enerjinizin çoğunu çocuklarınızın eğitimi, aile düze­ni ve alış-verişe harcarsınız. Aldığınız pahalı ayakkabılar ile ikinci el bir araba fiyatını ödediğiniz çantalar, geçici olarak dışınızı boyar. Oysa içiniz sönüyordur, can çekişiyordur ama haberiniz yok. Bu böyle hayat boyu sürebilir. İkinci rolde, figüran rolde kalmayı se­çerek. Dışı boyayıp cilalarken, içi kurutup çölleştirerek. Bu sizin se­çiminizdir. Ama bazen, bu pasif hayatınızı değiştirmek üzere dışa­rıdan müdahale yapılabilir. Bir gün eşinizin cep telefonunda garip bir mesaj bulursunuz. Onu görmeniz gerekir. Gerçekten görmeniz gerekir! Görünüz ki, başınıza daha ciddi bir şeyin gelmesine fırsat vermeyin. Tanrı korusun ciddi bir hastalık gibi . . .

Rüya Bombardımanı

Tüm bunlar olurken, size yardım edecek, yönlendirecek, kuvvet verecek, fikir verecek bir içsel rehberiniz var. Yalnız değilsiniz, rü­yalar yürüdüğünüz yolu aydınlatır. Onları takip edip dinlemek her zaman çok önemlidir, ama özellikle acı çekme aşamasında onların etkinliği kat kat çoğalır. Bu dönemde, adeta bir rüya bombardıma­nına tutulabilirsiniz. Düşleriniz, yoğun bir sembolik içerikle olmuş­ları, olanları ve olacakları gösterirler size. Geçmişi yorumlamanızı, geleceği şekillendirmenizi talep ederler. Yürümeniz gereken yönü, sarmanız gereken yaraları, üstünüzden atmanız gereken fazlalıkları işaret ederken, total bir bilinçaltı temizliğine girişirler. Geçmişinizde daha ilk çocukluk döneminden itibaren ne kadar travmatik durum olduysa, bir bir onları açığa çıkartır düşler. Yaşadığınızı unuttuğunuz olayları, problemleri düşünmenizi sağlarlar. Artık onları değerlendi­rip, gereken dersi çıkarmanızın zamanı gelmiştir. Psişeyi rahatlat­manın tek çaresi budur: yüzleşmek, yarım kalmışları tamamlamak.

20

Rüyaları yazmak her zaman önemlidir fakat bu dönemde önemliden öte, zorunludur. Yazarsanız, onları çözmeniz kolaylaşır. Yoksa ben­zer senaryolar, benzer semboller sürekli tekrar eder, daha ki siz an­lamlarını deşifre edene kadar. Hemen ardından, yeni bir probleme odaklanır psişe ve bu defa farklı bir sembolle karşınıza çıkar. Defa­larca, onu da anlayana kadar . . . Kendimden örnek vereyim.

İki yıl kadar önce, rüyalarda bebekler görmeye başladım. He­men her rüyada bir bebekle uğraşıyordum. Başlangıçta çok küçük, yeni doğan bir bebekti ama benim değildi. Başka birinin evladıydı fakat nedense bana emanet edilmişti. Ona nasıl bakacağımı bilemi­yordum, beslenmesi gerekiyordu, fakat çok küçüktü. Göğsüme yak­laştırdığımda, şaşkınlıkla emzirebildiğimi gördüm. Cinsiyeti belli olmayan bu "emanet" bebeği onlarca rüyada gördüm. Nedense, ona karşı bir tür sorumluluk duyuyordum. Bebek az bir büyüdüğünde, onun erkek olduğunu anladım. Her bir rüyada biraz daha gelişiyor­du. Kim olduğu hakkında en ufak bir tahmin yürütemediğim çocu­ğu rüyanın birinde genç yakışıklı, esmer bir erkek olarak gördüm. Onun sağ yanındaydım, sol yanında kim olduğunu çıkartamadığım başka biri vardı. Üçümüz beraberce bir resim çektirdik. Bu düş, bir tür dönüm noktasıydı. Aylar süren serinin bir tür çözüm sahnesiy­di, finaliydi. Çünkü bilincimin hasıraltı ettiği bir travmanın çö­zümlemesine çok az kalmıştı. O çocuk benimdi. Benim olmadığını düşünerek, acı çekmeyi hafifletmeye çalıştığım o rüya bebeği, yap­tığım ve sonra zihnimde sansürlediğim katliamla yüzleştiriyordu beni. Bir kızım var benim, o beş yaşlarındayken, artık eski sınıfına soktuğum eşim, ona bir kardeş yapabileceğimizi söylemişti. Aradan çok geçmeden, sadece iki ay sonra hamile olduğumu öğrendim. Her istenen hamilelikte olduğu gibi, bulutlara uçmuştum. Yurtdışında olan eşime mutlu haberi verdiğimde, tüm sevinçlerim, hevesim, umutlarım kursağımda kaldı. Çünkü caymıştı. Onun korkakça yan çizişini yakıştıramamış ve kendime dahi uğradığım hayal kırıklığı­nı örtbas etmeyi seçmiştim. Hayır, eşim daha önce istediği bir bebe­ği şimdi reddediyor olamazdı. Ben hastaydım, o ara ilaç kullanmış­tım, sigara içilen ortamda bulunmuştum, onun için bebeğin sağlık­lı doğma ş ansı azalmıştı. Eşimin isteği üzerine kürtaj yapılacaktı,

21

ama kimselere gerçeğin böyle olduğu söylenmeyecekti. Kendimize bile. Bebek sağlıksızdı büyük ihtimalle. Tüm sorun bu. Çok geçme­den kürtaj gerçekleştirildi. Hatırlıyorum da, onun yüzünde hiçbir duygu kıpırtısı yoktu. Bense zoraki olarak, normalmişim gibi dav­ranıyordum. Kaldıramayacağım kadar ağır bir eylem olan, bebeğin hayatını sonlandırmayı, bilincimde silip attım. Daha ki rüyalar onu bana hatırlatana kadar. .. O an yaşamımı devam ettirebilmem için, bu oyunu oynadım kendime. Unutma ve nedenleri saptırma oyu­nu. Oysa bilinçaltım ağır bir suçluluk yükü altında kıvranıyordu. Çünkü o miniğin, yaşamasını çok istediğim o çocuğumun hayatı, sadece ve sadece benim elimdeydi. Ne olursa olsun, onu savunmam gerekirdi. Benim kararımla yaşayacak veya ölecekti. Ki öyle de oldu. Onu savunamadım! Direnemedim ve güvenemedim onu istemeyen babasına karşı. Zayıf kaldım. Suçumuzu örtbas ettim, kendime ve herkese yalan söyledim. Şimdi artık ödeşme zamanıydı. Olanları kendine dürüstçe söyleme ve kabul etme saati. Gördüğüm düşler bundan sonra değişti. Bebeğin kim olduğunu anladığımda, ona sa­hip çıktım, sorumluluğu üzerime aldım. Sonraki düşlerde yine ha­mileydim. Onu doğurdum, hem de bir defa değil. Defalarca doğur­dum. Artık benimdi o. Gerçek hayatta yapamadığımı yaptım. Onu sahiplendim ve yaşama hakkı verdim. O zamanki psikolojik baskı üzere, yapmam gerekeni yapamadığım için, onu şimdi tamamlıyor­dum. Rüyalarımda. Bebeğin benim olduğunu anladığıma, öyle bir boşalım oldu, öyle bir deşarj ki, saatler boyu çığlık çığlığa ağladı­ğımı hatırlıyorum. Birdenbire sorunun büyüklüğünü fark ederek aciz kalmamın, olanları değiştirememenin o verdiği ani ağırlığın çaresizliği ile.

Arketipler

Düşler, geniş çaplı ve topluma yönelik bir öngörü içerenleri ha­riç olmak üzere, genellikle kişiye özel gelir ve kişiye özel semboller içerirler. Rüya sembolizminde, kişinin bir motife ne yüklediği tek tek çözülmelidir. Biri için yılan son derece sevimsiz bir hayvanken, düşman mesajı verebilir. Aynı sembol diğer bir insana uygulandı­ğında, bilgelik, cinsel güç ve hayat döngüsü anlamını kazanabilir.

22

Sembollerin ne anlama geldiğini çözebilmek için, rüyaları görür görmez yazmaktan ve uzun süre içerisinde onları inceleyip, detay­lı bir analize tabi tutmaktan başka çare yok. Sonrasında görülen düşler ile yaşanan olayların karşılaştırılması, eski ve bilinmeyen bir alfabenin yavaş yavaş, sembol sembol çözümlemesi misali onları anlamaya yaklaştırır.

Rüyalarda, kişiye özel sembollerin dışında ortak motifler de vardır. Onlara analitik psikolojinin kurucularından Carl Gustav Jung ve Sigmund Freud, arketip ismini uygun görmüşlerdi. Arke­tipler, tüm insanların ortaklaşa paylaştıkları sembollerdi. Ve doğal olarak, ortak bir yerden, ortak bir dipten şekillenerek yüzeye çıkı­yorlardı. Arkaik hafızadan. Veya diğer ismiyle, kolektif bilinçdışı bankasından. Yeryüzünde ne kadar insan varsa, hepimiz ortak bir fiziksel yapıya sahibiz. Aynı atalara sahip olduğumuzu bilmek için, gen haritalarımızın diğer canlılardan farklı ve aramızda aynı oldu­ğunu bilmemiz gerekmez. Evrim süreci içerisinde fiziksel yapımız, zihin ve beynimiz kolektif bir şekilde gelişti ve bugünkü ileri (!) dü­zeyine ulaştı. Fiziksel yapımızla birlikte, ilkel psişemiz de gelişti. Bugün bedenlerimizde her birimiz, aynen genlerdeki ortaklık gibi, ortak bir ilkel hafızaya miras çıkıyoruz. Birkaç milyonluk ilkel in­sandan bugüne gelen toplu ruhsal hafızaya. Bu hafıza bazında, ko­lektif bilinçdışı bankasında semboller birdir. Onları klasik bir rüya yorumu kitabında bulmaya çalışmayın . . . Yanılırsınız. Hata eder, zamanınızı boşa harcarsınız. Bulacaklarınız genellikle bir şehir ef­sanesi tadında, oyalayıcı, eğlendirici ama ileri derecede de yanıltıcı yanlış bilgiler olur. Jung ve onun ekolüne bağlı çözümlemecilerin makale ve yazılarına bakmanızı öneririm. Sizin de birçok rüyanızın aynı motiflerle bezenmiş olduklarını görürseniz, şaşırmayın.

Yitik Ülke

Acı çekme olarak isimlendirebileceğim öze dönüş yolundaki etap, kişinin eski yaşam tarzını terk etmek durumunda kaldığı sı­ralara rastlar. Vedalaşma zamanı gelip çatmıştır artık. Ömrünüzün orta yerinde olduğunuzu ve tüm yaşamınızı bir ülkede, bir şehirde ve hatta bir mahallede geçirdiğinizi düşünün. O mahalledeki evinizi

23

siz inşa ettiniz. Tek tek mobilyaları elle kendiniz oyup biçimlendir­diniz, yorganı, yastığı, çarşafı iğne iplikle kendi başınıza diktiniz. Şimdi, bu kurduğunuz düzeni terk edip bir daha dönmemecesine oradan gitmeniz bekleniyor. Göç zamanı şimdi. Başka bir ülkenin başka bir şehrindeki başka bir mahallesinde evinizi yeniden inşa et­meniz gerekiyor. Bu total düzen değişikliği ilk bakışta korkutucu ge­lebilir. Fakat eski yaşam alanı, sizi barındırmaya uygun değil artık. Ev eskidi, duvarlar çatladı, mahallede dedikodu kazanı kaynıyor, şehir kirlendi, ülke çete ve mafyanın eline geçti. . . Oysa o mahal­le, "yitik ülkedeki" sizin adınızı taşıyan şehir, sizi bir süreden beri bekliyor. Belki farkında değilsiniz ama bilinçdışınız çoktandır size hazırlayıp düzenledi onu, yollarını, kaldırımlarını, şehir ışıklarını, park alanlarını, göletleri ve köprülerini tamamladı. Siz orada doğ­muştunuz ama bunu unuttunuz. Onun anısını yitirdiniz. Ve şimdi bomboş sokaklarda esen rüzgar adınızı haykırıyor, dönmeniz için. Ruhunuzun sesi . . . Siz belki henüz şu anki şehri terk etmeye hazır hissetmiyor olabilirsiniz, ama eski yitik şehir sizi bekliyor özlemle ve yemyeşil ağaçların yaprakları, sizin isminizi fısıldıyor. . . Eğer onu inatla duymamaya devam ederseniz, kulağınızı tıkar, gözünüzü ka­parsanız, sizi rahat bırakıp pes edeceğini zannetmeyin sakın. Bu defa düşlerle size gelecektir o. Eski düzenin değişmesi zarureti ile birlikte, içsel bilgenin sesi, yine rüyalar kanalıyla kendini duyurma­ya çalışacaktır. Veya gündüz düşleri ile. Değişim aşamasında düşler başka zaman hiç olmadığı kadar, "self'in (ruhsal özün, tohumun, içsel bilgenin) mesajlarıyla doludur. Özellikle de işitilen mesajlar, sesli ifadeler, çok ama çok önemlidir. Eğer rüyada görüntünün ye­rinde veya yanında sesli bir aktarım varsa, ne mutlu size, tanrının sevdiği kulusunuz. Koruyorsunuz kendinizi, korunuyorsunuz . . . Sesli mesajın her bir kelimesinin bir hazine değerinde olduğunu bilmelisiniz. Kaybolan ruhu, kendine döndürmeye çalışır rüyaların sesi. "Çok uzaklaşmış değilsin, her şeyin rahatlamaya vardığı o yer çok yakın." Der ve yitik ülkeyi hatırlatır. Onu duymazdan gelirsek, cesaret verir, " Zamanı geldi, artık kuru yaprak gibi rüzgarla sav­rulmayı bırak da, buraya gel, kendine gel, özüne dön. Uyum içinde olduğun, dingin ve huzurlu olduğun ilk, bütün haline geri dön." O

24

f

\

l

1 l

ilkel içgüdüsel sesi, o yumuşak, öğüt verici, rahatlatıcı sesi duydu­ğumuzda, kalbimizi sarmalayan zırh erir, ona teslim oluruz. Çünkü "self"in sesi, tanrının sesi gibidir . . . Size yine bir düş anlatayım.

Ağaçları oldukça yaşlı olan bir ormanın kenarında duruyorum. Yukarından, gökyüzünden ağaç tepelerine ve oradan da aralarına eflatun-mor renkli balonlar düşüyor. Yavaşça ve usulca, yere kadar iniyorlar. Birkaç kişi olduğumuz halde, bir türlü onları yakalaya­mıyoruz. Elimizden kaçıyorlar, onları tutmak imkansız gibi. Çok narin görünüşteler. Sabun köpüğünü andıran yüzeyleri, ışığın al­tında parlıyor. Balonumsu objelerin merkezinde yine balonumsu küçük başka bir mini baloncuk görünüyor, o da tıpkı dıştaki gibi mor renkli. Ve onun da içinde şekli belirsiz daha başka bir şey var. Her nasıl olduysa, o gizemli balonun birini yakalamayı başarıyo­rum. Fakat onu elime almamla, önce en dıştaki duvarı sabun kö­püğü gibi patlıyor. Patlamasıyla, içini görmeyi başarıyorum. Sonra ikinci küçük duvarı da yok oluyor. En içte mini mini bir sinek ortaya çıkıyor. Meyve sineğine benzer, küçük, zarif, kırılgan ve narin. Der­ken, havalanıyor; güneşin ışınları altından geçerken saydam kanat­ları gökkuşağın yedi renginde ışıldıyor. Muhteşem bir görüntü bu, muhteşem bir his . . . Düş beni o denli etkilemişti ki, yaklaşık yirmi yıldır ilk defa minik bir şiir yazdırmıştı bana:

Bir ada. Işığın ülkesinden gelen bir esinti Takmış kanatları geliyor . . . Mutluluk Şeffaf, pırıl pırıl konuyor O düşler vadisinde teker teker iniyor Sakince ve incitmeden hayalleri . . . Menekşe renkli kozaların içerisinde bir mucize . . .

Hemen bir gece öncesi, bu düşün hazırlayıcısı olan ses şunu söylemişti bana: "Parçalanmış bedenimin enkazı üzerinde yürüyorum . . . "

Eğer zamanı geldiğinde, ruh evimize, özümüze dönmeyi ba­şarmazsak, o ses, self'in sesi, ruhun sesi gelir ve sakince seslenir. Nereye yürüyeceğimiz, ne kadar gideceğimiz hakkında en ufak bir fikrimiz olmasa dahi, yitik hazineyi aramak için bizi yüreklendirir.

25

Siz ona isterseniz tanrının sesi de diyebilirsiniz . . . Rüya sesi bana ruhtaki yarılmayı, parçalanmayı gösteriyordu. Eski elbiselerle yeni yolculuğa çıkılamayacağını anlatıyordu. Eski düzenin, alışkanlıkla­rın, yönü şaşmış tutkuların paramparça olmuş bir enkaz yığının­dan ibaret anılar topluluğundan başka bir şey olamayacağını ve üstünden yürüyüp geçmem gerektiğini açıklıyordu. Cesurca kendi enkazımın üzerinden yürüyüp geçersem, sonraki düşte gösterildiği gibi, o mucizeleri görebilir, dokunabilir hatta sahip çıkabilirdim. Yi­tik ülkeme giden yol, eski beni parçalamak, yok etmek ve terk üze­rinden geçiyordu . . .

Şimdilerde, gerek bana özel gerekse arketipsel tarzdaki sembol­leri yakalayıp, beraberce değerlendirmeye çalışıyorum. Bazı rüya­larda halen ileri derecede zorlanıyorum, ama inatla, çabalamaya ve öğrenmeye devam ediyorum. Bir kısım rüyaları, aylarca üç aşağı beş yukarı benzer bir kurgu veya sembol içerdikleri halde, yorumlaya­mıyordum. En sonunda kendimce bir yöntem buldum. "Soru-cevap" yöntemi. Yöntemi uyguladığım ilk çözümsüz rüya serisi, periyodik bir şekilde gördüğüm, "şeytan adam" düşleriydi. Gecelerimin o su­ratı belirsiz, rengi kurşuni gri/maviye çalan, bazen sırtında şeytan kanatları şeklinde uzantıları olan tehlikeli yok edicisinden kaçmak­tan bıkmış usanmıştım. Onu kaç kere öldürdüm, kaç kere kuyulara attımsa, yine hortladı, yine beni kovalamaya, takip etmeye, haya­tımı tehdit etmeye devam etti. Nihayetinde aylar süren bu kovala­macadan ruhum sıkıldı, canıma tak etti. Onunla yüzleşmeye karar verdim. O gece, o kararlı ve (benim için) cesur olan gece, uyumadan evvel niyet ettim. Bu meseleyi artık kökten çözecektim. "Senden korkmuyorum, adını söyle ve yüzünü göster! " dedikten sonra . . . Üç gece üst üste onu gördüm. Artık kokmuyordum, kaçmıyordum, kim olduğunu görmüştüm, tanımıştım yüzünü. Aylar süren işkence mi­sali rüyalar, bıçak gibi kesildi bunun üzerine. Böylece bilinçdışımda saklı yatan büyük bir travma daha açığa çıkıp, iyileşme yoluna gir­mişti. Şimdi bu yöntemi düzenli olarak uyguluyor ve her seferinde olmasa dahi, rahatlatıcı ve yüreklendirici sonuçlar alıyorum.

26

1 t ' 'ı

f

f _} }

1 1 ')

Bilinçdışına Güvenmek

Rüyalar önemli . . . Hem geçmiş yaşantılarla yüzleşip, travmala­rı dindirmek, hem de doğru yolu göstermek bakımından, emsalsiz bir içsel rehberdirler. Bir sorunla karşılaştığınızda, onları dinleyin. Sembolleri ve arketipleri izleyin. Güvenin onlara, hatta en çok on­lara güvenin. Bilinçli zihinle değerlendirmeye tabi tuttuğunuz bir meseleyle ilgili bir tavır takınmış olabilirsiniz. Rüyalar ise tam ter­sine bir yorum getirmiş olabilir. Bu durumda bilincinize değil, düş­teki içsel bilgenize güvenin. Hatta sadece ona güvenin. Yanıltmaz, duygu ve etki kabul etmez o. Siz o bilgenin uyuduğunu sanırsınız ama o hiç gözünü kırpmaz. Detayları yakalar, sizin bilinçli olarak ıs­kaladığınız birçok veriyi alıp, değerlendirir, sentezler, fikir yürütür ve sonuç üretir. Görmediklerinizi görür, duymadıklarınızı duyar. Örneğin, biri size hoş görünmek adına olmadık yalakalıklar yapar, en usta tiyatro oyuncusu kesilebilir. Ama en ufak bir göz seğirmesi, yarım söylenmiş bir kelime veya ufak bir bakış, içsel bilgenizin dik­katine takılır. O küçücük uygunsuz hareket yakalanır bilinçdışı ta­rafından. Bilinçli olarak duygusal ve öğretilmiş bir takım davranış kalıplarına girdiğimiz için, çoğu zaman objektif bir değerlendirme yapamayız. Ama bilinçdışı, bunu başarır, teşhisi koyduğu anda da bilincin sansüründen kurtulmak üzere, düşlere dalış yapar. Sonra çok iyi biri insandır diye düşündüğünüz birini, son derece negatif bir kişilik olarak gösterebilir size. Tehlikeyi sezinlemez ve uyarıyı anlamazsanız, düşlerle sizi tedirgin etmeye devam eder. İster iste­mez onu dinlemek zorunda kalırsınız. En azından içinize bir şüphe tohumu ekilir ve bundan böyle daha dikkatli gözlemlemeye başlar­sınız. Böylelikle insanların gerçek kişiliğine karşı bir içgörü geliştir­miş olursunuz. Onları tanıma sürecinde, gösterdikleri imajı değer­lendirmekle kısıtlı kalmazsınız. Ayrıca çok güçlü bir iç sesin süzge­cinden geçer her bir detay. Bu içsel psişik değerlendirme son derece önemlidir. Eğer o kişiden rahatsız olma, çekememe, hatta varlığı karşısında asabileşme gibi aleni uyarıları dikkate almazsanız, içgö­rünüz normal rüya diline dönecektir kısa bir süre içerisinde. Rüya mesajlarını da önemsemezseniz, bu defa daha çarpıcı görüntülerle dikkatinizi çekmeye çalışacaktır. Örneğin, bilmenizin imkansız ol-

27

duğu bir takım veriler sunabilir. O kişinin hiç tanımadığınız, gör­mediğiniz, duymadığınız arkadaşlarını görebilir, isimlerini öğre­nebilirsiniz. Veya aile üyelerini. Onun hiç bilmediğiniz lakaplarını duyabilirsiniz. Olmadı, yakın gelecekte onunla ilgili yaşayacağınız bir takım olaylar gösterilebilir size. Gerçekleştiğinde, bağlantıları kurmanızı ve ciddiye almanızı sağlamak için . . . Tüm bunlar, uzak durmanızı gerektiren o kişinin gerçek kişiliği karşısında gözlerini­zi açtığınız ana kadar sürer. İçinde bulunduğunuz durumun, karşı karşıya olduğunuz kişinin objektif bir değerlendirmesini yaptığınız anda da onunla ilgili rüyalar biter.

İçsel bilge sesiniz olan rüya mesajlarından dolayı canınız sıkı­lacak dereceye varabilirsiniz. Fakat hala şahsa karşı davranışınız­da değişiklik yoksa, duygularınız başka, aklınız başka konuşuyor­sa, muhtemelen size karşı irade dışı bir yaptırım uygulanıyordur. Dikkatli olun, üzerinize bir tür maji uygulaması yapılmış olabilir. Yani iradenize karşı zoraki bir çalışma - büyü. Bu durumla tek ba­şınıza başa çıkmanız kolay değildir ama kararlı ve güçlü olursanız, kontrolü ele almanız çok uzun sürmez. Kuşkularınız, bu yönde ise, majikal alanda bilgili ve yetenekli birine danışmanızda çok büyük fayda olabilir. Tabi bunlar ekstrem durumlardır. Ama sizin başınıza gelmeyecek diye bir şey de yoktur. Bu sebeple bilgili olmakta, bi­linçli olmakta çok büyük fayda görüyorum. Özellikle de günümüz­de enerji çalışmaları son derece bilgisiz, gelişigüzel yapıldığı, en hassas iş olan enerji ile çalışma, avam tarafından bakkalda ekmek simit misali satıldığı için . . . Enerjiyi üzerinde hiç hissetmemiş olan insanlar, reiki master, yani enerji üstadı olabiliyorlar pekala. Ne kendilerine ne yaptıklarının farkındalar, ne de başkalarına açabile­cekleri belaların bilincindeler. Bir tür parazit, virüs misali kendinde olanları, "enerji veriyorum" , "el veriyorum", "inisiye ediyorum" diye başkalarına müsallat edebilirler. Eğer birinin varlığı karşısında yor­gun düşüyorsanız, uykulu bir hale bürünüyorsanız, tepkilerinizde bir tür gecikme varsa, dikkatli olun. Derhal oradan uzaklaşın. Ka­çın o kişiden. Tüm iletişiminizi kesin. Böyle biri kısa vadede sizi huzursuz eder ama uzun vadede başınıza çok büyük işler açabi­lir. En basitinden, bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir, durmadan

28

) ;

1

1 i

hasta olabilirsiniz. Kötümser bir bakışa bürünebilirsiniz. Negatif enerjinin yaydığı etki sizinle sınırlı kalmaz. Sizin dışınızda, yakın çevreniz de bu olaydan etkilenebilir. İnsanlar sizden kaçar, en yakın arkadaşlarınız dahi uzaklaşır. Aile içi problemleriniz başlar, çocuk­larınız varsa, onların okul başarısı dahi etkilenebilir. Cildiniz mat­laşır, bakışlarınız söner. Hayattan zevk almak yerine, trajedilerle beslenmeye yönelik (onlara benzer) bir yaşam tarzına dönebilirsi­niz. Tersine eğer pozitif oluyorsanız, canlanıyorsanız, onu düşün­düğünüzde hüzünlenmek yerine, gözleriniz ışıldıyorsa, size iyi ge­liyordur. O size kendi yüksek, pozitif enerjisini bulaştırır. Zinde ve güçlü olursunuz, idrak kabiliyetiniz artar. Daha sağlıklı olursunuz, hatta güzelleşirsiniz. Cildiniz ışıldar. Genel olarak, enerji alan ile vereni bu şekilde ayırabiliriz. Ki bu kişi çok yakınınızda biri olabilir veya daha mesafeli olan biri de. Arkadaşınız, sevgiliniz, iş arkada­şınız hatta eşiniz dahi olabilir. Birinci derecede sorumlu olmayıp, aynı bu şekilde bir müsallata bulaşmış biri de olabilir. Bir kanal mi­sali, kendinde olan paraziti size yönlendirdiğini bilmeyebilir. Dedi­ğim gibi, en ufak bir kuşku duyuyorsanız, hiç vakit kaybetmeksizin işin ehline danışmanız gerekir.

Gölge ile Buluşmak

Bilinç ile bilinçdışının uzlaşmadığı yukarıdaki gibi durumlara karşı son derece dikkat edilmesi gerekir. Bazense bilinçdışı, nor­malde size zerre kadar zarar vermeyecek olan biri için bazı uyarı­lar verebilir. Özellikle sezginiz belli bir düzeyin üzerine çıkmışsa, bunu sık olarak yaşarsınız. O kişi, genel olarak "iyi ve saygın" biri olarak tanınıyordur ve gerçekten de öyledir. Ama gel gör ki, siz onu düşlerde kah melek, kah şeytan gibi görürsünüz. Bazen iyilikle gü­lümserken ona, bazense, arkanıza bakmadan kaçarsınız. Düşleri­niz onunla ilgili tutarsız bir tutum içindedir. Belli kararlı ve sta­tik bir pozisyonları yoktur. Bunun sebebi, sizin duyarlılığınızdaki artışla ilgili bir incelik. Çünkü siz, hem onun normal yanını, hem de gölge yanını beraberce görüyorsunuz. Kendisinin dahi bilmediği çok gizli, sansürlenmiş, mühürlenmiş, en derinde olan bir yönünü sezinlersiniz. Başkalarında gördüğünde hoşlanmayıp eleştirdiği,

29

kendisinde reddettiği olumsuz yanlarını. Kıskançlık, haset, cimri­lik, alaycılık veya kendini küçük görme gibi taraflarını. Gölge yanı­nı. Siz, daha o buluşmadan önce, o yönüyle buluşursunuz söz konu­su kişinin. Anlatabilirseniz gördüklerinizi, muhtemelen reddeder, üzerine yüklenmek istemez ve haklıdır da. Çünkü kendinde olan o yönü baskılamış ve sansürlemiştir. Varlığını bilincine çıkarmadığı için, onu yok biliyordur. Ama sizin yükselen enerjinizin öyle bir si­hirli gücü vardır. İnsanları o yönleriyle buluşturmak gücü! Böylesi bir durum başınıza gelirse, son derece dengeli ve bilgece bir tutum takınmanız gerektiğini söylemeliyim. İnsana gerçeklik aynasını tuttuğunuzda, çoğunlukla inkar yoluna girecek, hatta sizi suçlaya­cak, saçmaladığınızı söyleyip darılabilecektir. İstifinizi bozmayın ve onu yargılamadığınızı, eleştirmediğinizi, aynısının sizin başı­nızdan da geçmiş olduğunu anlatın. Kimsenin 3100 pozitif biri olamayacağını, kişiliğin negatif ve pozitif, gölge ve açık taraflarının beraberce hüküm sürdüğünü açıklayın. Onları inkar etmek yerine, görünmeseler dahi var olduklarını ve onlarla yüzleşip barışmak ge­rektiğini söyleyin. Çünkü aksi halde, bilinçdışına itildikçe, psişeye daha kuvvetli bir baskı oluşturmaya aday olurlar. Psişeyi zorlarlar, büyük bir gerilim yaratırlar. Ve aniden tüm gücüyle ortaya çıktığın­da gölge yan, işte o zaman telafisi daha zor olan sıkıntılar yaşanır. Büyük kavgalar, depresif davranışlar, cinnetler gibi . . . 1. ve 2. Dün­ya Savaşı'nda girilen toplu psikoz böylesi bir baskılamanın ürünü olabilir pekala. Yoksa milyonları katleden Almanların ondan önce normal hayat süren, sıradan, ailesine düşkün ve işinde gücünde in­sanlar olduklarını kim reddedebilir ki? Öyleyken, şefkatli bir aile babası iken, kana susamış bir canavara dönüştüler! Demek ki, ken­dinde olanı aramak, bulmak ve yüzleşmek gerekir. Bu da yetmez, onu doyurmak gerekir. Dengede kalmak ve mistik yolda yürümek için bu olmazsa olmazdır, şarttır. Gölgeyi doyurmak gerekir. Nispet ölçüsünde onun kana susamışlığını gidermek gerekir. Bunun yolla­rı vardır. Örneğin, kan görmeyi seven, vahşi bir yanımız varsa, onu gidermek için birini öldürmeyi isteyene kadar bekleyemeyiz. Bu yanımızı inkar edip, baskılarsak sadece daha büyük bir patlama ya­ratacak dereceye varmasını sağlarız. Bu sebeple gölge yanımızı yok

30

sayarak baskılamamız son derece yanlıştır. Böylesi bir tutum onu yok etmeyeceği gibi, daha da çok besler ve büyütür. Yapacağımız şeyi, zaten büyük ihtimal içgüdüsel olarak yapıyoruzdur. Mesela, TV' deki kaza haberlerini izlemek gibi. Orada, ekrandaki kan revan içerisinde can çekişen insanı gördüğümüzde, onun için gerçekte ne kadar üzülüyoruz, dürüstçe düşünün bunu. Hayır, genelde duygu yönünden kayıtsız kalırız, hatta daha ilerisi, merak ederiz. Onun için büyük deprem veya benzeri doğa felaketlerinde ekran başına koşanları anlıyorum ben. Onların birçoğu, üzüldüğünden dolayı izlemez dramatik sahneleri. Gölge yanını doyurmak peşinde, gizli bir haz peşindedirler. Bu da normaldir . . . İşte sizin içsel simyanız ilerledikçe, insanlarda bir tür dengesizlik yaratma yeteneğine kavu­şacaksınız. Sizle tanıştıklarında, normal davranış kalıplarının dı­şına çıkabilirler. Niyetiniz bu olmadığı halde, gölge yanlarını açığa çıkarıp bir tür ayna olabilirsiniz onlara. Olanları basitçe, dürüstçe paylaşın, yargılamayın, sakin ve dingin kalın. Tüm yapmanız ge­reken bu. Yoksa olaydan pay çıkarmak, fayda sağlamak, bir takım çokbilmiş tavırlara girmek yanlıştır. Siz özel biri değilsiniz, yalnız­ca, o yönde bir gelişim içinde ve de peşindesiniz. Olduğu gibi kabul ederseniz deneyimleri, ardı da gelir. Tersine "ben oldum" tavırlarına girip, insanları yönlendirmeye, akıl vermeye, hayatlarına müdahale etmeye kalkarsanız, bu sizin için çok da hayırlı bir yol olmayabilir.

Metafiziki Mucizeler

Öze dönüş yolunda olduğunuzun birkaç göstergesi vardır. On­lardan birkaçını yukarıda açıklamıştım. Sıralayabileceğim diğer bir işaret, insanları, ama özellikle de sizin yolunuzu izlemek niyetinde olan insanları kendinize çekmeniz. Siz çektiğiniz gibi, siz de baş­kalarınca çekilirsiniz tabi. Siz artık karanlığı aydınlatmaya aday, küçük bir mum alevisiniz. Ve her ışığın etrafına her tür mahlukatı çektiği gibi, siz de türlü mahlukatları kendi alanınıza çekersiniz. Hissederler sizi. İyisi de kötüsü de, iyi niyetlisi de bozuk amellisi de. Bir nebze daha dikkat etmekte fayda var bundan sonra. Deği­şik, bazısı hoş ve komik sürprizlere de şahit olabilirsiniz. Mesela beni bir gün içerisinde tüm eski sevgililerim aramıştı! Veya birkaç

31

gün boyunca, radyoda çalacak olan bazı parçalan birkaç saniye ön­cesinden içimden seslendirdiğimi fark etmiştim. Hınç duyduğum, intikam yemini ettiğim insanlar bir bir cezasını bulmaya başlamış­tı. Sanki Sistem, onlarla olan hesabımı temizliyordu, üstelik anlan affetsem de artık sonuç değişmiyordu. İlgimi çeken başka bir deği­şiklik de, isteklerimin garip denecek ölçüde gerçekleşme eğilimiydi. En önemsiz temenni ve dileklerden, daha zor ve hatta imkansız gibi görünen isteklere kadar, hızlı ve ani gerçekleşmeler oluyordu. İlk ba­şında olayın farkında pek değildim. Şanslı, bahtı açık, Allah'ın sev­diği bir kulu olduğumu düşünüyordum. Fakat gelişmeler sürdükçe maalesef meselenin ilk görünenden çok farklı olduğunu anlamaya başlıyordum. Çünkü isteklerim, sonra fark ettiğim gibi, oldukça gelişigüzel şekilde yerine getirilliyordu. Ne dilediğime, aklımdan ne geçtiğine, tam olarak hangi sözcükleri kullandığıma çok dikkat etmem gerekiyordu. Çok basit bir örnek vereyim. Mesela, "biri beni sevsin" dersem, gerçekten biri beni sever, hem de çok vakit geçme­den. Ama ben onu sever miyim, beni delirtecek derecede rahatsız eder mi, o sevdiği için köşe bucak kaçar mıyım, işte o belirsiz olur. Bu inceliği fark ettiğimden beri, kelime seçimlerinde çok daha dik­katli oluyorum, istediklerimi ayrıntılı ve detaylı olarak "planlıyo­rum", etraflıca düşünüyorum, zihnimden hızlıca geçen yarı bilinçli dilek ve arzuları yavaşlatıp, inceliyorum onları. Çünkü istekler her zaman pozitif olacak diye bir şey yok, bilirsiniz. Artık daha temkin­liyim . . . Siz de bunlar gibi değişik deneyimler yaşayabilirsiniz.

Diğer bir deneyim de, saplantı derecesinde eğilimler edindiği­nizdir. Örneğin, biriyle konuşmadan edemezsiniz. Bilirsiniz, ha­yır bilmez, sezinlersiniz ki, ondan öğreneceğiniz bir şeyler vardır. Almanız ve kendinize katmanız gereken bir şeyler. Tüm dengeli ve mantıklı tutumları terk edip, bodoslama dalarsınız o kişiye ve meseleye. Normaldeki sıkılgan, mesafeli, çekingen ve düşünce­li tavrınızın yerinde yeller eser. Siz artık meraklı, cesur, talepkar, hatta rahatsızlık derecesinde ısrar eden bir yarı/megalomana dö­nüşürsünüz. Açık ve direk konuşursunuz. Bu davranışınız, içgü­düsel, sezgisel doğanızın yönlendirmesidir. Sakın onu kısıtlamaya çalışmayın. Bulacağını bulduğu, öğreneceğini öğrendiği, alacağını

32

aldığı zaman, rahata kavuşup geri adım atacaktır o. Aynen bir de­niz dalgası misali, psişik enerjiyle yüklü olarak derinden yükselerek gelir, sahile vurur. Sonra yapacağını yaptığı, kumları temizleyip dü­zelttiği zaman, sahilden aldıklarıyla birlikte denize geri çekilir. Güç toplayıp bir daha akın etmek üzere. Yaşamın yeniden kurulumu da bu şekilde oluşur, denizin derininden gelen güçlü, karşı konulmaz bir içgüdüsel yönlendirme üzere. İlgi alanları buna göre yeniden se­çilir ve oluşur, iş seçimleri buna göre değerlendirilir, eş, dost çevresi buna göre yeniden düzenlenir. Siz, o görünmez yönlendirici ses ile sürüklenirsiniz, gitmeniz gereken yöne doğru. O ses, lokomotifin treni çektiği misali, sizi bilmediğiniz yerlere doğru çeker götürür. Ardınca sürükler. Özellikle de bazı meselelere saplantı derecesine tutkun kalabilirsiniz. "Bunda bir şey var, ne olduğunu bilmiyorum ama ileride, derinlerde bir yerde çok önemli bir şeyler olduğunu bi­liyorum" düşüncesi sizi rahatsız eder ve o konuyu bıkmadan usan­madan karıştırmanızı, kovalamanızı talep eder. Peşini bırakmayın, gerçi isteseniz de bırakabilmeniz zor. Ve güvenin ona . . .

Yaklaşık dört yıldır beni fazlasıyla içine çeken, yönlendiren, rahatsızlık derecesinde zihnimi meşgul eden bir konu var. B a­zen onu göz ardı etmeye ve unutmaya çalıştıysam da olmadı. Durmadan kendini hatırlattı, merak ettirdi. Bir zaman geldi ki, kendimi kelimenin tam anlamıyla "sapık" gibi görmeye başladı­ğımı itiraf etmeliyim. Kovamıyordum aklımdan fikirleri. Konu bana, ben de ona tüm gücümüzle "kafayı takmıştık". Böyle ol­ması için belli bir neden yoktu oysa. Normal bir cinsel hayatım vardı ve her normal kadın gibi, onunla yetinmem gerekirdi. Veya yetinmeyi öğrenmem gerekirdi en azından. Gel gör ki öğ­renemediğimden mi, yoksa çok fazla istemediğimden mi olacak, içimde bir şey durmadan aklıma çomak sokuyordu. Duyularımı uyarıyor, ruhumu huzursuz ediyordu. Normal olan cinsellik bir türlü benim için normal olmaya yetmiyordu. Ya ben normal de­ğildim, ya da bu işte bir anormallik vardı. Benim yaşadıklarım, deneyimlediklerim açıkçası, sınırları aşıyordu. Sanırım cinsellik mevzusuna bu derece asılmam, görünür kabuğun altında bir ta­kım gizler, sırlar olduğu hakkındaki güçlü önsezimden dolayı idi.

33

Konu hakkında her ortalama kadın kadar bilgim vardı. Yani he­men hiç yoktu. Her ne kadar Hatha Yoga yapıyor olsam da, cinsel öğretiler ile ilgili tek bir cümle bilgim dahi yoktu. Ancak aldığım garip koku, beni son sürat bir hızla araştırmaya zevk etti. Gelmiş geçmiş tüm öğretilerin içini didik didik ettim, altlarını üstlerine getirdim. Bir yere kadar aydınlatıcı oldular, ama benim yaşantım hakkında net bir bilgi içermiyorlardı. Sanki hepsi bir ağızdan, anlaşmışlar da, durmaları gereken bir sınır koymuşlardı. O sı­nırın ötesinde ne olduğu, tam bir muammaydı. Fakat okuduk­larım, öğrendiklerim, doğru bir iz üzerinde olduğuma ikna etti beni. Geriye kalan, kendimi mistik cinsellik konusuna fikren daha da açmaktı. Neler olacağını görecektim zamanla, bunu bi­liyordum. Neler olduğunu sizinle de paylaşacağım . Konuşacağız bunları, fakat evvela enerji konusunu aydınlatmamız gerekir. Çünkü sonra göreceğiniz gibi, mistik cinsel yaşantı, enerjiyle dö­nüşen ve gelişip ilerleyen bir yetidir . . .

34

İKİNCİ BÖLÜM

ENERJİ ILE TANIŞMA

Birkaç yıldır düzenli olarak yoga yapıyordum. Özellikle Yoga'nın gerinme ve esneme hareketleri, kendimi çok iyi hissettiriyordu. Başlangıçta, sadece bir özenti ve fiziksel kaygı ile çalıştığımı itiraf etmeliyim. Ama gitgide sardı beni, içinde derinleşip, daha da ileriye yol almak istedim. Bir yoga salonuna yazıldım. Eğitmenimiz, o an için beni oldukça etkileyen bir cümle sarf etmişti. "Yoga ile şu veya bu sebepten tanışan insanın hayatı ister istemez kökten değişir.", demişti. Haklıydı da, büyük içsel dönüşümün hazırlayıcısıydı be­nim için Hatha Yoga. Yoga hareketleri şu bakımlardan yararlıydı: omurgayı esnetiyorlar, (enerji) dolaşımını kolaylaştırıyorlar, belli kas gruplarının etkin olmasını sağlıyorlardı. Özellikle de cinsel be­raberlik açısından son derece önemli olan kas grubu olan PC kasını, oldukça güçlü hale getiriyordu Yoga. PC veya popüler ismi ile Aşk Kasının kuvvetinin, cinsellikten alınan zevki kat kat çoğalttığı bili­niyor. Bunun yanında Yoga'nın diğer getirileri olan konsantrasyon, nefes egzersizleri ve meditasyonu da saymak gerekir. Hepsi birden, bedendeki enerji dolaşımının serbestliğini sağladıkları gibi, seviye­sinde de kayda değer artışa neden oluyor. Uzun süredir yaptığım Hatha Yoga, meditasyon ve nefes çalışmaları, Tai Chi Chi Gong ha­reketleri, ayrıca sonradan konuşacağımız mistik sevişme nihayet sonuç vermeye başlıyordu. Enerjiyi tanımaya yaklaşıyordum . . . Ona karşı bir tür duyarlılık kazanıyordum.

Şunu söylemeliyim ki, önceleri ne aradığımı tam olarak bilmiyor­dum. Yaşamımın çok tatsız bir devresini sonlandırmak üzereydim ve bir tür kaçıştı benim için Yoga. Teorik olarak meditasyonu, nefes egzersizleri ve döngüsünü bilmekle beraber, onları ilk uygulayışla­rını aciz bir taklitten ibaretti. Tıpkı Yoga Asanaların(duruşların) bir taklitten öteye gidemedikleri gibi. Fakat zamanla pratikler devam ettikçe, taklit yavaş yavaş yerini bir tür gerçek kazanıma bırakmaya başladı. Ve çok önemli başka bir şeyi fark ettim uzun sürmeden: Bu aynı pratikleri, nefes çalışma ve döngülerini, meditasyondaki bilinç değişimini, hatta bazı yoga duruşlarını gayet spontane olarak, ken­diliğinden sevişirken yapıyordum ben. Taklit ederek başlamadığım tek bir uygulama vardı o zaman, o da sevişmekti. Sevişmede kesinlikle taklide yer yoktu. Bununla beraber, inanılmaz dereceye varan bir benzerlik

37

söz konusuydu, yaptığım diğer pratiklerle. Söylemeliyim ki bu keşif, beni oldukça heyecanlandırmıştı. Cinselliğin ötesi, mistik cinsellik, aşkın cinsellik, tantrik sevişme, enerji seksi olarak isimlendirilen böylesi değişik bir deneyimin üzerine işte bu keşifle yoğunlaşmaya başlamıştım. Fakat görünürdeki benzerliklere rağmen, hala eksik bir şeyler vardı. Sevişirken onu, enerjiyi hissedemiyordum. Ki tam da bu zamanda onun akışını algılamak, son derece önemliydi. Bu kısırlığın sebebini şimdi biliyorum. Ben henüz tam anlamıyla ener­jiyle tanışmamıştım. Bilinçli, direk bir temasım olmamıştı o güne dek. Ne benim, ne de partnerimin . . . Şimdi konuya uzak olanlar için kısaca meditasyon, nefes çalışmaları, Yoga ve Tai Chi Chi Gong üze­rine birkaç bilgi vermeliyim. Çok kısa bilgiler, çünkü ileriki sayfa­larda bu pratikleri cinsel simya için kullanmanın yollarını tarif ede­ceğiz. Doğu öğretileri ile ilgili olanlar, bu saydıklarımın gelişim için yetersiz olduğunu söyleyebilirler. Evet, gerçekte Yoga çok kapsamlı bir öğretidir, sekiz basamak içerir (Yama, Niyama , Asana, Prana­yama, Pratyahara, Dharana, Dhyana, Samadhi) ve onun dışında da bir dizi alternatif öğreti vardır. Neden sırf Hatha Yoga'yı seçtiğimi sorabilir veya neden Uzakdoğu savaş sanatların inanılmaz çeşitli­liğine rağmen sadece Çin'in Chi Gong'unu seçtiğim sorgulanabilir. Söylemeliyim ki, yazdıklarım, önerdiklerim benim deneyimledik­lerim ve etkin, yüksek düzeyde faydalı olduklarını tespit ettiğim çalışmalar arasındadır. Belki siz, daha değişik pratikler bulup uy­gulayabilirsiniz. Birçoğunun da en az benim yaptıklarım kadar ya­rarlı olduğundan kuşkum yok. Yapılacak çalışmaların hangi ekolün hangi sistemine ait olacakları kesin olarak söylemek imkansız ol­duğu gibi, onlardan ne tür ölçülerde bir harman, bir program oluş­turulacağı da belirli değildir. Çünkü özünde her bir ruh farklıdır, özgündür. Değişik ölçülerde harmanlar içerir. Mesela birinde sezgi ağırlıklı, diğerinde duyum (gözlem), ötekinde duygu, bir diğerinde ise düşünce . . . Bundan dolayıdır ki tek bir yol, tek bir sistem, tek bir program genel geçer olamaz. Fakat illa ki ortak bir zemin buluna­caksa, bu denge yolu olmalı derim. İnsan kendi içindeki dengeyi ve dinginliği bir şekilde ayarlayıp oluşturmak zorundadır. Uzun süreli kazanımlar için bunu yapması şart. Belki aşırı yollara girdiğinde,

38

çok daha basitçe ve kolayca, çok daha hızlıca elde edecektir bir şey­leri, ama onları kaybetmesi de kazanması kadar hızlı olur. (Örneğin alkol veya uyuşturucu ile gelen açılımlar) Sonuçta ben en basit ola­nı, aşırı yolu önermiyorum, bunun yerine dingin, sabırlı ama yine de pratik olan bir yol bulmayı, kendiniz için öylesi kişisel bir sistem oluşturmayı teklif ediyorum. İlla ki denge üzerinde duruyorum. Her bir ruh, kendi dengesini oluşturmak zorundadır ve bu sadece kendi bildiği ölçeklerden oluşmuş bir çorbayı içmesi anlamına gelir. Basitçe Polyana ise daha da "iyi" tarafta olmaya ısrar etmesi sadece saf olduğu anlamına gelir. Dengeden kastım budur benim.

Yoga bana çok şey öğretti: kararlı ve disiplinli olmayı, sabırlı ol­mayı, ufak sızıları yarara dönüştürmeyi, yalnızlığımdan zevk alma­yı, kontrollü olmayı, nefesi hayata dönüştürmeyi, bilinen duyuların dışına çıkmayı. Ama en önemlisi, DENGEYİ öğretti bana! Amuda kalktığında bir tarafa en ufak bir ağırlık verirsen, yıkılman sadece zaman meselesidir. . . Ve şurası kesin ki, eğer biri çıkar da senin oluş­turmaya çabaladığın dengenin üzerine kural koymaya kalkarsa, bu eylemi iyi niyetle de olsa, yıkılması gerekir.

Denge Sistemi

Fakat denge demek, yaşamı tekdüze etmek, monoton bir şekilde sürdürmek demek değildir. Hayat, dümdüz ve kesiksiz bir çizgiden ibaret değil. Bazen dengeyi bilerek, isteyerek ve bir şeyleri amaçla­yarak kendimiz bozarız. Sonradan tekrar onu kurmak üzere . . . Te­razinin bir sağ tarafına bir sol tarafına doğru yalpalayabiliriz. Artı ve eksi arasında savrulur, iyi ve kötü arasında gidip geliriz. Bazen sakin, hoşgörülü, sabırlı, iyi niyetliyiz. Bazense agresif, aceleci, sa­bırsız ve aksi kişilik yanımızla ortaya çıkabiliriz. Gölge yanımızla öne çıkarız. Bu tür dengesiz (ama yukarıdan bütünsel olarak bakıl­dığında dengeli) davranışlar, bilenler için, bir taktiktir. Yaşadığı git­geller arasında insan bir tür enerji kazanır. Hareket, dinamik ve güç kazanır. Ondan dolayı hiçbir yaratıcı insan, sanatçı ruh, tekdüze bir yaşam sürdüremez. Bunu yapmaya çalıştığı vakit, yaratıcılığı söner, ruhu fakirleşir, ilham onu terk eder. Vahşi, içgüdüsel, sezgisel, yara­tıcı, yön verici, tutkun olan doğası, kurumaya yüz tutar.

39

Toparlayacak olursam, ben kesin bir sistem koyma taraftan de­ğilim. Bir sistem oluşturmayı sadece kendim için deneyebilirim, o da zamanla değişen, esnek bir program olur zaten. Çünkü herke­sin gerek fiziksel, gerekse mental yapısı birbirinden farklıdır. Bana yarayan, beni geliştiren sistem, size uymayabilir. Benim yaptığım sizi sıkabilir. Yorabilir veya hafif gelebilir. Ruhunuzu tatmin etme­yebilir. En istemediğim şey de, size zevksiz gelip, yolunuzdan alıko­yabilir. Bana önerilen birçok çalışmayı sıkıla sıkıla, oflaya puflaya yaptığımı hatırlıyorum da . . . Bazısı o kadar bana uygun değildi ki, başlamayı bile düşünmedim. Neyse ki, çok bir şey kaybettiğimi dü­şünmüyorum. Hristiyan bir insana namaz kılması için diretebilir misiniz mesela? Bunu yaptığınızı farz edin, sırf bu hareketten do­layı tüm sistemi alıp çöpe atması an meselesidir. Bunun gibi, ben de kesin belirli, değişmez bir üniversal bir program oluşturmayı uygun görmüyorum. Olsun varsın herkes kendi inancına, fiziğine, sabrına, gücüne bağlı olarak yöntemini kendisi bulup, programını oluştursun. Gerekirse çeşitli yollan denesin, araştırsın ama hiçbi­rine takılıp kalmasın. İşine gelenlerden kendi sentezini oluştursun. Mutlak doğrunun ne olduğunu kim iddia edebilir ki? Mutlak doğru da yoktur ya zaten . . . Binlerce yıldan bu yana çeşit çeşit sistem, çeşit uygulama programlan, ibadet biçimleri icat edildi. Hepsi, kendisi­nin en uygun, en doğru, en işlev, en hakiki ve en "tanrı buyruğu" olduğunu iddia etmişti. Aslında çoğu da birbirinden beslenmiş, il­ham almış, güne ve bölge insanına göre uyarlanmıştı. İnsan sadece bölgeye veya dini inanca göre farklılık göstermiyordu, zamanla da değişiyordu insan. Bu yüzden eski 3100 doğru olduğu iddia edilen sistemler bile zamanla işlevini, etkinliğini ve geçerliliğini kaybedi­yordu. Enerjisini, kazanıma dönüşümünü yitiriyordu yıl yıl. Bugü­ne ulaşmayı başaran birkaç öğreti de, eski ihtişamın cılız, sönük enerji artakalanlarını getiren efsanelerden öte değildir. Detaylıca baktığınızda, tüm öğretilerin ortak bir takım unsurlar barındırdık­larını görürsünüz. Örneğin Hinduların mantrası, İslamın zikrine karşılık gelir, meditasyonu, tefekkürüdür, "Güneş Selamı" , yani Namaste, namazıdır. . . . Bu ortak pratiklere dikkat etmek gerekir ve eğer yapıya uyum sağlayacak gibilerse, uyarlayıp kullanılmaları son

40

derece faydalı olur. Genel bir takım hatları bildikten sonra, kendine özel sentezi oluşturmak çok da zor değil. Ben sadece çalışmanın ke­sin kez şart olduğunu söyleyebilir ve yaptıklarımı örnek göstererek belli bir fikir verebilirim size. Bundan ötesini sizler kendi kendinize keşfedip bulacaksınız. Ve küçük bir ikaz: Kimsenin öğretisine körü körüne bağlanmayın. Etrafta sürüyle Yoga okulu ve eğitmenleri, çeşitli Uzak Doğu savaş sanatları eğitmenleri, nefes koçlan, spiri­tüel koçlar, yaşam koçlan, rüya koçlan, hatta melek koçlan (!) var. Birçoğu da sizi kendine doğru çekip bağlamaya çalışır. Çünkü sizin üzerinizden para kazanacaklardır. Bir de guru adayları var. Onların egosal tatminleri için, mürit veya müride olmanız beklenir. Onlara elinizi verip kolunuzu kaptırırsınız ve bu bağımlılıktan kurtulma­nız bir hayli zordur. Hiçbir "guru" müridini kaybetmekten hoşlan­maz. Gurudan sırt çevirmeniz, kendine taktığı etiketi, gösterdiği imajı, en önemlisi de, kendi kendine edindiği sanrısal büyüklüğü derinden yaralar. Tarikat şeyhi, guru ve sözde karşılık beklemeyen spiritüel koçlar, kanaatimce maddi kazanç peşinde olanlardan da beterdir. Paranızı değil, aklınızı, enerjinizi, kişiliğinizi sömürürler. İlla kattıkları da vardır, iyi kötü, tekamüle fayd::ı.lı olacakları yönleri vardır. Fakat kendine bağlarken, sizin gelişmenizi de kısıtlamaya kalkarlar. Bana sorarsanız, alacağınızı alın ve gidin. Uzaklaşın ve belli bir mesafede durun. Kimsenin uzun süreli bir öğrencisi ol­mayın. Müride dönüşmeyin. Beslemeyin . . . Değerli Kung-Fu ustası Seçkin Köknar'ın bu konuyla ilgili tespiti biraz ağır olsa da, çarpı­cı gerçekliğin sarsıcı etkisini hissettirmek bakımından önemlidir: "Guruluk - müritlik ilişkisi zavallılıktan doğar, salaklıkla devam eder, çirkinlikle biter. İlacı akılcı, rasyonel gözlemciliktir. Eleştirel gözlemciliğin olmadığı yerde cerahat oluşur.''

Eğer tasavvufta yol almak isteseydiniz, belki bir "şeyhin" reh­berliğinde yürüyün diyebilirdim. Yogayı öğrenmek, Savaş Sanatla­rının içerisinden kişisel gelişiminizi ilerletmek isteseydiniz, yine kendinize bu alanda güvenilir bir eğitmen belirleyip, onu bir süre için takip etmenizi salık verebilirdim. Bu şekildeki gelişiminiz, sizi bir yere kadar ilerletebilir. Eğer yapınız söylenilenleri irdelemeden kabul eden, tam bir iman içerisinde rehberin eline bırakabilecek

41

olan, sorgulamayan ve başkalarına hizmet eden bir yapıysa, bu yol, yani Dervişin Yolu, size uygundur. Yoga, tasavvuf, spiritüalizm veya herhangi bir Budist ekolüne bağlı bir öğretiyi izleyecekseniz tabi. Ancak konumuz Cinsel Simya olduğuna göre, Dervişin Yolu ne kadar da iyi niyetli başlangıçlara dayanıyor olursa olsun, doğru bir yol olmaz. Cinsel öğreti, rehber edinmeye müsait değildir. İstisma­ra açık, son derece özel ve hassastır. Bu alanı kendi kendinize keş­fetmekten ve yolunuzu kendi kendinize belirlemekten ve açmaktan başka çareniz yok. Ki zaten cinsel simya ve daha ilerisi olan maji ile ilgiliyseniz, kişilik yapınız itaate, koşulsuz kabule, sorgusuz imana uygun değil demektir. Siz bir Savaşçısınız ve Savaşçının Yolu'nun gereği gibi ilerleyeceksiniz. Yönetilmekten hoşlanmazsınız, başka­sının koyduğu kuralları uygulamak canınızı sıkar. Fiziksel, ahla­ki ve spiritüel yönlendirmeleri kabullenemezsiniz. Disiplin kabul etmez, dik ve asi bir yapınız vardır sizin ve sizi besleyen itaat ve iman değil, isyan, sorgulama ve sürekli arayıştır. Kendi kararlarını­zı, doğru veya yanlış, kendiniz vermek zorundasınız. Ve kendi ken­dinize koyduğunuz kurallar esnektir, onları her an yıkıp yenisiyle değiştirebilirsiniz. Olmazsa olmaz ahlaki, spiritüel v.b kurallarınız yok, çünkü zaten siz her tür kurala ve önyargılı tutuma isyan eden bir anarşiksiniz. Kendi üzerinizdeki güçlere boyun eğmez, onları kabul etmez, emir dinlemez ve hatta gerekli olursa savaşırsınız on­larla. Çünkü siz en çok kendinize güvenirsiniz, her tür baskı ve yön­lendirmeye başkaldırısınız. Bir Savaşçı öyle yapar. Ve Cinsel öğreti söz konusu olduğunda, Savaşçı olmaktan başka çareniz yoktur.

Meditasyon

Nedir bu kişisel gelişim uzmanlarının, çeşitli ekol takipçileri­nin yapılması gerekliliği konusunda fikir birliği ettikleri meditas­yon pratiği? Meditasyonu, bilinçli olarak başlatılan bir zihinsel eylemin, bilinçdışı alanına doğru inmesi şeklinde özetleyebilirim ben. Meditasyon kelimesi hemen herkes tarafından bilinir, kulla­nılır ama onu gerçek anlamda deneyimleyenden başka hiç kimse, aktarım yoluyla ne olduğunu anlayamaz. Bu halin ne olduğunu bilebilmek için, onu yaşamaktan başka bir çare yok. Aynen mistik

42

l 1

1 1 f } ) ' 1 ı

sevişme ve orgazmın sözcüklerle aktarılamayacağı gibi. Çünkü bu bir haldir, sevgi, aşk, neşe gibi bir hal misalidir, hatta ilerisinde bir duygu durumu gibi görünür. Bundan dolayı da tarifi zordur. Sevgiyi hiç yaşamayana betimlemeyi deneseydik, imkansız olduğunu gö­rürdük. Çünkü onu bilmeyen kişi, ancak kelimelerin çağrıştırdığı benzer başka (ama aynı hiçbir zaman olmayan) duygu durumlarına benzetirdi. Meditasyon da böyle bir şey. Tarifi bilmeyene zor, bilen anlatır belki ama bilmeyen anlayamaz, ta ki onu yaşayana kadar . . . Kelime kökeni olarak meditasyon, Latince düşünmek ve egzersiz anlamına gelen meditare fiilinden gelir. Fakat meditasyon pratiği, bir bilinçli düşünme çalışması, yani tefekkür değildir. Meditasyon daha ziyade, bilinçli düşünce eylemini durdurmayı başarmaktır. Zihni susturmaktır. Bu şekilde bilinçli benlik aradan çekilir ve bi­linç ile bilinçdışı arasında bir köprü atılır. Artık kişi, ne var, ne de yoktur kendini algı yönünden. Varlık ile yokluğun arasındadır. Ken­dini algı, ortamı algı, zamanı algı gibi parametreler ortadan kalkar, kişinin ilksel varoluşu derin bir okyanusa dalış yapar hatta okyanu­sun kendisi kadar genişleyebilir. Bu noktada ne bir düşünce, ne bir sorun, olumlu olumsuz hiçbir kıpırtı zerresi yoktur. Hedef yoktur, beklenti, istek, arzu herhangi bir duygusal tepki yoktur. Ama du­rumun kendisi, kendine has bir duygu ile yüklüdür. Tam bir statik, durağan, dingin ve huzurlu, bir varlık/hiçlik söz konusudur.

Bilincin Değişimi ve Meditasyon

Sürekli olarak meditasyon pratiği yapanların çok iyi bildiği gibi, meditasyonda zaman durur, daha doğrusu bir zamansızlık duru­mu oluşur. Zamansal olarak, süreklilik arz eden bir "şimdi" halinin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Medite eden kişinin zihni, bu sürekli şimdinin içerisinde, zamanın her iki yönüne doğru güçlü bir uzanma şeklindedir aynı zamanda. Zaman kavramlarının karış­tığından dolayı üzgünüm, ancak başka birçok kişi gibi bu yaşantı için uygun sözcükler bulmakta sıkıntı çekiyorum. Lütfen mazur görün. Bizim zamanı algılayış şeklimiz, olayların birbirini takibi ile sıralanmasına göredir ve buna göre şekillenmektedir. Örneğin, saatin yelkovanının periyodik sesiyle, saniyelerin geçtiğini anlarız.

43

Güneşin doğup batması ile bir günün geçtiğini, saçlarımızın aklaş­ması ile yaşlanmaya başladığımızı. . . Acıktığımızda, son yemeğin üzerinden belli bir zaman geçtiğini de, uyku çöktüğünde, dinlenme vaktinin geldiğini de anlarız. Şimdide yaşanarak geçmişe dökülen olaylar sıralaması süreklilik arz etmekte, zaman gelecekten günleri geçmişe süpürmektedir . . .

Meditasyon sırasında zaman yitimi denen olgu, bir yandan olaylar sıralamasının durması ile ilgilidir. Medite eden kişinin zih­ni, çevrede cereyan eden olayların algısından uzaklaşarak, onların takibini kaçırır. Takip kaçınca, zaman akışının hızı da sıfırlanırken, donuk bir an gibi bir yaşantı başlar. Aristo, değişim ve zaman algısı ile ilgili şunları söyler:

"Zaman ile değişim birbirinden ayrılamaz. Bilinçli olarak bir değişiklik yaşamadığımızda veya bu deği­şikliklerin farkında değilsek zaman geçmiş gibi gö­rünmez . . . Herhangi bir değişikliğin farkına varmadı­ğımızda zamanın da farkında olmayız."

Aristo'nun "değişimin olmadığı zamanını" yakalayan medite eden kişi zamansızlığın kucağına gömülür. Ondan sonra ne mi olu­yor? Gözlemci olarak vazife yapan zihin faktörü de ortadan kalkı­yor. İnsanın bilinçli zihinsel faaliyeti tamamen duruyor. Meditas­yon ile zaman algısındaki değişimi birçok yolda pratik edebilirsiniz. Nefes sayımı üzerinde odaklanarak zazen yapabilirsiniz, bir obje üzerinde tefekküre dalabilirsiniz, aynanın karşısına geçip yüzünü­zü incelerken boşluğa düşebilirsiniz, dans ederken kendinizi kaybe­debilirsiniz, ses üzerinde, sözcük (mantra) üzerinde odaklanarak zikir çalışması yapabilirsiniz. Yoga, Tai Chi - Chi Gong egzersizleri yardımıyla hareketli meditasyonu deneyebilirsiniz. Resim yaparken veya gitar çalarken, kendinizi yitirebilirsiniz. Hatta uzun süreli ola­rak aynı tempoda yüzerek benzer başarıyı sağlayabilirsiniz. Bunlar günümüzde yaygın olarak uygulanan pratiklerden bazılarıdır. Ka­dim zamanda en yaygın olarak başvurulan yöntemler, mistik trans durumuna sokan şamanik dans ve beraberinde çeşitli bitki özleri­nin kullanımıydı. Mısırlı rahipler, zaman algısında değişim yarat-

44

1 ) 1

)

\ 1

/ )

l \

l , l

mak ve duru görüye ulaşmak için, şimdilerde halüsinasyon etkisi yarattığı bilinen bir takım otlar kullanırlardı. Gizem okullarının inisiasyon törenlerinde şaşırtıcı derecelere varan mistik nitelikle­re sahip bitkiler almaktan çekinmezlerdi. Düş yaratan, duru görü, kehanet etkisi yaratan bitki formülleri başta Delfi kehanet tapınağı olmak üzere çeşitli tapınaklarda, büyü ve ritüellerde uygulanırdı. Kullananın ulaştığı yapay trans durumunda zaman algısındaki garip değişimle birlikte, zamanın ilerisinden, gelecekten veyahut da geçmişten kehanet tarzında görüntüler dile getirilirdi. Modern medyumlar da kendi kendilerinin yarattıkları bir nevi katalepsi nö­betleri içerisinde benzer mesajlar iletirler. Ama artık kadim "mes­lektaşlarının" ulaştığı başarıdan bir ölçüde uzaklaşarak ne yazık ki. Zaman/mekan algısını yani bilinci değiştiren yöntemlerden bir diğeri, meditasyonda zorlama faktörünün kesinlikle dahil edileme­diği cinsel birlikteliktir.

Sevişmenin Meditasyona Dönüşümü

Birbirini seven bir çiftin yaşadığı cinsellik, meditasyonların en kuvvetlisi haline gelebilir. Meditasyonun hiçbir çeşidi ile zihinde sevişme kadar yoğun ve uzun süreli bir konsantrasyon sağlanamaz diye düşünüyorum. Normalde meditasyon amaçlanırken, zihnin üzerinde bir kontrol ve yaptırım uygulanır, işin içine irade girer. Sevişirken ise meditatif duruma kendiliğinden girilir ve bu durum çok daha uzun bir süre sürdürülebilir. Kontrollü seks, uzatılmış orgazm, Taocu veya tantrik sevişme gibi uygulamalarda deneyim kazanmış bir çift, cinsel haz ve meditasyonu birleştirerek saatler­ce uzatabilir. Doyum noktası (sevişmenin sonu) kadının fiziksel ve ruhsal kuvveti ölçüsünde zamanla ileri atarken, birbirinden garip ve emsalsiz deneyimlerden geçilebilir.

Mistik cinselliği yaşamaya aday kadın ve erkek, bedensel, zihin­sel ve ruhsal olarak kendini yeterince geliştirmiş olmalıdır. Aksi halde mistiklerin bin bir çabayla, uğraşla yakaladıkları, kendileri­nin ise tamamen haz ve doğallıkla kendiliğinden ulaştıkları mistik trans durumunu yeterince sürdüremez olurlar. Fiziki beden en az 4-5 saatlik bir sevişmeyi yorulmaksızın sürdürebilmeli, ruhsal yapı

45

hazzın yoğunluğuna dayanacak ölçüde dayanıklı ve kuvvetli hale gelmeli, zihin de bir o kadar süre sevişmeye fazlaca karışmadan, sadece gözlemci konumunu sürdürmeyi başarabilmelidir (İleri aşa­mada gözlemci etkeni de ortadan kalkacaktır).

Mistik sevişme elbette ki iki kişinin beraberce yaptığı bir algı derinleşmesi ve/veya değişmesi tekniğidir. İki kişiden fazlası da olabilir ancak, orjiler geçmişte yaygın olarak uygulanan ayinler ol­makla beraber, şeklen, amaç yönünden ve ahlaken tasvip edilir de­ğil. Meditasyon ve algı değişimi amaçlandığında, yalnız başına ya­pılabilecek çok etkin (cinsel) uygulamalar da vardır. Çiftli pratikler kadar olmasa da, enerjiyi ve bilinci belli seviyeye kadar çıkartmakta ve değiştirmekte başarılı yöntemler bulunur.

Mistik cinsellikte kadın ve erkeğin durumunu ayrı ayrı ele al­makta fayda vardır, zira ikisi tek bir eylem içinde birleşirken aslında bu eylemin (seks) farklı tatlarını almaktalar. Kadın her ne kadar sekste pasif taraf gibi görünüyorsa da, mistik cinsellik onun cin­sel ve ruhsal kapasitesi üzerinden şekillenir, gelişir ve sürdürülür. Kadının cinsel gücü ve yoğunluğu, orgazm süresi ve şiddeti, hazza gösterdiği tepkinin devamlılığı, mistik sevişmenin odaklarıdır. Er­keğin kesinlikle Taocu sevişmeye vakıf, çok uzun sürelerle seviş­meyi sürdürebilmesi ve eşinin haz noktalarını bilerek, onu aşkın cinselliğe götürebilecek ustalıkta biri olması gereklidir. Zira, onun aldığı haz, kadınına yaşattığı hazzın geri bildirimi olacaktır. Kadın mistik hazzın derinliğine doğru ilerlerken, erkek onu seyrederek, besleyerek, okşayarak ve sevişerek takip edecektir. Böylesi bir medi­tatif durumda bilinç ile birlikte zaman algısı da değişecektir. Birkaç dakika seviştiğini düşünen çift aslında saatlerce seviştiğini görerek şaşıracaktır. Bunun nedeni belli bir noktada sadece haz ve nefesin sürekliliğinin algılanıyor olmasıdır.

Mistik sevişmenin getirdiği bu aşkın hali istemekle beraber, bu duruma gelmeyi zorlamamak gerekir. Bu hal, çift hazır olduğun­da tamamen kendiliğinden gelişecektir. Doğulu üstatların binler­ce yıldır emek vererek geliştirdiği, ayrıntılandırdığı bir çok teknik, mistik sevişmede doğallıkla spontane olarak, bedenin bilgeliğinin

46

I r

\

( ı

ürünü olarak kendiliğinden oluşur. Nefes ile zihinsel durum (bi­linç) kontrolü çalışmalarını örnek verebiliriz. Uzun ve derin ne­fesler gibi çeşitli nefes teknikleri ile 5-10 dakika içerisinde değişik bilinç halleri yaşatılarak, bedensel ve ruhsal toksinlerden arınma çalışmaları yapılıyor. Mistik cinselliği yaşayan kişi aynı teknikleri tamamen spontane ve çok daha uzun süreli olarak yapabiliyorken, aynı zamanda zevk de duyuyor. Sevişmeyle birlikte nefesin derin­leştiğini, belli bir ritim kazandığını biliriz. Cinsellik sıradan olan kalıplarından çıkıp, mistik ve yoğun hazcı cinselliğe dönüştüğün­de, bunu takiben nefes alış-verişleri de sağaltım getirecek, bilinç değişimi yaratacak seviyeye gelir. Ve bu durum hiçbir şekilde amaç veya sonuç istenmeksizin, kendiliğinden meydana gelir. Diğer yön­den bedenin içgüdüsel hareket ve ritimleri, çeşitli yoga egzersizleri ve doğulu enerji çalışmalarında amaçlanan hedeflerle uyumludur. Örneğin Yoga asanalarda (duruşlarda) omurgaya ve özellikle kuy­ruk sokumu bölgesine (Muladhara çakra - kök çakrası) uzun süreli baskı yapılır. Nedeni, o bölgenin, Kundalini denen yaşam gücünü barındırdığına inanılıyor olmasıdır. Çin'in Chi Gang çalışmaları da biraz farklı bir sistem geliştirerek, yaşam gücünün depolandığı bölgeye yönelik egzersizler üretmiştir. Her iki ekolde de nefesle ko­ordine olarak pratik edilen egzersizler, sevişmede doğal olarak ken­diliğinden işler vaziyettedir. Bedenlerin içgüdüsel olarak gerinme ve kıvranmaları, ve birbiriyle ritmik olarak iç temas sağlamaları, yaşam gücünün depolandığı bölgenin - cinsel bölgenin (hara, alt dantien) uyarılmasıyla sonuçlanır. Muhtemelen eski doğulu üs­tatlar, sevişmenin sağaltım getirici etkisinin farkında olarak onu gözlemlemişlerdi. Ve doğallıkla yapılan hareketlerin ve nefes alış­veriş düzeninin analizini yaparak, benzer sistemi Yoga Asanalara, nefes tekniklerine v.s. transfer etmişlerdi. Bu şekilde sevişmenin bilinç değişimi, algıda değişim, sağaltım gibi olağanüstü getirileri, sevişme olmayan ortamlara da uygulanabilecekti. Aslına bakarsa­nız, günümüzde bizlere gizemli ve yeni diye yutturulan birçok tek­nik, ezelden beri bildiğimiz ama belki de bir derece uzaklaştığımız içgüdüsel hareketlerimizden başka bir şey değildir. Şimdilerde bize nefes koçları, doğru nefes alıp vermeyi öğretmeye çalışırlar. San-

47

ki biz bilmezmişiz gibi . . . Söylenmesi gereken tek şey, doğru nefes alıp almadığını öğrenmek için bir bebeği izlemek gerektiğidir. Yeni doğanın nefes alış verişi, karın nefesi, doğal olan ve olması gere­kendir. Başka bir örnek, refleksoloji dediğimiz tekniktir. Bedenin her bir organı, el ve ayaklarda karşılığını bulur bu öğretiye göre. El ve ayağın haricinde, vücudun baş ve boyun kısımlarında da belli sinir merkezleri vardır. Bunları da tıp bilgisiyle bize öğretirler. Başı­nız ağrıdığında istemsizce belli noktaları ovuşturduğunuz olduysa, veya nedenini bilmeden avuç içlerinizdeki bir alanı bastırıp dur­duysanız, bilin ki bedeniniz sizi doğru yönde yönlendirir. Kuvvetle muhtemel, birazdan baş ağrınız dinecektir. . . Küçük çocukların bu yöntemle kendi ağrılarını dindirebildiklerini biliyor muydunuz? Cinsellik de bu şekilde kendiliğinden gelişen bir sağaltım getirir be­raberinde. Yani beden bir takım onarım işlerine girişmektedir cin­selliğin doğallığı sayesinde. Beden kendini nasıl onaracağını, nasıl iyileştirip yenileceğini zaten hep bildi.(bir kesiği iyileştirmeyi bildi­ği gibi) Ona bir fırsat verildiğinde, sağaltım yeteneğini kullanmak­tan kaçınmayacaktır. Mistik cinsellikte kendini tamamen bedenin içgüdüsel doğasına bırakıp, bilincin sınırlayıcı denetiminden kur­tulunca, otomatik olarak iyileşme ve sağaltım sürecine girilecektir. Bundan hiçbir şüpheniz olmasın . . .

Nefes Çalışmaları

100'ü aşkın meditasyon tekniği olmakla beraber, çeşitli okulla­rın önerdiği araçlar arasında, zihni bir noktada toplamak için biri üniversal niteliktedir. Tek heceli sesler, mantralar, imgeler v.s. gibi tekniklerin hiçbiriyle, nefes farkındalığını geliştirmeden uzun va­dede başarılı sonuçlar elde edilemez. Nefes ile zihin arasındaki et­kileşim, beden ile zihin arasındaki ilişki kadar kuvvetlidir. Nefes kesik, düzensiz olduğunda, dikkat dağılır, zihin sakinleşmekte ve odaklanmakta zorluk çeker. Nefes sakinleştikçe, uzadıkça ve doğal formuna kavuştukça, zihin de sakinler, dış uyarılara kendini kapar­ken, bilinçdışı alanına doğru inmeye fırsat bulur.

Doğu Bilgeliğine göre nefesi içimize çekerken sadece havadaki oksijen ve diğer gazları çekmekle kalmıyor, ayrıca değeri paha bi-

48

çilmez ruhsal enerjileri de içimize akıtıyoruz: havadaki Chi veya Prana v.s . Bundan dolayı özellikle Hint geleneği Pranayama adıy­la bilinen çok kapsamlı bir nefes egzersiz sistemi geliştirir. Prana, havada, çevredeki yaşam enerjisine verilen isimdir Hint Yoga gele­neğinde. Yama ise kontrol ve yönlendirme demektir. Prana +yama, yaşam enerjisini soluyarak kontrol etmek ve yönlendirmektir buna göre. Pranayama uygulamasının amacı, yaşam enerjisini bedene eşit bir biçimde dağıtmaktır. Enerjinin vücut içerisindeki akışını engelleyen tıkanıklıklar, belli nefes egzersizleri yardımıyla açılır. Pranayama teknikleri, kanın kimyasını değiştirir. Böylece bedenin nadi denen enerji kanallarının arınması sağlanır. Beden, bilinçli ve kontrollü nefes teknikleri ile içten "temizlenip" arınırken, enerjiye iyice açar kendini. Geliştirilmiş onlarca nefes tekniği vardır. Derin nefesler, normal nefesler, kısa nefesler, kesintili nefesler, burun deliklerinin sırayla kapatıldığı nefesler (nadi shodhana), nefes tut­ma, oturarak, uzanarak ve ayakta nefesler ve tüm bunların kom­binasyonlarından oluşan teknikler . . . Her bir Yoga okulu pranaya­ma uygulamakla beraber, belli nefes tekniklerine daha çok ağırlık vermiştir.

Ben gelişimin nefesle zorlanmasından yana değilim, doğal gi­diş hattında olmasından yanayım. Ve Cinsel Simya açısından bizi ilgilendiren nefesin özellikle belirli bir tekniği değil, onun derin, dingin, doğal olmasıyla enerjiye açık yapıda olmasıdır. Bu yüzden de, nefes, beden içerisinde birikmeye aday olan cinsel enerjiyi tıka­yıcı bir engel olmamalı. Aksine, onun yolunu açıcı, kendiliğinden, gevşek, meditatif ve dönüştürücü olması hedeflenmelidir. Nefesi yapay şekilde kontrol edersek, kısaltırsak, gereğinden fazla uzatır­sak, fiziksel, dolayısıyla zihinsel ve psişik sistemimizi çok kısa bir zaman içerisinde etkileyebiliriz. "Nefes Koçları" başta olmak üzere, tüm ekollerin önderleri nefes ile beden/zihnin bu karşılıklı ilişki­sinin bilincindeler. Ve nefesi, bedene/zihne/bilince ve bilinçdışına hızlı müdahaleci yönüyle kullanıyorlar. Bazıları son derece bilinç­lidir. Bazıları ise neredeyse zarar verici denli gelişigüzel, sistemsiz ve bilinçsiz ne yazık ki . . . Ancak mistik cinsellik ile cinsel enerji dö­nüşümü söz konusu olduğunda, benim gözlemim, ne türden olur-

49

sa olsun, nefesle müdahaleci olmanın yarardan fazla zarar getirici olduğu şeklindedir. Çünkü bilinçli yönlendirmeler, içgüdüsel doğa­mızdan uzaklaştırır bizi. Mistik cinsellik ise, içgüdüyle beslenen ve ilerleyen, sezgilere, bilinçdışı kaynaklara, psişik derinliğe dayanan bir öğretidir. Ve bu sebeple önerim, cinselliğe kendiliğindenlikle, doğal nefes alış-verişlerle yaklaşmak olacaktır. Hiçbir şartta nefe­si kullanarak empoze edici, düzenleyici olunmamalı. Cinsel enerji, nefesle koordine bir biçimde, doğal akışına bırakılmalıdır. Eğer ihti­yaç varsa sevişme sırasında nefes, kendiliğinden farklılaşır. İhtiyaç olup olmadığını bilinçli olarak biz bilemeyebiliriz, çoğunlukla da bilmeyiz zaten. Fakat bilinçdışımız bilir, içgüdüsel doğamız bilir. Ve derin, hırıltılı, uzun nefes almamız gerekiyorsa, seviş sırasında ona doğru yönlendirir. Gerekmiyorsa bunu yapmaz. Kendimizi hiçbir şartta bilinçdışı alanları açığa çıkarmaya zorlamamalıyız. İhtiyaç duyulursa eğer, bedenimiz bunu yapar, yaptırır. Bedenimizin bil­geline güvenmemiz yeter. Elbetteki zorlayacağımız yönlerimiz de olacak. Fiziksel dayanıklılık ve esneklik ile sabır ve irade bunların başında gelir.

Hatha Yoga

Nefes çalışmaları ve meditasyonu, hareketle birleştiren ileri derecede etkin bir sistem mi soruyorsunuz? Hayır, henüz mistik sevişmeden bahsetmeyeceğim . . . Bu amaç için eski Hint ustaları, (ama muhtemelen sevişme eyleminden esinlenerek ve taklit ede­rek) çok kapsamlı bir öğreti geliştirdiler. Binlere varan duruş çeşit­lemeleri ile fazlasıyla işlevsel olan bir ekol: Yoga öğretisinin hareket kanadı olan, Hatha Yoga . . . Cinsel yolda ilerlemek isteyen bir kadın veya erkeğin kesinlikle yapması gereken bir şey varsa, o da Yoga Asanalardır (duruşlarıdır) . Onları uygulamakla zaman içerisinde farkında olmadan birçok beceri kazanılır. Fiziksel yapı görsel ola­rak incelir, şekillenir, dayanıklılık, güç ve zerafet kazanır. Beden esnekliği artar, cilt tonu düzelir, kan dolaşımı düzenlenir. Özellikle omurga esnekliği çok önemlidir. (Hint bilgeliğine göre insanın yaşı, omurga esnekliği yaşı kadardır.) Enerji kanalları ve çakra merkezle­ri dengelenir, enerji dolaşımı artar. Enerji hissiyatı yüksek olan kişi,

50

girdiği duruşlarda onun akımını net olarak hisseder. Duruşlarda zaman geçirme ve çeşitli kombinasyonları uygulamada zihinsel ve kas konsantrasyonu ile koordinasyonu artar. Denge gelişir. Sabır ve kendini kontrol artar. İrade kuvvetlenir. Çevreyi ve kendini, çeşitli uzuvlarını algılama oranı artar, yani farkındalık çoğalır. Nefes dü­zeni yerli yerine gelir, akciğer kapasitesi genişler. Ruhsal yapı daha dayanıklı, daha sağlam, daha pozitif hale gelir. Olayları algılayış biçimi değişir, fikirler, görüşler netleşir, kararlar daha seri ve doğru alınmaya başlanır. Özgüven, kendine saygı, özgürlük, kendi ken­dine yeterlilik ve bağımsızlık gibi, zor elde edilen yüksek karakter özelliklerinde kazanım olur. Bu güzelliklerin hepsini yoga pratik­leri kazandırabilir, eğer sistemli, düzenli ve uzun süreli çalışılırsa.

Hatha Yoga çalışmak, mistik sevişmenin bir ön hazırlığı hatta provasıdır. Yogada ustalaşmış ve daha da ileriye gitmeyi aklına koy­muş insanlar için, çiftli - eşli yoga uygulamalarını ve daha da ideali, enerjik seksi öneririm. Yogayı en azından belli bir süre uygulama­yan biri, uzun süreli sevişme ve çeşitli pozisyonlar açısından, sıkın­tı yaşar. Fiziksel yapısı, mistik sevişmenin gerektirdiği kondisyonu sağlayamaz. Yorulur. Nefesi kesilir. Durmadan dinlenme ve mola ister. Nihayetine çiftin dikkati dağılıp sevişme havasını yitirir. Fiziksel dayanıklılık kadar aranan diğer bir şart, Yoga'nın esnek­liğidir. Çok çeşitli ve işlev sevişme pozisyonlarına fırsat tanıması açısından, özellikle bacakların ve belin esnekliği çok önemlidir. Ve sonuncu olarak, Sanskritçede hara olarak geçen bölgenin ve pc (aşk) kaslarının kuvvetli olması şart. Göbek deliğinin 5 cm kadar altında olan ve 2. çakraya denk gelen bölge, çeşitli Yoga Asanalarla güç ve duyarlılık kazanır. Onun yanında duruşların kendiliğinden geliş­tirdikleri pc kas grubu, orgazm kasılmalarının normalden kat kat kuvvetli ve uzun olmasını sağlar. O da bölge itibariyle 1 . çakraya ve Kundalini'nin uyuduğu apışarasına karşılık gelir. Çin'in Chi Gong ve benzeri egzersizleri de bu iki stratejik kas grubunu hedef alarak çalışır: onların dilinde alt dantien ile pc kas grubunu. Pc kasları o denli duyarlı olur ki, uyarı belli bir düzeye ulaştığı zaman, alt dan­tiene dokunulduğunda, vajinanın içerisine dokunurmuşçasına bir zevk verir. Bunu gözlemlemek ilginçtir: vajinanın iç duvarına olan

51

basıncın ile ona bağlı olan kas grubuna dışarıdan gelen basıncın hemen hemen aynı hazzı vermesi.

İlerleyen sayfalarda, ara-ara, cinselliğe farklı - enerjisel- yakla­şımlarıyla öne çıkan iki büyük kadim öğreti ile ilgili birkaç teorik bilgi vereceğiz: Çin Tao geleneği ile Hint Tantra Öğretileri. Enerji ve özellikle de cinsel enerji ile çalışırken, bedenimizde olanları anlaya­bilmek, tasnif edebilmek, kelimelere dökmek için, bu iki geleneğin oluşturduğu kavramlardan ve terimlerden faydalanacağız.

Tai Chi Chi Gong

Çin öğretisine göre kadın ve erkek, enerjiyi hissedip beden içe­risinde dolaştırdığında, onun belli bir yörünge takip ettiğini gördü. Mikrokozmik Yörünge olarak adlandırılan bu enerji yolu, göbekten başlar, apışarasına iner, oradan belkemiği üzerinden başın üzeri­ne ulaşır ve başın tepe noktasından dil aracılığı ile boğaza ve tek­rar göbeğe iner. Bu akış, enerjinin akışı, tamamen fiziksel olarak hissedilen ılık, akışkan bir histi. Beden ve zihin ne kadar sakin ve rahatsa, kişi ne kadar gevşekse, akış da o denli yoğun ve hissedilir oluyordu. Enerji akışının ilk hissedildiği zaman, yani yörünge açıl­dığında, ışık parlamaları eşliğinde küçük bir aydınlanma yaşana­biliyordu. Zamanla enerjinin bir değil, temel iki kanal üzerinden aktığını tespit ettiler. Bunlardan bir tanesine Yin (işlevsel) kanal dediler. Yin kanalı, cinsel organ ile anüs arasındaki apışarasından başlar, cinsel organı geçerek gövdenin ön kısmından karın içi or­ganlara, kalbe, boğaza, oradan da dile gelip sona erer. Yönetici ka­nal denen Yang ise yine aynı noktadan başlar, fakat geriye doğru akar. Apışarasından kuyruk sokumuna, oradan da belkemiğinden yukarı yükselerek beyine ulaşır. Yang damakta son bulur. Yin ile Yang kanalını birbirinden ayıran, dildir. Onları aynı zamanda bir tür elektrik anahtarı benzeri, birbirine bağlar. Dişlerin arkasından damağa bastırdığında dil, enerjiye iletkenlik verir, ona omurgadan yukarı ve aşağı akıp dönüşmeye başlamasına fırsat tanır.

Taocular, enerjinin Mikrokozmik yörüngede dolaşımını öğ­renmek, desteklemek ve bu konuda ustalaşmak üzere, bir takım egzersiz ve yöntemler geliştirdiler. Yöntemlerden bazıları "Demir

52

Gömlek Chi Gong I, II, III" gibi Cinsel Kung Fu'yu (cinsel egzersizi) tamamlayıcı işlevleri ile oldukça yararlı, enerjiyi koruyucu özellik­teydiler. Bilinen ve günümüzde yaygın olarak uygulanan diğer güç­lü bir yöntem, Tai Chi Chi Gong adıyla bilinen, beden, zihin ve ruh arasındaki Chi enerji dönüşümünü sağlayan yöntemdi. Bu teknik, aynı zamanda kasları, kirişleri ve kemikleri son derece güçlendiren, kuvvet veren yapısıyla dikkat çekiyor.

Tai Chi Chi Gong egzersizleri, enerjiyle tanışmaya aday biri için idealdir. Başlangıç seviyesindeki kolaylıkla uygulanabilen hareket­ler dahi, enerjiyi çok kısa bir sürede hissettirmeyi başarabilir. Du­yum başta el ve kollarda oluşur. Zaman geçtikçe ve kişi ustalaştık­ça, zihinsel yönlendirme sayesinde akış omurga boyunca hissedile­bilir. Enerji ile uğraşacağım, onunla tanışacağım, onu hissedeceğim diye yola çıkan bir insan, muhakkak Chi Gong ile tanışmalı derim. Söz konusu Çin egzersiz sistemi kolay uygulanır enerji çalışmala­rı ile insanı hedef güttüğü yolda hızlıca yürütebilir. Ona hareket ve cesaret kazandırır. Yalnız şuna dikkat etmek ve unutmamak da önemlidir: Söz konusu "yol" eğer enerjiyi gerçek manada tanımayı hedefliyorsa, tek başına Chi Gong, insanı yalnızca bir yere kadar götürebilir. Çünkü enerjinin açılımı yönünden, onun tekli ve cin­sellikten ayrı olan uygulamaları, sadece bir başlangıçtır. Elbetteki sağlam ve doğru bir başlangıç, ama sonuç itibariyle sırf bir aşama olduğunu bilelim. Chi Gong, tekli ve eşli cinsel pratiklerle ilerletile­bilir, geliştirilebilir ve bir kısım duruşlar, cinsel oyunlara uyarlana­bilir. Böyle olduğu takdirde, etkinlikleri kat kat artar, tıpkı Hatha Yoga duruşlarının, cinsel pratiklerle sentezlenerek, enerjide kayda değer bir yükseliş sağlayabildikleri gibi . . .

Konuştuğum savaş sanatları üstatları, ki ben haklı yere onlara "Enerji Üstatları" derim, bana yıllarca bıkmadan usanmadan pratik yapan insanların istisnalar hariç ezici çoğunluğunun, benim algıla­rımın %10'una dahi sahip olamadıklarını söylerler. Ben tam da bu yüzden, Cinsel Simya ve Cinsel Enerji üzerine yazıyorum ya! Çünkü bugün ben hangi seviyedeysem (ki onu ben de pek bilmiyorum), şundan eminim ki, ona cinselliğe olan enerjisel yaklaşımımla ulaş­tım. Enerji seksinin, çeşitli yoga, Tai Chi ve başka pratiklere etkinlik

53

ve zaman yönünden kıyasla kat kat üstünlüğü var. Çeşitli ekolleri takip ederek on yılda geleceğiniz bir noktaya, sizi 2 yılda ulaştırma kapasitesine sahiptir doğru esaslara göre yapacağınız cinsel faali­yet. Bu da son derece normaldir, çünkü daha önce de fikir beyan ettiğim gibi, söz konusu uygulamaların tamamının, cinsel eylemin tek başına yapılacak olan bir taklidi olarak ortaya çıktığını düşü­nüyorum. Ömrünü manastırların kapalı duvarları arasında geçiren rahiplerin, seksin enerjiyi uyaran, çalıştıran ve akıtan hareketleri­ne benzer tekli egzersizler geliştirmekten başkaca bir çaresi yoktu. Akıl almaz çeşitlilikte duruşlar, zengin formlar, nefes teknikleri v.s gibi teknikler icat edilmiş olsa da, spiritüel ilerleme çok yavaş ge­lişiyordu. O kadar pratiğe rağmen, bastırılamayan cinsel enerji ve libido, çeşitli çakra merkezlerinde blokaja neden oluyordu. Bu yüz­den bazı ekollere göre, cinsellikten uzak durmak, uygun ve sağlıklı bir davranış değildi . . . Hatta ileri giden bazı öğretiler çerçevesinde tapınaklarda rahiplere cinsel ilişki kurmaları için, birer eş dahi veriliyordu.

Çinli Bilgeler, daha yüzyıllar öncesinde yaşamın sağlıklı ve uzun olmasının bir şekilde cinsel faaliyete bağlı olduğunu keşfetmişlerdi. Cinsel özü (meniyi) korumak, mümkün olduğunca boşalma olma­dan zevk almayı öğrenmek, boşalmayı durdurmak ve cinsel enerjiyi sistemden yukarı çekmek üzere ayrıntılı sistemler ve egzersizler ge­liştirmişlerdi. Cinsel özü, omurga boyunca beyne kadar ilerletmek ve gerektiğinde yine güvenli bir alan olan göbek çukuruna yönlen­dirip orada biriktirmek, Çinli Bilgelerin öğrenmesi şart olan bir ye­tenekti. Çünkü bu şekilde cinsel enerji, zihinsel/ruhsal enerjiye dö­nüşebiliyordu. Jing (cinsel enerji), beden içerisinde üretilen ve 2-3 ile daha fazla kata kadar yükseltilebilen enerji olması açısından son derece değerliydi. Onu boşa harcamak, meniyi boşa atmak, ölüme erken davetiye gibiydi. Cinsel enerjinin bir özelliği daha vardı ki, o da onun hemen her tür enerjiye dönüşebiliyor olması idi. İster sağ­lık getirmek üzere, şifa enerjisine, ister organizmada psişik bütün­lük sağlamak üzere, denge enerjisine, ister yaratıcılık ve sanatsal yetenek veya bilgelik sağlamak üzere, ruhsal enerjiye transforme edilebiliyordu. Onu fazladan üretip elde tutarken ve kontrol etmeyi

54

başardığı zaman insan, yaşam süresi ve kalitesine, ileri derece fayda sağlayabiliyordu. Çinli İmparatorlar, Cinsel simya konusuna o den­li inanıyorlardı ki, cinsel tavsiye alacakları bilgeleri, acayip testlere tabi tutmaktan geri durmuyorlardı. Mesela anlatılan öykülere göre, bilgenin gücünü sınamak üzere, şarap dolu bir kase getirip, penisini daldırarak onu çekmelerini talep ediyorlardı. Eğer bilge yeterince ustaysa, şarabı olduğu gibi çeker, sonra gerisin geriye kupaya bo­şaltırdı. Hikaye biraz fantastik olsa da, mümkün olmadığını iddia edemem. Burnundan süt çekip, gözünden fışkırtanları görebiliyo-ruz ne de olsa. 0

.

Çin bilgeliğinde (ve hatta tüm kadim öğretilerde) cinsel öğreti, erkeklerin kazanımlarını esas gütmüş, kadınla ilgili kısıtlı anlatı­lanlar bir tür spekülatif varsayım halinde ve kulaktan kulağa an­latılan hikayeler misali günümüze gelmiştir. Kayıtlardan kadında cinsel enerjinin regl dönemleriyle yittiğini ve bu yüzden kanama­lara müdahale eden sert egzersizlere başvurulduğunu öğreniyoruz. Ne kadar sağlam ve doğru temellere dayanıyor olursa olsun bir öğ­reti içerisinde yer alan bir bilginin günün bilimiyle örtüşmemesi, uyuşmaması durumu, onu şüphe ile karşılamayı gerektirir. Regl döngülerine müdahale etmek, hele hele onları durdurmak, (dur­durmanın da salt egzersizle olabileceğine ihtimal vermiyorum, bir takım bitkilerin kullanılmış olması gerekiyor) kadının doğal ana­tomik sirkülasyonlarını kesin olarak bozar. Bu sebeple Tao'nun ka­dınlarla ilgili olan öğretisini kuşkuyla karşılamak durumundayım. İnsanın enerjisi, sırf fiziksel göstergelerle sınırlı değildir. Fiziken güçsüz ama yaratıcılık ve bilgelik yönünden ileri derecede aktif in­sanlar vardır. Regl dönemi kanamaların, fiziksel gücü bir derece et­kilediği doğrudur. Fakat bu demek değildir ki, yaşam enerjisinde de bir düşüş izlenmeli. Fiziksel kuvvetteki görünür düşüş, cinsel güç, yaratıcılık, bilgelik, derin bir içgörü ve sezgi gibi psişik güçlerle tela­fi edilir. Bu dönemde enerji fizikten metafiziğe, dıştan içe, bilinçten bilinçdışı zihne, egodan ruhsal öze (selfe) dönüş yapar . . .

Aslında öğretilerin kadınlar hakkında yanlış bilgiler vermesine şaşırmıyorum. Gerek kadim zamanlarda gerekse yakın geçmişte kadınların cinselliğini yazıp çizenlere, inceleyip öğretenlere bakar-

55

sanız, hemen istisnasız olarak erkek olduklarını görürsünüz. Kadın cinselliğini, hele ki cinsel enerjiyi bir erkek ne şekilde hissedip ta­rif edebilir ki? Dışarıdan gözlemlerle varılan görüşler, oluşturulan teoriler sadece bir yere kadar doğru olabilir. Doğal olarak, dışarı­dan yapılan gözlemlere dayanarak, regl döneminde kadının enerji kaybettiği savunulabilir, hatalı olarak. İsterseniz bir kadına sorun, kaybettiği enerji gerçekte nelere dönüşüyor, bunu söyler size. Bu­nun gibi yanlış, eksik, çarpıtılmış görüşler bildirilebiliyor erkekler tarafından. E, şu güne dek kadınla ilgili olan meselelere hep erkek­ler el attığı için, doğal olarak erkek tarafından bilinmesi imkansız olan kadındaki cinsel enerji gibi meseleler de yanlış yorumlanıyor. Cinsel simya alanının en azından kadınla ilgili olan kısmının sade­ce kadınların ellerine bırakılmasında büyük fayda var. Yoksa erkek bakış açısına uygun teorik, teknik ve formülize bir yaklaşım içerin­de yanlış yollara sapmaktan kurtulamaz hiçbirimiz.

Meditasyon, Nefes Tekniği, Yoga Ve Tai Chi Chi Gong . . . Yuka­rıdaki dört başlığı kişisel (ruhsal) gelişim yönündeki bir eylemde birleştiren tek etkinlik, mistik sevişmedir değerli okuyucular! Hat­ta aklınızı zorlarsanız, bu dört tekniğin dışında, hayatın tümünü sığdırabilirsiniz mistik sevişmeye. Çünkü o, ta kendisidir, yaşam denen deneyimin özüdür. Yaratıcıdır ve yok edicidir, nefes alıcı ve verici, ağlatıcı ve mutlu edici, yakıcı ve serinletici, hızlandırıcı ve ya­vaşlatıcıdır. İkidir ama tektir, erildir, dişildir ve de cinsiyeti yoktur. İnsan ve hayvandır, bu ikisinin karışımıdır. Sakin ve sabırsızdır, inişin çıkışı, yükselişin alçalışı. . . Dibine kadar girdiğinizde, onun her şey, tüm varoluş olduğunu ve aynı anda da bir hiç olduğunu gö­rürsünüz. Hayır görmez, hissedersiniz. O, sudur, ateştir. Suyun ve ateşin dansıdır. Gücün, en ileri gücün ve zayıflığın barışıdır. Keskin ve yumuşak hareketin iç içe geçişidir. O acıdır ve aynı anda tatlı sızıdır. Zevk ve tahammülsüzlüğün örgüsüdür boynunuzda. "Artık dur" derken, devam etmeyi haykırmaktır. Çığlıklardaki suskunluk, gözyaşlarındaki parıltıdır. Ölüm ve yaşamın valsi, ikinin birliği . . . Hayatın hiçbir alanında zıtları bu denli bir coşkuyla birleştiren, kaynaştıran başka bir eylem göremeyiz.

56

Chi Gong'un enerjiyi yavaşça dalgalandırarak hissettirişini, be­denin sevişirken kendiliğinden girişilen bedenin dalgalı hareketleri ile uyumlandırarak, gerinmeler, kasılmalar, açılma ve kapanmalarla Yoga Asanalarla bütünleşerek, nefesin istemdışı derinleşmesi veya tutulması ile, nefes çalışmalarını uygulayarak ve hepsinin üstünde, algının değişmesiyle, en derin ve en uzun süreli meditasyona da­larak, ayrı ayrı yapılan tüm pratikleri birleştiririz sevişirken. Tüm bu birbirinden farklı pratiklerin, içgüdüsel, hazcı, mistik sevişmeyi izlemek ve gözlemlemek suretiyle bir taklit olarak çıktıkları konu­sunda ciddi şüphelerim olduğunu yinelemeliyim.

Enerjiden Kasıt Ne(dir)?

Alman Bilim adamı Robert von Mayer'in (1814 - 1878) ispat­ladığı gibi, enerji yoktan üretilemiyor, varken de yok edilemiyordu. Sadece form değiştiriyor, bir formdan diğerine geçiş yapabiliyordu. Aynı yasa madde için de geçerlilik arz ediyordu. Einstein bu iki te­mel fizik yasayı madde ve enerjinin aynı oluşumun iki farklı varyas­yonu olduğu iddiasıyla birleştirdi. Bugün biliyoruz ki evrende her şey, istisnasız her bir şey enerjidir. Einstein ünlü E = mc2 formü­lünü bulduğundan beri enerjinin maddeye, maddenin de enerjiye bu formüldeki oran üzere dönüştüğünü hesaplayabiliyoruz. Do­ğada çeşitli şekillerde bulunan enerjiyi gözlemliyor, ölçebiliyoruz; ısı enerjisini, hareket enerjisini, radyasyon (ışıma) . . . Enerjinin bir formu daha var ki, o da insanın kendi üzerinde, içinde barındırdığı yaşam enerjisidir. Biyoenerji.

Çok eskiden, daha üç - beş bin yıl önce enerjiyi teknolojik olarak gözlemleyip ölçme imkanı olmadığı halde, ileri gelen bilge, mistik ve düşünürler onun varlığı konusunda en az bugün olduğu kadar eminlerdi. Her bir öğreti ona farklı isimler vermişti. Enerjinin özel­likle insan bedeni üzerindeki hissedilişi ile ilgili olan mistikler, onu günümüz modern insanının hemen hemen kaybettiği üstün bir du­yarlılıkla algılayabiliyorlardı. Tao bilgeliğinde bu enerji Chi ismiyle bilinen yaşam enerjisiydi. Chi her insanın içinde vardı, belli şartlar ve tekniklerle artabiliyor veya azalabiliyordu. Japon dilinde ona Ki dediler, Hint felsefesindeyse enerji Prana ismini aldı. Vücuda çak-

57

ralar aracılığıyla alınan hayat enerjisi varlığın devamını sağlıyordu. Beden onu soluyor, · onunla besleniyordu.

Sağlıklı yaşamımızın devamı için farkında olsak da olmasak da enerjiyi çeşitli yollarla alıyoruz. Çevreden nefesle, yediğimiz içti­ğimiz gıda ile, doğrudan bir kanal aracılığı ile veya bedende, cin­sellik yoluyla üreterek. Bilinen belli başlı yöntemler bunlar. Enerji duyarlılığı olan insan adı geçen bu yöntemlerin dışında da birtakım kaynaklar bulabilir ve bulacaktır da. Şüpheciler enerji algısının bir yanılsama olduğunu, hissedilenin bilinen elektrik akımı türü bir şey olduğunu öne sürerek itiraz ederler. Belli ki kendilerinin onu deneyimleme şansı henüz olamamıştır. Çünkü insanın net olarak aldığı bu fiziksel duyumu başka bir şeyle karıştırması olanaksız. O kadar çarpıcı, farklı ve kendine hastır enerji. Kendimi en kuşkucu, en mantıklı ve rasyonel insanlardan biri olarak tanıyan ben, ener­jinin algısı karşısında bir tür huşu duyarak deneyimi olduğu gibi kabul etmek zorunda kaldım. Onu bugün bilimsel olarak açıklaya­mıyor olmanın onun var olmadığı anlamına gelmediğini biliyorum. Kimse onun bir yanılsama, telkin, ototelkin v.b olduğu yolunda bir alternatif açıklamanın varlığına ikna edemez beni. Radyo dalgala­rının daha 19. yüzyılın sonunda keşfedilmesi onların o ana kadar var olmadığı anlamına gelmediği gibi, enerjinin bilinen yollar hari­ci (beslenme) insan bedeni tarafından çekilebiliyor ve üretilebiliyor olması da sadece herkesçe hissedilmediği için "uydurma işler" sını­fına konulamaz. Bu tür katılaşmış kuşkucu insanlar için yapılabi­lecek tek şey onları enerjiyle tanıştırmaktır. Yeteneği iyi düzeyde olan bir biyoenerji uzmanının yakından veya uzaktan yapacağı kısa bir işlem, fikirlerinin değişmesine sebep olabilir.

Canlı olduğumuz sürece enerji içimizdeki devinimini sürdürür durur. Bazen artabilir, bazense düşüş gösterebilir. Tıpkı doğada gözlemlenen enerjinin biçim değiştirebilmesi gibi, organizmada yüklü olan içsel enerji de form değiştirebilir.

Hayatımıza devinim kazandıran, hareket getiren içsel enerjimizi yaşam enerjisi, psişik enerji, itici güç veya libido olarak adlandırabi­liyoruz. Bu enerji düzeyi zaman içerisinde düşüş veya artış göstere-

58

bilir. Ve doğal olarak kişiler arasında farklı seviyelerde, farklı bant­lar içerisinde dalgalanabilir. Düşebilir, artabilir, form değiştirebilir. Yapamayacağı tek şey yok olmaktır. Organizma canlı olduğu süre­ce ... Fakat bazen enerjinin gittiğini söyleriz, yanılsayarak. "Enerjim tükendi" deriz. Hiçbir şey yapmak, parmağımızı kımıldatmak bile içimizden gelmez. Bu durumda enerji sadece biçim değiştirmiştir ve bilinç alanından aşağı inmiştir. Gizli bir halde, onu tanıyamadı­ğımız başka bir şekle bürünmüştür. Örnek verecek olursak, yüksek bir atağa geçerek enerji bizi aşık edebilir. Bir sebeple bu duygu gitti­ğine, enerji formunu değiştirerek, depresyon biçimine dönüşebilir. Veya sebebi bilinmeyen baş ağrıları, içsel daralmalar v.s.

Hissediş

Enerjiyi ilk hissedişim, ona ilk "dokunmam" Tai Chi hareket­lerini uygularken oldu. Havada yavaşça, bir dalga misali süzülen el hareketleri bir tür elektro/manyetik his yaratmıştı. Hani so­ğuktan sıcağa girdiğinizde uzuvlarınızda hissettiğiniz his misali. Veya sıcak bir bardağı elinize aldığınızda algıladığınız enerji akışı gibi. Enerjiyle ilk bilinçli temasım, Chi Gong ile ve de ellerde baş­ladı anlayacağınız. Onu üzerimde hissedişim, bir tat, bir koku, bir ışık misali bir duyuydu. Başka, farklı, güzel bir duyu. Onun çeşitli formlara girdiğini daha sonra öğrenecektim. Takip eden dönemde çeşitli algılarım oluştuysa da, en çarpıcısı bir meditasyon sırası de­neyimlediğim idi. Bilinen klasik yarım lotus duruşunda idim. Belli bir müddet geçtikten sonra belden öne doğru gövdemi ve ellerimi uzatıp, alnımı yere koydum. Ayakların pozisyonu değişmemişti. Bu şekilde de belirsiz bir süre kaldığımı hatırlıyorum. Pozisyondan çıkıp yavaşça gövdemi doğrulttuğumda belimin ortasından yukarı doğru hızla çıkan bir "şey" hissettim. "Şey" diyorum, çünkü onu ta­rif edecek bilgi veya deneyime sahip olmadım ne öncesinde ne de şu ana dek. Omurga boyu yükselen şey, başımın yukarısına ulaşıp bir nevi etrafıma döküldü. Kullandığım sözcükler tamamen mecazidir, ne gerçekte çıkan ne de dökülen ölçülebilir, tarif edilip gözlemlene­bilir bir şey olamazdı bu. Fakat her neyse o, tırmanıp dökülmüştü. Tırmanırken de göğüs kafesim sanki ikiye yarılır gibi bir baskıya

59

maruz kalmıştı. Nedense o yarılma hissi hoştu, tüm bu deneyimin fazlasıyla hoş ve bir o kadar da garip olduğu gibi. Beraberinde sa­nırım bir tür bilinç değişimi de olmuştu, çünkü kendimi yere göre daha hafif hissetmeye başlamıştım. Sanki yer ile olan temasım bir süreliğine kesilmiş veya azalmıştı. Tabi ki fiziksel olarak öyle bir şey yoktu, biliyorum ama bende yarattığı his, bu yöndeydi. Emsal­siz bir deneyimdi, gerçekten emsali de olmadı bu güne değin. Hal­buki, çok denedim . . . Aynı şartlarda, aynı ruh halinde, aynı duruşta defalarca denedim, olmadı, olmadı. Sanırım aynı tecrübeyi tekrar­lama konusunda giriştiğim beklenti, onun gerçekleşmesi önünde bir tür engel oluşturuyordu. Bu türden mistik deneyimler, onları beklemediğimiz anda çıkar gelir çünkü. Kimse neden ne zaman ve hangi şartlara bağlı olarak ortaya çıktıklarını söyleyememiştir.

Aradan birkaç ay geçince, yani tam da ben ''Acı Çekme Aşaması" en diplerinde sürünüyorken insanlarla uzaktan enerji kontağı kur­maya başladığımı fark ettim. Tabi önceleri, algımın ne olduğunu anlayamıyordum. Her iki tarafın da, benle birlikte iletişim içinde bulunduğum kişinin de aynı şeyleri hissettiğini düşünüyordum. Fakat durum öyle değildi. Algılar tek taraflıydı. Bazen soğuk bazen sıcaktı, bazen düpedüz yakıcıydı bu hisler. 3100 fizikseldi ve be­dendeki yerleri değişiyordu. Fakat ağırlıklı olarak ense kökü, alın, başın tepe (bıngıldak) bölgelerine yerleşiyordu his. Boğaz çakrası, alın ve tepe çarka . . . Bazen hafif uyuşma, karıncalanma gibi bir his yaratıyor, bazense kuvvetli bir yanma veya tersine soğukluk hissine dönüşüyordu. Soğuk hatta buz gibi olduğunda, beraberinde hafif bir yelin üfürmesi gibi bir etki eşlik ediyordu. Daha ender olmakla beraber, bazen enerji dolaşımını bacaklarda ve kök çakrada hissedi­yordum. Bacaklardaki dolaşım, üzerinize usulca akan su damlaları­nın yarattığı his misaliydi. Bazense spor sonrası kasların ufak ufak kasılıp titreşmeleri ve seğirmeleri gibi veya inanılmaz hafiflikte onlarca parmak ucunun cildin üzerinde dolaşması gibiydi. Elleri de unutmayayım, el, avuç içleri ve parmak uçları en duyarlı bölgeler­di. Zamanla, sıcak/soğuk etkinin ve enerjinin yerleştiği bölgelerin, kontak oluşturduğum kişiye bağlı olarak değiştiğini anlayacaktım. Potansiyeli yüksek, "kendime benzer" olanları hissediyordum ben.

60

Bazen sadece bir resim görmem veya 2 cümle yazı okumam ye­terliydi bu kontağın oluşumu için. Hiç görmediğim, tanımadığım o kişilerden bana bir tür enerjisel enformasyon akıyordu. Gelen enerjisel enformasyona göre, belli bir veya birkaç çakra ve onlara bağlı bölgeler tepki veriyordu. Böylece zamanla, bilgi akışının gel­diği kişinin enerji kalitesini de ayırt eder oldum. Alt çakraları ha­reketlendiriyorsa, enerji daha maddesel, daha kabaydı ve o kişiye daha bir dikkat etmeyi gerektiriyordu. Dördüncü çakradan itibaren , enerji süptilleşiyordu. O halde dört ve yukarı çakraların tepki ver­diği enerji kaynağının ruhsal gelişimi de daha yüksekti. İster kaba ve maddesel, ister süptil ve ruhsal ağırlıklı olsun, enerji, beni belli insanlarla iletişimde yönlendiriyordu. Kimlerle tanışmam gerektiği hakkında bilgi veriyordu.

Yine bu dönemde, müzik ile bir tür ilişki içerisinde olduğumu fark ettim. Notalar, hiç olmadığı kadar etkiliyordu beni. Ki müzi­ğe fazlasıyla düşkün olduğum halde, şimdi daha bir başka hisler uyandırıyordu bende. Müzik ruhun gıdasıdır derler ya, gerçekten de benim için öyleydi. Onunla beslendiğimi tespit ettim. İyi, hoş, çok sevdiğim bir parçayı dinlediğimde, enerji akışı tam hızıyla başlıyor­du. Tüm bedene yayılan bir akımdı bu, ama en çok da taç çakrayı aktivize ediyordu.

Şaşırdığım başka bir buluş, suyun inanılmaz enerjisel etkisiydi. Hepimiz suyun şifa değerini biliriz, ama kaçımız onu direk olarak algılayabiliyor ki. Bana da o güne kadar, suyun enerjisini hissede­bileceğimi söyleseler, büyük ihtimalle sadece gülüp geçerdim. Şimdi ise, deniz kenarına indiğimde, onunla dolduğumu duyumsuyorum. Havuza girdiğimde, havuz kenarında olduğumda, duş aldığımda ve hatta elimi bile yıkadığımda, o saf, temiz, katıksız ve dingin ener­jiyi alıyorum.

Enerji kaynaklarından bahsederken, açık havanın, hele ki sabah güneşinin o inanılmaz enerji aktarımını anmadan geçemem. Hafif sabah esintisinin hele ki mümkünse çıplak tende yarattığı emsalsiz gıdıklama - karıncalanma hissi, dıştan başlayarak iliklerinize ka­dar sizi sarar, sonra ayak tabanlarından yukarıya doğru yükselip,

61

eller ve gövdeden sonra, en son taç çakraya ulaşıp, gereken işlemleri yapar: şifa, arınma, dirim . . .

Dışarıdan gelen enerjiyi algılamanın yanında, yaptığım faali­yetlere göre değişkenlik gösterdiğini de yine bu sıralar öğrendim. Geleni alıp bir tür dönüşüme uğratarak, kendi amaçlarım için kul­lanıyordum. Tabi ki bilerek, amaçlayarak olmuyordu tüm bunlar. Ben sadece olanları gözlemleyip, anlamlandırıyordum. Bir yazar ol­duğumdan olsa gerek, uzunca bir süre enerji boğaz çakrası tarafın­dan çekiliyordu. İfadeyi, anlatımı etkileyen bu çakranın dengesiz olması, bende yazmada sıkıntılar yaratıyordu. Bu bölgedeki arınma ilerlediğinde enerji, taç çakrayı hareketlendirmeye başladı. En yo­ğun algılan bu bölgede hissettiğimi söylemeliyim. Orada öyle bir hareketlilik vardı ki, bazen tüm konsantrasyonumu kaçırıyordu. Bazen tatlı bir sızıya, hafif bir kaşınmaya dönüşüyordu, bazense sanki beynimin içinde milyonlarca karınca son sürat dolanıyordu. Veya biri kaşık almış da çeviriyor, çeviriyordu . . . Çok sefer bu hislere keskin delici ağrılar eşlik ediyordu. Gece rüya gördüğümde, bu sızı­larla uyandığım çok oldu.

Enerjiyi Vizyon ve Rüyada Hissediş

Enerjiyi bazen gözlerimi kapadığımda görüyorum. Milyonlar­ca minimini tanecik çok yavaş ve düzenli bir dönme hareketi içe­risinde bulunuyorlar. Bazen onlardan iki bitişik grup oluşuyorken, birbirinden az farklı dönme açılarıyla kendi yörüngelerinde yavaşça ilerliyorlar. Zaman zaman üst üste hareket eden iki blok şeklinde gö­rünüyorlar. Biri sağa, diğeri sola yavaşça giderken, birbiriyle hiç ka­rışmadan geçişiyorlar. Bazı defalar görünüşleri, Samanyolu benzeri spiral yapılar oluşturuyor. Belli renkleri yok, mat bir yapıdalar, arka fonda ne olduğu da belirsiz çünkü her yer devinen bu taneciklerle kaplı. Ama bazen de sönük ışığa sahip olabiliyor bu parçacıklar. O zaman arka fon simsiyah olarak beliriyor. Birkaç defa da beynimin içini gördüğümü düşündüm. Şimdi bunu okuduğunuzda kuşku ve belki biraz alayla karşıladığınız gibi karşıladım ben de. Ama viz­yonlar o kadar uzun sürdü ki, gördüğümü inceleme şansını yakala­dım. Canlıydı onlar, bilinçleri vardı ve çeşitli yönlere doğru hareket

62

ediyorlardı. Birbirine yakın oldukları halde, bitişmiyorlardı, parlak, neon bir görüntü veriyorlardı. Sanki yanıp sönüyorlardı. Enerji tane­cikleri gibi toplu bir davranışları yoktu. Onlar belki de bir tür ener­ji yoğunlaşmasıydılar, bilinçliydiler, hareketleri amaçlıydı. İki ayrı vizyon, sanırım makrokosmos ile mikrokosmosu gösteriyordu bana. Kıyas olmak üzere . . . Sanırım . . . Tüm bu görüntüler, spontan olarak oluşuyordu. Enerjiyle olan irade dışı temasın zihindeki yansımala­rıydı. Sonralan, enerjiyi belli bir hedefe yönlendirmeyi öğrenmem ile, onun çıktığı kaynaktan uzaklaşma hareketi içerisinde olduğunu da izleyecektim. Enerji kesintisiz bir akım olarak değil de, gruplar şeklinde, tıpkı bir yöne uçan bulutlar gibi çıkıp uzaklaşıyordu . . .

Rüyadaki duyumlar daha çarpık oluyordu. Bilinçdışım, enerjiye kendi dilince formlar veriyor, bazen onu getiren aracıları gösteri­yordu. Kuşlar, çeşit çeşit renkte ve büyüklükte kuşlar. Bir seferinde vücudumu komple kucaklayan, saran bir "aracı", onu bir koza misali üzerime bırakmıştı. Enerjinin etkisiyle uyandığımda, tüm bede­nimin üzerinde hızlıca dolaşan ve düşük frekanslı bir sesin eşlik ettiği manyetiği duyumsadım. Bu artık rüya değildi. Başka bir defa­sında, tepe çakradan hızlıca ve çok yüksek yoğunlukta " döküldüğü­nü" algıladım beynimin içerisine. Hemen peşinden uyandığımda, sersemlikle karışık bir hoşluk vardı. Başka seferlerde ise, enerjinin geliş yönüyle ilgili beynimin oynadığı senaryolar görüyordum. Bu bazen son derece ağır bir şekilde sağdan sola dönen gri bir geze­gendi, arkasında bir gezegen daha vardı. Bazense direk olarak uzay boşluğunu çağrıştıran gri, uçsuz bucaksız bir denizdi.

Yukarıdaki satırlarda tarif ettiğim enerjiyi hissediş ve görüş şek­lim, insandan insana az çok farklılık gösterir. Belki sizler benden çok farklı biçimlerde duyumlar alacaksınız. Onu.n insana dokunma ve görünme biçimi, kişiye göre değişiklikler gösterir ve zaten öyle de olması gerekir. Gözlerinizle mavi bir renk gördüğünüzü düşünün. Sonrasında onu tarif edin. Benim gördüğüm aynı mavi renk ile ta­riflerimizin uyuşması zordur. Bana göre açık gökyüzüne benzerlik­te olan renk, size daha koyu, hatta deniz mavisi görünür. Veya aynı kokuyu betimlemeyi deneyelim. Yine birbirinden farklı duyumlar

63

aldığımızı göreceksiniz. Bunun gibi enerji aynı olduğu halde, her bir insanın onu algılayış tarzı az çok farklılıklar gösterir. Bu son derece normal. Benim algılanma bakarak, körü körüne aynı şeyleri yaşa­mak için programlamayın kendinizi. Belki sizin deneyimleriniz çok daha çarpıcı ve orijinal olabilir, belki de sakin ve rahatlatıcı, hafif bir rüzgarın dokunuşu misali okşayıcı gelebilir. Ya da bir kelebek kanadının dokunuşu gibi, zarif . . . Ne şekilde gelirse gelsin, bilin ki onu mutlaka tanıyacaksınız . . .

İnisiyasyon

Enerji elbetteki hepimizde var, bendeki farklılık, onu yükselt­miş olmam ve ona karşı duyarlılık geliştirmemdi. Zaten duyarlılık kazanmak için, enerjinin belli bir seviyenin üzerine çıkabilmesi ge­rekir. Dışarıda hava tam durgunken bile, vardır ama biz onu düşün­meyiz, hissetmeyiz. Hafif bir rüzgar çıkıp, cildimizi okşadığında, varlığını hatırlar, bilinçli olarak algılarız onu. Enerji de böyledir. Enerjiyi hissetmeye başladığımda, bedendeki fonksiyonlarını göz­lemler oldum. Onun hangi zamanda ne işler yaptığını, nerelerde gezdiğini anlamak için, bu gözleme ihtiyacım vardı. Her bir insan, dışarıdan aldığı ve içinde yarattığı iki tür enerjiyle besleniyor. Dışa­rıdan alınan kaynaklar arasında hava, gıda ve gördüğüm kadarıyla, su, müzik, resim, sözcükler, insanlarla iletişim gibi alanlar vardı. Biyoenerji ile uğraşan ve enerjiye kanal olan insanlar da direk ola­rak enerjiyi bedene akıtabiliyordu. Halk arasında genellikle şifacı olarak bilinen insanlar, enerjiyi şifa vermek, çakralan dengelemek üzere kullanıp yönlendiren kişilerdir. Popüler reiki ustaları da aynı amaca hizmet ediyorlar. Yalnız bu kanalın oldukça eskidiğini, aşındığını ve etkinliğini büyük oranda kaybettiğini söylemeliyim. Yıllardır bakım görmeyen bir asfalt yol nasıl ki zamanla aşınıp, işlevini kaybediyorsa, reiki enerji kanalı için de aynı şeyi söyleye­bilirim. Reiki ile yeni tanışan kişilerde hiçbir algı oluşmamasının sebebi budur düşünceme göre. Enerjiyle tanışmak için illa ki bir üs­tada ihtiyacınız yok. Ama güvenilir, iyi niyetli, dengeli ve gerçekten usta olan biri varsa, ilerlemenizde size büyük bir adım kazandırır. Bir tür başlangıç ivmesi verir. Yeri gelmişken ufak bir uyarıda bu-

64

lunmalıyım. Enerji ile belli bir üstat sayesinde tanışan, yani inisi­ye olan kişi, onu ilk hissedişinde bilinen beş duyuya benzetemez. Benzetemediği için, onu bilinen başka hislere dönüştürmeye çalı­şır zihni. Çokça bir aşık olma hissine dönüşen enerjisel algı, ona kanal olan üstada yanlışlıkla aşk, cinsel çekim, sevgi ve bağlanma gibi hisler yaratır. İnisiye olanın bu noktada temkinli olması gere­kir, hissettiği duyguların gerçekte enerjinin yarattığı yanılsamalar olduğunu bilmelidir. Çok kısa bir sürede kendiliğinden geçecektir bu hisler. Enerjinin aşk, sevgi, cinsel çekim gibi formlara dönüşe­rek algılandığını bilen niyeti bozuk "kanallar", size dürüst davran­mayacaklardır. Hatta tersine, eğer karşı cinsseniz durumunuzdan istifade edip, sizi yatağa atmak için acele edeceklerdir. Bu yüzden, inisiye olmaya karar verdiyseniz, kimden el alacağınızı çok iyi araş­tırmalı, düşünmeli ve tartmalısınız. Nasıl ki büyük bir ameliyat evveli, doktorunuzu önceden tanımak, yaptığı işleri ve sonuçları­nı görmek, iyileştirdiği hastalarla konuşmak istiyorsanız, ve ayrıca ameliyat masasındaki aciz durumunuzdan faydalanmayacağınız­dan emin olmak ihtiyacını hissediyorsanız, inisiyatörünüzü de en az doktorunuz kadar tanıyıp güven duymalısınız. Tanımadığınız, görmediğiniz kişilerden enerji almayı asla kabul etmeyin. Bu bir de­lilik olur! Yeterince geliştim diye de güvenmeyin, çünkü gelişmişin de gelişmişi vardır. Enerji dünyası, bildiğiniz dünyaya benzemez. Sanal değildir, zararsız hiç değildir. Daha kötüsü, zararın nereden geldiğini bile bilemeden, başınız bin bir belaya bulaşabilir. Hiç yok­tan fizksel, ruhsal hastalıklara yakalanabilir, aile ilişkileriniz ze­delenebilir, hatta enerji alıyorum, inisiye oluyorum diye müsallata bile uğrayabilirsiniz. Üstatlardan bağımsız olarak, halk tabiriyle "el almadan" da belli bir seviyeye gelebilirsiniz. Potansiyeliniz ve ye­teneğiniz ölçüsünde. Belki de direk olarak ilk kanal olabilirsiniz. Tarihe adını yazdırmış büyük inisiyeler, kendi kendine bu yetenek­lere kavuşmuş olanlardır. Orfe, Hermes, Eflatun veya Fisagor gibi . . . Sezgilerinizi dinleyin, size en doğru yolu göstereceklerine eminim. Şimdiye dek hep dışarıdan gelen enerji kaynaklarından bahsettik. Enerjinin bir de bedende üretildiği bir şekil var. İçsel üretimin tek yoludur bu: Cinsellik.

65

Enerjiyle tanışınca ve özellikle de enerji kanalı açılınca, (inisiye olunca), onu ayakta tutacak en işlev kanal, doğru yöntemlere göre yapılan seks veya masturbasyondur. Çünkü inisiye olmak yetmez, Chi Gong ve Yoga hareketleri ile geliştirilebilir diğer egzersizlerin yanında, destek için cinsel pratiklere de yer vermek şarttır. Cinsel­liği enerji yönüyle çalışmalara dahil etmeyen biri, spiritüelgelişi­minde yeterince yol alamaz. Enerjiyi hissetme, çekme, dönüştür­me ve kullanma bir reçeteye bağlı ise eğer, bu reçetenin en önemli hammaddesi, cinsel eylemdir diyebilirim. Seks, enerjinin en yoğun olarak hissedildiği, istenen zamanlarda pratik edildiği faaliyettir ve beden içerisinde birkaç kata kadar üretilebilmesi açısından tek örnektir.

Cinsel Enerji Santrali

Cinsel eylem, ister tek başına ister partnerle yapılıyor olsun, dışarıya bağımlı olmaya gerek kalmadan kaliteli bir enerji üreti­mi sağlar bedende. Enerji üretiminin gerçekleştirildiği yer, cinsel organların bulunduğu bölge, ikinci çakra (Svadisthana) ve dolaylı olarak en alt çakra - Muladhara (kök çakra) dır. Cinsel enerji ikinci çakrada kaynayıp, sonra da oradan birinci çakraya inip tekrar yu­karı döner. Taocu dille anlatacak olursak, cinsel merkezden, yu­murtalık veya sperm sarayından (guan yüen) yüzeye çıkar. Oradan nereye gideceği biraz bedeninin ihtiyacına, biraz kişinin onunla ne yapmak istediğine bağlıdır. Bilinçli olarak, aşağı, birinci merkeze indirip enerjiyi, sonra onu cinsel organının çevresinden geçirip önce kasılan anüse, oradan, kıvırıp öne yaklaştırılan kuyruk soku­muna yöneltip oradan da yukarı çıkarılabilir. O zaman doğal cinsel uyarılma azalır, cinsel enerji ruhsal enerjiye (shen) dönüşmek üzere yükselmiş olur.

Daha basit bir dille ve tek cümleyle anlatacak olursak, cinsel iliş­ki sırasında penis ve vajinanın birbirine olan iç teması, kök çakrayı ve ikinci çakrayı beraberce uyarıp, enerji devinimini başlatır. Tabi bu hemen birkaç dakikada olabilecek bir olay değildir. Uzun süreli uyarılar ve uzun süreli temaslar gerekir. Erkekte boşalma olmadan ve tercihen her iki partnerde orgazmı ertelemek suretiyle ne kadar

66

uzun sürdürülebiliyorsa sevişme, enerji üretimi de o denli çoğalır. Mistik sevişmede uyulması gereken en temel kural budur: seviş­meyi mümkün olduğunca uzun sürdürmek. Gelmiş geçmiş tüm mistik öğretiler, orgazmı ertelemek ile cinsel hazzı tırmandırma­nın beraberinde getirdiği kazanımların farkındaydılar. Taocu ra­hipler boşalmayı orgazmdan ayırmayı başarmışlardı ve böylelikle boşalmanın olmadığı ama hazzın gitgide çoğaldığı yumuşak ve son derece zevkli sevişme biçimlerinde ustalaşmışlardı. Onlar için bo­şalmak, yani sperm kaybı, yaşam özünün kaybıydı. Yeni yaşamlar, yeni bebekler yaratmaya kadir cinsel enerji, eğer spermin dışarı atı­mıyla tüketilmez ve içeri döndürülerek, ruhsala yönlendirilebilirse, işte o zaman insan, tanrı bilgeliğine ve yaratıcılığına yaklaşabilir, ölümsüzlüğün sırrına vakıf olabilirdi. Tersine kadının orgazmı, ya­şam özü katardı. Hem de her ikisine birden. Kadın kendi orgazm enerjisini, erkeği ile paylaşırdı, günde onlarca defa orgazm olsa bile, onda enerji azalması olmazdı. Tam aksine, çoğaldıkça çoğalırdı. Bu yüzden eski zaman Taocuları, kadınları bir tür orgazm etme yarışı içerisindeyken, olabilecek en iyi, en duyarlı, en hazcı partner ada­yıydılar. Çin sevişmesinin Arap topraklarındaki yansıması, İmsak denen uygulamada kendine yer edindi. Adından da anlaşılacağı üzere İmsak geleneğinde sevişme, geceden sabahın ilk ışıklarına dek sürerdi. Boşalmanın mümkün olduğunca ertelenmesi maksa­dıyla sevişme dinlenme molaları ile bölünürdü. Molalarda cinsel eyleme ara verilirken, seksüel gerilim azaltılır, sonra kalındığı yer­den tekrardan devam edilirdi. Bu şekilde çift sevişmenin hazzına kendini hem çok uzun bir süre verebilir, hem de zevkin gitgide yük­selen bir grafikte seyretmesi sağlanabilirdi. Böylece İmsak stille bir­likte gelen orgazm ile, normal sevişmenin neticesi olan orgazmın arasındaki benzerliğin sadece fonetik düzeyde kaldığını söyleyebi­liriz. Cinsel uyarının ve gerilimin saatler boyu taksitlere bölünmüş halde gitgide artması ile sevişme, eşi benzeri görülmemiş bir zevk patlamasına dönüşüyordu. İmsak tekniğini eğer her gün boşalma olmaksızın bir hafta ve fazlası süre için sürdürebilirseniz, bilin­cinizi alt üst edecek bir "cennet" deneyimi yaşayacağınızı garanti edebilirim. Arapların İmsak yöntemini andıran diğer bir geleneğin

67

de, 19. yüz yılda Amerika'nın garip aile düzeniyle ünlü olan bir ta­rikatında yeşerdiğini görüyoruz. New York eyaletindeki Oneida Ko­mün'ünde. İsa Öğretisi'ne farklı bir yorum katan topluluk üyeleri, zevk artırımı ile bilinç değişimini birleştiren yumuşak bir sevişme türüne bağlılıkları ile tanınıyor. Adı Carezza bu tekniğin. İtalyan­ca anlamı okşamak olan "Carezza" tekniğinde erkekler, kadınlarını bolca okşayarak zevk almayı öğrenirler. Tüm topluluk kadınlarıyla evli sayıldıklarından Carezza, bir doğum kontrol yöntemi olarak da önemlidir, çünkü alternatif tekniğiyle erkeğe boşalma olmadan zevk almayı öğretir.

Tantra Bilgeliği

Hint topraklarına geldiğimizde, dünyanın en eski bilgeliklerin­den biriyle karşılaşıyoruz: Tantra Öğretisi. Günümüzde salt zevk yönüyle ismi bilinen Tantra, yaygın bilinenin aksine bir seks tek­niği değil, kadim, bütünsel, gizemli bir felsefeydi. Tantra Öğreti­sinin birçok yönü, halen çözülmeyi bekleyen sırlarla doludur. Her kadim ve kıymetli öğreti gibi, Tantra'nın nihayi amacı, insanın ola­ğan bilinç düzeyini aşkın bilinç seviyesine çıkartmak, aydınlatmak, varoluş sorununa bir izah, şekline bir yöntem sağlamaktı. Çeşitli öğretiler, Tanrı Bilgisine ulaşmak için farklı yollar önerdiler tarih boyunca. Hakikat bilgisini elde etmek için bazı bilgeler, salt düşün­ce yolunu, bazısı inanç yolunu ve/veya sezgi yolunu, diğer bir kısım ise deneyim yolunu tercih etti. Daha ziyade Savaşçı doğasına sahip insanlar için uygun bir hareket zemini olan Deneyim yolu, Tantra Felsefesinin kendine temel aldığı yoldur. Buna göre Tantra Öğreti­sini esas alanlar, yaşamdan kaçmadan, onu her bir yönüyle, iyisiy­le kötüsüyle, tatlısıyla acısıyla tecrübe etmek zorunda olduklarına inanırlar. Dünyaya gelişte sahip olduğumuz şey maddi araçlar ve fiziki beden olduğuna göre, onlarla edineceğimiz fiziki tecrübeye ihtiyacımız var demek. Deneyimden kaçmak, dünyaya geliş ama­cını da, onu sorgulamayı da kaçırmak demektir Tantra'ya göre. Fi­ziki realiteyle yüzleşmekten korkmaktır. Neden burada ve şimdi olduğumuz sorusundan kaçıştır. Hatta daha da ötesi, tecrübeden kaçış, fiziki planda var olmaya karşı çıkıştır. Yaşama karşı duyulan

68

J

ürkekliktir. Korkak bir tavşan misali, dünyaya geliriz ama kendimi­zi korumak ve kollamakla o kadar meşgulüzdür ki, saklandığımız yerden dışarı ancak temel ihtiyaçları karşılayacak kadar çıktığımız için, hayatla olması gerektiği gibi çarpışamadan ölüp gideriz. Buna da güya "yaşamak" deriz. Ömrümüz sonlanmak üzereyken geriye baktığımızda, sıradan sıkıcı bir film izlediğimiz gibi acı bir hisse kapılırız. Geçmiş ola, bu bir prova değildi. "Bu oyunu ben iyi oy­nayamadım, sahneyi baştan alalım!" deme şansımız yok. Bir tane, sadece bir tane sahne oynanacaktı, "bu olmadı, ikinci sefere daha iyi olacaktı"lara "Yönetmenin" sadece hüzünlü bir tebessümü eşlik edebilir.

Tantra Bilgeliği, verilen sahneyi oynayamamanın ne türden bir kayıp olduğunun bilgisiyle, fiziksel tecrübeyi edinmenin gerekliliği üzerinde durur. Fiziksel tecrübeyi edinmek için de, sahip olduğu­muz fiziksel araç ve algıları kullanırız. Yani bedeni. Beden bu yüz­den çok değerlidir, kutsaldır. O, bize keşifte kullanacağımız bir vası­ta olarak verilmiştir ve ona iyi bakılmalıdır. Hristiyan anlayışın tam tersine beden, bedenin her bir organı kutsaldır. Onunla yaptığımız eylemler, yemek, içmek, nefes almak, sevişmek, onlar da kutsaldır. Dahası kutsal olarak görmek istediğimiz her şey, kutsala dönüşür. Kendini olduğu gibi severek, kabullenen ve onaylayan kişi, benliği­ni tanımak için dünyaya karşı cesurca bir tutum sergiler. Dünyaya dönük yaşam ve haz almaya, dünyasal nimetleri kabul etmeye, ar­zularını ve cinselliğini olumlamaya ve ilahi hedefe yönlendirmeye girişir. İşte bu Tantra' dır. Öğreti, yaşamda var olan her şeyi olduğu gibi kabullenir. Karşılaşılan her bir deneyim, ondan bir bilgeliğin öğrenileceği bir vesileye döner. Keşkeler, olmalılar, olsaydılar gibi kelimeler bir tantriğin lugatında yer almaz. Sorgulamalara girişil­mez, yargılamalara kaçılmaz. Mantıki zincirlerle düşünmek yeri­ne, sezgisel ve bütünsel bir kavrayış tarzına yönelinir. O zaman, iyi ve kötü gibi kavramların ayırım sınırları belirsizleşmeye başlar. İyi neye göre iyi ve kötü, neye göre kötü? Zıtlar, birbiriyle anlam bütünlüğüne ulaşan ayrılmaz kutuplardır tantrik bakışta. Eril ve dişil, birbiriyle çatışan değil, birbirini uyum içerisinde bütünleyen, birbirine manyetik olarak çekilen iki kutuptur. Zıtlık gibi görünme-

69

lerine karşın, bu ikisi özde bir ve aynıdır, madalyonun iki yüzü gibi tamamlarlar birbirini. Tıpkı iyi ve kötü, siyah ve beyaz, karanlık ve aydınlık, pozitif ve negatif, güzel ve çirkin kavramlarının biri ol­madan ötekinin olamayacağı gibi. Aydınlanmaya erişenler, işte bu zıtlıkların birliğini görmeyi başaranlardır. Buda gibi . . .

"Şu işe bak! . . . Özde tüm canlı varlıklar, gerek bilgelik açısından olsun, gerek erdemlilik açısından olsun birer Buda'ymışlar da yanıl­gı içinde düşünmeleri, her şeyi ters yüz etmeleri yüzünden bunun böyle olduğunu göremiyorlar."

Buda'nın aydınlanma anındaki şaşkınlık içinde söylediği bu sözler, işte bu karşıtlıkların ayrılmazlığı üzerinedir. Dünya planı içindeki en bariz karşıtlık nedir diye sorsam, çoğunluğumuzun ak­lına kadın-erkek cinsiyetinin karşıtlığı gelir. İkili düzen sisteminin, fiziksel plandaki en bariz yansıması, kadın ve erkek ilişkilerinde gösterir kendini. Birbiriyle sürekli bir uyumsuzluk içerisinde olan, birbirini anlamaktan yoksun, çekmekten bıkkın ama yine de birbiri olmadan yaşayamayan iki kutup. Kadın ve erkek, eril ve dişil, pozi­tif ve negatif. Tantra geleneği, kadın ve erkeğin birlikteliği olmadan, başka bir deyişle zıtlığın uyumunu yakalayamadan, aydınlanmaya varılamayacağını açıklar. Ve bu çarpışma, birleşme ve bütünleşme, hem fiziksel hem mental düzeyde gerçekleşir. Aydınlanmaya götü­ren en hızlı, en keskin, en işlev yol, fiziksel realiteyle çarpışma oldu­ğuna göre, kadın ve erkek söz konusu olduğunda, yöntem kendini cinsel birliktelikle birlikte ortaya döker. Dualiteyi aşmanın en işlev yolu budur, eril ve dişil karşıt kutuplan birbiriyle kavuşturmak ve bu eylemde ortaya çıkan olağanüstü enerjiyi değerlendirmek. Basit­çe, kadın ve erkeğin Tantra esaslarına göre sevişmesi.

Dişil ve eril, birbirlerini çektikleri gizemli karşı konamaz man­yetik güç - cinsel çekim ile bir araya gelip doğru yöntemlere göre seviştiklerinde, seks eylemi, kutsal bir ayine dönüşür. O sırada bedenlerin temasından dolayı zuhur eden kuvvetin, insanı alıp ay­dınlanmaya götürecek olan bir bilinç durumuna taşıma kapasitesi vardır. Ve bu bilgiden hareketle, sevişmenin mümkün olduğunda yoğun bir cinsel enerjiyle yüklü olması için, cinsel uyarıyı ve hazzı

70

arttırmanın yolları aranır. Sevişme ne kadar yoğun ve uzun, libido ne kadar yüksek ise, arzu ve şehvet, haz ve zevk ne denli yukarıda ise, cinsel enerjinin kıvama gelişi de o denli başarılı olur. Görünür­de yokken, bedenlerin birleşimiyle ortaya çıkan gizemli cinsel ener­ji, yoğun bir manyetik atmosfer yaratır. Cinselden ruhsala dönü­şürken, beraberinde algılarda, hislerde, duyumlarda tarif edilemez mistik bir yaşantı getirir.

Tantra'nın en gizemli, en cesur ve en radikal ayini olan Mait­huna, işte bu dönüşümü amaçlayan bir sistem geliştirmiştir. Mait­huna, benzerleri Gnostik akımlarda, Mason Çevrelerinde görülen kutsal bir sevişme ayinidir. Örneğin İ.S 2. veya 3. yüz yıldan kal­ma Orfik kaselerde çıplak halde duran kadın ve erkeklerin, ortada, merkezi yerde duran kanatlı yılana tapınırken tasvir edilmiştir. Yılan, doğum-ölüm, erkek-kadın, iyi-kötü, aydınlık-karanlık gibi tüm zıt çiftlerin aşıldığını sembolize etmektedir. Bilindiği üzere, Kundalini denilen gizemli gücün de işaretidir. Bedenleri çıplak ka­dın ve erkekler, sessiz bir saygı içerisinde zıtları birleştiren yılanı seyretmektedirler. Gnostik akımların kutsal cinsel birleşme ayinle­ri orjilere (toplu, çapraz ve gelişigüzel sevişme) dönüşmüş şekilleri yönünden, Maithuna' dan ayrılır.

Okurken dahi dudak uçuklatacak aşırılığa vardığı gibi bir izle­nim edindiğimiz bu ayinin gerçekte çok özel, seçilmiş ve eğitilmiş rahipler tarafından yapıldığını göz önünde bulundurmak gerekir. Bir yıla varan ön hazırlığı ile Maithuna, eşi benzeri görülmemiş bir haz yoğunluğu ile aşkın hedefe götürebilir. Ancak günümüz insanı­nın davranış ve algılayış biçimi düşünüldüğünde, Maithuna'nın sa­dece kitapların sayfaları arasında kalacağını tahmin etmek de pek zor olmasa gerek. Bu kitapta da olacağı gibi . . .

Maithuna Ayini - Kutsal Seks

Tantra geleneği, iki temel yola bölünür: Vama Marga veya Sol El Yolu ile Daksjina Marga - Sağ El Yolu. Çağdaş insan için, iki yol arasındaki ayırım, kadın ile erkek arasındaki cinsel birleşme türün­de saklıdır. Her iki yol cinsel çekim gücüyle çalıştığı halde, birinde fiziksel (cinsel) birleşme, diğerinde mental (ruhsal, düşünsel) bir-

71

leşme söz konusudur. Sağ El Yolu'nda Tanrı ve Tanrıçanın, Şiva ve Şakti'nin bütünleşmesi sadece simgesel düzeyde gerçekleşir. Sol El Yolu'nda ise, bütünleşme fiziksel boyutu da kapsar. Maithuna ve o durumda çıkan ileri gücün kullanımı, Sol El Yolu'nun pratiğidir.

Tantrikler, dünya gerçeği ile karşılaşmaktan korkmayan ve kaç­mayan insanlardır. Maddeye bağlayan arzularla kıyasıya savaşmak veya yok saymak, bir tantriğin izlediği yol olamaz. O, tersine, tam da bu dünyevi isteklerini, arzularını, şehvetini, maddi tutsaklığa karşı mücadele etmek için kullanmayı seçer. Sol El Yolu'nun bir ta­kipçisi ise, arzunun en ileri gelen, en ısrarcı, en doyumsuz, en kafa karıştırıcı türü olan cinsel şehveti kendine bir sihirli iksir misali yardımcı edinir. Şehvet dahil, dünyevi sınırlamaların en büyükle­ri, "Beş Büyük Element"tir öğretiye göre; toprak, su, ateş, hava ve eter. Bu beş element, ilahi özümüzü bedenimize sıkıca bağlar. On­ları saflaştırmadan etkilerinden kurtulmak elde değildir. Ancak bu engellerle yüzleşildiğinde, ruhsal yükselmenin, Kundalini gücünün önü açılacaktır.

Sol El Yolu'nu benimseyenler her bir elemente karşılık, temsi­li bir şey koyarlar. Bunlara Beş M denir: mamsa, matsya, mudra, madira ve maithuna. Yani sırasıyla et, balık, tahıl, şarap ve cinsel birleşme. Tahıl Toprağa, balık Suya, alkol Ateşe ve cinsel ilişki Etere karşı gelir. Bu araçlar, hem bedeni kurtuluşa karşı tutsak ederler, hem de esarete karşı koymak için kullanılabilirler. Eğer bu mad­deleri nasıl kullanacağını bilirsen, onlarla yüzleşir ve yüzleşme ile birlikte onlara karşı olan ilgini kaybedebilirsen, bilinç değişimiyle birlikte ruhsal yükselme ve Kundalini deneyimini yaşayabilirsin. Elbette bu çok da kolay bir şey değildir.

Sol El Yolu'nun en önemli ritüeli, Çakra Puja'dır. Çakra Puja, Katılımcıların ibadet etmek için çember içinde oturduğu bu ayin, Tantra'nın en eski ve faydalı klasik yöntemidir. Bu yöntem ve var­yasyonları, çiftleri yüksek bir bilinç birliğine ulaştırırlar. Çakra Puja şu aşamaları içerir: mantra, yantra, inisiasyon, pranayama, arınma, odaklanma, dönüşüm, kutsama, şiva ve şakti ibadeti, be­densel birlik aşaması. Çakra Puja bir "beş M" ayinidir. Erkek ve ka-

72

dm, Tanrı Şiva ile Tanrıça Şakti'yi temsil ederler ve aynı isimle anı­lırlar. Sadece baş harfleri küçüktür. Ayinde genelde sekizer erkek ve kadın katılımcı vardır. Kadınlar, çift oluşturmak üzere erkeklerin solunda yer alırlar. Ayine katılacaklar, en az bir yıllık bir eğitim ve gözlemden sonra, guru tarafından seçilir. Genç ve güzel kızlar arasında seçilen "kumari", tanrıçanın bir temsili olarak çıplak ol­duğu halde yüksekçe bir yere oturur. Bacaklarını iyice aralayarak "kutsal yaniyi" gözler önüne serer. Katılımcılar zihnini tüm varolu­şun gizine açılan yaniye yoğunlaştırır. Ayrıca töreni yöneten guru ve onun Şakti'si halkanın ortasında otururlar. Sonra şaraplar içilir, yemekler yenir, keyifli bir coşkunluk yaşanır. Yemek içmek, oynaş­makla bedensel tutkuların doyumu temsil edilir. O an içlerinden nasıl geliyorsa, öyle davranırlar. Dans ederler, ilahiler söylerler, na­ralar atarlar, bir taraftan yemek yiyip içerken, gülüşüp birbirlerini okşayabilirler. Esrimenin etkisiyle kolektif bir bilince doğru gider­lerken, kendi benliklerini terk ederler. İşte o anda herkes herkestir, kişiler arasında hiçbir sınır ve ayırım kalmamıştır. Ayıp ve günah kavramlarının zaten başından beri hiç olmadığı bu coşkunlukta, cinsel birleşmelere girişilir. Ayin, Maithuna denen bu birleşmelerle tamamlanır. Erkek müritler, eşlerini birer Tanrıça imiş gibi hayran­lıkla seyrederler. Eğer kadınında kutsalı, Tanrıça'yı göremiyorsa, ayin başarısız demektir. Bundan sonra erkek kadının ruhsal ve yaşamsal güçlerini uyandırmak için kadının bedenindeki duyarlı noktalara, enerji merkezlerine belirli sırayı izleyerek dokunur. . . Bu uygulamanın amacı dokunmanın ve mantranın etkisiyle dokundu­ğu her noktanın bağlantılı olduğu merkezleri uyararak kadındaki gizli güçleri uyandırmaktır. Akü noktalarıdır bunlar.

Çakra Puja'nın en önemli seremonisi, Maithuna ritüel seksidir. Bu öyle kilit önemde bir pratiktir ki, yüzlerce yıl boyunca sır olarak saklanma gereği duyulmuştur. Maithuna, Tantra'nın en zor, en ce­sur, en tehlikeli ve komplike bölümüdür. Bu pratiğe seçilecek kişiler, son derece dikkatle gözlemlenir, onlardan müthiş bir bedensel ve zihinsel kontrole sahip olmaları beklenir. Bilgisiz olanlar için Ma­ithuna pratiği, görüntüde yalnızca yeme, içme ve seksten ibarettir. Oysa sokaktaki adamın yaptığı türden bir cinsellik tantriğin umu-

73

runda bile değildir. O sıradan işlerle değil, doruklarla ilgilenir. Bir tantrik için, ritüel cinsellikte kutsalı bulmaktır. Doğum ve ölümle ilgilidir. Kutsal eril ve dişilin birleşmesiyle varoluşun başlangıcının temsili canlandırmasıdır. İki büyük enerjinin birleşimi ile evrenin beden içinde sığdırılması. . .

Tantrikler için cinsel birleşme, ölümün tersidir, yaratıcı enerji, yaşam gücüdür, hayatın ve var olmanın ta kendisidir. Maithuna, insanı hakikate yaklaştırır, bilincini genişletir, bireyler arası farkı ortadan kaldırır, sen-ben ayırımını ortadan kaldırır, iç ve dış mik­ro/makrokozmos arasındaki sınırları yok eder. Bu tekniğin başa­rısı, onu uygulayanların cinselliği kontrol gücüne bağlıdır. Cinsel isteğin kontrolünü tamamen ele alan taraf hem kendinin, hem de partnerinin enerji akışıyla çalışır. İyi hazırlanmış bir tantrik, ruh­sal gelişiminde patlama yaşayabiliyorken, hazırlıksız bir adayın ayini uygulama girişimi, şehvani bir birleşmeye dönüşebilir. Şiva ve Şakti'yi temsil eden çift, yaşamın başlangıcını, eril ve dişilin birli­ğini oluşturmak üzere birleşirler. Bu, dualitenin sona erdiği, kutsal aşkın zafer zamanıdır. Sen veya ben, kadın veya erkek yoktur. Sa­dece tek bir "biz" vardır . . . Böylece tantrikler sevişmenin içerisinde iken, yaşamlarının ilahi başlangıcını hissederler. Tek ilahi birliğin içinde bireysel kimliklerini kaybederek benliklerini yok ederler, yok olurlar. Cinsel esrime ile karışık olan bu aydınlanmanın ışığında bazıları, ilahi varlığı gördüklerini söylemişlerdir.

Tantrik seksin hedefleri arasında üreme yoktur, bundan ötürü tarafların yaş sınırları önemini yitirir. Kadın ve erkek partnerle­rin olgun yaşta olması yeterlidir. Tantrik partnerlerin birbirine aşk ile bağlı olması gerekmez, hatta bazı görüşlere göre aralarında aşk tutkusunun olmaması daha iyidir. Tantrik sevişmedeki orgazm du­rumu, amaç olmaktan çıkar ve uzun süren birlikteliğin ortalarında bir yerde yaşanan bir etaba dönüşür. Şiva ile şakti, spremlerin dışarı atılmadığı orgazmı birlikte yaşarlar. Tantrik ritüelin cinsel birleşme aşamasında taraflar, sevgilileri aracılığı ile doğaya, dünyaya ve tüm evrene açıldıkları şuur ötesi bir deneyim yaşarlar. Bu kozmik aşkta erkek, penisi ile kadının içerisinde adeta kaybolur, hem bedeni hem de kimliği ile. Böylece kendi varlığını yitiren erkek, varoluşun kay-

74

nağına geri döner. Kadın da tam, bütün olmanın hazzını yaşarken, kendi dişiliğini kaybedip ilahi birlik durumuna girer. Kadın ve erke­ğin bu tecrübelerini ayrı ayrı anlatmaya çalışmak da doğru değildir aslında, çünkü yaşanan ortak bir bilinç ve hissin paylaşıldığı mistik bir deneyimdir.

Tüm normal hayatları boyunca, kadın ve erkek farkında olma­dan bu içgüdüyü takip ederler. Öteki yarımı ile ebedi birlik olma­nın çaresini ararlar. Bu olmadan da rahat edemezler. Sizler de şiva ve şaktinizle sevişirken bu kez bilinçli olarak bir olmayı deneyin. Onun içine tüm varlığınızla girmeyi deneyin, tüm bedeniniz ve tüm ruhunuzla onda kaybolun . . . Sonra sevişmenin en doruğuna geldiğinizde, orgazmın içerisinde yanıp kül olun. Ortada ne sen kal­sın ne ben. Sadece hiper uyarılmışlık kalana, algı ötesini zorlayan bir esrimeye dönüşene dek . . . Bu inanılmaz bir ekstaz durumudur. O anda ruhsal varlığımız, dünyevi realiteden kurtularak, dış dünya ile olan ilişiğini keser. Veya başka bir deyişle benlik ile beden ara­sında var olan bağ bir dereceye kadar gevşer. Orgazma mini ölüm denmesi boşuna değildir. Ulaşılan meditatif durumda zaman duru­yor gibidir. Daha doğrusu, zamansızlık söz konusudur. Ne geçmiş vardır ne gelecek hatta şu an bile yok olmuş gibidir. An'ın algısı dahi yitmiştir, yalnızca haz kalmıştır . . . Bu saydığımız özelliklerinden dolayı cinsel aşk ile değişen bilinç durumları, semavi dinler açısın­dan en korkulan ve istenmeyen durumlar olmuştu. Zira hakikati aracısız olarak deneyimlemenin olanağını verdiler. Pratiğin zirve noktasına yakın bir yerde fiziksel realite sona erer. Ruh ve beden, maddi ve manevi, eril ve dişil dualite sona erer. Maithuna' da iki ilahi öz, bir haline gelmek üzere birleşerek dualiteyi aşarlar. Yaratı­lışın başlangıcına dönme hamlesidir bu . . . Bu pratik, aynı zamanda ilk insanın yaratılışını temsil eder: eril ve dişil özelliklerin her ikisi­ni de barındıran Adem'i.

Şaman ve sufi, enerjiyi mistik dansından; Taocu savaş sanatın­dan; yogi meditasyon ve yogadan; maji ustası, büyüsel rütüellerden; bilim adamı kitaplardan; müzisyen melodilerden alır. Tantrik, tüm bu ve buna benzer kaynakları kullanır, ama esas enerjiyi cinsellik­ten çeker.

75

Cinsel Tekamül Fobisi - Sünnet ve Sezaryen

Gördüğümüz üzere katı dini sistemler hariç kalan tüm mistik ve dini öğretileri cinselliğin ruhsal yolculukta bir tür katalizör gö­revi gördüğünün bilincinde olarak, ona gelenek içinde yer ve yorum getirmek zorunda kalmışlardı. Geleneksel katı dini öğretiler diğer taraftan tam da bu aynı sebepten, cinselliğin hazcı, uzun süreli, bi­linci değiştiren yönünü yok etmeye çalışmışlardı. Çünkü cinsel ey­lem gerektiği gibi yapıldığında, bedendeki büyük potansiyelin içsel simyacısı haline gelebiliyordu. Bedende dışarıya bağlı kalmaksızın, enerji üretimini başlatıyor, çoğaltıyor ve onun birikimiyle fizikten metafiziğe bir sıçrama yapabiliyordu. Hariciden batıniye, dıştan içe, maddiden aşkına . . . Dünyadayken cenneti uyandırmaya gücü vardı cinselliğin. O bir yoldu, hem de en işlev, en güçlü, en hızlı yollardan biriydi. Bu sebeple insanları hüküm altına almayı amaçlayan katı dinsel otoriteler tarafından en korkulan şey oldu, mistik cinsellik. Önüne inanılması güç yasaklar konuldu. Hristiyan Kiliseye göre seks, sadece ve sadece kapalı ışıklar altında yapılmalı ve üreme ni­yetinde olmalıydı. Yoksa günah olurdu. Hem de ne büyük günah! Kilise yatak odalarına kadar girmiş ve kadının zevk almasını ya­saklamıştı. Ten tene değmeyecekti mümkün olsa . . . Diğer taraftan Yahudi ve Müslüman erkekler, zevk almayı azaltıcı bir işleme tabi tutuluyorlardı, ki bu gelenek günümüzde hala tam bir hızla sürüp gidiyor. Anadolu'nun Ana Tanrıçası Kibele'ye kurban olarak sunul­mak üzere hadım edilen erkeklik organı, İslam ve Musevilikte yeri­ni sünnet geleneğine bıraktı. Bu da kasıtlı olsun ya da olmasın, erke­ğin cinsellikten aldığı hazzın azalmasına neden oluyordu. Penisin en duyarlı bölgesindeki deri kesiliyor, sinirlerin birçoğu bu işlem sı­rasında öldürülüyor. Kesilen sinirler, bedenin enerjik bütünlüğünü yaralıyor, cinsel zevk ve dolayısıyla cinsel enerjinin yükselmesinin önüne engel oluşturuyor. Benzer ilkel uygulamalar bazı geri kalmış Afrika kabilelerinde halen uygulanıyor. Gelenek adı altında halen saklı gizli olarak küçük kızların klitorisleri sünnet ediliyor ve de ne yazık ki birçok çocuk bu vahşet sırasında yaşamını kaybediyor. Zevk alıcı organlara bu müdahaleler neden diye düşündünüz mü hiç? Ola ki bir gün normal zevkten aşkın cinselliğe giderse diye, o

76

basamağı atlar, duvarın diğer tarafına geçerse diye insan . . . Neme lazım, müridimi kaybetmeyeyim, düzenim bozulmasın, kesem ha­fiflemesin diye . . . Yoksa insan bedeni üzerindeki bu yukarıdan gelen müdahalenin ne gibi bir açıklaması olabilir bu "bilgi" ve "mantık" çağımızda? Tanrının arkasına saklanarak, hayatları düzenlemek, zevk odaklarına göz koymak, hazzı kısıtlamak, bedenimizle oyna­mak, "seve seve" kendimizi yaralamamızı istemek ne büyük suçtur! Tanrı istemese, ne peniste fazla derimiz ne de klitorisimiz olamazdı ya! Hani İslam felsefesine göre, beden mükemmel olarak yaratılma­mış mıydı? O halde onu ilk doğduğu halinden farklı şekillere sok­mak niye? İslami dinsel yorumlarda dövme bile yasakken, Allahın verdiği bir uzva kanlı müdahale yapılabiliyor . . . Sebebi ortadayken, hala her sene milyonlarca çocuğumuzu bu travmaya sokmamızı ben sürü psikolojisinden başka bir izahatla açıklayamıyorum . . .

Yeri gelmişken, hemcinslerime, en azından henüz anne olma­yanlara bir uyarı yapmak istiyorum. Başından beri, enerjik beden ve onun bağlı olduğu çakra merkezlerinin öneminden bahsediyo­ruz. Tekamülümüz cinsel yoldan olacaksa eğer, öncelikle ikinci çak­ra çok ama çok önemlidir, bunu biliyoruz. Belki biz sünnet olmuyo­ruz ama doğum yaptığımızda, eğer normal doğum yerine sezaryen ile müdahale yolunu seçersek, tam da ikinci çakrada olan enerjisel bütünlüğe olabilecek en büyük darbeyi indirmiş oluyoruz. Ameli­yatla doğum yapan kadınların hemen tamamı ömürlerinin sonuna kadar fiziksel şikayetlere maruz kalırlar. Açılan bölgenin duyarlılı­ğını kaybettiğini (penis gibi), kasların bir türlü bitişmediğini dile getirirler. Fiziksel şikayetler bu kadar ciddiyken, kesiğin yapıldığı bölgenin tam da cinsellik/yaratıcılık çakrasına denk gelmesi insa­nı 1 değil, 2 değil 10 defa düşündürmeli. Cinsel enerji yönünden erkeklerimiz sünnet ile yaralanıyorken, kadınlarımız da sezaryen ile sakatlanıyor ve enerji iletkenliğini yitiriyor ne yazık ki. Ve her iki cins de bunu seve seve yapıyor . . . Kadınların normal doğumdan kaçmalarının bir sakıncası daha var ve o da en az enerjiye vurulan darbe kadar önemlidir. Kadının çektiği doğum sancıları, acı içinde haykırıp beklediği terli saatler, onun psişesini dayanıklı, güçlü kılı­yor. Kadını büyütüyor, ruhsal yönden. Ölüm hariç başka hiçbir de-

77

neyimin veremeyeceği bir olgunluk getiriyor. Bu yüzden, erginleme aşamalarının en önemlilerinden biri olarak, normal doğumu saya­biliriz. Kadın bunu yaşamalı, dibine kadar hissetmeli. Onda bu güç var, ve eğer korkup kaçmazsa, üstesinden kalkacak gibi tasarlıdır vücudu ve de ruhu. Acıdan ölmeyecektir. Ve tabi ki şu kural en çok da doğum için geçerlidir diyebilirim: "Öldürmeyen, güçlendirir." Bu yüzden, başka zorunlu bir sebebi olmadığı halde, sezaryene kaçan kadınlar bilmeden kendi psişelerine bilmeyerek çok büyük zarar veriyorlar. Böylece zayıf kalmayı yeğliyorlar. Bu davranışları belki doğum sancısından kurtarır onları ama başka türlü yaralar. Psişeyi doğal döngünün dışına çıkarır. Ve aynca doğacak bebeği de . . . Bebe­ğin de mücadele ederek başlaması gerekmez mi hayata?

Biz insanlar hakikaten çok gülünç varlıklarız. Her şeye bir kulp uydurmakta pek ustayız. Çocuğumuz güya doğum travması geçir­mesin diye gidip bıçağın altına yatıyoruz, sonra oğlumuz az büyü­düğünde kendi ellerimizle götürüp, cinsel organını yaralıyoruz. Ne diyebilirim ki?

Cinsel Ve Başka Yollarla Elde Edilen Fazlalık Enerjinin Kullanımı

Her bir insan, ihtiyacı doğrultusunda, ilgi alanlan çerçevesinde kullanır enerjiyi. Enerji seviyesi normal olan bir insan, onu normal yaşama faaliyetleri için harcar. O işe gider, çalışır, beslenir, eğlenir, spor yapar, bazen üzülür, hasta olur, hüzünlenir, aşık olur, terk edi­lir, sağlığını muhafaza eder v.s . . . Normal düzey dediğimiz enerjiyi rutin olarak bünyesinde barındıran insan, bu çerçevenin içinde ka­lır ve çok ekstra durumlarda dışa çıkmaz. Hayatı da enerjisi gibi, rutin olm. O sinemaya gitmeyi, tiyatro izlemeyi, sahnede oynama­ya tercih eder. Müzik dinlemeyi, müzik aleti çalıp şarkı söylemeye yeğler. Şiir yazmak veya kurgu yapmak yerine, sadık bir kitap oku­yucusu olur çıkar. Çılgınlar gibi sevişmek yerine, porno izleyip mas­turbasyon yapmayı ya da kapalı ışıklar altında yapılan mekanik bir sevişmeyi seçer. Yaratıcı, sanatçı, ilham ve enerji isteyen hiçbir işe bulaşmaz, çünkü ona ayıracak fazlalık bir enerjisi yoktur. Yüksek, yaratıcı, dönüştürücü, ilham verici, ileri götürücü, keşifler getirici,

78

vizyon getirici, duyu ötesine sürükleyici, hayata anlam verici bir enerji . . . Bu gerilimli itici güç elde edilip, hissedilmeye başlandığın­da, onu az önce saydığımız gibi, çok farklı alanlarda kullanma ve yönlendirme imkanı bulabiliriz. Onunla hemen her şeyi yapabiliriz. Birimiz şair, birimiz ressam, birimiz bilge, filosof, şifacı, majisyen, yazar, müzisyen, dahi bir politikacı veya hayvan hakları koruyu­cusu, insan hakları savunucusu, aziz, kahin veya mistik olabiliriz. Veya Taocular gibi, uzun ve sağlıklı yaşam hedefine yönlendirebi­liriz enerjiyi. Bu potansiyel artık var elimizde. Onu değerlendirir­sek, değerlendirebilirsek, hayatımız bir daha asla eskisi gibi olmaz. Evet, onu elde etmek kadar, elde tutmak da zordur. Sürekli olarak beslenmek ister. Geri bildirim ister, eğitim, takip ve aktarım ister. Kendini duyurmak ister, başkalarına. Faydalı olmak üzere, yayıl­mak ister . . . Ben bana geleni, ilham/vahyi mekanizmasını anlamak, şifa vermek ve yazarlığa katkı sağlamak üzere kullanıyorum. Kul­lanmam gerekiyor, bu veya başka yolda, çünkü kullanmasam, geri çekilebileceğini sezinliyorum. Yürünmeyen yolları sarmaşıkların/ otların bürüdüğü, çalışmayan demirin paslandığı gibi, bana bahşe­dileni değerlendirmezsem, alınacağını biliyorum. Başka bir yol yok, onu en verimli şekilde değerlendirmekten öte. Zaten benim başka­ca isteğim de yok. . . Gelen enerji bazen aşırı güçlüdür, birden bire tüm ihtişamıyla atağa kalkar. O zaman onun önünde durmak bir hayli zor olur. Onu özümseyip değerlendirdiğin sürece veli olabilir­sin, hayır başaramazsan deli olmaya aday biri olursun. Ona Hindu­lar Kundalini derler. Yaratıcı, dönüştürücü, varlığı yatay düzlemden dikey boyuta sıçratıcı muazzam gizemli güç.

Kundalini

Sanskrit dilinde Kundalini, yılan biçiminde kıvrılmış, normal şartlar altındayken saklı bir yerde uyuyan güç veya enerji anlamına gelir. Yılan sembolü, en eski sembollerden biridir. Hemen hemen istisnasız olarak her kültürde önemli sırların simgesi olarak kulla­nılmıştır. Birçok anlamı vardır. Yılan, gücün, bilgeliğin, ölümsüz­lüğün, yaşam döngüsünün ve de cinselliğin temsili olarak kulla­nılabilir. Simgelediği bu kavramlar da zaten birbirine bağlı olarak

79

gelişir. Böylelikle de yılanın simgelediği Kundalini, en genel anla­mıyla bilgelik gücünü ortaya çıkaran gizemli enerji akışı anlamını üstlenir. (Hz. Musa'nın asasını, Sümer tanrısı Enki'nin sembolünü hatırlayalım.) Uyuyan yılan, bu gücün henüz kendisini ortaya çı­karmadığını sembolize eder. Yılanın kıvrılmış bir halde uyuduğu yer, en alt, birinci çakra, yani kök çakradır. Aynı zamanda cinsel bölgenin olduğu yer, omuriliğin tabanındaki birinci enerji merkezi, Sanskritçe ifadeyle, Muladhara Çakra. Dolayısıyla bu gücün cinsel bölgede uyuyor olması, o bölgedeki uzun süreli ve etkili uyarımın onu rahatsız edeceği ve uyaracağı anlamına gelir. Kundalini'nin in­zivaya çekildiği bölgeyi uyarmak için çeşitli teknikler geliştirilmiş­tir. Örneğin namazdaki secde bunlardan biridir. Özellikle Yoga Ge­leneği, birinci çakrayı ve diğer enerji bölgelerini uyarmak ve enerji dolaşımını serbest bırakmak üzere zengin çeşitlilikte asanalar icat etmiştir. Diğer yönden uzun süreli, sevişmeler de, aynı bölgeyi ha­reketlendireceğinden, Kundalini'yi uyandırabilir. Bu iki verinin bilincinde olan eski doğu üstatları, Yoga Asanalarla cinsel eylemi birleştiren bir sistem icat etmişlerdi. Çoğumuzun sadece haz, fan­tezi ve süperseks olarak algıladığı bu deyim, aslında Kundalini'yi uyaran iki eylemin birleşerek güç kazanması için geliştirilmişti. Günümüzde Kamasutra'yı enerjik değeri yönünden uygulayan, o amaç ve niyetle sevişmeye bir bilim olarak yaklaşan acaba kaç kişi vardır? Mümkün olan her şeye bir zevk yutucusu olarak, tüketici, yok edici olarak yaklaşan günümüz insanı Kamasutra ile birlikte o kadar çok kıymetli kavramın değerini baltalamıştır ki! En eski bilgeliklerden sayılan Tantra'ya yaklaşım da maalesef bu yöndedir. Ülkemizde, Tantra ismi haz ve zevk çoğaltmanın, cinsel skoru yük­seltmenin, sekste fantezi, değişiklik sağlamanın yeni bir yöntemi olarak algılanmış ve bir tür ticarete dökülmüştür. Tantra demek, süperorgazm demektir bu yaklaşımlara göre. Kadın ne kadar çok zevk alır, ne kadar çok orgazm olursa, o kadar "tantriktir". Bu yüz­den aklın hayalin almayacağı seks oyuncakları, vibratörler, sevişme yastıkları, dildolar, kayganlaştırıcılar da satılıyor, Tantra'yı öğreten (!) akademilerde! Birkaç yoga duruşunun yanına çakra merkezleri­ni gösteren lotus pozisyonunun resmi olursa, bir de Kundalini'nin

80

omurga üzeri geçişini gösteren yılan figürü konferans odasının bir yerine konulursa, adam olana yeter de artar. İşte bu Tantra' dır! Ka­dim öğretiden bize kala kala bu kaldı, daha doğrusu biz bunu alma­yı istedik: Resimler ve seks oyuncakları . . . Şu yanlışa bakar mısınız? Tantra Workshopları ismi altında yapılan kuru cinsel eğitimler, Tantra'nın bilinci değiştiren, içsel enerji kaynaklarını açan ve ha­reketlendiren bir öğreti olduğunu, iki kişilik mistik ruhsal birliğin açtığı boyut içinde bir boyut olduğunu, metafiziğe bir geçiş kapısı olduğunu bilmeyen, istese de anlayamayacak olan kişiler tarafın­dan hazırlanıp sunuluyorsa . . . Benim bir diyeceğim yoktur. . . Para kazanmaya, son sürat ticaret yapmaya devam . . . Yaşasın ticaret ve reklam! O tür yerlere gittiğinizde kadınsanız, daha iyi nasıl sevi­şeceğiniz konusunda bilgi alırsınız belki, ama işin mistik tarafıyla ilgili bihaber kalırsınız. Erkekseniz sorun yok, ya meraktan gidersi­niz ya da partner bulma ümidiyle . . . Diğer yönden Tantra adı altında olmadık başka işler de yapılıyor. Tantra masajı gibi. Sadece değişik, hoş, cinsel uyarı getirici bir "değişiklik" olarak bu kadim isim alınır ve normal erotik masajın önüne konulur. Tantra masajı yapıyorum diye bildiğiniz fuhuş yapılır. Beraberinde birkaç kokulu mum, ma­saj yağları ve tütsü varsa, şanslısınız. Çok yazık . . .

Tantra'nın ülkemizde ne şekle döndüğünü anlatmak bakımın­dan, üstat Bülent Kısa' dan fıkralı bir alıntı yapmak istiyorum:

"Adolf Hitler savaşın kaybedildiğini anlayıp, intihar edeceği odaya girerken kapıda durmuş. Çevresine bütün Nasyonal Sosyalist liderlerden sağ kalanları toplamış ve onlara şöyle demiş, 'Burada öleceğim. Şimdi size vasiyetimi söylüyorum. Nasyonal sosyalizm adına ne isterseniz yapın. Size bir vasiyet bırakmıyorum çünkü size güveniyorum. Bu konuda size tek bir şey söyleyeceğim, lütfen ona uyun. Ne yaparsanız yapın önemli değil, sadece dikkat edin ki, ne olursa olsun, Nasyonal Sosyalizm, Türkiye'ye girmesin. Yoksa onu da rezil ederler.'

Evet. Milletçe herhangi bir konuyu yozlaştırmaya, arabeskleş­tirmeye, abartmaya inanılmaz bir kabiliyetimiz var. Biz her şeyi kendimize göre abartılı yapan bir milletiz."

81

Kitabı yazma ve yayınlama süreci içerisinde, gerçekte Tantra'yı olması gerektiği gibi anlayıp değerlendiren akademiler çıktıysa, on­ları ayrı tutarım . . .

Kundalini'yi anlatmaya devam edelim . . . Gerçekte Kundalini'nin ne olduğunu kimse bilmiyor. Bir takım tarifler, anlamlar, manalar yükleniyor ama, her bir anlatan, kendi gördüğünü, kendi yorumu­nu sermekten öteye gidemiyor. Bu da normaldir, çünkü anlatılmaya çalışılan olgu, fiziksel olarak gözlemlenebilir, ölçülebilir bir şey de­ğil. Ama onu yaşayan, varlığı konusunda 3100 emindir, sadece ne olduğunu izah etmekte çok sıkıntı çeker. Bundan dolayı Kundalini tarifleri, birbirinden farklılık gösterir. Kimi onu bedenin normal enerjisinin iniş çıkışları ile ilişkilendirirken, oldukça basit dünyevi seviyeye indirger. Diğer bir kısım yorumcu, onun kesinlikle tanrı­sal, fizikötesi bir bağlantı olduğunda ısrar eder. Birkaç farklı yorum yazıp, kafanızı karıştırmayı göze almak isterim. Bir gün olur da de­neyimlerseniz, bu tariflerden birisinin içerisine girip, yaşadığınıza bir anlam verebilirsiniz böylece.

Kundalini'ye kısaca yaşam enerjisidir diyebiliriz. Bizi biz yapan, canlı ve aktif tutan evrensel enerjinin insan beden ve ruhuna adap­te olmuş şeklidir. Bu kuvvet kendini gösterebilen veya gizli olabilir. Tohum halinde, öz halinde, yani henüz realize olmamış bir potansi­yel durumunda olabilir. Veya ortaya çıkarak, görünür hale gelebilir. Kundalini, insanın tüm potansiyelidir. Yapabildiği ve yapabileceği her şeydir, tüm imkanlarının toplamıdır. Kundalini'nin uyanışı ile insanın uyuyan gücü, yaratıcılığı, tüm olanakları seferber olur. Osho Kundalini'yi sıra dışı bir olgu olarak değil, tamamen doğal, "insan enerjisi" olarak görür. Bu gücü sıra dışı, gizemli, mistik ka­tegorilere sokmamızın sebebi, günlük hayatta pek azını görebiliyor olmamızdandır. Pek azımız bu gücün bilincinde olarak yaşamakta­yız . . . Uyuyan kısmının karakteristiğini de bilmemekteyiz üstelik.

Kundalini'yi en basit şekilde izah edecek olursak, bu enerjimi­zin ifadesidir diyebiliriz. Mesela "bugün enerjim düşük" veya "çok enerjik hissediyorum" gibi ifadeleri, Kundalini ile ilgili olduklarını bilmeden günlük dilimizde kullanırız. Sebebi bilinmeyen isteksiz-

82

1

lik, apati, keyif kaçıklığı enerji düzeyimizdeki düşüş ile ilgilidir. Enerjimiz normal düzeyde veya bir derece üzerinde olduğunda ise nedensiz sevinç ve kıpırtı duyarız, genel bir gevşemişlik ve rahatla­ma hissederiz.

Kundalini bazen tüm ihtişamıyla uyanır. O zaman bu mucizeyi hissetmemek olanaksızdır. Uyanış olayının sonuçlarını hemen fark ederiz. Onun ileri gücünü tecrübe etmek, eşi benzeri görülmemiş bir deneyimdir. Adeta fenomenal bir tecrübedir. İnsanüstü çaba ge­rektiren durumlarda, ağır stres ve aşırı fiziksel güç uygulanan za­manlarda kendiliğinden ortaya çıkabilir "yılanın gücü''. İnsan başa çıkamadığı bir durumla karşılaştığında, bir yakının ölümü gibi, gereken desteği sağlamak üzere geçici bir süre için uyarılan Kunda­lini, kriz durumu sonlandığında kendiliğinden kaynağına geri dö­ner. Ağır hasta bir yakınımız varsa, günlerce, haftalarca uyumadan idare edebiliriz. Ama normalde uykusuz üç gece bile geçiremeyiz olağan hayat akışında. Bu ve benzeri ağır stres durumlarında Kun­dalini ruhsal ve fiziksel yapıya destek sağlamak üzere, gündeme müdahale eder, geçici bir süre için. Veya uyuşturucu madde alımı, aşırı alkol v.b. bilinç değiştirici madde alımında olduğu gibi, kısıtlı süreler için aktif olabilir. Fakat Kundalini'nin tamamen ve sürekli olmak üzere uyanması için bundan fazlası gerekir. Uzun süreli ça­lışmalar, Yoga Pratikleri, duruşlar, çeşitli nefes teknikleri ve tabi . . . mistik sevişme. Buna rağmen Kundalini uyanmayabilir. Aslında bakarsanız, bu ender gerçekleşen bir olaydır. Onu yıllar boyu ciddi ve disiplinli bir şekilde uyarmaya çalışmak da sonuç vermeyebilir. Çünkü onun bir tür kendi bilinci ve iradesi vardır. Onunla oyun oy­namaya gelmez. İsterse gelir, istemezse ömür boyu görünmez. Fi­ziksel ve mental yapınız hazır olmadığı halde ortaya çıkarsa, zarar dahi verebilir. İnsanı aklıselimliğini kaybettirecek noktaya vardıra­bilir. Şizofren v.b hastalıklara yakalanmak bile imkan dahiline gire­bilir. Onun için, kaldıramayacağımız gücün bize bağış edilmemesi için niyet etmeliyiz.

Size Kundalini ile ilgili olup olmadığını bilmediğim bir durumu­mu anlatayım. Eskiden yaşadığım . . . Anlatacaklarım, "yılan gücü­nün" nelere yol açabileceği açısından yeterli bir kıstas olacak size.

83

Zaman içinde, normalde her bir kadının da olması gerektiği gibi, daha fazla ve daha fazla zevk almaya başladım cinsellikten. Bu durum hem yaşla, hem de Yoga, Kegel Egzersizleri, düzenli me­ditasyon ve nefes teknikleri gibi uygulamaları sürdürmemle ilgiliy­di. Ve tabi partnerimin yeteneği ve ilgisiyle . . . Fakat bir gün durduk yere sevişmede bir aksilik çıktı. Nefesimi kontrol edemediğimi fark ettim. Gitgide daha ve daha çok derinleşip, körükleşip uzuyordu. Hırıltılı ve anlaşılmaz, sıcak ve emrediciydi nefes. Git-gellerdeki hazzın çoğalması, nefesin bu buyruk dinlemez tutumunu daha da azdırıyordu. Bir türlü sakinleşemiyordum. Bilinç durumum değişti, etrafımı göremez oldum, bir rüya misali, sadece nefesin hırıltısını, beraberindeki "zzzzz" tarzındaki zonklama ve titreşimle duyum­suyordum. Sonra ellerim, ayaklarım, yüzüm ve de beynimden bir tür elektrik akımı geçiyormuşçasına zonklama çoğaldı ve tümden uyuştu. İşin enteresan tarafı, bu durumda olmaktan ayrıca bir tür hoşnutluk duyuyordum. Bitmesi yönünde bir isteğim olmadığı gibi, mümkünse hep öyle kalması arzusu geçiyordu içimden. Kendimi toparlamak için, partnerimin müdahale etmesi gerekirdi. Bu tarif ettiğim ilk "aksilik", sevişme sırasında meydana gelmişti. Sonra aynı durumları, daha da katlayarak, orgazm sonralarında da yaşa­yacaktım. Öyle bir kuvvetle geliyordu ki, haz ve enerji, fiziksel ile ruhsal yapım onu kaldırmaya yetersiz kalıyordu . . . Ben onu değil, o beni kontrol ediyordu artık. Yarı bilinçli olarak bedenim kasılı­yor ve geriliyor. Bu olaya neredeyse tüm kas grupları dahil oluyor. Ayak ve el parmak uçlarından, karın, diyafram, boyun, kasık ve bel kaslarına kadar. Garip bir hazzın eşlik ettiği bu çığırdan çıkma haline, bedenin yay gibi gerinmesi ve yatakta yarım metreyi aşan kavisler çizmesi eşlik ediyordu. Etraftan biri görse, bu kadının içi­ne cin girmiş diyebilirdi rahatlıkla. Halbuki öyle garipti ki o güce teslim olmak, tutturdukça tutturuyordum, uzattıkça uzatıyordum. Partnerimin endişeli gözleri ve müdahaleci ses tonu olmasa, nereye gidebilirdi kim bilir . . . Dikkatinizi çekmek istediğim nokta, bu yarı deli halin, sevişme sırasında değil, sonrasında, yani orgazm sonrası yaşandığıdır. Orgazmın bitimini takiben 20-30 saniye sonrasından itibaren başlayarak . . . Sonra sonra, gücü kontrol etmeyi öğrendim.

84

Onun beden içinde dolaşmasına izin verdim. Tüm organlara ve özellikle de beyne akışına ve yayılışına müsaade ettim. Sakin kal­mayı ve ona hükmetmeyi başardım ve bundan zevk aldım. Artık o kontrol edilemez, emir dinlemez asi ve biraz da tehlikeli muhalefet değil, evcilleşmiş, uysal, söz dinleyen, rahatlatan, sakinleştiren ve şifa veren bir işbirlikçiydi. Böylesi daha iyi idi. Onu gözlemlemeye, tanımaya, anlamaya, hatta bazen biçime sokmaya fırsat veriyor­du . . . Tarif ettiğim şeyin ne olduğunu bana sormayın, ben de bile­miyorum. Ama danıştığım alanında donanımlı/bilgili bazı isimler, onun Kundalini olduğuna ihtimal veriyorlar.

Kundalini veya değil, size samimice paylaştığım hal, onun kont­rolsüz gücüne bir örnektir. Daha önce de dediğim gibi, eğer kişi­nin fiziksel, ruhsal ve mental yapısı hazır değilse, gücün sürekli uyanımı tercih edilmemeli. Onunla başa çıkamama durumunda, başta akıl karışıklığı yaratır, sonrasında kendinden şüphe, sosyal davranışlarda çekingenlik gelir. Hele ki enerjik bedende bir takım blokajlar da varsa, kişinin durumu ağır psikiyatrik bir vakaya bile dönebilir . . .

Bazı yorumcular da der ki, uzun süren pratikler ve fedakarlık­lar neticesinde bile Kundalini'nin uyanışından bahsedenler, onun sadece kısmi bir gücünü deneyimleme olanağına erişirler. Bu şe­kilde harekete geçen kuvvet, sadece başlangıç aşamasındayken dahi muazzam bir güç olarak hissedilir. Kundalini enerjisi çeşitli formlarda görünebilir. Kendini cinsel enerji, psişik enerji, aşk ve sevgi gücü, yaratıcılık, bilgelik, sanatsal ilham ve duyu ötesi algıda gelişim olarak gösterebilir. Onun tezahürleri hayatın çeşitli alanla­rında şaheserler yaratır. En değerli resimler, melodiler, şaheserler, Kundalini'nin getirdiği ilhamla yapılır.

"Uyuyan Yılan" uyandırıldığında, aynen yılanın gövdesini ani­den dikleştirmesi gibi, birdenbire tüm kuvvetiyle kendini gözler önüne serebilir. İnsanı yeni bir ışıkla aydınlatabilir, bambaşka biri haline getirebilir. Buna göre ilgi alanları, arkadaş çevresi, istekler, arzular, hepsi birden kökten değişebilir. Çünkü onunla birlikte bir tür ruhsal aydınlanma, zihinsel keskinlik durumu gelişir. Gücün

85

kasıtlı olarak uyandırılması için, omurga dibinde yerleştiği Mulad­hara Çakra' dan dışarı çıkmaya zorlanması gerektiğini söylemiştik. Bu amaçla bilinçli olarak bölgeye yeterince uzun süreli bir baskı uygulanmalı. Belli yöntemlerle. Baskı uygulamanın bilinen birkaç yöntemi arasında, belli yoga duruşları, mistik / tantrik sevişme, Ta­ocu uygulamalar, belli esaslara göre yapılan masturbasyon yer alır. Enerji cinsel bölgeyi kapsayan çakradaki baskı ile aktive edildiğinde kuyruk sokumundan başlayarak omurga üzerindeki Sushumna ve çakralar üzerinden yukarı tırmanır. Hareketini sağlıklı olarak ta­mamlayan enerjinin fazla kısmı, başın tepesinden dışarıya doğru akar. Bu arada "akar" sözcüğü bir mecaz olarak anlaşılmasın, enerji gerçekten akan bir su, çıkıp giden ılık bir esinti misali fiziksel ola­rak hissedilir.

Kundalini Gücü'nün bir kere tecrübe edilmesiyle, insanın haya­tı kökten bir değişime uğrayabilir. Bazı araştırmacılar, İsa'nın yanı sıra birçok ruhani öğretmenin bu tecrübeyi yaşamış kişiler oldu­ğunu öne sürerler. Kundalini şu veya bu isim altında, tüm dinlerde kendini gösteren tanrısallığın işaretidir. Bu muazzam kuvvet, bilinç ve algılarda, insanın bakış açısında, hayatı görüş biçiminde radikal değişimlere sebebiyet verir. Olayları algılayış şekli değişir, hiç düşü­nülmeyenler düşünülür, hissedilmeyenler hissedilir. Ruhun, tinin ve düşüncenin yapısı incelir. Hassaslaşır. İnsan, bir tür aziz/azize duyarlılığına bürünür. Merhamet, bilgelik ve sükünet kazanır. Ön­celeri fark etmediği şeyler, olaylar, onu rahatsız eder, canını acıtır, huzursuz yapar. İçi acır, ezilir, haksızlıklarla savaşmanın yollarını araştırır. Yanlış, zorba düzene karşı asil bir ruh gibi dikilebilir. Çün­kü artık anarşiktir. Tüm bunlar, yüzünü ve ilgisini madde boyutun­dan, mana boyutuna çevirdiği içindir. Tüm bu artılarına rağmen tarih boyunca insanlar Kundalini gücünden hep ürkmüşlerdir. Bu kadim öğreti, her daim gizlenmiş, tarikat ve masonların tekelinde tutulmuş, öğreti çerçevesinde 2-3 kademeli bir sır çemberi oluştu­rularak yer altına indirilmiştir. Kundalini enerjisinin yaşam gücü, yaratıcı güç ve cinsel güç ile bağlantılı olması, öğreti ile ilgili sırların kıskanç bir biçimde korunmasına sebep olmuştur.

86

Tantra ve Tao öğretilerinde Kundalini kuvvetinin Tann'ya (bir­liğe) giden yol olduğu konusunda fikirler öne atıldı. Tanrı ve tanrı­sallığa giden yolda, Kundalini bindiğimiz vasıta konumundaydı. Bu vasıtanın insanı alıp taşıma ve yolun sonundaki hedefe götürme kapasitesi vardır. Cinsellik bu durumda sadece taşıttır, amaç değil, araç konumundadır. Bu yüzden Kundalini cinselliği, normal cin­sellikten az çok farkla ayrılır. Öğretiyi kadınlara ulaşılmaz kılmaya çalışan erkek bilgeler, cinsellikte kadının erkeğe nazaran daha güç­lü olmasının ciddi bir handikap olduğunun bilincindelerdi. Çünkü normal cinsel birleşmede, kadın sayısız defa sevişebilme becerisiy­le, kontrolü elinde bulunduran taraftır. Kundalini cinselliğinde bu gücünü kontrolsüz olarak kullanmaya kalkan kadın, erkeğin nispe­ten zayıf olan enerjisini de kendine çekip alma becerisine sahiptir. Böyle bir kadınla karşılaşma olasılığına karşı "işi bilen" erkekler hep temkinli davranmışlardır, mesafe korumuşlardır. Sevişgenliği değil ama cinsel ve psişik güç birleşimi yerinde olan kadından erkekler hem ürkmüşler, hem de büyük hayranlık duymuşlardır. Kuvvetle muhtemel rahiplerin cinsellikten uzak durmasının sebebi de bu.

87

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ENERJİ UZERİNE S O H BET

� 1

!

M: Cinsel simya ne demek? Biraz açıklar mısın nedir bu konu? Ben sadece maddesel simyayı biliyorum.

R: Enerjidir bu.

M: Negatif? Pozitif?

R: Enerjinin dönüşümü.

M: Mavi kırmızı gibi yani.

R: Ne istersen o olur.

M: Ateş - su. Bir örnek verir misin?

R: Bu bir yöntem. Enerji hissiyatın var mı senin? Enerjinin beden içi devinimini, dolanımını algılıyor musun?

M: Biraz akıl algılıyorum biraz da enerji ama tam değil. Olumsuz düşünceyi algılarım hemen, olumlu isteği v.s.

R: Hayır öyle değil, bu soyut bir şey değil, somut bir olay. Sezgisel değil, maddi. Benim şansım bu, enerji ölçeri gibiyim, dolayısıyla gözlemleyebiliyorum.

M: Cinsel simyada bu önemli yani.

R: Dışarıdan aldıklarımızı görüyorum. Cinsellik, enerjinin dışa­rıya bağımlı kalmadan vücut içerisinde üretildiği tek tip. Dı­şarıdan gelmeyen tek kaynak. Ve birkaç katına kadar çok hızlı olarak çıkabiliyor. Bundan sonra onu yönlendirmek kalıyor. Ben şimdilik sadece şifa ve derin bilgeliğe yaklaşmak amacıyla kulla­nıyorum, sistemi çözmeye çalışıyorum. Diğer uygulama alanlan henüz ilgi alanımda değil ve de zaten keşif bekliyorlar.

M: Kök çakrayla ilgili değil mi bu söylediklerin?

R: Evet. Tekli ve eşli gelişim yollan var. Ben enerjiye bakarak ken­dime iyi gelenleri yapıyorum.

M: Kök çakrası açıldığına miğde ağrılan filan normal midir?

R: Değil bence, oraya bağlama. Gerginlik olur ama ağrının ol­maması lazım. Kök çakra açılırken cinsel istekler artar, libido yükselir.

91

M: Sadece miğde ağrılan ve kramplar değil, karında kıpırdanmalar var, libidoda yükseliş de var tabi.

R: Kıpırdanma dediğin enerjidir. Egzersiz, omurgaya yönelik eg­zersizler yapman şart. İletkenliğini kaybederse omurga başına büyük iş açar.

M: Bunu ilk alın bölgemde hissederdim bir de kollarımdaki eklemlerde.

R: Kök çakranın açılması zor. Ama açılırsa ve sistemde bir sorun varsa, çıkan orada kalır ve sana büyük sıkıntılar yaşatabilir. Be­kar mısın sen?

M: Hayır, boşandım. Yeniden evlenmek ve düzenli bir hayat kur­mak istiyorum.

R: Umarım aradığın gibi bir eş bulursun. Yazık. Neden soruyorum, çünkü yolun bekar olmayı kaldırmaz ve sen de evlilik dışı ilişki­lere girmiyorsun anladığım kadarı ile.

M: En hassas noktam.

R: Öyle de, yalnız kalmamalısın. Evlen o zaman.

M: Evet, yapmam gereken şey bu, haklısın.

R: Çünkü yoksa bir yerde tıkanacaksın.

M: Benim yolum senden farklı, beş yıl önce hem alkol alır hem de namaz kılardım. Ama sonra nedensiz yere bir şeyler başlıyor gibi olup, sonra da yarım kalmışlık hissetmeye başladım. Farklı bir şeydi, secdede dakikalarca ağladım. Ve rüyalar başladı. Hu­zur hissettim ilk defa. Aylar sonra çok farklı rüyalar gördüm. Sakallı insanlar, hayatımda sakallı kimse bilmem ben. Sakallı ve beyaz kıyafetli insanlar. Birisi beni işaret ediyor ve uyanıyorum. Bir huzur. Sonra gelişim başladı.

R: Demek ki sana uygun olan yol bu imiş, yapına. Anahtar kelime huzur ve istek. Fakat senin bu yöneliş biçimin tek geçer yol değil.

M: Ben bunu genel doğru olarak görüyorum.

R: Çok farklı ana yollar var ve insan sayısı kadar da ara yollar, çeşit­ler. Mesela sen düşte sakallı beyaz elbiseli bir yaşlı görmüşsün,

92

bense bilge bir kocakarı ve aynı şekilde beni işaret ediyor. Anlı­yor musun?

M : Ne demek istediğini anladım. Hak ve batıl mücadelesi var.

R: Hak ve batıl mücadelesi, vicdanla ilgili bir olay bir anlamda. Korku yaşamadan sadece için sızladığı için incitmekten geri duruyorsan .. .

M: Ben de öyle düşünüyordum önceleri. Günah ve korkuyla insanın aklını alıyorlar diye. Ama günah ve sevaplar insanın kendi uy­durduğu bir şey değil. Sistem mevcut, o sisteme uyup uymamak önemli.

R: Bir yere kadar doğru. Burada aslolan enerjidir. Enerji iyi veya kötü değildir. İnsanlar iyi niyetli veya kötü niyetlidir. İster po­zitif isterse negatif yoldan gitsinler, her iki durumda da belli bir gelişim kaydederler ve enerjiyi yükseltirler sonuçta. Önemli olan başında sopalı bir gardiyanın beklediğini düşünerek sakınmak değildir. Kimse olmasa dahi, vicdani olarak negatif yoldan yü­rümeyi tercih etmemektir. Günah ve sevap ölçütlerine gelirsek, İslami anlayıştaki bazı şeyler doğru iken, bazısını tartışmak ge­rekir. Mesela şarap ve başka bazı mevzular tartışılır. Şarap do­zunda alındığı zaman zarar yerine faydası dokunur.

M: Bu işlerde bazen doz vardır bazen yoktur. Her faydalı şey de iyi değildir.

R: Şarap ve benzeri maddeler bilinci değiştirdiği için yasak. Çünkü o zaman şeyhin bilgeliğine kendin ulaşabilirsin. Kime lazım, de­ğil mi? Şarap söz konusu olduğunda ve ölçülü olduğunda' sadece küçük bir yardımcı, ama hızlı. Diğer bazı yardımcılar, zikir, na­maz, meditasyon, nefes egzersizleri, sevişme.

M: Ama helal sevişme. Haram onların hepsi. Nur değil. Karanlığı çeker, karanlık güçlenme de mümkün.

R: Denedin de mi konuşuyorsun?

M: Denemedim de ne kızıyorsun, sistemi biliyorum ben.

R: O zaman başkalarının dediklerini papağan gibi tekrarlama. Şimdi biri amir olmuş, parayı götürüyor. Seni niye kendi seviye-

93

sine çıkarsın, haram der, kork der, günah der. Oysa cinsellikte helal haram yerine temel olan sevgi, saygı sorumluluktur . . .

M: Peki sen öyle bir şeyi denediysen, gördüklerin nelerdir? Sonuçla­rı, kazanımları nelerdir?

R: Dün senin sayfanda bir deprem kehanetini yapmam ve onun gerçekleşmesi üzerine yorumlar yapılmıştı. Önsezi gibi yete­neklerin geliştirilebilirliğini sormuşlardı. Evet, geliştirilebilir. Ve bu da yollardan biri. Ama şu an yazsam bile anlayabileceğini sanmıyorum. Bilgisiz olduğun veya günah saydığın için değil, bu alanda bir erkeğin kavrayışı yetersiz gibi geliyor bana.

M: Eril ve dişil iki gücün birliktelikteki deneyimi, nötürleşmedeki sakinlik, bununla bağlantılı değil mi? Elektriğin topraklama ya­pılması gibi, enerjinin başka boyuta geçişi.

R: Olan şey, enerjinin artışı ve dönüşümü. Bunu bir santral olarak düşün.

M: Ben yanlış mıyım?

R: Yakınsın.

M: Yapmadım ama kavrarım.

R: Cinselliğin üzerine sıkı kurallar konulmasının sebebi bu, tüm tek tanrılı dinlerde cinsel deneyimden korkulur, çünkü mistik kapıları açma kapasitesi çok yüksektir. Ondan ileri olan bir yön­tem yok gördüğüm kadarıyla.

M: Bunun için ekstra bir şey gerekiyor mu? Öncesinde veya esna­sında söylenen bir söz v.s. gibi?

R: Bir takım kuralları var tabi.

M: Ne gibi?

R: İbadet gibi; meditatif bilinç, ruhsal hazırlık, kimyanın saflaş­tırılması, duş (abdest), zaman seçimi ve tabi ki tekniklerde yeterlilik.

M: Anladım. Bittiğinde enerji farklılaşması mı oluyor, aural farklı­lık mı nedir tam kazanım?

94

R: Ben sadece kendim için konuşabilirim. Gir ve görebileceklerini kendin gör.

M: Ama bunu bilen kimse yok ki senden başka, seninle mi girmem gerek?

R: Günah diyorsun ama günahın sonucundaki kazanımları soruyorsun.

M: Sistemi kavramaya çalışıyorum.

R: : =)

R: E kolay gelsin o zaman. Kitap çıktığında bazı teknikleri okuya­caksın. O zaman bir eşin varsa, pratik edebilirsin.

M: Anladım . . .

95

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

CİNSEL SİMYAYA HAZIRLI K

Her bir öğretinin uygulama biçimleri, uyulması gereken şart­ları vardır. İbadetin, namazın, abdestin yerine getirilmesi gereken kuralları bulunur. Kurallı olma ve ön hazırlık, her bir ritüelin, her bir ayinin de gerekliliğidir. Tabiatı itibariyle diğer uygulamalara nazaran daha esnek olsa dahi, cinsel simya söz konusu olduğunda da uyulması gereken bir takım genel kurallar bulunur. Özellikle de cinsel eyleme girişmeden önce yapılması gerekli hazırlıklar önemli­dir, çünkü yapılacak pratik, saf cinsel enerjiyle ilgilidir.

Her şeyden önce kişinin kendi içsel kimyasına dikkat etmesi ge­rekir. Mümkün mertebe her türlü ilaçtan, yapay tatlandırıcılardan, kimyasal gıda katkı ve koruyucularından uzak durulmalı. Şarap harici alkol almaktan kaçınılmalı. Gıda tüketiminde beslenmenin bitkisel ve yağ oranı azaltılmış ürünlerle karşılanmasına dikkat edilmeli. Protein ihtiyacı deniz ürünleri ve özellikle de yengeç, ısta­koz, kerevit gibi afrodizyaklarla karşılanmalı. Her tür yapay uyarı­cı, zevk artırıcı, uyuşturucu ve halüsinojenlere uzak olmalı. Mistik sevişmenin süresi normal sekse kıyasla bir hayli uzundur. Bu yüz­den çift, fazlaca da enerji harcadığından çoğunlukla acıkır ve kon­santrasyonunu yitirebilir. Kan şekeri düşebilir, sevişmeye verilecek beslenme araları, mistik havadan uzaklaşmaya, enerjinin kıvamın­da da düşmeye sebep olabilir. Bu sebeple daha sevişme başlamadan evvel atıştırılacak ufak tefek gıdalar hazır bulundurulmalı odanın bir köşesinde. Meyveler, kuruyemişler, bolca su eksik edilmemeli. Kan şekerini ani olarak yükselten çikolata, bisküvi, kek gibi gıdalar tercih edilmemeli. Kırmızı şarabı özellikle öneririm. Başka hiçbir alkollü içecek çeşidi, şarabın getirdiği haz ve gizem etki karışımı­na nail değil. Tabi az miktarda içilmesi kaydıyla. Kadınlar için 1-2 kadeh, erkekler için 2-3 olmalı ölçü. Şarap, hem kadın hem erkek­te boşalmayı geciktirme ama haz yoğunluğundan taviz vermeme özelliği ile, kutsal seks ayinlerinin baş tacı edilmiştir.

Bedenin Arındırılması

Seks eylemi sürecinde birbiriyle temas edecek dişil ve eril enerji­lerin, mümkün olduğunda yabancı enerji etkilerinden arındırılmış olması gerekir. Bunun yolu son derece kolaydır, herkesçe bilinir ve

99

sebebi bilinmese dahi, içgüdüsel ve alışkanlık olarak yapılır. Duş almak, bedenin üzerine sinmiş yabancı enerjilerden arınmanın en pratik yoludur. Ilık bir duş, üzerimize yapışmış olan etkilerle olan teması keser, aynı zamanda fiziksel ve zihinsel olarak suyla temas edeni rahatlatır, sakinleştirir ve gevşetir. Zihindeki kaygıları uzak­laştırır, bedenin içinde tümseklere takılan enerji akışının yolunu açar, dirim getirir. Sevişme sonrası duş alma alışkanlığı, sevgilinin enerji temasını kesmek ve üzerimizdeki enerjik etkisini sıfırlamak için yapılır. Ancak, cinsel simya söz konusu olduğunda, "kendin gibi" bir partnerle seks yapıldığında, sonrasında duş almak gerek­mez. Başından beri amaç olan enerjilerin birbiriyle etkileşerek açıl­ması ve yükselişe geçmesini, orgazm olduk diye kesmek hiç de man­tıklı değil. Çünkü sevişmenin üzerinden saatler geçmesi halinde bile, sevgililer arasındaki enerji akmaya, şifa ve dirim getirmeye de­vam eder. Enerji akıllıdır ve kasıtlı olarak ona müdahale edilmezse, ne yapacağını ve ne kadar zaman için çalışacağını kendisi bilir. Ona bu işi yapması için izin vermek gerekir. Akış bittiğinde, duyarlılığı yeterince gelişkin biri bunu hisseder. İşte o zaman banyoya gidip suyun altına girmesinde sakınca yoktur. Suyla temas ettiğinde, be­deni üzerinde yeni bir güvenlik alanı inşa eder, böylelikle enerjisel savunmasını desteklemeye devam eder.

Sevişme öncesinde alınacak olan duş, partnerlerce ayrı ayrı ola­rak yapılabilir veya bu hazırlık beraberce de yerine getirilebilir. Su­yun içerisindeyken sevgililer birbirine yavaş hareketlerle dokunabi­lir, okşayabilir, suyun mucizevi dokunuşu eşliğinde kaygan kaygan uzuvlar birbirine sürtünebilir. Böylelikle cinsel uyarım daha suyun içerisindeyken başlayabiliyorken, aynı zamanda ruhsal yapı, mis­tik sevişmeye bir tür ara adaptasyon aşamasından geçer. Sevişme öncesi yapılacak olan her bir hazırlık, cinsel enerji düzeyinde bir tırmanma ve gerilim yaratır. Bu yüzden duş alınan mekana ve son­radan sevişilmenin gerçekleşeceği ortama kokulu mum, tütsü, kır­mızı/mor reknli bir ışıklandırma gibi ufak detaylarla eşlerin mistik havaya girmesi kolaylaştırılabilir. Gerek duşta gerekse sonra kulla­nılan her bir malzemenin, %100 doğal olmasına dikkat edilmelidir. Sentetik hiçbir ürüne yer verilmemeli. Hatta mümkün olduğunda

100

beden temizliği sadece el ve su ile yapılmalı. Giyim kullanılacaksa, onun da saf pamuk/ipek olması gerektiğini unutmayalım. Bu yüz­den uzanılacak yerlerin nevresimlerine dikkat etmeli, doğal olma­yan tekstil ürünleri kaldırılmalıdır. Cinsel enerji en kendiliğinden, en saf, en doğal enerji olduğundan, onu açığa çıkaracak iki beden­den hariç hiçbir yardımcı malzeme kullanılmamalıdır, mümkün oldukça. Buna göre erkeğin prezervatif kullanması, tamamen ya­saktır. Her tür prezervatif, enerji akışı önünde bir bariyerdir. Hazzı çoğaltmak için kullanılan çeşitli oyuncaklar - dildolar, vibratörler v.b. yabancı objelerin de kullanılması önerilmez. Zevki arttırmak yönünde el, ayak, dil, göz ve cinsel organlar, yetenekli biri için faz­lasıyla yeter de artar. Doğal uzuvlarla yetinmeyen biri için söylene­bilecek tek şey, onun zevk almayı bilmediği veya beceremediğidir. O halde doğal sevişmenin dışında başvuracağı hiçbir obje, alet veya başka bir yöntem de, onu tatmin etmeye yetmez.

Mekanın Arındırılması

Sevişme öncesi bedenin temizlenip arındırılmasına benzer uy­gulama, ortam için de yapılmalı. Mekanın temizliği, yapılacak olan pratiğe zihinsel yatkınlığı ve gereken ciddiyeti verir, aynı zamanda ortamdaki enerji parazitlerini uzaklaştırır. Odanın zemini ve do­kunulan diğer yerleri, suyla silinmeli, ortalık düzenlenmeli. Odada, dikkati dağıtacak fazlaca eşyalar uzaklaştırılmalı, mekan sade ama temiz ve hoş, bize özel bir yere dönüşmelidir. Bir tür tapınak gibi. Bir kabın içine akıtacağımız taze suya elimizi daldırarak havaya serpeli ve suyun yabancı enerjileri uzaklaştırmasını niyet etmeli­yiz. Su arındırması uygulamasını, oda köşelerine, kapı arkasına, dolap içlerine ve yatak altları dahil tüm saklı, karanlık yerler bitene dek özenle sürdürmeliyiz. İslami kaynaklarda mekan temizliği iş­leminin, cin ve başka bedensiz varlıkların tesirinden kurtulmak ve onları dışarı çıkartmak için yapıldığı yazılıyor. Ben onlardan her türden negatif, parazit enerji olarak bahsediyorum. Mekan temiz­liği uygulamasını belli isimdeki varlıkları kovmak değil de, her tür karışık enerjileri mekan dışına çıkarmak ve böylece sadece çiftin saf enerji akışına izin vermek anlamında kullanıyor ve öneriyorum.

101

Özellikle cinselliğin yaşanacağı mekan, çok insanın girip çıktığı bir yer ise bu çok önemli. Mekana yabancı kimseler girmese dahi, dışa­rı hayattaki karşılaşmalar ve iletişimle, sokakta ve kalabalık içinde ister istemez bir takım psişik/enerjik tesirler ve kirlenmeler olur. Mekan içine girdiğimizde, üzerimize bulaşanlar ortaya siner. Oysa cinsel simya söz konusu olduğunda arzu edilen, ortamın içinde sa­dece istediğimiz enerjinin davet edilmesidir. Bizim ve eşimizin . . .

İnisiye olanlar (el almış olanlar), mekan temizliğini salt niyet ederek de yapabilirler.

Zamanın Seçimi

Ortamı arındırdık, kendimizi de arındırdık, peki bunlar enerjik seksi yaşamaya başlamak için yeterli midir? Bir düzeye kadar evet, ama daha ilerisine gitmek için dikkat etmemiz gereken bazı husus­lar daha var. Enerjinin ritmik döngüsü . . . Sevişmek için her bir saat uygun mudur? Normal, sıradan sevişmeden bahsedersek hemen hemen evet. Fakat Cinsel Simya söz konusu olduğunda her bir za­man dilimi kesinlikle uygun değil. Kadın ve erkeğin biyolojik olarak çalışan erotik saatleri var. Kadında bu saatin gece yarısına doğru, erkekte sabah ilk ışıklarda olduğu konusunda görüş birliği bulunur. Bu ikisinin birleşimi ve sevişmenin uzun süreliği dikkate alınırsa, sevişme zamanı olarak gece vakitlerinin uygun olduğunu söyleye­biliriz. Arap sevişme sanatı İmsak benzeri, geceden, sabaha kadar olan saatler . . . Sevişmenin gece saatlerine denk gelmesi ayrıca cinsel simya açısından da önerilir, çünkü gece vakitleri, enerjinin dingin olduğu, yoğun ve aynı zamanda sakin olduğu saatlerdir. Gece, aktif faaliyetlerin durduğu, hareketin hız kestiği, analitik düşüncenin yavaşladığı, sezgisel ve mistik, Batıni düşüncenin başladığı vakittir. Gece enerjisi, her şeyi büyülü gibi gösterir. Gecenin karanlığında her şey farklıdır, sihirlidir. Gölgeler canlıdır, fısıldar, ışıklar mistik­tir, içimize, ruhumuza doğru parıldar. Gündüz vakti bayağı olan, gece büyülü bir değnek değmişçesine, en güzele dönüşebilir. Bir tür huzur, dinginlik, zerafet taşır gece. Çirkinlikleri örter, insanı dıştan kendi içine döndürür. Bilinçli olandan bilinçdışına. Egodan, ruhsal öze, selfe. Gece, hiçbir şey için kaygı duymanın gerekmediği, sorun-

102

1 l '

lan çözmenin ertelendiği ve hatta geçici süre için terk edildiği, aktif hayatın kendini pasife, tefekküre ve içe dönüşe bıraktığı bir dönem­dir. Yoğun mistisizmin alacakaranlığında, insanı duyu ötesine yak­laştırır. Bilinç ile bilinçdışı zarı, gece incelir, insan fiziksel alemden metafiziğe doğru kolayca ve kendiliğinden sürüklenir. Gece, Ay çe­kici gizeminin zamanıdır, ve yıldızların sırlı ışıltılarının . . . İşte tüm bu gizemci özellikleriyle gece, diğer enerjisel teknikler için olduğu gibi, mistik sevişmenin yapılacağı zaman dilimi açısından da en uygun olanıdır. Elbetteki motivasyon o yönde olduğunda, cinsel simya başka saatlerde de yapılabilir, ancak en etkin en doğal, en içgüdüsel ve kendiliğinden, en kolayca gerçekleşmeye varacağı za­manın kesin olarak gece olduğunu söyleyebilirim.

Masaj

Ortam temizleniyor, beden temizleniyor ve gündüzün ışıkları kendini gecenin ay ışığına bırakıyor. Sandal ağacının tütsü kokusu mekanı yatıştırırken, vanilya kokulu mumlar, erotik tınıları burun­lara getiriyor. Bundan sonra sevgililer hiç acele etmeden birbirinin bedenlerine dokunmaya başlıyor. Masaj yaparak. .. Bu uygulamayı, porno ticaretinin eline düşmekten kurtulamayan bu tekniği, öner­mekten çekinmeyeceğim. Dışarıda Tantra masajı olarak ismi duyu­lup da para karşılığı elle tatmine dönüştürülen masajın Tantra ile hiçbir ilgisi yoktur tabi. Öncelikle masaj için kullanılacak yağın çe­şidi önemlidir. Cildi rahatlatan fındık yağı ve benzerleri tercih edil­meli. Mümkün olduğunca az kimyasal işlem görmüş bir tür olmalı. Masaj yağı sevilen hafif bir koku ile zenginleştirilebilir. Masajın yapılacağı kişi, rahat bir şekilde uzanır, gözlerini kapatıp meditatif bir duruma girmeyi deneyebilir. Nefesini yavaşlatır, kaygıları uzak­laştırır ve tamamen kendini tendeki dokunuşların ve okşayışların duyusuna bırakır. Zihninde üzerinde kayan ellerden başka hiçbir şey olmamalıdır. Masajı uygulayacak olanın dikkat etmesi gereken ilk husus, ellerinin ve masaj yağının soğuk olmamasıdır. Belli bir dokunuş tarzı veya sıralamanın takip edilmesi şart değil. Uyulması gereken genel kural, ellerin beden üzerindeki temasının kesintisiz olması gerekliliğidir. Elin teki kalktığında, diğeri cildin üzerinde

103

kalmalı. Enerjisel temas sekteye uğramamalı. Yumuşak yan dai­resel hareketlerle, bedenin her bir noktasına özenle ve yumuşakça eller dolaştırılmalı. Eller, avuç içleri, ayak tabanları diz arkaları, koltukaltları ve kasıklar unutulmamalı. Masaj süresince beden­deki enerji akışı uyarılır, yoğunlaşır ve organlar ile uzuvlar arasın­da dengelenir. Takip edecek olan sevişmeye bir ön hazırlık olarak haz duyumu artar, sevişmeye bedenin her bir hücresinin katılımı sağlanır. Masaj, göğüslere ve cinsel bölgeye yapılacak olan daire­sel okşamalarla biter. Genital bölgeye yapılacak olan uygulamaya özellikle dikkat edilmeli, çünkü bu bölge ve hemen üstündeki 2. çakranın olduğu hara, cinsel enerji santralinin yeridir. Doğru yavaş ve ayrıntıcı bir yaklaşımla, daha sevişme başlamadan önce enerji seviyesinde muazzam bir artış sağlanabilir. Önemli bir detay da, iki kişinin enerji akışı haricindeki diğer tüm akımların kesilmesi gerekliliğidir. Bunun için, cep telefonları, tv ve radyo kapatılmalı, tüm fişler prizden çekilmelidir. Hafif, yatıştırıcı enstrümental bir müzik isteniyorsa, sadece ona izin verilebilir o da, kulağı tırmala­yan bir ses yüksekliğine ve iniş çıkışlarına sahip olmaması kaydı ile. Cinsel haz ve enerjinin duyumu dışında zihinlerin dikkatini çe­kecek ve heyecanlandıracak hiçbir şeye izin verilmemeli. Müzik se­çimi için ayrıca önerim, kulağın çok aşina olmadığı, alışmadığı me­lodileri seçmektir. Bir parçayı ne kadar seversek sevelim, yüzüncü dinleyişimizde zihnimiz ona alışır ve üzerimizdeki sihirli etkisini kaybetmeye yüz tutar. Onun için ilk seferlerde dinlediğimizde şar­kılar bize daha güzel, daha etkileyici, daha çarpıcı gelir. Tınılardaki enerji, henüz taptazedir. Dinledikçe, bir yemeği yer gibi tüketiriz onu ve notaların enerjisini azaltırız. Böylesi "enerji kaybetmiş" bir parçanın eskisine benzer etkiye ulaşması için, aradan bağayı bir za­man geçmesi gerekir. Yine de seçilecek müziğin etkisinin, heyecanı uyandıracak ve cinsel zevkin önüne geçecek kadar yüksek olmama­sına dikkat edilmeli.

Su Uygulaması

Cinsel enerji, nazlı bir enerjidir. Onu sistemden yukarı çıkıp dönüşmeye zorlamanız için ciddi uğraş vermeniz gerekebilir. Bu

104

yüzden, onu zorlamak adına elementlerin yardımına ihtiyaç du­yabiliriz. Örneğin su elementine. Size çok basit, bir o kadar da et­kili bir uygulama önereceğim. Duşa eşinizle beraber girin. Suyun arındırıcı, şifa verici, dönüştürücü gücünün üzerinize tesir etmesi için niyet edin. Omurga boyu olan tıkanık noktaların açılması ve enerjinin rahatça akışa geçebilmesi için, suyun mucizesine teslim edin kendinizi. Duş başlığını elinize alın ve orta şiddette çok sıcak olmayan suyu, öncelikle eşinizin cinsel organların olduğu bölgeye götürün. Vajina (penis) ve çevresine hafif dairesel hareketler eşli­ğinde suyla masaj yapın. Suyun çok tazyikli veya aşın yavaş gel­memesine dikkat edin. Suyun enerji alanlarında yaratacağı basınç, onun arındırıcı, hasar onarıcı ve dönüştürücü gücüyle birleştiğinde yeterli etkide olacaktır. Cinsel organlardan, apışarası bölgeye inin. Anüs ve çevresine. Her bir bölgede 2-3 dakika kadar bekleyin. Son­rasında eşinizin sırt tarafına geçin ve kuyruksokumuna uygulayın suyu. Yavaş yavaş çapı küçük dairesel hareketlerle omurga boyu yükselin. Ensede normalinden fazla oyalanın, sonra başın tepesin­de bitirin. Aynı uygulamayı eşiniz de sizin üzerinizde yapacaksa da, başka güne erteleyin. Ona gevşemesi ve böylece suyun tesir işlemi­nin devam etmesi için fırsat tanıyın. Küveti suyla doldurarak ikiniz birden sarılıp bir müddet dinlenin . . .

Bedenimizin en rahat, en doğal karşılık verdiği dönüştürücü element sudur. Çünkü kendisi de %70 oranında sudan ibaret. Ener­jisel çalışmaları desteklemek için karada yaptığımız çalışmaları, suda geçireceğimiz saatlerle tamamlamamızda büyük bir yarar var. Düzenli ve disiplinli yüzmek, enerji çalışmalarına en az dans ve yoga kadar katkı sağlar.

Ateş ile Uygulama

Suyun takip ettiği yörüngeyi bu defa ateşin dönüştürücü gücüy­le yapmayı deneyin. Amaç için, alevi düzgün yanan bir mum alın. Mumun eriyip akabileceğini düşünerek, altına altlık koyun. Eşini­zi çıplak ve fiziken/ruhen gevşek bir şekilde, bir tabureye oturtun. Kalçaları birbirinden ayırıp, kuyruksokumunun biraz açılmasını sağlayın. Uygulama, bu noktadan başlayacak. Mum alevini teni

105

yakmayacak ama ısıtıp karıncalaşma sağlayacak mesafede tutup, küçük dairesel hareketlerle gezdirin kuyruksokumu bölgeye. Yavaş yavaş omurga boyu yukarı çıkın. Enseye kadar çıktıktan sonra, tek­rardan aşağı inin. Uygulamayı 10 dakika boyunca bu şekilde sürdü­rün. Eğer alevi gezdirme sırasında kaslarda seğirme tarzı istem dışı kasılmalar oluyorsa, alevi kasılmanın olduğu bölgelere de yaklaştı­rarak, enerjiyi almasını niyet edin . . . Uygulama bitince bir müddet dinlenin . . .

Partnerin Seçimi

Mistik sevişmenin en önemli sorunu, uygun partnerin seçimi­dir kuşkusuz. Normal, sıradan cinsellik söz konusu olduğunda dahi yeterli bir sevgili bulmanın zor olduğu günümüzde ve de özellikle ülkemizde, cinsel simya alanında bir donanım ve yeterliliğe sahip bir partner bulmak neredeyse imkansızdır. "Cinsel Simya mı dedin? O da ne öyle? Simya diye bir şey duymuştum, o da zaten çok saçma sapan, uydurma gibi bir şeydi, ama onun cinsellikle ne gibi bir ala­kası olabilir ki?" Alan üzerinde konuşmayı denediğinizde, bunun benzeri birçok cümleyi duyacaksınız karşılık olarak. Heves kırmak veya yolunuzu baltalamak gibi olmasın ama, uygulama yapmayı düşünüyorsanız işinizin oldukça zor olduğunu belirtmeliyim. Bir kadın olarak, ülkemizde durumun içler acısı olduğunu söyleme­liyim. Bol bol konuşana karşı yerlerde sürünen bir icraate sahibiz hem kadın hem de erkek olarak. Kadınca ve Hülya Raporları, cinsel beceriksizlik düzeyimizin boyutunu deşifre ederken, şu belli oldu: Her . . . . . erkekten biri . . . . . dakikada işini bitiriyordu. Bu durumda bırakın enerjik seksi, kadının orgazm dahi olmadan tek bir zevk nüktesi alması bile zor. Ee . . . Sonra neden kadınlar kendini alışveri­şe verir, neden yemeğe saldırır, neden sevişmek yerine pasta börek yemeyi tercih eder diye sorarlar. Sevişme denen olay, sadece cılız bir ilk sahne açılışıdır çünkü. Çünkü perde açılır da daha ilk replikler ağızdan dökülürken, oyun bitiverir. Kadın henüz oynanan oyunun adını bile duyamamıştır, konuyu ise hiç ama hiç anlayamamıştır. Oradan çıkınca bir dahaki defaya kendine bir kek pişirmeyi tercih edişi normal değil mi? Çok mu bu? Eğer sevişmeyi yarım saat ve

106

sonrası süreler için sürdürmeyi başaran bir sevgiliniz varsa, çok ama çok şanslısınız. Sevişme süresi yanında, doğal bir yetenek, il­kel bir içgüdü ile donatıldıysa ve hele ki bir de öğrenmeye meraklı ve hizmete yatkın bir yapısı var ise, işte size ideal partner adayı. Kadın ve erkek olarak durum değişmez.

Onu sevmeli misiniz, aşık olmalı mısınız ona? Bu hassas ve zor bir soru ile karar. Klasik anlamda sevmek ve aşık olmak, kişilerin beklentiye girdikleri, kendini beğendirme kaygıları güttükleri, kıs­kançlık, öfke, yargıcı tutum, hüzün, ayrı duramama, terk edilme korkusu gibi insani duyguların geliştiği bir duygu ve ilişki durumu­dur. Tantra söz konusu olduğunda, bu olumsuz hislerin hiçbirinin bulunması istenmez. Çünkü bu tür tedirginlikler içinde olan bir in­san, kendini tümüyle ana ve yaşantıya terk etmekte sıkıntı yaşar. Kendi görünüşünü beğendirmeyle ilgili kaygılar taşır ve bu onun cinsel davranışındaki serbestiyi, doğallığı, kendindenliği ister iste­mez etkiler. Risk almaktan kaçınabilir veya tersine çok aşırı davra­nabilir, yapay davranışlar sergileyebilir, zevk ve haz taklidi yapabi­lir, kendine ve cinsel birlikteliğe döndürmesi gereken odağı, sadece partnerine verebilir. Ona yaranmak, sadece ona zevk vermek için, çok hoşlanmadığı pozisyonlar veya sevişme türlerine girişebilir. Dahası zevk alıyormuş gibi yapıp, sevişmeyi tümden bir role, sahte bir haz görüntüsüne çevirebilir. Tüm bu sebeplerden dolayı, eğer insan sevgi, aşk ve bağlılık duygularını beklentiye dönüştürüyor­sa, mistik cinselliği hasper kader yaşayabilirse de devamı gelmez. Gelişimin devamı için hislerini kontrol altına almayı başarması gerekir. Cinsel simya alanına adım atacağınız kişi, klasik anlamda sevgiliniz olmayabilir. Ona aşırı bir karşıtcinsel sevgi hissetmeye­bilirsiniz. Yine de "bir tür" sevgi ve saygınlık olmalı partnerler ara­sında. Özellikle saygınlık ve dürüstlük, çok önemli. Çünkü enerjisel bazda, duyguların da arı, saf ve pozitif olması gerekliliği var. Aşk ve bağlılık gibi duygu beklentileri olmaksızın ama yine de ortak he­defe yönelik uzun süreli saygın bir ilişki türü, Tantra Cinselliği için uygun olandır.

Bir sebeple partnerler ayrıldığında, ilişki bittiğinde, arkasın­dan öfke, kötüleme, dedikodu, yargılama, aşağılama gibi olumsuz

107

tutumlara giriliyorsa, yaşanan hiçbir güzelliğin anlamı kalmaz. Mistik cinselliği yaşayacak olan kişiler, beraberlik öncesinde ve sonrasında, belli düzeydeki sakinliğini ve saygınlığını, dinginliğini korumalıdırlar. Elbetteki, yerine başka uygun bir partner bulma­nın sıkıntılı olacağının, ve yaşanılan deneyimlerin tekrarlanışının başkalarıyla zor olacağının tedirginliği oluşabilir ve bu normaldir. Ancak bu tedirginlik, beraberce deneyimlenen gizemli anların üze­rine gölge düşürmemeli, kıymet yitirmemeli. Hayal kırıklıkları ve yoldan dönüşlere, eski yaşantıya gidişlere sebep vermemeli ayrılık. Bunu yapmak da inanın ilk görüldüğü kadar zor değil. Mistik seks deneyimini yaşamış olan kişi, bağlılık duygusunu karşısındaki ki­şiye değil de, deneyimin kendisine verirse, ömründeki en büyük kazanımlarından birini edinmiş olur. Böylece bir tür şablon, ideal bir ilk örnek, prototip inşa etmiş olur. Terk gibi istenmeyen veya taşınma gibi zorunlu bir sebepten dolayı ilişki kesildiğinde, bir son­raki ilişkiye bu şablonu transfer edebilir. Önemli olan, genel bazı kuralların muhafaza ediliyor oluşudur. Yeni partnerin de saygın, sabırlı, sevişmede usta ve dayanıklı, özverili ve hoş biri olması gibi. Bu genel arka fon korunduktan sonra, önceki yaşanan deneyimin neredeyse tüm tadı, tüm hazzı ve güzelliği, yenisine geçer. Aşık olunacaksa, kişiye değil, deneyimin kendisine, durumun özüne olunur. Böyle olduğunda, gereksiz hayal kırıklıklarına ve acı göz­yaşlarına gerek olmaz, zaten de akmaz. Duygusuz veya çok katı biri olduğunuz için değil, duyguyu, mistik yaşantıyı ve ondan aldığı­nız hazzı salt kişiye bağlı olarak yaşamadığınızdandır. Sizi pran­galara vuran biri yok, ruhunuz özgür ve bağımsız olursunuz. Her gittiğiniz yerde, mistik yaşantı deneyiminin güzelliğini, hazzını ve özlemini, beraberinizde taşırsınız. O sizin bir parçanız haline gelir. Sizin özünüzden dışarı ışıldar ve yayılır. Siz onun kaynağı ve hatta o da sizin kaynağınızdır artık. Süreli anlarda yaşanan bir deneyim değil de, bir yaşantı biçimine dönüştürdüğünüzde, her girdiğiniz kapıdan içeri onu sokarsınız. Etrafınızdaki duyarlı kişiler onu "gö­rür", o zaman çekim alanına girmeleri sadece bir an meselesidir . . .

108

Ona Aşık Olmalı mıyız?

Peki hiç gerçek anlamda aşık olmayacak mıyız? İlla aşık olmayı seviyorsak, şablon örneğini aşkımıza da uygulayabiliriz pekala. Aş­kın kendisine aşık olarak . . . Bu biraz anlarla ilgili, onları yaşamaya aşık olmak. O anlar değişmezdir, sabittir, Planck sabiti gibidir. Ve bir yaşantıdan ziyade, bir durum misali gibidir. Seni uzun süre ayakta tutarlar. O nları her kim yaşattıysa ona minnettar kalınır. Ona, sadece ona aşık olunması gerekmez. Aşk kendi başına bir olaydır . . . o vardır sen onu ya yakalarsın ya yakaladığını sanırsın. Sandığında o kişiye bağlı olur ve kişi gittiğinde haliyle biter. Hüs­ran içinde kalırsın acı çekersin. Ama onu "gerçekten" yakaladığında bir kişiye bağlı olmadığını ve sadece sende olduğunu anlarsın. O zaman seni ona aracı edecek ve paylaşacak kişi çok şanslıdır. O kişiye aşık olman gerekmez. Aşk, onun dışındadır aslında. Be­nim bahsettiğim aşk, cinselliği içeren türdendir. En oynağı odur zira en istismara açık ve en kırılganıdır. Sağlam karakter de en çok onda kendini gösterir.

Bir kadın olarak şunu sormak isterim size: Aşk mı cinselliği bünyesinde barındırır, yoksa cinsellik mi içerisinde aşkı yaratır? Cinsel birliktelik olmadan aşık olduğunu "sanırsın" bu yüzden­dir ki bir çok evlilik hüsranla sonuçlanır. Diğer yönden cinsel­liğin içerisinde aşkı "yaratan" biri için neler hissedersin? Öyle birini bence hiçbir kadın kolay kolay terk etmez . . .

Her ne yana dönsek bir aşktır gidiyor. Ağızdan düşmüyor aşk ve aşık olmak. Aşk, aşk . . . Tanrının boş yerer adının anmaması ge­rektiği gibi, aşkı da boş yere sakız etmemek lazım ağızlarda. Aşk diye diye bu en müthiş olguyu sıradanlaştırdık, eksilttik, kıyme­tini azalttırdık. Erkekleri korkuttuk, kaçırttık, kadınları tatmin­sizleştirdik, bir ütopya peşinde koşmalarına sebep olduk, mutsuz ettik. Aşka gelene kadar yürünmesi gereken çok yol var. Önce ve önce kendi egonuzu kıracaksınız, ikiyüzlülüğü, sahiplenmeyi terk edeceksiniz. Acıdan zevk almayı kesin kez reddedeceksiniz. Çünkü çok kişi, sırf o acıyı tatmak için çırpınıyor adeta. Mazoşist eğilimin tutsağıdır. Acı, bir tür zevk alma, yaşadığını hissetme, varlığını sür-

109

dürme biçimine dönüşür. Sevgilini sırf senin için dünyaya gözlerini açmış gibi boğmayacaksın, egoizmi, bağımlılığı yok edeceksin. Tüm bunları başardıktan sonra gel ve aşkın seni nerelere götüreceğini gör . . . Aşka gelene dek aşılması gereken çok ama çok şey var. O bir sihirli değnek değil sonuçta, aşkın içine düşüp küllerden yeniden yaratılma meselesi bir ütopyadır, hayal ve ötesidir. Aşkın içine dü­şen zayıf bir psişe, ancak ruhsal dengesini yitirir. Başkaca da bir şey olmaz.

Bu bölümde, cinsel simyaya ön hazırlık için, ortamın enerji yö­nünden arındırılması, bedenin arındırılması, doğru zamanın seçi­mi gibi genel kuralları gözden geçirdik. Takip eden bölümde, ise, be­denin fiziksel olarak enerjiye yatkın ve dayanıklı olmasına destek veren bazı çalışmalara yer vereceğiz.

110

BEŞİNCİ BÖLÜM

BE DENSEL - Z İH İNSEL HAZIRLIK

Enerjinin bedenimizdeki varlığını hissetmek, uyarmak, arttır­mak istiyoruz. Cinsel gücümüzü, ruhsal güce kanalize etmek için, onu uyandırıp hareketlendirmek istiyoruz. Kök çakrada - cinsel bölge ve apış arasında mucizevi bir su kaynağı olduğunu düşünün. Sihirli, büyülü bir kaynak bu. Her hastalığa yarar, şifa verir, genç­leştirir, ömrü uzatır. Ayrıca bilinmeze yaklaştırır, bilgelik verir, ar­zuların gerçekleşmesini kolaylaştırır, yaratıcılığı açar. Fakat büyülü suyun kaynadığı yerde bir engel vardır. O herkese kolay kolay açmaz sihrini, her önüne gelenin eline akmaz. Zaten orada olduğu da gö­rünmez. Gizlenmiş ve maskelenmiş gibidir. Demek ki , ilk once öyle bir kaynağın olduğunu fark etmek gerekir. Nerede olduğunu bil­mekle iş bitmez, önündeki sağlam engeli de kaldırmak gerekir. Ba­riyeri kaldırmak. Fakat su şifalı olduğu kadar, tehlikelidir de. Onu nasıl kullanacağını bilmeyeni tahrip etme gücü vardır. Bu yüzden hazır olunmadığı takdirde serbest akışını engeller seti birden bire yıkmak, sakıncalıdır. Büyülü suyun geçişine kontrollü olarak izin vermek gerekir. Yavaş yavaş tanımalıdır onu. Tadına alışmalı, etki­sini gözlemlemeli. Hint öğretisinde ona Kundalini derler. Tao' da bu enerji Jing'tir ve daha yüksek enerjilere, Chi ile Shen'e dönüşür. Biz ona sadece enerji diyoruz. Çıktığı yer ve şekil itibariyle başlangıçta cinsel kaynaklı olan enerji . . .

Şimdi bu enerjinin kök çakradan çıkıp, omurga boyu yüksel­diğini ve başın tepe noktasına değin tırmandığını hatırlayalım. İzlediği kanalı bir hortum olarak imgeleyelim zihnimizde. Bu hor­tumun içinde ise jöle kıvamlı bir madde olsun. Jöleyi hortumdan yukarı, dışarı çıkmaya nasıl zorlarsınız? Elinize alıp yere çarparken "S" harfi biçiminde sallarsınız onu. İçindekini dışarı çıkarmak için yere çarptığınızda, dalgalı bir hareket izlediğini göreceksiniz. Bu jöleyi - enerjiyi - sistemden yukarı çıkarmanın bir yoludur. Omur­ga üzeri çıkan spiral hareketi düşünün. Yukarı çıkarken arada da burguluyor kendini. Enerjinin izlediği rota da buna benzer bir yön çizer. Dalgalı, burgulu "S" biçimi. Bilinçsiz olarak, cinsel ilişkide bu aynı dalga hareketi izlenir. Çin' in Chi Gang egzersizleri, bu türden "dalga" hareketlerine önemli bir yer verir. Hint Yoga Sistemi'nde de Kobra denilen bu hareketin çeşitli varyasyonları uyglanır. Omurga-

113

da yaratılan dalga türü hareketler, içindeki enerjiyi çıkartmak yö­nünde oldukça etkindir. İkinci bir yol daha var, o da hortumun ba­şını düzenli ve uzun bir süre sıkmaktır. Bir nevi elle pompalamak. Veya sıkıştırıp yukarı - dışarı attırmak içindekini. Teknik doğru ve yeterince süreli uygulandığında, içerideki jöle yavaş yavaş yukarı doğru yükselecek, tamamlayan dalga hareketiyle dışarı akacak­tır. Hortumun alt ucunu sıkmak, pompalamak hareketini, cinsel uzuvların uzun süreli teması ile sağlarız. Git-geller, enerjiyi uyarıp, sistemden yukarı hareketlenmesini sağlayan pompa vazifesini üst­lenir. Eş zamanlı olarak bedenin "S" biçimli gerinme ve kasılmaları da, etkiyi güçlendirip, enerji çıkışının hareketini güçlendirir. İçgü­düsel doğası güçlü, ilkel güdü ve vahşi yönü etkin olan biri, hiçbir öğreti, bilgi v.s bilmeden, enerjinin taleplerini yerine getiren cinsel hareket ve taklit varyasyonlarını uygular. Belki bir çoğunuz, "ben bu anlattıklarınızı bilmeyerek yapıyormuşum zaten" diyeceksiniz­dir. Öyleyse çok şanslısınız. Eğer enerjiyle gerçek anlamda ilgileni­yor ve onunla tanışmak, deneyimlemek, hissetmek istiyorsanız, içgüdüsel doğanıza bir de bu okuduğunuz bilgileri ekleyin. Doğal formunuzu, kendiliğindenliğinizi bozmadan, bilinçli olarak neler yaptığınızı, nasıl davranışlarda bulunduğunuzu fark edin bundan böyle. Yazılanların ne kadarını uyguladığınıza dikkat edin. Sonraki sayfalarda yer alan güçlendirici egzersizleri, tekli cinsel pratikleri ve çiftli uygulamaları, yaşamınıza katmayı deneyin. Genel prensip­leri bilmenin verdiği kolaylık ve rahatlıkla, yeni pratikler icat edin, kendinize uyarlayın ve ilerleyin . . .

Önemli Noktalar/İlkeler

1 - Eklemlerin Duruşu:

Hangi ekole bağlı uygulamayı yaparsak yapalım, dikkat etme­miz gereken bazı kurallar var. Amacımız sırf spor, güç, dayanıklılık, fiziksel form olsaydı eğer, hoşumuza giden bir yoga çeşidinin veya savaş sanatının birini seçer ve tüm hareketlerini birebir taklit ede­rek yapardık. Ancak bizim amacımız başka. Biz kas kuvveti veya güzelliği için değil, enerjiyi, özellikle de cinsel enerjiyi deneyimle-

114

mek için uğraş veriyoruz. Bu durumda enerji akışına engel vuracak hareketlerden sakınmamız lazım. Yoga'nın bazı hareketlerinin bu açıdan sakıncalı olduğu yönünde bilgiler ulaşıyor, alan uzmanların­dan. Bu görüşe gore diz, dirsek ve diğer eklemlerin kaskatı ve düm­düz şekle girmesi, enerji akışında problem yaratıyor. Aynı şeklde vücudu ileri derece esnemeye zorlayan bazı hareketlerin de ener­jisel açıdan sağlıklı olduğu şüpheli. Enerji kanalı açık ve işlev bi­rinde bu tarzdan sorunlar çıkmayacağını tahmin ediyorum. Zaten yeterince yetenekli birinin aşırı bir pratik uygulaması da gerekmez. Enerjinin dolaşımını sağlamak için zihinsel niyet ve gözlemi yeter­lidir. Ancak cinsel simya alanına yeni ayak basanların bu noktaya dikkat etmesinde fayda var. Enerjinin serbestçe akıp akmadığını anlayabilecek hissiyatta değillerse eğer, risk etmemelerinde fayda var. Özetle, yolun başında olanlar doğru akışın olup olmadığını an­layamayacaklarından dolayı, eklemleri kilitleyecek hareketlerden uzak durmalıdır.

2 - Yin-Yang Dönüşümü ve Sabit Nokta :

Her bir verinin, kendine dayanak yaptığı bir sabiti, değişmezi, olmazsa olmazı vardır. Öyle temel bir özelliktir ki o, onun değişimi, veriyi alır, başka bir sınıfa koyar. O artık aynı şey değildir. Örneğin maddelerin yapı taşı olan atomları ele alalım. Her bir atom, kendi değişmez proton ve elektron sayısıyla ayrılır diğerinden. Buna gore en basit atom olan hidrojen, bir proton ve bir elektrondan meydana gelir. Eğer proton ve elektron sayısına birer tane daha ilave edersek artık o atom hidrojen olmaktan çıkar ve başka bir maddeye dönü­şür. Helyuma. Değişmez dayanak noktası ilkesi, enerji çalışmaları için de geçerlidir. Dalga etkili ve diğer hareketli geçişlerde, sabit, yerinde duran, statik bir bölgenin olmasına dikkat etmeli. O bizim iskeletimiz gibi olacak. Değişmezimiz. Enerjinin geli�igüzel savrul­masının önüne geçeceğiz bu şekliyle, sabit bir yere tutunarak. Beden üzerinde öyle bir sabit oluşturarak. .. Özellikle Chi Gong çalışmala­rının ayakta dalgalanma hareketlerinde bu hususa dikkat etmekte çok yarar var. Örneğin baş ve boyunla ilgili bir hareket yapacaksak, sabit noktamız, bel kemiğimiz olabilir. Bunun gibi, her bir egzersiz

115

için bedende sabit duran, hareket etmeyen, kımıldamayan bir bölge seçmeye önem vermeli. Sabit noktayı, Yin ve Yang dönüşümleri­nin tutunduğu temel olarak da imgeleyebiliriz. Göğüsü ileri ve geri alan, omurgayı açıp kapatan (Yin-Yang dönüşümü) hareketlerde bel bölgesi, sabit olarak kalır. Ve kök, denge veya birleştirici olarak ha­reketlerin tutunduğu zemin olur.

3 - Spontane Hareketler:

Her tezin bir de antitezi vardır. Şimdi sabit noktaya antitez ola­cak bir tespitimi paylaşmak isterim. Her ne kadar değerli üstatlar, eğitmenler sabit noktanın önemi üzerinde görüş bildiriyorlarsa da, bazı hareketlerin hiçbir şekilde sabite izin vermiyor oluşu ama buna rağmen son derece etkin oluşu da gözümden kaçmadı. Dahası, tec­rübelerle sabitlendi. Rusların on altıncı yüz yıldan kalma bir savaş sanatı geleneği var. Ülkemizde daha az bilinen bu sistemin adı da "Systema" dır. Systema tarzı dövüş sanatının ısınma hareketleri, bedenin her bir parçasını, eklemini dalgalı bir şekilde hareket et­tirmeyi gerektirir. Ayak parmaklarından tutun da, boyuna kadar tüm beden, sallanır ve dalgalanır. Hareketleri göstericiliği şekilde yapmaya kalktığınızda, bedeninizin büyük oranda uyum gösterdi­ğini, ve içgüdüsel olarak devamını getirebileceğini anlarsınız. Evet, hareketler, sizde bir kendiliğindenlik, doğallık, normallik duygusu verir, sanki ezelden beri hep onları uygularmışsınız gibi, rahat his­settirir. Dalgalı hareketleri benimsemeniz çok kolaydır. Dahası, var olan klasik egzersizlere kendiliğinden bir şeyler katma isteği uyan­dırabilir sizde. Öyle bir arzunun belirirse, sizi tebrik etmek ve cesa­retlendirmekten başka yapabilecek bir şey yok. İç sesinizi dinleyin ve bedeniniz nasıl istiyorsa, öyle hareket etmesine izin verin. Dal­galanmak istiyorsa dalgalansın, eğilip bükülmek istiyorsa, bükül­sün. Kıvransın, gerinsin, her ne içinden geliyorsa, öyle olsun. Öyle bir an gelirse sakın ola ne yaptığınızı düşünmeyin. Gözlemlemeyi, düşünmeyi, fikir yürütüp yorum yapmayı çağrıştıracak her bir kı­pırtıyı öldürün. Sezgilere teslim olun ve tadını çıkarın. Bırakın ne kadar sürerse sürsün; aklınız, zihniniz ve tüm duygularınızı aradan çekin. En derin yanınızın, bilge içgüdüsel doğanızın sadece kendi

116

bildiği ritimlere yakalandınız. Son derece değerli, en değerli ülkeye ayak bastınız. Onun bilge hükümdarı sizi yönetiyorken, sizin hiçbir şekilde zarar görme şansınız yok. Ben bu türden spontane çıkışlara, çoğunlukla Chi Gong yaparken yakalanıyorum. Yaptığım hareke­tin devamında bir harekete girmem gerektiğini, yönlendirildiğimi hissediyorum ve karşı koymak yerine tam tersi, teslim oluyorum. Yoga esnasında da benzer kendiliğinden çıkan seriler çıksa da, Chi Gong'a nazaran daha enderdir. Birkaç deneyim sonrası, bana kat­tığı gevşeme, doyum, mistik algı ve bütünlük hissini tekrar tekrar yakalamak için, onun kendi istediği zamanlarda ortaya çıkması ile yetinmek istemediğime karar verdim. Artık kendime belli zaman­larda spontane hareketler, danslar ve belki tebessüm edeceksiniz ama, şarkılar söylemeye (improvise) de fırsat tanıdım. Spontane hareketerin müthiş bir doymuşluk, tamamlanmışlık hissi verdiği­ni, enerji seviye ve dengenizi maskimuma yükselttiğini söylemeli­yim. Bazen bir sıkıntı duyar ve bir şeyler yapmaya başlarsınız. İlk başta saçma görünen şeyler. Öyle olduğunda düşünmeyin. Kesin üzerine düşünmeyi ve her ne yapıyorsanız ona devam edin. Mut­laka size bir yararı olacak, sıkıntınızı hafifletecek bir yönü vardır. Size kısa bir şey anlatıp sıradaki bölüme geçeceğim.

Hara (alt dantien) bölgesinde inanılmaz bir sıkıntı yaşadığım bir gündü. Sonradan blokaj olduğunu tahmin yürüteceğim karın altı bölgede kaslar taş sertliğinde bir hal almış, ağırlaşmış, oradan yu­karı karın ve miğde kasları da son radde gerilmişti. Saatlerce süren inanılmaz bir huzursuzluk, gerginlik olağandışı strese dönüşmeye başladı, sonra bedensel ve zihinsel ızdıraba bıraktı yerini. Artık yerimde duramıyordum. Gözüm dönmüştü, bana neler olduğunu bilemiyor ama ne yapmam gerektiğini de artık düşünemez duruma geliyordum. Kıvranıyordum bölgedeki ağırlığın verdiği gerilimle. Sonra nedense (hala neden ve nasıl başladığımı bilmiyorum) bebek kobra hareketini uygulamaya başladım. Bedenim kavsiler çiziyor, omurga bir aşağı bir yukarı oynuyor, baş gerilip gevşiyordu. En çok da kasıklar geriliyordu ve alt karın. Böyle ne kadar devam etti bi­lemiyorum. Belki 10 dakika belki de yarım saat . . . Sanki içimdeki bir şeyi doğurmaya çalışıyordum. Kramplar kendini yavaş yavaş

117

cinsel duyumlara bıraktı. Temas olmadığı halde, içeride bir şeyler oluyordu. Bir dolgunluk hissi, bir yükseliş . . . Ne yapmam gerektiğini o zaman anladım ve orgazma doğru yönlendirdim kendimi. Bitti­ğinde, hakikaten doğurmuş gibiydim. Şimdi baktığımda, o zaman için düşünerek üstesinden gelemeyeceğim bir olayı, içgüdüsel ola­rak çözümlemiş olduğumu görüyorum. Saatler boyu süründüren ağırlığı ve krampları, once dalgalı hareketler devamında da orgazm ile yok etmiştim. Büyük bir enerji blokajını atmıştım, sistemi kendi kendime temizlemiştim. Üstelik ne yaptığım hakkında en ufak bir fikrim bile yok iken. Bedenimin bilgeliğine güvenmem işte bu yüz­den . . . Bunun gibi örnekler yüzünden . . .

4 - İmajinasyon:

Uygulamalarda hedeflediğimiz enerji akışını, onun yolunu, yörüngesini imajine etmeliyiz. Enerjinin Kök çakradan çıkıp sis­temden yukarı yükselişini, suyun akışı misali canlandırmalıyız zihnimizde. İçsel olarak onun dolaşımını hissetmeliyiz. Hissetme­yi denemeliyiz demiyorum. Denemek, şöyle bir bakmak, yapmaya çalışmak, test etmek gibi kuşku barındıran yaklaşımlar, çalışmaları baltalamak için uygundur ancak. İmajinasyon ile bedenimizde ya­ratacağımız enerjisel etki bir tür plasebo dahi olsa ona başvurmak­tan çekinmemeliyiz. Uzun sure sürdürülen pratikler göstermiştir ki, imajinasyona desteklenen çalışmaların başarı oranı yükselir ve başarı süreci bir hayli kısalır. Çalışmalar ne türden olursa olsun, is­ter mikrokozmik yörünge meditasyonu, ister basit bir ters duruşun uygulanışı, isterse de bir jimnastik hareketinin yapılışı olsun, fark etmez. Hedeflenen sonuç "oluyormuş gibi" davrandığımızda, zihni­mizde "olmuş" şeklini canlandırdığımızda, çalışmaya inanılmaz bir ivme kazandırdığı bir gerçek . . .

5 - Disiplin:

Eğer cinsel simya konusunda niyetimiz ciddiyse, enerjiyi de­neyimlemek ve cinsel yolla hızlıca ilerlemek istiyorsak, düzenli çalışmaya alışmamız gerek. Bu alana ilk kez adım atacak olanlar, kendi fiziksel, mental ve ruhsal durumlarına gore, farklı uygula-

118

malan deneyerek, kendi yapılarına uygun olanını seçmeye çalışma ile başlarlar. Bu süreç araştırmayı ve farklı uygulamaları sürekli olarak test etmeyi gerektirdiği için zaman alır. Her başarılı proje­nin genellikle en önemli ve en uzun aşaması araştırma, bulguları değerlendirme ve fikirsel şemayı olgunlaştırma olduğu gibi, cinsel simyada da nasıl bir yol izleneceğinin araştırılıp tespit edilmesi en önemlisidir. Siz de kararlı ve disiplinli bir şekilde araştırmalı, bilgi edinmeli, gerekirse eğitim almalısınız ilerlemek istediğiniz pratik­lerde. Chi Gong, Yoga ve/veya Biyoenerji alanında deneyim kazan­mış, ama sizi sömürmeyecek, gelişiminizi o alanla kısıtlı kalmasını önermeyecek birilerinden destek almanız gerekebilir. Kitapta ver­diğim uygulamalardan da yararlanabilirsiniz, fakat onlarla kısıtlı kalmamalısınız. Çünkü cinsel simya, etraflı, kapsamlı, çok yönlü bir ruhsal gelişim yoldur. Onun bir tarafını, hoşunuza giden yanını (örneğin haz yükseltici cinsel pratikleri) almanız ve tek yönlü ça­lışmalar yapmanız sizi ilerletmez. Olsa olsa size başka yönden fay­daları olur. Mesela daha iyi, daha doyurucu sevişmeye başlarsınız. Fakat cinsel enerji konusunda ilerleme sağlamanız çok zör olur.

Seçtiğiniz uygulamaları düzenli yapmaya gayret edin. Medi­tasyon için kendinize her gün en az on dakika ayırın. Yoga ve Chi Gang egzersizlerini haftada en az 2-3 kez olmak üzere uygulama­yı deneyin. Kadın iseniz ve bir eşiniz yoksa, tekli cinsel pratikleri mümkünse iki günde bir yapın, orgazm ile neticelendirin. Eğer cin­sel hayatınız aktifse, yine gün aşırı olarak (tekli) pratik edin fakat her defasında orgazm olmayın. Erkek iseniz, ve bir eşiniz yoksa, tekli pratikleri haftada bir olmak üzere orgazmla sonuçlandırabi­lirsiniz. Fakat bir eşe sahipseniz, tekli uygulamalarda boşalmanız önerilmez. Eşli çalışmaları dilediğiniz zaman, her gün, günde bir keç defa yapabilirsiniz. Canınız istediği, zamanınız olduğu sürece. Kadın bu ilişkilerde dilediği kadar orgazm olabilir. Ne kadar ileriye gidebilirse, gelişimi için o kadar iyidir. Erkeğe gelince, onun boşal­ma zamanları bir takvim düzenine bağlı olmalıdır. Fiziksel gücüne, yaşına, yaptığı işe gore . . .

Kararlı, düzenli ve disiplinli çalışmaya başladığınızda, bazıları­nız daha yavaş, bazılarınız daha hızlı da olsa, mutlaka bir ilerleme

119

kaydedeceksiniz. Bazı zamanlarda çalışma azminizde nedeni belir­siz bir şekilde azalma görülebilir. Fiziksel veya zihinsel yorgunluk olmadığı halde, eliniz ayağınız çekilir, bir türlü ihtiyaç duyduğunuz motivasyonu sağlayamayabilirsiniz. Veya daha onceleri çok rahatça meditasyon yaptığınız halde, şimdilerde sadece oturup durduğunu­zu da fark edebilirsiniz. Enerji sizi terk etmiş gibidir. Ellerdeki his­siyat bile çekilmiş gibi olur. Böyle olduğu zaman, endişelenmeyin. Çalışmalara çok zorlamadan devam edin. Muhtemelen yeni bir dö­nüşüm aşaması içerisindesiniz. Sizinle ilgili yeni planlar oluşuyor, yeni açılımlar bekliyor sizi belki de. O halde pes etmek veya panik yapmak yerine, sakince çalışmalarınıza devam edin. Bir yandan da kendinizi gözlemleyin. Değişen yönlerinizi inceleyin. Rüyalarınız muhtemelen yeni mesajlar taşımaya başlamıştır, yoğun bir şekilde. Onları dinleyin. İçsel enerjinin büyük dönüşümüyle birlikte psişe­niz de bir olgunluk etabından başarıyla geçmek üzeredir. Durak­lama dönemi bittiğinde, eskisinden de daha aktif, daha kararlı ve enerjik olduğunuzu, zihinsel berraklığınızın ve kavrama yeteneği­nizin fazlasıyla artmış olduğunu göreceksiniz.

6 - Rasyonel Tutum:

Cinsel Simya alanı bir kişisel gelişim yoludur. Bir tekamül aracı. Henüz çok bakir bir bölgedir ve ona ayak basmaya niyetlenip et­rafınıza bakmaya ilk çalıştığınız andan itibaren, binbir muhalefet ve binbir çıkar güdücü ile karşılaşacaksınız. Ayrıca bilgi kıtlığından dolayı da, akıl danıştığınızda her kafadan başka bir ses çıkacaktır. Duyacaklarınız, %100'e yakın bir oranda deneysel gözlemlerden zi­yade, diğer kitaplarda adı geçen bazı uygulamalardan ibaret kalır. Cinsel Simya söz konusu olduğunda, gerçekte size akıl vermeye ça­lışanların kendine verecek akılları yoktur çoğunlukla. Yolun kişisel tekamül yolu olduğunu unutmayın ve gerektiğinde, sizi durduracak veya kendine bağlayacak iyi niyetli veya fırsatçı karakterli insanlara karşı dur demesini bilin. Cinsel enerji ve ona bağlı gelişen mistik yaşantı sizin rehberiniz olsun. Fakat mistik dünyanın, hele ki seks ile harmanlanmış bir mistik yaşantının sizi fiziğin ötesine giden o sihirli aleme götürmek isteyeceğini bilin. Orası büyülü olsa da, tehlikesiz değildir, her zihne/her ruha uygun bir yer değildir. Gü-

120

venli değildir ve bu yüzden, rasyonel düşünceyi, mantıklı ve akılcı gözlemi terk etmemekte büyük fayda var. Delilik ile veliliğin sını­rında gezeceğinizi unutmayın. Kendi başınıza denge kurmakta zor­landığınız anlar olabilir. O anlara, kontrollü ve mantıklı düşünceyi yitirmek üzere olduğunuz sınıra geldiğinizin de farkına varamaya­bilirsiniz. Bu sebeple yakın çevrenizde sizi gözetleyecek, gerektiği zaman uyarıp sarsacak yakın dostlara ihtiyacınız olacak. Yaşantını­zı onlarla paylaşmaktan çekinmeyin.

Yoga Hareketleri

Enerji akışının yoğun kıvamda olduğu uzun süreli, gizemli, ışıklı, sıcak ve erotik mistik sevişmenin lezzetini tatmak istiyoruz. Peki, fiziki ve ruhsal, hatta mental yapımız onu yaşamaya ne kadar uygun, ne kadar hazır? Saatlere varabilen sevişmeyi sürdürmeye kas gücü­müz, nefes kapasitemiz ve zihinsel dinginliğimiz yeterli mi? Dünya­da gerçekten güzel ve kıymetli olan hiçbir şey, kolaylıkla elde edile­mez. Onu kazanmak için istemek yetmez, sabır ve inatla uğraşmak, çalışmak gerekir. Canla başla gereken her neyse, onu yapmak gerekir, o yoldaki zorlukları bilerek ama yılmayarak ilerlemeye devam etmek gerekir. Öncelikle fiziki gücümüzü, sevişmenin süre ve yoğunluğunu kaldıracak biçimde geliştirmemiz önemlidir. İlk engel olarak, titre­yen bacaklar ile dermanı kalmayan kollarımız çıkar karşımıza. Veya ikide bir kramp giren kalça ve ayaklarımız. Hatta nefes alışımız da sorun çıkarabilir bize. Fiziksel görünüşümüzün hantallığı konusuna ise hiç girmiyorum bile. Kendimizi örtüler ve kapalı ışıklar altında saklamak için "fazlalık" bir sebebimiz olmamalı. Kas ve nefes kuvve­timizi arttırmak için, mutlaka bir spor türü ile düzenli olarak uğraş­mamız gerekir. Ondan da iyisi, Hatha Yoga'ya başlamaktır. Yoga'nın duruş (asana) çeşitliliği, ihtiyacımız olan güç, kuvvet ve dayanıklılığı tüm bedenimiz için doğru orantılı olarak sağlar. Yoga, sadece kendi bedenimizi ağırlık ve direnç olarak kullandığı için, gereksiz ağırlık yüklemeleri ve aşırı yormalara fırsat vermez. Kasları uzatır, bedeni esnetir. Nefesi yavaşlatıp, düzenler.

Eğer şimdiye dek denemediyseniz, Hatha Yoga ile tanışmanızı şiddetle öneririm. Yine her bir çalışma için geçerli olan kaideyi ha-

121

tırlatmak isterim. Yoganın hangi türü ve hangi hareketlerini uygu­layacağınıza, belli bir süre çeşitli denemeler yaptıktan sonra yine siz karar vemelisiniz. Size, belli bir çalışma programı vermem çok uygun olmaz. Bedeninizin esneklik durumuna, fiziksel yapısına, kas kütle ve yapısına karşılık verecek, geliştirecek programı oluş­turmak için, bir eğitmenden yardım alabilirsiniz. Veya başlangıç seviyesinden itibaren, video ve kitaplar üzerinden çalışmaya baş­layabilirsiniz. Ne şekilde, hangi duruş veya seviyede başlarsanız başlayın, yapacağınız çalışmalar, onlara ayırdığınız süre kadar size fayda olarak geri dönüşüm yapar. Tek bir noktaya dikkat etmenizi tavsiye etmek isterim: Programınıza, alt karın ve pelvis kaslarını çalıştıracak hareketleri dahil etmeyi ihmal etmeyin. Onları güç­lendirmek, cinsel kuvvet ve libidoda, orgazm şiddeti ve süresinde, kasılmaların miktar ve kuvvetinde kayda değer oranda artışlara sebep verir. Cinsel yaşamı olağan, normal, sıradan sayılan insan­ların Yoga ile tanışması sonrasında zevk yönünden büyük oranda değişimlere maruz kaldıklarını biliyorum. Düzenli olarak Yoga uygulayan bir kadın veya erkek, seksten çok daha fazla zevk alır. Hem fiziksel yapısı kuvvetlendiği, hem esneklik kazandığı için. Pozisyonlarda çeşitlemelere girebildiği, PC ve altkarın kaslarının güçlenmesinden dolayı, kasılmaların şiddetinin arttığı, hem de du­yumların keskinliğinde artış ve odaklanmada kolaylık sağlandığı için. Tüm bunlar ve hemen akla gelmeyen çok daha fazlası, Yoga'nın cinsel hayata olan katkılarıdır. Eğer aktif bir iş hayatınız varsa ve bu tip çalışmalara zaman ayıramadığınızdan şikayet ediyorsanız, zaman sıkıntınızı aşana dek yapmanızı önermek istediğim tek bir çalışma olacak. Yoga'nın her bünye için uygun olan bir pratiği: Gü­neş Selamı Seri'si. Sanskritçe ismiyle Namaste (namaz da buradan geliyor), hemen tüm bedeni kısa sure içinde esneten, dayanıklılık ve kuvvet sağlayan, aynı zamanda dinginleştiren, kan dolaşımını dü­zenleyen, kaliteli ruhsal besin değerinde bir duruş serisidir. Olduk­ça pratik ve zevklidir. İnsanı, yapabileceğinin ötesinde zorlamaz, ön hazırlık veya ısınma gerektirmez. Zamanla bel, bacak ve boynun, hatta kolların esnekliğinde artış getirir, akciğerleri kuvvetlendirir, nefesi açar. Güneş Selamı serisinin çeşitli varyasyonlarından bi-

122

rini, hoşunuza gideni seçin ve her gün on dakikalığına kendinizi onun mucizesine bırakın. Aşmayın kendinizi, yapabileceğinizden fazlasını yapmak için zorlamayın. Ne Yoga ne Tai Chi'de zorlamaya yer yoktur. Fiziksel yapı, yavaş yavaş alıştığı sürece gelişir ve fazla­sını yapabilir konuma gelir. Ağır bir spor yapmıyoruz, kendimize yüklenmiyoruz. Başkalarına özenerek, bu işi hırsa ve mücadeleye dönüştürmüyoruz. Sadece kendimiz ve niyetimiz için çalışıyoruz, başkasına bir şey göstermek, ıs patlamak zorunluluğumuz yok. . . Bu yüzden yanlış yapmaktan da korkmuyoruz. Amacımız bir Yogi ol­mak, gösteriler yapmak, eğitmen olmak olmadığına gore, çalışmayı fiziksel, ruhsal ve cinsel dayanıklılığımızı ve böylelikle de enerjik seviye ve kuvvetimizi arttırmak üzere yaptığımızı unutmuyoruz.

Şimdi pelvisi kuvvetlendiren, kasıkları esneterek, Muladhara'ya "bakım" yapan ve dalga etkisi veren üç harekete yer vermek isti­yorum. Üzerinde ısrarla durduğum Güneş Selam'ını tarif etmeye gerek duymuyorum. Bu serinin onlarca varyasyonunu internetten bulabilir ve dilediğinizi seçip uygulamayı başlayabilirsiniz. Aşa­ğıdaki hareketleri de muhakkak inceleyin. Deneyin onları, ama hoşunuza gitseler dahi, sırf onlarla sınırlı kalmayın. Çünkü Yoga engin bir deniz gibidir, içerisinde sayısız form zenginliği bulunur. Belli bir seviyeye gelmek için onları denemekten başka çareniz yok. Ben sayfalar, ciltler dolusu yazı yazabilirim. Size sayısız faydalarını elimden geldiğince anlatabilirim. Ancak ne yazarsam yazayım, ya­pacağınız birkaç seferlik uygulamanın vereceği deneyime karşılık gelmez. Ve mümkün olduğunca, kendiniz araştırıp bulun isterim. Ben yürünecek yolun başını gösteriyorum, siz ona ayak basıp yü­rüyüşe başlayın. Kitabın sayfalarını şişirmektense daha eğlenceli şeyler yazmayı tercih ediyorum. Bu kitapta okuyacaklarınızın, baş­ka kaynaklardan rahatlıkla bulabileceğiniz bilgiler olmasını istemi­yorum. Tekrara lüzum yok. Alanlarında donanımlı bunca eğitmen ve üstad varken, benim tutup egzersiz tekniklerini anlatmam biraz garip olur. Bundan dolayı da sadece çok kısa olan 2-3 hareketi tarif ederek, ve size kolaylık olması açısından, ama etğitmenlik iddiasın­dan da uzak durup sakınarak , birkaç resimle destekliyorum.

123

Yoga pratiğine başlamadan once, çalışma yapacağımız mekanı kontrol etmeliyiz. Havalandırılmış, orta sıcaklıkta, düzgün bir ça­lışma yeri bize uygun olur. Mümkünse çalışmaları hep aynı yerde yapmayı alışkanlık edinelim. Dışarıdan görünmeyecek şekilde ol­malı mekan, rahat hareket edebilmemiz açısından. Bu yüzden per­deleri ortamı çok karartmayacak şekilde kapatalım. Her bir çalışma evvelinde, duş alalım. Görsel olarak kendimizi iyi hissetmeliyiz. Çünkü tüm çalışmaları, çıplak vaziyette yapmayı adet edinmeliyiz. Giysiler, ne kadar doğal malzemeden yapılmış olursa olsun, enerji­nin dengesini bozabilir, dolaşımını engelleyebilirler. İlk zamanlarda çıplak olmak ve bedenin bu şekliyle halden hale girmesini izlemek bizi rahatsız edebilir, güldürebilir, konsantrasyonumuzu dağıtabi­lir. Buna rağmen çıplak olarak çalışmakta inat etmeliyiz. Zamanla bu görünüşümüze, ki en doğal olanıdır, alışacağız, hatta seveceğiz. Kendimize olan güvenimiz artacak, vücudumuzla barışacağız. Ba­rışma sürecimiz, cinsel ilişkide de kendini özgüven olarak yansıma bulacak. Bedenin çıplaklığı, yoga esnasında bir seviyeye kadar cin­sel enerjiyi de uyaracaktır. Bu uyarı, özellikle istediğimiz ve hedef ettiğimiz bir olaydır.

Köprü Örneği

Köprü hareketi kalça, pelvis ve kasıklarınızı sıkılaştırır, bacak içlerinizi kuvvetlendirir, bel arkanızı ve sırt kaslarınızı güçlendirir. Omuzlarınızı şekillendirir ve buna bağlı olarak gelişen sırt rahat­sızlıklarınızı önler. Sevişme açısından faydası, bacak ve pelvis kas­larının güçlenmesi ile, kalçaları yere temas etmeden (duruşa benzer bir şekilde) ilişkiye izin vermesidir. Klasik köprü hareketinde omur­ga geriye doğru iyice eğrildiği için, önu uzun süreler için önermek doğru olmaz. Eğer bu hareketi yapmayı seviyorsanız da, daha kısa sure için uygulayın ve akabilinde gireceğiniz ters duruşlarla onu tamamlamayı ihmal etmeyin. Kaş yapmaya çalışırken göz çıkar­mamaya dikkat edin. Enerjinin akışını sağlamak üzere omurgayı açmayı, esnetmeyi amaçlarken, aşırı eğilme ve zorlamalarla onu sıkıştırmayın. Tarif edeceğimiz köprü örneği, nispeten kolaydır ve omurgayı bükmekten ziyade, kasıkları, kalçaları ve pelvis taban kaslarını sıkıştırmayı ve sıklaştırmayı amaçlar.

124

- Sırtüstü yere uzanın ve dizlerinizi tabanlarınız yere basacak, topuklarınız da kalçalara temas edecek ya da yakın olacak şe­kilde kırın.

- Ayak ve dizlerinizin kalça hizasında birbirinden ayrık olması­na dikkat edin.

Kalça ve kasıklarınızı, sırtınız yukarıya doğru bir yay oluştura­cak şekilde kaldırın, kollarınızı yanlarda tutun. Ayak ve omuz­larınızı oynatmadan göğsünüzü ve kasık bölgenizi kaldırabile­ceğiniz kadar havaya kaldırın.

- Kolarınızı vücudunuzun altına getirin, parmaklarınızı birleş­tirin ve kollarınızı düz tutarak yere bastırın.

- Kalçalar halen yukarıdayken, dizlerinizi birbirine doğru yak­laştırın, hatta olabiliyorsa birleştirin. Kuvvetle birbirine doğru basın. Aralarında bir balon varmış da onu patlatmaya çalışır­mışsınız gibi. En az on nefes boyunca bu pozisyonu koruyun.

Kolay köprü duruşunu hareketlendirerek ve nefesle koordine ederek, cinsel enerjiyi açma ve beden içerisinde dolaştırmayı test edebiliriz. Ayaklarımız yukarıdaki gibi omuz açıklığında yere ba­sarken, elleri serbestçe yanlara açıyoruz. Kalçalar yerde, gevşek. Avuç içlerimiz yukarıya dönük. Gözleri kapatıyoruz. Şimdi bacak­larımızı bir kelebeğin kanatlan misali açıp kapamaya başlıyoruz. Dizlerimizi birleştirip ayırıyoruz, ne çok yavaş ne de aşın hızlı bir tempoyla. Nefesle ritmik olarak 5-6 dakika boyunca bacakları sal­lamaya devam ediyoruz. İkinci aşamada kalçalarımızı yavaşça diz

125

hizasına yakın yüksekliğe kadar kaldırıyoruz. Aynı anda uzun nefes veriyoruz. Nefes alırken de kalçaları ağır ağır yere indiriyoruz. Bu hareketimizi derin ve uzun nefeslerle koordine olarak en az 10-15 dakika süresince tekrarlıyoruz. Yeterince uzun süreli devam ettiği­mizde, ikinci çakrada olağandışı bir duyum hissedeceğiz. Kalçala­rın inip kalkması ile birlikte derin nefesin ittiği cinsel çakra, hızlıca çalışmaya başlıyor. Oradan çıkan enerji, tüm bedene yayılıyor.

Bu şekliyle düzenli uygulandığında hareketler, cinsel gücünüz­de, dayanıklılığınızda ve kasılmaların şiddetinde oldukça yüksek bir artış getirir. Kalçaları aynı şekilde yerden kaldırarak oral veya vajinal sevişmeyi deneyebilirsiniz. Böylece serbest yatış (misyoner) pozisyondan ne kadar farklı olduğunu görebilirsiniz. Köprü hareketi hazza kattığı yararına rağmen orgazmı istenen seviyeye yükseltmek için tek başına yeterli değildir. Pelvis taban kaslarını daha da güçlen­direcek ek egzersizlere ihtiyacınız var.Kegel egzerszilerine. Kegel eg­zersizlerini kadın erkek, hemen herkes bilir, ama çok az kişi uygular. Normal doğum yapmış bir kadın ise eğer, doktoru tarafından zorun­lu olarak verilir pelvis taban sıkıştırma hareketleri. Bilmeyenler için tarif edecek olursak kısaca, kadının idrar yapma ihtiyacı olduğunda belli bir kas grubunu sıkıştırarak yaptığı hareket kegel egzersizidir diyebiliriz. İdrar yapma ve tutma sırasında çalıştırılan kaslar da pelvis taban kaslarıdır (PC) veya popular ismiyle aşk kası olarak da anılırlar. PC kaslarını düzenli olarak ve hatta her aklınıza geldiğinde yorulup sıkılana kadar kasıp gevşetirseniz, onların kuvvetli, zinde, formda olmalarını garanti edersiniz. Her kas gibi, onları çalıştırma süre ve gücüyle doğru orantılı olarak kuvvet kazandıracaksınız. Böy­lece orgazm sırasındaki kasılmalarınız da daha güçlü ve daha uzun süreli oacak. Haliyle aldığınız zevk de, bunun ölçüsünde artacak.

Kasıkları Esnetme

Bacak ve kasıkların esnek olması şart. Hem Hatha Yoga hem de Savaş Sanatları, bedenin ve özellikle ayak ile kasıkların esnekliği üzerinde önemle durur. Kasık esnekliği, sekse estetik ve zerafet ge­tirir, pozisyon zenginliği yaratır, çifti çeşit çeşit varyasyonlara sü­rüklerken seks hayatlarını renklendirir. Bedeni, bacakları, sırtı ve

126

beli esnek olan kadın şekilden şekile girerken, sevişmeyi büyülü bir dansa dönüştürebilir. O zaman arzu ile birlikte artan cinsel enerji, gerilen lif ve dokuların içerisinden daha yüksek bir güç ile ve rahat­ça akar. Bacak ve kasıkların esnek olmasının bizim için en önemli yararı da budur - enerji uyarımı ve çıkışında sağladığı direk katkı. Bacaklar birbirinden ne kadar rahat yanlara ayrılıyorsa, ne kadar geniş açıyla açılıyorsa kasıklar, kök çakra enerj merkezi de o denli açar kendini. Bu sebeple yoga geleneği kasıkları esnetici, apışarası bölgeyi açıcı uygulamalara oldukça geniş bir yer ayırmıştır.

Bacakları esnetmek için birbirine üç aşağı beş yukarı benzeyen bir dizi ezgersiz tasarlanmıştır. Yaş ilerledikçe beden esnekliği aza­lacağı için, gerinme ezgersizlerine ne kadar erken başlarsanız sizin için o kadar iyi olur. Hoşunuza giden pratiklerle hemen bugün baş­layın, düzenli olarak çalışın. Başında ne kadar sert olduğunuzu fark etseniz de yılmayın. Zamanla bedeniniz yaptığınız çalışmalara tepki verecek ve gün gün ilerlediğinizi göreceksiniz. Cinsel simya için uy­gulamanın faydanıza olan bir egzersizi de ben önermek isterim size.

Sert bir zemine (yere) oturuyoruz. Dizlerimizi kırarak iki yana açıyoruz. Ayak tabanlarımızın dış tarafları birleşsin. Bitişik ayak­larımızı mümkün olduğu kadar apışaramıza doğru çekiyoruz. Ağrı oluşmadan yaklaşabildikleri kadar yaklaştırıyoruz kök çakraya. Aynı zamanda dizleri de yere doğru indiriyoruz. İlk başında olmasa da, düzenli pratikle yere kadar inecektir dizler. Şimdi sırtımızı iyice düzleştirip nefes alıyoruz. Nefes verirken, belden öne doğru uza­narak gövdemizi ayaklarımızın üzerinden yere doğru kapatıyoruz. Elleri de uzatıyoruz, iyice ileriye ve zemine kapatıyoruz avuçları. Alnımız yerde, sırtımız ve göğüsümüz mümkün olduğunca yere ya­kın. Kalçalar yere yapışık, dizler de yere yakın . . . Öne, ileriye ve yere olan bu uzanıp kapanma hareketini yavaşça, kendimizi zorlamadan yapıyoruz. Ani ve aceleci hareket etmiyoruz, zarar vermek istemi­yoruz dokulara. Şimdi alnımız yerde, kollarımız başımızın önünde ve ilerisinde derin ve uzun nefeslerle bir müddet bekliyoruz. Kasık ve apışarası bölgedeki gerilimi hissediyoruz. Gerilim dayanılamaz noktaya geldiğinde, yavaşça kamburumuzu çıkararak geri geliyo­ruz. Omurları tek tek düzleştiriyoruz. En son da başımız düzleşiyor.

127

Apışarası ve kuyruksokumunu güçlü bir şekilde geren bu duruş, Kundalini enerjisini ileri derecede rahatsız eder. Fiziken ve zihnen hazır hissetmiyorsanız, hareketi daha temkinli olarak, ara sıra yap­makla yetinmelisiniz. Yine de enerjiye yavaş yavaş alıştırmak için kendinizi, genel olarak oturuş ve duruş stillerine dikkat etmelisi­niz. Bacak bacak üstüne atma, birbirine bitiştirip yapıştırma gibi apışarasını kapatan oturuş şekilleri, ile el kol kavuşturma, kendini kamburlaştırma gibi omurgayı sürekli olarak tek yönlü duruş alma­ya zorlayan bedensel duruşlar, bedenin enerjiye ulaşımını kısıtlar. Mümkün olduğunca omurgamız dik, kollar ve eller almaya ve ver­meye açık, apışarası ve kuyruksokumu da aralık olacak şekildeki

128

r l 1

duruşları tercih etmeli ve alışkanlık edinmeliyiz. En basitinden bağdaş kurup dik oturmayı adet edinmeliyiz. Zaman içerisinde, kök çakrayı enerjiye alıştıracak en basit hareketimiz budur. Dikkat edin, küçük çocukların çoğu kök çakrayı açar vaziyette otururlar. Hangi miniğin bacak bacak üstüne attığını görürsünüz. Ya apışarasını yo­ğun şekilde açar olan kurbağa oturuşunu, ya da ters yönde açı yapan yarım lotusu tercih ederler. Çocuklar, sergiledikleri tüm davranışla­rıyla, enerjiye ulaşmayı, onu çekmeyi bildiklerini gösterirler. Geli­şigüzel el kol hareketleri, dansları, zıplayışları, enerjiyle olan güçlü bağlarının işaretidir. Henüz ona içgüdüsel olarak ulaşmayı unutma­mışlardır. Henüz kapatmamışlardır kendinde cinsel enerjiyi. Daha tabulaştırmamışlardır. Daha kırpılıp kalıba sokulmamışlardır. Biz­lerse bitmez tükenmez enerjilerinin nereden geldiğine şaşırıp duru­ruz. Hiçbir şey bilmiyorsak, onları teklit etsek yeter . . .

Aslında her birimizde nereye yürümemiz geretktiğini gösteren yol haritası var: İçgüdüler. Onları kaybetmeyi marifet sayıp, tebrik ediyoruz birbirimizi bugün. Oysa gelişime giden programı sıfırlı­yoruz, haberimiz yok. İçgüdüler yanlış yapmaz, bedenin bilgeliği yanılmaz. Düşünmeyi bırakıp da, kendimizi onun istediği yönde gitmesine izin verdiğimizde, şaşırtıcı bir şekilde çözümler ürettiği­ni görürüz. Bebeklerin yaptığı budur, sevişirken zihni susturmayı başarırsak, bedenimizin de yapacağı budur.

İki çok etkili taklit vardır bu yüzden: İlki küçük çocukları tak­lit etmek (şamanik dans, nefes, meditasyon, yoga v.s.), ikincisi de cinsel birliktelik. İlkinde tek enerjiyle çalışırız, ikincisinde enerjiyi katlama ve orgazmla fişekleme yöntemini keşfederiz.

Kobra ve Dalga Hareketi

Son olarak da, Kobra hareketini tarif etmek isterim size. Kobra, enerjinin çıkışını tahrik etmek üzere, bedenin "S" ler çizmesini sağ­larken esneklik, dayanıklılık ve güç kazandırır. Ayrıca son derece de estetiktir.

- Yerde kedi duruşuna geçiyoruz. Eller ve dizler, omuz açıklı­ğında, dirsekler hafif kırık şekildedir. Bel ve sırtımız düz, yere tam olarak parallel duruyor.

129

- Dirsekleri iyice kırıp, yavaşça üst gövdemizi yere ve öne doğru uzatırken, yerde sürünüyoruz. Göğüs yeri süpürerek öne geçer­ken, kalça ve popo dikleşiyor.

- Sürünme hareketi tamamlandığında, baş, göğüs ve sırtımızı dikleştiriyor, omuzları mümkün olduğunda sırta doğru, geriye çekiyoruz, göğüsümüz öne çıkıyor. Dirrsekleri düze yakın ama yine de az kırık şekle getiriyoruz. Gözlerimizle öne bakarken, çenemizi boynumuza doğru kasıyoruz. Ense kökü ve boyun arkası kasların gerildiğini ve kasıldığını hissediyoruz. Belimiz güzel bir çukur oluşturuyor. Kalçalar ve bacaklar yerde.

- Şimdi boynumuzu, başımızı yere doğru eğiyoruz. Sırtı kam­burlaştırarak, iyice dışarı ve yukarı doğru geriyoruz. Tıpkı bir kobra misali.

- Yavaşça bedenimizi arkaya doğru atarken, sırtımızı düzleşti­rip, popoyu sivrilterek, başlangıç duruşuna geri dönüyoruz. Kedi duruşuna.

- Tüm hareketi, nefesle koordineli olarak yapıyoruz. Yandan ba­kıldığında, yerde baş, boyun, sırt ve kalçalarla tam bir "S" harfi çizdiğimiz görülüyor.

Chi Gong Pratikleri

Kitabımızın başından beri Chi Gong deyip duruyoruz. Enerjiyi hissettirme bakımından öneminden bahsediyoruz. Nedir bu Chi Gang, önce kısa ve basit olarak bunu açıklayalım. Çin tıbbının ve sa­vaş sanatlarının bir parçası olan Chi Gong'un üç binden fazla çeşidi ve beş temel geleneği vardır. Bunlar Taoist, Budist, Konfiçyüsçü, dö­vüş sanatı ve tıbbidir. Chi Gang belirli fiziksel duruş ve beden hare­ketlerinin nefes ve imajinasyonla desteklendiği bir enerji çalışması ve meditasyon türüdür. Chi Gong'ta amaç, beden içerisindeki ya­şam enerjisi olan Chi'yi arttırmak ve dengelenmesini sağlamaktır. Bu hedefe yönelik, çeşitli formlar ve geçişlerle, ehi enerjisine olan duyarlılık kazanılır, hissedilir ve kontrol edilir hale gelir. Chi üze­rinde hakimiyet sağlamak uzun süreli, gayretli ve disiplinli çalış­malar gerektirir. Chi Gong adı da zaten Chi (yaşam enerjisi) + Gong

130

131

(çalışma) anlamına gelir. Yani yaşam enerjisi çalışması. Chi Gong sanatı, aerobik, kas egzerszileri, meditasyon, gevşeme ve nefes tek­niklerinin birleşimidir. Chi Gong'ta nefes alışları doğal hale getirilir. Sessiz, yumuşak, derin, uzun süreli ve düzenlidir nefes alış-verişle­ri. Duruşlar Yoga'ya benzer bir şekilde ayakta durmayı, oturmayı ve yatmayı gerektirebilir. Hareketler yavaştır, sakindir. Bal gibi akış­kan ve yoğun kıvamlı bir sıvının içerisinde hareket ediyormuşçası­na, yavaş ve yumuşaktır. Keskin olmaktan, sertlikten uzaktır.

Chi Gong formları o kadar zengin, o denli çeşitlidir ki, onların dünyasına girdiğimizde, bir göl değil, deniz değil, bir okyanusa dal­mış gibi oluruz. Çeşitli ekollerin farklı stillerini inceleyip uygula­maya çalışmak yıllarımızı alır. Tai Chi ile tanışık olanlar, şu güne dek pratik etmiş oldukları stiller ve formlarla, enerji bakımından verimli buldukları egzersizleri tespit etmişler, Chi'nin vücuttaki algısı, kontrolü üzerine belli bir mesafe kat etmişlerdir. Onlar, Chi Gong'u bilmeyenlere nazaran birkaç adım öndedir cinsel simya açı­sından. Chi Gong'ta enerjinin bedeni içindeki devinimini gerçekten

132

hisseden birinin cinsel alanda da onu omurga boyu yukarı çıkmak üzere yönlendirmesi çok kolaydır. Bunu yapmamışsa bugüne dek, sadece yazık diyebilirim. Üstün bir yeteneğin, beslenmediği için kö­reltilmeye çalışılmasına benzer bir durumdur bu. Chi Gong uygula­yıcısı eğer pratiklerini cinsel alanı kapsayacak şekilde genişletirse, bu çabasının normal pratiklere geri dönüşümü olacağını görecektir. Bundan sonra ne kadar hılzı ilerlediğini fark ederek, kuvvetle muh­temel o güne kadar kaybettiği zaman için de hayıflanacaktır. Chi Gong ile hiçbir şekilde tanışık olmayanların durumu biraz daha zor. Bu sistem nedir, neler kapsar, hangileri bana göredir, nasıl, nerede kimden öğrenebilirim . . . derken ve araştırırken, kıymetli bir zaman harcarlar. Bu son cümle size hitap ediyorsa benim önerim, zaman kaybetmeden altta ismini vereceğim birkaç form ile başlamanız olacak. Pratiklere başladıktan sonra zaman içerisinde kendinize uygun, hoşunuza giden egzersiz çeşitlerini bulup, çalışma progra­mınızı değiştirebilirsiniz.

Chi Gong'un binlerce formu, sayısız stilleri olduğunu söylemiş­tik. Enerji seviyesini yükseltmek, onu korumak ve algılayabilmek için, mutlak surette düzenli olarak çalışılmalıdır. Başlangıç için günde on dakika yeterlidir ve en basit formlarla dahi çok kısa bir zaman dilimi içerisinde belli bir farklılık uyandırılabilir. Fakat yal­nızca Chi Gong yapılsa, onunla yetinilse ve diğer (cinsel) teknikler­le ilgilenilmese, Chi Gong'un istenen düzeye çıkması sınırlanabilir. Belki de o seviyeye gelmek için çok uzun zaman çalışmanız gereke­bilir. Hatta yıllarca düzenli olarak çalışılsa dahi, enerjinin hareke­tine duyarlılık ve gözlem yeteneği kazanılamayabilir. Cinsel simya/ enerjide dönüşümün nasıl ki Chi Gong, nefes egzersizleri, bazı yoga çalışmaları ve meditasyon ile harmanlanmasına ihtiyacı varsa, Chi Gong'un da ileri düzeyde cinsel pratiklerle tamamlanması gerekti­ği konusunda görüş bildiriyorum. Hatta aslında, yaratıcılık, sanatsal uğraşlar, bilgide derinleşme, savaş sanatları dahil tüm ruhsal itici güç, ileri yaratıcılık ve enerji gerektiren veya enerji amaçlı çalışmaların da yük­seklere çıktıkça, cinsel enerji bariyerine dayanacaklarını iddia ediyorum. Cinsel enerjinin beden/ruh/zihin sistemi açısından önemi anlaşıl­madıkça ve ona hakim olmayı öğrenmedikçe, çalışmaların dışında

133

tuttukça, gelişim bir yerde takılıp kalır. Cinsel pratikler en az iki yönüyle önemlidir. Hem enerji yolunu, Kundalini yolunu açar, hem de onu sürekli olarak temizleyip bakım yapar. Olası tıkanıklıkları kırarken, rehabilitasyon yönüyle çıkar, ayrıca önleyicidir de. Olu­şumlarının önünde büyük ölçüde engel olur. Çalışmalar ile ortaya çıkan cinsel enerji tazyikli bir su gibi, Omurga boyu enerji kana­lını yıkayıp durur, saflaştırır, temizler, daha da ilerisinde, kanalı genişletir. . . Chi Gong'a dönüp, hangi stil ve formların seçilmesi ge­rektiği konusuna gelince . . . Bu konuda kesin bir söylem ile ortaya çıkmam uygun olmaz. Kitabın kısıtlı sayfaları arasında Chi Gong'u öğretmeye, tarif etmeye çalışmam da yakışık almaz. Zaten öyle bir ehliyete sahip olduğumu da söyleyemem. İşi, bilenlerine bırakmak gerekir. Görselliği ve anlatımı zengin olan, detayları, püf noktaları bol bir egzersizi, buraya sıkıştırılacak üç-beş resim ve altındaki bir­kaç cümle ile izah etmeye kalkarsam ancak sığlaştırabilirim. Hatha Yoga hareketleri için bu o kadar da geçerli değil, ezgersziler daha keskin ve nettir, dinamik geçişlerden daha çok sabit duruş ağırlıklı­dır. Oysa Chi Gong'un enerji geçişleri, kitap sayfaları arasında anla­tılmaya uygun değil. Bu sebeplerle ilk başında kitaplardan değil de, yapabiliyorsanız iyi bir eğitmenden ders almanızı öneririm. Veya İnternet üzerinde rahatlıkla bulabileceğiniz videolar üzerinden başlayın en azından.

Diğer bir sistem ise Omurga Chi Gong'u denilen biraz daha fark­lı bir türdür. Öyle bir imkanım olsaydı eğer, Omurga Chi Gong'un yapılması konusunda size ileri derecede dayatma uygulamak ister­dim. Çünkü omurganın çeşitli bölgelerini ayrı ayrı, tek tek açıp ka­payarak güçlendiren bu egzersiz programının, cinsel teknikleri de güçlendiren, geliştirip büyüten bir sistem olduğunu gördüm. Yaygın kabule gore cinsel enerji omurga boyunca akıp uzuvlara ve organ­lara dağılır. Sistemden yukarı dalgalanarak çıkar. Ve omurgayı ne ölçüde güçlü, esnek (dalgalanabilir), duruş bakımından doğru (dik) yapabilirsek, iletkenliği de o derecede yükselir. Bu sebeple omurga dalgalanma modülünde omurganın her bir parçası ayrı ve koordi­neli olarak hareket ettirilir. Omurga Chi Gong'u omurganın kuyruk sokumu, bel, göğüs, sırt ve boyun kısımlarını diğerlerinden bağım-

134

sız olarak hareket etmeyi öğretir. Çalışmalar tabi ki nefesle koordi­nedir ve beden harekete alıştıkça meditasyona dönüşür.

Nefes Çalışmaları

Nefesi doğru alabilmek kaliteli bir yaşamın en önemli parçala­rından biridir kuşkusuz. Doğumdan ölüme değin her ne yapıyor­sak, yürümek, koşmak, gülmek, ağlamak, heyecanlanmak veya se­vişmek, o hareketimize eşlik eden bir nefes alış şekli vardır. Cinsel beraberlik söz konusu olduğunda, nefesin rolü, girilen pozisyonlar kadar önemlidir diyebilirim. Çünkü nefesin kontrolden çıkması, en az erken boşalma kadar ilişkinin süresini baltalayabilen özellikte­dir. Peki sevişirken nefes alış nasıl olmalı? Tabi ki, en başta doğal ol­malı. Uzun ve sakin olmalı. Sekse renk veya heyecan katmak gayesi ile yapay şekilde derinleştirilmemeli veya kesik kesik alınmamalı.

Nefes, mistik sevişmenin de saç ayaklarından biridir. Beş duyu­nun arasından biriyle ilişkili olması açısından da aynca önemlidir onu doğru kullanmak. Sevgiliyle yapılan seks, bizim tüm duyuları­mızı birden tatmin edebilen yönüyle, eşsizdir. Ona sarıldığımızda, okşadığımızda dokunma, baktığımızda görme, öptüğümüzde tat alma, fısıldadığında işitme ve nefes aldığımızda koklama duyula­rımızı doyururuz. Tantra'nın "Beş M" ayini misali, beş duyumuzun uyarılma ihtiyacını iyice karşılamadan, sevişmeden tam bir doyum elde edebileceğimizden kuşkuluyum. Sevişmedeki "haz duyusu", bu beş duyunun bir birleşimidir. Cinsel zevk algısının yoğunlaşması için sevişme sırasındaki beş dış algıyı - görme, duyma, tatma, do­kunma ve koklama algısını - yeterince keskinleştirmemiz şart. Tabi ki koklayabilmek için, burnumuzla nefes almamız gerektiğinden, sevişme sırasında nefesimizi doğru şekilde, yani burnumuzdan alıp vermeyi alışkanlık edinmeliyiz. Ve tabi ki sevişme dışında da, her zaman için bu şekilde soluk almayı bir kural olarak edinme­liyiz. Elbetteki cinsel oyunlar, bazen duyulardan birinin geçici bir sure için iptalini gerektirebilir. Böylece duyunun birinin kullanımı engellendiğinde yerine, diğer duyular keskinlik kazanır. Örneğin gözler bir şal veya bantla kapatılarak görme duyusu iptal edilirken, işitme, koku alma duyularının hassasiyetinde bir artış sağlanabilir

135

rahatlıkla. Böylelikle sevişme çok daha heyecanlı, gizemli, adrena­lin yüklü hale getirilebilir.

Nefesi burundan alarak, sevgilimizi bol bol koklamalı, onun var­lık kokusunu ruhumuza akıtmalı sevişirken. Burun deliklerimizle içimize çekeceğimiz "cinsel" koku, koku alma sinirlerimizi ve do­layısıyla beynimizi çalıştırırken, zevk seviyesini de yükseltecektir.

Sevişme nefesi üzerinde söylenmesi gereken belki de tek kural, onun doğal olması, ve öyle olduğu sürece üzerine müdahale edilme­mesi gerkliliğidir. Doğal nefesin nasıl olması gerektiğini hepimiz bi­liyoruz. Tabi ki burundan çekilmeli hava ve karın nefesi olmalı. Be­bekler doğduklarında nasıl nefes alıyorlarsa, öyle olmalı doğal ne­fes. Havayı içimize doldururken karın boşluğu şişmeli, verirken de içe çökmelidir. Nefes ile ruhsal durum arasında ayrılmaz bir ilişki bulunduğundan, nefesi sakinleştirmek suretiyle, zihni sakinleştiri­riz. Bir sebeple sevişmede heyecan nedeniyle kontrol elden gitmeye başladığında, nefesi düzenleyerek, uzatarak ve sakinleştirerek, he­yecanı da yenmeyi başarabiliriz.

Uzun nefes almada sıkıntı yaşıyorsak, onu alışkanlık edene ka­dar düzenli olarak pratik yapmalıyız. Öncelikle tam ve uzun bir nefes çekmek için, tam bir nefes vermeyi gerçekleştirmeliyiz. Ciğer­lerimiz kirli hava ile dolu olduğunda taze havayı içimize çekemeyiz. Bu yüzden öncelikle ciğerleri mümkün olduğu kadar boşaltmamız gerekir. Nefes alırken, kendimizi zorlamamaya, germemeye dikkat edelim. Özellikle karın kasları son derece gevşek olmalı. Karnımızı serbest bırakıp, nefes alırken şişmesine izin verelim. Bu kurala uy­duğumuzda karın içi organlar hafifçe aşağı ve dışa doğru hareket edecektir. Böylece diyafram kasılarak aşağı doğru hareket ederken fazla zorlanmamış olur. Gergin bir karınla nefes alırken, karın kas­ları ve iç organlardan gelen direnç sebebiyle diyaframın aşağı yönlü olan hareketi kısıtlanmış olur. Sağlıklı nefes almak için bu parag­raftaki kurallara dikkat etmemiz yeterlidir.

Nefesi sakince alıp vererek sevişme sırasında ortamın tansiyo­nunu korumayı başarsak da, orgazmın doruğunda iken, bir ölçüde kontrolü kaybedebiliriz. Kendimizi kasılmaların zevkine kaptırdı-

136

ımızda, nefesi düşünecek halimiz kalmaz. Bu noktaya vardığımıza gore, zaten artık kontrol sağlamamız da çok çok gerekmez. Derin, kapsamlı, dip bir orgazm sonrası, gelen gevşeme ile birlikte nefes değişimini fark edebiliriz veya meditativ bir duruma geldiysek, sonradan partenrimiz bizi bu konuda bilgilendirebilir. Nefes alışlar son derece yavaşlamıştır. Derinliği gitmiş, sığ ve yüzeysel çekişlere dönmüştür. Sığ ama yavaş . . . Nefes alıp almama arasında gibi bir durumdur bu. Orgazmın aşırı yoğun , aşırı derin olduğu, haz algı­sının dışında tüm diğer algıların yok olduğu durumlarda, dakikaya varan nefes duruşları gözlemlenebilir. Beden, her şeye tamamıyla doymuştur. Zevke, nefese, oksijene . . . Beyin dalgaları, nefesi takip ederek değişmiştir. Bu durumda olan birinin kesinlikle rahatsız edilmemesi gerekir. Son derece kıymetli anlar yaşamaktadır o. Bi­linçdışına, ilkel psikeye, tanrıya, öze, selfe, varoluşun anlamına . . . ne derseniz deyin en çok yaklaştığı zamanlarından birini yaşamak­tadır. Dokunmayın ona . . . Orada, o derinlikte göreceğini gördüğü, alacağını aldığı zaman, yavaşça yüzeye doğru çıkacaktır. Yenilen­miş, tazelenmiş, bilgelik yüklenmiş olarak. . .

137

ALTINCI BÖLÜM

TE KLİ PRATİ KLERDE Ç iN TAO (MANTAK C H IA)

YAKLAŞIMI

Çin Taocu Sevişme yöntemleri dendiğinde, Mantak Chia ve eşi Maneewan Chia'nın egzersiz yöntemleri akla geliyor. Chia ailesi­nin ayrıntılandırdığı teknikler ülkemizde "Taocu Sevişme Sırları" ismiyle yayımlanan kitapların içerisinde yer alıyor. Onların ara­sından seçtiğim bir-iki egzersiz örneğine yer vermek istiyorum. Okuyun, inceleyin, kendiniz için uygun olup olmadığına, uygulayıp uygulayamayacağınıza karar verin.

Yumurtalık Solunumu'nun Özeti

a. Dikkatinizi, yumurtalıklarınızın üzerinde yoğunlaştırın ve onlara doğru soluk alın.

b. Dikkatinizi, yumurtalıklarınızın arasında bulunan Yumur­talık Sarayı'na yönlendirin.

c. Vajinanızı hafifçe kasın, yumurtalıklarınızın enerjisini apı­şaranıza çekin, ardından hafif bir soluk alıp aynı anda apışa­rınızın ön kısmını yukarıya doğru çekin. Bir süre soluğunu­zu tutup durun ve enerjinizin Yumurtalık Sarayı'ndan rah­minize, vajinanıza ve apışaranıza aktığını hissedin. Soluk verin ve zihninizi kullanarak enerjiyi bu bölgede tutmaya devam edin. İşlemi dokuz kez tekrarlayın.

d. Yumurtalıklarınızın enerjisini apışaranızda tutmaya devam edin ve dikkatinizin bir kısmını yumurtalıklarınız ile Yumur­talık Sarayı'na yöneltin. Burada enerji toplayın, ardından kısa soluklar alarak vajinanızı ve apışaranızı kasın. Ardından apı­şaranızın orta ve arka kısımlarını kasarak enerjiyi kuyrukso­kumunuza çekin. Soluk verin ve işlemi dokuz kez tekrarlayın.

e. Enerjiyi kuyruksokumunuzda tutarak, dikkatinizi yumur­talıklarınıza döndürün ve yeniden Yumurtalık Sarayı'nıza enerji toplayın. Vajinanızı kapayıp, aynı anda apışaranızın da ön kısmını kasarken kısa soluklar verin. Chi'yi apışa­ranıza getirin ve bir süre durup soluk alın. Anüsün orta ve arka kısımlarını iyice yukarıya çekin. Enerjiyi kuyruksoku­munuza yönlendirin. Durup soluk alın ve Chi'nin hiatusu geçip belkemiğinize girmesi için, sanki sırtınızı duvara dayı-

141

yormuşsunuz gibi, belinizi arkaya doğru itin. Enerjiyi T-ll'e doğru devindirin. Soluk verin. Dokuz kez tekrarlayın.

f. Enerjiyi T-11' de tutarak dikkatinizi yumurtalıklarınıza ve Yumurtalık Sarayı'na döndürün. Kısa soluklar alırken Va­jinanızı kasın ve aynı anda apışaranızın ön, orta ve arka kısımlarını yukarıya doğru çekin. Enerjiyi yumurtalıkları­nızdan, sırasıyla apışaranıza, kuyruksokumunuza, T-ll'e ve C-7'ye taşıyın. Soluk verin. Dokuz kez tekrarlayın.

g. Yumurtalıklarınızın enerjisini C-7'de tutarak, dikkatinizi yu­murtalıklarınıza ve Yumurtalık sarayı'na çevirin. Kısa soluk­larla birlikte vajinanızı hafifçe kapatın ve aynı anda apışara­nızın ön, orta ve arka kısımlarını kasıp, enerjiyi yumurtalık­larınızdan apışaranıza, kuyruksokumunuza, T-ll'e, C-7'ye ve Yeşim Yastığınıza taşıyın. Soluk verin. Dokuz kez tekrarlayın.

h. Enerjiyi Yeşim Yastığı'nda tutarak, dikkatinizi yumurtalıkla­rınıza döndürün ve işlemi, yumurtalıklarınızdan beyninize, başınızın üst kısmına kadar aynı şekilde tekrar edin. Dokuz kez çalışın. Enerji beyn,inizi doldurduğunda, 9, 18 ya da 36 kez saat yönünün tersine spiral biçiminde döndürün ve ardın­dan yine 9, 18 ya da 36 kez saat yönünde döndürün. Dilinizi damağınıza değdirip, enerjinin Üçüncü Göz'ünüze, dilinize, boğazınıza ve kalbinize akmasını sağlayın. Bir süre kalbiniz­de durun ve cinsel (yaratıcı) enerjiyi solar pleksusunuza ve göbeğinize indirin, Enerjiyi göbeğinizde toplayın.

(Kadınlar için Taocu Sevişme Sırları, Mantak Chia ve Maneewan Chia, s .99-100)

Okuduğunuz bu egzersiz özetinin ayrıntılı olan anlatımı kita­bın tam 21 sayfasını işgal etmiştir!

Bu talimatları sırasıyla yapmayı başaran ve bu şekilde enerjiyi devindirebilen herkesi, tüm samimiyetim ve içtenliğim ile kutla­rım! Çok zor bir başarı örneği . . . Ben de denedim, tüm talimatları iz­ledim. Ne mi oldu? Hiç . . . hiçbir şey olmadı enerji hissiyatı namına. Belki de bana uygun değildi, bilemiyorum. Yazılanı yapmayı dene­dikçe kendimi yürümeyi unutan o kırkayak gibi hissettim. Yönerge-

142

! .

leri okuma hızım, onları uygulamam gereken hızı kat kat aşıyordu. Fakat yine de uğraşımın bir yönden faydalı olduğunu söylemeliyim. O da, kas gruplarının kasılmalarının, bel kemiği, kalça ve pelvis hareketlerinin, bana başka bir şeyi andırıyor olması idi: cinselliği.

Kitapta, tekli ve eşli cinsel uygulamalara da yer veriliyor. İncele­diğimde, yönergelerin içgüdüsel olarak yapılan cinsel hareketlerin ritimleriyle, gerinme ve kasılmalarla büyük oranda benzeştiğini gördüm. Sanki eşli ve tekli cinsel eylem ve özellikle de orgazm, bir video bandına kaydedilmiş de yavaş çekimde kare kare oynatılırken bedenin girdiği haller izah ediliyormuş gibiydi. Yönergeleri bilinçli ve istemli olarak takip edemediğimi ve de edemeyeceğimi anladım. Fakat bu yolun sonu değil, aslında tam da başıydı. Çünkü tam o anda içimde bir "şimşek" çakmıştı. Detaylı olarak anlatılan tüm ta­limatları sevişirken içgüdüsel olarak izlediğimi anladığımda, ken­dime yeni bir sistem oluşturmayı başladım. Tao'nun enerji çalışma­larını almayı seçtim. Direk olarak cinsellikle ilgili değillerdi, ancak beden içi enerjisel dolaşımı sağlama ve hissetme, onu yükseltme, omurga boyu tırmandırma ve organ/uzuvlara dağılma açısından eşsizlerdi. Ayrıca cinsel eylemde de bu enerji akışına açtım ve teslim ettim kendimi. Yüzlerce kuralı art arda takip edemeyeceğime göre, kendimde cinsel enerjiyi açmayı, ona güvenmeyi ve sadece ne yaptı­ğını gözlemlemeyi seçtim. Sonuç olarak, tahminlerimin çok ötesine vardığımı itiraf etmeliyim . . .

Yer vermek istediğim diğer tekli egzersiz örneği, cinsel uyarı sağlayarak yapılan "Orgazmik Çekilme Egzersizi"nin özetidir. Oku­yun, uygulamayı deneyin. Olmadı, içinden size yararlı olabilecek­leri alın . . .

Orgazmik Çekilme Egzersizi'nin Özeti

1- Ayaklarınız yerde olacak biçimde oturun. Eğer gerekiyorsa uyarılmak için klitorisinize ve vajinanıza rulo yapılmış sert bir nesne koyun. Kendinizi uyarmak için göğüslerinizi ovun. Cinsel enerjiyi, göğüs uçlarınızdan yumurtalıklarınıza yönel­tin. Enerjiyi, yumurtalıklarınızda ve üreme organlarınızda yayın. Sonunda onu Yumurtalık Sarayı'nızda yoğunlaştırın.

143

2- Orgazma yaklaştırdığınızda ya da orgazmınız başladığında burnunuzdan derin bir nefes alın ve eşzamanlı olarak yu­murtalıklarınızı sıkın, ayaklarınızla yeri kavrayın, dişlerini­zi sıkın, ensenizi kasın ve dilinizi güçlü bir biçimde damağı­nıza doğru itin.

3- Anüs ve üreme organları bölgenizin tümünü, özellikle Hui­Yin'i yukarıya doğru çekerek bir kez daha soluk alın. Vaji­nanızın iç ve dış dudaklarını mümkün olduğunca güçlü bir biçimde kasarak, enerjiyi Yumurtalık Sarayı'nızdan apışara­nıza çekin. Soluğunuzu bir süre tutun, yeniden soluk alın, anüsünüzün ön kısmını yukarıya doğru çekin, soluğunuzu tutun. Apışaranızda cinsel enerji toplandığını hissedin. Tüm kaslarınız esnek durumda soluk alın, soluğunuzu tutun ve cinsel organlarınızı dokuz kez yukarıya doğru çekip, enerjiyi apışaranızın ön kısmında tutun. Enerjinin burada tutulması son derece önemlidir. Soluğunuzu daha fazla tutamaz hale geldiğinizde soluk verin ve bedeninizin tüm kaslarını gevşe­tin. Dinlenin. Enerjiyi Yumurtalık Sarayı'nızdan apışaranı­zın ön kısmına yönlendirmek için zihninizi kullanın.

4- Göğüslerinizi yeniden uyarın ve soluk alarak, yumurtalık­larınızı, ayaklarınızı, ensenizi ve dişlerinizi sıkın. Üreme bölgenizi, apışaranızı ve anüsünüzü yukarıya doğru çekin. Bir süre dinlenin. Yeniden soluk alın ve anüsünüzün ön kıs­mını kasıp, enerjiyi yumurtalıklarınızdan apışaranıza çekin. Soluğunuzu bir süre tutun, yeniden soluk alın, anüsünüzün orta kısmını ve ardından arka kısmını kasıp enerjiyi kuy­ruksokumunuza çekin. Enerjiyi kuyruksokumu kemiğinize ve hiatus'a çekmeye devam edin. Kuyruk sokumunuzu ka­vislendirin. Enerjiyi bu bölgede tutup, 3-9 kez kadar soluk alın. Eğer gerekiyorsa kasılmalarınızı arttırıp daha aşağıdaki enerjiyi, yarıya ininceye dek kuyruksokumunuza çekin. Kal­çalarınızı daha güçlü kasmanız size yardımcı olabilir. Solu­ğunuzu daha fazla tutamayacak duruma geldiğinizde soluk verin. Gevşeyin ve bırakın kuyruksokumunuz ve enseniz normal konumlarına dönsünler.

144

5- Yukarıdaki işlemin aynısını tekrarlayarak enerjiyi T-ll'e çe­kin. Pompalama işlemine yardımcı olması için belkemiğinizi kavislendirin. T-11 noktanız doluncaya dek enerjiyi burada tutun. Cinsel enerjiyi kasılmalar yardımıyla Yumurtalık Sarayı'ndan T-ll'e dokuz kez taşıyın. Soluk verip bedenini­zin tümünü gevşetin ve zihinsel olarak Chi'yi Yumurtalık Sarayı'ndan T-ll'e doğru yönlendirin.

6- Enerjiyi C-7 noktasına çekmek için yukarıda anlatılan işle­min aynını tekrarlayın. Enerjiyi C-7 noktasına taşırken so­luk alın ve göğüs kafesinizin üst kısmını ensenizin tabanına doğru itin. Bu, enerjinin yukarı doğru pompalanması işlemi­ni artıracak ve timüs bezini harekete geçirecektir.

7- Enerjiyi Yeşim Yastığı'na çekmek için, daha önce anlatılan iş­lemi tekrarlayın. Soluk alın ve çenenizi içeriye çekip başını­zın gerisindeki Kafatası Pompası'nı harekete geçirerek ener­jiyi Yeşim Yastığı'nıza çekin. Dişlerinizi birbirine kenetleyin. Başınızın gerisindeki kasları kasın, dilinizi damağınıza doğ­ru iterek pompalama eylemini güçlendirin.

8- Ardından enerjiyi Pai-hui'ye ya da başınızın tepe noktasına çekin. Gözlerinizi ve duyularınızın tümünü yukarıya, başını­zın tepe noktasına döndürün. Kafatası Pompası'nı harekete geçirmek için dilinizi güçlü bir biçimde damağınıza doğru itin. Daha alt merkezlerdeki uyandırılmış enerji yarıya inin­ceye dek başınızın tepe noktasına enerji çekmeye devam edin. Enerjiyi başınızın tepesinde önce saat yönünde, ardından saat yönünün tersinde 9, 18, 36 kez spiral şekilde döndürmek için zihninizi, gözlerinizi ve duyularınızın tümünü kullanın. Enerjiyi başınızın tepesinde döndürmeyi bitirdiğinizde, bir süre dinlenin ve enerjinin beyninize girdiğini hissedin. En so­nunda zihninizi yumurtalıklarınıza ve başınızın tepesindeki epifiz bezine koyup, yalnızca zihninizin gücünü kullanarak enerjiyi yumurtalıklarınızdan beyninize çekebilirsiniz.

9- Serin enerji beyninizde kalabilir. Ya da eğer beyninizin tü­müyle dolduğumuzu hissediyorsanız, fazla enerjinin (Al-

145

tın Nektar) bedeninizin ön kısmındaki İşlevsel Kanal' dan Üçüncü Göz'ünüze, burnunuza, gırtlağınıza, kalp merkezi­nize, solar pleksüsünüze son olarak da depolanabileceği gö­bek merkezinize inmesini sağlayın.

10-Sevilme sırasında enerjiyi beyninizde depolamayın; organ­larınızı ve salgıbezlerinizi canlandırmak için fazla enerjinizi yönlendirin. Kalçalarınızı ve apışaranızı kasıp, gövdenizin altındaki enerjiyi belkemiğinizden yukarıya gönderin. Aynı anda gövdenizin üst kısmındaki enerjiyi de aşağıya doğru yönlendirin. Ardından tümüyle soluk verin ve bedeninizi gevşetin. Enerji, sırtınızdan yukarıya ve bedeninizin ön kıs­mından göbeğinize doğru akmaya devam edecektir.

(Kadınlar için Taocu Sevişme Sırları, Mantak Chia ve Maneewan Chia, s.149-151)

Yine yukarıda anlatılan egzersizin bir özet olduğunu ve kitapta sırf bu egzersize 20 civarında sayfa ayrıldığını söylemeliyim. Güzel bir anekdot vardır, bir kırkayakla ilgili. Kırkayağa sormuşlar, "Na­sıl yürüyorsun sen?" demişler. Anlatmaya başlamış: "Önce üçüncü sağ ayağımı öne atıyorum, sonra yedinci sol, ardından birinci sağ ayağımı, onun peşinden . . . yirmi beşinci sol..." Göster demişler, yürü­yememiş hayvancık. Siz de kırkayak gibi mi hissediyorsunuz? Evet mi? Önce üçüncü sağ, sonra yedinci sol, ardından birinci sağ ayağı, ondan sonra da yirmi beşinci sol ayağı atıyoruz . . . deniyoruz ve . . . yürüyemediğimizi görüyoruz. Yazılanların işlevselliğinden şüphem yok. Kuşku duyduğum şey, ve hatta daha ötesi, emin olduğum şey, onları uygulamaya kalktığımda hiçbir şekilde ne cinsel uyarıyı, zev­ki, ne de başka bir enerjiyi uyandırmayı başaramayacağımdır. Bende yarattığı tek enerjisel etki, ileri derecede kafa karışıklığı olmaktaydı.

Tekli Uygulamalar

Enerji devinimini belki de ilk hissedeceğiniz zaman, kendi ken­dinize yaptığınız cinsel enerji çalışmalarından birine denk gelecek­tir. Tekli uygulama çalışmalarının(ben onlara tekli egzersiz veya pratik diyeceğim) kontrolü daha rahat, heyecanı daha az, uygula-

146

nışı daha hızlı ve pratik olduğundan, cinsel simya açısından vazge­çilmez bir değer ve önemdedir. Cinsel enerjinin uyarımı, yükselişi, kıvama gelişi, dolaşımı ve nihayetinde çıkışı ile sağaltımı için, özet­le cinsel enerjinin tanınması için masturbasyon vazgeçilemezdir. Bu yolla rahatça, sakince, istediği sürece ve istediği zaman ve hatta yerde çeşitli denemeler yaparnk hızla yol alabilir insan. Masturbas­yon evvveli daha önce bahsettiğimiz beden ve zihin hazırlıkları ile ilgili aşamalara uyulması önerilir. Beden ve mekan temizliği, niyet, motivasyon ve ruhsal hazırlık olmak üzere tüm hazırlıklar tamam olmalı. Uygulamaya geçmeden önce, kişi bu çalışmanın salt zevk almak için değil, enerjiyi tanımak, onu gözlemlemek ve devinimini hissetmek için olduğuna kararlı bir şekilde motive etmelidir kendi­ni. Mümkünse uygulama öncesi nefes egzersizleri, meditasyon ve yoga, hatta daha da iyisi Tai Chi Chi Gong yapılmalı, zikir alışkan­lığımız varsa, çalışma öncesine o da dahil edilmeli. Yani alışkanlık ettiğimiz enerji çalışmaları, ruhsal çalışmalar varsa, onları yapma­lı, devamında cinsel enerji pratiği + dinlenme ile bitirmeli. Genel olarak formülümüz bu.

Motivasyon ve niyet yeteri düzeyde değilse ya da kişi, yapacağı işe inanmamış ise ve adamamışsa kendini, cinsel simya egzersizi sıradan, basit bir lokal masturbasyona bırakır kendini. Dolayısıyla enerjiyi yükseltmek yerine, boşa harcamak gibi istenmeyen bir so­nuç üretir. Eğer motivasyon yerindeyse ve fakat uygulamanın yapı­labilmesi için gerekli olan cinsel uyarı düzeyi yeterli değilse ya çalış­ma bırakılmalı, ya da düşünsel olarak ilgi duyulan bir karşıt cinsel enerji davet edilmeli. "Bu nasıl olacak?" derseniz, cevabı, çok basit. Hoşlandığınız birini düşünün ve onunla zihinsel olarak sevişmeye başlayın. 'Enerji hissiyatı belli düzeyde olan biri bilir ve anlar ki, se­vişme hayalini gözünüzde canlandırdığınız anda, zihin gerçekten onunla sevişmeye başlar, enerji uyarımı sanki o kişi yanındaymış­çasına tetiklenir, başta Muladhara çakra (cinsel organların olduğu bölge) ile ense kökünde ani enerji yükselişi algılanır. Davet usulü­nü, partnerle olan sevişme hayalini sadece gerektiği zaman yapın. Kalan zamanda bırakın enerji kendi kendine yükselsin. Tabi ki tekli egzersizlerde enerji üretimi, eşli pratiklere nazaran çok zayıf kalı-

147

yor. Fakat avantajı şu ki, istediğiniz zamanda istediğiniz sıklıkta yapabileceğiniz için, bu usulle enerjiye hakim olma şansınız artabi­liyor. Yani masturbasyon bu şekliyle yapıldığında, cinsel simyanın ve mistik sevişmenin en kuvvetli desteği haline geliyor.

Daha önce de görüş belirttiğim gibi, ben aşırı kurallara, aşırı detaycı usullere bağlı kalmayı tercih etmiyorum ve size de önermi­yorum. Temizlik, niyet gibi, uyulması gereken belli başlı kuralların dışında, olmazsa olmaz bir teknik tavsiye etmiyorum. Dahası aşırı ayrıntılı tekniklerin, sevişmenin doğallığını ve kendiliğindenliği­ni, içgüdüselliğini yitirteceğinden de çekiniyorum. Taocu sevişme­de, böylesi fazlasıyla detaylı teknikler ve sistemler geliştirilmiştir. Gördüğünüz gibi Mantak Chia'nın kitaplarında, 20 saniye içerisine sığdırılan cümleler dolusu talimat var. Açıkçası, onları yapmaya ça­lıştığında insanın, sevişmeyi unutacağından korkarım. Tıpkı kır­kayak öyküsünde olduğu gibi, tutup da sevişme ve orgazmın her bir saniyesini bölerek kontrol etmeye ve hareketler, nefes verişler, kas kasılmaları ile yönlendirmeye kalkarsak, olacak olan tek bir şey olur, o da sevişmeyi gerçekten unutmamızdır. Zihinde bu kadar ta­limat varken, kim hakiki anlamda sevişebilir ki zaten? Hadi yapa­bildiğini varsaysak, bu eyleminden ne kadar zevk alabildi, ne kadar hoşnut kaldı? İşte bu sebeple ben insan ve özellikle de kadın doğa­sına Mantak Chia türü sevişme sistemlerini uygun görmüyorum. Bu kitapta da yazılıp çizilecek her bir cümle bir kural değil, bir öne­ri, bir tavsiye, küçük bir ışık olabilir. Bizzat denenmiş, enerji akışı kontrol edilmiş, sonuçlar gözlemlenmiş uygulamalar ve izlenimler­den başkaca hiçbir şeye yer vermiyorum. Onun için gerek tekli ge­rekse eşli çalışmalar, Taocu kurallardan ziyade, Tantra'nın deneysel zenginliğine ve kuralsızlığına tabidir. Sizler de bir kural çerçevesi içinde kısıtlanmadan, ama etik ve enerjisel düzeye bağlılığınızı da koruyarak farklı deneysel egzersizler yaratabilir, bedeninizin nelere kadir olduğu konusunda hiç bilmediğiniz, tahmin etmediğiniz sı­nır zorlamalarına şahit olabilirsiniz.

Gelelim, tekli egzersiz önerilerine . . .

148

Klasik bir Uygulama Örneği

Bedenimiz suyun arındırıcı kuvvetiyle tanışmış, gevşemiş, dingin bir haldedir. Eğer şifa çalışmaları konusunda deneyiminiz varsa, uygulamadan hemen önce 10-15 dakikanızı ayırarak çak­ralarınızı dengeleme yoluna gidebilirsiniz. Bu şekilde beden için­deki enerji akışı iyice dengelenmiş olur, aynı zamanda ihtiyacınız olan motivasyon düzeyine de erişmiş olursunuz. Bunun yanında bir öneri de 10-15 dakika sürece meditasyon yapmanızdır. Böylece ihtiyaç duyduğumuz bilinç durumuna yakınlaşmış oluruz. Yapaca­ğımız uygulamanın basit bir cinsel tatmin değildir ve zihni enerji­sel çalışmanın ihtiyaç duyduğu bilinç haline doğru sürüklememiz gerekir. Bunun da en iyi, en basit ve etkili yöntemi, derin koordine nefeslerle meditasyon uygulamaktır.

Tüm enerji çalışmalarında olduğu gibi, ne aç olmalısınız ne de çok tok. Üzerinizdeki bütün giyimi çıkarın. Ortam yeterince sıcak değilse, hafif pamuklu bir örtü ile üzerinizi kapatabilirsiniz. Meka­nın temiz ve önceden havalanmış olmasına dikkat edelim. Beden­den enerji kaçışına izin vermeyecek kadar da sıcak olmalıdır. Eğer gündüz vakti ise, direk ışık gelmesini engelleyin. Kapatın perdeleri, her tür komünikasyon kanallarını da kapatın, cep telefonları, ev te­lefonları, internet hatta tüm fişleri de prizden çekin. Şimdi sadece siz varsınız. Sadece sizin enerjiniz . . . Çakra dengelemesi yaptıysanız, o sırada bedenin birkaç yerine dokunmuş oldunuz. Şimdi hem o aynı bölgelere hem de bedenin diğer kalan tüm bölgelerine son derece yavaş hareketlerle okşayarak dokunun. Kendinizi sevin. Başkası­nın dokunuşu gibi canlandırmayın, hayır, bu sizin temasınız, sizin kendinize gösterdiğiniz şefkatiniz, bedeninize verdiğiniz değer ve saygınlık. El temaslarını mümkün mertebe kesmeden, tüm vücudu yumuşak ve yavaş hareketlerle tarayın. Bedenin ön tarafı, sonra ra­hatça ulaşılan arka taraf, bel, sırt, kalçalar, ense, alın ve başın üze­ri. Dokunmakta zorluk çektiğiniz yerleri bırakın. Bu bir yarış değil, savaş ve zorlama hiç değil, yapabildiğiniz, zevk ve haz alabildiğiniz ölçüsünde devam edin. Sonra kadın iseniz göğüsler ve özellikle de göğüs uçları ile ilgilenin. Kadınlar bilir, onların kendince bir duyum yeteneği vardır. Düzenli olarak uyarıldıklarında, sıcak, soğuk gibi

149

algıların yanında, sevinç, acı, ızdırap ve tabi ki de zevk gibi duygu­lan da ayırt eder ve tepki gösterirler. Onları da sevin, yavaş dairesel hareketlerle. Göğüs uçlan dokunuşu esnasında, parmaklarınızın ıslak olmasına dikkat edin. Islatın onları ve okşayın, üzerinizdeki örtüyü en azından geçici bir süre için açın ve göğüslerinizin hava ile temasına izin verin. "Onlarla" ne hissettiğinize dikkat edin. En ufak hava hareketine karşı ne denli duyarlı olduklarını gözlemleyin, ve dolayısıyla enerjiye de . . . Göğüslere yaptığınız bu yumuşak masaj, yumurtalıklardaki cinsel enerjiyi iyice uyandırır. Göğüslerdeki "göz­lere" yeterince ilgi gösterdikten sonra, cinsel organlara doğru inin. Örtü var ise, kaldırın. Yine elinizin ıslak olmasına özen gösterin. Eğer arzu ederseniz, kaliteli bir masaj yağından destek alabilirsiniz. Yumuşak ve yavaş olun, cinsel uyarının sizi ele geçirmesine fırsat vermeyin. Dairesel hareketlerle önce kasıklar ve çevresini okşayın, gitgide çemberi daraltın, dış dudakları okşayın. Anüs ile vajina ara­sında olan ara bölgeyi de unutmayın. O bölge, kök çakranın hemen altı, inanılmaz sinir uçlan ve enerji düğümleri ile doludur. Onu uya­rın. Taocular apışarası bölgesini, bir nevi pompa işlevi gören en alt bölge olarak kabul ederler. Enerji çalışmalarında apışarasının kasıl­ma gücü, yaşamsal gücün korunmasında ve sistemden (omurgadan) yukarı çekilmesinde büyük rol oynar. Apışarası bölgesine dikkatle dokunarak, hatta biraz bastırarak, oradaki enerjiyi uyandırmaya başlayın. Elinizden başka hiçbir şey kullanmayın. Gerek beden dışı­na gerekse cinsel organlara ve vajina içerisine yabancı cisimlerle do­kunmaktan şiddetle kaçının. Arzu sınırınızı aştığınızı duyumsarsa­nız, cinsel bölgeye dokunmaya kısa bir süre ara verin, hayır böyle iyi ise, iç dudaklara dokunarak devam edin. Tabi ki her zaman olduğu gibi, yumuşak, dairesel hareketlerle. Ve klitorise de son derece hafif basınçlarla temas edin. İncitmekten korkarmış gibi davranın böl­geye. Ara ara basıncı arttırın, sonra yine yavaşlatın. Dokunan elin sürekli olarak ıslak olmasına dikkat edelim. Klitoris, enerji devini­mi açısından çok önemli işleve sahip bir cinsel organdır. Başın tepe noktasındaki enerji merkezinde bulunan epifiz beziyle doğrudan bir ilişki içindedir. (Epifiz bezi, bedenin saati ve pusulasıdır; çalış­maların daha ileriki seviyelerinde ışığı yansıtma yeteneği geliştirir. Bu bezin tümüyle işlev hale geldiği zaman, yaratılışın gerçek ışığı

150

görülebildiği ve ruhu kendi özgün kaynağına döndürebildiği iddia ediliyor.) Şimdi bu noktadan sonra, yavaş yavaş dikkatinizi cinsel bölgeden, omurga boyu yukarıya ve en tepeye, başınızın bıngıldak yerine, tepe çakraya yöneltmeniz gerekir. Kök çakradaki dokunuş­larınız devam ederken, hatta parmağınız vajinaya nazikçe girişler yaparken, onları gözlemlemeyi bırakıp, bilincinizi başınızın tepesi­ne yöneltin. Bunu sağlamak için, gözlerinizi iyice kapatıp, çukurlara doğru kaçırırcasına döndürün ve başınızın üstünü görmeye çalışır­mış gibi yukarı yöneltin. Bilincin odağını alt enerji merkezlerinden üst merkezlere kaydırmak son derece önemlidir. Enerjinin kaba cinsel enerjiden süptil ruhsal enerjiye dönüşümü için, onun cinsel hüvviyetiyle ilgilenmeyi bir yerde bırakmanız ve cinsel enerjiyi yeni kimliği ile, ışıltılı, yaratıcı, tatlı ve sıcak yaratıcı yönüyle görebilme­niz gerekir. Bunun için de bilinçli olarak ilginizi tepe çakraya yönelt­meniz ve enerjiyi bu hareketinizle yukarı "vakumlamanız" gerekir. Gözlerinizi yumduğunuz ve başınızın üstünü görmeye çalıştığınız andan itibaren, orgazm ile sarsılacağınız ana kadar omurganın üst kısmını çok fazla kımıldatmamaya dikkat edin. Çünkü omurganın özellikle boyun kısmının arkaya doğru çok kavis yapması istenmez. Enerjinin iletkenliği için ensenin düze yakın olması istenir. Bu se­beple düzgün olan yatışınızı bozmamaya dikkat edin. Penis veya vajina ve klitoristeki uyarıyı kalça hareketleri ile destekliyorsanız, hareketlerinizin sert ve nefesi dengesizleştirici olmamasına özen gösterin. Bir eliniz hala kök çakrada cinsel enerjiyi uyarmaya devam ederken, diğer eliniz, muhetmelen enerji uyarımıyla yanmaya başla­yan ense kökünü ve başın üstünü sıvazlamaya başlasın. Bu üçü (ve kadında ilaveten kuyruk sokumu) erkek ve kadındaki akü noktala­rıdır. O anda üretilen enerjinin sağlıklı olarak yukarı tırmanması ve dağılması için, karşılık geldikleri bölgeleri masajla uyarmak gerekir.

Tüm bunları anlatmak bakımından uzun ve sayıca çok cüm­le yazdığıma takılmayın sakın. Tarif ettiğim uygulama son derece basittir ve hiçbir zor teknik veya iradeyle iş gören yönü yoktur. Baş bölgesinde enerji hareketi, sıcak, soğuk bir his, manyetik bir akım, karıncalanma, kaşınma ve tatlı sızı olarak hissedilebilir. Bu oldu­ğunda, cinsel bölgedeki zevk algısını bir şekilde tam da o bölgede

151

değil de, bedenin farklı yerlerinde hissettiğinizi görürseniz şaşırma­yın. Bu hissin olması beklenir ve istenir. Zevk, vücuda ve organlara dağılır gibidir ve de en çok beyinde hissedilir. Mümkün olduğunca, altta, cinsel organlarda olanlarla ilgilenmeyin. İlk defalarda, elinizi kontrol etmek zorunda kaldığınız için bu zor olabilir, ancak zamanla bir tür alışkanlık ve otomatiğe kavuşacaktır dokunmalar. Zevk oda­ğını vajina veya penisten, yukarı doğru çekmeniz de kolaylaşacaktır. Haz duymaya başladığınız andan itibaren, diliniz ön dişlerinizin bi­raz üstünde, damağa yapışık olarak dursun. Böylece dil, yukarıya çı­kan enerjinin aşağıya olan dolaşım hareketini mümkün kılar. Bir tür iletken, köprü vazifesi görür. Çalışma bitene dek dil, damağa yapışık kalsın. Hazzın yüksek düzeye tırmandığını hissettiğinizde, artık gözlemi de, düşünmeyi de, bilinçli olan tüm faaliyetleri bırakın. Bı­rakın beden istediği şekillerde kıvranıp kasılsın orgazmın şiddetiyle. Bırakın enerji aksın. İlk başlarda enerji geçişini hissetmeyebilirsiniz. Onun karşısında hassasiyet kazanmanız zaman alır. Hazır olduğu­nuzda, enerjiyi çok çeşitli şekillerde duyumsayabilirsiniz. Hemen ayak tabanından hızlıca yukarı çıkıp, başınızın tepesinden çıkabi­lir veya bacaklarınızın üzerinden. Hareketin başladığı yer olarak, direk olarak kuyruk sokumu veya bel kemiğinizi hissedebilirsiniz. Bir kablo kadar ince ama hızlı ve sert olabilir geçişi veya dalga mi­sali geniş, sıcak ve bütünsel. Enerji kendi dinamiklerini izler, ve biz de onu izleriz. Onu zorlamak, yönlendirmeye çalışmak, yanlış olur. Hatta dikey olarak çıkması için bile zorlamamak gerekir. Onun bir tür kendi bilinci vardır, ve biz sadece yükselmesi için fırsat veririz. Biz ona ateşi veririz, genleşmesine, kaynamasına izin veririz. Yapa­cağı işe karışmayız. İzlediği yol, sayısı belirsiz etkene bağlı olabilir, psikolojik, zihinsel, bilinçli veya bilinçdışı niyetler, şifa etkeni, dış etkiler. Örneğin yıldız ve gezegen konumları v.s. Bundan dolayı bir seferinde kuyruk sokumundan dümdüz yukarı çıktığını algılarken, bir diğerinde bitişik ayak tabanlarının birinden ötekine geçip, beden içerisinde zik-zaglar, spiraller, dalgalar çizerek yükseldiğini görebi­liriz. Veya ince bir akış yerine, kapsamlı, bütünsel blok bir hareket izleyebiliriz. Bu sonuncusu, daha çok eşli uygulamalarda meydana gelir. Fakat her durumda kaynayan enerji, alt uzuvlardan yukarı çıkar, başın üstünde süratli bir yükselişle hızlı hareketi tamamla-

152

nır. Bundan sonra bedenin gevşediği, enerjinin organ ve uzuvlara dağıldığı pasif dinlenme aşaması gelir. Enerjiyi, iki eliniz arasında dolaşan bir akım olarak hissedebilirsiniz. Bir elinizden diğerine hareket eden, zıplayan hafif ağırlıkta olan bir enerji topu gibi. Eller arasındaki devinimi gözlemlemek ilginç ve hoştur. Daha da ilerisin­de, iki bacak arasında, diz ve kasıkların ortasında bir yerde nabız gibi ritmik olarak devinen bir enerjik kütle algılayabilirsiniz. Bacak içlerinde bir birinden bir diğerine doğru devinir durur. Ilıktır, belli bir ağırlığı vardır. Enerjinin dolaşımı özellikle el ve bacaklarda his­sediliyorsa, çalışma amacına ermiş demektir. Ama hissedilmiyorsa, illa ki enerjiyi dolaştırmayı başaramadık demek değildir bu. Daha önce de söylediğim gibi, onun algılanışı ve biçimi insandan insana değişir. Her bir insan, yaşam enerjisiyle yüklü ama herkes de onu hissedecek diye bir şey yok. Fakat hissetmemek, onun olmadığı an­lamına gelmez, olmasa ölü olurduk. Bunun gibi cinsel enerji de her bir çalışma sırasında az veya çok yükselir ve devinir. Ama bazısı onu net olarak hissedebiliyorken, bir diğeri de onu an itibariyle hiçbir şe­kilde algılayamaz. Tekli pratik sona erip de, cinsel enerji açığa çıkıp, dağıldığında, genel bir gevşemişliğin yanında huzur, sükünet gelir ve bir tür bilinç değişimi olabilir. Eğer göz kapaklarınız kapanıyorsa, meditatif hislere benzer bir hal çöktüyse üzerinize, yerinizden hiç kalkmayın hatta kımıldamayın bile. Daha da gevşeyin, iyice bıra­kın kendinizi. Bırakın enerji, sizi yenilesin, dirim getirsin. O sizin üzerinizde çalışırken, yan uyanıklık/yan uyku gibi garip bir duruma düşebilirsiniz. Bu harikadır, çok sağlıklı ve şifa vericidir. Kendini­zi ona teslim edin ve hiçbir şeyi dert tasa etmeyin. Enerjinin üze­rinizdeki işlemi bittiğinde, yokluktan çıkıp taptaze olarak ortaya çıkacaksınız. Yenilenmiş enerji depolannızla, ışıldayan gözleriniz, parıldayan saçlarınız, nemli dudaklarınızla uyanacaksınız. İyi, çok iyi hissedeceksiniz . . .

Tarifini yapmaya gayret ettiğim klasik uygulamayı sırt üstü yatarak veya sağ tarafınıza doğru yatarak deneyebilirsiniz. Taocu sevişme öğretisine göre, sırt üstü yatarak yapılan uygulamalar, en azından deneyimsiz olanlara önerilmez. Mkrokozmik yörünge ka­nalı açık ve işlev olmayanlarda sırtüstü uzanım, enerjinin göğüs ve

153

kalp bölgesinde takılıp birikmesine neden olabilir deniliyor. Dahası olağan hayat akışındaki hatalı duruşlar, omurgayı eğen, sıkıştıran, süreli baskı yapan hareket ve duruşlar da enerji geçişini aksatabili­yor. Özellikle Yoga'nın omurgayı ileri derece geriye doğru eğen köp­rü ve benzeri hareketlerin, zaman içerisinde enerjide tıkanıklıklar yaratacağı yönünde ciddi kuşkular var. Gündelik hayatta bloke olan bölgeler, bariz bir sıkıntı yaratmayabilir. Fakat sevişme sırasında, enerjinin yoğun akışına maruz kalan beden ve özellikle de omurga, iletkenliğini kaybettiğinde başta blokajın olduğu bölgede sorunlara neden olabilir. Şiddetli yanma, gerilim, huzursuzluk ve ağrılar tıka­nıklığın ilk göstergeleridir. Taocu tekli pratiğe dönecek olursak, ener­jinin rahat geçişi açısından düşünüldüğünde sırtüstü uzanımın çok sağlıklı olmadığı yönünde bir kanı var demiştik. Benim bu konuda görüş bildirmem pek mümkün değil, çünkü bende öyle bir sıkıntı­nın oluştuğunu gözlemlemedim şu güne dek. Beden ve enerji duyu­munuz yeterli seviyedeyse, bir problemin olup olmadığını kendiniz test etmişsinizdir zaten. Ama enerji hissiyatınız zayıfsa henüz, o za­man ne olur ne olmaz sırt üstü yatmak yerine, yan uzanmayı tercih edin. Kalbinizi zorlamayacak olan, sağ tarafınıza dönük olarak. Yan yatmanın başka pratik yönleri vardır. İki elinizi yorulmadan rahatça kullanmanıza imkan verir bu yatış. Kadın iseniz bir eliniz, klitoris üzerindeyken, diğeri ile anüs ile vajina arası kalan bölgeye hafifçe basarak, enerjiyi uyarma yoluna gidebilirsiniz. Dahası, her iki eliniz aynı şekilde ve sabitken, kalçalarınızı ileri geri oynatmakla, hare­ketin kendiliğinden oluşmasını da sağlayabilirsiniz. Dokunan par­maklarımızın daimi olarak ıslak olmasına dikkat edelim.

Bir elimiz klitoris üzerinde ve mümkün olduğunca sabit, her­hangi bir okşama veya ovalama yapmadan duruyor. (Erkekte penis gövdesini kavrayarak bekliyor.) Pelvisin hareketiyle aynen penisin vajinaya girmesi gibi, bir etki yaratılıyor böylece. Zihnimiz el ve parmakların duruşuna ve hareketine odaklanmadan, sadece kal­çaların ileri geri hareketiyle ortaya çıkan enerji ve haz yükselişiyle ilgileniyor. Diğer elimiz, yine ıslak ve sabit olmak üzere, penis kökü veya vajina ile anüs arası kalan bölgeye basınç uyguluyor. Kadın isek, bu hareketi vajinaya sığ ve yumuşak girişler ve daha da ile-

154

risi, hafif ve son derece nazik anal girişler ile ilerletebiliriz. Anal girişlerin, vajina duvarına doğru ve vajinal girişlerin de anal girişe doğru yönelik olmasına dikkat edelim. İstediğimiz, bu ara bölgenin uyarılmasıdır. Hareketi doğru yapan ve enerji kanalı açık, duyumu yeterli seviyedeki kadınlar, enerjinin hızlı olarak bedenin alt kıs­mından sırta yükselişini algılayacaklardır. Anal merkezin sinir dü­ğümlerinin açığa çıkarttıkları enerji, son derece güçlüdür. Baskın ve farklı lezzettedir. Fakat bir o kadar da naziktir. Hoyratça, sert, kaba davranıldığında kendini kapar ve enerji seviyesinde artış ye­rine, azalma getirir. Bunun bilincinde olarak eğer yeterince yumu­şak davranamayacaksak, anal enerjiyle hiç çalışmamamız gerekir diye düşünüyorum. Enerjinin yoğun kıvamda olarak sırttan ense kökünü yakmak suretiyle geçtiğini, başın üzerinde serinlediğini ve hızını tutamayıp, alına indiğini gözlemleyebilirsiniz. Tüm bunlar olurken hiçbir şekilde bir bilinçli irade kontrolü söz konusu olma­dığına dikkat edelim. Orgazmın yükselişiyle, tüm bedene ve organ­lara dağıldığını algılayabilirsiniz enerjinin. Haz en yüksek şekliyle aradan çekilip de yerini mistik duygulara, derin tatmine ve gevşe­meye bıraktığında, bedeninizin her bir hücresini titreştiren enerjiyi duyumsayabilirsiniz.

Ayakta Uygulama Örneği

Kısaca tarif edeceğim tekli pratik, Tai Chi Chi Gong'un temel duruşlarından olan ağaç duruşunun bir uyarlamasıdır. ( Zhan Zhu­ang) Ayakta duruyoruz. Mümkünse, yüzümüz doğu tarafına dönük olsun. İki ayak arasında, bir omuz kadar mesafe olmasına dikkat ediyoruz. Dizler kırık, sırt ve bel düz, eller sağ üstte olmak üzere, alt dantienin (hara) hemen önünde olsun. Yani 2. çakranın üze­rinde, göbek ile cinsel uzuvların ortasında. Bir müddet bu duruşta kalıp, enerjiyi hissediyoruz. Yere sağlam basan ayak tabanlarından yükselerek bedenimizden yukarı çıkıyor. Ağaç köklerinin suyu ve minerali topraktan alıp yukarı taşıması misali, enerjiyi yukarı yük­seltiyoruz. Kök çakramızdaki titreşimi algılıyoruz. Apışarasında, duruşun getirdiği enerjiyle başlayan gıdıklama benzeri hareket­lenmeler var. Enerjiyi ellerde birikmesi için davet ediyoruz. Ellerde hissiyat arttığında veya hissedemiyorsak şayet, hazır olduğumuzu

155

hissettiğimizde, işaret ve orta parmağı, klitorisin üzerine koyuyo­ruz. Erkek isek, uyarılmış ve sertleşmiş durumdaki penisi kavrı­yoruz. Parmakları üzerinde sabitliyoruz. Öteki elimiz de dokunan elin üzerinde olan sabit konumunu sürdürüyor. İki el, alt dantiene yapışık şekildeyken, enerji akıtmaya devam ediyor.

Şimdi hafifçe pelvisi öne ve arkaya oynatmaya başlıyoruz. Sır­tımız tamamen düz, dik durmaya devam ediyor. Yani omurgayı dimdik bir şekilde sabit konumda tutmaya gayret ediyoruz. Bunu yapıp yapamadığımızdan emin değilsek, ilk başlarda çıkıntılı bir köşe veya açık bir kapının kenarına omurgayı yaslayıp, sabitleye­biliriz. Çenemiz de boynumuza doğru çekili, mümkün olduğunca omurganın dik çizgisiyle uyumlu. Ve ellerimiz, parmaklarımız da sabit. Klitorise dokunma veya penisi kavrama harici, hiçbir işlem, okşama, veya titreşim türü bir hareket yok. Pelvisin öne arkaya oy­naması, yani kalçaların ileri geri sallanması, parmaklar sabit du­racağından klitoriste açılma ve kapanma hareketine neden olacak. Her bir ileri geri harekette, klitoris yukarı ve aşağı çekilmek sure­tiyle, cinsel uyarı sağlayacak. Peniste de benzer bir etki oluşacak. Pelvisin ileri geri hareketi, penisin sabit duran elin içerisinde ileri geri kaymasına yardımcı olacak. Hiç acele etmeden, yavaşça gözleri­nizi kapayın ve hareketin dinginliğine, güzelliğine, enerjinin beden içindeki devinimine verin kendinizi. Çalışma boyunca dil damağa yapışık, dizler hafif kırık ve sırt düz olarak kalsın. Bunlara dikkat edelim. Hafif ileri geri hareketlerle, pelvis egzersizi devam ediyor. Hiçbir beklentiye veya aceleciliğe girmiyoruz. Sonuca odaklanmı­yoruz. İstediğimiz tek şey, bulunduğumuz durumun güzelliğini algılamak, mümkün olduğu kadar uzun bir süre için. Gözlerimiz kapalı ve içeriden başımızın üstüne bakmaya çalışırmışçasına içe çökük ve yukarı dönük olsun. Hazzın belli bir seviyeye gelmesiyle, kalça hareketlerinde bir otonomi sağlayarak, belden aşağı bölgeyle ilgilenmeyi kesin. Dikkatinizi tamamen yukarı sisteme döndürün. Böylece cinsel bölgeye bir tür yabancılaşma hissedecek fakat bu si­zin zevk alma değerinizi düşürmeyecek. Tersine, hazzı daha da çok, daha da çok hissetmekle beraber, bedeninizin neresinde olduğu ile ilgilenmeyeceksiniz. Ve haz, olağan maddi, kaba cinsel hazdan

156

gittikçe farklılaşacak. Daha hafif, daha süptil, daha yumuşak, bu­nunla beraber daha kapsamlı ve doyurucu olacak. Kısaca fizikten mistiğe doğru kayma gösterecek. Başınızın üzerinde garip algılar oluşabilir. Bilinç durumunuz değişebilir. Bir tür yarı varlık/yan yokluk haline düşebilirsiniz. Bedeninizde yayılan haz, devam eden hareketle birlikte garip bir meditasyon türüne daldırabilir sizi. Or­gazmdan hemen önce, enerjinin bir blok halinde alttan yukarıya çıktığını algılayabilirsiniz. Geçtiği bölgeleri bir sıcaklık dalgasıyla kaplarken, en çok etkili olarak onu beyin ve başınızın üzerinde his­sedersiniz. Daha sonra gevşeme ile birlikte enerji tüm bedeninize yayılarak ufak tefek karıncalanmalara neden olabilir.

Enerjinin tam olarak dağıldığından şüpheniz varsa, çalışma sonrasında masaj yapmayı deneyebilirsiniz. Amaç için sadece elini­zi veya elinize alacağınız ipek bir kumaşı kullanabilirsiniz. Öncelik vereceğiniz bölge göğüsler ve cinsel organlardır. Burada birikip de dolaşıma girememiş olan enerjiyi dağıtmak, doluluk ve tıkanıklık hissini ortadan kaldırmak için masaj yapın. Dairesel hareketlerle ovun. El ile uyardığınız tüm bölgeleri, bu defa masajla rahatlatın. Kuyruksokumunuzu da unutmayın. Kuyruksokumu bölgesi, cinsel enerjiyi damıtan bir merkez gibi düşünülebilir. Bu bölgenin tıkan­ması demek, cinsel bölgelerde üretilen enerjinin oraya takılması demektir. Bu yönde kuşkularınız varsa, enerjiyi daha üst merkez­lere itmek için, kuyruksokumuna müdahale edin. Elle bölgeye ma­saj yaparak. Masajı, üreme organları ve göğüslerde bir hafifleme ve arınma hissedene kadar devam ettirin . . .

Yukarıda tarif ettiğim Chi Gong Duruşundaki cinsel enerji üze­rine olan manipülasyonu, kadınlarda klitoris üzerinden ve omurga­nın belden aşağı kısmını ileri geri oynatmak suretiyle gerçekleştir­dik. Duruş üzerinde hakimiyet sağlandıkça, klitoralden vajinal uya­rıya geçilebilir. Daha da ileriki aşamalarda, aynı duruş ve hareket, eşli pratiklere uyarlanabilir. Sözgelimi erkeğin kadına vajinal veya oral uyarı yapması durumundaki cinsel enerji dinamiği gözlemle­nebilir. Ağaç duruşundaki enerji pratiği tekli çalışmalarla ilerletir de eşli uygulamalarla devam edilirse, enerjinin iki uygulama ara­sındaki güç farkı anlaşılabilir.

157

Lotus Oturuşunda Uygulama Örneği

Ayaktaki egzersizin bir benzerini, yerde otururken de uygula­yabiliriz. Eğer ayaktaki duruş, kaslarınızı zorluyorsa, yoruyorsa, aynı pratiği oturur vaziyette uygulamayı deneyebilirsiniz. Çok sert olmayan bir zeminde, dizler kırık, ayaklar birbirine bitişik, uylukla­rın on - on beş santimetre önünde (kolay lotus duruşu) veya birbiri üzerinde (lotus duruşu) olarak oturuyoruz. İki elimizle kalçaları dışarı ve geri doğru çekiyoruz. Böylece Muladhara'nın, cinsel böl­genin açılmasını, gerilmesini ve yere temasını kolaylaştırmış olu­yoruz. Sırtımız dik, boynumuz dik, çenemiz az boynumuza doğru çekik, ellerimiz avuç içleri yukarı bakacak şekilde, yapacağımız ça­lışmaya zihinsel olarak hazırlıyoruz kendimizi. Bir müddet öylece durabilir ve enerji akışının beden duruşumuza uyum sağlamasını bekleyebiliriz. Şimdi açık olan ellerimize enerjiyi davet edelim. Eğer avuç ve parmaklarımız soğuksa, birkaç saniyeliğine ellerimizi birbirine sürterek, hem ısınmalarını hem de enerjiye açılmalarını kolaylaştırmış oluruz. Tüm cinsel pratiklerde olması gerektiği gibi, mümkünse çıplağız. Gündüz ise ışığın direk olarak gelmemesine dikkat ediyoruz. Loş bir ortam, beraberinde hafif meditatif bir mü­zik ve tütsü, bizi ruhen ve mental olarak yapacağımız çalışmaya hazırlayacağı için, sonuç almamızı kolaylaştırır. Şimdi ellere davet ettiğimiz enerjiyi, 2 . çakraya yönlendirmeye başlıyoruz. Ellerimizi sağ altta, sol üstte olmak üzere(kadınlarda, erkeklerde bunun tersi), hara (dantien) in hemen üzerine parmaklar aşağı bakacak ve iki el eşkenar bir üçgen oluşturacak şekilde koyuyoruz. Ayaktaki uygu­lamayı tekrar ediyoruz. Bunun için penisi bir elimizle kavrarken, belden aşağı bölgeyi. kaçla ve pelvisi ileri geri sallıyoruz. Kadın isek, bir veya iki parmağımız klitorisin hemen üstünde sabit duruyor. Uyarıyı arttırmak ve enerji merkezlerini stimule etmek namına, bir ayağımızı altımıza çekip, topuğumuzla apışarasına baskı yapması­nı sağlayabiliriz. El ve parmaklar dokunmakta olduğu yerden hiçbir şekilde kıpırdamıyor. Okşamıyor, ovalamıyor. Uyarıyı sallayan, elin hareketi değil, sallanmanın yarattığı ileri gitmeler ve geri çekilme­lerdir. Sallanış klitorisi (veya penisi) aşağı yukarı çekerken cinsel enerjiyi tırmandırmaya devam ediyoruz. Hiçbir beklenti veya ace-

158

lemiz yok. Ritmik hareketin kendi akışına bırakıyoruz kendimizi. İleri ve geri . . . Sırtımızı çok oynatmamaya özen gösteriyoruz, müm­kün olduğunca dik olsun. Gerekirse bunu sağlamak için duvara yaslıyoruz kendimizi. Dil de damağın önünde bitişik. Sallanmanın devamında bir tür meditatif duruma gelebiliyoruz veya transvari bir hal da olabilir bu. Dış algılardan tamamen uzaklaşmış durum­dayız. Duyumsadığımız yegane şey, bedenin içinde dolaşan hazzın bıraktığı sıcak/soğuk enerji dalgalarıdır. Haz, yeterince yükseldi­ğinde, algımızın belden aşağı bölümüyle olan ilgisini kesiyoruz. Dikkatimiz, kapalı gözlerimizle bakmaya çalıştığımız baş üstünde bir yere yöneliyor. Böylece kıvama gelmiş enerjiyi aşağıdan yukarı­ya doğru çekip, onun zihinsel alana transferini sağlamış oluyoruz. Enerjinin beyin üzerine yerleşmesi, sizde belki de şu ana kadar hiç hissetmediğiniz türden haz ve başka duyumları almanıza neden olabilir. Zevki direk olarak kortekste hissedebilirsiniz. Bu müm­kün. Ve orgazm sonlandığında, bu garip zevk türü, saatler boyunca bölgeye yerleşip, işlem yapmayı sürdürebilir. Simyasal dönüşümü. Çalıştığımız enerji, akıllı bir enerjidir. Onu dışarıdan davet ettiği­mizde, biyoenerjiye dönüştürürüz. Beden içinde ürettiğimizde ki bu türü iki veya üç katı ve daha fazlasına arttznlabilen tek enerji çeşididir, onu yaşam ve ruhsal enerjiye döndürürüz.

Tao bilimine göre, beden içerisinde üretilen cinsel enerji, Jing adıyla tanımlanır. Bu enerji, normal sevişmelerle yiter, tamamen boşa harcanmış olur. Yaşam enerjimizin yitmesini istemiyorsak, cinsel enerjiyi boşa harcamaktan sakınmalı, onu korumalı, biriktir­meli ve yeniden kullanmalıyız. Belli bir takım yöntemlerle, beden içinde dolaştırarak cinsel enerjiyi önce Chi denen yaşam enerjisine, oradan da Shen denilen ruhsal (zihinsel) enerjiye kanalize ederiz. Bununla ilgili çalışmalar, egzersizler, tekli ve eşli pratikler, cinsel organlara yönelik çalışmalar Tao'nun cinsel simya alanına girer. İle­ri derecede ustalaşmış bir Taocu kadın veya erkek, yönergeleri ta­kip ederek belki de beş on senesini verdikten sonra, enerjiyi bilinç­li olarak ve kendi irade kontrolü altında vücudunda dolaştırmayı başarabilir. Fakat başarı sağlaması için gerçekten de çok çalışması gerekir . . . Oysa benim yaklaşımım anladığınız üzere, Taoculardan

159

farklıdır ve daha kolay ulaşılabilir olanaklar sağlar. Dediğim gibi, enerji ister dıştan geliyor, isterse beden içinde üretiliyor olsun, ister Jing, Chi veya Shen ismiyle anılıyor olsun, temelde birdir ve de son derece akıllıdır. İşbilir bir enerjidir. Onu uyarı, niyet ve motivas­yon ile uyandırmayı (uyarmayı) başardığımızda, beden içerisinde ne tür bir yörünge izleyeceğini, hangi alanlarda dolaşacağını, ne türden işler yapıp çevireceğini kendisi bilir! Yapacağımız şey, ona bu imkanı sağlamaktan ibarettir. Onu bir kez cinsel bölgelerden yu­karı çıkmaya teşvik etmemiz, ona çalışması için gereken itkiyi ve ivmeyi kazandıracaktır. Bundan sonra, bedenin ihtiyaç duyduğu ve de motive olduğu alanlara akar, dengeler, yapılandırır, şifa verir ve besler. Bizim yapacağımız, saydığım bu işleri gerçekleştirmesi için arzu etmek ve niyet etmektir. Bundan fazlası, tabiri caizse, "ateş­le oynamaya" benzer durumlar yaratabilir. Enerjinin bir yere fazla gitmesine, blokajlara, dengesizliklere, aşırılıklara ve hatta hasarlara neden olabiliriz. Bu bir oyun değil, ne tür bir güçle çalıştığımızın iyice bilincinde olmamız gerekir. Tecrübelerimin bana gösterdiğine göre, enerjiyle uğraşan ve özellikle de enerjiyi bilinçli olarak yönlen­dirmeye çalışan insanlar, az veya çok, onun hışmına uğramaktan kurtulamıyorlar. Belki ilk bakışta bedensel değil ama zihinsel alan­da bir takım sorunlar, dengesizlikler yaşarlar. Kişilikleri, yaptıkları işin tam tersine, gergin, aksi, sinirli, parlayan, uçlarda dolaşan bir agresiviteye doğru kayar. Kontrolü kaybetmeleri kolaydır bu insan­ların. Çapı on santimetreyi bulan son derece tazyikli bir su hortu­munu tuttuğunuzu ve kuvvetle fışkıran suyu dairesel bir yörün­ge takip etmeye zorladığınızı hayal edin. Onu istediğiniz şekilde akmaya ne kadar başarıyorsanız, ne kadar sahip çıkabiliyorsanız, bedeniniz içerisindeki devinimine de o kadar sahip çıkabilirsiniz. Sonuçta üstünüzü başınızı ıslatmaktan öteye varamayabilirsiniz: Tutmayı başaramadığımız bir hortumla kendimizi yormak, zayıf­latmak ve dengemizi kaybetmek yerine, bir duş bularak, suyun tüm beden üzerinde dolaşmasını sağlamak daha sağlıklıdır düşünceme göre. Böylece cinsel enerji, yağmurda ıslanan bir ağaç misali, cinsel eylemde tüm hücrelerden geçme şansını yakalayabilir. Ve daha da iyisi, ağacın dibine dökmektir o suyu, köklerine ulaşması için, kök çakraya. Bunun da yolu, suyu (enerjiyi) cinsel bölgelerden vermek-

160

tir. Ağacın kökü nasıl ki suyu gereken miktarda emiyor ve gövdeden yukarı, tüm ihtiyaç duyulan dallara iletiyorsa, Kök çakra da cinsel organların emdiği enerjiyi sistemden yukarı omurga boyunca, or­ganlara ve uzuvlara doğru taşır, ihtiyaç duyulan tüm alanlara iletir. Ağaç bunu yapmayı biliyorsa, biz de biliyoruz, bundan emin olabi­lirsiniz. Enerjiye fırsat vermemiz başlangıç için yeter . . . Bir ağacın yaşam süresi ve verimliliği, köklerinin sağlamlığına, derinliğine, onlarla suya ulaşma ve enerji çekebilmesine bağlı olduğu gibi, bil­melisiniz ki, bizim yaşam süre ve kalitemiz, kök çakramızın ve cin­sel çakramızın işleviyle birebir bağlantılıdır.

Tasvirini yaptığım çalışmanın bir türevini, lotus oturuşu yerin­de dizleri kırıp, ayaklarımızı altımıza alacağımız şekilde de uygula­yabiliriz. Dizlerinde problemi olanlar veya varis sorunu yaşayanlar, dizüstü duruşu denememeli. Oturuş şeklimizde ayaklar kalça altı­na gelir, topuklar, kalçaları birbirinden hafifçe ayırmak üzere baskı yapar. Böylece kök çarka, apış arası bölgesi iyice açılır. Uygulamaya, yukarıdaki gibi devam edilir. Başka bir çeşit, pozisyonumuz da ayak tabanlarını birleştirip, dizleri yere indirdiğimiz oturuş biçimidir. Eğer hazırsanız, uygulamaya istekliyseniz, bir de şöylesini deneyin:

Duruşunuzun bozulmaması, omurganın eğrilmemesi için sır­tınızı duvara dayayın. Kalçaları geriye ve yana çekip, apışarasının açılmasını sağlayın. Dizleri mümkün mertebe yere doğru indirip, ayak tabanlarının dış kısmını bitiştirecek şekilde, apışaranıza doğ­ru yaklaştırın. Kasıklarınız açılsın. Ayak tabanlarındaki enerji ileti­mi son derece önemlidir. Sezgi ve gözlemime göre, ayaklar ellerden önce gelirler. Bu sebeple ayakların esnekliği son derece gereklidir, şifa çalışmaları açısından. Yine yukarıdaki gibi ellerinizi cinsel böl­geyi uyarabilecek şekilde, göbek altına koyun. Şimdi sırtınızı duvar­dan hiç ayırmadan, kalçaları ileri geri olacak şekilde ritmik olarak hareket ettirin. Bel çukurunuz sadece belli belirsiz kımıldasın. Ne yapıyoruz böylece dersiniz? Omurganın sadece belden aşağı kıs­mını oynatmaya çalışıyoruz. Bunu başardığınızda, kontrol etmeyi bırakın, bedeniniz kendi kendine hareket etsin. Ritmi yavaş alın, nefesi daha da yavaş. Gitgide nefesleriniz uzasın ve derinleşsin. Dü­şünmeyin, zevki algılamaya çalışmayın. Zevk son derece yavaş bir

161

şekilde yükselecek, öyle olmasını amaçlıyoruz. "Fırın" yavaş yavaş ısınırken, nefesler daha da derinleşip uzayacak. Gitgide zevk ile me­ditasyon birbirine karışmaya başlayacak. Zevk çok yükseldiğinde, kalça hareketlerini daha da yavaşlatın. Ayak tabanlarınızda (sıklık­la sadece birinde) kaynamaya başlayan enerjiyi algılayın ama üze­rinde durmayın. Neler yaşadığınızı sormayın, sorgulamayın, yön­lendirmeyin, sadece uzaktan gözlemleyin. Hatta bilinçli gözlemi de bırakın ve nefesinize gömülün. Zihin ile bedenin ayrımını ortadan kaldırın böylece. Nefes ve zevk, beden ile zihnin arasındaki bağ haline dönüşsün. Fizikten çıkıp metafiziğe girin. Gerçeklikten ger­çeküstülüğe geçin. Tüm bu zaman zarfında diliniz damağa yapışık dursun. Orgazm başladığında, hareketlerinizi durma noktasına kadar indirin. Son derece yavaş, yavaş, alevin tüm vücudunuzu aşağıdan başa kadar kapladığını hissedin. Orgazm ateşi kademe kademe tüm vücudunuzda, hatta ondan dışarı taşarcasına yükseliyor. Enerji bu pozisyonda, bitişen ayak tabanlarından dolayı helezon bir yörünge izliyor. Ben kaynayan (sol) ayak tabanındaki elektrik benzeri enerji akımın, o tabandan diğerine, oradan çaprazlama böbreklere, son­ra yan çizerek kalbe, kuvvetle sırt ve boyuna oradan da sağ beyin lobuna geçişini algılıyorum. Doruğun yavaşça inişe geçtiği aşama­da, hala ağır ağır hareket etmeye devam ediyoruz. Artık olan biteni düşünebilir, bulunduğumuz durumu gözlemleyebiliriz. Ellerimizi hafifçe avuç içleri yarım çukur olacak şekilde birbirine yaklaştırdı­ğımızda, aralarındaki enerji devinimini hissedeceğiz. Enerji topu kah o avuçta kah bu avuçta gezip duruyor. Ayak tabanları sıcak ve duyarlı ama gevşek, görevlerini bitirmiş olmanın etkisiyle . . . Göz­lerimizi kapattığımızda, enerjinin ağır ağır devindiğini görebiliyo­ruz. Eğer pratiğe bir niyet yüklediysek (olmasını arzu ettiğimiz bir dilek gibi, bir sonuç almak gibi), enerjideki devinimin nasıl farklı şekiller aldığını da görebiliriz. Kümeler daha derli topludur ve biz­den çıkıp uzaklaşmakta gibidir o zaman. Aynı anda ellerin avuç iç­leri ile parmak uçlarından dışarı doğru yönelen, taşan, çıkan akım benzeri hissi de gözlemleyebiliriz. Bu tür algılar, çalışmadan sonuç aldığımızı/alacağımızı gösterir.

162

ı

ı

1

Hazzı Beyinde Hissetme

Kök çakradan tepe çakraya çıkan enerjinin, başın üzerinde, özellikle de bıngıldağın olduğu yerde cinsel uyarılara benzer zevk duyumlarına neden olabileceğini söylemiştim. Şimdi, birinci çakra­yı, yani cinsel organları uyarmak yerine, tam tersini yaptığımızı dü­şünün. Uyarıyı direk olarak, haz aldığımızı tahmin ve tespit ettiği­miz yedinci çakraya, yani başın tepesine verelim. Tepe çakrayı fazla basınç yapmadan yumuşak dairesel hareketlerle uyarmaya başlıyo­ruz. Parmak uçlarımıza verdiği tepki, bizi şaşırtıyor ve heyecanlan­dırıyor. Tatlı bir kaşınma - sızlama karışımı bir haz hissi oluşuyor, daha çok bıngıldağın sağ yönünde. Ve bu tatlı/sızılı haz, beynimi­zin kah sağ yanında kah sol yanında geziyor, yer değiştiriyor. Uyarı başladıktan bir müddet sonra, cinsel bölge uyarımına başlıyoruz. Eğer her iki bölgeyi, birinci ve sonuncu çakrayı beraberce uyarmayı koordine edemiyorsak, başın üzerinde duran elimizin hareketini kesip, sırf dokunmayla devam ediyoruz. Baş tepesinin (tepe çakra) ile cinsel bölgenin (kök çarka) birlikte olan uyarımı, birbirini besler ve dikkatin cinsel organlardan omurga boyu yukarı tırmanmasını kolaylaştırır. Alttan, Muladhara' dan başlayarak yavaş yavaş yükse­len devinimsel harekete, ışık parlamaları eşlik eder(edebilir). Haz, tüm vücuda yayılmıştır artık ama en çok da tarif edilemez mistik hissin etkisi altında, beyinde hissedilir. Beyindeki his, yanılsama değil, tamamen fiziksel bir gerçektir ve yoğun, saf mistik duygular eşlik eder. Ardından derin bir gevşeme gelir, meditatif durum de­vam eder hatta yoğunlaşabilir. Eller başta olmak üzere vücuttaki enerji akışı elektrik akımı benzeri hissedilir.

Ters Duruşlarda Enerjiyi Gözlemlemek

Eğer yogada deneyimli ve esnekseniz, size farklı bir uygulama önermek istiyorum. Bu pratik, kök ve tepe çakranızı üst üste katla­mak suretiyle, değişik bir enerjisel deneyime götürebilir sizi. Klasik biryoga veya Taocu seks modeli izlemediğimize göre, zarar getirme tehlikelerinin olmaması kaydı ile, her türlü değişik pratiği deneyim­leme yoluna gidebiliriz. Bu şekilde kendi bedenimize has olan siste­mi bulmak üzere, yol alabiliriz. Zaten Tantra Bilgeliğinde deneyimsel

163

yol, esas kuralların başındadır. Deneyeceğiz, test edeceğiz farklı uy­gulamaları, hayal gücümüzü kullanarak enerjiyi gözlemleyebileceği­miz yeni pratikler bulacağız. Ben de öyle yapıyorum . . . Hatha Yoga'nın ileri seviyesi sayılan Saban Duruşu'nu tarif etmek isterim size.

Bu hareketin birçok yararı olsa da, yüksek kan basıncı olanlar, kalp ve hipertansiyon hastası olanların uygulaması tavsiye edil­mez. Zira kan dolaşımı bu duruşta terstir. Başımızı ve boynumuzu düz tutarak sırtüstü uzanıyoruz. Uzanacağımız yerin sert olmama­sına dikkat edelim. Altımıza pamuklu çifte katlanmış bir battaniye koyduğumuz takdirde, rahat ederiz. Şimdi kollarımızı yerde tuta­rak avuçlarımızdan destek alıyoruz ve dizlerimizi yavaşça göğsü­müze doğru kaldırıyoruz. Dizler bükülü bir şekilde kalçaları yerden kaldırıyoruz ve bacakları başımızın üzerine doğru atıyoruz. Ayak parmaklarımız yere temas edecek şekilde bacaklarımızı düzleştiri­yoruz. Mümkün olduğunca pelvisi başımızla aynı hizaya getirmeye çalışıyoruz. Öyle ki gözlerimiz cinsel organları rahatça görebilsin. Onlara bu kadar yakından belki de hiç bakmadık Q. Şimdi elle­rimizi belimizden çekip, 2. çakraya denk gelecek şekilde, üst üste koyarak eşkenar üçgenimizi oluşturuyoruz. Pelvisi ileri ve geriye yavaşça oynatırken, parmaklarımızla dokunduğumuz klitorisi veya kavradığımız penisi uyarmaya başlıyoruz. Gözleri kapatıp, dikkati hemen hemen üst üste duran çakralardan altta olanına, tepe çak­raya yöneltiyoruz. İleri ve geri salınımlar, akü noktalarında tek ba­şımızayken normalde yapamayacağımız bir masaj etkisi yaratıyor. Kuyruk sokumu ve ense kökünde. Uyarımı ve dolayısıyla enerjiyi

164

zenginleştirebiliriz dilersek, öteki elimizle çok kolayca vajina içini uyararak veya erkek isek haya ile anüs arası bölgeyi uyararak bunu yapabiliriz. Yine boşta olan elimizle, taç çakrayı da stimule edebi­liriz. Bu pozisyonun böylesi bir güzelliği var, çeşitlemelere açıktır. Orgazm sırasında, enerjiyi önceki uygulamalarda olduğu gibi, zihne ve başın tepe bölgesine doğru çekiyoruz. Ve bittiğinde, çok yavaşça olmak kaydı ile ayaklarımızı yere indiriyoruz. Kol ve bacaklarımızı açıyoruz. Apış arası, özellikle açık, kendimizi kapatmıyoruz, dışarı doğru açarak bedenimizde neler olduğunu izliyoruz. Enerji duyu­mumuz yeterli seviyede ise, çok yoğun bir devinim ve dolaşım al­gılıyoruz. O kadar yoğun ki, ufak tefek titreme ve kasılmalar eşlik edebilir. Rahatlıyoruz . . . Kalkıp aynaya bakarsanız, cildinizin renk­lendiğini, tazelendiğini, gözlerinizin ışıldadığını görürsünüz, sanki saatler boyu, doya doya sevişmişsiniz gibi.

Ters duruşlar, enerjinin beyne doğru olan hareketinde kolaylık sağladıkları için son derece önemlidir. Hatha Yoga pratiklerinin ol­dukça önemli bir bölümü, ters duruşlardan oluşur. Sıradaki cinsel enerji pratiği için yine ters bir duruşa girmemiz gerekir. Seviye ola­rak biraz ileride olduğu için, Yoga'yla tanışmayanlar için yapılması daha zor bir uygulamadır bu. Yine de kısa süreliğine dahi olsa dene­yelim ve enerji devinimini gözlemlemeye çalışalım.

İki Aşamalı Ters Uygulama

Ayakta başlayıp, sonra diz üstü inilecek olan duruşun rahatlığı için, mutlaka ayaklarımızın çıplak olması gerekir. Kaymayı engel­lemek adına, yalınayak ve mümkünse yoga mat üzerinde çalışalım. İlk duruş için, bacaklarımızın esnek olması gerekir. Aralarında yak­laşık bir buçuk metre mesafe olacak şekilde bacaklarınızı yana açın. Ayak tabanlarınız tam olarak öne bakıyor. Yavaşça belden iyice aşağı ve öne doğru eğin üst gövdeyi. Ellerinizi bacakların ortasında ve aynı çizgide olmak üzere, yere koyun. Başınızın tepesini de yere dayayın. Şimdi yavaşça ellerinizi yerden kaldırıp, dengede olup ol­madığınızı kontrol edin. Yere üç bölgeden temas ediyoruz: iki ayak tabanımız ve başımız.

165

Şimdi iki elinizle artık bildiğiniz, alıştığınız ve hoşa giden şe­kilde cinsel organları uyarmaya başlayın. Kuyruksokumu ve apışa­ranızın ne denli enerjiye açık olduğunu fark edin. Duruşun kendisi hiç dokunmasanız bile, bu bölgelerde hareketlilik sağlıyor. Etkiyi güçlendirmek için açılan bölgelere hafif basınçlar ve okşamalarla bir yandan da siz müdahale edin. Yükseltin devinimi. Bu şekilde, yorulana kadar devam edin. Sonra ikinci duruşa geçin. İlk duru­şu yapamayanlar, direk olarak ikincisine geçsinler. Ellerinizi tekrar yere koyarken, başınızı ve gövdenizi kaldırın. Bacaklarınızı topla­yın. Aralarında 10-20 cm kalacak şekilde, dizlerinizi yere koyun, diz üstü oturun. Ayak parmakları yere bassın. Şimdi tekrar başını­zı, tepesi değecek şekilde ellerinizin önüne koyun. Gövdenizi öne doğru kaldırın ve başınızın üzerine doğru yuvarlayın. Poponuz dik­leşsin, kuyruksokumu açılsın. Artık ellerinizi, cinsel bölgedeki uya­rımı devam ettirmek üzere yerden kaldırabilirsiniz. Yere beş bölge­den temas ediyoruz şimdi: başın tepesi, dizler ve ayak parmakları.

Bu durumdayken hafifçe gövdenizi ileri geri götürerek, başın tepe çakrasını inanılmaz düzeyde aktive edebilirsiniz. Bu ufak sa­lınımlar ayrıca enerjinin kök çakradan omurga boyu yukarı akışını da kolaylaştırır. Bunun yanında cinsel zevki yükseltir. Doruk sevi­yedeyken, enerjinin güçlü olarak ayak tabanlarında "kaynayıp" ba­caklardan yukarı çıktığını algılayabilirsiniz. Kadın iseniz, orgazm olmakta tereddüt etmeyin sakın. Bu deneyimin size çok farklı gele­ceğini söyleyebilirim. Haz gövde içerisinde yükselip gittiğinde, çok yavaş bir şekilde diz üstü oturuş şekline geri gelin. Omurganız tek

166

tek yükselsin, önce kalçalar ayakların üstüne gelir, sonra sırasıyla bel, sırt, boyun ve en son da baş ve omuzlar kalkar. Bir müddet öy­lece dinlenin. Enerjinin nerelerde dolandığını izleyin. Soğuk mu -sıcak mı olduğunu fark edin. Diz üstü oturuşta sıkıntı yaşıyorsanız, yarım lotusla gevşemeye devam edin. Tarif ettiğim uygulama, size çok başka deneyimler - mistik deneyimler de yaşatabilir potansiye­le sahiptir. Böyle olursa, şaşırmayın . . . sadece zevkini çıkarın.

Neden Hissedemiyorum?

Çok istediğiniz halde, belli bir süredir düzenli olarak pratik etti­ğiniz halde, hala enerji namına bir duyum alamıyorsunuz. Bu işten sıkılmaya, inancınızı kaybetmeye başladınız. Bazılarınız endişe­ye kapıldı, bazılarınız ise yetersiz buldu kendini, hatta beceriksiz. Öncelikle, az veya çok, zayıf veya kuvvetli olmak üzere, sevişebilen her bir insanın cinsel enerji ürettiğini bilmeliyiz. Üretilen bu ener­jinin hissedilmemesi, onun var olmadığı anlamına gelmez. Sadece algılanamadığı sonucuna gelir. Peki neden algılamıyoruz sorusuna dönecek olursak. . . Bunun birçok sebebi olabilir. Şimdi belli başlı olanlarına değinelim.

- Enerjiyi ve özellikle de cinsel enerjiyi tanımak yılların birikimi sonucunda oluşan bir aşamadır. Aslında yıllar içindeki biriki­min karşılığı olan çok değerli bir hediyedir insana. Eğer kişi çok genç ise, aktif cinsel hayatı yeni başlıyorsa, enerjiyi tanı­ması için birkaç zaman, belki birkaç yılın geçmesi gerekebilir.

- Cinselliğe kompleksli, hasta bir yaklaşım, cinsel enerjinin de sağlıklı olmasını önler. Bedeninden ve cinselliğinden utanan, kendini yetersiz gören, dogmalarla sınırlanmış, (cinsel) trav­malara uğramış kişiler cinsel simya alanında başarısız olurlar. İnsan yatakta rahat değilse, kendini beğendirme, aşırı utangaç­lık gibi kaygılı tutumlara giriyorsa, cinselliğin enerji tarafına kapar kendini. Aşırı uçlarda olanlar da cinsel enerjiden uzakla­şırlar. Grup seks, aşırı eş değiştirme, sado-mazoşist eğilimler, takıntılı eğilimler, sanal seks alışkanlığı bunlara örnektir.

- Aşırı alkol, uyuşturucu, ilaç ve uyarıcı kullanılması enerji göz­leminin yitmesine sebep olur.

167

- Fiziksel yapının güçsüz, kuvvetsiz, çelimsiz, şişman veya aşırı hantal oluşu diğer olumsuz bir faktördür.

- Enerji sisteminde (omurga boyu) tıkanıklıkların olması, enerji akışını tıkar.

- Antidepresan, epilepsi ilaçları ve başka zihni ve bilinci etkile­yen ilaçların kullanımı.

- Cinsel pratiklerin, Chi Gang, meditasyon veya Yoga gibi enerji çalışmalarıyla desteklenmemesi.

- Ve son olarak, cinsel hazza kendini kaptırma. Tekli ve eşli pra­tiklerde, cinsel zevkin yükselmesi ile kişi, bilincini ve odağını enerjiden kaçırabilir ve normal, ortalama sevişmelerde zaten durum hep böyledir. İnsan kendini zevke kaptırırken, enerjisel gözlemlemeyi unutur. Özellikle eşli pratiklerde, seks sırasında libidonun tavan yapması ile, her tür bilinçli gözlem yapma ola­nağı ortadan kalkabilir. Bu durumlarda, kendimizi izleyeceğiz diye zorlamamız da zaten yanlış olur. Enerji zorlanmayı, kova­lanmayı sevmez. Eğer normal seviyedeyse, zorlandığında aza­lır. Az miktarda ise, tümden yiter. Bu sebeple ona karşı ılımlı yaklaşmalı, sevişiyorsak kendimizi onu göreceğiz diye kasma­malı. Fakat tekli pratiklere, masturbasyona geldiğimizde du­rum değişir. Bu noktada kontrolün tamamen elimizde olması beklenir. Haz iyice yükseldiğinde, cinsel bölgeyi uyaran hare­ketlerimizi iyiden iyiye yavaşlatmalıyız. Penisteki elimiz orgaz­ma doğru ağır ağır hareket eder. Klitoristeki dairesel hareket de iyiden iyiye yavaşlar. Orgazmın geldiğini duyumsadığımızda, elimizin hareketleri, bir filmin 10 kez yavaşlatılmış oynatışı gibi olmalıdır. Onu takiben, nefes alışımız da derin ve yavaş düzenini sürdürmelidir. Bedensel ve zihinsel devinimimizin bu ağırlaşmasına rağmen, bir zorlama yoktur yine de. Orada neler oluyor diye düşünmek yoktur. Bunu yaparsak, karışmaya kalkarsak bilinçli olarak, yanlış yaparız. Yapacağımız yegane şey, sistemimizi durma noktasına kadar yavaşlatmak olmalı­dır. Zamanı geldiğinde, hazır olduğumuzda zaten olanlar olur . . .

168

YEDİNCİ BÖLÜM

EŞLİ UYGULAMALAR

Hissedilebilen en gizemli en yoğun en derin duygulardan biri, sevdiğinin kollarında, dudaklarının sıcak temasında kaybolurken, orgazmın seni ele geçirmesine izin veriş anındaki yok oluştur. Bu mistik, tarife dökülmez, kelimelere sığmaz his ile kıyas edilebilecek tek duygu belki de küçücük bedenini güven ve teslimiyetle kucağın­da saklayan bebeğini koklamanın verdiği emsalsiz histir. Böylesi "cennet" hissiyatlarının kitaplarda teknik bakımdan ele alınışı ve "eşli pratik" gibi basite indirgeyici deyişlerin kullanılışı bir zorun­luluktur ve sınıflama, bir tarife sokmaya çalışma gerekliliğinden dolayıdır. Elbetteki arzu edilen sevgiliyle yaşanan cinsel deneyim­lere "pratik" denilmesi, onların kişide uyandırdığı duyguları karşı­lamaktan çok uzaktır. Ancak kitabımız sevişmenin içerisindeki bir takım teknik kısımları incelemeye çalıştığından bu türden "kuru ve yavan" kalan kelimeleri ve yöntemleri kullanmaktan da başkaca bir çare yok.

Cinselliğe otomatik bir haz aracı olarak, gerilimi boşaltmanın bir yolu olarak veya uyarılan cinsel uzuv ve zihnin sakinleştiril­mesinin bir yolu olarak bakanlar, eşli pratik uygulamaya çok uzak bir mesafede dururlar. Çünkü onların yapacakları bir pratik değil, sadece uyarılan sinirlerin geçici olarak sakinleştirilmesinden iba­ret "hızlı bir koşu" olacaktır. Öncelikle sevişme eylemi başlamadan önce, zevk alma, sevgiliye dokunma gibi özlemlerin tatmininin ya­nında, cinsel simya veya diğer deyişle enerji seksinin bir niyet ve hedef olarak belirlenip ortaya konulmuş olması şart. Cinselliğin haz yönünün yanına bir bilgelik vasıtası olduğu, enerji biliminin bir parçası olduğu şeklindeki yaklaşımla girdiğimizde, işte o zaman ya­pacağımız eylemin sıradan, olağan, "halk tipi" bir sevişme olmak­tan çıkmaya aday olduğunu söyleyebiliriz. Bunun için partnerlerin ikisinin de aynı hedef ve niyette olması gerekli değil. Birinden biri­nin seksi bu seviyede yaşamak istemesi başlangıç için yeterlidir. Bu noktada karşı tarafın bilgili veya haberdar olması da gerekmez. An­cak mistik sevişmenin gerektirdiği bazı kurallara yeterli donanım­da olması şart. En basitinden erkek ise, sevişmeyi uzun bir süre için boşalmadan sürdürme kapasitesini bulundurması gerekir. Aranan kişi bir sprintör değil, maraton koşucusudur. Bunun yanında sakin,

171

anlayışlı, yeniliklere açık ve hoşgörülü olması lazım. Zira mistik sevişme, olağan cinsellikten farklı olarak değişen algı ve bilinç du­rumlarına, diplere sürükler yapıdadır. Ve partnerin sevgilisindeki bu türden hal değişimlerini karşılayabilecek, idare edebilecek ve yönetebilecek karakter yapısında olması gerekir. Neler yaşandığı­nı anlamasa dahi, en azından sessizliğini koruyarak bir tür söze dökülmeyen onay vermeyi deneyebilir bu durumlarda. Cinselliğe salt hazcı olarak yaklaşan biri, ister kadın ister erkek olsun, partne­rindeki hal değişimini başlangıçta ilginç bulsa ve hatta ona cinsel yönden fazlaca çekici gelse de, tekrarlayan zamanlarda (anlam ve­remediği için veya inanmadığı için) sıkılabilir. Hor görebilir, hatta alay edebilir. Böylesi biri ile tabi ki ne mistik ne olağan sevişmeye girmekten uzak durmak gerekir.

Mistik cinsellik yaşamamış, yaşayamamış insanlar, bu isim kar­şısında belli bir önyargı ile durabilirler. Normaldir. Bir takım kural­ların olması, ondan gerekli zevki alamayacakları veya beceremeye­cekleri düşüncesine sevk edebilir deneyimi yaşamamış birini. Ben­zer düşüncede iseniz, şunu size emin olarak söyleyebilir ve arkasın­da durabilirim: Mistik seks, kesinlikle sıkıcı değildir! Kesinlikle tek düze de değildir. Zevki azaltmak bir yana, çoğaltır. Doyumsuzluğu giderir, ruhsal, bedensel, zihinsel tatmini birleştirerek, psişeyi ola­ğanüstü dengeler. Bilirsiniz, muhtemelen başınıza gelmiştir: Belli bir dönem içerisinde her gün sevişseniz, masturbasyon yapsanız, çeşit çeşit pozlar, mekanlar hatta insanlar da deneseniz, hepsi bo­şunadır. Bir türlü tam olarak tatmin olmayı sağlayamazsınız içi­nizde. Mistik Cinselliği yaşıyorsanız, bu türden libido tacizlerine maruz kalmanız zordur. Libidonuz azalacağı için değil, yaşadığınız cinselliğin size tam ve uzun süreli bir doyum getireceği için . . . Yine de, her sevişmenizin enerjik niyetli olması gerekmez. Hatta ara ara, olağan seks yapmanız, faydanıza bile olabilir. Özellikle eşiniz alan­da bilgisiz, enerjiyle tanışık biri değilse, onu "normal" hazcı seks ile arada dengelemeniz gerekir. Bir zaman gelir, tüm vahşi içgüdüsel doğanıza teslim olarak, bir kaplan misali sevişebilirsiniz. Saldırgan, atılgan, cesur, kontrol dinlemez. Hatta biraz tehlikeli, buyurgan, sert ve çok çok vahşi. Başka bir zaman ise, kedi gibi uysal, sakin,

172

itaatkar, sevecen olursunuz. Emir almak ister, tam bir teslimiyetle, özverili bir hizmetkara dönüşürsünüz. Mistik sevişme, bu ikisi ara­sında bir yerdedir teknik olarak. Denge noktasında, ortasındadır. Dengeyi sağlamak iyidir, ancak psişenin gelişiminin, yaratıcılığının ve yenilenmesinin sağlanması bakımından, bazen dengeden dışarı taşıp, uçlara doğru esnemek gerekir. Aşırılıkları zorlamak gerekir. Bu sebeple, kaplan gibi vahşi veya kedi gibi uysal tavırlara girme­nin, mistik sevişmeyi de besler bir yönü var.

Mistik sevişme kimlerle yaşanabilir, arada ne tür duyguların ol­ması gerekir ve beklenir sorularına daha evvelki sayfalarda değin­miştik. Çiftin arasında klasik anlamda bir aşk fırtınasının esmesi gerekmediğini belirtmiştik. Aşk olmayabilir, hatta olmaması bir yönden, ilişkinin enerji yönünden devamı ve gelişimine daha iyi fır­satlar sunabilir. Çünkü aşk, günümüzde yaşanan şekliyle, kıskanç­lık, bağımlılık, sorgulama, yargılama, yalnız duramama, "onun" üzerinden hayatı yaşama ve kimliğini yitirme gibi olumsuz yönle­riyle yaşanır ve hatta bu yönler yoksa, aşık olunduğundan şüphe dahi duyulur. Aşk acısı çekmenin hoş olduğu söylenir, teşvik edilir. Gözyaşı dökülmeyen ilişkide duyguların sönük kaldığı düşünülür, ilişkiler arabeskleşir. Cinsel simya açısından bu tutumların hiçbiri­nin olması istenmez. Enerjik seks, her iki tarafın kendi saygınlığını, psişik bütünlüğünü, özelliğini, bağımsızlığını korur ve diğerinde aynı değerlerin gelişmesini teşvik eder. Bir tarafın diğerine baskın olması veya ödün ister olması düşünülemez. Haklar eşittir, cinsel simya yolu ile kişisel gelişimi ilerletmek dışında kişiyi bağlayıcı bir talep yoktur. Bu demek değildir ki, eşler birbirini aldatabilir, yalan söyleyebilir veya sırtını döndüğünde istediğini yapabilir. Fakat ya­pıp yapmayacakları, karşı tarafın talebine bağlı olmamalıdır. Veya onu kaybetme kaygısı ya da korkusundan ileri gelmemelidir. Sadık kalınacaksa, mistik cinsel deneyimin tatmin ediciliği sayesinde ka­lınır. Bu türden bir deneyim yaşamış insanların zaten normal seks­ten zevk alabilmeleri son derece zordur. Ve burun kıvırırlar. Onları, normal kişilerin ilgilendikleri tarzdan sıradan bir sevişme, artık pek ilgilendirmez.

173

Mistik sevişmenin nasıl bir hal, nasıl bir derinlik olduğunu bile­bilmek adına, en az bir defa olmak üzere, bu deneyime aşık olarak katılmakta fayda var. Aşk + enerjik seks formülü, o ana dek renk yelpazesinde hiç görülmemiş renklerin olduğunu görerek şaşkınlık­la donakalmaya benzer. Veya sırf nota skalasında sekizinci bir nota olduğunu duymanın yaşatabileceği huşu ile birdenbire sarsılmak ve sendelemek gibidir. Mistik cinselliğin içerisine sırılsıklam aşık olarak daldığınızda, psişeniz size uzun sürece yetecek kadar mistik arzu, hedef ve istek yakıtı yükler. Bu deneyim uzunca bir süre yolu­nuzu aydınlatmaya imkan sağlar. Daha sonraları normal olarak aşk duygusunu, bir eşe bağlı olarak yaşamaktan vazgeçmeyi öğrendi­ğinizde, aşkın bir odak olarak sevgili olması artık gerekmediğinde, onun üzerinize giydiğiniz ve her yere beraberinizde götürdüğünüz bir giysi olduğunu anlarsınız. Kaynağın sadece sizde olup dışarı taşan hedefsiz bir hal olduğunu kavrarsınız. Veya daima başınızın üzerinde gezinen sıcak bir yaz yağmuru bulutu. Kimle olursanız, kendinize kimi layık görerek, ten sıcaklığına açarsanız kendinizi, o yağmur ikinizi birden ıslatıp duracak bundan böyle . . . Her zaman ve her yerde, seçimler doğru olduğu sürece . . .

Cinsel Simya alanında pratik yapacağınız kişi ile tanışıklığınız ne kadar uzun süreye dayanıyorsa, aranızdaki uyum açısından o kadar iyi olur. İki kişi ilk tanıştığında ve birbirine cinsel çekim duyduğunda, kuşkusuz heyecan ve duygu kıpırtıları çok yüksek se­viyede gezinir. Ancak çok da kısa bir süre sonra, kıpırtılar yerini ilgisizliğe, "bu da ötekiler gibi" deyişlere bırakır genellikle. Ve cinsel simya daha ona doğru adım atamadan biter. Bu alanda yol almak isteyenler mümkün olduğunca eş değiştirmeden, uzun süreli ilişki­lere adamalıdır kendilerini. Eşler birbirini ne kadar daha çok tanır, alışırsa, aralarındaki sessiz anlaşma dili de o denli gelişir. Ona en samimi düşüncelerinizi o zaman paylaşabilir, ilgili olmasa dahi baş koyduğunuz zor hedefi onaylar, destek çıkar, varlığı ve katılımı ile teşvik eder. Böyle bir partneriniz varsa çok şanslısınız. Size yeterin­ce zaman ve ilgi ayırabiliyorsa, hele ki bir de "sizden biri" ise, yani enerji kanalı açık, onu duyumsama oranı yüksekse, sizi kimseler tutamaz artık! Ne yazık ki, bu türden "yüksek amaç" güden cinsel-

174

liği hayata bakış açısı yapan ve hedef güden insan sayısı çok ama çok azdır. Kadınlar arasında ve erkekler arasında da durum aynıdır. İçgüdüleri geçici süre için hoyratça doyurmadan çok öte gitmeyen, kaba, incelikten uzak sevişmeyi adet edinmişiz. Ve bu bize normal hatta çok iyi gelir, çünkü başka türlüsünün olabileceğini zaten de bilmiyoruz. Hele ki ülkemizdeki durumu gerçekçi olarak tarttığı­mızda, bırakın mistik, aşkın veya normal sevişmeyi, karşı cinsten bir partner ile sevişmeyi başarabiliyorsa biri, bu "iyidir". Tabi ki so­nuncu sevişmeden kasıt cinsel organların birbirine kısa süreli te­masıdır, "adam" olana o kadarı yeter de artar denir ya . . .

Yeri gelmişken dipnot mahiyetinde bir paragraf girmeliyim. Hep karşıt cinsten olanların cinselliği üzerinden gittiğimi fark ettiğinizi düşünüyorum. Buna sebep kitapta sadece kendi gözlem­lerime ve alanla ilgili olanların fikirlerine yer veriyor olmamdan kaynaklanır. Eşcinsel ilişkilerdeki enerji akışının durumunu irde­leme şansım olmadı hiç. Fakat bildiğim üzere, insan temelde çift cinsiyetli bir varlıktır. İçinde iki cinsin ruhunu taşır. İlkel psişe, self, bu iki cinsiyetin de izlerini barındırır. Kadında gömülü olan erkeğe animus, erkekte saklı olana da anima denir psikanalitik dil­de. Ruhsal ve psişik açıdan ruhu eril baskın olan erkekler, bildiği­miz heteroseksüel erkeklerdir. Fakat eğer dişil yönü baskın olarak çıkarsa psişede, o erkek daha feminen hatta kadınsı olur, eşcinsel eğilimler çıkabilir. Ve bu oran oldukça yüksektir. Tüm toplum ve zamanlarda oran lO'a 1' dir. Bir yerden diğerine, bir çağdan ötekine oran değişmez. Sadece açığa çıkanların, istatistiğe geçenlerin sayı­sında bir değişim olur. Bu kadar yaygın olmasa dahi (%3) kadınlar için de aynı durum söz konusudur. Erkek ruhu baskın kadın, ken­dini zorla bir kadın elbisesine sıkışmış erkek gibi, bir kadın beden içinde hapsedilmiş gibi hisseder. Şimdi kendine ait hissetmedikleri bu bedenleri, emanetleri bir şekilde kabul edip ama yine de ilgileri­ni aynı cinsten olanlara yönelttiklerini düşünelim: eşcinsel ilişkile­re girdiklerini. Bu durumda yine de karşıt enerji buluşması olmalı değil mi? Görünüşü kadın olsa bile, taşıdığı ruh, yani enerji erilse, başka bir kadınla seviştiğinde bu enerjisi karşıt kutbuyla birleşmiş olmaz mı? Ben öyle olacağını düşünüyorum ve ruhsal (doğal olarak

175

da bedensel)sağlıkları açısından doğru olanın da bu olduğunu his­sediyorum. Olsun varsın, mutlu hissettikleri, kendini tam ve bü­tün hissettikleri ilişkileri yaşasınlar. Bu kitabımı okuyup da enerjik (mistik) veya benzeri aşkın cinsel deneyim yaşamış olanlar varsa da, bana ulaşmaları dileğimdir. . .

Şimdi yavaş yavaş, eşli uygulama örnek ve püf noktalarını açık­layan satırlara sıra geliyor. Eşli cinsel deneyimleri ben, başlıca iki gruba ayırıyorum. Eşlerden biri veya her ikisinin enerji kanalı açık, duyumu yüksek ise, daha pasif, daha sakin sevişme biçimlerini tercih edebilir, enerjiyi gözlemleyebilmek ve tam olarak hissedebil­mek adına. Enerji hissiyatı düşük ve/veya onu uyandırmayı hedef edinen bir çift ise, beden kıvranışlarının, git-gellerin daha agresiv olduğu pozisyon ve hareketleri denemelidir. Dalga etkisi yaratan bu hareketleri, Yoga'nın Kobra ve Çin' in Chi Gong pratikleri kısmında açıklamıştık. Şimdi bunları, hayal gücü ve fantezimizi kullanarak, çeşitli varyasyonlarla cinsel ilişkimize katmayı denemeliyiz. Belki bir üçüncü grup ekleyerek, cinselliği direk olarak aşkın noktaya taşıyan tantrik uygulama yönünden anlatmayı denemeliyiz. Bu türden pratikler en zor olanlarıdır ve her iki tarafın, özellikle de erkeğin üst düzeyde yetenekli, kontrollü, bilgili ve sabırlı olmasını gerektirir. Birkaç ilkeyi açıklama niyetine, hazzı üst düzeye çıkaran ve böylelikle bilinç değişimiyle beraber aşkın deneyimin içerisine sürükleyen bir uygulama örneğini vermekle başlayalım. Sevişme biçimini tarif ederken, daha çok erkeğin kadın üzerinde uyguladığı teknikler üzerinden gideceğiz. Haz ve enerjiyi kadın edeni üzerinde izleyeceğiz. Bunun iki sebebi var. İlki, benim kadın olmam ve kadı­nın hissiyatını deneyimlemiş olmamdır. Diğeri, erkeğin de zaten kadının cinselliği ve gücü üzerinden gitmeye zorunlu oluşudur. Ne­deni de basit. Kadın, cinsel yönden güçlü ve dayanıklı olan tarafıdır seksin. Cinsel ilişkinin süresi her ne kadar erkeğin devam ettirebil­me süresi ve yeteneği etrafında şekillense de, mistik seks ve enerji söz konusu olduğunda, kadın ona nazaran potansiyel bakımından fark atmaktadır. Bu fark, başta fizyolojik sebeplerden kaynakla­nır. Kadın, neredeyse sürekli sevişme, zevk alma ve çoklu orgazm olma yeteneğine sahiptir. Zevkin yüksek olması ve orgazmın çok-

176

luğu, onda açığa çıkan cinsel enerji miktarını (Çin Tao Bilgeliğinde Jing) kat kat arttırır. Erkek ancak kadının bu sürecini besleyerek, gözlemleyerek üretilen enerjiye ortak olabilir. Erkek, kadınına sırf bu yüzden bile olsa tapınmalıdır, seks sırasında. Onun sınırlarının kendi hayalinin ve algılarının çok çok ötesinde olduğunu bilerek, her defasında daha da ileri ve daha da ileri gitmeye ve götürmeye çalışmalıdır. Kadını, kendini enerjiye açması için zorlamalıdır. Bu, bir erkeğin görevi olmalıdır. Günümüzde unutulmuş/unutturul­muş olan vahşi doğasını, büyük yaratıcı enerji kaynağını hatırlat­mak ve açmaya zorlamak görevi . . . Tekli uygulamalar bir yere kadar işe yaradığından, kadın içsel kaynağının dip kısmına ulaşmayı tek başına başaramaz. Kıyısında dolanır durur. Yaratıcı psişik (cinsel) enerji kaynağı, çok derinlerde bir yerlerde yatar. Onu oradan çıkar­mak için fazlasıyla emek ve iyi niyet, ayrıca sevgi ve saygınlık, şeh­vet, özveri ve sabır gerektirir. Çünkü kadın sudur. Erkek ise ateş. Ve ateş hemen tutuşurken, buna karşın suyu kaynatması zaman alır.

Aşağıda okuyacağınız tekniği, içerisindeki bir takım önem­li kuralların üzerindeki odağı kaçırmamak kaygısıyla, kısa kısa geçeceğim . . .

Marifet İnceliklerde Saklı

Öncelikle erkeğin kadına masajıyla başlar sevişme. Erkek bildi­ği masaj tekniklerinden birini uygulayabilir. Veya bu kitapta kısaca değinilen masaj örneğini deneyebilir. Önemli olan, yumuşak, na­zik, ama kararlı, ne yaptığını bilen ve yönlendiren bir el ve teknik kullanılması. Masaj yağı çeşidi, saf, doğal, eşin hoşuna gidecek bir tür, atmosfer de onu gevşek ve zihinsel olarak da kaygısız bir genel duruma getirecek halde olmalıdır. Bunun için mekanda tütsü, mum gibi rahatlatıcı ve hazırlayıcı araçlar bulundurulabilir. Masaj hangi teknikle yapılıyor olursa olsun, iki bölgenin üzerinde çalışılması önem teşkil eder. İlki, böbreklerin belde denk geldiği yerdir. Böb­reklere yapılan masaj , onları ısıtarak kortizon seviyesinde düşüş sağlarken aynı zamanda Jing (kaba cinsel) enerjiyi hareketlendirir. İkinci bölge, tahmin ettiğiniz gibi, cinsel organların olduğu yerdir. Bedenin her bir bölgesine temas edildikten sonra, en son cinsel böl-

177

gelere sıra gelir. Vajinaya, apışarasana yapılan masaj, masajın rengi­nin süratle sevişmeye döndüğü zaman olacak. Masaj kısmı sonlan­dıktan sonra kadın, erkeğin uyarılmış organını içine almaya hazır ve istekli hale gelir. Vajina içerisine alırken penisi, hemen girişin başında bekletmeli biraz. Kısa dalışlar ile başlanmalıdır. Sığ dalış­lar sırasında vajinal girişin yalnızca ilk beş santimetresine kadar gelinir. Buradaki G noktasına dokunularak, kadın zevk yönünden uyarılır. Bu sebeple başında penis fazla derine girmemeli, 10 kısa (sığ) ve 1 uzun (derin) giriş olacak şekilde git-gellere başlanmalı. Son derin giriş yavaş yapılsın, çıkış ondan da yavaş. Böylelikle va­kum etkisi yaratılınca, zevk çok fazla artar. Sığ-derin girişler 10-1, 9-2, 8-3'ten 6-4' e gelecek şekilde devam etmeli. Oran eşitlendiğin­de, yani 5 sığ - 5 derin olduğunda derin dalışlara geçmeli. 6-4, 7-3 'ten 10 derin - 1 sığ'a kadar geldikten sonra tekrar ön sevişmeye de­vam edilir. Boyun, göğüs, bacaklar ve klitoris okşama ve öpüşlerde önceliklidir. Sonra yavaşça pozisyonlara geçmek lazım.

Temelde herkesin bildiği 5 -10 pozisyon var, kalanları onların varyasyonudur. Pozisyonlar kadar önemli olan, bu pozisyonların püf noktalandır. Söylemek istediğim ilk incelik, kadının bacak du­ruşuyla ilgili bir özelliktir. Enerjisel bakımdan bacaklar mümkün olduğunca açık olmalı. Erkeğin bacak kasları kadının kasıklarını iyice açmalı, maksimum ayırmalı. Bu hareketin kolaylığı için sert bir zemin, mümkünse yatak yerine yer veya başka bir zemin kulla­nılmalı. Kasıklar iyice açılınca anüs ve klitoriste farklı bir duyarlılık hissedilir. Giriş çıkışlar çok yavaş olmalı, bu noktada anal uyan da önemli. Ritmi belirleyen kadın olmalı, boşalma ritminde sevişmeli ama boşalmamalı. Erkek mümkün mertebe hareketsiz kalsın. Tam orgazm olacakken kadın kalkmalı ve yatağa geçip kedi gibi yoga po­zisyonda durmalı, omurgayı açıp kapamalıdır. Sonrası için tekrar oral ve vajinal seks ile devam etmeli, apışarası dil atılmalı. . . Bu böyle bir saat kadar süreyle iki taraf da orgazma ulaşmaksızın devam et­melidir. Sevişme süresince kadın ve erkek, el ve dil ile beden üze­rindeki okşayışlarını aksatmamalıdır. Masaj ve okşayışların izlediği yön konusundaki bir özelliği bilmek gerekir. Kuyruk sokumundan itibaren omurga boyu sırttan yukarıya doğru yapılan masaj, cinsel

178

enerjiyi hem yukarı merkezlere yükseltir hem de dönüştürür. Enerji değişir, cinsel hüviyetini kaybeder ve ruhsal/zihinsel enerjiye doğ­ru döner. Bu sebeple cinsellik sönmeye başlar. Tam terine, boyun­dan kuyruk sokumuna doğru bir yön izlenirse, enerji kaba cinsel forma doğru geri dönüşür. Bu inceliği bilmek ve ustaca kullanmak gerekir. Cinsel simya söz konusu olduğunda, en önemli hedef, cinsel enerjiyi zaten ruhsala dönüştürmektir. Ve bedenin doğal olan eği­limi zaten izin verildiği takdirde bu yöndedir. Ancak, cinsel enerji ruhsala dönüşürken, onun miktarı da önemlidir. Eğer sevişmenin hemen başında onu dönüştürecek ek tekniklere girişirsek (omurga boyu aşağıdan yukarı masaj gibi), dönüştürecek pek az bir enerjimiz olur. Oysa sevişmeyi mümkün olduğunca uzun süre için sürdürmek ve hazzı maksimuma çıkartmak, en sonunda da, tabiri yerindeyse, tüm ceplerimiz dolduğunda, onu ruhsala yönlendirmek daha doğ­rudur. Cinsel açlık ne kadar süre devam ederse, zevk ve doyum ile sonra beraberinde gelecek enerji de o kadar artar. Bu sebeple masaj yönü ilişkinin sürmesini istediğimiz vakte uygun olarak belirlenme­li. Uzun bir seks için, omurga boyu yukarıdan aşağı masaj ile başlan­malı, ara ara yön değiştirilse de kati olarak alttan yukarı, üst enerji merkezlerine gönderim sevişmenin sonlarına bırakılmalıdır.

Taocu Sevişme mi, Yoksa Tantra Yaklaşımı mı?

Cinsel simya veya kalıpları aşan, maddeyi zorlayan bir seks söz konusu olduğunda, onun da türevleri olduğunu söyleyebilirim. Baş­lıca iki ayrı gruptur onlar. İlki şüphesiz Tantra' dır. Tantra en çok bilinen, merak edilen ama uygulamada ender olarak başarılan cin­sellik türüdür. Tantra türü sevişmede amaç özetle dualiteyi aşmak­tır. Bunun için zevkin sınırlarının aşıldığı, bedenlerin hiper uyarıcı hale geldiği yöntem ve uygulamalar izlenir. Haz kademe kademe arttırılırken, yukarıdaki emsalde görüleceği gibi, "işin" büyük bir kısmı erkeğin kontrolünde ve yönlendirilmesindedir. Sıkılmaksı­zın, yorulmaksızın ve sabırla erkek kadını bir hamur gibi yoğurur. Olabilecek her tür zevk arttırıcı yöntem, oyunun içine alınır. Sa­atler boyu bir o duruştan bir bu duruşa geçerken kadın ve erkek, zevkin ruhen ve bedenen kaldırılamaz noktaya geldiği bir zaman dilimi gelir. Genelde kadının üçüncü orgazmından sonra, işlerin

179

rengi değişir. Dördüncü, beşinci orgazmdan sonrasını saymak ge­reksiz olur, çünkü bundan sonra orgazmın zevki süreklilik kazanır. Ortalama bir sevişmede üç-beş saniye süren bir zevkin başlayıp da hiç durmadığını düşünün. Hazzın bir türlü bitmediğini. Bu duru­ma yakalanan kadın, delirecek gibidir, zevkin şiddetinden. Haz, kaldıramayacağı denli yüksek ve sürekli olduğundan, bitmesi için yalvarabilir, ağlayabilir yoğunluğun şiddetinden. Haz ve acı, bir şe­kilde harman olmuştur zihninde ve o bilir ki, aydınlanma işte o zevki acı karışımının ardındadır. O zaman kadın, zıngır zıngır titremeye başlar. Yorulduğundan veya üşüdüğünden değil tabi. Heyecanın, zevkin, ızdırabın inanılmaz seviyesinden, hazzın bedenini ve zih­nini ele geçirişinden. Algı ve bilincin değişime uğramasından. O anlarda kadın içmeden sarhoş gibidir. Daha da ötesi, zamanın ol­madığı, mekanın silikleştiği bir yerlere gitmiştir. Erkeğinin okşa­yışları sanki dışarıdan değil de, kendi içinden geliyor gibidir. Sesi ise, çok uzaklardan, bir düşün sesi gibi gelir. Kadının bu zihinsel duruma, mistik algıya geçiş yapması için eşinin saatler boyu onun­la ilgilenmesi gerekebilir. Ama bir kez bu olduğunda, ulaşılan hal, her ikisini de derinden etkiler. Belki ömür boyunca unutulmayacak bir seviştir bu. Boyut içinde yaşanan bir başka boyut gibi . . . erotikle pornografiğin, kayıtsızlıkla aşkın, haz ile acının karıştığı sihirli bir alem. İçine duyu ötesinden esintiler gelen . .. Altın çiçeğin sırrı . . . O kapının, zevk ile acının dengelendiği yerin ardı mühürlüdür. Ora­yı görebilmek için, sırra kavuşabilmek için, kendini, partnerini ve sevişmeyi kaybetmesi en son da zevk ve acı duyumunu yitirmesi gerekir. Hiçbir algı kalmayıncaya dek . . .

Her bir kadının, her bir erkeğin bu deneyimi en azından hayat­larında bir kez yaşamalarını dilerim. Öyle olduğunda, partnere değil de, cinsel aşka aşık olmanın, o anlara aşık olmanın ne demek olduğu an­laşılır. Yaşamadan ne desem, boş, anlaşılamaz. Hazzın ötesine ge­çerken, bilincin "uçtuğu", algıların normal dünyadan, mistiğe ve fi­zikötesine geçiş yaptığı bu sevişme türünde çiftler enerjiyi üretme, gözlemleme ve yönlendirmeyle uğraşmazlar. Sevişmedeki hazzın süreye paralel olarak yükselmesi elbetteki cinsel enerjiyi de yüksel­tir. Ancak buradaki yükseliş, iradi değil, spontanedir. Ve enerjinin

180

devinimi veya dağılımı amaçlanmaz. Bu yüzden yükselen ener­ji, çiftin zevk algısındaki artışla beraber, algı değişimine kanalize edilmek üzere, zihne akar. Üretilen enerji, mistik bir forma girerek, eşi benzeri görülmemiş haz derinliklerine sürükler.

İkinci sevişme türü, enerji amaçlı diyebileceğimiz sekstir. Bu uygulama türünde eşler oldukça kontrollü ve bilinçlidir. Olayların ellerinden kaçmasına izin vermezler. Orgazm zamanları iradenin etkisinde ve planlıdır. Enerjik seks, kadın ve erkeğin, uyumlu, defa­larca pratik edilmiş ve ustalıkla öğrenilmiş dansı gibidir. Bu karşı­lıklı dans, iki bedenin enerji kanallarını açar, yükseltir ve nihayetin­de istenen amaç için yönlendirir. Taoculukta enerji çalışmalarının amacı, uzun, dengeli ve sağlıklı bir ömür yaşamayı sağlamaktır. Ve gerçekten de Çin kaynaklara bakıldığında, Taocu Cinsel Simya'nın bir sır öğreti olarak sadece İmparator ve çevreleri gibi en yüksek dü­zeydeki kişilere açıldığını görüyoruz. Ki onların da çok uzun yaşam sürmüş oldukları gözümüzden kaçmaz. Bizler de Çin Tao türünde seviştiğimizde, enerjiyi üretip, sonra da omurga üzerinden beden ve organlar boyunca dolaştırmayı öğrenebiliyoruz. Sağlıklı, dengeli ve kaliteli, uzunca bir ömür için zemin oluşturmak adına. Böylece enerjiyi gözlemlemeyi de başarıyoruz. Onu tanımaya başlıyoruz. Dilersek onu biriktirip, başka işlere, başka meselelere yönlendir­mek üzere zengin bir kaynak haline de getirebiliriz. Taocu sevişme, bize böylesi bir olanak sağlar. Tabi ki bu seviş biçimi de her cinsel eylem gibi, zevk odaklıdır, onun yanında enerji amaçlıdır. Ancak Tantra kadar şehvetli ve çıldırtan, delirten bir cinsellik değildir o. Çünkü bilincin, enerji gözlemini temelden kaçırmayacak kadar açık olmasına dikkat etmek gerekir. Bu sebeple, aşırı alkol gibi bilinci değiştirici maddelerin alınmamasına dikkat edilir. Tantra türünde ise tersine, belli bir miktarda alkol (ben şarap olması üzerinde ısrar ediyorum) içimi önerilir. Böylelikle algı değişimi daha bir kolaylıkla sağlanır, alınan zevk artar, sevişme zamanı da bir hayli uzar.

Gerek Tantra türü sevişme, gerekse Taocu cinsellik sıradan, nor­mal, "halk tipi" cinsellikten güçlü bir şekilde ayrılan iki alternatif ekoldür. Gerektiği gibi uygulandıklarında, her ikisi de son derece güçlüdür, insanı fizikötesiyle tanıştırma gücüne sahiplerdir. Tantra

181

ve Taocu sevişme, dünyevi gerçeklikten aşkın boyuta sıçratan bir zıplama tahtası gibidir. Her ikisi de kendi yöntemleriyle işe yarar. Hangi birini seçeceğimiz, veya seçip seçmememiz, cinsellikte olan beklentilerimize göre değişir. Bana sorarsanız, birini birine tercih etmeyin derim. Gerekli zamanlarda gerekli olanı uygulayın. Za­mana, partnere, duygusal durumunuza göre. Basit bir örnek: Eğer regl döneminde bir kadınsanız, Taocu sevişme biçimi ruhunuza hi­tap etmez. O günlerde sevişecekseniz, en ileriyi zorlayan, şehvetli, atak, çıldırtan uygulamalara girişmelisiniz. Alacakaranlığın bürü­düğü tantrik cinselliğe. Partneriniz testosteron düzeyi yüksek, kas gücü yerinde, buyurgan, vahşi, içgüdüsel ve güçlü bir doğal cinsel­liğe sahip biriyse, yine Tantra türü size daha uygun olacaktır. Böyle birini, yumuşak sevişmeye yönlendirmek üzere eğitmeniz zaman alır. (Ayrıca onun doğallığını yitirtebileceğinizden, kendisine yazık da olur Q) Tersi durumlarda ise, yani eşiniz sevecen, sıcakkanlı, sa­bırlı ve kontrollü bir yapıdaysa, onu çok kolayca enerji çalışmalarına yönlendirebilirsiniz. Yine sevişme türü, zamanlama ile de ilgilidir. Gündüz sevişleri, Tao türü için, gece Tantra için uygundur. Bana kalırsa, ikisinden de alacağınız haz ve enerji farklı olacağından, bir türe bağlı kalmayı seçmeyin. Hatta biriyle başlayıp, diğeriyle sür­dürmeyi deneyin. Çeşitleyin, değiştirin, yaratın. Hayal gücünüzü ve sezginizi kullanın.

Sevişme pozisyonlarının seçimi konusuna gelince . . . Mistik se­vişme demek, sırf şekle bağlı, bol pozisyonlu bir sevişme, salt eği­lip bükülmeden oluşan taklit bir kamasutra değildir. Mistik seks dendiğinde, bir yaklaşım biçimi, fizikötesini zorlayıcı bir seviş şekli anlaşılmalıdır. Bu bir süre veya pozisyon çeşitliliğinden oluşan bir teknikten ziyade, bir yaklaşım biçimi, bir tarzdır. Ve onu üzerine giyen kişi, bu tarzı salt sevişirken değil, dışarıdaki hayatı için de yaşatır. Yani intim yaşantı ile günlük yaşantısı tutarlıdır cinsel enerji ile gerçek anlamda uğraşan bir insanın. Herkesin bildiği te­mel pozisyonlar ve onlardan türeyen onlarca varyasyon başlangıç için yeterlidir. İleri derece Hatha Yoga ile uğraşmıyorsanız, zaten bu bilindik pozisyonlarla yetinmek durumundasınız. Enerji kanalları­nız açık ve işlev ise, hangi pozisyonda olacağınız çok önem teşkil

182

etmez. Hatta fazla fazla çeşitleme yapmasanız da olur, enerji her türlü akar yolunu bulur nasıl olsa. Ancak enerjinin hangi duruş­ta nasıl bir dolaşım izlediğini, hangisinin daha etkin, daha güçlü olduğunu anlamak bakımından ilk başlarda mümkün olduğu ka­dar farklı denemelere girmenizde fayda var. Zaten ruhsal doyum açısından da bir gerekliliktir bu. Kitapta da örnek oluşturabilecek birkaç pozisyon veriyorum. Onları renklendirebilir, çeşitleyebilir, çok fazlasını kendiniz hayal ederek üretebilirsiniz. Ana fikri alın ve sevişmelerinize katın yeter . . .

Dalga Etkisini Yaratmak - Kedi Duruşu

Yukarıda kısaca değinilen kedi duruşundaki enerji aktivasyonu­nu anlatalım . . .

Mekan, beden ve zihin hazırlığın tamamının yapıldığı geniş bir zaman seçmeli kendimize. Kimseler tarafından rahatsız edilmeme­li, hiçbir parazit güşünce, motivasyonumuzu bozmamalı. Yapaca­ğımız pratiğe tam olarak adamalıyız kendimizi. Yeterince zaman ayırmalıyız. Cinsel arzuyu, uyarıyı belli bir düzeye getirmek adına çift mümkünse belli bir süre çıplak olarak durmalı, birbirini göz­lemlemeli, fakat dokunmaktan kaçınmalıdır. Veya tersine, duş veya masaj yoluyla, birbirinin bedenine yumuşakça ve yavaşça dokun­malı, tenin gerilimini belli bir düzeye çıkarmalıdır. Sinirler gerilip de zamanı geldiğinde, yoğunlaşan cinsel gerilim neredeyse somut bir madde - gaz veya koku gibi hissedilir olacaktır mekan içerisinde.

Beden ve arzular yay gibi gerildiği noktada, kadın yere geçer. Dizleri üzerine çökerken, Yoga'nın kedi duruşunu alır. Erkek arka­dan yanaşarak yine diz üstü iner, vajinal giriş yapar. Enerjinin üze­rine basınç yapılacağı pozisyon budur. Bu aşamaya dek, çift çeşitli aşk oyunlarına adamıştır kendini, okşayışlar, dokunuşlar, oral uya­rılar gibi klasik zevki tırmandırıcı eylemleri yapmış, hazzı belli bir seviyeye kadar tırmandırmıştır. Gidip gelmeler başladığında kadın, sırt, boyun ve başını yukarı ve aşağı kavislendirerek, daha once ta­rif ettiğimiz dalga hareketini uugulamaya başlar. Gövdenin belden yukarı olan bölümü "dalgalanırken" hareketin yumuşak ve ritmik olmasına dikkat edilir, aynı zamanda görünüş bakımından da este-

183

tik olması gerekir. Erkeğin vajina içerisindeki hareketi de, kadının dalga hareketine senkronize olmalı, onun temposuna ayak uydur­malıdır. Normalde her birleşmede olması gerektiği gibi . . . Erkeğin ve kadının fiziki dayanıklılığı ve kas kuvveti yerindeyse erkek, ağırlı­ğını fazla vermeyerek kadının sırtına yaslanır, elleriyle onu sarma­larken, göğüslerini uyarmayı deneyebilir. Ensesini hafifçe ısırabilir, tıpkı kedilerin yaptığı gibi. Veya elleri kadının sırtında gezebilir ve enerjinin hareketini rahatlatabilir. Tüm hareketler cinselliği erotik ve estetik yönünden uzaklaştırmadan, deyim yerindeyse maskara etmeden, komik hallere düşmeden uygulanmalıdır. Tam bir disip­lin ve süreklilik içerisinde.

Enerjiyi bir tarafa ayırırsak bu pozisyonun kadın ve erkeğe ayrı ayrı olmak üzere ruhsal yönden derinden dokunan tarafları var. Daha ilk bakışta, hayvani (bu kelimeyi iyi anlamda kullanıyorum), vahşi, içgüdüsel ve ilkel tarafıyla çarpıyor sevişme biçimi. Erkeğe kadının efendisi olma, onu sahiplenme ve kontrol etme, hükmete gibi gerekli ruhsal doyumları tattırırken, kadına da başta hükme­dilmenin dayanılmaz cazibesini, erkeğin gücünü, dişiliğin aynı zamanda hem zayıf hem de kuvvetli olabileceği gerçeğini gösterir. Cinsel pozisyonlar sırf doku teması değildir. Her bir çeşitleme, psi­şenin farklı yönlerine hitap eder, doyurur ve yatıştırır. Bu yüzden ne kadar çok pozisyon olursa, o kadar iyidir, zihinsel tatmin ve ruhsal doyum (ve tabi ki de sağlık) açısından. Bir veya iki pozisyo­na sıkışıp kalmak, sürekli o duruşları tekrarlamak sadece fiziksel bir uyarımın getirisi ve göstergesi değildir. Aynı zamanda kişinin ruhsal yapısını ve karakter özelliğini anlatır. Bir psikanalitik, sırf sevişme biçimine bakarak, psişe ile ilgili oldukça geniş bir analiz tablosu oluşturabilir . . .

Kedi duruşunda yapılan sekse dalga hareketi uyarlanabilir de­miştik. Dalga hareketinin ise bedende sabit bir noktaya, bir dayna­ğa ihtiyacı olduğunu da evvelki sayfalarda belirtmiştik. Bu pozisyo­nun değişmezi, yere basan el dizler ve ayaklardır kadında. Erkekte de dizden aşağı, ayak ucuna kadar olan kısım. Kedi duruşu, formu yerinde olan çiftin her iki tarafını da etkin ve hareketli kılabilir ser­bestliğe izin verir. Dalga etksinini deneyimlemek hem kadın hem

184

erkek için mümkündür. Bu yönden bakıldığında, kaliteli bir pozis­yon olduğunu söyleyebiliriz. Erkeğin çok fazla uyarıldığı bir duruş olmasından dolayı, onun boşalma kontrolünde oldukça iyi olması beklenir. Kadına gelince, onun bu pozisyonda orgazma ulaşması daha zordur. Fakat yetenekli, özverili ve bilgiye açık bir erkek, ka­dının klitorisi ve göğüsleri, kalça ve beliyle ilgilenmesi gerektiğini bileceğinden, onu orgazm noktasına taşıyabilir. Kedi duruşunun sağladığı en önemli avantajlardan biri de, erkeğin kadının sırtı­nı rahatça okşayabilmesine olanak vermesidir. Bu hareket enerji­nin yükselmesi bakımından son derece gereklidir. Kadının cinsel enerjisi yükselirken ve dönüşürken, erkek sırtı sıvazlayarak onu omurga boyu yükseltip dağıtabilir. Alttan yukarı, elin avuç içleriyle süpürebilir, özellikle ense kökü ve boyundaki muhtemel birikimle­ri rahatlatabilir. Böylece enerji, omurga boyu rahatça çıkabilirken, mikrokozmik yörünge kanalı da küçük tümseklerden, blokajlardan temizlenir. Enerji rahatça akıp, ulaşması gereken yerlere gider. Or­ganlara ve uzuvlara doğru dağılır.

Kadındaki enerji hissiyatı, kuyruksokumundan itibaren sırt bo­yunca yukarıya pompalanan bir sıcaklık olarak algılanır. Erkeğin her bir girişi, başın tepe bölgesinde basınç ve karıncalanma, man­yetik histe artma olarak karşılık görür. Şöyle de denebilir: kadın, penis girişinin basıncını eşanlı olarak beyinde hisseder. Duruşta kadın bacaklarını iyice açarsa, kasıklar iyice iki yana ayrılırsa, er­keğin kök çakraya yapacağı baskı ve uyarı da çok fazla olur. Dola­yısıyla enerjiye yapılan müdahale de o oranda artar. Kedi duruşu, Kundalini'yi harekete geçiren en etkin pozisyonlardan biridir.

Orgazm ile patlayıp çıkan enerjinin dağılmadığını algılarsa ka­dın veya erkek, bir yetersizlik, huzursuzluk, gerilimli bir hal çöker üzerine. (Ondan sonra orgazm olmasına rağmen tüm gün ekşi ve sinirli dolaşabilir Q)Bu durum özellikle cinsel organların teması olmadan ulaşılan orgazmların ardından oluşur. Oral veya elle ya­pılan doyumlar gibi. Koitus'un getirmediği orgazm çeşitlerinde, en sıklıkla da klitoral orgazmlarda, enerji bazen gerektiği gibi uzuv ve organlara dağılamaz. Eğer kişi ortalama bir cinsellik yaşıyorsa, bu durumun çok fazla farkına varmaz. Zaten üretilen cinsel enerji

185

de düşük seviyede kalacağı için, bu takım sorunlara neden olmaz. Açığa çıkan enerjiyi suya benzetecek olursak, normal sevişmede bir musluk suyu kadar akar diyebliriz. O halde musluktan akan su, taz­yik de buna göre olacağından sistemde oldukça rahat dağılır. Fakat enerjinin yoğun olarak üretildiği sevişlerde ortaya çıkıp akmaya ça­lışan su hacmi ve tazyiği belki de beş - on katı kadar yüksektir. Ve normal ev şartlarında musluklar onu akıtmaya yetmez. İki cinsellik arasındaki fark bu. Tazyikle çıktığında enerji, beden üzerinde ileri derecede basınç yapar ve psişede gerilim, "kesmemezlik", yarımlık, huzursuzluk, kasların kasılması gibi sıkıntılar eşlik eder. O zaman az yukarıda değindiğimiz gibi eşin başta omurga üzeri olmak üzere yapacağı masaj, enerjinin akışını ve dağılışını dengeleyebilir. Eğer eş bir sebeple bunu yapmıyorsa, enerjinin üzerinde kaldığını, ya­pıştığını ve ağırlaştığını hisseden kişinin yapabileceği şey, kendisi­ni yay gibi gerip esnetmesi olur. Muhtemelen gerilim öncelikle alt çakraların olduğu bölgelerde hissedilir. Yatar vaziyetteyken birkaç defalığına kalçaları kolay köprü şeklini alacak şekilde hılzıca ve kuvvetle kaldırıp indirmek gerilimi düşürecek ve rahatlama getire­cektir. Sizin de başınıza böyle bir durum geldiğinde, şu uygulamayı deneyin: Ayaklarınızı dizden kırarak basın kuvvetle ve pelvisi yu­karı doğru bastırırken, sırtınızı tavana doğru gerin, hızlı ve kuv­vetli. Sonra ani bir gevşemeyle atın yatağa kendinizi. Bu hareket beş - on defa tekrar edildiğinde oldukça etkindir, gevşetir ve biriken enerjiyi kök çakra ile ikinci çakradan yukarı atar.

Kadının Üstte Olduğu Pozisyon

Kedi duruşundaki ruhsal dokunuşların tam ters şekline, ka­dının erkeğin üzerinde olduğu pozisyonda ulaşabiliriz. Kadının, erkeğin cinsel organı üzerinde oturduğu duruş, onu etkin, aktif, erkeği ise edilgin, pasif yapar. Burada erkeğe istediğini yapan, kont­rolü elinde bulunduran, "hükmedici" ve karar verici kişi kadındır. Karar vericidir, çünkü bu pozisyondaki cinsel birleşmenin ne kadar uzun süreceği kendisine bağlıdır. Tempoyu, ritimleri, erkeğin üze­rinde kalma süresini kendisi ayarlar. Kadın üstte olan birleşmeler, erkeği daha az, kadını daha çok uyaracağı için, uzun sevişmenin bir

186

tür teminatıdır. Taoculukta erkek ateş, kadın sudur. Erkek, hemen uyarılır, parlar fakat ateşi çabuk söner. Kadın ise daha geç uyarılır ancak bir kez uyarıldı mı, arzusu uzun bir sure için devam eder. Bu sebeple cinsel ateş yükselip de erkeğin kendi üzerindeki kontrolü zorlaştıkça, onun daha pasif olduğu pozisyonlara geçmek gerekir. Bu pozisyon gibi mesela. Şimdi kadın üstte olan pozisyonu, ener­jisel yönden inceleyelim. Bir kadın olarak bu sırrı hemen ifşa etme arzusu içinde kıvranıyorum. Kadın erkeğin üzerinde olduğunda, enerji yoğunluğu, gücü ve baskısı olabilecek en yüksek seviyelerden birinde seyreder. Erkeğin penisini içine alan kadın, onunla kök çak­raya ve ikinci çakraya derin ve ritmik bir temasla baskı yapar. Aynı zamanda gövdesini yay gibi kıvrandırarak, enerji üzerinde dalga et­kisini de uygular. Dilerse bir kobra misali kalçaları, pelvik kasları, beli, göğüsü, sırtı, boynu ve başını oynatabilir. Erkeğin kalçalarını kuvvetle sıkıştıran kasık ve bacakları, dalga hareketinin sabit nok­tasıdır. Zevk alabilme derecesi yüksek, bedeni esnek, kasları, özel­likle de PC kasları güçlü olan bir kadın kendini bedeninin içgüdüsel ritmine bıraktığında enerji üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturur. Böylesi bir binicinin, bir kobranın önünde enerjinin ortaya çıkıp yükselmeme gibi bir şansı yoktur! Bu pozisyonda kadın kendini gerçek anlamda kaybedebilir. Algılarını yitirebilir. Haz o denli yo­ğun olabilir ki, fiziki ve ruhsal yapısı neredeyse onu kaldıramaya­cak noktaya varabilir. Mistik duyumlar, ışık parlamaları, nereden geldiği belirsiz güzel kokular. . . ve partnerin yok oluşu. Bu dereceye varabilen bir kadın, artık sevişip sevişmediğinin, bedenini hareket ettirip ettirmediğinin farkında olmaz. Onun için fiziki var oluş bit­miş gibidir. Her şey yok olmuştur, başta bulunduğu mekan algısı yitmiştir ve zaman, sonra partner, sevişme eylemi ve en son da ken­disi. Bu durumu tarif etmek çok zor. Kadının varlığı, artık kendisi olmaktan çıkmış ve başka bir gücün ele geçirdiği bir "şey" olmuştur. Şey yerine geçebilecek bulabildiğim tek kelime, hazdır. İnanılmaz bir haz. Gülümseten değil, ağlatan, çığlıklar attıran, tırnak batırtan bir haz. Erkek kadının hareketlerine katılmak istediğinde, yavaşça kalçalarını ileri geri oynatabilir, kadının ritmini bozmamak kaydıy­la. Eğer uyumu tam olarak yakalayamıyorsa, hareket etmekten vaz

187

geçmelidir. Orgazma yakın kadın, erkeğin dudakları üzerine eğile­bilir, dilleri birleşebilir. Bu şekilde mikrokozmik yörünge tamam­lanmış olur. Çünkü iki eş arasındaki enerji diller ve üreme organları aracılığı ile dönüşür. Bu ikisi, enerjinin elektrik anahtarları gibidir. Ve iki beden bu şekliyle birleştiğinde, enerji 8 sayısının şekli gibi bir yörünge izler. Dudaklar birleşmiyorsa kadın, dilini üst damağına bastırabilir. Tabi ki haz çok yüksek seviyede olduğunda, doruklar­da, insan bir takım talimatlar uygulamayı düşünmez. Zaten yüzde yüz kesinlikte uygulaması da gerekmez. Bu türden yönergeler, "ya­pılsa iyi olur" cinsindendir. Yapılmazsa enerji akışı olmayacak veya illa tıkanacak diye bir iddia söylenemez. Kadın üstte pozisyonlar­da bir püf noktası olarak, kadının göğüs uçlarını uyarmanın ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ağız veya ıslak el ile yapılan dokunuşlar, cinsel uyarıyı kuvvetlendirir ve orgazmı tetikler.

Kadının üstte olduğu pozisyonun bir muadili, Klasik Tantra Oturuşu' dur. Kadın ve erkek otururlar, kadın, eşinin üzerindedir ve her ikisi de bacaklarını birbirlerine dolarlar. Sırt ve omurgaların dik olmasına dikkat edilmelidir. Devinimler yavaş, sakin ama ero­tiktir. Acelecilik yoktur, düşünce veya herhangi bir beklenti yoktur. Eşler birbirlerinin enerji noktalarına dokunarak (başta kuyrukso­kumu, ense ve başın üzeri), enerjinin devinimini kolaylaştırırlar.

Sıradaki pozisyon, iki yönden önemli. Biri, her iki kişinin hare­ketine müsaade etmesi, diğeri de, enerjiyi sakin bir şekilde gözleme­meye izin verişi.

Yan Yatış Pozisyonu

Birbirini yeterince iyi tanıyan, bedenlerine, seviş tarzlarına alışmış olan eşler, sevişme öncesinde zihni sakinleştirmek ve çalışmaya iyice motive olmak için nefes çalışmaları, meditasyon gibi uygulamaları pratik etmeyi deneyebilirler. Ruhsal hazırlık, ge­nel bedensel ve zihinsel gevşeme ile birlikte beklentisiz bir akışa doğru bırakabilecek seviyeye gelir çifti. Bir süre için eşler yan yana oturabilir veya yatabilir, sözlü iletişim, el ele tutma gibi duygusal ve bedensel hazırlıklar sürdürülebilir. Böylece cinsel enerji devini­mi uyarıl, kademe kademe yükselmeye başlar. Zamanı geldiğinde

188

kadın sağ tarafına doğru yatar. Sırtını eşine verir ve gevşer. Erkek arkadan yanaşarak, vajina içine nazik ve yumuşak girişler yapar. Sığ-derin dalış sıralamasıyla devam eden ve sert olmayan, kontrol­lü bir giriştir bu. Aynı zamanda el veya penisin başı ile anüs ile va­jina arası olan bölge uyarılmaya başlanır. Erkek organını ustalıkla kullanarak, tüm apış arası bölgeye hafif basınçlar uygular. Bölgenin zengin enerji kaynağını ayağa kaldırmak üzeredir. Diğer eliyle ka­dının kuyruksokumu akü noktasına baskı yapabilir, oradan omurga ve sırt boyunca yukarı dolaştırarak elini, enerjiyi yükseltmeye yar­dım edebilir. Ense kökü ve baş üstüne temas etmeyi de ihmal et­memelidir. Erkek elini kadının başının üzerine koyduğunda, enerji akışı bir mıknatıs misali onun eline doğru çekilecektir. Bu sırada kadın iyice gevşer ve meditatif bir duruma geçer. Tamamen kıpır­tısız kalabilir ve sadece enerjinin vücudundaki harikülade geçişi­ni izleyebilir. Veya hafif hafif kalçalarını oynatabilir, erkeğe uyum sağlayarak. Bu şekilde her ikisi de uyumlu bir dalga etkisi yarata­bilirler bedenlerinde. Tüm bunlar olurken kadın ve erkek, enerjiye iyice açarlar kendilerine. Herhangi bir beklentiye girmeden, sadece olanların olmasına izin vermek ve gözlemlemekle yetinirler. He­defte ısrar etmek, onu beklemek yanlıştır, çünkü beklenti gerçek­leşmenin önüne set oluşturur. Devamında son derece nazik olmak kaydıyla, kadının da iyice gevşemiş olması şartıyla anal girişe izin verilebilir. Bu durumda kadının vajina ve klitorisi yumuşak ve dai­resel hareketlerle elle uyarılmaya devam edilmelidir erkek tarafın­dan. Kadın başın tepe (bıngıldak) bölgesinde gittikçe hareketlenen bir enerji dolaşımı hisseder. Hareketlenme ile birlikte şuur değişi­mi artar. Erkek, mümkün mertebe kadınla konuşmayarak ve onun pasif kalmasını sağlayarak, bu transvari durumunu korumaya gay­ret eder. Devamında kadın hazzı beyinde hissetmeye başlar. Başın üstü artık sıcak da değildir, daha ziyade ılık bir hisse dönüşmüştür algı. Orgazm ile birlikte mistik histe tam bir derinleşme olur. Ardın­dan baş üstü, alın ve enseye kadar olan bölgeleri bir soğukluk hissi kaplar. Soğukluk, serin bir rüzgarın çıplak tende yarattığı his misali gibidir. Nefes alışlar iyice yavaşlamıştır. Enerji tüm bedende dolaşır haldedir artık. Ayakların altı sıcak, nemli, hatta terli, baş soğuktur. Ayak tabanından el parmak uçlarına kadar devinim hissedilir.

189

Oral Sevişme

Cinsel Simya, enerjik/mistik sevişme biçiminden bahsedildi­ğinde, onun etik ve hijyenik kurallar gözetildiği sürece yasaklara, utangaçlıklara, tutuculuklara izin vermeyen bir tarz olduğunu bil­meliyiz. Şu veya bu sebeple belli sevişme kural ve sınırları olan ve ilerisine gitmekten çekinen, korkan veya en kötüsü tiksinen biri, cinsel simyayı sadece teoride okumakla yetinmek durumunda ka­lır. Oral seks cinsel simyanın olmazsa olmaz seviş biçimlerinden biridir. Beden sıvılarıyla arası iyi olmayanlar, cinsel organlara ağız yoluyla dokunmaktan çekinenler çok değerli bir tekniği uygula­maktan geri kalırlar. Oral seks ile desteklenmeyen bir sevişme, is­ter enerji amaçlı isterse sırf haz güdümlü olsun, hep yarım kalmaya mahkümdur. Orgazm ne kadar güçlü olursa olsun, cinsel organ ve çevresinde birken enerjinin dağılımı yeterli düzeyde olamaz. Ve bu sebeple "bir şeyler eksik" hissi her iki tarafı rahatsız eden bir ta­mamlanmamışlık, olamamışlık hatta eksikliğe döner. Ağız yoluy­la cinsel organların ve bedenin diğer hassas noktalarının uyarımı uzun zamana yayılmalıdır. Bir ödev veya görev gibi, sıra savmak gibi yapılırsa bir değeri olmaz. Oral dokunuşlar, meditasyon bi­linciyle yapılırsa, değerlidir. Dil sabır ve sevecenlikle, yumuşak ve ustaca tüm beden üzerinde dolaşmalıdır. Erkek kadının göğüsle­rini öper, göğüs uçlarıyla ilgilenir, dilini karın bölgesinde dairesel olarak gezdirir. Islaklık önemlidir. Dilin kadın ve erkek bedeninde yarattığı ıslaklık enerjiyi tırmandırır. Erkek dille vajina ve klitorisi saat yönünde ve sonra da tersi olmak üzere dairesel dokunuşlarla uyarır. Bir yandan da parmak ile apışarası bölgesi, anüs ve çevre­si nazik dokunuşlar ve hafif basınçlar uygulayarak uyarılır. Kadın yükselen enerjiyi alttan yukarı kaynayan bir şelale gibi hisseder. Hemen orgazm olmamaya, kontrolü kaçırmamaya dikkat etmeli­dir. Bu şekildeki uyarıyı ne kadar uzun süre için sürdürebilirse, alt çakralarda biriken ve yükselen enerji de o denli fazla olur. Enerji devinimine katkı olması bakımından kadın kalça ve pelvis hareket­leriyle sert olmayan dalgalı hareketler yapabilir. Hem aşağı yukarı hem de yanlara doğru daire biçiminde şekiller çizebilir. Bu nokta­dan sonra etkiyi güçlendirmek için erkek direk olarak alt dantien

190

ve G noktasını hedef alan uygulamaya başlayabilir. Vajina içerisine giren iki parmak ile G noktasını uyaran bu hareket, zevk yönünden son derece etkili olduğundan, oral sevişmenin son etabına doğru yapılmalıdır. Erkeğin bir eli avuç içi yukarı bakacak şekildeyken, işaret ve yüzük parmağı vajina içerisine girer. Kadının G noktasının bulunduğu, yaklaşık 5 cm derinlikteki hafif tırtıklı yeri bulunca, parmaklarını içeriden dışarıya doğru sürtmeye başlar. Öteki elini, içerideki parmakların bulunduğu bölgeye dışarıdan denk gelecek şekilde yerleştirir (göbek deliğinin yaklaşık olarak 10 cm altı). Dı­şarıdan alt dantien üzerinde olan eliyle basınç uygulayarak, içeri­deki parmak hareketini hissetmeye çalışır. G noktası hem içeriden hem dışarıdan uyarılarak ve sıkıştırılarak, olabilecek uyarı düze­yinin maksimumuna kadar yükselir. Bu şekilde bölgede devinen cinsel enerji düzeyi de inanılmaz seviyelere kadar çıkabilir, kadının bilinç ve algılarında değişime neden olabilir. İki elin dayanılmaz okşayışlarına vajina ve klitorisin dille uyarımı eklenirse, kadının orgazmını daha fazla geciktirme şansı olamaz. Hazza ve enerjinin hareketine teslim olan kadın, onun alttan yukarı tüm vücudunu sarsıp geçtiğine şahit olur.

Oral seks, son derece etkilidir ve cinsel simyanın en değerli araçlarından biridir. Fakat sadece onunla kalınması, hele ki birkaç sevişme boyunca koitus (cinsel organların birleşmesi) olmaksızın sadece onunla yetinilmesi tavsiye edilmez.

Enerjiyi Doğru Yönlendirdik mi?

Sevişme boyunca enerjiyle uğraştık, devinimini, yükselişini, belki de en üste çıkışını hissettik diyelim. Ama doğru bir iş yapıp yapmadığımızdan emin değiliz. Gerçekte enerji yükseldi mi, gitme­si gereken alanlara gitti mi? Dolandı mı bedende, hasar onarımı, denge ve şifa yönünde çalıştı mı? Yoksa onu kaçırdık mı elimiz­den? Boşa akıtmış olabilir miyiz istemeden? Bu soruların cevabı­nı vermek oldukça kolay. Orgazm gelip, enerji çıkışı sağlandıktan sonra, gevşeme durumuna geçiyoruz. Bırakın beden dinlensin. Pasif durumdayken, üretilip alttan yukarı boşalan enerjinin çalış­masına izin veriyoruz. Uyuklayabilir veya yalnızca, serbest, sakin,

191

gevşek kalabiliriz. Enerji kendi çalışmasını tamamladığında, içsel alarmımız çalar ve kıpırdama - kalkma ihtiyacı hissederiz. Yavaş­ça kalkalım ve aynanın önüne geçelim. Gözlemleyelim kendimizi. Yüzümüz nasıl görünüyor? Canlı mı, yorgun mu? Cildimiz mat, kuru ve sönük mü yoksa diri, nemli, pembeleşmiş, tazelenmiş mi, hatta botoks etkisi misali gergin mi? Gözlerimiz donuk mu yoksa parlak mı? Enerji düzeyimiz peki? Canlı ve enerjik miyiz yoksa gece boyunca uykusuz kalmış ve çalışmış biri gibi yorgun ve bitik mi? Zihin ve ruhsal durumunuz nasıl? Yeni fikirler, ilham, yaratıcı dü­şünce, neşe ve benzeri pozitif duygularda mıyız? Yoksa gergin, hu­zursuz, karamsar mıyız? Bir an önce oradan çıkıp gitmeye mi can atıyoruz yoksa tembel tembel, kaygısız ve hiç acele etmeden mi ha­reket ediyoruz. Bu soruların cevapları, size enerjiyi doğru çalıştırıp çalıştırmadığınızın bilgisine verecektir. Aynı eşle sürekli olumsuz tekrarlar yaşanması durumunda, belki de eşinizin sizi aşağı çekti­ğini düşünmeniz gerekecektir.

Taocu seks öğretisine göre kadın orgazm ile enerji kaybetmez. Tersine erkeğin orgazm enerjisini de kendi enerjisine katıp, oldukça yükseğe çıkartabilir kadın. Buna karşın erkek, meni atımı ile biten her orgazmda enerji tüketir. Eğer orgazm ile boşalmayı birbirinden ayırmayı öğrenmediyse (ki bunu yapabilen kişi sayısı yok denecek kadar azdır) erkeğin bir takvim gözeterek kontrollü bir şekilde or­gazm olması gerekir. Yine Tao öğretisine göre kadının enerji kaybı, regl dönemlerindedir şeklinde bir varsayım öne sürülür. Kadınla­rın kanamalı oldukları günlerde daha az aktif, daha hareketsiz ve az enerjik olmaları, enerji düzeyindeki düşüşle ilgilidir deniliyor. Fakat diğer yönden regl dönemlerinde kadının cinsellikten hiç ol­madığı kadar zevk aldığını biliyoruz. Cinsel aktivitede enerji kaybı olmadığı gibi, diğer günlere nazaran kayda değer artış gösteriyor cinsel istek, haz ve dolayısıyla cinsel enerji. Bu iki durum arasında bir çelişki olduğu açıkça ortada. Benim gözlemim ve yorumum, seks harici normal hayatta olan düşüşün, kadının enerjisinin düşüşüne değil de, dönüşümüne bağlı olduğu şeklindedir. Kadın psişesi, ak­tif, dış, fiziki, "egosal" hayatın enerjisini tam gerektiği zamanda, yani regl döneminde alır ve pasif, iç, ruhsal ve öze dönük ("selfsel")

192

hayata aktarır. Bu dönemlerde kadın, dış kabuğundan çekilip, içsel yolculuğa doğru bir besleme yapar. Enerji görünür düzeyden, gö­rünmez iç aleme akar. Seks sırasında, yine iç alemi besleyeceğinden bu enerji, tekrar görünür hale gelir. Demek ki aslında kişinin dışın­da bir yere gitmemiştir. Sadece kılık değiştirmiştir enerji. Kadının enerjiyi normal zamanda da sayısı ne kadar olursa olsun, orgazm­larla yitirmediğini söylemiştik. Bazılarınız itiraz edebilir. Zaman zaman düşüş gösterdiklerini, kendilerini içleri çekilmiş gibi hisset­tiklerini söyleyebilirler. Bu durum, enerji kaybıyla ilgili değil, onun kaba forma dönüşmesiyle ilgilidir çoğunlukla. Seviş anında kadın tedirginse, öfkeli veya tatsız bir psikolojideyse, olumsuz duygular taşıyorsa ve aklı kayıyorsa, seksten kopuyorsa, enerji kaba forma düşer. Ama yitmez. Yin düşer, Yang yükselir bu durumda. Demek ki baktığımızda, erkekler ve kadınlar arasındaki yükselme ve tüken­me süreçleri açısından çok büyük bir fark olduğunu görüyoruz. Bu fark da temelinde fizyolojiktir. Erkeğin sperm (tohum) kaybıyla ve sonrasında cinselliğinin kesilmesi zorunluluğu ile ilgilidir. Seks bo­şalma sebebiyle sonlandığında, erkek uzunca bir süre kendini yeni­leyemeyecek ve yeniden başlayamayacak yapıdadır. Sırf bu yüzden bile, erkeğin boşalma ile orgazmı ayırmasını öğrenmesi, bunu yapa­mıyorsa da orgazm üzerine iyi bir denetim sağlamayı başarması ge­rekir. Kadınlarda durum tersidir. Ne kadar ileriye gidebiliyorlarsa, oraya kadar gitmeleri gerekir.

Yüz Yüze Yan Yatış Pozisyonu

Şimdi de, duygusal yönden etkin olan bir pozisyon önerelim. Yüz yüze yan yatış, eşlerin birbirleriyle sürekli olarak yakın bir göz temasında olmalarına fırsat veren bir pozisyondur. Boyları birbi­rine yakın olan çiftler için uygundur. Bedenler neredeyse tümüyle yapışıktır. Böyle olunca sevgi, sevecenlik, merhamet, denklik gibi yüksek hislerin önü açılır. Kadın yukarıda duran bacağı ile erkeğin kalçasını sarar. Kollarıyla omuzlarına sarılabildiği gibi. Dizini yu­karıya doğru kırarak ve kaldırarak, apışarası ve kasıkların iyice açıl­masını sağlar. Bu şekilde erkek rahatça vajinal girişe başlayabilir. Her zamanki gibi, sığ, yavaş ve kontrollü girişlerle başlanmalıdır. Her iki partner de hareket ettirmelidir kalçaları bir bütünlük duy-

193

gusu içerisinde. Tek bir organizmaymış gibi. Duruşun fırsat verdiği yakınlıktan istifade ederek sürekli öpüşlerle ve cinsel organların uyumlu gel-gitleriyle, enerji iki noktadan iki beden içerisinde ser­bestçe devinir. O bedenden bu bedene rahatça sanki tek bir vücut­muşçasına akar durur. Yüz yüze yan yatış pozisyonu, kısa zaman içinde beş duyuyu birden doyurma özelliğine sahip olması yönün­den de önemlidir ve pratiklerin ayrılmaz bir parçasını oluşturmalı­dır. Ve bunun yanında dalgalı harekete her iki tarafın da katılması­na izin vermesi yönünden ayrıca değerlidir. Dahası kadın ve erkek, ikisi birden eşinin sırtına rahatça ulaşabilir ve okşayışlarla enerjiyi istenen yöne doğru sürükleyebilir. Poponun alt kısmı, bacakla bir­leşimi olan kıvrımdan itibaren dokunuşlar başlayabilir. Kaba etlerle temas eden eşin enerjisi, bacaklar arasındaki enerji kanallarını ha­rekete geçirir. O anda devinim, manyetik kutuplar arasında gezinen bir enerji topu misali, iki bacağın arasında dolanmaya başlar. İkinci dokunuş, apışarası bölgeye hafif basınçlarla uygulanır. Sonra, kuy­ruksokumu üzerine konulur avuç içleri. Kalçalar kuyruksokumuna doğru örtülerek, bölgeye enerji gönderilir. O kısımda bir karınca­lanma ve hafif rahatsızlık hissi algılanabilir. Bu noktadaki enerji yukarıya doğru açılırken, ılık, manyetik bir his de eşlik edebilir. Enerjinin omurga boyu "kat kat" çıkışı için devamında çakra mer­kezleri boyunca avuç içleri belli süre için temas ettirilir. Ense kökü üzerinde daha uzun süre için durmakta fayda vardır. Ense, bedenin enerji trafiğinin en yoğun olduğu yerdir. Algılarda ve tepkilerde en hızlı reaksiyon veren merkez de ense köküdür. Taocular bu bölgeyi eller, baş ve omurga kemiği ile ilişkili olan Chi akışının en büyük birleşme yeri olarak kabul ederler. Gözlemime göre enerjiye açılım sırasında da duyarlılığı ve bedende yarattığı his yönünden en fazla zorlayan ensedir. Bu sebeplerle zaman ve ilgi isteyen başlıca üç ener­ji merkezinden biridir. (kök çakra, ense ve tepe çakra) Nihayetinde eşin eli, başın tepe noktasına dokunurken, enerjinin de bu alanda yarattığı devinim neredeyse "gözle görülür" kıvama gelebilir. Başın tepe noktası (Pai Hui), omurga ile beynin karşılıklı olarak birbirini destekledikleri son ve en yüksek noktadır. Çin Tao öğretisinde bu noktaya "Yüz Noktanın Birleşimi" denir. Bir kez duyarlılık kazandı-

194

ğında, onun çalışma sistemini gözlemleyebilecek bol bol done sağ­lar size. Beyin lobları arasındaki devinimini, düşüncelerin korteks­teki dolaşımını, duygulara, iç ve dış enerji kaynaklarına tepkilerini hep farklı şekillerde hissedebilir ve birbirinden ayırabilirsiniz. Tüm bunlar, duyarlılık kazanan tüm enerji merkezleriniz, size altıncı bir duyu misali ekstradan bir algı yeteneği kazandırabilir.

Ters Duruşlarda Enerjiyi Gözlemlemek

Tekli pratiklerde kişi yaşanan cinsel aktiviteyi yönlendiren, ge­liştiren ve sonlandıran tek kişi olduğundan, cinsel enerji kontro­lünü kendi elinde bulundurur. Sakin davranması kolaydır. Enerjiyi istediği süre için ve istediği şekilde yoğurup kıvama getirmeyi öğ­renebilir. Bu sebeple yeni pozisyonların enerjisel gözlem ve deney­selliği açısından daha uygundur tekli pratikler. Enerji ne zaman ve nereden itibaren, ne şekilde yayılır, yükselir, dağılır ve belki terk eder bedeni konusu anlaşılmak ve incelenmek istendiğinde, kendi kendine yapılan uygulamalar çok değerlidir. Ve hatta önceliklidir. Eşli pratiklerdeki enerji gözlemi ve denetimi evvela tekli çalışma­larda denenir. Enerji gücü ve akışı kontrol edilen tekli pratik, daha sonra eşle beraber uygulanır. Önceki sayfalarda tekli cinsel pratik­lerde, ters duruşların enerji üzerindeki baskılayıcı gücüne dikkat çekmiştik. Şimdi de ters (baş aşağı) pozisyonların, cinsel birlikte­likle birlikte uğradığı değişimi görelim.

İlk varyasyon için kadın Yoga'nın kedi duruşuna geçiyor. Er­kek de arkasına geçerek, klasik olduğu şekilde vajinal giriş yapıyor. Tempo ritmik, uyumlu ve yavaş olmak üzere yönlendiriliyor. Bu giriş açısında, erkeğin büyük bir cinsel organa sahip olması, kadı­na acı verebilir. Bu sebeple durum böyleyse, erkek daha bir dikkat ve özenle davranarak, sığ girişlerle yetiniyor. Kadın yavaşça başı­nı yere(yatağa) koyuyor. Tepe çakra zeminle temas ediyor. Erkeğin her bir girişi, kadının başını hafifçe yuvarlayacağından, o bölgedeki enerji devinimini uyarmış oluyor. Bunun yanında, etkiyi yükselt­mek için boynun alt kısmı - ense kökü ısırılabilir veya tutulabilir. O zaman salınımlarda ense ve baş üstünde ekstra bir hareketlilik olur. Gel-gitler ne kadar uzun sürerse bu pozisyonda, enerji akışı

195

da alt merkezlerden onu stimule eden penis sayesinde tepe çakra­ya doğru o kadar yüksek devinimlerle yükselmiş oluyor. Enerji ve ona paralel olarak haz orta üstü bir seviyeye tırmandığında, kadın mümkün olduğunca gözlem yapmayı bırakarak, zihinsel olarak kendini soyutlamaya çalışıyor. Vajina içerisindeki haz duyumu yükselirken, enerji duyumu da basınçla birlikte ritmik olarak tepe çakrada hissediliyor. Veya basitçe şöyle de denebilir: git-gellerin ba­sıncı alt iki çakrada ve en üst çakrada eşanlı olarak hissediliyor. Bu pozisyonda açığa çıkan enerji için kısaca "iyi, net hissedilebilir ve gözlemlenebilir" diyebiliriz.

Sevişme sonlandığında, gevşeyin ve beklentisiz bir şekilde be­deninizde olanlara kulak verin. Müdahale veya yönlendirme yap­madan, sadece açın kendinizi algılara. Ters duruşların dahil olduğu uzun ve yoğun bir sevişme sonrasında sizi küçük sürprizler bekle­yebilir. Gelmelerine müsaade edin. Kendinize gevşemek ve dinlen­mek için zaman tanıyarak. Kapatın gözlerinizi, düşünceyi de dur­durun. Nefes alışlannızı nerede hissediyorsunuz? Başınızın üze­rinde mi? Parmak uçlarınızda mı yoksa? Her bir nefes alışınızda, tırnak diplerinizden içeri giren o ince akım da ne? Neden nefesinizi takip ediyor? Bu ve benzer duyulan karşılamaya hazır ve niyetli olun, nasıl açıklanacağı kısmım da bilim insanlarına bırakın gitsin.

Bu pozisyonun bir muadili için, erkek ve kadının eşit oranda es­nek ve dayanıklı olması gerekiyor. Vajina içerisindeki basıncın fark­lı noktaları uyarması bakımından, erkek de ters duruşa geçiyor. Eş­ler sırt sırta vererek, Yoga'nın köpek duruşunu alıyor. Köpek pozis­yonunda erkeğin vajina içerisine girişi geriye dönük baskı yapıyor, haz artıyor. Duruş için ereksiyonun sağlam olması, penis gövdesini kırmamaya dikkat edilmesi gerekir.

Kitabımızın amacı açısından bu kadar sayıda sevişme örneğine yer vermemiz yeterlidir diye düşünüyorum. Daha fazlası artık, po­zisyonlarda ufak tefek çeşitlemelerin anlatımı olur ki, az hayal gücü olan herkesin bilip yaptığı şeylerdir bunlar. Fakat enerji iletkenliği, geçiş ve dağılımı yönünden bir yenilik göstermez. Bu yüzden ön­cekilerin tekrarı olur, gereksiz olur, kitabın cinsel simya alanından

196

çıkıp, basit bir halk tipi kamasutra fantezisine dönüşme riskini ya­ratır. Daha beş-on-yirmi pozisyon tarif etmekle yeni bir şey söyle­miş olmayacağım. Ayrıca da kitabın şişirilmiş sayfa sayısı taşıması konusunda ticari bir kaygı gütmüyorum. Üzerinde ısrarla durmak istediğim olay, cinsel simyanın deneysel tabanlı bir gelişim yolu ol­duğudur. Rehber, guru, eğitmen olmadan ilerlemek durumundayız. Size bu nehir yolculuğunda kimse balık tutup getirmez. Getirirse de almayın, kesinlikle zehirli derecede bayattır zaten. Balık tutmanın yollarının bazılarını öğrenmek gerekir ki, benim amacım da, iste­ğim de, çabam da budur. Cinsel enerji/simya alanı henüz bakir bir alandır, keşfedilmeyi yeni bekleyen bir bölgedir. Onu bilmeyenler, denemeden, emek vermeden anlamaz, bilenlerse anlatmaz. Eğer yeterli cesaretiniz varsa, dış etkenlerden, yönlendirilmelerden ko­ruyabiliyorsanız kendinizi, mantık ölçeğinizde sorun yaşamıyorsa­nız, sanrıları gerçeklikten ayırt edebiliyorsanız, bunların yanında güdüleriniz de kuvvetliyse, bu okuduğunuz kitap size başlangıç için yeterli gelir diye düşünüyorum ve ümit ediyorum. Bundan sonrası sadece size bağlıdır. Kararlı bir şekilde, iyi bir motivasyon, ilgi ve merak ile girin bu dünyaya. Aynı bu yüksek amaçlarla yola çıktığı halde, kendini şehvet ve sanrı dünyasına kaptıranı çoktur. Çünkü hemen istisnasız herkes merak eder, az kişi gerçek anlamda ilgile­nir, onların da pek azı yolda bekleyen tuzaklara kapılmadan iler­leyebilir. Umarım siz, bu sonuncu grubun azim ve cesaretine, özel farklılığına sahip olursunuz.

Açık Havada Sevişmek

Kapalı mekanlarda yapılan seks, kuşkusuz çeşitli pozisyonlara girmek için gereken konforu sağlıyor. Ortam ayarlandığında isteni­len saatlerde ve istenen süre için eşler bir araya gelip aşk oyunlar ile birbirini delirtebiliyor. Hayal gücü, fantezi maksimum dereceye va­rınca, cinsel hayat artık seks ihtiyacından çok, ruhsal ve fiziksel do­yumun had safhada karşılandığı bir "başka alem" misali oluyor. Ka­dın erkek ve mekan, bir başka realiteye dönüşüyor. İçerisinde gün­lük stres, sıkıntı, gerilim, öfke, tereddüt, kıskançlık, utangaçlık v.s . duyguların ayak basamadığı bir yer orası. Sıradan olay ve hislerden

197

soyutlanmış bir alem. Loş ışıkların, bazen fısıltı, bazense çığlıkla­rın, terin, sıcaklığın, zevkin, tatlı sızının yoğunlukta olduğu kırmı­zı bir dünya . . . Büyülü bir alem . . . İçeriye girdiğinizde, varlığınızın kapı dışında kalan kimliği ölüyor. Külkedisi elbiselerinizi çıkarma­lısınız dışarıda. Soyunup bırakmazsanız onları eşiğin dışında, çıp­lak ve cüretkar olarak adım atmazsanız, prensese dönüşmeyi nasıl hayal edebilirsiniz? Mekan içine yeni kimliğinizle girmelisiniz, ka­rarlı, cesur, dişi ve erotik. Yaşam mücadelesi içerisinde oynadığı­mız roller bu alanda sil baştan dağılacaktır. Bu mekanın böyle bir özelliği var çünkü . . . Fakat tüm konforuna ve rahatlığına rağmen, bazen bu mekan da yeterli gelmez psişenin farklı ihtiyaçları için. Kapalı ortamın dışında bir yerlerde sevişmiş insanlar, ne demeye çalıştığımı anlayacaklardır. Ruhun erotik, kontrollü, yumuşak, sa­kin ve nazlı tarafını doyurmak açısından kapalı mekan iyidir. Fakat psişenin vahşi, içgüdüsel, yıkıcı, buyurgan ve sert yönünü yatıştır­mak için, sizi örtülerin, yastıkların, yatakların ve halıların olduğu, mum alevli/şömineli bir yer kesmez. Uygun gelmez. İlkel kadını/ erkeği tatmin etmek için yapabileceğiniz en önemli ve muhteme­len tek şey, onun gibi davranmaktır. Açık havaya çıkmak. Eğer bir dağ başına gidip, bir kaplan misali atılmışsanız (eşinizin) üzerine, ruhunuzun en derininden yükselen ilkel bir zevk duygusu ile insan­dan yaratığa olan dönüşümü tatmışsınızdır. Bu hissi tanımlamak için gerçekten hiçbir ifade yeterli gelmez. "İlkel haz" diyebileceğim bu çıldırmışlık sadece deneyimlenebilir. Bu emsalsiz zevkin ortaya çıkmasını sağlayan şartlar, sadece psişenin kendi ilkel doğasına en çok yaklaştığı yerde - vahşi doğada vardır. El sürülmemiş, göz gör­memiş, güzel ama bir o kadar da tehlikeli tabiatın ortasında. İster orman ister dağ başı veya deniz olsun, ister göl veya çöl, onun or­tasında olduğunuz zaman, çıplaksanız eğer, sizin elementlerle olan alışveriniz başlar. Esen rüzgar (hava), teninizi okşarken, güneş (ateş), cildinizi yalar. Toprağın nemi (toprak ve su) sırtınıza, bacak­larınıza ellerinize bulaşırken, toprak ananın şifasını içinize aktarır. Bu dört elemente siz, dişil ve erilin simyasal birlikteliği neticesinde çıkan eteri ekliyorsunuz. Cinsel haz ve orgazm ile . . . Dönüştürüyor­sunuz. Bundan etkili bir simyasal formül var mıdır?

198

Kadın ve erkek bu şartlarda seviştiğinde, hiçbir kuralı dinleme­meleri gerekir. Onlar kuralların geçersiz olduğu bir alana girmişler­dir. O noktada ne tantra türüne ne de taocu sevişme biçimlerinden birine uymaları gerekmez. İçlerinden ne geliyorsa, nasıl geliyorsa onu serbest bırakmalıdırlar. Bağırmak mı, ısırmak mı, yerlerde sü­rünmek, onu devirircesine yere yatırmak mı? . . . İlkel kadın ve erke­ğin kontrollü ve düşünülerek üretilmiş bol pozisyonlu seviş biçim­lerine girdiği düşünülemez. Ve kadın ile erkek kendini özdeki ilkel cinsel güdüye bıraktığında, zevk ve ürpertinin, haz ve tedirginliğin birbiriyle karıştığı bir adrenalin patlamasına ulaşırlar. Ancak bir kurdun, bir kaplanın, bir aygırın zevk namına yapabileceği gibi . . . İlkel ortamda, ilkel, vahşi ve "bilinçsizce" sevişildiğinde, ruh, beden ve zihin üçlüsü tam anlamıyla doyar. Ruh, şehir hayatının kendin­de kapattığı yönleriyle ortaya çıkar, engelleri yıkar, öze döner. Uzun zamandır ayn düştüğü yalın, yapmacıksız, primitif tabiatın içine girer. Yapaylığa, kibarlığa, süslere, süslü davranışlara yer yoktur orada. Maskeler iniktir, çırılçıplaktır duygular, duyular. Bedenler gibi gururlu, saf, dik başlı ve asidir. Bir parça da agresivdir, hatta anarşiktir . . . Ve o artık ismi olan bir kadın veya erkek değildir. O bel­ki de 5 milyon yıl yaşında biridir. Zamanın olmadığı bir zamandan çıkıp gelen, vahşi bir ruhtur. O sevişirken, doğa da onunla sevişir. Toprağın içine batmış elleri, ağaçların kökleri gibidir, rüzgarda uçu­şan saçları, yapraklan gibi. Ve o, çıplak ve gözü dönmüş şekliyle, derin bilge doğanın et ve zevk şekline bürünmüş bir uzantısıdır. Onunla sevişen eş de, toprağın, havanın, ateşin ve suyun bir karışı­mı, onu bütünleyen Yang tarafı veya Yin' dir. İsmi yoktur onun, bir cismi bile yoktur. Çünkü o da doğaya karışmıştır. Kadın bu duyguyu yakaladığında, erkeği ile değil, tabiatla seviştiğini görür! Bunun ötesi de . . .

Bağrından çıktığımız doğaya dönüşü, onunla bütünleşi ve bir uzantısı haline gelişi bu derece hissettiren başka bir eylem yoktur kanaatime gore. Şehrin yapay ortamından uzaklaşıp, saf tabiatın ortasında kalakalan insan, zamanla onun ruhunun bir parçası ol­duğunu sezer. Gitgide ego zayıflar, ruh yatışır, dengelenir, hatta benlik yavaş yavaş silikelşmeye başlayarak, sınırlarını açar. Hava, güneş, toprak, deniz, göl veya nehir onun devanın gibidir veya o,

199

onların uzantısıdır. Bu ilişki tek taraflı da değil, iki yönlüdür. Ruh, doğa ve elementleriyle beslendiğinde, onlar da ruhla beslenir gibi­dir. Böylesi bir algıyı yakalamak için ne kadar zaman geçmesi gere­kir diye sorarsanız, cevap herkesin kendine has bir zamana ihtiyacı olduğu şeklinde olur. Bazen yalnız başınıza (veya uyumlu sevgili­nizle) çıplak ayaklarla ve sade ama rahat giysilerle, teknolojiyi red ederek geçireceğiniz bir iki günlük zaman bile yeterliyken, bazense tüm bir yaz boyunca dağ tepe dolaşsanız bile size yeterli gelmez. Bu kitapta yer alan tüm tariflerin, kişisel deneyim olduklarını göz önünde bulundurarak, kendi deneyiminizi oluşturmaktan, inan­mak ve çaba sarfetmenizden başka bir yol yok. Çabalarınızın ödü­lünü er geç alacaksınız, eğer inanır ve ilerlerseniz. Önünüze çıkabi­lecek en büyük düşman, kendi şüpheleriniz ve korkularınız olacak.

Eğer yüzebiliyorsanız ve karanlıktan korkmuyorsanız, (ki öy­leyse ne pahasına olursa olsun onu yenmeniz lazım) size doğada sevişmek kadar ruhu doyurucu, çarpıcı ve sarsıcı başka bir olayı tecrübe etmenizi önereceğim. Bunun için sakin ve dingin, bir o ka­dar da sıcak bir yaz gecesini seçin. Gökyüzü açık olsun, rüzgar da dinik. Şehirden uzak, bir koy seçin kendinize, şehir ışıkları ve gü­rültülerin ulaşamayacağı tenha bir yer. Orman kenarı olabilir veya mera ama mutlaka temiz, güzel bir sahil olmalı. Eğer korkunuzu hala aşmamışsanız, hemen sahilde bir tanıdığınızı bekletebilirsi­niz. Fakat yanınıza kimse gelmemeli. Suyun içindeyken yalnız ol­malısınız. Üzerinizdeki her şeyi çıkarın, mayoları bile ve hiçbir şey düşünmeden, tereddüt etmeden ve geriye bakmadan girin denize. Kı­yıyı yalayan dalgalar yavaş yavaş teninizi ısıtsın. Suyun çıkardığı sesi dinleyin ve yeterince ilerlediğinizde dalın içeri. Sonra suyun altındayken açın gözlerinizi ve bedeninizin denizin içerisinde ışıklı bir varlık misali süzülüşünü izleyin. Ellerinizin beyaz deniz anaları gibi ışıklar saçarak denizi okşayışını ve yakamozların sizi sevin­dirmek üzere oynayışını izleyin. Mücadele yok, direnç yok, her şey milyonlarca yıldır olması gerektiği gibi, sessiz bir anlaşmayla tek bir bütün olmakta. Eğer denizin sizi kaldırmasına izin verirseniz, gökyüzündeki yıldızları gösterecek size. Onun yüzeyine serbestçe bırakıp kendinizi yatarken, yıldızları izleyin. Zamanın durduğu bir

200

\ i \ r 1

t � 1

t l f i (

)

f

1 }

l { \

I t l t '

l

zaman dilimi kadar ayırmayın gözlerinizi onlardan. Ve hafif hafif dalgalanırken bedeniniz, kim olduğunuz sorusunu sorun kendini­ze. Ben sordum ve gelen cevap şuydu: "Ya tüm evrende var olan tek bir şey var o da benim, ya da deniz, gökler, esen yel ve yıldızlar var, ama ben yokum." Ve bu iki cevap da aslında bir anlama gelir. . . Söz­cüklerin anlamını açıklayamadıkları bir idrak anı. İlkel bir idrak, huşu, ürperti ve teslimiyetle karışık. O anda ya her şeysiniz ya da hiçsiniz, arada bir şey yok. Ve hatta her ikisi birdensiniz, çünkü bu iki durum aslında birdir.

Ertesi gün yine aynı sahilde meşenin ağaçları yapraklarıyla fı­sıldarken bana, ilkel kadına dönüşümü tamamladım. Daha sonra gerilip gevşeyen bacak kaslarımı okşayarak kalktım ayağa, üzerim­deki kumları silkeledim ve kırpıştırıp gözlerimi bakarken denizin ufkuna, bu koya yunus balıklarının gelip gelmediğini sordum ken­dime. Ve tabi ki sevgiliye. Çok geçmeden, belki birkaç dakika veya yarım saat sonra, ileride bir yerde denizin yüzeyinde bir hareket­lilik belirdi, bir renk değişikliği oldu . . . Küme gittikçe yer ve şekil değiştirerek yaklaşıyordu. Sahile doğru geliyordu. Arkasında iki yunus suyu yara yara yükselirken, büyükçe bir palamut sürüsünü çeviriyor ve kıyıya doğru sürüklüyordu. Gülümsedim . . .

Uzaktan (Cinsel) Etkileşim

Enerji alanı, insanların pek bir küçük yüzdesinin gerçekte bi­linçli olarak varlığını fark ettiği ve gelişim yönünde çaba sarf et­tiği bir alandır. Bu küçük yüzdenin içinde de sadece küçücük bir kitle, cinsel enerjinin somut maddesel varlığının bilincindedir. So­yut şekliyle herkesin dilinde olsa da enerji çeşitleri, ve kuantum, biyoenerji olarak yaygın olarak dillere düşse de, maalesef ki fiziksel olarak ona dokunan ve dahası, onu kullanıp yönlendirmenin yön­temlerine vakıf olan kişilere pek nadir olarak rastlanır. Bu sebeple enerji dünyasında bir sessizlik hakimdir. Merak edip bir şeyler öğ­renmeye kalktığınızda, reikicilere, pozitif enerjicilere, kuantumcu­lara, melek enerjicilerine ve her türden "koçlara" rastlayacaksınız. Fakat enerjiyi gerçek anlamda hissedenini, anlamaya çalışanını ve üzerinde belirli bir kontrol ile yaptırım uygulayabilenini görmeniz

201

çok zor. Hem alan bakir ve zor, hem insanlar inançsız, çabasız ge­lişim peşinde olduklarından, bir enformasyon ve rehber sıkıntısı var. Bir handikap daha var, o da enerjisel duyumların kişiye özel olduğu ve genelde insandan insana değişkilik gösterdiğidir. Tüm bu engellerden dolayı, enerji dünyasına girme isteğiniz varsa, edindi­ğiniz kısıtlı bilgileri kendinize rehber edinerek, yara yara yol açma­nız gerektiğini söylemeliyiz. Çünkü şu ana dek genel geçer bir yol olmadığını gördüm ben. Ve bundan sonra da olması zor görünüyor. Mesele çok kişisel, somut ile soyutun o ara çizgisinde gidip gelen, fiizk ile metafiziğin bir karışımı çünkü. Belki bilimsel gelişmelerin ışığında, ileride durum değişir. Ümit ederim ki öyle de olur. Bilim dünyasının olanlara bir izah getireceği günü bekliyoruz merak ve sabırsızlık ile. Şimdilik ise eline ilk kez bir oyun hamuru geçmiş ufak bir çocuğun sevinci ve şaşkınlığıyla, ele alıp tekrar tekrar onu sıkıştırmaktan, uzatmaktan, bölmekten, şekilden şekile sokmak­tan başka bir imkanımız yok. Onu inceliyoruz, formlara sokuyo­ruz, izliyoruz, nelere dönüşebileceğini anlamaya çalışıyoruz. Bu bir oyun olarak görülmeli. Ama oyun o kadar da tehlikesiz değil tabi. Kundalini sendromu gibi istenmeyen sonuçların olabileceğini de söylemiştik. Hamuru elimizde evirip çevirip forma sokmaya ça­lışırken, genel güvenlik kurallarına riayet etmemiz gerekir. Tutup ağızımıza atamayız mesela değil mi? Enerjiyle de oynayacağız, oy­namak zorundayız. Ama güvenliğimizi riske atmadan . . .

Enerji oyunları, özellikle de cinsel enerji oyunları, çok eğlence­lidir. Oyun çocuğunun hamuru minik avuçlarında sıkıştırmaktan zevk aldığı gibi, zevklidir, ilginçtir, şaşırtıcı ve heyecan vericidir. Uzaktan enerjisel transfer olayı da bu oyunlardan biridir ve hatta en zevklisidir. Çünkü iki kişinin bedensel teması olmadan, onların enerjisini buluşturmayı öğretir. İlk seferlerde, oyunu daha bilmiyor ve yeni öğrenmeye çalışıyorken, çok güvendiğimiz bir partner seç­meye dikkat etmeliyiz. Ona tam anlamıyla itimat etmemiz lazım. Onu tanımamız, zarar gelmeyeceğinden emin olmamız lazım. Bu kişinin illa ki sevgilimiz olması gerekmez. Hatta sevgilimiz olursa, şartlanmışlığa döner ve bu durum enerjiyle çalışmamızı, onu öğ­renmemizi zorlaştırır. Enerjiyi cinsel amaçlı kullansanız bile, ara-

202

1 I i

l 1

I

I

nızda pornografik, edep ve ahlak dışı bir içerik olmaz. Normalde ol­maması lazım. Eğer işin rengi kayıyorsa da, zaten enerji bahanedir sadece . . . Yaşayacağınız olay, sanal seks değildir. Enerji ve özellikle de cinsel enerji üzerinde beraberce yaptığınız pratik, karışılıklı bir alış-veriştir. Birbirileriyle enerjisel kontağa giren insanların arka­daşlıklarının bozulması için normalde bir sebep yok. Peki neden cinsel enerji? Çünkü o en kolay hissedilenlerdendir. E doğrusunu söylemek gerekirse, çok da keyif vericidir.

Nasıl başlanmalı. . . Öncelikle kadın ve erkek rahat olmalı. Ener­jiyi almaya açık, tereddütsüz, gevşek, sakin olmalı. El ve ayaklarını kapatmamalı, çaprazlamamalı. Düşüncesizce, beklentisizce, hayal bile kurmaktan kaçınarak, rahatça uzanmalı enerji partenleri. İki kişiden biri enerjiye direnç gösterirse, olmaz. Korkuların, tereddüt­lerin, kuşku ve güvensizliklerin olduğu, ayrıca beklentilerin gerilim yarattığı durumlarda, enerji kendini akışa kapar. Veya enerjik bede­ni (kanalları) büsbütün harapsa da iletkenlik oluşmaz. Kişi ayrıca hassasiyeti çok düşük olabilir. Geleni algılamaz. En güçlü akışlar, her iki kişinin enerjiye açık ve üzerindeki kontrolü iyi olduğu, ima­jinasyon yeteneklerinin de sağlam olduğu iletişimlerde olur. Cinsel enerji, birinci ve ikinci çakrayı kapsadığından, ağır, kaba bir ener­jidir ve hissiyatı daha üst merkezlere gore daha barizdir. Çakralar yükseldikçe, enerji süptilleşir, hafifler ve ruhsala döner. Bundan dolayı, onu algılama oranı azalır, biçimi de değişir. Enerjiyi tanıma­ya onun için cinsel enerjiyle başlamalıyız. Onu anlamadan, daha üst enerjilere dönüştürmeyi nasıl başarabiliriz ki?

Cinsel enerjiyle çalışmaya başlamadan once, hem etik olarak hem de etkinliğini yükseltmek bakımından, enerji partnerine bunu bildirmek ve onayını almak gerekir. Onun uzanıp sakinleşmesini, gevşemesini, size ve enerjinize güven duymasını sağlayınız. Dü­şünce sisteminin dışına çıkmasını söyleyin, mantığı terk etmesini; ve "koana" dönün, döndürün. O andan sonra olanları irdelememe­sini, "nasıl" ve "niçin" olduklarını sorgulamamasını, sadece gözle­rini kapatıp gelişimleri içsel olarak izlemesini tembih edin. Hiçbir şeye takılmadan . . . Zevk almasını söyleyin. Güzelliği yaşamasını. . . Ve olacaklar hakkında da bilgi vermeyin. Beklentiye sokmayın onu.

203

Enerjiyi yönlendirdiğinizde, siz cinsel nitelikli çalışma yapıyor ol­sanız bile, yolladığınız kişinin başka çok acil bir enerjisel ihtiyacı varsa, oraya akabilir. Bu olay ikinizin iradesini de aşabilir . . .

Partneriniz hazır olduğunda ve siz de hazır hissettiğinizde, etkilemek istediğiniz bölgeye ve onun bağlı bulunduğu çakraya yoğunlaşın. Kendinizi enerjiye açın ve aynen partneriniz gibi, siz de düşüncelerinizi susturun. Bundan böyle sadece zihinsel imaji­nasyonlarınız konuşsun. Görüntüleri ne kadar net ve canlı olarak imgelerseniz ve ne kadar kaygısız, rahat ve enerjik olursanız, yarat­tığınız etki de o kadar başarılı olur. Stresli, mutsuz, kaygılı, rahat­sız veya hasta olduğunuzda enerjiniz de aktif nitelikten uzaklaş­tığından, cinsel enerjiyle ve hatta herhangi bir enerjiyle çalışmayı denemeyin. Onu zorlamanız başarı getirmeyeceği gibi, aksine ters teper. Yoğunlaştıktan sonra, (cinsel enerjiyle çalışmanız durumun­da) sevdiğiniz bir imajı çağırıp ayrıntılı ve tutkulu bir şekilde, ener­jiyyi ileteceğiniz kişi üzerinde uygulamaya başlayın. Onu tahrik etmek, uyarmak istiyorsanız, cinsel bölgeyi, yani birinci ve ikinci çakrayı hedefleyeceksiniz demek. Misal, cinsel organı üzerinde dolaşıp duran, yalayan kocaman bir dil imgeleyin. Kasıkları sıcak sıcak ıslatan, klitorisi (penisi) çılgınca uyaran dev bir dil. Veya ken­dinizi orada imiş gibi imgeleyin. Uyarıyı sağlayan sizin marifetiniz olsun. Fiziki her şeyden soyutlayın kendinizi ve tek varlık amacı haz vermek olan o dev dile dönüşün. Etkiyi kuvvetlendirmek için, partnerinizden gevşeyip kendisinden göbek deliği ile cinsel orga­nı ortasında olan ikinci çakraya yoğunlaşmasını isteyin. Yeterince odaklandığında, tam o merkezde bir ısınma olduğunu fark edecek. Enerjinin gücüne bağlı olarak, ayak tabanları ısınabilir, eller terle­yebilir ve tüm vücudu kaplayan bir sıcaklık dalgası, ortamı normal­den sürrealiste çevirebilir bir anda . . .

Enerji çalışmalarının ilk etaplarında, onların cinsel enerji odak­lı olmasında fayda var. Bu enerji çeşidinin duyumdaki avantajından dolayı değil sadece, insanın cinselliğe olan motivasyonunun çalış­mayı daha başarılı yapmasından da. Böylece daha rahatça iletilen enerjiyi kişi üzerinde "yakalayıp", onunla oynama fırsatını bulur.

204

Ne yapabilir enerjiyle? Enerjiyi alan kişi onu çok farklı, bilinenden çok değişik bir orgazm keyfine dönüştürmek için kullanabilir. Veya hiçbir şey yapmayabilir, enerjiyi geldiği yerde bırakabilir, onun kendi isteği doğrultusundaki akışına müsaade edebilir. Veyahutta niyet ederek, orgazm ile birlikte enerjiyi yukarı merkezlere yönlen­direbilir, ruhsala (shen'e) dönüşmek üzere . . . Dışarıdan gelen cinsel enerjinin ruhsala dönüşümü çok kolaydır. Nedeni belki de eril ve dişil enerjinin birleşmesine rağmen, partnerlerin birbirinden uzak olmasının stres faktörünü ve kaygıyı sıfıra indirmesi olabilir. Kişi hem iki cinsiyetin enerjisiyle dolar hem de yalnız ve rahattır, ser­besttir, karışanı izleyeni yoktur. Tabi bu bir konfor sonuçta. Ve çok basit bir iki hareket ile alt merkezlerde kaynayan enerji üste çıkar, sonra gerisin geriye döner, organlara ve uzuvlara dağılır. Ve diğer eşli ile tekli pratiklerde olduğu gibi, bedeni arındırır, şifa ve dirim getirir . . . Bunun için yapmanız gereken, orgazm yaklaşırken ve dö­nülmez noktaya gelmezden hemen once, enerjiyi omurga üzerin­den yukarı pompalamak. İnanın eğer kitapta adı geçen çalışmaları yaptıysanız belli bir sure, bu dediğimi de rahatlıkla yapacaksınız. Enerji o kadar yoğun olur ki, neredeyse elle tutulur, gözle görülür haldedir. Ve bu kıvamdaki, bu yoğunluktaki bir enerjiyi yönlendi­rebilmek gerçekten de kolaydır. Normalde bir eşle sevişirken yapa­cağınız gibi, orgazmın hemen öncesinden başlayarak, kasılmalarla beraber, apışaranızı kasıp, kuyruksokumunuzu yukarı (bedenin önüne doğru) kaldırın, bileklerinizi kasın, boynunuzu da kasarak, çenenizi boyuna doğru kilitleyin. Gözler ise kapalı ve yukarı ba­karmış gibi, dönük. Üzerinizde eşiniz olsaydı, bilinçsizce zaten bu hareketleri yapıyor olacaktınız, içgüdüsel olarak. .. Orgazm ile so­nuçlandırmadan da enerji dolaştırmaya niyet edilebilir. Eğer cinsel uyarıya dayanılabilirse, bu da bir yöntemdir. Bana sorarsanız, her seferinde farklı şeyler yapmayı deneyin derim. Cinsel enerjiyi en son hamura benzetmemiş miydik? O halde o hamuru her defasında farklı şekilde yoğurun, başka başka biçimlere sokun. Deneysel yol bunu gerektirir . . .

205

SEKİZİNCİ BÖLÜM

USTAT ME HMET ÇAYIR İLE S ÖYLEŞİ

Cinsel enerji konusunda toplumumuzun geneli bilgisiz olduğu gibi, daha bilgili, bilge, aydın, ilim sahibi olarak geçinen tabaka da, istisnalar harici bir o kadar bilgisiz. Ortalıkta dolanan kısıtlı en­formasyonun büyük kısmı güvenirliği olmayan, kulaktan dolma ve deneyimden geçmemiş, geçirilememiş dedikodu değerinde basma­kalıp cümlelerdir. Yeni bir bilgi eklenmediği gibi, üç-beş bin senelik kadim bilgilerden geriye kalan da çarpıklaşıp biçim değiştirdi, de­ğer kaybetti. Tantra geleneği benzeri, ucuz bir seks oyuncağına dö­nüştürüldü. İşin özünde neler saklandığından habersiz olan avam, "eril-dişil enerjinin birliği" deyimini tekrar etmekten öte gidemedi ne yazık ki. Ne güzel işte, amaç da buydu, hedefe ulaşıldı. İnsanla­rın gerçek bilgiye ulaşımı engellendi. Ayıp denildi, günah denildi, sünnet derileri kesildi, cinsel enerjiye ket vuruldu, edepli oturma şekilleri icat edilerek, cinsel çakraların az çalışması, hatta kapan­ması sağlandı. . . Cinsel enerjinin gerçekte nasıl bir hediye veya silah olabileceğini bilen az kişi ise bu konuda konuşmayı tercih etmedi, halen de etmiyor. Bazı tarikat şeyhleri gibi. Ülkemizde cinselliğin ayıp, yasak, günah olduğu dinsel görüş tarzı, sadece halk içindir tabi. Geleneksel, harici, yaygın inançların da sadece halk için ol­duğu gibi. Ortalama insanın meseleyi kavrayıp, kendinde tekamül amaçlı kullanma yollarını keşfetmesi istenmiyor . . .

Bu konuları rahatça konuşabildiğim, bilgisini kıskanmayan ve daha da önemlisi çıkar amacı için kullanmayan çok değerli bir üstad tanıdım ben. Ve bundan dolayı kendimi oldukça şanslı sayıyorum. Kitabın sonuna doğru gelirken, gelişimimde önemli bir paya sahip olan bu biyonerji uzmanı ile yaptığımız bir sohbeti yayınlamak is­tiyorum. Engin bilgilerini paylaşmayı esirgemediği için, Mehmet Çayır'a teşekkürü borç biliyorum . . .

209

Reneta: Evet, şimdi de yasak konu üzerinde konuşalım . . . Kitabın okuyucularına söylemek istediğin bir şeyler vardır diye düşünüyorum.

M. Çayır: Tabi, var . . . Cinsel enerji, bilirsin, omurga ve enerji beden ile ilgili bir olay. Omurga üzerinde yedi adet çakra sıralı. Omurganın dibinden yukarı doğru çıkan iki adet ener­ji kanalı var. Omurga üzerinde birleştikleri merkezlere çakra denilir. Sağ kanal pozitiftir. Rahman, ve Allahu is­mindeki 'Al" dır. Sol kanal negatifti. Rahim ve "La" dır. Ortadaki omurga üzeri nötürdür, dengenin yeridir. Yani "Hu" dur. İki kişi seviştiğinde, pozitif ve negatif iki enerji­yi üretip, hareketlendirip, sistemden yukarı çıkartıyorlar.

Reneta: Biraz açar mısın? Nerede üretiliyor bu enerji ve yukarı ne şekilde çıkıyor?

M. Çayır: İkinci çakrada üretiliyor. Bu çakra, cinsel enerjinin üre­tildiği, yaratıcılıkla bağlantılı merkezdir. İkinci çak­rada üretilen enerji, oradan aşağı inip, apışarasındaki Kundalini'ye iniyor. Kundalini' den de tekrar yukarı, bu defa birinci, ikinci ve sırasıyla sonuncu çakraya kadar çıkabiliyor. Bu, herkeste olacak diye bir şey yok. Şurayı açıkça belirtmek gerek. Kişi, tekamül için cinselliği kul­lanıyorsa, üretilen enerji ikinci çakradan, Kundalini'ye ve oradan da yukarıya gider. Başka bir enstrüman kulla­nıyorsa, örneğin sevgiyi kullanıyorsa, herkese, her şeye sevgi ve iyi niyetleriyle hareket ediyorsa, enerji dördün­cü çakradan, yani kalp çakrasından Kundalini'ye iner, ve ondan sonra yukarı doğru çıkar.

Reneta: İlginç. Gözlemlerim bu şekilde olmadı. Belki de çok hızlı inip çıktığı için olabilir. Bir de enerji sırf omurga boyu çıkmıyor. Özellikle ayak tabanlarında çok kuvvetli bir kaynama var ve oradan itibaren çok hızlı bir enerji girişi gerçekleşiyor. Tabi bu orgazm esnasında oluyor.

M. Çayır: Öğretilerde böyle bir bilgiye rastlamadım. Bu yönde bir gözlemim veya ulaşan bir paylaşım da yok.

Reneta: Fakat sonuçta bu tür bilgiler, üstatların gözlemleri sonu­cunda yazılmış ve sistemlendirilmiş değil midir? Benim

210

gözlemim de gayet net; ve kesin olacak kadar süre için ve defalarca pratik edildi. Örneğin oran verecek olursam, beş orgazmın üçünde enerji ayak tabanlarından girmiş­tir diyebilirim. Bana has bir gözlem olsa bile, sonuçta fizyolojimiz temelde aynı. En azından kadınlar için ke­sin aynı. Ve öyle olduğu için, başka insanların da aynı deneyimleri yaşayabilmeleri gerekir. Buna rağmen kendi deneyimlerimi genellemeye çalışmam hatalı olur.

M. Çayır: Doğru.

Reneta: İslam' da yapıldığını bildiğin bir cinsel teknik var mı?

M. Çayır: Özellikle uygulandığından haberdar olduğum bir teknik yok. Hatta şeyhler müritlerinin cinselliğini kasıtlı ola­rak kapatmaya çalışırlar. Tekamülü yavaşlatmak için, durdurmak içindir bu.

Reneta: Arapların İmsak Geleneğinin olduğunu biliyorum. Ge­ceden sabaha kadar süren kesintili sevişlerde, erkeğin orgazmı sabaha kadar geciktiriliyordu. Sence İmsak Yön­temiyle elde edilen cinsel enerjideki yükselişi, tekamül amaçlı olarak kullanmış olabilirler mi? Yoksa sırf zevki tırmandırmak için mi boşalmayı geciktiriyorlardı?

M. Çayır: Taoculardan etkilenmiş olmalılar. En azından bir kısım kesin olarak bilinçliydi ve tekamül yönünden haberdardı.

Reneta: Gerek Tao Bilgeliği gerekse Hint Tantra Geleneği, cinsel enerjinin yaratıcı ve dönüştürücü yapısının bilincinde olarak, öğretilerinde geniş bir yer ayırmışlardı. Gelenek­sel tek tanrılı inançlar kapsamında ise cinsel enerji me­selesine daha uzak durulduğunu görüyoruz. Harici (za­hiri) geleneklerde cinsel bilgeliğe yer yok. Kur'an içerisin­de bu konuyla ilgili olarak yazılmış ayetler yok mudur?

M. Çayır: Tank Suresi'nde Kundalini'ye ilişkin şifreli bir bilgi var. "İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar. İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.'' (Tank Suresi, 5-8) Diyanet çe­virisinde "su" olarak geçen sıvının, meallerde belden ve

211

kaburga kemiklerinin arasından, kadının leğen kemikle­ri arasından, göğüs kafesi arasından, omurga üzerinden çıktığı açıklanır. Bunu tam olarak nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama, sperm her ne kadar biyolojik bir sü­reç sonucu oluşuyorsa da, ona canlılık katılması tam or­gazm sırasında olur. Şöyle de açıklanabilir. İki tür hücre yapısı vardır. Biri onarıcı biri yaratıcıdır. Yaratıcı hücre transferiyle ruhtan üflenmiş olur. Ve bu olay sadece or­gazm esnasında olur.

Reneta: Sen üst seviyede bir enerji üstadısın. Cinsel enerjiyi ken­din için ne şekilde kullanıyorsun?

M. Çayır: Ben enerjiyi direk olarak çekiyorum. Fakat bilgi yönün­den şunu söylemem faydalı olur. Orgazm esnasında alt bilinç sustuğu, üst bilinç açıldığı için, o anda imajine edilen şeylerin olma ihtimali daha yüksektir. Çekim ya­sası rahatça devreye girer. Orgazm sırasında ve belli bir süre sonrasına kadar, ruhlar bedene inmiş gibi oluyor. Ve sevişirken insan saf zihin haline bürünüp, Bir Bang'i ya­şıyor. Büyük Patlamayı. Onun yaşadığı, yaratılışın pat­lamasının bir küçük örneğidir. İnsanlar en çok sevişme sırasında vaatte bulunuyor. Seni hep seveceğim, sana iyi davranacağım gibi içten, yürekten gelen samimi sözler. Neden? Çünkü insan o zaman Yaratıcıya yaklaşıyor ve o sonsuz imkanlar okyanusunda. Tanrısal yaratıcılığa da sahip oluyor bu zamanda. Bundan dolayı imajine ettiği şeyler, gerçeğe dönüyor. Çünkü o anlarda tanrısal yara­tıcılık başlıyor. Eğer imajinasyonu maddesel, dünyasal boyuta indirirsen, majiye dönüyor.

Reneta: Evet, ilginç bilgiler. Maji deyince hep korkulur oysa. Ma­jiyi bu yönüyle yaşamak, sonuç aldığını görmek güzel :) Cinsel inisiasyon ile ilgili neler söylersin? Bu konuyu biraz aydınlat bize. Gerçekte geçerliliği var mıdır? Yok­sa daha ziyade fırsatçıların kadınlan yatağa atmak için uydurdukları bir tezgah mıdır?

M. Çayır: Cinsel inisiasyon var ve üstelik de çok güçlüdür. Çünkü bu şekliyle inisiasyon direk olarak ruhtan ruha girer. O

212

anki enerjiyi ruh ürettiğine göre, DNA + ruh enerjisini beraberce transfer etmiş olur. Kadının içine boşalması gereklidir. Ruhtan üflemenin aslı da budur. Belki duy­muşsundur, şifacılıkta ve el vermede ağıza tükürme var­dır. Ama bunda sadece DNA vardır.

Reneta: İstismara açık bir alan. İnisiatörünü iyi seçmek gerek de­rim :) Anlatmak istediğin başka bir konu veya ilave bir şeyler var mı?

M. Çayır: Cinsel Müsallat konusunu konuşalım. Müsallatın da tür­leri var. Erkeğe de kadınlara da bulaşır, bulaştırılır. Biraz bilgi vereyim, çünkü günümüzde çok yaygın. Eşcinsel in­sanların önemli bir kısmı, doğuştan değil, sonradan eği­lim geliştiren insanlardır. Onların da birçoğunda müsal­latın payı var. Müsallat genelde on dört - on beş yaşların­daki çocuklarda ilk üç çakraya yapışır ve sarar. Bir enerji balçığı misali. Çocuğun cinsel enerjisiyle beslenir. Çocuk eşcinsel olmasa da, zamanla eşcinselliğe dönüyor, sonra­sında pişmanlıktan üretilen enerjiyle besleniyor müsal­lat. Kadınlardaki olay daha farklıdır. Genelde tek başına yaşayan kadınların, lise, üniversite yıllarında, egolarını fişleyerek başlarlar. Sen harikasın, mükemmelsin, üstün­sün gibi iltifatlarla överek, gerçek dünyadan koparıp hayal dünyasına sürüklerler. Tam güveni kazandıktan sonra ip­leri eline geçirirler ve her istediğini yaptırırlar. Cinsel iliş­kiye girmelerine izin vermezler başkalarıyla, uzak tutar­lar. Sadece kendilerinden zevk almalarını isterler. Kadına ürettirdikleri her türlü enerjiden, korkudan, suçluluktan, pişmanlıktan ve tabi ki en yoğun olduğu için, cinselllik­ten de yararlanırlar. Asalak gibi, kadına ürettirirler, son­ra onunla beslenirler. Gerek kadındaki gerekse erkekteki müsallat, ehil ellerle çok kısa bir sürede gönderilir.

Reneta: Yani kadın ile erkeğin müsallatı ayrı mıdır?

M. Çayır: Ayrı türleri vardır. Fakat aynı tür hem kadına hem de erkeğe yapışabilir de. Müsallat aslında genel anlamda asalak enerjidir. Pire gibi, bit gibi, kene gibi. Erkek ço­cuklara yapışanın bilinç seviyesi düşüktür. Fakat ener-

213

jiyi emebilmek için, enerjik bedeni gelişkindir. Cinsiyeti de yoktur. Kızlarda da olabiliyor. Fakat kızlarınki daha gizli kapaklı olabiliyor. Kadınlara tecavüz edeni ise çok zekidir ve cinsiyeti vardır. Eşcinsel vakaların çoğu bu yüzden enerjisel yaklaşımla tedavi edilebilir.

Reneta: Anladım. Bir de papaz büyüsü denen bir cinsel büyü var­dı. Anlatır mısın onu da?

M. Çayır: Papaz büyüsü . . . İkinci çakrayı bozuyorlar. Yavaşlatıyor­lar. Cinsellik ve yaratıcılıkla ilgili her şeyi öldürüyorlar. Bu büyüyü bozdurmak için ikinci çakrayı dengelemek lazım. Son derece basit bilen için. "Kendimi kilitli hisse­diyorum", "kilitlendim", "üretemiyorum", "düşünemiyo­rum". Bu kelimeleri, papaz büyüsü yapılan insanlardan sıklıkla duyarız. Özellikle "kilitlendim" sözü, bariz bir göstergedir. Sanatçılarda, bilim adamlarında, ressam, yazar ve şairlerde ikinci çakra tersine hızlı döner. Doğal olarak onların libidosu da yüksektir. Yaratıcılık gücünü yükseltmek için, o çakranın hızını ayarlamak gerekir. Frekansını arttırmak. Bunun için de bir çalışma önere­bilirim. İnisiye olanlar yapabilir, olmayanlara önerilmez.

Reneta: Çok sevinirim (seviniriz) . . .

M . Çayır: İkinci bölgenin zikri Uvvemin'dir. Günde 1000 defa tekrarlanır. İlgili olduğu bölge göbek ve cinsel organ ara­sında kalan kısımdır. İç organların çalışma düzeni ele geçirilir. Bu zikir de yapılırken ilgili bölgede baskı his­sedilmesi gerekir. Bu çalışmada karında sancı, yırtılma hissi, ısırgan otu sürünmüş gibi yanma, cinsel tahrik ve alışılmıştan sık tuvalete çıkma görülür.

Reneta: Teşekkür ederim. Ve sanırım toparlanma vakti . . . Rande­vuların olduğunu biliyorum.

M. Çayır: Şununla bitirelim istersen: Bir hadis var bilir misin? Hz. Muhammed şunu söylermiş: "Dünyanızdan üç şeyi sev­dim: koku, kadınlar ve namaz."

Reneta: :)

03.04.2012, İstanbul

214

DOKUZUNCU BÖLÜM

CİNSEL MAJİYE GİRİŞ

Vizyon ve İmajinasyon

Duyuötesi, mistisizm, parapsikoloji ile ilgili olanlar, bu alanda en önemli olan yeteneklerin başında imajinasyon yeteneği ve viz­yon algısı olduğunu bilirler. Hemen tüm ekollerin öğretilerinde, bu ikisinin geliştirilmesinin gerekliliği üzerinde durulur. Eğer imaji­nasyon veya vizyondan bahsedilmiyorsa, bu kullanılmadıkları veya önem verilmedikleri anlamına gelmez. Sadece bu tarz çalışmalara verilen isimler farklı olabilir. Örneğin hayal gücü gibi.

İmajinasyon ve vizyon kelimelerinin tam olarak ne olduğunu belirtmemizde fayda var, çünkü bu iki kavram çoğunlukla birbiriy­le karıştırılabilir. Özellikle çalışmaya yeni başlayanlar, ardındaki anlamları karıştırma ve birbirine katma yanılgısına düşebilirler sıklıkla. İmajinasyon yeteneği, görünürde hiç olmasa dahi zihin­sel egzersizlerle açılabilen ve geliştirilebilen bir yetenektir. İmaji­nasyon bir tür hayal kurma olduğu halde, onun daha ileri ve kont­rollü, daha teknik ve iradeye bağlı şeklidir. İmajinasyonda hedef, yavaş yavaş istenilen görüntünün zihinde belirmesidir. Çalışmaya yeni başlayanlar temel renkleri ve basit geometrik şekilleri zihinde canlandırmaya ve belli bir süre onları "görmeye" çalışırlar. Seçilen görüntü üzerinde yoğunlaşılır ve o cisim her neyse görüntüsü sa­bit olarak görülmeye devam edilir. Hayal kurmadan ayrılan nokta budur. Hayal, zihnin kontrolünde olmayan, peşpeşe gelen görüntü­ler ile sürüklenen ve çoğu zaman ilk görüntü ve fikirden alakasız derecede uzaklaşılan bir zihinsel faaliyettir. Bu sebeple hayal kur­ma, insana hoş geliyor ve eğlendiriyorken, imajinasyon çoğunlukla sıkıcı ve tekdüze gelir. Zihin her sıkıcı işte olduğu gibi, onun üze" rinde odaklanmakta sıkıntı çeker. Hayal kurma ile imajinasyonu birbirinden ayıran diğer bir nokta, görüntünün kalite meselesidir. Hayalde görüntüler hızlı ve sisli, daha az belirgindir. İmajinasyon­da ise detaylı, açık seçiktir, renkler ise belirgindir. İleri aşamalarda gözler kapanıp odaklanıldığı zaman, obje sanki karşımızda canlıy­mış gibi görülür. Çalışmaların başında basit şekiller ve renkler söz konusuyken, ilerleyen pratiklerde insan ve diğer canlı figürler gö­rülür, bunlar hareket ettirilir. İmajinasyon sırf görüntü biçiminde olmayabilir, diğer duyu alanlarına kayabilir. Ses, konuşma, müzik,

217

tat, koku, dokunma şeklinde kontrollü algı çalışmaları denenebi­lir. En zor olanları, ses ve dokunma imajinasyonlarıdır. Çalışmalar ilerletilip belli bir düzeye geldiğinde, karşımızda tüm ayrıntılarıy­la, sesiyle, ışığı ve cildimizde bıraktığı duyumuyla bir manzarayı canlandırabilmeliyiz. Örneğin göl kıyısında, rüzgarın hafifçe estiği yerdeyizdir. Hayal kurmadaki gibi gelişigüzel değil ama kesinlikle seçilen detayları o manzaraya dahil etmeliyiz. Suyun rengi, ışıltısı, dalgalanışı, esen rüzgarın ve kımıldayan ağaç yapraklarının sesi, yüzümüze çarpan serinlik. Güneşin sıcaklığının tenimize tatlı tatlı dokunuşu . . . Tüm bunları "görebilme" ve belli bir süre için zihnimiz­de tutabilme ustalığını kazandığımızda, majikal alana dahil olan çalışmalara girmeyi deneyebiliriz.

İmajinasyon, kişinin kendi iradesiyle, bilinçli olarak karar verip gördüğü görüntülerden oluşur. Görüntünün kontrolü, imajinasyon­da onu çağırandadır. Vizyonu imajinasyondan ayıran, işte bu kontrol olayıdır. Vizyon, bilinçli olarak görülmez, istek üzerine gelmez. Ço­ğunlukla meditasyon sırasında, uyuklama, dalgınlık veya herhangi bir meşgale arasında, aniden zihinde belirir. O anda yapılan faaliyet­le hiç ilgisi olmadığı için, zihne "damdan düşer" gibi bir etki yaratır. Görüntüler bazen sarsıcı canlılıktadır. Çok defa net ve kesin cümle veya kelime şeklinde de ulaşabilir vizyon. Vizyon biz anlamasak da, önemli mesajların taşıyıcısı görevini üstlenir. Vizyonun çıkıp geldi­ği yer ve taşıdığı bilgi, şifre, kendi bilinçdışımızdan, selften (ruhsal öz, çekirdekten), gölge yanımızdan olabilir. Veya tamamen dış kay­naklı da olabilir. Öngörü, kehanet tarzında geleceğe ilişkin, yaşanı­lanı aydınlatma tarzında güne veya geçmişe ilişkin olabilir. Yaratıcı yönlendirme tarzında, ilham olarak gelebilir veya içe doğuş tarzında vahyi benzeri bilgiler indirebilir. Vizyon, peygamberlerin tanrıyla konuştukları dildir. Vizyon daha ziyade doğuştan gelen ve zaman içinde açılabilen bir yetenek olduğu için, direk olarak onu geliştirme yönünde bir çalışma yapmaya gerek duyulmaz. Vizyonu güçlendirici imajinatif egzersizler yapılabilse de, etkileri sınırlı olarak kalır. Yine de vizyon görmeyen bir kimse, imajinasyon yeteneğini geliştirdiğin­de ufak da olsa vizyona bir yatkınlık geliştirebilir. Özetle vizyon için yapılabilecek çalışmalar, imajinasyon ile sınırlıdır.

218

l �.

Enerji ile tanışma esnasında, özellikle ilk devrede çarpıcı viz­yonlar görülebilir. Karşılaşılan enerji türü hem beden için yenidir ve kendini tanıtmaya uğraşır, hem de zihinsel - bilinç ve bilinçdışı alanlarını etkilediği için, bir takım irade dışı imajların oluşumuna sebep verir. Enerji bilinçdışında gömülü kalan harabeleri, cenaze­leri, yanlışları ve hatırlanması istenmeyen, unutulan, sansürlenen meseleleri kopuk kopuk vizyonlar şeklinde ulaştırabilir. Zihnin enerji ile yeni yapılandırılması sonrasında, vizyon ve ilhamda, ön­görü ve sezgilerde büyük artış görülür.

Maji

İmajinasyon ve vizyonu anlatmamın bir nedeni var. Anladığınız üzere, göreceğimiz vizyonlara herhangi bir müdahale yapamıyoruz. Onlar beklenmedik bir anda çıkagelir, anlamını bilmesek çözeme­sek dahi, bir bilgi, bir mesaj ulaştırır. İmajinasyon ise bilinçli ola­rak çağırılır, ona bilgi eklenir, yüklenir ve ondan "bir şey" yapması üzere seçilen bir görevi yerine getirmesi istenebilir. İmajinasyonu geleceği programlama, yönlendirme ve değiştime tarzında bir araç olarak kullanmayı deneyebiliriz. Tabi ki bu tarz çalışmalar, maji sınıfına girer. Ben burada çeşitli yönleri ve yöntemleriyle majiden değil de, majikal çalışmalarının çok etkin bir yöntemi olan, cinsel majiden bahsetmek istiyorum kısaca. Ama önce kavram karmaşası yaşamamak için, majiyi tanımlamamızda fayda görüyorum.

Maji, Türkçede kullanılan ismiyle büyü kavramı, genel olarak bilinir şekliyle kişilerde ve olacak olan olaylarda isteğe bağlı deği­şiklikler yapma bilim ve sanatı olarak özetlenebilir. Büyü, sıradan büyü ve yüksek büyü olmak üzere iki çeşide ayrılır. Halk olarak büyü denildiğinde anlaşılan, sıradan büyünün yapabileceği olay­lar ve getireceği değişikliklerdir. Yani ilk tanımı biz, sıradan büyü anlamında yaptık ve halk dilinde maji/büyü dendiğinde de söylen­mek istenen bu tanımıdır. O kişi beni sevsin/kahrolsun, şu iste­ğim olsun, para kazanayım, sağlığım iyi olsun, düşmanım batsın tarzındaki dilekler, sıradan büyüdür ve genelde tüm büyüler bu saydığım sınıflar içerisine girer. Yüksek büyü, sıradan büyü ile pek ilgisi olmayan ve kişinin kendi tekamül ve büyümesini hedef alan

219

çalışmalardır. Buna göre yüksek büyü, kişinin bir şeyi veya kişiyi değiştirmesi değil, kendini değiştirmesi olarak anlaşılmalıdır. Sı­radan büyü yapmak için gereken güç az veya çok herkeste vardır, geliştirilebilir, düzenli çalışmayla öğrenilebilir ve ustalaşılabilir. Her işte olduğu gibi, majide de yetenekli, çok yetenekli ve hemen hemen yeteneksizler de çıkabilir. Ama bu gücün olmadığı, çalışma­dığı anlamına gelmez. Düzenli çalışmalarla belli bir seviyeye kadar her zaman gelinebilir. Yüksek büyü söz konusu olduğunda ise, onda çalışma azmi kadar ve belki daha çok, yetenek ve yatkınlık faktörü öne çıkar. Kitabımızda gerek sıradan gerekse yüksek sınıfa dahil majiden bahsetmemiz, cinsel enerjinin bu konudaki rolünü sapta­mak açısındandır. Cinsel enerjinin bedende birkaç kata kadar art­tırılabilen, üretilebilen ve istenilen forma dönüşebilen enerji türü olarak emsalsiz bir güç olduğunu daha önce de söylemiştik. Şimdi cinsel enerjinin yaşam enerjisine, yaratıcılığa, sanatsal ilhama, bil­gelik ve mistik duyumlara dönüşebildiği gibi, majikal etki getirici bir forma dönüşebileceğini öğreneceğiz.

Cinsel Enerjiyi ve Orgazm Enerjisini Majide Kullanma

Bu son derece etkin uygulama için, imajinasyon yeteneğiniz iyi seviyede olmalı ve yeterli süre için odaklanmayı başarmalısınız. Ya­pacağınız pratik basit. Sevişmeye başlamadan önce, bu eyleminizin amacının filanca sonuç almak olduğuna kesin olarak karar verme­li ve niyet etmelisiniz. Zihinsel olarak hazırlamalısınız kendinizi. Niyet ettiğiniz olaya göre, iyi veya şerli (sufli) olmasına göre, ayın konumuna dikkat etmenizde fayda var. Gerçek olmasını istediğiniz iyi, olumlu bir olay ise, birini kendinize aşık etmek gibi mesela, yeni ay ile dolunay arası zamanı seçmeniz amacınız açısından uygun­dur. Bu aralıkta, ay büyüme periyodundadır. Tersi, negatif, şerli bir sonuç almayı planlıyorsanız, iki kişinin arasını ayırmak gibi, uy­gulamalarınızı ayın küçülme döneminde pratik etmelisiniz. Şunu unutmayın ki, bu bir oyun değil. Alacağınız sonucu peşinen iyi -kötü tüm yanlarıyla düşünmeli, tartmalı ve vicdani yükümlülüğü­nü üstlenmelisiniz. "Ya oluyorsa" diye meraktan veya öylesine, "bu sistem çalışıyor mu" diye denemekten kaçınmalısınız. Uygulama

220

başladığında ki en az bir hafta süresince tekrarlanmalıdır, yanda kesmemeli, aksatmamalı, tüm ciddiyetinizi işin içine katmalısınız. Olur ya çalışmayı bir sebeple aksatırsanız, start verdiğiniz maji­kal işlem yanda kesileceğinden, yönlendirilen ama işini tamam­layamayan enerjinin size de birtakım aksilikler yaratacağını bilin. Çünkü kaynaktan çıkan ama yönünü kaybeden enerji dağılmaz, çzktzğz yere geri döner. Ve hangi formla, ne tür bir niyet yüklediyseniz, bumerang misali onu size geri getirir. Bu tip uygulamaların son derece ciddiye alınması gerekir. Zihinsel ve bedensel hazırlık tamamlanmadan, majinin yol açacağı sonuçlar çok iyi irdelenmeden, bu sorumluluk üstlenmeden, başlanılmamalıdır.

Şuna hiç kimse karşı çıkamaz: Cinsel aktivite sırasında yoğun bir enerji yaratılır. Normalde biz onu dereceleri değişen zevk ola­rak algılarken, enerji duyarlılığı kazanmış kişiler, dokular içindeki dolaşımını da algılarlar. En sıradan, en zevksiz sevişmeden tutun da, en yoğun, tantrik sevişmeye kadar tüm cinsel birleşmelerde az veya çok enerji üretimi sağlanır. Cinsel simya ile tanışık olmayan insanlar, yaratılan bu enerjinin büyük kısmını boşa akıtırlar. Orta­ya çıkan enerjinin çok küçük bir miktarı, zihinsel ve fiziksel sağal­tım için, beden tarafından geri alınır. Geri kalan kısım ise, tama­men boşa dökülür. Su dolu bir kovanın, yerde duran küçük bir şişe üzerinde boşaltıldığını hayal ettiğimizde, cinsel enerjinin ne kadarı şişeye girebiliyorsa, ancak o kadarını geri kazanmayı başarıyoruz. O da bilinçsizce. Halbuki, spontane olarak üretilen enerjiyi kullan­manın birçok yolu var. Bu yolla hayatın birçok alanına cinsel ener­jiyi yaratıcı bir enerjiye dönüştürerek, yön verebilirsiniz . . . Onunla yapabileceğimiz şeyler, sadece birini aşık etmek veya hasta etmek gibi majiler değil. Yapılmaması, ama hemen herkesin de yaptığı tek şey ise, onu boşa harcamaktır. Bu en değerlisinden bir yakıttır ve biz onu zalimce boşa harcıyoruz. Havaya savuruyoruz, sonra neden mutsuzuz, neden huzursuzuz, neden şu veya bu işte hak ettiğimiz başarıyı bir türlü kazanamıyoruz diye hayıflanıp dururuz. Neden hayat planlarımız istediğimizin hep farklı yönünde gider diye dö­vünür, başımızı anlamsızca kaşır, ellerimizi dizlerimize vururuz. Çünkü elimizde altın kaynaktan şırıl şırıl dökülen yaratıcı, mucize-

221

vi, yapılandırıcı ve şifa getirici bir su var ama gözümüz onu görme­diğinden, kulağımız da işitmediğinden tamamen boşa akıtırız. Biz saçımızı başımızı yolarken, o her bir sevişmede yanımızdan akar da akar . . . Altımızdaki zemini ıslatıp deler, toprağa karışıp, ilk kay­nağına döner . . .

Kendinize hedef belirleyin. Yaşamınızda olmasını istediğiniz veya iyileştirmek istediğiniz şeyleri düşünün. Onları belirleyip, konsantre olarak, çıkan enerjiyi yönlendirin. Almak istediğiniz sonuçları detaylandırın ve zihninizde onları net imajlara dökerek, sevişme öncesi, sırası ve sonrasında haz enerjisini oraya yönlen­dirin. En basitinden en komplikesine kadar, tüm değişmesini is­tediğiniz olaylar için yapabilirsiniz bunu. Yalnız şunu unutmayın ki, her pratik gibi, onu düzenli ve sistematik, belirli bir süre için (ki cinsel enerji söz konusu olduğunda hedefleri periyodik olarak değiştirerek sürekli olmalı bu) tekrarlamanız gerekir. Orijinal ismi "Limitless" olan Türkçesi "Limit Yok" adında bir film izlemiştim pek yakında. Filmin ilk sahnesinde perişan, saçı başı karışmış bir adam görünüyordu. Sokakta amaçsız amaçsız ayaklarını sürükler­ken, şöyle tanıtıyordu kendini: "Ben ne bir narkomanım, ne de al­kolik. Sadece bir yazar .. .'' ya da buna benzer bir cümleydi. İlham meleği, uzun zamandır ortada görünmeyen bu yazar, bir vesileyle zihin alanlarını, bilinç durumunu değiştiren bir ilaçla tanışacaktı. Bilinçdışına ittiği ne kadar bilgi varsa inanılmaz bir hızla gelir, işle­nir ve sonuca (kanaate) dönüyordu. Bir tür yüksek ilham, vahyi gibi zihninde aniden beliriyordu tüm soruların ve sorunların cevapları. Sorsalardı o filmdeki adama (ve senariste), hapa ihtiyacı olmadığı­nı söyleyebilirdim. İhtiyacı olan şey, bedenini kimyasal formüllerle zehirlemek değil. Kendi öz enerji santralinde üreteceği bir ilaçtır. Doğru bir yöntemle . . .

Farkındayım, yazdığım tüm bu cümlelerle ilgilenecek olanlar, çoğunlukla kadınlar olacak. Çünkü erkekler, cinsel eylemin kalite­sinden ziyade, skoru peşinde koşarlar. Soyuttan ziyade, somut dü­şünürler ve cinselliğin felsefi ve gizemli boyutu yerine, teknik tara­fıyla ilgilenirler. Çarçabuk yemeği yiyip bitirmeyle uğraşırken, onun

222

tat çeşitliliğine, koku ambiyansına ve iştah açıcı görsel malzeme­sine dikkat etmez çoğu erkek. Dolayısıyla sofradan hep aç kalkar. Oysa seks, yavaş yavaş, lokma lokma ağıza alınması gereken bir ye­mektir. Haz ve orgazm, yudum yudum, tadını çıkara çıkara içilmesi gereken küçük leziz yudumlardan oluşur. Çarçabuk bunları mideye indirirseniz, "E ne oldu, daha başlamadan bitti! " ünlem işaretiyle biten bunun gibi cümleler duyarsınız. İyisi mi böyle biriyseniz ve de gelişmeye niyetiniz yoksa, bu kitabı kaldırın atın. Ya da gerçekten ilgili birine verin. Hakkını vererek yendiği takdirde, içindeki muaz­zam enerjiyi seve seve sunacak olan değerli besinden faydalanmak isteyen birine . . . "Ben böyle iyiyim, seviştiğim kadarı bana yeter de artar . . . " kafasında bir erkekseniz, bu kitabı eşinize okutma riskini göze alın. Belki size yetenin ona yetmediği konusunda şüphelere kapılır da, sizden fazlasını ve fazlasını ister diye çekinir misiniz yoksa? Belki sıradan, fiziksel bir seks ile yetinmeyip, mistik kapı­ları zorlar . . . Belki ve umarım, . . . umarım öyle olur. Çünkü kadının içgüdüsel doğası, vahşi ilkel doğası, mistisizmin kapısına dayanmadan rahat edemez. Ve bu kapının en kolayca açıldığı anahtarlardan biri de cinsel eylemdir. Yöntemi bilen, yemeği yavaş yavaş, sindire sindire yiyen bir eşle yapılacak türden seks. Kadının inanılmaz güçlü cinsel potansiyelinin değerini ve hakkını verirken, onun sınırlarını test eden, zorlayan, libidoyu güçlendiren bir eşle yapılan enerjik birlik­telik. Evet, siz iyisi mi ilgilenmiyorsanız, kitabı bir kadına verin. O, ne yapılmasını, nasıl yapılmasını ve nasıl istenmesini bilir. . .

Ay'ın Etkisi

Kadınsanız ve enerjiyle ilgileniyorsanız, onun kuvvetli ve zayıf olduğu zamanları gözlemlemeli ve işlerinizi ona gore ayarlamalı­sınız. Ay'ın enerjisindeki düşüşü, yükselişi ve farklılaşmasını de­ğerlendirmelisiniz. Kendi kadınsal döngülerinizin, onun yeniay dolunay ve karanlık ay evreleriyle ne şekilde uyum sağladığını bil­melisiniz. Genel olarak cadı ismi verilebiln şifacı, büyücü, şaman kadınlar, Ay' gözlerlerdi. Özellikle de dolunay ve yeni ayı beklerler­di. Çünkü şunu biliyorlardı: majikal çalışmalar açısından başlangıç­lar ve sonlar en güçlü zamanlardı.

223

Dolunay'ın etkisinin tam dolunaydan iki buçuk gün evvel baş­latıp, bir o kadar zaman sonra bittiği söylenir. Ay'ın enerjisi bu dö­nemde doruğa çıkıp, sonra gitgide azalır. Dolunay, aydınlanma za­manıdır. Yücelme, kutlama, sonuç alma dönemi.

Karanlık ay, kadının içine döndüğü zamanı gösterir. Kadının adetli dönemdeki duygusal/zihinsel/ruhsal durumuyla örtüşür. Bu dönemde yapılacak olan büyüler, negatif türden ise büyük başarı sağlanır. Cadılar, lanetleme yapmak için, Ay'ın karanlık Ay döne­mini beklediler. Bu zaman zarfında yapılan majilerin çözülmesinin de çok zor olduğu söylenir. Lanet gibi olumsuz enerjilerle uğraşmak yerine Karanlık Ay'ın enerjisini, kendi içine dönmek, derinlerdeki karanlığı görmeye çalışıp, çözmek, dipteki unutulmuş benliklere dönmek için kullanmak daha doğru olur.

Yeni Ay'a gelince . . . Yeni Ay, karanlığın ardında gelen ışık, yeni umut, yeni başlangıçtır. Temeli yeni atılacak projeler için, hayalle­rin tasarımları için uygundur. Karanlık Ay döneminde toprağa eki­len tohumlar, Yeni Ay' da filizlenip büyür. Enerji şekil değiştirerek, içsel, pasif ve karanlıktan, dışsal, üretken, dinamik hale gelir. Di­rim ve ümit getirir. Arap geleneğine gore, bir iş yapıldığında Yeni Ay görünürse, bu işin doğru olacağının alametidir.

Kadınlar, adet döngülerindeki yükseliş, tavan ve alçalış peri­yodlannı Ay'ın büyüme, dolunay ve küçülme dönemiyle çakıştır­dıklannda, inanılmaz bir majikal güce erişirler. Bu gücü, cinsel enerjiyle harmanlamayı başarırlarsa, olaylan istenen yönde etkile­me kuvvetleri, karşı konulamayacak denli yükseğe çıkar. Çok şükür ki erkeklerin böylesi üst bir yeteneği yok. Eril güçlerin bugün toplu­mu getirdiği acınası duruma bakılırsa, döngüsel enerjinin gücünü kullanma imkanına sahip olamadıkları için, tanrıya yatıp kalkıp dua etmek gerekir.

Adet Dönemlerinde Maji

Eski zaman kadınlan (ve bazı toplumlarda günümüzde de) ay­başı kanama dönemlerinde olduklarında, kirli sayılırlardı. Bazı ka­bileler, kanamaları bitip, "temiz" olana kadar, kadınlarını köyün dı-

224

şanda tutarlardı. Adetli kadın pis sayılırdı, iş beklenemezdi ondan, mümkün mertebe izole edilir ve kendisine dokunulmazdı. Cinsel ilişkide bulunmak ise katiyen yasaktı. Bu anlayış maalesef halen günümüzde geçerli olmaya devam ediyor. Dini bilgisi yerinde olan birine sorduğunuzda, nedenini şöyle açıklar size: İslam'a göre ayba­şılı kadın hayızlı (pis) olarak kabul edilir, mekruh kapsamına girer. Diğer dinlerde de durum farklı değil. Tevrat'ı okusanız, adetliyim demeye utanırsınız. Onda bir tür lanetli gibi muameleye layık gö­rülür kanamalı kadınlar. Oysa, altta yatan neden çok daha vahim­dir erkekler açısından. Orta Çağ Hristiyan anlayışı, özellikle kadın söz konusu olduğunda zaten paranoyakça bir tutum sergiliyordu. Kadınların sezgisel yönleri, mistik ve gizil güçleri anlaşılamadığın­dan, erkeğe yabancı gelirdi. Anlaşılamamakla kalınsa iyi. Geleceği öngörme, fal, şifalı bitki ile iyileştirme gibi bugün erkekler tarafın­dan peşinde koşulan yetenekler, o zamanlarda kadınların sonunu getiriyordu. Kadının süt (beyaz) ve daha da önemlisi kan (kırmızı) salgılaması, büyülü güçlerinin kaynağı olarak görülüyordu. Öyle ki yaşlı kadınların, büyülü kanlarını içlerinde sakladıkları için, sihirli güçlerinin de arttığına inanılıyordu. Bu kadınlar, adet kanını içle­rinde biriktirerek, onun majikal gücüyle şaman veya klan liderine dönüşürdü. Adet gören bir kadının yanına yaklaşan bir erkeğin, ak­lını, diriliğini, gücünü ve yaşam enerjisini yitireceği söyleniyordu. Ayrıca adet döneminde hamile kalınan çocukların, çok özel büyülü yeteneklere sahip özel çocuklar olacakları düşünülüyordu.

Kadının kendi içgüdüsel doğasına, psişik gücüne, mistik gücü­ne en çok yaklaştığı zaman, aybaşı kanamasının olduğu dönemdir. Adet görme öncesi ve adet sırasındaki zamanlar, kadın için en büyü­lü anlardır. O zaman kadın yönetici, öngörücü ve düzenleyici düş­ler görür. Fırsat verilip, rahatsız edilmez ise, sezgisi tavan yapar o dönemde, yaratıcılık kuvveti patlarcasına yükselir. Çünkü bu sırada kadın öz-bilgesine her zamankinden çok yaklaşır. Bilinci, bilinçdı­şına en çok bu zamanda yakınlaşır ve aralarındaki zar incelir. Ora­dan, dipten yukarı normalde yükselme şansı bulamayan fikirler, ilhamlar, duyumlar, keskin öngörüler algı sınırına girer. Kadın işte bu dönemde değerlendirebileceği çok daha fazla hammaddeye ulaş-

225

ma şansı bulur. Yaratıcılığındaki artış, kendini ortaya dökmek ister. Ve eğer bu süreç engellenirse, kadın çılgınlık seviyesine gelip, etra­fını yakıp yıkabilir. Adet döneminde normal aktif hayattaki kısıtlı faaliyeti, yerini yoğun psişik bir güce bırakır. Bu dönemde kadın eğer bilinçli olarak yoğunlaşırsa, olayların üzerinde aşırı bir yaptı­rım gücü elde eder. Majikal güce. Ve bunu kimsenin yardımı olma­dan, kendi kendine, öz-gücüyle yapar. Fakat bunun yanında bir de ekstra bir kaynağa sahip olduğunu düşünün. Bir sevgiliyle yapılan cinsel ilişki gibi. Aybaşı periyodundaki kadın erkekle seviştiğinde, kendi iç kuvvetine bir de erkekten çektiği enerjiyi ekler. Motivasyon büyükse, erkeği kendi amaçlan için tüketircesine kullanabilir. Bi­linçli olmasa da, bilinçdışı bir niyeti varsa, (ki genelde hep birtakım dile/bilince gelmeyen arzular vardır), isteğin gerçekleşmesine çok büyük katkıda bulunur. Kendi kendine yaptığı tatmin (masturbas­yon) da ileri derecede etkin olmakla birlikte, seks ile elde edeceği yaptırım kat kat fazlası olur. Şöyle bir kıyaslama yapalım. Kadın kanamalı günlerinde içinden bir dilek diliyor olsun, fakat konu iti­bariyle bilgisiz de olsun. Bu dileği, bir temenni olarak ortaya çık­sın. Gerçekleşme ihtimaline 35 değer biçiyor olalım. Şimdi kadın, kanamalı döneminin gücünün farkında ve tamamen niyetli olarak dileğini ortaya koyuyor olsun. Gerçekleşme oranı 310 olur. Eğer kadın bilinçli ve niyetli olarak masturbasyon yoluyla işlem yapıyor­sa, gerçekleşme oranı 320. (Elbette cinsel enerjiyi yönlendirmeyi biliyorsa) Ve nihayetinde olması gerektiği gibi, gücün tüm para­metrelerini hesaba katıyorsa ve bu niyetle sevişiyorsa, özellikle de erkeğin spermini içine boşaltarak onun özünden de faydalanmayı başardıysa, oran 360'a çıkar. Tabi ki bahsini ettiğimiz uygulama, maji sınıfına girer ve belli kesin kuralları vardır. Oran vermek ise tamamen kıyas gücü olması açısındandır. Yoksa herhangi bir yüzde ile konuşmak mümkün değil.

Şimdi size hemen hepinizin, ama bilip ama bilmeyerek yaptığı bir maji türüne değinmek istiyorum. Hoşlandığınız birini gözünü­zün önüne getirin. Onu iyice, tüm dış görünüşü ile görün. Yüzünü, bakışlarını, gülümseyişini, ifadesini inceleyin. Saçlarını koklamayı deneyin. Beden duruşunu gözlemleyin. Neler giyiyor? Nasıl koku-

226

J

yor, nasıl görünüyor? Hatta neler geçiyor aklından? Bunu yaptığınız anda, zihninizdeki imge bir koridor aralayarak, hoşlandığınız kişi­nin zihnine ulaşır. O anda bilinçli olarak siz onun aklına gelebilirsi­niz. Veya bilinçdışı olarak sizin zihinsel dokunuşunuzu algılayabi­lir. Sonra imgeye yüklediğiniz enerji, büyük ihtimalle onun düşüne girebilir, onun bilinçdışı tarafından yoğurularak. Bilinçli olarak farkında olmasa da, o, sizin enerjinizle tanışmıştır artık. Eğer pozi­tif bir niyet ve enerji taşıyorsanız, sizi iyiliksever, olumlu bir kişilik olarak görebilir. Karşı cins iseniz ve karşıtcinsel arzularınız varsa, erotik bir rüya olarak algısına düşebilir. Enerjiniz güçlü, niyetiniz de güçlü ise, erotik rüya, beraberinde bir takım etkileyici duygular taşıyıp, onu duygusal bağlamda dahi etkileyebilir. Eğer yetenekliy­seniz, bu uygulamayı bir kez yapmanız bile sonuç verecektir. Şimdi ikinci aşamaya gelelim. Kişi imajinasyonunu oluşturdunuz. Şimdi onu hareketlendirmeyi deneyin. Ne yapmasını istiyorsunuz? Duy­gularınıza karşılık vermesini mi mesela? Sakin, huzurlu bir ortam hayal edin ve onu orada iken canlandırın gözünüzde. Hatta siz de katılın, gidin yanına. Onu sevdiğinizi, sevginizin ona iyi gele­ceğini söylerken, yavaşça okşayın onu. Yumuşak ve sevecen olun, güven verin. Niyetiniz de öyle olursa, temiz olursa, birkaç tekrar sonrasında onun da size karşılık vereceğini görürsünüz. Çalışma­ları hep aynı saatlerde planlı olarak yapmayı ihmal etmeyin. Uy­kulu olduğunuz zamanlarda çalışmayı denemeyin. Kötü sonuçlar doğuracağından değil de, etkisiz olacağı için motivasyon kaybı yaratacağından. Ve başarısızlık durumunda, inancınızı kaybedip vazgeçebileceğinizden.

Birini sürekli olarak düşündüğümüzde, ister istemez onu gö­zümüzde de canlandırıyoruz. Onunla ilgili bir takım düşünce ve duygularla yüklü kalıplar şekillendiriyoruz. Israrla bunu yapmaya devam edersek, üzerinde bilinçsizce majikal bir yaptırım uygula­mış oluyoruz. Bundan dolayı düşünce kalıplarımıza çok dikkat etmemiz gerekir. Örneğin, biriyle bir meselemiz vardır. Kötü olay­lar yaşanmıştır, bizi üzmüştür, hayatımızı alt üst etmiştir v.s. Her aklımıza geldiğinde, "bu ne şerefsiz insan" dersek, o kişiye şerefsiz olma yolunda bir majikal tesir uygulamış oluyoruz. Ne yaptığımızı

227

bilip bilmememiz, olayın etki gücünü çok etkilemez. Daha genel an­lamda sadece insanlar değil, olaylar üzerinde de bu şekilde bir yap­tırım uygulayabiliyoruz. Yalnız unutmamalı ki, bir olayı etkileyen ne kadar çok irade varsa, onu sizin ters yönde etkileme gücünüz de o denli zayıflar. Örneğin bir şirkette çalışıyor ve filanca beyin mü­dürlüğe terfi etmesini istiyor, hayalinizde de onu müdür koltuğuna oturmuş şekilde canlandırıyorsanız sıklıkla. Ama diğer yönden si­zin adayınızın birçok düşmanı varsa, sizin etki gücünüz onlara kar­şı zayıf kalır. Bu örnek basitçe sistemin işleyişini açıklıyor. Şimdi de cinsel maji ile ilgili bir projeksiyon örneği vermek istiyorum.

Yine çok sevdiğiniz biri olsun, bir türlü istediğiniz ilişki kıva­mına gelemediğiniz biri. Onunla olamadığınız için, başkalarıyla birlikteyken, onu düşlüyorsunuz. Sevişme sırasında gözlerinizi kapatarak, onunla seviştiğinizi hayal ediyorsunuz . Gözünüzde o canlanıyor, elleriniz onun göğsünde geziyor. Parmaklarınız da saç­larının arasında . . . Öptüğünüzde, onun sımsıcak kokusunu içinize akıtıyor, beden sıvıları sizi kendinizden geçiriyor. Biraz daha de­vam ederseniz, dudaklarınızdan onun ismi dilinize dökülecek. .. Bu durumda gerçekte siz onunla sevişiyorsunuz, altınızdaki figüranla değil. İşte bu, çok etkin bir majidir. Tüm arzularınızı, düşlerinizi katarak seviştiğinizde, onunla sevişme niyetiyle seviştiğinizde, üzerinde büyüsel bir tesir yaratmış oluyorsunuz. Yeterince etkin, istekli ve yeterince süreli pratik ettiğinizde, size karşı cinsel olarak ilgi duyması kaçınılmazdır.

Uzaktan Cinsel Manipülasyon - Taciz

Öyle yetenekli, güçlü insanlar vardır ki enerji alanında, eğer kişi bilinçsiz ise, başına ne geldiğini anlamadan kötü amellerin el­lerinde bir oyuncak olup çıkabilir. Enerjiye vakıf biri, mesafe fark etmeksizin hedeflediği birini enerjisel anlamda etkileyebilir. Ener­jinin hangi bölgeye, hangi çakraya gönderildiğine bağlı olarak, onu alan kişide bir takım duyumlar yaratır. Örneğin kalp çakrasına gönderilirse enerji, kişi tam o bölgede bir farklılık hisseder. Göğüs ve sırtında garip bir hareketlenme olur. Enerjinin geldiği kaynağa göre duyum hoş, hafif, rahatlatıp gevşetici veya rahatsız edici, kaba

228

ve yakıcı olabilir. Enerji duyumu iyi seviyede olan bir insan, gelen enerjinin kalitesini hisseder ve kaynağın niyeti konusunda bilgi sa­hibi olur. İyi niyet ile kötü niyeti rahatlıkla ayırt edebilir konuma gelir zamanla. Kişi yabancı enerjisel etkiye maruz kaldığında, bunu bilebilir veya habersiz de olabilir. Böylece egosal tatmin peşinde bir "usta" çok basitçe, bir kadını baştan çıkarabilir. Onun cinsel çakra­sına çalışmak suretiyle, ileri dereceye varan cinsel hazlar uyandı­rabilir. Kadın haberliyse, ve cinsel bölgeye akın eden enerjiye onay verip katılım sağlarsa, normal cinsel ilişkiyi aşabilecek seviyede bir zevk alır. Enerjiyi gönderenin yeteneğine ve enerjinin de kalitesi­ne bağlı olarak bu haz, orgazm ile neticelenebilir. Eğer habersiz ise kadın, başına gelenin ne olduğu konusunda bir hayli tereddüt eder. Varlıklarca, "cinlerce" taciz edildiği, müsallata uğradığı şeklinde kaygılara kapılabilir. Kaynağını ve nedenini bilmediği bu haz, yine de çok hoş olduğundan ona karşı koyması zordur. Böylece muhafa­zakar biri ise, zina ve suçluluk kompleksleriyle sarsılabilir.

Cadılık

Enerjiyi bilinçli olarak, olay ve kişileri etkilemek üzere kullandı­ğımızda, maji yapmış oluruz. Tarih içerisinde böyle bir gücün yap­tırımına baş vuranlara büyücü denilirdi. Kadınlara da çoğunlukla cadı. Cadılar, doğanın döngüsel işleyişinin farkında olarak ve ken­dine uyarlayarak bir takım majikal güçler elde etmişlerdi. Element­lerin gücünü kavramışlardı, evren yasalarının işleyişi hakkında ileri derece bir idrak ve anlayış, sezgi geliştirmişler, olayları düzen­leme ve kontrol etme gücüne erişmişlerdi. Kabul edersiniz ki, böy­lesi bir yeteneği olan bir kadından günümüzde bile en hafif ifadeyle çekinilir. Orta çağda ise bugün mistik ve şifacı tabiriyle andığımız bu özel kadınlar haksız yere lanetlendi, kovalandı, avlandı ve hatta yakıldı bildiğiniz gibi. Çünkü büyüsel güçleri olan kadınlar, erkek­ler açısından büyük bir tehdit olarak görüldüler, anlaşılamadıkları için. Cadılar, erkek büyücülere nazaran çok daha güçlüydü ve on­lardan fazlasıyla korkulurdu. Çünkü majikal amaçlı çalışmalarına artı olarak cinsel enerjinin olağanüstü yaptırım kuvvetini dahil etme potansiyeline sahiplerdi. Tüm kadınların az veya çok, bilinçli

229

(majikal) veya bilinçsiz (nazar) olarak tesir yaratabilme kapasitesi vardır. Cinsel enejiyi yukseltmeyi, biriktirmeyi, yoğunlaştırmayı ve yönlendirmeyi başardıklarında, cadılığın sınırlarında gezmeye başlarlar. Kenarında dolandıkları bu alan artık masum değildir ve hatta biraz da tehlikelidir. Teknikleri öğrenmeden ve uygulamayı denemeden once, ileri derecede bilinçli ve riskleri tartmış olmak­ta fayda var. Bu kitapta enerjinin duyumu, yükselmesi ve özellik­le cinsel enerjiyle desteklenip aşama atlatılması üzerinde durduk. Enerjinin kullanımını sadece şifa amaçlı ve kendiliğinden (enerji­nin kendi "iradesiyle") olmak üzere anlattık. Ve bir basamak ileri giderek, niyet ile yönlendirilişini konuştuk, yanında imajinasyon tekniğini açıkladık. Daha ileri tekniklere geçmek için, altyapımızın buraya kadar anlatılan kısmını iyice özümsemiş, uygulamış ve so­nuçlar almış olmamız gerekir. Bu sebeple bundan sonrası için biraz zamana ihtiyacımız var.

Ayin ve Mihrap

Kadınsanız ve enerjiyle ilgileniyorsanız, onun kuvvetli ve zayıf olduğu zamanları gözlemlemeli ve işlerinizi ona gore ayarlamalı­sınız. Ay'ın enerjisindeki düşüşünü, yükselişi ve farklılaşmasını değerlendirmelisiniz. Kendi kadınsal döngülerinizin, onun yeniay dolunay ve karanlık ay evreleriyle ne şekilde uyum sağladığını bil­melisiniz. Hiçbir şey bilmeseniz, enerji ve maji ile ilgilenmeseniz bile, içgüdüsel doğanız sizi yönlendirir. Cinsel arzularınızın dönem dönem, bir tür gizemli, puslu ve niyeti belirsiz bir ısrara dönüştü­ğünü görmüşsünüzdür. Beraber olacağınız erkeğe sevgi ve seve­cenlikle değil, bir avcı güdüsüyle yaklaştığınız zamanlar olacak. O zamanlarda, ona vereceğiniz dramatik seviş dışında bir şeyiniz yoktur. Ama şundan emin olun ki, alacağınız çok şey vardır. Gizem­li cinsel güdünün alacakaranlığında roller değişmiştir. Fiziksel ve ruhsal yaptırım gücü sizin elinize geçer. Simyanın gücü, majinin gücü, enerjinin, cinsel haz ve zevkin gücü. Ve bu güç ne masumdur ne de yıkıcı, ne siyahtır ne beyaz, o rengi olmayan saf bir element gibidir. Kullanılmayı size emir eden bir element. Muhtemel olarak bir ayin çerçevesinde . . .

230

'

\ ' (

1

t \

\

Bir ayinin başarılı olması için, bir takım hazırlıkların ve kural­larının olması beklenir. Mihrap, ayinin en önemli öğesidir. Dikkat­le, özenle hazırlanır, yeri seçilir ve süslenir. Cinsel enerjiyi kullan­dığımızda, bizim mihrabımız, erkeğimiz olur. Onun çıplak, diri, uyarılmış ve etkilere açık, duyarlı olan vücudunu mihrap olarak kullanacağız. Erkeğin, mihrabın kutsallığına yaraşır bir ruhsal ve bedensel duyarlılıkta, saflıkta, dirilikte ve güzellikte olması iste­nir. Doğal olarak cinsel enerjisinin yüksekliği de önemlidir. Cinsel enerjiyi yükselterek sağlanan majikal güç, zamanlamaya gore de değişir demiştik. Kadın olduğunuza gore, Ay'ın değişen enerjisini kullanın. Yeni başlangıçlar, girişimler, projeler, dinamik işlerle ilgili majiler için Ay'ın Yeni Ay evresi uygundur. Olumsuz enerji çalışma­ları için ise Ay'ın gökyüzünde görünmediği Karanlık Ay zamanını gözetin. Ay ile birlikte cinsel enerjinin en yükseğe çıktığı dönem tabi ki Dolunay' dır. Bu zamanda sezgisi güçlü kadınların mistiğe özlemleri depreşir, bunun yanında içe dönüklük ayin beklentisiyle bütünleşir. Dolunay vaktinde bir mihrap olarak kullanabileceğiniz uygunlukta bir erkeğiniz varsa, gerçek anlamda sihirler yaratabi­lirsiniz. Erkeğin pasif ve sakin, hatta bir parça itaatkar ama aynı zamanda sıcak ve istekli olması, enerji üzerinde hakimiyet sağla­manızı kolaylaştırır. O yerde hareketsizce yatarken, ve siz onun üzerinde yavaşça devinirken, camdan vuran ayışığı sizin gücünüzü büyüttükçe büyütür.

231