Spiritüel Seks - Turuz
-
Upload
khangminh22 -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of Spiritüel Seks - Turuz
Spiritüel Seks Amerikalı Bir Kadının Vizyonları I Ray/ene Abbott
© 2005 Raylene Abbott © Dharma Yayınları, 2011
Yayın hakları Dharma Yayınları'na aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz. Kaynak göstermek koşuluyla alıntı yapılabilir.
1. Basım: Haziran 2011
Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni: Namık Kemal Atalay Editör: Halil Gökhan T ürkçesi: Melis Olçum Kapak Tasarımı: Dharma Creatif Sayfa Düzeni: Çiğdem Dilbaz
Şefik Basım ve Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şirketi'nde basılmıştır. Turgut Özal Cad. No:' 137 İkitelli - İstanbul Tel: (O 212) 549 62 62
Kütüphane Bilgi Kartı (CiP): Raylene Abbott Spiritüel Seks Amerikalı Bir Kadının Vizyonları Spiritüalizm/Cinsellik İstanbul, Dharma Yayınları, 2011, 200 sayfa
ISBN: 978-605-5598-48-8
Dharma Yayınları Nuruosmaniye Cad. Eser İş Hanı 21-23 Kat: 2 Na: 205 Cağaloğlu/İstanbul Tel: (O 212) 512 81 21 - 528 62 12 •Faks: (O 212) 512 50 21 [email protected]. tr www.dharma.com.tr
iÇiNDEKiLER
Önsöz ......................................................................................... .......... 9 Giriş .................................................................................................... 11 Teşekkür ............................................................................................ 13 Bölüm 1: Doğum ........................................................... ..... ..... ......... 15 Bölüm 2: Ana Rahmine Dönüş ...................................................... 19 Bölüm 3: Kutsal Çiftler .................................................................... 23 Bölüm 4: Aynalar ve Dağlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .27 Bölüm 5: Tanrının Kadınsı Yüzü ........................................... ........ 33 Bölüm 6: Meryem Ana'nın İsimleri... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39 Bölüm 7: Engizisyoncuyu Bağışlamak ...................... ...... .... ........ .49 Bölüm 8: Aziz Francis'in Adımları ................. ..... .......... ................ 61 Bölüm 9: Assisi' deki Vizyonlar . .. ... . .................. .............. ... .. ....... .. . 67 Bölüm 10: İlahi Aşk ................ . ................... ........................ ........ .. .. . 75 Bölüm 11: Bahçedeki Budist.. .. .. .. ........................... ....... ....... .......... 81 Bölüm 12: İlk Görüşte Samadhi .......................... .................. ......... 83 Bölüm 13: Vaftiz ....................... . . ..... .............................................. ... 93 Bölüm 14: Başucu Sohbetleri ................ . . ... .......... ... .................... .. 103 Bölüm 15: Geçmiş Zamanların Hatırına ..................................... 109 Bölüm 16: Özgür Bırakılan Vahşi Kadın ... .. .. ........................... .. 115 Bölüm 17: Tantrik Mühür ............ ... ..................... ...... ................... 121 Bölüm 18: Zamanın Duvağından Bakmak. ...................... ....... .. . 127 Bölüm 19: Sevgiliye Teslim 01 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 131 Bölüm 20: Yatma Saatinde Dharma .................... ............. ......... . 135
Bölüm 21 : İsalar .............................................................................. 141 Bölüm 22: Güzelliğe İzin Vermek ..................... .......................... 145 Bölüm 23: Meditasyonlar ve Kutsal Kelimeler .......................... 149 Bölüm 24: Budalar Vücut Buluyor .... .......................................... 153 Bölüm 25: Mum Işığı ve Katedraller ............................ ............... 157 Bölüm 26: Aşıklar Şehri ............................................................ .... 161 Bölüm 27: CD Samadhi .................................................................. 165 Bölüm 28: Dişi Budaların Şerefine ............................................... 169 Bölüm 29: Sekiz Yıl Sonra ................ ........................ .. ................... 173 Bölüm 30: Meditasyonlar ................................................. . . ........... 175 Siyah Madonna'nın Arındırıcı Banyo Meditasyonu ... ............. 179 Bağışlama Meditasyonu .. ....... ............................ ........................... 183 Genetik Arınma Meditasyonu ......................................... ............ 185 Zikirler ........ ... ......................... : . . .. . . .. . ... . .. ....... ...... . ..... . . .. . .. . . . . . . ......... 187 Aydınlatılmış Olaylar ............ .. ........................................... ............ 189 Baş Melekler .................. .................................................................. 1 91 Tantrik İyileşme .......... .... ........................ .... . . . ................................ 193 Kaynaklar ........................................................................................ 195
ÖN SÖZ
Avilalı Azize Teresa 1515'te doğdu, 1582'de öldü. İspanya'da yaşadı. Kendisine vecd halleri yaşatan mistik yetenekleriyle ün salmıştı. Bu deneyimlerini anlattığı yazıları, Tanrıyı Azize Teresa'nın sevgilisi olarak resmetmektedir. Avilalı Azize Teresa şöyle yazmıştır: "Tanrıyla ruhum arasındaki diyalog öylesine tatlı ki; yalan söylediğimi düşünenlere de aynısını yaşatması için Tanrıya yalvarıyorum."
Ananda Moi Ma Hindistan'ın tanınmış azizelerindendi. O da ilahi sarhoşluğuyla ün salmıştı. Günlerce yemeden, uyumadan dayanır; Tanrıyla görüştüğü zamanlardan bilincini hiç yitirmeden çıkardı.
Ben azizlerden değilim, ama çocukluktan itibaren Tanrıya hep içsel bir hasret duydum. Bu özlem sonunda beni kendi ilahi deneyimlerime ve tasavvurlarıma ulaştırdı. Tanrıyla karşılaştığım anların zirvesinde hissettiğim şey, tam olarak söze dökemediğim orgazmik bir uyuşmaydı. Bu deneyimi ilk yaşadığımda Kaliforniya' da bir sahildeydim ve 24 yaşındaydım. Ayaklarıma şimdiye kadar hiç hissetmediğim bir güçle ulaşan okyanus dalgalarının sesini duyduğum an kuma uzandım. Kudret bir gelgit dalgasının yarattığı güçle tüm bedenime yayıldı. Ayaklarımdan başımın üzerine, oradan da doğruca boşluğa. İçimdeki boşlukla dışımdaki boşluk bir oldu ve ben tüm yaratılanın kaynağına ulaştım, ilahi özüm böylece serbest kaldı.
Sözcükler o gün yaşadığım enginliği anlatmakta yetersiz kalır. Bu deneyim ancak bir orgazmla karşılaştırılabilir, ama tek bir bölgeye değil, tüm bedene yayılan bir orgazm. Aklım durmuştu. Sadece Tanrının tezahürü vardı.
Bu, Tanrının varlığıyla tanıştığım yolculuğun ilk adımıydı. Tanrı bir inanç veya düşünce değildir. Tanrı körü körüne inanç ve hayat bo-
9
yu tekrarlanan basitlikte bir olgu değil, içsel kanıtlarıyla kanıtlanan somut bir gerçekliktir. Bu deneyim beni tamamıyla değiştirdi. Ve bu, meditasyon ve dua sayesinde yaşadığım birçok deneyimin sadece ilkiydi.
10
GiRiŞ
Bu kitap gerçek deneyimlerin ışığında yazıldı. Tasavvur deneyimleri italik yazılmıştır; böylece tasavvur halinde olduğumu okuyucu rahatça anlayabilecek. Bölümlerin çoğunda yaşadıklarımı dayandırabileceğim tarihi örneklerden yararlandım. Bugün çağımızdaki dini inanışlardaki karmaşa, yüzyıllar boyu gerçek ruhani anlayışın sadece bir kısmına tanıklık etmemizden kaynaklanıyor. Şimdi dinin ve tinselliğin çevresindeki yanlış anlamaları kırmanın vakti. Bugün dünyada dini farklılıkların savaşlara ve Tanrı adına işlenen cinayetlere sebep olduğunu görebiliyoruz. Dini farklılıklar seçilmiş olanların türemesine yol açtı. Bu, bizi kontrol altında tutmak isteyen güçlerce empoze edilen en büyük tutsak edici yanılgıdır. Şimdi bilgi devriminin yaşandığı bir çağdayız ve bu, farklı dini öğretilerin sırrını keşfetmemizi sağlıyor.
Zamanında bu deneyimleri paylaştığım için işkence görebilir hatta yakılabilirdim. Tanrıya şükür, o çağlar geride kaldı. Dilerim bu kitap yeni yollar açar ve insanlığa iyilik getirir. Dilerim insan varlığında zuhur etmiş ilahi varlıklar olduğumuzu anlar ve uyanışımızla şefkati, merhameti öğreniriz. Dilerim barış, doğruluk ve güzellik gezegene yeniden hayat verir.
1 1
TEŞEKKÜR
Anlayışımı ve kendimi -insanlığımın izin verdiğinden çok daha yüksek ölçüde- güçlendirmeme yardım ettiği için Andreas Mamet' e teşekkür etmek istiyorum. Bu yoldaki azmine ve sabrına minnettarım.
Kız kardeşim Unda Held' e, ilk yaralarımı iyileştirdiğim 1 989' dan beri hep yanımda olduğu, kendi büyüsünü ve tecrübesini paylaştığı için teşekkür ederim.
Sırasıyla kız kardeşlerim Magdalene, Elizabeth Kelly, Christy Salo ve Sabina'ya ilahi kadınlık enerjisini uzun yıllardır sürekli kıldıkları için teşekkür ederim. Büyük misyonumuzu/ amacımızı/ planımızı hep birlikte tamamlayacağız.
13
BÖLÜM 1
Doğum
New York'ta bir taşra kasabasında, Accord'da yaşıyorduk. Samanlıktan bozma bir oda kiralamıştık. Ferah, aydınlık ve genişti. Üçüncü çocuğumu doğurabileceğim harika bir yerdi. Doğum iki ebe, bir kız arkadaşım ve tabii ki kocamın yardımı sayesinde iyi geçmişti. On saat süren bir uğraşının ardından bebeğimiz doğmuştu. "Bir kızınız oldu!" dedi ebe. Selene Joy 9 Mayıs 1 9821 de Anneler Günü'nde bir samanlıkta dünyaya geldi.
Doğum bir kadını birçok açıdan serbest bırakan çok kuvvetli bir deneyimdir. Toparlandığım haftalarda fark ettim ki, bu küçük bebek1 harika bir melekti ve bana hayatı öğretmeye gelmişti.
Her şey ılık bir akşamüstünde bu doğumla başladı. Selene' in beşiği, mutfakta yemek hazırlarken rahatça görebileceğim kadar yakındı. Buzdolabını temizlerken yerde küçük bir test tüpüne benzeyen plastik, küflenmiş bir tüp gördüm. Musluğun altına tuttum1 temiz suyla yıkadım. "Doğum kontrol araçlarına benziyor" diye düşündüm. Ben temiz suyla tüpü yıkarken bebeğim beşiğinde bir güvercin gibi cıvıldıyordu.
Aniden Tanrının gücü muazzam bir kuvvetle içime akmaya başladı. Yüreğim bir kadının kendini erkeğine sunması gibi açıldı. Gönlüm genişledi, genişledi ve Tanrının yüreğime nüfuz ettiğini hissettim. Bu şimdiye kadar tattığım en katıksız duyguydu.
Sevgili Tanrım beni aldı ve ben mutfakta, ayakta, ruhumu, bedenimi, Jıer hücremi teslim alan derin bir hazzın içine gömüldüm. Güç kalbimden girip beynimden çıktı ve ruhumu bu dünyevi sahnenin çok üzerine taşıdı.
15
Kızımın ruhunun bana yol göstermekte olduğunu fark ettim. Küçük bir insan görüntüsünde vücut bulmuş olsa da, ruhu hala Tanrınındı ve insan aklında hapsolmuş değildi. Kızım beni ona götürdü, Beyaz Ana dediğim, İlahi Ana' ya - bazılarımız onu Meryem Ana olarak da bilir. Ve orada İlahi Ana'nın varlığı içinde Tanrıyla saf, katıksız bir bütünlüğe ulaştım. Onun isimlerini ilk kez orada anladım: Mühürlü Çeşme, Saklı Bahçe, Vizyon Alemi. Aşkla gizemli bir bütünlük içindeydi, o birliğinden bana bahşetti.
Sözlerim yaşadıklarımı anlatamaz, hiçbir şekilde aydınlatamaz; çünkü düşüncenin ötesine geçmişti. Hayatımdaki tüm acılar ve hayal kırıklıkları onun varlığında eridi. Beni inciten insanlar, şimdi beni Tanrıya ulaştıran olaylardı sanki. Hayatıma giren iyi ve kötü insanlar için minnettardım, İlahi Ana'nın tam da yüreğindeydim ve herkesle, her şeyle bütünleşmiştim.
Bu deneyim dört gün sürdü. Bir lokma bile yemedim ve hiç uyumadım (ama aileme vakit ayırıyordum). Koltuğa oturup parmağımı havaya kaldırdığımda, tüm evren onun çevresinde dönüyor gibiydi.
Beyaz Ana' dan sonra, Siyah Ana dediğim, Siyah Madonna olarak bilinene de ulaştım. Onunla deneyimlediğim, büyük bir hazdan ziyade yorucu bir çalışmaydı.
Bilincim annemin rahminden büyükanneminkine ve ondan önce beden bulmuş sayısız nesilden nesle geçerek bana ulaşmıştı . Ailem ve çocuklarımla ilgili tüm genetik bilgi kolayca okunmuştu. Sanki dış dünyanın dokusundan bir ilmek tutup ipliğini çekmiştim. Tüm illüzyonlar yok oldu ve ben her şeyin ardındaki tek ruhu gördüm. Bu doku milyonlarca titreşen atomdan oluşmuştu . Katı gibi görünse de aslında berrak, akıcı ve sürekli değişkendi. Tanrının ruhunu, çocuklarımın bedenleri tezahüründe gördüm. Ruhları, paylarına düşen genetik bilgiyi onlara ulaştıran ve ardından sonsuz uykularına dalmış nesillerle birlikteydi. Tüm dış uzay sanki titreşen atomlardan oluşan bir iplikten dokunmuştu, görünüşte katıydı, ama aslında değildi. Ve ben bu okyanustaki ilk rahmin atomlarına ulaşacak kadar derine daldım.
Bu yaşadıklarım günlerce sürdü ve uykusuz saatlerden sonra, dahil olduğum bütünden ayrılmayı hiç istemezken dünya sahnesine çakıldım.
İyileşmek haftalarımı, yaşadıklarımın anlamını kavramam ve onları hayatıma dahil etmem ise yıllarımı aldı. Önce yalnızca saf ve kutsal Beyaz Ana'yı istemiştim. Siyah Ana'yı reddettim. Zaman geçtikçe Siyah Madonna'nın benim için ne anlama geldiğini kavradım. O tüm dünyaya can veren rahimdi, cinsiyetin kökeniydi, ölüm ve doğumdu.
17
Doğa Ana'nın vücuduydu. Onu onurlandırmadan doğayı onurlandıramazdım, cinsiyet yok olur ve kutsal olan unutulurdu.
***
Bu deneyimden sonra, sevgilim benim gizli bahçem ve ruhumun ruhu oldu. Burası benim kendimi ruhsal olarak beslediğim yerdi, dışarıdaki dünya sevgisiz bir çöl gibi görünse de ben kaynağıma bağlanarak beslenebiliyordum. Meditasyon ve dualarıyla hep sessizlik içinde dönüşümü bekleyen sevgilime ulaşmıştım.
Şimdi bunların hepsi manastırda yaşayan biri için, bir rahibe için iyi ve hoş gelebilir, ama ya biz, dış dünyayla ilişkide olanlar için? Böyle biri nasıl iç dünyasını dışarı çıkarabilir? Şimdiye kadar deneyimlediklerimin hepsi benim iç dünyam, gizli bahçemdi. Ama bunları kadın erkek ilişkilerine harmanlayarnıyordum. Şifa bulmaya ihtiyacım olduğunu biliyordum. Dişi kimliğim ve cinsiyetim Tanrıyla bütünleşmek için muazzam bir arzu duyuyordu. Hıristiyan bir ailede büyümüştüm, bu beni ruhsal olarak yarım bırakmıştı. Çocukluğumdaki cinsel travmalar beni korkutup yaralamıştı. Suçluluk duygusu ve utançla dolmuştum. Kadınlığımın şifa bulması için tüm benliğimle dua ediyordum. Bunu kendimden çok kızım için, onun hayatının bundan daha iyi olması, benim ilişkilerimde çektiğim acıyı çekmemesi için istiyordum. Dualarım gerçek olursa diğer tüm kadınlara bu şifayı dağıtacağıma dair Tanrıya yemin etmiştim.
İyileşmem hiç beklemediğim ve hayal etmediğim bir yolla gerçekleşti. Olanların şahidi benim. Bunu kulakları işiten, iyileşmeye ihtiyaç duyan bir kalbi ve rahmi olanlara yazıyla anlatmak için buradayım.
18
BÖLÜM 2
Ana Rahmine Dönüş
1 990 yılında arkadaşım Linda ve ben şifacı olarak bir grup kadınla çalışmaya başladık. O günlerde ben kadınların, erkekler olmadığında kendilerini açmaya nasıl istekli olduklarını gördüm. Anladım ki, cinsiyete bağlı pek çok ciddi sorun kadınların çemberinde çözülebilir ve iyileştirilebilir. Söze dökülmeyen bir anlayış ve vukuf vardı kardeşlik grubumuzda, çünkü herkes bir şekilde utanç ve suçlamayla ezilmişti. Herkes birbirinin yaşadığını anlayabiliyordu. Grupla "rahim iyileştirme"nin yanı sıra tecavüz, ensest, cinsel suiistimal gibi konular üzerinde çalıştık ve bunları dualarla, meditasyonla, el ele vererek, şarkılar söyleyerek yendik. Kadınlar arasında bir duygusal arınma oldu: Bedendeki bastırılmış duygular, dualar ve şarkılar eşliğinde gelen aşk ve destek dolu atmosferde serbest kaldı. Hassasiyet bu iyileştirme sırasında en çok dikkat edilen konuydu, çünkü kadınların kendilerini rahatça açıp eski yaralarını iyileştirebilmesi için merhametli ve narin ellere ihtiyacı vardı.
Bu seanslarda doğallıkları ve asaletlerinden ötürü çiçekleri kullandım. Böyle güçlü seanslarımızdan birinde yirmi kadından oluşan bir grup vardı. Mihrap topraktan ufak bir tümsekti ve kırmızı renkte harika güllerle süslenmişti. Şifa veren ilahiler söylüyorduk. Grup şarkıları söylerken ruhsal bir enerji üzerimize yayılmaya başladı. O noktada ben ortadan kayboldum ve sanki ruhun şarkısını çaldığı görünmez bir saz oldum. Ellerim karıncalanıyordu, grubun etrafında bir tur attım, kadınlara dokundum. Bir kadın ağlamaya başladı, o an derin bir
19
yarayla karşı karşıya olduğumu anladım. Bu ruhani enerji açığa çıktığında, her şeye hazırlıklı olmalısınız, çünkü vücudunuz istemsizce titreyebilir ve siz ağlamak, bağırmak ya da sessizliğe gömülmek isteyebilirsiniz. Dokunduğum kadın, titremeye ve inlemeye başladı. Bazılarımız gidip vücuduna dokunarak ona bu süreçte yardımcı olmaya çalıştık. Benim ellerim rahminin üzerindeydi, Linda'nınkiler kalbinde. Üçüncü biri gelip de acı çeken kadının boğazına dokunduğunda acısının sessizliği kırılmış oldu. Köşeye sinmiş ıstırabı zincirlerinden kurtuldu. Daha sonra onun, hiç itiraf edemediği bir ensest ilişkinin kurbanı olduğunu öğrendik.
Sonra tüm grup onun etrafına toplandık, ilahiler söyledik. Vücudu acısının yıllar süren sessizliğinin prangalarını atarcasına sarsılıyordu ve sesi acının sesiydi. O sakinleşinceye kadar şarkılarımızı söyledik, hem de daha güçlü söyledik; manevi güç şimdi onu ve tüm sahneyi rahmetle resmen yıkıyordu. Mihraptaki güzel kokulu güllerden toplayarak vücuduna koydum. Feryadı değişirken, acısı hafifledikçe ruhuna güzellik geri gelmeye başladı. Mutluluğun doruğuna ulaştığı bir trans haline giriyordu. 13edenine güller koymaya devam ettik, ta ki her yeri çiçeklerle kaplanana, onu huzurun ve aşkın varlığı sarana kadar.
***
Bu zaman aralığında çalıştığım grup benim için de bir öğretici oldu, çünkü ben de kendi cinsel tedavimi tamamlıyordum. Şunu öğrendim: Bir kadının kalbi kapalıysa -ki çoğunlukla öyledir-, rahmi de cinsel olarak kapanmıştır. Sağlıksız cinsel ilişkiler vücudunda donukluk olarak yer eder. Bedende bu donukluğun yer ettiği üç merkez gözlemledim: Boğaz, kalp ve rahim. Eğer bir kadın "söyleyeceklerini duymak istemiyorum" lafıyla karşılaşmışsa boğaz merkezi kapanıyor. Kalp merkeziyse, aşk acısı veya sevgisiz bir çocukluktan kapanıyor. Kalp kapandığında, kadının rahmi ve cinselliği de sıklıkla kapanıyor. Aktif bir cinsel hayat yaşamanın kadınların bu merkezlerinin açık olduğunun göstergesi olmayacağını da gördüm. Kendimde ve diğer kadınlarda gördüğüm üzre, basen ve çevresindeki yağlanma ve kilo alımının ''bana dokunma, beni incittin" veya ''beni suiistimal ettin" demek olduğunu anladım.
Bu, en basit anlatımı. Bu iyileşme çok karmaşık olabiliyor ama bunlar bir kadının o an hissettiklerini anlamanın benim açımdan temel noktaları.
21
1 960'lar ve '70'ler cinsel özgürlükleriyle birçok yaraya sebep oldu. Bu 1980'ler ve '90'larda yeni yeni ortaya çıkıyor. Fark etmeye başladım ki bir kadının rahmi, dış dünyaya açılan ve ona yönelen her davranışı kaydeden bir kanal. Böylece öfkeli ve vahşi bir adamla karşılaştığında tüm bu olumsuz duyguları biriktirip kaydediyor. Kadınlar öfkeli bir babadan veya geçmiş hayatlarından kaynaklanan karmalarıyla genellikle bu tip erkeklerden hoşlanıyor. Ve sevgiden yoksun bir seks hayatı da önemli bir mesaj olabiliyor. İlişki sırasındaki düşünceler kadının rahmi tarafından tıpkı bir kayıt cihazı gibi kaydediliyor. Bu kayıtlar yıllarca kalıyor, ta ki kadın kendisiyle temasa geçip onları duygusal fiziksel ve ruhsal yönden serbestleştirene kadar. Kendi deneyimimden biliyorum; bastırdığım duyguları tamamen serbest bırakabilmek adına, tekrar tekrar hissetmek, yaşamak zorunda kaldım. Bu iyileşmemin temeli oldu ve grubumla paylaştığımda, onların iyileşmesini de tetikledi. Onların iyileşmesi de beni . . .
***
Bu durumun zirvesinde sağ yumurtalığımda bir tümör olduğu ortaya çıktı. Onu alan doktor bana şeklinin bir erkeğin yumruğuna benzediğini söylemişti! Bu, ilişkilerimin pek çoğunda öfke problemli erkeklerle birlikte olmayı seçmemden kaynaklanıyordu: Öfkelerini ne zaman bana yöneltseler bunu sessizce içimde, sağ yumurtalığımda biriktirmişim.
Sembolik konuşacak olursak; yumurtalıklar dişi yaratıcılığının merkezidir. Yumurtalık tümörüyle doğurganlığını sona erdi, ama yaratıcı gücümle yeni tanıştım. Tamamen özgür olabilmek için yıllardır biriktirdiğim ve beni baskılayan duygulardan kurtulmam gerekliydi.
Yumurtalık tümörü, yıllardır biriken incinmişliğin ve öfkenin beni getirdiği yerdi. Eril öfkeyi çoğu zaman kabullenmiştim. Ayrılmak yerine sessiz kalmıştım. Ayrıca incinmeye ve sessizliğime hırsım da eklenmişti. İyileşebilmek için kendimle uzlaşmalı, psikolojik ve genetik tüm yönlerimle barışmalıydım. Kendimi eski deneyimlerime ve özüme ulaştırabilmek adına dualardan güç aldım. Dualar tek başına yeterli değildi, kendimi fiziksel olarak da tanımalı ve bana acı veren geçmişin izlerinden kurtarmalıydım. Bu izlerden biriyle karşılaştığımda meditasyon yapmak ve dua etmek gibi pek çok teknikten yararlanarak vücuduma saplananlardan kurtuluyordum. Gerçek iyileşme başlamıştı.
22
BÖLÜM 3
Kutsal Çiftler
Kadın çemberimiz cinsel ve duygusal ilişkilerden kaynaklanan sorunlarını iyileştirmek üzere yolculuğuna devam etti. Linda'nın iyileştirme yeteneği, grubu yönlendirmesi açısından önemliydi. Onun dişil bilgeliği ve psikolojik desteği benim iyileşmemde de en önemli şeydi.
Çemberimizdeki derin dua ve meditasyon seansları, manevi güçlerimi de tetikledi. Bu seanslar sırasında pek çok vizyona kapıldım. Bunlardan birini özellikle paylaşmak istiyorum çünkü gelecekteki kadın erkek ilişkilerini gösteriyordu. Vizyonlar ilginç olaylar; bazen gerçekleşmesi yıllar alıyor. Bu vizyonumun gerçekleşmesi yedi yılı buldu.
Vizyonumda gezegende yeni beliren bir kadın erkek ilişkisi türü gördüm. Kadını ve erkeği simgeleyen iki ışık huzmesi, eşit seviyelerde yan yana duruyordu. Kendi tanrılarına bağlıydılar. Tanrı tek bir ışık kaynağıydı ve daha sonra erkekle dişiyi simgeleyen huzmelere ayrılmıştı. Işık çiftlerin bedenlerinden geçerek köklerini Toprak Ana'ya uzatmıştı. Kutsal çiftler sonra birbirine döndü ve ışık çevrelerinde bir daire oluşturmaya başladı, bu çember onları sardı. Işık erkeğin tacından başlayarak tüm çakralarından geçiyor ve kadının temel çakrasına geliyordu . Işık çemberi daha sonra kadının çakralarından yukarı çıkıp tekrar erkeğe ulaşıyordu. Çiftlerin üzerinde sürekli bir çember oluşturuyordu.
Çiftler daha sonra muazzam bir gemiye bindiler. El ele tutuşan çiftler Tanrıya dönüyorlardı . Aralarında bir simya vardı. Onlara Tanrının varlığını hissettiren bir tür yoga yapıyorlardı .
23
Bu vizyonu evliliğimde uygulamak istedim ama pek işe yaramadı. Evliliğimde bir raddeye kadar anlayış olmasına rağmen, vizyonun gerçekleşmesi için gereken simya yoktu. Evliliğimi bitirene kadar yıllar geçti, neredeyse "Kutsal Çiftler"i gördüğüm vizyonu unutuyordum.
Kadın çemberimiz, iyileşme ve büyümede daha derine inmek istiyordu. Bu nedenle Linda'yla ben yöremizdeki kaplıcalarda bir dağ evi kiraladık. Oradaki çalışmamız, vizyonlarımız ve cinsiyetlerimizdeki iyileşmeyi birbirimizle açıkça paylaşmak içindi. Dağ evimizde bir jakuzi ve hem bitkisel karışımlarımızı hem de sağlıklı yemeklerimizi hazırlayabileceğimiz kocaman bir mutfak vardı. Fiziksel rahatlama için her kadına bitkisel içerikli vücut bakımı, çiçeklerden oluşan bir yüz bakımı ve masaj yapılıyordu. Jakuzide bitkisel karışımlarla birlikte vakit geçirmek gerginliği alıyordu. Böylece herkes daha rahatlamış olarak iyileşme sürecine devam ediyordu.
Üçüncü günün sonunda bir doğa yürüyüşü için hazırdık. (Doğadaki gizli şifreleri okuma uzmanlığımdan faydalanacaktık.) Çimenlik bir tepe üzerindeki açıklığa gelene kadar yürüdük. Her kadından kendileri için en manalı parçayı bulmalarını istedim; bir taş, çiçek veya kendilerini rahat hissettikleri bir bölge gibi. Onu bulduklarında doğanın onlara iletmek istediğini çok daha iyi anlayacaklarını söyledim.
Kadınların her biri değişik yönlere dağıldı. Ben de tepeye, yeryüzüne çıkıp beni çağıran bir kaya parçasına doğru yürüdüm. İki büyük kaya yan yana gelerek bir yoni (vajina) şeklini almıştı. Kayanın üstüne çıktım, ayaklarımı ata biner gibi kayalara koydum ve bir vulva oluşturdum. Kayaların arasında onları birbirine bağlayan klitoris şeklinde bir kaya vardı. Ben ayaklarımı Üzerlerine koyunca, bu kaya aradan ayrıldı. Ayrılırken çıkardığı alkış sesi vadide yankılandı. Bu kayayla ritim tutmaya başladım.
Bu sırada Linda klitoris taşıyla çıkardığım sesleri duyarak ne yaptığımı görmeye geldi. Birlikte yoni kayasının üzerinde dururken, kudret Doğa Ana' dan bize doğru akmaya başladı. Gerçekten doğru şeyi bulmuştuk! Ayağımın ritmiyle klitoris taşına alkış tuttururken bir vizyona daldım.
Hintli kadınlar gördüm, tepenin dört yanından yukarı tırmanıyorlardı . Kayaların ritmine karşılık veriyorlardı. Aynı anda grubumuzdaki kadınlar da kayalarla yaptığım çağrıyı duydular ve doğal yani tapınağımıza geldiler. Onlar ve görünmez Hintli misafirlerimizle birlikteydik. Her birimiz tek tek ka-
25
yanın üzerine çıkarak vücuduna dolan enerjiyi hissediyordu -(her kadının kendi vücudu ve enerjisiyle ne kadar rahat veya rahatsız olduğunu görmek çok kolaydı). Kalanlarsa doğadaki bu özel yer tarafından salahiyet verilen üyemiz için çoşkulu kutlamalar yapıyordu .
Amerikan ve Kelt kültürlerinde bu tip bekaret kayası hikayeleri duymuştum. Pek çok antik Avrupa kabile toplumunda doğurganlık taşları etrafına toplanarak rahim gücüyle salahiyet kazanan kadınların hikayelerinden haberim vardı. Ama bu, benim böyle bir deneyimde bulunduğum ilk seferdi. Bu grubumuz adına beklenmeyen bir nimetti ve orada görünmeden duran büyükanneleri, bu kutsal olaya onay veriyordu.
26
BÖLÜM 4
Aynalar ve Dağlar
Kadınlarla birlikte çalışmak, kendi derinliklerimde olanları anlamamı sağladı. Aynalardan içimdeki kadınlığını yansıdıkça, diğer kadınlar daha kolay anlaşılır oldu. Bu olay çok renkli bir Budist manastırında toplanmış 90 kadın arasında meydana geldi. Paylaşım için büyük bir çember oluşturuldu. Herkese hikayelerinden küçük bir parçasını anlatmak için bir şans verilmişti. Her bir kadını dinlerken çemberin ortasında bir görüntü şekillenmeye başladı.
Meryem Ana'yı gördüm, elinde gümüş boncuklardan yapılmış bir tespih tutuyordu. Parlayan yıldızlardan tespihe derinlemesine baktığımda, onların ayna olduğunu gördüm. Her kadının anlattığı hikayeleri dinledikçe, tek bir hikaye duymaya başladım; ayrıntılar değişiyor ama konular değişmiyordu . Sadece özgürleşmek ve bütün olmak için mücadele eden kadınların sesi yankılanıyordu.
Kadınlarla birlikte çalışmak, sağlıklı insanların yaptığı kötülüklerle ortaya çıkan duyguları tanımlamama yardımcı oldu. Çoğu kez kilo almak olarak görülen o kadar çok "rahim sorunu" gördüm ki! Bu belirtiler kronik sırt ağrıları, yumurtalık ya da rahim kistleri ya da tümörleri gibi fiziksel belirtileri de beraberinde getirebiliyordu. Rahim kanseri bu belirtilerin en kötüsüydü. Ancak bunun tek ve kesin bir kuralı yoktu, herkes kendi karmaşıklığı içinde kendisini muayene etmeliydi. Çevre kirliliğine bağlı olarak toksik etkilere maruz kalmak da fiziksel belirtilerin teşhis edilmesinde önemlidir. Çözümlenmemiş suçluluk ve utanç da rahim içinde kaydedilebilir. Cevaplar genellikle kuru ve ke-
27
sik değildir, fakat iyileşme süreci başladığında anlayış katmanları oluşmaya başlar. Genetik miras sadece anneden kıza geçen fiziksel özellikler üzerinde değil, zihinsel tutum üzerinde de etkili rol oynayabilir. Herhangi bir problemi derinlemesine çözümlemek için hem kişinin ailesinin geçmişi hem de kendisinin seksüel, duygusal ve psikolojik geçmişi köklerine inilerek incelenmelidir. Ayrıca en az bir kez, geçmiş ve gelecek birlikte analiz edilmelidir.
Ben de kürtajdan sonra duygusal hasar gördüm. Herhangi bir kadın için olduğu gibi, benim için de çok zor bir seçimdi. Bu zor seçimin ahlaki bir yaptırımı da var; fakat dikkat edilmesi gereken, yol açacağı psikolojik ve duygusal hasarlarla bunu karşılaştırıp dengelemektir. Eğer bir kadın kürtaj sırasında duygusal olarak tamamen nötr ise ve kendini göremiyorsa -suçluluk ve derin kayıp hissi gibi- daha sonra problemler ortaya çıkabilir.
Sembolik olarak konuşursak, kadınların vücudu Toprak Ana'nın iyileşmesidir. Dünyada tam anlamıyla bir farkındalık olmadığını, kadınların hayatındaki yansımalardan görebiliriz. Çorak topraklarda, doğal olmayan tarım uygulamaları, madencilik, zararlı atık yoluyla -uzayan bir liste içinde- kadının doğurganlığını kaybettiğini görebiliriz. Şefkat ve saygının eksikliği küçük dramlar halinde kadının yaşamında gerçekleşir. Kısırlık tedavileri şimdilerde milyar dolarlık bir iş alanı haline gelmiştir. Dünyanın doğurganlığı çevresel atıklarla azaldıkça, çocukları olmayan kadınların sayısında artış görülecektir. Tanrının kadınsı tarafı onurlandırılmamakta ve onun kutsallığı unutulmaktadır.
Bu noktaya kadar yüzlerce yıldır dünya kendisine sevgi ve saygı göstermemiştir.
Kendi sürecimde, rahmim için iyileşme aşamalarını anlamaya başlamıştım; kişiliğimin öbür yüzünü de görmeli ve Avrupa Hıristiyanları olan atalarımla barışmalıydım. Bu bana 1 990'da Shasta Dağı'nda bir görüntü olarak geldi. 38 yaşındaydım. Shasta Dağı Kuzey Kaliforniya' da kutsal bir dağdır ve Cascade Sıradağları'nın elması olarak kabul edilir. Aynı zamanda kuzey yarımkürenin Himalayalar'ı olarak da bilinir. Bu bölge annemin ve büyükannemin eviydi. Bu yüzden bu dağla derin bir bağım var.
Yatırımcılar ve çevreciler arasında Shasta Dağı'nın kaderi üzerine kavgalar yaşanmıştı. Kızılderililer bu dağı kutsal bir tapınak olarak görüyordu. Çevreciler bozulmadan kalan doğal bir alan olarak gördüklerinden koruma altına almışlardı. Yeni Çağ insanlarına göre hac
29
ibadetinde kutsal bir mekandı. Yatırımcıların gözündeyse burası bakir bir kereste ambarı, para getirecek bir kayak merkezi ve yerleşim alanıydı. Herkesin bir bakış açısı vardı. Yedi yıl önce ayrıldığım bu dağ uzun yıllar evim ve sığınağım olmuştu.
Kızılderililer ve çevrecilerle beraber, bu konuyla ilgili yapılacak bir filmin ekibindeydim. Benim işim ses kayıtlarını yapmaktı (o zamanlar evliydim ve eşim kasetleri dolduruyordu).
Dağda kaldığım ilk gece, uyku tulumumun altında dağın titremesiyle uyandım. Yeryüzünün gerçekten sallandığını hissettim. Ayağa kalktım, orada bulunan dağın ruhu "bir dakika bekle, yardım için buradayım" diyerek bana seslendi. Kısaca söylemek gerekirse, korkmuştum.
Bir sonraki sabah film çekimi başlamıştı. Geçmişte Shasta'ya çok kişinin gelip gittiğini fark etmiştim. Hassas topraklardaki kırılgan bitkiler düşüncesizce çiğnenmişti. "Ruhani yazılar" her yere dağılmıştı -tıbbiye araçları bitkileri beton bloklarla çevrelemiş, adaçayı çubukları bir örtü gibi fırlamıştı. Dağın ruhu mutlu değildi. Burası yerliler için ürkütücü bir yerdi ve sadece senede bir ya da iki kere hac ibadeti için gelirlerdi. Buna rağmen diğer ziyaretçilerin iyi niyetleri olduğundan emin değilim; doğal çevre çok zarar görmüştü.
Kısaca söylemek gerekirse, düşünceler yedi yıl içinde değişmişti, dağ etkilerini hissediyordu. Bildiğim bir akarsunun kenarına gittim. Orada birçok küçük ve mükemmel çiçeğin gezginlerin bilinçsiz adımları altında ezilmiş olduğunu gördüm. Yeryüzünün ağladığını hissediyordum. Meditasyona başladım ve bir vizyona yollandım.
Dağın üzerinde uçan dört büyük melek gördüm, ben de küçük bir su kaynağının yanında oturuyordum. Beyaz ışıklardan yapılmış ve kocaman yayılmış melekler yavaşça dünyanın içine süzülüyordu. Toprak Ana'nın derinliklerine doğru alçalıyor, sonra yavaşça zemine doğru dönüyorlardı ve üzerlerinde İsa'nın görüntüsü görülüyordu. Bu, İsa'nın acı çektiğinin görüntüsüydü, daha çok Turin'in kefeninin üzerindekine benziyordu. İsa'nın benimle konuştuğunu duydum. Şöyle dedi: "Ana onları affetti, ne yaptıklarını bilmedikleri için. " Dünyanın azabı için konuştuğunun farkına varmıştım. Meleklerin ışıkları tekrar yüzeyin derinliklerine alçalıyor, ardından yavaşça yüzeye dönüyordu. Tekrar acı çeken İsa'nın görüntüsünü gördüm ve tekrar konuştu: "Çarmıha gerildiğimde, kanım Toprak Ana'nın üzerine döküldüğünde o Mesih oldu, şimdi o çarmıha geriliyor." Melekler süzüldüğünde beyaz ışıklar son olarak alçaldı ve onu yerden aldı, İsa'yla yüz yüze geldim; bana "git ve insanları eğit" dedi.
30
Bu görüntü, ayaklarımın üstünde durmam ve eskinin içindeki hikayelerden Hıristiyanlığı anlamam için yeni yollar açtı. Neden Hıristiyanlık doğadan ayrılmıştı? Batı medeniyetinde ortaya çıkan yaraları nelerdi? Hıristiyanlık temelli toplumlarda cinsel suçlar ve utanç nasıl bir rol oynar? Bütün bu soruların cevapları hikaye boyunca yazılmıştır. Benim içinse cevapları bulmak uzun zaman aldı.
31
BÖLÜM 5
Tanrının Kadınsı Yüzü
Shasta Dağı hakkındaki vizyonum beni Hıristiyanlıkla ilgili derinlemesine tarihsel araştırma yapmaya itti. Bir Katolik olarak yetiştirilmiş, kilisenin atmosferinde derin fedakarlık ve disiplinle büyütülmüştüm. 14 yaşındayken, karşı cinsin dünyasına adım atarken, bir rahibe olmak istiyordum. 16 yaşına geldiğimde kiliseden ayrıldım çünkü orada Tanrıyla birlikte normal bir buluğ çağı geçiremezdim. Bu kendi içimde yaşadığım ilk bölünmeydi. Bu bilinçsizce yerleşen suçluluk duygusunu ve utancı aşmam yıllar sürdü. Yıllarımı kendimi anlamaya ve cinselliğimle barışmaya harcadım. Katolik öğretilerden ilki, Tanrının her yerde ve her şeyde olduğuydu (yıllar sonra, bunu gerçekten gördüm, okyanus kıyısındaki deneyimimle - Tanrıyla ilk karşılaşmamdı). Ve çelişkileri sorgulamaya başladım: Eğer Tanrı her yerdeyse, yatak odasında da olmalı. Eğer Tanrı her şeyse, tüm doğada Tanrının ruhu bulunmalı. Peki o zaman kendi içimdeki bölünmüşlüğün üstesinden nasıl gelebilirim?
1992' de 40 yaşındayken, yumurtalık ameliyatımın ardından iyileşme sürecim bana birkaç hafta dinlenme, gözlemleme ve dua etme süresi verdi. Bu süreçte bir tespih edinmiştim. Onun verdiği nezaket ve huzuru seviyordum. Sonra üç ayrı arkadaşım, bir hafta içinde ayrı ayrı, Elizabeth Kelly diye bir kadına ulaşmam gerektiğini söyledi. Onu aradım ama telesekreteri Güney Fransa' da gezide olduğunu söyledi.
Birkaç gün sonra rüyamda Elizabeth'in benimle Siyah Madonna hakkında konuştuğunu gördüm. Uykumdan bir telefon sesiyle uyandım. Arayan Elizabeth' ti.
33
Onun bir ilahiyat öğrencisi olduğunu ve Mary Magdalene'in (Mecdelli Meryem) hayatı üzerine araştırma yaptığını öğrendim. Araştırması onu dünyanın her yerindeki tapınaklara, Tanrının dişi yüzünü keşfetmeye götürmüştü. Sözleştik ve kendimi bir anda onun evinde, Hıristiyanlığın hiç bilmediğim tarihi hakkında konuşurken buldum.
Birlikte, ayda iki kez toplandığımız ve gnostik feminizmin sırlarını araştırdığımız bir dua grubu kurduk. Kutsal evlilik, antik dönemden günümüze değişerek gelmiş ve Katolik kilisesine girmiş tanrıça ibadetleri gibi pek çok Katoliğin bilmediği şeyler öğrendik.
"Gnostik" Yunanca kökenli bir kelimedir ve ortaçağda dini öğretilere aykırı olanlar için kullanılırdı. Gnostik öğreti Tanrının dişil yönünü fark etmiş ve buna "Sophia" veya "Büyük Ana" adını vermişti. Gnostiklerin Tanrıyla deneyimleri nihai sonu açıkça gösteriyordu. Gnostikler dua, gözlem ve katarsisle kendilerini büyük bir sessizliğe adarlardı. Böylece bilgeliğe ulaşırlardı. Doğru yerde olduğuma artık emindim.
Toplantılarımızdan biri Elizabeth'in evindeydi. Odasında taze çiçekler, mumlar, Lourdes'ten getirdiği kutsal su ve üzerinde Mary Magdalene'in resmi olan bir mihrabı vardı. Yan tarafında Meryem Ana'nın bir yılanın üzerinde durduğu bir heykeli bulunuyordu. Grubumuzla mihrabın çevresine yarımay şeklinde dizildik. Birbirimize tütsü ve kutsal sudan ikram ederek kutsandık. Güzel sesli bir kadın "Ave Maria"yı söyledi. O anda pencereden içeri güçlü bir rüzgar girdi ve tüm grubu sarmaladı. Bu bana Pentecost'ta Kutsal Ruh'un, öğrenciler üzerinde gezindiği hikayeyi .anımsattı. El ele tutuştuk, dualar okuduk ve ben bir kez daha vizyona daldım.
Meryem heykeline bakıyor ve yılanın üzerinde duruyordum. Birdenbire onun ayaklarının altındaki yılanı tutup aldığını gördüm. Yılanı Elizabeth' e uzattı. Sonra bana fısıldadı: "Bunun üzerinde durmaktan çok yorulmuştum."
Bu görüntü sembolikti, geçmişe ait karmaşık gerçekler açıklığa kavuştukça bu vizyonu daha iyi anlayacaktım.
Yılan sembolü, kendi iniş çıkışlarıyla pek çok farklı kültürde bulunur. Hindistan' da Kundalini bir yılandır ve kasık bölgesinde uzanır. Yoga egzersizleriyle uyandırıldığında omurga boyunca yükselir ve başın üstünden çıkarak akıl ve bilgelik getirir. Onun uyanışı, bilgelikle birlikte gücün ve kudretin de gelişidir. Dogmalar ve doktrinler inandırıcılığını kaybeder, gerçeği arayan onlardan uzaklaşır. Rahiple-
35
re veya dine artık gerek kalmaz. Ortodoks dininin gerçeği gizleme sebeplerinden biri de budur.
Eski çağ tanrıça kültürlerinde yılan, tanrıçanın kendisini sembolize eder. Mısırlı kraliçeler "Nil Yılanı" diye anılır ve bu, tanrıçanın dişil yönünü simgeler. Yılanla tanrıça arasındaki cinsel birleşmeyse, İncil'in çok öncesinden beri anlatılagelmiştir. İsrail' de de yılanlara tapılır. (Musa'nın ekibini ateşten bir yılana dönüştürdüğü hikayeyi hatırlayın. Bu hikaye Musa'nın ruhunun uyanış enerjisini, bu enerjinin Kundalini gibi yükselişini, ruhunu güce ve bilgeliğe kavuşturmasını anlatır.)
Gnostik hikayelerde yılan Havva'ya gelir, ona ölümsüzlük ve tanrılık teklif eder. Yılanın yasak meyvesini yiyen Havva iyiliği ve kötülüğü öğrenir. Yani Havva'yı insanlığın değerini düşüren bir figür olarak değil, ölümsüzlüğün habercisi olarak gören gnostik öğretiler de vardır.
***
Meryem'in ayakları altındaki yılanı serbest bıraktığı vizyonuma dönelim. Tarih boyunca Katolik kilisesi Meryem için bakireliği kabul etmiştir (Almah sözcüğü Hebrew ilahilerinde Meryem için kullanılır ve daha sonra "bakire"ye dönüşmüştür. Asıl anlamı "genç kadın" demektir.) Kilise, paganları yeni dinlerine kabul ederken bazı pagan inanışlarını da almıştır. Pagan dinlerinde pek çok bakireden doğum hikayesi vardır. Mesela Romalı savaş tanrısı Mars, bakire tanrıça Joddes'sin oğludur. Juno beyaz bir zambak yedikten sonra Gabriel kendisine müjde vermeye gelir, elinde beyaz bir zambak tutmaktadır ve şöyle der: "Selam sana Yaradanın sevgili kulu, o seninle. Seni diğer kadınlardan ayırdı ve kutsadı." Yani gfüebiliyoruz ki eski tanrı ve tanrıçaların hikayeleri Hıristiyanlığın içine sızmış haldedir.
Ama nasılsa, eski pagan dinlerinde tanrıçanın dişi yüzü sadece "bakire" olarak bilinmez. Üç farklı ismi vardır: Bakire, genç aşık ve çocuk taşıyan. Ve kocakarı, bilge veya acuze. Ama İsa'nın annesi Bakire Meryem, kilisenin doktrinine göre yalnızca "bakire" ve "çocuk taşıyan"dı - dünyadaki hiçbir kadının erişemeyeceği bir model. Psikolojik olarak, bir hükümet insanların cinsel hayatını din üzerinden kontrol edebiliyorsa, tüm hayatlarını kontrol edebilir. Kadınlar tek bir ilahi modele maruz bırakıldığından -bakire tanrıça modeli- kendi cinsellikleriyle
36
barışmamışlardır. Suçlu ve günahkar hissederler. Bu yüzden erkekler de tam anlamıyla bir cinsellik yaşıyor sayılamaz.
Özgür cinselliğin erkeğin huzuru bulmasındaki tek yol olduğunu ima etmiyorum, ama cinsellik gerçek bir sevgiyle birlikteyse keskin köşeler yumuşatılabilir. Ortalama bir adam sevgisizse, daha asabi ve kavgacı olacaktır. Asabiyeti alıp başka yönlere çekmek kolaydır; mesela ülkeleri fethetmek gibi. Bu, Hıristiyan Avrupa'nın doğuş öyküsüdür.
Elizabeth'in oturma odasındaki heykel, Meryem' in kendi cinselliğini yenen dişi yönünü yansıtıyordu. Gördüm ki, ruh ve cinsellik arasındaki tüm ayrımlar artık yok olmalı ve bu ikisinin bir olduğu yeni bir farkındalık durumu oluşmalıydı.
37
6. BÖLÜM
Meryem Ana'nın İsimleri
Elizabeth ve ben, onun Mercedes'iyle yoldaydık. Kaliforniya'nın merkezini geçerek; Fatima'nın, gerçek gözyaşıyla ağlayan Bakire Meryem heykelinin olduğu kilisenin bulunduğu küçük bir kasaba olan Thornton' a doğru ilerliyorduk. Bu yıl Fatima'nın Portekiz' deki köyünde, Bakire Ana'nın üç çocuk görüntüsüyle görünmesinin yetmiş beşinci yılıydı. Ve bu Portekiz-Amerikan kasabası, bu büyük olaya ev sahipliği yapıyordu.
Açılmış göl zambaklarıyla dolu ve kilometrelerce devam ediyormuş gibi görünen bir kanalı geçtik. Parlak sarı çiçekler Kaliforniya güneşinin altında iyice açılmıştı ve suyun üstünde istirahat ediyordu.
Köylülere ulaştığımızda kutlama devam ediyordu. Kilise insanların uğultusuyla doluydu; dışarıda ise yiyecek, içecek ve dini malzemeler satan bir çadır festivali sürüyordu. Saygımızı göstermek için kiliseye girmeye karar verdik. Bekleyenlerden oluşan uzun bir kuyruk, Bakire Meryem heykelinin üzerinde bulunduğu büyük masanın oradaki kilisenin ana mihrabına giden bir yol çiziyordu. Siyah giyinmiş ve "Ave Maria"yı Portekizce söyleyen birçok yaşlı kadın vardı. Portekiz kökenli genç kadınlar -bazıları oradaki en güzel kadınlardı- ayrı bir topluluk oluşturmuştu. Ülkenin dört bir yanından Meryem' e inananlar oradaydı!
Elizabeth ve ben Kutsal Ana'nın mihrabına doğru ilerledik, mumlarımızı yaktık ve onun ayaklarının dibine yerleştirdik. Tam oradan ayrılacakken okuma başladı ve tüm salon bir anda donan bir dans gi-
39
bi durdu; tüm dua okunup bitene kadar hiç kimse yerinden kıpırdamadı. Diz çökerek ve yüzümüzü ana mihraba dönerek tam heykelin orada durduk. Kalabalık bizim çevremize yaklaştı; mumların ısısı kuvvetleniyor ve "Meryem' e selam olsun!" sözleri defalarca tekrar ediliyordu.
Bu, bir Katolik kilisesinde şimdiye kadar deneyimlediğim en yoğun arınmaydı. Tam o anda kendi arınma seansımı başlattım. Çokça zor bir işi başardım; hareket bile edemedim. Yalnızca bu ağır işle, asaletle ve gözyaşlarıyla birlikte dua etmek için diz çöktüm. Bedenim "cennete kötü kokan" bir koku saldı; bu, dua edenlerin beni hücresel düzeyde arıttığını gösteriyordu. Bu, İsa'nın Gethsemane Bahçesi'nde, asalet teri döktüğü söylenen duasını güçlükle ettiği zaman hissettiği olabilir miydi? Bilmiyorum -ve bu önemli değildi.
Dua sonlandığında, bir motel bulup duş almak ve dinlenmek için kiliseden ve festivalden ayrıldık. Güneşin batmasına doğru kiliseye geri döndük. Dışarıda çöplerin üstünde yatan farklı azizlere ait yaklaşık kırk heykel, her çeşit çiçek ve kurdeleyle rengarenkti. İnsanlar dua okuyor ve daha sonra evlerinde yakacakları mumları azizlerin üstüne sürtüyordu. Heykeller kutsanmış ve yıllardan beri dualar ve adaklarla sarmalanmıştı. Her heykel azizlerin varlığı ve kutsanmışlığının yaşayan bir örneği haline gelmişti.
Elizabeth tarih konusundaki bilgisiyle, Avrupa' daki putperestlerin tanrılarını ve tanrıçalarını, zamanın seçilmiş birçok aziziyle harmanlamış olduğundan bahsediyordu. Kilisenin birçok azizinden meydana gelen tanrılarına benzediği için bu, putperestlerin yeni Hıristiyanlığı daha kolay kabul etmesini sağlamıştı Örneğin Thornton festivalinde, rahibe kıyafeti giymiş ve küçük bir ev resmi tutan Azize Brigit heykeli vardı. Yuva ve ocak tanrısı Celcit de ayrıca Brigit olarak anılırdı. Brigit'in zamanı, İsa'nın İngiliz adacıklarına varmasından daha eski bir zamana tekabül eder. Tanrıçanın iki kız kardeşi vardı ve üçü birlikte genellikle "Üç Ana" veya "Üç Kutsanmış Kadın"ı temsil ediyordu. Brigit'in mezhebi İrlanda' daki Kildare'nin merkezindeydi; tapınağın içinde kutsal bir ateş yakılmıştı ve bu daima yanmaya devam etmekteydi. Yuva ve ocak tanrıçasına dua etmek ilahi doğumla ilişkiliydi. Azize Brigit'in kutlama günü olan 1 Şubat, ironik bir şekilde putperestlerin takvimindeki yeni yılla aynı gündü.
Kilise Azize Brigit'i ocak ve yuva azizi olarak takdis etmişti. Mucizelerinden biri, kendisine dua edildiğinde evdeki erzakları çoğaltmak-
41
tı. Onun doğum hikmetiyle ilişkili manastırı, ineklerin daima çokça süt verdiği ve yılın tüm zamanında yoncaların yetiştiği Kildare' deydi.
Yonca bitkisi; Aziz Patrick'in "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh"u için bir sembol olmadan uzun zaman önce, üçlü tanrıçaların sembolüydü. İlginç bir gerçek daha: Yunan aşk tanrıçası Afrodit'in kutsal sembolü olan beyaz güvercin, şimdi "Kutsal Ruh"u temsil eden İsa sembolüydü. Bu, Kutsal Üçlü'ye gizli bir feminen bakış açısı olabilir mi?
***
Elizabeth ve ben Azize Brigit'in heykelinden ayrılarak diğer üç heykele doğru yürüdük -İsa'nın ve İsa'nın annesi Meryem Ana'nın sevilen öğrencileri Azize Anne, Meryem Ana'nın annesi ve Mary Magdalene. Tarihsel konuşmak gerekirse, Meryem' in mucize doğumu gerçekleştiğinde Azize Anne oldukça yaşlı bir kadındı. Eski tanrıçanın kocakarı bakış açısı, bu azize yoluyla kanıyor olabilir miydi?
İncil'ın, İsa'nın bir fahişeyle ilişki kurarken meydana gelen olaylarla ilgili olarak adından asla bahsetmemesine rağmen Mary Magdalene, kilise tarafından "fahişe" olarak etiketlendi. Mary kayboluşun, tanrıça üçlüsünün bakire bakış açısı mıydı?
Ve kilisenin Meryem Ana'nın bakire bakış açısıyla ilişki kurması gibi o, yatay bir şekil almış olan yeniayın üzerinde otururken bulundu. Bu yatay ay sembolü gerçekte Büyük Tanrı'nın eşi olan Boynuzlu Tanrı'nın eski sembolüydü. Hilal, yan yatan bir boğanın boynuzlarının şeklini yaratmaktadır; birçok eski kültürde boğa, kral ve tanrıçanın eşi olarak sembolize edilmiştir. Yunan mitolojisinde, Zeus'a boğa sanı verilmişti, Iris'in eşi Mısırlı Osiris de, bir boğa formunda ilahlaştırılmıştı.
Bugün bile, yoganın öncüsü Hindu tanrısı Şiva, beyaz bir boğayla ilişkilendirilir. Şiva dolaşık kilitlerle ve saçında bir hilalle meditasyona oturur. Parvati onun kız eşidir ve sıklıkla onun sol tarafında otururken tasvir edilir. Boğa erkeğin cinsel potansiyelini temsil eder ve şimdi, Büyük Tanrıça'nın erkek eşinin izleri, Katolik kilisesindeki Bakire Ana'nın hilalin üzerinde oturur pozisyondaki heykelinin ayaklarının altında görülmektedir.
Ayrıca Aziz Nikola (veya Noel Baba, gerçekte bugün bildiğimiz şekliyle putperestlerin eski inancına göre okyanus hayaletlerinin kralı ve deniz tanrısı Nickar), azizlerin büyük tapınağında; denizciler, ço-
42
cuklar, gelinler ve sarraflar için dua ediyordu. Elinde büyük bir ihtiyaç anındaki finansal yardımın temsili üç altın top tutuyordu; günümüzde bu, tefecilerin amblemidir. 4. yüzyılda Likya'daki Myra'nın piskoposu olarak yaşadığı söylenmektedir. Yapığı mucizelerden biri çeyizleri için paraları olmayan ve fahişelik yapmak üzere olan üç kız kardeşe üç torba altın vermesidir; böylece gelinlerin azizi olmuştur.
***
Elizabeth ve ben dileklerimizi ve dualarımızı çeşitli azizlere sunduk. Birden Meryem Ana'nın kaç farklı sıfatı olduğu kafama dank etti; Guadalupe Kadınımız, Ebedi Yardım Kadınımız, Fatima Kadınımız, Kader Leydimiz, Siyah Madonna -sıfatları sonsuzdu. Farklı talepleri ve sorumlulukları kapsayan isimleri çoktu. Bir keresinde yaşlı bir ebenin bana ne söylediğini hatırladım: "Tanrının yalnızca bir annesi, ancak birçok sıfatı vardır." Ortodoks kilisesinin azizlerinin büyük tapınağından bile daha büyük olan, modern zamanın azizlerinin kılığına bürünerek ışıldayan Büyük Ana'nın birçok eski sıfatının sayısıydı.
Kilise kapısının dışında, kalabalık sokakta Bakire'nin heykelini taşıyan karışıklık varken karanlık çökmüştü ve mumlar kalabalığın arasında dağıtılmıştı. Yüzlerce titreyen mum, Meryem'in heykeli bir insan denizinde ve mum ışığı, dudaklardaki dualar ve tanrıçanın hala yaşadığına dair kalplerindeki umutlar denizinde hareket ediyormuş gibi yanıyordu.
Güzel bir gece istirahatinden sonra Elizabeth ve ben, festival etkinliklerinin ikinci dozu için hazırdık. Kalabalığın içine doğru hareket ederek geleneksel May Pole dansına geldik. Genç kızlar ve erkekler geleneksel, renkli kostümlerinin içinde, yavaşça ve düzenli olarak, eril havuzun etrafında dans ediyordu. Bu dans, eski Avrupa' da doğum ritüeliydi. Eril havuz, döllemesi ve ekinlerle mahsullere bereket getirmesi için dünyanın dölyatağına sokulmuştu. Bu eril havuz Avrupa'nın geleneklerinden bile eskiydi; Hindistan'ın lingam (eril yaratıcı güç) ve yoni prensiplerinin ibadetlerinden ödünç alınmıştı.
***
43
Elizabeth ve ben, boğa dövüşlerinin olduğu yerin etrafında, tezahürat yapan adamı bulmak için kutlama alanına doğru yürüdük. İspanya, Portekiz ve Meksika' da popüler olan bu spor, eski boğa kurban etme ibadetinin son kalıntısıydı. Birçok eski medeniyet, erkek tanrıların kendilerini bir boğaya çevirebildiğine inanıyordu. Hindu Ölüm Lordu Yama, bir boğa başı giymişti; Şiva bir şekilde Beyaz Boğa Nandi olmuştu. Yahudilerin Altın Dana Derisi vardı ve Mısırlıların eski tanrısı Osiris Boğa Ayı olmuştu. Öldürülmüş ve kanı vaftiz edilmiş bazı boğaların derilerinin bir kralı bir tanrı yapabileceğine inanılıyordu.
***
Geçit töreni başlıyordu. Elizabeth ve ben kendimizi görüşü en iyi olan noktaya konumlandırdık. . Heykeller, kendi kalabalıklarının üzerinde taşınıyordu, taze çiçeklerle ve temsil ettiği cemaatin adını taşıyan renkli afişlerle dekore edilmişti. Her kilise cemaati için altı kız vardı. Hepsi tamamen pahalı, beyaz bir evlilik giysisiyle süslenmişti. Her cemaat, parlak bir taç giymiş bir kraliçe seçmişti ve beyaz evlilik giysilerinin üzerine güzel kadifeden, ardında yaklaşık sekiz adım bırakan bir pelerin takmışlardı. Bu pelerinler daha çok Eski Dünya nakışlarıyla, incilerle ve kaderin, iyiliğin ve şarap ve ekmek ayinindeki kadehin altın ya da gümüş nakışlarıyla süslenmişti. Her kraliçenin farklı renkte bir pelerini vardı. Zamanı, parayı ve her katılımcının kostümüne uyan el işlerini görmek kolaydı.
Her iki kraliçenin arkasında nedimeler vardı. Kadifeden şapkalarla süslenmişlerdi, fakat küçük olanlanndandı. Nedimelerin arkalarında yürüyen küçük kızlar eski kraliyet eğlencelerindeki gibi giyinmişlerdi, 10-13 yaşlan arasındaydılar. Ellerinde tespih tutuyor ve tespihleriyle dua ediyorlardı; kilisenin tespih grubu diğerlerinin ardından ezbere dua ediyordu. Her topluluğun sonundakiler azizlerdi, kalabalığı taşıyorlardı.
Bunun nasıl göründüğünü tahmin edebilirsiniz, kırk farklı heykelin arasında, bir kraliçe, her grupta beş prenses, bu adeta kraliyet geçit alayıydı. Böyle bir şeyi daha önce görmemiştim. Ayrıca Katolik mezhebinin içerisinde bu şekilde bir sosyal kilise yapısı olduğunu hiç bilmiyordum -bunlar Kutsal Hayalet Topluluğu'nun bireyleriydi.
Bolinas, Kalifoniya' da bir müzeyi ziyaret ettikten birkaç hafta sonra, kutsal hayalet toplumlarıyla ilgili, Portekizlilerin Kutsal Hayalet Topluluklarını, taçları, elbiseleri ve kraliyet kaftanları içerdiklerini öğ-
44
renmiştim. Dini törenlere yönelik becerilerini tercih etmelerini ve karizmatik güzelliklerini anlamıştım. Her kız törene onların kutsal gücünü yönlendiren rahip eşliğinde katıldı.
Gördüğüm bu topluluğun geçit töreni günümüzde kullanılan Hindu Şakti enerjisine ve onun kadınsı ilahi gücüne örnektir. Gerçek Hıristiyanlığın ataerkil yapısı manevi enerjinin en çok kullanılan izlerini ortadan kaldırmıştır. Fakat bunu tarihin derinliklerine gömdüğünde, onun direkt yansıyan ışıltısını görebilirsin.
Şakti, Sanskrit dilinde "kozmik enerji" anlamına geliyor. Tantrik kutsal yazılar bunu tanrıçaların kadın gibi hayatta somutlaşması olarak tanımlar. Hıristiyan azizler bunu "Sophia" olarak tanımlarken, İncil' deki atasözlerinde "bilgelik" olarak karşılık bulur. Ruhani bilgiye sahip kişilerce "Shikina" kelimesi "zaferin maneviyatı" olarak; Yahudilere göre de "Shekina" olarak tanımlanır. Mitolojik Yahudi öğretilerine göre, Tanrı, Shekina'yla birlik içindeyken, mükemmellik meydana gelir. Tevrat veya İncil, Shekina'nın elbisesini sembolize eder.
Tanrıların ve ayinlerin hikayelerine bakarsınız, kolayca kadınsı maneviyatın enerjisini oyun sırasında görebilirsiniz. İsa'nın sevgilisi Mary Magdalene' di. Aziz Francis, Azize Clare' den ilham alır. Hinduizmde, Şiva'nın eşi Parvati'ydi ve Krişna, Radha'ya karşı derin aşk besliyordu. Solomon'un şarkıları, Solomon'un Bathsheba'ya olan aşkını yansıtır. Buda aydınlanma ağacının altında ışıldadığında ve onun sofu tecrübeleri yavaşça onu terk edip zayıflattığında, bu dakikalarda içinde eski terk edişinin yapısını yansıtır. Bu ona kadınsı destek sağlayan, yemekler sunan bir kadın şeklinde, onu aydınlatıyor olabilir.
Günlük hayatta bu kadınsı enerji fark edilir. Örneğin, "her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" cümlesi hep söylenir. Sevgiyle birlikte bir kadını arkasında bulan erkek, dünyayı taşımak için gerekli olan gücü sağlayabilir. Ne yazık ki, çoğu zaman, bilge ve dişil enerji fark edilemiyor ve toplumlarda olumsuz etkiler görebiliyoruz.
Bu güç tanımlandığında ise pozitif etkilerini görebiliyoruz. İrokua kabilesi kendi içinde bu durumu fark etti. Birçok kabile sürekli olarak savaştı, sonra çok acı yaşadı, barış yapmayı seçti. Her kabile, şefini seçmek için bir kabile annesi atadı. Kadınlar kurulu bilgeliği seçti, çünkü barışı sağlayacak bir şefi seçeceklerine olan yatkınlıklarını, kadınların ailesini ve evlerini korumak gerektiğinden daha fazla koruyacaklarını hissetmişlerdi. Kabile anneleri seçme için güç vermişlerdi ve işini yapmayan şefi görevden alacaklardı.
45
Amerikan Anayasası'nda formüle edilir, Amerika'yı kuranlar birçok düşünceyi İrokua Konfederasyonu'ndan ödünç aldı.
Yönetim kadınsı etkilerin altında olmadan devam ederse, daha çok savaşa ve insanları daha az umursamaya şahit olabiliriz. Ve din kadın etkisi dışında olursa fazla yargılayıcı olabilir, Tanrının kuralları aşksız ve bağışlama duygusu olmadan takip edilir. Çok kişisel olarak, erkekler kadınsı enerji yokluğunda, hayatlarında centilmen taraflarından yoksun yaşarlar. Anneler erkek çocuklarına bu kadınsı dayanıklılığı, aşkı, eşleriyle dengeyi ve kadın liderlerden -klan anneleri- erkek yönetimini öğretebilirler.
Kadınsı güce saygı duyulmadığında, Doğa Ana'nın gelecek nesillerimize itibar göstermeyeceğini görebileceğiz. Seks bozulur ve aşksız yaşanır. Anneleri, kız kardeşleri, kız çocukları, eşleri göz ardı ederiz. Bunlardan dolayı oluşan yaralarımız, çevremizde, ilişkilerimizde, dinimizde ve yönetimimizde görülür. Bu kadınlarla erkeklerin karşılaşması olayı değil, ikisi arasında denge olayıdır.
Tanrının kadınsı yüzü bakımından seyahatim süresince, birçok kiliseyi ziyaret ettim, Hıristiyanlığın tarihini ve sembollerini araştırdım, görsel deneyimlerim devam etti. Yerel bir Katolik kilisesini ziyaret ettim, öğle saatleri boyunca dualarımın içine aktım. İlginç bir şekilde, kilisenin içsel mimarisi, çocukluğumdaki mahalle kilisesinin içine neredeyse tıpatıp benziyordu. Kutsal mimarileri araştırırken, katedrallerdeki yay şeklinde ayrıntıların genellikle gizemli bir anlamı olduğunu, Büyük Annemizin rahmini sembolize ettiğini öğrendim. Bir gün kilisede dizlerimin üzerinde dua ederken, kocaman bir yayın sunağın üzerinde yükseldiğini fark ettim. Yayın her iki tarafında da birer gül şeklinde pencere vardı, kiliseye rahim havası veriyordu.
Gül şeklindeki pencerelerin Bakire Meryem' e adanmış sembolleri vardı, ayrıca Meryem'in "gül" kelimesiyle sayısız adı vardır. Mistik Gül, Kutsal Gül Bahçesi'nin Kraliçesi ve Gül Çelengi gibi. Hindistan' da buna ilginç bir şekilde rastlanır, Kutsal Annemizin isimlerinden biri de Kutsal Gül' dü; sunak onun bedenine benziyordu.
Yay ve gül şeklindeki rahim pencerelerine bakmaktan, gözlerim sunağın etrafında yorulmuştu. Kilisenin kulesi üzerinde sunağa doğru uzanan bir gül olduğunu fark ettim. Bir an için anladım ki, bu kule sunağın kutsal kadınsılığıyla birleşen erkekliğin temeliydi. Erkek-kadın arasındaki birleşim asıl olarak kilisede şekillenmişti!
Aklım diğer kültlerdeki sembollerin farklı yollarla değiştirilmesi
46
üzerine yarıştı. Planin yerlileri ellerinde, ilaç yapımında kullanılan kutsal pipolar bulundurur. Kırmızı taştan yapılmış pipoların çanak kısımları Doğa Ana'yı, kırmızı renkleri de kabilenin atalarını temsil eder. Kutsal piponun sap kısmı erkek yapısını, piponun çanak kısmıyla sap kısmı birlikte birleşimi temsil eder. Piponun yanması da büyük kutsal gücün taşıdığı kutsallığı yansıtır. Amerika yerli kabilelerinde bu pipolar, Tanrıya ulaşmada kullanılan en güçlü araçlardan biri olarak değerlendirilir.
Avrupa paganlarının sihirli sanatlarında, havan ve tokmak tedavi için bitkisel ilaç yapımında kullanılır. İyileştirme duaları ve büyülü sözler, bitkiler ezilirken söylenir. Bu basit objelerin doğasında var olan sembollere baktığımızda, havam kadının rahmi, tokmağı da erkeğin penisi olarak görerek, dualara birlikte katarak, kutsal gücü meydana getirirler.
Hindistan'da bu durum tanrı ve tanrıçaların sembollerinde biraz daha açıktır. Şiva'nın lingamı (eril yaratıcı güç) ve Şakti'nin yonisi tanrının ve tanrıçaların üreme organlarını temsil eder. Dikkate değer bu cinsel birlik, gücü ve ilahi birliği anlatır. Oysa birçok dinde, sofu deneyimleri ve kişinin cinselliği inkar etmesi, ilahi güce ulaşmada tercih etiği yollardandır. Birçok ataerkil din yapısında, Tanrının kadınsı yönü tamamlanmamış doktrinleri tamamen inkar edilmiş, terk edilmiştir.
47
BÖLÜM 7
Engizisyoncuyu Bağışlamak
Hıristiyanlık içindeki içsel arayışım beni ibadet için İtalya' ya götürdü. Roma'ya uçakla gittim ve manastırda kaldım. Orada Assisi'nin izinden yürüyen, yüce Francis'in kutsal tapınağına ziyarete giden aynı yoldaki insanlarla tanıştım ve dua ettim.
İlk kez Roma' da olduğum için, şehirdeki tarihi yerleri ziyaret etmek istedim. İlk durağım eski bir kilisenin bahçesi oldu. Kilisenin içi çok güzel olmasına rağmen, gerçek ruhu dışarıda, bahçede bulunan su fıskiyesinde hissettim. Sarmaşıklarla sarılı, küçük bir Madonna ve Çocuklar heykeli gözüme çarptı. Akan suyun tatlı sesi, duvar üzerinde büyümüş sarmaşıkların verdiği serinlik ve fıskiyenin kenarına sarılmış, Doğa Ana'nın ruhuna doğru açılan kalbim onun üzerindeki sadelikle açığa çıkmıştı. Bu mekan, yolculuğum için ilk dua ettiğim yerdi.
Manastırda odamı iki kadınla paylaşıyordum. Giderek yakınlaşıyor ve aynı yoldaki yolcular oluyorduk. İlk durağımız Kollezyum' du. Manastıra yürüme mesafesi kadar yakındı. Yolumuz üzerinde Vesta'nın tapınağının yanından geçtik. Orada sürekli yanan ateşi anlattım ve tapınak rahibelerinin erdemli bakireler olarak saklandıklarını söyledim. Onlar evlenmemek için yemin ediyor ve kafalarını kazıtıyordu. Romalılarda Katolik manastırlardaki rahibeler de benzer yemin ederler ve aynı geleneksel yapıdadırlar.
Kollezyum'a gelmeden önce, gladyatörlerin oyunlarında kullanılan aslanların ve diğer hayvanların barınaklarının yıkıntılarından geçtik. Kollezyum' a yaklaştık. Dışarıdaki tur otobüslerinin fotoğraflarının ar-
49
kasından ve birçok çeşit insanın gördüğünün aksine, koca bir anıt olan antik Roma'nın zorluklarla dolu atmosferini hissettim. Düşündüm -çok düşündüm- ve tarihi hissettim. Bu mekanda neler olduğunu hissettim. Başkalarının sadistçe duygularını tatmin için ölen insanları da hissettim. Tanrılarına inançları için şehit düşen Hıristiyanları düşündüm. Kanla lekelenmiş bu mekanın, zamanın ve hala Kollezyum'un atmosferindeki eterin seviyesini hissedebiliyordum. Dışarıya çıktım, dışarıda olmaktan memnundum.
Eski yerlerdeki yaşanmışlıklara merakım, Kızılderili öğreticilerden zamanında keyifle dinlediğim hikayelere dayanır. Öğrendim ki, bir mekanda yaşananlar mekana kaydolur ve o anki çevre, biri gelip hissedene kadar orada asılı durur. Ancak fark eden kişi o mekanı arındırabilir ve ilahi hukukun çiğnenmesini durdurabilir. Belli yerlerde kendimizi rahat veya rahatsız hissetmemiz, orada yaşananların mekandaki cisimlere sinmesindendir. Yani güzel görünen bir mekana bu açıyla bakarsanız, tamamen "farklı" bir şey görebilirsiniz.
Sonuç olarak, savaş ve sorunlar sürekli devam edip üst üste tekrarlanır. Güç içindeki insanlar değişebilir, fakat olaylar değişmez. Görünen o ki ruhlar, hala öğrendikleri şiddeti birçok mekana yapıştırır ve dünyadaki üzüntülerini yaşarlar.
Aynı şey, bu dünyada meydana gelmiş pozitif titreşimler için de geçerlidir. Birçok Avrupa Hıristiyan türbesi, pagan tanrıçaların türbesiydi. Binlerce ve binlerce yıllık ibadet, aynı noktada yer almıştı. Tabii ki, eski tanrıça tapınaklarına paganların, azizlerinin ya da kutsal annelerinin kiliseleri olması için isim vermeleri daha kolay oldu. Dua edenler yine bu kutsal mekanlardaydılar. Deneyimlediğim en güçlü şeylerden biri, ibadet yerlerini ziyaret ettiğimde, dizlerimin üstünde dua etmemdir. Orada yüzlerce yıl boyunca dua edenlerin engin güçlerini hissediyordum. Bu mekanlardan birçoğu Tanrıya adanmış "zaman geçitleri" haline gelmişti. Ziyaret ettiğinde ve yakardığında, dualarına çok hızlı cevap verilir, çünkü daha önce dua etmiş insanlar aynı noktada halen bulunmaktadır.
Ertesi gün, Roma'nın otobüs sistemini anladıktan sonra, Vatikan'a seyahate çıktık. Otobüs adeta sardalye konservesi gibiydi. İnsanlardaki sıcaklık, İtalyan erkek ve kadınları arasındaki küçük bakışlar beni oyaladı. Vatikan'a vardığımızda, uzun süre dışarıda oturarak, Aziz Peter'in cennete giden kanatları _üzerine inşa edilmiş piskoposların ulusal kahramanlık anıtının ihtişamına huşuyla baktım. Vatikan'ın
51
bahçesinde şimdiye kadar gördüğüm en güzel sanat eserlerinin arasında yolumuzu belirlemiştik. İçeriye girdiğim anda zamanın ve tarihin resimlerde, duvara asılmış işlemelerde, taşlarda, el yazmalarında ve heykellerde yaşayıp nefes aldığını hissettim.
Taştan yapılmış Artemis heykeli, ay gibi göğüsleri olan tanrıçalar dikkatimi esir aldı. Artemis'in mitinde, bütün hayvanları doğurduğuna ve birden çok göğsüyle onlara hayat verdiğine inanılır. Ona Bakire Avcı denirdi. Bazı eski mezhepler ona erkek kurbanlar adar ve adaklarının kafasını kesip tapınağının yakınına bırakırdı. Artemis'in tapınağındaki kız çocuklar köpek maskesi giyerdi ve ritüel olarak boynuzlu Actaeon tanrısını takip ederdi. Bu mitte Actaeon bin bir parçaya ayrılmış ve birçok antik barbar toplumda, bu türden kurban ölümleri Stag King'in dramlarında oynanmıştır. Eğer bir erkek, tanrıçalarının ritüel havuzunda bulunmazsa, ölüm cezasına çarptırılırdı. Stag King, verdiği kurbanların dünyanın doğurganlığı için olduğuna inanırdı.
Bu dramanın içeriği aynı zamanda diğer antik kültürlerde ve mitolojik tanrıçalarıyla birlikte Ortadoğu ve Batı' da da vardı. Hieros gamos, ya da kutsal evlilik, yüksek rahibeliğe ve kutsal krala bağlıydı. Kraliçe her zaman kralı seçerdi. Cinsel güç önemli bir durumdu çünkü kral toprakları aşk ve yüksek rahibelikle bir arada tutuyordu. Rahibeler somutlaşarak dünyanın tanrıçaları haline geldiler böylece, kral aşk yaşayabilir ve sembolik olarak dünyayı dölleyebilirdi. Burada talihsiz durum şu; kral genelde bir sonraki sezonun mahsulü için kurban edilirdi. Antik çağda bazı tarikatlar, kraliçenin krala karşı cinsel isteksizliği olduğunda ya da kral seks gücünü kaybettiğinde her yıl toprakların bütünlüğünün korunması için onu kurban ederlerdi.
Mısır hikayelerinde de bundan, kurtarıcı tanrı kurbanlarından Isis ve eşi, Horus içinde dirilen Osiris için bahsedilir. Bu hikayeler eski Etiyopya, Babil, Girit, Yunanistan, Asur ve Roma' da Sezar zamanında bilinirdi. Hatta eski İrlanda 'da, topraklarının bütünlüğünü sağlamak için krallar peri Kraliçe Mab'la birlikte olduklarını ve aşk yaşadıklarını söylerlerdi. Eğer bir kral kraliçesini kaybederse, krallık çökecekti -kraliyet erkeklerinin şakti enerjilerinin kaybolarak toprakları mahvedeceklerine inanılırdı. Ayrıca bu hikayeler Kral Arthur ve Guinevere efsanelerinde de görülür. Yahudi simsarlar, Yaratıcı Shekina enerjisini kaybederse, şeytani davranışların hayatımıza girdiğine inanırlar. Kraliçeler toprakları belirlenip şekillendiğinde ve krallar yaratıcı olduğunda, dünyanın verimi yükselirdi.
52
Vatikan'da el yapımı kilimlerin olduğu salona girdim. Kilimler hassas, çok zengin renklerle süslenmiş altın işlemeli el dokumalarıydı. İsa ve Meryem Ana'nın hayatları bu muhteşem dokumalara resmedilmişti. Aylar önceki ziyaretimde, irfan çiçeği ve ortaçağ Avrupa'sı araştırmasına saplanıp kalmıştım. Çiçekler ve doğa gibi, bu halılarda da fondaki özelliklerin sembolik anlamları benimle fısıltıyla konuşuyordu. Antik çağın tanrıçasının sembolleri kolaylıkla parlıyor ve anlaşılıyordu.
Kapı girişinde bir çeşit el dokuma halı asılıydı. Üzerine üç arı dokunmuştu; bu üç arı motifi eski çağdaki tanrıçaların yeniden dirilişini sembolize ediyordu. Arının kendisi de Büyük Tanrıça'yı sembolize ediyordu. Bu arı sembolü tanrıçanın sihirli üremesini, ölümü ve yeniden dirilme ayinini yansıtıyordu. Kraliçe arı birleşmeden sonra erkek arıyı öldürür; arı söylencesine göre, tanrıça kendi hayatını kutsal arı merheminin yapılacağı süre boyunca garanti altına alır, eski krallarına "vaftiz kişi" adı verilir. Ayrıca, bal cesetleri mumyalamak için kullanılan sıvılardan biridir ve ballı kekler Afrodit'in sunağına atlanırdı.
Daha önce elimde olan el dokuması bir halıda, kurban edilen bir kral dokunarak sembolize ediliyordu. Eski çağlardaki mitler bu günlerde akmaktadır -İsa'nın hikayesi açıkça bellidir.
İple dokunmuş çiçek sembolleri de vardır; örneğin, leydimizin gözyaşları olarak bilinen zambak vadisi dokuması gibi. Antik çağda çiçek bilimi aşk, mutluluk ve ruhun yücelmesi anlamına gelirdi. Ortaçağ süresince ve Rönesans döneminde, pagan tanrıçaları tarafından Meryem' e çiçekler adanmış, altı yüzden fazla bitki bu süre içinde ona ithaf edilmiştir. Bu çiçeklerin olduğu yerler genelde "bizim leydimizin" adresini verir. Leydimizin bitkilerinden biri de aslanpençesidir (Alchemilla vulgaris) ve ortaçağ kimyagerlerinin filozof taşı yapmak için kullandığı karışımın içeriğinde vardı. Leydimizin yoğurtotu da İsa' nın doğum sahnesinde yatağını hazırlamakta kullanılırdı.
Ressamlar ve el sanatları ustaları bu bitki sembollerini sanat eserlerinde, gizli anlamlar yükleyerek kullandılar. O gün gördüğüm güllerle dolu el dokuması halılardan birine hemen vurulmuştum: Bir kadın dizlerinin üzerinde İsa tarafından kutsanıyordu. Göz kamaştıran kırmızı kaftanı ve kırmızı güllen elinde tutuyordu. Güller Meryem Ana'yla her zaman ilişki içindeydi, ama Hıristiyanlıktan önce Venüs'ün rozeti, antik Roma' da fahişeliğin işaretiydi. Kırmızı güller tanrıçaların cinsellik gizemlerini, beyaz güller ise bekaret durumunu yan-
53
sıtmaktadır. Hıristiyanlık bu sembolleri kabullenmişti, ama artık kırmızı gül Meryem'in acısını, beyaz gül saflığı temsil diyordu. Vatikan'ın el dokuması halılarının yanındaki sıralara oturduğumda, dokunmuş çiçeklerin arasında tanrıların korkularını yaşadım.
Bugünlerde Katolik bölgelerinde, Meryem'in hükümdarlığıyla en güzel ritüellerden biri mayıs ayında halen uygulanıp korunmaktadır. Bu ritüelin derin kökleri Roma dönemine dayanır: Mayıs ayında kutlanan Tanrıça Flora'nın hükümdarlığıdır. Aynı kostümleri Avrupa paganlarında da görmekteyiz: Mayıs ayı boyunca, erkeklik havuzu etrafında Kraliçe Meryem' in hükümdarlığı kutlanır. Oldukça ilginç bir şekilde, hatta eski çağlarda, kırmızı güllerden çelenkler kutsal birleşmeyi temsil ederken, küçük taç şeklinde güller eril yaratıcı gücün erkeksi tarafını sarmaktaydı.
Özenle hazırlanmış porselenden elle boyanmış, her çeşit çiçekle örtülmüş, dua eden heykellere bakıyordum. Ortaları cennette olduğu varsayılan Meryem için kırmızıya boyanmıştı. Kutsal Meryem annemizin din tarihindeki önemini düşünüp taşındım. Avrupa paganlarını ataerkil etki altına girdiğinde, Meryem büyük tanrıça kültüründen gelen kalıntıları elinde tutuyordu. Ardından, Hıristiyanlık reforma uğradığında, Tanrının kadınsı yönü kilisenin doktrinlerinden ayrıldı. Tanrıçanın bazı yönleri inkar edilmişti, ama birçok insanın kalbinde halen yaşıyordu ve yer tutuyordu. Tanrıçanın sevgisini çocukları unutmamıştı; şekli değişmişti ama onun varlığı kutsal Meryem Annemizle yaşıyordu.
Vatikan'ın koridorlarına indikçe, kilisenin şehitlerinin acısı, giderek benim acılarıma dönüştü, resimde de aynı şekilde anlatılıyordu. Tahminimce elle yapılan işkencelerle Kollezyum'un içi Hıristiyan kanıyla dolmuştu. Pagan kurallarının uygulandığı zamanlarda, Hıristiyanlara zulüm ediliyordu. Ama zaman değişti, Avrupa Hıristiyanlığı seçti, engizisyonun güçlü koluyla binlerce pagana veya kilise doktrinlerini inkar edenlere işkence edildi. Aynı kanlı hatalar meydana geldi; gücün yapısı basit bir şekilde el değiştirdi.
Katolik kiliselerinin engizisyonları tarihin en karanlık noktalarıdır. Pan gibi, eski dinlerin doğa tanrı ve tanrıçaları, kilisenin propagandaları boyunca şeytan şekline bürünür. Ağza alınmayacak işkenceler, kurbanlara hiç söz hakkı verilmeden uygulanmıştır. Kadınlar, erkekler ve gençler yakıldı, merhamet duymadan yargılandılar. Bu sadece bir dinin onun doktrinlerine inanmayan insanlar üzerine uyguladığı
54
güç değil, aynı zamanda çok kazançlı bir yoldur. Hükümlü sapkınlar, topraklarını ve varlıklarını terk edip gidebilir ve elde edilenler kiliseler arasında ve sivil mahkemelere paylaştırıldı. Engizisyonun kurbanları ve sonradan da Protestanlar beş yüzyıldan fazla cadı avıyla çarmıha gerildiler. Kilisenin yapısı hakkında konuşan kişiler kendilerini engizisyonda işkence çemberinde bulurdu ve genelde de yakılırdı. Kadınlara genelde tecavüz ediyor ve dillerini kesiyor, ardından yanan kazıklara götürüyorlardı. Götürüldükleri yeri söyleyemiyorlardı. Bütün şehrin insanları işkence görüyor ve cadı ya da kafir diye yakılıyordu. Acımasızlık ve acı çekmek bana İsa'nın bir sözünü hatırlattı: "Birçok acı adımı hatırlatmak içindir." Bunu sadece kilisenin şe�itleri için değil, aynı zamanda kilisenin kararları yüzünden ölenler için söylediğini hissettim.
Aklım birkaç yıl önce bakire Fatima annemizin heykelini hafızamdan sıyırdı. Portekiz' den getirilmiş Fatima heykeli dua ediyordu. Kadınların tespih grubunun özelliğiydi: Evden eve geçer, birçok kişinin dualarını ve yalvarışlarını bahşederlerdi. Bana geldiğinde, bir güç tarafından tutulmuş olmama şaşırmıştım.
Yatak odama bir sunak hazırladım. Sadece 24 saat onunla birlikteydim. Bu zaman çerçevesinde, kadınlar evlerinde gözleriyle görmeye başladılar. Bir kadının göğüs kanseri, başka birinin beyin tümörü vardı ve doktora giderek bunu doğrulatmayı düşünüyordu; üçüncü bir kadının da. Yatak odama geldiler, yere oturdular ve sadece gözyaşı dökerek kutsal objeden yardım istediler. Şefkat ve arınma bu kutsal objeden adamakıllı bir şekilde sızıyordu. Kutsal Annemizin varlığının enerjisinin bir kapı boyunca bize oluk gibi aktığını hissettim.
Vahiy durumuna geçtiğimde, heykelin önünde oturuyordum. Cennetten gelen külleri görmeye başladım. Etraftaki çok fazla kül sunağın etrafını sarmıştı ve Kutsal Annemiz oldukça mutsuzdu. Hatırladığım kadarıyla bu küller yıllarca engizisyon mahkemesinde yakılanların ruhlarının külleriydi. Arınma ve anlayış için dua ettim. Arınma sırasında Fatima heykeli oradaydı, tespih grubuna doğru çevirdim onu.
Bu tecrübeyi yaşadığım günlerde, arkadaşlarım tarafından bir pagan kutlaması olan Cadılar Bayramı ya da Wiccan dinine göre "samhain sabbat" a davet edildim. "Wicca" eski pagan geleneklerinden kalıntıdır. Bu şeytana tapan bazı mezheplerden değil, bir grup insanın doğanın maneviyatıyla onurlanması, doğanın tanrı ve tanrıçalarının
55
bilgeliğini geliştirmesidir. "Wicca" eski İngiliz dilinde "wic" kelimesinden gelmektedir. "Wic" bitki aleminde doğan ve sezon içinde azalan hayat gücü olarak bilinir. Wiccan tatilleri doğanın dönüm zamanlarında kutlanır. Samhain ise pagan takviminde yer alan büyük, kutsal bir gündür. Tıpkı bütün azizlerin günleri gibi, Cadılar Bayramı'ndan bir sonraki gün de Hıristiyanlık için kutsaldır. Samhain ölüm günüdür, bu daha önce ölen akraba ve tanıdıkların için onur duyma zamanıdır. Dünyalar arasındaki örtüden bir ayrılma zamanıdır. Bunlar ölülerle, görülmeyen şeylerle kolayca bağlantıya geçebilmek için verilmiş hediyedir. Bazılarının ataları onurlanır, diğer taraftan ise aç olan ruhlar beslenir.
Bu durum Katolik mezhebindeki çocuk eğitimine uzak değildir. Birçok zaman annem kandiller yakarak ölen insanlar, çoğunlukla yakınlarımız için dua etmemi hatırlatırdı. Bu bende güçlü, dayanıklı bir tesir bıraktı ve nasıl böyle olduğumu açıklamaktaydı.
San Francisco' da modern zaman paganlarının yıllık kutlamaları için toplandıkları bir uçak hangarının dışındaydım. Çok uzun bir kuyrukta bekledikten sonra, sonunda kutlama alanına ulaşmıştık. Binanın köşelerine dört tane sunak dikilmişti. Her sunak doğanın elementleri olan ateş, toprak, hava ve suyu temsil etmekteydi. Herkes farklı bir sunağa doğru gitti, kandilini yaktı, dileklerini tuttu, dualarını etti. Binlerce insan bu ayin için toplanmıştı. Kadınların, erkeklerden daha fazla olduğunu saydım. Yüksek kademedeki rahibelerin büyük tanrıçalarına ve onun onurlu konseyine dua ettikleri bir aşamada ayin başladı. Tan:rıçaları ve onurlu tanrıları gibi giyinmiş katılımcılar meydana çıktılar ve ortaya doğru yürümeye başladılar. Her elemente dua ettikleri sırada, özel kıyafetlilerin bir kısmı kalabalığa doğru dans ederek ilerliyordu. Çok güzel organize edilmiş bir açık hava gösterisiydi, ama benim için içsel gerçeklik olmuştu. İnsan yığınının arasında soğuk bir taşta oturdum. Gözlerimi kapadım ve meditasyon yapmaya başladım. Ruhum zaman tünelinde seyahate başladı, gittiği yer geçmiş, şimdiki zaman ve geleceğin birlikte yaşandığı, bazen gittiğim bir yerdi. Daha önce seninle olan geçmişteki ruhların yaşadığını kolayca görebileceğin bir yerdi. (Birçok dinde reenkarnasyona inanılır, ruh birçok hayata aklın sonsuz olduğunu gösterir, eninde sonunda bilgelik kazanmak için çakan bir kıvılcım gibi girer.)
Yani, buradayım, okuduğum ruhlar önümdeydi, bunlar meditasyonda gördüklerimdi. Toplantıdaki insanları düşünüyordum. Nasıl
56
oluyordu da her zaman kadınlar bir araya geldiğinde çocuklarla ilgili konuşuyordu. Benim ruh seviyesinin derinlerinde yer alan algımın dışında, aynı şekilde hissediyordum.
Salem kızları diye adlandırdığım küçük bir grup gördüm. Siyah, kırmızı kadife elbise, beyaz çizgili çoraplı ve hoş gümüş renkli, siyah ayakkabı giymiş genç bir kadın gördüm. Eğer küçük beyaz hacı şapkası giymiş olsaydı, sadece Salem sokaklarından kaçıyor gibi görünürdü. Tarihten gelen bir dönem olarak bütün gruplar onu sarmıştı. Başka bir gruptakiler ağır bir şekilde yanarak zulmedilmiş Avrupa Çingeneleri gibi giyinmişler; kadınlar siyah poşetlerinde kristal top taşıyor gibiydiler ve avucunun içinden geçecekler ve geleceğini tahmin edecek gibiydiler. Başka bir grup ise Yunanistan' dan çekinmeden gelmişti ve ruhlarının gömülü olduğu eski Yunanistan' da bilgi taşı olarak bilinen taşı bulunduruyorlardı. Her grupta, yaşadıkları işkenceyle hayatlarının son bulmasını görebiliyordum. Ve ilerleyen hayatlarında vazgeçtikleri zaman, bir kere daha başka bedenlerde hayat buldular.
***
Vatikan'daki sanat eserleri ruhumun belleğine dikili bir direkte yanmış olduğunu hatırlattı. Hayatımda geçmişte yaşadığım tekrarlayan bazı olaylar, bilincimde uyanmaların başlaması gibiydi.
Bu hayat süresince, kendi engizisyoncumla da tanıştım. Birçok geçmişten bu zamana meydana gelmiş şartlar tekrarlanır, farklı olarak, eski aynı hikayelerin olması için teşebbüs edilir. Onunla birlikte birçok arınmaya girmiş olmama rağmen, tamamen kurban olmadan önce çoğu defa ondan kurtulmayı planladım. Bu adamın yaptıklarını affedebilmek için çok uzun zaman harcamıştım, bu nedenle ondan nefret ediyordum. Bir gün sonra telefonda vasiyet tartışmasının içerisindeyken, içimden küçük bir ses "ona olan nefretini ahrete götürmek ister misin?" diye sordu. Daha sonra şafak sökmeye başladı. Direkte yandığımda ona küfür ettiğimi hatırladım ve bu onunla bağlantıya geçebileceğim tek yoldu, çünkü onu hiç affetmeyecektim. Ruhunda beni kancalayarak hapsetmişti. Bunu hatırladıktan sonra, onu gerçekten affetmek için dua ettim ve bunu sekiz boyunca her gün yaptım. En başta, onu anlamıyordum, sonra yaptığım çalışmalarla, gerçekten nefret duygusunu uzaklaştırdım ve bağışlama duygusunu kanıtladım. Bir sonraki sefer onu gördüğümde, bütün nefret dolu duygularımın akıp gittiğini hissettim. Adam bana oldukça arkadaşça yollarla davranıyor-
57
du. Sadece sessizce oturdum, ne bildiğimi veya ne yaptığımı hiç anlatmadım. Bu güç bağışlama duygusunun sihridir.
Bu affetme gücü bazı pagan gruplarında yangın zamanlarında yanan bir ruhun hafızasıyla bağlantıya geçmemde yarar sağladı. Birçok kişinin hala kızgınlığı ve küskünlüğü içinde taşıdığını fark ettim. Bir gün bir ruhla bağdaştığımda, oraya geleceğime ve geçmiş zamanda onların hayatlarında yer alan kişilerin barışı bulacaklarına inanıyorum. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, tek bir düşünceyle bir önceki engizisyoncu ruhumun kanca gibi takılıp kalması bağışlama duygusu olmadan kendini hapseder. Her ne kadar tohum varsa kendi karmasını oluşturmak için ekmiştir, fakat kızgınlığımı serbest bırakabildiğimde onu bu hayatımda ve bu hayatımdan önce serbest bıraktım. Hayatımda görünmediğinde benim dersim tamamlanmış olacaktır. İki ruh arasındaki kızgınlık ve küskünlük, bir hayat boyunca ruhların serbest kalacağı diğer bir derse kadar, ruhlar birbirlerinden ayrılana kadar ruhları tutan siyah kancalara benzer. Bu tarihsel karmadan özür değildir, ama bu bir karmik duygu içinde yer alan büyük resmi bize verir.
***
Vatikan'a döndüğümde ilk iş, Sistine Mabedi'ne gittim. Yüksek sesle konuşan birini bir başkası, kutsal bir yerde olduğumuzu hatırlatarak uyarıyor ve sessiz olmasını istiyordu. Marlene'le birlikte, kalabalığın arasından geçerek şapelin merkezine ilerledim ve sessizce tavanı işaret ettim. Tam da orada, tam üzerimizdeydi; Michelangelo'nun ünlü tablosu, Tanrının eliyle Adem'in ellerinin birbirlerine uzanmış resimleri. Yaratılışın tam ortasındaydık.
Yalnız kalıp dinlenmeye ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Ancak, bu turist kalabalığının içinde oturacak bir yer bulabilmek başlı başına bir mucize olacaktı. Birkaç dakika sonra, mabedin arka tarafında bir yer gördüm ve gidip soğuk gri bir mermer bloka oturdum. Karşımda, İsa'nın üzerinde olduğu, tahta bir haçın sallandığı esas mihrap duruyordu. Haçın ardında Michelangelo'nun "Cehennem" tablosu duruyordu. Tabloda, cehennem ve arafın ardında İsa, Meryem, azizler ve meleklerin bir arada bulunduğu cennet yükseliyordu. Gözlerim resmin alt kısmına kaydı ve resirr. sayesinde gördüğüm insanlığın çektiği acı, ruhumu sarstı. Acı çeken İsa, çarmıhın üzerinde öylesine salla-
58
nıyordu ve ben kendimi bir anda, mabedin o karanlık ve soğuk köşesinde, durdurulamaz biçimde ağlarken buldum. Vatikan koridorlarında tüm gördüklerim ve vahiylerim tamamen etkili olmuştu. Orada oturmuş ağlarken, İsa'nın çarmıhın üzerinden "beni buradan kurtar!" diye bana seslendiğini duydum. Tüm varlığımla sarsıldım. Ayağa kalktım, mabedin zenginliği ve güzelliği içinde yürürken geri döndüm ve tahtalardan oluşmuş bir bölmenin içinden çarmıhta görünen İsa' ya baktım. Ona bakarken, görüntümü bölen o ahşap bölme, bir parmaklık gibi göründü. İsa da parmaklıkların ardındaydı sanki.
***
Vatikan'ın koridorlarında yürümeye devam ettim, cam fanusların içinde sergilenen ve "monstrans" (obje, biblo) da denen, özenle yapılmış, altın Ökarist kulplarına baktım. Bu kutsal objelerin tarihlerini inceledim, 1500 ila 1600 yıllarını kapsadıklarını gördüm. Ve fark ettim ki, Yeni Dünya' dan getirilen altın asıl buydu. Kendi kendime, "bu hazineyi Avrupa'ya geri getirmek için kaç yerlinin kanı döküldü acaba?" diye sordum. Yine, bir vizyonla İsa, gözlerimin önündeydi.
Son Akşam Yemeği sofrasında İsa'yı gördüm. İsa'nın kendi kanı, masa boyunca akıyordu . Ve sonra, Hıristiyan şehitlerinin kanlarını gördüm. Ama bu görüntüyü boyayan sadece Hıristiyanların kanı değildi, engizisyon şehitlerinin de kanları vardı . Ve soykırıma uğrayan Amerikan yerlilerinin kanıydı. Vizyonumda kan gövdeyi götürüyordu. İsa tüm ayrılıkların ve acıların üzerine ağlıyordu .
"Bağışlama", İsa'nın çarmıhta söylediği son sözcüktü. İsa'nın yaşamı, tam bir merhamet ve bağışlayıcılık dersiydi. Onun hayatı, geçmişimizi affedebilmek için yol göstericimiz olmalı. En büyük özgürlük, tamamen affetmek ve duygudan kurtulabilmektir. Kendinizi ve düşmanlarınızı Tanrıya teslim etmektir. Yargılama, nefret ve görmezden gelmek; ülkeler, kültürler, dinler ve ırklar arasındaki duvarları inşa eden duygulardır. Hepimiz İsa'nın sofrasında bedenine katılmaya davetliyiz. Hepimiz onun bedeninden birer parçayız. Dogmaların ve doktrinlerin ötesindeki İsa'nın ruhu, asla kanıtlanmaya ihtiyaç duymaz çünkü her bireyin kendi yüreğindedir. İsa'nın öğretileri büyük bir güçle korunmasına rağmen, yasalar ve insanlar çoğunlukla bu öğretilere karşı çıkmışlardır. İsa "Tanrım, onları, ne yaptıklarını bilmedikleri için affet" der. İsa için yapılmış fedakarlık inanılmazdı. Şehit
59
olmuş azizlerin, Amerikan yerlilerinin ve ateşlerde yakılan inanların kanları Yeni Dünya düzenine akmıştı. Hepimiz İsa'nın bedenleriyiz; bağışlayıcılık, buna ihtiyacı olan kalplerde aksın ve ihtiyacı olanlar affolunsun. Sadece bu, herkesi, nesiller boyu sürmüş günahlardan özgürleştirebilir. Kilise kendi öğretilerini reddeden bir kurum olmuştu.
Göreceğimi görmüştüm. Bedenim titriyordu ve Vatikan'dan bir an önce ayrılmak istiyordum. Kapıdan çıktım ve derin, temiz bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım.
60
BÖLÜM 8
Aziz Francis'in Adımları
Ertesi gün grubumuzla birlikte tren yoluyla kuzey İtalya dağlarında bulunan manastırdan ayrıldık. Manastırdan ayrılırken, büyük şehir dışında olmaktan oldukça memnundum. Ekim ayıydı ve ağaçlar değişiyor, ateş rengindeki yapraklar dağın eteklerine yapışıyordu. Ovanın eteklerine manastırın meyve bahçesinden bakıyordum. Derme çatma şarap mahzenleri beni çekiyordu ve oraya doğru yürüyüp biraz temiz hava almak istedim.
Küçük bir yolu takip ederek küçük bir dereye vardım. Zengin yosun kokusu beynimi doldurdu. Şelale sesi ve yol beni çağırdı; toprak üzerindeki kır çiçekleri saygıyla yavaşça eğildi ve benimle konuştu. Vahşi siklamenleri, yabani kekikleri avucumun içine aldım ve güneşe doğru oturdum. Güneş ışığı cennetten süzülerek geliyordu. Sessizce otururken çiçeklerin tatlılık veren aromasını elimde hissettim, kokularını içime çektim. Aziz Francis'in ruhu bana dokundu ve şu sözleri duydum: Dünyanın tohumlarının ve sırlarnını gümüşten ve altından fazla değeri vardır. Bu ifade benim gerçeğimdi ve avucumun içindeki kır çiçeklerinde yatıyordu. Manastırda bana bir oda verilmişti. Geleneksel Fransisken tarzında basit bir hücreydi. Bahçe manzaralıydı. Bahçede Assisi'ye hac yolculuğu için gelen birçok insan bir araya toplanmış ve gruba katılmıştı. Aziz Francis'in daha önce dua ettiği ve yaşadığı yerlere doğru bir hac yolculuğu sessizlik içinde yapılacaktı .
. Sabah ve akşam dualarında toplandık ve birlikte yemek yedik; ilk sabah tespih çekmek için grup bir araya geldi. Grubun çoğunluğu Al-
61
man olmakla birlikte, Fransızlar ve üç Amerikalı için bir Alman çevirmen gerekliydi.
Grubun ortasında, Meryem Ana ve İsa resimleriyle süslenmiş güllerle doldurulmuş bir sunak inşa edilmişti. Herkes tespih gibi kişisel objelerini, Azize Clare ve Aziz Francis resimlerini ortaya bıraktı. Sunağın bir kısmına da sevdikleri insanların fotoğraflarını yerleştirdik. Tespihlerimizi aldık ve sunağın çevresinde tur atmaya başladık. Herkes kendi dili olan Almanca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce, İsveç dillerinde Meryem Ana'ya dua ederken, enfes bir uluslararası cümbüş yaşanıyordu. Bütün dillerde söylenen bu dualar bana ilk gördüğüm tespih rüyasını hatırlattı. Sanki melek kanatları takmışçasına bütün iyi niyetleri üzerime topluyor gibiydim. Hac yolunda ilk durak kutsal Greccio oldu. Burası, bir İtalyan köyü üzerinde, uçurumun kenarında duran bir manastırdı. İsa'nın doğumundan sonra ün kazanmaya başlamıştı. Konut gibi döşenmiş küçük bir mağaraya girdiğimizde sunağın üstünde göğsü açık Bakire Anne ve beslenen Kutsal Çocuk ayakta duruyordu. Aziz Francis'in tablosunun arkasında Kutsal Çocuk elinde bir çan tutuyordu.
Greccio' da yılbaşında beşik geleneği, yaklaşık sekiz yüz yıl önce Aziz Francis tarafından başlatılmıştı. Noel yaklaşırken, Francis'in aziz makamına ulaşmasının bu özel günde olması istenmişti. Fakat yoksulluk yemini ettiği için, gerekli olan tüm malzemelerin temininde John Veltia isimli bir adamı tutmuş, kutlamalarda gerekli olanları sağlamak ve hayvanları kutsamak için de yemlik görevlerini ona vermişti. O aziz için tedarik edilmesi gerekenleri elde ediyordu.
Aziz Francis doğumu kutladı, yemliğin içinde görünen Mesih Çocuğu; Francis'in elinde tuttuğu yeni doğmuş bebeği insanlar gördü. Takip eden keşişler, yemlik içinde korunmuş kutsal samanı katır ve diğer hayvanları iyileştirmek için kullanmıştı. Bu mucizeden sonra, İtalya, Fransa ve Almanya' da bu, geleneksel bir ibadet haline geldi. Ustalar, bütün bir yıl boyunca Kutsal Aile'nin oymalarıyla zaman geçirir, kiliselerin şekillenmesinde büyük rol alır ve Noel Yatağı ile İsa'nın görüntüsünü meydana getirirler. Yaz gündönümü sırasında Aziz John'un günlerinde, usta herbalistler bitki ve otları toplar -bu otlar beşik otları ya da kutsal otlar olarak bilinir ve Kutsal Çocuk beşiğinin içine yerleştirilmiş çok güzel bitkilerdir.
Türbenin yanında daha önce inşa edilmiş kiliseyi ve duvarlarındaki muhteşem oymaları görünce çok şaşırdım. Sunağın üstünde bulu-
63
nan Bakire Anne'nin heykeli beni en çok etkileyen güzelliklerdendi: Mavi jant içine gömülü altın lilyumlarla çevrili altın bir halo ile Ana'nın beyaz porselen görüntüsü açık bir vajinaya benziyordu. Bu sunak harikaydı! Bu kutsal tapınak, doğumun kutsallığını ve içimizdeki çocuğun tedavisini öğretiyordu.
Gece inmeden önce bu kutsal tapınakta, bilinçaltımın derinliklerinde acılar içinde bir çocuk çıktı. Şimdi, benim yaptığım gibi Kutsal Çocuk' un- mihrabında diz çöktü ve bir anda sular altında kaldı. Mesih Çocuk' un görüntüsü, içimdeki çocuğun tedavisinde güçlü ve faydalı olmuştu.
Bir sonraki ziyaret ettiğimiz türbe dağdaydı, Aziz Francis'in hasta olduğu zaman iyileşmek için gittiği yerdi. Dolambaçlı bir yolu aştıktan sonra mağara içinde konut gibi bir tapınağa geldik. Ağaçların dallarıyla sarılı Meryem Ana türbesi, doğadaki güzelliklere güzellik katıyordu. Taştan yapılmış küçük şapel dağın tepesine oturmuştu. Francis'in hasta yatağı türbenin yanında küçük bir odada yer alıyordu. Sunağın yanına diz çöktüm, eski ve bildiğim bir his üzerimdeydi; vizyona daldım.
Bir şövalye sunağın yanında duruyordu. Zincirden bir zırh giymişti ve altında, siyah-kırmızı bir gömleği vardı. Siyah saçlı ve siyah sakallıydı; kask takmıştı ve kılıcı kınındaydı. O, bu şapelin koruyucusuydu.
Ayağa kalktım ve Francis' in hasta yatağının olduğu pencereye doğru gittim. Francis'in ruhunun konuşmasını duydum. "Ben acı çekerken bile Tanrının yanındaydım. Kim acı çekiyorsa Tanrıyla birliktedir, bunu öğret onlara."
Sessizce, Francis ve kardeşi keşişlerin mağarasına gidebilmek için yolumu belirledim. Biri dışında bazı mağaralar, ziyaretçilerin içeriye girmesiyle otomatik olarak aydınlanıyordu. Burası soğuk ve karanlıktı, fakat sunağın olduğu yerde daha önce olduğu gibi loş bir ışık görüyordum. Ellerimi soğuk taşa koydum ve duydum: "Ruhların tüm karanlığı için, sana aydınlatacak ve anlayacak güçlerimi vereceğim ve ışığımla aydınlatacağım." Gözlerimin kenarlarından gelen ışığın parıltısını görüyordum. Işığı elime aldım ve avuçlarımda küçük bir kristal taş vardı.
Mağaradan ayrıldım ve diğerlerine katıldım. Ateşte yabani kestane pişiriyorlardı. Onlardan doyasıya yedim ve gün tamamlanmıştı.
Hac yolundaki diğer durağımız, Aziz Francis'in melekleri gördüğü tapınaktı. Bu melekler, Francis derin bir ibadet içindeyken görünmüştü.
64
Genç yaşlarda, Francis'in hayatı rahat ve tasasızdı. Francis kadınlara her zaman çekici gelmişti, onun için orta.çağ playboy'u denilebilirdi. Daha sonra savaşa gitti, orada esir düştü ve hapse atıldı. Serbest bırakıldıktan sonra ağır bir hastalığı atlattı, hayata bakış açısı değişti.
Assisi' de zengin bir tüccar aileden gelmişti ve ilk yaşadığı sezgisel durum, etrafında yaşayan yoksul insanların hayatını anlamasını sağladı. Gözleri giderek açılıyor ve giderek Tanrının kutsallığını cismani bir dünyada görebiliymdu. Bu Tanrının birliğini aramaya itmişti onu.
Kutsal mekanda toplandık, burası Francis'in meleklerden mesaj aldığı yerdi; onun günahları burada ilahi şefaat sayesinde affedilmişti. Hıristiyanlıkta "günah" kelimesi suçluluk ve sonsuz lanet düşüncesi anlamındadır fakat orijinal anlamı olan "okçuluk"tan gelir. Bir okçu tam öküzün gözünün merkezini hedefleyip kaçırdığında, ona bunun "günah" olduğu söylenir. Bu nedenle bir "merkez" kaçırıldığında gü-nah vardır.
·
İlahi bağışlayıcılık, girmekte olduğumuz bu kutsal yerin temeliydi. Mihraba giden yolun altındaki bölge, grup liderinin söylediğine göre, insanın kendisi ve hayatındakiler için dua edebileceği ve merhamet isteyeceği yerdi.
Bu bana önemli bir şey olarak görünüyordu, çünkü kendimde ve diğerlerinde gördüğüm üzre, insanların ve ailemizdekilerin görünüşleri nesilden nesle genetik motif üzerinden aktarılmaktadır. Bazı özellikler sonradan yetenek olarak bahşedilmiştir, bazıları da kötü, negatif düşünceler ve alışkanlıklardır. Ruh, fiziksel araçlarla cisimlendiğinde, ete büründüğünde bu et parçası kan ve kemikle birlikte bir bütün oluşturur ve bu bütün ataların geçmişlerinde yaşamış ve DNA'yla taşınmış olur.
Kızılderililer geleneksel olarak atalarına dua ederler -yedi geçmiş soyları ve gelecek yedi soyları için. Modern psikiyatrlar hastalara yardım etmek için onların genetik geçmişini ve çocukluklarını öğrenirler ve sık sık hastaların ancak kendilerinin genel özelliklerine odaklanan eski programlar tıkanıp kalır. Kendi yolculuğumda, psikolojik anlayışımın gerekli kalıpları kırmak için ne denli önemli olduğunu anladım, ama bütünlüklü bir arınma ancak ilahi güç sayesinde olabilirdi.
Benim genetik olarak ilginç bir geçmişim var: Farklı babalardan üç çocuk annesi olduğum için gurur duyuyorum. Çocukluğumda bana acı veren, bir daha görmek istemediğim birçok aile yapısına şahit oldum. Zaman zaman, istemediğim ve temizlenmesi için dua ettiğim ge-
65
netik motifleri silmek istedim ve şimdi, burada, bu türbe aileme mükemmel dualar etmek için bir yer oldu. Bu hayatım için planlanmış gibiydi.
Kuvars kristal ve ametist tespihimle zırhlandım, dağa doğru yürüyüş yapmak için hazırdım. Transa geçtim, dualarıma başladım, büyükannemi ve büyükbabamı hissettim. Meryem Ana'yı tekrarladım ve her duadan sonra, büyükannelerim ve büyükbabalarımı yüreğimin mihraplarına çıkardım. Hayatlarında yaptıkları hataların ve günahların affedilmesini istedim. Büyük büyükannemin yanımda yürüdüğünü hissedebiliyordum.
Kendi ailemin hattı üzerinden gittim, ilk olarak, en büyük oğlumun babasına odaklandım. Dualar etmeye başladım ve oğlum genetik motiflerinde olan sorunlara yoğunlaştım. Bu işlemi, bütün çocuklarımın soyları için tekrarladım; anne, baba, büyükanne ve büyükbabalarıma, hatta büyük büyük ailelerime dualarımı bahşettim.
Genetik yükü giderek dikleşen yolda taşırken bir tonluk tuğla gibi hissediyordum. Dualarım durmadı, fakat ailemin hatları için derin sevgiler yaşadım. Dağın zirvesine ulaştığımda, hem fiziksel hem de ruhsal olarak bitkin düşmüştüm. Küçük bir taş türbe içine girdim ve sessizce oturdum. Bu kutsal yerde, dualarımı biriktirdim ve ailemi onlarla kutsadım. Sanki çantamda kocaman taşlar taşıyor gibi hissediyordum ve dualarım bana giderek güç veriyor, ağırlığım giderek hafifliyordu. Benden önce, 800 yıl önce yaşanmış gelenekleri ve edilen duaları hissedebiliyordum. Bu daha önce de olmuştu, ışığın titreşimi gibi beni içine çekiyordu ve onun ruhuyla yıkanıyordum. Basit taş mihrabın önünde sessizlikte diz çökenleri, hacı olanlar tarafından edilen duaları hissediyordum. Bu büyük bir rahatlamaydı.
Böyle bir olay ilk değildi, sülalem için birçok yoldan daha önce dua etmiştim (aslında, dualar ettiğim ailemin genetik karmasını azaltmak için aylar süren dönemler geçirmiştim). Dağdan aşağı indiğimde, büyük bir rahatlama ve ruhsal bir ivmelenme hissetmiştim.
66
BÖLÜM 9
Assisi' deki Vizyonlar
İtalya üzerinden Assisi'ye seyahate çıktık. Zeytin bahçeleri ve üzüm bağları arasında bir tepe üzerinde kurulu bu köy, orada yaşamış Aziz Francis ve onun kadın meslektaşı Azize Clare'in büyüsünü yansıtıyordu. Birbirleri arasındaki aşk ateşi o kadar yoğundu ki manastırdaki rahipler, Francis ve Clare'in bütün ormanı manevi olarak aşk ateşinden yanıp tutuşturduğunu görmüşler.
Clare, Francis'ten oldukça gençti. Assisi sokaklarında Francis'in vaazını dinleyince, aristokrat hayatı bırakıp Francis gibi, yoksul ve iffetli yaşama sözü verdi. Francis ve Clare'in isyanı kiliselere ve Assisi'deki ailelere yeni bir yaşam getirdi. İkisi de elit bir kesimden geliyordu ve yoksulluk içinde yaşamayı seçmeleri topluma güçlü bir mesajdı. Assisi'nin tarımla uğraşan kesiminin genç çocukları, evlerini, ailelerini ve servetlerini terk ederek Francis ve Clare'le yaşamaya başladılar. Bunu anlamak için, papazların zorluklar içinde yaşadığını, servet biriktirmeden, fukaralık ve açlık içinde yaşadıklarını bilmemiz gerekir. Zengin toprak sahipleri, çalışanlarına uygun koşulları sağlamadı. İnsanlar açtı ve birçoğu köle gibi acı çekiyordu. Francis ve Clare hayatlarını değiştirmiş, kiliselerini oluşturmuş, üyelerine cömertlik ve merhameti yaşamalarına izin veren bir hayat sunmuşlardı.
Doğu ve Batı'nın maneviyatı gibi, Francis ve Clare fakirlik içinde yaşadıkları sırada, geleneksel bir münzevi yaklaşımla vücutlarından cinselliği mahrum bırakmışlar. Buna rağmen, ben her ikisinde de manevi bir aydınlanma hissediyordum. Assisi' de iç bilgelik ve algılanma
67
gücü olanlar için manevi bedenleri bugün hala orada mevcuttur. Ama, belki de her ikisi hayatlarının son dönemlerinde, vücutlarının kabul etmemesi nedeniyle pek çok hastalıktan acı çekmiştir. Kardeşleri Francis'i, genellikle vücudu zayıf olduğu için, dağa inzivaya rahiplerle çıkarıyorlardı, Clare hayatının büyük bir kısmını yatalak geçirmişti. Çile çekmek Tanrıya ulaşmanın bir parçası olduğu halde, yeni bir bilinç yeryüzünde doğmaya çalışıyordu; Tanrının parçası olarak cinsellik, ruhun tapınağında bedene gelir. Francis ve Clare'in yoksulluk yemini, mükemmel bir tarihte yayılmış ve onlar kilise içinde bilinç devrimini yaratmışlar. Ama şimdi, yeni bir bakış açısıyla, açgözlülük olmadan paranın gücünü kullanma sorumluluğu ve alma verme arasındaki dengeyi kurmaya çalışıyorlardı. Tanrı her yerdedir ve her şeyin içindedir, hiçbir ayrım olmadan, yeni bir anlayış içinde birleşilir ve hayatımızın her alanına manevi bir varlık getirmek gerekir.
Assisi' deki otelde, seyahate çıktığım iki Amerikalı kadınla odamı paylaştım, yemek için aşağıda toplandık. Minnetimizi belirtmek için el ele tutuştuk. Ruhum dünyevi sahne üzerinde yükseldi ve melekler etrafımda çember yaptı . Kendimi Asisi üzerinde buldum, Tanrıya övgülerimi sundum. Bu yerin.ne kadar kutsal olduğunu biliyordum. Sayısız günlük dua rahipler, rahibeler ve hacılar tarafından ediliyor ve melekler Assisi üzerinde dolanıyordu. Öğle yemeğinden sonraki boş zamanımızda sokağa çıktım. Burada, taş ocağından çıkarılmış pembemsi taşlarla yapılmış evler vardı. Sokaklarda, ayaklarımın altındaki parke taşları düzdü. Benden önce bu kutsal mekana gelmiş birçok hacının çok taşlı olduğunu hissediyordum. Bu his beni tamamen olduğum yere çakılı bıraktı, daha önce benim ve bütün hacıların dualarıyla birleşerek orada kalmama neden oldu.
Küçük kasabada birçok kilise bulunuyordu ve hepsinde Francis ya da Clare'in geçmişinden bir bölüm vardı. Her gün, saat beş olduğunda, akşam duası için Azize Clare'in penceresine giderdim.
Manastırın kapısı açıktı. Kestane rengi kadife perdenin arkasından, çok genç rahibelerin arasından küçük bir odaya girdim. İsa'nın bedenini temsil eden sunak şarap ve ekmek ayininde gösteriliyordu. Bu küçük şapelin tavanının üstünde on dört melek ve dört meleğin duvar freskleri vardı. Azize Clare' in portresi de pencereye çizilmişti. Azize Claire'in ruhunu burada gördüğümü daha önce birçok kişiye belirtmiştim.
Aşırı şekilde dindar kişilerin dua ettiği sert bir tahtaya kendimi bı-
69
raktım, diz çöktüm ve İsa'ya dua etmeye başladım. Rahibeler hafif sesle İtalyanca bir ilahi söylüyordu ve ortam hafif bir tatlılıkla dolmuştu.
İlahi ayin ve Mesih için toplanarak oluşturulmuş birlik bedenimi ve ruhumu aldı, gözlerimde altınsı bir yansımayla orgazm yaşamama neden oldu. Kendimi tamamen evde hissettim, Mesih' in vücudunun gücünü ve herkesin varlığının bir parçası olduğumu hissettim. İsa'nın varlığını tüm kalbimin derinliklerinde, en derin bölgesinde hissediyor ve eriyordum. Manastır kızlarıyla birlikte sanki uçuyordum.
Her sabah turumuzda, eğitim ve hacı toplama konusunda dersler başlamıştı, fakat ben boş zamanımda Assisi' deki yerimi bulmuştum. Herhangi bir yere gidebiliyor ve kendimle konuşabileceğim tapınağı ziyaret edebiliyordum. Sabah altıda duble kapuçino içiyor ve ardından Azize Clare'in kilisesine dua etmek için gidiyor, saat yediye kadar orada kalıyordum. Sokaktaki kişiler sadece araç gereçleriyle çalışan duvar ustalarıydı ve yüzyıllardır ayakta duran kilise ve binaları restore ediyorlardı.
Azize Clare kilisesinin içinde bulunan türbeyi ziyaret etmeyi seviyordum. Aşağıdaki mahzende, Azize Clare vücudunun yapısı bozulmamış bir şekilde, camın içinde korunuyordu. İlk defa böyle bir kalıntı görmüştüm ve böyle bir ceset görmek istediğimden emin değildim! Ama ben demir parmaklıklar ardında Clare'in bedenini gördüğümde, hemen ruhani olarak iletişime geçtim ve bana seslendi: "Bedenimin tutuklanmasına izin verme, ama Kutsal Ruh' un tapınağı olmasına izin ver."
Daha sonra kilisenin bodrumuna doğru ilerledim ve sabahın ışığında ayin yaptım. Aşağıya indiğimde, sunağın yanındaki duvardan kilisenin çevirdiği kız kardeşlerin meleksi seslerini duyabiliyordum. Şarkı söylüyorlardı. Ayinden sonra, Azize Clare'in çok eski tablosunun yanına dua etmeye gittim. Bir grup insanın bana yaklaştı ve dualarıma katıldı. Duacılar sessizce arkamdaki sıralara oturdular. Onlara dönmedim, ama bağlılığımla bekliyordum. Arkadaki dua edenlerin gücünü hissedebiliyordum. Kiliseden çıkmak için ayağa kalktığımda, orada görünmezliğin varlıkları dışında hiçbir şey görmedim, İsa'nın bedeninin parça-larıydı.
·
Assisi' deki son günlerimde, Aziz Francis'in gömülü olduğu bazilikayı ziyaret ettim. En son tercih etmemin nedenlerinden biri, burasının Francis'in dualarının gerçekleştiği kutsal türbe olmasıydı. Kutsal çanakların arasında uzanarak kutsandığı yere gidiyordum. Bizim hacı
70
grubumuz Assisi'nin sokaklarında sessizce yürürken bazilika yolumuzun üzerindeydi. Birçok hacı arasında ilişki vardı ve yeni buldukları arkadaşlarıyla da el ele yürüyorduk. Ama, kendim için, ruhumun derinliklerinde bir yerde sessiz bir yere giriş yapmıştım, kendimi oraya sakladım. Hemen sonra hac bitti, seyahat ettiğim derinliklerimden kurtulmak oldukça zordu. Çok derinlerdeydim, kalmak istiyor ve günlük hayatıma hiç dönmek istemiyordum.
Bazilika şehrin bloklarından büyüktü. Çok ihtişamlıydı ve duvarları canlı renklerle boyanmıştı. Tavanları ruhlarımızla besleniyordu. Merdivenlerden kilisenin aşağısına indik. Beyaz, ince uzun kandillerin hepsi parlaktı, ziyaret eden insanlara sunuluyordu. Günahlardan bu kutsal sığınakta arınılır. Kandili yerinden aldım, dualarımı fısıldadım ve Aziz Francis'in mezarına girdim. Birçok insan sessizce oturuyordu; diğerleri ciddi duacıydı. Tapınağın arkasındaki duvarda dikildim ve kendi içselliğime döndüm. Francis'in devasa mezarına yapışmaya başladım. Bazilikanın kutsal gücünü kavrıyor, bu kutsal adamın kutsallığını hissetmeye çalışıyordum. Anide.n beliren Azize Clare'in görüntüleri ışıltı halindeydi.
Adeta bir güneş ışıltısı gibi geldi. Gülen yüzünü ışıltının içinde gördüm. Bilinen kutsal gücü cisimleşiyordu. Sonra Francis belirdi, tıpkı kutsal belgelerde yazıldığı gibi. Kolları gergin biçimde haç yapmış şekilde ayakta bekliyordu ve her iki tarafında da beyaz güvercinler duruyordu. Dans etmeye ve kafasının etrafında güvercinler uçmaya başladı. Şarkı söylemeye koyuldu. "Ben orada değilim, ben her yerdeyim. Benim için ağaçlara bakın, gökyüzüne, yapraklara, çiçeklerin merkezine, senin kalbinin merkezine -beni bulacağın yerler buralardır."
Kalbim onun kutsal varlığıyla patladı. Ayaklarım onun dansıyla hareket etmeye başladı, harfi harfine onun kutsal varlığıyla canlı birlikteliği içinde mezarının üzerindeki merdivenlerde dans ettim. Gerçek ilahi güce dokunuyordum ve aziz özgürce somutlaşmıştı. Onun zarafeti içindeydim. Onun mutluluğuyla yıkanıyordum. Kilisede sanki benim evimmiş gibi vals yapıyordum ve o an için öyleydim.
Bazilikanın üst katında ana sunak duruyordu, ama binanın her tarafında birçok azizin türbeleri küçük oyukların içindeydi. Azizlerin beni çağırdığı bir kemerin içinden, boyalı bir tavanın altından geçtim. Azize Magdelene'in önünde diz çöktüm; kırmızı elbiseleri, kızıl saçları ve elleriyle Mesih'e doğru ellerini uzatıyordu. Azizenin hikayesi duvarlarda tasvir ediliyordu. Ayrıca aşkı, ölünceye kadar dua ettiği İsa
71
ve onun yeniden dirilmesi anlatılıyordu. Tek boyutlu, güzel çizilmiş resimlerdi.
Magdalene' in sunağından çıktıktan sonra doğrudan karşısındaki Kusursuz Meryem' in sunağına girdim. Burası Assisi' deki en sevdiğim yer olmuştu. Türbeye girdim ve diz çöküp dua etmeye başladım. Yaşlı siyah elbiseli bir kadın yanıma çöktü. Fısıltı halindeki İtalyanca dualarını duyabiliyordum. A ve Maria; piena di grazia il Signore con te: "Selam sana Meryem, seninle olan efendimize de, lütuf dolu selamlar." Bu, seyahatten önce öğrendiğim tek İtalyanca cümleydi. Düşündüm ki, "Kusursuz Meryem"in anlamını bilseydim, İtalya' da her yere gidebilirdim. Ben de yanımdaki kadınlarla birlikte sunağın önüne diz çökmeden önce, "Hail Meryem" demeya başladım. Meryem'in kutsal kelimeleri (mantra) tekrar tekrar beynimin boşluklarını doldururcasına dudaklarımdan dökülüyordu. Aniden, altından heykel ışıldamaya başladı.
Bilincim aniden yükseldi ve onun altın ışığında boğuldum. Işık demeti içindeydim ve küçük dünyevi bedenimin ışık demeti üzerine bindiğini hissettim. Parlaklığı içinde boğuluyordum. Orada saatlerce kaldım, varlığının etkisinden çıkmak istemiyordum. Uçurtmalardan daha yükseklerdeydim.
Son olarak oradan ayrıldım, otele kestirmek için gittim. Uyandığımda, bedenimin kıvrımlı, hücresel yapısının değiştiğini ve ışığın gücüyle de şarj olduğunu hissettim. Kalktım, hemen türbeye geri döndüm; kutsanmışların arasında bulduğum varlıktan daha fazla yararlanmak istiyordum. Kutsal Annemizle hayatımın ve kendimin sarmalandığını, onun ayaklarını benim, benimkileri de onunmuş gibi hissediyordum.
***
Kutsal Annemizin görüntüsü diğer geleneksel kiliselerde olduğu gibi değildi, oldukça farklıydı, bu onun varlığını değiştirmezdi. Onun varlığını kanıtlamak için ortaya atılmış tarihsel gerçekleri gün yüzüne çıkarmıştım. Tarihsel olarak politikayla kilisenin etkileri ve aslında gerçekleri kafalara kazımasıyla, Kutsal Annemizin gücünü veya varlığını yok saymamız gerektiğini söyleyebilirim. Her dünyada bulunan
· gücün yapısı -laik ya da teokratik-insanın içinde bulunduğu durumu, aklıyla kusurlu bulur. Tek saf arayış, ruhun derinliklerindeki mabettedir: Bunu her zaman hatırlamak gerekir. Tanrı/tanrıçaya giden yolda
72
kadın ve erkek insani araçtır. Biz Tanrının elleri ve ayaklarıyız. Bunu hatırlayınca, insanın varlığı her zaman göz önünde bulundurulduğunda her zaman oradadır, deneyim renklendirir ve bu bizim öğrendiğimiz yoldur. İlahi gücün derinliklerini tecrübe ettiğinizde, benim karşılaştığım gibi hep düşündüğüm ve tanımlanamayan, bütün dogmalar ve doktrinlerden uzak düşer; sessizlik ve boşluk saf enerjiye dönüşür: İsimsiz, kimliksiz; sadece odur ve değildir. O Tanrıdır ve aynı zamanda hiçbir şeydir. Hatta kendi hayallerim ve tecrübelerim sessizliğin varlığının içinde kaybolan kağıttan yapılmış oyuncak bebekler gibiyi. Kelimelerle anlatılamaz, varlığı için hiçbir kanıta ihtiyaç yoktur, o her zaman v�rdır ve her zaman olacaktır.
Hayallerim, Kusursuz Meryem' in tapınağında gördüğüm güzellikleri içermiyordu ve oda arkadaşım Mary Kay'la paylaştıklarıma da benzemiyordu. Onu türbesinden aldım ve altın varlığının ağızlığının yanına diz çöktüm. Mary Kay'ın da gözlerinden gelen güzelliği görmesini istiyordum. Dua ediyordu, "Meryem, bu görüntüleri Mary Kay'a da göster." Mary Kay daha görüntüleri görmeden, bu kutsal mekanda ortaya dökülmüş muazzam bir enerji hissetti. Daha sonra, birkaç heykelin fotoğrafını kopardık ve oradan ayrıldık. Hac seferi sona yaklaşıyordu ve Assisi'ye veda vakti gelmişti.
Kaliforniya'ya, aileme ve evime geri döndüm. Bedenimin geri döndüğünü söyleyebilirim -deneyimlerimden zihnimi geri döndürmek aylar sürdü. Eski hayatım için neyin gerekli olduğunu biliyordum. Bütün hayatını farklıydı.
Bir hafta geçtikten sonra, arka verandadaki bitkilerimi dışarı çıkartıp, Meryem için evimi temizledim ve onun heykelini yerleştirdim. En büyük oğlum, 12 yaşındayken Meksika' dan bu heykeli bana getirmişti, Hint usulü bir battaniyeye sarılı olarak taşımıştı. O zamana kadar aldığım en harika hediyelerden biriydi. Pişmiş topraktan yapılmış, kafasında çıkarılabilir bir taçla hilal şeklindeki ay üzerinde oturuyordu. Bahçede haç işareti yaparak dua ettiğini hatırlıyorum. "Baba, oğul ve kutsal ruh adına", hemen ardından, "sen annemizi unuttun, nasıl haç üstünde dört nokta olabilir ki ve sen sadece üç kutsal isimden bahsettin" diye duydum. Haç çıkarmayı tekrarladım, elimi alnıma getirip "baba adına" ve karnıma getirerek "Meryem adına", son olarak elimi ardı ardına omuzlarıma getirerek "oğul ve kutsal ruh adına" diyerek gösterdim. Annemizin doğru mekanlarda yer aldığı, kutsal güç ve Tanrının dişil yönü olarak tanımladığı an gelmişti.
73
Aniden, üzerime saf bir enerjinin döküldüğünü, evimin yanında dizlerimin üstüne çöktüğümü hissettim. Dilim tutulmuştu·. Hareket edemiyordum, çünkü bu şimdiye kadar yaşadığım en güçlü saadet dalgasıydı. Bu Assisi'deki Kusursuz Meryem Türbesi'nde yaşadığım tecrübeye çok benziyordu, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.
Son olarak, soğukkanlılığımı kazanmış ve dizlerimin üzerinden posta kutusunu kontrol etmek için kalkmıştım. Posta kutusunda Mary Kay' dan gelen bir mektup ve zarfın içinde bir seri fotoğraf vardı. Üçü Meryem Ana Türbesi'nde bazilikada çekilmiş, ilki heykelin fotoğrafı, olağandışı bir şey görünmüyordu; ikincisi hilal şeklindeki ayın üzerinde oturan, oradayken ucuna dokunduğum heykel, sonuncusu tamamen altından yapılmış ışıldayan Meryem Ana heykeliydi: sadece hayallerimde gördüğüm heykeldi bu. Kutsal Meryem dualarıma cevap vermişti: Onun bütün altın ihtişamını Mary Kay'ın görmesine izin vermişti.
74
bölüm 1 0
ilahi Aşk
İtalya bana sadece manevi bir değişim yaşatmakla kalmadı, hayatımı bir dönüm noktasına getirdi. 15 yıllık evliliğim sonuna yaklaşıyordu. Ilişkimin kalıntılarını saklamaya çalıştım ama, yıllar içinde ikimiz farklı yönlerde büyümüştük. Farklı hayallerin peşindeydik. Bu çok açıktı. Artık vazgeçme vaktiydi.
Evliliğin bitişi benim için yeni bir hayata kapı açmıştı ve yapabileceklerimi göstermişti. Arkadaşım Elizabeth'in alt katında, San Francisco Körfezi manzaralı bir daireye taşındım. Gün boyu bahçıvanlık yapıyor, güllerin organik bakımı üzerine uğraşıyordum. Bu iş bazen yıpratıcı olsa da, bana yaşadıklarımı hayatıma yansıtabilmem için gereken uzun yalnız saatleri veriyordu.
Elizabeth, Mecdelli Meryem Kilisesi için rahibeliğe başlamıştı. Bu kilisenin kökeni, İsa' nın çarmıha gerilişinden sonra, Mary Magdalene' in Güney Fransa'da yaşadığı yerden geliyordu. (Şunu çok ilginç buluyorum: Katolik kilisesinin pek çok mezhebinin kökeni İsa'yı üç kez reddetmiş olan havari Peter'a dayanır. -Mecdelli Meryem ve Mary Bothany ise çarmıhın altında İsa'yla birlikte durmuşlardır.) Mecdelli Meryem mezhebinin kökeni ise Mary Magdalene'in kendisinden ve zulmü önlemek için yıllarını vermiş bir kadın grubundan gelmektedir. Gnostik yazılara göre, Mecdelli, havarilerin havarisidir.
Arkadaşım Elizabeth'in rahibeliğe başlaması, hayatında önemli bir değişimdi. Mecdelli'nin izlerini takip edebilmek için saatlerce araştırma yapıyordu. Bu azize ve yazıtlarından yeni bir anlayış ortaya koyabilme amacı, onun tutkusu haline gelmişti. Bu başlangıç, ona gnostik
75
geleneklerle tanışma fırsatı vermişti. Bu konuda yardım etmemiz için, aramızdan bazılarını seçti.
Bir gün, Elizabeth'le baş başaydık. Beni katıldığı topluluktan gelen hikmetlerden biriyle tanıştırmak istedi. Birlikte bir mihrap yapmaya başladık. Üzerine Mecdelli'nin ve Meryem Ana'nın resimlerini koyduk. Bahçemden topladığım gülleri ve İtalyan kilisesinden bir şişe kutsal yağı resimlerin yanına koyduk. Bir şişe kutsal suyu da diğer kutsanmış objelere ekledik. Artık başlamak üzereydi.
Elizabeth'in, dua ederken yaydığı yumuşak bir enerjisi vardı. Tanrının dişilliği bir bahar gibi akıyordu içinden ve sizi duanın kudretiyle kucaklıyordu. Elizabeth kutsal yağı açtı, alnıma bir damla sürerek benim için dua etmeye başladı. Daha sonra avuçlarıma, göz kapaklarıma, göğsüme ve ayaklarıma da sürerken dua etmeyi sürdürdü. Buna karşılık, ben de aynı şeyleri onun için yaptım ki çabası tamamen çiçek açabilsin. Mecdelli Meryem'in hikmeti artık benimleydi.
Eski hayatımın perdeleri kapanmıştı, çorak görünen topraklardan yeni bir hayatın tomurcukları açıyordu. Yeniden dirilme vaktiydi.
***
Elizabeth grubumuzu San Francisco yarımadasına, her pazar gnostik ayinlerin yapıldığı bir kiliseye götürüyordu. Bu ayinin usulleri, Katolik kilisesininkine benziyordu ama gnostik ayinler çok daha neşeli ve canlı geçiyordu. Kadınlar rahibe oluyor ve kilise için ruhani görevlerini yerine getiriyorlardı.
Ofisten bozma bir ibadet odasına geldik. Böyle gizemli bir okulun burada olacağı tahmin edilemezdi. Ama buradaydı işte! Küçük grubumuz basamaklardan inip sıralara yerleşti. Bizi bekleyen rahibe, vaazına başlamak üzere koridora çıktı. Oldukça güzel bir kadındı: Koyu renk saçları omuzlarına dökülüyor, koyu renk tenini ve gözlerini vurguluyordu. Üzerinde düz, renksiz bir roba vardı, başındaki yanık turuncu renkli duvağı omuzlarını örtüyordu. Fransızdı, Mecdelli'nin soyundan geliyordu. Varlığında, onun sadece güzelliği değil, gücü de vardı. Onu dinleyen topluluğun önünde durmuş, kalın Fransız aksanıyla konuşurken, onun bir yeraltı mezarlığından çıkıp gelmiş olduğunu düşündüm. Ruhunun yüceliği antik zamanlara aitti, hürmet gösterilmeliydi.
Bize, isteyen herkesin bu kutsal birlikteliğe katılabileceğini söyledi.
77
Yani, başka bir dinden veya kültürden olması engel teşkil etmiyordu, bu kişinin kendi kararıydı. Daha sonra törene başlamak için dört adam koridorda ayağa kalktı, her birinin elinde Bedevi çadırı direklerinden vardı. Mihraba gittiler, üzerinde bulunan örtüyü direkleriyle havaya kaldırıp bir çadır kurdular. Mihrabın yanında bembeyaz giysileri ve duvağıyla bir kadın oturuyordu. Bu kadın, Duvaklı Sophie ya da Duvaklı Bilge'yi temsil ediyordu. Rahibe, doğanın temel elementlerine seslenerek ayine başladı. Hayvanları, denizin altında olanları, havada olanları, karada olanları kutsadı; bu bana Kızılderililerden öğrendiklerimi hatırlattı. Daha sonra, bitkileri, ağaçları ve suyun, dünyanın, ateşin ve havanın meleklerini kutsadı. O anla birlikte, ben tekrar yükselmeye başladım. Ve aslında neyi çağırdığını gördüm. Bir karaca, mihrabın yanında duruyordu. Balinalar ve yunuslar oradaydı. Başının üzerinde kuşlar uçuşuyordu. Birbirinden değişik hayvanlar mihrabın çevresinde toplanmış, bizimle bir ayini kutluyordu.
Rahibe daha sonra İsa' dan, sevgiliden bahsetti ve kendini Sophia yerine koyarak kocasından. Ayinimiz, kutsal aşıkların evliliğinin kutlamasıydı. Daha sonra tekrar bir vizyona kapıldım, tarihte bir başka zamana, aşina olduğum bir zamana ait bir vizyona. Antik Mısır'ın kurtarıcı tanrısı Osiris ve kutsal eşi tanrıça İsis yanımdaydılar. Efsanedeki gibi, Osiris parçalara ayrılmış ve her parçası dünyanın farklı yerlerine saklanmıştı. Tanrıça İsis, öyle büyük bir aşk duyuyordu ki kız kardeşinin yardımıyla bütün parçaları bulup bir araya getirmişti.
Bu sanki bir anı gibiydi, fakat capcanlı, gözlerimin önündeydi. Bu Mısır efsanesi sanki, Mecdelli Meryem ve İsa'nın hikayesi gibiydi.
Toplulukta herkesin ruhunda kurtarıcı Tanrının kayıp parçalarını gördüm. Bu kutsal toplulukta herkes İsa'nın bir parçasını taşıyordu. Vizyonum genişledi, herkesin içinde İsa'yı gördüm, Herkes bir araya gelerek İsa'nın vücudunu tamamlıyordu. Her birey arasındaki ayrılık, kutsal topluluğun varlığıyla, birliğin içinde eriyordu .
Şimdi, mihraba giderek sevgilinin vücuduna ulaşma zamanıydı. Sophia beni duvağının altına alarak, büyük bir sırrını benimle paylaşmıştı.
***
Salı geceleri, ayin ve iyileştirici seanslar için San Francisco' da bir kiliseye gidiyordum. Kilise, San Francisco' daki geleneklere göre ayin
78
yapıyordu. Bu seanslar, beni Assisi'ye geri götürdü. Bu kilise biraz sıradışıydı, çünkü bir süredir kilise duvarının öte tarafında Meryem Ana göze görünüyordu.
Bir akşam, bir arkadaşım, kızı ve kendi kızım Selene'le birlikte kiliseye gittik. Kilisenin tam önünde, Meryem Ana'nın görüneceği yerde durduk. İnsanlar kaldırımda toplanmış, dua okuyordu. Dördümüz arabadan indik ve gözlerimizin önünde değişen şekle bakmaya başladık. Bu Meryem'in siluetiydi. İlk önce Guadalupe Kadını gibi göründüyse de sonra şekli değişti ve Meryem Ana ortaya çıktı. Kolları, etrafını çevreleyen insanlara uzanmıştı. Gördüğüm son sahne, üç Meryem Ana siluetinin İsa'nın haçı altına toplanmasıydı. Bunlara tanıklık eden tek ben değildim. Bizim grubumuza ve kaldırımda duran diğer insanlara da görünmüştü. Sonra, program başlamak üzere olduğundan, kiliseye girdik.
Kilise çok güzeldi. Mihrabın üzerinde, İsa figürüyle birlikte bir haç yerine, Meryem Ana'yı sembolize eden gösterişli bir heykel vardı. Üzerinde geleneksel figürlerinde olduğu gibi, mavi pelerini vardı. Boylece onun göğsüne kadar uzanan kahverengi saçlarını görebiliyorduk. Üzerinde durduğu altın ay, yıldızlarla süslü bir buluta yaslanmıştı. Kilise, çocukluğumda kalan diğer tüm Katolik kiliseleri kadar ihtişamlıydı.
Soldaki mihrap Aziz Francis'e, sağdaki mihrap İsa'nın kutsal yüreğine adanmıştı. Dördümüz de bir sıraya oturduk. Önümüzde dört rahibe oturuyordu, kar beyazı giysiler içindeydiler -bana beyaz güvercinleri anımsatıyorlardı.
Bu dört rahibe, beni çocukluk günlerime götürdü; heykeller ve mumlar bana kilisenin eski günlerdeki tadını ve çocukluk günlerimin maneviyatını anımsatıyordu. Annem, üç rahibeye araba kullanmayı öğretiyordu o zamanlar. Rahibeler çok tatlıydı ve güçlü bir inançları vardı. Onlarla olduğum zaman, nasıl dua etmem gerektiğini ve bir duanın neler başarabileceğini öğrenmiştim. O günlerde masum bir çocuktum ve duanın gücüne tamamen inanıyordum. O rahibelerle tanışmam, dua üzerine bir anlayış geliştirmemi sağladı.
Ama bu anılardan ve kilisenin güzelliğinden daha güçlü olan, onu hissedebilecek kadar hassas herkes için ulaşılabilir olan Kutsal Ruh' un gücüydü. Rahip, ayine başladığında, tüm kilisenin altınsı bir ışıkla aydınlandığını gördüm -meleklerin krallığı vücuda gelmişti. Meryem heykelinin
79
çevresinde küçük yüzler ve çırpışan kanatlar gördüm. Küçük melekler, birbirleri üzerinde sıralanmıştı, kilisenin tavanına kadar. Rahip ve topluluğunun yarattığı duanın gücü, büyük ve iyileştirici bir atmosfer oluşturmuştu. Sadece orada olmam sebebiyle bile manevi bir doyuma ulaşmıştım.
Ayin tamamlandığında, şimdi, kendi kadınlığımın iyileşmesi için dua ediyordum. El ele tutuşma zamanıydı. Herkes koridora sıralandı, dokunulmak ve dua edilmiş olmak için bekledi. Kızımla birlikte koridora çıktık, ona baktım ve dualarım kuvvetlendi. Onun için daha iyi bir hayat diledim, kadınlığını tamamen ve tüm coşkusuyla yaşayabileceği bir hayat. Mihraba giderek diz çöktüm. İtalyan rahip, grubun bir kısmı için dua etmeye başlamıştı. Filipinli bir kadın ellerini mihrabın diğer tarafına koymuştu. Diz çöktüm ve bekledim, sessizce bir adak adadım: Eğer iyileşirsem, bu lütfu diğer kadınlarla da paylaşacaktım. Başımı eğdim ve kaldırdığımda, Filipinli kadının önümde olduğunu gördüm. Ellerini yüreğime koydu ve dua etmeye başladı. Öyle güçlüydü ki duası, Kutsal Ruh'un gücünü öyle derin hissetmiştim ki neredeyse ayaklarım yerden kesilecekti. Kalbim için dua etti ve ellerini göğsümde gezdirerek bana güç verdi. "Kalbin hep daha açık olsun, daha çok aşkla dolsun, ilahi aşk seni İsa'nın adıyla iyileştirsin" diyerek dua etti. Birisi sırtımdan desteklediği an, dizlerimin boşaldığını ve gücün kadının ellerinden geçerek vücuduma yayıldığını hissettim. En derin sorunlarım açığa çıkıyordu. Ayağa kalkıp yerime geçtiğimde, rahatlamanın gözyaşları yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Adeta içimde bir baraj yıkılmış ve sevgi hiç olmadığı kadar kuvvetle akmaya başlamıştı.
80
BÖLÜM 1 1
Bahçedeki Budist
Yıllar içinde, kendi ruhsal yolculuğumu yaptım. Gördüm ki, her dinin ve manevi öğretinin gerçeklik içinde kendi kökleri ve kendi gücü var. Farklı dinler, Yaradanın farklı özelliklerini anlatır. Amerikalı olmak, bana doğanın ardındaki ruhu öğretti. Hıristiyanlık bana İsa'nın merhametini ve tutkusunu öğreten en saf yoldu. Manevi öğretilerle gerçeği ve gücü bulmanın ve bunları harmanlamanın kendiliğinden ve kolayca olduğunu hissettim. Tanrının her yerde ve her şeyde olduğunu biliyordum. Ayrılık, Tanrıya ait bir olgu değildi.
***
Bahçe yalnızca çalıştığım yer değildi, aynı zamanda benim dua etme ve içgörü yerimdi. Bu içgörülerden bir tanesini, bir müşterimin bahçesinde yaşadım. Bu müşterim, Marin' deki en büyük Budizm merkezlerinden birini yapmıştı. Onun ve eşinin evi, meditasyon enerjisiyle doluydu. Burası, benim için iyi bir çalışma ortamıydı.
Bir gün, tepenin üzerinde yavaş büyüyen ardıçlardan ekerken, bir Budist keşişi belirdi -manevi dünyada. Ardıcın çevresini kazıp taze toprak eklerken bana baktı ve şunları söyledi: "Bu hayatta, dünyanın yolunu dualarıyla değiştiren ve hiç göze görünmeden çekip giden insanlar var. Onların duaları ve güçleridir ki, hayatları ve olayları değiştirir, ama pek az insan bunu fark edebilir. Onlar giirünmezdir ve ancak bu şekilde bu işi yapabilirler. " Daha sonra bana doğru baktı. Yere, çamurun içine çöktüm ve "iyi iş çıkarıyorlar" dedim. Ve o, kayboldu.
81
BÖLÜM 1 2
ilk Görüşte Samadhi
Annemle babam Kaliforniya'da, Shasta Dağı eteklerinde Weed adında küçük bir kasabada yaşardı. Shasta benim için manevi bir hac yolu gibiydi; '70'li yıllarda orada yaşarken, ruhsal yolculuğumun ilk adımlarını attım. Dağ manzarası ve doğanın saflığı, ruhumun besini ve Marin'deki şehir yaşantımın acelesinden, telaşından bir kaçıştı. Uzun süredir Shasta'ya gitmiyordum. Artık bir ziyaretin vakti gelmişti.
Ailemin evine vardıktan sonra odama yerleştim. Annem kapıyı çaldı ve "biriyle tanışmanı istiyorum, babanla çalışıyor, yukarıda seni bekliyorlar" dedi. Yukarıya, mutfağa çıktım. Masada kızıl saçlarında altın rengi ışıltılar olan bir adam oturuyordu. Kaşları yay gibi ve uçları kıvrıktı, sanki bir fırtınadan yeni çıkmış gibiydi. Annem sıradan bir takdim yaptı ve Andreas'ı bana tanıştırdı. Alman aksanıyla konuşuyordu. "Merhaba" dedim; ama o sırada daha çok, annemin mutfak dolaplarıyla ilgileniyordum. Aralarında ne konuştuklarıyla fazla ilgilenmiyordum. Son hatırladığım, annemin bana Andreas'ın beş yıl Hindistan' da yaşadığını anlatmasıydı -işte bu dikkatimi çekmişti. Gerçeği arayan biri olarak, bu adamın ne söyleyeceğini ve öylesine manevi bir ülkeden neler öğrendiğini duymalıydım.Masaya oturdum ve konuşmaya katıldım.
Ne konuşulduğu çok önemli değildi. Sadece birkaç cümle sonra, kendimi Samadhi'nin yanma yükselmiş buldum. Bu yeni yabancıyla aramdaki tüm kelimeler bir anda dondu ve gözlerimin yuvalarından uğradığını hissettim. İkimiz, mutfakta, ailemin bulunduğu sahneden ayrılarak yük-
83
seldik; sözcükler ve düşünceler olmadan ve birbirimizin ilahi varlığında doyum bulduk. Bu adamın ruhuma yanan bir ateş gibi nüfuz ettiğini hissedebiliyordum. Kutsal Ruh'la tutuşmuş, alev alev yanıyordu.
Bu sırada, babam odaya girmişti. Annemle ikisi bize bakıp neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Orada olduklarını fark ediyordum. Bedenime geri dönerek, az önceki hissiyattan kurtulmaya, normal davranmaya çalıştım.
"Bu kim?" aklıma gelen ilk düşünceydi. İkinci düşüncem ise, daha önce de güçlü insanlarla tanışmıştım, "bunun farkı ne?" oldu. Dolaplarla ilgilenmeye geri döndüm. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Onun varlığı, varlığımı yakıyordu. Korunmasız yakalanmıştım. Birinden böylesine etkilenmeyeli çok uzun zaman olmuştu ve hiç ilk karşılaşmada böyle olmamıştım aslında. O sırada annem içeri girdi ve Andreas' a Shasta Dağı'nda bir kilisede katılacağım bir etkinliği anlatmaya başladı. Beni onun için çekici kılmaya çalışıyordu herhalde. Bense vedalaşıp odama doğru yöneldim.
Maneviyatı böyle güçlü biriyle karşılaşmayalı yıllar olmuştu. Aslında daha önce, ruhani gücü fazla olan birkaç öğretici tarafından incitilmiştim ve bir daha böyle insanlarla (alanına girmemeye) oynamamaya karar vermiştim. Bu karar yıllarımı şekillendirmişti ve artık kendi yolumda ilerliyordum.
O akşam, planladığım gibi, bir dizi dersten birini almak üzere Shasta Dağı'na gittim. Kiliseye girdiğimde, Andreas'ın tek başına oturduğunu gördüm. Gecikmiştim -ders başlamıştı-, bu yüzden hemen yanındaki sıraya iliştim. Andreas'ın gözleri kapalıydı, biliyordum ki kendini meditasyona kaptirmıştı. Ben de gözlerimi kapayıp ona katıldım. Ve sonraki birkaç saniye içinde olanlar daha önce kimseyle yaşamadığım türdendi.
Yoğun bir ilahi güç, sırada öylesine oturan küçük bedenlerimizin üzerine yağmaya başladı. Bu güç öylesine büyüktü ki, bilincim Andreas'ın ruhuyla birlikte yükselmeye başladı.
Andreas elimi tutu ve bu noktada işler değişmeye başladı. Omurgamdan yükselerek başımda adeta patlayan bir çeşme yerleşmişti
içime. Başımın üzerinden çıkıp, bir ışık çeşmesi olarak yükselmeye devam etti ve üzerimize yağdı . Bizi çok daha yükseklere taşıdı. Her aştığımız metrede adeta orgazm oluyordum, bu öylesine derin bir haz veriyordu. Daha sonra Tanrının/ Tanrıçanın Başı dediğim ilahi özüme ulaştım. İlahi bir şelale adeta üzerimize dökülüyordu.
85
Güç yukarıdan üzerimize doğru akmaya başladı ve birleşen ellerimize doğru nüfuz etti. İkimiz de yaşadığımızın etkisiyle o kadar derinlerdeydik ki, programı unutmuş gibiydik. Manevi açılımları başlatma çağrısı yapılıyordu. Andreas'la birbirimize baktık ve "bence bizimki çoktan başladı" dedim. Andreas kalkıp kapıya yöneldi, ben de tam arkasındaydım.
Dışarıda, temiz havada dolaşırken, yaşadıklarımızın etkisiyle titremekte olduğumu fark ettim. Aklım birden karıştı ve neler olduğunu anlamaya çalıştım. "Kimsin sen?" dedim, "ve nereden çıktın?" Oturmam gerektiğini fark ettim, bacaklarım tutmuyordu. Yürüdük ve kökleriyle birleşmiş iki sedir ağacının altına oturduk. Dolunay vardı ve gökyüzü yıldızlarla doluydu. Etkisini hissettiğimiz güç, azalacak gibi değildi. "Manevi köklerin nedir?" diye tekrar sordum. "Biraz karışık" diye cevap verdi, kendine has Alman aksanıyla. Kelimeler orada durdu ve ben hiçbir kelimenin veya düşüncenin silemeyeceği bir sessizliğe düştüm. Birbirimizin gözlerine bakıyorduk ve aramızda sadece Taıırının varlığı vardı; aramızda, içimizde ve çevremizde . . . Andreas' a sırtımı döndüm, gözlerimi kapadım ve kendi içime doğru yol almaya başladım
Sırtımı ovmaya başladı, enerjimin düşmesiyle başlayan gerginliğimi kürek kemiklerimin arasından atıyordu. Parmaklarının dokunuşuyla vücudum giderek rahatlıyordu. Gerginliğin bıraktığı boşluk, gelen enerji için daha fazla yer açıyordu. Sırtımdan sonra başımı ve ensemi ovdu. Kafamın içinden dışarı taşan renkli piramit şekiller görmeye başladım. Nefesim düzensizleşti ve içimde daha büyük bir boşalma gerçekleşti. Andreas'm göğsüne yaslandım ve sanki onun vücudu benim tahtımdı . Üzerimize yağ:ın muazzam bir güç hissediyorduk. Ve sonra, tüm güzelliğiyle başıma bir taç takıldığım gördüm. Bir tahtta oturuyor ve bir taç takıyordum. Andreas 'ın kalbindeki yerim böyleydi sanki. Aramızdaki derin aşk, beni kalbinin mabedine yerleştirmişti.
Bedeninde öylesine büyük bir güç vardı ki, tüm vücudu erekte olurcasına gerilmişti. Ellerimi başının arkasına doğru götürdüm ve enerjisi ikimizin içinde şimşek gibi çaktı. Onunla bir yolculuğa hazırdım. Dönüp ona baktım, gözlerim kapalıydı, aramızda geçenler adeta varlık kazanmıştı. Sessiz boşlukta dolanan dünyaüstü bir güç vardı. Birlikteliğimiz, bilincimin en üst seviyelerinde duyumsayabildiğim bir enerjiyle patlayan bir atom gibiydi. Ve daha önce içimde böyle bir deneyimi başlatan birini görmemiştim.
86
Bana baktı ve gözkapaklarımdan öptü. Aman Tanrım, buna hiç hazır değildim! Panik olmuştum. Bu adamla aramdaki şey neydi? Onu tanımıyordum bile! O anda kaçmak istedim, ayağa kalktım ve "gitmeliyim" dedim. Her yanım şok içindeydi. Andreas "seni arayabilir miyim" diye sordu. Ve ben ona "ne oldu bilmiyorum ama, bu geceden sonra hayatımdaki hiçbir şeyin aynı olmayacağını biliyorum" dedim. Arabama bindim ve yavaşça ilerledim. Arabayı kullanırken çok dikkatli olmalıydım -çünkü artık tamamen değişmiştim ve asla eskisi gibi olmayacaktım.
Ailemin evine döndüğümde, konuşacak halde değildim ve zaten olanları paylaşmaya niyetim yoktu -olanları daha kendim anlayamamıştım ki! İçimde yaşadıklarımın çok ötesindeydi.
Bunu üzerimden atmak için alt kata duş almaya indim, ancak böyle sakinleşebileceğimi düşünüyordum. Babam durumu sezmiş olacak ki, gelip iyi olup olmadığımı sordu. Her yanım şok içinde olmasına rağmen, banyodan ona "evet" diye seslendim. Sonra, "güvenlik önlemi" olarak, üst katta çocukluğumda uyuduğum yatakta uyumaya karar verdim. Uyuyabilmeyi ümit ederek kıvrıldım fakat bu mümkün görünmüyordu.
Daha önce yaşadığım bir deneyim tekrarlandı: İçimdeki ben, tepeden tırnağa tüm çakralarım, bir yılbaşı ağacı gibi aydınlandı. Araba yarışlarında başlangıcı işaret eden sıralı ışıklar gibiydi. Bir duya takılmış ampul gibi birdenbire yanmıştım. Aynı zamanda Andreas'ın varlığını içimde hissettim. Telepatik yolla birbirimize bağlandığımızı hissettim. "Bu en iyisiydi" deyip duruyordum.
Gece boyu yatağımda dönüp durdum ve hiç uyuyamadım. Ertesi sabah ise yemek yiyemiyordum.
İçimde bir alev yanıyordu. Kundalini daha önce hiç olmadığı kadar kuvvetliydi. O sabah, daha sakindim, yine de bana neler olduğunu anlayamıyordum. Yaşadıklarımı anlamlandırabilmek için civarda oturan bir arkadaşıma uğradım. Arkadaşımın evinde bir ses stüdyosu ve dans salonu vardı, bazı günler birkaç kadın burada toplanırdık. O gün de arkadaşımla dans ettik ve "havamızı" bulduk. Havamızı bulduk diyorum çünkü bu, içimizde çalan şarkıları duymaya başladığımızı anlatıyor. Sahne şuydu: Dört kadın içlerinden geldiğince dans ediyor ve birlikte inanılmaz bir müzik oluşturuyorlar. Dans etmeyi hep severdim ve bu yolla kendimi ifade ederdim. Ama yıllar geçtikçe, bu yolu unutmuştum. Yoğun iş temposu ve sorumlulukların artmasıyla
87
benliğimi daha az ifade eder olmuştum. Yeniden dans ve hareket etmek tazeleyiciydi. O akşamdan sonra ifade edecek çok şey biriktirdiğimi anladım.
En başında ben de diğer kadınlarla birlikte anı hissediyordum, ama sonra bir şey oldu: Kundalini bedenimi kontrol edebilecek güce erişti ve benim bu kozmik gücün kontrolüne girmekten başka çarem yoktu. Hazzın derecesi inanılmazdı, bu güç vücudumda gezerken tüm yaptığım uzanıp bu orgazma izin vermekti. Andreas'ı içimde hissediyordum ve biliyordum ki bu enerji ve güç, vücudumun değişik yerlerinde gezerek orgazmı açığa çıkarmıştı. O an, bir gece önce yaşadıklarımızdan geliyordu. Güç bacaklarımın arasından geçiyor ve beni doruğa ulaştırıyordu. Kalbime dokunuyor ve beni doruğa taşıyordu. Bu, sanki başımın üstünden fırlayan havai fişekler gibiydi ve her dakikasına bayılıyordum.
Bu durum, kendimi yeniden toplayıp eve dönebilecek hale gelene kadar birkaç saat sürdü. Annemlerin evine vardığımda, Andreas'ın hediyelerle geldiğini ve yeni ayrıldığını öğrendim. Annem bana çiçekleri uzattı ve gülerek, "senden etkilenmiş olmalı" dedi. Kendi kendime "etkilenmek az kalır" diye düşündüm. Andreas'a teşekkür etmek için telefona sarıldım. Ama telefonda sesini duyar duymaz, tüm soğukkanlılığım pencereden uçup gitmişti. Konuşmaya güçlükle devam edebildim, sanki yeniyetme bir kız gibi utanmıştım ve dilim dolanıyordu. Ayrılmadan önce Marin kasabasında buluşmaya karar vermiştik, yarın onunla evinde buluşacaktım.
Ertesi sabah dairesine gittim ve heyecanla kapıyı çaldım. Andreas kapıyı açtı. Bu sefer konuşmaya hazırdık. Andreas konuşmaya, geçtiğimiz birkaç günün üzerindeki etkilerinden bahsederek başladı. "Tanışmamızdaki uyum, eğer bir anlam ifade ediyorsa, ancak bizim manevi halimizde aranmalı" diye başladı ve devam etti: "Ortaya çıkan kimya, tek kişinin dualarıyla olamayacak kadar güzel parıltılıydı."
Ne düşüneceğimi hala bilmiyordum. İçimde yaşadıklarımı hala sindirememiştim. Emin olduğum tek şey, bunun şimdiye kadar bir insanla kurduğum en kuvvetli bağ olmasıydı. Çok etkilenmiştim.
Bu kadar yakınlıktan sonra, sanki iki kuvvetli mıknatıs olduğumuzu hissetmiştim. Birbirimizi büyük bir güçle çekiyorduk. Ama aynı zamanda da, fiziksel olarak, hala kendi başımıza duruyorduk. Gerçi, Andreas'ın odanın öbür ucundan attığı bir bakışla orgazmik bir hale geçebiliyordum. Bağdaş kurup karşılıklı oturduk ve birbirimizin varlı-
88
ğında eridik. Parmağıyla üçüncü gözüme dokundu ve onu uyandıracak şekilde parmağını üzerinde gezdirdi. Sanki tavanda geziyor gibiydim! Sanki üçüncü gözüm benim klitorisim olmuştu. Andreas'ın dokunuşu beni orgazma sürüklemişti, ona tamamen teslim olmuştum. Bu arada, hatırlatayım, beni öpmemişti, kıyafetlerimizin tamamı üzerimizdeydi ve ben daha hiç ona sarılmamıştım. Ama alnıma dokunmasıyla kendimden geçmem bir olmuştu.
Evet, Andreas'tan Hindistan' dayken çok iyi bir manevi eğitim aldığını öğrenmiştim. Kesinlikle, daha önce tanıdığım hiçbir erkeğe benzemiyordu. Son yirmi beş yılının büyük kısmını çeşitli yoga teknikle- ·
rini çalışarak geçirmişti. Bu tekniklerin çoğu Buda'nın varlığıyla buluşmak üzere düzenlenmişti -anladığım kadarıyla Andreas buna çok yakındı. Bizim için neler hissettiğini anlatmaya girişti. "Buluşmanın öncesinde, ikimiz de bireysel olarak Tanrının varlığıyla tanışmıştık. Karşılaştığımızda ise, birbirimizin içindeki Tanrı varlığını, sessizliğini ve enerjisini tetikledik. Ve bu enerji büyük bir yayılımla ortaya çıktı. Birbirimizin Tanrı tecrübesini uyandırdık ve artırdık. İkimizin tecrübesi bir oldu ve varlığımızı doldurdu. Manevi uyumun en üst derecesi, mümkün olan her hücremizde tezahür etti."
'Bu adam derin, diye düşündüm kendi kendime. Birkaç gündür yaşadıklarım büyük bir mutlulukla sarmalanmıştı.
Birbirimizin sessizliğinde oturduk, bedeni sertleşmeye başladı. Başını nazikçe eğip kalbime yasladığında onun varlığının mutluluğuyla sarmalanmıştım. Sanki havai fişekler patlıyordu, cinsel olarak başının üzerinden kalbime ulaşmış gibiydi. Eğer bu ikinci karşılaşma idiyse, orada olduğum için minnettardım.
Sonra ayağa kalktık, beni odasına götürdü. Aynı zamanda yatak odası olan meditasyon odasına geçtik. Odada bir mihrap vardı ve üzerinde de Buda'nın gözlerini gösteren altın renkli güzel bir resim bulunuyordu. Yatağına bir göz attım, kremsi ve çarpıcı renklerdeki ipek örtüler içerisinde ihtişamlı görünüyordu. Etkilenmiştim, ama şimdilik onunla olmam için tehlikeli bir yerdi. Varlığımın her hücresinde onu hissediyor olsam da bu büyük fiziksel adımı atmaya henüz hazır değildim. Yavaş adımlar atmam daha akıllıca olacaktı.
Ayrılma vaktim gelmişti. Bu tecrübeyi iyice sindirmeliydim, bunun için yola koyulmak bana düşünmek için vakit verecekti. Ayrılmadan önce Andreas bana "sana ne yapacağını söyleyemem. Bunu kendin görmelisin" demişti. Arabama bindim ve motoru çalıştırdım.
89
Daha 30 kilometre gitmiştim ki, kalbimin tam ortasından fışkıran enerjisiyle onun varlığını duyumsadım. İçimde bir güneşin doğuşu gibiydi sanki. Ve bu güneş Andreas'ın ta kendisiydi. Kalbime öyle bir yoldan girmişti ki, Tanrının bitip Andreas'ın başladığı yeri kestiremiyordum -sanki bir olmuşlardı. Bu, içimdeki sevgiliyle dış dünyadaki sevgilimin karşılaştığı ilk andı, ikisi tek olmuştu. Bunun, dış dünyada sevgilimi içimde ise Tanrıyı yaşattığım önceki deneyimlerime göre kafa karıştırıcı olduğunu söylemeliyim, çoğu zaman fani sevgilimin yaptıkları acımdan ve uyanışımdan maneviyatımı harekete geçiriyordu.
Şimdi, ilk kez, tamamen farklı bir tecrübe yaşıyordum ve incineceğim korkusundan sıyrılıp kendimi bu deneyime bırakmam aylarımı almıştı. Geçmişim ölmeye mahkumdu, Tanrıyla tecrübemde geldiğim noktada artık geçmişe ait hiçbir şey geçerli değildi -bu yeni paradigmada asla!
Yolu otomatik pilotla kat ettim, çünkü Andreas'ın varlığı hala kalbimdeydi. Tüm hayatım gözlerimin önünde değişiyordu ve biliyordum ki paylaşacak çok şeyimiz vardı, bu duygu hiçbir yere kaybolmayacaktı. Andreas kalbimdeki tapınağa yerleşmişti. Onu tüm kalbimle hissediyordum ve daha önce kimseyi tanımadığım kadar iyi tanıyordum. Biliyordum ki, o da aynı şeyleri hissediyordu. Onu kim olduğuma ikna etmeme gerek yoktu -o zaten beni daha önce kimsenin tanımadığı mecralarda tanımıştı. O beni yalnızca iki günde, benimle yıllarını geçirmiş insanlardan çok daha fazla anlamıştı. Rahat hissediyordum, çıplak ve aynı zamanda da görülmüş.
Eve döndüğümde Andreas'ı aradım ve ona "sen benim sevgilim misin?" diye sordum. Hattın öbür ucunden "seni seviyorum" dediğini işittim. "Sen benim en manevi duygularla sevdiğim sevgilimsin" diye devam etti. Sonra bana, ben oradan ayrıldıktan sonra yaşadıklarını anlattı. "İlk andan beri hayatımın senin hayatınla birleşeceğini biliyordum, nasıl olacağı çok da önemli değildi. Ama daha sonra, buradan birkaç günlüğüne ayrıldığında, tüm varlığım bir şok durumuna girdi. Birlikte olacağımızın yazıldığını tüm anlamıyla idrak ettim."
Sonraki birkaç hafta yaşadıklarım, bana bunun alışık olduğum bir aşk ilişkisi olmadığını gösterdi. Günün büyük kısmında Andreas'ın varl(;ını yanımda hissediyordum ve bunun tezahürü hep çok tuhaf şekilh�rde oluyordu. Arabada işe giderken, onun varlığı birdenbire ortaya çıkardı, yol kenarında durmak zorunda kalırdım ve kalbimin orgazmını hissederdim. Çünkü, hem araba kullanıp hem böyle tecrübe-
90
ler yaşamanın imkanı yoktu. Yol kenarında, arabada öylece otururdum, dağ gibi bir enerji tüm vücudumda dolaşırdı ve tam kalbimin üzerine birikirdi. Benim ve onun dünyası tamamen iç içe geçerdi, 400 kilometre ötedeyken bile, birbirimiz için hissettiğimiz bu duygu ve güç durmazdı. Bu aşktı, Tanrıydı, sessizlikti ve daha da fazlasıydı, orgazmikti.
Kundalini sistemime hakim oldu ve kontrolü elimden aldı. Evde yalnız olduğum ve kendimi bu gücün omurlarımda atan etkisiyle yerde yuvarlanırken bulduğum zamanlar olmuştur. Bu güç her seferinde, vücudumun değişik yerlerinden taşardı. Sistemimde yıllardır tutsak kalmış gücün açığa çıkmasını sağlardı. Yıldırımlar sanki jenital organlarımda, kalbimde ya da üçüncü gözümde patlıyor ve yerde dolaştığım tüm mekanı kaplıyordu. Kendimi tamamen bu deneyime bıraktım.
Telefonda konuşurken, birbirimizi tekrar görmemiz gerektiğine karar verdik. Mili Vadisi tarafına bir ziyaret için gelecekti ve ben sabırsızlanıyordum. Onu bahçe kapısında karşıladım ve daireme getirdim. Birbirimizi kucakladık ve kendimi sessizliğin içinde erirken buldum. Manevi olarak o kadar çok birlikte olmuştuk ki, şimdi fiziksel olarak yan yana olmak, ona dokunmak inanılmazdı.
Meditasyon yapmak üzere karşılıklı bağdaş kurup oturduğumuzda, Andreas benden tantrik yoga postüründe olduğu gibi kucağına oturmamı istedi. (Bu postürde, erkek bağdaş kurup otururken, kadın bacaklarını onun beline dolayarak kucağında oturur.) Pekala, şimdi en sıcak bölgedeydim - fiziksel olarak en yakın yerdeydim ve kendimi ona bıraktım. Ateş omurgamdan yukarı doğru yükseldi ve tanrı ve tanrıçanın birleştiği yere, başımın en üst noktasına kadar ulaştı. Tüm vücuduma hükmeden kuvvetin etkisiyle başım, kendiliğinden geriye düştü.
Meditasyondan sonra, vücudumun dinlenmeye ihtiyacı vardı. Bunca gücün bedenimi etkilemiş olması fiziksel yorgunluk yaratmıştı. Yere uzandım, Andreas başucuma ilişip elini rahmimin üzerine koydu ve dua etmeye başladı.
"Kutsal Ruh'u ve onun gücünü çağırıyorum ve sana bedenimi veriyorum. Kutsal Ruh'u ve onun gücünü çağırıyorum ve sana kalbimi veriyorum. Kutsal Ruh'u ve onun gücünü çağırıyorum ve sana ruhumu veriyorum. Kutsal Ruh'u ve onun gücünü çağırıyorum ve sana ellerimi veriyorum. Ve ondan ellerimin dokunduğuna şifa vermesini diliyorum."
91
Rahmime doğru, rahatlatıcı, sıcak bir dalganın yayıldığını hissettim. Hiçbir düşünce hatta cinsel bir his bile yoktu orada, sadece Tanrının kuvveti ve varlığıyla dolmuştu her taraf. Orada uzandım ve dualarla gelmekte olan gücü içime çektim.
***
Andreas'ın çok vakti yoktu, bu yüzden Shasta Dağı'na dönmek üzere ayrıldı. Onun ziyaretinden kısa süre sonra kızım okuldan eve döndü. Birlikte banyoda durmuş saçlarımı tararken, periyodumun başladığını hissettim. Normal vaktinden erken olmuştu. Ve bunun Andreas sayesinde iyileşen sistemimin temizlenmesi olduğunu anladım. Orada Selene'le banyoda durdum, vajinamdan gelen kanı hissettim. Ve aynı anda, Selene' in periyodu başlamıştı. Sanki o da benimle birlikte temizleniyor, iyileşiyordu. Senkronize olmuştuk.
***
Aramızdaki 400 kilometre uzaklık, Andreas'la ilişkimizin yavaş yavaş gelişebilmesi için zaman ve mekan sağlamıştı. İletişimimizi telefon, mektup ve faksla sağlıyorduk. Birkaç görüşmeyle aramızda oluşan manevi bağ ise hala güçlü ve uzaklıklardan bağımsızdı. Sayısız kere telefonda karşılıklı susarak vakit geçirdik. Bu birlikteliğin tatlı sessizliği her yanımızı sarar ve birbimizi hissetmemizi sağlardı. Daha önce hiç kimseyle böylesine derin bir ilişki yaşamamıştım. Sanki Tanrının içinde koştuğu boş tarlalar gibiydik. Fani dünyanın çok ötesinde zamanlar geçirirdik. Bu inanılmaz gücü kelimelerle anlatmaya çalışmak faydasız. Yoldaşımla birlikte ilahi aşkla yıkanıyordum.
92
BÖLÜM 1 3
Vaftiz
Bugünlere kadar, işim ve hayatım için çabaladım hep, ama yalnız değildim. Andreas'ın varlığının içimde olduğunu hissetmiş olabilirim. Gözlerimi kapadığımda, sevgilimle mutluluğun ortasına düşmüş olacaktım.
Birbirimizi yeniden görmeye ihtiyaç duyuyorduk ve görüşmemiz mümkündü. Andreas'ın Doğu Körfezi'nde bir iş toplantısı vardı. Andreas arkadaşı dışarıdayken onun dairesinde kalabilirdi. Bir hafta sonu birlikte zaman geçirmeye karar vermiştik. Heyecanlanmış, korkmuştum ve başıma neler geleceğini tahmin edemiyordum.
Körfezden Walnut Creek'e doğru arabamla gidiyordum, o orada kalacaktı. Kapıyı çaldım ve cevap verdiği sırada fiziksel düzlemde bu sefer orada olacağını, birliğimizi kutsayacağını biliyordum. Aramızda bir birleşim vardı ve cinsel olarak hissettiklerimin sadece taklit olup olmadığını görecektim. Ama şimdi her seviyede bu birliğin deneyim zamanı gelmişti, ben hazırdım.
İlk olarak, dairenin cumbasına doğru ilerledim, ortada bir Japon bahçesi vardı. Küçük bir göletin önünde oturdum. Gergindim, 15 yıllık evliliğimden sonra başka bir erkekle birlikte olmamıştım. Andreas ve ben manevi alanda uygunduk, fakat fiziksel olarak da iyi olur muydu?
Andreas tecrübelerini, eşsiz cinselliğiyle çekici bir şekilde bana anlatmaya başladı. 17 yaşlarında, Hindistan'dan ayrılırken bazı kadınlarla tantrik deneyimler yaşamış ve öğrenmişti. Orada yaşadığı şeyle-
93,
ri benimle de yaşamaya başlamıştı. Tantrik ustanın yardımıyla hem Andreas'ın hem de o kadının manevi olarak ruhsal deneyimleri açığa çıkmış. Bu 20 yıl önce gerçekleşmiş, ayrıca başka ilişkileri ve aşkları da olmuş, bu tip simya benimle tanışıncaya kadar gerçekleşmemişti.
Tantra, Tanrı Birliği'nde doğru iki ruhun bir arada olması adına doğru bir dokumadır. Bu türden tantrik bağlantılara pek rastlanmaz ve iki kişi arasında doğru simyayı bulmak gerekir. Andreas benim içimdeki sevgiliyi aramıştı, bu yalnız yolculuğa kendi deneyimlerimle çıkmıştım. Ve ben sevgilimle bu tecrübeyi yaşadım, bu benim için ilk ilahi orgazmik deneyimdi.
Andreas bunu tantranın içine girerek anlattı, bunu siz bir şey olsun diye denemeyin, orgazm ne kadın için ne de erkek için amaç olmalıdır. Bana sevişme sırasında seminal salınım olmadığını anlattı. Fiziksel düzlemde, diye açıklamak istedi, vücut ötesinde manevi olarak orgazm olmanın dışında rahatlamak için erkeğin kendini dizginlemesi gerekir. Seminal öz manevi kuvvetin en güçlü deposudur. Seminal özü boşaltmak ise manevi deneyimin kapısından girmek için kasılmak ve gözden kaybolmakla gerçekleşir. Ayrıca, Çin kutsal kitaplarında en son kayıp hanedan yöneticilerine göre hayatta uzun kalmanın reçetelerden biri de seminal sıvının doğru şekilde kullanılmasıdır. Aslında, bazı Çinli hanedan üyeleri arasında en sağlıklı salınım zamanının yaşa bağlı olarak ayda veya haftada bir olarak saptandığı, azalan yaşla beraber bu sürenin arttığı ve salınım azaldığı belirlenmiş. Cinsel olarak manevi deneyim yaşayan çiftler arasında erkek için kabul edilebilir bir salınım yoktur.
Cinsel gizem okulları var olduğunda, kadınların orgazmik deneyimlerini kutsallığı adına sakınmalarını öneriyoruz. Manevi gücü insani cinselliği çevirmemeliler, bu sakınma kuralları erkeklerin basitçe uygulamaları gerektiğine inandığın öngörülerdir. Daha doğrusu, derin orgazmik deneyimler arasında fiziksel düzlemde, kadın için en derin zevki yaşamada sıçrama tahtası gibidir.
Havuzun kenarına oturduk, Andreas' a rahim ve seksle ilgili arınma tecrübelerimi anlattım. Bazı noktalarda kutsal cinselliğime değindim, fakat o sırada kısacık anlar vardı ve hiçbir zaman kendimle yaşadığım deneyimlerim gibi değildi. İnsanın yapısında ve fazla çalışan organlarında benim erkeklerle yaşadığım deneyimlerimde de, orijinal bir kıvılcım barındırmaktadır. Bir erkeğin cinsel boşalma sırasında, kadınla arasındaki enerjik, elektrik yüklü bağlantılarını kesmiş oldu-
95
ğunu anlattı. Gerçekten, bir kadınla gerçek aşkı biliyordu, kadının tüm boşluklarını hissederek dokunuyordu. Bu model bir kadını isteyen erkekte sık görülen davranışlardı, erkek kadını takip eder, kadın genelde cinsel olarak teslim olur, erkek kadını yorar ve kendini tatmin için diğer kadına koşar. Kadın genellikle orada bekler, neler olacağını merak eder ve adam kadının enerjisini alıp kaçar. Tabii ki bu aşk değildir ve uç bir durumdur, fakat erkeğin spermi yayıldıkça aradaki bağlantı da giderek kopar. Bu bazı cinsel deneyimlerde yaşadıklarımdı.
Tantra içinde, yine de çember kırık değildir. Andreas'la bu zamana kadar yaşadıklarım tantrik bir yapıdadır. Fiziksel olarak seks olmasa bile, ilk bakışta bu yaşananlar basit gibi görünse de yüksek düzeyde cinsellik yaşadım.
Daireye geri döndük ve Andreas yatakları yaparken, ben de mutfak masasının üzerine bir sunak yaptım. Çok heyecanlıydım, aynı zamanda da gergindim. Elbiselerimizi çıkardık ve yatağa uzandık. Telefon çaldı ve cevap verdim. Telefonu almak için onun çıplak vücudunun üzerinden uzandım. Andreas "Tanrıya ulaşmak için bir yol var mıdır?" derken gülümsedim ve telefonu aldım. Aramadan sonra, yatağın üzerinde birbirimizin gözlerine bakarak bağdaş kurup oturduk. Tutku kıvılcımları arttı, fakat oturarak ve sessizlik içinde bekliyorduk. Andreas beni kollarına aldı ve nazikçe öpmeye başladı. Önce ellerimi, ardından gözbebeklerimi ve tatlı bir şekilde dudaklarımı öptü. Hiç acele yoktu, beni şehvet doldurmak istiyor ve yavaşça alıyordu. Yavaş dokunuşları elektrik akımı gibiydi. Sadece yukarıya değil aşağılanma dokunuşlarıyla yavaşça beni ele geçirdi. Tüm bunlar olurken, tutku yavaşlığının altında kükrüyordu. Vücudumun her bölümü onun öpüşleriyle etkisi altına giriyordu, ayaklarımın içine kadar onu hissediyordum, bacaklarımın iç kısmını öperken kendimden geçiyordum. Onun dokunuşlarıyla bütün bedenim hassasiyetle beni eritiyordu. Bir noktada, göğüslerimi öpüyor, gözlerimin içine bakarak meditasyon haline döndürüyor, içime mutluluk doluyordu.
İkimiz de tutkuyla mest oluyor, birlikte eriyor, egolarımızdan arınıyor ve basit aşk davranışlarından sıyrılıyorduk.
Uzandım. Fazla istekliydim, ben kalkmadan o kalktı. Uzanmış yatıyordum, dudaklarım gevşemişti, bütün engeller eridi ve dalmaya istekli bekliyordu. Derinlere ulaşmasını söyledim ve kısırlığını açıkladı. Dua ediyordu. Benim ilgimi derinlemesine çekti ve birbirimiz üzerine
96
dualar ettik. Kadınlık suyumun içine parmaklarını soktu ve yüksek sesle dua etmeye başladı. "Dördüncü güce sesleniyorum ve Yüce İsa'nın varlığına kalbimizi, bedenimizi ve ruhumuzu teslim ediyoruz. Birliğimizle bize nimet getir. Bizi kutsa. "
Dişilik sıvımı içimden parmaklarıyla aldı ve kendi üzerine sürmeye başladı. Parmaklarıyla üçüncü gözünü, kalbini nemlendirdi ve birlikteliğimize dua etti. Sonra onun için en iyi nektara döndü ve beni de kadınlık sıvımla okşamaya başladı. Islak parmaklarıyla kalbime dokundu, vücudumun üzerine dua etti. Her seferinde, rahmime geri döndü, ellerini nemlendirip benim nektar sıvımla vücudumu kutsadı. Neler olması gerektiğine dair hiçbir düşünce ve plan yoktu: Her şey basitçe oluyordu. Kendimi kutsal bal peteği gibi hissediyordum, nektarımla ovulduğumuz için arınmış hissediyordum. Kadınlık suyumla kutsanmış hissedip yatıyordum. Kendimi kutsal bir memba olarak gördüm: İlahi bir güç tarafından hayat gücüm kutsanmıştı. Artık kutsanmış, birliktelik içindeydim, fiziksel olarak cinsel yaşamla kutsanmanın tadına vardım ve iki gücün bir arada neler yapabileceğini gördüm.
Andreas güvenli seks için hazırdı, sonra kollarına beni aldı, karnımdan, göğüslerimden öptü. Yavaşça vajinama doğru çalıştı ve daha sonra sessizce ve en çok zevk aldığım kapılarımı açarak saygıyla kafasını eğdi. Böyle sevecen, şefkatli, ama hepsinden öte, kutsal bir aşkla hiç karşılaşmadım. Aklımda bir görüntü belirdi: Ben bir sunak oluyorum, vücudum ise bir tapınak. Bu gerçekleşen şey, titreşim olarak benimle konuştu, direkt bir tecrübe oldu.
Üstüme uzandı ve tapınağımın kapısından tüm erkekliğiyle doğrudan içeri girdi. Artık daha fazla Andreas yoktu, daha fazla Raylene yoktu. İkimiz de gücün içine aktık, bedenlerimizin ritmiyle pompaya devam etti. Tanrının beni tutması gibi sevişirken beni tutuyordu. Aramızda güçlü bir kutsal ruh belirdi, ben genişliyordum, daha derinlerime akıyordu. Penisi rahmimde giderek ışık yakmaya yarayan bir kol oluyordu ama bütün bedenimde ilerleyip kalbime ulaşıyordu. Bu his sadece orada kalmıyordu, boynuma doğru devam ediyor ve gırtlağımın ortasına ilerliyordu. Boynumun içinde depoladıklarını kristalleşiyordu. Ben boşalmaya başladığım sırada parmaklarıyla ağzımı açtı ve kulağıma fısıldadı: "N efessss".
Orgazm olduğum sırada ortaya çıkan ses beni şaşırttı. Gerçeklik bilincimde uyandı ve ağlamaya başladım. Bastırmaya çalıştığım duygu-
97
lanın beni dile getirdi, "dinlemek istemiyorum" diye zincirlerimi çözdüm ve buzlarımdan sıyrıldım. Boynumun kemikleri kıtırdadı. Andreas beni sardı ve hıçkırıklarımın arasında neye ihtiyacım olduğunu dinledi. O her an yanımdaydı ve gelişen olaylar benim için bir hediyeydi.
Sakinliğime geri döndüm. Daha önce yaşamadığım bir şekilde kendimi çok çıplak hissediyor ve yanımdaki adamdan utanıyordum. Kalbimi giydiğimi ve bileziğimdeki duyguları bana söyleyebilirdi ama takılacak hiç bilezik yoktu. Onunla kendimi sessiz hissediyordum ve sonbahar rüzgarında savrulan yaprak gibi, donuktu ve doğal aşkın böyle olduğunu hissedebiliyordum.
Tekrar içime girmek istedi, fakat bu sefer tutkusunu durduramıyordu. Şimdi beni vahşice ve serbestçe yakaladı; gücün tüm akımı aramızdaydı. Yarın olmayacakmış gibi beni içiyor, beni pozisyonlara sokuyor ve aldığım hazla melekler gibi yükseldiğimi hissediyordum. Enerji aramızda gökteki yıldızların aydınlanması gibi ışıldadı. Ateşteymişiz gibi elektriksel bir akımı ve büyük bir erime içinde olduğumu hissettim. Orgazm üstüne orgazm içimdeydi, artık sayılar yoktu, sadece mutluluğun tepe noktasına ulaşmak vardı. Tepe noktasından aşağı inip tekrar çıkıyordum, tamamen bir sonrakinden diğerine limitsizce sarmalanmıştım. Tüm bunlar olurken, Andreas kontrolü eline almıştı. Her hareketimi izliyordu.
Bedenim hayatın başka bir görüntüsüne kaymıştı. Göğüslerim dağlara, kalçalarım vadilere dönmüştü. Etrafımda yetişen sayısız ağaç görüyordum ve vücutların suları bedenimi sarmıştı . İçimde hareket ederken pulluğa dönüyordu. Bedenimi sürülmüş bir tarla gibi hissediyordum. Tatlı boncuklarla kasları sarılmıştı ve bedenimi yağmur damlarıyla suluyordu. O benim kutsal pulluğumdu, bir dişi tarla gibiydim ve ekilmeye hazırdım.
Tohumları bana damlamamıştı, saatler sonrasında beni memnun bir şekilde serbest bıraktı. Orgazm rahmimde bir ateş gibi var oldu, kazan gibi kaynıyordu ve kalbimin merkezinde patlamalar yaşıyordum, beynime kadar sıçrıyordu. Bedenlerimiz dinlenme içine girdi. Orgazmı kalbimde yaşıyordum ve sanki bir kadeh çiçek şarabı damlıyor gibiydi. Bu birkaç saat sürdü, iki küçük dinlenme arasında bir deneyim daha yaşadım.
Sonuçta, yemek yemeye karar verdik, gün öğleden sonraydı ve bütün gün yemek yedik. Dış dünyada birbirimizi bulduğumuzda, bilincimiz tamamen değişmişti, sanki her şey gerçek dışıydı. Park yeri bul-
98
muştum -sadece sürüyordum. Andreas çok dipte görünüyordu, sürmeye devam ettim.
Yemekten döndüm, yeniden dairemize çekildik. Bu sefer cinsel arınma farklı bir moda girmişti. Yatakta dinlenirken Andreas ellerini karnımın üzerine koydu ve "Sanjay Menla" ilahisini söylemeye başladı. Sesinin oktavı Sanjay Menla adını tekrarladığında değişiyordu. Sağ elini açık olan vajinama, sol elini de kalbime doğru hareket ettirdi. Sesi derindendi ve enerji ışığın yayılması gibi vücudumda yayılıyordu. Görüntülerim açılmaya başlamıştı. Sol dirseğinin arkasında Tibet kilisesini ilahilerle gördüm. Tibet çanları çalıyordu.
Bir noktaya kadar gelmiş olsam da, rahmimin iyileşmeye hala ihtiyacı vardı. Andreas'ın ruhunda barındırdığı gücün karşısında, hala kendimi güçsüz hissediyordum. Güce nasıl ulaşacağımı bildiğim halde, bunu bedenime entegre edebilmiş değildim. Andreas'ın büyüsü bir saatin üzerinde bir süre devam etti, sesi ritmik ve yatıştırıcıydı. Durduğunda, mutlak bir sessizlik olmuştu. Yataktan kalktım ve kendimi kötü hissettim. Yere yığılırken, tamamen kontrolümü kaybetmiş gibiydim. O an, kötü hissediyor olmama rağmen, bunun iyileşmenin bir parçası olduğunu biliyordum. Buna benzer bir şeyi daha önce de yaşamıştım
***
Hocam ellerini insanların üzerinde koyup yüklerini bedenine topladıktan sonra, onlardan kurtulmak için bir köşeye geçip öğürürdü. Hiç gerçekten kusmamıştı ama bu teknik onu diğerlerinin yüklerinden azat ediyordu. Bu seanslardan bazılarında, ben de aynı şekilde hissetmiş ve öğürmüştüm.
***
Şimdi, Andreas'la birlikte olduğum dairede, yerde kıpırdayamaz halde uzanıyordum. Midem bulanıyordu. Ama yıllar boyu biriktirdiğim cinsel tabularımı yıkmak kolay değildi, biliyordum. Öğürmelerim durduğunda, bedenim sakinleşmeye başladı. Düzgün ve yeterli nefes alabildim. Aldığım her şey berraktı ve nefesimin gücü benliğimi besliyordu.
Oraya uzandık ve uyur-uyanık bir konumda birbirimizi sarmala-
99
dık. Sabah uyandığımda, Andreas'a oranla ne denli güçsüz olduğumu gördüm. Böyle bir hızı cinsellikte de takip edebilir miydim? Sadece cinsellik değildi merak ettiğim, o an aramızda oluşacak gücün büyüklüğüydü. Ona açıkça bu korkumdan bahsettim, bana bakarak "buna gerçekten inanmak istiyor musun? Sadece düşünerek de olsa bunu görmek istiyor musun?" dedi. "Hayır" dedim. Ama şüphelerim olduğunu kabul etmeliydim. Güçlü olduğumu hissediyordum ama ortaya çıkan güçlü enerjiyi zaptetmek için farklı bir güç gerekiyordu. "Bu senin için çok yeni" dedi Andreas. "Alışman zaman alacak."
***
O sabah, Mill Vadisi'ne, Elizabeth'in "gnostik Mass"ı oynayacağı eve gitmek üzere ayrıldım. İçeriye parıltılar saçarak girdim. Elizabeth, arkadaşlarım Christy ve Sabina'yla orada duruyordu. Hepsi de beyazlar içindeydi, farklı renklerde duvakları vardı. Bana baktıklarında, neler yaşadığımı anlamışlardı. Aşkla tamamen değişmiştim ve bu hepsi için açıktı.
Elizabeth yeniden sahnelenen "Kutsal Evlilik-Sophia'nın Sevgiliyi Bulması"nda Sophia sevgiliyi bulurken Mass rolündeydi. Sıra arkadaşlığa gelmişti ve ben dün olanları bir kenara bırakmış, Elizabeth ve Christy'ye bakıyordum. Tanrıçanın varlığı bedenimi sarıyordu. İsa'nın bedenine ulaşmak için önünde diz çöktüm. Bedenim ona tepki verecek açık bir kadeh gibiydi, şeffaf ve boş -ki Tanrı rüzgar gibi içinden akıp gidebilsin, aşkla savrulsun, bedenim duygusal ve cinsel yönden doyuma ulaşsın ve bu duygu içime işlesin. Katolik bir kız olduğum zamanlardan kalan tüm utancım ve suçluluk duygum yok oluyordu ve fark ettim ki, cinsiyetler ve ruh arasındaki ayrım yüzyıllardır rahipler tarafından tüm engelleri kaldıracak gerçek gücü gizlemek için yaratılmıştı. Bu güç, yaradılışın gücüydü. Kadının gücüydü ve doğru partneri bulduğu zaman, büyük aşkla, doğru tavır ve anlayışla birleştiğinde sağaltıcı, uyandırıcı ve iki ruhu büyük bir hızla yükseklere taşıyan bir özellik kazanırdı.
Andreas'ı görmeyeli günler olmuştu ama her gece telefonlaşıyorduk. Her telefonlaşmamızda aramızdaki tantrik bağ güçleniyordu. Bir süre konuşur, sonra birbirimizin sessizliğini dinlerdik. Onun varlığını yüreğimde duyumsardım. Kelimeler, düşünceler yoktu; yalnızca kulağımda telefon, uzanmış bedenimden ona enerji geçişi vardı. Bu duy-
100
gu bedenimde güçlendikçe nefesim sıklaşır ve sonunda yüreğimden başlayan bir orgazmla biterdi. Andreas ise telefonun öbür ucunda kendi deneyimini yaşardı. Telefon konuşmalarımızın ardından -daha doğrusu konuşmamalarımızın ardından- Andreas derin bir meditasyon sürecine girerdi ve bu bazen saatlerce sürerdi. Sanal sekse yeni bir boyut kazandırmıştık!
Birbirimizin varlığını duyumsamamızın etkisi büyük olmuştu, sanki bir mancınıkla ilahiyata fırlatılmıştık. İkimizin de yaptıklarına bilinçle karar verilmiş değildi. Andreas şakayla karışık "hiçbir şey yapmıyorum" diyordu. Ama "bir şey yapmama"nın içinde çok şey yapmak gizliydi. Birisiyle böylesine bütünleşirken bir yol haritam yoktu, hiçbir yönlendirmem yoktu. Ama görünüşe göre yol haritalarımız bedenlerimize ve ruhlarımıza kazınmıştı. Birbirimizin varlığı, bir arada olduğumuzda bu gizli haritayı ortaya çıkarıyordu.
101
BÖLÜM 14
Başucu Sohbetleri
Aradan on gün geçmişti ve birbirimizi tekrar görmeliydik. Birlikte Kaliforniya sahiline doğru bir geziye çıkmayı kararlaştırdık. Andreas o gece Shasta' dan çıkıp yolu yarıladı. Körfez tarafına gelmeden geceyi bir otelde geçirmişti. Ben ertesi sabah erken kalktım, bedenim tüm hafta süren bahçe işinden yorgun düşmüştü. Sıcak bir duş alıp kaslarımı iyice gevşettim. Küvette yüzüyor gibiydim, başımı kaldırıp ağaçlara baktım, ince bir yağmur üzerime yağıyordu. Derken başımı çevirdiğimde Andreas'ı gördüm. "Mükemmel zamanlama" diyerek gülümsedi. Banyodan çıktım, vücudum sabah serinliğinde buğular içindeydi. Andreas beni kalın bir havluyla sarmaladı ve içeri yürüdük. Giyindim, çantalarımı aldım ve sahile doğru yola çıktık.
Serviler içinde bir otele varıncaya kadar gittik. Otel, Bombaylı bir aileye aitti. Andreas onlarla biraz Hindistan hakkında konuştu, sonra anahtarları alıp beni odaya çıkardı.
İçeri girdikten sonra, yatağın üzerinde karşılıklı bağdaş kurup oturduk. Andreas çağırılarını yapmaya koyuldu.
"Kutsal Ruh'un kudreti, İsa'nın kudreti burada. Bu odayı kutsayın. Yüce İsa, bu odayı tüm düşünce ve duygulardan arındır, Tanrıya ait olmayan hiçbir şey kalmasın. Yüce İsa, varlığınla bu odayı kutsal kıl."
Parmaklarını şaklattı ve sözlerinin etkisiyle hava birden değişti. "Şimdi, hazırız" dedi ve ellerini omuzlarıma koyarak duasına başladı.
103
Tantrik Buda'nın kudret ve varlığını çağırıyorum; bedenlerimizi, kalplerimizi, düşüncemizi ve ruhumuzu sunuyorum. Tantrik Buda'nın kudret ve varlığına sesleniyorum, sevdiğimin bedenini, kalbini ve ruhunu kutsal varlığına ve büyüne katmanı diliyorum.
Bu sözleri söyledikten sonra tepeden tırnağa, adeta başka alemlerden gelen bir kudretle donandığımı hissettim. Bu, bir sağanak gibiydi. Sözlerinin etkisiyle içimde bir kapının açıldığını hissettim ve gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülmeye başladı. Sözcüklerle anlatamayacağım deneyimlerim, adeta düşünce dünyamın dışında kalan, kelimelerin ulaşamayacağı kadar derine ulaşıyordu.
Andreas duygu ve dualarını benimle paylaşırdı. O, Tanrının varlığını veya tezahürlerini çağırmanın gücünü çok genç yaşta anlamıştı. Tibet Budizmiyle ilgili okumuştu ve "dünün, bugünün ve yarının Buda' sına hürmetler sunuyorum" gibi söylemlerin yalnızca edebi söylemler olmakla kalmayıp duayla çağrılan Buda'ya somut halde hayat bulduracak formüller olduğunu anlamıştı. Ayrıca Hindistan' da geçirdiği zaman boyunca ona, Budaların ölümsüz olduğu anlatılmıştı. Özlem ve adanmışlık dolu her kalp her Buda'ya ulaşabilirdi.
Andreas bununla, olumlu niyetlerle Tanrıya dua etmek arasında büyük fark olduğuna inanıyordu. İlki, insanın kendi düşüncesini anlatmak için bir "alışkanlık" yaratırken, ikincisi Tanrıdan kuvvet dilemekti. Değişik inanışlara bakacak olursanız, Tanrının pek çok değişik görünümüyle karşılaşırsınız.Tibet Budizminde sekiz farklı iyileştirici Buda vardır. Ayrıca dharma'yı öfkeli ilahlardan korumak için Dharmapalas vardır. Hayatınıza aydınlık getirmesi için Gülen Buda'yı çağırırsınız. Sonra Yeşil Tara vardır. Bu Tibet tanrıçasının yirmi bir farklı görünüşü vardır ve Varlık Denizi'nden geçenleri korur.
Hindu panteonuna bakarsanız, Şiva'yı görürsünüz, tüm illüzyonları yok eden ve meditasyonun ustası Şiva. Size meditasyonda rehberlik yapar ve görüntüler dünyasındaki illüzyonlardan koruyarak gerçeği gösterir. Ya da, Tanrıça Lakşmi'yle ekonomi dünyanızı doyurabilirsiniz.
Bundan başka Katolik inançta panteon ve melekler vardır. Kayıpları için Aziz Anthony'e dua edilir. Aziz Anne doğurgandır. Baş melek Michael tüm kötülüklerden koruyandır. Aziz Raphael, seyahat meleği, sizi yolculuklarınızda korur. Ne zaman ki, Tanrının pek çok farklı görünümünü fark edersiniz, o zaman farklı dinler arasındaki benzerlikleri de görebilirsiniz -herkes aslında aynı şeyi yapar, farkı sadece
105
aromasındadır. Asıl önemli olan, dualarla kutsanmış kişileri kullanırsınız; Budalar, ustalar, azizler veya melekler gibi. Onların kutsanmış varlıklarıyla problemleri anlatırsınız.
Andreas yirmi beş yılını dualar üzerine çalışarak geçirmişti ve benim fark ettiğim, onun sözcükleri ne kadar güçle ve önemle donattığıydı. Sözlerinin gücüyle bir lazer kadar keskin olabiliyordu. Dikkatimi çeken bir başka konu ise, konuşmalarında nadiren argo ve küfür kullanmasıydı. Tüm bunlar şunu gösteriyordu: Andreas sadece sözcüklerin konuşmadaki gücünü kavramakla kalmamıştı, bu güce vücut bulduruyordu.
***
"Görünüşe göre en güzel konuşmalarımız yatakta geçiyor" dedim Andreas'a. Andreas "galiba bu benim tarzım" diye cevap verdi. Karanlık çöküyordu, soyunup birlikte yavaşça yorganın altına kıvrıldık. Birbirimize sarılırken, birbirimizin içinde erimeye başladık. Yavaşça ve nazikçe vücudumu okşuyordu, ışığı gövdemin üzerinde bir aşağı bir yukarı geziniyordu. Telaşsız, stressizce sanki onu besleyen bir yemekmişim gibi, seksin her anında her bir parçamdan zevk alıyordu. Dokunulmamış, bir öpücükle kutsanmamış hiçbir parçam kalmamıştı. Seks birbirimize zevkle kavuştuğumuz bir sanat gibiydi. İçime girdi ve dua etmeye başladı, bir kez daha yapmakta olduğumuz kutsal şeye bereketlerini getirmek üzere Tantrik Budaları çağırıyordu.
Bu adamla hissettiğim birleşme ve bağlılık, fiziksel duyularımın çok ötesindeydi. Cinsel deneyimimiz dualarla örülmüştü. Seks esnasında, sevdiğimiz kişiyle bu kadar yakınken onun için ne düşündüğümüzün veya hissettiğimizin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Seks; kabalık, kızgınlık ve öfkeyle birleştirilirse partner bu duyguları emer. Bu, bilinçli veya bilinçsizce yapılıyor olabilir. Sanırım, pek çok insanın partnerine karşı cinsel isteğini kaybetmesi, cinsel hayatları besleyici olacağına bir çöplük olduğu içindir.
Kendi yaşantımda, geçmiş ilişkilerime dair düşüncelerim vücudum tarafından emilmişti. Bu düşüncelerin yok olması ancak dualarla mümkündü, bu yüzden bedenim cinselliğin kutsal yönüne duyarlı bir damar gibiydi. Andreas iç dünyamda gezindikçe, "seni seviyorum" kelimeleri tekrar tekrar yankılanıyordu. O kelimeler bir dua olmuştu. Bu aşk, bedenimde şimdiye kadar gerçekten sevilmemiş ve kabul gör-
106
memiş tüm parçalarımı iyileştiriyordu. İçimde tekrarlanan sadece orgazmik patlamalar değildi, yüreğimin duvarları da ruhumun boşluğuna doğru çöküyor ve parçalanıyordu. Dualar yüksek sesle yankılanıyordu, dualar akıllarımızın sessizliğinde okunuyordu, ama bedenlerimiz güzelliğe, güce ve birlikte oldukça yarattığımız aşka tepki veriyordu.
107
BÖLÜM 1 5
Geçmiş Zamanların Hatırına
Kollarında uyuyakalmıştım ve tantrik egzersizimde yeni dersime başlayacağım bir sabah uyandım. Uyandıktan sonra tekrar sevişmeye başladık. Sevgilime karşı daha güçlü bir teslimiyet ve daha derin bir birleşme hissediyordum. Teslimiyetim Andreas'a değil, ruhundaki ilahi özeydi. Hangisi daha geniş açılmıştı, bilemiyorum: Bacaklarım mı yoksa yüreğim mi? Bu genişlik tüm bariyerleri ve engelleri aşıyordu. Tanrıdan gelen ve cinselliğin tam kalbine giden bir damar gibiydim.
Seviştikçe nefesimizden kudret geliyordu, nefesi nefesime karıştıkça Andreas'ın özüyle doluyordum. Nefesiyle birliğimiz derinleşiyordu. Hayat sanki zamanın olmadığı bir yere doğru yol alıyordu. Ruhum, bir başka hayatta Andreas'la birlikte olduğum, zamandan bağımsız bir dünyaya uzanıyordu. Ve hasretle ağlıyordu: "Bunca zamandır neredeydin?"
Gerçekten ruhumun birini özlediğini hissettim. Birdenbire kendimi, bir gölgelik üzerinde beyaz örtülere sarınmış ve çiçeklerle süslenmiş halde ona götürülüyorken gördüm. Daha gençtim ve saçlarımın rengi koyuydu. Üzerimde, belinde altından bir kuşak sarılmış keten bir elbise vardı. Gölgeliği Andreas' a dört kişi omuzlarında taşıyarak götürüyorlardı. O, zincirli zırhı ve altındaki şarap rengi tunikle karşımda bir kral olarak duruyordu. Ona eşi olarak sunuluyordum. Bir sonraki sahnede, ikimizi taşlardan yapılma bir çemberin içinde gördüm. Taşların her birinin başında nöbetçiler duruyordu. Ayışığı gecemizi aydınlatıyordu, gökyüzü yıldızlarla doluydu. Taşlar bizim böl-
109
gemizi koruyordu. Andreas üzerimdekileri sıyırdı ve taşlarla çevrili alanda sevişmeye başladık. Biliyorduk ki sevişmek, topraklarımızın ve krallığımızın geleceği için önemliydi. Bir sonraki sahnede bir kaledeydik ve bilgeler, ikimizi kutsuyordu, bize birtakım sihirli güçler bahşediyordu . Sahne yavaşça kalenin yatak odasına kaydı, odada bir şömineden yayılan sıcaklık hakimdi. Ateşin başında kocaman bir köpek yatıyordu. Dört direkli ve koyu kırmız perdeleri olan kraliyet yatağındaydık. Yanımdaki ruha karşı açıklayamadığım bir aşk duyuyordum.
Sonraki sahnede, Andreas bir orduya katılıyor ve ben onunla vedalaşıyordum. Bir sedye üzerinde geri dönüyordu. Ona baktığımda ölmüş olduğunu biliyordum. Tam bu noktada kederden kendimden geçiyordum. Ağlamaya ve hıçkırmaya başlıyordum. Benliğim bu deneyimle sarsılmıştı. İçimdeki keder çok büyüktü. Ayrılık içimde, onu tekrar bulana kadar dinmeyecek bir özlem bırakmıştı. Vücudum titriyordu ve ağlamamı durduramıyordum. Gözlerimi açtım, Andreas gözlerimin önünde kanlı canlı duruyordu. Ona sarıldım, gördüklerimin etkisiyle hala ağlıyordum. Sonra benim için dua etti, sesinin yumuşaklığıyla beni sakinleştirdi. Derin bir uykuya daldım.
Ertesi sabah okyanusa gitmeye karar verdik. Kahvaltıdan sonra Jenner' a geri döndük. Arabada oturmuş, sadece bedenimi hissetmeye koyulmuştum. Her şeyin anlamı hiç olmadığı kadar artmıştı artık gözümde. Bu, sadece sabahın ışıltısından değildi, daha derinden gelen bir duyguydu.
Okyanusa ulaştık ve dar bir patikadan sahile indik. Kıyı boyunca yürüyerek kayalar arasında kendimize tenha bir köşe bulduk. Okyanusu seviyorum. Dalgaların sesi ve denizin kokusu beni coşturuyor. Ben dalgalarla oynarken, Andreas kıyıda oturmuş beni izliyordu. Dalgalar vurup geri çekilirken ben de koşarak onlara eşlik ettim. Sonra Andreas'ın oturduğu yere koştum ve yanına sokulup ona sarıldım.
Andreas şarkı söylemeye başladı. Şarkı bir süre sonra büyüleyici bir hal aldı. Gözlerimi kapadım ve sesiyle bilincim yükselmeye başladı. Hissediyordum ki ruhlarımız da birlikteydi ve giderek yükseğe çıkıyorlardı, güneşe doğru fırlatılan bir ok gibi farkındalığın yeni boyutlarını kat ediyorlardı. Sesinin tınısı bizim taşıyıcımızdı. Bilincimin daha önce hiç ulaşmadığı kadar yüksek bir farkındalığa eriştiğini hissediyordum. Birlikte tek kişiydik. Sonra ikimizin de duyumsadığı güç azaldı ve bedenlerimize geri dönmemizi sağladı. Bedenimi kat ederek toprağın derinliklerine gömüldü. Kendimizden geçmiştik. Orgazmik bir haldeydik. Doğadaki her şey ahenk içerisinde bize eşlik ediyordu. Duyumsadığım, bilinçten
1 1 1
bir ayrılma değildi, daha çok bedenim aracılığıyla dünyaya ulaşhrılan bir farkındalık zirvesiydi. Andreas söyledi, birbiri ardına iç orgazmlar yaşadım. Bu deneyim bana yirmi yıl önce okyanus kıyısında yaşadığım kozmik orgazmı hatırlatmıştı. Aradaki fark, her nasılsa, bunu biriyle ortak yaşamış olmamdı. İlahi sevgilim artık bir vücut kazanmıştı. Bunun mümkün olabileceğini hiç .düşünmemiştim.
Yılların hayal kırıklığı ve aldanması, beni içimdeki aşkı aramaya ve içimdeki sevgiliyle birleşmenin yolunu aramaya iten güç olmuştu. İlişkilerimde yaşadıklarım beni yıpratmış ve yormuştu. Bir manastıra girmeye hazır gibiydim. Bu fikir çok çekiciydi. Ama yıllar önce gördüğüm kutsal çiftler vizyonumu hatırlıyor ve iki cins arasında iyileşmenin tamamen mümkün olduğunu anlıyordum.
O sırada bedenim Andreas'la birlikte gelen güce alışmaya çalışıyordu. Daha önceki gibi sersem veya dengesiz hissetmiyordum, aksine yeni enerjimle bütünleşiyordum. Oturduğumuz yerden kalktık ve insanların yanından sahil boyunca arabaya doğru yürüdük. İnsan gibi hissediyordum.
Kendi kendime, keşke doğayla aramda olanları bilselerdi diye geçirdim. Okyanus biliyordu. Dalgalar, kıyıya vururkenki seslerin ahengiyle anlatıyordu bunu. Denizin kokusu da biliyordu. Çünkü dalgaların şarkısını taşıyordu. Martılar, ruhlarımız gibi yükseklere çıkıyordu. Onlar özgürlüğü tanıyordu. Ama geçtiğimiz insanların olanlarla ilgili en ufak bir fikri yoktu. Bu bizim sırrımızdı. Bu bizim ruhumuzda gizliydi. Keşke herkes böyle bir ilahi deneyim, böyle bir ilahi aşk yaşasa. Dünya bambaşka bir yer olurdu. Arabaya bindik ve Mill Vadisi'ne, evime doğru yol almaya başladık. Direksiyonda Andreas vardı. Kendi içinde gücün öylesine merkezindeydi ki bunu sürüşüne bile yansıtıyordu. Yöneten Tanrıydı ve bunlar onun gücünü yansıtan araçlardı. Sır, buna teslim olmaktaydı.
Eve vardık. Andreas Shasta Dağı' na dönmeden önce, yatağımda biraz uzandık. Birbirimizden ayrılmak çok zordu. Sanki iki mıknatısı birbirinden ayrı tutmaya çalışmak gibiydi. Kollarında uzandığım sırada Andreas kendi vizyonunu görüyordu ve gördüklerini benimle paylaştı. Beni rahibe giysileri içinde görmüş ve tüm alışkanlıklarımdan kurtarırken "şimdi hem bana hem içindeki aşık olduğun adama sahipsin" demişti. Bu vizyonu haftanın ilerleyen günlerinde yaşadıklarımızla anladık. Eski alışkanlıklarımız ve takıntılarımız gitmişti. Yanlış düşüncelerim, eski suçluluk duygum ve utancım Andreas'la birlikte-
1 12
liğim ilerledikçe yok oluyordu. Cinselliğim kutlanıyor ve ruhani deneyimlerimle harmanlanıyordu.
Andreas Shasta Dağı'na döndü, bense bahçe işime ve yaşadıklarımı düşünmeye geri döndüm. Onu özlüyordum, sürekli onunla olamamak zor geliyordu. Ama kalbimi dinlediğimde, onun tam da kalbimin merkezinde bir güneş gibi parlak, içimi ısıttığını hissediyordum.
Bu deneyimden sonraki gece, Andreas'la ilgili duygularımı yazmak istedim. Sakinleştim ve aşkın, kalemimi oynatmasına izin verdim. Tanrı sanki aşkın büyüsünü benimle paylaşıyordu. Defterimin sayfalarına şunları yazdım:
"Daha önce hiç sevilmediğin kadar sev. Bırak, aşk seni sonuna kadar götürsün. Tanrıyla birleşmeye akan bir nehir farz et kendini. Önüne barajlar kurma. Kıyılarındakilerin bu aşkı etkilemesine izin verme. Çünkü onlar bu nehirde değiller, onun akıntısını ve gücünü hissetmiyorlar. Aşk ve nehir, Tanrıya ulaşmaya çalışıyor. Güçten, nehrin akıntısının şiddetinden korkma. Kendini bırak. Aşk olsun.
Aşk, aşk, aşk -Tanrın seni aşkın okyanusu kılmış. Tüm korkuların silinsin. Bedenin tüm ihtişamıyla karşımda, her şeyin ötesinde Tanrının aşkına teslim. Tanrının dilediği çiçek ol, açarken özünü yay, kokunu yay. Bil ki günah diye bir şey yok."
_Kalemimi bıraktım, defterimi kapadım. Üzerimi örtüp derin ve deliksiz bir uykuya daldım. Aşk esansında yıkanmıştım adeta.
113
BÖLÜM 16
Özgür Bırakılan Vahşi Kadın
Andreas'la bir sonraki buluşmamız ailemin evindeydi. Annem ve babam birkaç günlüğüne sahil kenarına tatile gitmeye karar verip evlerine bakmamı rica etmişti. Bu durum Andreas'ı tekrar görebilmem için iyi bir fırsattı. Shasta' daki evimize gelip, annem ve babamla vedalaştıktan sonra Andreas'ı telefonla aradım. Ona telefonda ne zaman eve ulaşabileceğini ve akşam yemeğine gelip gelmeyeceğini sordum. Andreas telefonda işini ne zaman bitirebileceğini bilmediğini, ancak bitirdikten sonra eve gelebileceğini açıkladı.
Ailemin yaşadığı evde birçok oda vardı ve ev oldukça konforluydu. Babam evi kendi elleriyle inşa etmişti. Annem ise evin en küçük detayına kadar tasarlamıştı. Ahşap çerçeveler sedir ve çam ağaçlarının içinde doğal bir hava verilerek tasarlanmıştı. Evde en beğendiğim kısım ise üst katta bulunan yatak odasıydı. Odanın duvarları doğal ahşaptan yapılmıştı ve sürgülü cam kapıdan muhteşem bir manzara seyredilebiliyordu. Odanın ortasında pirinçten yapılma bir yatak ve üzerinde annemin elleriyle işlemiş olduğu yatak örtüsü seriliydi.
Alta kata indim ve kendime sıcak bir banyo hazırladım. Shasta şehrine gelirken küçük su ritüellerinde kaybolmayı severdim. Yaz ayı süresince Shasta yolu üzerinde Soda deresinde durmayı severdim. Çocukken burada buz gibi soğuk suda yüzmeyi öğrenmiştim. Diğer zamanlarda ise Stewart Pınarları'nda mineral suyuyla ıslanmayı severdim. Her iki yere de gidecek vaktim olmadığı zaman ise ailemin evinde uzun uzun sıcak su banyosu yapardım. Ailemin evine gelen su ye-
115
raltı kaynak suyuydu. Kişisel olarak dağın ruhunu hissetmenin en iyi yollarından birinin suyla temas edip uzun uzun banyo yapmak olduğuna inanıyorum. Küvetin içindeyken, akan sıcak su altında, dağlardan gelen uzun yeraltı ırmaklarında yattığımı düşünürdüm. Kendimi suyun üzerine yansıtırdım, suyun yolculuğu banyoma gelmeden önce başlamıştı. Suya bana verdiği güzellikler için teşekkür ettim ve kendimi suya bıraktım. Suyun şehir yaşamımı temizlemesine izin verdim. Şimdi Andreas için hazırdım.
Akşam yaklaşıyordı. Andreas kapıyı tıkladı. Onu göreceğim için çok mutluydum. Akşam yemeği için balkabağı ve tatlı patatesli somon pişirmiştim. Dört dörtlük yemek pişirmiş olmama rağmen halen kendimi mutfakta yemek pişirmek için çabalarken bulmuştum. Yemekte kullandığım sebzeler yazın güneş ışıklarının yansıması gibi turuncunun çeşitli renklerini yansıtıyordu.
Yemeği yedikten sonra üst kattaki yatak odasına çıktık. Andreas'la üçüncü sevişmemiz olacaktı, vücudum güç kazanmaktaydı. Sevişmek fiziksel olarak direncimi artırıyordu ve bana iyileşme ibadetindeymişim gibi hissettiriyordu. Sevişirken kuvvetli enerjilerimizi cinsel merkezlerimizde birleştiriyorduk. Andreas'ın güçlü çekimini içimde hissediyordum. Kendimi zayıf veya tükenmiş görmüyordum, aksine uzun süredir kendimi bu kadar yaşam dolu ve genç bulmamıştım. Günlük egzersizler yaparak ve fiziksel olarak hızlı çalışarak zinde kaldığımı düşünürdüm, ancak Andreas'la sevişmekle yaptığım hiçbir egzersiz karşılaştırılamazdı. Andreas'la ilişkim ve sonucunda meydana gelen değişim bendeki yerini bulmuştu, bu durumu hem görebiliyor hem de hissedebiliyordu. Aşk gerçekten de büyük bir iyileştiriciydi. Andreas' a benim gizli güzelliğimin sırrı olduğunu söyleyip takılıyordum. Çevremdeki insanlar da bende meydana gelen bu değişimin farkındaydı. Değişim vücudumdaydı ve bu değişimi kendimle taşıyordum.Değişimin belli bir kısmı gözlerimin ferindeydi, ancak büyük bir kısmı kalbimdeydi.
Sevişmelerimiz şefkat ve enerji doluydu. Her anı bir ibadet gibiydi, bazen de kontrol edilemeyen kahkahalar bu ana güzellik katıyordu. İsa'nın "aşağıdaki yukardakine, yukarıdaki aşağıdakine benzer" sözünde ne demek istediğini tüm gerçekliğiyle yaşıyordum. Sonunda spiritüel yaşamım cinsel yaşamımla birleşmişti. Tanrının olmadığı hiçbir yer yoktu. Her bir yaşam hareketinde Tanrıyı düşünmek meydana gelen her olayı daha farklı kılıyordu. Cinselliğin etkileyici gücü iba-
1 1 7
detle birleşiyordu ve aşk iki ruhu Tanrının bilinç seviyesine hızla sürüklüyordu. Ancak bu tip bir güç yüzyıllarca insanlardan saklanmıştı. Şimdi ise bu güç kendini bana Andreas'la yaşadığım deneyimle gösteriyordu.
Derin bir iyileşme süreci bende ve Andreas'ta belirgin bir şekilde gözleniyordu. Her bir şefkatli dokunuş sessiz bir ibadet, dua veya her bir ruhun derin sessizliğiyle birleşiyordu. Geçmiş ilişkilerimizden gelen negatif düşüncelerin bedenlerimizde nasıl izler bıraktığını daha iyi anlamaya başlamıştım. Yaşadığım tantrik ilişki çektiğim üzüntüleri, yanlış anlamaları ve ret edilmeleri hayatımdan uzaklaştırmama aşka bir ibadet gibi bağlanarak yardımcı oldu. Andreas ve ben bu süreci sevişmelerimiz sırasında daha derin biçimde anlamaya başlamıştık.
İki insan bir araya geldiği zaman birbirleri hakkında düşündükleri ne varsa, özellikle de uzun süreli ilişkilerde, sevdikleri vücut üzerine dökülür. Eğer orada yılların verdiği negatif ret edilmeler varsa, vücut bu ret edilmeleri hisseder ve bunlar kristalize düşünce haline gelir. Biz digP.r insanların birçok projeksiyonunu, yansımalarını taşıdık; nadiren de olsa bu durumun bize gerçekleştiğinin farkına varıyoruz. Biz farkında olmadan bu düşünceleri bedenlerimiz ve aklımızla kabul ediyoruz. Sonrasında bu düşünceler etkilerini göstermeye başlıyor. Etkinin sonucu ise zayıf benlik imajı, kendine güven yoksunluğu veya fiziksel acı ve ağrılar olarak karşımıza çıkıyor. Sevgi dolu bir tantrik ilişki bu tip düşünce formlarını hızlı ve güçlü bir yolla ortadan kaldırıyor. Tantra sadece fiziksel cinsellikten yararlanmaz, ayrıca gizli ruhani algılarla da birleştirir. Bahsedilen gizli enerjiler geçmişte yaşanmış olan acıları ve gorı.ül yaralarını da ortaya çıkarır, onları insanların bedenlerinden ve akıllarından uzaklaştırır. Nezaket, anlayış, derin sevgi, dua, nefes ve Tanrının kuvvP.ti sevişme sırasında bir araya gelerek engelleri ve geçmişin derin örtülerini ortadan kaldırır.
Farklı spiritüel pratikler süresince beni oluşturan yılları, spiritüel bir gücü tüm bedenimde tecrübe ettim. Aynı güç şimdi üst çakralarımdan (spiritüel merkezler) yukarı çıkarak karın bölgesine doğru ilerliyordu. Güç sadece karın bölgesinde kalmıyor, serbestçe bedenimde ilerliyordu. Başımda ise ruhsal bilince yükselen bir ışık pırıltısı gibiydi.
Tantrik ilişkiyi özellikle Andreas'la sabah sandalye üzerindeki sevişmemiz sırasında tecrübe etmiştim. Birbirimize sarıldık ve Andreas yonime sessizce girdi. Sandalyede ileri-geri doğru sallanarak sevişmemize devam ettik. Sallanmayla daha önceden hissettiğim bir okyanus
1 18
gücünün içimdeki hareketini tekrar hissettim. Bu güç benim yoğun orgazmımdan başka bir şey değildi. Rahmim kozmik bir güçle dolmuştu. Andreas saçımı avuçları içine aldı ve havaya doğru savurarak kulağıma "özgür ol, özgür ol" diye fısıldadı.
Okyanusun rahmimdeki hareketi bir anda başıma doğru sıçradı ve uçmaya başladım. Vahşilik beni kendi içimde serbest bıraktı ve bana kanat taktı. Andreas'ın beni sandalyede ileri geri götürerek içimde hareket etmesi bana gökyüzünde uçuyormuş hissi verdi. Görüntüler aklımda bir anda canlandı ve bir ekrandan izliyormuşçasına onlara bakmaya başladım. Görüntüler arasında ormanın derinliklerinde yapılan bir pagan ayini vardı. Ayinde kadınlar erkeklerin üzerinde sevişiyordu. Bu görüntü bir anda havada süpürgesiyle süzülen bir cadıyla yer değiştirdi. Ben bir cadıya dönüşmüştüm ve altımda ise savaş atım vardı. Paganların cinsel ritüellerini ve uçmanın vahşi orgazmik özgürlüğünü anlamaya başlamıştım. İtici faktör Andreas'ın lingamının (eril yaratıcılığı) gücüydü. Andreas'la yaşadığım bu tecrübe en derin çıkmazlarımdan kurtulmamı sağladı.
Birkaç gün sonra kendimi Barbara Walker'ın yazdığı "Kadınların Efsaneleri ve Sırları" kitabını okurken buldum. Kitapta cadı süpürgeleriyle ilgili hikayelere baktım. Cadı süpürgesi tantrik tip bir sembol olup cinsel birleşmeyi tanımlıyordu. Ortaçağ Avrupa'sında cadı süpürgesi üzerine atlamak kilise yasaları dışında yapılan evlilik seremonilerinin bir çeşidi olarak tanımlanıyordu. Kilisenin neden cadı süpürgesi üzerinde, yani bir erkeğin zekerinde kadının cinsel pozisyonda olmasını bir günah olarak tanımladığını anlamaya çalışıyordum. Bu pozisyon kadının güç gösterdiği bir pozisyondu ve bu kadının ruhunu serbest bırakmasına neden oluyordu. Bu, kilisenin istediği hiyerarşi için aykırı bir durumdu. Kilise kadınların bağlı birer ruh olmalarını ve cinsel arzularını baskılamalarını istiyordu. Yaşadığım kozmik güç o dönemde yaşayan kadınlar için ulaşılamaz bir durumdu. Ortaçağda yüzyıllar boyunca, misyoner pozisyonu, kilise kurallarına göre evliliklerde tek kabul gören pozisyondu
Geçmiş ilişkilerimde genellikle üst pozisyonda olmayı tercih etmiş olmama rağmen bu tip bir tecrübeyi hiç yaşamamıştım. Andreas'la aramda oluşan tantrik bağlanma diğer sevişmelerimizde de gerçekleşti. Birleşmeyle beraber orgazmımızla güç ortaya çıkıyordu. Bu durum aramızdaki seksüel simya olarak bize tecrübe veriyordu.
119
Andreas'la sevişmelerimiz sırasında kendimi ne zaman orgazmın tepesinde bulsam vücudum bir anda bir ışık huzmesiyle birleşiyordu. Otomatik olarak kollarım havaya kalkıyor ve hilal şeklini alıyordu. Aldığım güç yavaş yavaş azalırken içim kozmik bir güçle doluyordu. Aldığım güçle kendimi içi kutsal güçle dalabilecek boş bir damar gibi hissediyordum. Coşkun enerjinin içime akmasına izin veriyordum. Bu enerjiyi içimde tutamayacak duruma geldiğim zaman kollarımı sevgilimin üstüne dualarla düşürerek enerjinin dışarıya akmasına izin veriyordum. Bu sırada Andreas kadınlığımın gücünü hissederek kendini bana daha derin bir şekilde sunuyordu. Sıra Andreas'a geliyordu, Andreas sudan fırlamış bir balık gibi titreyerek zevkin doruk noktasına ulaşıyordu. Güç Andreas'ın bedenini cennetten gelen bir yıldırım etkisiyle sarsmaktaydı.
Bu özel pozisyon geçmişteki pek çok hatıramı aklıma getirdi. Mısır tanrıçalarından güzel İsis'i anlamaya başlamıştım. Aynı pozisyon hilal pozisyonunun tam tersi olan başka bir pozisyonu denememe neden oldu. Orgazmımın en üst noktasında Andreas'ın üstündeyken kızgın güneşin enerjisine benzeyen bir enerjiyi avuçlarımın içinde hissettim. Ellerimi havaya kaldırarak avuçlarımdaki ışığın altın diskini atmosfere doğru fırlatmak istedim. İşte bu durum bana eski Mısır tanrıçalarından İsis'in resimlendiği figürlerden birinde başının üstünde tuttuğu altın diskli görünümünü hatırlatmıştı.
Uçma hissi bu cinsel pozisyon sırasında tekrar oluşacaktı ancak bir cadı süpürgesi üzerinde uçmak yerine, kollarımı arkama sanki bir meleğin kanatlarıymışçasına uzatmak istedim. Gerçekten Mısır resimlerindeki kanatlı tanrıçalarınkine benzer bir figürde bu duyguyu hissettim. Kadının erkeğin üstünde bulunduğu tantrik kavuşma kendi iç vahşiliğimin zincirlerini kırmıştı ancak tanrıçaların bilgeliğinin tarihte yer alan hikayelerini de bana hatırlatmıştı. Artık kendi cinsel hayatım, yaşayan bir mit haline gelmişti.
120
BÖLÜM 1 7
Tantrik Mühür
Haftalar geçmişti ve ben her hafta sonu Andreas'ı görüyordum. Ancak birbirimize yetmemeye başlamıştık. Cinsel açıdan o kadar çok keyif almıştım ki, Andreas'la güzel bir hafta sonunun ardından ona çevremdeki çeşitli tipteki adamların bana çekici gelmeye başladığını söyledim. Bu, balın çevresinde dolanan arıların durumuna benziyordu. Yaşadığım cinsel açılım tecrübesi kendimin ne kadar değerli olduğunu fark ettirdi.
Bir akşam pizza salonunda inanılmaz saçma bir olay yaşadım. Olaya tanık olan oğlum ise yaşananlara inanamadı. Sipariş sırasında yanımda duran adam benim varlığımdan oldukça etkilenerek, ufak adımlarla bahçede dolanan bir horoz gibi çevremde dans etmeye başladı. Adam yaptığı hareketlerin farkında değildi. Bense sadece yerim"' de durarak, adamın hareketlerini, varlığıma karşılık verdiği reaksiyonu inceledim. Tantrik açılım öncesinde karşı cinsin pek fazla dikkatini çekmezdim. Şimdiyse erkeklerin dikkatinin üzerime doğrudan yansıması bende rahatsızlık uyandırmıştı. Cinsel karmaşa yaratan bir şeyler bulma ihtiyacı duyuyordum.
Andreas ilişkimizin başından beri beni korumak amacıyla devamlı dua ederdi. Pek çok kez yanımda Savaşçı Buda'ya benim için dualar okudu. Savaşçı Budalar dharma'nın koruyucularıydı. Savaşçı Budaların öfkeli ve ateşli yönleri vardı. Yüzleri genellikle kızgın ve korkutucu görünürdü. Savaşçı Budaların bu şekilde resimlenmesinin nedeni ise size zarar verebilecek herhangi birini korkutarak uzaklaştırmala-
121
rıydı. Onların manevi görevi korumaktı. Ben her zaman manevi korunmanın önemini belirtirdim ancak şu anda çok önemli tanrılarla tanıştırılmıştım. Onların ilahi görevi korumaydı. Kendimi bildim bileli psişik bir duyarlılığa sahiptim. Başkalarının acılarını hissetmek veya onların ne düşündüklerini bilmek benim için sıradan bir durumdu. Psişik hislere sahip olmam belki de bana verilmiş bir hediyeydi ancak başkalarına ait olan düşüncüleri ve duyguları hissedebilme yeteneği biri adına verilmiş bir lanet de olabilirdi. Kimi zaman kafamda dağılan düşüncelerin aslında tümünün bana ait olmadığını, bunların bir kısmının çevremdeki insanlara ait olduğunu bilirdim. Düşüncelerin ne kadarının bana, ne kadarının çevredeki insanlara ait olduğunu anlamam yıllarımı aldı. Halen de ayırt edebilme yeteneklerimi daha da geliştirmem gerekiyordu. Buda duaları oldukça etkiliydi, dualar bana hayatımda hiç bilmediğim bir korunma hissi vermişti. Ama ben kendimi cinsel olarak açılmış hissederken, diğer taraftan da erkeklerin cinsel ilgisinin durmasını istiyordum.
Andreas'la yatakta sevişmemizi henüz bitirmiştik. Giyinip evden ayrılmam gerekiyordı. Andreas' a "beni dışarıya göndermeden önce mühürlemeni isterdim" dedim. Aslında tam olarak ne demek istediğimi bilmiyordum ancak ağzımdan çıkan kelimeler bunlardı. Andreas elini yonime koydu ve zarifçe avuçladı. Diğer elini ise alnıma koydu. Andreas cinsel iyileşme ve gizem tanrıları olan Tantrik Budaları çağırmaya başladı. Aramızda sürekli kullandığımız kelimeleri tekrarladı: "Sana bedenimi, kalbimi ve ellerimi verdim." Andreas tanrıların varlığını içinde hissettiği anda isteğini söylemeye başladı: "Sevgilimi mühürleyin ve onu tantrik mühür koruması altına alın, burada o ne zaman isterse görünür duruma gelsin." Sözlerini bitirdikten sonra ellerini yonimin üstünde yer alan çakralara koyarak "sevgilimi tantrik mühür tanrılarının korumasına bırakıyorum" dedi. Bu cümleyi tam altı kez ellerini alnıma getirinceye kadar tekrarladı.
O gece evime dönerken Savaşçı Budaların koruması için okunan duaların etkisinden daha farklı bir etki altında olduğumu hissediyordum. Artık biliyordum ki cinselliğim koruma altındaydı. Sevgilimle yaşadığım tüm tecrübe bir ibadetti ve en son istediğim şey ise bir adamın günlük seks nesnesi olmaktı. İki dünya arasında büyük fark vardı ve sokakta bir yabancının psişik kirliliğini istemiyordum. Tantrik mühürlemenin işe yaradığını fark ettim; mühürleme sonrasında daha önce yaşadığım tecrübeye benzer bir erkek istilasını hiç yaşamadım.
123
Şakta ve Şakti arasındaki tantrik birleşme ruhani enerjilerle dolar, pek çok kez sevişme sırasında hem erkek hem de kadın Buda prensleriyle birleşirlerdi. Birçok kez kendimi içini ruhani güçlerin dolduracağı bir kaval veya damar gibi hissederdim.
Sevişirken Andreas'la aramda özel tadı olan bir enerji vardı. Bunu açıklayabilecek hiçbir kelime yoktu ancak ·cinsel olarak birleştiğimiz zaman bu duygu ikimizin arasında yer alıyordu. Ben bu durumu tantrik bağlantı olarak açıklıyordum. Bu o kadar güzel bir duyguydu ki yaşanması hem kolay hem de güvenilirdi. Aramızdaki enerji ne Andreas'ın ne de benimdi; ancak her ikimizin bir enerji karması olarak ortaya çıkıyordu. Bu bize kesinlikle doyumsuz bir lezzet gibi geliyordu.
Andreas ve ben tantrik ilişki yaşayan diğer insanlarla da görüşmeye başladık. Bir noktada bir adamla iletişime geçtim. Adam bana cinsel olarak çekici gelmiyordu ancak ona karşı oldukça açık ve arkadaşça davrandım. Karşılıklı konuşmalarımız da ruhani içeriklerle ilgiliydi.
Bu zaman zarfında Andreas'la aramda var olan cinsel çekimin değiştiğini fark ettim. Artık sevişeceğimiz zamanları dört gözle beklemiyordum. Tantrik bağlantı artık daha önce yaşadığım tecrübeler kadar güçlü gelmiyordu. Nedenini bilmiyordum ancak belki de Andreas benden sıkılmıştı. Bu durum iki hafta kadar devam etti ve bir noktada yaşadığım duygu kaybına karşılık başka odada uyudum. Tek başıma kalmak ve neler olup bittiğini anlamak istiyordum. Ertesi sabah, Andreas yanıma gelerek aramızda neyin yanlış gittiğini öğrenmek istediğini söyledi. Beraber yatağımıza döndük ve ne tür bir tecrübe yaşadığımı anlattım. Sevişmeye ve Buda'ya bedenlerimizi, kalplerimizi ve ruhlarımızı vererek ibadet etmeye başladık. Seansın tam ortasında rahmimde yoğun bir ağrı hissettim, aslında ağrının tam olarak neden girdiğini biliyordum. Andreas rahmime bir olta gibi girmeye başlamıştı. Andreas'a nasıl bir tecrübe edindiğimi söylediğimde durdu ve erkek enerjisinin uzaklaşması için dua etmeye başladı. Ağrı bir anda kesildi. Bu tecrübe bana o kadar yoğun geldi ki kendimi sonraki dönemlerde bitkin hissettim. Her ikimiz de erkeğin kadına cinsel açıdan
"
bağlanması sırasında bilinç ve bilinçdışının ağrının oluşmasında bir etkisi olduğunu anlamaya başladık. Erkeğin arzuları tantrik bağlatıyı bulanıklaştırıyordu. Şu anda ise Andreas'ın etkileri uzaklaşmıştı ve tantrik bağlantımız tekrar eski halini almıştı.
Önceki çalışmalarımı kadınların geçmiş ilişkilerinden psişik kancalarını uzaklaştırması üzerine yapmıştım. Bu tip bir işte çalışırken, geç-
124
miş cinsel ilişkilerin şu anki cinsel ilişkilere karşı nasıl derin bariyerler oluşturduğunu hatırladım. Ayrıca bu tip bir durumun başkalarının düşünce yansımaları şeklinde gizlice de meydana gelebildiğini hatırladım. Bir insanın birden fazla ilişkisi veya gizli ilişkileri varsa cinsel düzlemlerdeki psişik bağın ve engellerin etkilerini vizyon edin. Astral olarak bu durum karanlık kancalara ve engel düğümlerine benzer. Pek çok insan hep neden bir tane sevgili veya aşk bulamadıklarını sorgular. Bahsedilen tipte bir astral çöp varlığında derinliği olan bir ilişki yaşamak zordur. Burada kimseye hüküm giydirmek gibi bir durumum yok. Biliyorum ki çitin her iki tarafında da yeteri kadar tecrübe edindim. Edindiğim tecrübelerden ise bazı cinsel bilgelik kısımlarını ayırdım. Ne yazık ki yaptığım tecrübe ayrıştırması genellikle zor olan yol üzerinde gerçekleşti. Bulunduğum zaman diliminde çok boyutlu kutsal bir ilişki içinde bulunarak, kendimi çoklu cinsel hayatı olan insanların dışında bırakıp konuşuyorum. Şakta ve Şakti arasındaki tantrik bağlantı devresi ortadan kalkıyordu.
Tantrik bağlantılar gizli ruhani düzlemler üzerine kurulur. İki ruhun birbiriyle karışması_nı temsil eder. Kutsal cinsellik tek başına yeterli değildir. Kutsal cinselliğin yaşanmasının yanı sıra meditasyon pratiklerinin de yapılması gerekir. Meditasyona eşlik eden sezgisel bilgiler Tanrısal güçle birlikte çalışarak tantrik birleşme süresince gelişir. Doğru yapılan meditasyon aklın temizlenmesine ve iki ruhta da saklı bulunan dışsal etkilerin belirlenip ayıklanmasına neden olur.
Günümüzde iyileştirme sanatında çalışan insanların sayısı daha önceden çalışanların sayısından daha yüksektir. Masaj pratikleri popüler hale gelmiştir. Eğer şifacı veya iyileştirici diğer insanların gizli enerjilerinden ve problemlerinden bireyleri uzaklaştırmazsa fiziksel olarak fazla yüklenir. Meditasyon pratiği ve temizleme teknikleri şifacıların iyileştirme sanatlarının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Gerçek iyileştirme aracıdan yani şifacıdan sonra gelen Tanrısal güçtür. Sonuç olarak iyi bir şifacının, tantrika veya ruhani eğitmenin tüm kavram ve nosyonları belli bir süre sonra ortadan kalkar. Şifa arayan birey günlük dualar ve meditasyonlarla Tanrıyla bağdaşır.
125
BÖLÜM 1 8
Zamanın Duvağından Bakmak
Baharatlarla dolu banyolar hazırlamak uzun yıllardır en sevdiğim hobilerimdendir. Baharatlar, çiçekler ve tatlı kokulu yağlar içinde banyo yapmanın gerilimi aldığını, ağrı ve acılardan uzaklaştırarak tensel/ duyusal bir mod oluşturduğunu keşfetmiştim. Bu tip banyolara ilk olarak mutfakta büyük çaydanlıkta taze pınar suyunu kaynatarak başlıyordum. Su kaynadıktan sonra içine bir avuç dolusu baharat ve çiçek atıyordum. Kullandığım bitkilerin birçoğunu taze dağ havasını emen, eriyen kar sularıyla beslenen ve yüksekte bulunan bir Shasta bölgesinden toplardım. Bitkileri hiçbir zaman direkt olarak kaynatmadım, bunları bir saat boyunca demlerdim. Avuç dolusu gül ve nergisleri ise bahçeden toplayarak karışıma eklerdim. Tatlı beyaz ve kırmızı karanfilleri de karışıma katardım. En sonunda ise yabani çiçeklerden hazırladığım karışımı küvetin içine koyardım.
Bir yaz gecesi Andreas için çiçek karışımlarından oluşan banyomu hazırladım. Küvetin etrafında mumlar yaktım. Yabani çiçek çorbasından oluşan karışımı küvetin içine koydum. Karışımın içine bir kase dolusu tuzla beraber birkaç damla lavanta ve biberiye yağı ekledim. Son olarak bahçeden taze topladığım gülleri banyo suyunun üzerine bıraktım. Mutfağa giderek banyoda kullanmayı sevdiğim gümüş sürahimi aldım. Sanırım suyu sevme özelliğim Kova burcundan olmamla ilişkiliydi. İpek kimonomu giydim, Andreas'ın elini tutarak onu banyoya davet ettim.
Andreas suyun içine battı, ben de baharat karışımını yavaş yavaş
127
onun başından aşağıya boşaltmaya başladım. Hareketlerim oldukça yavaş ve metodolojikti. Tatlı kokulu buhar sanki bir bahar gecesindeki sis perdesi gibi bizi sarmalamaktaydı. Yumuşak kırmızı saçlarını geriye doğru ittim, yüzündeki ifade benimkinden önce değişti. Anın zaman içerisine dağılması çok eski bir zamanın ifadesi gibiydi. Üzerimdeki kimono ve saçımın şekli bizi başka bir havaya sokuyordu. Durumu hissetmeye başladığım anda hatıralarım da uyanmaya başladı. Andreas sanki büyük bir savaş lordu, bense onun geyşası gibiydim. Hafif kaynamakta olan suyu sırtından akıttıktan sonra sırtını süngerle ovalamaya başladım. Buhar, görüntü ve zaman bir anda birbirine karışarak sonsuz bir aşka dönüştü. Andreas'la hem eski bir zaman diliminde farklı karakterler olarak hem de şu anki zamanda kendi kimliklerimizle aşkı tadıyorduk.
Küvetteki suyu boşaltırken Andreas'ı yumuşak bir havluyla sarmaladım. Sonrasında yavaş yavaş bedenine masaj yaparak cildinin kanlanmasını sağladım. Cildi havlunun her hareketiyle canlandı. Göğsüne başımı koydum ve kıllarından tatlı tatlı gelen baharatların kokusunu içime çektim.
Yatak odasına doğru ilerledik. Andreas kendini yatağın üzerine bırakarak bedeninde kalan banyonun sıcaklığını ortadan kaldırdı. Kendi üretimim olan masaj yağını içeren şişeyi elime aldım. İçinde yaz bahçesinden toplanmış çiçekler vardı. Birkaç hafta önce çiçekleri toplamış ve kurutmuştum. Sonrasında ise kurutulmuş çiçekleri badem yağına koyarak sıcak yaz güneşi altında bekletmiştim. Bahçe çiçek sıvısı ve güneş ışınlarıyla dolmuştu. Andreas'ın üzerine bu yağdan dökerek her kasını tek tek yumuşatmaya başladım.
Andreas'a karşı aşırı derecede sevgi doluydum. Bu aşk o kadar tatlıydı ki bunu içimde tutamıyor, onun varlığında çevreye saçıyordum. Kollarını ve göğsünü yağlarken bir anda kafamda bir görüntü oluştu. Görüntüde Andreas'ın uçsuz bucaksız gücünü gördüm. Görüntü, sanki reenkarnasyonlar arasında akan altın bir nehrin ışığı gibiydi. Pek çok geçmiş yaşam gördüm. Bazılarında Andreas'la beraberken bazılarında yalnızdım. Görüntü tekrar değişti ve yaşam güçlerimizin tek bir kaynaktan geldiğini gördüm. İki nehir sanki bir araya gelerek, tek bir su gibi akarken sonrasında ayrılıyor ve tekrar birleşerek bir akarsu gibi akmaya devam ediyordu. Altın iki akarsu birlikte Tanrı Birliği okyanusuna dökülüyordu. Bazı zamanlarda Andreas'la beraber değildim ve bu anlarda derin bir üzüntü içimi kaplıyordu. Sevgilimin be-
129
<lenine ellerimi koyduğum zaman içim derin bir aşkla doluyordu. Andreas'a karşı içimde derin bir şefkat doğdu ve üzerime bir şelale gibi aktı. Onunla beraber olamadığım tüm boşlukları ve zamanları bu aşk bir anda doldurdu. Başka bir ruhla hiçbir zaman bu tip bir tecrübe edinmemiştim. Kalbimdeki aşk zamanın ötesine geçmişti. Kendimi onun kollarına bıraktım ve beraber uykuya daldık.
130
BÖLÜM 1 9
Sevgiliye Teslim Ol
Andreas'la yaşadığım aşk aylardır devam ediyordu ve yaşadıklarım artık beni ben yapan karakterlerin içine içlemişti. Vücudum yeni ve güçlü olan bu enerjileri kullanmaya başlamış, yaşadığım tecrübelere huzur ve nezaket içinde adapte olmuştum. Andreas ve ben birbirimize kattıklarımızla yeni birer ruh edinmiştik ve yeni bir hayat başlamıştı.
Andreas'ı ziyaret etmeye gittiğimde ilk önce meditasyon yapıyorduk. Onunla yaptığım meditasyonlar onun benim için anlamını anlamamı sağlıyordu. Gerçek anlamda Doğu kültüründe Buda'nın başka insanların bedenlerine girdiğini söylerler. Bu sanki, bana sonradan eklenmiş gibi değildi de, önceki hayatımdan beri içimde var olan bir duyguydu. Benzer bir teslimiyeti, Andreas'la yaptığımız meditasyonlardan birinde yaşadım.
Meditasyon sırasında yüzlerimiz karşılıklı gelecek şekilde oturmuştuk. Genellikle meditasyona başlamadan önce başımın üstünde ruhuma girecek bir ışık demetinin olduğunu hissederim. Benim için bu ışık Tanrıyı, İsa'yı ve gücü temsil ederek bana yol gösteren ışıktır. Işığın pek çok ismi vardı ancak, herkesin enerjisinin sadece bir kaynağıydı. Sessizce dua etmeye başladım; hayatımı ve tüm benliğimi Tanrıya teslim ettim.
Teslimiyetin başka bir seviyeye geçmesini sağlayan ise içimden ettiğim dualardı. Onunla banyo yaparken Andreas'ın ışık demetinin daha üst seviyesine çıkardım. Her aldığım nefes teslimiyetin başka bir seviyesiydi. Kafamdaki tüm düşünceler bir anda sonlandı ve başımın
131
üstünde yer alan ışık demeti Andreas'ın bedeninden içeriye doğru ilerleyerek kalbine girdi. Işık demeti Andreas'ın kalbinde parladı ve sonra kalbime doğru uzanarak beni ruhani boyutun derinliklerine sürükledi. O zamana kadar bu adam için bu kadar değerli olduğumu biliyordum. Hiç düşünmeden vücudumu ayaklarına doğru eğdim ve onunla Tanrının özünü gördüm.
Kutsal Evlilik
Dokunuşun bedenime bir lütuf Senin parıltın benim ruhumun ışığı Kalp atışlarının yankıları kalbimim iç odalarında Yaşam gücün olan nefesin benimkiyle karışmakta İlahi aşkın alevleri, tutkumun ışıkları içimde Öpüşlerin en tatlı çiçeklerin nektarlarına benziyor Lingamın (eril yaratıcı gücün) Tanrının gücü olarak odama girmekte Sen dünyadaki mutluluğum, huzurum ve en büyük hazinemsin Yaşamın her anının anlamı seninle bir milyon kat daha artıyor.
Kendi meditasyon yastıklarımızın üzerindeki mihraplarda otururak en derin sessizliğin içine girdik. Aklımın gözünde görüntüler dağılmaya başladı. Görüntüm değişiyordu. Saçlarım siyah, uzun, kalın bir örgü şeklindeydi. Örgülerimin düğümleri yasemin çiçekleriyle bezenmişti. Derim kahverengiydi, üzerimde kısa, bronz sarısı bir gömlek vardı. Kollarımda parıldayan bilezikler, burnumda ise hızına vardı. Vücudum paha biçilmez mücevherlerle donatılmıştı.
Kendimi Hindistan'da, önceden duyduğum tantrik bir tapınakta gördüm. Tapınağın içinde tanrı ve tanrıçalar farklı seks pozisyonlarında sevişiyordu. Arkamda bir nehir akıyordu. Nehre girdim, ayaklarımı yıkadım ve dua etmeye başladım.
Andreas arkama oturdu, derin nefes alışlarını duyuyordum. Hafif, vizyonu andıran bir ışık çevremizde oluştu. Hintli bir eğitmen yanımızda duruyordu. Eğitmen hafif yünlü bir kaftan giymişti ve kafasında düz bir şapka vardı. Eğitmenin aurası Andreas'ın ve benim enerjimle birleşmişti. Avuçlarımın içinde ghee (Hindistan' a özgü bir tür yağ) vardı. Ellerimdeki bu yağı Andreas' a uzattım. Andreas yağı başından aşağıya döktü. Alnımda üçüncü göz olarak kırmızı bir nokta vardı. Yanımda duran küçük şişeden altın safran aldım ve Andreas'ın kalbinin ve başının üstündeki üçüncü gözlerini işaretledim
133
Ü zerimdeki tüm altın takıları çıkardım ve Andreas' ın kucağına koydum. Kıyafetlerimi çıkararak nazikçe katladım ve Andres'ın ellerine bıraktım.
Çıplak bedenimle Andreas'ın hemen arkasında oturdum. Yanımızda duran Hintli eğitmen evlilik seremonisine başlamadan önce enerjilerimizi birleştirdi. Eğitmenin enerjilerimizi ve gizemli cinselliğimizi nasıl kutsadığını hissettim.
Gözlerimi açtığımda Andreas'ın hemen arkamda derin bir sessizlik içinde olduğunu gördüm. Kucağına kıvrıldım ve onu öpmeye başladım. O gece Andreas'ın kollarında uyuyakaldım. Gördüğüm rüyada ise beyaz bir duvak bana doğru fırlatılıyordu. Duvağın üst kısmı vadideki zambaklardan yapılmıştı. Bu çiçeği biliyordum çünkü Andreas'ın en sevdiği çiçeklerden biriydi. Kokuları cenneti andırıyordu. Rüyamda kendi kendime bu çiçeği bazen "kadınların gözyaşları" olarak isimlendirdiklerini söylüyordum. Sonra rüyamda bir ses duymaya başladım. Ses "kadınların gözyaşları, mutluluğa dökülen gözyaşlarıdır" diyordu.
Çalan telefon beni rüyamdan kaldırdı. Telefonu açtım, hattın diğer ucundaki kişi bana Bayan Mamet olup olmadığımı soruyordu. Yaptığımız meditasyon ve gördüğüm rüya, ruhani evliliğin gerçekleştiğini, farklı bir boyut ve zamanda bu evliliğin yerini aldığını göstermekteydi.
134
BÖLÜM 20
Yatma Saatinde Dharma
Mill Vadisi'nde hafta sonuydu ve Andreas, Shasta'dan beni ziyarete gelmişti. Karyolamın üzerinde oturup meditasyonumuza gömülmüştük. Meditasyon bitmişti ve örtülerimize sarılıp dinin farklı noktaları üzerinde sohbet etmeye başladık. Bu dharma sohbetleri, doğal olarak farklı meditasyon etkilerinden doğar. Birlikte din olgusunu, Batı'nın ve Doğu'nun harmanlanışının nasıl oluştuğunu anlamaya çalıştık. Bizim yatak odamız, gerçekten Doğu'nun Batı'yla buluşmasıydı.
Çoğu zaman meditasyonlarımız Buda ya da İsa'nın farklı yöndeki dualarıyla başlardı. Tanıdığım bazı insanlarda, Buda ve İsa'yla birlikte olmak bir çelişki yaratabiliyor. Fakat Andreas ve ben Batı ve Doğu anlayışını harmanlamıştık. Gerçek Budizm içinde, bazıları Tanrının olmadığını söyleyebilir. Buda'yı anlamanın en başında, aklın varlığı yoluyla dünyanın illüzyonlarını tek bir hamleyle ayırt etmemiz vardır. Buda sorduğu zaman, eğer bir Tanrı varsa, bize sadece sessizliğiyle cevap verir. Bu sessizlik titreşimler halinde yaşar -bu bir cevaptır. Diğer taraftan İsa şefkat, affedebilme ve kalbi hissedebilmeyi getirir. İkisi de kendi yolunda tamamen aydınlanmayı ve derin sessizliği meydana getirir. Bazıları Tanrı yok, sadece sessizlik var diyebilir. Diğerleri Tanrı var diyebilir. Tanrı form olarak bir sessizliğe bürünür. Biz bir araya geldiğimizde ve bu sessizlikle sarmalandığımızda, ilahi gücün elleri ve ayakları haline geliriz. Ruhların her zaman açık olmaya ihtiyacı vardır. Tabii ki Tanrıyla ya da Tanrısız olmalarının açıklığı dışında.
İnsanlık artık, kısa sürelerde haberleşme imkanları bulabilmekte.
135
Bilgisayar ve İnternet sayesinde, daha önce ulaşamadığımız her türden kaynağa erişebiliyoruz. İnternet birçok dinin ve manevi noktaların görüntülenebilen bir mesaj tablosu haline geldi. Budizm, Hıristiyanlık, paganizm gibi dinlerin istediğimiz zaman, istediğimiz süre boyunca öğretilerini öğrenebiliyoruz.
Çeşitli dinler arasında birçok çelişki ve bölünme görüyoruz. Fakat daha derinlere bakarsak, hepsinin doğruyu uyguladığını buluruz. Bir gün meditasyon sırasında "her kişi için Tanrıya ulaşmanın birçok yolu vardır" diye bir ses duydum. O andan sonra durumu anladım: "Herkes kendi manevi kapısına gidip, kendisi Tanrısının sessizliğini keşfetmelidir." Dinler anahtar verebilir ve bunları anlatabilir. Ancak, onlar da kitleleri kontrol altına almak için, çeşitli dogmalarla bükülmüş, değiştirilmiş olabilirler. Benim bu noktada yapmak istediğim, farklı dinlerdeki doktrinleri ayrı ayrı elemek ve kişilerin kendileri için bir özüt çıkarmasıdır. Fakat pek çok dinle iletişimde olmanızı önermem. Vurgulamak istediğim, temel ruhani gerçek değişmez ve her yolda üzerinde filizlenen tohumlar vardır. Bir ruh, kurulan manevi bir temelle maneviyatının derinliklerine dalıverir. Bu temel, meditasyon çalışmaları ve dua edenin Tanrının varlığını kabul etmesiyle meydana gelir. Yıllar içindeki bağlılık ve günlük dualar mutlak gerekliliktir. Tapınağa veya kiliseye haftada ya da ayda bir kere gitmek yeterli değildir. Bağlılık ve doğru meditasyon inananın dualarının gerçekleşme anahtarıdır.
Ben reenkarnasyona inanıyorum. Hafızadaki farklı simgeler benim için farklı dinlerin anlatmak istediklerinin uyumlu sentezidir. Yaşadığımız zaman, birçok insana tamamlanma, benimseme ve farklı inanışları harmanlama şansı veriyor. Benim umudum, Hıristiyanlıkla pagan dini arasındaki uç noktaların birbiri içinde eriyerek karışması ve anlaşılır hale gelmesidir. Bu durum Budizm ve Hıristiyanlık arasındaki uçurumun, şefkat ve merhametin köprüsü olması gibidir. Müslümanlarla Yahudiler arasındaki çatışmaların da her dinin özünde bulunan her şeyi kapsayan nezaket ve anlayışla ortadan kaldırılmasını diliyorum. Ve daha fazlası, Hıristiyanlık içindeki bilgeliğin artmasını istiyor. Evrenin yasalarında bulunan, yerli insanlardan günümüze gelmiş içimizdeki maneviyatı hissetmemizi umuyorum.
Bu bölünmeleri tek bir yolla, farklı dinler içindeki özgürlüğümüzü kısıtlayan yanlış doktrinleri temizleyerek ve içsel manevi bağlılığımızla iyileştirebiliriz. Bireysel manevi deneyim saygılı olmayı gerektirir.
137
İlahi uygulamalar ruhun gerçek doğru cevabı taşıdığına inanır. . . Bu cevaplar analiz edilmeli ve yanlışlardan arındırılmalıdır.
Dini farklılıkların iyileştirilmesi ve onarılması, dinlerin sunacağı hoşgörülere bağlıdır. Birçok farklı şeyi sindirebilmeyi gerektirir.
Bu iyileşme, uzun zamandır bilinen ve inanılan herhangi bir din üzerinde ısrar edilirse olamayacaktır. Bu süreç, Amerikan yerlileri veya paganlar dinlerini uygulamak için diretirlerse, uzun süre daha gerçekleşemeyecektir. Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar eğer bağışlamayı nefrete tercih etmezlerse, dinler arasındaki uyum ancak bir hayal olarak kalacaktır.
Önerdiğim şeyler kolay değil, fakat herkes kendisi için yapabilir. Bireyler olarak, kendini beğenmişliği, önyargı ya da öfkeyi içimizden atmamız gerekir. Bağışlama, dünya barışının anahtarıdır. Bireylerin bağışlamayı kişisel olarak hayata geçirmesi, daha sonrasında geniş bir ölçekte dinler arasında, hatta uluslar arasında affedilme başlayabilir. Bu yeni imkanlarla, çağlar boyunca şimdiye kadar gerçekleşmemiş bilgi sel gibi akacaktır.
Her din veya manevi yolun aynı anda, güç ve güçsüzlük içerdiği görülmektedir. Budizmin nimet bilinci, hayatın her anında uygulanmalıdır. Öte yandan, Shakyamuni Buda'nın dediği gibi "tüm hayatımız acıdır" gerçeğinin bir yansıması olarak, nevrozlarla karşılaşabiliriz. Budizmin hastalığı hayatı negatif düşünememektir. Budizme gö- · re, ayrılma, yaşama korkusunun kendisiyle boğulmaktadır. Ayrılma ancak yaşayarak yaşanabilir.
Hinduizm etkili ve güçlü yoga teknikleri ve meditasyonu bize kazandırmasının dışında, brahmanın (maddenin özü) kendisini üzerine düşen her gölgeden temizlemesini şart koşan kast sistemiyle pek çok bozukluğu da beraberinde getirmiştir.
İslamın güzelliği Allah için mutlak bağlılık ve özlemdir. Bu özellikle Sufizmin mistik çekirdeğinden gelir. İslamın insanlar için olumsuz yanı, yeniden doğduğunda cennette gerekli olan her şeyi bulabilmek için radikal kararlarla cihat adı altında ölmektir. Ayrıca, başka hiçbir din İslam kadar kadın nüfus üzerinde baskı ol�şturmaz.
Yeni Çağ akımının olumlu yönü kucaklamak ve birçok farklı kutsal yolu özümseyerek tüm bunların birliğini görme yeteneği olarak değerlendirilebilir. Yeni Çağcıların eksikleri arasında uzun tutulan disiplin ve harcanan güç için yetersiz kalınması vardır. Tek noktaya bağlı kalınmamasından dolayı, disiplinli bir şekilde derinlemesine inanç ek-
138
sikliği, güçlü olanı bulmaktan uzaklaşma ve birlik olamamak eksikleri arasında görülebilir.
Tantranın en harika yönü, ilahi deneyimi tüm yönleriyle kabul etmek, kutlamak ve dönüştürmeyi kabul etmektir. Tantra ancak direkt olarak, anlatılmak istenenler aşırı cinsel ya da gelişigüzel düşünceler olarak algılandığında yanlış anlaşılır. Tantra hayatın bütün yönlerini gereken en yüksek kişisel sorumluluklarla yaşamak ve yapılan her eylemin bedelini ödemekle ilgilidir. Bu gerçekle tantrik etkinin genellikle vurgulanması gerekir. Ayrımın gücü tantrik yol için gerekli ve mutlak anahtardır.
Şamanizmin yolları doğada yaşayan tüm ruhlar için saygı göstermeyi yansıtır, tıpkı
. Amerikan yerlilerinin öğretileri ve Avrupa paga
nizmi gibi. Bu tarih boyunca tüm gezegeni korumayı ve yaşatmayı gerektirir. Bu yolun olumsuz yönü ise, sevgi ve bilgeliğin kişilerde dengeli çekici bir güç olarak bulunmadığıdır. Bu öğretiler, kişisel kazanca ve bencilliğe dönüşebilir. Grup olarak ortaya çıkan öfke, isimlendirilirse engizisyonlara ve soykırıma sebebiyet verebilir. Bu da insan ruhunda iki uçlu bir durum yaratabilir. Ancak, Tanrının bağışlayıcılığı anlaşılır ve uygulanırsa, bunlar azalır. Bu bölünmeleri tamamen düzeltebilmek için yapılması gereken, çeşitli dinlerde bulunan yanlış doktrinleri, kendi özgürlük ve manevi hislerimizle temizlememizdir. Kişisel manevi düşüncelere saygı duyulması gerekir. Bu, yanlışlıklara göz yumulması demek değildir. Ancak, öfke batağına düşmemek için dikkatli olunmalıdır.
Son olarak, Tanrının kadınsı yüzünün tüm dinlerde kabul edilmesi ve onurlandırılması, bütün yolların dengeye ulaşabilmesi için gereklidir. Kadınların kendi bilgelik ve ruhsal dinginliğini bütün dinlerin tanıması gerekir. Onlara dini yapılar içerisinde saygın mevkiler verilmesi gerekir.
139
BÖLÜM 2 1
İsalar
Ertesi sabah uyandık ve kahvelerimizi yatakta içtik. Sonra, başka bir meditasyona yoğunlaştık. Meditasyon sırasında yataktayken Andreas, İsa'ya dua etmeye başladı. Gözlerim kapalı bir şekilde sessizce oturdum. Vizyonlar görüntü olmaya, bilincim havalanmaya başladı . Tahtının üzerinde İsa'yı gördüm, siyah saçları aşağıya doğru akıyor gibiydi. Alnındaki süslenmiş mücevher tacı ve ışın gibi yayılan bir ışık Andreas'ın bedeniyle çok güzel bir uyum içindeydi. Andreas sanki eriyordu ve çevremde altın ışık gibi dönmeye başladı.
Arkamda bir ışık demeti içinde Meryem' in soyunu, Meryem Ana'yı, Mecdelli Meryem' i, Azize Ann ve Azize Elizabeth' i gördüm. Hepsi birden aniden, mitolojik çağlardaki tanrıçaların yüzlerine bürünmeye başladı . Onlar daha önce Kutsal Anne' nin yolunda gitmiş ilahi kadınlardı. Bu soy arkamda belirdi, sonra kalbimin merkezine yol aldı ve Andreas'ın kalbine girdi. Yatay düzlemde bir ışık demetiyle bizi bağladılar ve dikey düzlemdeki ışıkla birleştiler. Bu dakikalarda bana düşen yaşadıklarımla gurur duymak ve İsa'nın önünde eğilip ona karşı aşkla, sevgiyle dalmaktı. Bedenlerimiz İsa'nın bedeni olmuştu. Kalplerimiz Mesih'in kalbi olmuştu. Ruhlarımız en yüksek mihrabın üzerinde yatıyordu. Tanrının aşkı ve tutkusu tüm hareketlerimizde görülüyordu. Tüm bu güzellikler onun sayesindeydi. Her öpücük ondan geliyordu. Önümüzde bir ziyafet vardı. Bedenlerimiz ziyafetin ekmeği, aşkımız şarabı olmuştu. En büyük haz, kutsallığın sevişmemizde bulunmasındandı.
İsa bir rahimden çıktı ve insanlığa katıldı. Nasıl saf olamaz? Sevişmenin başlarında İsa'nın gücüne dua etmek, cinsellikle maneviyat
141
arasındaki ayrılığı gidermenin bir yoludur. Sevişme sırasında bilincimizin gelişmesine izin vererek içimizdeki yılan gücünü (Kundalini) serbest bırakabilir ve böylece onun ilahi yüzünü görebiliriz.
İlahi güç, basit sevişme hareketlerinde aklın kavradığının ötesinde şifa getirebilir. Tanrıyı yatak odasına getirme zamanı gelmiştir. Tanrı zaten hep oradaydı aslında. Aklımız bu gerçeği görmezden geliyordu sadece. Bu daha sonra aşkta eksiklik ve bilinçsiz bir sevişmeyle sonuçlanıyordu. Dünyada, Tanrının orada olduğunu reddederek yapılan seksin ne denli bozuk olduğunu görebilirsiniz. Utanç duymadan kutsal ruhu oraya davet etmeliyiz -ki zaten oradadır aslında, bunun bize getireceği iyilik ve mutluluk sınırların çok ötesinde olacaktır. Ben bunu İsa'yla birlikteyken tekrar tekrar gördüm ve inandım.
Kutsal durumlar, deneyim veya yüksek bir algı olmadan derinlemesine anlaşılamaz. Fakat bir kez tecrübe edilmeye görsün, tüm karşı tezler silinir. Biri mutlaka Tanrının varlığını teorik olarak bilmek zorunda değildir. Biri inanmaya başlar ve bu inanç bizim doğrumuza ve gerçeğimize dönüşür.
Sevişme esnasında Tanrının varlığı bir kez hissedilince sevişme bir duaya dönüşür ve Tanrıyla Tanrısızlığın bir maneviyat oluşu arasında bir fark kalmaz. Bu, öğretilemez ancak yaşanır. Maneviyat ve cinselliğin bütün ayrımları, böylece, utanç ve suçluluktan uzak düşer. Karanlık gibi kaybolur, ışıklar yandıktan sonra odada karanlığın arasından yayılır. Tanrı ve Tanrısızlık oradadır.
Sıradan bir aşk, kutsal güce giden ruhsal yolculuktaki bir bedeni küçültür. Eğer değer verebilmenin kapısını bulur ve girersen, tantranın bütün dünyası basit ve doğal ürünler gibi yayılacaktır.
İsa görüntüsüden sonra sevişmeye başladık. Andreas üzerime yatmıştı. Ayaklan benim ayaklarımı hafifçe itiyor ve ayak bileklerimi sarıyordu. Ben sevişirken, İsa'nın uzanışı gibi bir pozisyonda yatağın üzerinde boydan boya uzanıyordum. Enerji alt çakralanmdan yukarıya doğru kalbimi patlatırcasına çıkıyordu. Kollarım çarmıha gerilmiş gibi geriliyordu. Kalbim daha önce hiç açılmadığı kadar açılıyordu. Daha derine, ilahi ruh içine daldım. İsa'yı beyaz bir elbisenin içinde elleri açık bana gelirken gördüm. Kalbimdeki yakıcı patlamadan sonra orgazm olmuştum. Andreas'ın tutkusu görüntünün içine akıyor ve İsa'yı tecrübe ediyordu. Ne çok yüksek ne de çok alçaktı. İkimizin da bütün ayrımları saf aşk tecrübesine akıyordu. Andreas sevişiyordu. Ben de sevişiyordum ve İsa da sevişmemizin merkezindeydi. Siz de onun sizin krallığınıza gelmesine izin verin.
143
BÖLÜM 22
Güzelliğe İzin Vermek
Andreas düşünceli biridir. Meditasyon saatlerinde kazandığı farklı anlayışlar, ona insanlar hakkında bir merak da getirmişti. Yatmadan önce yaptığımız sohbetlerden birinde, Andreas bana güzelliğimin onu nasıl cezbettiğini anlattı. İç güzelliğimin onun ruhunu nasıl beslediğini benimle paylaştı. O insanlığımı bir bütün olarak beğeniyordu, ama bir kürenin üzerinde tutunabilmek için dallara ihtiyacın olur, diye açıkladı. İç güzelliğin ıslahı önemlidir ve bu özellikleri eksik olan bir kişi güzelliğin dıştaki tuzaklarına düşebilir. Güzellik, içerik olmadan ilişkilerin en sonunda çökmesine neden olur. Medya insanlara sürekli değişen, psikolojik rahatsızlıklara yol açan, uyum sağlanması imkansız olan güzellik standartları dayatıyor. Bunu, kadınların çoğunda görülen yeme bozukluklarıyla, yaşamsal tehdit oluşturacak boyuttaki cerrahi girişimlere yönelmelerinde görebilirsiniz.
İnanılmaz güzel bir kadın veya yakışıklı bir erkekle birlikte olmak, kusursuz seksin garantisi değildir. Kusursuz seks, iki ruhun iç içe geçmesidir. Orada, iki insan birbirinin içine nüfuz eder ve tüm ayrılıklardan uzaklaşır. Bunun, büyük göğüslerle veya kaslı vücutlarla ilgisi yoktur. Ancak, kabini açarak ve tüm savunmalarınızdan arınarak sevdiğinize ulaşabilirsiniz. Sevdiğinizin ruhunun güzelliği sizi güçlendirir ve besler, tüm yaralarınızı ve geçmişten kalan kötü izleri kolayca iyileştirir. Böylece, siz ve sevgiliniz bir olursunuz.
Tüm baskılar kalktığında, ilkel kadın ve erkek ruhumuz özgür kalır Ancak o zaman, aşk, utanç ve suç duygusundan bağımsız halde ifa-
145
de edilebilir. Böylece meşk ederken özgür olabiliriz. Vücutlar ayrıldığı zaman ve ruhlar insan formunda eridiğinde, bu yeni keşfedilmiş cinselliğimiz kendiliğinden açığa çıkar.
Cinsel baskılar insanlarda bozukluklar yaratır. Bu bozulmalar şiddet, tecavüz ve ham pornografik eylemlerle karşımıza çıkabilir. Sorumsuzca yaşanan cinsellik, istenmeden hayata gelen çocuklarla sonuçlanabilir, ayrıca zührevi hastalıklar ve sağlıksız ilişkiler de gündeme gelebilir.
Akıl ve bilgelikle karşımızdaki kişileri ayırt edebiliriz. Kırık bir kalbi onaracak ve gelecekteki acılardan koruyacak yaklaşım budur. Partnerlerimizin gerçek karakterini görebildiğimizde, kim olmadıklarını ve ne yapmaya çalıştıklarını anlayabiliriz. Ancak o zaman, gerçek bir ilişki başlatabiliriz.
Bu dünyada her ilişkinin bir ederi vardır. Her insanın iyi ve kötü yönleri vardır. İlişkiye başlamadan bu ederi tahmin etmek, bilgelik ve dikkat gerektirir. Bazı paketler, güzel bir kılıfla kaplanmıştır ve duygusal, psikolojik veya maddesel seviyede (veya bunların hepsinde) fiyatları yüksektir.
Aşk iyi bir ilişkinin en önemli bileşenidir, fakat tek başına yeterli olmaz. İki ruh arasındaki uyum da çok önemlidir. Uyum eksikse, a�k eriyip gider. Karşımızdakinin ruhunu görmek ve ona saygı duymak (değişmesini istemeden), güzel bir ilişkide olmazsa olmazdır. Eğer birini seviyorsak fakat onu tanımıyorsak, bu anlayış eksikliği bizi ayrılığa ve yalnızlığa sürükleyecektir Aşk, uyum ve sevgiliyi olduğu gibi görmek -bunlar püf noktalarıdır- demektir.
Baskılar olmadan, aşkla ifade edilen cinsellik, kutsal bir ayin gibi gerçekleşir. İki ruh için de en mukaddes eylemlerden biri olur. Bu, Tanrı için yapılan bir kutlama gibidir.
147
BÖLÜM 23
Meditasyonlar ve Kutsal Kelimeler
1997 yazında Andreas'la Shasta Dağı'na taşındık. İşimi ve özgürlüğümü geride bırakarak benim için büyük bir adım attım. Ama biliyordum ki doğru şeyi yaptım ve bir adım ilerledim. Bu benim için eve gitmek gibiydi. Shasta Dağı '70'li yıllarda yaklaşık yedi yıl boyunca benim evimdi. Hayat daha sessiz ve daha basitti. Andreas'ın aşk desteğiyle meditasyonlarımı yapacak ve kendim için gerekli olan zamanı doğru kullanabilecektim.
Aylar sonra birlikte yaptığımız meditasyonlar, derinleşmeye ve farklı anlamlar kazanmaya başladı. Meditasyon odamız Shasta Dağı yönüne bakıyordu. Bu kutsal dağım yaydığı büyülü atmosferde insan, ibadetlerinden daha fazla haz alıyordu. Yüksek ve kutsal dağlar, tarihte pek çok dinde, inzivaya çekilinen yerler olarak tanımlanırdı. Bu dağlık arazilerin doğal ve sessiz atmosferi, insanı duygusal ve manevi olgunluğa ulaştırıyor olmalı.
Andreas, Doğu meditasyonlarıyla dolu bir hazine sandığı gibidir. Onunla yaşadığım derin deneyimler sonucunda, maneviyatım tekrar yön değiştirmişti. Yüzümü Doğu meditasyonlarına dönmüştüm. Sanki eve dönüyormuşum gibi hissediyordum. Yirmilerimdeki manevi arayışlarım sırasında, Sanskritçenin etkisiyle Doğu'ya yönlenme şansım olmuştu, ama başka bir yolu seçtim. Çünkü benim gibi disleksik biri için lisan öğrenmek hep çok zor olmuştu. Andreas bana karşı çok sabırlıydı, bana her sözcüğü ve anlamını büyük bir sabırla öğretiyordu.
149
Meditasyonlarımızın çoğu, Hinduizm ve Budizmden köken alıyordu, fakat onlardan tamamen farklı bir şey yaratmıştık. Meditasyonlarımız, Doğu felsefesinin Batı'yla entegrasyonu gibiydi. Kutsal şarkıları CD çalarla dinlemek gibi modern teknikler de kullanıyorduk.
Tanrının kutsal isimlerinin şarkılarını söylemeyi, yani mantra ayinlerini ikimiz de çok seviyorduk. Mantralar, Budizm ve Hinduizmde de vardır. Katolik kilisesindeki "Meryem' e Selam Olsun!" bile bir mantra sayılabilir. Her mantra, Tanrıya veya Tanrıya ait tezahürlerden birine sesleniştir. Bir mantra okuduğunuzda, onu sizden önce okuyan tüm yogiler ve bilgelerle bağlantı kurarsınız. İyileştirmek için, bilgelik için, manevi yaratıcılık için mantralar vardır. Bu liste sonsuzdur. Mantra ayinleri kırk gün boyunca her gün tekrarlanır. Her gün okunan mantra sayısı en az 108 olmalıdır. Bizim ayinlerimizde okuduğumuz mantra sayısı hep bundan çok daha fazlası olurdu. Çoğu geceler, meditasyon minderlerimize oturur ve en sevdiğimiz mantraları 45 dakika boyunca tekrarlardık. Sonra, 15-20 dakika boyunca dualar okurduk. Ardından, olanları sindirebilmek için sessizlik içinde otururduk.
Son birkaç yılda, teknoloji dünyasında akıl almaz bir şey oldu ve insanlar antik mantraları CD'lere doldurmaya başladı. Dünya aniden, Doğu' dan gelen güzel bir çiçekle karşılaştı. İlk defa, mantralar geniş kesimlere ulaştı. Önceki yıllarda, mantralarla karşılaşmak için Hindistan' a gidip bir guruyu dinlemeniz gerekirdi. Tabii, bu mantrayı dijital ortamlardan dinlemekten çok daha büyülü bir yoldur ve insana gurunun kendi deneyimleriyle birlikte çok şey öğretir. Ayrıca insan, yıllar boyu o mantrayı okuyan ve onu o guruya ulaştıran hocalarla da bir bağ kurar.
Gerçi, kişisel deneyimlerimden yola çıkarak, mantraların CD kayıtlarından da, guruyla direkt temas kurmadan bile çok fayda gördüğümü söyleyebilirim CD'lerdeki mantralar da, onları okuyan hocaların ve bilgelerin içinde samimiyetle var olan öğretme arzusunu taşır.
1960'lı, '70'li yıllarda Batı'da manevi arayış içinde olanların çoğu, mantrik müzikler söyleyen gurulardan çok şey öğrenmişti. Bu gurulardan bazıları şunlardır: Krishna Das, Henry Marshall, Deva Premal ve Thomas Ashley Farrand. Sadece oturup mantralarımızı tekrarlamak yerine, CD kayıtlarındaki müziğin büyüsünü de egzersizlerimize ekliyorduk. CD'mizi CD çalara takıp, çalan mantrayı uzun süreler boyunca tekrarlardık. Bunun meditasyonlarımıza kattıkları inanılmazdı.
Bir akşam Andreas üst kata çıktı ve iki saat Deva Premal CD'siyle
151
gerçek bir meditasyona ulaşh. Söylediği gayatri kutsal kelimeler şarkısıydı ve bu, en eski antik Sanskrit kelimeler ayini olarak biliniyordu.
Om bhur bhuvah swah Tat savitur varenyam Bhargo devasya dhimahi Dhiyo yo nah pra chodayat
Bu kutsal kelimeler için birçok çeviri gördüm ama Deva Premal'ın "Essence" CD' sindeki çeviriyi kullanacağım:
"Günbegün, hayatın dengelerinde Doğa bize taptığımızın gerçekliğini gösteriyor Aydınlanmanın parlaklığındaki herkes, bunu ince zekasıyla kavrı
yor."
Andreas'ın meditasyonu bittiğinde yukarıya, yatağıma çıktım. Işıkları söndürdüm. Meditasyon odasında yalnızdım. Bütün oda birden aydınlandı. Fiziksel olarak karanlık olmasına rağmen, altın rengi bir ışıkla doluydu. Bu ışığı kelimelerin manevi gücünün yarattığına inandım. Muhteşem bir deneyim ve yaşadıklarımızın somut bir kanıtı olmuştu bu. Birkaç ay sonra Andreas ile Deva Premal'in atölyelerinden birinde kendisiyle tanıştık. Premal ve eşi Miten CD'yi kaydederken kutsal kelimeleri kullandıkları sırada nelerle karşılaştıklarını anlattılar. Çok benzer şeyler yaşamışlar: Kaydettikten birkaç saat sonra onlar da kendi odalarının ışıkla dolduğunu söylediler.
Birçok sabah güneş doğmadan uyanır, küçük bir ateş yakar ve gayatri kutsal kelimelerin şarkılarıyla sabah güneşinin doğmasını beklerdim. Bu, geleneksel olarak yüzyıllardır yapılan bir tekniktir. Bu kutsal ayinden sonra, bir süre için eski yoga ustalarını ve Hint ustalarını her yaktığım ateşin içerisinde görüyordum. Yoga ustalarının görüntülerini görmüş olmam kutsal kelimeleri doğruluyordu. Bu artık günlük işlerimden biri olmuştu.
1 52
BÖLÜM 24
Budalar Vücut Buluyor
Aylar sonra Andreas ve ben, birbirimiz ve Tanrı için duyduğumuz aşkı giderek büyütüyorduk. Meditasyonlar, ilişkimizde cinsellikten çok daha fazla yer tutar olmuştu. Buda'nın farklı görünümlerine ettiğimiz dualar, günlük yaşantımızın bir parçası haline gelmişti. Meditasyonlarımız sırasında, Tanrının farklı tezahürleriyle ve ermişlerle karşılaşırdım. Buda, aydınlanma kazanmış ermişlere verilen isimdi. Bu, sadece Doğu'ya özgü bir durum değildir. Ermişler tüm milletlerde ve dinlerde vardır. Kadın veya erkek olabilirler. İhtiyacımız olduğunda, zamandan ve mekandan bağımsız olarak, yardıma gelecek bilgelerdir bunlar. Sonsuzluk içinde, Tanrıya ait pek çok farklı tezahürleri vardır.
Gerçekten, Budalar uyanmış ruhlardır, insani varlıklarını Tanrının varlığında eritmişlerdir. Dualar, sadece tekrarlanan kelimelerden ibaret değildir. Her gün yapılan ibadetlerle, insan, günlük hayatında hatta cinsel hayatında bile, Tanrının farklı tezahürlerinin varlığını hissedebilir. Her Buda'nın nezaketi ve kalitesi, bedenlerimizi süsler ve besler. Her birimize ayrı bir anlam katar. Bu, beden ve kalp için şahane bir kazanımdır.
Ben, Kuan Yin için dua etmiştim ve o, beni barış ve huzurla kucaklamıştı. Bu sırada ona pembe, parlak bir ışık eşlik ediyordu. Dharma'nın koruyucuları Savaşçı Budalara seslendiğimde, onlar kor içinde adımlarla marşlar söyleyerek bana geldiler. Zırhları ve keskin kılıçlarıyla içimdeki engellerin hepsini kesmeye hazırdılar. Onların varlığı-
153
nı, her zaman bedenimin çevresinde ateşten koruyucu bir kalkan olarak hissettim.
İsa'ya dua etmek ise, bana merhametin iyiliğiyle altınsı bir sükut getirir. Kutsal Ana Meryem'e seslendiğimde, ana kucağı gibi bir konfor ve güven bulurum. Şevişmeden önce Tantrik Budalara seslenmek, kutsal cinselliğin sırlarını getirir ve bu sırlar ancak yaşanarak öğrenilebilir.
Büyük dini geleneklerin çoğunun Tanrıya ulaştığı kendi mabetleri vardır. Tüm farkları bir kenara bırakırsak, Tanrı gerçektir ve bizi kendisine giden farklı yolların illüzyonuna kapılmamamız, ayrılıkları düşünmememiz konusunda uyarır.
Ayrılmanın arkasındaki illüzyon, Budistler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler, paganlar ve Aborijinler arasındaki gibi çatışmalar olmadan birlik içinde olunabileceğidir. Gerçek aydınlanma tüm ayrılmaların boşluğunun sessizliğinde çözülür. Kutsal güç kendisini birçok formda ifade eder. Bu formların ayrımı sadece insanın aklında belirir. Şimdi insanlığın kalbine akma ve dinsel dogmalardan doğan ayrılmaların sona erme zamanıdır. Boşluk, ne kutsal gücün bütün formlarının doğması ne de geri dönüşüdür. Her şeyin ortasında birçok konuşmanın olduğu bir vagon gibi, hala her şeyin merkezindedir. Eğer tekerlekler ters dönerse merkeziyle birlikte hareketsiz kalır. Farklı dinlerin uygulamaları da aracın ortasındaki konuşmalara benzer, bize ilahi merkezi getirir. Bir ruh boşluğunun içine büyük bir adım attıkları zaman, bütün dinler ve bütün kendini tanıması için gerekenler gözden kaybolur.
155
BÖLÜM 25
Mum Işığı ve Katedraller
Andreas'ın annesini ziyaret etmek için Avrupa'ya gitmeyi planlamıştık. Paris'te birkaç gün geçirebilirdik. Yapmayı düşündüğümüz pek çok şey vardı ama, mantrik egzersizlerimi ihmal etmek istemiyordum. 40 günlük bir egzersizin ortasındaydım, bu yüzden mantra CD'lerimi iki ufak CD çalarla birlikte yanımda götürecektim. Uçuşlar ertelendiğinde havaalanında boş boş beklemek yerine bu CD'leri dinledim. Dinlediğim mantranın adı "Dhanyavad" dı. Sevinç, minnet ve merhamet duygularını uyandırmak için söyleniyordu.
Orada, kulağımdaki mantraları tekrarlayarak gelip geçen insanları izledim. Bu insanların hepsinin yüzünde ilahi ışıltılar vardı. Bunu gördükçe gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Her birine karşı dayanılmaz bir aşk yüreğimde filizleniyordu. San Francisco Havaalanı'nın ortasında otururken, aşkın denizinde yüzer gibiydim. Bu bana, uçak beklemenin bambaşka bir boyutunu göstermişti.
Benim Fransa'ya ilk gelişimdi. Andreas Fransızca bildiği için pek sorun yaşamıyorduk. Paris'teki otelimize yerleştik. Otelimizin çok güzel bir Eyfel Kulesi manzarası vardı. Heyecanımdan duramıyordum. Şehrin her yanını görmek için sabırsızlanıyordum. Ama ilk önce, Paris'in en eski kilisesi olan St. Germain-des-Pres Kilisesi'ne giderek mum yakmak istiyordum. Eyfel Kulesi'ne çok yakın olduğumuzdan, Sen Nehri boyunca yürüyerek St. Germain'e gitmeye karar verdik. Baharın ilk işaretleri artık ortaya çıkmaya, ağaçlarda tomurcuklar çiçeklenmeye başlamıştı. Eyfel Kulesi'ni hayranlıkla izleyerek geçtik ama
157
durmadık. Eyfel' e ulaşmak için turist denizini geçmek gerekiyordu ve maalesef o an için başka önceliklerim vardı. Sen Nehri boyunca heykellere ve mimariye hayran hayran bakarak yürüdük.
Üzerinde Mars heykeli bulunan bir köprüye geldik. Mars'ın çıplak vücudu bana Andreas'ı hatırlattı. "Bu heykel için modellik yapmış olmalısın" diyerek ona takıldım.
Paris'te herkes yürüyordu! Burada hislerinizin yaşayacak bu kadar çok şeyi nereden bulduğunu anlamak kolay. Bistrolardan gelen kokular, yürürken iştahınızı kabartıyor, altın heykeller şehrin üzerinde yükselerek, akşam güneşi altında, şehre ışıltılar saçıyor, Parislilerin evlerinin pencerelerini dantel perdeler süslüyordu. Zarif, ipek eşarplarıyla Parisli kadınlar, hoş kokular saçarak yürüyordu.
St. Germain' de yol kenarları kafeler, sinemalar ve kitapçılarla doluydu. Ama ben, St. Germain Kilisesi'ni arıyordum. Birkaç kişiye sorup tarifleri aldıktan sonra, nihayet bulabildim. Bazilikanın tarihi 542'ye dayanıyordu. Paris'in ilk gotik mimarisiydi, ancak yıllar boyu yapılan düzenlemelerle romanesk kemerleri ve 6. yüzyıldan kalma mermer sütunları eklenmişti.
Kiliseye girdik. Katedrallerde gördüğüm şuydu ki, kutsal suyun her zaman büyük mihrapta durması gerekmiyordu, kilisenin çevresindeki ufak sunaklarda da durabilirdi. Böylece insanlar tek başlarına durup istedikleri azizlerle birlikte özel dualarını edebiliyorlardı. Yüzyıllardır dualar ve ibadetler, ruhları besleyen ziyafetler olmuştu. Kendime "Küçük Çiçek" Azize Teresa için ayrılmış ufak bir sunak buldum. Çocukluğumda en sevdiğim azizelerden biriydi, onun önünde diz çöktüm, ayaklarının önüne bir mum yaktım ve dua etmeye başladım. Katedralin içinde güzel bir ses yankılandı, Meryem Ana'ya söylenen Fransızca şarkılardı bunlar. Şarkı söyleyen kadının sesiyle ruhum adeta yükselmeye başladı. Bu enerji bedenimde sanki bir şimşek gibi yayıldı. Kollarımı iki yana açarak enerjinin vücuduma daha çok, daha kolay dolmasını bekledim. Şarkı söyleyen ses güçlendikçe, Tanrı beni kucaklıyordu. İçimde bir ses yükselerek bana seslendi: "Evine hoş geldin, kızım!" İşte şimdi, Paris' e gelmiştim. Şarkının hafiflemesiyle ben de yavaşça, bedenimde daha sakin bir hale geçtim.
Kiliseden ayrılırken:, basamaklarda yaşlı bir dilenci gördüm. Önüne birkaç frank bıraktım ve yolun karşısındaki kafeye yürüdük.
159
BÖLÜM 26
Aşıklar Şehri
Paris ziyaretimiz sırasında pek çok güzellikle karşılaştık. Aklımızda yer eden sadece güzel manzaralar değildi. Ben aynı zamanda Parislilerin özgüvenlerinden çok etkilenmiştim. Öyle görünüyordu ki Parisli kadın ve erkekler, Amerikalılara nazaran çok daha fazla seksüel özgüven sahibiydi. Bu güvenin dış görünüşleriyle ilgisi yok gibiydi -her yaşta, her beden ölçüsünde, güzel ve o kadar güzel olmayanlarda, herkeste vardı. Kadınların çoğunun yüzünde, yüzeyin altından yansıyan duygusal bir doymuşluk vardı. Kendimize bunun sebebinin ne olduğunu sormaya başladık.
Paris'te ilk öğle yemeğimiz Hilton Oteli'ndeydi. Masalar birbirine oldukça yakın yerleştirilmişti. Yan masadaki kişiyle dirsek dirseğe oturmak durumundaydınız. Restoran işadamlarıyla doluydu. Andreas'la yanımızdaki iki adamın yemek yiyişini izledik. Biri çok iriydi, 150 kilo vardı. Ama bizi etkileyen onun iriliği değildi. Bedeninin iriliğine rağmen, çok kibardı. Yemeği sipariş edişi, yemek yiyişi ve giyimi. . . Her şeyiyle cinsel bir özgüveni yansıtıyordu.
Otel asansörüne bizimle birlikte 60'larının sonlarında bir çift de bindi. Birbirlerine bakışlarından ve öpüşmelerinden, kadının gözlerinde cinsel doyumu görebilirdiniz. Bu bana, Fransız bir arkadaşımın ilişkiler hakkında söylediklerini anımsattı. Bana eski bir Fransız deyişini aktarmıştı: "En iyi çorba, en eski tasta yapılır." Bu yaşlı çift, şüphesiz iyi bir çorba yapmıştı.
Andreas'la, Paris'te gördüğümüz insanlarla Amerika'dakileri kar-
161
şılaştırmaya başladık. Amerikalı güzel bir kadının gözbebeklerinde sıklıkla tatminsizlik görürsünüz. Belki bu, bağımsız bir kadın olma savaşı verirken, bir erkeğe ihtiyaç duymamak için, onu doğasındaki çok temel bir şeyden vazgeçmek zorunda bırakmıştır: Kadın cinselliği ve doğal duyguları. Bunu gençlerde değil de daha çok orta yaş grubunda görmemizin sebebi ise sanırım bu kadınların görmüş geçirmiş ve ilişkilerinden yara almış olmalarıdır. Bu yüzden kendilerini başka bir ilişki olasılığına kapatmışlardır. Bunu, ilişkilerinde duygusal ve cinsel açıdan doyuma ulaşamamış kadınlarda gördüm. Bu yüzden Andreas'a sık sık "sen benim güzellik sırrımsın" derim. Onunla sevişirken gözlerime parıltılar, adımlarıma hafiflik ve bedenime güçlü bir duruş gelir.
Fark ettim ki Paris'te herkesin mükemmel ilişkileri yok, hatta bazen hiç ilişkileri yok! Sonra kendime onları besleyerek böylesine özgüven kazandıran şeyin ne olduğunu sormaya başladım. İlk sebep, güzelliğin her yerde oluşu. Adım attığınızda gözleriniz sanatla, heykelle ve mimariyle bayram ediyor. Fransız yemekleri sıradan bir yemekten çok sanat eserlerini andırıyor. En basit manavda bile sebzelerin düzeni sanki bir sanatkarın elinden çıkmış gibi. Güzellik her yerde. Güzellik iyilik getiriyor. Güzellik duyular aracılığıyla ruhu besliyor. Fransız dili günlük ifadeleri bile şiirsel şarkılara çeviriyor.
Görünüşe göre bir insanın genç ya da yaşlı, şişman ya da zayıf, güzel ya da çirkin olması fark etmiyor, herkesin bir cinselliği var. Parislilerin duyguları sanat, yemek, güzel kokular, iyi elbiseler ve şefkatlerini gösterebilecekleri yasaksız yollarla doyurulmuştu.
Erkekle eşitliğini kazanmaya çalışan Amerikan kadını çoğu zaman Amerikan erkeğini hadım etti. Kadının özgürlüğü bu ülkeye pek çok değişim getirmesine rağmen, bazı dengesizliklere de yol açtı. Bazı kadınlar, seksi imajlarından hoşlanan erkekleri hadım ettirdi. Burada tabii, erkeğin kötü niyetli olduğu durumlardan bahsetmiyorum.
Şu ilginç gözlemimi belirtmek isterim; politik arenalarda erkeklerin abartılmış cinsel avantajlarını kınamak ve karşı durmak için gelen kadınlar, gelir artışıyla birlikte ilk önce yüz kaldırma ve liposuction yaptırmaya koşuyorlar. Bu ne demektir? Baştan çıkarıcı olmak istiyorum ama öyle olduğumda da bana bakma ve bana dokunma! S�nırım medya bizi bir seksi kadın imajıyla kuşatıyor. Amerikan kadını bilinçsiz olsa da hala katı kurallar iş görüyor.
Hollywood ve medya, gerçekte ancak birkaç kişiye uyan gerçeküs-
163
tü bir kadın imajı çizdi. Reklam panolarında, dergilerde, otobüs reklamlarında hep bu doğaüstü seksi kadın imajına maruz bırakıldık. Bu yüzden, çoğu Amerikalı kadının, hatta güzel olanların bile, bedenleriyle barışık olmaması ve bedenlerini kabullenememesi çok normal. Reklam sektörü bize bu kusursuz imajı sürekli diretiyor.
Bugünlerde pek çok dergide bu portrenin değiştiğini, artık daha kilolu ve daha yaşlı kadınlara da yer verildiğini görüyorum. Bunlar, Amerikalı kadının iyileşmesini destekleyecek adımlar. Bu dergileri alan kesimin büyük çoğunluğu yetişmekte olan yeni nesil. Bu yüzden medyanın gerçekçi öğelerle bir kadın imajı çizmesi çok akıllıca olacaktır.
Yabancı filmleri izlerseniz, görürsünüz ki aktrisler de herkes gibidir. İngiliz ve Avustralya filmlerinde genelde gözlemlediğim bu oldu. Karakter rollerini üstlenen aktörler genelde güzellik ikonları değildir. Sanırım, medya da artık bu konuyu fark etmeye başladı.
Yaş ilerledikçe güzellik azalırken bilgelik artar. Bu yaşlarda güzellik artık pürüzsüz bir cilt veya 34 beden bir elbise demek değildir. Fiziksel görünüşten çok daha fazlasıdır. Ruhun güzelliğini besleyen akıl ve yürekteki yüceliktir. Bir kadın gençken, güzellik önünde pek çok kapıyı açar. Ama eğer ruhunun güzelliğini sağlayamazsa zaman görünüşünü çalar. 45 yaş geldiğinde negatif düşünceleri veya kirli duyguları saklamak zordur; beden, içindekini yansıtır. Stresli yaşam tarzı da yıllar sonrasında etkilerini gösterebilir. Şakti dişi enerjisini beslemek ve ona iyi bakmak güzelliği getirecektir. Bu, sevgi dolu bir ilişkiyle de sağlanabilir, sevgisiz bir ilişkiden kurtulmakla da. Sanat, doğal güzellik ve rafine bir yaşam Şakti'yi besler. Meditasyon en güzel güzellik kürlerinden biridir; akıl huzuru, sessiz ve güzel bir ışık olarak yüzümüzden yansır. Ruhunuzla barışmanız gözlerinize ve yaşamınıza parıltı katar. Paris'te öyle güzel bir çevre gördüm ki, bununla beslendiğimi hissettim. İnsanların yüzlerinde, görüntülerinden bağımsız bir cinsel özgüven gördüm. Bu şehir gerçekten aşıklar şehriydi.
164
BÖLÜM 27
CD Samadhi
Almanya'ya vardığımızda, Andreas'ın annesi bize odalarımızı gösterdi. Andreas'la kendi çocukluğundaki odasında yatacaktık. O odada kalacak olmak, onun büyüdüğü yerde uyumak duygularımı karıştırmıştı. Bu sanki onun geçmişine açılan bir pencereden girmek ve onu şimdiki kişiliğine ulaştıran geçmişi öğrenmek gibiydi.
Andreas'ın annesiyle birlikte mutfak masasının etrafına oturup çay içtik ve yolculuğumuz hakkında sohbet ettik. Artık yatma zamanıydı, birkaç saatlik uyku sonrasında jet-lag olduk ve kendimizi gece yarılarında uyanır bulduk. CD çalarlarımızı dinleyerek yatakta uzandık, el ele mantralar dinledik. Bunu saatler boyu yaptık, gecenin dinginliğinde sessizce oturup mantralarımızı tekrar ettik.
Almanya' daki üçüncü günümde, Andreas da annesiyle olduğundan, o İngilizce bense Almanca bilmediğimizden, erken yatmaya karar verdim. Kulaklıklarımı takarak yatağa uzandım. Henry Marshall CD' sindeki bir üçlü tanrıça mantrasını dinlemeye koyuldum. Bu mantrada Saraswati, Maha Lakşmi ve Durga, Hindu tanrıçanın üç farklı görü:r�ümü yüceltiliyordu. Saraswati yaratıcılığı, Lakşmi bolluğu ve Durga hiddetli bir koruyuculuğu simgeliyordu. Mantranın güzelliğiyle kendimden geçerken harika bir şey oldu. Ceset pozu da denen Shavasana dinlenme pozisyonunda duruyordum. Bu duruş genelde yoga egzersizleri sonrasında bir dinlenme pozisyonu olarak kullanılır. Bacaklarınız açık vaziyette ve ellerinizin avuç içleri yukarı bakacak şekilde oturursunuz. Mantrik meditasyonla kendimden geçmeye başladı-
165
ğım sırada, içime öylesine büyük bir enerji doldu ki küçük parmağımı bile kıpırdatamıyordum. Bedenim taş kesilmişken ruhum bir mutluluk yaşıyordu. Bu şekilde ilk defa ceset pozisyonunun anlamını kavramış oldum.
Kulaklık kullanmanın güzelliği mantrayı vücudumda da duyumsayabiliyor olmamdı. Her atomum sanki mantrik seslerle doluyordu. Bu halim, birkaç saat "lboyunca sürdü ve kıpırdayamayacak durumdaydım. Hiç de korkmuyordum! Tanrının verdiği bir şeyi yaşıyordum. Derin bir rahatlama, Tanrıyla tam bir bütünleşme, tam bir tatmindi yaşadığım. Kulaklıklarımı çıkardım. Andreas bana kapıyı açtı. O da annesini ziyaretten yeni dönüyordu. Ben de kendi "Büyük'' annemi ziyaret etmiştim.
167
BÖLÜM 28
Dişi Budaların Şerefine
Bir akşam, oturdum ve şimdiye kadar yaşamış tüm ermiş kadınları düşündüm. Acaba bu dişi Budaların kaçı sessiz ve hiç farkedilmemiş bir hayat yaşamıştı? O akşam, onların varlıklarını çağırmaya karar verdim.
Dünün, bugünün ve yarının tüm dişi Budalarının, özellikle de yüzyıllarca tanınmamış olanların, varlığını ve gücünü çağırıyorum.
İstedim ki, bilgelikleri bana ulaşsın ve onların da bir sesi olsun. Dişi Budalar bana isimsiz halleriyle göründü. Bazıları Doğu' dan geliyordu. Diğerleri ise antik zamanlarda gördüğümüz rahibelerdi. Bu çağırma, benim favorim olmuştu. Bunu aylar boyunca tekrarladıktan sonra, güzel bir sürprizle karşılaştım. Taşındıktan sonra, Shasta Dağı'nda geçirdiğim ilk yılbaşımdı. Yılbaşı arifesi için annemi ve erkek kardeşimi davet etmiştik. Yemeğimizi yiyip hediyelerimizi açmaya koyulmuştuk. Annem, Andreas'la bana bir paket uzattı. Paketi açtığımızda içinde antika ahşap bir Kuan Yin heykeliyle karşılaştık. Bu heykel anneme uzun yıllar önce ölen kuzeninden kalmıştı. David, annemin kuzeni, bir akademisyendi ve ateistti. Evinde böylesine güzel iki eser bulundurması yeterince tuhaftı. Bu eserlerden biri Madonna ve çocuk resmiydi, diğeri ise bu çok güzel ve çok eski Kuan Yin heykeliydi. Heykeli incelerken, yüzünde koyu bir yara izi olduğunu gördüm. Heykelin yüzüne derinlemesine baktığımda bu yara izi bana Çekoslavakyalı Siyah Madonna'yı hatırlatmıştı. Bu ünlü Siyah Madonna, pek çok tedavi ve mucizeyle anılan biriydi. Ve yüzünde boydan boya bir
169
yara izi taşırdı. Karşımda gördüğüm ise, siyah abanoz ağacından yapılmış ve aynı izi doğal olarak taşıyan bir Doğu Madonna' sıydı.
Birkaç gün sonra, Andreas'a bu heykeli mihrabın üzerine koymayı önerdim. Çünkü daha önce hiç açıkça kutsanmamıştı. Heykelimizi mihrabın üzerine yerleştirdik ve Om Mani Padme Hum mantrasını uygulamaya koyulduk. Bu mantra, Avalokiteşvara'nın yani, Tutku Budasının mantrasıydı: •Bu Buda, aydınlanmasının doruğuna eriştiğinde, yani nirvanaya ulaştığı sırada, insanlığın acı çığlıklarını duymuştu. Bunun üzerine tüm insanlığın acıları dinene ve tüm insanlık aydınlanana kadar tekrar tekrar dünyaya geri geleceğine söz vermişti. Bu, Bodhisattva sözüydü. Budizm Çin' de yayılırken, A valokiteşvara dişil yönüne ağırlık vermiş ve Kuan Yin'e dönüşmüştü. Tibet'te, Avalokiteşvara Chenresig diye bilinir ve onun dişi Şakti'si Tara'dır. Tara'nın pek çok görünümü vardır ama en ünlüsü Jetsun Dolma, Yeşil Tara olarak da bilinen Budaların Anası kimliğidir.
Kuan Yin heykelimiz mihrabın üzerinde, çevresinde sandal ağacı kokuları saçan mumlarıyla dururken, kendi sesim beynimde arı vızıltısı gibi titreşimler çıkararak Om Mani Padme Hum (kalbin nilüferindeki mücevher) kelimelerini söyledi. Farkındalığım artıyordu ve bu heykelin bana bu yolla gelmesini daha iyi kavrıyordum. Sembolik olarak, bu heykel Tanrı inancı olmayan birinin evinde duruyordu. Yani bu dişi Buda yalnızca bir süstü. Yüzünde Siyah Madonna'nın izini taşıyordu. Siyah Madonna Tanrının yüceltilmeyen, her ne şekilde -Toprak Ana, Kutsal Cins, azizeler ve Şakti gibi- olursa olsun Doğu ve Batı dinlerinin hiçbirinde yeri olmayan, dişil tarafını simgeliyordu. Andreas'ın Kuan Yin heykelinin sembolik anlamına baktığımda şimdi yüceltildiğini fark ettim. O gün, onun ve onun gibi tanınmayan diğer dişi Budalar için mihrabın başında dua ettik.
171
BÖLÜM 29
Sekiz Yıl Sonra
Andreas'la yaşadıklarımın bedenime yerleşmesi iki buçuk yılımı aldı. Hala egzersizlerimizi yapıyor, derslerimizi alıyor ve günlük hayatın perdesini aralayıp Tanrıyla buluşuyorduk. Karma, Tanrının filmlerdeki insan romantizminin üzerindeki farkındalığına dayandığından, bu tip ilişkilerde hızla sonuç verebiliyor.
Amaç, birbirini uyandırmak ve dünyaya büyülü ve tutkulu yaratılar sağlamak. Bunun her zaman kolay olduğunu söyleyemeyeceğim, kutsal ilişkilerde bile hayattaki inişler ve çıkışlar hep vardır. Bu büyüye ulaşmanın bedeli de ağırdır. Mükemmeliyet insan deneyiminde şekillenir. İnsani kusurlarının üzerine çıkabilmeyi ve Tanrıya ulaşmayı, bu yolda bir olabilmeyi öğrenmek gerekir. Birbirimize ayna tutup hayatı temiz ve görünür kılmalı, eskinin zincirini kırmalıyız. Büyük görev budur.
Ufak ufak, kutsal çiftlerin birbirlerini bulduğunu duyuyordum. Aşkları ortaya çıkıyor ve bileşkelerinden daha büyük bir nedenle birbirlerine bağlanıyorlardı. Bunlar, gelecekte kutsanacak ilişkilerdi. Kutsal çiftlerin her biri sevgi ve gerçeklikle diğerinin aynası oluyordu. Bu uyum, daha büyük bir içsel farkındalık sağlıyordu. Bu farkındalık dalgası, bizi eve, Tanrının gerçekliği limanına ulaştıracaktı.
173
BÖLÜM 30
Meditasyonlar
Rahim iyileştiren Meditasyon
Bir sandalyeye rahatça oturun. Sırtınız dik ve bacaklarınız rahat konumda olsun. Gözlerinizi kapayın ve derin nefes almaya başlayın. Nefesinizin sadece akciğerlerinize değil, tüm bedeninize dolduğunu düşünün. Şimdi başınızın birkaç santim üzerinde parlak bir yıldız olduğunu hayal edin. Bu yıldızın yanına bir yıldız daha ekleyin. Ve yanlarında bir tane daha. Ve bir tane daha. Sıralamaya 12 yıldıza ulaşana kadar devam edin. Bilincinizin bedeninizin dışında, benliğinizle birlikte dolaşmasına izin verin.
Şimdi derin bir nefes alın ve içi boş, beyaz ışıklı bir tünelin 12 yıldızdan aşağı dümdüz gelerek başınızdan içeri girdiğini düşünün. Bu tünel beyninizle omurganızı birleştirsin. Işık omurganızdan geçip kuyruksokumunuza ilerlerken derin nefes almayı unutmayın. Bu ışıklı tünelin oturduğunuz yerden geçerek yeraltına ilerlediğini düşünün. Işık, dünyanın derinliklerine ilerliyor, diye düşünün. Ve farz edin ki bu tünel, yeraltından bir dalla dışarıya çıkıyor. Birkaç derin nefes alın ve tünele gönderin. Nefesinizin benliğinizden toprağa geçtiğini ve size geri döndüğünü düşünün.
Bilinciniz içinde gezinerek çakra tacınızı bulun. Eğer çakranızın rengini göremiyorsanız, aklınızda ilk beliren rengi seçin. Genelde seçilen renkler mor, pembe ve mavidir. Sizin için sakinleştirici rengi bulun. Ve kendi renginizi unutmayın.
Şimdi rahminize yolculuk etmenin vakti. Bilincinizi buraya çeker-
175
ken, yumurtalıklarınızı bulun. Sağ yumurtalığınıza gidin ve nasıl olduğunu hissedin. Kasılmış mı? Etrafı karanlık mı? Çevresinde hiç nesne görüyor musunuz? Üzerinde takılıp kalmış çengeller görüyor veya hissediyor musunuz? Herkesin bu deneyimi farklı olacaktır. Bu yüzden kendi hislerinizi kullanın Yumurtalığınızın ardına bakmayı unutmayın. Şimdi onun içinde bulunduğu koşulları anlayabilirisiniz. Şimdi temizlenme meditail)'onuna hazırız.
Peki, omurganızın içindeki ışık boşluğunu hatırlıyor musunuz? Şimdi nefesimizi elektrik süpürgesi olarak kullanacağız. Nefes alacağız ve tüm koyu renklerimiz ve yumurtalıklarda hapsolan enerjimiz bu boşluğa hapsolacak. Sonra nefes verdiğimizde tüm bu kiri içimizdeki boşluktan Toprak Ana' ya göndereceğiz. Toprak Ana müthiş bir dönüştürücüdür. Nefes alıp verdiğiniz sırada, yumurtalıklarınızdaki enerji temizlenirken, geçmişe ait düşünceler veya sahneler gözünüzün önünde belirebilir: Eski sevgililer, kocalar . . . Yaratıcı gücünüzü engelleyenleri gördüğünüzde sakın korkmayın. Onlara bir kez bakın ve süpürün gitsin, yumurtalıklarınız temizlensin ve kendi yaratıcı gücünüz yeniden özgür kalsın. Bundan sonra biraz yorgun hissedeceksiniz. Normal nefes alışınıza geri dönün. Çakra tacından istediğiniz rengi seçin ve bu rengi yumurtalıklarınız üzerinde yatıştırıcı bir solüsyon yerine kullanın. Yumurtalığınızı iyileştirin. Onu yatıştırın. Sonra tekrar temizliğe dönün, önceki gibi nefes almaya başlayın. Eğer tekrar bir problem görürseniz veya inatla enerjinizi engelleyen birini bulursanız, kristal bir bıçak vizyon edin ve bununla onun enerjisini kesip alın. Nefes almaya devam edin ve istemediğiniz düşünceleri ışık tünelinden Toprak Ana'ya verin. Yumurtalığınıza geri dönmeyi unutmayın. Şimdi yatıştırıcı rengi uygulama vakti. Sakinleştiğinizi hissedene kadar yatıştırıcınızı kullanın. Sağ yumurtalığınızı bitirdiniz.
Sol yumurtalığa geçin ve sağdakinde yaptığınız aynı işlemi tekrarlayın. Yumurtalıklar bittikten sonra rahme geçin ve nefes aldıran aynı işlemi yapın. Yumurtalıklar ve rahimde gezinirken, geçmişiniz sahne sahne gözünüzün önüne gelecek. Bu sahneleri iyi inceleyin ve onları boş bir tüpün içine atın gitsin. Ardından yumuşatan renkli merhemi kullanmayı unutmayın.
***
177
Ne zaman ki kendinizi hazır hissedersiniz, o boşluktan kurtulun ve onu dünyaya bırakın. Nefes alın ve bırakın kalan ışıltı omurganızdan geçip 12 yıldıza doğru başınızdan çıksın. Nefes verin ve bedeninize dönün. Gözlerinizi açın ve meditasyonunuzu günlük hayatın içine entegre edebilmek için kendinize zaman tanıyın.
Yumurtalıklar yaratıcı gücünüzdür, sadece bebek için değil dünyadaki projeleriniz için de. Bu, hayatın tüm kıvılcımının kadın bedeninde başladığı yerdir! Tamamen kendi yaratıcı gücünüz!
178
Siyah Madonna'nın Arındırıcı Banyo Meditasyonu
Şimdiye kadar en iyi meditasyonu banyo küvetinde yaptığımı fark ettim. Eğer yoğun bir hayatınız ya da aileniz varsa, banyo, kutsal mekanlar arasında en uygun yer olarak değerlendirilebilir.
Gerekenler: Çekoslovakyalı Siyah Madonna'nın resmi Yedi beyaz karanfil İki bardak tuz Bir bardak doğal deniz tuzu İsteğe bağlı uçucu yağ Bir mum (pembe veya beyaz) Kendinize ayıracağınız 60 dakika.
Kendinizi sıcak bir banyoya bırakın. Yedi karanfili alın, çiçek kısmındaki petalleri koparın ve banyo suyunuza ekleyin. İki bardak tuzu ve bir bardak doğal deniz suyunu katın. Eğer dilerseniz sizin sevdiğiniz saf bir uçucu yağı da ekleyebilirsiniz. Uçucu yağlardan size önerebileceğim birkaçı:
Arınma için adaçayı yağı Kalbin arınması için gül yağı Hormonların dengelenmesi için misk adaçayı Dönüşüm için selvi.
Beyaz karanfillerin kenarlarında tırtıkları vardır. Öfke de astral düzlemde keskin, sivri kenarlı görünür. Banyo ve meditasyonla, ka-
179
ranfil yaprakları suya bırakıldığında vücutta depolanmış öfke serbest kalacaktır. İki benzer çiçek özünün kullanımı birbirlerini nötrler, bu çiçek tıbbında çok iyi bilinen bir terapidir.
Meditasyon: Bir mum yakın. Mumu, Siyah Madonna'nın fotoğrafının yakınına koyarak resmi daha rahat görebilirsiniz. Işıkları söndürün, kapıyı kilitleyin ve kendinizi küvete bırakın. Gözlerinizi kapatın ve kaslarınızın gevşemesine izin verin.
Karnınızın içini dolduracak şekilde derin bir nefes alın. Aklınızı ve düşüncelerinizi yavaşlatın. Siyah Madonna'nın resmine bakın, detaylara odaklanın. Resmi aklınızda tutmaya çalışın. Şimdi, kendinizi resmin yerine koyun. Gözlerinizi kapatarak kendinizi Siyah Madonna farz edin. Teniniz onun teni, Toprak Ana gibi koyu. Gözleriniz onun gözleri, bileni gören ve affeden. Meditasyonun en önemli kısmı burasıdır. O yüzden buraya odaklanın. Çalıştıkça daha kolay olacaktır. Şimdi, yüzündeki yarayı görün. Yaraya derinlemesine bakın ve içindeki altın rengi ışıldamayı görün. Yaranın açıldığını ve içinde kadınlığınızın yaralarını barındırdığını hayal edin. Yaranın yerini ve barındırdıklarını kendinize itiraf edin. Duygularınızın yükselmesine izin verin. Sizi inciten durumları hayal edin. Acılarınızı itiraf edin. Tüm yaralarınızı Siyah Madonna'nın yüzündeki yaraya hapsedin ve "şimdi hepsi ışığa dönüştü" diye tekrarlayın.
Size acı veren her anıyı gözlerinizde canlandırın. Çözülmemiş duygularınızı hissedin, bunları yaranın içine hapsedin ve tekrarlayın: "Şimdi hepsi ışığa dönüştü."
İyileştirme ihtiyacı duyduğunuz her zaman tekrarlayın ve acılarınızı, değiştiremediğiniz her şeyi ışık saçan yaranın içine yerleştirin.
Bedeninizin şimdiye kadar sakladığı acılarla yüzleşmek sizi yorabilir, her seferinde kendinize dinlenmek için zaman tanıyın ve daha sonra hazır hissettiğinizde yeni bir durumu düşünmeye başlayın.
Öfkelenecek olursanız, öfkenizi nefesinizle birlikte dışarı verdiğinizi düşünün. Banyonuzdaki çiçeklerin öfkenize değdiğini ve onu yok ettiğini hayal edin. Öfkenizle ilgili kendinizi yargılamayın. Önce kendinize nazik olun.
Eğer içinizde suçluluk duygusu uyanırsa, bilin ki bu duygu eskiden yaşanan ilişkilerle sizi tutkal gibi birbirinize yapıştırır, yapılacak tek şey nefesinizle birlikte suçluluk duygunuzu ve onunla alakalı herkesi dışarı vermektir.
Anılarınıza şahitlik etmek bu meditasyonda önemlidir, farz edin ki
181
hayatınız bir film ve siz de seyrediyorsunuz. Bu şekilde olayları daha objektif görebilirsiniz.
Nefes almaya devam edin. Acılarınızı yaraya hapsedin ve onları ışığa dönüştürün.
Siyah Madonna'ya anlatacaklarınız bittiğinde, ondan kalbinizi ve rahminizi iyileştirmesini dileyin. Sizi kutsayarak dönüşümünüzü tamamlamasını dileyin. Acılarınızı hapsettiğiniz yaranın kapandığını ve Siyah Madonna'nın size şifa verdiğini hayal edin. Mumu söndürün ve küveti boşaltın.
Bir süre sessizce yatağınıza uzanın ve hayal ettiklerinizle bütünleşin.
Bu, en güçlü meditasyonlardandır ve her seferinde bir öncekinden daha verimli olur. Rahminizi iyileştirmek, bir soğanın dış katmanlarını sırayla soymak gibidir. Bir süreçtir ve zamanla en iyiye ulaşılır.
182
Bağışlama Meditasyonu
Genelde meditasyona başladığımda, ilk, kaç kişiyle sorunum olduğuna dair bir liste yaparım. Duygularımı, öfkemi ve beni affetmekten alıkoyanları temizlemeye her şeyi olumlayarak başlarım. Örneğin:
Ruhumdaki İsa, senin ruhundaki İsa'yı affetsin. Ancak İsa, aramızdaki mağduriyeti giderebilir.
Bu sizin mantranız olsun. Yakınlarınızda bir tespih bulundurursanız okuduğunuz mantraları daha kolay sayabilirsiniz. Şimdi affedemediğiniz kişiyi gözünüzün önüne getirin. Onu kalbinize koyun ve mantranızı tekrarlayın. Kutsal kelimeler başladığında duyguların saklandığı sandığınız açılacaktır. Bu sandık size affedememe nedenlerinizi listeleyecektir. Onları ortaya çıkaralım. Öfkeniz sürse bile kelimeleri tekrarlamaya devam edin. Bu ilk bakışta size inişli çıkışlı bir yol olarak görülebilir. Beyniniz küskünlüğünüzü atmak istemeyebilir, fakat siz kutsal kelimelerinizi tekrarlamaya devam edin. Bu günler ya da haftalar alabilir. Ama kutsal kelimelerinizi tekrarlamaya, sizi küstüren ve üzen kişileri somutlaştırmaya devam edin ve affedin. Başta engebelerle dolu olan yol giderek düzelecek.
Mantra, duygularınızı serbest bıraktıkça duygularınızı temizleyecek ve farklı bir gözle görmeye başlayacaksınız. Örneğin bir adamı affedebilmek için çok zaman harcadım ve ardında yaralanmış olan küçük bir çocuk gördüm. Bu açıdan bakınca onu affetmeyi başardım. Tamamen affedebildiğinde duygusal şeyler durmaya başlar ve kendini temizlenmiş hissedersin. Duyguların su yüzüne çıktığında onları durdurmak isteyebilirsin. Ama durdurma, bırak açığa çıkıp dağılsınlar.
183
Affedilmeyen duygular karmayla bir sonraki hayatınızda size geri gelecektir. Kendinizi onları serbest bırakmaya ayarlayın. Negatif duygular kalbinizi kolesterolün damarları tıkadığı gibi tıkar.
Ben meditasyonu pek çok kişiye uyguladım. Benim için büyük bir deneyimdi. Ayrıca bazı zor karmik durumlar içeren insanlara da uyguladım. Bazen uzun bazen kısa sürüyordu. Ama bitirmeden bırakmadım. Bazı durumlar bir çift meditasyonla geçebilirken, diğerleri haftalar hatta aylar sürebilir.
Listeyi tamamladıktan sonra yeniden envanter hazırlayın. Bunu yılda bir kez yapın çünkü, hayat bazen ilişkilerin mücadelesi haline gelebilir.
Ben affedici meditasyondan bahsettiğimde, kötü niyetli biriyle yaşamaya alışmaktan veya bunu sindirmekten bahsetmiyorum. Kadınlar, çoğu zaman, uyumlu doğaları sebebiyle, karşılarındaki insan acı veren biri olsa da onu bırakmazlar. Ama Dalai Lama'nın dediği gibi "Çinli komünistleri affediyorsam, bu onlarla oturup çay içeceğim anlamına gelmez."
184
Genetik Arınma Meditasyonu
Bu bir somutlaştırmayla yapılan kutsal kelimeler (mantra) ayinidir. Ben Kutsal Annemizin mantralarını kullanırım. Burada Kutsal Annemizle bağlantıya geçirebileceğimiz doğru mantraları bulmak önemlidir.
Bakire Meryem Hıristiyan Kutsanmış Meryem, Rabbin seni zarafetle doldursun Kadınlar arasındaki yaratıcısın sen ve rahminin meyvesi İsa'yla
kutsa bizi. Kutsal Meryem, Tanrının Annesi, bizim için dua ediyorum şimdi
ve ölüm saatimize kadar. Amin.
Kuan Yin Çinli Namo Kuan Shi Yin Pu Sa
Yeşil Tara Tibetli Om Tare Tuttare Ture Soha
Durga Hintli Om Dhum Durgayei Namah
185
Bu meditasyonda günah kelimelerini kullandım. Kelimelerin orijinal anlamları okçuluktan gelir. Oku fırlattığında ve hedefi vuramadığında bu okçuların günahı olur, diğer deyişle merkezin dışındasındır.
Birini seçin ve mantralarınızı öğrenin; dualarınızı, aflarınızı toparlayın ve kelimeleri ezbere on kez tekrarlayın, sonra durun. Adağınızın üzerindeki kalbinizi kullanarak çocukluğunuzu görselleştirin ve eğer bir görüntü yoksa, içinizdeki çocuğu gözünüzün önüne getirin. Kanınızda taşıdığınız bütün olumsuz örnekleri tamamen uzaklaştırın. Şimdi on adet Kutsal Anne kelimeleri yapın.
Şimdi annelerin annesi için kalbinizden bir sunak verin. İşlediğiniz bütün günahları tamamen affetmesi için tekrar sorun. Başka on kutsal kelime hazırlayın. Bunu bir de büyük büyükanneniz ve büyük büyük büyükanneniz için yapın. Büyükbabanızı ve büyük büyükbabanızı dahil etmek oldukça önemlidir. Sadece aile ağacınız boyunca çalışın. Her dal için şifa isteyin. Eğer isimlerini biliyorsanız daha iyi olur, bilmiyorsanız akrabalık derecelerinize göre adlarını söyleyin.
Nasıl annenizin soyu için yaptıysanız, babanızın soyu için de aynılarını yapın. Kendi çocuklarınızı da içererek dua ediyorsanız onların babaları için de aynı duaları edin. Bu meditasyon biraz zaman alır ama kayda değer bir meditasyondur. Meditasyonunuzu tamamladıysanız, kanınızda akan altın ışığı görün ve yazın. Kutsal Annemize verdiği şifa ve rahmet için teşekkür edin. Ayrıca atalarınıza da teşekkür edin.
Ben bu meditasyonun işe yaraması için yaklaşık altı ay boyunca çalıştım. Bu sırada hayatını kazanmak için bütün gün çalışan bir anneydim. Sadece dua etmek için zaman ayırıyor, diğer zamanlarda çalışıyordum. Birçok aileyle ilgili iç gerçekleşmeleri bu zaman dilimlerinde oluşur. Ataların kurtuluşu için muazzam bir uygulama olabilir.
Bu denemeye ilk torunum olduğu sırada döndüm. Bu tekniği gelinimin hamileliği sırasında kavradım. Eğer ciddi bir şekilde ailenizin arınmasını isterseniz zaman bulabilir ve gerçekten harika bir işe kendinizi atlayabilirsiniz.
186
Zikirler
Zikirler ilahi gücün bedene tamamen dolması için bir davettir. Bu dualardan farklıdır. Dualar direkt olarak kendinizin dışında gelişen olaylardır. Zikirler Tanrının olma olasılığını oluşturur. Bu ilahın varlığıyla tanışmada son derece önemlidir. Bir egonun kendine saldırıp Tanrıyla birleşmesi senin kapalı kutundan çıkman anlamına gelir. Tanrı, kutsal gücün şekil almış bir halidir. Kutsal güç, form veya formun dışında bir kimliktir. Farklı tanrılar, melekler veya şeytanlar parlayabilen bir cam gibi vitray camların pencereleridir.
Zikirlerinizde Buda'yı, azizleri ve büyük melekleri kullanmalısınız. Ancak, asla kılavuz kullanmayın ya da tamamen manevi ruhları kullanın. Beklenmeyen etkilere karşı kendinizi açmalısınız. Her Buda veya azizin sizin dualarınızı kabul ettiği kendi alanı vardır. Örneğin şifa isterseniz, Şifacı Buda veya Raphael' den isteriz. Korunmaya ihtiyacınız varsa, baş melek veya Savaşçı Buda' dan isteriz.
Geleneksel olarak, Budizmde bir kadın Buda aranmıyordur. Kadınlara genellikle Bodhisattva adı verilirdi. Ancak, kendi zikirlerimde, farklılıkları bilmeden önceye kadar kadın Budalara dua etmiştim. Onlar benim cehaletime rağmen aydınlatma sağladılar.
Bu şimdiye kadar Batı'ya adapte ettiğim çok basit kutsal kelimelerdir. Kullanımları kolay ve çeşitli durumlar için uygulanabilir.
Batı formulü: Dördüncü güce ve . . . . . . . . . 'nın varlığına sesleniyorum (zikrin bu
noktasında gerekli Tanrıya seslenilir.) Sana kalbimi, bedenimi ve ruhumu veriyorum (bu Tanrı için davet
tir; kalbini genişleterek kapılarını açarsın. Aktif olarak izin vermiş oluyorsun.)
187
Bir kere seni aydınlatan güç için güçlü bir davet çıkararak onların mekanlarına adım atmış olursun. Bunu kalbinin derinliklerinden hissederek, kendi kelimelerinle söylemelisin.
188
Aydınlatılmış Olanlar
Hiçbir Zaman Adlandırılmamış Kadın Budalar Bir kadından tavsiye almak istendiğinde en iyisi kadın Buda' dan
yardım istemektir. Şimdiye kadar kaç kadının zaman içinde aydınlandığını düşünün. Tanımlanmayan bu kelimelerin dışında da niceleri vardır. Onları bizlere yardım ettikleri için ne kadar mutlu olduklarını gördüm.
Tabip Buda Duygusal veya zihinsel, aynı zamanda fiziksel rahatsızlıkların arın
ması için çağırılır. Tantrik Buda Cinsel arınmayla ve cinsel tantralarla ilgili bütün sırları bilir. Seviş
meden önce cinselliği kutsamalar için çağırılabilirler. Bodhisattva Acıları hafifletmek için var olan tanrıdır. Acıların üstesinden gel
mek için bir cevap arıyorsanız, Bodhisattvaları çağırmalısınız. Savaşçı Buda Onları gördüğünüzde korkmayın, çünkü onlar şiddetle ve ateşten
çıkarak geliyorlar. Onlar korumak için şiddetten geçerler. İsa ve Meryem Ana Bu ilahi çift ayrılan ruhların tedavisi ve duygusal, zihinsel ve fizik
sel olarak aşktaki sorunların çözümü için çağırılabilir. Bu ayrılıkları tedavi için çok güçlü bir yoldur. Ancak, bir sormak gerekir.
Siyah Madonna İlahi Anne'nin karanlık yönü ölüm ya da doğum içeren durumlar
da çağınla bilir.
189
Aziz Francis Aziz Francis'i çağırdığımda büyük bir mucizeyle karşılaşmıştım. O,
hayvanları koruma ve tedavi etme azizidir. Doğanın getirdiği kutsallığı kabul etmiştir.
Şiva ve Partavi Bu kutsal çift tantrik sevişme sırasında meydana gelen sırları açığa
çıkarmak için çağırılır. Maha Lakşmi Sağlık ve güzellikte yaşanan sorunları düzenlemek için çağırılan
Hindu tanrısıdır. Maha Durga Öfkeli durumlarda bütün şeytanlardan korunmak için çağırılan
Hindu tanrısıdır. Saraswati Eğitim, müzik, sanat ve yazarlık konularında bereket sağlayan Hin
du tanrısıdır. Ganesh Hinduların fil tanrısı olan Ganesh, her türlü engelli kaldırmak için
çağınla bilir. Hindu tanrılarını çağırmak için birçok kutsal kelime buldum. Man
tralar hakkında daha fazla bilgi almak için Thomas Ashley-Farand'ın "Healing Mantras" kitabını öneririm.
190
Baş Melekler
Rap ha el Sağlık meleğidir.
Michael Şeytandan uzaklaştırma ve koruma meleğidir.
Gabriel Gerekli olan durumlarda gerçekleri açığa vurmak veya iletişimi
berraklaştırmak için ona dua edin.
Uriel Bütün meleklerin kayıtlarını ellinde bulundurur. Geçmiş yaşama
veya karmik bilgiye ulaşmak için çağırılır. Yukarıdaki listede aydınlatılmış birçok kişiyi bulabilirsiniz ama bu
size nereden başlamanız gerektiği hakkında bilgi verir. Ayrıca Andreas Mamet'e, bana arınma seansları düzenlediği ve öğ
rettiği için, en içten dileklerimi yolluyorum.
191
Tantrik İyileşme
Bu sıralar farklı cinsel tantraları öğreten birçok iyi kitabı raflarda görüyorum. Kendi tecrübelerim ışığında bu literatüre sizin için birçok dua ekledim. Dua etmeden önce ve cinsellinizi yaşarken kendiniz hangi tantranın doğru olduğunu keşfedebilirsiniz.
Tantrik Buda'yı çağırmak sevişmeden önce çiftler arasındaki cinsel sorunları çözer.
Meditasyon Tantradan önce çiftlerin birbirini yıkaması bedeni onurlandırır ve
çiftleri meditasyona hazırlar. Dua: Dördüncü Tantrik Buda'ya yalvarıyorum. Sana vücudumu,
kalbimi ve ruhumu veriyorum. Şimdi sana bırakıyorum. Çiftler bağdaş kurarak yüz yüze oturur. El ele tutuşulabilir, kollar
bağlanabilir. Bu oluşan sekinci figürdür, bu sonsuzluğun sembolüdür. Şimdi erkek kadının gözlerine dik dik bakmaya başlamalıdır. Ka
dın da aynı şekilde erkeğin gözlerine bakmalıdır. İki kişi de aynı anda derin nefes alıp verir. Nefesin alıp verilişini izleyin. Nefesinizi daha derin alarak karnınıza toplayın. Dakikalar içinde birlikte nefes almaya başlayacaksınız. Artık dua etmek için uygun zaman gelmiştir:
Dördüncü Tantrik Buda'ya sesleniyorum. Ruhumuzu, bedenlerimizi ve ruhlarımızı sana veriyoruz. Kutsal cinselliğimizle bizi kutsa. Bedenlerimizi, kalbimizi ve ruhlarımızı arındır.
Yukarıdaki duayı birçok kez tekrarlayın. Buda'nın varlığının sizinle olduğunu hissetmeye başlayacaksınız. Bu çalışılmalıdır. Tekrarladıkça kutsal kişilerden çok hızlı cevap alırsınız.
Bir kere Buda'nın gücünü hissettiğinizde, cinsel davet için kendi is-
193
teklerinizi de belirtebilirsiniz. Kendi dualarınızı kendi durumunuzu düzeltmek için hazırlayın. İlgili olan tüm konuları belirtin. Eski ilişkilerinizden kalan aşk ve güvenirliğinizi açığa çıkarmak için sorabilirsiniz.
Tantralardan arınma toprağın aşk ve güvencesinde gerçekleşir. Bu sevgililere ve kendinize muhteşem bir hediyedir.
Bir sevişmemde bir kere Tantrik Buda'nın hiç yaşanmamış şeyleri yaşattığını hissetmiştim. Bunu siz de keşfedebilir ve isterseniz ilerletebilirsiniz.
Seviştikten sonra her çakranızı mühürlemek için elinizi sevgilinize uzatın. En tepe çakralarınızla birlikte söyleyin:
Tantrik Buda tarafından mühürlenmiş ve korunmuş olabilirsiniz.
Şimdi elinizi kaşlarınızın arasındaki üçüncü çakranıza getirin ve tekrar edin:
Tantrik Buda tarafından mühürlenmiş ve korunmuş olabilirsiniz. Bunu boğaz, kalp ve sırtınızdaki çakralarınıza da uygulayarak tek
rarlayın. Sonunda elinizi hafifçe kadının cinsel açıklığına koyun ya da erkeğin cinsel organında tutun. Her seferinde dualarınızı tekrar edin.
Ayrıca seviştikten sonra birbirine karşı sessiz kalmak önemlidir. Tantrik enerjiyi bedenlerinizin tamamen emmesine izin verin.
194
Kaynaklar
Bu yolda bana yardımcı olan kitaplar ve araçlar
Kadınların Gücü ve Zarafeti Doktor Timothy Conway Wake Up Press Cinsel Coşku Sanatı Margo Anand Putnam Publishing Group Kadınların Mit ve Gizemleri Ansiklopedisi Barbara G. Walker Harper and Collins ine. Publishers Cinsel Gizemler Nik Douglas ve Penny Slinger Destiny Books Taocu Aşk ve Seks: Antik Çin' de Coşkunun Yolları Jolan Chang Dutton Paperbook Mantraların Arındırması Thomas Ashley-Farrand Ballantine Wellspring (CD'leri de var) Tanrıçaların Sembolleri Clare Gibson Barnes and Noble Books Günlük Meditasyonlar Osho
195
Charles E. Tuttle Company, Inc. Kutsanmış Kadın Queen Afua Ballantine Books Arınma Sanatı Sara Slavin ve Karl Petzke Chronicle Books Kundalini, Canlandıran İçsel Enerji Ajit Mookerjee Destiny Books Doğu Felsefesi ve Dinleri Ansiklopedisi Shambhala Books Aşk Büyüsü Marina Medici Fireside Simon and Schuster Budaların Kitabı Eva Rudy Jansen Binkey Kok Publication Hindu Görüntüleri Kitabı Eva Jansen Binkey Kok Publication Kadın Bilgeliğinin Bahçesi Raylene Veltri, şimdi Raylene Abbott Halo Books Öğretici Mantra CD'leri Mantralar 2 CD'si Dünyayı Değiştiren Büyülü Mantra Şarkılarının
Gücü Mantralar 3 CD' si: Meleklerin Küçük Isırışı Henry Marshall and Playshop Family
196
CD'nin içeriği, Gerçekler ve Aşk Uzaydır Deva Premal Om Namo Narayanaya Barış Şarkıları Sahadev ve Dawn www.blueskiesUnlimited.com