EIyssa Friedland - Turuz

474
"Emojiler olmadan da hayatta kalabileceğimizi hatırlatan çok komik bir hikâye. #akıllıkitap!" USA Today EIyssa Friedland

Transcript of EIyssa Friedland - Turuz

"Emojiler olmadan da hayatta kalabileceğimizi hatırlatan çok komik bir hikâye. #akıllıkitap!" USA Today

EIyssa Friedland

Tam bir internet bağımlısı olan €vie bu yüzden çok sevdiği işinden kovulur. Hemen ardından, evliliğe karşı olan eski sevgilisinin

İstanbul'da rüya gibi bir düğünle evlendiğini Facebook'tan öğrenir ve çok önemli bir karar alır: İnterneti bırakacaktır!

Artık €vie için Google'do insanları stalk'lamak yok. Facebook'ta eski sevgililerin profillerine bakmak yok.

Tuuitter'da tuuit okumak yok.Binlerce selfie çekip kaç beğeni alacağını görmek için beklemek yok.

Anlamsız kelimelerden hashtag oluşturmak yok.Her an Instagram'da gezinmek yok.

FourSquare'den yer bildirimi yapmak yok.VouTube'da Beyonce şarkılarıyla çılgınca dans eden çocukları izlemek yok.

Hepsinden de iyisi artık sevgili bulma siteleri yok.

Şimdi sen de sakin ol ve o elindeki akıllı telefonu yavaşça bir kenara bırak, çünkü bu #okıllıkitap sona bambaşka bir aşk masalı anlatıyor!

N O V E L L AO /novellayayinlari

/novellayayinlari9 7 8 6 0 5 1 86 0 1 14

t 3 3

“Teknoloji hiçbir şeydir. Asıl önemli olan insanların özünde iyi ve zeki olduklarına, onlara gerekli araçlar verildiği tak­dirde mükemmel işler başaracağına duyduğunuz inançtır.”

Steve Jobs

G İ R İ Ş

Tuvalet masasına iliştirdiği, siyah ve gümüş renklerinde parlak davetiyeyi çekip aldı. Elyazısıyla minicik yazılmış “resmi kıyafetle gelinmelidir” ibaresini okudu. Bu da ne de­mekti ki? İma edilen şey her neyse, bir cumartesi günü on saat çalışmanın ardından başarılması imkânsız bir görev gi­biydi. Tıklım tıkış dolu olan gardırobunun katlanır kapısını açtı, tutucu iş kıyafetleri çoğu yeri kapladığından resmi kı­yafet seçeneklerini pek göremiyordu. Dolabın arkalarından, en son büyük halasının cenazesinde giydiği lacivert, krep ku­maştan elbisesini çekip çıkarttı. Bantlı sandaletlerin yerine platform topuk ayakkabılar giyip sallantılı küpeler taktı mı kıyafet rahatlıkla cenaze görünümünden çıkıp bir davet giy­sisi havasına bürünebilirdi. Küpelerin inatçı klipsleriyle ve neredeyse belini incitmesine sebep olan yan fermuarıyla bo­ğuştuktan sonra, gerçekten de “davet şıklığı” sağlanmış gibi görünüyordu. Kapıdan çıkmadan önce boy aynasında kendi­sine bir göz atınca gülümsemeden edemedi. Saçlarına fon

7

Eîyssa Friedland

çektirmesi ya da kaşlarını aldırması hiç fena olmayabilirdi, ama yine de acelesi olduğu düşünülünce aynadan görünen yansıması hiç de fena sayılmazdı. Neyse ki havadaki nem kumral saçlarına hoş bir dalga katmıştı. Pürüzsüz, esmer teni sayesinde ne fondöten ne de allık gerekliydi ki her ikisi için de zamanı olmadığından bu iyi bir şeydi.

Rujunu ve göz kalemini aceleyle sürmeye çalışırken B lackBerry’si kitaplıkta çöreklendiği yerde bir çıngıraklı yılan gibi tıslamaya başladı. Telefonun çiftleşme çağrısını duymazdan gelmeye çalıştı. Telefona yanıt vermek yerine onu kaptığı gibi aylardır kullanmadığı, elbisesiyle uyumlu minik, pullu bir dikdörtgen şeklindeki gece çantasına yerleş­tirmeye çalıştı. Bunu başarmak için hiçbir şansı yoktu.

Lanet olsun. Ne yapacağını bilmiyordu. Hiçbir fizik ya da geometri kanunu BlackBerry’sini o çantaya sığdıramazdı. Telefonunu bütün gece elinde taşıması söz konusu bile de­ğildi. Arkadaşları “CrackBerry”* bağımlılığıyla ilgili acıma­sız şakalar yaparlardı. Telefonu evde bırakması da düşünü­lemeyecek bir seçenekti. Elinin altında BlackBerry’si bulun­mayan kurumsal bir dava vekilinin, pazartesi günü işe gel­meye de zahmet etmesine gerek kalmazdı. Çabucak ve ge­cesinin kalanıyla ilgili olası sonuçları düşünmemeye çalışa­rak elbisesini beline kadar kaldırdı ve hantal akıllı telefonunu pamuklu külotunun içine kaydın verdi. Plastik, tenine serin bir esinti gibi çarptı. Minik butonların tenine battığını hisse­

* Markanın adı benzeştirerek uyuşturucu ( Crack, kokainin sigara gibi içilebilir küçük parçalar halindeki formudur) gibi bağımlılık yapmasına gönderme var. (ç. n.)

Aşk Burada Çekmiyor

diyordu. Evie, BiackBerry’sini o kadar sık kontrol ederdi ki onun vücudunun bir parçası gibi olması aslında gayet uygun görünüyordu. Günün birinde daha gelişmiş bir versiyonu, an­nesinin kamından dahili bir akıllı telefonla doğacaktı. Aşağı uzanıp tuş kilidini kapadı ki telefon aşağılardayken birisini yanlışlıkla aramasın. Telefonu güvenli bir şekilde bedeninin oyuklarıyla iç çamaşırının kumaşı arasına yerleştiğinde bul­duğu çözümden gerçekten de tatmin olmuştu; derin bir nefes aldı, bir süre tuttu ve ardından nefesini verdi. Her şey yo­lunda gidecekti. Sadece ufak bir rahatsızlık duyacaktı o kadar. Çok önemli bir şey değildi, gerçekten. Her zamanki gibi geç kaldığından bunu tekrar düşünecek zamanı da yoktu zaten.

9

Evie Rosen için bir düğün daha. Gerçi kendi düğünü değil. Dünya evine girenler Evie’nin üniversiteden ve hukuk okulun­dan arkadaşları Paul Kindling ve Geoide Mendez’di. Resmi ni­kahlan birkaç gün önce hiç de romantik olmayan belediye sarayında özel bir merasimle kıyılmıştı. Arkadaşlan ve ailele­rinin daha hoşgörülü bireyleri, onlan şehir merkezinde lüks bir parti eşliğinde daha ihtişamlı bir şekilde kutlamak için bekle­mişti. Evie elbisesinin kann kısmını son bir kez düzelterek, on altı yıl, diye düşündü. İşte Paul’u bu kadar zamandır tanıyordu. Üniversitedeki ilk arkadaşıydı. Ama Evie şimdi onun düğününe geç kalmıştı. Çok yavaşsın, diyecekti Paul.

Yavaşlığından daha kötü bir şey varsa o da düşündük­leriydi. Ülke çapında milyonlarca insan Paul ve George’unki gibi birliktelikleri engellemeye çalışıyordu, ama onlar bile Evie’den önce dünya evine giriyorlardı. Onlar adına mutlu olmak, imrenen iç sesini susturmak ve, “Neden ben değil de onlar?” gibi gereksiz sorulan bastırmak için elinden geleni yaptı. Çünkü Paul, birinci sınıf denen o korkunç dönemde

11

Elyssa Friedland

gerçek bir dost, yönünü bulmasında iyi bir yardımcıydı, şimdi de New York’un çılgın yaşammda güvenilir bir ortaktı. Zaman zaman düşüncesiz olsa da on altı yıllık ilişkileri boyunca önemli hiçbir durumda onu hayal kırıklığına uğratmamıştı.

Yaşını fazlasıyla aşan sofistike bir havaya sahip olan Paul, Yale’deki, sahil bölgelerinden gelen kolejli çocuklar ve küçük kasabalardaki devlet okullarından gelen bölüm birin­cilerinden oluşan çaylakların arasında sivrilmişti. Koyu renk bir gömlek ve dar bir pantolon giymiş olan Paul, Evie’nin, tuvaleti kullanmak için alışveriş taklidi yaptığı lüks bir buti­ğin satış temsilcisi gibi görünüyordu. Okulun ilk gününde bi­rinci sınıflar avlusunda sohbet etmişlerdi; bu avluda öğrenciler, bir dizüstü bilgisayar ve yasak olan halojen ayaklı lambalarının yanı sıra önceden hazırladıkları özgeçmişlerini değiştokuş ederlerdi. Aynı yurda verildikleri ortaya çıkınca Evie, hiçbir şeyden habersiz peşlerinden ağır ağır gelirken Paul, kalacakları yeri bulmakta ona yardım etmişti. Paul’u gerçekten de bu kadar uzun süredir tanıdığına inanmak güçtü, okulun ilk günündeki o şans eseri sohbetten sonra şimdi aceleyle onun düğününe yetişmeye çalışıyordu.

Evie, sonunda davet şıklığını yakalamış bir halde dai­resinden çıkmak üzereyken tuhaf bir titreşimin bedenini sar­dığını hissetti. Bu titreşim durup tekrar başladığında bunun, külotunun içinde ritmik bir biçimde vızıldayan BlackBerry’si olduğunu fark etti. Telefonu çıkarınca aramanın babaannesi Bette’den geldiğini gördü. Önce sesli mesaja düşmesine izin vermeyi düşündü. Ama Bette fazla zekiydi. Ta B oca’daki

12

Aşk Burada Çekmiyor

Century Village dairesinin balkonundaki beyaz plastik san­dalyesinden torununun kendisini atlatmaya çalıştığını an­lardı. Ayrıca babaannesi m uhtemelen beş haberlerinde dinlediği listeriya salgını hakkında onu uyarmak için arı­yordu. Evie’yle ne kadar çok ilgilendiğini gösterme fırsatın­dan onu neden mahrum bıraksındı ki?

Evie’nin babaannesi olan Bette seksenlik bir doğal afetti; Yahudi soykırımından kurtulmuş, dilinin kemiği ol­mayan bir kadındı. Evie’nin bekârlığından, “şu mesele” ola­rak bahseder, sık sık, “Şu meseleyi ne yapacaksın bakalım?” diye sorup dururdu. Evie’nin babaannesinin özel bir hareketi bile vardı. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra Evie’yi ilk gördüğünde elini avucu aşağı bakacak şekilde uzatır ve sarı altın bir halkanın üzerinde, pırlantalarla çevrili minik, safir bir taşı olan evlilik yüzüğünü işaret ederdi. Bette, Evie’nin dedesi Max yirmi beş yıl önce ölmüş olmasına rağmen yü­züğünü hâlâ parmağından çıkarmıyordu. Sonra da gözlerini beklenti dolu bir ifadeyle kocaman açarak, “M /?” (Doğu Av­rupa’daki Yahudi kasabalarına özgü bir argoda “Ee?” anla­mına gelir) diye sorardı. Bette, telefonda konuştuklarında da cılız bir şekilde öksürerek, “Unutma, babaannen yaşlanıyor. Yuvanı kurduğunu görmeyi çok istiyorum,” derdi. Ardından da öldürücü darbe gelirdi: “Huzur içinde yatsın, baban da bunu isterdi,” diyerek Evie’nin üniversitede birinci sınıftay­ken ölen babası Henry’yi kullanırdı. Bette profesyonel bir iş­güzardı ve m uhtemelen E vie’yi en çok düşünen insandı. Hayır, onun aramasını görmezden gelemezdi.

13

Elyssa Friedland

“Selam babaanne,” dedi soluk soluğa, eli hâlâ kapının kolundaydı.

“Evie-le ne var ne yok?” diye sordu Bette, kadımn Doğu Avrupa göçmenlerine özgü yoğun aksam şimdiden Evie’nin telefonu kapamak için acele etmesinden suçluluk duymasına sebep olmuştu. Bu aksan adeta suçlu hissettirm e makinesi gibiydi. Bette’nin kelimelerin üzerine bastıran aksanını du­yunca Evie’nin içi yine sızladı.

“Pek bir şey yok. B ir düğüne gitmek üzereyim ,” dedi Evie. “Aslında geç kaldım, o yüzden de konuşmak için pek zamanım yok.”

“Ah, ne hoş. Onlara benim adıma mazel tov* deyiver. Babaannesi, Evie’nin tanıdığı herkesin Yahudi olmadığını hâlâ anlayamamıştı. Bir de evlenen çiftte X kromozomunun eksik olduğunu öğrendiğini düşünsenize. “Neyse, öylesine aramıştım zaten. Ah, ama bak bu aklıma ne getirdi. Lauren M oscovitz’in nişanlandığını öğrendim.”

Ah! İşte aramasının asıl sebebi.“Aferin ona,” dedi Evie sakince. Telefonda geçirdiği bu

birkaç dakikayı hızlıca uyguladığı makyajına rötuş yapmak için kullandı, asansöre binerse telefonun çekmeyeceğini bil­diğinden hayıflanıyordu. Bağlantının kopması, Bette’yi New York’a bir terör saldırısının yapıldığı düşüncesiyle alarma geçirirdi.

“Oğlan, ortopedi cerrahıym ış. LaurenTn anneannesi

* (İbr.) Tebrikler, (ç.n.)

14

Aşk Burada Çekmiyor

Rose arayıp söyledi. Rose’u tanıyorsun değil mi? Hani şu at suratlı olan. Kocası berbat bir kumarbazdır. Neyse Lauren’ın haberini vermeden edemedi işte. İyi bir kısmet bulmuş gibi görünüyor.”

Evie ne söylenebileceğinden hiç emin olamayarak derin bir iç çekti.

“Lauren’ı hatırlıyorsun değil mi? Hani biraz zaftig* bir kızdı. Birkaç defa ona bakıcılık etmiştin.”

Babaannesi ona gerçekten Lauren’ı mı hatırlatmaya ça­lışıyordu yoksa bilinçli bir şekilde, bezini değiştirdiği kızın bile kendisinden önce evlendiğini mi ima ediyordu, bundan pek emin değildi. Evie, Lauren’ı hatırlıyordu. Kıvır kıvır saç­ları, tehlikeli bir şekilde sümüğü sallanan burnuyla gerçekten de çirkin bir çocuktu.

“Neyse işte, düğün Boston’daki Ritz-Carlton’da olacak. Oğlan oralıymış. Görünüşe göre epeyce varlıklı biri.”

Bette, Evie’nin babasının ölümünden kısa bir süre sonra Florida’ya taşınmasına rağmen Baltimore’daki eski kom şu­larından haberler almaya devam ediyordu ve Evie’yle bu ev­lilik ve doğum haberlerini paylaşmak için özel bir ilgisi var gibi görünüyordu. Eski kom şulanndan bazılarının da boşan­dığına hiç şüphe yoktu ama Bette’nin dedikodu kazanındaki o hikâyeler Evie’ye ulaşmazdı.

“Onun adına sevindim,” diye tekrarladı Evie sakin ol­maya çalışarak. “Babaanne benim gideceğim bu düğün de

* (Yidişdiii) Balıketi, dolgunca, (ç.n.)

15

Elyssa Friedland

B oston’da gibi bir şey, çünkü şehir m erkezinin trafiğiyle yolum o kadar uzun sürecek. En iyisi seni dışanya çıkınca arayayım, en azından o sırada bir taksi bulurum .”

“Tamam, dikkatli ol,” dedi Bette, Evie, Yukan Batı Ya­kası’nın yuppilerle dolu sokaklarına değil de savaş hendek­lerine gidiyorm uş gibi.

Haziran akşamının ılık havasında, her köşe başında taksi için itişip kakışan rakiplerini gizlice süzdü: bastonlarını sa­vuran yaşlı teyzeler, pusetleri ellerinde anneler ve akşamüstü içkisi kıyafetleriyle grup halinde gençler... Evie şehir m er­kezine doğru yürüm eye başladı, Lincoln M erkezi’nin önün­den taksi çevirerek kalabalık gruplan atlatm ayı umuyordu. Yürürken babaannesinin numarasını çevirdi.

“ Selam babaanne. Geri döndüm .”“Güzel. Ben de biriyle görüşüp görüşm ediğini soracak­

tım. Özel biri falan var m ı?”“ Şu an yok. Jack ’le daha altı ay önce ayrıld ık ,” diye

yanıt verdi Evie hom urtusunu bastırarak. “A m a büyük ola­sılıkla iyi b ir haberim olacak. Ortaklar kom itesi toplantılara başladı. Yaz sonuna kadar haber almış olurum. Çok heyecan verici değil m i?” diye sordu Evie, onun övgüsüne bu kadar m uhtaç olduğunu fark edince şöyle bir irkildi.

“Aman. Neden onca saat çalışasın ki? Sürekli çalışırsan biriyle nasıl tanışacaksın? Annen resmen işyerinde yaşadığını söylüyor. Bunu istediğine emin m isin?”

“Tabii ki istiyorum babaanne. Yoksa neden bu kadar çok çalışayım ?”

İşin gerçeği, babaannesinin onun şirkete ortak olma ar-

16

Aşk Burada Çekm iyor

zusunu sorgulaması o kadar çılgınca değildi. Evie hukuk fa­kültesine, sadece babası avukat olduğu ve tüm diğer siyasal bilgiler fakültesi bölümleri hukuk testini zorunlu kıldığı için gitmişti.

“Pekâlâ, ben ne bilirim ki? M ademki istiyorsun o zaman um anm olur,” dedi Bette, E vie’nin gönlünü alm ak isterce­sine.

“Evet, istiyorum. Neyse, en iyisi sonra konuşalım. Taksi bulmaya odaklanm am gerek. Seni...”

“Bir dakika, sana söylem em gereken önem li b ir şey daha var.”

“Söyle?” dedi Evie yüzünde bir tebessümle. Sırada neyin olduğunu biliyordu. Listeriyayla ilgili uyan. Ya da Bette’nin Doktor O z’un* program ında öğrendiği hayat kurtancı birkaç tavsiye... Her gün hünnap ye. Paraben öldürücüym üş. Vıdı vıdı vıdı...

“Beni iyi dinle. Bugün kanasta oynarken çok çılgınca b ir şey öğrendim. Louise Ham m erm an’ın torunu bilgisayar­dan tanıştığı biriyle nişanlanmış. Evlenmek isteyenlerin bu­luştuğu böyle yerler varm ış. Hem de hepsi Yahudi’ym iş. Louise söyledi bana. Onun torunu da M anhattan’da yaşıyor. Sekiz milyon insan b ir aradayken insanlar neden evlenm ek için m akinelere ihtiyaç duyar bilm iyorum, ama ben ne anla­rım ki? İşe yarıyorm uş neticede. N eyse Evie, eğer bilgi alm ak istersen sana o çocuğun telefonunu gönderebilirim .”

* Doktor Mehmet Öz 'ün ABD 'de yaptığı sağlıklı yaşam konulu TV programı, (ç.n.)

17

Elyssa Friedland

Evie’nin içi sızladı. İyi ki de, “hatırını sormak için” ara­mıştı. Bu stratejik ama başarısız bir telefon görüşmesiydi. Babaannesine göre Evie, şu internetteki “yer”e kaydolur kay­dolmaz, uygun bir eş adayı, doğum günü pastasının içinden fırlayan striptizci gibi ekranda belirecekti. Evie, son on yıldır JDates sitesi aracılığıyla otuzdan fazla randevuya çıktığını söyleyerek babaannesini hayal kırıklığına uğratmak istemedi, bu süre içinde sadece Jack’le birlikteyken bu randevulara ara vermişti. İnternette tanıştığı adamlar neredeyse her zaman birer felaketti ve ağız kokusu, nevroz, skolyoz ve -en son olarak da- osteoporozdan mustarip olurlardı.

“Şey, teşekkürler babaanne ama ben JDate’i zaten bili­yorum,” dedi Evie, bu sırada gözleriyle boş bir taksi arı­yordu. Ama dolu taksiler oldukça yakınından geçerek bantlı, burnu açık ayakkabılannı kirletiyorlardı.

“Ya,” diye karşılık verdi Bette. Evie, kadının tek heceli yanıtındaki hayal kırıklığını duyabiliyordu. “Eh, Susama da söylerdim ama boşuna nefesimi tüketmeyeyim, öyle değil mi?”

Susan, Evie’nin New Mexico’da yaşayan halasıydı. Kadın, kenevirden yapılmış her şeye bayılan bir meditasyon danışmanıydı. Evie için merhum babasının, halasıyla bir gram DNA’yı bile paylaştığını hayal etmek çok güçtü. Evie, bu uzakta yaşayan akrabasını Google’layarak Susan’m “Yeni Ufuklar” adında tuhaf bir komünde yaşadığını keşfetmişti. Bette’nin kızıyla ilgili olarak sıklıkla söylediği cümle, “Ne­den ben?” olurdu. Bette’nin Evie’den beklediği o geleneksel

18

Aşk Burada Çekmiyor

yaşamın -evlenmek ve çabucak bebek sahibi olmak falan- tamı tamına zıddını temsil ediyordu Susan Halası.

“Evet babaanne.”“Neyse Evie, son sayıyı gördün mü bakayım? Yemin

ederim artık kimsede zevk kalmamış,” dedi Bette, usta bir politikacı gibi konuyu değiştirerek.

Evie’nin babaannesi Architectural Digest dergisinden namı diğer “Kutsal Kitap”tan bahsediyordu; Bette’yle bir­likte her ay dergiyi analiz etmeye bayılır, mantıkdışı pahalı­lıktaki ipek halılara arzu duyar ya da modası geçmiş damasko kumaşından perdeler seçtikleri için hiç tanımadıkları yaban­cılar hakkında nutuklar atarlardı. Aylık çıkan dergideki dai­relerin çoğu New York’taydı ama adresleri nadiren verilirdi. Evie bazen ufuktaki camla kaplı binalara bakıp şöyle düşü­nürdü: Yüksek tavanlı, muhteşem bir oturma odası olan çatı katı sen misin? Ebeveyn banyosu Central Park manzaralı daire sen misin?

“Henüz bakmadım. Bütün hafta boyunca e-postalanmı bile kontrol etmeye vaktim olmadı. Babaanne, davetin tama­mını kaçırmak üzereyim. Seni bu hafta ararım. Seni seviyo­rum.”

Evie telefonu kapadığında ruhen çökmüştü. Babaanne­sini hayal kırıklığına uğratmaktan nefret ediyordu. Aralarındaki güçlü bağa rağmen Bette şu evlilik meselesini her açtığında bir şekilde ilişkilerinin iyi yanlan gölgede kalıyordu.

Evie tekrar saatine baktı. Lanet olsun. Avery Fisher Sa- lonu’nun önünde, hali vakti yerinde iki hanımefendi siyah

19

Etyssa Friedland

bir araçtan indi ve Evie, sürücünün çalışmadığını söyleme­sine fırsat bırakmadan kendini arka koltuğa atıverdi. Siyah araçlar, san taksilerin neredeyse iki katı para alırdı ama şu an tutumluluk edilecek zaman değildi.

“Metropolitan Pavillion’a lütfen,” dedi soluk soluğa. “On sekizinci cadde.”

“Otuz dolar hanımefendi,” diye karşılık verdi sürücü ve Evie de bu fahiş fiyat karşısında uysalca başını salladı. Yu­muşak deri koltuğa kendini bırakıp iş e-postalannı kontrol etmeden önce bir dakika nefes almak için gözlerini kapadı. Evie ve ekibinin, salı günkü tasfiye için hazır olacaklarını hayal etmek zordu; ülkenin en büyük tesisat malzemeleri üre­ticisi Calicó, hisse alım anlaşmasıyla tesisatla ilgili kimyasal malzeme şirketi Anson-Wells’i devralacaktı. Ama yine de işi vaktinde yetiştirmek için acele etmenin belli bir heyecanı vardı. Kıdemli bir çalışan olarak, yeni çalışanları bitiş nok­tasına ulaştırmak Evie’nin göreviydi. Calicó’nun operasyon direktörü Florencio Alvez son bir saatte dokuz tane yeni e- posta göndermişti. Kendisinin bu projeye atanmasını özel­likle talep ettiğini bildiği Florencio’ya karşı özel bir muhab­beti vardı. Geçen sonbaharda Calicó, konut birimini elden çıkardığında da birlikte çalışmışlardı. Sıkıcı işleri ve geç sa­atlere kadar çalışılan yorucu geceleri dayanılır kılan, işte bu küçük anlardı: bir ekipten sorumlu olmak, başarılmış bir işin verdiği tatmin duygusu, bir müşteri tarafından şahsi olarak talep edilerek çabalarının takdir edilmesi. Florencio’ya yanıt verdikten sonra kafasını koltuğa yasladı ama huzur bulamadı.

20

Aşk Burada Çekmiyor

Hâlâ düğüne geç kaldığı için stresliydi ve ayrıca Bette’yle yaptığı konuşma da canını sıkmıştı.

Pencereden bakınca Lincoln Tüneli’ne gelip hızlanmaya başlamalarına hâlâ on blok olduğunu fark etti. Enerjisinin yerine gelmesi için annesi Fran’i aramaya karar verdi. Fran çoğu kızın hayallindeki anneydi; hiçbir eleştiride bulunma­yan, daima iyimser, her zaman güvenilen bir destekçiydi. Fran, kızının aşırı çalışması ya da yalnız olmasıyla ilgili en­dişelerini dinlerken bile bunu Evie’nin mutluluğu için duy­duğu endişe kılıfına sokmayı başarırdı. Yani numara yapmaya zahmet etmeyen Bette’nin tam tersiydi. Bette, iş kötü durumların iyi yanlarını görmeye gelince tam anlamıyla kördü, ki Evie de maalesef aynı karakter özelliğini taşıyordu. Öte yandan Fran ise her şeyin iyi yanını bulup çıkarmada tam bir ustaydı.

“Selam anne,” dedi Evie.“Selam Ev, neredesin?”“Paul’un düğününe gidiyorum. Gerçi arkadaşlığımızın

bitmesine sebep olabilecek kadar geç kalmış durumdayım. Lincoln Tüneli’nde çok fazla trafik var. Gerçekten de bu kadar çok insanın New Jersey’ye gitmek isteyeceğini kim bi­lebilirdi?”

“Birazdan gidersin tatlım. Lütfen Paul’u benim için teb­rik et. Sen nasılsın?”

“Ben iyiyim ama az önce babaannemle sinir bozucu sohbetlerden birini yaptım.” Evie detayları aktardı.

“Evie, babaannenin nasıl olduğunu biliyorsun. Farklı bir

2 ]

Elyssa Friedland

kuşaktan geliyor. Senin evlenip çoluk çocuğa karışmanı isti­yor. Onun gerçek bir meslek edinme şansı olmamış. O yüz­den bunlara yabancı.”

“Peki ya sen? Sen de bunu mu istiyorsun?” diye sordu Evie. “Kızının birkaç aya kadar Baker Smith’e ortak olma ihtimali seni heyecanlandınyordur herhalde. Toplamda sa­dece yirmi tane kadın ortak var.” Tam olarak yirmi ikiydi ama Evie oturup bunu saydığını belli etmek istemiyordu.

Fran, Evie’ye hamile kalmadan önce Ogilvy’nin Was­hington D.C. ofisinde reklam müdürüydü. Fran, anne olduk­tan sonra deneyimlerini yerel işletmelere danışmanlık yapmak için kullandı; buna rağmen, asıl tutkusu olan üçüncü sınıf bölgesel tiyatro için bile yeterince zaman ayırabiliyordu.

“Seninle gurur duyduğumu biliyorsun,” dedi Fran. Evie annesinin, sorduğu ilk soruya cevap vermediğini fark etti.

“Sevindim. Çünkü bu gerçekten de önemli bir şey. Keşke binleri bunun ne kadar prestijli bir şey olduğunu an­lasa. Ya da en azından anlamış gibi davransa.”

“Ben anlıyorum işte. Aileler toplantısında takmak iste­diğim ama senin izin vermediğin ‘Yale Annesi’ şapkasını ha­tırlıyor musun? Ben seninle gurur duyuyorum. Ama bunlar senin başarıların, benim değil. O yüzden de ne benim ne de Bette’nin onayına ihtiyacın var.”

Gerçekten yok muydu? diye düşündü Evie. Bazen ger­çekten de varmış gibi görünüyordu çünkü.

“Biliyorum.”“Hadi tatlım, düğünde güzel zaman geçir. Akşam ye­

22

Aşk Burada Çekmiyor

meği için kasabada Winston’in iş arkadaşlarından biriyle bu­luşacağız, o yüzden kaçmam lazım.”

Winston, Evie’nin varlıklı, beyaz orta sınıf mensubu üvey babasıydı; Evie’nin babası beklenmedik bir şekilde öl­dükten iki yıl sonra Fran, onunla evlenmişti. Winston bir yük vagonu kadar uzun ve yapılıydı. Teni sürekli bronzdu. Yapay, turuncu bir renkte değil, yıpranmış deri kanepe renginde bir bronzluktu bu. Pembe polo tişörtler ve yunus işlemeli Nan­tucket kırmızısı pantolonlar, gardırobunun büyük bir kısmına hâkimdi.

“Ah bir de yarın April ve May’in pazar kahvaltısına gel­meyi unutma,” diye ekledi Fran, Evie’nin üvey kardeşlerinden bahsederek. “Kahvaltı on birde olacak çünkü bir sürü okul alış­verişi yapacaklar. Yardım etmek için erken gelebilirsen çok iyi olur. Sabah erkenden kaçırmamam gereken bir provam var. Sana yemin ederim şimdiye kadarki en zorlu Godspell prodük­siyonu bu. Erken gelirsen seni sete de götürürüm.”

“Tamam, gelirim. Seni seviyorum,” dedi Evie ama tam telefonu kapamak üzereyken Fran araya girerek, “Lauren M oscovitz’in nişanlandığım duydun mu? Ne tuhaf bir kızdı değil mi? Herhalde herkese uygun biri var,” diye ekledi. Sonra da klik sesi geldi ve telefon kapandı, Evie hâlâ muaz­zam bir trafiğin içinde mahsurdu ve bir zerre bile sakinleş- memişti.

Dikkatini tekrar hızla artan e-postalarına yönlendirdi, bunlardan bazıları Calico işindeki denetleme ortağı Bili Black’tendi. B ill’in hafta içi ile hafta sonu arasındaki farka

23

Elyssa Friedland

dair farkındalığı yok gibi bir şeydi. Evie ona birkaç hızlı yanıt yollayıp onu en azından bir saat kadar idare etmesini um arak G m ail’ini kontrol etti. Telefonunu gizlice saçma sapan yerine geri koyarken ona bir daha ne zaman erişebile­ceğini merak etti. O sırada aklına, telefonunu koymak için yanına bir ceket alabileceği geldi ama artık dönmek için çok geçti, özellikle de tünel girişinden birkaç blok gerideyken ve araba sonunda hızlanmak üzereyken.

Pencereden bakınca, Dokuzuncu B ulvar’daki, muhte­melen şehrin en prestijli şirketi olan Cravath, Swaine & M oore’a ev sahipliği yapan gökdeleni gördü; hukuk fakül­tesinden sonra başvurduğu yedi işyerinden, kendisini kabul etmeyen tek şirketti burası. Posta kutusunda o ince zarfı bul­duğunda çok kızmıştı: Şirketimizde çalışmak istediğiniz için teşekkür ederiz. Maalesef şu an için size bir teklifte buluna­mıyoruz. Başarılar dileriz. Eh, bu onların kaybıydı.

Columbia Hukuk Fakültesi’nden sonra, başlıca yatırım bankalarının yansından fazlasını ve Fortune 500’ün hatın sa­yılır bir yüzdesini temsil eden başka bir köklü firmaya katıl­mıştı. Baker Smith de Evie onlarla çalışm aya başladıktan sonra C ravath’m en büyük müşterilerinden bazılarını kap­mıştı; gerçi bunun Evie’nin işleriyle bir bağlantısı yoktu ama yine de tatmin edici bir durumdu. Son sekiz yıldır mukave­leleri incelemiş, satın alma anlaşm alannı revize etmiş, bir­leşme anlaşmalarını düzeltmiş, bıktınncaya dek süren kon­ferans bağlantılannda saatler geçirmişti. Randevularım, ar­kadaşlarıyla hafta sonu buluşmalarını iptal ederek ve zaman

24

Aşk Burada Çekmiyor

zaman da çoğu insanın temel hijyen uygulamaları olarak de­ğerlendirdiği işleri boş vererek bütün yaşamını şirkete ada­mıştı. Bikini bölgesi, bir işin kapanışına doğru artık korku filmlerine malzeme olacak cinsten olurdu. İşler gerçekten çı­ğırından çıktığında arkadaşlarıyla ancak onlar ofis kafeter­yasında yirm i dakikalık bir öğle yem eği yemeyi kabul ettiklerinde görüşebiliyordu, o yemek bile BlackBerry’si acil bir m esele yüzünden çalarsa kısa kesilebiliyordu. İş oldukça heyecan verici olabiliyordu ama masasına konulan her yeni projeyle birlikte bu işin altından kalkıp kalkamayacağından emin olmayan endişeli bir birinci sın ıf öğrencisi gibi hisse­diyordu. Neyse ki günde on dört saat süren çalışma rutininde bunlan oturup düşünmek için çok az zamanı kalıyordu.

Sonunda da bu adanmışlığının karşılığını alacak gibi gö­rünüyordu. Kendi departmanı olan Birleşmeler ve Satın A l­malar bölümünde hiç kadın ortak yoktu; ayrıca mevcut bütün ortaklar da aynı yaşlardaydı -a ltm ış - ve sonunda yaşam la­rıyla emeklilik birikim lerinin keyfini sürmek için yakında emekli olacaklardı. Evie işiyle ilgili her zaman mükemmel yorumlar alırdı. Ona verilen görevler genellikle şirketin port­föyündeki en üst düzey ve karmaşık davalardan olurdu. Ne yazık ki ortaklık komitesinin, ortakların hiçbir aile sorumlu­luğunun olmamasını bir artı olarak değerlendirdiğinin de far­kındaydı. Çocuklarını D isney’e ya da doktora falan götürmek gibi aptalca şeyler için işten çıkıp gitmezdi. Jack’Ie işler yo­lunda gitmiş olsaydı şu an bambaşka bir noktada olabilirdi. Ama işte gitmemişti ve şirketin iflas bölümünde şahit olduğu

25

Elyssa Friedland

yeniden yapılandırmalar ve tasfiyelerin aksine, Jack’le ay­rıldıktan sonra aldığı duygusal hasann azaltımı ya da kıy­metli malların ayrımı olmamıştı. Geriye sadece eskiden bütün olan ama o zaman iki prçaya aynlan kalbini kendi ba­şına iyileştirmek kalmıştı.

İşte şimdi buradaydı.Yalnızdı ama bir ortaklığın kıyısaldaydı ve aslında ça­

balarıyla fazlasıyla gurur duyuyordu. Daha büyük bir ofise geçmeyi dört gözle bekliyordu ve etkileyici bir unvan da ke­sinlikle çok hoş olacaktı, ama onu asıl heyecanlandıran şey daha dolgun olacak maaşıydı. Sekiz yıllık çalışandan kıdem­siz ortak statüsüne geçişteki maaş artışı devasa olacaktı. Ge­lecek yıl kazancı iki kattan fazla artacaktı, ki bu da sonunda kira ödemek yerine kendi dairesini satın alabileceği anlamına geliyordu. Şu anki dairesinden on blok ileride, 76. Batı Cad­desinde, Lincoln Merkezi’nin yakınında savaş öncesi dö­nemden kalma, bir yatak odalı çok hoş bir dairenin ilanı, son üç aydır bilgisayarında kayıtlıydı. Dairenin fotoğraflarına o kadar çok bakmıştı ki girift bir şekilde oyulmuş beyaz ve gri damarlı mermer raflı şömineden, oturma odasının güney cep­hesinde bulunan ve çok hoş ağaçlarla kaplı ara sokağa bakan altıya altı genişliğindeki pencerelere kadar her detayı adeta ezberlemişti. Çok sevgili kapitone kanepesini nereye koya­cağını biliyor, onun yanlarına koymak için satın alacağı uzun, lake kitaplıkları tam manasıyla hayal edebiliyordu.

Siyah araç gideceği binanın girişine doğru süzülürken Evie, şirkete ortak olduğu gün ilan sahibini arayıp daireyi

26

Aşk Burada Çekmiyor

görmek için randevu alacağına dair kendisine söz verdi. Avery Fisher Salonu ve Metropolitan Operası’nın kapı kom­şusu olunca belki de New York şehrinin sunduklarından tam anlamıyla faydalanmaya başlardı. Sonunda ilk operasını iz­leyebilirdi. Hani şu adında Kelebek olan operayı hiç izleme­miş olması utanç vericiydi.

Davetin en hareketli anında oraya varmıştı. Electric Slide eşliğinde ironik bir şekilde kafa sallayan çekici eşcinsel çocuklardan oluşan gürültücü topluluğun arasından geçince Evie salonun arka tarafındaki bir kabinde hep beraber oturan arkadaşlannı gördü. Onların yanına gittiğinde kadeh tokuş­turuyorlardı. İki arkadaşının da parmaklarındaki ışıltılı al­yanslarının saçtığı parıltılar fener ışığı gibi Evie’nin gözlerini aldı. Parmaklarındaki yüzükler -muhtemelen toplamı sekiz karattı ve çoğu da$w taşlardan birinden yapılmıştı işte- tüm dünyaya arkadaşlarının evli olduğunu, sevildiğini, bir ekibin parçası olduğunu ilan ediyordu. Evie, sadece bilgisayarda de­licesine yazı yazmaktan uçları aşınmış ojelerin süslediği kendi boş parmaklarının bunun tam tersini işaret edip etme­diğini düşündü.

“Evie, sonunda!” Stasia, müziği bastırmak için bağırdı. “Çok geciktin. Paul’a bindiğin taksinin bisikletli yemek da­ğıtıcılardan birine çarptığını söyledim. Sen de öyle söyle. Hadi sana içki alalım. Kocası Rick’e başıyla ban işaret etti.

“Evie, harika görünüyorsun,” dedi Rick ona içten bir şe-

27

Elyssa Friedland

kilde sarılarak. “Sana ne getireyim?”“Beyaz şarap harika olur.”“En iyisi herkesin içkilerini tazelemesi için ona yardım

edeyim,” dedi Stasia ve kocasının peşinden gitmek için ye­rinden sıçrayıp yay gibi esnek vücuduyla kalabalığın içinde ilerledi. Evie, arkadaşının çabasız bir şekilde taşıdığı ve içinde seksi görünmeyi başardığı klasik, beyaz kolsuz elbi­senin sırt kısmına hayran kaldı. Evi de az kalsın beyaz bir el­bise giyecekti ama bir düğünde beyaz giymenin yakışık almayacağını düşündüğünden vazgeçmişti. Şimdiyse kendini aptal gibi hissediyordu, çünkü bu kural ancak bir gelin oldu­ğunda geçerli olurdu. Arkadaşları birkaç dakika sonra içki­lerle geri döndüler.

Bu Evie’nin kendini bir malikânede doğmuş olan Sta- sia’yla ilk karşılaştırması değildi. San Francisco’lu olan Sta­sia, büyük bir malikânede yetişmişti; babası daha sonra meclis üyesi olan başanlı bir risk sermayedarıydı, annesi de kökenleri Mayflower’a* dayanan ve ABD’ye gelmiş olmanın en saygın hali buymuş gibi Locust Valley ağzıyla konuşan ve genel bir kendini beğenmişlik içinde olan kalem kadar ince bir sarışındı. Stasia, New Haven’a birinci sınıf öğrencisi olarak geldiğinde annesinin tavırları onda yoktu, ama anlat­ması gereken bir soyağacı vardı. (Stasia, denizcilik diline fazlasıyla hâkimdi, Evie ise tek bir şey biliyordu: deniz tut­ması.) Stasia, Evie’nin ara sıra meydana gelen sinir krizlerine

• 1620 'de Ingiltere 'nin New England bölgesinden gelip Massachusetts 'e ilk yerleşenlerin geldiği gemi, (ç.n.)

28

Aşk Burada Çekmiyor

kayda değer bir sabır göstermeseydi ondan nefret etmek çok kolay olurdu.

“Nasıl hissediyorsun?” diye sordu Evie, ellerini üzerlerinde harfler bulunan M&M’s* dolu kâseye daldıran Tracy’ye.

“Şişman,” diye yanıt verdi Tracy, bu kelime ağzından püskürerek çıkmıştı adeta. “Şişman görünecek kadar hami­leyim ama henüz içeride bir bebeğin olduğunu belli edecek kadar değil. Sakın bana palavra sıkıp ışıldadığımı falan söy­leyeyim deme.”

“Çok güzel görünüyorsun, tatlım,” dedi Tracy’nin ko­cası Jake araya girip elini karısının kamına koyarak. Bugün Jake’in şefkatli tavırları Evie’nin imrenmesine sebep olmadı, Rick’inkiler genellikle böyle hissetmesine yol açardı. Calico kapanışının verdiği sıkıntı ve Bette’yle yaptığı ve hâlâ içini acıtan konuşma yüzünden tüyleri diken dikendi.

“Harika görünüyorsun, Trace. Ayrıca da bir bebeğin ola­cak. O yüzden buna değer bence,” dedi Evie güven verici ol­maya çalışarak, gerçi arkadaşlarıyla evlilik ve bebekler konusunda konuşurken her zaman kendini sahtekâr gibi his­sederdi. Ne de olsa yorumlan sadece tahminlere dayanı­yordu.

“Bana anneliğin nasıl bir şey olduğunu anlatacaksın. Sa­nırım biz de denemeye hazırız,” dedi Stasia, Rick ve diğer erkekler duymasın diye kızlara doğru eğilmişti. Evie, Rick ve Stasia’nın bir aile kurmaya karar vermelerine aslmda hiç

* Üstü rengârenk sekerle kaplı kap biçimindeki ç ikolatalar (ç,n.)

29

Elyssa Friedland

şaşırmamıştı. Ama nedense bunu duymak, böyle olmaması gerektiği halde içini acıtmıştı.

“Bu harika bir haber! Her türlü bilgiyi seve seve aktarı­rım,” dedi Tracy heyecanla. “Ah bir de ne oldu bil bakalım. Bugün Jake beşiği kurdu. Biraz erken olduğunu biliyorum ama sonunda işten biraz kafasını kaldırabildi, biz de neden olmasın diye düşündük.”

Evie, şu beşiğin nereye konulacağını sormamak için di­rendi. Jake ve Tracy Loo’nun Hell’s Kitchen’daki stüdyo dai­relerinde yeni bebeklerini yerleştirebilecekleri en makul yer girişteki dolaptı. Jake’in en son profesyonel girişimi -çev ­reyle ilgili çocuk şarkıları yapmak- pek de kazançlı bir iş de­ğildi. Evie onlann çok geçmeden banliyölere taşınmasından endişe ediyordu. Tracy’de, Evie’nin diğer arkadaşlarında bu­lunmayan bir özellik vardı ve Stasia ne zaman babasının si­yasi ofisinden bahsetse ya da gruplarındaki dördüncü üye Caroline ne zaman müsrif bir harcamasını anlatsa gözlerini devirirdi. Tracy şehirden ayrılıp örneğin Jake’in büyüdüğü Pittsburgh’a falan gitse Evie onu çok özlerdi. Tracy asla Pitt’e gitmeyeceğine dair yemin etmişti. “Asyalı anneleri bi­lirsiniz. Sığdırabilse Jake’i tekrar rahmine sokar.”

“Trace, bebeği doğurduktan üç ay içinde bütün kiloları vereceksin,” dedi Caroline. “Benim eğitmenimle görüşmen yeterli olur. Mucizeler yaratıyor o kadın.” Kaslarını sıkarak spagetti gibi ince kollar yerine şaşırtıcı genişlikte pazılarını sergiledi.

“O zaman bana numarasını verirsin,” dedi Tracy, sonra

30

Aşk Burada Çekmiyor

da sessiz bir şekilde Evie’ye, “Bence asıl mucize ameliyatla göbek yağlarını aldırmaktaydı,” diye mırıldandı.

“Şişşt,” diye dürtükledi Evie Tracy’yi- “Bunu bilemeyiz.”Tracy’nin hamilelikten dolayı biraz kilo aldığı doğruydu

ama hormonlar fildişi rengindeki tenine renk, kızılımsı saçla­rına da bir panltı eklemişti. Caroline, üniversitedeki halinin şimdi daha iyi bir versiyonuydu: pilatesle şekillenmiş bir vücut, özel spreyli bronzluk, tasarım kıyafetler... Stasia ise doğduğundan beri genetik bir üstünlüğün sürekli olarak key­fini sürüyordu: oval bir yüz, turkuaz rengi gözler, buğday sarısı saçlar ve çenesinde tatlı bir gamze. Hepsi de, daha iyiye git- medilerse bile üniversiteden beri kendilerini gayet iyi koru­muşlardı. Moda tercihlerinin çok daha akıllıca olduğu kesindi.

Evie bu gece arkadaşlarına bakıp gruplarının bir arada kalmayı nasıl da iyi becerdiğini görünce yine çok şaşırdı. Bunda hepsinin de New York’ta yaşamayı seçmesinin (Stasia batıda tıp okuduktan, Tracy de New Orleans’ta iki yıl gönüllü öğretmenlik yaptıktan sonra) payı olduğu doğruydu ama bir arada kalmalarının tek sebebi coğrafi tercihler, olamazdı. Evie, işin kimi zaman insanı yutacak gibi olduğu hareketli bir şehirde, dostlarıyla birlikte olmaktan çok mutluydu.

Bette’nin diyeceği üzere hepsi de alın yazılarındaki ki­şiyi bulmayı başarmışlardı ama şaşkın Evie, grubun tek çı­kıntısı olarak kalmıştı. Soğuk şarabı dudaklarına götürürken belki de sadece bu geceliğine bu bulmacanın yanıtını kade­hinin dibinde bulabileceğini düşündü.

“Ee Evie, beş dakikadır BlackBerry’ne bakmadan otu-

31

Elyssa Friedland

nıyorsun,” dedi Tracy dalga geçercesine bir şaşkınlıkla. “Şir­ket mi yandı?”

“Maalesef hayır. Baker Smith kalesi sağlam duruyor,” dedi Evie. Telefonunun külotunun içinde olduğunu bilseler arkadaşları ne derdi acaba?

“İnternete bağımlı olan bir tek ben değilim ki.” Evie, iP- hone’lannı yemek takımı gibi masaya dizmiş olan arkadaş­larım işaret etti.

“Ben sadece fotoğraf çekiyorum,” dedi Stasia. “Bu gece çektiğimiz fotoğrafları ‘ateşlidamatlar’ olarak etiketleyeceğiz.”

“Çok klasmış,” dedi Evie.“Ayrıca biz telefonlarımıza üç dakikalık aralıklarla ba­

kıyoruz,” diye espri yaptı Tracy.“Kendi adına konuş,” diye itiraz etti Caroline, iPho-

ne’una göz atarak. “Ben dadının haber vermesini bekliyo­rum. Grace’in bütün sebzelerini yediğinden emin olmam lazım. Aynca altı dakika içinde eBay’de bir açıkartırma sona eriyor ve klasik bir Birkin çanta için Big Apple Luxury adında biriyle ölümüne kapışıyoruz.” Kobalt mavisi el çan­tasına hayran kalması için telefonu Evie’nin suratına yapış­tırdığı sırada bir mesaj ekranda belirdi.

“Gözün aydın, Care. Imelda, Grace’in dört yeşil fasulye yediğini bir de... ağaç tepesi de ne zıkkım? Onlardan da üç tane yemiş.”

“Brokolinin tepe kısmı,” diye açıkladı Caroline bunun zaten aşikâr olduğunu düşünerek. “Grace gövde kısmını ye­miyor.”

32

Aşk Burada Çekmiyor

“Anladım.”Caroline gergin bir anneydi ve eski finans işindeki o

yoğun gerginliğini kızlarını yetiştirmeye de aktarmıştı. Grace şimdiden o hassas çocuklardan biri olup çıkmıştı, hani şu gözlükleri olmadan banyo yapmayan ya da üzerinde etiket olan hiçbir şeyi giymeyen çocuklar gibiydi. Grace’in kız kar­deşi Pippa daha dayanıklı görünüyordu, ama kesin bir şey söylemek için erkendi. Caroline’ın onlann her bir hareketini delice bir dikkatle takip etmesinin işe yaramayacağı da ke­sindi. Ama tabii ki bu Evie’nin yargılayabileceği bir şey de­ğildi.

“Ee mutlu çiftimiz nerede?” diye sordu Evie. “Daha on­lara bir merhaba bile demedim.”

Tracy, açık büfe yemeklerin orada kollarını birbirilerinin beline dolamış şekilde duran Paul ve George’u işaret etti. Evie hukuk fakültesinin birinci sınıfında onlan tanıştıran kişi olduğu için şu anda gözlerinin parlıyor olması gerektiğini bi­liyordu. Ünlü isimlerin basın danışmanı olarak Paul’un, Ge- orge’un çocuklar için yaptığı gönüllü çalışmadan kendisi kadar etkilenmeyeceğini düşünse de George’un kann kasla­rının ve cappuccino bronzluğundaki teninin en azından ilk buluşmayı kurtaracağını biliyordu. Haklıydı da. Paul’un şan­sına George Mendes’in Hollywood kültürüne ve ela gözlü erkeklere bir zaafı vardı.

Evie onlar için mutluydu ve onlan birbirlerine ayarla­madaki başarısı için de kendisiyle gurur duyuyordu, gerçi Baltimore’daki Beth-El Sinagoğu’ndaki Haham Berman’ın

33

Elyssa Friedland

onlan da çiftten sayarak Yahudi inancına göre cennetteki yeri garantileyen üç evlilikten biri olarak değerlendireceğinden emin değildi. Belki Evie’nin tanıdığı biri de bu kutsal bahis­teki son sayısını tamamlamaya çalışıyordu ve Evie’ye ideal eşini bulacaktı. Gerçi bu yüzden endişelendiği falan yoktu. Zamanı gelince zaten olurdu.

Evie otuz dört yaşındaydı; bu bazen genç, umut vaat eden bir yaş gibi gelse de bazen Evie patlamak üzere olan biyolojik saatiyle bir çarpışma rotasındaymış gibi hissediyordu kendini. Hiçbir şeyin bu gece çözülemeyeceğini biliyordu en azından. Bu gece iyi vakit geçirip gelecekle ilgili takıntılı en­dişesine devam etmek için yannı bekleyeceğine dair söz ver­mişti. Şarap etkisini gösterinceye dek arkadaşlarının sohbet­lerinin tamdık uğultusunun dikkatini dağıtmasına izin verdi.

Kısa bir süre sonra Paul ve George’un düğünündeki gü­rültülü patırtılı, çarpışmalı danslar oldukça yardımcı oldu ve Evie’nin alkolün zihnini yatıştırmasına izin vereceğine dair verdiği sözü tutmasında etkili oldu. Greenwich’deki aile kahvaltısına gideceğine söz verdiği için şimdiden pişman ol­muştu. Winston’in ikiz kızlan April ve May’i görmek, pazar günü ofisten uzakta geçirdiği o çok değerli birkaç saati har­camak için seçeceği yollardan biri kesinlikle değildi. Kızlar kasım ayında doğmuştu; acaba Winston ve eski eşi kızlann isimlerini tartışırlarken tam olarak ne kadar Mt. Gay romun­dan içmişlerdi? En azından kızlar tek yumurta ikizi değildi.

34

Aşk Burada Çekmiyor

Bu kadarına katlanmak biraz zor olabilirdi.Evie ve arkadaşlarının deyimiyle Beyaz İkizlerin, yaş­

lan on yediydi ve Andover’da son yıllarım okuyorlardı. April sonbaharda Dartmouth’a, May de Yale’e gidecekti. Onlarda tam olarak nefret uyandıran bir şey yoktu. Evie’ye çok genç ve gerçek sonuçlan olabilecek şeylerden tamamen uzak gö­rünüyorlardı. Dürüst olmak gerekirse kızlar hâlâ ergendi, Evie’nin sahip oluğu tek kardeş onlar olmasına rağmen on­larla iletişim kurmak neredeyse imkânsızdı. Yeni gerçekleşen lise mezuniyetlerinde kendini büyükanne gibi hissetmişti; kürsüdeki, kepleri ve cübbeleri içindeki tasasız ergenlerden çok uzakta, yerlerinden şikâyet edip duran dırdırcı ihtiyar­larla aynı sırada oturmuştu.

Dürüst olması gerekirse Beyaz İkizlere asıl alındığı mevzu şuydu: Kendisinin yıllar önce geçtiği bir yola onlar yeni çıkmak üzereydi. Hani şu profesyonel ve romantik an­lamda her konuda başarıya götürmesi gereken, arkadaşları için gerçekleşse de kendisinin pek başarılı olamadığı şu yola. Ya Beyaz İkizler kendisinden önce evlenirlerse? Ya menekşe renginde, korkunç bir nedime elbisesi giyip kızların yirmili yaşlarındaki arkadaşları arasında durması gerekirse? Ya in­sanlar, “Eh, en azından iyi bir kariyeri var,” diye fisıldaşır- larsa? Evie, kendisine Yale’le ilgili hiçbir şey sormayan May’e daha çok sinir oluyordu. Sanki Evie o kadar uzun zaman önce oraya gitmişti ki onun tecrübesi artık hiçbir işe ya­ramazdı. Evie’nin sınıfta dizüstü bilgisayar kullanmadığı doğ­ruydu, ama sonuçta hokka ve tüylü kalemle yazı da yazmamıştı.

Elyssa Friedland

Evie aile kahvaltısından nasıl kaytaracağını düşünürken barın yakınındaki yakışıklı birinin kendisine baktığını fark etti. Bir an masadaki tartışmaya kulak kabarttı; Doğruluk mu, Cesaret mi -Ünlüler programının finali üzerinde ateşli bir tar­tışma dönüyordu. Adam, şık, koyu renk bir takım elbise giy­miş, canlı san renkte, ustalıkla bağlanmış bir kravat takmıştı. Belki de bu gece, tahmin ettiğinden daha ilginç olacaktı. Evie, Paul ve George’un erkek arkadaşlarının çoğunu tanı­yordu ve zaten onlar da E vie’den ziyade birbiri leriyle ilgile­niyorlardı. Ama bara yaslanan bu adam kesinlikle kendisine doğru bakıyordu.

Evie yanına gitse mi, yoksa onun gelmesini beklese mi bilemedi; tatlı bir tanışma için ne yapması gerektiğine dair maalesef ki hiçbir fikri yoktu. Flört ve randevulara dair bil­diği azıcık şey de JackTe birlikteliği yüzünden kaybolmuştu. Eski sevgilisini düşününce midesinden yükselen safrayı his­setti. İki yıl birlikte olmuşlardı ama Evie sonunda, adamın daha ilk randevuda, evliliğe inanmadığını söylediğinde şaka yapmadığını fark edince ayrılmışlardı. Sayısız şaraplı akşam yemekleri, pazar sabahları Nespresso Arpeggio latteler ve New York Times eşliğinde uyanmaları, Central Park’ta gezi­nen o sevimli çocuklar falan Jack’in fikrini değiştirmemişti. Tabii geçen aralık ayında verdiği ültimatom da hiçbir işe ya­ramamıştı.

Bu ana ve buraya odaklanma zamanıydı. Bara doğru du­daklarını kapalı tutarak hafif bir tebessüm göndererek başını hafifçe salladı. Tebessümü anında karşılık bulunca Evie

36

Aşk Burada Çekmiyor

içinde bir umudun yükseldiğini hissetti: Belki de bu gece, hiç öngörülmemiş bir şekilde hayatının aşkını bulacaktı. Zaten insanlar hep böyle olduğunu anlatmazlar mıydı? Tem­kinli bir şekilde bara doğru ilerlediğinde adamın, yanındaki boş tabureyi işaret ettiğini görünce rahatladı.

“Selam,” dedi adam. “Ben Luke Glasscock. Paul’un ku­zeniyim. İkinci dereceden kuzeniyim aslında. Peki ya sen?”

“Evie Rosen, Paul’un arkadaşıyım. Tabii George1 un da. Paul’e koleje, George’la da hukuk fakültesine gittim. Aslında onları ben tanıştırdım.”

“Hem zeki hem hoş. Sevdim bunu,” dedi adam. “Ara­larını yapman da harika olmuş.”

“Teşekkür ederim. Peki bütün ailen burada mı?” “Sadece bazı kuzenlerim. Ailem Cincinnati’de yaşıyor

ama ben iş için birkaç yıl önce New York’a taşındım.” “Öyle mi? Ne iş yapıyorsun?”“Yatırım bankacılığı. Deutsche Bank’teyim. Lütfen

bunu bana karşı kullanma.”“Sorun yok. Ben de Baker Sm ith’te avukatım. Hatta

DB’yi biz temsil ediyoruz.”“Biliyorum. Sana bir içki alabilir miyim? Daha sonra

dans pistini inleteceksen önce küfelik olsak iyi olur ha ne dersin?”

Küfelik mi? Bu da ne demekti ki? Erkek yurtlarında kul­landıkları bir dil miydi bu? Yine Jack’i düşündü. O asla böyle ahmakça laflar etmezdi. “Dansa var mısın?” derdi ve onu dans pistine yönlendirerek Londra’daki öğrencilik zamanla-

37

Elyssa Friedland

nnda aldığı salon dansları derslerini sergilerdi. Ama fiyakacı, bencil biriydi ve evliliğe de inanmıyordu o yüzden bunların bir önemi yoktu. Jack’i, babasını kaybetmenin acı verici ha­tıralarını da koyduğu, zihninin kilitli köşesine geri gönderip bakışlarını yeniden Luke’a odakladı. “Şerefe,” diye yanıt verdi ve kadehlerini tokuşturdular. “İşe yaramaz aptal”ı -B a­baannesi Bette’nin Jack için seçtiği pek de sevimli olmayan takma ad - düşünüp durmanın bir anlamı yoktu.

“Olur tabii. Senin içtiğinden alayım,” dedi ve sulanarak kehribar rengine dönmüş içkisini işaret etti. Evie ne zaman­dan beri viski içiyordu ki?

“¡çeri girer girmez fark ettim seni. Konuşabilmek için fırsat kolluyordum.”

“Öyle mi? İşte buradayım. Konuşmaya da bayılırım.”Çatalın cama çarparak çıkardığı kulak tırmalayıcı ses,

kadeh kaldırma zamanı olduğunu işaret ediyordu. Evie, Paul ve George’un DJ setinin kurulu olduğu platforma ilerleme­lerini izledi.

“Geldiğiniz için hepinize teşekkürler,” diye söze başladı Geoıge. “612 Tvvitter takipçimin zaten bildiği üzere Paul’la yeminlerimizi dün belediye binasında, postadan çıkan bir gelin adayı ve bir eski hükümlünün tanıklığında ettik.” Ka­labalıktan bunu bildiğini belli eden kıkırdamalar yayıldı.

George, ilişkilerinin ilerleyişine dair sıradan ama akıcı bir konuşma yaparken bu detay lan zaten bilen Evie bunlara kulaklannı tıkayıp Luke’u incelemeye koyuldu. Ve ancak kendi adım duyunca o ana geri gelebildi.

38

Aşk Burada Çekmiyor

Görünüşe göre Evie hayallere daldığında Paul, Ge- orge’un elinden mikrofonu kapıvermişti. Evie, Paul’un ça­kırkeyif olduğunu, bir sakatlık çıkarmanın eşiğinde olan bir çocuk gibi kıpırdanmasından anlayabiliyordu.

“...bizi tanıştırdığı için Evie Rosen’a teşekkürler. Bu gece bize katılmak için BlackBerry’sinden ayrıldığı için ona minnettarız. Evie kalkıp selam verir misin? Kendisi şu kö­şedeki seksi esmer olur.” Bir spot ışığı Dj kabininden ona doğru geldi.

“Bu sensin,” diye fısıldadı Luke, dirseğine hafifçe do­kunarak.

Evie zarif bir şekilde gülümseyip bu anın bitmesi için dua etti. Keskin ışıklar üzerinde kalmaya devam ettiğinden Evie gözlerini kıstı.

“Ayağa kalk, Evie.”Evie panikledi. Telefonu külotunun içinde tuhaf bir bi­

çimde duruyordu ve doğrulursa onun düşmesinden korku­yordu. Bu Paul’un iğneleyici lafını doğrulamaz mıydı?

Bir önceki Pilates hocasının Kegel adını verdiği egzer­sizlerdeki gibi bütün kaslarını sıkarak dikkatle ayağa kalktı.

“Bu arada kendisi bekârdır.” Paul sahneden ona göz kırptı. Nedense bu açıklama kalabalığın alkışlamasına sebep oldu. Aptallar, diye düşündü Evie. Luke’a bakmaya cesaret edemiyordu.

“Buraya gel, Evie,” dedi George. “Çöpçatanımızla bir fotoğraf çekelim.”

Evie şarap kadehine canı pahasına tutunarak, tuhaf bir

39

Elyssa Friedland

biçimde, bacaklarını fazla ayırmadan dans pistine doğru yü­rümeye başladı. Spot ışıkları hâlâ üzerindeydi. Black- Berry’nin bacaklarından aşağıya kaydığını hissedince telefon daha yere düşmeden o çarpma sesini kafasının içinde duydu. Etrafındaki davetliler şaşkınlıkla, sessizce gülüştüler; so­nunda biri kahkahayı koparınca herkes kendini koyuverdi. Telefonun ekranı yukarıya bakıyordu ve beyaz mermerin or­tasında dururken kırmızı mesaj ışığı yanıp sönüyordu. Titre­yen ellerle onu almak için eğildiğinde lanet olasıca alet çalmaya başladı.

40

İKİNCİ BÖLÜM

Tracy’nin bileğinden kavrayıp onu kadınlar tuvaletine doğru çekiştirdiğini hissetti. Lavaboların orada durduklarında Evie’nin kıpkırmızı yanakları floresan ışıklarının altında alev alev yanıyordu.

“Şaka mı bu, Evie?”“Telefonumu koyacak bir yer bulamadım, tamam mı?”

diye tısladı. “Anlamıyorsunuz. Salı günü bir kapanış var ve bu davada çalışan insanların yarısı Hong Kong ofısindeler. Orada da şu an sabah. Yani ben düğündeyim diye telefonumu kapayamam.” .

“Yani telefonunu donuna koymasan işten kaytarmış mı olurdun? Bu arada cepler falan ne işe yarıyor sanıyorsun?”

“Çantama sığmadı. Lanet olasıca, Judith Leiber. Caro­line bana bu katrilyon dolarlık çantayı aldı ama içine bir ruj bile sığmıyor.”

“Bunun bir bahanesi yok, Ev. Neden o alete bu kadar takıntılısın ki sarü i?” Tracy, Evie’nin elindeki BlackBerry’ye ters ters baktı.

41

Elyssa Friedland

“Telefonumu seviyorum. Bağlantıda kalmamı sağlıyor,” diye yanıtladı ve “kimseye bir zararım yok” dercesine de omuz silkti.

“Neyle?”“İnsanlarla, işle, programlarla, haberlerle, zamanın ru­

huyla falan işte... Ne bileyim.” Evie dudak parlatıcısını ta­zelemek için aynaya eğildi. “PauFun bütün düğüne bekâr olduğumu duyurması mı gerekiyordu?”

“Belki de bunu söylemesi o kadar kötü bir şey değildir. İnsanların haberi olur işte, fena mı?” dedi Tracy, Evie’nin aynadaki yansımasını dikkatle süzerek.

“Sanırım Facebook, JDate ve Match profillerim bu işi fazlasıyla yapıyor.”

Tracy tuvaletlerden birinin kapısını tıklattı. “Bebek yü­zünden iki saniyede bir tuvalete gitmem gerekiyor.” Kamını sevgiyle okşadı. Bebeğin sebep olduğu bütün rahatsızlıklar belli ki onun için önemsiz şeylerdi. Kamında en ufak bir kı­pırdanma hissedince resmen neşeyle yerinden sıçrayıp bütün arkadaşlarının bir ruh çağırma tahtasıymışçasına ellerini gö­beğine koymalarını ister, bir hareket hissettiklerine yeminler edinceye kadar da onları bırakmazdı.

“Konuşmadan önce Paul’un kuzeniyle sohbet ediyor­dum. Gayet iyi anlaştık sayılır. Tabii dans pistinde bir telefon doğurduktan sonra bakalım hâlâ benimle ilgileniyor olacak mı?” Evie bunu dedikten sonra Tracy’ninkinin yanındaki tu­valet kabinine girdi.

“Öyle mi? Adı neymiş?”

42

Aşk Burada Çekmiyor

“Luke.” Glasscock* kısmını eklemedi; çünkü Tracy’nin ona hemencecik Cam-Penis takma adım vereceğinden emindi.

“Eh hadi gidip onu bulalım!” Tracy’nin sesi umut dolu bir şekilde dört oktav kadar yükselmişti.

“Bulacağım.” Evie, baldırına dokununca uzamaya baş­lamış tüyler eline battı. “Tuvalet malzemeleri sepetinde jilet var m ı?”

“Yok.” Evie, Tracy’nin sepeti karıştırdığını duyabili­yordu. “Çantamda cımbız var.”

“Boş ver gitsin,” diye homurdandı Evie kabinden çıkar­ken. “Kendime çekidüzen vermek için pek zamanım yoktu. Neredeyse her gece ikiye kadar ofisteydim.”

“Seni öldürüyorlar.” Tracy bunu onaylamaz bir şekilde baktı. Kasırganın altüst ettiği New Orleans’ta, mobil bir ka­ravandaki zorunlu öğretmenlik görevinden sonra Brighton- Montgomery Koleji’nde rahat bir işe başladı; bu okul, zengin akademisyenleri ve daha da zengin öğrencileriyle meşhur bir Yukan Doğu kolejiydi. Çok çalışmıştı ve malzeme odası, resim sınıfı ve öğretmenler odası olarak da kullanılmayan, düzgün bir sınıfa sahip olduğu için son derece müteşekkirdi; ama bölüm toplantısı ya da profesyonel eğitimler olmadı­ğında öğleden sonra 16.30’da televizyonun karşısında hamile kamını ovuşturuyor olurdu.

“Ortak olduğumda daha iyi olacak,” dedi Evie ama bunun doğru olduğundan pek emin değildi. Yükselmeye ça­lışmadığında gerçekten de işi hakkında daha az endişeli olur

* Cock, argoda penis anlamına gelir, (ç.n.)

43

Elyssa Friedland

muydu? Her zaman yapılacak yeni bir şey mutlaka olacaktı. Yeni müşteriler kazanmak. Şirketin yönetim komitelerinden biriyle toplantı. Diğer ortakların hayranlığını kazanmak. “Sen içeri gir. Benim e-postama bakmam lazım.”

“Şu alet sana yeterince sorun yaratmadı mı bu gece?” diye sordu Tracy, Evie’nin telefonuna yine tiksintiyle baka­rak. “Bütün geceyi burada geçirme.”

Tracy kadınlar tuvaletinden çıktıktan sonra Evie iş e- postalannı gözden geçirince hiç de şaşırtıcı olmayan bir şe­kilde Bili Black’in, neden az önce telefonuna cevap vermedi­ğini soran ve en son kapanış belgelerini pazartesiden önce gözden geçirmesini isteyen e-postasıyla karşılaştı.

Annesi ona Greenvvich’e giden trenlerin pazar günü daha az olduğunu, o yüzden sabah yola çıkmadan Önce prog­rama bakmasını hatırlatmıştı.

Aynca şirketteki en yakın arkadaşı, Baker Smith’teki ilk ofis arkadaşı ve randevu m aceralarını paylaştığı bir başka bekâr olan Annie Thayer’dan da bir mesaj vardı. Annie, ona ağabeyinin arkadaşı Mike Jones’un kendisini arayabileceğini söylüyordu. Evie böyle yaygm bir isme sahip birini nasıl Go- ogle’da aratacaktı ki? Adam, uzun süreli kız arkadaşından yeni ayrılmıştı ve flört dünyasına yeniden giriş yapmak istiyordu. Annie, adamın tanışmaya değeceğine yemin ediyordu, ama pek fazla bilgi vermemiş ya da bir resim eklememişti.

Evie partiye dönmeden önce kısaca Facebook ve Ins- tagram hesaplarına göz gezdirdi; “seksidamatlar” etiketi şim­diden dolup taşıyordu. Telefonuna göz attığı için tatmin

44

Aşk Burada Çekmiyor

olmuş bir şekilde içeriye dönünce kız arkadaşlarının eşleriyle birlikte Etta Jam es’in At Last’i* eşliğinde m utlulukla dans ettiklerini gördü; Evie’ye göre bu hiç de adil olmayan bir se­çimdi, çünkü ne de olsa Paul ve George birbirlerini bulmak için hiç de uzun uzadıya beklemek zorunda kalmamışlardı. Luke hâlâ bardaydı ve telefonuna bakıyordu, Evie oraya iler­lerken gergin biçimde dudağını ısırdı.

“Ve geri d ö ndü /’ dedi Luke.“Evet, döndüm. Bilgin olsun diye söylüyorum: Black-

B erry’mi her zaman orada taşımam. Şu anda büyük bir dava için çalışıyorum ve telefonum çantama sığmadı.” Evie du­rumu kanıtlamak istercesine telefonunu, çantasını aynı anda havaya kaldırdı.

“Sorun yok, bence eğlenceliydi,” dedi affedici bir tebes­sümle. “Seni unutmayacağıma eminim.”

“Eh, buna sevindim. İnsanlarda kalıcı bir etki bırakmayı severim.”

Ucuz kurtulmuştu.“Kesinlikle bıraktın. Bak ne diyeceğim, annem, teyze­

min çocuklarına selam vermezsem beni öldürecek ve şu anda gitmek için hazırlanıyorlar sanırım. Geri döndüğümde seni burada bulacağımdan emin olabilir miyim?”

“Yerimden kımıldamam.”Barda tek başına otururken kalabalığın içindeki arka­

daşlarını aradı. Popüler bir dans şarkısıyla sallanıp duran Ca­roline ve Jerom e’u gördü. Jerom e’un kel kafası, Caroline’ın yanağına ancak değiyordu. Caroline doğal bir şekilde büyü­

* "Sonunda " anlamına gelen bu eski şarkı, uzun bir yalnızlıktan sonra kavuşan iki sevgiliyi anlatıyor, (ç.n.)

45

Elyssa Friedland

leyici olmanın yanı sıra cinsel bir cazibeye de sahipti. Evie ne kadar dantelli sutyenle göğüslerini kaldırırsa kaldırsın, de­koltesini ne kadar açarsa açsın böyle bir cazibeye sahip ola­mıyordu. Dallas’ta doğup büyümüş olan Caroline’ın üniver­sitedeyken varlıklı olduğu her halinden belli oluyordu; o za­manlar bile Kate Spade marka bir omuz çantası, birkaç tane Nicole M iller parti elbisesi ve ailesinin ödediği bir kredi kartı vardı. Ancak yine de Caroline’m parayla ilişkisi her zaman sıkıntılı görünüyordu, ta ki milyarder kocasıyla tanışıncaya kadar. Caroline, on yıl önce bir yatınm konferansında tanış­tıkları günden itibaren Jerom e’a âşık olduğunu açıklamıştı. Aynı gün hakiki bir uşak tarafından iletilen bir notla birlikte doksan altı tane lavanta rengi gül kapısına gelmişti. O gece daha sonra Per Se’de Caroline ve Jerome, trü f mantarlarının tadını çıkarıp bir kasada saklanan şaraplardan içmişlerdi. Sekiz ay sonra nişanlandılar. On yıl sonra hâlâ sapasağlam bir ilişkileri vardı ve dans pistinde gülerek eğleniyorlardı.

Daha sonra bakışları G eorge’un annesi ve babasıyla sohbet eden Rick’e takıldı. Rick onun bakışını yakalayınca birazdan ona katılacağını belirtircesine parmağını kaldırdı. Evie derhal bakışlarını çevirdi. El ele ve gülümseyerek ka­labalığın içine karışan George’un anne ve babasını görmek Evie’nin içine tanıdık bir sancı dolmasına sebep olmuştu. Kendi babası onun evlendiğini göremeyecekti. Evie’nin da­vetlilerin masası için seçtiği pahalı orkideler hakkında yanm ağızla şikâyet edemeyecek, geleneksel baba-kız dansını ya­pamayacaktı. Bunun yerine düğün fotoğrafları o ve annesinin

46

Aşk Burada Çelemiyor

Winston ve Beyaz İkizlerle yani onu hiçbir zaman tam anla­mıyla anlayamayan sözde ailesiyle çevrili olacaktı. Babaanne B ette’den kendisine mihraba doğru eşlik etmesini istemeye karar vermişti bile. Bette, Evie’nin dünya evine girmesine o kadar istekliydi ki muhtemelen onu kürsüye koşarak götü­rürdü.

Tracy, yanında Jake Te birlikte yavaşça Evie’nin yanına geldi. “Sanırım eve gitsek iyi olacak. Bitmiş durumdayım.”

“Tamamdır. Ben biraz takılacağım. LukeTa iyi anlaşıyor gibiyiz,” dedi Evie hamile arkadaşının yanağına ufak bir öpücük kondururken. “Seni haberdar ederim.”

“Et tabii.”Tracy ve Jake ayrıldıktan kısa bir süre sonra Luke geri

geldi.“Kusura bakma. Akrabalarımın bu kadar konuşkan ol­

duğunu bilmiyordum,” dedi. “Sana bir içki daha alayım mı?”“Memnuniyetle,” dedi Evie.Kaç tane kokteyl yuvarladıklarından emin değildi ama

belli ki D J’den mikrofonu kapıp Justin Timberlake’in Sexy­Back şarkısı eşliğinde kalabalığa serenat yapmanın iyi bir fikir olduğunu düşünecek kadar içmişlerdi. İnsanların hoşuna gittiğine hiç şüphe yoktu.

“Gerçekten eğlenceli birisin, Evie,” dedi Luke. Boş ves­tiyerde tek başlanmaydılar. Luke, ellerini Evie’nin çıplak kol­larında gezdiriyordu.

Dudakları onunkilerin üzerinde, dilleri bir savaş halin­deydi. Harika bir histi. Birbirine karışan terler, Luke’un kirli

47

Elyssa Friedland

sakalının batışı, soluksuz kalmalar. Ah, bunu nasıl da özle­mişti. Onun yüzüne hayran hayran bakmak için bir an geri çekilip gülümsedi. Jack’in dışında da bir hayat vardı işte.

Smokinli bir düğün görevlisi gelip öksürerek onları uya- rıncaya kadar öpüştüler.

“Gece bitti çocuklar,” dedi adam.“Seni taksiye bindireyim,” dedi Luke. “Baker Smith’te

çalışan Evie Rosen. Sabah ilk iş seni internette bulacağım. Buluşup bir şeyler içeriz.”

“Çok güzel olur,” dedi Evie kendisine uzanan eli tuta­rak.

Luke bir taksiyi durdurup Evie’yi bindirdi. Açık pen­cereye doğru, “Dikkatli git. Ah bir de, telefonuna daha iyi sahip çık, Evie,” dedi. Kahverengi gözlerinden birini kırpıp onu yolcu etti.

Arka koltukta, emniyet kemeri bağlı bir şekilde oturur­ken sokak lambaları ve trafik ışıklarıyla parıldayan şehre baktı. Minik noktacıklardan oluşan kiraz çiçekleri zihninin içinde pembe yastıklara dönüştüler. Harika bir gece olmuştu.

Evie, eve dönünce çabucak rahat pijamalarını giydi ve başı dönerken yatağa girdi. Şimdi neden asla viski içmediğini hatırlıyordu. Komodinin üzerinde bulanık bir karaltı gibi duran dizüstü bilgisayarını görünce neredeyse Luke’a, “Ne kadar eğlenceli bir geceydi,” diyen bir Facebook mesajı gön­derecekti. Ama sarhoş olduğu için bu isteğe direndi.

48

Aşk Burada Çekmiyor

Sonunun Jeffrey Belzer’ınki gibi olmasını istemiyordu.Jeffrey, Evie’nin yaz hukuk programından iş arkada­

şıydı. Genç adam, Harvard Kulüp’te üç şişe şarap eşliğinde bir Öğle yemeğinden sonra (BigLaw’un yaz programlarının büyüsünde bu gayet olağandı) iş arkadaşı Ailen Jacobs’a ça­bucak bir e-posta atıvermişti.

Ailen, çok tatlı bir öğle yemeğinden döndüm şimdi. Aşın pahalı olduğu için ıstakoz ısmarladım. İki ortakla birliktey­dim: vergi departmanının başındaki şişko ve hani senin sek­reter sandığın B&A’deki şu seksi kızı düdükleyen dava­cılardan biri. Bok gibi içtim. Muhtemelen şimdi de sızmak için eve gideceğim. Hayatımdaki en süper yaz. Bu gece bu­luşalım. Hani şu İnsan Kaynakları'ndaki Asyalı fıstık mesaj atmış. Jeff.

Not: Asistanım maaşımı getirdi şimdi. Mis!Neden ama neden Allen’ın ailesi onun ismini iki ‘L* ile

yazdırmıştı ki sanki? Jeffrey Belzer hâlâ bu soruyu düşünü­yor olsa gerekti. Çünkü bu yakında efsane olacak olan e-pos­tayı göndereceği kişiyi seçerken Ailen Jacobs yerine “Alıcı: Bütün Şirket” linkini tıklamıştı. Öğle yemeğinde içtiği Rhone Valley Sancerre şarabının da bu duruma katkısı yad­sınamazdı. Olan olmuştu. Buradan geri dönüş yoktu. Yani durumu kurtarmak için bir girişim oldu. E-postayı gönder­mesinin üzerinden bir dakika bile geçmeden biri JeÜTey’yi uyarmış olmalıydı, çünkü herkesin gelen kutusundaki bir sonraki mesaj şuydu: “Jeffrey Belzer az önce gönderdiği me­sajı geri almak istiyor. ” O zaman da bu mesajı görmezden

49

Elyssa Friedland

gelenler (mesajın başlığı “N’aber” gibi sıradan bir başlıktı) bunun altında bir şeyler olduğuna karar verdi. Bir saat içinde mesaj yayıldı. Kötü şöhretli blog BigLawSux mesajı ele ge­çirince e-posta bir sonraki gün kelimesi kelimesine Wall Street Journal’da. yer aldı.

Baker Smith derhal, Jeffrey Belzer’m işine, muhake­mede yetersiz olmasından dolayı son verildiğine dair bir basın duyurusunda bulundu. Bu duyuruda aynca yaz prog­ramının faturasını ödemeye itiraz eden müşterilere, masraf­ların tamamen firma tarafından karşılandığı bilgisi de verildi. Son olarak ve Evie’ye göre de gayet komik bir şekilde basın açıklamasında, firmanın her bir çalışanı, bireyleri dış görü­nümlerine göre değil içsel niteliklerine göre değerlendirmeye dair teşvik ettiği de bildiriliyordu. Evie bunun, insanlara “şişko” ya da “Asyalı fıstık” denmesine firmanın göz yum­mayacağını söylemenin diplomatik bir yolu olduğunu tahmin etti. Neyse ki Baker Smith’in beyaz ayakkabıları çabucak ci- lalanmıştı ve şehrin gözde hukuk firmalarından biri olarak konumunu korumuştu. Öte yandan Jeffrey bir süreliğine Tay­land’a kaçmış, en son olarak da West Village’ta bir İtalyan restoranında içki siparişi verirken görülmüştü.

Bu olay, Evie’nin katı kuralının doğmasına vesile ol­muştu: İçkiliyken e-posta ya da mesaj atmak yok.

Bundan daha az trajik bir durumda, bir defasında kı­demli ortaklardan Mitchell Rhodes’a gönderdiği mesajın al­tına, “Öpücükler, Evie,” yazmıştı. Mitchell bu ibare dışında profesyonelce olan e-postasına şu yanıtı vermişti: “Teşek-

50

Aşk Burada Çekmiyor

kürler. Çocuklarım bile beni sevdiklerini söylemiyor!” Evie ve Mitchell, o e-postadan sonra defalarca birlikte çalışmışlardı ve adam ortaklık komitesinde olduğundan Evie, her ne kadar kendi dikkatsizliği yüzünden olsa da böyle bir samimiyet anı yaşamalarından memnundu. Yine de başka kimseye elektronik bir öpücük, kucaklama ya da gülücük göndermesine gerek yoktu.

Jeffrey Belzer olayı sırasında Evie de diğer genç mes­lektaşları gibi davranmıştı: Yani yaygaracı bir kahkaha ko­parıp meslektaşına karşı bir acıma duymuştu. Ortak olduğun­da işler daha farklı olacaktı. Şirketin hissedarı olacaktı (gerçi 250’de 1 hissesi olacaktı) ama asıl böyle bir medya krizi onu tamamen farklı bir şekilde etkilerdi. Bunu düşününce kendini çok yetişkin biri gibi hissetti. Profesyonel alanda tam olarak olması gerektiği yerdeydi. Romantik olaraksa kendine gü­vensiz bir liseli gibi hissediyordu. Jack’le iki yıllık birlikteliği hariç, aşk hayatı en fazla üç randevu süren ilişkilerle do­luydu.

Luke onu internette aradığında ne bulacaktı? Kendini hemencecik Google’ladı. İlk sonuç Baker Smith profiliydi. Oradaki fotoğrafı tam bir felaketti, iki gece üst üste sabahla­yarak çalıştıktan sonra çekilmişti. NewYorkSocialDiary: com ’ da, Caroline’ın onu sürüklediği sosyal etkinliklerde çekilmiş daha iyi fotoğrafları vardı. İsmi, 5K Genç Diyabetliler koşu­sunun katılımcılar listesinde çıkıyordu, gerçi nezle olduğu için son anda bu koşuyu ekmişti. Babasının Baltimore Sun’daki cenaze töreni de çıkıyordu. Ona ve Jack’e dair hiç-

51

Elyssa Friedland

bir iz yoktu. Jack fotoğraf çektirmeyi sevmezdi.Bilgi sayarını battaniye gibi kolunun altına alıp Luke’tan

gelecek mesajın sesini bekledi ama uykuya dalıncaya dek sa­dece ambulans ve araba komalarını duydu; bu seslere, “New York Ninnisi” demekten hoşlanırdı.

Çıt yoktu. Paul’un düğününden sonra Luke Glasscock’tan ses seda çıkmamıştı ve bu çok sinir bozucuydu. Dans pis­tinde telefon doğurmasını kesinlikle affetmiş gibi görünü­yordu oysaki. Aralarında bir bağ olduğunu düşünmüştü. Gecenin sonunda ateşli bir şekilde öpüşmüşlerdi. Onu kibarca taksiye bindirmiş ve taksiciye bir yirmilik uzatmıştı. Onu ara­yacağına söz vermişti. Acaba soyadını mı unutmuştu? Ya da ne­rede çalıştığım. Öyleyse bile Paul’a sorabilirdi.

Şimdiyse işte oturmuş onu düşünüyor, bir tenis maçın­daymış gibi başını dev gibi bir monitörden ötekine çevirirken aslında hiçbir şeye tam olarak odaklanamıyordu. Calico ka­panışı hiçbir aksilik olmadan bitmişti ama bunu kutlamak ye­rine imzalı son sayfayı fakslandıktan sonra masasına yeni bir dosyanın konduğunu görmüştü. Kendini çikolata fabrikasın­daki Lucy* gibi hissediyordu.

Söylentiye göre, ortaklık komitesi o gün bir müzakere görüşmesi yapacaktı, yani en azından bakım ekibindeki ar­kadaşı Jorge’ye göre öyleydi. Jorge az önce kırk ikinci kat­taki konferans salonuna dört sandviç tabağı ve sekiz adet san not defteri götürmüştü.

• I love Lucy dizisindeki Lucille Ball, (ç.n.)

52

Aşk Burada Çekmiyor

Yaz indirimleri reklamlarıyla dolu e-postaların arasında Evie üç ay önce JDate’te tanıştığı teknoloji girişimcisi Joshua Bimbaum’dan mesaj geldiğini gördü. İki kere çıkmışlardı; aralarında bir kıvılcım olmamıştı ve birbirlerinden soğumuş­lardı. Ama işte Joshua yine mesaj atmış, son buluşmalarının üzerinden doksan gün geçmemişçesine bir içki içmek için buluşmayı teklif ediyordu. Telefonu çaldığında Evie bu tek­lifi kabul etmeyi düşünüyordu.

“Selamlar fıstık,’’ diye cıvıldadı Caroline. “Düğünün de­dikodusunu yapamadık. Nasıl gidiyor?’’

“Eh! Her zamanki gibi işe gömüldüm ve Paul’un kayıp­lara kanşan kuzenine gıcığım.”

“Muhtemelen işle meşguldür. Onunki de senin işin gi­biyse muhtemelen randevulara ayıracak zamanı yoktur.”

Evie bu konuda Caroline’la tartışıp basitçe, “Seninle ta­nıştığıma çok sevindim,” diye bir e-posta yazmanın otuz sa­niyeden daha kısa sürdüğünü açıklama gücünü kendinde bulamadı. Bunu en iyi Evie bilirdi. Gün içinde onlarca şahsi e-posta göndermeyi beceriyordu. Klavyesindeki harfler adeta parmaklarına yapışmış gibiydi. Gözleri kapalı ve bir eli ar­kasında bağlı şekilde bir kısa mesaj bile gönderebilirdi.

“Bence onu kafandan çıkarsan iyi olur,” diye devam etti Caroline. “Başında beklersen o su kaynamaz, biliyorsun. Bir saniye bekleyebilir misin? Taksideyim de.” Caroline’m sü­rücüye kendisini Central Park’ın güneyindeki Plaza Oteli’ne götürmesini istediğini işitti. Ardından Caroline daha kısık bir sesle kendisini iki saat sonra oradan almasını söyledi.

53

Elyssa Friedland

Evie’nin bildiği, taksiler kimseyi gelip bir yerden almazdı. Belli ki Caroline, şoförü Jorge’yle konuşuyordu ama bu yüz­den utanıyordu.

“Pardon, geldim. Öğle yemeğine gidiyorum da. Adam­dan haber çıkarsa mesaj at. Şu yardım yemeklerinin ne sıkıcı olduğunu bilirsin, sürekli telefonuma bakıyor olacağım. Tıpkı senin gibi.” Kıkırdadı.

“Tuş,” diye teslim oldu Evie.Masasındaki BlackBerry’sine bakan Evie akıllı telefo­

nunun kendisini yalnızlıktan nasıl kurtardığını düşündü, tıpkı ezberden bildiği bir dizinin tekrarının arka plandan gelen gü­rültüsü gibi. Seksen gramlık elektronik bir cihazı, gerçek bir dost yerine koyması içini burksa da bu alışkanlıktan vazge­çemeyecek kadar kullanışlı buluyordu onu. “iyi eğlenceler. Benim için de nesli tehlike altındaki not defterlerinden al­mayı unutma.”

Evie kendine engel olamadı. Şubat ayında Caroline “Vahşi Yaşamı Koruyan New YorkJular”dan bir masa satın al­mıştı ve Evie’yi Waldorf balo salonunda bir öğle yemeği için işten kaytarmaya ikna etmişti. Sorun şuydu ki, dışarısı eksi altı dereceydi ve kadınların çoğu kürklerine sannmışlardı.

Caroline’ın Luke’a olan kızgınlığını umursamaması se­bebiyle tatmin olmayan Evie her zaman dürüst olan Tracy’yi ararken onu teneffüs sırasında yakalamayı umdu. Tracy’nin telefonu doğrudan sesli mesaja düşünce Stasia’nm numara­sını çevirmeye koyuldu ama son anda ahizeyi yerine bıraktı. Caroline ve Tracy’yle bu tarz şeyleri konuşmak daha kolaydı.

54

Aşk Burada Çekmiyor

Her ikisi de evliydi ama Caroline’m kocası yaşlıydı ve Tracy’ninki de belirsiz işler yapan bir aylaktı. Evie iki arka­daşının da hayatından memnun olduğuna emindi ama yine de çeşitli ödünlerin verildiğini görmek içini rahatlatıyordu. Istırap verici randevu hikâyelerini onlara aktarmak kesinlikle daha katlanılır, genellikle de rahatlatıcı olurdu.

Stasia ise farklıydı. O ve Rick altın çiftti: Her ikisi de çekici, iyi eğitimli, “iyi” ailelerden gelen kişilerdi. Bir Slim Aarons fotoğrafından fırlamış gibiydiler. Kablosuz bağlan­tının yardımı -ah ah- olmaksızın, Stanford Tıp Fakültesi’nde bulmuşlardı birbirlerini, gerçi bir kadavra incelemesi sıra­sında tanışmışlardı ama olsun. Doğu Yakası’nda doğmuş olan Rick, eğitimini bitirdikten sonra Stasia’yı onunla birlikte taşınmaya ikna etmişti. Rick, Park Avenue’da başarılı bir muayenehane yürütürken ve aynı zamanda bir kulak burun boğaz uzmanı olurken, Stasia da New Jersey tabanlı, üst düzey bir ilaç firmasında başarı basamaklarını yavaş yavaş tırmanmıştı.

Paul’un düğününde Stasia’nın duyurusundan sonra bir aile kurmayı planladıklarını biliyordu. Rick’i rahatlıkla bir baba olarak düşünebiliyordu. Evie onların özel buluşmala­rına davetsiz misafir olarak gitse bile bunu dert etmiyor, ilişki tavsiyesine ihtiyaç duyduğunda erkek bakış açısıyla değer­lendirmeler yapıyordu. Aynca Rick, insanları bir burun ra­hatsızlığından kurtararak da olsa yaşamlarını daha rahat geçirmelerine yardımcı oluyordu. Günlük görevi para bas­mak gibi görünen Caroline’m kocasının yaptığından daha iyi

L55

Elyssa Friedland

olduğu kesindi. Baker Smith’te çalışmak onu Rahibe Teresa yapmadığından meslekler hakkında ukalalık etmek ona pek düşmezdi gerçi. Ama yine de...

Ofis telefonu çaldı. Tracy.“Selam, senden cevapsız arama gelmiş. Naber? Öğle ye-

meğindeyim.”“Hiç. Sadece canım sıkkın. Hani şu Paul’un düğünün­

deki aptal Luke’a. Bana hâlâ e-posta atmadı.”“Evie beni öldüreceksin. Çocuğu gördüm. Yani hoş biri

ama sen daha iyisini bulabilirsin. Hani şu sersem bankacılar gibi olduğunu söylememiş miydin?”

“Hatırlamıyorum.” (Hatırlıyordu.) “Ayrıca mademki daha iyisini yapabilirim, neden şu an kapımın önünde değil? Aynca onu düğünde gördüğünde çok tatlı olduğunu söyle­miştin.” •

“Ah, ne söylediğimi boş ver. Hormonlardan o. E-postam kontrol etmeyi bırak da fazlasıyla gecikmiş doğum günü ye­meğin için seni nereye götürmemizi istediğini düşün. Beat­rice Inn olabilir diye düşündük. Caroline bize bir yer ayarla­yabilir.” Evie iş yükümlülükleri nedeniyle daha önce planladık­ları iki buluşmayı iptal etmişti. İşler yazın biraz daha sakinleş­mişti ama Evie kutlama yapacak havada değildi.

Tracy’nin konuyu değiştirme girişimini tamamen duy­mazdan geldi.

“Bütün yetişkinlik hayatım boyunca gerçekten sevdiğim ve beni seven tek bir kişiyle tanıştım. Ona o aptal ültimatomu asla vermemeliydim. Böylece mutlu bir...”

56

Aşk Burada Çekmiyor

“Mutlu bir ilişkin mi olurdu?” diye sözünü kesti Tracy. “Hayatın boyunca mutlu bir ilişki sana yetmeyecekti. Gerçek bir bağlılık, bir düğün, çocuk istediğini söylüyorsun. Ayrıca bunu hak ediyorsun ve Jack’ten ayrılmak doğru bir karardı.”

“Sanırım haklısın.” Kız arkadaşlarının her biriyle on­larca defa yaptığı bu tartışmayı uzatmak yerine onlara hak vermenin daha kolay olacağına karar verdi.

“Haklıyım ama şimdi gitmem gerek. Zil çaldı.”Evie ahizeyi yerine koyup alttaki dosya dolabını açtı.

Kalın dosyalardan bazılarını öne kaydırıp eskiden bilgisaya­rının sağ tarafında duran, artık fena halde paslanmış olan gümüş çerçeveyi çıkardı. Çerçevede, bir Cadılar Günü yemek etkinliğinde çekilmiş olan Jack’le onun fotoğrafı vardı. Jack bu etkinlikteki şeflerden biriydi. Kostüm olarak da Evie’nin en fazla tüyler ve komik broşlar takmasına izin vermişti. Öte yandan Evie büyük bir özen göstererek Disney filmi Aşçı Fare Ra/uiuy’daki Şef Remy’nin seksi versiyonu gibi giyinmişti.

Jack’le Soho Grand’deki Cadılar Bayramı partisinden bir ay önce, Stasia’nın Batı Yakası’ndan dönüşünü kutlamak için dışan çıktıkları bir akşam tanışmıştı. Gösterişli lobideki pelüş bankette Stasia ile Caroline’ın arasına memnun bir şe­kilde çökmüş, çabucak da bir kadeh Cabamet’yi yuvarla­nmıştı. Rahatlamış bir şekilde barın yanında asılı duran şehvetli bir kırmızılıktaki iki kanatlı resmi keyifle incele­meye koyulmuştu. İşte Jack’i de o sırada fark etmişti. Yakın­daki bir masada, ayağa kalkıp elinde bir kayıt cihazı olan

57

Eiyssa Friedland

genç bir kadınla ve her yanı dövmeli kameramanla tokalaş- mıştı. Evie’nin bir anda merakı kabarmıştı.

Yaklaşık bir saat sûren kaçamak bakışmalardan sonra Evie bir sesli mesajı dinlemek üzere masadan ayrıldığında onun yanma gelip kendisine bir içki ısmarlamayı teklif et­mişti. Evie’nin ilk duyduğu şey aksanıydı. Tamamen İngiliz ve son derece seksiydi.

Evie onun yakışıklı olduğunu düşündü, ama yine de onun kulvarının dışında değildi. Topukluları içindeki Evie’den yaklaşık yedi santim kadar uzundu ve açık tenliydi, çelik mavisi gözleri vardı ve kahverengi saçlarının uzun kı­sımları biraz dağılmıştı. Onun otuzlu yaşlarının ortasında ol­duğunu tahmin etti. Ön dişleri arasındaki minik aralık Evie’nin onun geçmişine dair büyük bir merak duymasına sebep oldu. Evie’nin geldiği yerde herkes, yetişkinliğe kabul törenlerinin ertesi günü diş teli taktırırdı. Saf bir seksiliği vardı ve bu, akşam güneşinin etkisi ve rahat bir şekilde çı­kardığı motosiklet ceketiyle daha da vurgulanıyordu. Tek ke­limeyle fiyakalı bir tipti.

“Ben Jack,” dedi bardaki kavrulmuş fındıklardan bir avuç alırken. “Ayrıca şehir merkezinde yediğim rezalet bir suşiden sonra deli gibi açım.”

“Şehir merkezinde mi? Neden orada yedin ki? Benim ofisim şehir merkezinde ve oradaki restoranlar berbattır. Ben Evie bu arada.”

“Peki sen ne iş yapıyorsun bakalım?”Kendine güvenini birkaç seviye yükselten alkolün etki-

58

Aşk Burada Çekmiyor

siyle Evie basitçe “avukat” diye mırıldanmak yerine gururla Baker Smith’te kurumsal dava vekili olduğunu söyledi.

On dakika kadar Manhattan’daki hangi bölgelerde iyi restoran olduğunu tartıştılar; birbirleriyle şakalaşıyor, dalga geçiyor, eğlenceli bir çekişmeyle fikirlerini ateşle savunu­yorlardı. Yıllardır belki de ilk defa, şirketin Menlo Park’taki ofisindeki dava vekillerinin ondan geribildirim beklediğini bil­mesine rağmen BlackBerry’sinin ısrarcı vızıltısını duymazdan geldi. Jack o kadar tutkulu konuşuyordu ki, gerçi o aksanla söy­lediği herhangi bir şey Evie’yi büyülemeye yeterdi.

“Pekâlâ Jack, yemeğe çıkacak kadar boş vakit bulabil­diğin hangi işle meşgulsün acaba?” Az önce neden kameraya çekildiğine dair de bir açıklama bulmayı umuyordu.

“Eh sanırım şef olduğumu sana söylemek için doğru zaman geldi. Adım Jack Kipling. Belki de bu konulara gir­meden önce sana bunu söylemeliydim.” Evie’nin ağzının bir karış açılmasından hoşlanarak güldü.

Jack Kipling, şehirdeki en seksi genç şeflerden biriydi. Onu tanımamasına şaşırmıştı. Sadece bir şef değil, aynı za­manda başarılı bir lokantacıydı ve şehirde pek çok, övgü alan restorana sahipti; bunlardan en tanınmışlarından biri de Yu­karı Batı Yakası’nda, Evie’nin dairesinin yakınlarında, Fran­sız tarzı bir bistro olan JAK’tı. Marcus Samuelsson’ın yakın dostu ve rakibiydi.

“Ama merak etme, şehrin yukan yakasındaki restoran­ların da aşağı yakasındakiler kadar kötü olduğunu söylemene bozulmadım,” dedi.

59

Elyssa Friedland

“Hey, bir dakika, ben JA K ’a bayılırım! Sürekli orada yerim. Gerçekten. İstersen fişleri kontrol et. Evie Rosen adına bir sürü ekstre göreceksin.”

“Sana inanıyorum. Ama yine de kendimi iyi hissetmem için yalan söyleme ihtimaline karşın en sevdiğin yemeği sor­mayacağım. Baksana, bu fındıklar beni kesmedi, hâlâ aç sa­yılırım. Benimle birlikte... şey, pardon, arkadaşlarınla birlikte olduğunu unutmuşum.”

“Yo, sorun değil. Zaten biz de gitmeye hazırlanıyor­duk,” diye yalan söyledi Evie. “Onlara veda edeyim, sonra da gidip bir şeyler yiyebiliriz.”

İşte Evie’nin Jack’le ilişkisinin başlangıcı buydu.Ofis telefonu üç kez acı acı çalınca Evie kendine geldi.

Bir başka meslektaşıyla paylaştığı sekreteri Marianne her za­manki gibi yerinde olmadığından Evie telefonu kendisi açtı. Marianne kabank saçlı, koca dudaklı bir kadındı ve görünüşe göre sürekli lavaboda bir şeylerini tazelemesi gerekiyordu.

“Ben Evie.”“Evie, ben Mitchell Rhodes. Kırk ikinci kattaki konfe­

rans odasına gelebilir misin lütfen?”E vie’nin anında başı dönmeye başladı. Ortak olduğu

açıklanacak olamazdı değil mi? Şirketin protokolü değişme- diyse bunun için henüz çok erkendi. Belki de onu mevcut m eselelerde biraz zorlayıp işe hazır olup olmadığını görmek istiyorlardı. Ya da acaba gizli bir kabul ayini mi vardı? Belki de gözleri bağlanacak ve idari komitedeki herkesin serçepar- mağından bir damla kan içmeye zorlanacaktı. Mitchell’ın ses

60

Aşk Burada Çekmiyor

tonu hoşuna gitmemişti. Neden şirketteki herkes bu kadar resm i olm ak zorundaydı ki? Kom itenin ona, “Pişt, yukan gelsene. Sana kocaman bir ofis ve bir dolu da para verece­ğiz,” demesini isterdi.

“Tabii, hemen geliyorum,” diye mırıldandı ve idari kat­taki konferans odasına erişim sağlamak için kimlik kartım kaptı.

İki dakika sonra ortaklık komitesinin beş üyesinin kar­şısında oturuyordu. Mitchell, BlackBerry’sini inceliyordu ve Evie içeri girdiğinde kafasını kaldırmadı, ki bu biraz tuhaftı. Konferans odasının duvardan duvara sağlam bir camla kaplı penceresinden içeriye öğleden sonra güneşi sızdığından ciddi görünümlü ortakların karşısında oturan Evie, gözlerini kıs­mak zorunda kaldı. Tepedeki güçlerden gelebileceklere karşı kendini hazırladı. Ortakların oturduğu uzun, maun masanın üzeri, durum tespiti projelerinde kullanılan kâğıtların olduğu kutularla doluydu. En azından on kutu vardı ve kâğıtlarla ağızlarına kadar doluydular. Yok artık! Lütfen bu yeni görev için incelemesi gereken evrak işi olmasın. .

“Evie,” dedi ortaklık komitesinin en yeni üyesi ve ol­dukça saygın bir davacı olan Patricia Douglas. “Şirkete ka­tıldığından beri çalışm anın ne kadar sıra dışı olduğunu düşündüğüm üzü biliyorsun. İncelemelerin sürekli göz ka­maştırıyordu.”

“Teşekkürler. Elimden geleni yapıyorum.” Hiç kimse te­bessüm etmediğinde Evie buna yanıt vermemesi gerektiğini düşündü.

61

Elyssa Friedland

“Bildiğin üzere Baker Smith’e ortak alma konusu, hiç hafife almadığımız bir mesele.”

Lanet olsun. Birlikte işe başladığı yüz yirmi tane mes­lektaşından sadece beşinin ya da altısının ortaklık şansı ol­muştu. Evie nasıl bir rekabet içinde olduğunu biliyordu. Adlan fısıldanan diğer meslektaşları farklı departmanlarda çalışıyorlardı ve şirketin sosyal etkinliklerinde nadiren ortaya çıkıyorlardı. Geri kalanlarsa sekiz yıllık süre içinde yavaş yavaş elenmişlerdi. Kan, ter ve gözyaşı bu yolculuğun bek­lenen yan etkileriydi. Üstelik yine de kalanlar için bir garanti yoktu. Kapanış dosyasındaki tek bir dikkatsizlik ya da bir müşteri toplantısında pot kırmak bu hayalin sonu olabilirdi. Herhangi bir hata yapmadığı ya da en azından üst yönetimin dikkatini çekecek büyüklükte bir hata yapmadığı için ken­diyle fazlasıyla gurur duyuyordu.

“Fakat,” diye devam etti Patricia, “performansını ilgi­lendiren ve düşündürücü bir şey son dönemde ilgimizi çekti.”

Bir anda hava sıcaklığı sıcak Yoga seviyelerine ulaştı. Bu neyle ilgili olabilirdi ki? Hiç bu kadar çaresiz hissettiği, sırada neyin olduğunu bilemediği başka bir an hatırlayamı­yordu.

Bir anda kafasına milyonlarca düşünce hücum etti ama hiçbiri mantıklı değildi. Jack’in restoranındaki özel bir da­vete katılmak için danışmanlık programından yırtmak adına çok kötü üşüttüğü yalanını söylemişti. Yalan söylediğini kim

62

Aşk Burada Çekmiyor

öğrenmiş olabilirdi ki? Lnstagram’a konacak fotoğraflardan özellikle kaçınmıştı. Yalan dönemde de Calico muhasebeci­leriyle tele-konferanstayken telefonunun sesini kısmayı unut­muş ve aynı anda ceptelefonundan kuaföründen randevu almıştı. Ama bunlar büyük kusurlar sayılmazdı ki.

“Evie masadaki bütün bu kâğıtları görüyor musun?” Elbette ki görüyordu. Başıyla onayladı.“Burada kaç kâğıt olduğuna dair bir fikrin var mı?” Evie başını hayır anlamında salladı. Neydi bu? Kavano­

zun içinde kaç şeker var yarışması mı?“ 10.000,” dedi Patricia. “Aslında bundan da fazla. Peki

bu kâğıtlarda ne olduğunu biliyor musun?”Evie gözünü bile kırpmadan yere baktı ve halının, kareli

deseninin yamuk, korkutucu bir desene bürünmesini izledi.“Doküman incelemesi mi?” diye fısıldadı Evie. “Bir

sonraki projeme mi aitler? Teknoloji birleşmesi.” Sesi, küçük bir kızınki gibi titremişti.

“Hayır, değil Evie,” dedi Mitchell Rhodeş, toplantının başından beri ilk defa konuşmuştu. Diğer ortaklar sessiz kal­mışlardı, çoğunun yüzü ifadesizdi. İçlerinden biri -Evie onun adını hatırlayamıyordu- gülümsemesini bastırıyor gibiydi. “Evie bu kâğıtlarda senin sekiz yıl boyunca işteyken gönder­diğin 150.000 şahsi e-posta bulunuyor. Hiç şüphesiz hatırla­yacağın üzere yakın zamanda sunucu hizmetinde sıkıntı yaşamıştık. Pek çok çalışan internet hızından şikâyetçiydi ve

63

Elyssa Friedland

Lexis-Nexis'in neredeyse kullanılamaz durumda olduğunu söylüyordu. Bu yüzden de bu sorunu araştırması için danış­man bir şirket tuttuk. Görünüşe bakılırsa bazı çalışanlar faz­laca şahsi e-posta göndererek çalışma saatlerinden çalıyorlar- mış. Ama sen Evie, aralarındaki en büyük kabahatlisin. Günde ortalama yetmiş beş adet şahsi e-posta gönderdiğini hesapladık. Başta ofisteki zamanında kendine ait özel bir iş­letme yürüttüğünü sandık, ki bu da kesinlikle yasaktır. Ama veriler incelendiğinde durumun öyle olmadığını anladık."

Evie, göğüskafesinin bir akordeon gibi büzüştüğünü his­setti. Kendini oturduğu koltuktan kaldırmaya ve tuvalete gö­türmeye yetecek gücü toparlayamayacağını düşündü, şu an tek istediği kusmaktı. Gerçekten de şirketteki en büyük ka­bahatli olması mümkün müydü? Herkes e-postalara bağımlı değil miydi? Daha genç çalışanlar muhtemelen sadece me­saj taşıyorlardı. Ama bunu kanıtlayabilir miydi ki?

“Evie,” diye devam etti Mitchell. “Çok büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Açıkçası ortaklığına neredeyse kesin gö­züyle bakılıyordu. Ancak Caroline Michaels adında birine bir gün içinde, ‘Jack benden bıktı m ı?’ başlığı altında dok­sandan fazla e-posta gönderen birine güvenemeyiz.”

Evie o günü hatırlıyordu. Jack hiç sebep göstermeksizin Aspen Yemek ve Şarap Festivalinde ona eşlik etme teklifini geri çevirmişti. Tek söylediği, “Yalnız gitmemde sıkıntı yok,” olmuştu. Evie, onunla birlikte gitmeyi her teklif ettiğinde dır­

64

Aşk Burada Çekmiyor

dır ediyormuş gibi hissetmişti. Bu anı yarasına tuz basmıştı ve şimdi olanları düşününce de gözlerine yaşlar dolmuştu. İşini kaybediyordu. Hayatındaki en istikrarlı şeyi, geçim kay­nağını, varoluşunun büyük bir sebebini kaybediyordu. Ve iş­yerinde ağlıyordu. Yani asla yapmayacağına dair yemin ettiği şeyi yapıyordu.

Patricia, Evie’nin gözyaşları karşısında yılmadan tekrar konuştu. “Merak ediyorsan, e-postalarını okumamızın son derece yasal olduğunu söyleyeyim. İşe giriş kontratını imza­layarak sunucularımızdaki her şeyi inceleme iznini bize ver­miş oluyorsun.” Kahretsin, sanki haksız yere işten çıkarma savunması elkitabındaki bir yazıyı okuyor gibiydi. “Evie, bunun böyle sonuçlanmasından dolayı üzgünüm. Ama ofis­teyken şahsi meselelere bu kadar çok zaman harcıyorken bütün eneıjini işine verdiğini düşünemiyoruz. Sana hayatında bol şans diliyoruz, Baker Smith’teki işin resmi olarak son- landınlmıştır.”

Evie tek kelime etmeden konferans masasından kalkıp kapıya gitti. Kalan bütün gücünü toparlayarak “O halde sa­nırım veda zamanı,” dedi.

“Evie... bir dakika,” dedi Patricia. Evie eli hâlâ kapının

kolundayken döndü. Kısacık bir an için fikirlerini değiştir­diklerini, Evie’nin kederli yüzünü görünce sessiz bir karara varıp e-postalar konusundaki kabahatini görmezden gelerek ona ikinci bir şans vereceklerini sandı.

65

Elyssa Friedland

“Efendim?” dedi Evie, sesindeki umut dolu tonu kendisi bile duyabiliyordu.

“BlackBerry’ni geri almamız gerek.”Son sekiz yıl boyunca dış dünyayla bağlantısını hayati

bir şekilde sağlayan bu tüy kadar hafif siyah plastikten cihazı avucunda tutarken tek düşündüğü şey Evie. Rosen@bakers- mith. com değilse kim olduğuydu.

66

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Evie masasına döndüğünde Marianne, yakın tarih bo­yunca ilk defa kendiliğinden masasındaydı. Telefonu kapatıp derhal Evie’nin yanında belirerek yapmacık bir şekilde onu rahatlatmaya çalıştı. Marianne ve Evie, birbirlerinden hiç hoşlanmazlardı. Marianne kendisinin yaşının yarısı kadar olan bir kız için çalışmaktan dolayı içerlerdi ve Evie, foto­kopi makinesi için her yardım istediğinde açık bir şekilde onun aptal olduğunu düşünüyordu. Evie, iyi bir avukat ol­manın kartuş değiştirmede doktora gerektirmediğini bilecek kadar kendine güveniyordu. Ayrıca Marianne’e Staten Is- land’daki komşularıyla kocası Mickey Jr.’ın kendisini aldatıp aldatmadığı hakkında günde üç saat konuşmayı bırakıp Evie’nin gider raporlarını hazırlamasını söylemeyi de isti­yordu. En basit tabiriyle gergin bir ilişkileri vardı. Bu da Ma- rianne’in sahte endişesini daha da kötü yapıyordu.

“Zavallıcık. Seni kovdular mı? Muhasebedeki Juani- ta’dan duydum. Dur sana bir mendil getireyim de göz mak-

67

Elyssa Friedland

yajını sil. Kimsenin seni böyle berbat bir durum da buradan ayrılırken hatırlam asına gerek yok.”

İşte M arianne’in Evie’ye son olarak sunmak istediği iyi­lik buydu. En azından Evie onu bir daha görmek zorunda de­ğildi. M inicik de olsa bu durum un iyi tarafını bulm ayı başarmıştı.

M arianne gerçekten de m endilleri çabucak getirmişti. Baker Smith ona binayı terk etmesi ve kimlik kartını teslim etmesi için dört saat vermişti. M asasına geldiğinde “ayrılış talim atları” başlıklı bir e-posta onu bekliyordu. İnsan Kay­nak la rın d ak i pislikler resm en “gönder” butonuna basm ak için bekliyorlarm ış. On dakika sonra ön kolunda ANNEM dövmeli irikıyım bir adam yirmi karton kutu getirdi. Onun ardından, Baker Sm ith’in bodrum unda çalışması sayesinde tehlikeli derecede D vitam ini eksiği varm ış gibi görünen Kayıt M erkezi’ndeki aksi kadın geldi. E vie’nin eski dosya­larını kutulayıp etiketlem esine ilişkin yöntemi açıkladı. B i­nadan çıkacağı son ana kadar çalıştırılm ası tam da bu şirketten beklenecek davranıştı. Kalan saatlerini, faturalam a için kullanılan standart altı dakikalık aralıklarla kaydetm eyi aklından geçirdi: 14.02-14.08 ayrılış talim atlarını okurken ağlandı; 14.08-14.20 diğer sekreterlerle patronunun şutlan- dığının dedikodusunu yapan M arianne’e ters ters bakıldı; 14.20-14.26 BlackBerry elde, son sekiz yılda o kadar çok e- posta göndermenin nasıl mümkün olduğu düşünüldü; 14.26­14.38 toparlanm ak için banyoya uzun bir seyahat ve Baker Sm ith’ten pratik olmayan intikam alma planlan.

68

L

Aşk Burada Çekmiyor

E vie’nin dolapları; on yıllık birleşm e, bölünm e, hisse ve satın alm aların evraklarıyla dolup taşıyordu. Bütün kâğıt­ları bilinçli bir şekilde karıştırıp kutulara yanlış etiket koy­mayı bir an için düşündü, ama bunun kendisine daha çok iş çıkaracağını ve kim senin bunu fark etm eyeceğini anladı. İşini bitirdiğinde görev süresi boyunca edindiği birkaç iyi ar­kadaşına veda etmeye gitti. A nnie’ye, gün içinde favori bu­luşm a m ekânları olan donm uş yoğurt m akinesinin önünde sarıldı. E vie’ye, bir süre önce ayarladığı M ike Jones’la ran­devusundan sonra kendisini araması için söz verdirdi. Evie, Luke G lasscock’ı resm en hayatından çıkardığı için M ike’la buluşmasını ertelem enin geçerli bir sebebi yoktu. A nnie’nin kovulma meselesini didiklememesine memnun oldu. Evie bu hikâyenin hiç ortaya çıkm amasını um uyordu, ortaklık kom i­tesi bu durum un duyulm asını istem ezdi çünkü m üşterilere kötü görünmüş olurlardı. Yakında yeni iş bulmak için kapı kapı dolaşacağından kendisinin de bu çirkin gerçeği yaymak gibi bir niyeti yoktu.

Baker Sm ith’in vanilyalı-çikolatalı ikram larından so­nuncusunu yedikten sonra Evie son iki yıldır yan komşusu olan, ev yapımı kurabiye getirmeye bayılan beyaz yaka ceza dairesinden m eslektaşı Ju lia’yı ziyaret etti. Arkadaşının ek­ranında H otm ail’in açık olduğu gözüne çarptı. Neden onu da kovm uyorlardı ki?

Son olarak da diğer avukatlar hakkında iğneleyici yo­rum lar yapmaya dayalı neşeli bir arkadaşlığı olan, şımarık idari asistan P ierce’ı buldu. Göz tem belliği bulunan hırslı,

69

Elyssa Friedland

vergi sorumlusu Harry hakkında son bir dedikodu yaptılar ve arayı açmamaya söz verdiler. Başkaları da vardı. Şehir merkezinin aşın uzun saatler çalışan, azgın profesyonellerini sıklıkla ağırlayan, caddenin karşısındaki bar Fat A lV te Jack’le aynlm alanna dair homurdanmalannı dinleyen avu­katlar; belgelerini ustalıkla düzenlerken şikâyetlerini dinle­yen yazıcı odasındaki hanımlar; kıçını sayısız kez kurtaran bilgi işlemdeki şapşal elemanlar... Bütün bu insanlara karşı gerçek bir yakınlık duyuyordu, ama onlarla iletişime geçme konusunda gerçekçiydi. O kadar uzun zamandır öteki tarafta yer almıştı ki, firmadan aynlan insanlarla kahve içmek için buluşacağına dair boş vaatlerde bulunarak e-posta adreslerini almıştı. Sadece Annie’yle farklı olurdu. Baker Smith’teki yaz staj programından beri arkadaşlardı, aynı çok bilmiş ortaklar tarafından küçümseniyorlardı, en azından haftada bir kez bir­likte öğle yemeği yiyorlardı ve hatta bir süre M arianne’i bile paylaşmışlardı.

E vie’nin ayrılış yolculuğundaki son durağı Mitchell Rhodes’un ofisiydi. Bütün ortaklar arasında en anlayışlı ki­şinin o olacağını biliyordu, aynca büyük ihtimalle de kendi­sine bir referans m ektubu da verirdi. Evie yaklaşınca M itchell’ın kapısının aralık olduğunu gördü ve bu aralıktan onun telefonda konuştuğunu duyabiliyordu.

“Bana bağırmayı kes. İşteyim. Bağırma. Sana bağırma dedim.” M itchell’ın ağzı bağlı bir köpek gibi boğuk sesle ba­ğırdığını duyabiliyordu. “Loreen, ben günde on altı saat ça­lışıyorum. Kızın uyuşturucu problemi olduğunu nasıl fark

L70

Aşk Burada Çekmiyor

edebilirim? Bütün gün evde olup kim bilir ne haltlar karıştı­ran sensin. Bloomingdales’e gidip durmak yerine arada bir kızının kapısını tıklatmaya ne dersin?”

M itchell’ın ses tonu buz gibiydi. Evie’nin şirkette tanı­dığı en kibar ortaktı, ama şimdi kapısını çalmaya bile korku­yordu. Mitchell öfkeli bir şekilde devam etti.

“Hayır, Twitter’ın ne olduğunu bilmiyorum. Kafasının iyi olduğunu mu twit atmış? Loreen şu an anladığım bir dilde konuşm uyorsun.” Bir an sustu. “Hayır, onunla konuşmak için eve gelemem. Bir saat içinde bir müşteriyle tele-konfe- ransım var, sonra da bir kapanış yemeği. Ondan sonra da Tokyo ofisindeki bazı ortaklarla görüşmek için ofise gelece­ğim. Birinin onun uyuşturucu parasını kazanması gerekiyor değil m i?”

Hâlâ çalkantılı bir ruh halinde olan Evie gülüşünü bas- tıramadı. Her daim kibar olan, köşe ofisin kralı ve şirkete müşteri kazandırm ada uzman olan M itchell Rhodes’un içinde böylesine bir öfkenin olabileceğini tahmin etmezdi.

“Pardon, hayır, şaka yapmak istemedim,” dedi Mitchell pişmanlıkla. “On birden önce gelmek için elimden geleni ya­pacağım. Bununla sabahleyin ilgileneceğime de söz veriyo­rum.”

Telefonu kapadı. Ne seni seviyorum, ne de özledim dedi. Sadece sorunlarla ilgileneceğine dair b ir söz verdi, sonra da telefonu kapadı. MitchelPm kendisinden gelen öpü­cüklere neden o kadar memnun olduğu şimdi anlaşılıyordu. Telefondaki konuşmasına bakılacak olursa evde ona sarılan

71

Elyssa Friedland

ya da onu öpen pek kimsenin olmadığı açıktı.“Evie, iyi m isin?” diye sordu M itchell onun kapının

önünde dolandığını fark edince. “Neden gelmiyorsun?” Geçen hafta bir tek lif bildirisini revize etmekle ilgili

M itchell’dan talimat almak için geldiğinde oturduğu koltuğa çöktü. Ama bu defa elinde kalemi, kâğıdıyla dimdik ve canlı bir şekilde oturmamış, kendini koltuğa bırakıvermişti. Aile fotoğrafı görmek ve M itchell’m şımarık kızını görebilmek umuduyla etrafa bakındı. Hiç fotoğraf yoktu.

“Evie, toplantıda olanlar yüzünden şaşırdığını biliyo­rum. Hepimiz berbat hissediyoruz. Açıkçası o kadar zamanı şahsi meselelere harcarken nasıl iş yapabildiğine hâlâ şaşırı­yoruz. Hatta bu oldukça etkileyici bir şey.”

“O zaman bana bir şans daha verin. Son görüşmemde ortaklık yolunda olduğuma dair sinyaller almıştım. Müşteri­lerim benim gitmeme üzülecekler. Sadece uyarı verseniz olmaz mı? Bir daha aynı hatayı yapmayacağım a dair sizi temin ederim.”

Evie bunu söylerken bile gün içinde dikkatini dağıtan dürtülerini nasıl kontrol altında tutacağını merak ediyordu.

“Aynca sunucu hizmetinin ne zaman yavaşladığını ha­tırlıyorum. Bu en azından altı ay önceydi. Bunu ne zamandır biliyorsunuz? Neden beni işten çıkarmak için beklediniz?” Evie, internetin Buzul Çağı hızına düştüğü o dönemi çok iyi hatırlıyordu. Jack’le ayrıldıkları sıraydı ve birbirlerine o tuhaf son mesajlardan atıyorlardı, birbirlerinin dairelerinde bulunan eşyaları almaya ve arkadaş kalmanın doğru olup ol-

72

Aşk Burada Çekmiyor

madiğini (doğru değildi) tartışmaya dair.“Evie, sunucu sorununu incelememiz biraz zaman aldı,

sonra da sen Calico-Anson birleşm esiyle çok meşguldün. Doğru zaman değildi. Çok iyi bir çalışansın ve biz seni daha önce işten çıkarmak istemedik.”

Bu Tracy’nin, Luke’un kendisi için yeterince iyi olma­dığını söylemesi gibiydi. Eğer herkes onu bu kadar çok se­viyorsa ne demeye ondan kurtulmaya çalışıyorlardı?

“İşin doğrusu, senin ayrıldığını söylemeni ve işin buraya varmamasını umuyordum.” Bir an duraksayıp doğrudan göz­lerinin içine baktı. “Birçok kadın çalışan senin yaşındayken, hatta daha da öncesinde işten ayrılır.”

Yani demek benden evlilik ve çocuklar sayesinde kurtul­mayı umuyordunuz, diye düşündü Evie içi acıyarak. Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim.

“Böyle bir şey olmadığı ortada,” diye devam etti Mitchell. “Ayrıca şu durumda sana ikinci bir şans veremeyiz. Yani şu web sitesi olayı yüzünden.” Sesi gittikçe alçaldı.

“Hangi durumda? Ne oldu ki?” .Mitchell bilgisayar ekranını Evie’ye çevirdi. “Ah, sa­

nırım bunu henüz görmedin. Seninle toplantıya başladıktan birkaç dakika sonra bu haberi yayınlamışlar.”

Evie yerinden doğrulup BigLawSux’in tanıdık ana say­fasına baktı; bu site, huysuz dava vekillerinin işleri hakkında sızlanıp dedikodu yapmak için kullandıkları, delicesine po­püler bir hukuk bloğuydu. İki eski dava vekili tarafından ku­rulmuş ve büyük bir takipçi kitlesine erişmişti. Başlık

73

Elyssa Friedland

şöyleydi: “BAKER SMITH E-POSTA BAĞIMLISI ÇALIŞANINI İŞTEN ATTI: SEKİZ YILLIK ÇALIŞAN EVIE ROSEN’IN SUNU­CUYU ÇÖKERTTİĞİ SÖYLENİYOR.” Metnin sağ tarafına da bir türlü kurtulamadığı, yağlı saç lan ve bir günlük makyajıyla çekilen şu lanet fotoğrafı şirketin dizininden bulup koymuş­lardı.

Evie işte o anda bir boksörden sağlam bir yumruk ye­menin nasıl bir şey olduğunu kesinlikle anladı. Dizlerinin çö­zülmesine engel olmak için mücadele etti.

“Evie,” dedi Mitchell altdudağmı ısırarak ve bakışlannı tekrar Evie’nin üzerinde toplamadan önce bir süre dalgın bir şekilde odanın köşesine doğru baktı. “Korkarım ki böylesi bir haberden sonra yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Bütün bunların zalimce geldiğini biliyorum ve bu yüzden de çok üzgünüm. .Keşke yorumlar bu kadar çirkinleşmeseydi.”

Evie başlığın altındaki, sadece bir paragraf uzunluğunda olan daha küçük fontlarla yazılmış açıklamayı okumak için eğildi. Yazı genel olarak ortaklar toplantısında kendisine söy­lenenleri özetliyordu ve bu haberin kaynağının da yönetim komitesinden birine “yakın” olan isimsiz bir çalışan olduğu bildiriliyordu. “Yakın” da ne demekti? Yatıyorlar mıydı yani? Kendisinin değil, o çalışanın kovulması gerekirdi! Yazının üç katı uzunluğundaki yorumlarsa Evie’nin soluğunu kesti.

Kargaşayı tetikleyen ilk yorum şöyleydi: “Evie Ro- sen’m ortak olamamasına hiç şaşırmadım. Ne zaman odasma gitsem kendisi ya online kelime oyunu oynuyordu ya da OneKingsLane’den alışveriş yapıyordu. Aynca çalıştığı sa-

74

Aşk Burada Çekmiyor

atleri de şişirdiğini duydum.” Bu yorum, hiç de cesurca ol­mayan bir şekilde “Anonim” biri tarafından yapılmıştı.

“Bu doğru değil,” diye bağırdı Evie ve Mitchell’ın yü­zünde, kendisine inandığına dair bir işaret aradı.

“Evie yeterince okudun bence,” dedi ve adeta onu ek­randan uzaklaştırmak istercesine hafifçe koluna vurdu.

“Hayır, bunu görmem gerek.”Sonraki yorum şöyleydi: “Evie Rosen herkesten daha

iyi olduğuna inanıyordu. Zor işleri genç çalışanlara yıkıp bütün övgüleri kendisi alıyordu.” Bu iğneleyici yorum ken­disini “Hukuki Şıllık” olarak tanımlayan bir kızdan geli­yordu.

En azından birkaç çalışan onu savunmuştu. ÇılgınAvu- kat şöyle demişti: “Evie bana karşı her zaman iyi davrandı. Onunla çalışmak bir zevkti, gittiği için üzgünüm.” Başka yo­rumcular da onun zeki ve yetenekli olduğunu, Baker Smith’in sekiz yıllık bir çalışanını işten çıkarmasının tam bir saçmalık olduğunu eklemişlerdi. Ardından yorumlar, Hukuk Kartalı NYC’nin yazdıklarıyla başka bir yöne kaymıştı: “En azından şirkette güzel bir popo görüyorduk. Şimdi elimizde sadece kemik torbalan kaldı.”

Sonra da son darbe, hiç beklenmedik bir yumruk gibi inen yorum geldi.

“Evie Rosen o kadar seksi bile değil ki. İflas bölümün­deki Polly Yang çok daha seksi.” Bunu yazan da Hukuk Dok­toru’ydu.

Evie çok öfkeliydi. Kelime oyunu yorumunu, yoğur-

75

Elyssa Friedland

dunu yerken mide bulandırıcı şapırdatma sesleri çıkaran üç yıllık çalışan yapmıştı. Ona ofisinde yoğurt yememesini söy­lememiş olmalıydı. Peki ya şu Polly Yang de kimin nesiydi?

Evie, Jack ’in bunu göreceğini düşünerek irkildi. So­nuçta sık sık hukuk bloglannı takip ettiği söylenemezdi ama ara sıra Evie’ye bakıyorsa bile (ki Evie böyle olduğunu dü­şünm ekten hoşlanıyordu) karşısına ilk çıkacak şey bu o la­caktı. O lum suz haberler tıpkı zeytinyağı gibi her zam an en üste çıkardı.

Nutku tutulmuş b ir şekilde M itchell’ın masasının karşı­sındaki koltuğa göm üldü yine. M itchell tekrar konuşm aya başlam adan evvel samimi bir empatiyle ona baktı.

“Üzgünüm , Evie. Gerçekten başka şansım ız yoktu. M üşterilerim iz bu blogları okuyor. Verdiğimiz hizm etler de pahalı olduğundan bu paraya değdiğinden emin olmak isti­yorlar. İmajımızla ilgili artık eskisinden de daha dikkatli ol­mam ız gerekiyor. Bu bloğun dahili ortaklık bildirilerim ize bile nasıl ulaştığı hakkında bir fikrim yok. Evie, sen harika bir avukatsın. Gerçek tutkun bu mu bilm iyorum ama bu işte çok başarılısın. Ekonomide böyle büyük bir çatlak olmasaydı belki de bu tatsızlığın üstesinden gelebilirdik,” dedi bir kez daha ekranı işaret ederek. Kendini daha iyi hisseder misin bilm iyorum, ama bu karar bazı açılardan senden ziyade bi­zimle daha çok ilgiliydi.”

Evie buna resm en güldü. Baker Smith ondan ayrılırken kitaptaki en eski repliği söylüyordu: Sorun sende değil, bende. Ne zavallıca.

76

Aşk Burada Çekmiyor

“Teşekkürler Mitchell. Ayrıca bilgin olsun saatlerimi bir kez bile şişirmedim. Burası için bütün o saatler boyunca ça­lışan kişi bendim .” Bir anda ayağa kalkıp ona elini uzattı ve sonra da adamın bir şey demesine fırsat bırakmadan arkasını döndü. Saati 16.11 ’i gösteriyordu. Binadan şutlanm asına bir saatten az zaman kalmıştı. Sisler içinde tekrar ofisine döndü. Sentetik kumaşı kalıcı bir şekilde kıçının şeklini alan sandal­yesine oturduktan sonra içgüdüsel bir şekilde bilgisayarına girmeye çalıştı ama erişim engellendi. “Geçersiz Kullanıcı” kelim eleri adeta retinalarını yaktı. Otuz dokuzuncu kattaki odasının m anzarasına b ir kez daha bakm ak için arkasına döndü, eskiden kendisini başarılı hissetmesini sağlayan bu manzara şimdi midesinin bulanm asına sebep oluyordu. Aşa­ğıya uzun bir yolu vardı.

Şirket protokolü gereği üniformalı bir güvenlik görevlisi saat beşte ofisi terk edişine eşlik etmek için yukarı geldi.

“Hazır m ısınız hanım efendi?” diye sordu ofisinin kapı­sında dikilerek.

“Ne kadar hazır olunursa,” dedi Evie ve sandalyesinden kalktı. M asasındaki birkaç şahsi eşyayı (ölümsüz bir orkide, Fran ve B ette’yle birlikte birkaç yıl önceki Şükran G ünü’nde çektirdiği çerçeveli bir fotoğraf, Tracy’nin düğününde kız ar­kadaşlarıyla birlikte nedim e kıyafetleri içinde çektirdikleri fo toğraf ve duvarında asılı duran siyah-beyaz bir Ansel Adam s tablosu) topladı. Jack’le olan fotoğrafını dosya dola­bında bırakm ayı bir an için düşündü, böylece sonsuza dek kayıt departmanında sürünürdü. Zaten ait olduğu yer de muh-

77

Elyssa Friedland

temelen orasıydı, ama yine de son anda fotoğrafı kapıp çan­tasına attı.

Ofisi, her zam ankinden daha çıplak göründü gözüne ama zaten yeni çalışanlar işe başladığında diğer herkes gibi şirketin küçük odaları arasında yer değiştirip dururdu. Ortak­lara aynlan odalardan birine geçmeyi ve şirketin dekorasyon için ayırdığı cömert bütçeden faydalanacağını ummuştu. Daha geniş oda için düşündüğü birçok fikri vardı. Devetüyü renginde yumuşak deri bir kanepe duvarın önüne konula­caktı; onun karşısında da koyu pembe ipekli kumaştan iki ahşap koltuk olacaktı. Üç adet, bej rengi, kaşmir örgü yastık, eşit aralıklarla ve mükemmel bir diklikte kanepeye yerleşti­rilecekti ve Evie, sandalyesinin arkasına buna uyumlu bir kaşmir örtü koyacaktı. Masası, erkek ortakların sevdiği ağır, maun modellerin aksine yuvarlak hatlı ve m odem olacaktı. Ayrıca perde de asacaktı. Kimse bu detayı hatırlamazdı ama o bunu düşünmüştü. Süet işlemeli, gri satenden perde bağlan olan tiril tiril, boz rengi perdeler... Böylesine iyi fikirler nasıl da heba olmuştu.

Elektrik düğmesini kapadı. Gerçi bu sembolik bir hare­ketti. Bakım ekibinden birinin birazdan burayı sterilize edip onun eserine dahi rastlamamak için dezenfektanla klavyesini ovalamak için geleceğini biliyordu.

B lackBerry’sini aynlış talimatlarındaki gibi fare altlı­ğına bırakacaktı ki vazgeçip bu eski hatırayı birkaç tane kâğıt havluya sanp çöp kutusuna attı. Koridor boyunca görevliyle birlikte yürürken kendini suçlu biriymiş gibi hissetti. Asansör

78

Aşk Burada Çekmiyor

yirmi ikinci ve yirmi birinci katlar arasında gidip gelirken kulakları çınladı ama saat beşte kalabalık kaldırıma çıktı­ğında tek bir şey bile duyamıyordu.

Stasia, Evie’nin Mike JonesTa olan randevusunu ekme­diğinden emin olmak için iki defa aradı. Temmuz ayının ina­nılmaz nemli ve yağmurlu bir günüydü, öyle ki hiçbir saç şekillendirici ya da suya dayanıklı makyaj ürünü bu nemle başa çıkamıyordu.

“Belki de işte olanlardan kafanı uzaklaştırm ana yar­dımcı olur,” dedi Stasia. “Mike iyi birine benziyor.”

“Gitmek istemiyorsa gitmemeli bence,” dediğini duydu R ick’in.

“A nnie’ye güvendiğim için gideceğim ,” dedi Evie. Henüz geçerliliğini yitirmemiş LexisNexis hesabını da kul­lanarak online olarak daha detaylı bir araştırmadan sonra Mike hakkında biraz bilgi edinmişti. Adam yakışıklı biriydi ve Pennsylvania Üniversitesi Diş H ekim liğinden mezun ol­muştu. Tabii bunların hiçbirini Stasia’ya itiraf edemezdi.

“Tekrar birileriyle çıktığın için seninle gurur duyuyo­rum,” dedi Stasia. “Sonuçta bu çok önemli.

Evie, Stasia’nın ne tür bir hayat tecrübesine dayanarak bunları söylediğini merak etti. Stasia üniversitedeyken iki yıl boyunca futbol takımının seksi oyun kurucusuyla çıkmıştı, sonra da ünlü bir aktrisin oğlu ve post-it not kâğıtlarının mü­ridinin de torunu olan, aynı seksilikteki lakros takımı kapta-

79

Elyssa Friedland

nıyla çıkmak için onu terk etmişti. Aşk hayatı imrenilen iliş­kilerle dolu kusursuz bir çizgide akıyordu. Binleriyle çıkma­nın ne kadar zor olabileceğini anlayamazdı ki. Yine de Evie, Stasia’nın sadece yardımcı olmaya çalıştığının farkında ol­duğundan eleştirel bir yorumda bulunmadı.

O akşam daha sonra Evie, Mesajınız Var filmiyle meş­hur olan, Evie’nin yağmurlu günlerdeki favori mekânı Café Lalo’da M ike’la buluştu. Mekân yan yanya doluydu ve Evie gergin oturuşlardan ve kahkahaların çınlayışından, burada­kilerin çoğunun ilk buluşmalarında olduğu kanısına vardı.

“Evie?” diye sordu garsonla birlikte yanına gelen adam.“Sen M ike olmalısın,” dedi Evie. Burnunun üzerindeki

soluk çillerle, internette bulduğu fotoğraftakinden daha genç görünüyordu. Saçlan beklenmedik bir şekilde kızıl ve beyaz karışımıydı ama hoş görünüyordu. Sanki tuz ve kırmızıbiber karışımı gibiydi. Yakası düğmeli, şık bir ekose gömlek ve dar bir pantolon giymişti; sekiz yaşındayken kendisine kor­kunç bir damak genişletici, birkaç yıl sonra da diş teli taktı­ran, adına uygun bir diş hekimi olan Doktor H am burger’dan çok farklı biriydi.

“Tanıştığıma çok memnun oldum,” dedi Mike ve onu yanağından hafifçe öptü. Miskli tıraş losyonu ve pudralı la- teks eldiven kokuyordu. “Harika görünüyorsun.” Evie ada­mın gözlerindeki rahatlamayı gördü. M ike da onun gözlerinde aynısını görmüş olmalıydı. Sonuçta kalp krizi ge­çirmelerine sebep olabilecek kıllı bir ben ya da fazladan bir parmakla falan karşılaşmamışlardı.

80

Aşk Burada Çekmiyor

“Teşekkürler. Buluştuğumuz için ben de çok memnu­num,” dedi Evie ve bunda samimiydi. Stasia onun çıkmasını istemekte haklıydı.

Garson kadın onlan köşe bir masaya oturttu, ama burada sadece tek bir bank olduğundan yan yana oturmak zorunda kaldılar. Evie, eskiden her pazar akşamı Hunan Garden’da akşam yemeğine gittiklerinde annesi ve babasının böyle otur­duklarını hatırladı. Ama yabancı biriyle dip dibe oturmak çok daha tuhaf bir durumdu.

“Bugün çılgın bir gün geçirdim,” diye söze başladı Mike ve Evie, onun sessiz tiplerden olm am asına m emnun oldu. “M uayenehanem Yukan Doğu yakasında ve hastalarım, daha doğrusu onlann anne babalan da biraz gergin tipler. Bugün bir kadına, oğluna diş teli takm ak için resm en yalvardım. Ama kadın Avenue dergisinin ailesi hakkında haber yapaca­ğım düşündüğünden bunu reddetti.”

Evie, “Şaka yapıyorsun,” dedi rahat bir tavırla saçını geri atarak. Avenue, o lüks evlerde ve dairelerde -o rtak ol­duktan sonra kiralamayı hayal ettiği o tek yatak odalı daire­nin olduğu binalar g ib i- çekim yapma şansı bulan dergiler­den biriydi. Zaten o daire işi de yalan olmuştu.

“Kesinlikle yapmıyorum,” dedi M ike aramalı kahvesin­den bir yudum alarak. “Ama en kötüsü bu bile değil. Bugün on altı yaşında bir kıza ağız ameliyatı yaptım ve ona ilaçyola- rak Percocet yazdığımda gülüp evde bunlardan bir sürü ol­duğunu söyledi.”

Evie içkisini kafasına dikince rahatladı. Alkol kanına

81

Elyssa Friedland

karıştıkça Mike daha eğlenceli görünmeye başlıyordu. Evie kadehinin dibinden bakınca adamın yüzü bulanıklaşıyordu. Kafasının içinde adamın seyrelen saçlarını gürleştirdi ve kaş­larının arasındaki birkaç tüyü koparıp attı. Pahalı beyazlatıcı diş macunu markalarında kullanılabilecek bir yüzü olduğunu düşündü.

“Ya sen neler yapıyorsun, Evie? Baker Sm ith’teki işin­den memnun musun?” Mike, kendisi hakkında fazla konuş­manın sınırına gelmişken bu soruyu sordu. Gerçi Evie’nin de spot ışıklarını kendisine çekmeye pek hevesi yoktu.

“Şey,” dedi Evie kafasını bilinçli bir şekilde kaşıyarak, “Yakın zam anda oradan ayrıldım. O yüzden sanırım artık avukat değilim. Yani en azından çalışan bir avukat değilim. Ama aslında o işi o kadar da sevmediğimi düşünmeye başlı­yorum. Sadece öylesine yaptığım bir iş gibiydi. Ne demek istediğimi anlıyor musun?” Evie kendisine dahi, işiyle ilgili hislerini ilk defa yüksek sesle dile getirmişti.

“Gayet iyi anlıyorum,” dedi Mike ve Evie bir diş heki­miyle konuştuğunu hatırladı. Muhtemelen o da diş kalıpla­rına tutkuyla bağlı falan değildi. G oogle’dan anne ve babasının da diş hekimi olduğunu öğrenmişti, o yüzden muh­temelen bu kariyeri kendisi seçmemişti.

içkiler ve (Evie’nin tuhaf bir biçimde bölüp ayn tabak­lara koyduğu) paylaştıkları bir dilim limonlu pay eşliğinde neredeyse iki saat boyunca sohbet ettiler, sonunda da garson tepelerinde dolanmaya başladı.

“Umarım bunu tekrarlarız,” dedi Mike hesabı öderken.

Aşk Burada Çekmiyor

“Önümüzdeki hafta üniversitedeki mezunlar buluşması için şehir dışında olacağım, ama ondan sonraki haftaya ne der­sin?” Umut dolu bir ifadeyle Evie’ye baktı.

“Harika olur,” dedi Evie ve gerçekten de bu durumdan memnundu. “Hâlâ okulla bağını koparmamış olman ne hoş. Penn’i sevdin herhalde değil mi?”

“Penn’e gitmedim ben. Neden öyle düşündün ki?” diye sordu Mike, kafası kanşm ış hatta biraz da rahatsız olmuş gibi görünüyordu.

Evie beynini zorladı. Neden oraya gittiğini düşünmüştü ki? Sohbetleri sırasında bahsetmemiş miydi ki? Belli ki öyle bir şey olmamıştı. Bu bilgiyi internetten edindiğini bir anda anımsayıverdi. Bunu çaktırmamak için çabaladı.

“Şey, bilmem, herhalde Annie söylemiştir,” diye lafı do­landırdı.

“ Sanmam,” dedi Mike. “A nnie’nin ağabeyi Jordan’la birlikte Arizona State’te okudum.”

Evie daha da kızardı.“M anhattan’da Michael Jones adında bir. diş hekimi

daha var. O Penn’de okumuş,” dedi Mike. “Onun hastalan sürekli bizim ofisimizi arar. Evie, yoksa beni Google’ladin mı?” Mike, önünde duran fişi imzalamamıştı. Evie onun he­sabı ödemekten vazgeçip vazgeçmediğini düşündü.

Tek seçeneği inkâr etmekti.“Yo, hayır. Herhalde kafam kanştı. Tabii ya, bugün bir

arkadaşım Penn’den bahsediyordu. Bu içkideki rom yüzün­den onunla kanştırdım sanınm. O halde iki hafta sonra bu-

83

Elyssa Friedland

luşuyor muyuz?” diye sordu E vie, onunla göz göze gelmek­ten kaçınarak.

“Haberleşiriz,” dedi Mike, sesi vaat vermekten kaçınan bir tondaydı. Fişi imzalayıp bir anda ayağa kalktı.

‘Tanıştığıma memnun oldum,” dedi ve düşüncesi bile hoş olmayan bir şey yaparak elini uzattı. İlk buluştuklarında onu yanağından öpmüştü, şimdiyse sadece tokalaşmak isti­yordu. Evie böylesine hızla irtifa kaybeden bir buluşma daha yaşamamıştı.

Dairesine geri döndüğünde arka planda Seinfeld' in tek­rar bölümlerinden biriyle yatağına yayılarak geceyi tekrar kafasından geçirdi. İçinden, dijital çağda buluşacağın insanı Google’lamanın hem sıradan hem de gerekli bir araştırma olduğuna inansa da olanlardan yüzünden utanıyordu. Önceki jenerasyonlardan insanların ilk buluşmadan önce birbirlerine internet kolonoskopileri yapmaksızın tanıştıklarını ve hayat­ları boyunca mutlu yaşadıklarını bilmiyor değildi. Ama artık her şey daha farklıydı. İnternette bu kadar çok bilgi varken bunları kullanmamak sorumsuzluk olurdu. Yine de Google’cı olarak dışlanmak hiç hoş değildi. Evie de tam bu sebeple Mike Jones’tan bir daha haber almayacağını biliyordu.

En azından çok büyük bir kayıp değildi.Evie, kafasının içinde Venn şemalan çıkararak tanıştığı

herkesi Jack’le kıyaslar, örtüşen kısımları değerlendirirdi. Çekicilik, espri anlayışı ve zekâ konusunda Jack’le örtüşen hatta onu geçen erkeklerle tanışmıştı el değildi. Ama o je ne sais quoi* faktörü, şemanın o “ekstra bir şeyler” kısmını dol-

• (Fr.) Kişiyi öze!yapan, açıklaması zor nitelik.(ç.n.)

84

Aşk Burada Çekmiyor

durm ak daha zo rdu ; k i J a c k ’in d u rum unda bu onun eşsiz ka ­

riyeri, havalı aksam ve ha tta belk i de ele g eçm ez o luşuydu .

B irlik te o lduk ları süre b oyunca Jack iki tane daha re s ­

to ran açtı: B iri Y ukarı D oğu Y ak ası’nda resm i b ir F ransız -

A sya füzyon resto ran ı olan P aris Spice , diğeri d e T rib e c a ’da,

E ye C an d y ad ında , lüks b ir ta tlı m ekân ıyd ı. J a c k ’ten ö nce

re s to ra n la r h ak k ın d a Time Out New York'u n tav siy e e ttiğ i

y e rle r ve New York Times'ın füzyon m u tfak m o d asıy la ilgili

Önerdiği y em ek ler d ış ında h içb ir şey b ilm iyordu . A m a çok

geçm eden, yem ek etk in lik lerinde ve açılışlarda, e leştirm enler

ve res to ran sah ip leriy le “ işin v itrin i” ve “ sofra ta rz la rı” hak ­

k ında k o n u şu r o lm uştu .

M an h a tta n ’da sık ra s tlan ır b iç im d e fınans sek tö rü n d e

ça lışan adam larla ç ıkarken k u r sab itlem e ve vadeli p a ten tle r

hakk ında konuşm ak hiç ilg isin i çekm iyordu . Evie de ayn ı iş­

leri y ap ıyo rdu ve işte o lduğu g ib i, b ir b u luşm ada da bun ları

k o n u şm ak h iç de key ifli g e lm iyo rdu . A nnesi b ir d e fasın d a

E v ie ’nin, tan ınan biri, yem ekli pa rtile rde is tenen b ir k işi o l­

duğu için J a c k ’ten hoşland ığ ın ı im a e tm işti. A m a Jack ün lü

b ile değ ild i ki. S adece N ew Y ork ’tâki kısıtlı çevrelerce tan ı­

nan b ir isim di ve y irm i üç do larlık b ir d ilim cheesecake (m ö ­

nüde idd ia ed ild iğ in e göre h am u r k ısm ın d a ge rçek a ltın

p a rça lan vard ı) satın alm ayı m azu r gösterecek kadar gelire

sahip ti. Evie için Jack e lbette ki b ir is im den fazlasıydı, am a

y ine de ü n ifo rm asıy la m u tfak tan ç ık tığ ında m üşterile rin ona

nasıl hayran lık la bak tık la rın ı iz lem ekten de asla yoru lm azd ı.

Yakışıklı ve b aşan lı o lm anın yanı sıra Jack her şeyi kendi ça-

85

Elyssa Friedland

balarıyla başarmıştı ve mesleği konusunda hem hırslı hem de tutkuluydu. Yani gerekli bütün özelliklere sahipti. Evie her ne kadar arkadaşlarına söyleyemese de ve hatta Fran’e bile itiraf etmeye utansa da kendisi de öyleydi. Yani birbir­lerine uyuyorlardı.

İstemeyerek de olsa Annie’ye bu buluşmayı ayarladığı için teşekkür e-postası atmak üzere bilgisayarına uzandı. Mi- ke’ın ona Google meselesinden bahsedeceğine emindi, ama bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Kısaca M ike’la ken­disini tanıştırdığı için memnun olduğunu ama aralarında bir “elektrik” olmadığını yazdı. Babaannesi onun her zaman kendisini biriyle tanıştıran arkadaşlarına teşekkür etmesi ko­nusunda ikaz ederdi, böylece insanlar biriyle tanışmak iste­mediği gibi yanlış bir kanıya kapılmazlardı. Bu ümitsiz anında bite büyük resme bakabildiği için Bette onunla gurur duymalıydı.

“Sonunda sevgili Evie’m önceliklerinin ne olduğunu an­ladı,” derdi Florida’daki dullar çetesiyle Çin dominosu oy­nayıp ılık bitki çaymı yudumlarken.

86

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

New York’ta temmuz ayı tam anlamıyla arafta olmak gibiydi. Her yıl Evie otobüslerin zehirli dumanlarının onu cehennem gibi ağustos sıcaklarına götüreceğini düşünür ya da Broadway’deki ağaç sıralarından nadiren gelen esintiler­den birinin kendisini doğrudan sonbahara taşımasını umut ederdi. Özellikle de bu yıl evde kalmak en akıllıcası gibi gö­rünüyordu. Zaten şehir terk edilmiş gibiydi. New Yorklulann çoğu beton ormanından yazın kaçıp taşraya sığınırlardı. Sanal dünyada bile yaşam yavaşlamış gibi görünüyordu. JD ate’e yeni hiç kimse gelmiyordu. Facebook’taki içerik akışı iyice yavaşlamıştı.

Evie’nin binasındaki havalandırma son derece güçlü ol­duğundan insana hangi m evsimde olduğunu unutturabili­yordu. Günün her saatinde eve yemek siparişi verebilirdi, gerçi bu da bırakması gereken pahalı bir alışkanlıktı. Black- B erry’si olmadığından evdeki dizüstü bilgisayarı dış dün­yayla arasındaki köprüydü. Şahsi ceptelefonu günümüz

87

Elyssa Friedland

standartlarına göre antika sayılacağından internet erişimi yoktu, ama onun yerine kapağı vardı. Gerçekten de dışan çıkıp kendine bir iPhone satın alması gerekiyordu ama Yu­karı Batı Yakası’nda bebek arabalarıyla ve latte teriyle gezi­nen annelerin yargılayıcı bakışlarına katlanamayacaktı. Sanki ona, “Bebeğin ve aşırı pahalı kafeinin nerede?’’ diye sorar­casına bakacaklardı. Aceleyle metroya yürüyen ya da iş kı­yafetleri ve topuklu ayakkabıları içinde taksi kapmaya çalışan iş dünyasının kalabalığı görmeye de kalbi dayan­mazdı, onların BigLawSux’daki makaleyi görüp onun zavallı olduğunu düşüneceklerini hayal ediyordu.

Baker Smith’ten çıkarılışının üzerinden dört hafta geç­mişti ama bunun acısı sanki dün olmuş kadar tazeydi. Şir­ketteki ofisinin her bir santimini kaplayan yeşil üzerine yeşil kareli halıyı bir daha asla göremeyecek, M arianne’in “şeref­siz” kocası hakkında dırdırlarını duyamayacaktı. Karşısında oturan genç bir çalışan kendisinden memnun olup olmadığını gergin bir şekilde sorarken ergonomik sandalyesinde şöyle bir geriye doğru esneyemeyecekti. Wall Street Journal’ ın başlıklarına taşınan anlaşmalarda rol oynayamayacaktı. Sa­bahlan CNBC’yi izleyip, “Bunda benim de payım var,” diye düşünemeyecekti.

Bir daha asla yapamayacağı şeyleri düşünmenin en kötü yanı kendi çelişkili hisleriydi. Bütün gece çalışanlarla arka­daşlık etmeyi, konferans masasındaki Çin yemeği kapların­dan piramidi kimin devirdiğine dair tartışmayı, kahve odasında Julia’nın duble çikolatalı kurabiyelerine yumulmayı

Aşk Burada Çekmiyor

ve yazıcı üç yüz sayfalık prospektüsleri basarken gece yansı iş arkadaşlanyla yirmi soruluk testlerden yapmayı özlüyordu. Makinelerin senfonisi burnunda tütüyordu: Fotokopi maki­nesinin uğultusu, açılan bilgisayarının gürlemesi ve posta arabasının tıkırtısı yaşamının Fiili fon müziği gibi olmuşlardı.

Baker Smith’in sunduğu bitmez tükenmez, usandıran hukuki eğitim dersleri ya da dosya kutularıyla dolu pencere- siz kabinlerde belge inceleme cezasına çarptırılan genç çalı­şanlara nezaret etmekle geçirdiği bitmeyen saatlerse özlemediği şeylerdi. İyi yapılan bir iş için sırtının sıvazlan­ması uzun vadede ona yeterli gelmezdi.

Baker Smith, sonrasında dairesinden çıkıp kollarının al­tına sıkıştırdıkları gazeteleriyle aceleyle metroya koşturan kalabalıkları görmek de sonraki adımlarına karar vermeyi ka­çınılmaz kılıyordu.

Evie’nin eve kapanması arkadaşlarının endişeli e-pos­talar göndermesine ya da aramalarına sebep oldu, arayanlar arasına dahil olan Annie de sıradan bir ofis arkadaşı olmadı­ğını kanıtlamış oldu.

“Buluşmanın iyi gitmemesine üzüldüm,” dedi şu Go­ogle meselesinde aptala yatarak.

“Önemli değil. Ofiste ne var, ne yok?”“Sana bu yapılan, zalimce bir şaka gibi,” dedi Annie.

“Yani ben ve diğer çalışanlar neredeyse bütün gün Face- book’tayız. Sanırım mesele sürekli açıp kapamaktansa bütün gün açık bırakmakta. Yani en azından BigLawSux’da öyle yazıyordu. Senin haksızlığa uğradığına şüphe yok ama. Sırf

89

Elyssa Friedland

ortaklığa oynadığ ın için seni hed ef aldılar. Aynı sebepten bir

sürü k ıdem sizi de çıkaracaklarını duydum .”

“A m an neyse. Zaten o lanet o lasıca blog haberi ve o pis

yorum lar yüzünden bitm iş durum dayım .”

“H iç de değil. H aber en çok gönderilen ler listesinden

çıktı bile. Artık eskidi. Çok geçm eden yeni b ir iş bulursun.” “Peki, ben bulmak istiyor muyum acaba? Sabahın yedi­

sinde uyanm ak zorunda olmamanın da kendine has bir cazibesi

var.”“K eşke ben de b ilebilsem ,” dedi Annie. “Belki de erken

em ekli olup sana katılırım .”Evie aynadaki kılıksız haline, pejm ürde eşofm an takı­

m ına baktı.“ İnan bana göründüğü kadar ışıltılı b ir hayat değil. İşini

bırakm a.”

E v ie ’nin annesi adeta ikinci evi olan tiyatrodan onu

daha sık arar o lm uştu. E vie’nin oradan çıkarılışının onun ba ­

şına gelen en iyi şey olduğuna dair onu ikna etm eye uğraşır­

ken Evie arka planda ‘7 Feel Pretty ” şarkısını prova eden sopranonun sesini duyabiliyordu. Elbette ki F ran ’in Evie’nin

neden çıkarıldığına dair hiçbir fikri yoktu; bu yüzden de Evie

ekonom inin çöküşüne, A m erikalı üniversite m ezunlarının ka­

ranlık ge lecek lerine dair söylenm elerin i din lem ek du ru ­m unda kalıyordu. En azından babasıyla bu işin detaylarını

konuşm ak zorunda kalm adığı için biraz daha rahattı. Henry

R osen hukuk okulundan m ezun olduğu andan ölüm üne dek

M ary land ’deki aynı firm ada çalışm ıştı. K ızın ın “M anhat-

90

Aşk Burada Çekmiyor

ta n ’daki havalı işi”y le acayip gurur duyar, Evie yüzünden

kendini k ıy tınk bir avukat gibi gördüğüne dair şakalaşırdı.

“K im in o zavallı şirkete ihtiyacı var ki zaten?” dedi

Fran. “O g ilvy’den birilerini aram am ı ister m isin?”

Evie bu teklifi reddetti.

“Pekâlâ. Em inim sevdiğin bir iş bulacaksın.”

“Bu cüm le kendi içinde tezat bannd ırıyo r anne,” dedi

Evie.

Beyaz b ir sayfa açm a ihtim ali onu hem heyecanlandırı­

yor hem de dehşete düşürüyordu. B aker S m ith ’teki kariye­

rine birincil olarak ortak olm a am acıyla odaklanm ıştı. Yeni

bir şirkette yeniden başlam a fikri, hatta bunun bir olasılık o l­

duğunu bile düşünm ek iç karartıcıydı. E tkilenm esi gereken daha çok M itchell R h o d es’lar, görm ezden gelinecek daha çok M arianne’ler dem ekti bu.

“En azından artık birbirim izi daha sık görebiliriz,” dedi

Fran.

Bu yorum la önce E v ie ’nin kalbi sızladı, ard ından da

içini b ir panik sardı. Aile buluşm alarından kaçınm ak için iş

bahanesini birden çok kez kullandığı kesindi, hatta en son

Beyaz İk iz le r’le kahvaltıdan yırtm ak için de kullanmıştı, A n­

nesinin onun bahanelerinin gerçek yüzünü hiç fark etm em iş

olm ası içini acıttı. A m a suçluluk duygusunu deneyim lem enin yanı sıra artık canının istem ediği h içbir şeyden kaçm ak için

hazır b ir bahanesinin olm adığını da fark etti.

Z aten neden annesin i görm eyi erte liyordu ki? B eyaz

İkizler nadiren evdeydi; kışın yatılı okuldaydılar, yazın da

91

Elyssa Friedland

saçma sapan işlerde (geçen yıl A spen’de baristacılık, ondan önceki yaz da M artha’s V ineyard'da tur rehberliği gibi) çalı­şıyorlardı. H er zam an sıcakkanlı olan ve asla E v ie’nin haya­tına burnunu sokm ayan W inston da değildi sebep. Adam onu her zam an içten bir şekilde selam layıp babacan bir şekilde kucaklar, ardından da Fran ve Evie Greenwich çiftçi paza­rından aldıkları m eyveler eşliğinde çene çalarlarken go lf si- m ülatörüyle oynam ak üzere bodrum katındaki m ağarasına

çekilirdi.E v ie’nin babası öldükten sonraki ilk zam anlarda Evie,

annesinin bütün sorum luluğunu alm ak konusunda endişe­liydi. O na nasıl arkadaşlık edecekti? Evie tek çocuktu. F ran’in, hafta sonlan Yale’e gelip Evie’nin yurdundaki bek­leme odasında takıldığını, elinde bir bardak sıcak çikolatayla onu beklediğini hayal etm eye başlam ıştı. Bu korkunç se­naryo yüzünden kendini duygusuz biri gibi hissediyordu. A ma belki de anne-babalar çocukları arasındaki ilişki böyle

bir şeydi. A nneler ve babalar özverili bir şekilde çocukları için yaşar, çocuklar da bencil olurdu.

A m a Fran’in yası, H enry’nin ölüm ünden bir yıl sonra kendisini yeniden dış dünyaya açm asıyla birlikte son buldu.

M ezar taşı konulduktan sonra Evie hâlâ -e traftak i taşlardaki yıllan karşılaştınp ortalam a ömürleri hesaplayarak- “mezar­

lık m atem atiği”yle m eşgulken Fran’in ruh hali tıpkı bir elek­trik düğmesine basılmış gibi değişti. Yerel bir kursta seramik sınıfına başladı, spor salonunda Krav M ağa derslerine yazıldı ve çok sevdiği yerel tiyatrosuna döndü. Hatta Starbucks kuy­

92

Aşk Burada Çekmiyor

ruğunda W inston’la ilk karşılaşm alannda F ran ’in üzerinde

Eliza D oolittle kostüm ü vardı. W inston, iş için Baltim o- re ’daydı ve elindeki laite F ran’in (dantel jüponunun) üzerine dökülmüştü. Winston kuru temizleme ücretini ödemekte ısrar etmişti. Fran da ona gösterinin biletlerinden hediye etmişti. Bir yıl sonra Evie’nin yeni bir üvey baba ve iki üvey kız kar­deşi olmuştu. Hayatına devam ettiği ve kızını tek başına yas tutm ak zorunda bıraktığı için annesine içerlem esi fikrinden nefret ediyordu. A m a bunun haksızlık olduğunu b ilse de durum böyleydi. Belki de Bette ve E v ie’yi birbirine daha da çok yakınlaştıran şey buydu. Fran, hayatını ileriye taşımayı başarırken onlar hâlâ sendeliyorlardı.

E v ie’nin annesi C onnecticu t’taki yeni hayatına mutlu

bir şekilde geçerek kırklı yaşlarında bir üvey anne rolünü her ne kadar beklenm edik bir durum olsa da kucakladı; yasını

tuttuğu tek şey Pikesville oyuncularının, Greenwich Town tiyatrocularından çok daha üstün olmalarıydı. Kendini yalnız hisseden tek kişi Evie’ydi. Am a Fran’le yirmi birinci yüzyılın buluşmalar, yalnızlık ve seks konularını nasıl konuşabilirdi ki? Evie’nin, “Bu gece boş musun? Takılalım mı?” içeriğinde m esajlarla birileriyle buluştuğunu annesi bile bilse kalbine inerdi. T inder’dan bahsetse kim bilir akim a neler gelecekti?

Evie kendi çekirdek ailesini kuruncaya dek babasını kaybetm enin acısıyla tam am en barışıp barışam ayacağını m erak etti. İş m eselelerinde olduğu gibi rom antik açıdan da hiçbir şey yapmak istemiyordu. Koparmak için gri saçlar ara­

yarak ve Altın Kızlar izleyerek vaktini değerlendiren işsiz bir

93

Elyssa Friedland

avukat tam da seksi o lm an ın zıddıydı. O fistek i yoğun b ir

günden çıkıp b ir saatliğine kahve ya da içki içm ek için biriyle

buluşm ak başka bir şeydi, bütün günü evde hazırlanarak ve um udunu yükselterek geçirip bu luşm adan hayal k ırıklığı

içinde dönm ek bam başka b ir şeydi, üstelik artık kafasını da­

ğ ıtm ak için kullanabileceği b ir işi de yoktu. B u Evie için tam

b ir kış uykusu zam anıydı. B ilgisayarı ve televizyonu onu ye­

terince m eşgul ettiğ inden k ış için yetecek kadar “m eşe pala­

m udu” vardı neyse ki.

“ F acebook’ta hâlâ B aker S m ith ’te çalıştığ ın yazıyor,”

dedi Tracy, ikisi b irlik te E v ie’nin b inasının lobisine geld ik­

lerinde.Hızlı bir yürüyüşten dönm üşlerdi. H am ile bir kadın ken­

disini egzersiz yapm aya sürüklediğinde Evie, işlerin kötü o l­

duğunu anlam ıştı. T racy cum artesi sabahı erkenden arayıp

evden ç ıkm ak için yanıp tu tuştuğunu söylem işti; Jake ne

kendi ham ile karısını ne de eline süpürgesini alm ış olan alt

kat kom şularını düşünüyor, sabahtan beri gitarını tıngırdatı­

yordu.Tracy aradığında Evie çoktan uyanm ıştı ve yatakta “kol­

larda ve bacak larda u yuşm a” konusunu G o o g le ’lam akla

m eşguldü, çünkü uzuvlarının norm alden çok daha fazla yo­

rulduğuna yem in edebilirdi. W ebM D ’ye göre en iyi durum da

sinir haşan olm uştu. En kötü durum daysa ya beyin tüm örü

vardı ya da felç geçiriyordu. Zihnini ele geçirm eye çalışan

94

Aşk Burada Çekmiyor

bu ö lüm cül hasta lık la r yüzünden Evie, T racy ’nin bu eski

m oda b ir şeyler yapm a davetini m em nuniyetle kabul etti.

C entral Park G ö lü ’nün e trafında tur a tarlarken Tracy,

yakında geçekleşecek olan A rm ory’deki U luslararası G üzel

Sanatlar ve A ntika F u a n ’na E vie’yle birlikte gitm eyi kabul

etti. Evie norm alde bu fuara, sonbaharın başında N ew Y ork’a

yıllık z iyaretin i yapan babaannesiy le b irlik te g iderd i am a

Bette hâlâ uçak biletini alm am ıştı ve Evie en son bu konuyu

açtığında biraz belirsiz konuşm uştu. Evie işten ayrıldığından

beri B ette’yle çok sık konuşm am ı şiardı. Evie ona kovuldu­ğunu söylediğinde Bette ona karşı anlayışlı davranm ış ama

Evie sanki bütün kariyerini değil de çok sevdiği bir takısını

kaybetm iş gibi davranm ıştı. Evie iş görüşm eleriyle m eşgul

olduğu yalanını söylem işti, çünkü Bette bütün gün evde o l­

duğunu bilirse Doğru Fiyat yarışm asını birlikte izlem ek ve

reklam aralarında “ şu m alum m eseley i” tartışm ak üzere E vie’yi arayabilirdi.

D ört bin m etrekarelik b ir alanda gerçekleşen ve çoğu

Fransa’dan gelm iş olan, şık b ir şekilde düzenlenm iş m obilya

ve dekoratif öğelerle dolu Antika F u an ’nı b iriyle birlikte gez­

m ek çok daha keyifliydi. B elki de B ette ’nin seyahat edip

kendi ortam ından uzaklaşm ası sonunda zorlaşm aya başla­

m ıştı; bu, E v ie’nin yüzleşm ek istem ediği b ir olasılıktı.

“Facebook konusunda haklısın,” dedi Evie. “Sanırım bir

şekilde erteleyip durdum . En azından online olarak hâlâ işim

varm ış gibi hissetm ek istedim . A m a kaldırm am lazım ger­

çekten de. Biri fark ederse şirket m uhtem elen kızar.”

L95

Elyssa Friedland

“Geçmişe bir sünger çekmek en iyisi,” dedi Tracy. “İn­sanlar son günlerde Facebook’u iş bulmak için kullanıyor. Belki sen Baker Smith’i kaldırınca başka firmalar seninle ir­tibata geçer.”

“Pek de öyle olmuyor,” dedi Evie, en yakın arkadaşla­rının bile onun mesleği hakkında ne kadar az şey bildiklerini fark etti.

“Hiç bilemezsin. Neyse, benim doğum dersine gitmem gerek. Fenalık geçireceğim. Evden çıktığın iyi olmadı mı?” diye sordu ve bir yanıt beklemeden diğer yöne doğru yürü­meye koyuldu.

Evie dairesine dönünce Baker Smith’i online profille­rinden kaldırmaya koyuldu. Zaten Paul’un düğününden bir sürü resim eklemek niyetindeydi; içlerinden biri Annie’nin yeni üye olduğu, yoğun çalışan kişilere uygun eşler bulan site DateSmarter.com için iyi bir profil fotoğrafı olabilirdi.

Günün kalanında hiçbir planı olmadığından Facebook ve Instagram’a fotoğraf koyup kaç beğeni aldıklarını ve gelen övgü dolu yorumlan beklemek öğleden sonrayı geçir­mek için iyi bir yol gibi görünüyordu. Facebook’a giriş yapıp kişisel bilgi sayfasını incelemeye başladı. Sayfada sevdiği filmler (Gelinin Babası, Eski Moda, Kazablanka, Yurttaş Kane), müzikler (The Beatles, Rolling Stones, Sarah McLachlan) ve kitaplar (Gazap Üzümleri, Adaş, Dorian Gray'in Portresi) vardı. Aynca arkadaşlanyla birlikte çektir­diği, dikkatle seçilmiş fotoğraflan, doğum yeri, yaşadığı şehir, yaşı, ilişki durumu ve yıllar içinde yaptığı rasgele Fa-

96

Aşk Burada Çekmiyor

cebook anket ve testlerinin sonuçlan yer alıyordu. Sayfası, gerçekten sevdiği ve insanlann sevdiğini düşünmesini iste­diği şeylerle dolu gerçekler ve yan gerçeklerden bir karışım gibiydi.

Profil fotoğrafı da benzer şekilde belirsizdi. Yüzünü yandan gösteren, hoş bir fotoğraftı; ışıltılı saçları ve parılda­yan yeşil gözlerinden biri görünüyordu ama yüz yüze gelin­diğinde tanınmasını sağlayacak kadar çok şey göstermi­yordu. Bütün bir profili incelediğinde kendini bukalemun gibi hissetti.

Bir süre amacından sapıp eski erkek arkadaşlarının ve öylesine çıktığı kişilerin profillerine bakarak resimlerinden hayatlarının nasıl olduğunu kestirmeye çalıştı. Aynca New York’ta tanıdığı birkaç kızın, yaz kampından ve okuldan yıl­lardır konuşmadığı eski arkadaşlarının profillerine de baktı. Son baktığından bu yana hiçbir şey değişmemiş gibi görü­nüyordu. Üstelik Jack de Facebook’ta değildi; Evie, onun kendisini sosyal medyanın çok üstünde gördüğünü biliyordu. Hayatının harika gittiğini dünyaya göstermek için South Be- ach’teki tatilinin fotoğraflarını paylaşmak zorunda değildi.

Baker Smith’i kaldırmak üzere tekrar kendi sayfasına döndüğünde şirketin linkine son bir kez tıklamaya karar verdi. Onun çalıştığı ofisten biri resmi olmayan bir Baker Smith grubu açmıştı ve Facebook’ta olan bütün avukatlarda bu gizli gruba katılabiliyorlardı. Grupta genellikle genç ça­lışanlar vardı ve Evie, onlann profilleri arasında gezinmeye başladı. Listeden çıktığında eğer onlarla arkadaş değilse bu

97

Elyssa Friedland

insanların profillerini de artık göremeyecekti. Kısa sürede onların cafcaflı seyahatlerinin, hayal gibi düğünlerinin ve melekleri andıran bebeklerinin fotoğraflarına kapılıp gitti. Şirketin koridorlarında karşılaştığı, nispeten yeni sayılan dava çalışanı bir kadın yakın zamanda Türkiye’ye yaptığı bir yolculuğun fotoğraflarını paylaşmıştı; Jack’le Evie de işten kaçabildikleri ilk anda orayı ziyaret etmeyi çok istiyorlardı.

Evie resimleri inceleyerek görüntülerin tadını çıkardı. Kız; Efes, Kapadokya ve İstanbul dahil bütün önemli yerleri ziyaret etmişti. Onlarca turistik fotoğraftan sonra Evie, düğün fotoğraflarına rastladı. Etkinlik oldukça lüks görünüyordu ve Evie son moda kıyafetler ve rengârenk mücevherlere kendini kaptırıverdi. Birkaç tane fotoğraf da yemekleri gösteriyordu. Tabaklar dolusu, capcanlı renklere sahip lokumlar Evie’nin ağzını sulandırdı.

Gelin ve damadı görebilmek için resimleri daha hızlı geçmeye başladı. Arkadan göründükleri, etkileyici bir fotoğ­rafa rastladı. Gelinin dantel kenarlı duvağı, Prenses Di’nin- kinin uzunluğu ve ince işçiliğine rakip olacak nitelikteydi. Damat, gelinden yaklaşık otuz santim daha uzundu ve tepede minik, kel bir noktayı çevreleyen, kahverengi, dalgalı saçları vardı. Evie merak içinde önden göründükleri bir fotoğraf aradı. Sonraki fotoğraflarda çift bir düğün çardağının altmda, uzaktan görüntülenmişlerdi. Sonunda, albümdeki son fotoğ­raf, el ele mutlu bir şekilde yürüyen gelin ve damadı göste­riyordu. Gelin ışıl ışıldı. Oldukça egzotik, inanılmaz derecede zayıftı; Akdenizlilere özgü bir teni ve bir omzunun

98

Aşk Burada Çekmiyor

üzerine gelen, şık bir topuz halinde toplanmış dümdüz siyah saçları vardı. Bembeyaz dişleri düzgün bir şekilde dizilmiş incileri anımsatıyordu. Kıyafeti hem modaya uygun hem de zarifti. Evie, gelini incelemeye kendisini öylesine kaptırmıştı ki damada pek bakmamıştı bile.

Sonunda damada dikkatini çevirdiğinde de bunun Jack olduğunu gördü. Damat, Jack Kipling’di.

Evie o gün yediği her şeyi doğruca yatağına, bilgisaya­rının üzerine kusuverdi.

Evie’nin yataktan çıkmayı becerebilmesi için koca bir beş dakika geçmesi gerekti. Boğazı yansa da titreyerek ve paralize olmuş bir şekilde oturdu. Sonunda kendine geldi­ğinde bilgisayar ekranını buruşuk mendillerle silip gözlerinin ona oyun oynamadığını görmek için iyice ekrana yaklaştı. Damat Jack’ti. Birinci buluşmalarında, annesiyle babasının boktan boşanmaları sebebiyle evlilikten tamamen soğudu­ğunu söyleyen adamdı. Sevgi dolu ve destekleyici, iki yıllık bir ilişkiden sonra bile bu düşüncesine sadık kalan bir adamdı. Ayrılmaları, Evie’nin, babasmı kaybetmesinin acı­sına rakip olabilirdi. En azından Jack’in yalnız öleceğini söy­leyerek kendini avutabilmişti.

Bu kız da kimdi?Evie’nin onunla ilgili her bir detayı öğrenmesi gereki­

yordu. Jack’in karısının güzel olduğuna hiç şüphe yoktu. Bir de iyi bir kariyeri varsa Tann yardımcısı olsundu. Belki de

99

Elyssa Friedland

kız hamileydi. Bir bebek her şeyi açıklayabilirdi. Evie ekrana dikkatle bakıp sağa sola çevirerek gelinin ipek gelinliği al­tında şiş bir göbek görmeyi umdu. Elbisenin üst kısm ından görülebilen tek şey kemikleri sayılan kaburgalardı. Gelin ha­mile değilse o halde bir Türk prensesi olm alıydı. Evie so­nuçta kraliyet ailesinden biriyle yarışam azdı. Am a T ürki­ye’de krallık olup olmadığından bile haberi yoktu. Jack olsa bilirdi. Zaten belli ki T ürkiye’ye de gitmişti.

Evie yatağından inip klavyesini silmek için mutfaktan kâğıt havlu alm aya gitti. Boş rulo çöp tenekesinin üstünden kendisine bakıyordu. Bu yüzden tuvalete gidip bir tomar tu­valet kâğıdı kaptı. Yeniden yatağa atlayıp bilgisayarının kö­şesini bucağını temizlem eye koyuldu. Pisliği tem izledikten sonra Google ikonuna çift tıkladı. Yüklemesi koca bir dakika sürdü; norm alde olduğundan daha uzun bir süreydi bu ama en azından çalışıyor gibi görünüyordu. Ekrana bakm adan “Jack Kipling” ve “Türk prenses” yazdıktan sonra arama bu- tonuna bastı. B ir kez daha, kızın kim olduğunu düşündü. Jack’i nasıl büyülem işti? Jack’in sonsuza dek onunla olma­sını sağlayan ne gibi özelliklere sahipti? Evie, Jack için belli ki sadece kısa bir ilişkiden ibaretti.

Sonuçlara bir göz attığında Jack’in adına rastlayamadı. Böylesine kötü bir haldeyken yanlış bir şey aratıp aratm adı­ğını merak etti. Arama kutusunu kontrol edip rasgele bir dizi sayı ve harf gördü. Bacaklarındaki uyuşm a m uhtem elen bir beyin tümörünün semptomuydu. İşte şimdi de hayal görmeye başlamıştı.

100

Aşk Burada Çekmiyor

G oogle’ı kapayıp açmak için tekrar çift tıkladı. H içbir şey olmadı. Üç defa tıkladı. Dört defa tıkladı. Tık yoktu. M icrosoft E xcel’i açmayı denedi. Hiç sorunsuz açıldı. Bil­gisayarının tamamen mahvolmadığını düşünüp geçici bir ra­hatlam a yaşadı. İnternette herhangi bir şeye bakam ıyordu ama en azından tablo yapabilirdi!

Pek düşünm eksizin üzerine bir şort ve askılı bluz geçi­rirken havanın, T racy’yle sabah çıktıklarında olduğu kadar ılık olmasını umdu. Norm alde nem analizi ve dakika dakika yağış grafiği sadece bir tık ötesinde olurdu. Am a Black- B erry’si ve çalışan bir bilgisayarı olm aksızın kafasını pen­cereden çıkarıp kıyafetinin uygun olduğuna karar verdi.

Asansörü çağırırken bilgisayarını tamir ettirmek için ne­reye götüreceğine dair hiçbir fikri olm adığı kafasına dank etti. Bu da internetten bakacağı türden bir bilgiydi. Böylesine berbat bir durum da olmasa durum un ironisi karşısında kıkır- dardı. Am a o binanın uzun koridorunda dikilip hangi kom ­şusunun ziline basabileceğine karar verm eye çalıştı. Çoğu kişi, E v ie’nin de hayatı altüst olm asaydı olacağı üzere iş­teydi. Bu katta yaşayan birkaç yaşlı tip vardı ama Evie, bun­ların kendisini pek de hoş karşılayacağını düşünm üyordu. Bayan Teitelbaum, Evie akşam dokuzdan sonra müzik çalın­m asını yasaklayan dilekçesini im zalam ayı reddettiğinden beri ondan pek hazzetm iyordu. Puro ve yetişkinler için satı­lan bezlerden kokan Bay W arren da seçenekler arasında yer alamazdı. Adam ona, Sioux Falls’da adli tabip olarak çalışan torunun ayarlamayı önerdiğinden beri Evie altı aydır ondan

101

Elyssa Friedland

uzak duruyordu. Kapı görevlilerinin birinden yardım isteye­bileceğini düşünerek aceleyle lobiye indi.

“Javier!” diye bağırdı Evie boştaki eliyle adam ın üni­form asının kolundan yakalayarak. “B ilgisayarım ı nerede tam ir ettirebilirim ?”

“72. C adde’de bir yer var sanıyorum,” dedi adam kibar bir şekilde kolunu kurtarm aya çalışarak. “Ah bir saniye, yok orası kapandı. Ha, tamam. B ird e Q ueens’deki evim in yakı­nında bir tamirci var. Buradakilerin yan fiyatına yaparlar üs­telik. Adı, A lTn Teknoloji Dünyası. Yoksa A be’in m iydi? Şimdi emin olamadım. En iyisi internetten bakın. Rockaway B u lvan’nda.”

“ İnternetten bakam ıyorum ! Zaten sorun da bu ,” diye açıkladı Evie. “Teşekkürler Javier ama gitm em gerek.”

D öner kapıdan uçarak çıktı ve Broad w ay’den kuzeye doğru yönelip bir Best Buy mağazasına denk gelinceye kadar yürüdü. Servis departm anı, iki kat aşağıda, bodrum katın- daydı. B ilgisayarının bir saat içinde tam ir edilm esini bekle­menin fazla gerçekdışı olmam asını umdu. Neyse ki önünde sadece bir kişi vardı. İş gününde bir öğlen saati olduğundan hafta sonlarındaki çalışan insan kalabalığıyla uğraşm ak zo­runda kalmamıştı.

Sırasını beklerken ceptelefonu çaldı.“Efendim ?” diye yanıtladı tem kinli bir şekilde, annesi­

nin ya da Tann saklasın B ette’nin aram ıyor olması için dua etti. Eninde sonunda onlara JackTe ilgili gerçekten bahsede­cekti am a bugün o gün değildi.

102

Aşk Burada Çekmiyor

“Benim, Stasia. Neredesin? E-postama cevap vermedin, merak ettim .”

“Oh, neyse ki sensin. Elektronik m ağazasındayım , bil­gisayarım bozuldu.”

“Ooo, ne kötü. Zaten iki dakika içinde senden cevap gel­m eyince bir terslik olduğunu anladım . Rick bu akşam b i­zim le birlikte sinem aya gelm ek isteyebileceğini düşündü. Ona evde takılma modunda olduğunu söyledim gerçi.”

Evie iç geçirdi ve midesi bulanıncaya dek tuttuğu nefe­sini verdi. Stasia, onun iyi hissetmesi için kendisini R ick’in davet ettiğini düşünmesini istiyordu. Belki de Stasia ve Rick kısırdı ve Evie de onları gizliden gizliye kıskanmaktan vaz­geçebilirdi. Tanrım, bu ne berbat bir düşünceydi böyle. Evie kendi kıskançlığı karşısında irkildi.

“Tabii, olabilir. Seni sonra arayıp söylerim . Baksana, büyük bir haberim var. Jack evlenm iş.”

“ NE? KİMİNLE? NASIL? EMİN M İSİN?” En azından bilm i­

yordu.“Evet, eminim. İnternette düğün fotoğraflarına rastla­

dım, uzun hikâye.” Bunu söylerken bile Stasia’nın ona inan­m ayacağını tahm in ediyordu. Jack’i gözetlediğini düşüne­cekti. Bunu yapmadığından değildi ama bu defa gerçekten de tam amen tesadüf eseri fotoğraflara denk gelmişti.

“Anoreksik gibi görünen ama hamile olma ihtimali bu­lunan bir Türk prensesiyle evlenmiş.”

“Hem anoreksik hem de hamile öyle m i? Evie, sen neden bahsediyorsun?”

103

Elyssa Friedland

Zil çaldı, E vie’nin sırası gelmişti.“Stas, kapatmalıyım . Sıram geldi. Sinemayla ilgili seni

daha sonra ararım .”Evie gişeye yaklaşıp bilgisayarını masaya bıraktı. Servis

teknisyeni tiksintiyle burnunu kırıştırdı. Belli ki koku tam a­men gitmemişti.

“Hanımefendi ne oldu buna?”“Üç yaşındaki yeğenim bilgisayarım a kustu ve şimdi de

çalışm ıyor gibi görünüyor. Tamir edebilir m isiniz?” En azın­dan hızlı düşünen biriydi. B ir bu, bir de diliyle yonca yap­ması özel yetenekleri arasındaydı.

“Üzgünüm am a bunu tam ir edebileceğim izi sanm ıyo­rum. Bir bilgisayara böyle olunca - ş e y - yani kirlenince ge­nellikle işi bitm iş olur. Size üst kattan yeni b ir b ilgisayar bakmanızı .tavsiye ederim .” Ona bilgisayarını veri verirken bir ¡Mac için de indirim kuponu uzattı.

Evie yürüyen merdivenin basamaklarını ikişer ikişer çı­karak hızla ilerledi. Şişe dibi gözlüklü ve sakalında kek kı­rıntıları olan bir satış görevlisi ona yardım cı olmayı tek lif etti. Tam anlamıyla teknoloji m anyaklarından oluşan bir kad­roydu gerçekten de.

“Kullanabileceğim, çalışan bir bilgisayar var mı? Yani, şey, denem ek için?”

“Elbette hanımefendi. Hemen şuradaki internete bağlı­dır.” Bilgisayarın sabit diski ve m egapikselleriyle ilgili bir şeyler anlatıp durdu ama Evie’nin parm aklan çoktan çalış­maya başlamıştı. Jack’le ilgili daha önceki aram asını tekrar

104

Aşk Burada Çekmiyor

yaptı. Restoranlarıyla ilgili bir sürü makale çıktıysa da dü­ğününe ilişkin hiçbir şey bulamadı. Gözleri ekranı tarayarak “gelin” , “m erasim ” ya da nikâha ilişkin herhangi bir keli­meye rastlam ayı umdu.

“Jack K ipling’e mi bakıyorsunuz?” diye sordu satış gö­revlisi. “Evlilik yıldönüm üm üzde karımı onun restoranların­dan birine götürdüm. Yemekler harikaydı.”

Bu adam evli m iydi? Bette olsa her tencerenin bir ka­

pağı vardır, derdi.“Öyle mi? Bir defasında sağlık departmanından bir m e­

mura, m utfakta gördüğü fare boklarını rapor etmemesi için rüşvet tek lif etm iş.” Bunu bir daha tekrarlam ayacağına dair kaç defa yemin etmişti? En azından Jack’in asla evlenm eye­ceğini söylediği kadar. Bu sözlerin hepsi de uydurm a çık­mıştı.

“Neyse, korkarım ki şu an başka bir bilgisayar almaya hazır değilim ,” diye ekledi eşyalarını toparlarken ve biraz daha mahremiyet içinde araştırmasına devam edebileceği bir internet kafe aramak üzere dışarı çıktı.

M ucizevi bir şekilde, elektronik m ağazasından birkaç blok ileride bir kafe buldu, burası bir Kore restoranının ikinci katındaydı. Kafe, dezenfektan ve kimçi* karışımı bir şey ko­kuyordu ve ayağında havlulardan yapılm ış ayakkabılarla uyuyan bir berduş dışında tamamen boştu. Evie korkuyla si­nerek evsiz adam dan en uzaktaki bilgisayara oturup kredi kartını makineye taktı. Ekranda bir hata mesajı belirdi.

* (Kore dili) Özellikle çin lahanası ve baharatlarla yapılan geleneksel bir Kore yemeği, (ç.n.)

105

Elyssa Friedland

“Affedersiniz,” dedi siyah dudakları ve ön kolundaki ne olduğu anlaşılmayan dövmeleriyle Gotik bir ergen olan gö­revli kıza. Evie bu dövmede ne yazdığını kesinlikle bilmek istemiyordu. “İffetli Yahudi kızlara ölüm” bile yazıyor ola­bilirdi pekâlâ. “Bu bilgisayar çalışmıyor.”

“Kusura bakmayın hanımefendi. Şuradakini kullanma­nız gerekecek,” dedi evsiz adamın yanındaki bilgisayarı işa­ret ederek. “Uyuyan Güzel’in yanındakini.”

Evie nefesini tutup bilgisayarı açtı. Ekranın açılmasını beklerken delicesine dizini sallıyordu. Tam Google’ı açmak üzereyken dondu kaldı.

Ne yapıyordu böyle?Leş gibi bir internet kafede, kokuşmuş bir berduşun ya­

nına oturmuş Jack’in karısını araştırıyordu. Bulacağı her­hangi bir bilgi hiçbir işine yaramayacaktı. Jack evlenmişti. Karısının hangi okula gittiğini, başarılı bir girişimci olup ol­madığını ya da onun çocuğunu taşıyıp taşımadığını öğren­mek bile onu daha az evli yapmayacaktı ki.

Herkes hakkında her şeyi öğrenme takıntısı artık marazi bir şekilde sağlıksız hale gelmişti. İnsanlan online olarak giz­lice izlemek ona ne yarar sağlamıştı ki? İnternetten edindiği saçma sapan şeylerden -yeterince etkileyici olmadığını dü­şündüğü bir meslek adı ya da hoş görünmeyen bir fotoğraf- ötürü gayet mükemmel kişilerle buluşmayı reddetmişti. En son çıktığı gayet düzgün bir adam, internette onu gizlice di­diklediği için kendisini elemişti, ki zaten yanlış adama bak­mıştı.

106

Aşk Burada Çekmiyoı

İşini de internet bağımlılığı yüzünden kaybetmişti. Bu onun için yeterli uyarıyı sağlamış olmalıydı ama hayır. Ken­dine gelmek yerine işsiz vakitlerini günde yaklaşık yedi saat internette gezinerek geçirmişti. Facebook, JDate ve Match, com’daki profil resimlerine canı sıkılarak bir sürü zaman har­camıştı. Sadece bir defa çıktığı adamlardan e-posta beklediği için gelen kutusuna bakarak saatler geçirmişti. Onu gerçek­ten beğenen biri lanet olasıca telefonunu eline alıp onu arardı zaten.

İnterneti bırakacaktı! Ama bu ne anlama geliyordu ki? O anda aklına sadece iyi şeyler geliyordu:

Artık Google’dan insanları gizlice araştırmak yoktu.Facebook’ta eski sevgililere bakmak yoktu.Twitter’da twit okumak yoktu.Resim yüklemek ve kaç kişinin beğendiğini görmek için

beklemek yoktu.Gmail’i otuz saniyede bir yenilemek yoktu.Anlamsız kelimelerden etiketler oluşturmak yoktu.Her an Instagram’da gezinmek yoktu.Foursquare’den yer bildirimi yapmak yoktu.Sırf rekabetin heyecanı için Ebay’de açıkartırmalara ka­

tılmak yoktu.M onster’da iş arıyormuş gibi yapmak yoktu.Bloglara bakmak yoktu. (Zaten bu bloglardan birinde

yerin dibine sokulmuştu!)YouTube’da Beyonce eşliğinde çılgınca dans eden iki

yaşındaki çocukları izlemek yoktu.

107

Elyssa Friedland

Yatalak Asperger hastalarına karşı kelime oyunu oyna­mak yoktu.

Hepsinden de iyisi artık randevu siteleri yoktu.Evie kendini güçlü hissediyordu. Bileklerini esnetti,

bunun bir başka avantajı olarak karpal tünel sendromundan da kurtulacaktı! Belki üreme organları da dizüstü bilgisayarın bataryası yum urtalıklarını yakmadığında birkaç yıl daha fazla işlev sağlardı. Ellerini sembolik bir şekilde klavyeden kaldırıp kucağına yerleştirdi. Bir gece önce online olarak Anthropologie’de bulduğu o muhteşem kırlentleri de sipariş edemeyecekti, ama rahatlıkla mağazaya gidip onları satın alabilirdi öyle değil mi? Mağaza, evinden taş çatlasa yirmi dakikalık mesafedeydi ve geleneksel bir şekilde alışveriş etmek de gayet yenileyici olabilirdi.

Gönül.ferahlığı tıpkı okaliptüslü bir merhem gibi bede­nini sardı, ta ki sağ bacağındaki beni hatırlayana dek. İnter­nette kara tümörün sem ptom larına bakma niyetindeydi çünkü dizinin üzerindeki izin şekil ve renk değiştirdiğine yemin edebilirdi. Kanserli olanların yuvarlak mı yoksa asi­metrik mi olduklarını hatırlayamıyordu. Belki son bir defa WebMD’yi kontrol eder, sonra da Facebook’da şort giydiği resimlerini bularak bénin son birkaç ayda farklılık gösterip göstermediğine bakardı. İnternet tarayıcıyı tekrar açmak üze­reyken kendini durdurdu. WebMD sadece birkaç hafta önce felç geçirdiğine dair son derece olanaksız bir sonuca varma­sına sebep olmamış mıydı? Ayrıca geçen ilkbaharda da ök­sürükleri yüzünden sabahın üçünde internete baktığında

108

Aşk Burada Çekmiyor

tüberküloz olduğunu düşünmüştü.İnterneti artık kullanmamayı planladığından yakın ar­

kadaşlarını haberdar etmeliydi. Google’ın logosunun renk­lerini son bir defa izleyerek Gm ail’i açtı ve Tracy, Caroline, Stasia ve Paul’a bir mesaj yazmaya koyuldu. Annesine son­raki konuşmalarında söylerdi. Zaten Fran, AOL hesabıyla e- posta konusunda pek de üstat sayılmazdı. Geçenlerde Evie’ye, on bin dolara ihtiyacı olan tahttan indirilmiş Nijer­yalI bir prensin, kendisinin e-posta adresini nereden buldu­ğunu sormuştu.

Ağır ağır ve düşünüp taşınarak yazdı.Pek sevgili dostlarım, interneti bırakmaya karar verdim.

Hayatımı mahvettiğini düşünüyorum, iş fiyaskosunun yanı sıra, internette takıntılı bir şekilde yaptığım araştırmaların sayesinde, Jack ’in Türk bir kaltakla evlendiğini öğrendim. Bana ulaşmak isterseniz ARAYIN. XX, Evie.

Gönder butonuna basmasının üzerinden otuz saniye geçmemişti ki üç tane mesaj geldi. İlki Paul’dandı: “Evie, iyi misin? Hadi buluşalım. Balayından döndük. İnanılmazdı. Bugün sana resimleri göndereceğim. ”

Sonraki Stasia’dan gelmişti: "Şaka mı yapıyorsun? Bil­gisayar kullanmadan nasıl yeni bir iş bulacaksın? Şu an ne­redesin? Bilgisayarının bozulduğunu söylemiştin. ” Bunun ardından da telefonuna mesaj attı.

“GELİP SENİ ALAYIM. BİR İÇKİ İÇMEN GEREK!” Mesaja üç tane martini bardağı şekli eklemişti. Verizon’dan ise çok daha ürkütücü bir mesaj geldi:

109

Elyssa Friedland

TARİFENİZDEKİ METİN MESAJLARI LİMİTİNİZ DOLDU. BU ANDAN İTİBAREN GÖNDERİLEN VE ALINAN MESAJLAR 2,99 DOLAR OLARAK ÜCRETLENDİRİLECEKTİR. YENİ BİR PAKET SATIN ALMAK İÇİN LÜTFEN WWW.VERIZONWIRE- LESS.COM ADRESİNİ ZİYARET EDİN.

Verizon kendisine az evvel gönderilen mesajlardan ücret almasa iyi ederdi. Evie, hazır başlamışken telefondan mesaj atmayı da bırakmaya karar verdi. O da samimiyetsiz ve ye­tersiz bir başka iletişim yöntemiydi ve yanlış yere konulan bir virgül kazara Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatabilirdi.

Caroline e-postasında şöyle diyordu: “Yani, Jack’le il­gili habere gerçekten üzüldüm. Şimdi evlenir tabii. Ne de olsa kavanozun kapağını sen gevşettin. Annemin kavanoz kapağı teorisini biliyorsun değil mi? Neyse, demek ki kısmet değil­miş. Söz veriyorum daha iyi biriyle tanışacaksın. Bu arada dün gece sokakta kime rastladım bil bakalım. A l sana bir ipucu: Seninle işleri tıkırında gitmeyen biri. ”

Doğal olarak Evie merak etmişti. Evie’nin birinci sınıf­lar yurdunda ortak duşlara işemekle suçladığı kız olabilirdi. Ya da sürekli Jack’i yatağa atmaya uğraşan Paris Spice’taki rezervasyon alan şıllık da olabilirdi. Ya da belki de Mari- anne’di. Kendisiyle gurur duyarak, “ KİM?” diye yazmamak için direndi.

Sadece Tracy e-posta atmak yerine aramayı akıl edebil­mişti. Evie aramayı sesli mesaja düşürdü, interneti bırakmakla çok meşgul olduğundan sohbet edemeyecek durumdaydı.

110

Aşk Burada Çekmiyor

Gruba bir e-posta daha gönderdi.

Neden herkes e-posta yazmaya devam ediyor? İnterneti bıraktığımı söyledim. Bu sefer çok ciddiyim. Size cevap ver­meyeceğim. Aklımı kaçırmadığıma ve intihar etmeyeceğime yemin ederim. Evet, Jack yüzünden üzgünüm ve kafam son derece karışık. Ama saatlerce düğün fotoğraflarına baka- mam. Sadece bir defa çıktığım bir adamdan zavallıca bir haber çıkmasını bekleyerek bir bilgisayar ekranına bakmak­tan ya da JDate 'e yeni katılan tuhaf tiplerin profillerini didik didik etmekten usandım. Ha, bu arada artık telefondan da mesaj atmayacağım. Maddi meseleler. Az önce de yazdığım gibi, benimle konuşmak isterseniz ARAYIN. Sevgiler, Evie.

Evie kredi kartını çıkanp ekranın kararışım izledi. Ka­fasında net bir plan yoktu. Stasia iş arama konusunda önemli bir noktaya değinmişti. Özgeçmişini e-postayla yollamadan ve online kariyer hesabına giremeden nasıl iş bulabileceği pek de belli değildi. Ama zaten işten çıktığı bu süre boyunca yeni bir iş bulmaya yönelik girişimleri de pek mevcut sayıl­mazdı.

Bir şekilde interneti bırakmış olmak doğru geliyordu. Son dönemde yaşadığı nakavtların etkisinden kurtuluyor gi­biydi. En azından bu onu herkesten farklı, M anhattan’da aşkı bulmaya çalışan bekâr kızlardan ya da büyük bir şirkette avu­katlık yapan bir başka özelliksiz tipten daha eşsiz kılacaktı. En azından buluşmalarında konuşacak bir şeyi olacaktı, tabii

i l i

Elyssa Friedland

bir daha kimseyle buluşursa... Ama durum buydu işte. B in­leriyle çıkmak için her zaman internete bel bağlamıştı, ama şimdi dışan çıkıp insanlarla yüz yüze tanışacaktı.

Eşyalannı toplayıp dışan, sirenlerin seslerinin yankılan­dığı ve aceleci yayalann bile kendisini hafif ve büyük bir yükten kurtulmuş gibi hissetmesine engel olamadığı sokak­lara çıktı. Midesi bile daha iyiydi. Sanki bir kar temizleme aracı tepeden tırnağa bütün bedeninden geçerek onu tüm pis­liklerden arındırıyordu. Bütün gün boyunca yaptığı tek akti- vite olan pijamalarla internette gezinmek artık söz konusu olmadığına göre parkta uzun bir yürüyüş yapmaya karar verdi. Eve dönmek için bir acelesi yoktu, ne kontrol edilecek bir e-posta, okunacak bir blog ne de gözlenecek bir flört he­sabı vardı. Belki de Stasia ve Rick’le bir film gecesi yapardı. Ağaçlardan» oyun parklarından ve koşu parkurlarından labi­rentin arasından ilerleyerek o sabah Tracy’yle birlikte gel­dikleri Central Park Gölü’ne çıktı yine. Bir an duraksayıp suyun durağanlığını hayranlıkla izledi.

Sonra da büyük ölçüde mahvolmuş bilgisayarını suya atıp az evvelki sakin karanlığın bir Apple MacBook Pro’nun beklenmedik dalışıyla dalgalanmasını izledi.

l112

oB E Ş İN C İ B Ö L Ü M

Sonraki haftalar boyunca parkta uzun yürüyüşler yap­mak Evie’nin günlük rutinlerinden biri haline geldi. İşçi Bay­ramı kutlamalarını hiçbir iş yapmayarak izledi. Bütün varlığı buna karşı çıksa da hayat daha yavaş bir şekilde akmaya baş­lamıştı. Çiçekleri koklaya koklaya gezinen bir tipten ziyade hızlı bir yürüyüşçü olmuştu hep. Her kelimeyi okumaktansa sayfalara şöyle bir göz gezdirirdi.

İlk başta internet yoksunluğu dayanılmazdı. Akıllı tele­fonunu kullanan birini her gördüğünde son bir kez bakmak için cihazı ellerinden kapıvermeyi istiyordu. E-posta okuma­nın dopamin hormonu salgıladığını duymuştu, bunun ne kadar doğru olduğunu şimdi anlıyordu. Dünyayla, arkadaş­larıyla, haberlerle, her şeyle bağının kopması çok rahatsız ediciydi.

Ama 7/24 ilgi talep eden o minik alet tarafından tutsak edilmemek de inkâr edilemez bir dinginliğe sahipti. Sırf bir sürü işi aynı anda yapmaya çalışmamak bile huzur vericiydi,

113

Elyssa Friedland

karşıdan karşıya geçerken mesaj yazmaya çalışmak ya da e- posta atmaya çalışırken alışveriş poşetleriyle hokkabazlık etmek ona yeterince sıkıntı ve morluğa mal olmuştu. Jack’in evli olduğunu öğrendiği gün Stasia e-postasına anında yanıt vermediği için şoka girmişti. İnsanlar bir sinema davetine beş dakikadan kısa sürede yanıt bekliyorsa dünyada ters giden bir şeyler var demekti. New York şehri, dakikalık ale­lacele iletişim biçimleri olmaksızın da zaten yeterince hız­lıydı.

Yine de bütün bedeni sürekli bir bağlantı haline alışkın olduğundan ne zaman koşan biri yanından geçerken ona değse BlackBerry’sinin titreşimini hatırlıyor ve istemdışı bir şekilde çantasına bakıyordu. Yürürken çıtırdayan her bir dal ona yeni gelen bir mesaj sesini çağrıştırıyordu. Sonra da ne kontrol edilecek bir e-posta ne de yanıtlanacak bir mesaj ol­duğunu hatırlayarak yürüyüşüne devam ediyor, geniş bir ağacı hayran hayran izlemeye ya da tepesindeki kuşların şa­kımasını fark etmeye zorluyordu kendini. Zaten ne kaçırı­yordu ki? Tracy’nin beyaz, kabank saçlı bir uzaylıya ben­zeyen doğmamış çocuğunun sonogram resmini mi? Tao’da sivri topuklu bir ayakkabı deneyen bir ünlüyü gördüğünü bil­diren Paul’dan gelen bir e-postayı mı?

Kesinlikle evde internete girmemek daha zordu. Aklına Jack’in düğündeki görüntüsünün her gelişinde profesyonel bir şekilde hareket edip düzenlemek üzere yeni bir çekmece ya da dolap seçmişti. Ama kazaklarını renklerine, ayakkabı­larını da topuk yüksekliklerine göre dizmek çok zamanını al-

114

Aşk Burada Çekmiyor

mamıştı. Boş zamanlarını dairesini yeniden dekore ederek geçirmeyi gerçekten çok isterdi. Beyaz deriden, fiyakalı Bar­celona koltuklar eski moda, beıjer koltuklarından çok daha hoş dururdu. Aynca, yalnız yatağı da, lavanta rengi ham de­riden, özel yapım karyola başlığıyla çok daha mutlu olurdu ama gittikçe azalan banka hesabıyla bunları yapması imkân­sızdı.

Evie’nin işe dönmesi, insanlarla buluşması beynini kul­lanması, sanal âlemlerden uzak durduğu için de gerçek sos­yal aktivitelere yeniden katılması gerekiyordu. Ama henüz kendini buna hazır hissetmiyordu. Jack -onun Jack’i - evlen­mişti. Bildiği dünya tamamen değişmişti ve bu yeni gerçek­liğe adapte olmanın yakınında bile değildi.

“Evie, aç kapıyı.” Caroline’ın sesi Evie’nin yatak oda­sına doğru sürüklendi. “Sana bir sürprizim var.”

Evie sabahın sekizinde kapısı çalınınca irkilmişti. Dışa­rıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve yayalar ters dönmek için icat edilmiş ucuz şemsiyelerin altında iler­lemeye çabalıyorlardı. Bu fırtınada Caroline’ı buraya hangi rüzgârın attığını tahmin edemiyordu.

Gözetleme deliğinden bakınca üzerine kolsuz bir elbise giymiş olan ve annesinin baldırına gelen Caroline’ın büyük kızı Grace’i gördü. Evie normalde çocukları severdi ama bu duygusal haliyle bir ufaklıkla oyun oynamak hiç de hoş bir sürpriz sayılmazdı. Kapının kilidini açtı.

115

Elyssa Friedland

“ Selam Evie,” dedi Caroline, G race’i tombul bileğinden tutup E vie’nin dairesine doğru çekiştirerek. “Plaza O tel’de ikimiz için tüm gün spa rezervasyonu yaptırdım. Giyinmene bile gerek yok. Jorge aşağıda bizi götürmek için bekliyor.” Caroline sesini alçalttı. “ Sakin ol. G iderken G race’i okula bırakacağım .”

“Am a ben G race’i severim ,” diye itiraz etm ek istediyse de Caroline onu susturm ak için elini kaldırdı.

Güzellik bakımına ayrılmış bir gün, Evie’nin, şu işsizlik hali bir yana dolgun m aaşını alırken bile pek düşünm ediği bir lükstü. C aroline’ın cömertliği karşısında m innettar olup m utlulukla şoförlü arazi aracına bindi; araç onlan , om uzla­rından çıkarcasına uzattıkları kollarıyla taksi arayan gergin çalışanların yanından geçirip şehir m erkezine doğru götürdü.

Otuz dakika sonra, E vie’nin evinden sadece yirmi blok ötedeki b ir huzur kozasının içindeydiler, am a burası sanki başka bir evrendi. M anikürcü ayaklarına sıcak yağ döküp cennetten çıkm a hareketlerle ta dizlerine kadar ovaladığında Evie çok şaşkındı.

“Dem ek pedikür böyle bir şeym iş,” diye mırıldandı ya­nında, minderli beyaz deriden bir koltuğa yerleşm iş olan Ca­roline. Salon, bir spadan çok İtalyan m obilya m ağazasına benziyordu. Duvarlardan birinden dökülen şelalenin ritmik şı­pırtısı haricindeki tek ses fonda çalan Enya’ydı. “Benimki ge­nellikle nasırlarım hakkında Korece dedikodu yapar. Ama en azından pazartesi günleri ücretsiz bıyık ağdası veriyorlar.”

“ Şişşt,” dedi Caroline ve sanki Evie hakkında yabancı

116

Aşk Burada Çekmiyor

bir dilde dedikodusunun yapılm asını hak ederm işçesine ters ters ona baktı. “Sadece keyfine bak.”

“Haklısın. Tekrar teşekkür ederim bunun için,” dedi Evie ve sonra da tam bir depresif gibi görünm em ek için, “Dün gece Preggers’ın son bölümünü izledin mi? Jo lie’nin tekrar Todd’la barışm asına delirdim .”

“Yok artık. Jolie çok daha iyi birini bulabilir. Ayrıca Todd onunla asla evlenm eyecek.” Caroline ayak parm akla­rındaki seksi bordo rengi incelem ek için bakışlarını yere çe­virdi ya da belki de E v ie’ye bakm aktan kaçınıyordu. “Pardon, öyle dem em eliydim .”

“ Sorun yok. En azından ikiz bekleyen, on beş yaşında bir ergen değilim ,” diye espri yaptı.

“İşte ruh budur,” dedi Caroline tuz banyosu için kimono içindeki ufak tefek bir kadın tarafından götürülürken. Birkaç dakika sonra benzer b ir kılıktaki farklı bir kadın E vie’yi kö­pükler içindeki bir taş banyosu ve masaj masasının olduğu bir odaya götürdü.

Masaj uzmanı, gergin kaslarında m ucizeler yaratsa da Evie zihnini rahatlatmakta zorlanıyordu. M asözün güçlü el­leri şakaklarına bastırdığında zihni sadece içinde bulunduğu kasvetli durum a odaklanm ıştı. İşsizdi. Erkeksizdi. Black- Berrysizdi. Yakında da çulsuz olacaktı. Spa salonunda, içe­riye akıllı telefon sokmanın yasak olduğuna dair bir tabela vardı ama Evie hâlâ B lackBerry’sini kullanıyor olsaydı onu bir şekilde gizlice içeriye sokar ve yüzünü masaj masasının ortası delik, yuvarlak biçimli minderine bastırırken e-posta-

117

Elyssa Friedland

lannı kontrol ederdi. En azından yeni gelen e-postaların sü­rekli çınlaması, kafasını bu vahim düşüncelerden uzaklaştır­mak için çok daha etkili olurdu.

Afrika kafa masajı ve etkili olduğu şüphe götüren göbek masajı da dahil olmak üzere birkaç şımartan bakımdan daha sonra Caroline’la birlikte lüks bekleme odasında tekrar bir araya gelip salatalık ve acai içeren sularını yudumlamaya başladılar.

“Gerçek bir içki içmek için Oak Bar’a gidelim mi?” diye sordu Evie, içindekilerin yetersizliğini göstermek ister­cesine bardağını kaldırarak. Çoğu yapış yapış ve yağlı olan bakım uygulamalarından sonra bir kuaför gelip on dakikada saçlarını ve makyaj lannı düzenledi. Ortaya çıkan sonuç, hiç de hoş görünmeyen kıyafetini gayet iyi dengelediğinden bunu evde oturarak harcamak istemiyordu.

Caroline saatine bir göz attı.“Çok isterdim ama Jerome’a yemek hazırlamak için eve

dönmem gerek.” Ne zaman bir şeyler uydursa Texas aksam geri gelirdi. Evie bu spa gününden dolayı ona o kadar min­nettardı ki o yemeği hazırlarken aşçının ne yapacağını bile soramadı. “Ama seni evine bırakırım.”

“Teşekkürler. O zaman bir dahaki sefere bir şeyler içe­riz.” Evie, eşofmanlarım ve yağmurluğunu tıktığı kilitli do­laba gitti. Şifre, her zamanki gibi babasmın doğum günü olan 04-04-46’ydı. Nedense bu altı rakam, ailesinin her şeyde kul­landığı şifre olmuştu; kasa, alarm, aklınıza ne gelirse. Bu ra­kamları her kullandığında kalbine bir ağrı saplansa da bunu

L

118

Aşk Burada Çekmiyor

yapmaktan vazgeçemiyordu. Bugünse her zamankinden daha fazla sarsmıştı onu. İzole dünyasından çıkınca bir anda eve dönmek katlanılmaz görünüyordu. Minik, stüdyo dairesinde, gerçek yaşamı camın ardından izleyen bir vitrin mankeni gibi hissediyordu kendini. Caroline’ın arazi aracının arka koltu­ğuna yığılınca yeni boyanmış tırnaklarından birinin şimdiden bozulduğunu fark etti.

Bugünün tadına vardı. İstediğinden daha kısa sürse de uzun zamandır geçirdiği en güzel gündü. Araba, Central Park’ın güneyinden batı yakasına doğru süzülürken E vie dostlarıyla geçirdiği anlamlı vakitlerle süslenen, evde sakin bir hayatın, yaşamındaki sonraki adımlan düşünürken ken­disine yetip yetmeyeceğini düşündü. Harcamaları konusunda tutumlu olduğu takdirde işsiz bir şekilde altı aya kadar idare edebilirdi. Baker Smith kendisine üç aylık işten çıkarma üc­reti vermişti. Sorun, elli metrekarelik dairesi için ödediği ab- sürt derecede yüksek olan aylık kirasıydı. Ama kapı görevlisi olmayan bir apartmana taşınamayacak kadar çok Law & Order dizisi izlemişti. Pek sevdiği Yukan Batı Yakası’nın ya- kınlanndan aynlması da söz konusu değildi. Başka yerden kısmak zorundaydı.

Caroline Tn şoförü bir anda frenlere asıldı. Tekerlekler tiz bir ses çıkardı ve Evie ne olduğunu anlamak için pence­resini açtı.

Bir taksi CarolineTn arabasının önüne kırmıştı yani Manhattan trafiğinde her zaman olan alelade bir durumdu. Ama bu durum, Ritz-Carlton Oteli’nin girişindeki boş dük-

119

Elyssa Friedland

kânın vitrinindeki tabelayı görmesine sebep oldu. Minik ve seçkin bir yazı karakteriyle şöyle yazılmıştı:

“Degustation: Jack Kipling’in yeni restoranı, bu sonba­harda açılıyor. Bilgi için www.iackkiDlingcuisine.com say­fasını ziyaret edin.”

“Telefonunu ver,” dedi Evie, Caroline’ın çantasına uza­narak.

“Hayır,” diye kınadı onu Caroline. “Jack’in restoranına ba­kasın diye sana iPhone’umu falan vermeyeceğim. Ne işine ya­rayacak ki? İşte parlak birkaç fotoğrafını falan göreceksin. Ya da tarladan sofraya yemeklerle ilgili kendini beğenmiş yorum­larını falan okuyacaksın. Ne önemi var ki bunların? O artık evli. Sen de sana gerçekten deli gibi âşık olan birini hak ediyorsun.”

Caroline’m konuyu bu şekilde dile getirmesi tuhaftı. “Sen de sana gerçekten âşık birini hak ediyorsun.” Arkadaş­ları ne düşünüyordu? Jack’in ona delicesine âşık olmadığı için Evie’ye evlenme teklif etmediğini mi? Evie bunun doğru olmadığına inansa da yine de canı yandı. Jack’i kararından yüz seksen derece döndüren bir şey olmuş olmalıydı. Bu Türk kızı onu bir şekilde kendine tutsak etmiş olmalıydı. Bir bebek, eli kulağında bir iflas falan. Bir şeyler olmalıydı.

Jack’le çıkmaya başladığında arkadaşları kesinlikle he­yecanlanmış görünüyorlardı. Onun restoranlarındaki beleş yemekler ya da her yıl düzenlenen NYC Yemek ve Şarap Festivali’ne VIP girmekten hiç şikâyetleri olmamıştı. Stasia birkaç kez şu “evliliğe inanmayan tipler” hakkında küçüm­seyici yorumlar yapsa da Evie onu bağışlayıcı bir şekilde

120

Aşk Burada Çekmiyor

görmezden gelmişti, çünkü arkadaşları Jack’in anne ve ba­basının boktan boşanmalarına dair hiçbir şey bilmiyordu. Evie, Jack’le ilk kez buluştuğunda ona ayrık ön dişleri ve İn- gilizlerin dişleriyle ilgili genellemeden bahsetmişti. Böylece, Jack’in işlerinin de, annesiyle babasını dört acı verici yıl bo­yunca süren boşanma ve velayet savaşı sırasında göz ardı edilen pek çok şeyden biri olduğu ortaya çıkmıştı. Evie, an­nesi ile babasının çalkantılı evliliğinin Jack'te sebep olduğu kırılganlığı sevmeye başlamıştı. Bu sayede Jack daha erişi­lebilir ve Evie’nin onaylamasına daha muhtaç oluyordu; diğer zamanlardaysa duygusal açıdan kapalı biriydi. Evie, ona sevgi dolu, istikrarlı bir ilişkinin, kendi anne ve babasının yaşadığı türden bir ilişkinin de olduğunu göstermenin kendi görevi olduğunu düşünmüştü.

Stasia’nın doğrudan nikâh masasına giden ilişkisi bir şanstı ama Evie’nin tanıdığı çoğu çift yol boyunca çok daha zorlu sorunlarla karşılaşmıştı. Ayrıca nikâh masasına otur­manın, ömür boyu mutlu yaşamanın garantisi olmadığını da belirtmeye gerek yoktu. Evie’nin bir sürü arkadaşı ve tanı­dığının nişanlan ve evlilikleri bozulmuştu.

Caroline, Jack’in dünya evine girme konusundaki istek­sizliğiyle ilgili pek bir şey dememişti. Jack evlilik fikrinden ne kadar çekiniyorsa Jerome da bundan o kadar hoşlanı­yordu. Caroline onun üçüncü karısıydı. Bir dolu çocuğun üvey annesi durumundaydı ve bunlardan bazılan da nere­deyse kendi yaşındaydı, o yüzden de Caroline bu konuda gı­kını çıkarmamayı tercih etmişti.

121

Elyssa Friedland

Paul, Jack’in şöhreti ve yemeklerine öylesine hayrandı ki onların ilişkilerine duyduğu heyecan dayanılmaz boyut­taydı. Jack’le ayrıldıklarında Paul “rezervasyonlar” konusunda ona güvendiğinden yalanmıştı. Ayrılıklarının ardından dostlan ve işyerindeki yakın arkadaşlan her zamanki tesellilerde bu­lunmuşlardı: “Daha iyi birisini bulacağına eminim,”, “Kısmet değilmiş,” gibi. Ama gözle görünür bir şekilde temkinli konu­şuyorlardı; çünkü tekrar bir araya gelebileceklerini ve Evie’nin, Jack hakkında söylenen kötü sözleri unutmayacağını düşünü­yorlardı. Özgürce konuşmamak için kendilerini tutsalar da Evie “narsist” ve “kibirli” gibi birkaç kelimenin zaman zaman ara­lara sıkıştırıldığını hatırlıyordu.

“Haklısın,” dedi ağız dalaşına girmektense ona hak ve­rerek. “Bu şahane gün için çok teşekkür ederim.” Caroline’a sarılıp arabadan dışarı atladı. “Teşekkürler Jorge,” diye ses­lendi arabaya doğru.

Yukarıya çıkıp kanepesine uzandığında fiziksek olarak yenilenmiş ama duygusal açıdan tükenmiş hissediyordu. Keşke güzellik uzmanı biraz daha derinlere inip siyah nok­talarıyla birlikte Jack’e dair anılarını da sıkıp çıkarmış ol­saydı. Yeni restoranının tabelasının görüntüsünü bir türlü zihninden atamıyordu.

İki yıllık birliktelikleri boyunca dört nişana ve altı tane de düğüne katılmışlardı. Jack insanlara iyi dileklerde bulun­maktan, başlarından aşağıya pirinç dökmekten ve hediyeler vermekten memnun olsa da Evie böyle bir etkinliğin onur konuğu olmayı sabırsızlıkla bekliyordu.

122

Aşk Burada Çekmiyor

Çocuk sahibi olmayı istediğini ama bunu daha sonra, kariyeri rayına oturduktan sonra ve sık seyahat etmek zo­runda olmadığında düşünüyordu. Bu durum Evie’nin kafa­sını karıştırmıştı, çünkü Jack’in bütün restoranları metroyla ulaşılabilecek yakınlıktaydı ama onun uluslararası iş yapmak gibi bir tutkusu olduğunu varsaymıştı. Yine de zaman zaman kendilerine ayak bağı olan çocukları olmadığı için ne kadar şanslı oldukları hakkında yorum yapardı. Evie rahat rahat uyumaya karşı ya da bez değiştirmeye can atan biri değildi elbette. Anneliğin insanın canına okuduğunu biliyordu; tabii çocuk yetiştirmek için Caroline gibi Hillary Clinton’ın teo­risini (Filipinli bir dadı) benimsemiyorsanız... Çocuksuz olmak, keyfine düşkün bir yaşam sürmek için bir şanstı. Ama o, Baltimore’lu, hoş bir Yahudi kızı olan Evie Rosen’dı ve gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde Paris’e uçup sabah­lara kadar partilerde takılacak biri değildi. Kendisinin yetiş­tiği aileye benzer bir yuvası olsun istiyordu, eskiden Rosen üçlüsü olarak dünyaya bile meydan okurlardı. Evde oturup çalışmayan bir anne olmayı düşünmüyordu, ama şirket bir- leşmelerindense anneliği daha heyecan verici buluyordu.

Evlilik konusundaysa Jack daha sabit fikirliydi. Evie hayal kırıklığı belirtileri gösterdiğinde Jack -bozuk bir plak gibi-, “Evie, seni seviyorum ama evlenmek istemiyorum. Umarım bu senin için yeterli olur,” diyordu. Evie son No­el’den birkaç gün önce her şeyi mahvetti. Jack hasta olan an­nesini görmeye gideceğini Evie’nin de canı isterse kendisine katılabileceğini söylemişti. Jack’e göre, ailevi zorunluluklar

123

Elyssa Friedland

durum unda Siyam ikizleri gibi davranm alarına gerek yoktu. Sonuçta defacto* olarak evli bir çift değillerdi, hatta bir tele­fon mesajıyla birbirlerinden ayrılabilecek bir çift ergeninkin- den daha fazla b ir bağ yoktu aralarında. Giydiği derin dekol­teli elbisesinden ve Jack’in o akşamki işini bitirm esini bek­lerken JA K ’ın barında içtiği iki kadeh şaraptan da cesaret alarak bu konuya değindi. Hatta Jack’in evine dönüp seviş­meye başladıklarında bile bundan vazgeçmedi. Ondan uzak­laşıp etrafına bir kalkan gibi toparladığı örtülerin arasında oturup Jack’e bir ültim atom verdi: Ya yeni yılda nişanlanır- lardı ya da her şey buraya kadardı.

Jack böylesine derin bir konuyu gecenin ikisinde konuş­m anın iyi bir fikir olm adığına dair onu ikna ederek bir şe­kilde konuyu kapatm ayı başarm ıştı. Am a sabah olduğunda her ikisi de çok büyük bir şey yaşandığının farkındaydı, geri dönülmez bir noktaya gelmişlerdi. Jack, Virgin Atlantik uça­ğına bindiği zam an artık ayrılm ışlardı. İlişkileriyle ilgili böyle bir ültim atom verm ek için o zamanı seçtiği için Evie asla kendini affetmedi. Sonuçta Jack, annesinin hafif çaplı bir kalp krizi geçirdiğini yeni öğrenm işti. Yeni restoranı okula yakınlığı nedeniyle içki lisansı alma konusunda sıkıntı yaşıyordu. Ayrıca ne Jack böyle bağlayıcı b ir söz vermeye zorlanmayı kabul ederdi ne de Evie onu tehdit ederek elde etmek isterdi.

C aroline telefonunu E v ie’den saklam akta haklıydı. Özellikle de kendi yaşadığı işyeri faciasından bu kadar kısa

* (Fr) Fiili, (ç.n.)

124

Aşk Burada Çekmiyor

bir süre sonra Jack’in gelişm ekte olan başarısı hakkında b ir şeyler okum ak floresan ışık altında bikini denem ek gibi o la­caktı: Yani hiç hoş b ir m anzara olmayacaktı.

Evie, kucağında yayılm ış Wall Street Journal gazete­siyle, alnını kaşıdı ve az önce okuduğu şeyi düşündü. Londra m erkezli M cQualin, Craft & Breslow şirketi, özelikle de New York’taki varlığını, birleşm eler ve satın alm alar depart­manını iki katma çıkarmayı umuyordu. Evie gazeteyi, haber başlığı gözüne çarpınca büyük ihtim alle şehir dışında oldu­ğunu düşündüğü bir kom şusunun kapısından kapmıştı. Ha­bere göre, şirket bu tarz kurum sal deneyim e sahip en az beş ortak ve yirmi çalışan almak istiyordu. Birkaç tane New York tabanlı şirket onlarla birleşme teklifinde bulunmuş ama onlar içeriden büyüm e niyetiyle buna direnmişlerdi. Bu iş dünya­sına yeniden katılması adına onun için m ükemmel bir fırsat olabilirdi. Peki o zaman neden şu an insan kaynaklan depart­manını arayıp bir randevu ayarlamıyordu? Neden bekliyordu?

D ışanda mükemmel bir eylül havası vardı. Eğer gerçek­ten hukuk şirketi yaşamına geri dönerse şehri keşfetm e fır­satları son bulacaktı. Parktaki yürüyüşleri ve The P aris’te birkaç matineye gitmesi haricinde bu kadar çok sevdiği şe­hirle kültürel açıdan ilişki içine girmem işti. Bu yüzden de Evie, M cQ ualin’i aram adan önce bilgisayarını Central Park’ın çam urlu sularına atmak kadar sıra dışı bir şey yap­maya karar verdi, sırf keyfine bir müzeye gidecekti. Ne Koo-

125

Elyssa Friedland

ning sergisinde gördüğü entelektüel bir tipe hava atmak için ne de kendi kendine ne kadar çok yönlü olduğunu kanıtlamak için. Hayır, s ırf on iki yıldır N ew York’ta yaşadığı ve içeriye bir kez bile adım atmadığı için M etropolitan Sanat M üzesi’ne gidecekti. H atta oraya hiç gitm em iş olm ası şu an ona çok aşağılayıcı görünüyordu. B aker Sm ith’in prangaları ve onu kanepeye bağlayan bilgisayarının cazibesi olm aksızın hiçbir

bahanesi yoktu.Koyu renk b ir tayt, uzun kollu bir tişört giyip, keyfine

şal deseni şalını takıp M etro p o litan ^ doğru yola koyuldu; ideal sonbahar havasının tahm in ettiğinden biraz daha serin olduğunu görünce m em nun oldu. O tuz dakikalık yolu bo­yunca beş farklı Starbucks’ın önünden geçti. Macchiato ve americano la n n aromasını, sokak satıcılannın arabalarında közlenen kestanelerin kokusu mükemmel bir şekilde tamam­lıyordu. Kahvaltıdan dolayı kam ı tok olsa da N ew York’un kokusunu doyasıya içine çekti. O lm ası gereken yer bura- sıydı; dışarıda güneş ışınlarının tadını çıkarıp devirdaim eden klima yerine temiz havayı içine çekmeliydi. H er bir yaprağın diğerinden daha canlı olduğu, mevsim in ilk dökülen yeşil­liklerinden oluşan yol, Baker Sm ith’in baş döndürücü, geo­metrik desenli halısından çok daha iyiydi. Suratı plastik bir ekrana yapışık olm adığında her şey çok daha netti.

Annesi aradığında E vie yürüyordu ama telefonu açmadı. Ona Jack’in evlendiğinden henüz bahsetm em işti. Ayrıca iş bulm ada pek çaba göstermediği konusunda da çok açık sa­yılmazdı. M üzenin m eşhur granit basam aklarına vardığında

126

Aşk Burada Çekmiyor

sesli mesajın geldiğini haber veren bip sesini duydu. Mesajı dinlediğinde E vie’nin kalbi sıkıştı.

“Evie ben annen. Lütfen beni ara.”Annesinin ses tonundan E vie derhal uğursuz bir şeyler

olduğunu anladı. Annesi Greenwich Town tiyatrocularının ilkbahar m üzikalini haber vermek ya da Evie’yi Columbus gününde kulüpte anne-kız kahvaltı etmeye çağırmak için ara­m ıyordu. Hayır, annesi bir haber verecekti. Kötü bir haber.

Evie, num arayı parm aklan titreyerek çevirdi, üç defa denedikten sonra doğru numarayı tuşlayabilmişti.

“Benim. N eler oluyor?” Evie sesindeki endişeyi sak­lam a gereği bile duymamıştı.

“Tatlım, Bette hasta. Kanser olmuş.”E vie’yi bir mide bulantısı ele geçirdi. Dizleri çözüldüğü

için oturmak zorunda kaldı.“Ne kanseri? İyi mi peki?” diye sordu Evie ısrarcı bir

şekilde.“M em e kanseri.”Evie gerginliğinin bir kısmının azaldığını hissetti.

“Eh, bu tedavi edilebilen b ir tür değil m i? İyileşecek öyle değil m i?” diye sordu Evie, bu sorunun yanıtının evet olmasını ne kadar çok istediğini yeterince belli etmeye ça­lışmıştı.

“Yani,” dedi Fran sesini alçaltarak ve Evie hemen hikâ­yenin devam ının da olduğunu anladı.

Evie hiçbir şekilde kötü haberler alma konusunda tec­rübesiz değildi ve tek bir telefonun insanın hayatını altüst

127

Elyssa Friedland

edebildiğini de çoğu kişiden daha iyi bilirdi. Babası, işye­rinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldüğünde üniversite­deki birinci yılındaydı. Evie telefonu çaldığında kız arkadaş­larıyla bir barda oturmuş, sınavların bitişini kutlamak için pizza yiyip bira içerek bellerini genişlettiklerini hatırlıyordu. Neredeyse telefonu açmayacaktı ama bir şekilde, sebebi an­laşılmaz bir dürtüyle yanıt vermişti. Belki de trajediye karşı aşın hassas bir algısı vardı.

Babasının durumunda ne bir uyan semptomu ne daha önceki bir rahatsızlık ne de aşın stres söz konusu olmuştu. Hatta babasının iş yaşamının böylesine dengeli olması Evie’nin hukuk okuluna karşı olumlu duygular hissetmesinin sebeplerinden biriydi; gerçi çok geçmeden Manhattan’daki büyük bir şirket yaşamının, babasının kariyeriyle hiçbir ben­zerlik taşımadığını öğretmişti. Henry hemen hemen her akşam ailesiyle birlikte yemek yerdi; gömleğinin kollarını sıyırdığında o çok sevdiği ucuz, dijital saat ortaya çıkardı. Babası, önüne ne konulursa konulsun tabağını silip süpüren biriydi. Evie’ye derslerini sorar ve tarih profesörü olması ge­rektiği konusunda yakınırdı. Geceleri kanepeye çekilip ESPN kanalını seyrederdi. Evie sporla ilgilenmemesine rağ­men sırf onun yanında huzurlu hissettiği için bazen onunla birlikte oturup televizyon izlerdi. Onun ani ölümüyle Evie, kötü haberlerin beklenmedik yerlerde geldiğine dair bir dü­şünceye sonsuza dek inanacaktı. Gerçi Evie bu yerlerden uzak duracak değildi elbette.

Evie’nin üniversitedeyken aldığı telefonla ilgili olarak

128

Aşk Burada Çekmiyor

tek hissettiği şey çaresizlikti. Aranacak bir ambulans, mua­yene edecek bir doktor, dua edilecek bir mucize beklentisi bile yoktu. Babası ölmüştü. Evie’nin yaşamında, işlerin de­ğişebileceğine dair en ufak bir şansın bile bulunmadığı ilk andı bu. Ölüm, gerçekten de deneyimlediği tek değişmez ger­çeklikti. O güne dek başına gelenlerin hepsi onun yanında çocuk oyuncağı kalıyordu.

Bu sefer farklı olmalıydı. Babaannesini kaybetmeye­cekti, kaybedemezdi.

“Yani ne?” diye diretti Evie. “Babaannem iyileşecek mi?”

“Yani durumun ne kadar ciddi olduğunu henüz bilmi­yoruz.” Annesinin sesi, omzuna konan ılık bir el gibi uzun bir duraksamadan sonra sessizliği doldurdu. “Ama Evie merak etme, bunu atlatacağız. Görüştüğümüzde sana her şeyi anlatırım. Bette şu an bizim yanımızda, Greemvich’te. Sloan- Kettering’de tedavi gördüğü için kısa bir süre içinde hasta­nenin yakınında bir daireye taşınacak.”

Telefon, Evie’nin terli avuçlarından kaydı ve alt basa­maktaki köpek dışkısına düşmeden onu yakalamayı başardı. Aynı anda neşeli bir okul grubu da basamakları tırmanıyordu.

“Babaannemle birlikte New York’ta mıydınız?” Evie çocukların gürültüsünü bastırmak için bağırmıştı. Annesi neden ona şehre geldiklerini haber vermemişti? Fran onun yardımını ya da en azından Bette’yi ziyaret etmesini istemi­yor muydu? Annesinin Bette’nin bakımını üstlenmekten do­layı yorulmuş olduğuna hiç şüphe yoktu. Aynca herkes

129

Elyssa Friedland

Evie’nin son günlerde evde oturup benlerini saymaktan başka hiçbir şey yapmadığını biliyordu.

‘Tatlım , Bette seni üzmek istemedi. Yanlış teşhis çıka­cağını, buradaki doktorların onun bir tümör değil de sadece bir kireçlenme olduğunu söylemelerini um uyordu.”

“Beni hemen aramalıydın!”“Ne fark eder ki? Bette, daha çok bilgi edininceye kadar

seni endişelendirmek istemediği konusunda gayet açıktı. He­pimiz senin bir sürü şeyle uğraştığını biliyoruz,” dedi Fran temkinli bir şekilde.

Bu da ne demekti? Hiçbir şeyle uğraştığı yoktu. Hem de hiçbir şeyle. Sanki hayatındaki herhangi bir şey olmayışı onu, herkesin akıl sağlığının bozulmasından endişe duyduğu hassas b ir insana dönüştürm üş gibiydi. Hayatındaki hiçlik büyüyüp “bir şey”e mi dönüşmüştü yani?

“Her neyse, neden bir trene atlayıp bizi bugün ziyarete gelmiyorsun? Babaannen seni gördüğüne çok sevinir.”

“Olur tabii, hemen Grand Central’a geçiyorum,” dedi. Bir taksiye atlarken yersiz bir şekilde, şartların onu bir mü­zeyi gezmekten nasıl da alıkoyup durduğunu düşündü.

Neyse ki tren kalabalık değildi, bütün bir kompartıman Evie’ye kalmıştı. Köftelerinin soslarını akıtan ya da içecek­lerini gürültüyle içen terli yolculara katlanacak durumda de­ğildi. Yanında dikkatini dağıtacak biri yokken az önce öğrendiği haberi hazm edebilirdi. Aklına, gözünün önünde

130

Aşk Burada Çekmiyor

sallanan Bette’nin yüzük parmağı geldi. Günün birinde buna bir anı gözüyle bakacağını nasıl düşünm emişti? Fran ve W inston’ın evinden içeri firtına gibi girip, “Sürpriz baba­anne, bak nişanlandım! Kanser olmuş olabilirsin ama şu pır­lantaya bir bak!” demeyi çok isterdi. Bette de muhtemelen, “Evie-le, kanser olunca evleneceğini bilsem çok daha uzun zaman önce hastalanırdım,” diye yanıt verirdi ve bunda da ciddi olurdu.

Bette ve Evie her zaman ayrılmaz bir ikili olmuşlardı; öyle ki Fran kızım, Rosen’lere daha çok çekmekle, Apple- baum ’lara hiç yakın olmamakla suçlardı. Ama Fran’in an­nesi, Great Neck’li Lola Applebaum, Evie’yi tanımak için hiç uğraşm am ıştı. O her zam an başkalarıyla yarışabilmek adına dairesel araba yoluna park edeceği yeni M ercedes’i için ne zaman kredi çekebileceğine daha çok kafa yorardı. B ette’yse tamamen farklıydı. Fran çalıştığında onu sık sık okula götürür, Evie’nin dans ve piyano resitallerinde (bariz bir şekilde yeteneksiz olmasına rağmen) ön sıralarda oturup izlerdi. İlkokuldayken Bette, Evie’yi (genellikle sabah sekiz­den önce okula yürüdükleri sırada verdiği) lolipoplara ve B arbie’lere, lisedeyken yirmi dolarlık banknotlara boğardı. Üniversiteye geldiğinde de, “Bedava süt veren ineği kimse satın almaz,” gibi özlü sözler hediye etmeye başlamıştı. Evie lisedeki sevgilisi tarafından mezunlar gecesinden önce terk edildiğinde Bette onun sırtını sıvazlayıp o uyuyakalıncaya dek onunla birlikte Aile Bağları dizisinin tekrar bölümlerini izlemişti. Üniversiteye giriş sınavının sonucu beklediğinden

131

Elyssa Friedland

100 puan düşük geldiğinde Bette onu arabaya binmeye ikna etmiş, sonra da Üçüncü B ulvar’daki Tasarımcılar ve Deko­ratörler M erkezi’ne gidip çok önemli m üşterilermiş gibi dav­randıkları en gözde aktiviteleriyle kafasını dağıtm ak için New York’a kadar götürmüştü.

Dört saatlik yol boyunca Baltimore m erkezli Rosen & Rosen adlı, dişli bir tasarım ekibinin müdürleri olduklarına ve “seçkin” bir ünlü müşteri için ithal damasko ipek dokuma kum aş satın almak istediklerine dair bir hikâye uydurm uş­lardı. Bu hikâyelerini birkaç dükkânda ciddi b ir ifadeyle açıkladıktan sonra Evie’nin dizlerini titreten son derece lüks duvar kâğıtları mağazası Scalam andre’de kahkahalar içinde yere yıkılm ışlardı. Bir anda üniversite sınavının m atem atik bölümündeki başarısızlığı çok daha önemsiz bir hal almıştı.

Ama Henry öldükten sonra bağları daha da kuvvetlendi. Birbirlerine destek olan, farklı jenerasyonlardan bu iki kadın birbirine can simidi gibi tutunm uşlardı, bu yüzden de baba­annesini kaybetm e düşüncesiyle Evie boğulur gibi oluyordu. Kliması aşırı çalışan trende titreyerek şalına sıkıca sarındı.

New Rochelle durağında iki kadın vagonun basam akla­rını çıktı. Boş vagonda hemen Evie’nin arkasındaki koltuk­ları seçtiler. K adınlar B ette’nin yaşlarında görünüyorlardı. Trene bindikleri, Chanel No 5 ’in ağır kokusundan ve altın bileziklerinin şıkırtısından da anlaşılıyordu.

“Onun için endişeleniyorum, Gladys,” dedi kadınlardan biri. “Artık yaşını başını aldı.”

“Sakin ol Edith. Kaç yaşındaydı ki? Otuz iki m i?”

132

Aşk Burada Çekmiyor

E vie’nin om uzları gerildi. Derhal oradan kalkıp yer de­ğiştirm esi gerektiğini b iliyordu am a içindeki m azoşist bir dürtü onu yerinden kalkm am aya zorladı.

“Neredeyse otuz üç. Üstelik geçen yıl tek bir sevgilisi bile olmadı. G ayle’imin şu güzelim haliyle bir kız kurusu ol­duğunu düşünsene. Bak şu resm e.”

Evie, E dith’in kocam an çantasını karıştırdığını duyabi­liyordu. G ayle’in kendisinden daha az mı yoksa daha çok mu çekici olduğunu görebilm ek için fotoğrafa bakmayı çok is­terdi.

“Çok güzel b ir kız. H arika bir teni var,” dedi Gladys, Edith fotoğrafı gösterdikten sonra. “Kız kurusu falan da ol­mayacak. En azından kırk yaşına gelmeden kimse ona böyle bir şey demeyi aklından bile geçirmez.”

“Sen delisin. İnsanlar ona böyle demeye başlam ışlardır bile. Ya da en azından yakında derler,” dedi Edith. “Standart­ları çok yüksek. Eh, beni dinliyor mu peki? Tabii ki de din­lemiyor. Ben çok konuşan, eski moda b ir nineyim altı üstü.”

Evie arkasına dönüp öğle yemeği için kadınlan Green­w ich’e davet etmemek için kendini zor tuttu. Elmalı kurabiye ve buzlu çay eşliğinde B ette’yle güzelce sohbet edebilirlerdi.

“Hiçbirisi dinlem iyor ki. Zaten o B lueberry’leriyle çok meşguller,” dedi Gladys.

“BlackBerry deniyor ona. Şu dokuz torunun sana hiçbir şey öğretm iyor m u?” diye sordu Edith. Evie gülümsem esine mani olamadı.

G reem vich’te trenden indiğinde Evie istasyonun tuva-

133

Elyssa Friedland

letine koşup kendine çekidüzen verdi. Yanaklarına renk kat­mak için çimdikleyip çantasından dudak parlatıcısını çıkardı. Yanında başka bir makyaj malzemesi olmadığından gözka- paklanna biraz parlatıcı sürdü. Bu, bir moda dergisinde oku­duğu bir hileydi. Amma da aptalcaydı. Gözkapaklan yapış yapış olduğundan doğal bir şekilde gözlerini kırpıştıramı- yordu. Saç tokasını çıkarıp fırça olmaksızın elinden gelen en iyi şekilde saçlarına şekil verdi. En azından Bette, bekâr to­rununun Manhattan’da Raggedy Ann’ gibi dolaştığını düşü­nüp üzülmeyecekti.

Winston ve Fran, tren istasyonundan kısa bir yürüyüş mesafesinde oturuyorlardı. Ön kapıyı tıklattığında M ay’i kar­şısında gördüğüne şaşırdı. Lanet olasıca Beyaz İkizlerden bi­rinin burada olabileceğini tahmin etmemişti.

“Selam,” dedi Evie sıradan bir şekilde ve rahatsız oldu­ğunu saklamaya çalışarak. “Sizin çoktan okula gittiğinizi sa­nıyordum. Oryantasyon bitmiş olmalı.”

May, yaklaşık üç santim genişliğinde, san bir kurdeleyle bağlı olan uzun, san atkuyruğunu hızla çevirdi. Kurdeleler ilkokuldayken şık duruyordu. Evie bunu, üniversiteyken sa- nşın hokey oyuncusu kızların atkuyruklarını farklı renk las­tiklerle tutturduklarını görünce öğrenmişti.

“Evet ama hafta sonu biraz alışveriş yapmak için gel­dim,” dedi April. “Ha, bir de Bette’yi ziyaret etmek için diye ekledi, tabii bunu söylemek sonradan aklına gelmişti. “Has­talandığına üzüldüm.” *

* Amerikalı çocuk kitabı yazan-çizer Johnny Gruelle im yarattığı pejmürde bir bez bebek olan öykii kahramanı, (ç.n. )

134

Aşk Burada Çekmiyor

“Nerede?”“Ha?” dedi May, iPhone’uyla uğraşırken. Telefonun kı­

lıfında, plajda, üzeri çıplak bir çocuğun (belki de sevgilisiydi) yanında bikinisiyle durduğu bir fotoğraf vardı.

Evie yerinden kımıldandı. Hâlâ evin girişinde dikiliyor­lardı.

“Babaannemin nerede olduğunu sordum.”“Ah pardon,” dedi May bakışlarını telefonundan ayır­

madan. “Arkadaşım Lonny şimdi SnapChat’ten Scarlett Jo- hansson’ın yanında pedikür yaptığını paylaşmış. Ayaklarının korkunç ve nasırlarla kaplı olduğunu söylüyor. Off, çok kıs­kandım. Yani, April da Vineyard’da Justin Timberlake’in burnunu karıştırdığını görmüştü ama yakından bir fotoğrafını çekemem işti. Bunu US Weekly' ye falan yollasa acayip para kazanabilirdi. Sence arkadaşım Scarlett’in ayaklarının fotoğ­rafını çeksin mi?”

“May,” diye tekrarladı Evie, “Babaannem nerede?”“Pardon, misafir odasında.”Evie basamakları ikişer ikişer tırmanıp cn tepede durak­

sadı. İkinci kata geldiğinde her zaman tuhaf hissederdi. Tek­nik olarak burada, koridorun sonunda, ana yatak odasının karşısında, son derece rahat bir odası vardı. Yıllar içinde, nef­ret ettiği kanaviçeyle işlenmiş kırlentleri ve çiçekli abajurları değiştirmişti. Ama çocukluk odasındaki masasında dizili ve duvarlannı süsleyen, arkadaşlarının çerçeveli fotoğraflarıyla, akademik ödülleri gözle görülür bir eksiklik teşkil ediyordu. Kapısında dekoratif harflerle isimlerinin yazılı olduğu Beyaz

135

Eiyssa Friedland

İkizlerin odalarıysa tamamen farklıydı. Bir moteldeki sıradan konuk odaları yerine, anılarla doluydular ve kendilerine has tarzlarının izlerini taşıyorlardı.

Küçük konuk odasının kapısı açıktı ve Bette bir koltukta oturmuş dışarıya bakıyordu. Krem rengi bir bluzun üzerine kırmızı bir hırkayla lacivert bir etek giymişti ve gayet şık gö­rünüyordu. Babaannesi asla pantolon giymezdi. Boynunda birkaç tane zincir asılıydı; içlerinden birinde E vie’nin, ken­disini temsil ettiğini bildiği küçük bir kız figürü vardı. Ba­baannesinin görünüm ünde tek bir kusur vardı, o da her zamanki arı kovanı tarzında toplanm ış olan ama diplerinde beyazların birkaç santim belirdiği saçlarıydı, Evie babaan­nesinin saçlarını mavi-siyah görm eye alışıktı.

“Babaanne,” dedi Evie ve ona sarıldı.“Evie, çanım ın içi, ben iyiyim .”Babaannesi daha sessiz bir şekilde, “O burada olduğu

için üzgünüm. On dört yıl geçm esine rağm en bunlan hâlâ birbirinden ayıram ıyorum ,” dedi.

“Babaanne, April ve M ay tek yum urta ikizleri bile değil,” diye çıkıştı ona kibar bir şekilde ama Bette, “Benim için aynılar,” dercesine kollarını salladı.

“Selam tatlım ,” dedi Fran konuk odasının kapısından. E vie’nin yanına gelip yanağından öpünce Evie bu kadar ya­kından annesinin gözlerindeki siyah halkaları fark etti. “Her şey yolunda mı? Neden hiç sesin çıkmıyor? Bu hafta şehre gelip sana bakmayı düşünüyordum ben de.”

İnterneti bırakm asını açıklam anın şu an sırası değildi.

136

Aşk Burada Çekmiyor

B ette’nin hastalığıyla kıyaslanınca gayet önem siz bir du­rumdu. Dijital arınm asının yedinci gününe ulaşmıştı, bu da geçen yıl Tracy için katlandığı meyve suyu detoksundan altı gün dört saat daha uzun süre demekti.

“Ha o mu? B ilgisayarım bozuldu da. Tamir edilm esi biraz uzun sürebilir.” Evie pişm anlık dolu bir ifadeyle baba­annesine baktı. B ette’nin, artık JD ate’ten haberdar olduğu için internete girm em esinden m em nun olm ayacağını b ili­yordu. Louise H am m erm an’ın torunu sağ olsun.

“Ee Evie, yeni haber var m ı?” diye sordu babaannesi yüzük parmağını kaldırarak.

“Babaanne! Şu an beni nasıl düşünebiliyorsun?”Bette hom urdanarak güldü. “Ah, yapm a lütfen. Beni

Hitler öldürem em iş, meme kanseri mi öldürecek?”Ama benim bekârlığım öldürecek öyle mi?“Peki ne zaman teşhis konuldu?” diye sordu Evie ko­

nuyu değiştirmeyi reddederek. “Nasıl bir tedavi görmen ge­rekecek?”

“Beni merak etme. Ben iyileşeceğim ,” dedi Bette. Ama yüzünde bir rehavetin izleri vardı ve Evie, babaannesinin hiç de alışık olmadığı bu enerjisizliği karşısında daha çok endi­şelenm em ek için çabalıyordu. B ette’nin koltuğundan sıçra­yıp kendisini ziyarete gelen E vie’yi kucaklam adığı bir zam anı hatırlayamıyordu.

“Yapma lütfen babaanne. Sana yardım etmek istiyorum.”“Eh, o zam an ben göğüs cerrahıyla buluştuğum da be­

nimle birlikte gelebil rsin. Annen zaten benim için yeterince

137

Elyssa Friedland

çok şey yaptı ve sen de zaten M anhattan’dasın,” dedi Bette.“Tabii ki gelirim babaanne,” dedi Evie. “İlk defa mı bu­

luşacaksın doktorla?”“Hayır, New York’a geldiğimde iki farklı cerrahla tanış­

tım ve hangisini istediğimi o anda anladım.”“Neden ki? Ötekinin nesi vardı?” diye sordu Evie.“Hiçbir şeyi yoktu. Çok tatlı bir kadındı,” dedi Bette

uyuklayan bir halde ve Evie’nin kafası daha da karıştı.“Evie, hadi bırakalım da babaannen biraz dinlensin.

Geçen hafta randevular ve testler için gidip gelerek çok yo­ruldu. Biz seninle mutfakta konuşuruz,” dedi Fran.

“Olur mu babaanne? Burada kalmamızı ister m isin?” diye sordu Evie ama Bette’nin gözkapakları ağırlaşıp çök­müştü bile. Bette’ye bir kez daha sarılmak, gençlik dolu kol­larını B ette’nin kırışık bedenine dolamak ve onun saç spreyini, parfümünü ve nane çayı kokan nefesini içine çek­mek istediyse de onu rahatsız etmeye içi elvermedi.

Fran’le birlikte merdivene gelmişlerdi ki Bette’nin ar­kalarından seslendiğini duydular.

“Evie-le, geri gel.”“Efendim babaanne? Mutfaktan bir şey mi istiyorsun?”“Hayır, hayır. Annenin yapıp durduğu o kalorili kekler­

den daha fazla yemeyeceğim.”“Ne oldu peki?”“Bana bir cevap vermedin. Biriyle görüşüyor m usun?”Evie, Jack’in kumsaldaki düğünün görüntüsünü hatırla­

yınca kalbinin ağrıdığını hissetti.

138

Aşk Burada Çekmiyor

“Hayır, şu an kimse yok.”“Eh, ben sonsuza kadar yaşamayacağım ,” dedi Bette.

“Ama düğününde hora yapacaksam bu kanseri yenecek gücü bulmam gerek.”

Evie dilini ısırdı. “Suçluluk Uyandıran” Bette Rosen ye­niden iş başındaydı.

Fran ile Evie yiyecek alışverişi ve B ette’nin ilacını almak için kasabaya gidip geldiklerinde her zamanki pembe gömleği ve haki pantolonuyla W inston’ı mutfak masasının orada M ay’e yirmi dolarlardan bir tomar para verirken bul­dular.

“Hoş geldin, Evie,” diyen W inston ona içten bir şekilde sarıldı. Her zamanki gibi onu sıcak karşılamıştı ama “hoş geldin” ona Greenwich’te sadece bir misafir olduğunu hatır­latıyordu. Masada, M ay’in yanına çöküp kızın mesaj yazar­ken Red Bull’undan bir yudum içişini izledi. Kendisinden daha küçük olan üvey kız kardeşine nasıl göründüğünü merak etti. Yaşlı? M uhtemelen. Başarılı? Olabilir. Bekâr? Kesinlikle.

“Ee May, okul nasıl gidiyor? Oda arkadaşından mem­nun musun?” May, Yale’le ilgili kendisine tek bir soru bile sormamış olmasına rağmen Evie sohbet etmeye zorladı ken­dini. “Okul başlamadan Önce ne kadar gergin olduğumu ha­tırlıyorum. Birkaç hafta önce, ilk gün afallam am ak için

140

Aşk Burada Çekmiyor

kalkıp Yale’e bile gitmiştim. Gerçi pek bir işe de yaramamıştı.” May boş boş Evie’ye bakıp, “Gergin falan değilim.

Zaten tonla insan tanıyorum,” dedi.“Oryantasyondan mı?” diye sordu Evie sonra da bunu

düzeltti. “Ah, yatılı okulu kastediyorsun. Seninle birlikte baş­layacak bir sürü arkadaşın vardır.”

“Evet, bir dolu. Ayrıca Yale’deki bütün birinci sınıf öğ­rencilerini de tanıyorum. Yani bin üç yüz kişiden bin yüz ta­nesini.”

“Nasıl yani?” diye sordu Evie kafası karışmış bir şe­kilde.

“Facebook’ta arkadaşız. Bilgisayar manyaklarından biri New Bulldogs diye bir grup kurmuş ve yeni başlayan sınıfın neredeyse tamamı gruba katılmış. Arkadaşlarımın kim ola­cağını bile tahmin edebiliyorum. Birkaçımız Toad’un Ye­ri’nde içki içmek için sözleştik bile,” dedi May ve sonra da özür dilercesine Evie’ye baktı. “Ah, şey, Toad’un Yeri şu an kampüsteki en iyi parti mekânı. Senin zamanında var mıydı emin değilim.”

Evie şu salak Beyaz İkiz’i boğazlamak istediyse de ba­bası hemen yanlarındaydı. En otoriter ses tonunu takınıp, “Evet, Toad’un Yeri’ni biliyorum. 1970’lerden beri var. Rol­ling Stones orada çalmıştı.”

“Ha, ondan haberim yoktu. Şimdi sadece içki içip dans etmek için havalı bir yer. Sanınm değişmiş.”

“Hayır, ben okurken de öyleydi... Her neyse. Boş ver.” “Darthmouth’dan biri de aynı şeyi yapmış. April, Hotch-

141

Elyssa Friedland

kiss’den çok komik bir kızın yurt odası için aldığı her şeyi Instagram’a koyduğunu söyledi. Çok süper değil m i?”

Evie, hiç tanışm adıkları birinin IKEA’dan aldığı yer lambasının neden umurunda olduğunu sormayı düşündü. O üniversiteye başladığında Facebook olsaydı şu an en yakın dostlan olan kızlardan muhtemelen uzak dururdu.

Tracy’nin Facebook sayfası, Emily Dickinson profil resmi, New York Times çok satanlar listesindeki her bir kita­bın gereksiz eleştirisi ve “Jane Austen’a deli oluyorum” adlı gruba olan üyeliğiyle onun kaçık bir kitap kurdu gibi görün­mesine sebep oluyordu.

Stasia’nın sayfası da ondan iyi sayılmazdı. Babasının Capitol HilFdeki ofisinde B aşkan 'ın elini sıkarken çekilmiş en azından on tane fotoğrafı ve “Periyodik Tablodaki Hangi Elementsiniz?” gibi testlerin sonuçlan yer alıyordu.

Caroline’ın profiliyse Teksas’a yazılmış bir aşk m ek­tubu niteliğindeydi. “Her Şey Kızartılınca Daha Güzeldir” adlı grubun bir milyonuncu fanıydı.

E vie’nin kendi Facebook sayfası da pek harika sayıl­mazdı. Hoş fotoğraflar ve ilginç m akalelerin linkleri m ev­cuttu ama olası talipleri kaçırm am ak için biraz daha nötr olmasına çalışıyordu. Daha açık bir dille ifade etmek gere­kirse çok sıkıcıydı. Bu fikri ne kadar desteklese de “Köpek­lerinin dışkılarım toplamayanlar şok tabancasıyla vurulmalı” adlı gruba katılmam ıştı. Hiç kaçırm adan izlese de Jerry Springer’ın program sayfasını beğenmemişti. Miley Cyrus’u Dunkin D onuts’ın tuvalet kuyruğunda gördüğünde ona aca-

142

Aşk Burada Çekmiyor

yip hayran olduğu hakkında bir şey de paylaşmamıştı. Profili gerçek Evie’yi yansıtmıyordu; gerçi sanal bir sayfa, bir insanı ne kadar tutarlı bir şekilde yansıtabilirdi ki?

Bütün bunları M ay’e söylemek, arkadaşlarını 140 ka­rakterlik saçmalıklara, Facebook’taki ince elenip sık doku­narak hazırlanm ış şahsi bilgilere dayanarak seçmemesi konusunda uyarmak istedi. Am a Evie, özellikle de Beyaz İkizlere “benim zamanımda” ile başlayan bir şeyler anlatma­ması gerektiğini gayet iyi biliyordu. Sadece kendisi üniver­sitedeyken akıllı telefonlar bu kadar yaygın olmadığı için minnettardı. Birinci sınıflar partisinde yarım, askısız bluzun­dan fırlayan memelerini gören insanlarla yüz yüze bakmak zorunda kalmak zaten yeterince kötüydü. Bu bir de internet âleminde yayılmış olsaydı herhalde tek seçeneği okulu bı­rakmak olurdu. Beyaz İkizlerin gençliğini kıskanıyor olabi­lirdi ama aslında onlann yerinde olmak istemezdi.

“May tatlım,” dedi annesi. “Bette’yi ziyaret ettiğin için çok teşekkürler. Gerçekten buna gerek yoktu.”

Evet, vardı, diye düşündü Evie. Winston resmen buraya gelmesi için ona para ödemiş.

Fran onu öpüp sevgi dolu bir şekilde sarılınca Evie kıs­kandığını hissetti. Annesi W inston’la, Beyaz İkizler dört ya­şındayken evlenm işti; kızlar her ne kadar çoğunlukla Westchester’da anneleriyle birlikte yaşasalar da Fran, onlann yaşamının büyük bir parçasıydı. Evie kendini yabancı biri gibi hissetti. Annesinin onlar dışandayken ve W inston da yanlannda değilken onlardan şikâyet etmesini ummuştu.

143

Elyssa Friedland

“May, eşyalarını arabana yerleştirmene yardım edeyim,” dedi Winston mutfak tezgâhından anahtarlarını alırken.

Evie’nin üvey kardeşi gitmekte özgür olduğunu anla­yınca hiç zaman kaybetmedi. O çıktıktan sonra E vie mutfak masasındaki yeşilli, sanlı plastik sandalyeye daha rahat bir şekilde yerleşti. W inston’in evinde zaman durmuş gibiydi. Fran evin dekorasyonunu hiç umursamadığı için 1970’lerden kalma mobilyalarla yaşamaktan hiç rahatsız değildi. Ro- sen’ların Baltimore’daki iki katlı Koloni dönemine özgü evi, geniş verandası ve Evie’nin içinden geçmeyi hâlâ özlediği mavi ön kapısıyla büyüleyici bir evdi. Evin antresi, karışık çiçeklerin giyinme odasından taşan kokularıyla dolu olurdu. Winston’in eviyse puro kokuyordu.

Fran, Evie’nin karşısındaki iskemleye yerleşip masanın üzerindeki seramik kâseden birkaç üzüm kopardı. Evie’nin gözü, tezgâhın üzerindeki keklere takıldı ama kendini tuttu. Babaannesi bile kalorileri hesaplarken kendisinin bunu umur­samaması doğru gelmiyordu.

“Uzun bir hafta oldu,” dedi Fran derin bir soluk vererek. “Şimdiden bir hafta mı oldu?” dedi Evie şaşkınlıkla.

“Nasıl daha önce haber vermezsin?”“Sen zaten bir sürü şeyle uğraşıyorsun, Evie.”İşte yine şu laf. Bunu duymaktan hiç hoşlanmamıştı. “Açıkçası,” diye devam etti Fran, “Bette, New York’ta

tedavi görmeyecek olsa muhtemelen senden hasta olduğunu bile gizlemeye çalışacaktı. Senin için endişeli. Babanı kay­bettikten sonra ne kadar hassaslaştığını biliyor.”

144

Aşk Burada Çekmiyor

Birini sevmek -uzun bir süre hayatında olmasını umut etm ek- aşın hassas olduğunu mu gösteriyordu yani? Bu doğru olamazdı. Sevdiği bir aile üyesini kaybeden herkes yı­kılırdı. Bette’nin her zaman, Today Show ' da yüzüncü doğum günü olduğunu açıklarken suratını reçel kavanozuna göm­müş olan ninelerden biri gibi olacağını düşünmüştü. Willard Scott (ya da onun yerine geçecek olan eşit derecede eğlenceli sunucu) “Güney Florida’dan Bette R osen’a m utlu yıllar. Uzun ömrünü, iyi bir diyete, insanlarda suçluluk hissi yarat­maya ve her şeyi olduğu gibi söylemeye borçlu olduğunu açıkladı,” diyecekti.

“Babaannem onu ziyarete gelmemi istemedi m i?”“İşin aslı, senin gibi genç bir kadının hastaneye ancak

doktor kocana öğle yemeği getirmek için gelmesi gerektiğini söyledi.” Fran ve Evie kahkahalara boğuldular.

“Babaannem saçmalıyor. Peki ama teşhis ne? Ve lütfen her şeyi olduğu gibi söyle.”

“Meme kanserinde erken teşhiste hayatta kalma oranı oldukça yüksek ama m aalesef Bette’nin durumu böyle değil. Bu iyileşemeyeceği anlamına gelmiyor elbette. Keşke daha önceden farkına varsaydık. Üç yıldan fazladır mamogram çektirmemiş.” Evie, annesinin gözlerinin dolduğunu fark etti.

“Anne! Bu senin suçun değil! Sen onun gelinisin. Hatta eski gelinisin. Sen ondan sorumlu değilsin.” Evie duygusal­laştığını hissediyordu. “Çölün ortasında lanet kırkyama yatak örtüleri dikmekle meşgul olan kaçık Susan Halam onunla il­gileniyor olmalıydı.”

145

Elyssa Friedland

“Haklısın,” dedi Fran. “Am a ilgilenm iyor işte.” Evie’nin aklına gelen düşünceyle içi buz kesti. Bette her

yıl ekim ayının başında nasıl E vie’ye grip aşısı olmasını ha­tırlatıyorsa, Evie de ona m am ogram çektirm esini hatırlatmış olabilirdi. Bette kışlan, Evie’nin özel meteoroloğu gibiydi. Günlük güneşlik B oca’dan arayıp, “Evie, New York’a doğru bir soğuk hava dalgasının geldiğini duydum haberlerde. Dı­şarı çıkarken atkını ve eldivenlerini almayı unutm a.”

Fran onun aklından geçenleri okudu.“Sakın suçlu hissetmeye kalkma, Evie. Bu senin vazifen

değil,” dedi Fran. “Bette’nin kendine has yanlan olsa da bana her zam an iyi bir kayınvalide oldu. Henry onunla ilg ilen­meme m em nun olurdu. O bir baba ve koca olarak ne kadar sorum luysa annesine karşı da o kadar ilgili b ir evlattı. A ynca Susan’a bu konuda güvenilemeyeceğini ikimiz de biliyoruz, o yüzden bunu tartışm anın bir anlamı yok.”

Tam o sırada Winston içeri girip onlann yanına oturunca Fran ona döndü.

“Evie, Bette kendine daha iyi bakm adığı için kendini suçluyor.”

“Saçmalama. Suçlanacak biri varsa o da Sam. Yani en azından B ette’ye göre,” dedi W inston.

Fran, W inston’a, fark edilir b ir şekilde “kapa çeneni” bakışı attı.

“ Sam kim ?” diye sordu Evie gerçekten de şaşırmış bir şekilde. “A ynca niye o sorumlu oluyor?”

Fran, o gece kanepede yatacak olan biri gibi görünen

146

Aşk Burada Çekmiyor

W inston’a buz gibi bir ifadeyle bakm aya devam ediyordu.“Sam kim ?“ diye tekrarladı Evie.“ Sam, şey, Sam B ette’nin dostu,” dedi Fran bir üzüm

sapını başparm ağıyla işaretparm ağı arasında yuvarlayıp du­rurken.

Evie şoktaydı.“Babaannem in erkek arkadaşı mı var?” Yetmiş üstü in­

sanlar arasında “dost” kelim esinin erkek arkadaş ya da kız arkadaş için bir kod adı olduğunu herkes bilirdi. Bu zaten çiftlerden “m alzem e” diye bahseden b ir jenerasyondu.

“Ciddi bir şey değil, Evie. O yüzden Bette sana söyle­memizi istem edi.”

“Gerçekten mi? Ciddi değil öyle mi? Ben de babaannem ile sevgilisinin bir aile kurm ak istediğini sanm ıştım .”

W inston kıkırdadı. “Am m a olay olurdu.”“Sadece, bilem iyorum , Bette sadece sana söylememizi

istemedi. Ama zaten ortaya çıktığına göre bunun bir önemi kalm adı.” Fran yine W inston’a bakarak kafasını kızgınlıkla iki yana salladı.

“Babaannem in neden bu Sam denen adam dan bahset­mediğini biliyorum ,” dedi Evie tabağını sert b ir şekilde ite­rek. “Babaannemin bile sevgilisi varken yalnız olduğum için üzülmemi istemiyor. Ama ben onun için çok mutlu oldum !”

Ne W inston ne de Fran tek kelim e etti. Bu sohbeti nasıl değiştirm eleri hakkında telepatiyle haberleşmek istercesine birbirlerine baktılar.

“Ayrıca m erakım ı m azur görün am a babaannem in has-

147

Elyssa Friedland

talığı neden Sam ’in suçu oluyor ki?” diye sordu Evie.“Şey, Bette’ye göre, yumru tespit edildiğinde çoktan bir

üzüm tanesi kadar olmuş,” dedi Fran. İkisinin de bakışları m asanın üzerindeki seramik kâsede duran kırmızı üzümlere yöneldi. “Yani iki santimetrenin biraz altında.”

“Ee?” diye sordu Evie, annesinin nereye varmaya çalış­tığını anlamayarak.

“Sanırım Bette, Sam ’in, şey, bunu nasıl hissetmediğini anlayamıyor. Yani, işte, yakınlaştıkları sırada.” Fran kıpkır­mızı kesildi ve gözlerini E vie’ninkilerden kaçırdı. Winston bir elini go lf yakalı gömleğinin içine sokup rahatsız bir şe­kilde ensesini kaşıdı ama Evie, adamın yüzündeki hafif te­bessümü yakalamıştı. Sam, seni yaşlı serseri, diye düşünüyor olmalıydı.

“Tanrım. Moruğun teki babaannemin memelerini mi el­liyor? Sanırım onun temelli kuzeye taşınmasını sağlamalıyız. Hem nerede şimdi o?”

Fran’in çenesi kasıldı. “Aslında Sam aram adığı için Bette biraz üzgün. Kanser olduğu için onu terk edebileceğini düşünüyor. Güya peşinde bir sürü kadın varmış.”

Evie duyduklarına inanamayarak kafasını iki yana sal­ladı. “Dur tahmin edeyim. Adamın kendi dişleri mi duruyor? Dur, dur, daha da iyisi, geceleri araba kullanabiliyor.”

W inston kıkırdadı ama Fran’in yüzündeki kasvetli ifade değişmedi.

“Şey, B ette’nin komşusu, Sam ’i dün oradaki pek saygın olmayan bir kadınla dama oynarken görmüş.”

148

Aşk Burada Çekmiyor

Evie sonunda yuvarlak keklerden birini aldı. Koca bir ısırık aldı ama yutmakta zorlanınca yavaş yavaş çiğnemeye koyuldu.

“Tamam, sanırım şimdilik Sam hakkında yeterince şey duydum. En azından bir süre bunlar bana yeter. Biraz daha tedavisinden bahsetsene.”

“Yani tümörün alınması için kesinlikle ameliyat olması gerekecek. Onun ardından da kanserin lenf bezlerine yayılıp yayılmadığına bağlı olarak ya radyasyon tedavisi ya da ke- moterapi görecek. Cerrahla tanıştığında daha detaylı anlatır sana.”

“Yani saçları mı dökülecek?” diye sordu Evie. Saçlarını devasa bigudilere sararak şekil veren kuaförüne yaptığı haf­talık ziyaretlere çok önem veren Bette buna çok üzülürdü.

“Pek emin değilim,” dedi Fran. “Kemo artık çok daha fazla gelişti. Görünüşe bakılırsa en kötü yan etkilerin bir kıs­mını azaltmayı başarmışlar. Mide bulantısı o kadar şiddetli olmuyormuş ve saçların döküleceği de kesin değilmiş. Neyse ki. Bette, şey, bilirsin işte, o da benim gibi görünüşüne çok önem verir. Senin gibi değildir.”

“Ne ima etmeye çalışıyorsun?”Şimdi de Winston, Fran’e, “laflarına dikkat et” bakışı

attı. Fran bunu fark etmemişe benziyordu.“Tatlım, senin harika olduğunu düşündüğümü biliyor­

sun,” dedi Fran gözleri ışıldayarak, sanki kızının güzelliğin­den kendine pay çıkarıyor gibiydi. “Ama şu an pijam a­larlasın. Ve günün ortasındayız. Ben sadece asla böyle bir

149

Elyssa Friedland

şey yapmayacağımı söylemeye çalışıyordum. Hem Bette’nin de nasıl olduğunu biliyorsun. Buraya gelmeden önce üstünü değiştireceğini düşünürdüm.”

Evie uğraşmaya çalışsa da Lululemon taytının ve Juicy bluzunun pijama olmadığına ve oraya gideceğinden önceden haber olmadığı göz önünde bulundurulursa kıyafetinin gayet düzgün olduğuna Fran’i ikna etmesinin bir yolu olmazdı. Neden Bette de diğer büyükanneler gibi pastel renkli eşof­manlardan giyemiyordu ki? Kendisine kanser teşhisi konul­duktan bir hafta sonra nasıl bu kadar şık görünebiliyordu?

Masum bir tavırla somurtup, “Ah, hasta babaannemi zi­yarete gelmeden önce saçlarıma fön çektirmeyi unuttuğum için üzgünüm,” dedi.

Winston durumu yatıştırmak istercesine araya girdi. “Hadi bu konuyu geçelim. Evie hayatında yeni ne var ne yok? İş arıyor musun? Firmanın seni işten çıkardığına hâlâ inanamıyorum. Fran piyasadan dolayı çıkardıklarını söyledi. Sanırım herkes bu durumdan mustaripmiş.”

“Bende pek bir değişiklik yok. McQuilan’da bir iş fırsatı olduğunu okudum ama başvuracağımdan emin değilim. Baker Smith’te çalıştığım bütün o süre boyunca rahat tek bir nefes bile aldığımı sanmıyorum. Her zaman tepemde ya bir müşteri sorunu ya da yetişmesi gereken işler olurdu. O po­zisyon için yarışıp durmak çok yorucuydu. Biraz dinlenmek istiyorum.”

“Mantıklı,” dedi Winston. “Peki ya kurum içi danışman­lığı düşünmüyor musun? Benim çalıştığım yerdekilerin ça-

150

Aşk Burada Çekm iyor

lışma saatleri gayet düzgün görünüyor.” Winston orta ölçekli, kurumsal bir bankada fınansal planlamacı olarak çalışıyordu. Evie meslektaşlarından çoğunun, Baker Smith’tek inden daha iyi çalışma saatleri ve daha az bir maaş sunan benzer pozisyon­lara geçtiğini görmüştü. Bu geçişlerden genellikle “yaşam tarzı” değişiklikleri olarak bahsediliyordu; Evie’nin eskiden ayak dirediği ama şimdi anlamaya başladığı bir şeydi bu.

“Olabilir. Ama hemen bir şeylere dalmak istemiyorum. Bu arada aslında size söyleyeceğim ilginç bir şey var. Neden artık Baker Smith’te çalışmadığım da bu söyleyeceğim şeyle ilgili.”

Fran ile Winston ona doğru yaklaştılar.“İnterneti kullanmayı bıraktım.” Bu duyurusuna drama­

tik bir tepki vermelerini bekledi.Fran ve Winston şaşırmış görünüyorlardı. “İnterneti kul­

lanmayı bırakmak nasıl oluyor?” diye sordu annesi.“Ayrıca neden?” diye ekledi Winston.“İnternet hayatımın büyük bir kısmını kaplıyordu. Üs­

telik iyi bir şekilde de değil. Saatlerce benim için hiçbir anlam ifade etmeyen insanlara bakıp düğün ve bebek fotoğ­raflarım inceliyordum. İnsanların nerede yaşadıklarını, hangi okula gittiklerini, kimleri tanıdıklarını öğrenmeye çalışıyor­dum. Aptalca bir zaman kaybıydı. Ayrıca da insanı depres­yona sokuyordu. Bu yüzden internete girmeyi bıraktım. Artık e-postalarımı kontrol etmiyorum; hatta mesaj bile atmıyo­rum. Facebook ve JDate’e de girmiyorum.”

“Neden depresyona giriyordun ki?” diye sordu Fran en-

151

Elyssa Friedland

dişeli bir şekilde. “Evie sen harika birisin ve bunu göremi- yorsan gerçekten çok üzülürüm.” i

“Ama anne bir düşünsene. İnsanlar internette ne payla­şıyorlar? Sadece en iyi hallerini. Işıltılı fotoğraflarını, muh- j teşem tatillerini, ünlülerle ya da havalı etkinliklerde çekilmiş resimlerini, güneşli günlerde pahalı markalardan tişörtleriyle \ bisikletlerini süren çocuklarının videolarını falan. Kimse Fa- ' cebook’a şişman göründüğü bir resmini koymaz. Arkadaşla- nm dan hiçbiri YouTube’a eşleriyle ettiği kavgalardan birinin j videosunu paylaşmaya cesaret edemez. Ancak neşeli sürpriz \ partilerden görüntüler paylaşırlar. Bir tane kovulma twit'ine 1karşılık on tane terfi haberi görürsün. Bunun asıl gerçeklik j olmadığını bilsem de ne zaman internete girsem moralim bo­zuluyordu.”

Winston ve Fran hâlâ afallamış görünüyorlardı. Bu ha­berinin ne demek olduğunu tam anlamıyla kavrayamayacak bir nesilden geliyorlardı.

“Sanırım anlıyorum ,” dedi W inston sonunda. “Keşke kızlar kafalarını ara sıra o aptal telefonlarından kaldırsa. Bunny, onlan camdan aşağı atmak istiyor.” Gülümsedi. “Kız­lan değil tabii, iPhone’larım.”

Bunny, W inston’ın eski kansıydı. Evie onunla sadece birkaç defa karşılaşmıştı. Fran onun kasıntı takma adını kul­lanmak istemediğinden ona Barbara diyordu; kadın Manhat- tan ’da bir em lak kom isyoncusuydu. Fran ona, B unny’nin W inston’ı, şu anki kocası olan ve ev gösterdiği sırada tanış­tığı A lbert’la aldattığını anlatmıştı. Anlaşmanın imzalanma-

152

Aşk Burada Çekmiyor

siy ile evin satılışı arasındaki süre içinde Bunny W inston’dan ayrılmış ve A lbert’la birlikte ona sattığı dairede yaşamaya başlamıştı. Birkaç yıl sonra da Beyaz İkizlerin daha çok alanı olsun diye Rye’a taşınmışlardı. Kızlar küçükken boşanma durumuna canları sıkılsa da büyüdükten sonra A lbert’in ai­lelerini dağıtmasını görmezden gelmeye başlamışlardı; ne de olsa adam Ralph Lauren’da üst düzey yöneticiydi ve kızlara yüklü indirim çekleri ve moda gösterilerine davetiyeler verip duruyordu.

“Winston anlıyor!” dedi Evie heyecanla. “Online ran­devulaşma sitelerindeki yetmiş beş ayrı profilime sürekli ola­rak yeni resim ler eklem em den bahsetm iyorum bile! İlgi alanlarımı ve favori filmlerimi de ha bire değiştiriyordum. Sanki adamın teki Woody Ailen filmlerini sevdiğimi görüp benimle buluşmak için mesaj atacakmış gibi. Eh, ne durumda olduğumu görüyorsunuz.”

Fran masanın karşısından uzanıp elini Evie’nin koluna koydu. “Evie, dediğim gibi, çok yakında biriyle tanışacaksın. Sadece erkeklerin biraz gözü korkuyor, senin onların çok üs­tünde olduğunu düşünüyorlar bence.”

“Teşekkürler anne. Seni kesinlikle referans gösterece­ğim. Ama mesele o değil. Hikâyenin devamı da var. İnternet grevimi tetikleyen bir olay oldu. Ama şu an ondan bahsetmek istemiyorum.” Bugün zaten yeterince yorucu olmuştu, bir de Jack’ten bahsederek canını sıkamazdı.

“İyi de bunun işinle ne ilgisi var?” diye sordu Fran.Evie derin derin iç geçirdi. “Şu kadarım söyleyebilirim

153

Elyssa Friedland

ki ortaklık komitesi gönderdiğim şahsi e-postaların sayısın­dan hoşnutsuzdu ve açıkçası haksız da sayılmazlardı. Ama şu an bundan da bahsetmek istemiyorum. Hâlâ utanıyorum.”

Neyse ki Winston ve Fran onu zorlamadılar. Sadece şaş­kın, afallamış ve endişeli bir şekilde bakakaldılar.

“Benden bu kadar bahsettiğimiz yeter. Sen hâlâ bodru­mun tamiratına devam ediyor musun Winston?” dedi Evie, sohbeti devam ettirerek.

Winston memnun bir şekilde bu değişikliğe uyum sağ­ladı.

“Evet, gerçi yeni elektrikli zımparamdan dolayı hafif bir yara aldım,” dedi Evie’ye gömlek kolunun altında gizli olan bandajı göstererek. “Annen benim kendi başıma açtığım ya­ralardan birine daha pansuman yapmak zorunda kalırsa sa­nırım çıldıracak.”

Evie’nin bütün dikkati masanın üzerindeki bir kâğıt par­çasına yoğunlaşınca W inston’m sesi azaldı. Bu, M ay’e gön­derilmiş, Yale’den gelen bir mektuptu; sınıf seçme dönemi­nin bittiğini açıklıyor ve onu seçilebilecek bütün derslerin açıklamalarının olduğu web sitesine yönlendiriyordu. Evie kendi katalogunun geldiği o dönemi hatırladı. O zamanlar katalog, olasılıklarla dolu kalın, mavi bir kitapçıktı. Kitabın her bir sayfasını kıvırdığını hatırlıyordu. Okul başladığında katalogu sarı yapışkanlı notlarla ve fosforlu çizgilerle dolu, karman çorman bir haldeydi. Sonuç olarak ders programında hiçbir sabah dersi yoktu ve cuma günleri de boştu. Deneyim­lerle dolu yıllardan sonra bile Evie hâlâ o birinci sınıfa baş-

154

Aşk Burada Çekmiyor

layan, umut dolu kızdan pek farklı biri sayılmazdı. Hiç kim­seye itiraf etmese de New York’un erkeklerle tanışmak için daha iyi bir yer olduğunu düşündüğünden Harvard yerine Colum- bia’yı seçmişti. Spor yapmak istediğindeyse evinden on blok uzakta olan Reebok Spor Kulübü’nü seçmişti ama burada birkaç tane amatör spor liginden takım çalıştığından, bir sürü genç ve profesyonel tip buraya akın ediyordu.

Bütün bu stratejilerden dolayı feminizme ihanet ediyor­muş gibi hissetmişti. Bir kereliğine de olsa bir şeyin tam zıd- dını yapmanın ne kadar iyi hissettirdiğini düşünerek keyif­lendi. Sadece sanal dünyada da olsa erkeklerden uzaklaştığı için kendiyle gurur duydu.

155

YEDİNCİ BÖLÜM

Kapıdaki isimde M.D., PhD, AMA, ASA, CDC MPH* Prof. Dr. Edward Gold yazıyordu. Doktorun alfabetik açıdan nitelikli olduğu belliydi. Evie gelişini bildirmek için kapıyı hafifçe tıklattı.

Uzun boylu, kumral saçlı doktor onu karşılamak üzere ayağa kalktı. Bronz teni, soluk renkli çillerle kaplıydı; yakın zamanda yaptığı bir tatilden kalan hediyeler gibi görünüyor­lardı. Fark edilir biçimde gür, koyu renk kirpiklerinin çevre­lediği mavi gözler yüzünde ön plana çıkıyordu. Evie, onun kırklı yaşlarda olduğunu tahmin etti. Daha yaşlı birini bekli­yordu. Böylesine yakışıklı biriniyse kesinlikle beklemiyordu. Beyaz önlüğü yakasına kadar ilikli olduğundan sadece tu­runcu kravatının düğüm yerini ve kahverengi pantolonunun alt kısımlarını görebiliyordu. Evie, kendi üzerindeki dizine gelen, sıkıcı kaşmir hırka, bununla uyumsuz bir tişört ve diz altına gelen yoga taytından oluşan kıyafetinden nefret etti. Randevu sabah sekizde olmasaydı belki doğru düzgün giyin­mek için bir şansı olabilirdi.

* Amerikan tıp bilimi dünyasındaki akademik unvanları ve üyelikler, (ç.n.)

156

Aşk Burada Çekmiyor

Tokalaştıklarında Evie, onun elini sıkıca kavramasından memnun oldu. Tokalaşması, tıpkı bir cerraha yakışır şekilde sağlam ve netti, ama elleri tahmin ettiğinden daha büyüktü. Cerrahların daha ince ve narin parmaklan olduğunu düşün­müştü hep.

“Babaannem nerede?” diye sordu Evie. Doktorun kâğıt­larla dolu ve Evie’de derhal düzenleme isteği uyandıran ma­sasının karşısındaki iki sandalyeden birinde babaannesini göremeyince şaşırmıştı. Bir sürü dosya yığınının yanı sıra doktorun ofisi, temel ofis mobilyalan, sayısız diploma, ser­tifika ve rafta kapalı duran bir beyzbol topu haricinde boştu. Odada iki tane resim çerçevesi vardı: Birinde, muhtemelen dört yaşlarında, timsah desenli beyaz bir elbise giymiş ve ka­fasına büyük gelen bir saç bandı takmış melek gibi küçük bir kızın fotoğrafı vardı. Kız gülerek salıncakta sallanıyordu. Evie onun, doktorun kızı olduğunu tahmin etti. Diğer çerçeve ise doktora doğru dönük olduğundan Evie resmi göremedi. Muhtemelen karısının fotoğrafıydı.

“Bette’yle dün telefonda konuşup ameliyatın detayla­rından bahsettim. Nasıl hazırlanması gerektiğini, tedavisiyle ilgili neler beklemesi gerektiğini anlattım,” dedi Doktor Gold.

Bette, Evie’ye doktorla yalnız buluşacağından bahset­memişti. Evie, sabahleyin ikisinin birlikte doktorun ofisinde buluşmak üzere sözleştiklerinden gayet emindi. Şimdi bir de bütün bunlar yetmezmiş gibi babaannesinin aklını yitirme­sinden endişe ediyordu.

157

Elyssa Friedland

“Ya, o halde ben gideyim m i?” dedi Evie kapıya doğru birkaç adım gerileyerek. Bu duvarda Doktor G o ld ’un Mt. Sinai H astanesi’nde eğitmen olduğunu belgeleyen bir serti­fika vardı, burası Stasia’nın kocası R ick’in ihtisasını yaptığı hastaneydi.

“Yo yo. Kal lütfen,” dedi Doktor Gold. “Seni de bilgi­lendireyim .”

“Peki, teşekkürler,” dedi Evie tekrar koltuğa oturarak. Bilinçli bir şekilde saçmı kulağının arkasına attı.

“Babaannen hayran olunası bir kadın. K olay bir yaşam sürm ediği çok açık. Babandan bahsetti. Bu durum un olması pek arzu edilm ez, am a tıp dünyasında bununla çok sık kar­şılaşırız. Başm a gelen bu son sıkıntıyı da gayet normal kar­şılam ışa benziyor.”

“İnanılm az biridir,” diyerek ona hak verdi Evie.“Bana senden bahsetti. İkiniz belli ki çok yakınsınız.”Doktor G old hafifçe gülüm seyince dudaklarının kena­

rında virgül şeklindeki tebessüm çizgileri ve sol yanağında, bir meşe palam udunun sığabileceği derinlikteki gamzesi be­lirdi. Adamın yüzündeki ifadeyi görünce B ette’nin onun hak­kında ne anlattığını merak etti. Herhangi biri E vie’den kısaca bahsedecek olsa onun çekici, akıllı, sinirli ve hatta kom ik biri olduğunu söylerdi. Ama B ette’nin onu otuz saniyede tarif et­mesi, bam başka bir şekilde gerçekleşm iş olabilirdi. Evie ko­nuşm anın şöyle gerçekleşm iş olm asından korkuyordu: “Doktor Gold, kanser olduğum u biliyorum , ama bana ger­çekten yardım etm ek istiyorsanız torunum a birini bulabilir

158

Aşk Burada Çekmiyor

m isiniz? Yuva kurm ak isteyen bekâr doktorlar tanıyor olm a­lısınız.”

“Şey, umarım utanç verici bir şeyler söylemem iştir.”“Sadece güzel şeyler söyledi,” dedi Doktor Gold ve bu

defa daha belirgin bir şekilde gülmeye başladı. Evie m uhte­melen ikna olmam ış gibi görünüyordu, çünkü doktor konuş­m aya devam etti: “Bana ne kadar zeki, esprili ve tatlı biri olduğunu söyledi. İşte Yahudi büyükannelerin söyleyeceği türden şeyler. Benimki herkese Princeton’ı birincilikle bitir­diğimi söylüyor ki bunun gerçekle yakından uzaktan bir ilgisi yok.”

“Sanırım hepsi birbirine benziyor,” dedi Evie gülerek. “Am eliyatla ve tedavi planıyla ilgili bana ne söyleyebilirsi­niz? Bunu atlatacak m ı?” Evie dizinin titrediğini fark edince sabit durm aya çalıştı.

“Dediğim gibi, Bette çok cesur bir kadın. Açıkçası, size yük olmaktan daha çok endişe ediyor.”

“Öyle olduğuna eminim,” dedi Evie kederli bir tavırla.“B ette’nin Florida’da yaptırdığı ultrason yardım ıyla ya­

pılan biyopsisini inceledim. Babaannende infiltratif duktal karsinoma denen meme kanserinin en yaygın türünden var. Herhalde sen de araştırma yaptığın için bunu biliyorsundur.”

Evie hiç araştırma yapmadığı için utandı, ama bunun se­bebi ilgisizlik değildi en azından. M uhtemelen meme kanseri sitelerindeki bilgilerin aşın yüklenm esiyle sersem lerdi ve baktığı tek şey de potansiyel kom plikasyonlar ve hayatta kalma istatistikleri olurdu.

159

Elyssa Friedland

“Kesinlikle tümörün cerrahi müdahaleyle alınması ge­rekiyor. Bette’ye iki seçenek sundum. Lampektomide sadece tümörü ve etrafındaki dokuyu alıyorum, mastektomideyse bütün göğüs alınıyor,” diye açıkladı Doktor Gold. “Ameliyat sonrasındaki yardımcı tedaviler de farklı oluyor ve çoğu hasta bütün kanserli hücrelerin gittiğinden emin olmak için mastektomiyi tercih ediyor.”

“Bette lampektomiyi seçti değil mi?” dedi Evie.Gold gülünce, gözlerinin etrafı çok tatlı bir şekilde kı­

rıştı. Evie onun gülüşünün bütün yüzüne yayılmasından çok hoşlanmıştı.

“Haklısın. Ben buna şaşırdım. Onun yaşındaki çoğu kadm, eskiden tekrarlama riskini önleyen en etkili tedavi ola­rak bilinen mastektomiyi yeğliyor. Neyse ki yeni araştırmalar radyasyon tedavisiyle desteklenen lampektominin de en az onun kadar etkili olduğunu ve hatta mastektomiden daha fazla hayatta kalma oranlarına sahip olduğunu gösteriyor. Hatta bu bulguları teyit edebileceğimizi umduğum bir takip çalışmasını yönetiyorum. Ama Bette ne olursa olsun bu ko­nuda oldukça kararlıydı.”

“Eh, bir erkek arkadaşı varmış. Ben de yeni öğrendim.”“Sam mi?”Tanrı aşkına, gerçekten de en son o mu öğreniyordu?“Adamımız Sam. Peki kitle alındıktan sonra ne olacak?”“Sana göğüs anatomisini biraz açıklayayım,” dedi Gold.

Masasından kalkıp ona doğru birkaç adım attı. Bluzunun düğmelerini açması mı gerekiyordu?

160

Aşk Burada Çekmiyor

“Göğüs, koltukaltı an na sıvı taşıyan lenf bezleriyle çev­rilidir,” dedi Evie’nin sandalyesinin arkasındaki duvarda asılı olan anatomi posterini işaret ederek ve başıyla Evie’nin de bakması için işaret etti. Öğretme aracı olarak onun vücudunu kullanacağını düşündüğü için Evie kendini tam bir aptal gibi hissetti.

Evie yerinden doğrulduğunda Doktor Gold’un telefonu çaldı.

“Affedersin, buna bakmam gerek. Önemli bir haber bek­liyordum.”

“Tabii ki,” dedi Evie duvardaki D ölçüdeki göğüs çizi- minden uzaklaşarak.

“Ben Edward Gold,” dedi telefonu yüzüyle omzu ara­sına sıkıştırarak, bir taraftan da masasının üzerindeki kâğıt yığınlarını karıştırıyordu. Bilgisayarının yanındaki gözlük­lerini takmak için bir an duraksadı.

“Bu kadar çabuk aradığınıza sevindim,” dedi. “Tabii ki, tabii ki... Evet, evet, önümüzdeki ay Washington’a gelebili­rim,” diye yanıt verdi yüzünde kocaman bir tebessümle. “Bu harika bir haber. Spektral karyotipin ana çözüm olduğuna ka­tılıyorum.” Doktor Gold, boştaki elini gür, kirli san saçlarının araşma daldırıp çılgın profesör tarzında karıştırdı. “İlk deneme çok başarılıydı... Buna müteşekkirim... Evet, Tamoxifen çalış­ması ilerleti lebi lir. Ekibim çok heyecanlanacak... Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün ofisleri, tabii ki. Aradığınız için teşekkürler.”

Doktor Gold telefonu yerine bırakıp tekrar Evie’nin ya­nına geldi.

161

Elyssa Friedland

“Affedersin. Neyse, az evvel dediğim gibi kitleyi aldı­ğımda sıvı aktaran ilk len f bezini de alacağım ve kanserli hücre var mı diye test yapacağım . Am eliyattan sonra kanse­rin lenf bezlerine yayılm adığı sonucuna varacağımızı yürek­ten diliyorum .”

M asasına dönm ek yerine E v ie’nin yanındaki koltuğa oturdu. Evie onun yanında kendini önemli biri gibi hissedi­yordu, özellikle de hiçbir açıklam a yapmadığı o gizemli te­lefon konuşm asından sonra.

“Evie, B ette’nin bununla savaşm asına yardım edece­ğim. Sloan’da birinci sın ıf doktorlar onunla ilgileniyor. Senin sadece rahatlam anı ve ona destek olmanı istiyorum. Aynca ben her zam an buradayım. Aklına bir şey takılırsa ne zaman istersen beni arayabilirsin,” dedi.

D oktor Gold, am eliyatın önemli detaylarından bir kıs­mını daha anlattı ve B ette’nin iyileşm eye dair ne beklemesi gerektiğini açıkladı. Evie, internet tıbbındaki uzm anlığıyla onu alt etm eye çalışm ayıp söylediklerini sessizce dinlediği için Doktor G old’un m em nun olduğunu tahm in etti. Stasia ve R ick’in, insanların W ebM D ve M edicineN et’i inceleyip sonra doktor kesilm elerine nasıl deli olduklarını biliyordu.

“Yaptıklarınıza gerçekten m innettarım .”“Benim işim bu.”“Bir m ahsuru yoksa neden bu uzmanlığı seçtiğinizi so­

rabilir m iyim ?” diye sordu tam amen konu dışı b ir sorgula­maya döndüğü için şaşırarak. Adam az önce Ulusal Sağlık Ö rgütü’yle telefonda görüşm üştü. N eden E vie’nin gözü

162

Aşk Burada Çekmiyor

korkm am ıştı ki sanki? Ona ayırdığı zam ana saygılı olması gerektiğinden bahsetm iyordu bile.

“Tıp fakültesindeki kız arkadaşım m em e kanserinden öldü. Kalp cerrahı ya da belki de nörolog olacağımı falan dü­şünüyordum. Am a o yirmi sekiz yaşında ölünce yolum u de­ğiştirmeye m ecbur hissettim. Ayrıca ondan bir yıl önce de bir teyzem i m em e kanserinden kaybetm iştim . Bu hastalık her yaştan, her geçm işten kadını, hatta erkekleri bile etkiliyor.”

“Ah, çok üzgünüm. Çok acı bir kayıp olm alı.” “Korkunçtu,” dedi. “Bir sürü hastayla ve aileleriyle ilgile­

niyorum, ama hiçbiri bana neden bu işi yaptığımı sormamıştı.” “Ya,” dedi Evie, adamın onu sorgulaması hakkında nasıl

h issettiğinden em in olam adı. “Um arım sorun olm am ıştır, Doktor Gold.”

“Hiç sorun yok, seninle konuşm aktan k ey if aldım ,” dedi. “Bu arada lütfen bana Edward de.”

“Olur, derim ,” dedi Evie am a bunu yapabileceğinden emin değildi.

“Yani sevdiğim birini kaybetm e deneyim inin hastalarla çok daha iyi b ir iletişim kurmamı sağladığına inanıyorum ,” dedi.

“Kesinlikle anlıyorum . Ben de işten yeni kovuldum ve şim di işsiz insanları eskisinden daha iyi anlıyorum ,” dedi Evie. “İnsani deneyim m eselesi.”

Ne saçmalıyordu böyle?“Peki bu senin kızın m ı?” diye sordu Evie rafındaki fo­

toğrafı işaret ederek.

163

Elyssa Friedland

“Evet. Olivia dört yaşında,” dedi Gold ve gözle görülür bir şekilde eridi. “Çok tatlıdır. Ayrıca şimdi de gayet iyi durumda.”

“Şim di” derken neyi kastediyordu? Yoksa o da mı has­taydı?

“H arika bir kız. Senin gam zeni aldığını görüyorum ,” dedi Evie. “Çocukları çok severim ,” diye ekledi gereksiz bir şekilde. Ama gerçekten de hem küçük çocukları hem de be­bekleri çok severdi, özellikle de şişko, tombul bacaklı ve kat kat kolları olanları. C aroline’ın küçük kızının yanakları pam uk şekeri gibi yum uşak ve kaym ak gibi pürüzsüzdü, üs­telik de insan onları ısırmamak için kendini zor tutuyordu.

“Hayattaki en güzel şey,” dedi doktor ve Evie, onun gö­rüşlerinin sadeliği karşısında mest oldu.

“Ah, ayrıca gurur verici diplomalarının arasında Mt. Si- nai’de ders yerdiğini gördüm .” Evie arkasındaki sayısız La­tince sertifikayla dolu çerçeveleri işaret etti. Edward gözle görülür biçim de kızarmıştı. “Arkadaşım ın kocası orada eği­tim aldı. R ick Howell. Onu tanıyor m usun?”

“Evet. R ick’le ilk eğitm enlik deneyim im de, cerrahi se­m inerimde tanışmıştık. Arkadaşının kocası mı Rick? Evli ol­duğunu bilm iyordum .”

“Evet, üniversiteden en yakın arkadaşım la üç senedir falan evliler. En mükemmel çift onlardır. Hatta bu biraz sinir bozucu.” Evie bunu daha önce yüksek sesle dile getirm e­mişti, ama bu düşüncenin beyninin ön lobuna uzun bir süre­dir yerleştiği doğruydu. Bunu ortaya dökm ek için ne de saçma bir zam an ve mekândı.

164

Aşk Burada Çekmiyor

“M ükemmel olduklarından şüpheliyim .”“Yo, inan öyleler,” dedi Evie sohbetlerinin böylesine

başka bir yöne kaymasına şaşırarak.“Sanınm babaannene benziyorsun,” dedi Doktor Gold,

tekrar konuyu değiştirerek.“Gerçekten m i?” diye sordu Evie, seksenlik biriyle kar­

şılaştırıldığı düşünülünce şaşırtıcı biçimde mem nun olmuştu.“Evet, yeşil gözler,” dedi Gold, gerçi artık ona bakm ı­

yordu. Dosya dolabından aldığı hasta çizelgelerine bakmakla meşguldü.

“Aynı genler,” dedi Evie ve sonra bir tıp uzmanına ba­baannesiyle aynı DNA’yı paylaştığını söylediği için kendini aptal gibi hissetti.

“Sırası gelm işken,” dedi Evie, “Sence ben de m uayene olmalı m ıyım? Yani kitle var m ıdır diye?”

Şimdi D oktor Gold gözlerini doğrudan onun yüzüne dikmişti, Evie göğüslerinden bahsettikten sonra onun alt k ıs­mına bakmaktan korkuyor gibiydi.

“Eğer endişeliysen tabii m uayene olmalısın. Gerçi bence kırk yaşına kadar bekleyebilirsin. Otuz beş yaşına gel­diğinde temel bir m am ogram çektirmek faydalı olabilir.”

“Bette hastalandığı için aslında epey endişelendim . Kendi kendim e kontrol etmeye çalıştım ama nasıl yapılaca­ğına dair hiçbir fikrim yok. Sen m uayene edebilir m isin?” diye sordu Evie. “Yani tabii ki randevu alacağım .” Evie, beleş b ir muayene yaptırm ak istediğini düşünmesini istem i­yordu.

165

Elyssa Friedland

“ Şey, bu pek iyi bir fikir değil,” dedi. “Am a sana m ü­kemm el birini tavsiye edebilirim .”

“Ah tabii. A nlıyorum .” Belki de ondan göğüs m uaye­nesi istemek Annie Leibovitz 4* sokakta durdurup bir fotoğ­ra f çektirm ek gibiydi. “Yapacak daha önemli işlerin o ldu­ğunu biliyorum .”

“Hayır, ondan değil,” dedi. “Genellikle önerdiğim dok­torun kartını vereyim sana. Am a bence endişelenmene gerek yok. B ette’nin yaşı düşünüldüğünde hastalığında genetik bir faktör olduğunu sanm am .”

Evie rahatlayıp onun m asasından bulduğu kartı aldı ve eskiden ders k itaplannı koyduğu devasa Colum bia Hukuk Okulu çantasının içine attı. G old’un, okuduğu okulun adım görm üş olmasını um du çünkü konuşmaları sırasında bir sürü aptalca şey söylediğini sanmıyorum.

“B ette’nin söylediğinden eminim am a bir kez daha ha­tırlatayım. Ameliyat üç hafta sonra, 6 Ekim ’de. İlk boşluğum buydu.”

“Bu kadar geç m i?” diye sordu Evie şaşırarak. “Daha erken yapm anın imkânı yok m u?” Doktor Gold işinin ehli biri gibi görünüyordu ve kesinlikle yakışıklı olduğuna da şüphe yoktu, am a tümörü mümkün olduğunca kısa sürede al­dırm ak daha mantıklı değil miydi?

“Bette birkaç cerrahla görüştü ama beni seçti. M aalesef daha önceden ayarlanm ış ameliyatlarım var. M erak etme, tü­m örün alınm ası için B ette’nin üç hafta beklem esinde hiçbir

* Ünlü Amerikan portre fotoğrafçısı, (ç.n.)

166

Aşk Burada Çekmiyor

tehlike yok,” dedi. “Hastalar belli bir doktoru istediklerinde ya da bazen kendi iş program lan sebebiyle beklem eyi tercih edebiliyorlar.”

Bu son söylediği şey, Evie’ye Patricia Douglas’ı, sadece yedi yıl çalıştıktan sonra ortak olarak şirketin yönetim , or­taklık ve işe alım komitelerindeki en genç üye olan, Baker Sm ith’in hukuki ih tilaf ortağı, Patricia D ougles’ı düşün­dürdü. Şirket içindeki yükselişi şüphe götürür nitelikteydi. Patricia, kendisine meme kanseri teşhisi konulm asına rağ­m en am eliyat olm adan önce bir davanın bitm esini bekler miydi? Kesinlikle. S ırf bu düşünce bile E vie’nin o şirketten ayrıldığına memnun olmasını sağladı.

“Pekâlâ o zaman Doktor Gold, ekimde görüşeceğiz sa­n ırım ,” dedi Evie ama koltuğundan hâlâ kıpırdam am ıştı. Sohbetlerinin bitm esine hazır değildi, am a ziyaretini uzata­cak bir şey sormak da aklına gelmiyordu.

H erhalde bir erkeğin yanında olma hissini özlem işti. O fisindeki, zevkine flört ettiği erkekleri özlem işti. H er ne kadar bu işte pek iyi olmasa da biriyle buluşmayı bile özle­mişti. Arkadaşlarıyla sohbet etmek onun için çok kolaydı, hi­kâyeler ve fikirler paylaşmak onun için çocuk oyuncağıydı. Am a randevularda, özellikle de ilk buluşm alarda ne kadar şey konuşm ası gerektiğinden hiçbir zam an emin olm azdı. Bazen bilgi edinmeye girişirdi ve karşısındaki adam genel­likle sorgu odasının sıcak ışıkları altında terleyen şüpheliler gibi görünürdü. Bazen de abuk sabuk gevezelik ederek donuk gözlerle kendisini izleyen adam a yaşamöyküsünü an-

167

Elyssa Friedland

latırdı. Bu ikisinin de parlak bir sonuç verdiğini görmemişti.Yaşamöyküsünü tamamen yabancı birine özetlemeyeli

birkaç ay olmuştu. Gürültülü bir barda yan yana ya da trend olmuş bir restoranda karşılıklı oturup aralarında hiç oluşma­yan kıvılcımları beklemeyeli epey zaman geçmişti. Genel­likle bir buluşmadan eve bitkin bir şekilde döner, yatağına tırmanır ve hatalarını gözden geçirirdi. Beklentilerinden, ha­zırlanmasına, sohbetlerden evdeki tekrara kadar bütün süreç dayanılmaz olurdu.

Buluşmalar dünyasının bu cehennem gibi işkencelerine rağmen nasıl olur da bir randevuyu özlerdi?

Doktor ayağa kalktı.“Viziteye çıkmam gerek,” dedi. “Ama kartım burada.

Ne zaman istersen beni arayabilirsin.”“Çok teşekkür ederim. Beni de herhangi b ir gelişme

olursa, bir karar verilmesi falan gerekirse haberdar edersen sevinirim. Babaannemin buna karşı çıkacağını sanmıyorum.”

“Tamamdır. Seninle tanıştığım a gerçekten çok sevin­dim. Bu şartlar altında olduğu için üzgünüm, ama umarım yakında tekrar görüşürüz.”

“Zaman ayırdığınız için çok teşekkürler, Doktor Gold,” dedi Evie.

“Edward de lütfen,” dedi doktor ve koca gamzesi tekrar sahneye çıktı.

Evie eve döndüğünde kendini Doktor Gold’u düşünür­

168

Aşk Burada Çekmiyor

ken buldu. Ondan şaşırtıcı derecede etkilenmişti, o kadar ki Bette hakkında sorması gereken bir sürü şeyi unutmuştu. Ba­baannesinin tedavisinin ne kadar süreceğini, bunun şimdiden belli olup olmadığını falan bilmiyordu. Aynca hayatta kalma oranlan hakkında da konuşmamışlardı. Belki de Evie bilinç­altında bu soruyu sormaktan kaçınmıştı.

Stasia’yı aramaya karar verdi. Stasia, Alzheimer üzerine araştırma yapıyordu ama meme kanseri hakkında Evie’den daha çok şey bildiği kesindi. Evie onu işyerinden aradı, ama araştırma asistanı onun hasta olduğu için işe gelmediğini söy­ledi. Evie bu defa evden aradı ve telefona Rick cevap verince şaşırdı.

“Evie selam. Sesini duyduğuma sevindim. Nasılsın?” “Fena değil. Stasia orada mı?”Rick yanıt vermeden önce bir an duraksayınca Evie dai­

renin içinde gezinen ayak seslerini duydu.“Hayır, B oston’daki kız kardeşini ziyarete gitti.”“Ha, öyle mi? Laboratuvardan hasta olduğunu söyledi­

ler. Neyse. E, peki sen bu saatte evde ne arıyorsun? Artık kimsenin sinüsleri akmıyor mu yoksa?”

Rick bir an bile tereddüt etmedi. “Dün gece incelediğim bazı hastaların çizelgelerini evde unutmuşum. Şimdi ofise geri döneceğim. Sesin iyi gelmiyor, Evie. Yardımcı olabile­ceğim bir şey var mı?”

Evie bir an duraksadı. Stasia orada değilken Rick’le ko­nuşmaya alışık değildi, ama uygunsuz hiçbir yanı da yoktu.

“Babaannem Bette meme kanseri oldu. Bayağı korkmuş

169

Elyssa Friedland

durumdayım. Zaten yaşlandığını biliyorum ama hâlâ onu kaybetmeyi düşünemiyorum bile.” Evie gözlerine yaşların dolduğunu hissetti ama güçlü durmaya zorladı kendini. “Bi­liyorsun babamı üniversitedeyken kaybettim. Yeterince ka­yıpla baş etmek zorunda kaldığımı düşünüyorum. Bu hiç adil değil.”

“Öncelikle babaannenin iyi olacağından eminim. Benim uzmanlığım değil ama açıkçası meme kanseri erken teşhiste genellikle tedavi edilebilir bir hastalık. Bir şeye ihtiyacın olursa ben buradayım.”

Bu cümleyi duymak - “Evie, senin için buradayım”- içini acıttı, asıl olarak böyle bir rahatlamaya ihtiyacı vardı çünkü. Sırtım sıvazlayacak güçlü ellere. Her zaman onu dinlemeye hazır bir kulağa. Dudağını ısırması ve güçlükle yutkunması yeterli gelmemeye başlamıştı. Zorla derin bir nefes aldı.

“Erken teşhis edilmemiş,” dedi Evie sonunda gözyaşla­rını tutamayarak. “Benim için endişelenmekten son üç yıldır mamogram çektirmemiş.”

“Bunun doğru olmadığından eminim. Baksana Evie, bence yalnız kalmamalısın. Batı Yakası’ndasın değil mi? Co­lumbus Bulvan’nın dışında miydin? İstersen birazdan gele­bilirim. Ya da dönünce Stasia gelebilir.”

En azından Rick için, dışarı çıktıklarında ara sıra onlara takılan, karısının üniversite arkadaşı olmanın dışında bir anlam ifade ediyordu. Yine de bu isteğe direndi.

“Teşekkür ederim, çok düşüncelisin. Ama ben iyiyim. Gerçekten.” Rick itiraz etti ve Evie de neredeyse ona izin ve-

170

Aşk Burada Çekmiyor

recekti ki Rick’in çağn cihazı çaldı. Rick ondan bir dakika izin isteyince de tek başına daha iyi hissedeceğine karar verdi.

“Evet, geri geldim,” dedi Rick. “Ama ofise dönmem gerek. Sana yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?”

“Aslında bir şey daha var. Doktor Edward Gold’la ilgili ne biliyorsun? Şimdi onun ofisinden geldim ve birbirinizi ta­nıdığınızı söyledi.”

“Gold mu? Evet, cerrah olan. Laparoskopi nöbetinde bizden küçük bir grubu yönetmişti. Gerçekten zeki bir adam. Aynca çılgınca bağışlar alıyor. Başkanlık Bilim Danışma Konseyi için final listesinde olduğuna da eminim. Aynca hoş bir adam. Programına alabildiği için Bette çok şanslı.”

Rick’in, babaannesinin ismini söylemesi tuhaf bir şe­kilde samimi geldi. Hani şu çok gurur duydukları hastaya yaklaşım meselesinden kaynaklanıyor olmalıydı. Stasia tıp fakültesinde bunun için bir ders bile olduğunu söylemişti. Doktor Gold’un kendisine gösterdiği ilginin özel bir şey ol­madığını hissetti. Herhalde hastalarla ailelerini rahat hisset­tirmek için formalite icabı böyle davranıyordu. En azından Doktor Gold’un yaptığı telefon konuşmasının ne anlama gel­diğini anlamıştı. Yeni bir bağış almış olmalıydı.

“Gold harikadır,” diye devam etti Rick. “Birkaç defa ka­rısıyla bebeğinin onun derslerine katıldığını hatırlıyorum. Çok tatlılardı.”

“Harikaymış,” dedi Evie; gerçi Rick, doktorun karısın­dan bahsedince nedense kendini berbat hissetti.

171

Elyssa Friedland

“B enim o fise geçm em g erek iy o r Evie, cep num aram ı

yazsana.”

Evie b ir parça kâğıt ve b ir kalem alıp telefon num arasını

y azarken onu k u llanacağ ın ı h iç sanm ıyordu . “T eşekkürle r

R ick .”

“H er zam an. Ah, S tas ia ’ya da seni aram asın ı söy lerim .”

R ick çok nazik davranm ıştı am a Evie m utfak te lefonu­

nun ahizesin i yerine b ırak ırken kend in i öncek inden daha da

kötü hissediyordu. Tek düşünebild iğ i, hayatında ona destek

o lacak b ir sevg ilisi o lsayd ı, b abaannesin in hasta lığ ın ı ve

kendi p rofesyonel p rob lem lerin i çok daha kolay a tla tab ile ­

ceğiydi. S tasia, ne o lu rsa o lsun - is te r laboratuvarda b ir terfi

kaçırm ış olsun, ister m etroda küpesini kaybetm ek gibi önem ­

siz b ir şey o ls u n - R ick ’e sırtım yaslayab iliyordu . E v ie ’nin

de d ostlan vardı am a onlara sonsuza dek bel bağlayam azdı

öyle değil m i? Ya işleri, çocukları ve eşleri a rasında koşuş­

tu rduk ları yoğun y aşan tıla rı ün iv e rs ited ey k en ku rduk ları

kuvvetli bağı gölgede b ırakm aya başlarsa ne olacaktı? İşte o

zam an, Evie ne yapacağın ı kestirem iyordu.

172

f

SEKİZİNCİ BÖLÜM

G ünler geçti am a Stasia, E v ie ’nin aram asına geri dön­

m edi. H em bu hem de laboratuvara gitm em esi, P a u ru n d ü ­

ğünündek i açık lam ası sebeb iy le E vie, S ta s ia ’nm ham ile

o lduğunu düşündü. Evie bunu b ir süredir bekliyordu. D aha

doğrusu buna hazırlan ıyordu.

Şim di her şey daha netlik kazanm ıştı. Rick, günün o saa­

tinde ka rıs ıy la ilg ilenm ek için eve gelm işti. S tasia , B o s­

to n ’daki pasif-ag resif k ız kardeşinden nefre t ederdi. D urduk

yere hafta ortası onu ziyarete g itm esin in im kânı yoktu. R ick

de eve incelem ek için hasta ç izelgelerin i falan getirm em işti.

Stasia iç inde b ir cen in taşıyordu ve R ick ’le b irlik te doktora

g itm iş, kanepede oturup bebek isim leri k itap larına bakm ış,

du v ar kâğ ıd ı seç im le riy le ilgili o larak şakac ık tan a tışm ış-

lardı; gün o rtasında evde o lm aların ın sebebi işte buydu.

R ick ’in kendisini ziyarete geleceğin i düşünerek nasıl da

aptallık etm işti. S tasia tuvalette kusarken onun sırtını düzelt­

m ek -fa z la d ik olm ayacak şek ild e- ve san saç lann ı tutm akla

173

Elyssa Friedland

meşguldü. Muhtemelen konuşmaları sırasında, Stasia’ya Evie’den bir türlü kurtulamadığını göstermek istercesine gözlerini falan devirmişti.

Stasia hamileliğini açıkladığında -muhtem elen ilk üç aylık dönem geçinceye kadar gizli tutardı- her şey ortaya çı­kacaktı. Evie, aralarındaki tek bekâr ve işsiz kişi olmakla kal­mayıp aynı zamanda da tek çocuksuz olacaktı. Caroline’ın şimdiden iki küçük kızı ve bir beyzbol takımı oluşturacak kadar çok üvey çocuğu vardı. Tracy kasımda doğuracaktı. Stasia’nın da baharda doğum yapacağını hesapladı. Mayıs­taki otuz beşinci yaş gününü kutlamak için ne de harika bir şey olacaktı. Doğum günü muhtemelen Stasia’nın bebeğinin vaftizine ya da Caroline’ın kızlarından birinin doğum günü partisine falan denk gelirdi. Diğer herkes pastanın tadını çı­karıp kameralara gülümserken Evie bir köşede plastik bıçak­larla bileklerine dikey kesikler atıyor olurdu. Gerçi Caroline ve Jerome, Eloise tarzı doğum günü partileri için genellikle Plaza Palm Court’u kiraladıklarından muhtemelen gerçek bı­çakla bu işi yapabilirdi.

Evie ağırbaşlı, derin bir nefes aldı. Aslında şu anda bir çocuğu olması için yanıp tutuşmuyordu. Ama bunun, pek de uzak olmayan bir gelecekte yapmak istediği şey olduğunu biliyordu. Jack’le evlenmiş olsaydı şimdiye kadar seve seve bir yuva kurmuş olurdu. Zaten gençken, riskler daha düşük­ken hamile kalmak daha iyiydi. Evie, Jack’le tanışmadan bir­kaç yıl önce internette gördüğü bir şeyi hatırladı. İşyerinde, Match.com’u incelerken ekranında bir reklam sayfası açıl­

174

Aşk Burada Çekmiyor

mıştı. “ Y U M U RTA LA RIN IZI D O N D U R U N !” diyordu reklamda. İlk tepkisi bunu kapamak olduysa da bir şekilde daha küçük harflerle yazılmış açıklamayı okudu:

“Otuz yaşını geçtiğiniz ve Doğru Kişi yle henüz tanış­madığınız için endişeleniyor musunuz? Bir aile kurmak ama hamile kalmak için geç kalacağınızı mı düşünüyorsunuz? Sizin İçin bir çözümümüz var. YUMURTALARINIZI DONDURUN!

Zamanı geldiğinde, kaç yaşında olursanız olun sağlıklı bir hamilelik yaşamanız için daha genç halinizden gelen taze yu­murtalar sizi bekliyor olacak!"

O dönemde Evie buna çok öfkelenmişti. Görünüşe ba­kılırsa Match.com’ la işbirliği içinde olan bu şirket ne cüretle onun profilini inceler ve yumurta dondurma kandırmacası için onu seçerdi? “İyi” yumurtalara ihtiyaç duyduğunda ne yapacaklardı yani? Mikrodalgada mı ısıtacaklardı? Ama şimdi, yani üç yıl geçtikten sonra ve Evie hâlâ bir aile kurmanın ya­kınında olmadığından bu hizmet hakkında daha çok bilgi edin­miş olmayı tercih ederdi. Onun şansına, evleninceye ve hamile kalıncaya kadar yumurtaları salmonella kapmış olurdu.

O anda bilgisayarını özledi; üstelik sadece yumurta don­durma işleminin detaylarını öğrenmek için değil.

Yapacağı daha pek çok araştırma vardı.1) M cQualin’in Birleşme ve Satın Alma departmanı

hakkında daha çok bilgi edinecekti;2) Luke Glasscock’ın ülkeyi terk edip etmediğini öğre­

necekti;3) Jack ve karısının nerede oturduklarını (Jack’ın ısrarla

175

Elyssa Friedland

“daire” dediği West Village’tâki asansörsüz stüdyoda yaşıyor olabilirler miydi?) bulacak ve tesadüfen oradan geçecekti, en önemlisi de;

4) Bankada kaç parası kaldığını öğrenecekti.Ne kadar parası kaldığına dair belli belirsiz b ir fikri

vardı, tutumlu davranırsa altı aylık kirayı ve diğer giderleri karşılamaya yetecek kadar kalmış olmalıydı. Tabii bunları söylemek, yapmaktan daha kolaydı. Son sekiz yıldır aynı so­kaklarda gidip geldiği ve C treniyle M anhattan’ın yeraltı dünyasına indiği toplu taşıma araçlarını artık kullanmadığı için para harcama seçenekleri sonsuzdu. Ama keyfi harca­mak için yeterince parası olmadığından şehrin şık mağaza­larının ancak vitrinlerine bakmak zorundaydı.

Bu araştırma isteklerinin yanı sıra sadece internetin gi­derebileceği birtakım özlemleri daha vardı. Bilgisayarını göle fırlattığında, Stasia karşısında epeyce önde olduğu Words with Friends kelime oyununu da ardında bırakmıştı. Ayrıca Net-a-Porter’daki açgözlü bir şekilde doldurulmuş alışveriş sepetindeki indirim ürünlerinden de olmuştu. Ayrıca New York’lu senatörlerin kim olduğunu da hatırlayamıyordu ama utançtan bunu kimseye de soramazdı. Bilgisayarı olmadan bunu nasıl öğrenecekti ki? Belki kütüphaneye gidebilirdi. Ama internet olmadan kütüphanenin nerede olduğunu da bil­miyordu; tabii 42. Cadde’deki, giriş kapısını devasa aslan heykellerinin koruduğu New York Halk K ütüphanesinin ür­kütücü ana binası hariç.

Stasia’nın hamile olması fikrinden rahatsız olmuş ve yu-

176

Aşk Burada Çekmiyor

l murta dondurma prosedürüne dair detaylı bilgi edinememek- ten dolayı kızgın bir halde kendini yatağa atıp hayata iyi ta­rafından bakmaya karar verdi.

Yani suşiyle.İşte buydu. Hamileler çiğ et yiyemezlerdi. Ama o yiye­

bilirdi. Favori Japon restoranı H anı’yu aramak için telefona uzandı. Jack oradan asla sipariş vermek istemezdi, sürekli onların yaratıcılıktan uzak oldukları konusunda dırdır eder, bütün “zincir” restoranlarla alay ederdi.

Evie neyse ki ezberinde olan Haru’nun numarasını çe­virdi.

“Selam, sipariş vermek istiyordum.”“Kaç kişilik?”“Bir. Bir somonlu-avokadolu rulo, bir yılan balıklı rulo,

bir baharatlı ton balıklı rulo ve üç parça da ton balıklı suşi, bir de salata.” Bir anda, Jack salatasındaki avokado dilimle­rinin sunumlarını eleştirmeksizin suşi yiyeceği için bir anda kurt gibi acıkmıştı ve kendinden geçmişti.

“Bir kişi mi dediniz?”Evie iç geçirdi. “Evet, bir kişilik. Ne kadar tutuyor?”“Kırk sekiz dolar, on altı sent.”Evinde tek başına bir öğle yemeği için biraz yüksek bir

fiyattı bu. Evie birazını eksiltmeye karar verdi.“Hangi balıktaki cıva oranı daha yüksekti? Yılan balığı

mı, somon mu yoksa ton balığı mı?”“Bir cıva rulosu daha istiyorsunuz. Şimdi toplam elli beş

dolar. On beş dakikada orada olur.”

177

L

Elyssa Friedland

“Hayır, hayır. Cıva rulosu istemiyorum. Hangi balığını­zın cıva seviyesinin yüksek olduğunu sormuştum. Yılan ba­lığı mıydı?”

“Tamam, bir tane daha yılan balığı rulosu istiyorsunuz. Altmış bir dolar. Teşekkürler.” Kadın telefonu kapadı ve Evie oldukça pahalı, cıva yüklü yemeğini beklemek üzere daire­sinde yapayalnız kaldı. Google olmadan yaşam listesindeki gıcık durumlara, balıklardaki cıva seviyesine bakamamayı da ekleyebilirdi şimdi.

Bilgisayarsız olmanın getirdiği gittikçe artan sorunları görm ezden gelm ek Evie için şüphesiz ki git gide zorlaşı­yordu. Ama yine de bu internet perhizine devam edeceğinden emindi. Ne kadar yavaş olsa da interneti bırakmak zihnini arındırıyordu, tıpkı kıvırcık lahana suyunu içmenin vücuduna detoks yapması gibi. Zihninden bir torbadan süzülen serum gibi geçip duran Facebook ileti akışı olmaksızın, yıllardır hiç olmadığı kadar özgür hissediyordu. A lice SaltzTn (dudakları ortaklardan Bili B lack’in kıçına yapışık gezen Baker Smith’ teki dalkavuk çalışanlardan biri) ilişki durumunu nişanlıya çevirmesinden ve Harry Sham os’un (Evie’yi mezuniyet ge­cesinden önce terk eden lisedeki eski sevgilisi) ‘Shamos İkiz­leri - 6. ay ’ adlı fotoğraf albüm üne yeni resim ler ekleme­sinden özgürleşm işti. İletilerini dikkatle ölçüp tartmak zo­runda hissetmekten özgürleşmişti. İnsanlar hakkında, öğren­memesinin daha iyi olacağı bilgileri keşfetm ekten özgürleş­mişti. Yeni sevgili bulmak için girilen cilalı randevu sitele­rinden de kurtulmuştu. Ve bütün bunlar en azından bir süre

178

Aşk Burada Çekmiyor

daha New York’lu senatörlerin kim olduğunu öğrenm em e­sine değerdi.

Tracy’nin hamileliği ayyuka çıkmıştı; bombeli kamı git­tikleri her yerde insanların ilgisini ve dokunma isteğini uyandı­rıyordu ve E vie, Stasia’mn da bebek bekleyip beklemediğini merak edip duruyordu. Bütün arkadaşlarının bebekten haberdar olduğunu ama sinirinin bozulacağını düşündüklerinden ondan sakladıklarını düşününce kamına bir sancı saplanıyordu. Arka­daşlarına karşı çoğu zaman güçlü görünmeye çalışıyordu, ama kimi kandırıyordu ki? Jack’le ayrıldıkları andan itibaren çok daha keyifsiz bir ruh haline bürünmüştü ve bunu gizlemek için yaptığı gönülsüz çabalar da pek ikna edici sayılmazdı.

Bir hafta boyunca merak içinde kendine işkence ettikten sonra havayı koklamak için Caroline’ı aramaya karar verdi.

Caroline’ın evindeki telefonu tamdık aksanlı bir kadınaçtı.

“M ichael’lann evi buyurun?”Evie, arkadan gelen kızların gülüşlerini ve Jerom e’un,

“Kaçsanız iyi olur yoksa sizi yakalayacağım!” diye bağırışını duydu. Bir Wall Street titanının ufaklıklarla birlikte maska­ralık ettiğini düşünmek çok tuhaftı.

“Caroline’la görüşebilir miyim? Ben Evie Rosen.” Ken­disini tanıtmak zorunda kalmak sinir bozucuydu ama o ken­diliğinden söylemese kadın, “Kimin aradığını söyleyeyim?” diyecekti.

179

Elyssa Friedland

Kâhyanın, “Bayan M ichaels, Bayan Rosen arıyor. M ü­sait m isiniz?” dediğini duydu. Lanet hizmetçi bile onun evli olmadığını biliyordu. Caroline ve Jerom e m uhtem elen dört ciltlik evlilik albüm lerinin sayfalarını çevirirlerken bahtsız bekâr arkadaşları E v ie’den bahsediyorlardı. Ayrıca şu, “Bayan M ichaels” olayı da çok yapmacıktı. Bundan beş yıl önce olsaydı kadının şöyle demesi gerekirdi: “Bayan M icha­els, Autom atic S lim s’in erkekler tuvaletinden Bayan Ro- sen ’ın sizi sürükleyerek çıkarmasını ister m isiniz? Güvenlik gelm ek üzere de.”

Caroline çabucak telefonu alıp nefes nefese konuştu: “Evie senin aram ana çok sevindim . Sana harika haberlerim var. Am a önce babaannen nasıl? Jerome, Sloan-Kettering’de birkaç tane mütevelli tanıdığını söyledi. Araya adam sokmak gerekirse aklında olsun.”

“Teşekkürler ama işler yolunda görünüyor. Babaannem ürkütücü derecede sakin ve bunun nasıl olduğunu pek anla­yamıyorum. Ee, neymiş bu harika haber?”

“Sana süper birini ayarlıyorum .”Evie, telefonu daha sıkı kavradı. Caroline ona sık sık bi­

rini ayarlam ayı tek lif etmezdi. Eğer Tracy bunu deseydi ona kocasının hippi arkadaşlarından birini ayarlayacağından şüp­helenip kesinlikle ilgilenm ezdi. Stasia’nın yıllar içindeki gi­rişim lerinden anladığı kadarıyla da onun tek kriteri adamın erkek ve bekâr olmasıydı. Paul ve George da çok az hetero- seksüel erkek tanıdıklarım söyler ve ona birini ayarlayam a- dıkları için sık sık özür dilerlerdi. Ki aslında Evie öylesine

180

Aşk Burada Çekmiyor

biriyle çıkm ak istem ediğinden bunda bir sorun yoktu.“Çok yakışıklı biri,” diye devam etti Caroline. “Siyah saç­

ları dalgalı ve gür. Koyu renk gözleri var ve de uzun boylu.” “Devam et.”“Zeki ve başarılı,” diye devam etti Caroline. “JCM Ca-

p ita l’da Jerome için yani JeromeMa birlikte çalışıyor. Altı ay önce başladı. Onunla şirket gezisinde tanıştım. İyi okullara falan filan gitmiş. Bunları önemsediğini biliyorum .”

Bunları gerçekten önem siyor muydu, yoksa dışarıdan nasıl göründüğü mü önemliydi? İkisinin de geçerli olduğunu düşündü. Caroline bu adam ın zeki olduğunu söylüyordu, yani başka bir şekilde onaylanm aya ihtiyacı yoktu öyle değil mi? Arkadaşlarının karşısında açık bir kitap gibi olması ca­nını sıktı. Sıklıkla harika bir adam la tanışm ak istediğinden ve özgeçmişini hiç umursamadığından - “Hoş ve zeki olduğu m üddetçe” onun sloganı g ib iyd i- bahsederdi ama işte Caro­line hiç düşünm eden bunu yüzüne vurmuştu. Üstelik bunlar­dan “ falan filan” diye bahsetmişti.

“Hangi okula gittiğini um ursam ıyorum ,” dedi Evie b i­linçli bir şekilde uydurarak. “Başka?”

“İsmi Harry Persophenis. Ailesi Yunan.”Kafasındaki John Stamos resmi tamamlanmıştı.“Neyse işte numaran onda var ve seni arayacak. E-posta

adresini istedi ama ona bilgisayarının bozulduğunu söyledim. Senin çatlağın teki olduğunu düşünmesini istem edim .”

Evie bunun için minnettardı. İnterneti kullanmayı bırak­masını arkadaşlarının algılaması bile yeterince zorken bir de

181

Elyssa Friedland

randevuya çıktığı kişilere bunu anlatmak istemiyordu. Stasia hakkında bir şey sorm amaya karar vererek C aroline’a teşek­kür ettikten sonra telefonu kapadı. Evie günün kalanını yeni randevusunu düşünerek iyim ser bir havada geçirdi. Z ihninin saçma sapan düşüncelerle dolm asına izin verdi: İki yıl sonra Jack’in Türk işi düğününden çok daha güzel bir m erasim le bir Yunan adasında evlenecekler, Harry kendi ofisini açmak için Jerom e’un ofisinden ayrılacak, Evie de burada, şirket içi danışmanlık konusunda alanında uzman b ir dava vekili kad­rosunun başına geçecekti.

Canlanmış bir şekilde kendisini şımartıp kendi bloğunda yer alan tatlı bir butikten yeni bir kazak aldı ve sonra da nasıl olduğunu sormak için Bette’yi aradı. Gayet sıradan bir tavırla da yakında biriyle buluşacağından bahsetti. Bu bilgiyi B ette’yle paylaşm ak oldukça cesur bir hamleydi, çünkü ba­baannesi her an, “A ilesiyle tanıştın m ı? Ne iş yapıyorlar­m ış?” diye sorabilirdi. A ralarındaki iki neslin farklarını ve biriyle çıksa bile ailelerle tanışm anın altı aydan önce söz ko­nusu olmadığını ona açıklamak Evie için epey zorluydu. Yani en azından E vie’nin durum unda böylesi daha güvenliydi.

Bette, Jack’le ilk tanıştığında ona soyadını üç defa tekrar ettirm işti. “K iplitz mi dedin?” “H ayır babaanne, Kipling dedi.” Bunun ardından Bette sohbetleri sırasında şaha kalk­mış bir şekilde eski İbranice deyişler söyleyip Jack’in şaşırıp şaşırm adığını kontrol etm eye çalıştı. Tatmin olmadığından ya da en azından emin olmadığından dolayı Jack’e doğrudan ailesinin L ondra’da hangi sinagoga gittiklerini sordu. Jack

182

Aşk Burada Çekmiyor

yan Yahudi olduğunu açıkladığında Bette neredeyse kekini yutam ayıp boğuluyordu. Evie, B ette’nin oracıkta kalbinin duracağından korktuğu için ona Jack ’in anne tarafından - yani sözüm ona “asıl” taraftan- Yahudi olduğunu açıkladı.

“Pek güzel canımm içi,” diye yanıtladı Bette. “Keyfine bak.”

Pardon? Babaannesine kim izinsiz bir lobotomi yapmıştı

böyle?“Söylesene Evie, Doktor G old’la görüşm en nasıl geçti?

Sence emin ellerde m iyim ?”“Kesinlikle. Aynca arkadaşımın ondan eğitim almış olan

kocasına da sordum ve Doktor G old’un harika bir cerrah ol­

duğunu söyledi.”“Onunla yeterince zaman geçirdin mi? Umarım o saçma

sapan spor derslerinden birine gitmek için acele etmemişsin- dir.”

“Zum ba m erkezinden çıkm ayan sensin, ben değilim . Doktor G old’la uzun süre konuştum m erak etme. Ne kadar başarılı biri gibi görünse de onun am eliyat yapması için o kadar beklem ek bence çok saçma. Patoloji sonucunun ne o l­duğunu bir an evvel öğrenm ek istem iyor m usun?” Evie tıp term inolojisiyle konuştuğu için kendiyle gurur duydu.

“Hayır. Ben kararımı verdim ,” dedi Bette katı bir tavırla ve Evie konunun kapandığını anladı.

Telefonu kapadıktan sonra Batı 78. C adde’deki bir aile işletmesi olan Dino-Kitap adlı dükkâna yollandı. Yukarı Batı Yakası’ndaki m ega-m ağazalar hariç her şeyin nesli tükendi-

183

Elyssa Friedland

ğinden Evie dükkân sahiplerinin mağazanın isminin ne kadar yerinde olduğunu fark edip etmediklerini merak etti. Dükkân sahiplerinin üniversite çağındaki kızı olan ve son birkaç haf­tadır tanıdığı S te lla ’ya el sallayıp New York Spaces, Elle Décor ve Veranda dergilerinin son sayılarıyla birlikte tu­runcu renkli armut koltuğa yerleşti. Evie burada oturup der­gilerini okurken S te lla’nın teslim at kutularını açm asını izlemeye ya da m anzaralarını kapatacak olan yeni binanın inşaatı hakkında şikâyet eden m ahallelileri dinlem eye alış­mıştı. Bu ufak tefek alışverişler ve sohbetler, kendisini sem­tine daha bağlı hissetmesini sağlıyordu; oturduğu semti hep sevdiğini iddia ederdi ama sürekli ofiste vakit geçirdiğinden burayı o kadar iyi tanıyamamıştı.

Sığındığı dergileri incelerken Evie zihninde, Pinterest’in bile yardım ı olmaksızın nasıl kapsamlı bir pano oluşturdu­ğuna şaşırdı. Park Avenue’deki art-deco tarzındaki bir ev öy­lesine baş döndürücüydü ki Evie o anda stüdyo dairesine orta halli b ir yenilem e yapm aya karar verdi. O rtaklık hayali devam ederken takibe aldığı o tek yatak odalı daireyi artık tutamayacağı için bir teselli ödülü olacaktı. M utfağı yeniden

boyayacaktı (Gök mavisi olabilir miydi?) ve sadece bir tane, kaliteli bir mobilya alacaktı. Fran, Hanukka* için kendisine vereceği hediyenin parasını ona önceden vermekte kesinlikle bir sakınca görmezdi.

Evie, bir dilim pizza aldıktan sonra bir poşet dolusu der-

• “Işık Bayramı "ya da “Yeniden Adanma Bayramı " olarak da anılan ve sekiz gün süren bir Yahudi bayramı, (ç.n.)

184

Aşk Burada Çekmiyor

giyle eve dönüp en rahat pijam alarını giydi. Kanalların ara­sında gezinirken Yunanlı H arry’nin kaç model olduğunu bil­m ediğini fark etti. Caroline onun Jerom e’la iş ilişkisi konusunda da m uğlak konuşm uştu. A dam ın okuldan yeni mezun mu yoksa Jerom e’un yüzüncü üniversite toplantısın­dan tanıdığı biri mi olduğunu m erak etti. Bir anda John Sta- mos, Aristotle O nasis’e dönüşmüştü. Kendisi için bir keşif yapmasını um arak Tracy’yi aradı.

Telefonu dokuz defa falan (gerçi beşinciden sonra say­mayı bırakm ıştı) çaldıktan sonra Tracy’nin kocası Jake açtı.

“Efendim ?” Sesi afallam ış gibiydi.“Ben Evie. İyi m isin?”“Evet, çalışıyorum da. Yaratıcı bir dönüm noktasında

olduğumu hissediyorum .”

“Öyle mi? Ne çalışıyorsun peki?” Bu defa ne olduğunu merak etti. Şiir m iydi? Yoksa Afrika Davulu muydu?

“ Son senaryom da büyük bir potansiyel olduğunu hisse­diyorum. Kahram anım ın kırılganlığının ortaya çıktığı sah­neyi gözden geçiriyordum. Piyano hocasının babaannesinin kilerinde onu taciz ettiğini öğreniyoruz. Bu proje için ger­çekten iyi bir yönetm en bulmam lazım.”

Senaryo yazarlığıymış. Evie bunu düşünememişti,“Eh, iyi şanslar.” Birkaç ay önce sözüm ona üzerinde

çalıştığı çocuk şarkılarına ne olduğunu sormaya cesaret ede­medi. “Tracy orada m ı?”

“Evie, tam da konuşm ak istediğim kişi,” diye şakıdı Tracy telefonda. Evie bugün ikinci kez bunu duyuyordu. Ar-

185

Elyssa Friedland

kadaşları ona e-posta atamayınca bir sürü önemli haber bi­rikmiş gibiydi.

“Öyle mi? Neden acaba? Ayrıca Jake ne yapıyor? Artık senaryo yazdığını bilmiyordum.”

“Yazıyor işte. Bir sürü projeyi aynı anda yürütüyor,” diye yanıt verdi Tracy savunmaya geçercesine.

“Anladım. Fark edememişim. Ee, sen benimle ne konu­şacaktın?”

“Sana bir iş bulduğumu söylemek için arayacaktım. İşsiz olduğun ve bilgisayar kullanmayı reddettiğin için ken­dine nereden başka bir, şey, gelir kaynağı bulacağını merak ediyordum. Ama görünen o ki şanstı günündesin.”

Evie pencereden dışarıya, caddeye baktı. Hava karan­lıktı ama karşı taraftaki binadaki dairelerden birinde her iki yanında da bir yığın evrak bulunan, bilgisayarının başına gö­mülmüş adamın siluetini seçebiliyordu. Adam acayip üretken görünüyordu, bakışlarını gökdelenin başından sonuna kadar gezdirdiğinde diğer katlardaki çoğu kişinin de aynı şekilde olduğunu gördü. Son birkaç aydaki en ticari aktivitesi, ban­kaya gidip elli dolar para çekmek oluyordu. İşe geri dönmesi gerekiyordu. İşi olmazsa, Bette’yi çok fazla kafasına takacak, hem kanserden öleceği için endişelenecek hem de aşk haya­tıyla ilgili kafasının etini yediği için onu öldürmek isteye­cekti.

“Tamam, hangi şirket? Nereden duydun?”“Şey, avukat olacak bir sürü insanla birlikte çalışacak

olsan da burası bir firma değil,” dedi Tracy ve Jake’ten ken-

186

Aşk Burada Çekmiyor

dişine üç kaşık Napolitan dondurmasından getirmesini istedi. Evie, sadece dokuz aylığına da olsa ve doğumdan sonra ko­caman görünecek bile olsa şu an Tracy’nin canının her iste­diğini yeme özgürlüğünü kıskandı. Evie’nin buzluğundaki kırk kalorilik, şekersiz meyve çubukları tatlı kavramına adeta bir hakaretti.

“Yani hocalık işi mi? Hukuk okullarından biri beni işe alsa öğretim üyeliği yapabilirim. Gerçi yeterli deneyimim yok.”

“Hayır. Çok daha iyisi. Benimle çalışacaksın. Brigh- ton’da.” Tracy kelimenin tam anlamıyla ciyakladı.

“Sen neden bahsediyorsun? Lisede hocalık yapamam ben.”

“Hocalık değil. Avukatçılık. Ya da işte adı her neyse. Brighton’ın dahili danışmanı hakkında gelir vergisi sahteci­liğinden soruşturma açıldı. O yüzden kalıcı birisi için güven­lik incelemesi yapılıncaya kadar onun yerine geçici birini arıyorlar. Ben de seni önerdim.” Tracy adam sanki hastalık izni almış gibi söylemişti bunu.

“Benim bu iş için yetkin olduğumu sanmıyorum, Trace. Bir okulu temsil etmek hakkında hiçbir şey bilmiyorum.”

“Görünüşe göre hukuki işlerin çoğu, okulla bağlantısı olan büyük şirketler tarafından ücretsiz olarak yapılıyormuş. Sen daha ziyade bağlantı kuran biri olacaksın. Ayrıca okul müdürü Baker Smith’te sekiz yıl çalışmış birini önerince çok memnun oldu. Seninle hemen tanışmak istiyor.”

Evie buna çok şaşırmamıştı. Şirketin adı ona epey bir

187

Elyssa Friedland

sükse sağlıyordu. Bu da özlediği başlıca şeyler arasındaydı.“Gerçekten minnettarım. Gerçekten. Ayrıca paraya da

ihtiyacım var. Ama avukatlığa devam edip etmeyeceğimden bile emin değilim. Belki de başka bir şeye en baştan başlama şansıdır bu benim için. Yani yön değiştirmek falan için.”

“Peki ne yapacaksın?”Evie’nin buna bir yanıtı yoktu.“O halde tamam. Sen okul müdürünü arayıp bir randevu

ayarla. Birbirimizi sürekli görmek çok eğlenceli olacak. Gerçi işe daha ne kadar devam edebileceğimden pek emin değilim.”

“Neden ki?”Tracy boğazını temizledi. “Rahim ağzım kısalıyormuş

mu, yumuşuyormuş mu ne, bilmiyorum. Jake korkudan çıl­gına dönüyor. Doktorum da yatak istirahatinin gerekebilece­ğini söyledi.”

“Tatlım çok üzüldüm. İyi olduğuna emin misin?” Evie’nin doktoru ona böyle bir şey demiş olsaydı muhteme­len hamilelik günlerinin kalanını amuda kalkmış vaziyette geçirirdi. Evham ve hamileliğin bir arada süper bir ikili ol­mayacağına şüphe yoktu.

“Sorun yok. Bir sürü kadın yatak istirahati alıyor. Uma­rım yine de seks yapabiliriz.”

Tracy, hamileliğinin şu aşamasında doyumsuz bir azgın­lık içindeydi, ki ilk üç aylık dönemdeki aralıksız kusmalar­dan sonra bu gayet hoş bir değişimdi. Geçen baharda sınıfın­daki kızlara asla seks yapmamalarını, çünkü bunun sabah bu-

188

Aşk Burada Çekmiyor

lantılanna sebep olduğunu söylüyordu. Bu cinsel perhiz hak­kında pek alışılmadık bir ders olsa da Tracy ders sırasında o kadar çok küsmüştü ki, Evie sınıftaki kızlardan birkaçının cinsel ilişkiye girmeden önce bir kez daha düşündüğünden emindi. Evie, Tracy’den, şehirli çocukların artık her şeyi dört yıl önceden deneyimlemeye başladıklarını öğrendiğinden, bu gayet de yararlı olmuş olabilirdi.

“Sana şans diliyorum. Ah, kapamadan önce benim için Harry Persophonis ya da Persophole ya da işte öyle birine bakmanı istiyorum. Sen bana iş buldun, Caroline da bana bi­rini ayarladı. Jerome’un ofisinde çalışıyormuş. Adamın kaç yaşında olduğunu öğrenmeye çalışır mısın? Moruk çıkma­sından korkuyorum.”

“Evie seni seviyorum ve interneti bırakma kararını des­tekliyorum. Açıkçası benim denemek için kendimde o gücü bulamayacağım bir şeyi deneyimliyorsun. Ama bunu yapa­caksan doğru şekilde yapmalısın. Ben senin yedek Goog- le’cın olamam.”

Evie telefonda homurdandı. “İyi, bakma. Ama adam ce­binde takma dişleriyle gelirse benim için öldün demektir.”

“Aşın mübalağa yaptıklannda öğrencilerimin notlannı kırdığıma göre seni sınıfta bıraksam yeridir,” dedi Tracy. “Bu arada interneti ne kadar süre daha kullanmamayı düşünüyor­sun. Oldukça zorlayıcı bir durum.”

“O kadar çılgınca değil. ‘İnternet Beyinlerimize Ne Ya­pıyor?’ diye bir kitap var, okudun mu?”

“Yo, hayır. Sen?”

189

Elyssa Friedland

Evie, Tracy’nin telefona ters ters baktığını hayal edebi­

liyordu.

“Henüz okumadım ama okuyunca karan m da ne kadar

haklı olduğumu göreceğime eminim.” Bu kitabı ona, Dino-

K itap’taki Stella önermişti.

“Bana da anlatırsın. Ben ciddiyim ama. New York Ti­mes'm senin hakkında bir film yapm asını mı bekleyecek­

sin?”

“Kesinlikle hayır. Otuz beşinci yaş günüme kadar kul­

lanmayacağım,” diye açıkladı Evie, bu yanıtın ona bu kadar

doğal gelmesine acayip şaşırmıştı. 29 M ayıs’a kadar dayanıp

dayanam ayacağından emin değildi ama gayet mantıklı bir

hedefti. Sonuçta son doğum gününde Facebook’ta sadece

otuz üç tane “Doğum Günün Kutlu Olsun” mesajı aldığı için

yıkılmıştı. Ayrıca interneti kullanmayı haziranda bırakmıştı.

Bu da neredeyse bir yıllık bir süre demekti ve bu döngüsel

sürenin rahatlatıcı bir yanı vardı.

Telefonu kapadığında yoıganının altına kıvrıldı, ayaklan

yatağının ucundaki sahte yılan derisi kaplı pufa değiyordu.

Geçici bile olsa Brighton’daki işte çalışmaya başlarsa o ba­

yıldığı cilalı, gri lake komodinleri alabilirdi. Yaşam alanına

yapacağı orta halli yenileme kesinlikle ekstra bir desteğe ka­

vuşurdu. Yorganına sıkıca sanndı. Yumuşacık çarşaflara

değen teni ürperdi. İşini kaybetmişti, Jack 'i kaybetmişti ve

çok sevdiği babaannesini de kaybetme ihtimali vardı. Sanal

190

Aşk Burada Çekmiyor

dünyadan uzaklaşmıştı; BlackBerry’si şimdi şirkette işe baş­

layan yeni ve hevesli bir çalışanın elinde, bilgisayarı da gölün

çamurlu sularının dibindeydi. Ama yine de uykuya dalmak

üzereyken karıncalanan ayak parmaklarından kızarmış ya­

naklarına dek, bedeninin hafif bir umut kapladı.

191

k

DOKUZUNCU BÖLÜM

ZırriTr! Z ırm r! Zırm r! Zil sesi kesilmiyordu. Evie, sarı boyalan dökülen duvardaki bronz zilin çalmasını izlerken panikledi. Kalemini daha sıkı kavradı ama parmaklarına kramp girdi. Spazmlan geçirmek için parmaklarını oynattı.

Sırasının üzerinde duran kâğıdın tepesindeki soru şey­leydi: Karanlığın Yüreği kitabındaki fildişi sembolizmini tar­tışın. Conrad ’ın bu sembolizmi bilinçli olarak kullandığını düşünüyor musunuz? Fildişinin rolüne ilişkin diğer olası yo­rumlamalar nelerdir ve bunlar kitabın genel teması içinde nasıl bir yer edinir?”

Lanet olsun! O kitabı okumamıştı bile. Hatta bunun ödev verildiğini bile hatırlamıyordu. Bütün sınıf arkadaşla­rının sıralarının üzerinde sayfalan kıvrılmış ve okunmaktan yıpranmış kitabın kopyaları duruyordu. Bu nasıl mümkün olurdu? Evie her zaman A alan bir öğrenciydi.

Elini bile sürmediği bir kitaptaki sembolizm hakkında yazı yazması isteniyordu. Ve lanet olası zil de çalmaktaydı. Ders nasıl bitmiş olabilirdi? Önündeki sayfaya baktı. Sayfa

192

Aşk Burada Çekmiyor

bomboştu. Normalde altmış dakikalık sınav süresince üç ya da dört sayfa doldururdu. F alacaktı.

Zil gittikçe daha yüksek sesle çalmaya başladı. Neden durmuyordu ki? Öğretmen kâğıtları toplamak üzere geli­yordu. En sevdiği öğretmen olan Bay Londino’ya finaldeki bu berbat performansını nasıl açıklayacaktı? Belki yalan söy­leyerek ailesinden birinin hasta olduğunu söylerdi. Bir dakika ama bu doğruydu.

Zil, cehennemi gürlemesiyle çalmaya devam etti. Sınav kâğıtlarını toplamak üzere Bay Londino yerine Jack’in gel­mekte olduğunu gördü. Onun kâğıtları topluyor olması hiç mantıklı gelmese de sınıf arkadaşlarının hepsi rahat bir ta­vırla kâğıtlarını ona teslim ediyor, o yanlarından geçerken onunla sohbet ediyorlardı. İşaretparmağının etrafında bir yara bandı vardı. Yine bir şey doğrarken kesmiş olmalıydı. Ma­sasında, kanadına bir numara yazılı bir kurdelenin tutturul- duğu, dolgun bir hindi vardı.

“Evie bitirdin mi? Süre doldu.” Soluk bir kot pantolon ve kareli gömlek giymiş olan Jack, sırasının yanında duru­yordu. Arka cebine tıktığı önlüğünün yarısı dışarı taşıyordu ve bağcıklarında gözle görülür kahverengi lekeler vardı. “Kalemini bırakmalısın.”

Evie kafasını kaldırmak istemiyordu. Yüzünde makyaj yoktu. Kıyafetleri birbiriyle uyumsuzdu. Bir önceki gece saat bire kadar oturduğunu Jack’le gülüşüp seviştiklerini hatırlı­yordu. Peki o zaman neden şu an ona bir yabancıymış gibi dav­ranıyor, herhangi bir öğrenciymiş gibi smav kâğıdım istiyordu?

L

193

Elyssa Friedland

“Ü zgünüm Jack, b iraz daha zam ana ih tiyacım var. L ü t­

fen daha sonra yine gel.” Evie kafasın ı kald ırıp baktı. K arşı­

sındaki Jack falan değ ild i. J a c k ’in ak san ınm tu h a f b ir

versiyonu o lan C ockney aksan ıy la konuşan , lisedeki İng i­

lizce hocasıyd ı. B ay L ondino elin i uzatınca E vie, adam ın

göm leğinin a ltından görünen, pazısındaki şiir dövm esini fark

etti am a “elem ” haricinde h içbir kelim eyi çıkaram adı. A dam ,

E v ie’nin elinden kâğıdını çekerken Evie her ne kadar k itap ­

çığa um utsuzca yapışm aya çalışsa da parm ak lan ve bilekleri

işlevsizdi.

A yrıca zil de hâlâ gü rü ltüy le çald ığ ından B ay L ondi-

n o ’ya beş dak ika daha verm esi için duyulab ilir b iç im de yal-

varam ıyordu.

B ir anda kalın sesli b ir kadın ın , D ow Jones h isselerin in

yükseldiğini, sonbahar başlangıcı hisse senedi p iyasa lan için

kötü b ir zam an o lduğundan bu durum un sıra dışı o lduğunu

söylediğ in i duydu. A m a bu hiç m antıklı değildi. F inal sınav­

ları her zam an ilkbaharda o lurdu. O zam an neden bu kadın

haberlerde eylül ay ından bahsed iyordu?

E v ie’nin içine dolan panik hissi yerini kafa karışıklığına

b ıraktı ve haince uzun geçen delirm e h issinden sonra da her

şey aydınlandı. Yastığın altına göm düğü elini o radan çıkardı.

K an akışı olm adığından eli karıncalarım ıştı. D uyduğu zil sesi

saatin alarm ıyd ı, ki o da beş dakika boyunca gittikçe artan

b ir sesle çald ık tan sonra o tom atik o larak haberlere geçm işti.

H epsi rüyaydı. Son s ın ıf İngilizce dersinden kalm am ış

o lm ak ne büyük rahatlam aydı. G erçekte, o dersten A alm ış

194

Aşk Burada Çekm iyor

ve Karanlığın Yüreği hakkındaki kapsam lı yon ım u sayesinde

de üniversiteye hazırlık dersinin sınavından beş puan alm ıştı.

A m a b ilinçaltında b ile olsa Ja c k ’i görm ek onu hassaslaştır­

m ıştı. A yrıldıkları geceden beri - k i bu neredeyse b ir yıl ön­

c e y d i- onu n yüzünü b ö y leşin e y ak ından gö rm em işti.

F acebook’taki fo toğrafları -h a n i şu sırıtan b ir dam at o larak

poz v e rd ik le r i- en iy ileri b ile ne t değ ild i. A m a onun asıl

yüzü, belli be lirs iz e lm acıkkem ik leri ve k a şla rından birin i

ik iye bölen , k ayak kazasından ka lm a yara iz iy le karşısına

ç ıkm ış, uyu rken ona gö rünm üştü . Ü stelik de çok yak ışık lı

görünüyordu, özellik le de e tine dolgun b ir kuş o larak hayal

e ttiği karısıy la . T ü rk iy e ’den gelen hindi*.

Yataktan kalkarken rüyayı analiz etm ek için Freud’a ihti­

yaç olm adığını düşündü. O gün, Brighton’ın okul m üdürü, oku­

lun m ezunlarından ve m eşhur b ir Shakespeare eğitm eni olan

Thom as T hane’le iş görüşm esi yapm ak için liseye gidecekti.

Jack’in onun öğretmeni olarak belirmesi -o n a not vermesi, smav

yapması, kendisini küçük hissettirm esi- kısmı da REM -uyku-

sunun gerçekliği çarpıttığı anlardan biriydi sadece.

Ç ab u cak ince kare li, m uhafazakâr b ir anvelop e lb ise

giyip b ir avuç dolusu kare y u la f gevreğin i m ideye indirdi ve

apartm an ın ın d ışından b ir taksi çev ird i. S ü rücüye B righ-

to n ’ın adresin i verirken cep telefonu çaldı.

“Selam Trace. G örüşm eye gitm ek üzere yo lday ım .”

“B iliyorum . Sana şans d ilem ek için a rad ım .”

* Burada, İngilizcede yazılışları aynı olan Türkiye ve hindi (Turkey) sözcüklerine gönderme var. (ç.n.)

195

Elyssa Friedland

“Teşekkürler, iyi hissediyorum kendimi. Bana ne sora­cağını tahm in edem iyorum . Saldırgan hisse devri deneyim i­min okulla pek ilgili olacağını sanm ıyorum .”

Evie, Baker Sm ith’teki işinden referans verince hiç tah­min etmediği bir şekilde nostaljik hissetti. M arianne’in yeni işe başlayan çalışanı, E vie1 den daha çok sevip sevm ediğini, Calico birleşm esinin Venezuela’daki em tia krizi yüzünden raydan çıkıp çıkm adığını m erak etti. Annie son aradığında Evie ofis dedikoduları alm aya çalışmış ama pek bir şey öğ­renememişti. A nnie’nin yanıtları daha ziyade şöyle olmuştu: “Son zam anlarda M arianne’in oradan geçm edim ,” , “Califor­nia ofisindeki çalışanların ortak olup olm adığına dair hiçbir fikrim yok,”, “D onm uş yoğurt m akinesi iki koca haftadır bozuk ve kimsenin um uru bile değil.” Ofisteki Gossip Girl hayranı arkadaşı Pierce’e yaptığı aramalardan da kayda değer bir şey elde edememişti: “Kusura bakma Evie, patron bey iki adım ötem de olduğundan şu an dedikodu yapam am .”

“Ah, m erak etm e,” diye güvence verdi Tracy ona. “M ü­dürün takm a adı Uysal T hane’dir, çünkü çok yum uşak bir adamdır.”

“Eh sanırım bu benim için iyi bir şey. Seni çıkınca ara­

rım ,” dedi Evie.“Bir dakika, bir şey daha var. Em inim bahsi açılm az

ama açılırsa da internete girmediğin m eselesinden bahsetm e­men daha iyi olabilir.”

“Evet, hukuki araştırm a yapm am gerekirse sorun olabi­lir.” Evie internet orucunu bir işle birlikte nasıl sürdürebile-

196

I

Aşk Burada Çekmiyor

ceği konusunda düşünmüştü bile. İnterneti sadece, kesinlikle gerekli olduğu takdirde iş için kullanacağına yemin etmişti. Baştan çıkarıcı bir reklam sayfası beliriverirse de interneti kapatacak ve eski moda yöntemlerle avukatlık yapmanın yol­larını araştıracaktı.

“Hem o hem de Brighton teknolojiyi el altında bulun­durm aya aşın önem veriyor. ‘Çocuğunuza Google Kullana­rak Parlak Bir Gelecek Edinmeyi Ö ğretin’ ya da ‘Çocuğunuz Geleceğin M ark Zuckerberg’i m i?’ gibi konferanslara ev sa­hipliği yapıyor. Herhalde aileler de böylelikle sürekli tele­fonlarına baktıkları için kendilerini kötü hissetmiyorlar.’’

“ö ğ ğ .”“Aynen. Yönetim , fakülte üyelerinin s ın ıf listesini ince­

lemesini bile öneriyor, ki bunun anne babaların kim olduğuna internetten bakmak olduğuna adım gibi eminim. Kulağa kor­kunç geldiğini biliyorum. Am a gerçekten cömert birkaç aile olmasa okul hiçbir m addi bağış yapamazdı. Keşke bu para­ların bir kısmını da New O rleans’taki öğrencilerime aktara- bilseydim .”

Evie, Jerom e ve Caroline’in, Grace, ağzında gümüş ka­şıkla doğan diğer yarım metrelik ilahların arasına katılabilsin diye prestijli bir yuvaya cömert bir bağış yaptıklarını hatır­ladı. Üstelik bu sadece Parm ak Boyamaya Giriş içindi. Evie lisede ödeyecekleri bağışlan hayal bile edemiyordu.

“Anladım. Zaten konunun açılm ayacağından eminim. Ya çıkınca seni aranm ya da belki sınıfına uğrarım . Bu işi ayarladığın için tekrar teşekkür ederim.”

197

Elyssa Friedland.

Evie, telefonunu çantasına atıp taksinin arka koltuğunda gözlerini ön koltuktaki televizyona dikti, sürekli tıkalı bir tra­fiği olan M anhattan’da dolanırken vakit geçirm eye yarayan şahane b ir icattı bu. Ekranda, beyaz önlüklü, büyükbabaları andıran bir adam tarafından tartaklanan, ipeksi küt saçlara sahip yan çıplak, hoppa bir haber spikeri gördü. Kafasını da­ğıtm aktan m em nun bir şekilde sesini açm ak için ekrana eğildi.

“ İşte, ellerinizi bu şekilde yapıyorsunuz,” dedi beyaz önlüklü adam sanki havaalanı yönündeki trafiğe yol verirce­sine iki parm ağını uzatarak, “Ve göğsün etrafında saat yö­nünde çevirerek herhangi bir şişlik ya da kitle olup olm adı­ğını kontrol ediyorsunuz. Eğer isterseniz sıkıştırabilirsiniz de ya da yukarı aşağı hareketler de yapabilirsiniz. Duştayken en fazla bir dakikanızı alacaktır.”

E vie’nin büyük bir rahatlam ayla doktor olduğunu anla­dığı yaşlı adam, ulusal bir kanalda kadının sadece dantel bir sutyenle kapalı göğüslerini sıkarken haber spikeri yüzündeki plastik gülümsemeyi koruyordu.

“Teşekkürler, Doktor Liman. Oldukça açıklayıcı oldu.” K adın kırm ızı bluzunun düğm elerini kapam ak için durdu. Güm üş rengi, gür saçlara sahip, kadından on yaş daha büyük görünen şık giyim li yardım cı spiker de yüzünde bir tebes­sümle kameraya doğru eğildi.

“Tabii JoAnne, eğer evde bu testi senin için yapacak biri varsa çok daha iyi olur.” Kameraya alışık olmadığı belli olan doktor tuhaf bir şekilde dikilip onları izlerken spikerler kı­

198

Aşk Burada Çekmiyor

kırdadılar. Evie televizyonu kapatırken düzgün bir m uayene için Doktor G old’un önerdiği hekimi araması gerektiğini dü­şündü.

Brighton-M ontgom ery, Yukarı Batı Yakası’nın kuzey uçundaydı, Tracy’nin söylediğine göre bütün öğrenciler de o civarda oturuyorlardı. Okul, çok hoş, kırmızı tuğladan bir binadaydı; dördüncü katından bir Am erikan bayrağı, bir de üzerinde bir aslan başının olduğu altın rengi ve lacivert bir bayrak sallanıyordu. Okulun m erm er basam aklı girişini, süslü, ferforjeden tırabzanlar çerçeveliyordu; Evie basam ak­ları çıkarken bunlara hayranlıkla baktı. Bina, liseden ziyade bir elçilik binasına benziyordu.

Ders başlamış olmalıydı çünkü koridorda boş boş dola­nan sadece bir iki öğrenci gördü. Ön ofiste, pek de hukuki görünm eyen, m üdürün Keli (“Sonu i ile bitiyor!” diye gu­rurla bildirm işti) adındaki asistanı E vie’yi karşıladı. M üdür Thane beklenm edik bir şekilde Paris’ten gelen “saygın” bir mezunla öğle yemeğine çağrıldığı için görüşmeyi kendisinin yapacağını açıkladı. K eli’nin bilgisayarının ekranındaki kedi fotoğraflarından kolaj ve kadının ha bire “ falan” dem esi E vie’yi oldukça rahatlattı. Kelly, E vie’nin özgeçmişini bir dakika kadar inceledikten sonra ona çalışm a tarzına ve Brighton’da çalışm anın onu neden heyecanlandırdığına iliş­kin birkaç kolay soru sordu.

Görüşme bittikten sonra Evie, binanın dışında bir süre takılıp T racy’nin öğle yemeği arasını bekleyip beklememeyi düşündü. Parmaklarını tırabzanın soğuk m etalinde gezdirir-

199

k

Elyssa Friedland

ken ferforjenin verdiği hisse kendini bıraktı. Baker Smith’ teki her şey, en iyi İtalyan mobilyaları ve şık ofis ekipman­larıyla yepyeni ve modemdi ama tarihi bir şeylerle çevrili olmak çok daha tatmin edici bir histi. Birkaç öğretmen ön kapıdan hızla çıkıp şüpheli bir merakla onu süzünce Evie yo­luna devam etti. Basamakları inip köşeden sola döndü ve Le- xington’a doğru yola koyuldu.

Semt birden kötüleşti ve Evie’nin etrafı köhne şarap dükkânları ve sosyal konutlarla çevrildi. Sokaklar, yangın musluğunun etrafında dans eden çocukların sıska ayak bi­leklerinin etrafında fırıl fini dönen yırtılmış şeker kâğıtlan ve teneke kutularla doluydu. New York şehri bu anlamda ina­nılmaz bir yerdi, herhangi bir yöne doğru birkaç blok gitti­ğinizde bambaşka bir dünyanın içine girebiliyordunuz.

Evie, Brighton’daki öğrencilerin sosyal yardım prog­ramlarına katılıp katılmadıklarını merak etti. Eğer böyle bir şey yoksa belki bir kardeşlik programı başlatabilir, lise son öğrencilerini Brighton’ın kutsal koridorlarından bir taş atımı mesafede yaşayan ilkokul öğrencileriyle tamştırabilirdi. Evie, Baker Smith’teyken gönüllü çalışan kurumlar için hayır işi yapar, vergiden muaf tutulmalarına yardımcı olur ve kira sözleşmelerini, kontratlarını gözden geçirirdi. Bu ke­sinlikle işinin en tatmin edici yanlarından biriydi ve gerçek­ten de bunu çok özlüyordu. Baker Smith’ten ayrıldığı sırada Bakery Park City’deki bir evsiz kadın barınağının hükümet­ten daha çok yardım alması için bir talepte bulunmaya çalı­şıyordu. Projeyi Julia’nm devralmasını rica etmiş, onun

200

Aşk Burada Çekmiyor

bürokratik formalitelerle savaşma konusunda Evie’den daha başarılı olmasını ummuştu. Barınağın, muhtemelen Julia’yla daha çok şansı olacaktı. Julia hukuki açıdan özenli bir şekilde çalışacağı gibi hafta sonları da muhtemelen barınak sakinle­rine kirazlı çörekler götürürdü.

Telefonu çaldığında Brighton’ın akıl hocalığı programı için örgütsel sözleşme kafasının içinde şekillenmişti bile. Bu fikri paylaşabilmek için arayanın Tracy olmasını umdu ama arayan Paul’du. Hayırseverlik içgüdüsü beklemek zorun­daydı.

“Selamlar Kayıp Kadın,” diye şakıdı Paul. “Sesini du­yabildiğim için ne mutlu bana.”

“Benim için de öyle dostum,” diye yanıtladı Evie gülerek.Son dönemde plan yapma konusunda biraz tembeldi;

artık daha çok zamanı olduğundan paradoksal bir biçimde bir şeyler yapmak için daha az motivasyonu vardı. Çalıştığı zaman, minicik bir boş zaman bile sonuna kadar keyfini sür­mesi gereken bir hediye gibiydi. Şimdi ne zaman isterse sos­yalleşebileceği için arkadaşlarıyla buluşmak için daha az baskı duyuyordu.

“Amişlerde yaşam nasıl bakalım?” Sana İbiza’daki ge­zintimizden birkaç müstehcen fotoğraf gönderdim ve senden iğneli bir yorum gelmeyince de hâlâ internetten kopuk yaşa­dığını tahmin ettim.”

Evie iç geçirdi. “Evet, hâlâ internetten kopuğum. İyi gi­diyor. Sıkıcı, sağlıklı, yalnızlaştırıcı, arındıncı falan. Hislerim kanşık.”

201

Elyssa Friedland

“Disiplinine hayranım. Yeni ne var ne yok?”“İnanır mısın bilmem ama muhtemelen Brighton’da ça­

lışmaya başlayacağım. Gerçi Tracy için endişeliyim çünkü...”“Biliyorum, serviks meselesi. Doktordayken bana mesaj

atmıştı.” Evie, Paul’un bu bilgileri olduğu anda öğrenmesini kıskandığını inkâr edemedi.

“Gerçi epey sakin karşılamış gibi görünüyor. Neyse diğer haberim de babaannemin hastalığı. Bette. Hani çok yakın olduğum, Florida’ya ziyarete gittiğim babaannem. O da her yaz buraya beni görmeye gelir. Neyse işte Bette meme kanseri oldu.” Bu sözler, tıpkı tarihi geçmiş pekmez gibi di­lini ağırlaştırmıştı.

“Ah tatlım. Çok üzgünüm. George ve ben sana herhangi bir konuda yardımcı olabilir miyiz?”

Cevap vermeden önce bir an duraksadı. Bir şeye ihtiyacı var mıydı? Belki biraz dostluk iyi gelebilirdi. Televizyon programlarının geceleri ona yarenlik ettiği dönem çoktan geçip gitmişti.

“Belki hep birlikte yemeğe çıkabiliriz. Kafamı dağıtmak çok iyi olur.”

“Oldu bil. Ben de seninle bir şeyler yapmak için aramış­tım zaten. George da ben de seni özledik. Haftaya yokum çünkü iş için Los Angeles’a gitmem gerek. Disney Chan- nePdaki şıllıklardan biri küçük kız kardeşinin Beverly Hills’teki ilkokulunun tuvaletinde kokain çekerken yaka­landı. Patronum işler duruluncaya kadar ceza olsun diye ona bir sözcü atamamız gerektiğini falan düşünüyor.”

202

i

Aşk Burada Çekmiyor

“Tam bir skandala benziyor. Kalanını dinlemek için sa­bırsızlanıyorum.” Evie dedikodunun keyfini çıkardı. Perez Hilton ve The Superficial internet siteleri olmaksızın Holly­wood skandallanna ilişkin tek bilgiyi dandik manikür salo­nundaki dergilerden edinebiliyordu; ki bu salon da artık bu işin nasıl yapılması gerektiğini Caroline sayesinde Plaza’da gördüğünden gittikçe daha çok gözünden düşmüştü.

“Ama unutma ki hâlâ bilgisayarım yok. Plan yapmak için yine telefonu eline alman gerekecek. Unutma.”

“Anlaşıldı. Bir mağarada yaşıyorsun. Anladık. Ha bu arada Evie geri döndüğümde sana büyük bir haberimiz ola­cak. Dev bir haber.”

“Dur tahmin edeyim. Hugh Jackman’ı gey kulüpte gör­dün ve böylece her zaman bildiğin şeyi tasdik etmiş oldun.”

“Yanlış! İnanır mısın bilmem ama bu haber ondan da büyük. Ama yüz yüzeyken söylemek istiyorum.”

“Tamamdır, yemeği şimdi daha da sabırsızlıkla bekli­yorum. Beni aramayı unutma. E-posta yok!”

“Peki ucube. Aranm. Aynca Evie, babaannen iyileşecek. Merak etme.”

Paul’un basmakalıp tesellisinin kendisini o an için ya­tıştırmasına izin verip Brighton’dan eve kadar yürümeye karar verdi. Güneş parlıyordu, hava da kuru ve serindi. Evie bu havanın berraklığının keyfini çıkardı. Central Park, her zamanki gibi bu güzel günde dolup taşıyordu; New York’lu- lar güneş ışınlarının betonda değil de çimenlerdeki yansıma­sını görmek için can atarak burayı doldurmuşlardı. Parkın

203

Elyssa Friedland

doğu yakasındaki gürültülü bir oyun parkının yanından ge­çerken okul çocuklarının ve yeni yürüm eye başlam ış ufak­lıkların neşeyle koşturm alarını izledi. Kahkahalarındaki ahenk çok hoşuna gitmişti. Sevinç çığlıkları atıyor, kıkırdı­yor, ciyaklıyorlardı. Hepsi de ne kadar masumdu.

Evie, gözlerini kaydırağa tırmanan kabarık saçlı tek yu­murta ikizlerine dikti. Kendi yaşında görünen kızların anne­leri onlardan yaklaşık üç metre uzaktaydı. Baştan aşağı fildişi renginde döpiyes giym iş ve metal çite dikkatli b ir şekilde yaslanm ış olan kadın akıllı telefonunu sıkıca kavramıştı; te­lefonu, sanki vücut sıcaklığından m ahrum kaldığı takdirde patlayacak olan bir bom baym ış gibi tutuyordu. M uhtemelen kaçırılıp kaçıram adıkların ı görm ek için şöyle bir kafasını kaldırıp baktı; büyük ihtimalle onların fotoğraflarını Instag- ram ’a yüklem ekle meşguldü. Ah, bu nasıl bir ironiydi.

“Anne, L ondon’a bak,” diye bağırdı ikizlerden biri. “Geri geri gidiyor!”

Anne sadece bir m ilisaniye bakarak dudaklarını yukan kaldıran minim um sayıdaki kası kaldırarak kızına tebessüm etti.

“Aferin tatlım ,” dedi. Kızına gerçekten kulak vermiş ol­saydı muhtemelen önüne dönmesini ve haylazlık etmemesini söylerdi. Ama onun yerine E vie’nin hor gören bakışlarından habersiz bir şekilde elektronik kozasına geri döndü.

Evie, 7/24 internet bağlantılı bir dönemde yetiştirilm e- diği için m innettar hissetti. F ran ’in en büyük zevki, Evie ayaklarının dibindeki kum havuzunda oynarken yanında ge­

2 0 4

Aşk Burada Çekmiyor

tirdiği House and Garden dergisinin sayfalarını çevirmekti. Bazen Evie dergiyi onun elinden kaparak hayal ürünü kum ­dan kalelerini yaparken ilham almak için resim lere bakardı. Fran çalışan bir anneydi ama Evie’yle birlikteyken tamamen serbest bir şekilde onunla ilgilenirdi. Evie de eğer günün bi­rinde çocukları olursa kendini onlara adayacağına ve o kıy­metli ilk y ıllan telefonuna saplanarak harcam ayacağına dair söz verdi. Caroline kesinlikle onun bu kibirli düşüncesi kar­şısında terslenirdi. ‘İk i saat yerde oturup prensesçilik oyna­dıktan sonra görürüm ben seni,” derdi. Ama Evie çocuk- lannın ona ihtiyacı olduğunda bilgisayannı kenara bırakabi­leceği fikrinden hoşlanıyordu; özellikle de ikizlerin şu an yaptığı gibi dizlerini bükerek oyun parkı demirlerinden baş aşağı sallanıyorlarsa...

Evie dairesine döndükten sonra kanepesine göm ülüp sakin bir gece geçireceği düşüncesiyle televizyonu açtığı sı­rada telefonu çaldı. Numara gizliydi.

“Efendim ?”“Evie, selam, ben Edward Gold. Um arım kötü bir za­

manda aram ıyorum .”“Yo, yo, televizyon izliyordum,” dedi Evie. “Bette iyi

m i?”“Ah, evet, gayet iyi. H er şey aynı. Bu hafta ofis dışında

olduğumdan seni ve aileni bir arayayım istedim. Belki bana soracağınız bir şeyler vardır diye,” dedi Gold.

205

Elyssa Friedland

“Biz iyiyiz» yani ben iyiyim,” dedi Evie. “Sanırım ame­liyat öncesinde dinlenme fırsatımız oluyor. Sonra da işin zor kısmı başlayacak değil m i?”

“Belli olmaz. Olumlu düşünmeye çalış. Neyse, ihtiyacın olursa numaram sende var. Bırakayım da programım izle sen artık,” dedi.

“Ah, soru değil. Antika Twrw’na bakıyordum öyle. Biraz bağımlısı sayılırım da,” dedi Evie.

“O programa bayılırım. Pawn Stars'ı izledin mi hiç?” “Her bölümünü hem de.”“Ne var peki? Antika 7i/ru’nda yani?”“Şu anda çirkin ötesi bir vazo var. Adam bunun, Büyük

Petro’nun metresi olan büyük-büyük-büyükannesinden ken­disine kaldığını iddia ediyor.”

“Sen ne düşünüyorsun?”“Ben taklit olduğunu biliyorum ama bu bölümü izledi­

ğim için. Yoksa o kadar zeki değilim ,” diyerek güldü Evie. “Bekle, ben de açayım. Bakalım ben ne kadar iyiyim.” Evie bir hışırtı duydu, sonra da izlediği programın sesi

yankılandı. Burada neler oluyordu böyle?“Bak, işte bu çok çirkinmiş,” dedi Gold, Liberace’ın ko­

leksiyonundan gelme ihtimali bulunan piyanoyu kastederek. “Müzik aletlerinde elmaslardan hoşlanmaz mısın?” “Sadece tıbbi aletlerde severim.”“Aman ne komik. Ee ne düşünüyorsun? Yani piyano

hakkında?”“Ben orijinal olduğunu düşünüyorum. Çünkü kimse bu

i20 6

Aşk Burada Çekmiyor

kadar çirkin bir şeyin taklidini yapmaz. Doğru bildim mi?” “Evet!” diye bağırdı heyecanla Evie. “Çok iyi. Bu işte

deneyimlisin.” Kanepesine iyice gömülerek programın kala­nını birlikte izlemelerini umut etti.

“Sadece çok akıllıyım,” diye yanıtladı Gold ifadesiz bir şekilde. “Ama artık kapamam gerek. Kızım ağlayarak uyandı. Sana keyifli izlemeler Evie. Birkaç hafta sonra gö­rüştüğümüzde bana kalanını anlatırsın.”

“Bayan Gold neden kızlarıyla ilgilenmiyor acaba?” diye düşündü Evie.

“Tamamdır, hoşça kal,” dedi Evie ve hayal kırıklığı içinde telefonu kapadı. Nereden arıyordu acaba? Başta bir havuz kenarından aradığını sanmıştı ama yan odada ağlayan bir çocukla ve Antika Turu'nu istediği an açabiliyorsa Evie bu tatilin o kadar da egzotik olmadığı sonucuna vardı.

207

ONUNCU BÖLÜM

Kahve m akinesine doğru sallana sallana yürürken, “Hadi hayırlısı,” dedi Evie yüksek sesle. En azından bu sabah gerçekten de bir kafein desteğine ihtiyacı vardı. Brigh- ton’daki ilk günüydü. Asistanının dediği gibi Müdür Thane gerçekten de görüşmeden birkaç saat sonra onu arayıp birkaç soru sormuş ve hemencecik işe alındığını bildirmişti. Kalıcı bir danışman buluncaya dek Evie onlarla çalışacaktı; bu süreç de altı ayı bulabilirdi.

Okul, yeni bir bilgisayar laboratuvan ve öğrenci salonu için yan taraftaki iki katlı binayı almak üzereydi ve Evie de sözleşme görüşmeleriyle ilgilenecekti. Emlak, Evie’nin uz­manlık alanı değildi ama multi-milyar dolarlık ticari işlemleri halletmekle geçen sekiz yılın ardından proje o kadar da ür­kütücü gelmiyordu. Özellikle de istediği zaman dışarıdan da­nışmanlık alabiliyorken.

Sıcak kupasını kavrayıp gardırobunun içindekileri ince­lerken yeni pozisyonu için uygun bir döpiyes bulmayı umdu. Tracy öğretmenlik yaparken kot pantolon giyerdi ama Evie

208

Aşk Burada Çekmiyor

kot seçeneklerini bir yana bırakıp daha profesyonel bir şeyler bakındı. Eski iş kıyafetlerine göz gezdirdi. Pantolon takımları artık dolabının en arkasını boylamışlardı; hatta duvara öyle­sine yapışmışlardı ki Evie siyah-beyaz ince çizgili takımını çıkarmaya çalışırken neredeyse belini incitiyordu. Evie bu takımı gösterişsiz, beyaz bir gömleğin üzerine geçirdi.

Pantolonun belinin bollaştığını görünce şaşırdı. Bu ta­kımı en son Floransa’ya uçtuğu sırada giymişti. Yabancı ül­kelere seyahat, Baker Smith’in işe alım belgelerinde sunduğu teşvik unsurlarından biriydi. Ama Evie çok geçmeden bunun daha ziyade bir sıkıntı olduğunu fark etmişti; Avrupa’ya iş seyahati demek, bir gökdelenden diğerine geçmek ve uçak yolculuğunun sebep olduğu o acı verici sersemliğe katlan­mak demekti. Bu pantolonun daracık beli yüzünden sekiz sa­atlik İtalya uçuşu sırasında şekerleme bile yapamadığını gayet net hatırlıyordu. Evie’nin kilo vermeye ihtiyacı pek yoktu ama o da tanıdığı bütün kadınlar gibi birkaç kilo faz­lasını vermek için uğraşıp dururdu. Tatmin olmuş bir ifadeyle aynaya baktıktan sonra güneşlikleri açıp geçen yılki No­el’deki lüks harcaması olan kristal detaylı mor ipekten per­delerinin takılı olduğu metal halkalara geçirdi. Hava bulutsuzdu ve Evie yoldan geçenlerin güneşli bir sonbahar gününe uygun şekilde giyindiklerini fark etti.

Dolabından bum u açık, siyah, deri bir sandalet giydi. Bunlar randevu ayakkabılarıydı, çünkü Baker Sm ith’te san­daleti andıran her hangi bir şey giymek katiyen yasaktı. Evie, azıcık seksi görünen ayakkabılarını giyince kendini arsız his-

2 0 9

Elyssa Friedland

setti. Hukuk firmasındayken yazın en sıcak günlerinde bile giymek zorunda olduğu burnu kapalı topukluların pranga­sından kurtulmuştu. O ayakkabıların içinde taban çukurunda ter birikintileri oluşurdu. Belli ki Baker Smith yönetimi ayak parmaklarının görünmesindense ayak kokusunu tercih edi­yordu.

Evie, mikrodalganın saatine bir bakış atıp hızla dışan çıktı ve tahmin etmediği serinlik karşısında titredi. Dün gece on bir haberlerindeki meteoroloğun vadettiği güneş, işba­şında görünmüyordu. Evie artık ekim ayının başında olduk­larını fark etti. Yakında balkabağından fenerler apartmanın girişini süslemeye başlardı; Starbucks da yine balkabaklı lat- tesinin promosyonunu yapardı. Facebook bir ay sonra süper kahraman ve prenses kostümleri içindeki çocuk fotoğrafla­rının akınına uğrardı; aynca her tür meslek kostümünün seksi versiyonlarını giymek için can atan yetişkinler de cabasıydı.

İşkenceli bir bekleyişten sonra kapı görevlisi sonunda ona körili kuzu gibi kokan bir taksi bulmayı başardı. Okula vardığında bir tandırdan fırlamış gibi kokacaktı. Trafik çok berbattı. Evie, dağıtım kamyonlarıyla dolu Madison Bul­varı’ndan yukarı en azından on beş bloklarının olduğunu dehşet içinde fark etti. Thane ona saat sekizde okulda olma­sını söylemişti ve taksinin televizyonundaki saat 07.53’ü gösteriyordu. Hay sıçayım, diye düşündü ve cüzdanından bir yirmilik çıkardı.

“Üstü kalsın,” dedi nefes nefese ve caddeyi arşınlamaya koyuldu. Doğanın acımasız bir oyunuyla yağmur yağmaya

210

Aşk Burada Çekmiyor

başladı; önce birkaç damla, sonra da bardaktan boşanırca­sına. Az önce masmavi olan gökyüzü şimdi bir çocuk kita­bındaki çizimler gibi tehditkâr bir griliğe büründü ve çok geçmeden Evie sırılsıklam olmuştu. Az önce seksi olan şim­diyse başına bela olan ayakkabısının topuklan kaldınmdaki bütün deliklere girip çıkıyordu. New York caddelerinde kar­şılaştığı çer çöpün ve dile getirilmemesi daha uygun kaçacak ıvır zıvınn son derece farkında olmasaydı çıplak ayakla koş­maya başlardı.

Bitmek bilmez bir tempolu yürüyüşün ardından okulun heybetli girişine vardı ve mermer basamaklan uçarak çıktık­tan sonra ilk zilden hemen önce gelmiş olan öğrenci kalaba­lığının arasına kanştı.

Görev yerine geçmeden önce kalabalığı kısaca inceledi. Okulun iki blok kuzeyinde rastladığı çocuklardan pek de farklı olmayan gürültücü bir kalabalıktı bu; gerçi buradaki çocuklar diğerlerinden, şeftali rengi ve pürüzsüz tenleriyle ve dolgun banka hesaplarıyla ayrılıyorlardı. Estetik açıdansa Brighton’daki kitle, Evie’nin alışkın olduğu hırpani avukat­lardan oldukça farklılardı. Açık sarıdan kestane kabuğuna dek değişen gölgeler ışıldıyor, Chanel çantalar çıtkırıldım omuzlardan rahatça sallanıyorlardı. Mimari ödüllere layık burunlar tavanı gösteriyordu. Ve bunlar sadece kızlara ba­kınca gördükleriydi.

Bir de oğlanlar vardı. Onlar da dar ama üzerlerine ya­pışmayan, gökkuşağının renklerinde Lacoste tişörtler giyi­yorlardı. Onların saçları da kızlarınki kadar (belki onlannkin-

211

Elyssa Friedland

den daha da iyi) şekillendirilm iş, rüzgârla m ükem m el b i­çim de dağıtılm ış hissi verecek şekilde yapılm ıştı. Sanki okula Evie’den daha faklı hava şartlarında gelmiş gibiydiler. B ir zam anlar E vie’nin olduğu gibi yoğun bir şekilde akıllı telefonlarına göm ülm üşlerdi ama mucizevi bir şekilde kori­dorda birbirlerine çarpm adan ilerliyorlardı. Her birinin üze­rinde kaydığı, kendilerine has bir ray varmış gibiydi.

Bütün yüzlerde, dinlenerek ve lüks m ekânlarda güneş ışınlarının tadını çıkararak geçirilm iş bir yazın solan izleri görülebiliyordu. B righton’ın, E v ie ’nin banliyöde gittiği, GAP göm leklerin hüküm sürdüğü, 1950lerin liselerine bir övgü niteliğindeki o turuncu-kahverengi fayanslı okul olm a­dığı kesindi. E v ie’nin gözü korkm uştu. Ö zellikle de ıslak pantolonunu görünce. Daha bu sabah bu takım ın ona ağır­başlı bir haya kattığını düşünürken şimdi inanılmaz derecede salak hissediyordu; orta yaşlı bir fen öğretm eninin ucuzluk sepetinden aldığı kıyafetleri giymiş gibiydi.

Yönetim katına çıkınca kendisiyle iş görüşmesini yapan, yirmili yaşlarındaki kedisever Keli ona odasını gösterdi. Bu­rası, M arianne’in Baker Sm ith’teki küçük bölmesine benzi­yordu; bir masaüstü bilgisayar, telefon ve birkaç dosya dolabı vardı. Acayip bir manzarası olan rahat, özel ofisinden nasıl da aşağılara düşmüştü. Çantasını, sade bir metal sandalyeye bıra­kırken son işyerindeki poposunu dinlendirdiği yeri -ayarlana­bilir minderli bel destekli sandalyesi- nasıl da kanıksadığını kavradı. Yeni yeri, müdürün deri kaplı m ağarasından sadece birkaç m etre uzaklıkta bir akvaryum gibiydi. R estoration

21 2

Aşk Burada Çekmiyor

Hardware mağazasının beş santim kalınlığındaki katalogunu gizlice karıştırm ak ihtimal dışı olacaktı.

“Maaş bordron için vergi belgelerinden bazılarını hazır­layacağım ,” dedi Keli. “Sen de bu arada okulu dolaşmak is­tem ez m isin? Fakülte salonu ikinci katta, kafeterya da alt katta.”

“Teşekkürler. Sanırım Tracy L oo’nun sınıfını ziyaret edeceğim .”

Evie arkadaşının sınıfına giden üç kat m erdiveni oflayıp puflayarak çıkarken T racy’nin serviksi mi, plantası mı her ne zıkkımı o haldeyken, haftanın beş günü bu m erdivenleri çıkm aya nasıl devam edeceğini düşündü.

Bir sın ıf tartışması sırasında içeri girdi. Evie çocuklan yakından görünce, o sofistike cilaların altındaki biçimsizliği gördü. Hâlâ sivilceleri falan çıkan ergenlerdi sadece.

“Emma? Az önce elini mi kaldırm ıştın?” diye seslendi Tracy eskimiş metal m asasının ardından; burnunun ucunda plastik çerçeveli gözlükler vardı ve om uzlarına da yünlü bir hırka atmıştı. Ne kadar da yetişkin görünüyor, diye düşündü Evie. Arkadaşlarım da ben de artık öğrenci değiliz.

“Evet Bayan Loo,” diye yanıt verdi ön sırada oturan ne­şeli b ir esm er kız. “Survivor yarışm asının Sineklerin Tan­rısından esinlenm iş olabileceğini düşündüm de. Siz ne dersiniz?”

Tracy gözlüklerini yukarıya itti. “Yani, evet, sanırım her ikisinde de b ir adada m ahsur kalan insanlar mevcut. Ama medeniyet ve vahşilik hakkında bir şeyler söyleyeceğini um ­

213

Elyssa Friedland

muştum. Sence Golding hangi dürtünün insanın doğasında m evcut olduğunu söylüyor?”

“Şey,” dedi Emma. “Emin değilim .”“Bilen var m ı?” diye sordu Tracy um ut dolu bir şekilde;

m uhtem elen N ew O rleans’daki öğrencileri burnunda tütü­yordu. E v ie’ye özür dilercesine baktı.

“Jam ie? Sen ne düşünüyorsun?”H içbir yanıt gelmedi.Tracy iki defa daha, “Jam ie?” diye seslendikten sonra

Evie arka sırada oturan bir öğrencinin ukala b ir tavırla, “Evet?” dediğini duydu.

“Lütfen b ir dahaki sefere sınıftaki sohbete katılm aya çalış,” diye uyardı onu Tracy; E vie’ye göre oğlanın yakasını biraz fazla çabuk bırakmıştı.

“Olur,” diye yanıt veren Jamie, bakışlarını Evie’ye dikti. Oğlanın bakışları karşısında, sanki fermuarı açık kalmış gibi çaresiz hissetti kendini; üstelik de azarı yiyen çocuk olmasına rağm en. Sonra oğlan om uzlarını kasıp kaşlarını çatarak önüne döndü; rahatsız edildiği için sinir olduğu belliydi. Evie çocuğun kollarının ileri geri oynadığını fark etti. Pislik herif sırasının altında mesaj yazıyordu!

“Çocuklar, izin verin size üniversiteden en yakın arka­daşımı tanıştırayım. B righton’da geçici olarak hukuki işlerle ilgilenecek,” dedi Tracy, E vie’yi işaret ederek. “ Siz de çok çalışır ve ders sırasında mesaj yazm ayı bırakırsanız Yale’e gidip benim gibi harika dostlar edinm e şansını yakalayabi­lirsiniz.”

2 1 4

Aşk Burada Çekmiyor

Dem ek Tracy sınıfta dönen dolapların farkındaydı. Evie sınıfa dostane bir şekilde el salladı.

“B iraz kalsana. Yaz için okum a listesinde yer alan ilk kitabı tartışıyoruz.” Evie olur dercesine başını salladı.

T racy’nin fazlaca yaptığı hazırlıklara ve akıcı Sokrates tarzına rağm en öğrencilerin gözleri bulanm ış gibiydi. Belki de sorun atmosferdeydi. Soluk san duvarlardaki tek süs, ilk yardım posteri ve kafesin içindeki teneffüs ziliydi. Burası bir yuva değildi elbette ama yine de Evie burayı canlandırm ak için bir sürü şey yapılabileceğini düşündü. Tracy doğum iz- nindeyken ona sürpriz yaparak sınıfını renklendirm eyi çok isterdi. Ders programındaki kitaplann kapaklarıyla duvarlan süslem ek bile çok işe yarayabilirdi. İngiliz edebiyatındaki ünlü sözlerden yapılm ış bir çelenk de hazırlayabilirdi. Yara­tıcılığı, çalkalanmış bir şişedeki gazoz gibi fışkırmaya hazırdı ve işe koyulm ak için sabırsızlanıyordu. Tracy çılgına döne­cekti. Gönüllü öğretm enlik işinden sonra sık sık, dört duvan ve tepesinde çatısı olan bir sınıfta ders verdiği için ne kadar m innettar olduğunu söylerdi.

Evie başını sallayarak Tracy’te aşağıya ineceğini işaret etti. Keli, masasına doldurulması gereken formlar, müdürün, kendisinden okum asını istediği belgeler bırakm ıştı; bunla­rında arasında okulun kira kontratı, son üç yıla ait işletme anlaşm alarıyla mali raporlar vardı. Kendini kaptırarak bun­ları okuyup notlar alm aya koyuldu; kaldığı yerden avukat m oduna geri dönm üştü ve çok geçm eden de öğle yem eği vakti gelmiş, yönetim ofisi yangın tatbikatı varmışçasına bo-

2 1 5

Elyssa Friedland

şalmıştı. Evie nereye gideceğini bilmiyordu ama meslektaş­larının peşi sıra yollandı.

Dışarıya çıktığında telefonu çaldı; tanımadığı bir numa­radan sesli mesaj gelmişti. Mesajı duyunca Rick’ten gelmiş olmasına şaşırdı. “Selam Evie, Stasia’yla birlikte nasıl oldu­ğunu sormak istedik. Bir şeye ihtiyacın olursa ara.”

Rick’in numarasını rehberine kaydetmekten çekindiği ve çantasının dibindeki alışveriş fişinin arkasına karaladığı için ne kadar da aptaldı. O evli olsa bir arkadaşının fikir almak ya da iyilik istemek için kocasını aramasını dert etme­yeceğini düşünmekten hoşlanırdı. Tabii o arkadaşı kendisin­den iki beden büyükse ve kendi kocası varsa. Ama Stasia kendine çok daha güvenliydi. Saçlan sırma işli ipekleri, ba­cakları da incecik bilekleriyle sivri açılmış incecik kalemleri andırıyorken insan nasıl kendine güvenmezdi ki?

Evie, Brighton’m karşısındaki bir büfeden bir sandviç aldı; aklı yine Rick’e Stasia’ya ve bebeklerine takılmıştı. Sta­sia kendisini çok hasta hissettiğinden arkadaşlık görevlerini Rick’e devretmiş olmalıydı. Evie kaldırımda Havarti peynirli ve humuslu dürümünü yutarken caddenin yaklaşık yirmi metre kadar ilerisinde park etmiş, koyu renk camlı, şoförlü, siyah bir Escalade’den inen silueti fark etti. Koyu renk takım elbise giymiş ve kravat takmış olan adam inanılmaz derecede Doktor Gold’a benziyordu. Ama Evie onun tatilde olduğunu ve böyle bir aracın içinde gezinmesi için hiçbir sebep olma­dığını bilmesine rağmen yine de Gold’un ikizini gözlerini kı­sarak izledi; dar bir elbise ve normalde sıradan olan ama

216

Aşk Burada Çekmiyor

böyle biri giydiği için fiyatına bir sıfır daha eklenmesi gere­ken kırmızı tabanlı topuklular giymiş, fasulye sırığı gibi bir kadın adamın peşi sıra ilerliyordu.

Evie, Bette’nin ameliyatı için bile olsa gerçek Doktor Gold’u tekrar görmeye can attığını fark etti. Onu düşünürken yüzünde bir tebessüm belirmiş olsa gerekti ki binaya girerken yanından geçen Tracy’nin öğrencisi Jamie pis pis sırıtarak, “Birileri güzel bir gün geçiriyor galiba,” dedi.

Evie işten çıktıktan sonra, her ne kadar Brighton’daki ilk günü onu tüketmiş olsa da Evie’yi görmek için otuz blok- luk bir yürüyüş yapmaya karar verdi. Yeni çevresine uyum sağlamak, okul kampındaki ilk günkü kadar kolay değildi. Kahve kupaları ortak mı kullanılıyordu yoksa herkes çoktan kendine bir tane seçmiş miydi? Ofisteyken ceptelefonuyla konuşmak hoş karşılanıyor muydu? Her ofisin kendine has, yazılı olmayan kuralları vardı ve Evie’nin bu kurallarla ilgili danışacağı kimse yoktu. Aslında, milyon yıl Önce Rising Star mağazasında Baltimore’lu Yahudi kızlara yetişkinliğe geçiş töreni kıyafetleri sattığı işi saymazsa Baker Smith dışında hiçbir yerde çalışmamıştı. Kilitli dosya dolaplarının şifrele­rini, fakülte salonunun yerini ve hatta Brighton’daki meslek­taşlarının isimlerini hatırlamak epey yorucu olmuştu.

Yine de Bette’yi görmesi gerekiyordu.Evie, babaannesinin kaldığı daireyi görünce irkildi.

Bette, Greenwich’te kalarak Fran ve Winston’a yük olmayı

217

Elyssa Friedland

kesinlikle reddetmişti; ayrıca Evie’nin “mini mini evinde” kalma fikrinden de pek hoşlanmamıştı. Onun yerine, şans eseri Sloan-Kettering’e yarım blok mesafede bir daireye yer­leşmişti. Burası, Boca’dan arkadaşı Esther’e on beş yıl önce, yüz yaşındayken vefat eden annesinden miras kalmıştı. Bu­rası, soyulan duvar kâğıtları, parçalarına aynlmak üzere olan ahşap döşemeleri ve dünyanın en çirkin hardal rengindeki perdeleriyle bir stüdyo daireydi. Bir poşet çayla, bütün bir gün boyunca idare eden (günün son bardağı rengi hafifçe de­ğişen sudan ibaret olurdu) Bette burada kaldığı süre içinde bu mekânı güzelleştirmek için hiçbir şey yapmazdı.

Evie içeri girdiğinde babaannesini eski püskü kanepede oturmuş, telefon kulağında dedikodu yaparken buldu.

“Oğlan biraz kısa olabilir ama hatırladığım kadarıyla se­ninki de pek uzun sayılmaz. Bak, artık otuz dokuz yaşına geldi, bu kadar seçici olamaz. Bugün oğlana telefon numara­sını vereceğim. Hadi kapamam gerek, torunum geldi şimdi.” Bette, Evie’ye kanepenin yanındaki koltuğa oturmasını işaret etti.

“Ne dedin?” Bette sesini alçalttı. “Ah, Evie mi? Yok, şu an kimse yok.” Telefonu diğer kulağına, Evie’den uzak olan kulağına götürdü. “Neredeyse otuz beş... Biliyorum, biliyo­rum.” Sonra da telefonu kapayıp masum masum Evie’ye baktı.

“Kimdi o?” diye sordu Evie. “Ayrıca ben neredeyse otuz beş falan değilim. Daha yeni otuz dört oldum.” Öyle değil miydi? Daha henüz eylül ayındaydılar ve doğum günü de mayısın sonundaydı.

218

Aşk Burada Çekmiyor

“Sunny Isles’dan Carol Goldenberg’di. Torununa birini ayarlamaya çalışıyorum.”

Evie’nin içindeki çocuk feryat etmek istedi. “Peki ya bana?”

“Torunu, San Diego’da yaşayan ve kuklacı olmak iste­yen bir kız,” diye devam etti Bette. “Gerçi kim öyle bir şey ister ki? Para kazanmak için de garsonluk yapıyor. Şu çocuk­ları anlamak mümkün mü? Neyse, sanırım onun için orada yaşayan birini tanıyorum.”

Evie’nin nabzı yavaşladı. Carol Goldenberg’in torunu Califomia’daydı ve kaybolmuş kukla sanatını kariyer edin­meye çalışıyordu. Benzer türden adamlardan hoşlanamaz - Iardı zaten.

“Böyle bir zamanda bile çöpçatanlık yaptığına inanamı­yorum. Kendine odaklanman gerekir senin.”

“Neden ki? Diğer insanları mutlu etmekte ne zarar var?” dedi Bette omuzlarım silkerek. “Doktor Gold’la konuştun mu peki?”

“Adamın bir ailesi var, babaanne. Onunla tanıştığımda ofisinde kızının fotoğrafını gördüm.”

“Neden sinirleniyorsun ki? Seni baş göz etmeye çalış­mıyorum. Sadece onunla konuşup konuşmadığını sordum. Belki sağlığımla ilgili bir şeyler sormuşsundur diye.”

Evie birdenbire parladığı için pişman olarak yumuşadı. “Affedersin. Sadece sürekli bana birini bulmaya çalıştığın için öyle düşündüm. Neyse, zaten neden seni ameliyat etmesi için Doktor Gold’u beklediğini de anlayamıyorum. Sloan’da

219

Elyssa Friedland

bir sürü yetkin doktor olduğuna eminim.”“Merak etme.” Bette iç geçirdi. “Ben beklemeye alışkı­

nım.” Bakışlarını kucağına çevirip parmağındaki altmış yıllık evlilik yüzüğünü çevirmeye başladı.

Evie’nin nutku tutulmuştu. Kanser ile bekâr torununu başka kim mukayese edebilirdi ki?

“Bette beni deli ediyor, anne,” diye sızlandı Evie, has­tanenin yakınlarındaki bir kahve dükkânında annesiyle otu­rurken. “Hem de nasıl.” Fran’in, M anhattan1 m kapkaççılarla dolu olduğuna inanan turistler gibi çapraz askılı çanta taktı­ğını fark etti. Evie de hukuk okuluna ilk başladığında böyle yapardı. Şimdiyse fermuarı açık bir şekilde, çantası dirseğin­den öylece sallanarak yürüyordu. Ama kendine güvenen bir New York’lu gibi yürümeyi öğrenmişti; ona göre zaten hır­sızları caydıran en önemli etken de buydu.

“Bekâr olmamın onu ne kadar üzdüğünü biliyorum. Ama gerçekten de zaten aşk hayatımla ilgili yeterince sıkın­tım var; bir de evlenmemiş olmamın etrafımdakileri nasıl et­kilediğini düşünerek buna endişelenemem yani. Sana yemin ederim, eğer Nobel Ödülü kazanmış olsam babaannemin tek söylediği İsveç’e tek başına gidecek olmam olurdu.”

Evie’nin annesi kahvesini sessizce karıştırdı; yüz ifade­sinden ne düşündüğü anlaşılamıyordu.

“Anne, beni dinliyor musun? Sakın babaannemle aynı fikirde olduğunu söyleme bana. Yoksa sen de mi bekâr ol-

Aşk Burada Çekmiyor

mamdan nefret ediyorsun?” elive sandalyesine çöktü. “Sen­den bunu beklemezdim. Bette geçmişe saplanıp kalmış.”

Fran, Evie’ye baktı. Düşmeye başlamış gözkapaklanyla çevrelenen, şefkatli gözleri sevgi ve bilgelikle doluydu. Evie onların içine bakınca kendi yansımasını gördü. Bu çok do­ğaldı çünkü Fran, Evie’yi her şeyden daha fazla düşünürdü.

“Evie, beni üzen o değil. Şensin. Bekâr olmayı dert et­mediğini bilsem benim de azıcık bile umurumda olmazdı. Hatta babaannen de umursamazdı.” Bakışları, içinde bir şey­ler aradığı çantasına kaydı. “Yok, o yine de umursardı. Ama benim için gerçekten bir önemi olmazdı,” diye ekledi yumu­şak bir tonda.

Evie bardağın her zaman dolu tarafını görmeye çalışan annesine inanmalı mıydı, bilmiyordu. Bette’yi ziyaret etti­ğinden beri bastırdığı gözyaşları yine onu tehdit etti. Çenesini kaldırırken ağlamasını bastırmayı beceremedi.

“Tatlım, seni üzmeye çalışmıyorum. Sadece seninle içten bir konuşma yapmak istiyorum. Senin bekâr olman ara­mızda bir tabu gibi, hiç konuşulmuyor. Ama böyle olmamalı. Bette’nin bu konularda daha dobra olduğunu biliyorum. Ama ben çoğunlukla bu konuyu açmaktan korkuyorum.”

Evie ne diyeceğini bilmiyordu. Birkaç saat önce Brigh- ton’dayken eski işiyle birlikte kaybettiği bazı şeyleri -sorum ­luluk, özgüven, sayg ı- yeniden kazandığını hissetmişti. Şimdiyse, Fran’in karşısında kendini bir ergen gibi hissedi­yordu.

“Senin mutlu olmanı istiyorum. Ve evet, itiraf etmem

221

Elyssa Friedland

gerekirse evlenmeni de istiyorum. Çünkü o zaman kendini daha güvende hissedeceğine inanıyorum. Senin bir sürü özel­liğin var Evie. Güzelsin, akıllısın, başarılısın, sosyalsin. Liste uzayıp gidiyor. Ama bekâr olman sana bütün bu şahane özel­liklerini unutturuyor. Sana baktığımda sadece güvensiz bir kadın görüyorum. Bu da beni öldürüyor. Seni şöyle bir sarsıp neler başardığını hatırlatasım geliyor.”

Evie, bu dürüst konuşmanın bir dakikasına daha katla- nabileceğinden emin olmasa da dinlemeye devam etti. En azından kafe boştu.

“Ama doğruyu söylemek gerekirse seni pek de suçlamı­yorum. Bu dünya çiftler için tasarlanmış. Hemen hemen her film, radyodaki her şarkı aşkı anlatıyor. Sevgililer Günü, yıl- dönümleri falan. Hatta restoranlarda bile tek kişilik ya da üç kişilik yer yok öyle değil mi?”

Evie Jack’in restoranlarını düşündü. Bekârlar için küçük masa olmazdı. İnsanların tek sayılarda rezervasyon yapma­larından şikâyet ederdi.

“Para kazanabileceğimiz bir müşterinin yeri boşa gitmiş oluyor,” derdi ikisi gecenin geç saatlerinde oturmuş şarap içer­ken; o sırada Jack o geceki fişleri gözden geçiriyor olurdu. “Ay­rıca kötü de görünüyor. Asimetri çok sinir bozucu.”

Jack ne zaman şikâyet etse Evie umursamazca, “Bekâr­lar bence eve sipariş etmeli,” derdi. Evie içi acıyarak belki de Jack’in bu yüzden evlenmiş olabileceğini düşündü. Müş­terilerine örnek olmak istemişti. Evie de onu buna teşvik et­mişti.

222

Aşk Burada Çekmiyor

Evie en azından söyleyeceklerini dinlemeye devam etmek istediğini belirtircesine annesine başını salladı.

“Üstelik bunlar, Bette’den duyabileceğin feminizm kar­şıtı zırvalıklar değil. Erkekler de kendilerini yalnız hissedi­yor. Winston boşanınca yıkılmış. Tekrar evlenmek için sabırsızlanıyormuş. Sen küçükken çok bilmiştin. Bana, ‘Ben evlenmeyeceğim. Harvard’a gidip milyoner olacağım,’ der­din. O zamanlar yedi yaşındaydım Bunlan söylediğini hatır­lıyor musun?”

Evie bunları hatırlıyordu; çünkü annesiyle babası bunu ona o kadar sık tekrar etmişlerdi ki yedi yaşındaki halini gö­zünün önünde canlandırabiliyordu. At kuyruklu ve tombiş halinin, kendini beğenmiş bir tavırla, ‘Baltimore’daki Pro­vince tarzındaki san-mavi fayanslı mutfaklarında dolanarak anne ve babasına geleceğinden bahsediyordu. Fran’e yine hafifçe başını salladı.

“Babanla ben birbirimize bakar ve hayat hakkında öğ­reneceğin ne kadar çok şey olduğunu düşünürdük. Bunu hiç yüksek sesle itiraf etmedim. Hiç. Ama baban öldüğünde, ak­lıma gelen ilk düşüncelerden biri de KopelTerin yıldönümü partisine tek başıma gitmek zorunda kalacağımdı. Düşüne­biliyor musun? Hayatımın aşkını kaybettikten sonra ne için endişelendiğime bakar mısın? Çok utanç verici ama insanın doğası böyle.”

Evie yerinde hızla doğrulup annesine doğru yaklaştı. Garson, ne olduğunu görmek için People dergisinden kafa­sını kaldırıp baktı.

223

Elyssa Friedland

“Bana kendimi daha da kötü mü hissettirm ek istiyorsun? Sana katılıyorum. Yalnız olmak istem iyorum am a sabahtan akşama kadar sokaklar sırtımda ‘K oca A ran ıyor’ afişiyle do- laşam am ya. Ayrıca senin de babaannem in de böyle baskı yapması işimi hiç de kolaylaştırm ıyor.” Evie tekrar arkasına yaslanıp kollarım göğsünde kavuşturarak F ran ’in kendisine itiraz etmesini bekledi.

Ama Fran yüzünü tezgâha çevirip E vie’ye sırtını döndü.“Pardon, hesabı alabilir m iyiz lütfen?”Evie’nin içi içini yedi. Tıpkı babası ve Bette gibi o da

b ir tartışm ayı uzlaşarak sonlandırm ak zorunda hissederdi. Annesiyse cümlenin ortasında tartışmayı bırakır, karşısındaki kişiyi gergin ve çözüm süz bir halde bırakırdı.

“Anne, lütfen konuş benim le. K endim e eş bulm am ış tamzamanlı işim olam ayacağını bildiğine em inim .”

Fran büyük bir fedakârlık yapıyorm uş gibi davranarak masalarına yaklaşan garsonu el sallayarak uzaklaştırdı. Ama sonra yüzü beklenm edik bir şekilde yum uşadı ve E vie’nin eline uzandı. Bu sıcak dokunuş E vie’nin ürperm esine sebep

oldu.“Elbette ki katılıyorum. Sadece, lütfen bunu söylediğim

için kafamı koparm aya kalkm a am a reddedilm em ek için ka­riyerine göm ülm eyi seçtiğini düşünüyorum . İş hakkında ne kadar şikâyet edersen et, ek bir görev alm a fırsatı her doğ­duğunda sen gönüllü oluyordun. H atta Jack’i bile örnek ve­rebilirim . En uzun ilişkini evliliğe inanm ayan b ir adam la yaşadın. Bilinçaltından bir yerlerde bağlanm ayı reddeden bi­

2 2 4

Aşk Burada Çelemiyor

rine âşık olmana sebep olan bir şeyler olmalı. Şükürler olsun ki o işi bitirdin. Sana yemin ederim ki kırklarına kadar onunla birlikte olduktan sonra asla evlenm e tek lif etm eyeceğini an­lamandan korkm uştum .”

Evie, F ran’e hâlâ Jack’in evlendiğini söylememişti. A n­nesinin kendisine acımasını ya da daha da kötüsü, Jack 'i kor­kutup kaçıracak bir şey yaptığını düşünmesini istemiyordu. Baker Smith meselesi zaten yeterince utanç verici olmuştu. Ama bu, annesine bekârlığının tek suçunun kendisi olm adı­ğını gösterme fırsatıydı. İyi tarafından bakılacak olursa, kötü kaderin bir kurbanıydı. Kötü tarafından bakılırsa da sadece arzulanm ayan bir kadındı.

“Anne, aslında Jack...”“ Selam herkese. Ç ikolatalarla geldim ,” diye seslendi

W inston neşeli bir şekilde; kafenin girişinde beklenmedik bir şekilde belirm işti. W inston bir elindeki G odiva kutusunu E vie’ye verirken öteki eliyle de kravatını gevşetti. F ran’in yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Evie de Bay ve Bayan Jack hakkındaki konuşmayı ertelemek zorunda kaldığı için rahatlayarak ona gülümsedi.

“W inston’a burada olacağım ızı söyledim ,” dedi E vie ' nin annesi; sonra da kocasına döndü. “İş nasıldı?”

“Yoğun,” dedi Winston garsonu çağırarak. “Kahveden daha sert bir şeyiniz var m ı?”

Garson kafasını iki yana salladı.“Tamam o zaman sütsüz bir kahve lütfen. Bir de domuz

pastırmalı sandviç.”

225

Elyssa Friedland

“Ben eve gidiyorum. İlk gün beni bitirdi,” dedi Evie. “Yol için bir parça çikolata alacağım.” Kutunun altın rengi ambalajını açarken, Fran’in azarlarından sonra en azından bir çikolata yemeyi hak ettiğini düşündü. Aynca o sabah pan­tolonu da bol gelmişti.

Ahududu Iikörlüden alıp gitmek için arkasını döndü­ğünde annesinin soluğunun kesildiğini işitti.

“Evie, pantolonunun arkası sökülmüş. İç çamaşırını gö­rebiliyorum! Etrafta nasıl böyle dolaşırsın? Üstelik de okulda!” Fran’in tiz sesi, Evie’nin şansına, son üç dakikada yarı yarıya dolan kafede çınladı.

“Neden bahsediyorsun?” diye sordu Evie arkasına uzana­rak. Yumuşak ipekli pantolonunu avuçladı ve işaret parmağı bir deliğe isabet etti. Hem de tam poposunun üzerindeydi.

“Aman Tannm! Ne kadar kötü?” Evie açıkta kalan kı­çını gizlemek için tekrar sandalyesine çöktü. Sabahki olaylar bir film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Pantolonu giydi­ğinde belinin bol gelmesine şaşırması... Kahve almak için ana ofiste dolanması... Tracy’nin sınıfını ziyaret ettiğinde ona sarılmak için eğilmesi. Ya Öğrencilerden biri bu frikik gös­terisini kaydedip YouTube’a koyduysa?

Fran ve W inston’ın yüzüne bakamadığından suratını, sağ kolunda taşıdığı ceketine gömdü.

Ceketi! Ceketi işteyken hep üzerindeydi ve sadece an­nesiyle kahve içmek üzere kafeye geldiğinde onu çıkarmıştı.

“Ceketimi giyiyordum!” diye haykırdı Evie ve oturmuş haldeyken tuhaf bir biçimde ceketini üzerine geçirdi. Ayağa

226

Aşk Burada Çekmiyor

kalkıp, bir şişte pişmekte olan kuzu gibi yavaşça arkasını döndü.

“Arkanı kapıyor,” dedi Fran pek de hoşnut olmayan bir ifadeyle.

“Tanrı’ya şükür,” diyerek coştu. ‘Tamam, artık gerçek­ten gidiyorum,” dedi Evie ve süklüm püklüm bir şekilde W inston’la Fran’e el salladı. Trüf de geride kaldı.

Tam bir adımını dışarı atmışken de Fran’in Winston’a fısıldadığını duydu: “Bekâr olmaktan şikâyetçi ama daha doğru düzgün kıyafeti bile yok.”

227

ON BİRİNCİ BÖLÜM

“ ‘Ticari olarak m akul durum da’ ve ‘m akul durum da’ aynı anlama gelmiyor. Ya ‘ticari olarak m akul’ deriz ya da telefonu kapıyorum .”

Tele-konferansı kapam a tehdidi Baker Sm ith’in rakip­lerinden biri olan Crohn and Hitchens firmasının beyaz yaka suçlar birim inin başı ve kıdemli bir ortak olan Louis Mad- w ell’dan geldi. Firmanın ofisi, 3. Cadde’de, şeklinden dolayı genel olarak “Ruj Binası” olarak bilinen binada yer alıyordu; gerçi Evie bu binanın daha fallik bir görüntüsü olduğunu dü­şünüyordu. M adw ell’ın davranış tarzı da onun bu fikrini pe­kiştiriyordu. Adam Brighton M ütevelli H eyeti’nin bir üye­siydi ve konuşm anın başm da herkese söylediği gibi, okulun ‘ipleri onun elindeydi’. Okula bu hizmeti ücretsiz olarak sun­duğu gerçeği de yine herkesin kendi zam anına saygı göster­mesini hatırlatmak istediğinde belirttiği bir şeydi.

“ ‘M akul’, ‘m akul’dür,” dedi karşı tarafın hukuk danış­manı olan Joe Cayne; adam ın ismi E vie’ye derhal kokaini çağnştırmıştı. “Ve biz de sadece bunu kabul edebiliriz. Ayrıca

228

Aşk Burada Çekmiyor

siz hiçbir şey satmıyorsunuz. Orası bir okul. Neden ‘ticari olarak’ demeye gerek olsun k i?”

Madwell, konuşmadaki on beş kişi adına küçümseyerek güldü. “Kişi başı 40.000 dolara elbette ki bir şeyler satıyoruz. Eğitim satıyoruz biz. İşte bu yüzden de müşterin, lanet olasıca ödüllü bir bilgisayar laboratuvan kurmak için binanın anahtar­larını çevirdiğinde kontratta ‘ticari olarak makul durumda’ yaz­masını istiyorum. Çünkü içeri girdiğimde duvarlarda deliklere ve farelerin istilasına rastlamak istemiyorum. Beni anladın mı?”

“Kusura bakma ama Louise müşterim, m ekânında gayet seçkin bir sanat galerisi işletiyor. Binada fare falan yok. Ay­rıca duvarlarda delikler olmadığına da seni temin ederim ,” diye karşılık verdi Caine sertçe.

“Duvarlarda delik yok öyle mi? Peki lanet tabloları nasıl asıyordu?”

İyi yakaladın M adwell. E v ie ’nin araya girm e zam anı gelmişti.

“Beyler şu an konudan sapıyoruz. Herkesi memnun ede­bileceğini düşündüğüm bir şey önerebilir m iyim ?”

Kimse b ir şey demedi.“Neden o koşulu, binanın ‘makul derecede yaşanabilir’

konum da teslim edileceği şeklinde değiştirm iyoruz? Böy- lece, herkesin mutabık olacağı üzere karşı tarafın rahatsız ol­duğu ‘ticari olarak’ ibaresini çıkarm ış oluruz. Bizim taraf da hepim izin endişe ettiği üzere, binanın öğrenciler için yaşa­nabilir konum da olması durumunda iyi hissedecektir. Ne dü­şünüyorsunuz?”

2 2 9

Elyssa Friedland

“Bana uyar,” dedi M adwell. “Zaten şu an üç m ilyar do­larlık bir davayla uğraşıyorum ve bir m üşteriyi hayatı bo ­yunca şehir dışındaki b ir hapishanede çürüm ekten kurtar­m aya çalışıyorum. Bu saçmalıktan daha önemli işlerim var yani. Joe, kızın dediğine katılıyor m usun?”

Evie kendisine “kız” denmesinden hoşlanm am ıştı ama daha önce kadın avukatlara çok daha kötü şekillerde sesle- nildiğini duym uştu. Telefonda b ir fısıldaşm a olunca Evie, K okain’in m üşterisine danıştığını tahmin etti.

“Bize de uyar,” dedi. “Ekibine kontratın yeni halini gön­deririm. Şu satışı hafta sonuna kadar halledelim artık .”

“Herkese bu verim li görüşm e için teşekkürler,” dedi Evie. “Güzel b ir gün geçirm enizi dilerim; başka m eseleler oluşursa lütfen beni arayın.” Ahizeyi yerine bırakıp derin bir nefes aldı. B righton’daki geçici danışm anlık işindeki ilk gö­revi oldukça sorunsuz gidiyordu. Günlük cümleleri farklı b i­çim lerde sunm a konusunda eski bir uzmandı. B irleşm e & Satın Alm a departm anında benzer bir sorun, m üşterisi için hangisinin daha iyi olduğuna karar verm ekle geçirecekleri bir haftalık bir tartışm a demekti: “Yönetim ne zam an önemli b ir m esele doğsa yatırım cılara derhal b ildirecektir,” mi, yoksa, “Yönetim ne zam an önemli bir mesele doğsa yatırım ­cılara gecikm eden bildirecektir,” mi? B ütün bunlar sözlük savaşlarındaki boşuna çabalar gibiydi. B ir sorun çıkarsa m ahkem eye başvurm adan uzlaşılırdı. Kimse, kontrattaki bir belirtecin anlam ını çözüm lem eye girişmeyecekti. Bu E vie’ nin bir şirket dışındaki ilk hukuki göreviydi ama fırmadakin-

2 3 0

Aşk Burada Çekmiyor

den pek de farklı olmadığı ortaya çıkmıştı. Belki bazı avu­katlar telekonferanslarda didişmekten ve sürekli “lanet olası” demekten hoşlanıyor olabilirlerdi ama Evie onlardan biri de­

ğildi.“Hey, seni tanıyorum. Bayan L oo’nun arkadaşısın sen.”Evie kafasını kaldırınca, T racy’nin sınıfında mesaj

yazan Jamie Matthevvs’un bir om uzunda çantası, bir elinde de küçük, karton bir bardakla tepesinde dikildiğini gördü.

“Ofiste bir arkadaşım olacağını bilsem iki espresso alır­dım .” Çocuk, kendisininkinin yanındaki boş bölmeye çöktü ve buruş buruş kahverengi bir paketten çikolatalı kruvasan çıkardı.

“Evet, selam, ben Evie. Evie Rosen. Yani Bayan Rosen,” diye geveledi. Kendisini nasıl tanıtmalıydı ki? Sonuçta bir öğretm en değildi ama belirli bir dereceye kadar m esafenin de gerekli olduğunu düşünüyordu. “Bir süreliğine kurum içi danışmanlık yapacağım .”

“Selam Evie, ben de Jam ie.” Görünüşe bakılırsa çocuk ona nasıl sesleneceğine karar vermişti bile. Kurum içi danış- malığın ne olduğunu bilip bilmemesi de pek önemli görün­müyordu. “Ofis arkadaşı olacağız. Umarım sorun değildir.”

“Sen öğrenci değil m isin?” diye sordu Evie dik oturup Caroline’ın kızlarının bale derslerinde “mutlu beller” dedik­leri konuma geçti.

“Aynen. Ama geçen yıl başım biraz belaya girdi ve m ü­dürle bir anlaşma yaptım. Boş zam anlarım da ofisteki işlere yardım ediyorum ki böylece...”

231

Elyssa Friedland

“Böylece ne?”“Böylece uzaklaştırma aldığım öğrenci kaydımda gö­

rünmeyecek. Bu sene üniversiteye başvuruyorum da. İşte bu­rada da dosyalama, fotokopi falan gibi işer yapıyorum. Kimin neye ihtiyacı varsa yani. Dolayısıyla buna sen de da­hilsin.” Jamie ona şeytani bir şekilde gülümsedi.

“Sorun değil. Benim yardıma ihtiyacım yok.”Jamie omuz silkti. “Keyfine bilir. Bir şeye ihtiyacın

olursa ben buradayım.”“Teşekkürler.” Evie bilgisayarına bakmak üzere döner­

ken, zaten sıkışık olan çalışma alanının bu şekilde işgal edil­mesinden rahatsız olmuştu. Zaten espresso içip Fransız hamur işlerinden yiyen bu çocuk da kimdi böyle? Evie lise­deyken bisküvi yerdi. En azından tatlı bir çocuktu; yani ya­şına göre. ■

Jam ie’nin gelişini izleyen birkaç dakika içinde onun varlığı yüzünden Evie’nin dikkati dağıldı. Telefonu on sani­yede bir ötüyor, ne zaman bir mesaj gelse tiz bir ıslık sesiyle titreşiyordu. Çocuğa doğru ters ters baksa da Jamie bunları fark etmedi. Masasındaki kontratta geçen kelimeler, “gayri mahdut mülkiyet hakkı”, “irtifak hakkı”, “rüçhan hakkı” gibi sözler hukuki bir dansa başladılar. Biraz daha kafein almanın zamanı gelmişti. Plastik saplı ortak kahve demliğinden (Baker Sm ith’te her katta bulunan Nespresso makinelerini nasıl da özlüyordu) kupasını doldurmak üzere doğruldu- ğunda dikkat çekici genç bir kızın ofise girip doğruca Jam ie’ye yöneldiğini fark etti. Jamie kızın minik kıçına yer

23 2

Aşk Burada Çekmiyor

açmak için sandalyesinde kenara kaydı ve birlikte oturup kı­kırdayarak oğlanın kruvasanından yemeye başladılar.

“Evie, bu kız arkadaşım Eleanor,” dedi Jamie, Evie’nin bakışlarını yakalayınca.

“Eleanor Klieger,” dedi kız hoş bir tavırla, Evie için bir anlam ifade etmesi gerekirmişçesine soyadını da eklemişti. Belki de ediyordu. “Memnun oldum.” İmrendiren, hışırtılı bir sese sahipti. Sanki soğuk algınlığının dördüncü günün­deymiş de bu sebepten sesinde seksi bir hışırtı ve gırtlaktan gelen bir kahkahaya kavuşmuş gibi.

“Ben de memnun oldum,” dedi Evie bir anda ikisinin karşısında kendini moruk gibi hissederek.

Kahvesini süt ve şekerle iyileştirmeye çalışırken Elea- nor’m kıvrak beden hareketleriyle Jam ie’nin uzun saçlarını kulağının arkasına atışını, puf pu f kruvasan parçasını çocu­ğun ağzına tıkışını izliyordu. E leanor’ın kıyafetine hayran kalmıştı: kısa kot pantolon, kırmızı-beyaz ekose gömlek ve yan tarafında gizli bir şekilde yer alan ters iç içe geçmiş çift C işaretiyle lacivert babetler... Kıyafetleri kızın mükemmel vücut hatlarını sarıyordu ama kimsenin fark etmesini istemi­yormuş gibi gösterecek kadar da boldu. Evie bu tarz kızları tanırdı. Sabahlan mükemmel dağınıklıkta saçlarla uyanırdı, bulaşıcı bir kahkahası olurdu ve fazla tehditkâr olmayan de­rece iyi bir öğrenci olurdu. Şapşallık sevimli göründüğünde şapşal, zeki olmak havalı göründüğünde zeki olurdu.

“Çalışma salonuna gitmem gerek,” dedi Eleanor sandal­yeden sıçrayıp Jam ie’nin yanağına bir öpücük yerleştirirken.

233

f Elyssa Friedland

“Antrenmandan önce otomatların orada buluşalım tamam mı?” Elbette ki Eleanor bir sporla uğraşıyordu. Büyük olası­lıkla çim hokeyi ya da lakros oynuyordu.

“Orada görüşürüz bebeğim.”Evie tekrar kontratına döndü. Kelimeler sinir bozucu dans­

larım bitirmişlerdi ve Evie tekrar odaklanmayı başardı. Jamie genel işlerini hallederek ofiste dolanıp durdu; yukarıdaki dosya dolaplarına uzanmayı da gerektiren bu işler sırasında polo ti­şörtü yukan kalkıp şekilli karın kaslarını da gözler önüne seri­yordu. İşini bitirdiğinde Evie’nin omzuna dokunup, “Seni gördüğüme sevindim. Yann tekrar geleceğim,” dedi.

Evie o gün daha sonra fakültenin tuvaletinden göbeğinin ağırlığını taşısın diye taktığı elastik kemerle uğraşan Tracy’ye yardımcı olup kemeri bağladı.

“Öğrencilerinden biri benim ofisimin yanında çalışıyor. Sanınm adı Jam ie’ydi,” dedi Evie. “Masası benimkinden bir milimetre uzaklıkta. Kız arkadaşıyla tanıştım bile.”

“Öyle mi? Jamie Matthews o. Sanırım o anlaşmayı ai­lesi yaptı. Neredeyse Brighton’dan atılmak üzereydi. Bura­daki çocukların yarısı ona tapıyor. Neden olduğunu pek anlamış değilim.”

“Düzgün bir çocuğa benziyor,” dedi Evie.“İngilizcesi pek iyi değil ama.”

Pantolonundaki sökükle en dip noktaya ulaştığı kıyafet sorunundan bir buçuk hafta sonra Brighton için daha uygun

L

234

Aşk Burada Çekmiyor

olabilecek bir gardırop düzenlemeye karar verdi. Neredeyse her gün iş yapmak için gelen şık Jamie ve onu ziyaret eden Malibu B arbie’si Eleanor yüzünden Evie kendini, görünü­münü iyileştirmek zorunda hissediyordu. Stasia’dan kendi­sine kıyafet alışverişinde eşlik etmesini rica etti.

S tasia’nın, R ick’in ona babaannesinin hastalığından bahsetmesine rağmen aramasına dönmemesine hâlâ kırgındı ama şu bebek göbeğini bir yoklama merakı, kızgınlığına bas­kın gelmişti. Time Warner M erkezi’ndeki J. Crew m ağaza­sında buluştular; burası M anhattan’da, alışveriş merkezine benzer tek yerdi. Evie, herkesi daimi bir şekilde selamlayan, Âdem ve Havva olarak bilinen, iki tane devasa, çıplak Botero heykeli sebebiyle alışveriş merkezinin ön kapısından içeri girmeye bayılırdı. Her biri yaklaşık dört metre olan heykel­lerin yanında Evie kendini çok narin ve çocuk gibi hisse­derdi; onlara doğru yürürken kendine ait sıkıntıları olan sekiz milyon insandan oluşan bir şehirde, sorunlarının oldukça önemsiz olduğunu hatırlardı. Evie, tuhaf bir biçimde, o kadar da önemli olmamayı rahatlatıcı bulurdu.

Evie, Stasia’yı, bu heykellerin altında bekledi ve arka­daşı on dakika geç kalarak hasta ve bitkin bir şekilde geldi­ğinde Evie onu ta SoHo’dan J. Crew’a kadar getirttiği için üzüldü. Ama sonuçta Stasia, bebek haberini resmi olarak du­yurmadığından özel m uam ele beklemesi de adil olmazdı. Evie, Â dem ’in devasa erkeklik organına uzanıyormuş gibi yaptığında bile arkadaşı kıkırdamadı.

Sıkışık soyunma odasında yaklaşık bir saat kadar kıya-

235

Elyssa Friedland

fetleri inceledikten sonra Evie tatmin olmuş bir şekilde gö­revlerini başarıya ulaştırdıklarını düşündü. Menekşe rengi ve koyu yeşil fitilli kadife pantolon, iki tane evaze etek, birkaç tane bisiklet yaka kaşmir kazak ve kocaman düğmeleri olan şeker pembesi bir erkek yaka, kruvaze kaban bulmuştu. Sta­sia düzgün yorumlar yapsa da bütün alışveriş boyunca dik­kati dağınık görünüyordu. Herhangi bir kıyafet bile deneme­yince Evie hamilelikten iyice emin oldu.

“Yeni iş nasıl gidiyor?” diye sordu Stasia, Evie bütün kıyafetlerini kasaya doğru götürürken.

“Şaşırtıcı bir şekilde eski işime benziyor.”“Eh, bu iyi bir şey değil mi?”“Emin değilim. Ama en azından ne yaptığımı biliyo­

rum.”Ödeme «ırası Evie’ye geldiğinde teknoloji kurtlarına

özgü, moda gözlükleri olan ve çekmiş bir oduncu gömleği giymiş görevliye yaklaştı. Evie, kasiyerin, tezgâhın üzerinde durmaması gereken telefonunun arkasına yapışık olan BOK­TANSIN çıkartmasından, çocuğun gözlerini devirip herkesin boktan olduğunu düşünmeye meyilli tiplerden olduğu sonu­cuna vardı.

“J. Crew’dan alışveriş yaptığınız için teşekkürler,” dedi ruhsuz bir şekilde, Evie’nin yeni kıyafetlerindeki alarmları çıkarırken. “E-posta adresinizi verirseniz bin dolarlık hediye çeki yarışmasına sizi dahil edelim.”

Evie ona bilgiç bir edayla gülümsedi. “Peki bu sözde çekiliş için kaç tane SPAM e-postaya katlanmam gerekecek?”

236

Aşk Burada Çekmiyor

diye sordu ve çekiliş kelimesini söylerken havaya tırnak işa­reti çizmişti.

“Şey, pek emin değilim,” diye yanıt verdi kasiyer umur­samaz bir şekilde omuz silkerek; telefonundan gelen bildiri sesiyle dikkati dağılmıştı.

“Ah, J. Crew’un ve e-posta listelerini sattığı firmaların gerçekten çok düşünceli davranarak bana ancak çok önemli durumlarda e-posta atacağından eminim,” dedi Evie dalga geçer bir tavırla. O konuşurken Stasia ondan hafif hafif uzak­laştı.

“Ama maalesef,” diye devam etti Evie, “Ben e-posta kullanmıyorum. Bir bilgisayarım bile yok. Ya da bir Black- Berry’m. Ya da iPhone’um. Bu arada benden ücret alırken senin de kendi telefonunu kullanmıyor olman gerek.”

İşte bu cümle çocuğun dikkatini çekmişti.“Bakın,” dedi. “Günlük e-postalardan çıkıp yine de çe­

kilişe katılabilirsiniz. E-posta adresinizi ekleyeyim mi, ekle­meyeyim mi?”

“Yalan söylemiyordum. Gerçekten de e-posta kullanmı­yorum.” Arkasında uzayan kuyruğa rağmen Evie konuşmaya devam etti. “İnsanlar son zamanlarda teknolojiye çok bağımlı oldular. Gerçekten de insanların birbirileriyle olan iletişimi değişiyor, üstelik iyi yönde değil. E-postanı günde kaç defa kontrol ediyorsun? Dürüst ol. Otuz defa mı? Kırk mı? Ayrıca Twitter’dan ya da Facebook’tan gerçekten önemli bir şey öğ­reniyor musun? Bu saçmalıklarla harcadığın zamanı düşün­sene. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?”

237

Eiyssa Friedland

“Baksana çok bilmiş,” diye çınladı arkadan bir ses. “Şu konuşmanı daha sonra bitirsen olur mu?” Gri ve kahverengi pantolonlar taşıyan orta yaşlı bir kadın omzuna vurmuştu. “Yapmamız gereken işler var da.”

“Pardon,” diye mırıldandı Evie ve süklüm püklüm bir şekilde kredi kartını uzattı. Ama yine de düşüncelerini dile getirdiği için memnundu; pastel renklerde pantolonlar giyen tipik Amerikalı annenin de canı cehennemeydi.

“ Evie,” dedi Stasia onu dirseğinden çıkışa doğru çekiş­tirirken. “Bence biraz sakinleşmelisin. Hem de hemen.”

Evie ertesi sabah sadece sutyeni ve külotuyla dikilmiş, elinde kahve kupasıyla, kanepesine yaydığı yeni kıyafetlerini inceliyordu.-Sökük pantolon utancından beri greyfurtla idare etmeye çalışmasına rağmen göbeği hâlâ vardı. Her gün liseli kızlan görmek epey zordu. Paket paket şeker yemelerine ve Red Bull içmelerine rağmen, metabolizmalarının yavaşlama­sına hâlâ on yıl olduğu için bir deri bir kemiklerdi. Sürünün lideri Eleanor’da ise ayrı bir hafiflik vardı; tıpkı köpüklü bir gazoz gibi hoplaya zıplaya hareket ettiğinden arkadaşları adeta onu bir dikişte içmek ister gibiydiler.

Kızın bir balerin gibi ofise süzülüşünü izleyen Evie’nin Pikesville Lisesi’ndeki kendine güvensizlikleri yeniden can­lanmıştı. Büyükannelere özgü adını bile özgüvenle taşıyan Eleanor, Evie’nin lisesindeki en çekici kız olan Cameron Ca- non’ın Yukan Doğu yakası versiyonu gibiydi. Bir defasında

Aşk Burada Çekmiyor

Cameron, kışın ortasında beyaz bir kot etekle okula geldi­ğinde, ertesi gün okuldaki kızların yansı aynı kıyafeti giy­mişlerdi. Ancak Cameron giydiğinde sadece hafif bir kar yağıyordu ve kız, adeta hava durumu tannlanna onun kıya­fetini tamamlayacak bir kar yağdırmasını emreden bir peri prensesi gibi görünmüştü. Ertesi gün diğer kızlar onu taklit ettiğindeyse şiddetli bir yağmur, bir günlük, pamuk gibi kan çamura dönüştürmüş ve Evie’ninki de dahil olmak üzere her­kesin kıyafetini mahvetmişti.

Cameron’m Evie’nin rakibi olduğunu söylemek, Evie’ nin sosyal statüsünü, olmadığı bir düzeye çıkarmak olurdu. Evie’nin Cameron’la rekabeti son derece kendi halindeydi. Aslında oldukça samimiydiler; gerçi Evie onu hiçbir zaman o kadar yakından tanıdığını hissetmemişti. Her ikisi de aynı “havalı” grupta yer alıyorlardı ama Evie genellikle, bu gruba diğer üyelerden çok daha zayıf bir bağla bağlı olduğunu his­sediyordu. Notlarını, diğerlerinden çok daha fazla önemsi­yordu. Şimdi dönüp baktığında eğlenmek yerine iftihar listesine girmeye neden bu kadar kafayı taktığını kestiremi- yordu. Ama kitaplarında, partilerde asla bulamadığı bir çeşit güvenlik hissi buluyordu. Sıkı çalış, iyi bir not al. Çoğunlukla tahmin edilebilir bir yoldu bu. Herkese iyi davran; eh, bunun insanı popülerliğe götüreceğine dair bir garanti yoktu.

Cameron’m, muhteşem Eleanor kılığında Evie’ye tekrar musallat olacağını kim bilebilirdi? Evie de yine eski alışkan­lıklarına dönmüş, bu defa Eleanor’m kıyafet tarzını taklit edi­yordu. Eski kıyafetlerinden bazılarıyla yeni J. Crew giysile-

239

Elyssa Friedland

rini kombin yapan Evie, E leanor’ın tanıştıkları ilk gün giy­diğine benzer, kareli bir gömlek seçti ve bunun altına, dar kesim, bej rengi bir pantolon giydi. Chanel babetleri yoktu ama dolabında siyah bir çift taklit pabuç vardı. M akyajsız gitmek yerine, gözleri üzerinde dikkatle çalışıp bunları açık kahverengiyle gölgelendirdi; yanaklarına hafif bir bronz allık ve dudaklanna da parlatıcı sürerek makyajını tamamladı. Son olarak da yuvarlak bir fırça yardım ıyla saçlarını tarayıp kat­larını düzeltm ek ve şekillendirm ek için fön makinesiyle ha­valandırdı. İşini bitirdiğinde Evie son sın ıf kızlarından pek de farklı görünmediğini memnuniyet içinde fark etti. Ağzının kenarlarında daha çok çizgi olduğuna şüphe yoktu ama fazla gülümsem ekten kaynaklanan kusurlardan kim şikâyet ede­bilirdi ki? Kıyafetini, kendisine hafiften bir süper kahraman havası katan bir pelerinle tamamladı.

M ükemmel bir dakiklikle ve artmış bir özgüvenle ağır ağır ofise girdi ama m aalesef ortalıkta, onun görünümündeki bu iyileşmeyi takdir etmek için okul muhasebecisinden başka kimse yoktu; armayı andıran bir boyunbağı takan bu iri yarı beyefendi, bugüne dek dilsiz olma ihtimalinin tersini ispat­layacak hiçbir şey yapmamıştı. Jamie öğlene doğru, çalışma arasında geldiğinde Evie onun gözle görülür bir biçim de be­ğeni dolu bakışlarını görüp utanarak bundan keyif aldı. Onun yardım teklifini kabul ederek çocuğu, Brighton heyetindeki üyelerin incelem esi için satış kontratlarının son versiyonla­rını dosyalam akla görevlendirdi.

“Yardım isteyecek kadar bana güvenmeni bekliyordum ben de," diye dalga geçti Jamie.

240

Aşk Burada Çekmiyor

Evie, interneti kullanm ak istem ediğinden satıcının hukuk ofisinde çalışan meslektaşına Jam ie’nin şahsi hesabı olan N ycLaxDude@ gm ail.com adresini verirken e-posta he­sabının ele geçirildiğine ilişkin saçma b ir hikâye uydurdu. Okulun m ulti-m ilyon dolarlık satın alm a anlaşm asının de­taylarını bir öğrencinin görmesi hiç uygun değildi ama Evie bir süredir Jam ie’yle aynı ofisi paylaştığından onun bu hassas materyalleri okum asına ilişkin yüzde sıfırlık bile tehlike o l­madığını biliyordu. Seri üretim hattındaki birbirine uyumsuz iki işçi gibi yan yana oturuyorlardı; Jamie ona, üç halkalı kla­söre yerleştirm esi için kontratın sıralı kopyalarını veriyordu. Evie, büyük Am erikan şirketlerinin birleşm e anlaşm aların­dan ta nerelere düşmüştü.

“Bu benim annem ,” dedi Jamie kontratın ek bölüm le­rinden birindeki bir ismi işaret ederek.

“Efendim ?” dedi Evie, çocuğun ne söylediğinden emin olamayarak.

“M ütevelli Heyeti listesinde. Annem heyet üyelerinden biri.” Parmağını tireyle ayrılm ış soyadının altından geçirdi.

“Julianne Holm es-M atthews senin annen mi? Hani şu m eşhur Julianne H olm es-M atthew s?” Julianne ve şirketi “H olm es” (bir iç mimarın böyle bir soyadına sahip olması ne büyük şanstı) Architectural Digesî dergisinin gözbebe­ğiydi ve kadının projeleri istisnasız her ay dergide yer alırdı. Paris’te bir şato, M oskova dışında bir kır evi, Tokyo’da bir çatı katı; müşterileri konutlarını tasarlaması için onu dünya­nın dört bir yanından çağırırlardı. Kadının tarzı genellikle

241

Elyssa Friedland

eski Paris esintileri taşıyan bir modernliğe sahip olarak tarif edilirdi. Çelik kapıları ve çok çekm eceli dolapları, beyaz Taşoz merm erinden mutfak tezgâhlan ve klasik içki araba­larıyla bir araya koyardı. Tam anlam ıyla mükemmeldi. Ev dekorasyonunun Anna W intour’u olan bu kadın m ükem ­meldi. Bu çocuk onun oğlu m uydu yani? Evie, toy çalışm a arkadaşını bir kez daha inceledi. Belki daha çok kez.

“Aynen. Kendisi dekoratör,” dedi Jamie; bunu büyük bir şevkle söylemem işti. “B ono’nun evini yeni bitirdi.”

Vay canına.“Hatta önüm üzdeki hafta okula geliyor. Yeni binayı

görüp fikrini falan söyleyecekm iş sanırım .”Julianne Holmes-M atthews, Brighton’a geliyordu. Evie

onunla tanışmalıydı.“Ne zam an?” diye sordu Evie sıradan bir tavırla ama as­

lında içi k ıpır kıpırdı. “Onun işlerini severim ,” dedi biraz daha um ursam az bir ifadeyle.

“Emin değilim. Şu an B eyrut’ta am a ona mesaj atıp öğ­renirim . Onunla tanışm ak falan ister m isin?”

“Tabii, olur. Neden olm asın?”“Tamam, ben ayarlarım .”“Teşekkürler,” dedi Evie. “Kontratta binaya ilişkin bazı

hüküm leri onunla görüşm eyi çok isterim .”Bu tam am en yalandı. A m a neyse ki, Jam ie’nin pek çok

konuya olduğu gibi buna da pek kafası basmıyordu.

Sonunda hafta sonu gelm işti ve Evie, okuldan sonra

242

i

Aşk Burada Çekmiyor

Bette’yi ziyaret etmeyi planlıyordu. Babaannesinin kasvetli ortam ını güzelleştirm ek için birkaç aksesuvar götürecekti. Cuma günleri tiyatro grubu seslerini dinlendirdiğinden büyük ihtim alle Fran de gelirdi ve böylece kafedeki sohbetlerini ta­m am larlardı. B ette’nin hastalığı, Rosen ailesini norm alden daha sık görüşm ek durumunda bırakmıştı. Kanser ve hastane ortamı da herkesi duygusal boşalmaya daha yatkın kılıyordu. Babaannesi safir evlilik yüzüğünü artık göstermekle yetin­m iyor yüzüğün taşını adeta yum rukluyordu; ayrıca alakasız durum larda evliliğe ilişkin yorum larda bulunm aya başla­mıştı. Seçkin bir soydan geldiğini öğrendiğinden beri gözün­deki değeri resm en dört kat daha artan Jam ie’yle birlikte işte klasör hazırlam ak bile daha kolaydı.

Lakros üniformasıyla inkâr edilemez bir şekilde hoş gö­rünen Eleanor öğle yemeği vaktinde gelip öfkeli bir tavırla el sallayarak Jam ie’ye dışarı gelmesini işaret etti. Evie, ofis kapısının hemen dışında m ünakaşa etmelerini izlemeye ko­yuldu. E leanor kollarını göğsünde kavuşturm uş, başını da ciddi bir şekilde öne eğmişti. Jam ie beceriksizce kıvranıyor, E leanor’ın görüş açısına girmeye çalışıyordu, gerçi kız ken­disinden yaklaşık otuz santim kısa olduğundan bu oldukça zordu. Elini E leanor’m omzuna koyduğunda Evie, kızın om ­zunun hafifçe çöktüğünü fark etti; Jam ie’nin dokunuşuna ha­fiften direnm eye çalışır gibiydi. Parıldayan saçlarına ve pürüzsüz ciltlerine rağmen Eleanor ve Jam ie de ilişkilerin o cehennemi girdaplarından kaçamıyorlardı. Evie’nin suçluluk duyarak izlediği, liselilerin konu edildiği dizilerdeki karak-

243

Eiyssa Friedland

terler gibiydiler. Am a bu defa Evie canlısını izliyordu.Eleanor beklenm edik bir şekilde okul çantasına uzandı;

tabii aşın büyük Louis Vuitton çantaya böyle denebilirse. İP- hone’unu çıkarıp Jam ie’nin burnuna soktu. O kadar ufak te- fekti ki çocuğa erişm ek için parm ak uçlannda yükselm esi gerekiyordu. Jam ie ekrana baktığında yüz ifadesi bir anda değişti. Gözlerini bir süre kapalı tuttu. Derin bir nefes ver­dikten sonra telefonu E leanor’ın elinden alm ak istedi ama kız zorla elini geri çekti. Evie’nin kızın bu beklenmedik gücü karşısında şaşkınlıkla soluyunca didişen aşk böcekleri ona döndüler.

Eleanor, E vie’ye üzgün bir ifadeyle bakıp hızla oradan uzaklaştı. Evie, Jam ie’nin bakışlarıyla baş başa kalm ıştı. Jamie ona doğru ağır ağır yürürken kendini yakalanm ış h is­setti. '

“Saçmalıyor. Hadi işimize dönelim .” Çocuk m asasına doğru çökünce Evie, Jam ie’nin saçlarının, son beş yılda çık­tığı erkeklerin hepsininkinden daha gür olduğunu fark etti.

“Konuşmak ister m isin?”“Uzun hikâye. Ayrıca sana çok çocukça gelir,” dedi

Jamie. “Yine de teşekkürler.”“Fikrini değiştirirsen buradayım .”“Sağ ol. Ben gidip bir şeyler yiyeceğim ,” dedi. “Yarın

bitirsek sorun olur m u?”“Olmaz, keyfine bak.”Evie de açlıktan midesi kazınarak yeni keşfettiği öğle

yemeği yerine, yani B righton’ın köşesindeki ıvır zıvır dük­

2 4 4

Aşk Burada Çekmiyor

kânının önünde bulunan hasır banka doğru yollandı. Bazen Tracy de öğle yem eğinde ona eşlik ediyordu; çok şükür ki serviksi işe devam etmesine izin verecek kadar sıkıydı ama bugün İngilizce departmanı toplantısı vardı.

Evie, ev yapımı sandviçini (bir Jack spesiyali olan ar­mutlu, krem peynirli, jam bonlu sandviç) ve üzümlerini yer­ken Jamie ve E leanor’ı düşündü. Tartışmaları çocukça olabi­lirdi ama JackTe yaptıkları bazı tartışm alar da dışarıdan bi­rine çocukça gelebilirdi. Jack ’in restorandaki garsonlarla flört etmesi hakkında didişirler, Jack bunun sadece “m oral” vermek için olduğunu söylerdi. E vie’nin ailesiyle görüşm e planlarının çoğunu, dağıtım cılarla görüşm esi veya m aaş bordrolarını gözden geçirm esi gerektiğini söyleyerek iptal etmesi hakkında da kapışırlardı. Evie her zam an geri adım atardı; Jack bir şekilde onun şikâyetlerini önem siz göster­meyi becerirdi. Üstelik Evie haklı olduğundan emin olduğu zam anlarda bile. Kurul toplantılarında kendisinin iki katı ya­şındaki adamlara kafa tutar, hazırcevaplığı ve sivri diliyle ya­tırım bankacılarını ve kurumsal devleri kurnazlıkla alt ederdi ama Jack onun kendisini üçüncü sınıftaki bir kız çocuğu gibi hissetmesine yol açardı.

“Evie?”Fazla hızlı bir şekilde yuttuğu için boğazına takılan tam

tahıllı ekmek yüzünden öksürürken birinin kendisine seslen­diğini duydu. Bu gizli öğle yemeği m ekânında keşfedildiği için şaşkın bir vaziyette kafasını kaldırdı.

“Doktor Gold?” diye sordu Evie öksürüğünü bastırmaya

245

Elyssa Friedland

çalışarak. “Burada ne arıyorsunuz?” Belli belirsiz kare çiz­gili, lacivert takım elbise ve eskimiş ve rengi solmuş olmasa fazla şık kaçacak olan ayakkabılarıyla şok hoş görünüyordu. Kemik çerçeveli gözlükleri ceketinin üst cebinden görünü­yordu. San kravatı biraz m uhafazakar göründüyse de Evie daha yakından bakınca üzerinde minik zebra desenleri oldu­ğunu gördü.

“Benim yüzüm den burada,” dedi minik bir kız sesi, acemi bir İngiliz aksanıyla. Bacağının arkasından çıkan küçük kız, kendi kafası kadar bir lolipop yalıyordu. Her iki yanından lacivert saten kurdelelerle bağlanmış at kuyrukları çok tatlıydı ve düz bir jilenin altma Mary Jane ayakkabılar giymişti. Bunlar Evie’ye, küçükken giydiği ayakkabıları hatırlatmıştı. Kız, hık demiş babasının burnundan düşmüş gibiydi.

“Sen Ölivia olmalısın,” dedi Evie küçük kıza kocaman gülümseyerek. Kız, parıldayan gözleri, güneşin ışıltılarını ta­şıyan saçlarıyla büyüleyici görünüyordu; doktorun ofisinde gördüğü fotoğraftakinden bile daha meleksiydi. S ırf ona ba­kınca bile insanın içi neşe doluyordu.

“Livi, bu Evie,” dedi Doktor Gold. “Onunla işten tanı­şıyorum.”

“Aa, hasta mısın?” dedi kız; aksam hafiften kaybolmuştu.“Yo, hayır. Babaannem hasta ama baban onunla ilgile­

niyor,” diye açıkladı Evie.Olivia dilini çıkarıp lolipopunu yaladı.“Babam herkesi iyileştiriyor,” dedi kafasını kaldırıp

hayranlıkla babasına bakarak.

i246

Aşk Burada Çekmiyor

Evie’nin bakışları Doktor Gold’un üzerinde sabitlenmişti.“Tatilde olduğunu sanıyordum,” dedi Evie.“Şehirde bir tatil gibiydi,” diye yanıt verdi adam. “Hallet­

mem gereken bir sürü iş vardı; bunlardan biri de harikulade kı­zımı, anaokuluna yazdırmak. Bugün Brighton’la görüşmemiz var.”

B righton’m, lisenin bir blok ilerisinde bir anaokulu vardı. O zaman Evie’nin geçen gün gördüğü kişi de Doktor Gold olmalıydı ama nasıl olurdu da şoförlü bir aracın içinden inerdi? Doktorlukta o kadar çok kazanılmıyordu ki. Ya ka­rısı? Evie yakından göremediyse de Edw ard’i Louboutin’leri içinde, öyle fidan boylu bir kadınla hayal etmemişti.

“Annem her zamanki gibi geç kaldı,” dedi Olivia. Av­rupa aksam geri gelmişti.

“İngiliz aksam nereden geliyor?” diye söze başladı Evie.“ Uzun hikâye,” dedi Edward çaresiz bir ifadeyle kafa­

sını iki yana sallayarak. “Halletmeye çalışıyoruz. Öyle değil mi Livi? Normal sesimizle konuşacağız değil m i?” Kızın ka­fasına bir öpücük kondurdu.

“Evet, babişko,” dedi Olivia heyecanla babasının kolla­rına atılarak, elbisesi havalanınca şeker pembesi prensesli külotu meydana çıktı. Evie kızın sırtına ağzım yapıştırıp du­daklarım birbirine sürtmemek için kendini zor tuttu.

“Bette nasıl hissediyor?” diye sordu Doktor Gold Evie’ye.“İyi. Başkalarının hayatına burnunu sokmakla meşgul,”

dedi Evie gülerek, bunu kötü niyetle söylemediğini anlamış olmasını umdu.

247

Eîyssa Friedland

“Ah, eminim,” diye yanıtladı gizemli bir bakışla. “Onu operasyon öncesi testleri ayarlamak için aradığımda bana bu­rada çalıştığını söyledi. O yüzden seninle karşılaşınca çok da şaşırmadım.”

“Her zamanki Bette işte,” dedi babaannesinin Edward’la ne zaman konuştuğunu düşünerek. Daha dün Bette’yle ke­lime oyunu oynamışlardı ama bundan söz etmemişti. Ama zaten neden bahsetsindi ki?

“Böyle kocaman bir şekerin olduğu için çok şanslısın,” dedi Evie tekrar Olivia’ya dönerek. “Harika bir baban var.”

Doktor Gold Evie’ye iyice yaklaşınca adamın çenesin­deki minik bir beyaz köpüğü fark etti. Uzanıp bunu sildikten sonra da manalı bir tavırla parmağını yalamamak için kendini zor tuttu.

“Tıraş köpüğü,” dedi kendi cüretkarlığına şaşırarak.“Teşekkürler,” dedi adam; hâlâ onun kulağına doğru

eğilmekteydi. “Livi’nin annesi aslında geç kalmadı. Sadece şekerlerden pek hoşlanmayan biri olduğu için Olivia’yı erken getirmeyi tercih ettim.”

“Ah, anlıyorum,” dedi Evie ve anlayışlı bir şekilde bir­birlerine gülümsediler. Gerçi Evie, sırf merakını gidermek için Edward’in karısına daha dikkatli bakmadığı için şimdi pişman olmuştu. Acaba Bayan Gold, bu kusursuz bulmaca­nın tatlı ve muhteşem üçüncü parçası mıydı? Yoksa dişlek ve gıcık bir tip miydi? Hani şu Evie’nin, bazı kadınların nasıl olup da ideal erkeğe ve şirin bir evlada sahip olmak için böy- lesine şanslı olduklarını anlayamadığı türden biri miydi?

248

Aşk Burada Çekmiyoı

“Benim hakkımda ne diyorsun?” diye sordu Olivia, ba­basının elini çekiştirerek.

“Annenin şekerleri sevmediğini, senin de benim biricik kızım olduğunu söylüyordum.”

“Sen de benim biricik babişkomsun,” dedi Olivia. Baba ve kız arasındaki bu katıksız sevgi Evie’nin kalbinin erime­sine sebep olmuştu.

“En iyisi yakalanmadan önce gidip yüzünü temizleye­lim,” dedi Olivia’nın yanaklarına kadar uzanan yapış yapış pembe şekerleri işaret ederek. Evie onların gidecek olmasına üzüldü. Onlarla biraz daha sohbet etmeyi, yanlarından ge­çenlere o üçünden oluşan mükemmel bir aile tablosunu sun­mayı çok isterdi.

“Lolipopumu daha bitirmedim baba!” diye haykırdı Oli­via. Evie’ye baktı. “Sen burada öğretmen misin? Ben öğret­menlerimi çok seviyorum. Temizlikte en başarılı olduğum için dün okulda üç yıldız aldım.”

“Annen dün gece bana bundan bahsetmeyi unutmuş,” dedi Doktor Gold, kızına bakarak; Olivia da bu sırada banka, az evvel Evie’nin oturduğu yere yerleşmişti. Bir balon balığı gibi yanaklarını havayla şişiriyordu.

“Hayır, ben öğretmen değilim. Avukatım. Baban sana bunun ne olduğunu açıklar. Ama doktorluk ya da öğretmenlik kadar havalı bir meslek değil.” Doktor Gold’a dönerek, “Gö­rüşmeye gitmeniz gerektiğini biliyorum. Seni gördüğüme se­vindim. Haftaya ameliyatta görüşürüz Doktor Gold.”

“Lütfen Edward de. Ben de seni gördüğüme sevindim,”

249

Etyssa Friedland

dedi. E vie, Edw ard’m kendisine beğeniyle baktığını görünce E leanor’dan ilham aldığı bir kıyafet giymiş olduğu için se­vindi. Edward, onun on altı yaşında bir kızı taklit ettiğini bil­miyordu.

“Bay bay O livia,” dedi Evie; yanında ona verebileceği küçük bir oyuncak ya da öyle b ir şey olmasını çok isterdi.

“Güle güle,” diye yanıt verdi Olivia, İngiliz çocuklarına özgü bir edayla. Banktan atladıktan sonra babasını çekiştire­rek dörtnala koşturm aya başladı. Evie de bu aksanın ardın­daki hikâyeyi m erak eder durum da öylece kaldı.

Doktor Gold çekiştirilirken E v ie ’ye el sallam ak için döndü. Evie de çocuğu tarafından sürüklenen evli bir adama karşı çok da uygunsuz kaçm ayacak bir şekilde, şehvetli bir tavırla gülümsedi. Baba-kız el ele yürürlerken onların gitgide küçülen siluetlerini sessizce izledi.

“Affedersiniz. Sanınm çantanızı bankta bıraktınız. Ya da biri bırakm ış.” Simsiyah, küt saçlarının arasında bembe­yaz bir saç tutamı bulunan orta yaşlı bir kadın Evie’nin ko­luna dokununca Doktor Gold ve kızının gidişlerini konsantre olmuş bir şekilde izlemesi son buldu.

“Efendim ?” diye sordu Evie.“Ç antanız,” dedi kadın E vie’nin, gerçekten de bankta

bir başına bıraktığı çantasını işaret ederek.“Ah, evet, teşekkür ederim. Dikkatim dağılm ış.”“Rica ederim ,” dedi kadın. Evie, kadını bir yerlerden ta­

nıyor gibiydi. Belki de koridorda rastladığı B righton’lı ebe­veynlerden biriydi.

250

Aşk Burada Çekmiyor

“Burada unutmam anıza sevindim. Ben neredeyse bütün hayatımı çantam da taşınm .” Kadın, Evie’nin içindeki kâğıt­ları görmesi için kırmızı deriden ağır sırt çantasını kaldırdı.

Kadını nereden tanıdığını hatırladı! Evie şehrin en iyi emlak firmalarından biri olan A llm an-W hite’ın düzinelerce broşürlerini gördü. K okarcalarınkine benzeyen saçıyla bu kadın, Evie’nin salyalarını akıtarak internette takip ettiği dai­renin kom isyoncusuydu.

“ Siz Batı 66. C adde’deki tek yatak odalı dairenin emlak kom isyoncususunuz öyle değil m i? İlanda fotoğrafınızı görm üştüm ,” dedi Evie.

“Ta kendisi. Emmeline Fields emrinizdedir. Daireyi gör­mek ister misiniz? Sahipleri fiyatı %5 indirdi.” Cüzdanından bir kartvizit çıkarıp E vie’nin eline tutuşturdu. “O daire tam alıcı piyasasında.”

“Ah, şey, artık düşünm üyorum . Bir süre önce ilgileni­yordum .”

“Eh, pazar günü ortak bir görüş etkinliği yapacağım, lüt­fen uğrayın. Başka bir şey için değilse bile leziz çörekler için gelin. Evin broşürünü de alın. Bunda bütün bilgiler mevcut.” Emmeline, kitapçığı doğrudan Evie’nin çantasına koyduğun­dan Evie itiraz bile edemedi.

“Teşekkürler ama gelebileceğim i sanm ıyorum ,” dedi Evie kendini rahatsız hissederek. Elindeki broşüre bakm a­m ak için kendini zor tutuyordu ama güney tarafındaki pen­cerelerden güneş ışığının içeri dolduğu oturm a odasının fotoğrafı karşı konulmazdı.

251

Elyssa Friedland

“Ne seksten daha iyidir biliyor musunuz?” diye sordu Emmeline.

“Şey, hayır. Ne?”“M anhattan’m evleri. Pazar günü görüşürüz.1

252

O N İ K İ N C İ B Ö L Ü M

Evie’nin, ofisinin önünde gerçekleşen gençlik dramının detay lannın ortaya çıkması sadece birkaç gün sürdü. E vie, o sabah çok sevdiği hasır bankın satıldığını öğrendiği için öğle yemeği için, şüphesiz ki Eleanor’ın ailesinin soyadını taşı­yan, Klieger Öğretmenler Odası’na girdi. Orta yaşlı birkaç öğretmenin Eleanor ve Jamie arasındaki tartışmadan bahset­tiklerine kulak misafiri oldu. Kendilerini dedikoduya öyle­sine kaptırmışlardı ki Evie içeri girip boş bir masaya yerleş­tiğinde kafalarını kaldırıp bakmadılar bile.

“Görünüşe göre biri, Facebook’a Hamptons İşçi Bayra- mı’nda, Matthews’lann Montauk’ta, hemen okyanus kena­rında bulunan evindeki barbekü partisinden bir fotoğraf koymuş. Arka planda Jamie’nin başka bir kızı öptüğü görü­lüyor. Sanırım bu kız İsviçre’de bir yatılı okula gidiyor ve ailesi de o sırada M atthews’larda kalıyormuş. Bu, Eleanor, ailesiyle birlikte St. Tropez’deyken olmuş.” Evie, bu konuşan kadının, iş görüşmesi yaptığı gün gördüğü mağrur öğretmen

253

Elyssa Friedland

olduğunu anladı; kadın haberi ilk veren olduğu için zevkten dört köşe görünüyordu. Ergenlerin kirli çamaşırlarını böyle döküp saçarken birkaç hafta önceki kadar göz korkutucu de­ğildi doğrusu.

“Yani ayrılıyorlar mı?” dedi hırpani kılıklı, lacivert bir etek ve bol, çiçekli bir bluz giymiş başka bir öğretmen; Jamie ve Eleanor’ın ilişkisinin durumu hayatını azıcık da olsa et­kileyebilirmiş gibi soluk soluğaydı. Diğer öğretmenler bir­birlerine daha da sokuldular.

İçeriden bilgi alan öğretmen tekrar konuşmaya başladı.“Görünüşe bakılırsa Jamie, bunun bir önceki yaz oldu­

ğunu iddia ediyor ve şimdi de Eleanor’ın arkadaşları, şu gi­zemli İsviçreli kızla aynı okula giden bazı arkadaşlarını arayarak Jam ie’nin doğru söyleyip söylemediğini öğrenmeye çalışıyorlar,”

Evie hem heyecanlanm ış hem de şaşkına dönmüştü. Eleanor ve Jamie, sosyal konum lan bir yana sırf çekici gö­rünümleri sebebiyle bile yeterince ilgi çekiyorlardı. Ama bu öğretmenleri, öğrencilerinin özel yaşamlarını böylesine tut­kuyla tartıştıklarmı görmek yine de rahatsız ediciydi. Pikes- ville L isesi’ndeki, Bay Londino ya da çorabı sürekli kaçık olan Fransızca öğretmeni Bayan Robidoux gibi öğretm enle­rin de boş zam anlannda Evie ve arkadaşlan hakkında sohbet ediyor olm aları müm kün m üydü? Büyük olasılıkla hayır. Manhattanlı gençler çok daha ilgi çekici şeyler sunuyorlardı.

M asalardan birinde oturan adam gruba katılm ak için doğruldu. Evie ofisinde bulduğu yıllığı incelediği için bu

254

Aşk Burada Çekmiyor

adamın fizik öğretmeni Bay M olinetto olduğunu biliyordu. Adam, şişe dibi gözlükleri ve kısa kollu, soluk renkli göm­leğinin üzerine taktığı kahverengi, polyester kravatıyla oyun­culuk ajansından gönderilmiş bir inek tiplemesi gibiydi.

“Bu yaz çekilmiş,” dedi yetkin bir şekilde ve bütün öğ­retmenlerin dikkatlerini kendisine çevirmesini bekledi. “Öğ­rencilerden biri kütüphanede Facebook’unu açık unutmuş, ben de şöyle bir baktım. Fotoğrafa dikkatli bakınca konuk evini görebiliyorsun. Geçen kasımda Jam ie’nin ailesinin, bu konuk evinin inşaatı yüzünden komşusuyla mahkemelik ol­duğunu net bir biçimde hatırlıyorum. Komşusu, M atthews’ ların mülküne ek bir yapı konulmasının dalgaların çarpma sesine müdahale ettiğini iddia ediyormuş. Bu haber bütün Hamptons bloglannda vardı.”

Hamptons bloglannı mı takip ediyorsun? Evie, bu eski püskü kıyafetler giymiş fizik öğretmeninin Doğu’da bir yaz­lık evinin olduğundan şüpheliydi.

Diğer öğretmenler şaşkınlık içinde M olinetto’ya bakı­yordu. Adamın detektiflik becerilerinden bariz biçimde etki­lenmişlerdi ve bir öğrencinin Facebook hesabındaki fotoğraf­lara bakmasından da hiç rahatsız olmuş görünmüyorlardı.

“O halde kesinleşti. Jamie gerçekten de onu aldatmış,” dedi öğretm enlerden biri üzerine basa basa. “Asıl mesele Eleanor’m bunu kanıtlamasının ne kadar süreceği. Zaten ay­rılmaları daha iyi. Evlenirlerse bu tekelcilik karşıtı kanunları ihlal etmek olur.”

“Ah, yakında öğrenir,” dedi bir başka öğretmen. “İnter­nette hiçbir şey sır olarak kalmaz.”

255

Elyssa Friedland

Evie bu düşünceye yürekten katılıyordu.

Birkaç gün sonra, iş çıkışında Bette’nin dairesine doğru yürürken ceptelefonunun ekranında Paul’un numarası be­lirdi. Bette’nin ameliyatı ertesi sabahtı ve Evie kendini hasta gibi hissediyordu. Kanserin yayılma riski bir yana, ameliyat bile başlı başına bir sürü riski barındırıyordu.

“Dün gece neredeydin?” diye sordu hemen Paul, tele­fonu açtığında.

“Pijamalarımı giymiş televizyon izliyordum. Ya sen?” diye sordu Evie.

“Diğer herkesle birlikte Caroline’ın evinde Annabel’in nişanını kutlama partisindeydim. Konuştuğumuz gibi yemek için plan yapanz diye ummuştum. Neden gelmedin?”

Annabel, Jerome’un ilk evliliğinden olan kızıydı. Evie onu sadece birkaç defa görmüştü. Caroline’ın ondan hoşlan­dığını biliyordu. Aralarında sadece beş yaş fark olduğundan başta işler biraz tuhaftı ama bir süre sonra bu tuhaflığı ka­bullenip arkadaş olmaya karar verdiler.

“Ah, lanet olsun. Davetiyeyi aldığımı bile hatırlamıyo­rum. Keşke Caroline bana hatırlatsaydı.”

“Davetiye yoktu zaten. Bu onun gerçek nişan partisi de­ğildi. Nişanlı sı bu hafta evlenme teklif ettiğinden doğaçlama gerçekleşen ufak bir kutlamaydı. Caroline herkese saati falan e-posta olarak attı. Annabel’in annesi de geleceği ve desteğe ihtiyacı olduğu için hepimizin gitmesini istedi.”

256

Aşk Burada Çelemiyor

Demek işler bu noktaya gelmişti. E-postasına bakmadığı ya da Facebook davetlerine yanıt vermediği için acaba başka neler kaçırmıştı? En yakın arkadaşları bile onu bir partiye davet etmek için aramayı unutmuştu. Son birkaç aydır evde tek başına oturuyor olmasına şaşırmamak gerekti.

“Neyse,” diye devam etti Paul, “Büyük duyurumu ka­çırdın.”

“Neymiş o?” diye sordu o kadar da merak etmeden.“George’la benim bir bebeğimiz oluyor!” diye ciyakladı

Paul telefonda.“Ne?” Vızır vızır trafiğe rağmen Evie, yaşlanan rahmin­

deki yumurtaların çatlayıp açıldığım işittiğine yemin edebi­lirdi. Üstelik boşa harcanamayacak kadar az yumurtası kalmıştı.

“Fahri teyze olacaksın. Çok heyecanlandın değil mi?”Olması gerektiği kadar değildi.“Orada mısın?” diye sordu.“Evet, buradayım. Harika bir haber bu. Ama nasıl ola­

cak?” Aklına gelen en iyi yanıt buydu. Sesinde, gizlemeyi başaramadığı bir tizlik vardı.

“Eh, ebeveyn olmak için can atıyorduk. Bu yüzden de araştırmaya başladık. Onca yerin içinde Alabama’da bir grup kadına rastladık; bunlar bebek sahibi olmak isteyen çiftlere taşıyıcılık yapan tiplerdi. Adları da Göbek Taşıyıcılar. Harika bir isim değil mi?”

“Harika,” diye yanıt verdi Evie pek de coşkulu olmayan bir tavırla. Paul bunu fark etmişe benzemiyordu.

257

E/yssa Friedland

“Biz de geçen bahar bizim G öbek Taşıyıcım ız A nn’e

spermlerimizi götürm ek için oraya gittik. Kadın hamile kaldı

ve ocakta da doğuracak. Düğün bitinceye ve bebeğin sağlıklı olduğundan emin oluncaya dek kimseye bir şey söylem ek is­temedik. Ayrıca ona ikim izin de sperm leri enjekte edildiği için bebeğin kim den olduğunu asla bilem eyeceğiz.”

Evie ince, uzun ve açık tenli P au l’u ve kısa, kaslı ve esm er G eorge’u gözünde canlandırınca bebeğin gerçek ba­

basının P au l’un tahm in ettiği gibi büyük bir gizem teşkil et­m eyeceğini düşündü.

“Ee ne düşünüyorsun? H arika bir haber değil m i?” Evie ne demesi gerektiğini kesinlikle biliyordu. K endi­

sine karşı her zam an nazik davranmış olan dostuna, onun için çok heyecanlandığını, onun harika bir baba olacağını, bebe­ğin G eorge’la ikisine sahip olduğu için çok şanslı hissedece­ğini, şirin ufaklıkla oynam ak ve ona m inik çoraplar almak için sabırsızlandığını, bu muhteşem bebeğin gelişini kutla­mak için örgü bile örebileceğim söylem eliydi. Am a bu cüm ­leler beyninden diline ulaşam adı. O nun yerine ağzından tamamen farklı sözler çıkıverdi.

“ Sence de biraz acele etm iyor m usunuz? Daha yeni ev­lendiniz. Çocuksuz hayatın keyfini çıkarmak istem iyor m u­sunuz?” Pau l’un kendini savunm asına fırsat bile vermeden devam etti. “Sen bu söylediklerim i boş ver. Sizin için çok mutlu oldum. Gerçekten, tebrik ederim. Ama şu an babaan­nemi ziyarete gidiyorum o yüzden de konuşam ayacağım .

Seni sonra ararım .”

258

Aşk Burada Çekmiyor

Kalan yolu küskün bir şekilde ve mesaj attıkları için düz bir çizgide bile ilerlemeyi becerem eyen yayalara sinirlenerek yürüdü. Paul ve G eorge’un biyolojik saatleri için endişelen­melerine bile gerek yokken neden böylesine acele ediyorlardı ki?

Bette’nin binasının girişinde, A nnabel’in partisini sorma bahanesiyle C aroline’ı aradı. Daha ziyade Caroline’ın da Pa- u l’un bebek haberini kendisi kadar absürt bulup bulmadığını öğrenm ek istiyordu. Sonuçta G eorge’la neredeyse daha dün evlenm iş sayılırlardı. Evie, P ippa’nın bale resitali hakkında

kısa bir konuşm adan sonra ona nişan partisini sordu.“Gerçekten çok ama çok üzgünüm. Am a gerçekten de

son dakika ayarlanan bir şeydi ve artık bilgisayarın olm adı­ğını bile unutm uşum . Zaten küçük bir etkinlikti. B ir şey ka­çırmadın. Tanışmaya değecek kim se yoktu.”

“Erkeklerle tanışm ak dışında da evden çıkıyorum ,” dedi Evie kızgın bir şekilde.

“Elbette ki. Yanlış ifade ettim. Yani her zam anki tipler vardı dem ek istedim. Zaten sıkılırdın.”

“Harry orada mıydı bari? Hani şu güya bana ayarlaya­cağın adam ?” Sıradan ve um ursam az bir tavırla sorm aya ça­lıştı bunu. “Ondan hiç haber çıkm adı.”

Carol ine’ın bir yanıt bulmak için çalışan zihni adeta te­lefondan bile duyulabiliyordu.

“ Ah, o konuda üzgünüm. Sanırım eski sevgilisiyle ba ­rışmış. Yani Jerom e’dan öyle duydum .” Yine Texas şivesi devrede olduğundan yalan söylediği ortadaydı.

259

Elvssa Friediand

“Çare, gerçeği söyle bana. Neden aramadı?”“Dedim ya, eski sevgilisiyle barışmış. Uzun mesafeli bir

şey miymiş neymiş,” dedi Caroline görgü tanığı gibi hikâye­sine bağlı kalarak.

“Çare, benimle konuşuyorsun. Doğru söyleyerek bana ancak yardımcı olursun.” Nasıl yardımcı olacağı konusu pek açık olmadığından Caroline’ın bunu didiklememesini umdu.

“İyi,” diyerek teslim oldu Caroline. “Ama çok saçma bir şey.”

Evie arka plandaki tiz ağlayışı işitti. Telefondan anladığı kadarıyla, bunun sebebi, kayıp bir prenses kostümüydü. Ca- roline’ın ağlayan ufaklığı, yarın ilk iş bir Külkedisi kostümü alacağını söyleyerek sakinleştirdiği süre boyunca Evie korku ve meraktan çatlayacağını düşündü.

“Pekâlâ, döndüm. Pippa tam bir histerik. İstersen senin kızın olabilir,” diye kıkırdadı Caroline. “Neyse, ne olduğunu söyleyeceğim ama kesinlikle ciddiye almamalısın. İnternette bir resmini bulmuş, sonra da bana kaç yaşında olduğunu sordu. Sanırım daha genç olduğunu düşünmüş.”

Evie hem kulaklarına inanamıyordu hem de çok öfke­lenmişti.

“Biz seninle aynı yaştayız!”“Biliyorum. Sanırım benim de kaç yaşında olduğumu

bilmiyormuş. Yemin ederim bunu duyunca senin adına çok öfkelendim. Çok aptalca bir şey bu. Aptalın teki o adam .”

Evie, Caroline’ın çizgisiz gülümsemesini, diri bedenini, platin rengi saçlarını ve kırışıklıklardan yoksun gözkapakla-

260

Aşk Burada Çekmiyor

nnı düşündü. Cildi, muhtemelen fahiş fiyatlı dermatologunun enjekte ettiği fare zehri sebebiyle böyleydi; vücudu da So- ulCycle’da haftanın yedi günü yaptığı çalışmaların ürünüydü ama ne olursa olsun sonuçlar yıllara meydan okuyacak kadar iyiydi işte.

“Demek senin yirmili yaşlarında olduğunu sanıyordu ve benim çirkin fotomu görünce de nüfus cüzdanım a bir göz atmak istedi öyle mi?”

“Evie, yeter artık. Bu fınansçı tipler, aptal ve genç mo­dellerden hoşlanırlar. Unut gitsin.”

“Bastona ihtiyacım olduğunu düşünen adamı mı unuta­yım? Zevkle.”

Böyle bir süre devam ettiler, en sonunda Caroline genç görünümü konusunda kendisini temin etmesi için Jerom e’u telefona çağırmayı tek lif edince Evie bunu reddedip telefonu kapadı. A rtık Paul ve G eorge’un haberini çekiştirm e mo- dunda bile değildi.

Acaba hangi fotoğrafı H arry’nin ardına bakmaksızın kaçmasına sebep olmuştu? Umutsuzca o resmi bulmak, ar­dından da Google genel merkezini arayarak onun derhal kal­dırılmasını talep etmek istiyordu. Ama çaresizdi. Zaten hangi fotoğrafını o derece itici bulduğunu da bilm esinin imkânı yoktu. İnternet kullanmayı bırakmış olmasına rağmen Bilgi Çağı aşk hayatını baltalamaya devam ediyordu.

Telefonu, kapadıktan bir dakika sonra çaldı. Arayan Ca- roline’dı.

“Şu an kızgın olduğunu biliyorum ama A nnabel’in ni-

261

Elyssa Friedland

şanlısıyla O kC upid’de tanıştığını söylemek istedim. Adam, N Y U ’da istatistik profesörü. Aynca da gayet hoş biri,” dedi Caroline. “Biriyle online tanışm akta tabu edilecek hiçbir şey yok. Belki sen de b ir denem ek istersin.”

“Annabel ve nişanlısına, kedi deneyimlerime dayanarak biriyle online tanışmamın ‘istatistiksel olarak’ imkânsız oldu­ğunu söyleyebilirsin,” dedi Evie. “Zaten şu an Bette’nin ameli­yatıyla uğraştığımdan biriyle buluşabilecek durumda değilim.”

“Pekâlâ, sadece önerm ek istedim. Paul sana büyük ha­beri verdi mi? Bebek meselesini? Gracie ve Pippa bir bebekle birlikte oynayabilecekleri için çok heyecanlanacaklar.”

“Evet, evet. Çok heyecan verici. Neyse, benim kapa­m am gerek,” dedi Evie konuşmayı bir anda keserek. Belli ki Caroline yeni bebek konusunda kendisiyle aynı düşünceleri paylaşm ıyordu. Başını binanın dış cephesine yaslayıp göz­lerini kapadı ve sert tuğlaların kafasına masaj yapmasına izin verdi. Siber randevu âlem inde Annabel kadar şanslı değildi. Jack’le ayrıldıktan bir ay sonra, hâlâ onun krema kıvam ın­daki soslarını, lezzetli tatlılarını hayal eder bir vaziyette, mes­lek bölümünde “yem ek endüstrisi” yazan biriyle randevulaş- mıştı. İşin gerçeği, adam Houston C addesi’ndeki K atz’s De- licatessen’de komiydi. Onun, Jack’in kötü bir kopyası oldu­ğunu söylemek, yüzyılın en büyük eksik ifadesi olurdu.

“Birini mi bekliyorsun?”Evie gözlerini açınca üzerinde beyaz önlüğü ve haki

pantolonuyla tepesinde dikilm iş kendisine bakan Edward G old’u gördü.

2 6 2

L

Aşk Burada Çekmiyoı

“Yo, yo,” dedi Evie çabucak. “Sadece Bette’ye görmeye gitm eden önce birkaç telefon açıyordum .”

Edward onu şaşırtarak kaldırımda yanına oturdu.“O halde um arım sana katılm am ın m ahsuru yoktur.

Akşam yemeğim yanımda,” dedi beyaz plastik bir poşeti kal­dırarak. “Ofisteki araştırma asistanlarım la bir toplantıyı yeni bitirdim ve açlıktan ölüyorum .”

Dumanı tüten Çin yemeğiyle dolu köpükten bir kap çı­kardı. Yemek muhteşem kokuyordu. Evie yemeğin, restora­nın civarındaki, asla yemeyeceği o tuhaf görünüm lü resto­ranlardan birinden alındığına emindi.

“Tabii ki yok,” dedi Evie gizliden gizliye sevinerek. Her ne kadar itiraf etmek istemese de Brighton’daki karşılaşm a­larından beri Edward aklına gelip duruyordu. Kendini ondan bahsederken, Bette’ye kızının ne kadar tatlı olduğunu, Tracy’ye onun Brighton’a başvurduğunu anlatırken buluyordu.

“Biraz ister misin?” diye sordu Edward eriştelerini çu­buklarla burnunun dibine sokarak.

“Hayır, teşekkürler,” dedi Evie; onun karşısında Çin ye­meği yemeye kalkışsa bile eline yüzüne bulaştırm aktan en­dişe ediyordu.

“Eh, fikrini değiştirirsen burada bir sürü var,” dedi Ed­ward. “Pekâlâ neden B ette’nin evinin Önünde kafanı sağa sola sallıyorsun bakalım? Yarın için mi endişelisin?”

“Diğer şeylerin yanı sıra o da var,” dedi Evie. “B ette’yle ilgili olarak seni tem in ederim ki am eliyat

gayet rutin bir prosedür ve kanser yayıldıysa bile tedavi se-

263

Elyssa Friedland

çenekleri mevcut,” dedi Edward. “Diğer şeyler konusundaysa sana yardımcı olabilmem için önce detay vermen gerek.”

Evie derin bir nefes aldı; yağlı Çin yemeğinin kokusu burun deliklerinden öyle derinlere süzüldü ki Evie beyninin bu kokuyla kaplandığını hissetti. Bu durum, sorunlarını Ed­w ard ’la paylaşıp paylaşm am a konusunda karar vermesini daha da zorlaştırıyordu. Bir yandan, gey arkadaşının kendi­sinden önce çocuk sahibi olması ya da Stasia’nın ideal evli­liğini kıskanm ası gibi ıvır zıvır sorunlarıyla onun canını sıkmak istemiyordu. Öte yandan da Edward, arkadaş çevre­sinin dışından biriydi ve arkadaşlarından daha objektif ola­bilecek birine içini dökm ek de rahatlatıcı olabilirdi. Hem sohbet etmesi inanılmaz kolay biri olduğu ortadaydı hem de onu tanım akla gerçekten ilgileniyor gibi görünüyordu. Her açıdan süper bir sırdaştı.

“ Sanırım ,” diye söze başladı Evie, “Biriyle tanışam a- maktan endişe ediyorum .”

“Gerçekten mi?” Edward şaşırmış görünüyordu. “Senin gibi birinin pek çok teklif aldığını düşünürdüm .”

“Teklif almak değil sorun,” dedi Evie. “Gerçi teklif yağ­dığı falan da yok yani. Yani bazıları çıkıyor elbette. Asıl m e­sele kendim i yakın hissettiğim birini bulm akta. Â şık olduğum herkesin bir kusuru var. Ya bağlanmak istemiyorlar ya da evliler falan.”

“Evli olm ası kötüym üş,” dedi Edward ve Evie, onun kendisinden bahsettiğini düşünüp düşünmediğini m erak etti.

Ondan mı bahsediyordu ki?

2 6 4

Aşk Burada Çekmiyor

Bunu kendisine itiraf etmesi ne kadar zor olsa da galiba öyleydi. Ona tutulmuştu. Evli birine tutulmuştu. Yarın baba­annesini kesip biçecek olan adam. Çocuğu olan bir adama tutulmuştu. Üstelik çocuğuyla da tanışmıştı. Bu işin iyi ola­bilecek hiçbir yanı yoktu.

B ir süredir bir şeyler hissetmeye başlamıştı. Bunu bas­tırmak için elinden geleni yapmıştı ama Edw ard’a olan çe­kimi karşı konulm az derecede yoğundu. Birbirlerini sadece birkaç kez görüp konuşmuş olmalarına rağmen sırf onun yüz hatlarını bile incelem ek E vie’yi heyecanlandırıyordu. Soh­betleri, ilk buluşmalardaki o zoraki, uyduruk biyografik özet­lerden çok daha farklıydı. Edward kendisinden ne kadar bahsederse bahsetsin Evie daha fazlasını öğrenmek istiyordu. Antigues Roadshow dışında hangi televizyon programlarını izliyordu? Roman mı yoksa kurgu dışı mı eserler okurdu? En iyi çocukluk anısı neydi? Eskiden erkeklerin kendisine bu soruları sormasını isterdi. Düğün kutlam asından önce “Evie H akkında Her Şey” adlı teste hazır olm aları gerekiyordu. Şimdiyse durum tam tersiydi. Üstelik bilgi edinmenin heye­canı, kendini anlatmanınkinden çok daha fazlaydı.

“Tabii canım. Yuva yıkan biri falan değilim zaten.” Ed­w ard’m tepkisini ölçmek için baktı ama yüzündeki ifadeden hiçbir şey anlaşılm ıyordu. “N eden böyle bir şey dediğim i bile bilm iyorum .”

“Tabii ki değilsin,” dedi Edward. Akşam yemeğini çı­kardığı plastik torbayı karıştırdı. “İster m isin?” Ona bir fal kurabiyesi verip kendininkini açtı.

Elyssa Friedland

Evie kendi kurabiyesinin plastik ambalajını yırtarak açtı.“Yani sorunlarım ın yanıtı bunun içinde olabilir m i?”

Evie dizini hafifçe onunkine vurdu; bu kısacık temas bile tüylerini ürpertti.

“ Kesinlikle,” dedi Edward. “ Ben bütün büyük kararla­rımı fal kurabiyelerine danışarak veririm .”

Birlikte güldüler ve Evie, her ne kadar bir belirsizlik bu­lutuyla kaplı olsa da hoş bir an paylaştıklarını hissetti.

Edward minik kâğıdı çıkarıp okudu: “Erkeklerin imren­diği, kadınların da âşık olduğu hayat kurtaran bir doktorsu­nuz.” Beyaz ruloyu E vie’ye uzattı. Evie, kırmızı harflerle yazılmış cümleyi okumak için eğildi.

“ ‘Bu yıl Mandarin Çincesi öğreneceksiniz’ diyor,” dedi Evie ve Edward’in koluna şaka yollu vurdu. “Aman çok kom ik.”

“O zaman şeninkini görelim,” dedi Edward.Evie kurabiyesini açarken Edward’inki gibi esprili bir

şey bulmaya çalıştı. Akima hiçbir şey gelmediğinden kâğıtta yazanları yüksek sesle okudu: “Baştan çıkarma sanatında us­tasınız.”

“Gördün mü bak?” dedi Edward. “Bunlar yüzde yüz doğru çıkıyor.”

“Neden bahsediyorsun sen? Şimdi saçmalık olduklarına iyice ikna oldum. Keşke baştan çıkarma sanatında usta ol­saydım,” dedi Evie dalga geçercesine kiıpiklerini kırpıştırarak.

“Belki de öylesindir ama haberin yoktur.”Evie homurdandı. “İnan bana değilim ” dedi ve stres ve

26 6

Aşk Burada Çekmiyor

mutsuzluk hisleri geri döndü. “Yumurtalarımı dondurmayı düşünüyorum. Bunun senin uzmanlık alanına girmediğini bi­liyorum ama belki bana birini önerirsin. Yaşım ilerliyor, be­kârım, bu yüzden de bunu yapmak iyi bir fikirmiş gibi geliyor. Böylece, biriyle tanışıncaya kadar on yıl geçse bile en azından hâlâ sağlıklı, genç yumurtalarım olmuş olur.” Bu son kısmı söylerken Yunan Harry’yi düşündü.

Edward, Evie’yi rahatlatan bir şekilde, kafayı yemiş bi­rine bakar gibi bakmadı ve ondan uzaklaşmaya kalkmadı.

“Evie bence sakin olmalısın. Daha yeni tanıştığımızı bi­liyorum ama neden böylesine büyük bir adım atmak istedi­ğini anlayamıyorum. Sen güzel bir kadınsın Evie. Ayrıca da gençsin. İşleri yoluna koymak için pek çok zamanın var.”

“Teşekkür ederim,’* dedi Evie; bakışları ayakkabılarının bağcıklarında sabitlenmişti. Söylemesi kolaydı ve ayrıca Ed- w ard’in bu söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu bil­miyordu. Belki de sadece Bette’nin bu kritik ameliyatının öncesinde onu rahatlatmak istemişti. “Son birkaç ay çok zor geçti. Babaannem için yaptığın her şeye minnettarım.” Ko­nuyu burada kesip Edward’ın kendini bu tuhaf sohbetten kur­tarmasına izin vermeye karar verdi. Evie’yi şaşırtan bir şekilde adam kaçmamayı tercih etti.

“Evie, bütün bunların sebebi nedir? O kadar hayat do­lusun ki. Bütün gün kanserli insanlarla ilgilenmeme rağmen beni güldürmenin bir yolunu her zaman buluyorsun.”

“Gerçekten mi?”“Evet, gerçekten,” dedi Edward. Yemeğinden kalan po-

2 6 7

Elyssa Friedland

şetleri toplam aya koyuldu. Evie, onun kalkıp g ideceğini sandı am a Edw ard yerinden kım ıldam adı.

“Peki nasıl B righton’daki işe girdin?” diye sordu. “Bette

‘kahrolası bir hukuk fîrm ası’ndan bahsetti ve b ir arkadaşının

öğretm en olduğunu söyledi. Tam olarak anladığım ı söyleye­

m eyeceğim .”

Evie ona uzun versiyonu anlattı: B aker Sm ith’te geçen

y ıllan , işkence gibi toplantıları, bitm ek bilm eyen çalışm a sa­

atlerini, iptal edilen randevuları ve tatilleri... Es geçtiği tek

kısım , işten çıkanlm asıydı; E dw ard’in kendisinin de mecburi

işten ç ıkan lan lar kervanındaki kurbanlardan biri olduğunu

düşünm esine izin verdi. Daha önce kim seye anlatm adığı h i­

kâyeleri anlattı: 200 m ilyon dolarlık b irleşm e anlaşm asında

karşı tarafa imzalı sayfaları fakslam ayı unuttuğundan bütün

belgelerin tarihini öne aldığından bahsetti. Belirli b ir sebep

olm aksızın ofis k ırtasiyelerinden sürekli o larak b ir şeyler

aşırdığını ve M arianne’le olan destansı güç savaşını kaybe­

dişini anlattı. B askıyla baş edem ediği durum lar için m asası­

nın en alt çekm ecesinde b ir su şişesinin içinde birkaç yudum ­

luk votka zulasından bile bahsetti.

“Ben de öyle yapıyorum . Ö zellikle de çok gergin o ldu­

ğum zor bir am eliyattan önce.”E vie’nin gözleri kocam an açıldı. A m a bir an sonra onun

şaka yaptığını anlayıp büyük b ir kahkaha patlattı. En son ne

zam an böyle yüksek sesle kahkaha attığını hatırlayam ıyordu;

son zam anlarda yan m ağızla şöyle b ir güler olm uştu.

“Arkadaşım Stasia’nın ham ile olduğuna emin gibiyim ,”

268

Aşk Burada Çekmiyor

dedi Evie sebepsiz yere yine aynı konuya dönerek. “Hani şu

R ick H ow elFla evli olan arkadaşım .”

“Y um urtalarını bu yüzden mi dondurm ak istiyorsun?”

“Sayılır. Yani onun da etkisi var. Sanırım artık zam anın

benden uzaklaşm aya başladığ ı konusunda endişelenm eye

başladım . Artık şirkete ortak olam ayacağım için B planım ı

ve hatta B+ planım ı da kaybetm işim gibi hissediyorum . Hiç

çocuğum olm asa bile ortaklık benim bebeğim olacaktı. Tabii

ki en ideali ikisine de kavuşm aktı. Yani ortaklık o lm asa bile

onun kadar tatm in edici bir şey de o labilirdi.”

Evie saatine bir göz attı. Yarım saat geçm işti bile. Ed­

w ard ’ ı eve gitm ekten alıkoyduğu için kötü hissetm eye baş­

ladı. Evde onu öpm ek için bekleyen bir karısı ya da işten

çıkm ak için sabırsızlanan bir dadı olabilirdi. Ayrıca O livia

da onu özlem iş olmalıydı. Bayan Edward G old’un, böylesine

değerli bir eşe sahip olmanın kıym etini bildiğini umdu. Belki

kendisi kariyer sahibi bir kadın, m asasının üzerinde, b ir grup

aile fotoğrafını kapatan b ir kâğıt y ığ ın ıy la boğuşarak hâlâ

ofiste çalışm akta olan bir yatırım bankacısıydı. M im ar da

olabilirdi. Edw ard öyle birinden hoşlanabilirdi. Ya da belki

de o da bir doktor, hatta bir çocuk doktoruydu. Bu durum,

O liv ia ’nın tatlı yem esine neden karşı olduğunu da açıklardı.

A m a aynı zam anda dengeli ve farklı yiyeceklerle dolu akşam

yem ekleri hazırlayan de şahane aile kaçam aklan planlayan

bir ev hanım ı da olabilirdi.

“Devam et,” dedi Edw ard ve Evie, onun en azından bir­

kaç dakika daha yanında kalacağını tahm in etti.

269

Elyssa Friedland

“G ördüğüm kadarıy la şu anda yeterince ilg ilendiğ im ya

da benim le ilgilenen biri yok. O tuz dört yaşındayım . D iyelim

ki b ir yıla kadar b irisiy le tan ıştım . N işan lanm adan önce de

iki yıl çıktık. M uhtem elen bağ lanm a fobisi yüzünden te k lif

etm esi y ıllar sürecektir. D iyelim ki ondan b ir y ıl sonra da ev­

lendik. O ndan sonra da ben m oruk o lduğum için ham ile ka l­

m am y ılla r sürecek . Z a ten yu m u rta k an allarım ın b irb irine

doland ığ ından ya da tıkandığ ından falan da em in im .”

“H idrosalpenks o lduğunu m u düşünüyorsun?” Edw ard

gayet ciddi b ir şekilde ona bakıyordu.

“O da ne dem ek öy le?” E d w ard ’ın ne dediği hakkında

h içb ir fikri yoktu am a tıp ja rg o n u gayet seksiydi.

“Senin ded iğ in şey, yani tıkalı kanallar dem ek. S an ınm

bunun için herhangi b ir kanıtın yok, öyle değil m i?”

“D aha ziyade b ir his. A m a şim di neden yum urtalarım ı

dondurm ak isted iğ im i an lıyorsun değil m i? G üven lik am a­

c ıy la .”

“B u gayet çılgınca. A m a yine de senden hoşlanıyorum .”

D izini hafifçe E v ie ’ninkine vurdu. “Ayrıca yum urta kanalları

yorum una bakacak o lursak lisedeyken b iyolojinin pek iyi o l­

m adığın ı va rsay ıyorum .”

“C aldığım tek dersti.”

“H ay aksi. Seni o zam an la r tan ım ad ığ ım kö tü olm uş.

Ü n iversitedeyken b iyo lo ji dersi verird im .”

E dw ard ’in m anyetik büyüsünün çekim ine kapılan Evie,

hayat h ikâyesin in o lum suz yanlarını da onunla pay laştığ ına

p işm an olm aya başladı. G erçi b ir önem i yoktu. Sonuçta bu

270

Aşk Burada Çekm iyor

bir randevu değildi. Y ine de, gerçeklik ten çok uzak o lsa da,

E dw ard ’m, onun kendini toparlayacağına inanm asından hoş-

lanm ıştı.

“G erçek ten de aceleci dav rand ığ ın ı d ü şü n ü y o ru m ,”

dedi. “ A m a bü tün bu yum urta dondurm a m uhabbeti yüzün­

den can ım dondurm alı süt çekti. H astaneye b ir b lok m esa­

fede en iyi ç ikolatalı sütleri yapan b ir restoran var. B ette ’ye

g itm eden önce b ir tane içm ek ister m isin?”

E vie bu tek lifi kabul edem eyeceğ in i b iliyordu . E d­

w ard ’in karşısında o tu rup ilişk ilerin in p la tonik ten daha faz­

lası o lm asın ı d ilem eye devam etm ek faz lasıy la acı veric i

olurdu. Jack ’le ayrılığ ından öğrendiğ i b ir şey varsa o da in­

sanın kend in i korum aya a lm asın ın ne kadar gerek li o ld u ­

ğuydu.

“T eşekkürler am a şim di gitsem iyi olur. D aha sonra ha­

vaalanına gitm em gerekecek. A m a sorunlarım ın iştahını ka­

bartm asına sevindim doğrusu .”

B öyle başarılı b ir esprin in evli bir adam la harcanm ası

çok yazıktı am a işte bu da E v ie ’nin şansıydı.

271

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Fran, E vie’yi B ette’nin ameliyatının öncesindeki gece Susan H ala’yı havaalanından almakla görevlendirdi. Fran so­nunda telefonda kendini kaybedince Susan, varlığıyla herkesi şereflendirmeye karar verdi. Halası pişman gibi görünüp kısa süre içinde orada olacağını söyleyerek “bir şeyler” ileçok meşgul olduğu için özür diledi.

Evie havaalanına gitmek zorunda kaldığı için şikâyet et­meye cüret edemedi; çünkü halası en azından Greenvvich’te kalacaktı. Böylece E dw ard’la beklenm edik yum urta don­durm a konuşm asının ve babaannesine beş dakikalık ziyare­tinin ardından Evie, Tracy ve Jake’in külüstür arabalarını alıp çılgın halasını beklem ek üzere LaG uardia’ya doğru yola ko­yuldu.

Susan’m uçağı üç saat rötar yapmıştı, ki Evie internetten uçuşları takip edemediğinden bunu bilmiyordu. Erken gelip UÇUŞ RÖTARLI ibaresini görüp irkildikten sonra bir bekleme odası bulup burada beyaz şarapla, sodayı dönüşümlü olarak yudumlamaya koyuldu; bir yandan da uyumsuz yolcu kala-

272

Aşk Burada Çekmiyor

balığının arasında geçen ufak tefek sohbetlere kulak kabarttı. H alasının uçağının iniş yaptığı sonunda anons edildiğinde Evie çakırkeyif olmuştu.

Valiz teslim yerinde, birbirine benzeyen siyah valizlerin taşım a kayışı üzerinde dönerek ilerlem eleri E v ie’yi transa soktu. Dikkati özellikle bir valiz üzerinde yoğunlaştı; sapına, parlak san ve pembe puanlı bir kurdele bağlanm ış olan bir valizdi bu. Kim valizine Paskalya bonesini andıran b ir şey bağlayıp “İşte bu... Valizin bana ait olduğunu işte böyle an­layacağım,” diye düşünecek kadar böylesine arsız biçim de neşeli kişi kim olabilirdi? Perişan olm uş bir N ew York’lu, tükenmiş bir profesyonel ya da kendisi gibi m ahvolm uş bir rom antiğin olmadığı kesindi.

Susan H ala’nm kendisine doğru geldiğini bile fark et­medi.

“Evie, gel buraya!” Susan hâlâ Evie’ye sıkı sıkı sarıldı. Kadın vücut kokusu ve narenciye kokuyordu. Evie’nin ka­fasının, Susan’ın şüphesiz ki kendi bahçesindeki bitkilerden yaptığı homeopatik deodorantlara bulanmış kıllı koltukaltına bastırılmış olması da koku m eselesini daha beter hale getiri­

yordu.“ Selam Susan Hala,” dedi Evie. Halası kahverengi ke­

tenden b ir Hawaii elbisesi giymişti. îç içe geçm iş turkuaz kolyeler ve koluna taktığı güneybatı stili pançosu da görü­nüm ünü tamamlıyordu. Gri ve kestane rengi dalgalardan da­ğınık ve uzun saçlan açık bırakılm ıştı. Susan, H enry’den yedi yaş küçük kız kardeşiydi am a şimdi Evie’nin babasını

2 7 3

Elyssa Friedland

hatırladığı halinden ürkütücü biçim de daha yaşlı görünü­yordu; babasının yüzünde oluşma fırsatı bulmamış olan derin çizgileri vardı.

“Evie, seni biriyle tanıştırm ak istiyorum .” Susan H a­la’nın gözleri parlıyordu.

Lanet olsun.Susan yanında erkek arkadaşını getirm iş olm alıydı.

Adam da, Tracy’nin arabasını kokutacak olan bir başka libe­ral hippiydi m uhtem elen. H alasının arkasında rasta saçlı, Phish tişörtü giym iş orta yaşlı ve B ette’ye kesinlikle kalp krizi geçirtecek olan bir adam arandı. O rtalıkta böyle biri yoktu; sadece takım elbiseleri içinde adam lar ve küçük ço­cuklarını endişeli bir şekilde tutan anneler vardı.

“Evie, bu W yatt,” dedi Susan ve ondan birkaç santim ötede duran puseti Evie görebilsin diye çevirdi.

“Wyatt benim oğlum,” diyerek bebeği daracık arabadan yukarı kaldırdı.

Evie sersem e dönm üştü. Halüsinasyon görüyor o lm a­lıydı.

“Susan Hala,” dedi Evie dikkatli bir şekilde konuşmaya çalışarak; bir yandan da bakışları, halasının boynuna göm ül­müş olan bebekteydi. “W yatt siyahi.”

“Tabii ki öyle Evie. Onu evlat edindim. Etiyopya’dan. Biliyorum . Çok A ngelina Jo lie ’yim değil m i? Am a yemin ederim bu fikir ilk benim aklım a gelm işti.”

“A frika’dan evlat edinm enin patentinin alınabileceğini sanm ıyorum ,” dedi Evie; gözlerini hâlâ dünyanın en doğal

2 7 4

Aşk Burada Çekmiyor

şeyiymiş gibi Susan’ın bedenine sokulan minik bebekten çe­kemiyordu. “Vay canına Susan. Vay canına yani.”

“Değil mi ama?” diye coştu Susan. “İsme bayılm adın mı? W yatt olmak zorundaydı.”

“W yatt E arp’ten mi geliyor?” diye sordu Evie, tanıdığı tek m eşhur W yatt’ı söyleyerek.

“ Sheryl C row ’dan geliyor. O da evlat edindiği çocuğun adını W yatt koydu. Her zam an onunla bir sürü ortak yanım olduğunu düşünmüşümdür. Tam adı Wyatt Rasputin Rosen. M ükem mel değil m i?”

Neden olmasındı ki? Çocuk zaten eli m ahkum terapi gö­recekti.

“M ükem m el.”“Annem için de nasıl bir hediye olacak değil mi? Anne­

anne olacak! Bu onun keyfini yerine getirir,” dedi Susan.E vie’nin ağzı açık kaldı. “Yeni olm ayacak. Ben onun

torunuyum, hatırlam ıyor m usun?”

“Ah tabii, ne aptalım. Sadece o kadar yaşlandın ki biri­nin torunu olabileceğini unutmuşum. Eh, Bette-nin şimdi bir kız, bir de erkek torunu olacak.” Susan coşkuyla güldü. “Evie seninle sohbet etm ek için sabırsızlanıyorum . Annen, benim C onnecticut’ta kalmamı kabul etti ama işin aslı ben seninle kalmayı tercih ederdim. Büyük şehir yaşamını özlüyorum .” Susan, batıya gitm eden önce East Village’de yaşıyordu ve B C addesi’yle 12. Sokak’m köşesinde seram ik ürünler satı­yordu. M uhtemelen bir zam anlar hippileri barındıran yerle­şim yerinin, şimdi kapı görevlileri bulunan gökdelenler ve

2 7 5

Elyssa Friedland

bir 7/11 ile nasıl büyük bir değişime uğradığını görse her­halde dehşete kapılırdı.

“Evet, ne kötü. Ama planlan değiştirerek annemi üzmek istemezsin değil mi?” dedi Evie içinden sessiz bir dua ede­rek.

“Yo, hayır. Elbette istemem. Aynca Wyatt’in Fran’in evinde kendine ait bir odası olacak. Senin evinin minicik ol­duğunu söyledi.” Demek Fran, Wyatt’i biliyordu. İlginç.

“Öyle. Hatta minyatür.” Hayatında ilk defa dairesinin sınırlı metrekaresinden memnun oldu. Daha büyük bir dai­reye taşınamamış olmak, Susan ve ithal bebeğine katlanma­mak anlamına geliyorduysa belki de gerçekten de ortak olamamanın olumlu bir yanı olmuştu.

Susan’ın kalan eşyalarını alıp park halindeki arabaya yığdıktan ve Wyatt’i da kendi taşıyıcısıyla arka koltuğa sıkıca bağladıktan sonra Evie, halasına döndü.

“Demek babaannem Wyatt’i bilmiyor?”Susan, bebek öteberisiyle dolup taşan tığ işi berbat gö­

rünümlü çantasıyla oynuyordu.“Annemle ben yakın değiliz, biliyorsun. Ona istediği

şeyi hiçbir zaman veremedim. Benim hoş bir Yahudi doktorla evlenmemi, çocuk sahibi olmamı, beyaz çitli bir evde otur­mamı falan istiyordu. Öte yandan baban ona tam olarak is­tediğini verdi. Ki bu onun için kolay bir şeydi. Çünkü bu onun da istediği şeydi. Neyse, demem o ki annemi sürekli hayal kırıklığına uğratıyormuş gibi hissettim. Doğu Kiyi­si’nın ritmi bana göre değildi. Daha özgür olabileceğim bir

276

Aşk Burada Çekmiyor

y ere g itm em g e rek iy o rd u , bu y ü zd en de b a tıy a ta şınd ım .

B unları b iliyo rsun .

“E e?” d iye sordu Evie, çünkü S usan ’in söylem ediği şey­

ler o lduğunu h issed iyordu .

“ İşte bu da yap ılm ası gereken doğ ru şeyd i,” dedi Susan,

h â lâ çan tas ın ın sö k ü len ip le riy le oyn am ay a d ev am ederek .

“A m a bazı konu la rda annem haklıydı. Ö rneğ in a ile kurm ak

konusunda. İşte bu yüzden W y att’ı ev lat ed indim . G erçek ten

de b ir şey lerin eksik o lduğunu h isse tm eye başlam ıştım . Bet-

te ’ye W yatt’tan bahsetm ek , ona başından beri haklı o lduğunu

söy lem ek g ib i o lacak tı ve ben o konuşm ayı yapm aya hazır

değ ild im . A n lıy o r m u su n ?”

Evie, göz lerin i yo ldan ay ırm adan başıy la onay lad ı. Su­

san ’ı g e rçek ten de an lıyordu .

“O yüzden sanırım yarın W yatt’la birlik te hastaneye ge l­

d iğ im de ona büyük b ir sü rpriz o lacak .”

“ Susan H ala, beni yan lış an lam a am a y a n n babaannem

için o ldukça gerg in b ir gün. W y att’ın evde kalm ası ve senin

hastaneye tek başına gelm en daha iyi o labilir. O nu şoka sok ­

m ak fa lan istem ey iz değil m i?”

“A m a ona bakacak k im se y o k .”

Evie, C aro lin e ’ın dad ılar ve kahyalardan o luşan filosunu

düşündü.

“M erak etm e, onu b irkaç saa tliğ ine b ırakab ileceğ in b ir

y e r b iliyorum . Son derece güvende o lacak ve ona harika b a ­

k ılacak .”

“T am am o halde, belk i de h ak lıs ın ,” dedi Susan.

277

Elyssa Friedland

Evie radyoyu açtı ve bir süre sessizce klasikler istasyo­nunu dinlediler. Evie, dikiz aynasından bebeğin Crocodile Rock şarkısının ortalarında uyuyakaldığını gördü.

“Wyatt kaç yaşında?”“Yedi aylık. Kova burcu. Biliyorsun ben de başağım ve

normalde ikisi çatışır ama sanırım biz harika bir yin-yang di­namiği oluşturuyoruz.”

Evie yol tabelalarına baktı. Sadece sekiz sapak sonra Susan’ı Greenw ich’e bırakabilecekti.

Susan radyo istasyonlarını karıştırm aya başladığı sırada E vie’nin çantasındaki ceptelefonu çaldı.

“Sen bakabilir misin, Susan Hala?”Susan telefonu açtı.“ Selam Fran, geldik sayılır.” Sonra uzun bir süre sessiz­

lik oldu. “Tamam o zaman yarın sabah görüşürüz.”E vie’nin iç organları korkuyla düğümlendi.“Evie, tatlım , annen dedi ki W inston birtakım tadilatlar

yaparken bir gaz vanasına vurmuş. Bu gece b ir arkadaşla­rında kalacaklarmış. Sanırım W yatt’la birlikte senin eve yer­leşiyoruz,” dedi Susan kocam an gülümseyerek.

Bu gaz sızıntısı yanlış alarm çıkarsa Evie, annesiyle bir daha asla konuşm am aya yem in etti.

“Evini sevdim Evie,” dedi Susan; sonunda New York’ta dolanmaları son bulmuştu ve Evie, arabayı Tracy’nin H ell’s Kitchen’daki garajına bırakmıştı. “Herhalde zevk sahibi olmak

2 7 8

Aşk Burada Çekmiyor

genlerim izde var. Santa Fe’deki evim de buraya benziyor” “Teşekkürler,” dedi E vie ve evi yeniden dekore etmeye

karar verdiği için memnun oldu.“Peki nereye yerleşelim?” diye sordu Susan, W yatt’i ha­

vaya kaldırarak.Greenwich.“Benim odamda kalabilirsin. Ben kanepede yatarım .” “Teşekkürler, ben de böyle demeni bekliyordum. Wyatt

rahat etm ediğinde ha bire çığlık atıyor. Senin için uygun olursa ben eşyalarımı yerleştirip W yatt’a banyo yaptırayım .”

Evie banyodaki musluğun açıldığını duyunca C aroline’ı arayıp yarın Bette am eliyattayken W yatt’in onun evinde kalıp kalam ayacağını sordu.

“ İyi,” dedi Caroline. “Ama bana borçlusun. Çünkü yarın hiç kimse yok o yüzden Grace, Pippa ve halanın çocuğuna ben bakacağım .”

“Hiç kimsen yok mu?”Caroline homurdandı. “Hey, kimin kimden iyilik istedi­

ğini unutm a istersen.”“Doğru, doğru. Pardon.” E vie’nin telefonu bekleyen bir

arama olduğuna dair sinyal verdi. Bette. “Sana m ilyonlarca teşekkür. Babaannem Öteki hatta. Açm am lazım.”

Evie cevap tuşun bastı.“Selam babaanne,” dedi, “Kendini nasıl hissediyorsun?” “ İyiyim canım ın içi. SusanTa her şeyin yolunda gitti­

ğinden emin olmak istedim. Duyduğum a göre seninle kalı­yorm uş.”

2 7 9

Elyssa Friedland

“Evet, her şey yolunda.”“Nasıl görünüyor? Onu ancak hayal edebiliyorum,” dedi

Bette.Yo, hayal bile edemezsin. Evie, W yattT düşündü. N e­

reye geldiğinden habersiz olan, kum ru gibi sesler çıkarıp gü- lümsemekten, kıymetli bebek kıyafetlerini çekiştiren o tatlı

m inik bebeği.“M utlu görünüyor.”“Eh, bunu duyduğuma sevindim. Tek kızımın beni daha

yeni görmeye gelmesi şu doktorun önünde utanç verici olacak.”“Doktor G old’un hakkımızda ne düşündüğü kimin umu­

runda? Susan biraz kaçık diye ameliyatı kötü yapacak değil ya,” dedi Evie. “Başka bir şey var mı babaanne? Bu gece din­lenmen gerek.”

“Evet, Evie-le. Bunun sana biraz tuhaf geleceğini bili­yorum ama hem senin hem de Susan’m aynı yerde bulunması nadir olan bir şey. Yann hoş bir aile fotoğrafı çektirm ek isti­yorum. O yüzden de süslenmeni, güzel bir şeyler giyinmeni, makyaj yapmanı falan istiyorum. Çok özel görün ki üçüm ü­zün güzel bir fotoğrafı olsun.”

“îyi de sen hastane kıyafeti içinde olacaksın,” diye itiraz etti Evie.

“Üstümü değiştirm eden önce çekeriz. Lütfen. Bu benim için çok önemli.”

“Tamam babaanne. Sen nasıl istersen.”“Harika. Çok güzel görüneceğine eminim. Elbise giy.

Bolca allık sürm ekten de çekinm e.”

280

Aşk Burada Çekmiyor

Evie, B ette’ye bol bol bronzlaştırıcı ve allık süreceğine dair güvence verdikten sonra ona iyi geceler diledi.

Saatler sürmüş gibi gelen ağlama zırlamalardan, Susan’ m batik bir askıya sarılm ış W yatt’la E vie’nin dairesinin içinde dolanıp durm asından sonra bebek uyuyakaldı.

Ev sonunda sessizleşince Susan, Evie’nin yanma geldi. “Sana bir şey sorabilir miyim Evie?”“Tabii,” dedi Evie. “Ne oldu?”“Bu gün W yatt’ı görünce afalladın. Şaşırtıcı bir şey ol­

duğunu biliyorum ama sana birkaç hafta önce onun bir dü­zine fotoğrafını e-posta attım. Cevap vermeyince de ilginç gelmişti. Belki de yanlış e-posta adresi aldım .”

“Fotoğrafları görmedim. Dört ay kadar önce interneti kul­lanmayı bıraktım. Haziranın sonundan beri e-posta hesabımı kontrol etmedim. Artık kaldıramıyordum; şu sosyal medya hen­gâmesi falan. Bilmem sana bir şey ifade ediyor m u?”

“Evie bu harika,” dedi Susan. “M edeniyetten uzak dur­ma meselesini tabii ki de anlıyorum. İçinde yaşadığım top­lulukta bilgisayarı bırak, ceptelefonu bile olmayan insanlar var. Hepimiz insani iletişime önem veriyoruz. Bilgi Ç ağı’nın bizi ele geçirmesine izin vermiyoruz. Beni ziyarete gelm eli­sin. Oradaki insanlarla çok iyi anlaşırsın. Hele ki şimdi tek­noloji karşıtı hareketin bir parçası olduğun için. Sandığından daha çok birbirim ize benziyoruz Evie.”

Hiçbir hareketin bir parçası değilim, diye düşündü Evie. Ama Susan’la sohbetlerinin felsefi bir yere doğru uzanması riskini göze alamadı.

281

k

Elyssa Friedland

“Evet, kesinlikle gelmelisin,” dedi Susan bu fikri düşün­dükçe daha çok heyecanlanarak. “Yeğeninle de daha çok ya­kınlaşırsın.”

“O benim kuzenim,” dedi Evie, halasına; belli ki kadın aile ağacının temellerine ilişkin hiçbir fikre sahip değildi.

Evie, Sloan-Kettering’in koridorlarında yedi santimlik topuklular, pınl pırıl bir elbise ve savaş boyası gibi yüzüne sürdüğü bronz pudrayla yürürken hasta erkekleri avlamaya çalışan bir fahişe gibi hissetti kendini. Caroline, şafak söker­ken Susan Ta birlikte W yatf ı bırakmaya gittiklerinde onu gö­rünce neredeyse kendinden geçiyordu. “Ameliyattan sonra partiye mi gidiyorsun Ev?” diye sormuştu. Kapıdan çıkarken kaptığı trençkotunu bile giyememişti çünkü fahişe kılığını daha da vurguluyordu.

Hastanenin operasyon tarafı buz gibi olduğundan Evie’nin çıplak bacakları ürpermiş, kollarındaki tüyler diken diken olmuştu. Neyse ki Susan’ın görüntüsü ilginin bir kıs­mını kendinden uzaklaştırıyordu. Evie’nin halası da kendi versiyonunda süslenmişti: en hoş ev kıyafeti gibi görünen bir elbisenin üzerine ekstra bir turkuaz kolye ve tabii ki de ço­rapların üzerine giyilen Birkenstock terlikler.

“Tamam, annem ameliyat hazırlık odasında buluşma­mızı söyledi. Bette oradaymış.” Evie hayatında ilk defa bir hastaneye gelmiş olan halasına yol gösterdiği için sinirliydi. “Sanırım aile fotoğrafını orada çekeceğiz.”

282

Aşk Burada Çekmiyoı

“Peki,” dedi Susan omuz silkerek ve Evie’nin yanında ilerlemeye devam etti. “Wyatt1 ın fotoğrafta olmaması biraz tuhaf değil mi?”

Evie, Susan’ın sorusuna cevap beklemediğini varsaydı.“Şu fotoğraf işini halledip kimse görmeden normal kı­

yafetlerimi giymek istiyorum,” dedi Evie; bir yandan da her bir odanın önünde durup içerideki hastalara kaçamak bir bakış atmak isteyen Susan’ı acele ettiriyordu.

“Bütün bu hastalıklı insanlar. Geleneksel tıbba bağlan­mışlar. Kaç tanesinin doğal ilaçlan denediğini merak ediyo­rum doğrusu. Holistik şifacımla tanışmalısın Evie. Hidro- fonik olarak yetiştirdiği kökler yemin ederim ki eklem ilti­habımı iyileştirdi.”

“Bugün bundan bahsetmeyelim Susan Hala,” dedi Evie. “Babaannem geleneksel biri ve bugün ameliyatı var, o yüz­den de aktarından bahsetmemenin daha iyi olacağını düşü­nüyorum.” Bette’nin olduğu odadan yirmi adım uzaktaydılar ve Evie o mesafeyi halasını gırtlaklamadan nasıl geçeceğin­den emin değildi.

“Sana katılıyorum Evie.” Evie, Edward Gold’un sesini duyunca hızla döndü.

“Doktor Gold!” Evie pancar gibi kızardı. Deniz mavisi bir ameliyat önlüğü içindeydi ve san saçları operasyon mas­kesinin altında gizlenmişti. Ayağında, daha önce gördüğü Crocs terlikler yerine Converse spor ayakkabılar vardı. Kı­yafeti o kadar mükemmeldi ki sanki akşam kuşağında bir di­zide doktor rolünü oynuyor gibiydi: “Hemşire, hastanın

283

Eîyssa Friedland

hayati değerle ri düşüyor. Şok veriyo ruz , d u rum b ild ir in !”

“ E dw ard ,” d iye hatırla ttı adam . “ H arika gö rünüyorsun .”

D oktorun bak ışların ın , fönlü saç la rından ped ikü rlü ayak par­

m ak larına dek gez in d iğ in i gördü. E vie, iç inde b ir yerle rde ,

a slında ona ra s tlam ay ı um duğunu fark etti.

“ B en S u san ,” ded i h a lası E d w a rd ’a e lin i u zatarak ;

E v ie ’nin , b ab aannesin in am eliyat g ününde neden böy le par­

tiye g ider gib i g iy ind iğ in i açık lam asına b ile izin verm em işti.

“ B e tte ’nin k ız ıy ım . S iz de ann em in d o k to rla r ın d an b iri o l­

m a lıs ın ız .”

“ E dw ard , B e tte ’n in cerrah ı,” d iye açık lad ı Evie.

“ Evie ne k ad ar y ak ışık lı o lduğunuzdan b ah se tm em işti,”

ded i Susan ad am a göz k ırparak .

“ S usan !” d iy e hayk ırd ı E v ie, ha lasın ı b iraz sert b ir şe­

k ilde d irseğ inden yakalayarak . H alas ın ın E d w ard ’la flö rt e t­

tiğ in i d üşünm ek ko rkunçtu .

“ E vie, bunu nasıl u nu tu rsun?” d iye so rdu E dw ard çekici

b ir şek ilde gü lüm seyerek . E vie, onun gam zesine d oğ ru so ­

ku lup o rada sak lanm ak istedi.

K end in i to p a rlam ak için e linden gelen i yap ıp şak a laş­

m aya çalıştı. “K im b ilir ak lım nered ey d i?”

E dw ard güldü . “ Seni a ffed iyorum . Peki, g id ip B e tte ’yi

g ö re lim m i?” d ed i ve tek ra r y ü rü m ey e b a şlam ad an ö nce

E v ie ’yi b ir kez d aha süzdü.

“ O lu r,” d ed i E vie. “ Bu a rad a , şey, k ıy a fe tim in n ed en

böy le o ldu ğ u n u açık lam ak is tiyorum . B ette sü slenm em için

ısra r etti. H alam ge ld iğ i için b ir aile fo toğrafı çek tirm ek is ti­

284

Aşk Burada Çekmiyor

yormuş. Kendimi çok gülünç hissediyorum.”“Yo, bence çok hoşsun,” dedi. “Ameliyat için sabahın

bu saatinde kalkmama değdi.”Ha? Edward alenen ona asılıyordu. Bu da neydi böyle?

Evie ona olan saygısmı yitirmek istemiyordu. Edward onun olmasa bile, Edward gibi adamların var olduğunu bilmek gü­zeldi. Kader onun karşısına da böyle birini çıkarmayabilirdi ama en azından bu tek boynuzlu atlardan dünyada bulundu­ğunu bilmek insanı rahatlatıyordu. Edward’in sırf iltifat ede­rek bile evliliğinin sınırlarının dışına çıktığını düşünmek cesaret kinciydi. Sohbeti tekrar pratik konulara çekti.

“Peki sen neden bu kadar erken geldin? Ameliyat birkaç saat sonra başlayacak sanıyordum,” dedi Evie.

“Öncü lenf düğümü enjeksiyonlannı olurken Bette’nin yanında olmak istedim. Beş tane ağır iğne olacak ve senin ve ailenin o sırada onun yanında olmak isteyip istemeyece­ğinizden emin olamadım. Bette’nin, elini tutacak birine ihti­yacı olabilir.”

İşte tanıdığı ve hayranlık duyduğu Edward buydu.“Gerçekten çok kibarsın,” dedi Evie; daha fazlasını söy­

leyebilmeyi isterdi. Ama Susan’ın yanında kendini tuttu.Bette içeri girdiklerinde hastane yatağında oturuyordu.“Susan,” dedi coşkuyla ve gözyaşları pudralı yüzünden

süzülmeye başladı.“Selam anne.”Evie kenarda beklerken anne ve kız birbirlerine sarıldı­

lar.

285

Elyssa Friedland

B ette ’nin ya tağ ın ın y an ında k oca b ir b u k e t pem be

açelya vardı. Evie gözlerin i k ısıp kartı okudu: “C V K ule le ­

rindeki en gözde dostum a. Sağlık lı b ir şekilde geri dönm eni

dört gözle bekliyorum . Sevgiler, Sam .” B arıştıklarını görm ek

güzeldi; dem ek ki sitedeki aşüfteyle dam a oynad ığ ı ded iko­

dusu asılsızdı. N eden ihtiyarlar da ç ıkam ayacaklardı ki? Eğer

babaannesi ilişki dram ları ve kalp k ırık lık la rıy la uğraşm ak

istiyorsa Evie k im oluyordu da ona engel o lacak tı?

“G ördüğüm kadarıy la S am ’le barışm ışsın ız ,” dedi Evie

çiçekleri işaret ederek . “O ndan b ir sü red ir bahse tm iyo rdun .”

Bette çelim siz om uzların ı silkti. “B enim yaşım da insan

bağışlayıcı olm ayı öğreniyor. Yalnız kalm aktansa özverili o l­

m ayı tercih e ttim her zam an .”

“ B iliyorum babaanne .” B ette gerçekten de ona yeni b ir

şey söylediğ in i m i sanıyordu?

“ Senin buna ka tılm adığ ına em inim . H aklısın da. Sakın

yetinm e E vie-le. Yetinm ek zorunda değ ils in .”

B ette bunu d iyerek onu şaşırttığ ı s ırada içeri E dw ard

girdi.

“G ünaydın Bette. Ç ok güzel görünüyorsun,” dedi. “K or­

karım ki başlam adan önce tak ıların ı çıkarm an g erekecek .”

Evie, E dw ard ’m etrafa kom plim an saçm asından, ona ve sek­

sen b ir yaşındaki babaannesine aynı şeyleri söy lem esinden

hoşlanm am ıştı. B elki de az önce flört ettiği falan yoktu.

Evie, S usan’la B ette ’nin hasret g iderm esi için uzaklaştı.

A nnesi ve W inston koridorda kahve, yoğurt ve çöreklerden

o luşan tepsileri ayarlıyorlard ı. E dw ard , E v ie ’nin ko luna do-

286

Aşk Burada Çekm iyor

kunup odan ın d ışına ge lm esi için ona işaret etti. F ran ve

W inston’ın yan ına gittiler.

“B irkaç detayın üzerinden geçm ek istedim . A m eliyat b ir

buçuk saat sü recek ve sonra da bütün hayati fonksiyonları

düzen len inceye kadar B ette yoğun bak ım da o lacak. B u da

dört beş saati bulabilir. Bu sürede B ette kendine gelecek ama

epey bitk in olacak. Yani burada beklem eniz için h içb ir sebep

yok, d ilersen iz gid ip hava alabilirsin iz. H erhangi b ir şey o l­

duğu takdirde sizi hem en aran m. O ndan sonra da en önem lisi

sonraki b irkaç hafta boyunca B ette ’n in kendini zorlam am ası

çünkü nekahet dönem inde enfeksiyon kapm asın ı istem eyiz.

Yaşlı hasta la r için bu daha da önem li. B ir süre ağrısı da o la­

cağı kesin. H astane eczanesine P ercocet reçetesi b ıraktım .

Evie, B ette ’nin sigortasın ın am eliyatın ilk b irkaç haftasında

b ir bak ıcıy ı karşılad ığ ın ı b iliyorum am a senin de yardım cı

o lacağına em inim . A ğrı kesic isiy le b irlik te bol bol su içm e­

sine ve bandajların ı değ iştirm esine özen göster. Ş im dilik bu

kadar. D aha sonra yine konuşuruz.”

Evie, konuşurken kaşların ın çatıld ığ ın ı, istem eyerek de

olsa yüzünde end işeli b ir ifaden in be lirm esin i iz lem ekten

hoşlanıyordu.

“ Pekâlâ, b irkaç dakika içinde B ette ’yi hazırlayacağım o

yüzden şim di ona şans d ilem e zam an ı.” E v ie ’ye bakarak ,

“A ynca fo to ğ raf da çek ilecek ,” dedi.

“ H er şey için teşekkürler D oktor G old ,” dedi Evie. A i­

lesin in önünde ona “ E dw ard” dem ek tu h a f geliyordu . Son

derece huzurlu görünen B e tte ’yi görm ek için içeri girdi.

287

Elyssa Friedland

“ Evie-le, şahane görünüyorsun,” dedi Bette, Evi e onu öpm ek için eğildiğinde. “Böylesine üzerim e titreyen bir to ­runum olduğu için çok şanslıyım . Baban seninle gurur du­yardı. Am eliyattayken bana bir şey olursa, seni ne kadar çok sevdiğimi unutmamanı istiyorum. H enry’yi kaybetmiş olsam bile sen olduğun için kendimi şanslı hissediyorum .”

Evie tıkanıp kaldı. B ette’nin eline uzandı ve boğazın­daki yum ru geçinceye kadar da elini hafifçe sıktı.

“Babaanne yapm a lütfen. G ayet iyi olacaksın. Doktor Gold harika bir cerrah. Sana çok iyi bakacak.”

“Evet, haklısın.” Bette iç geçirdi. “Tamam hadi diğerleri de gelsin de bana şans dilesinler.”

Evie, Bette’ye bir öpücük daha verip annesini içeri ça­ğırdı.

“Sana bir şey diyeyim mi Evie?” dedi Bette, Evie anne­sine yer açm ak için çekilmek üzereyken. “H er şeyin bir se­bebi var.”

Evie, babaannesinin tam olarak ne demek istediğini bi­lemedi ama yine de başım salladı.

Tekrar koridora çıktığında Edward ona, “Evie, ameliyat biter bitm ez seni arayacağım ,” dedi. Edward, elbisesi sebe­biyle açık olan sırtına nazikçe elini koydu. Onun dokunuşu, içini beklenmedik bir şekilde ürpertti.

‘T am am ,” dedi Evie. “Tekrar teşekkürler.” Uzanıp ona sarılm ak istediyse de bu isteğe karşı koydu.

Evie gitm eye hazırlanırken yanlarına bir hemşire yak­laştı.

2 8 8

Aşk Burada Çekm iyor

“D ok to r G old, B ayan G old te lefonda,” dedi.

“B aksam iyi olur. Telefonda, T w itter’da olduğum uzdan

daha iyiyiz,” dedi Edw ard, E v ie’ye m ahcup b ir tavırla gülüm ­

seyerek. A m a Evie, onun ne dem ek istediğini anlayam adı.

“H er şey yolunda doktor,” dedi hem şire d irseğiyle belini

dürterek.

“T eşekkürler M illy ,” dedi E dw ard . “ İyi k i ben i kollu-

yorsun .” Sonra da E v ie ’ye dönerek “O halde sonra konuşu­

ruz ,” dedi. E vie de uysal b ir şekilde başıy la onayladı.

E dw ard , hem şire ler odasına doğru dönerken ona el sal­

ladı; uzak laşırken yüzünde hüzün lü b ir ifade va r gibiydi.

Ya da belk i de Evie kendi hayal k ırık lığ ın ı ona yansıtı­

yordu.

Evie, B ette ’n in am eliyat gününde boş zam anı olacağın ı

tahm in etm em işti. Y anında getird iğ i ko t pan to lonu ve kazağı

g iyerken B e tte ’n in is ted iğ i a ile fo toğrafın ı ç ek tir fark etti.

Evie k im sen in elinde b ir fo to ğ raf m akinesi b ile görm em işti.

B righ ton ’dan zaten izin alm ıştı, böylece norm al kıyafetlerin i

giy ip Yukarı D oğu Y akası’nda yürüyüşe çıktı.

S usan o rgan ik d iş m acunu ve “k o n flik ” (o da ne d e ­

m ekse artık) bebe şam puanı aram ak için dışarı ç ıkarken Fran

ve W inston h astanede ka lm ay a k a ra r verd i. E v ie, 3. C ad ­

d e ’deki b ir kafeden latte alıp v itrin lere bak ın ırken bunu ya ­

vaşça yudum ladı. V itrininde Muhteşem Gatsby film posteri­

n in o lduğu b ir k lasik poster dükkânına rast gelince kafasında

289

Elyssa Friedland

hızla düşünceler belirdi. Bu, Tracy’nin sınıfı için harika ola­bilirdi. Dükkâna girip harika edebiyat uyarlaması filmlerden üç tane daha poster seçti -P a r a n ın R efig i, B ü yü k U m u tla r ve C a d ı K a z a n ı - ve kasaya yöneldi.

“Üç yüz elli dolar,” dedi yaşlıca bir kasiyer. Yünlü, gri bir hırka giymişti ve New York Film Akademisi kupasından sıcak çay yudumluyordu. Bu görüntüye rağmen hali tavrı hiç de büyükbabalara özgü değildi.

“Posterler mi?”“Evet, bunlar klasik posterler. New York’taki en etkile­

yici klasik film posterleri koleksiyonuna sahibiz.”Yaşam boyu içilen sigaraların bir işaretçisi olarak şid­

detli bir şekilde öksürdü. Evie bu paragöz poster satıcısının gençlik yıllarını gözünde canlandırmaya çalıştı. Belki de adam bir senaryo yazarıydı; istekli aktrislerin, hiç çekilme­yen filmlerde rol kapmak için flört ettiği, kafelerde arka ar­kaya sigara içen biriydi belki de. Bu iş güya geçici olacaktı. New York’ta yaşayan her yıldız için binlerce eski ünlü ve özenti vardı. Evie yumuşadı. Belki de adam bunu fark etmişti çünkü ona yaklaşıp sesini alçalttı.

“Bunu söylememem gerekirdi ama bütün bu posterleri eBay’de yan fiyatına bulabilirsin. Bana güven. Çünkü biz de çoğunlukla oradan alıyoruz.” Ona hafiften edepsiz bir şekilde gülümsedi.

“Sadece o n lin e mı bulabilirim?” diye ısrar etti. “Bu ci­varda daha ucuza satan bir yer yok mu?”

“Tatlım sana posterleri yarı fiyatına alabileceğin yeri

290

Aşk Burada Çekmiyor

söyledim. Şimdi de seni başka bir dükkâna yönlendirmemi mi istiyorsun? Posterleri istiyor musun, istemiyor musun?”

“İyi, tamam, alıyorum,” diye boyun eğdi ve kredi kartını çıkardı.

Posterleri o n lin e satın alamasa bile interneti bırakmak para akışını olumlu yönde etkilemişti. Geri göndermeye üşendiği ıvır zıvır kıyafet alışverişleri yapmıyordu artık; on­ları geri göndermek için asla doğru boyutta kutu bulamazdı ve UPS’e gitmek de tam anlamıyla bir işkence olurdu. Ama­zon.com adlı para çukuruna gecenin geç saatlerinde parala­rım saçmayalı aylar olmuştu. Brighton’daki iş Baker Smith gibi olmasa da parasal açıdan rahatlık sağlamıştı. Bunun için de Tracy’ye teşekkür etmesi gerektiğinden ona minnettarlı­ğını göstermek için yapılması gereken doğru şey bu gibi gö­rünüyordu.

Rulo halindeki posterleri eline alıp bir saat daha cadde­lerde amaçsızca dolanırken Bette’yi, Edward’i, Jack’i, Su- san’ı, Stasia’nın bebeğini, Paul’un bebeğini ve Baker Smith’i, yani onun canını sıkan hiçbir şeyi düşünmemeye ça­lıştı. Ameliyatın tamamladığı haberi geldiğinde ruh hali dar­madumandı.

Hastaneye döndüğünde ailesini Edward’ın ofisinde top­lanmış olarak buldu. Boş koltuk olmadığından tuhaf bir bi­çimde ayakta dikilip duvara yaslandı. Diplomalar ve anatomi posterleri neredeyse duvarın her yanını kapladığından Evie Harvard’dan alınmış, önemli görünen bir sertifikaya yas­landı.

291

Elyssa Friedland

“Evie, hoş geldin,” dedi Edward. “Ben de her şeyin planlandığı gibi gittiğinden bahsediyordum. Bette kendine geldi ve dinleniyor. Burada işimiz bitince gidip onu görebi­lirsiniz, herhalde o da uyanmış olur. İlk lenf düğümünü aldık ve patolojiye gönderdik. Lampektomi de sorunsuz geçti. Bet­te ’ nin birkaç gün ağrısı olacağını tahmin ediyorum ama onun haricinde bir sıkıntı olmayacaktır. Dinlenm esi gerektiğini unutmayın. Bette’yi tanıyorsam hemşirenin talimatlarını gör­mezden gelecektir. Ama siz onunla ilgilenirsiniz. Bir hafta sonra sonuçları konuşmak için buluşuruz. İşin en zor kısm ı­nın beklem ek olduğunu biliyorum. Olumlu düşünün. Ger­çekten işe yarıyor.”

Evie’nin annesi ayağa kalkıp Edward’a sarılınca Evie sabahleyin bunu yapmak istediği için neden tuhaf hissettiğini düşündü.

“Doktor Gold, size nasıl teşekkür etsem azdır. Hepimiz size minnettarız,” dedi Fran coşkuyla.

W inston da ayağa kalkıp Edw ard’m sırtına vururken Fran’in hislerini paylaştı.

“Lütfen teşekkür etmeyin,” dedi Edward mütevazı bir şekilde.

Hep birlikte yoğun bakım odasına gitmek üzere ofisten çıktılar. Fran, W inston ve Susan önden giderken Evie ve Ed­ward geride kalıp birlikte yürüdüler. Ailesinin, ikisi arasında özel bir bağ hissedip hissetmediğini merak etti. Öyleyse bile kimse bir şey dememişti.

“Uyuyor,” dedi Winston; yoğun bakıma ulaşınca arka-

2 92

Aşk Burada Çekmiyor

sına döndü. “Gidip aşağıda bir şeyler yiyelim, sonra tekrar geliriz.”

“Siz gidin,” dedi Evie onlara el sallayarak. Fran, Wins- ton’ın koluna girdi ve birlikte asansöre bindiler.

“Daha iyi hissediyor musun Evie?” diye sordu Edward, Evie’nin ailesi gözden kaybolunca. Evie onun dünkü konuş­malarından bahsettiğini farz etti.

“Çok daha iyiyim,” diye yanıt verdi dürüst b ir şekilde. Onun yanındayken gerçekten de daha mutluydu; özellikle de Bayan G old’u zihninin derinliklerine gömmeyi başardığı za­manlarda.

“Bunu duyduğuma sevindim,” dedi. “Biz de gidip bir şeyler yiyelim mi? Dün istediğim şu dondurmalı sütü içeme­dim.”

Bu defa, ameliyat stresiyle enerjisi çekildiğinden ve mu­hakeme yeteneği normalden daha bulanık olduğundan karşı koyamadı.

“Harika olur.”Evie ve Edward hastaneden çıkıp iki blok boyunca ses­

sizce yürüdüler. Sohbet etmemeleri o kadar tuhaf değildi ama Evie’yi rahatlatmamıştı da. Kırmızı plastikten bir kabine yer­leştiler. Edward, patenli garson kıza, iki dondurmalı süt, bir de kendisi için kahve siparişi verdi. Restoranda Sloan-Let- tering’den beyaz önlüklü birkaç doktor daha vardı, civardaki New York Presbiteryan kilisesinin birkaç mensubu da kabin­lerde oturuyorlardı. Edward birkaçına başıyla selam verdi ama durup sohbet etmedi.

293

Elyssa Friedland

“Buranın yemekleri güzeldir. Ama ambiyansı biraz gör­mezden gelmen gerekecek,” dedi.

“Tatlı bir yer,” dedi Evie, her ne kadar son derece banal olsa da. “Bette için yaptığın her şey için çok teşekkür ederim.”

“Ne demek.”“Sevdiğin şeyi yaptığın için çok şanslısın. Belki de ben

çalışmaya uygun biri değilimdir.”“Ama henüz tek bir şey denedin. Dünyada milyonlarca

seçenek var,” dedi Edward.“Sanırım öyle,” dedi Evie. “Ama sen doktor olmadan

önce başka bir şey yapmadın ki.”“Bu doğru değil.”“Gerçekten mi? Ne yaptın?”“Eh, sadece bir yıl da olsa tıp okuluna gitmeden önce

gazetecilik yaptım. San Francisco Chronicle' da bilim m u­habiriydim. Tek bildiğim yer Manhattan olduğu için biraz da batı kıyısında bulunmak istedim. Uyumakta güçlük çekersen hâlâ online olan bazı makalelerime bakabilirsin.”

Evie güldü. Edward’m doktorluk dışında bir şey yaptı­ğını asla tahmin edemezdi. Eğer, pek çok kez canı istediğinde onu Google’da aratmış olsaydı bunu bilirdi. Onunla ilgili bir şeyi doğrudan ondan öğrenmek çok hoştu; onun gizlice in­ternette arayıp bulmadığı, EdwardTn kendisiyle paylaşmayı seçtiği bir şeydi çünkü. Onu bir piñata* gibi parçalamaktansa hikâyesinin soğanın katmanları gibi teker teker açılmasını izlemek çok daha tatm in ediciydi. $

* (İsp.) İçine şeker, sakız gibi yiyecekler veya oyuncaklar doldurulan, hayvan veya geometrik biçimli kutular. Tavana asılır ve gözleri bağlı çocukların sopalarla vurarak için­dekileri dökmesi biçimindeki Meksika özel gün eğlencisidir. (ç.n.)

2 9 4

Aşk Burada Çekmiyor

“Vay canına, çok havalıymış. Senin hakkında bilmedi­ğim başka neler var bakalım?” Bunca zamandır merak ettiği, hatta duymayı umduğu (evliliğinin kötü gittiği, Evie’yi ak­lından çıkaramadığı falan gibi) şeyleri söylemesi için ona bir fırsat sunmaya çalıştı.

“Hiçbir şey yok. Açık bir kitap gibiyimdir.”Evie hayal kırıklığına uğramıştı.“Pekâlâ eski muhabir, sence bir sonraki mesleğim ne

olsun? Yeni kariyerimi seçmemde bana yardımı dokunacak ne tür bilgilere sahipsin?”

“Gerçekten ne düşündüğümü merak ediyorsan...” Kö­püklü ve iki şekerli kahvesini yudumlarken sesi alçaldı. Ed­w ard’m ofisindeki keçeli kalem le işaretlenm iş Starbucks bardaklarını doğru çözümlediyse, Edward her zam an aynı şeyi içiyor gibi görünüyordu. Öte yandan Evie değişiklik yapmayı severdi. Bir gün ekstra kahveli kremalı bir latte, er­tesi gün buzlu kafeinsiz bir espresso içerdi. Kahve tercihleri bile karakterlerinin yansımaları gibiydi: Edward istikrarlı, Evie dengesiz.

“Ne düşündüğünü elbette bilm ek istiyorum,” dedi he­yecanla. Edward’m onun yaşamına karşı gerçekten ilgi duy­ması fikri onu büyülemişti. Utanç verici bir şekilde, onun kendisini iş dışında, örneğin kızını jim nastikten alırken ya da belki de Bayan G old’un yanında yatarken düşünüp dü­şünmediğini merak etti.

“Bence iç mimar olmalısın.”“Ne?” dedi Evie şaşkınlıkla. “Bu da nereden geldi ak­

295

Elyssa Friedland

lına?” Tanrı aşkına, o bir dava vekiliydi. Ev tasarlam ak -k i dürüst olmak gerekirse, kafasının içinde sürekli yaptığı bir şeyd i- en fazla b ir hobi olabilirdi.

“Bette onun dairesine neler yaptığından bahsetti. Seni her gördüğümde çantanda bir yığın iç m im ari dergisi oluyor. Em inim şu yanında taşıdığın rulonun da yine tasarım la bir

ilgisi vardır.” K abinin kenanna koyduğu poster rulosunu işa­ret etti.

“Ah, o başka bir şey. Bunlar, Brighton’daki arkadaşımın sınıfı için posterler.”

“Gördün mü? M uhtem elen hatırlam ıyorsundur ama ofi­sime ilk geldiğinde kanepemdeki yastıkları yeniden yerleştirdin, masamın üzerindeki tıp dergilerini yaydın, diplomalarımı dü­zelttin ve masamın karşısındaki sandalyeleri farklı bir açıyla yer­leştirdin. Ki bu gerçekten de büyük bir fark yarattı.”

“Öyle m i?” dedi Evie şaşkınlıkla. “Ö zür dilerim !”“Evet. Ben telefonla konuşurken. Sanki otomatik pilotta

gibiydin.”“Çok utandım. Genellikle insanların m ekânlarını yeni­

den tasarlam ak isterim ama bunu izinsiz bir şekilde yaptığı­m ın farkında değildim . Am a sorun şu ki ben avukatım . Bunun için okul okudum. Hukuk kariyerim e on yıldan fazla zam an harcadım . H erkes k ırlent satın alabilir. Tek sahip olm an gereken şey b ir kredi kartı.” Yale ya da C olum bia hukuk fakültesindeki arkadaşlarından hiçbirinin m eslek ola­rak duvar boyası seçtiklerini hayal edem iyordu. S ın ıf notla­rında neler yazacağını düşününce ürperdi.

2 9 6

Aşk Burada Çekmiyor

Evie Rosen, Baker Smith ’te ortaklık görevini es geçtikten sonra hasta babaannesinin boktan stüdyo dairesini tasarla­yarak iç mimarlık kariyerine başlamıştır. Diğer projeleri ara­sında, kendi dairesi ve Brighton-Montgomery Hazırlık Okulu ndaki bir sın ıf yer almaktadır. Yeni bir kanepe almak isteyen bütün arkadaşlarının kendisini aramasını beklemek­tedir.

“Ayrıca bunu yapm ak istesem bile nasıl yapacağım ı bi­lemem. Önceden belirlenm iş olm ayan b ir yolda yürüm e ko­nusunda pek iyi değilim. Üniversite, hukuk fakültesi, staj, hukuk firmasında çalışma, ardından ortaklık ya da kurum içi danışm anlık falan bunlar bildiğim şeyler. Am a yeni bir giri­şime atılm ak ya da az bilinen bir yola girmek pek bana göre

değil.”Edw ard’m önerisine karşı çıksa bile açık mavi şönil ör­

tünün, kadifeden, hazır korniş perdesinin ve plastik kaplı iki kişilik kanepeyi süsleyen rami lifinden yastıkların gerçekten de B ette’nin geçici evini daha yaşanır kıldıklarını itiraf et­meliydi. Babannesinin, çabasını takdir ettiğini ve kendisini ziyaret edenlere bütün bunları torununun kendisi için yaptı­ğını söylediğini biliyordu. Evie de bu iyileştirm eler için Hom e Goods and Target m ağazasını gezm ekten gerçekten hoşlanmıştı. Am a k ey if veren b ir aktiviteyi, para kazandıran bir işe dönüştürm ek bam başka bir şeydi. Tamamen farklı bir mesleğe yönelm ek korkutucu bir fikirdi.

“Sadece bu işte harika olacağını söylemek istedim. İs­tersen, bunun bir yolunu bulabilirsin,” dedi Edward. “Ayrıca

2 9 7

Elyssa Friedland

inan bana, bunu herkes yapamıyor. Benim evimi bir görme­lisin.”

Evie onun nerede yaşadığına dair hiçbir şey bilmiyordu ama her zaman banliyölerde yaşadığını hayal etmişti. Gold’ları Westchester’da, muhtemelen Rye ya da Mamaro- neck’de beyaz çitli bir evde yaşarken görebiliyordu. Ana yatak odaları -kafasında canlandırdığını itiraf etmekten utan­dığı şu y e r- pastel tonlardan ve zengin dokulardan bir sen­foniydi. Mutfakları geniş ve güneşli, koyu yeşil mermer tezgâhlı beyazlatılmış ahşap dolapların içine yerleştirilmiş en üst sınıf ankastre ürünlere sahip bir yerdi. Perdeler, ken­disinin seçmeyeceği türden ama mükemmel derecede uyum­lu ve zevkli çiçekli desenlere sahipti.

Şimdiyse Edward’ın, beğenilecek bir dekora sahip ol­mayan bir apartman dairesinde yaşadığını duyuyordu. Acaba Bayan Gold’un zevki hakkında yaptığı bir kinaye miydi bu? Kafasının içinde, kocaman kileri ve hasırdan hoş geldiniz ya­zılı paspasıyla düzenli banliyö evi, yıllar önce değiştirilmiş olması gereken ama hâlâ döşemelere çivilenmiş duran Ikea mobilyalarıyla dolu, dağınık bir New York dairesine dönüştü. Daha önce hastanede söylediği şu Twitter yorumunun ne demek olduğunu düşündü yine. Edward sürprizlerle doluydu.

“İltifat için teşekkürler ama bunun benim için uygula­nabilir bir kariyer seçeneği olduğundan emin değilim.”

“Evie Rosen girişiminin hisselerini kesin alırdım.” Ed­ward dondurmalı sütünün kalanını içip masaya yirmi dolarlık bir banknot bıraktı.

298

Aşk Burada Çekmiyor

“Güvenli bir yatırım olduğumu mu düşünüyorsun?” “Geçmiş performansım mükemmel değil ama seninle il­

gili iyi şeyler hissediyorum Evie.”Portföyüne katılamayacak olmam ne kötü, diye düşündü

Evie.

299

ON DÖRDÜNCÜ BOLUM

Film posterleri çerçevecide iki hafta geçirdikten sonra artık Tracy’nin sınıfına asılm aya hazırlardı. Tracy’nin dok­toru geçen hafta ondan işe gitm eyi bırakm asını istem işti. Evie, Tracy doğum izninden döndüğünde ya da daha kısa bir süre sonra, bebekle birlikte okulu ziyaret ettiğinde ona hoş bir sürpriz olmasını um uyordu. Evie, posterleri m utlu b ir şe­kilde okula taşıdıktan sonra kabininin bir duvarına yasladı ve kendi yaratıcılığına hayran hayran bakm ak için geri çe­kildi. Edward onun içindeki tutkuyu doğru fark etmişti. Ed­w ard’m, ruhunun katmanlarını ayrıştırma ve onun ilgilendiği şeylerle ilgili ipuçlarını bir araya getirebilme becerisi buruk bir m utluluk veriyordu. Evie bu ilginin, yasak bölgede olm a­yan bir adamdan, karısının bir sihirbazın kutusuna girip or­tadan kaybolduğunu hayal etm ediği birinden gelm esini istiyordu.

“Bunlar harika,” dedi hafif aksanlı bir ses onu irkilte­rek.

3 0 0

Aşk Burada Çekmiyor

“Teşekkürler,” dedi Evie arkasını dönmeden.“N e kadar hoş çerçeveler. Ayrıca paspartu seçimi de sıra

dışı. B unların asılı hallerini görmeyi çok isterim .”Evie h ızla arkasına dönünce Julianne H olm es-M att-

hew s’la karşı karşıya kaldı. Dergilerde ya da kitaplarının ka­paklarında göründüğünden çok daha şahaneydi. Bu arada Evie onun bütün kitaplarına sahipti. Paris Evinizde, Stilize Bir Yaşam, Holmes Klasikleri.

Julianne, krem rengi, balıkçı yaka kazağı ve kem er ni­yetine dâhice kullandığı Herm es fularla gri süet pantolonu içinde narin, incecik bir kadındı. A şın büyük güneş gözlük­leri yüzünün büyük kısmını kaplıyordu ama imrenilen kemik yapısı yine de belirgindi. B ir elinde Celine bir çanta, öteki elinde de firmasının adının yazılı olduğu bir kol çantası taşı­yordu. Evie onları taşım ayı önerse çok istekli görünüp gö­

rünm eyeceğini m erak etti.M üdür Thane, ofisinden çıkarak “Julianne,” dedi heye­

canla. “Bu soğuk günde harikulade görünüyorsun. Buraya kadar geldiğin için çok teşekkürler. Sana yeni binayı göste­receğim için gerçekten heyecanlıyım . Ekibin şim diden bir sürü harika fikir gönderdi.”

“B enim için her zam an b ir zevk Thomas. Geçm eden önce sevgili oğlumu görm ek istiyorum. Benim le buluşm ak için buraya gelecek.”

“Selam anne,” diye seslendi Jamie. Julianne eğilip onu yanağından bir defa değil, iki defa öptü. Paris’i gerçekten de

evim ize getirmişti!

301

Elyssa Friedland

“Jamie, tatlım, beladan uzak duruyorsun değil m i?” Thane’e dönerek, “Son zamanlarda dünyanın dört bir yanın­daydım ve ona dilediğim gibi göz kulak olamadım.”

“Sorun yok Julianne. Yeni çalışanımız Evie Rosen onu meşgul ediyor.” Thane onu işaret edince Evie kızardı.

“Lütfen devam edin,” dedi Julianne, Evie’ye.“Ederim,” diye yanıt verdi Evie, onunla gerçek bir di­

yaloga girebildiği için memnun bir şekilde.“Gidelim mi?” dedi Julianne, incecik bileğindeki altın

saate bakarak.“Buyurun,” dedi Thane, Julianne için ofisinin kapısını

tutarak. Tam kapıdan çıkıyorlardı ki Evie önceden düşün­meksizin Jam ie’nin elini yakaladı. Jamie şaşkınlıkla ona baktı. Evie kafasıyla kapıyı işaret etti.

“Şey, anne. Biz de gelebilir miyiz?”“Neden olmasın?”Evie neşeyle paltosunu kaptı ve dördü birlikte yola çık­

tılar.Bilgisayar laboratuvan ve öğrenci dinlenme salonu ola­

cak olan bina hâlâ sanat galerisi olarak döşeliydi. Geniş pen­cereleri ve ortasında dönen bir merdiveni olan üç katlı, kahverengi kumtaşmdan bir binaydı. Havadar cam tavanıyla kolonsuz geniş bir yer olan en üst katın ortasında durdular. Galeri burayı ofis olarak kullanıyordu çünkü doğrudan güneş ışığı resimlere zarar verirdi. Brighton bu katı bilgisayarlar için kullanacaktı. İkinci kat öğrencilerin dinlenme salonu ola­caktı; birinci kata da üniversite kütüphanelerindeki gibi özel çalışma kabinleri yerleştirilecekti.

302

Aşk Burada Çekmiyor

Julianne gözlerini kapadı ve dua edercesine avuçlarım birleştirdi; ilham vermeleri için tasarım tanrılarını çağırıyor gibi görünüyordu. Diğer herkes, kutsal ruhu kaçırma korku­suyla sessiz bir şekilde bekliyordu.

“Thomas,” dedi Julianne ağır ağır ve ellerini çenesinin altına koydu. “Bir şey görüyorum. Bu ışığın boşa gitmesine izin veremeyiz. Brighton, hidrofonik bir sera yaptırmayı dü­şünür mü? Öğrenciler için ne kadar muhteşem bir şey olur? Şehirli çocuklar bahçeye dair hiçbir şey bilmiyor.”

Soru müdüre yöneltilmiş olsa da “Bayıldım,” dedi Evie heyecanla. “Bitkilerin bazılarını dışarıya, ön kapıya giden basamaklara koyabiliriz. Ayrıca şuna bakın. Ortadaki merdi­venin tırabzanlarında asma deseni var. Yani tema olarak da birleşiyor. İkinci kat da hem dinlenme salonu hem bilgisayar odası olur; sonuçta sosyalleşme ve internete girme son dö­nemde aynı anlama geliyor. Ayrıca cam tavandan yansıyan ışık yüzünden bilgisayar ekranını görmeyi zorlaştınrdı zaten.”

“Çok iyi,” dedi Julianne onaylayarak. “Asma detayını fark etmemiştim henüz. Işık konusunda da doğru bir noktaya değindin. Harika bir gözün var. Adın neydi?”

“Evie Rosen. Okula hukuki danışmanlık yapıyorum.” “Seninle tanıştığıma memnun oldum Evie. Thomas, ilk

tasarım toplantımıza onu da getirmelisin.”“Teşekkürler,” dedi Evie ve bu anı paylaşmak için he­

yecanla Jam ie’ye baktı.Jamie ona aferin dercesine başparmağını kaldırdı.Bir saat sonra ana ofise döndüğünde yetenekleri müdü-

303

Elyssa Friedland

rün önünde övüldüğü ve Jamie’nin annesi üzerinde böyle ha­rika bir etki yarattığı için hâlâ neşeyle hoplayıp zıplıyor ol­malıydı. Ama Evie’nin başı zonkluyordu ve içinde bir huzursuzluk vardı. Tracy’nin masasında bir ilaç kutusu vardı ve Evie, Advil almak için sınıfa yöneldi.

Boş sınıfta, arkadaşının yerine oturup sandalyede dön­meye başladı. Sonunda başı dönünce durdu. Bu noktaya nasıl gelmiş, Jack’in evli olduğu, kendisinin bir okulda çalıştığı, babaannesinin kanser olduğu, halasının bir bebeğinin olduğu, Julianne Holmes-Matthews’un kendisine harika bir gözü ol­duğunu söylediği ve beş aydır interneti kullanmadığı bu kı­yamet sonrasını andıran dünyada nasıl buluvermişti kendini? Her ne kadar gazetecilikte neler yaptığını görmek istese de Edward’m eski bilim makalelerine hiç bakmamıştı. Alnın­daki üç çizgiden, burnunun üzerindeki, ezberlediği çil hari­tasına varıncaya dek yüzünü öylesine özlemişti ki; özellikle de gamzesini. Eski Evie olsa, hastanenin web sitesinden onun bir fotoğrafını bulur, mazoşist bir şekilde gece geç saatlere kadar buna bakardı.

Bette’nin ameliyatı bittiği için Edward’i gittikçe daha az göreceğini biliyordu. Kitlenin alınmasının ardından geçen tamı tamına yedi, gerginlik dolu günden sonra o, Fran ve Bette bir araya gelerek sonuçları tartışmak üzere Edward’ın ofisine gitmişlerdi. Evie, Sloan’a gitmeden önce, kıyafetine bu kadar özen gösterdiği için neredeyse suçluluk hissetmişti; babaannesinin kaderi ince bir çizgi üzerindeyken nasıl olur da altı kıyafet ve dört farklı ruj denediğini anlayamıyordu.

304

Aşk Burada Çekmiyor

Evie, babaannesinin elini tuttuğunda bileklerinde hızla atan nabızları adeta birbirine çarpıyordu.

Edward, Evie’yi şaşırtan bir biçimde onları kot pantolon ve fermuarlı kapüşonlu bir sweatshirt' le karşılamıştı. Top­lantıdan sonra Olivia’nın anaokulunun Bronx Hayvanat Bah- çesi’ne yapacakları okul gezisine eşlik edeceğini açıklamıştı. Evie ona, “Beni mahvetmek mi istiyorsun?” diye sormak is­temişti. Seni her gördüğümde bu kadar mükemmel olmak zorunda mısın?

Edward, Bette’nin testlerinin negatif çıktığını söyledi; yani kanser tümör dışına yayılmamıştı. Evie, Fran ve Bette birbirlerine sıkıca sarıldılar ve Evie omuzlarının aylardır ilk kez rahatlayarak normal konumuna geldiğini hissetti. Ame­liyattan sonra, babaannesinin yanında sakin durmaya çalış­mak acı verici derecede zor olmuştu ve Evie, Bette’nin gafil avlanmış bir geyik gibi olan bakıcısıyla, babaannesinin ne kadar su içtiği ya da bandaj mm ne zaman değiştirildiğine iliş­kin kavga eder olmuştu. Edward, Bette’nin yine de altı hafta radyasyon görmesi gerektiğini bildirdi; ondan sonra da beş yıl boyunca hormon tedavisi görecekti ama kemoterapi ge­rekli değildi. Yani mevcut tehdit geçmişti ama Evie bu haberi duyduğunda ve neşeyle Bette’nin kahverengi yaşlılık lekeleri olan elini sıktığında bile birlikte geçirecekleri zamanm, ya­şamın doğal döngüsüyle sınırlı olduğunun farkmdaydı.

Evie, Bette’nin şehirde geçireceği birkaç ayı en iyi şe­kilde değerlendireceğine ve yılda en azından iki defa uzun süreli olarak Boca’da babaannesini ziyaret edeceğine kendi

305

Elyssa Friedland

kendine söz verdi. Belki B ette’yle birlikte A rt Basel M ia- m i’ye gider ve eski numaralarını sergileyip bu defa milyarder müşterileri için H irst ve M urakam i arıyormuş taklidi yapa­bilirlerdi. Edward, aslan kafesinden uzak durm ası gereken dört yaşındaki parm akların sahibinin kendisini beklediğini söyleyerek görüşm eyi sonlandırdığında Evie ve Bette aynı anda ona sarıldılar. E dw ard’m kendisine sarılm asını özle­mişti; her ne kadar bu defa Bette ve Fran’le paylaşm ak zo­runda kalsa bile. Bütün bunları, T racy’nin sandalyesinde oturmuş, şişteki et gibi dönüp dururken ve ağrı kesicinin et­kisini göstermesini beklerken düşündü.

“M erhaba?” dedi bir kız sesi.Evie kafasını kaldırınca E leanor’m sınıfın kapısında

durduğunu gördü.“Pardon, rahatsız etm ek istemedim. Jam ie’ye bakm ış­

tım. Kafeteryada buluşacaktık ama gelm edi.”“Onu birkaç dakika önce annesiyle birlikte gördüm .

Belki birlikte gitm işlerdir,” dedi Evie. A slında böyle oldu­ğunu biliyordu; çünkü ikisini okulun dışına park etm iş özel şoförlü b ir arabaya binerken görmüştü.

“Aa,” dedi Eleanor. “Jules’un döndüğünü bilmiyordum. Teşekkürler.”

Jules mu? E leanor’m Holm es-M atthews klanıyla böyle sam im i olm ası E v ie’nin sebepsiz yere ona kin duym asına neden oldu.

B ette’nin ameliyatından sonra yaşam rahat bir ritm e ka­

3 0 6

Aşk Burada Çekmiyor

vuştu. B righton’daki işi baş edilebilir b ir süratte ilerliyordu ve Evie daha genç hocalardan bazılarıyla arkadaş olmuştu. Okula giderken uzun yürüyüşler yapm aktan hoşlanıyordu ve haftada en az b ir defa, okuldan sonra güzel zam an geçirmek için B ette ’ye uğruyordu. B ette, soğuktan yakınarak Flori- da’ya dönm ek için can atıyordu ama Evie, babaannesinin eve dönm e arzusunun Sam ’le alakalı olduğunu düşünüyordu. N eyse ki Evie ve Fran onu, kesin bir süre belirlenm ese de, nekahet dönem inde şehirde kalm aya ikna etmişlerdi.

Edward, B ette’nin iyileşm e döneminde kibarlık ederek birkaç defa uğram ıştı am a zam anlam aları hiç uym am ıştı; Evie geldiğinde o v izitelerine başlam ak için çıkıyor olu­yordu. A kşam lan Antigues Roadshow başladığında Evie onu arayıp program ı birlikte izlediklerine dair hayal kuruyordu. Bazen B ette’nin tedavisiyle ilgili uyduruk sorular sormayı düşünüyordu am a E dw ard’m bunu anlam asından çekini­yordu. Ya Bayan Gold onun telefonuna cevap verse ne ya­pardı? Elbette ki Edw ard’la asla flört edeceği yoktu. Sadece onun sesini duym ayı özlüyordu. Ve bir de telefonda tıp ja r­gonuyla konuşup durm asını. B ir de onu hastane önlüğü içinde görm eyi. Onun yanında kendini özel, fark edilm iş, analiz edilm eye değer hissetmeyi de özlüyordu. Onun yanın- dayken Jack’in anılan buhar olup gidiyordu; sadece Edward, Jack’i b ir zom biden şeffaf b ir hayalete dönüştürebiliyordu.

Jack.İnternet kullanm adığı için, adı Zeynep Kaytani olan ka-

nsın ın fotoğrafını hiç bulam am ıştı; kızın adını Stasia, mu-

3 0 7

Elyssa Friedland

zaffer bir şekilde Evie’nin bilemediği yollarla öğrenmişti. (Evie’nin aklına bir tek Türk Sicil Kayıtlan Bürosu geli­yordu.) Evie küçük, tatlı bebeği özlese ve New M exico’daki yaşamının nasıl ilerlediğini merak etse de Susan Hala’nın, gönderdiğini söylediği Wyatt Tn fotoğraflanna da bakma­mıştı. O sevimli bebek, onun yanında sadece iki gün kalsa da (Susan Bette’nin sonuçlannın çıkmasından günler önce onu alıp Santa Fe’ye dönmüştü) Evie’nin kalbine taht kur­mayı başarmıştı. Evinin her bir karesini dolduran bebeklere özgü ıvır zıvırlannı bile özlemişti. Susan Tn e-posta attığı, Wyatt’in fotoğraflanna bakmayı gerçekten çok istiyordu ama bunun için e-posta hesabına girmesi gerekirdi. Sonra da ka­çınılmaz olarak Luke Glascock’tan ya da buluşmayı rezil et­tiği diş hekiminden ya da Zeynep’le evliliğinin büyük bir hata olduğunu itiraf eden Jack’ten bir e-posta gelip gelmedi­ğini kontrol edecekti. Bu mesajlardan hangisinin gelen ku­tusunda olduğunu tahmin etmesi gerekse yanıtı “D: Yukan- dakilerin hiçbiri” olurdu.

İşte bu yüzden de bir türlü gelmek bilmeyen mayıs ayın­daki doğum gününe kadar e-postalardan uzak durma kararı daha da güçlendi. Ayrıca sadece Gmail’den arınıyor değildi. Artık saatlerce eHarmony, JDate veya Match sitelerinde de devriye gezmiyordu. Facebook’daki hayranlık uyandıran fo­toğraflara ve paylaşımlara bakarak kendi kendini de kırbaç­lamış olmuyordu. Kendisiyle ilgili özellikle kötü hissettiği zamanlarda gizlice boşanma haberlerine ya da skandallara da bakmıyordu. Kendi rezaletinden beri BigLawSux’a da gir­

308

Aşk Burada Çekmiyor

memişti; gerçi acımasız çalışma saatleri ve güç gösterisi ya­parak emirler yağdıran ortaklara ilişkin yorumlar hoşuna git­mişti. İnterneti bırakınca şüphesiz ki acı verici bir yoksunluk dönemi geçirmişti ve zaman zaman bir kerecik bakmak istese bile bu durumun, hayatında olumlu bir değişim sağladığı da açıktı. Artık kendini sanal bir ölçütle kıyaslamadığından baş­kalarının ne yaptığına daha az takıntılı bir hale geldiği ke­sindi.

Ama yine de mutlu değildi. Bir şeyler eksikti. Bu inter­net değildi. Ama yine de eksik olan bir şey vardı.

Sonbahar çekildikten sonra kış, yüzünü çabucak gös­terdi ve kar yağışı, şehirdeki tentelerin üstünün pudraşekerle kaplanmış gibi görünmesini sağladı. Brighton’ın ana ofisin­deki eski radyatörden sıcaklık yayılmaya başladı ve Evie de Jamie’nin kendisine vurulduğundan şüphelenmeye başladı. Günde iki defa ofiste yardımcı olmaya gönüllü oluyor, derse giderken uğrayıp ironik bir şekilde selam çakıyordu. Evie bunu tamamen kendi çıkarına kullanıp Jamie, İntemet’ten te­lefon numaralarına bakarken, imzalı sayfalan e-posta atarken ve kontrat şartlarını Google’da aratırken sık sık annesinin projelerinin detayları hakkında ondan bilgi alıyordu. Annesi nasıl iç mimarlığa başlamıştı? Antikalannı nereden alıyordu? Bono nasıl biriydi? Çocuğun başının etini yediği sorulardan bazıları bunlardı ama Jamie sıkılmıyor gibi görünüyordu.

Bu haftaki görevi Brighton’ın yeni binasını yenileyecek

309

Elyssa Friedland

olan inşaat ekibiyle sözleşmeyi düzeltmek ve kurul üyelerine bir kopyasını dağıtmaktı. Hukuki işler pek zorlayıcı sayılma­dığından Evie, bunların çoğunu otomatik pilottaymış gibi ya­pıyordu. İnşaatçıların cayma tazminatını arttır. Brighton’ın ödeme takvimini genişlet. Sonuçta atomu parçalamıyordu. Maaşından ve günlerinin dolu geçmesinden çok memnundu ama bu şekilde bir avukatlık ona ne heyecan veriyordu, ne de Birleşme ve Satın Alma’lar olduğundan daha çok hitap ediyordu.

“Evie,” dedi Müdür Thane bir sabah; arkasından sesle­nince Evie bir an irkilmişti. “Önemli bir meseleyle ilgili se­ninle konuşmam gerek.” Ona başıyla kalkmasını işaret etti.

Evie’nin kalbi hopladı. Acaba Evie’nin hiç bilgisayar kullanmadığını mı fark etmişti? Ya da bütün internet işlerini cezalı bir lise öğrencisine devrettiğini, zavallı çocuğu, eline geçen her fırsatta, bir Brighton mütevellisi olan annesi hak­kında sorgulayıp durduğunu da anlamış olabilirdi. Ortaklık komitesinin kendisine işinin bittiğini söyledikleri anı endişeli bir şekilde tekrar yaşayarak adamı ofisine doğru takip etti.

“Otur lütfen,” dedi adam ve Evie, onun karşısındaki deri koltuğa yerleşti.

“Evie, harika bir iş çıkarıyorsun. Hepimiz kontrat an­laşmalarını hallediş biçiminden ve kurulumuzdaki zaman zaman zorlayıcı olan bazı üyeleri idare edişinden' çok etkile­niyoruz. Julianne’m da seni çok beğendiğini biliyorum. He­pimiz bizimle tamzamanlı olarak çalışmaya başlamanı çok istiyoruz. Aslında eğitim sektöründe tecrübeli birini anyor-

310

Aşk Burada Çekmiyor

duk ama bunun çok gerekli olduğunu düşünmüyorum. Muh­teşem bir iş çıkardın.”

Evie derin bir nefes aldı. Azarlanmıyordu. Thane’in, taş devrinden kalma bir tarzda avukatlık yaptığından ya da “staj- yer”ini (Jamie’yi böyle görüyordu) uygunsuz biçimde kullan­dığından haberi yoktu. Tam tersine övgü alıyordu. Çalışma­larının ve becerilerinin takdir edilmesi o kadar iyi hissettirmişti ki karar vermesi gerektiğini anlaması biraz zaman aldı.

“Ne diyorsun peki? Eski firman kadar maaş veremeyiz ama çalışma saatlerin çok daha iyi olacak ve çoğunlukla kendi başına hareket edeceksin.”

Ve de her gün, papyon takıp dirseklik giyen biri için ça­lışacağım, diye düşündü Evie, profesyonel görünümlü Thane’e bakarak. Brighton, özellikle de Thane, onun üniversite yıllarım özlemle hatırlamasına sebep oluyordu; o zamanlar, hayatının daha mutlu ve kesinlikle daha sakin olduğu bir dönemiydi. İŞLERİ HALLETMEK için zamanın tıkır tıkır işlediğini düşün­mediği, evlenmek için değil eğlenmek için binleriyle çıktığı, arkadaşlannın yaşam koçu değil içki arkadaşı olduğu zaman­lardı. Bu teklif gerçekten de düşünmeye değerdi.

“Teklifinizden ötürü gurur duydum. Ama biraz düşün­mem gerek.”

“Elbette. Bir ya da iki hafta düşünebilirsin. Seni ara­mızda görmeyi çok isteriz.”

Evie masasma döndüğünde Jamie’yi kabininde iPod’unu dinlerken buldu. Çocuk onu görünce kulaklığım çıkardı.

“Müdür Thane Te sıkıntı mı var?” diye dalga geçti.

311

Elyssa Friedland

“Hayır, tam tersine. Bana tam zam anlı iş tek lif etti.” “Tebrikler. Kabul edecek m isin?”“Emin değilim. Düşünmem gereken şeyler var.” “Burası süper b ir yer. Yani baksana benim bile çalış­

m am a izin veriyorlar ve...”“Jam ie,” diyerek çocuğun sözünü kesti. “Bu posterleri

Bayan L oo’nun sınıfına asm ak için yardım a ihtiyacım var. A rtık burada böyle durmasınlar.”

“Olur tabii. Ben taşırım ,” dedi Jam ie çerçevelerden iki tanesini kaldırıp onun peşinden m erdivenlere yönelerek.

“Çivi ve çekiç alsaym ışız iyi olurm uş,” dedi Evie. “N eden düşünem ediysem .”

T racy’nin sınıfına yaptıkları başarısız geziden sonra Jamie ve Evie, okulun bodrum katındaki m alzem e deposuna sıkışmışlardı. Jam ie bir ayaklı m erdivene çıkmış alet çantası aranıyordu.

“Sorun yok,” dedi Jamie. “Zaten İspanyolca dersini kır­mayı düşünüyordum .”

“Boşu boşuna üç kat çıktığım ız için üzgünüm. O pos­terlerin ağır olduğunu biliyorum .”

“Hiç sorun değil. Ama sen donuyormuş gibi görünüyor­sun.”

G erçekten de donuyordu. B odrum da ısıtm a yoktu ve üzerinde de ince bir b luz vardı.

“Eşofm an üstüm ü al,” dedi Jam ie epey bol, fermuarlı eşofmanını önererek.

312

Aşk Burada Çekmiyor

Evie m innettar b ir şekilde bunu üzerine geçirdi.“Hey! B ir şey buldum ,” dedi kancalar ve bir kutu çivi

çıkararak. “Şimdi sadece bir çekice ihtiyacım ız var.”M erdivenden inip rastgele kutulan açmaya başladı. Evie

de aynısını yapm aya başladı ve küçücük depoda birbirlerine çarparak çekiç aram aya koyuldular.

“Sanırım bir tane gördüm ,” dedi Jam ie E vie’nin arka­sındaki bir kutuya uzanarak.

“Harika, çünkü bu işi bugün halletmek istiyorum. Tracy, yani B ayan Loo yakında doğuruyor ve okula dönm eden önce... Hey, ne yapıyorsun?” diyerek irkildi.

Jam ie elini onun sırtına, göm leğinin içine sokuvermişti. Sutyeninin kopçasını açm aya çalışıyordu. Evie tek kelim e daha etmeye fırsat bulam adan çocuğun dudakları kendi du­daklarının üzerindeydi.

Jam ie’nin dudakları doldun, teni bebek yumuşaklığm- daydı. Evie neredeyse bunu yapacak, onu öpecekti. Neticede Jamie, sıradan, akneli b ir ergen değildi. Dilini onunkiyle bu­luşturmak ne kadar da kolay olurdu. Eleanor ve dolayısıyla da Cam eron Canon üzerinde sem bolik bir zafer kazanm ak ne hoş olurdu. Am a hayır. Jam ie’nin annesi ne kadar şahane biri olsa da bu doğru değildi. B ir öğrenciyle öpüşmeyecekti. Bu çok iğrençti.

“Jam ie dun Böyle bir şey olmayacak.” Çocuğu üzerin­den itti.

“M erak etme on sekiz yaşındayım ,” dedi tekrar üzerine atılarak.

313

Elyssa Friedland

“Sorun bu değil,” dedi Evie.“Neden o zaman?” diye sızlandı her zaman istediği şey­

leri elde etmeye alışmış ufak bir oğlan çocuğu gibi. “Aylardır beni ayartıyorsun.”

“Ne yapıyorum? Hayır, öyle bir şey yok!”“Senin için e-posta göndermemi istiyordun. Ciddi ola­

mazsın değil mi? Birlikte çalışmamız için bahane yaratıyor­dun işte. Üstelik geçen gün yatak odamı sana tarif etmemi istedin.”

“Çünkü annen yüzünden! Julianne Holmes-Matthews’a tapıyorum da ondan. Odanı nasıl dekore ettiğini merak et­miştim.”

Jamie o kadar incinmiş ve şaşırmış görünüyordu ki Evie onun için üzüldü. Ne yapmıştı böyle?

“Peki ya bütün o dokunuşlar falan?”Bu kısım doğruydu. Birbirlerine dokunmak için uydu­

ruk bahaneler (“Bir şey düşürdün... Pantolonunda iplik var... Dur sana yardım edeyim”) ürettikleri açıktı.

Evie altı üstü başka bir insanı dokunuşunu hissetmek is­temişti. Bu bir suç muydu yani? Jamie, Evie’nin artık erişe­mediği bir şeyi temsil ediyordu: sorumluluk duymadığı bir partner. Edward açık bir kitapsa, Jamie boş bir kitaptı. Tıpkı kendisinin de onun yaşındayken olduğu gibi. Babası ölme­den, kıymet bilmez bir işe on yılını vermeden, Jack kalbini un ufak etmeden ve teknoloji, etrafındaki her şeyin hızını art­tırmadan önce olduğu gibi. Dünyası hâlâ bütün ve karmaşa­dan uzakken olduğu gibi.

314

Aşk Burada Çekmiyor

“Neden bahsettiğini anlamıyorum. Yani birbirimizden iki adım mesafede çalışıyoruz. Birbirimize çarpmamız kadar doğal bir şey yok.”

“Peki ya bilgisayar meselesi? Neden benden her şeyi Google’lamamı istiyorsun?”

“Çünkü internet kullanmıyorum. Yaklaşık altı ay oldu.” Jamie o anda kendisine tek gözlü bir Marslıymış gibi

baktı.“Çok tuhaf. Benden gerçekten hoşlanıyormuş gibi gö­

rünüyordun. Eleanor her geldiğinde ona ters ters bakıyordun. Hadi ama Evie. Bence sadece öğrenci olduğum için çekini­yorsun. Söz veriyorum kimseye söylemem.”

“Jamie, üzgünüm ama böyle bir şey yok. Gerçi gurur duyduğumu söylemeliyim.”

“Neyse,” dedi Jamie malzeme odasının kapısını iterek. Arkasına bakıp fısıldadı: “Dalga geçilmek hiç hoş değil. Er­kekler bundan hiç hoşlanmazlar.”

Bir lise öğrencisinden ilişki tavsiyeleri. Demek sonunda bu kadar alçalmıştı.

“Bir oğlan!”“Ne?” diye sordu Evie sersem bir halde. Gözlerini ya­

nında saate odaklamaya çalıştı ama kırmızı rakamlar bulanık bir şekilde dans ediyorlardı. Acı verici bir şekilde gözlerini kıstıktan sonra saatin üzerinde 03.30 yazdığını gördü. Ahi­zeyi tutan parmaklarını iyice sıkınca rüya görmediğinden emin oldu.

315

Elyssa Friedland

“Bir oğlan. Harika, melek gibi b ir oğlan.” İkinci kez du­yunca Tracy’nin sesini tanımıştı.

“Hiç de değil,” dedi Evie savunm aya geçerek.Tracy olan biteni nereden öğrenmişti ki?“Evie gerçekten de oğlan oldu. B ir saat önce sünnet et­

tiler.”Bebek. Tracy ’nin bebeği oğlan olmuştu.“Ah, bebek oğlan oldu yani. Bu harika bir haber. Kusura

bakma, gecenin b ir yarısı olduğundan b ir an anlayam adım .”“Ee, hadi kalk da onunla tanışm aya gel. Şaşkınlık verici

derecede iyi hissediyorum. Percocet gerçekten muhteşem bir

şeym iş.”“Şimdi mi geleyim ?”“Tabii ki şimdi. H enry’yle tanışm an gerek.”“Ona Henry adını mı verdin?” diye sordu Evie bir anda

paralize olarak.“Evet. Çok tatlı değil m i? Jake’in amcasının ism i.”E v ie’nin nutku tutuldu. B abasının ism ini bu şekilde

duymayı hiç beklem iyordu.“Orada m ısın?”“Şey, evet. Bence harika bir isim ,” dedi Evie. “Babamın

ism iydi.”“Ah, Tanrım , Evie. Çok üzgünüm . U m arım sorun ol­

maz. Doğrusu bu hiç aklıma gelmedi. Sorun olmaz değil mi?

İkimizin de H enry’si olabilir. Yani b ir gün.”Evie H enry ’nin yaygın b ir isim olduğunu biliyordu.

Onun üzerinde hak talep edemezdi; özellikle de bir gün kendi

316

Aşk Burada Çekmiyor

oğlu olup olmayacağı bile belli değilken.“Sorun değil, gerçekten. O zam an giyinip sizi ziyarete

geleyim. N ew York H astanesi’ndesin değil m i?”“Evet, ayrıca teşekkürler Evie. U m anm benim Henry’m

de senin baban gibi biri olur. Ondan her zam an övgüyle bah­sedersin.”

“Birazdan orada olurum .”Evie doğum katm a vardığında Tracy enerjik halinden

baygınlığa geçiş yapmıştı. Yeni baba da hastane kanepesine sığm ak için yan çocuk poisyonunda yatm ış, uyukluyordu. B ebek duvara dayalı hastane beşiğinde sessizce yatıyordu. Caroline ve Stasia çoktan gelmiş, büyük ihtim alle beklem e odasından taşıdıkları birbiriyle uyum suz plastik sandalye­lerde oturuyorlardı.

“D aha yeni uyudu,” dedi Caroline genişçe esneyerek. U ykuya özgü salgılar, gözlerinin ve dudaklarının kenarında kabuk tutm uştu. “K ızlan gündüz doğurduğum için çok şan­slısınız.”

Evie ayak seslerinin bebeği uyandırm asından endişele­nerek tem kinli b ir şekilde beşiğe yaklaştı.

“M erak etme, uyandırm azsın,” dedi Caroline, E vie’nin endişesini sezerek. “Aynen bir bebek gibi deliksiz uyuyor.”

Henry, yünlü bir hastane battaniyesine sarm alanm ıştı, başında da m inik, m avi, pem be, beyaz çizgileri olan bir şapka vardı. Evie onun, kıpkırm ızı yanakları ve beresinin al­tından görünen gür siyah saçlarıyla çok tatlı b ir bebek oldu­ğunu itiraf etmeliydi.

317

Elyssa Friedland

“Evie, Tracy’nin oldukça detaylı doğum hikâyesini ka­çırdın,” dedi Stasia. “K endinden geçm eden önce benden va­jinasının hâlâ düzgün olup olmadığını kontrol etm emi istedi. Jake’in belgesel yapm a konusunda ciddi olm adığını um uyo­rum. T racy’nin yerinde olsam o kam erayı ikiye kırm ıştım .”

O sırada Jerome, boğazını tem izleyerek içeriye girdi. “Kahve isteyen?” K oca b ir tepsi dolusu kahve getir­

mişti. Evie onun Caroline’la birlikte hastaneye gelm esine şa­şırm ıştı. Zengin insanların, özellikle de yaşlı zenginlerin onlar için elverişli olm ayan şeyleri yapm adıklarını farz ederdi; buna gecenin bir yansı yeni doğm uş bir bebeği kar­şılamak için hastaneye gitm ek de dahildi. A m a işte Jerome buradaydı ve kahveleri dağıttıktan sonra Caroline’ın omuz-

lannı ovm aya başlamıştı.“R ick geldi m i?” diye sordu Evie, S tasia’nın da Je­

rom e’un bu sıcak hareketini süzdüğünü fark edince.O anda Tracy’nin gözleri şak diye açıldı ve Evie yerin­

den sıçrayıp onun yanm a gitti.“Selam Trace! Tebrikler!” dedi Evie. “U m arım seni

uyandırmamışımdır. Nasılsın?”“Sanırım iyiyim. Sadece b ir kasılm a hissettim . Bebeği

doğurdum değil m i?”Caroline güldü. “Evet, beşikte uyuyor. Doğum sonrası

kasılm alan yaşıyorsun. Çok boktan bir şey, birkaç gün sürer.” “Tam da b ittiğini düşünürken,” dedi Tracy gözlerini

ovalayarak. “Tamam o zaman, eğer bu çocuğa bakm ak için b ir şansım olm asını istiyorsam uyum aya dönm em gerek.

3 1 8

I

Aşk Burada Çekmiyor

Paul geldiğinde beni uyandırın tam am m ı? Sanırım gelece­ğini söyledi. G eorge’la ikisi, M aya gelm eden önce doğum partisini düzenlem ek istiyorlar.”

D em ek Paul ve George k ızlan olacağını öğrenmişlerdi. Evie, Paul’la konuşm asının üzerinden bir aydan fazla zaman geçtiğini hesapladı.

Tracy gözlerini tekrar kapadı ve birkaç dakikada bir ir­kildiği için uyum adığını bilseler de herkes alçak sesle konu­şuyordu.

“Korkuyor musun?” dedi Evie, Stasia’ya dönerek. “Yani T racy’nin ne kadar acı çektiğini görünce?”

“N eden korkayım ki?” diye sordu Stasia boş boş baka­rak.

Bakalım şeftali kadar b ir deliğin içinden bir karpuz çı­karm akla nasıl başa çıkacaksın?

“Yani, günün birinde bebek yapm ayı düşünsem bu kadar zor olduğunu görünce ben gerilirdim ,” diye konuştu tem kinli bir şekilde. Stasia ona hâlâ ham ilelikten bahsetm e­mişti o yüzden çaktırm amak için dikkatli konuşmuştu.

“Eh, ham ile olm adığım a göre endişelenecek b ir şey yok,” diye Stasia dudakları kapalı bir şekilde gülümsedi.

Belki de düşük yapmıştı. Evie, Stasia’nın kendisinden bir şeyler sakladığına çok emindi.

“R ick de sen de doktor olduğunuz için zam anı geld i­ğinde m uhtem elen bu işi daha klinik bir şekilde ele alırsınız zaten. Bu arada Rick, babaannem konusunda çok nazikti. O da geliyor m u?” diye tekrarladı Evie önceki sorusunu. Oda­

3 1 9

Elyssa Friedland

nın diğer köşesinde Jerom e ve Caroline sessizce Jerom e’un iPhone’undaki resim lere bakıyorlardı. Jerom e’un parm ağı her oynadıktan sonra yüzlerinde beliren ifadeden, yani anne- babalara özgü o şapşal tebessüm den, kızların resim lerine

baktıklarını anlamıştı.“G elm iyor Evie. N eden sorup duruyorsun k i?” Sta-

sia’nın sesi odada yankılanarak sakin havayı param parça etti.“Tamam, pardon, sadece sohbet ediyordum . Seni kız-

dırdıysam kusura bakm a.” Evie, Stasia’nın neden böyle öf­kelendiğini anlayamıyordu.

“Neyse ya,” diye devam etti Stasia; ilk anki patlam asın­dan sonra sesini hâlâ alçaltm am ıştı. “B oşanıyoruz tam am mı? İşte öğrendin.” B ir anda odadaki bütün oksijen çekildi; Evie de soluğu kesilerek patavatsız hastalığına yakalanıver-

mişti.“Benim dışım daki herkes biliyor m u bunu?” Evie,

bunun saçm a b ir soru olduğunu biliyordu am a aklına ilk gelen şey buydu ve gecenin b ir yansında da zihinsel filtresi­

nin işlediği söylenemezdi.Stasia ağlam aya başladı. Başını ellerinin arasına alıp

aşağı yukarı salladı. Bu kadar belirsiz b ir hareketti ki Evie sorusunu onaylıyor m u yoksa sadece kafasını m ı oynatıyor, bundan em in olamadı.

“Öyle mi yani?” diye sordu.Bu defa Stasia daha belirgin bir şekilde kafasını salladı.“N eden bana söylemedin? Yanında olurdum senin.”Caroline ve Jerom e, resim lere bakm ayı b ırakm ış di-

3 2 0

Aşk Burada Çekmiyor

kaktle Evie ve Stasia’yı dinliyorlardı.“Bunu paylaşmak kolay bir şey değil. Ayrıca sen zaten

anlayamazdın.” Stasia “sen” derken yaptığı münasebetsiz vurguyla onu incitmeye çalıştıysa bunda başarılı olmuştu.

“İki yıl birliktelikten sonra Jack’le korkunç bir ayrılık yaşadım. Tann aşkına, ben aseksüel amipin teki değilim. İliş­kiler hakkında bir iki şey biliyorum ben de,” diye terslendi Evie.

“Selam herkese, neler kaçırdık? Cinsellikle ilgili bir şey­ler var mı bakalım?” diye sordu George, Paul’la birlikte odaya daldıklarında; kollan, kurdelelerle bağlı alışveriş po­şetleriyle doluydu.

Kimse yanıt vermedi.“Bu tuhaf oldu,” dedi George ve hediyeleri yavaşça yere

bıraktı. Yine de ambalaj kâğıdının hışırtısı kulak tırmalayı­cıydı.

“Ona söyledim,” dedi Stasia doğrudan Paul’a bakarak.“Ya?”“Bana mı?” Evie artık öfkeleniyordu.“Evet, sana. Boşanma meselesi,” dedi Paul; sesi buzlu

sular kadar dondurucuydu. George, Evie’ye odanın dışına gelmesini işaret etti.

“Bana pusu mu kurulmuş, ne oluyor?” diye sordu Evie, George’a koridora çıktıklarında. Stasia, kolunun altına sıkış­tırdığı kabanıyla hızla yanlarından geçerek asansöre yöneldi.

“Doğrudan söylüyorum,” dedi George. “Paul sana çok kızgın.”

321

Elyssa Friedland

“Ne, neden ki?” Evie çok şaşkın görünmeye çalıştıysa da bir şeyler sezinliyordu.

“Onunla en son ne zaman konuştun?”“Bilmem, birkaç hafta önce,” diye yalan söyledi Evie. “Çok daha uzun zaman önce. Sana bebeğimiz olacağını

söylediğinden beri konuşmuyorsunuz. Seni evimizdeki şu bebek partisi kokteyline davet ettik, ona da gelmedin. Aynca Paul, aile kurma planlarımızı duyunca hiç heyecanlanmadı­ğını söyledi.”

Evie ayak parmaklarının kasıldığını hissetti. Haksız ol­maktan nefret ediyordu. Daha da kötüsü haksız olduğunun yüzüne söylenmesinden nefret ediyordu. Savunmaya geçmek istedi.

“Son zamanda işler hiç yolunda gitmedi. İşsiz kaldım, babaannem önemi i bir ameliyat geçirdi ve ben onunla ilgile­niyordum. Jack de durduk yere evlendi falan. Gerçekten çok boktan zamanlardı. O yüzden de beşik alışverişi hikâyelerini dinleyecek zamanımın olmaması gayet anlaşılabilir.” Jero- m e’un getirdiği kahve kanına karışmaya başlamıştı. Uyku­suzlukla kafeinin karışımı gerginlik ve hiperaktivite karışımı ölümcül bir kombinasyona sebep olmuştu. Savunmacı tav­rından haklı bir öfkeye geçerek söylenmesine devam etti.

“Aynca da bebek partisi davetiyesi falan da almadım ben.” “Paperless Post’tan e-davetiye gönderdik. Paul, Evi-

te’ların modasının geçtiğini söyledi.”“Flaş flaş, ben artık internet kullanmıyorum ve ikiniz de

bunu biliyorsunuz.”

322

Aşk Burada Çekmiyor

“Bu yüzden de Paul seni arayıp mesaj bıraktı. Arama­sına geri dönmediğini söyledi. Aynca sana bebekten bahse­dince resmen telefonu yüzüne kapamışsın. Yani tebrikler falan demişsin ama yanm ağızla.”

Evie yanıt vermedi. Paul’dan gelen sesli mesaj hâlâ te­lefonunda dinlenmeyi bekliyordu ve bir süredir de oradaydı.

“Ama doğru söyle. Zaten gelmek ister miydin ki?” diye sordu George; bakışları, ona yutturmaya çalıştığı maskesinin altına erişiyordu. Evie kendini şişe geçirilmiş gibi hissetti.

“Elbette ki isterdim,” diye haykırdı gayri ihtiyari.“Biz o kadar emin değildik işte. Kıskançlık ettin Evie.

Ve bu sorun değil. Ama Paul bunu pek anlamıyor. Ablam Paola hâlâ bekâr olduğu için ben bu tarz şeylere karşı daha anlayışlı olabiliyorum.”

“Bu tarz şeyler mi?” Evie öfkeden kuduruyordu. Ge­orge, acınası durumlarından ötürü bekârların kötü davran­maya hakları olduğunu mu söylemek istiyordu yani? “Kıskançlık falan etmiyorum. Sanırım tahmin ettiğin kadar iyi tanımıyorsun beni.”

George onun karşı çıkışını duymazdan geldi.“Stasia’yla olan durum da cabası. Boşanmayı sana söy­

lemeyi planladığını biliyorum ama sorun senin onun evlili­ğini böyleşine yüce görmendi. Sanınm Rick’le onu mükem­mel çift olarak gördüğünü biliyordu ve onlan böylesine idea­lize eden kişiye bu hayranlığın yersiz olduğunu itiraf etmek onu çok üzecekti.”

Evie saatine baktı. Sabah beşe yaklaşıyordu ama pence-

323

Elyssa Friedland

reden bakınca havanın hâlâ kapkaranlık olduğunu görebili­yordu. Stasia dışan mı çıkmıştı yoksa günün ağarmasını bek­lerken hastanenin kafeteryasına mı sığınmıştı? Evie havanın daha aydınlık olmasını dilerdi, böylece hızla hastaneden kaçıp yatağına sığınmak için eve kadar bütün yolu koşabi­lirdi. George adeta onun içsel monoloğunu duydu.

“Hâlâ gecenin bir yansı. Tracy’nin odasına gir Evie. Pa- u l’la konuş. Bir buluşma ayarla. Sana sonsuza dek kızgın ka­lamaz.”

Evie derin bir nefes alıp George’a razı geldiğini vücut hareketleriyle anlatma yoluna gitti. Birlikte koridorda ilerle­diler. Bu sırada Tracy’nin annesiyle babası gelmişti ve taze anneanne ve dede beşikteki bebeğe agucuk yapmakla meş­gullerdi. Paul, Tracy’nin yanında, koyu bir sohbetteydi. Ya biberonlarla ilgili sırlar paylaşıyorlardı ya da Paul ona kav­gadan bahsediyordu; Evie’nin bir fikri yoktu. O içeri girdi­ğinde Paul kafasını kaldırıp bakmamıştı. Jerome, Caroline’ın yanından kalkıp ona yer vermişti ve Evie de minnettar bi­çimde kabul etmişti. Sanki bacaktan jöleye dönmüş gibiydi. Stres bir yana bedeninin ağırlığını dahi desteklemekte zorla­nıyordu.

“Delice bir gece,” diye fısıldadı Caroline’a. Tracy önü­müzdeki kırk sekiz saat ya da daha doğrusu bir ay boyunca erişim dışı olacağından Caroline, Evie’nin kalan tek dostu gibiydi.

324

Aşk Burada Çekmiyor

“Düzelir. Stasia gerçekten zor zamanlardan geçiyor. Rick onu aldatıyormuş biliyor musun?”

“Vay canına, bilmiyordum. Çıktıkları ya da evli olduk­ları bütün o yıllar boyunca Stasia ondan tek bir kez bile şi­kâyet etmemişti.”

“Sana âşık olduğunu düşündüğünü biliyorsun değilmi?”

“Bana mı?” Evie gerçekten de şoktaydı.“Sanırım seni planlarına dahil etmeyi o kadar çok öne-

riyormuş ki Stasia’nın paranoya yapmasına sebep olmuş.”Evie birkaç ay önce bilgisayarını tamir ettirmek için sı­

rada beklerken Stasia’nın onu aradığını hatırladı. Rick bi­zimle birlikte sinemaya gelmeni istiyor. Geçmişte de böyle birçok davet olmuştu. Rick’in telefonda onunla nasıl içten konuştuğunu ve mesaj bırakarak nasıl olduğunu sorduğunu hatırladı. Diş hekimiyle buluşacağı zaman Stasia’yla tele­fonda konuşurken Rick’in istemiyorsa buluşmaya gitmeme­sini söylediğini hatırladı.

“Ama Stasia muhteşem biri. Onu muhtemelen bir süper modelle falan aldatıyordur. Benim gibi birini istemez ki,” diye karşı çıktı gerçek bir samimiyetle.

“Evie,” dedi Caroline bitkin bir şekilde kafasını iki yana sallayarak. “Hepimiz Stasia’nın akıllı ve güzel olduğunda

hemfikiriz. Ama sen de öylesin. Nelere sahip olduğundan ha­berin bile yok değil mi?”

325

Elyssa Friedland

“H içbir şeye sahip değilim ben.”

“Buna bir yanıt bile verm eyeceğim .”

“George beni kıskanç biri olmakla suçladı. Ona katılıyor

m usun?” Evie bakışlarının, Caroline’ın kendisine dürüst bir

cevap vermesini istediğini anlatmasını umdu.

“Bence...” Caroline duraksayınca Evie onun doğru ke­

limeyi bulm ak için zihnindeki sözlüğü karıştırdığını anlaya­

biliyordu. “Bence sen evli insanları küçük görüyorsun.”

“Ne? Hiç de değil!”

“Bazen Jerom e’la ilgili, onun daha yaşlı olmasına ya da

daha önce evlenmesine ilişkin bir şeyler söylüyorsun. Jake’in

geleneksel bir kariyeri olmam asıyla dalga geçtiğini de bili­

yorum. Bütün bunların sebebi ne?”

“Böyle şeyler dem edim !” Evie kızgınlıkla reddetti. “.la­

ke’i de Jerom e’u da severim ben.”

“Bak, ben sana kızgın değilim . U ykusuz olm asaydım

m uhtem elen bu konuşm ayı bile yapıyor olm azdım . Am a

m adem ki yapıyoruz sana bir şey sorayım.”

Evie, Caroline’a kaygıyla baktı. Kırılgan biriyim. Lütfen

üstüm e gelme, dercesine ona yalvarm ak istedi.

“Sor.”

“Neden bu kadar endişeleniyorsun? Tek başına kalıp bir

papağan beslem ekten ve s ırf iş olsun diye yerel belediye

gruplarına katılm aktan m ı?”

Keşke hayatı bir klişe kadar basit olsaydı.

32 6

Aşk Burada Çekmiyor

“Hayır,” dedi Evie samimi b ir şekilde ve kolunu Caro-

line’ın koluna geçirdi. Kafasını da arkadaşının om zuna yas­

layınca ne kadar yorgun olduğunu anladı. “Aslına bakarsan

bunu yapm ayacağım için endişeliyim . Hayatım ın bir yere

oturmasından çok daha fazla korkuyorum .”

Bu gerçek, odada yankılandı ama E vie’nin bu itirafına

gelen tek yanıt Tracy’nin lazımlığını değiştiren hemşirenin

anlayışlı bir şekilde iç çekişiydi.

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

G üneş doğar doğm az E vie, T racy ’yi a ln ından öpüp

bebek H en ry ’ye de b ir öpücük üfley ip hastaneden ayrıld ı.

Jake yeni baba olm anın yükünü taşıdığı uyuklam asından kal­

kınca daha coşkun b ir şekilde iyi d ilek lerin i iletm işti.

S okaklarda pek k im se yoktu: evsiz biri, çok hevesli b ir

yatırım bankacısı, gece vard iyalarından çıkan birkaç tane de

üniform alı işçi... M idesin in açlıkla guruldadığ ın ı hissetti.

T racy ’nin doğum yaptığı hastane B ette ’n in tedavi gör­

düğü yerden çok uzak değildi. E d w ard ’m onu götürdüğü o

1950’lerden kalm a restoranda kahvaltı etm eye karar verdi.

B rig h to n ’m ana ofis ine sesli m esaj bırakıp o gün hasta o l­

duğu için işe g idem eyeceğ in i söy led i. Jam ie m uh tem elen

onun nerede o lduğunu m erak edecek, belki de yaptığı hare­

ketle ona sarsıntı yaşattığ ın ı düşünecekti. Ne fark ederdi ki?

Tek başına kabine çöküp m önüdeki y iyecek fo toğrafla ­

rını inceledi.

Ç an şek linde fıno lu b ir etek ve siyah beyaz O xford

ayakkab ıla r giym iş garson kız yan ına geldi. R estoranın at-

328

Aşk Burada Çekm iyor

m osferi E d w ard ’la ge ld iğ inde sevim li gö rünm üştü am a

bugün, m üzik ku tusundan yükselen Hound Dog şark ısın ın

sesi eziyet gibiydi.

“Bu sabah ne alırdın?

E v ie ’n in b ak ışları, iç inde en çok y iyecek barınd ıran

resm e yöneldi.“K am yoncu spesiya linden is tiy o ru m ,” dedi. “B ir de

dondurm alı sü t.”

“Em in m isin tatlım ? H er şeyden iki tane var onda. İki

pankek , iki yum urta, iki d ilim yum urtalı ekm ek, iki d ilim

pastırm a, iki d ilim ...”

“H anım efendiy i duydun. K am yoncu S pesiyalinden is­

tiyor. H atta iki tane olsun lü tfen .”

Evie şaşk ın lık la döndü. E dw ard G o ld kab in in in a rka­

sında durm uş kocam an gülüm süyordu. “D em ek burayı sev ­

din ha?”“ Şey, dün gece b ir arkadaşım N ew York H astanesi1 nde

doğum yaptı. B ütün gece uyanık o lduğum için bu kadar acık­

tım . Yoksa norm alde dom uz gibi yem em .” N eden boşboğaz­

lık ediyordu ki?

“Aynen katılıyorum . G ece yarısından sabah altıya kadar

acil nöbetim o lduğunda işim i b itird iğ im de açlık tan ö lüyo ­

rum .” E v ie ’nin karşısındaki boş yeri işaret etti. “ Sana ka tı­

lab ilir m iy im ?”

“ E lbette!” O nu daha önce davet etm ediği için utandı.

E dw ard o turup lacivert rengi çok hoş B arbour parkasını

çıkardı. O nun altına kızılım sı m or b ir önlük g iym işti. K ısa

329

Eiyssa Friedland

kollu önlüğü şaşırtıcı şişkinlikte kaslarını sergiliyordu. Bette’nin ameliyatından beri onu doktor kıyafetiyle görm e­mişti. Gömleğinin V şeklindeki yakasına Ray Ban gözlükle­rini takmıştı.

“Demek arkadaşının bebeği oldu. Mazel tav."“Evet, hem de gecenin bir yarısı. Bir oğlan. Adı Henry.”

Evie gözlerini ovuşturarak bu talihsiz görünümünün baha­nesini açıklamış olmayı umdu.

“Babanın adı.” Edward bunu dedikten sonra bilinçli bir şekilde duraksadı ve Evie’ye düşünceli bir şekilde baktı. “Senin için zor oldu m u?”

Bunu hatırlaması Evie’yi duygulandırdı.“Oldu, özellikle de ilk duyduğumda. Ama sanırım bu

hoş bir şey.”“A nladım /’ dedi basitçe ve Evie onun bu meseleyi daha

fazla kurcalamak istemediğini anladı. “Peki Brighton lakros takımı eşofmanı da neyin nesi? İşine artık alıştığın anlamına mı geliyor bu?”

Evie üstüne bakınca kızardı. Jam ie’nin, üzerinde “B i­rinci Takım” yazan ve kollarında çarpı şeklinde iki sopa bu­lunan dev kapüşonlusunu giyiyordu. Karanlıkta giyinirken eline bu geçmiş olmalıydı.

“Ha, bu mu? Evet, öğretmenlere dağıtıyorlar. Pijam a olarak giyiyordum da,” diye yanıt verdi bu yalan hikâyesin­den anında pişman olarak. Edward’in, kendisini bol bir eşof­man üstüyle değil dantelli, tek parça iç çam aşırıyla hayal etmesini istiyordu. Özellikle de kendisini ayarttığını söyle­

330

Aşk Burada Çekmiyor

yerek daha yeni üzerine atlamış olan yanm akıllı b ir çıtıra ait olmayan bir kıyafetle düşünmesi daha iyi olurdu.

Garson büyük boy tabaklarıyla geldi; sosislerin dumanı tütüyor, pastırmalar cızırdıyordu. Ayrı bir tabakta da pankek­ler leziz bir şekilde sallanarak, yum urta yığınına değiyor­lardı. Evie midesi guruldarken derin bir nefes aldı. Uzun zam andır ilk defa bu kadar acıkmıştı.

“Kamyoncu spesiyali kesinlikle doğru seçim di,” dedi Edward koca bir parça şuruplu pankeki ağzına götürürken. “Seninle karşılaşmasaydım az yağlı bir kek sipariş edecek­tim. Beni yine baştan çıkardın.” Dostane denmeyecek şekilde ayartıcı bir şekilde gülümsedi. Evie, sanki kucağına sıcak bir patates düşmüş gibi yerinde kımıldandı. Mutlu bir rahatsızlık içindeydi, tabii eğer böyle bir şey mümkünse. Evli bir adamla zararsız flörtlerin kötü bir şey olmadığına ikna etmeye çalıştı kendini. Özellikle de adam onunla flört ediyorsa. Bu kadar az uykuyla bunu ayırt etmek çok güçtü.

Ona tatlı bir şekilde gülümseyip bir kaşını kaldırdı.“Bu kadar baştan çıkarıcı olabildiğime sevindim.” Cil­

veli şakalaşmaları, ne kadar şaşırtıcı olsa da Tracy’nin oda­sında yaşadığı olayları biraz unutmasını sağladı.

Edward beklenmedik bir şekilde ağzına koca yumurta lokmaları tıkmaya başladı. Evie sinyalleri yanlış algılamış olabileceğini düşünürken Edward şöyle dedi: “Affedersin, saati yeni fark ettim. On dakika içinde ameliyata hazırlan­mam gerek. Gerçi sana bir şey soracaktım ...”

Garson araya girdi.

331

Elyssa Friedland

“Biraz daha kahve alır mısınız bayım?”“Hayır, teşekkürler,” dedi Edward aceleyle.Kadın kahve demliğiyle E vie’ye döndü. “Hanımefendi?” “Evet, lütfen.” Lanet olsun. Neden kahve istemişti ki?

Garsonun Evie’nin fincanını doldurması ve yandaki masadan biraz daha şeker ve süt getirmesi saatler sürmüş gibiydi. So­nunda yanlarından uzaklaştığında Edward ne söyleyeceğini unutmuşa benziyordu. Başka bir masada oturan birini çıkar­maya çalışıyormuş gibi uzaklara bakıyordu.

“Bir şey diyordun,” diye söze başladı Evie temkinli bir şekilde sesini yükselterek. “Bir şey mi soracaktın?”

“Evet, soracaktım. Bette bana kaç defa Yale’e gittiğini söylemişti. Yeğenim de oraya başvuracak. Onunla konuşa­bilir misin, diye soracaktım.”

“Ha?” Yüzüne bir şaşkınlık ifadesinin yayıldığına hiç şüphe yoktu. Ne bekliyordu ki? Bu evli adamın kendisine, hastanenin bodrum katında, şırıngaların ve sondaların ara­sında yasadışı bir seks tek lif etmesini mi? Ne düşünmüş olursa olsun, Edward’ın sorusunun bu kadar önemsiz bir şey olması onu hayal kırıklığına uğratmıştı.

“Olur mu? Yani yeğenimle konuşur musun?”“Şey, olur tabii. Ona e-posta adresimi verebilirsin. As­

lında hayır, e-postamı verme. Beni arasın.” Evie, şuruba uzandı ve pankekinin her bir karesini özenli bir şekilde şu­rupla kaplamaya başladı. Edward’a bakmamak için şu an ne olsa yapardı.

Edward onu şaşırtan bir şekilde uzanıp Evie’nin şurup

332

! Aşk Burada Çekmiyor

kavanozunu tutan elini tuttu. E vie’nin eli bu temasla biraz sallanınca şurup tabağına boca oldu. Evie refleks olarak bir kahkaha attı.

Edward söze başladı. “Aslında sormak istediğim bir tek bu değildi. Hatta benim yeğenim bile yok. Ben tek çocu­ğum.”

“Ben de öyle!” dedi Evie heyecanla. Mağazadaki gö­revliye, bilgisayarına kustuğunu söylediği kendi hayali ye­ğenini düşündü. İyi ama Edward neden ona hayali aile üyeleri uydursundu ki?

“Biliyorum.” Edward derin bir nefes aldı. “Benimle ye­meğe çıkar mısın diye sormak istiyordum aslında. Gerçekten seninle bir gece dışan çıkmak çok hoşuma gider. Bunu da çok uzun zamandır sormak istiyordum sana.” Soluk verdi. “Tanrım, sonunda söylemek epey iyi geldi. Ne dersin?”

Evie’nin ağzı açık kaldı.“Ama sen evlisin! Bir kızın var. Karın onun şeker ye­

mesine izin vermiyor!”“Ben boşandım Evie. Kısa bir süre önce boşandım. Ama

iki yıl önce ayrı yaşamaya başlamıştık. Bunu bildiğini sanı­yordum.”

“Boşandığını nereden bilebilirim ki?”Edward hafifçe güldü. “Çünkü boşandığımı herkes bi­

liyor. İnternette var. Gerçi özel hayatımın detaylannı bilme­yen biriyle tanışmak çok hoşmuş.”

“Neden boşanman internette ki? Ünlü biri falan mısın?” Evie, öğrendiği bilgilerin hızına yetşmeye çalışıyordu.

k333

Elyssa Friedland

“Hayır, değilim. Yani belki tıp çevrelerinde biraz ünlü olabilirim . Ne diyorum ben? Ünlü falan değilim am a eski kanm öyle. Georgina Cookman.”

“Cookm an’ın Kurabiyeleri mi? Çocukken onlara bayı­lırdım. Hâlâ da bayılıyorum.” Evie, Edw ard’in yüzünün göl­gelendiğini fark etti. “Ah, affedersin, yani bence korkunçlar. Yanık lastik gibi tatlan var.”

“Yo, sorun değil. Ben de onlan bırakmakta epey zorlan­dım. Hastanedeki bütün otomatlarda var. Her neyse dört ay öncesine kadar kurabiye veliahdıyla evliydim işte. Ve inan bana onun tatlı hiçbir yanı yoktu. Aynca birlikte olduğumuz bütün o süre boyunca onun tek bir şey bile pişirdiğini gör­medim. Güya aile tarifiymiş, hadi oradan.” Evie, Edw ard’in bu yanını daha önce hiç görmemişti. Hassas, katıksız hisler yönlendiriyordu ağzından dökülenleri. Evie’nin hoşuna git­mişti.

“Georgina Cookm an.” Evie, onlann yulaflı üzümlü ku­rabiyelerinden birinin tadını çıkanyorm uş gibi bu ismi sanki ağzının içinde şapırdattı. “O kadın her yerde. Bir defasında Versailles Bahçelerinin yenilenmesi için onun yardımcı baş­kanlık ettiği bağış etkinliğine gitmiştim. Orada ne aradığımı sorma.”

Edward gözlerini devirdi. “Lütfen o anıları hatırlatma. O kadının Venedik’i kurtarmak için ne kadar çok zaman vak­fettiğini sana anlatam am .”

“Ama bir dakika, hâlâ anlamadım. Neden internetteydi boşanmanız?”

334

Aşk Burada Çekmiyoı

Edward tekrar saatine baktı.“Gerçekten şu ameliyata hazırlanmam gerek. Bunu sana

sonra anlatsam olur mu?”“En azından kısa versiyonunu anlat şimdi. Nasıl birlikte

olmaya başladınız?”“ Pekâlâ. G eorgina’yla bir bağış etkinliğinde tanıştım.

Üniversite hocalığına başladığım yıldı ve tıp bölüm başkanı beni zorla bir öğle yemeğine götürmüştü. Her neyse Georgie, aile şirketinin verdiği bir burstan söz ediyordu ve konuşması sırasında göz göze geldik. Paltomu almaya giderken yanıma geldi. Güzel bir kadındı. Ayrıca sofistikeydi.”

Evie yine yıpranmış lakros kapüşonlusuna baktı. Yen­miş tırnaklarım saklamak için de ellerini masadan indirip ku­cağına koydu. Edward bunu fark etmiş olsa gerekti.

“Kes şunu Evie. Sen büyüleyici bir kadınsın. Sana bir­çok kez nasıl baktığımı görmüş olmalısın.”

Gerçekten de fark etmişti. Am a her zam an sinyalleri yanlış okuduğunu düşünmüştü: Dişinde susam parçası kal­mış olmalıydı ya da Edward yoğun bir göz teması kurmaktan hoşlanan erkeklerdendi. Son birkaç aydır gördüğü işaretlerin nasıl da farkına varmamıştı? Fark ettiklerindeyse kendine ye­terince güvenmediğinden üzerine alınmamış, ya bunları yan­lış anladığını düşünmüş ya da muhtemelen sıkılmış olan evli bir adamın zararsız kurları olarak değerlendirmişti. Evie ba­şını hafifçe sallayarak onu onayladı.

“Her neyse beş yıllık ihtisas dönemimde, m ısır gevreği ve kahveyle beslenerek kütüphanede yaşamıştım. Benim için

335

Elyssa Friedland

sosyalleşmek demek nöbetçi saatlerimde doktorlar odasında zamanım yoktu. Sonra Georgina bir fırtına gibi hayatıma girdi.

“İşler başta iyiydi. G her şeyi hallediyordu. Program ı­mızı, dairem izi, bütçem izi düzenliyordu. Böylece hastala­rım a ve araştırm am a yoğunlaşacak zam anım oluyordu. Hemen O livia’ya hamile kaldı. O doğduktan sonra da her iki­miz de işlerin kötü gitmeye başladığını bilsek de boşanmanın söz konusu olmadığını düşünmüştüm. Kulağa korkunç gel­diğini biliyorum ama bir yanım la sırf O livia’nın bir kardeşi olsun diye G eorgina’yla birlikte olmaya devam etm ek isti­yordum. O livia’nın hâlâ bir kardeşi olmasını istiyorum. Ama Georgina’dan değil elbette. Ama günün birinde daha çok ço­cuğum olmasını umuyorum. Neyse, Georgina’yla ortak hiç­bir yanım ız yoktu. Onun tek istediği magazin dergilerinde fotoğraflarının çıkmasıydı. Ona eşlik etmediğim için de ça­lışma saatlerim e içerlem eye başladı. Ben de onun botoks ya da kuaför randevusu gibi aptalca şeyler için O livia’yı dadı­sıyla çok fazla bıraktığını düşünüyordum. Ben de uzak oldu­ğum a eminim; sorunlarla yüzleşm em ek için kendim i işe göm üyordum . Sonunda bir yıl kadar önce bitm esine karar verdik. Çocuğumuz olduğu ve bir sürü para işin içine girdi­ğinden dolayı da boşanm a bir felakete dönüştü. Elim izden geldiğince gizli tutm aya çalıştık ama birkaç ay önce işler çı­ğırından çıktı ve m edya da bayram etti.”

“Nasıl yani?”

“Dur bakalım. Önce başlıklardan bahsedeyim . ‘K ura­biye Vârisi Kocasını Ç ıtır Çıtır Y iyor’, ‘Cookm an’ın Evliliği

3 3 6

Aşk Burada Çekmiyor

Tatlıdan Ekşiye D öndü’, ‘Kurabiye Kavanozunu Paylaşam a­d ıla r’, ‘Kurabiye Vârisi İştahım Kesm ek İçin Kendine Yeni Bir Sevgili Buldu’. Böyle saatlerce devam edebilirim. En çok da Olivia için üzüldüm. Neyse ki internete giremeyecek yaşta henüz.” Evie bunun doğru olmasını umdu. Caroline kısa bir süre önce beş yaşındaki G race’i, A m erikan Kızı web site­sinde Julie bebeği için kıyafet seçerken yakalamıştı.

“Evden taşındığımda Olivia biraz tepki göstermeye baş­ladı. İngiliz aksam da işte o zam an bir anda ortaya çıktı.”

“Hay aksi. Çok kötüymüş. Hiç bilmiyordum.” Evie, Ed- vvard’ın elini tutm ak için uzanarak kendini şaşırttı; Edward da sıcacık eliyle ona karşılık verdi.

“Sonra bir de Twitter meselesi var.”“Twitter m eselesi m i?” Evie, hastanede Edw ard’m, te­

lefonda T witter’da olduklarından daha iyi anlaştıklarım söy­lediği yorum u hatırladı.

“Doğrusu bunu söylemekten utanıyorum. Şöyle özetle­yeyim: G eorgina’ya 140 karakterde zalimlik etm enin yolla­rını bulmuştum . Savaşmam gerektiğine inanıyordum. Am a sana yem in ederim Evie, o benim gerçek halim değildi. O dönem gerçekten boktan bir dönem den geçiyordum .”

“Edward sorun değil. Ben de m ükem m el olm adığım keşfetm eyi bekliyordum .” O liv ia’ya sın ıf gezisinde eşlik edeceğini söylediği zamanı hatırladı; EdwardTn m ükem m el­lik seviyesi adeta fazla gelmişti.

“Tam tersine,” diye güldü. “Ama hâlâ sorum a yanıt ver­medin. Benimle yemeğe çıkacak m ısın?”

337

Elyssa Friedland

“Çok isterim .” Ağzının kulaklarına vardığını, yıllardır böyleşine kocaman gülümsemediğini fark etti.

“Harika,” dedi Edward. “Benim le ilgilenip ilgilenm e­yeceğinden emin değildim .”

Evie kaşlarını çattı. Onun televizyon yıldızlarını andıran görüntüsünden, sakin özgüveninden, ilk konuşmalarından iti­baren aralarındaki doğal şakalaşm alardan büyülenm işti ve ona karşı hissettiği arkadaşlıktan biraz daha öte ilgiyi çaktır­mamak için elinden geleni yapmıştı. Ondan hoşlanm ayaca­ğını nasıl düşünebilmişti ki?

“Yani başta hoşlanabileceğini düşünm üştüm ama sonra bana yumurtalarını dondurm aktan bahsedince benimle flört etm emek için bundan bahsettiğin kanısına vardım.”

“Evet, üreme meselelerimden bahsetm ek için genellikle üçüncü buluşm aya kadar beklerim ,” dedi Evie duyduğu utanca rağmen şakalaşmayı becererek. “Dürüst olmak gere­

kirse ben senin evli olduğunu sanıyordum .”“Seni susturm ak için hemen oracıkta seni yemeğe davet

etm ek istedim ama etik açıdan doğru davranm ak için önce ameliyatın bitmesini beklem em gerekirmiş gibi geldi. Baba­anneni ameliyat ederken canım sıkkın olmasın diye benim le çıkm ayı kabul etm enden endişelendim . A slında B ette’nin resmi olarak hastam olmaktan çıkmasını bekliyordum. Ki üç gün önce bunun olduğunu m em nuniyetle söyleyebilirim .”

M asaya her ikisinin de kahvaltılarını karşılayacak kadar para bırakıp beyaz paltosunu aldı ve gitm ek üzere ayağa kalktı.

33 8

Aşk Burada Çekmiyor

“O zam an yer ve zam an belirlem ek için seni daha sonra arayacağım tam am mı?”

“ Sabırsızlıkla bekliyorum .”Edward kapıya doğru yöneldi am a sonra bir anda geri

döndü.“G itm eden önce tatsız boşanm am ın haberlerini oku­

maktan nasıl kurtulduğunu sorabilir miyim ?” M eraklı bir şe­kilde ona bakıyordu.

“Ah, o m u?” Evie kıkırdadı. “ İnterneti, dur bakayım , beş aydır kullanm ıyorum .”

“Ah,” dedi Edward. “Evie Rosen, tanıştığımız anda sen­den hoşlanm ıştım .”

“Teşekkür ederim ,” dedi Evie nazikçe. “ Şimdi de ben sana bir şey sorayım .”

“Neym iş o?” diye sordu kaşlarını kaldırarak.“Kurabiye şirketinin vârisi, çocuğunun şeker yemesine

mi izin verm iyor?”“Aynen öyle,” diye yanıtladı Edward duygusuz bir ifa­

deyle.“Artık her şeyi öğrendim ,” diye yanıt verdi Evie oyuncu

bir tebessümle.Edward gittiğinde Evie doğaçlam a bir şekilde telefo­

nunu çıkarıp M üdür T hane’i aradı. Bu cömert, tamzamanlı iş teklifi için ona teşekkür etti ama yan binanın satın alması tam am lanıncaya kadar kalm aya söz vererek teklifi kibarca geri çevirdi. Jam ie’yle karşılaşm aktan ne kadar çekinse de vicdanı ona bu projeyi tam amlam ası gerektiğini söylüyordu;

3 3 9

Elyssa Friedland

ki bu de en fazla birkaç hafta sürerdi. Kendisini tavsiye eden Tracy’ye bu kadarını borçluydu.

Paul ve Stasia’yla arkadaşlığı sendeliyor da olsa, kam­yoncu spesiyalinin kalıntıları eşliğinde tek başına otururken Evie, dünyanın önüne fırsatlar sunmaya başladığını inkâr edemedi. Muhtemelen tanışmalarının birinci gününden iti­baren gizlice fantezisini kurduğu Edward’la yemeğe çıka­caktı. Geleceğini sınırladığı o tarihi kutunun tamamen dışında olan bir iş bulabilirdi. Belki de gerçekten dekoras­yona yönelirdi; gerçi Julianne Holmes Matthews’un yanında çıraklık yapması artık söz konusu değildi. Bayan Robin­son ̂’lık* günleri kesinlikle bitmişti. Büyük ihtimalle avukatlık yaptığı günler de...

Evie sonraki gün ofise girdiğinde Jamie tırnaklarını yi­yordu. Evie, Jamie’nin bir süre oraya uğramayacağını dü­şünmüştü; ayrıca araya hafta sonu da girince aralarında geçen şey o kadar da büyük bir mesele gibi görünmeyecekti. Ama hiç şansı yoktu. Masasına oturup derhal işe koyuldu ya da en azından koyulmuş gibi yaptı.

“Evie,” diye fısıldadı Jamie. “Dışarıda konuşabilir miyiz?” Evie kâğıtlardan kafasım kaldırmadı.“Konuşacak bir şey yok,” diye mırıldandı. “Unutalım

gitsin.”

* Mike Nichols'in. Charles Webb'in The Graduate (bizde "Mektepli" olarak basıldı) romanından sinemaya Aşk Mevsimi adıyla uyarladığı filmde, bir öğrenciyi baştan çıkaran olgun kadın, (ç.n.)

340

Aşk Burada Çekm iyor

“En azından beni b ir dinle. Y aptığım şeyden dolayı ger­

çekten özür dilerim . H iç hoş b ir şey değildi. Kabul ediyorum .

Sadece aram ızda b ir şey o lduğunu sanm ıştım . Sana ç ılg ınca

geld iğ in i b iliyorum am a norm alde k ızların hareketlerinden

an layab iliyorum .”

“Jam ie, lütfen, Thane ofisinde. Şu an, hatta h içbir zam an

bu konuyu tartışm ak is tem iyorum .”

“ H âlâ odam ı görm ek istiyor m usun? D airem izin fo toğ­

rafların ı gö rm ek istem iştin y a .” T elefonunu ç ıkarm ak için

arka cebine uzandı.

“ Hayır, hayır, hay ır!” Tanrım , gerçek ten bunu istem iş

m iydi? Ç ocuğun neden onu öpm eye kalkıştığına şaşırm am ak

gerekti. “ Sanırım söylediğ im her şeyi yanlış anladın. Ç alış­

m am gerek Jam ie. Tam zam anlı işi kabul etm eyeceğim am a

yine de şu kontra tı halle tm em gerekiyor.”

“A nnem harika o lduğunu düşünüyor bu a rada.”

“G erçekten m i?” dedi kafasın ı kaldırarak.

Hayır, Evie, odaklan.“N e hoş,” diye ekledi daha duygusuz b ir ifadeyle.

İlk dersin üç dakika içinde başlayacağın ı haber veren zil

çaldı. Jam ie okul çantasın ı toparladı.

“G erçekten üzgünüm Evie. B arıştık m ı?”

“B arıştık ,” dedi Evie ona tem in edici bir şekilde gü lüm ­

seyerek. Jam ie gerçekten de düzgün b ir çocuktu. O beş yaş

büyük, Evie de beş yaş küçük o lsaydı... belki. A nnesi onlar

için nasıl bir ev tasarlard ı acaba? Evie kendin i ç im dikledi.

“Barıştık,” diye tekrarladı ve Jam ie’nin her zam anki se-

341

Elyssa Friedland

lamlarından çaktı. “Eleanor, senin gibi bir erkek arkadaşı olduğu için çok şanslı. Umarım aranızdaki sorunları çözersiniz.”

Edward ve E vie, ilk buluşmalarında sinemaya gittiler. Edward onu almaya gelmeden önce bütün bir gün boyunca içinde bir huzursuzluk vardı. Acaba onun erişilemez oldu­ğunu düşündüğü için mi ondan bu kadar etkilenmişti? Ya bir anda alnında çıkık bir damar ya da boynunda kıllı bir ben gö­rürse ne olacaktı? Belki de sarımsak kokulu bir nefesi vardı ya da sohbetler sırasında Fransızca deyimler kullanıp dura­caktı. Endişe verici bir buluşma öncesinde kendisine cesaret verici konuşmalar yapan arkadaşı Paul’du. “O seksi, sen sek­sisin, o zaman sorun ne?” gibi şeyler söyleyip onu rahatla­tırdı. Ama Evie’nin, özellikle de yardım istemek için onu aramaya cesareti yoktu. Eğer Paul onu terslerse, ki bunu yap­ması beklenebilirdi, o zaman buluşmadan keyif alamazdı.

Edward’la buluşmak için lobiye indiğinde zihninin nasıl da rayından çıktığını anladı. Onu, buluşma kıyafeti içinde öylesine rahat ve mükemmel bir şekilde görünce ona bir kez daha baktı. Rengi soluk kot pantolonu, mokasen ayakkabı­larının hizasına geliyordu. Evie, kısa kabanının altındaki ekose gömleğini ve V yaka gri süveterini görebiliyordu. Kemik çerçeveli gözlüklerini taktığını görmek hoşuna git­mişti. Yanaktan öpüştüler.

“Selamlar,” dedi Evie; gerçekten de midesinde kelebek­ler uçacak kadar heyecanlıydı.

342

Aşk Burada Çekmiyor

“Selamlar,” diye tekrarlan Edward da. “Harika görünü­yorsun.”

“Teşekkürler,” dedi Evie rahat bir tavırla; siyah kot pan­tolonu, binici çizmeleri ve turkuaz rengi geniş yaka kazağı o gün denediği onuncu kıyafet değilmiş gibi görünüyordu.

“Hazır mısın? M ısır almaya zam anım ız kalsın istiyo­rum,” dedi Edward onun sırtına dokunarak.

“Mısır alamayacaksak hiç gitmeyelim,” diye şakalaştı Evie ve omuzlanndaki gerginliğin gevşediğini hissetti. Ran­devuları, karanlık bir zamandaki iş görüşmesini andıran ilk buluşmalar gibi olmadığı için nasıl da mutluydu.

Film, pamuk şeker kadar uçucu bir romantik komediydi. Mısır almak için kutuya uzandıklarında elleri birbirine değip durdu; sonunda Edward onun elini yakalayıp, “Hey, mısırım­dan almayı bırak bakalım,” diye şakalaştı. Sonra da filmin sonunda elini tutarak sol bacağının üzerine koydu.

“Bir şeyler yemek ister m isin?” diye sordu Edward, si­nemadan çıktıklarında.

“Kesinlikle,” dedi Evie mısırla tıka basa dolu olmasına rağmen. Bir suşi restoranı buluncaya dek Broadway’de el ele dolaştılar.

“Peki bunu Bette’ye söyleyecek miyiz? Yani buluştuğu­muzu?” diye sordu Evie, baharatlı bir tonbalığını ağzına götü­rürken. “Bu hafta onu iki defe gördüm ama bir şey söylemedim. Sanının önce aramızda bir çekim olduğunu görmek istedim.” Aslında Edward’la görüştüğünü ona söylemek için can atıyordu ve kendine engel olmak muazzam bir çaba gerektiriyordu.

343

Elyssa Friedland

“Çekim demek? Bu hoşum a gitti. Bette’ye söylemek ta­m amen sana kalmış. Ama babaannenin kendisiyle epey gurur duyacağına em inim ,” dedi Edward ve Evie onun ne demek istediğini m erak etti. Acaba babaannesinin, hastalığının on­ları bir araya getirm esine m em nun olacağını mı söylemeye çalışıyordu? Çünkü bu kesinlikle doğruydu.

“Yarın öğle yemeğinde onu göreceğim. Yahudi bir büyük­anneden bir doktorla çıktığını gizlemek adeta bir suç sayılır.”

“ Sanırım bunu İbranice okulunda öğrenm iştim .” “Temple Israël mi? Ben de Fransız öpücüğünü orada öğ­

renm iştim .” Ağzına bir soya fasulyesi tıkarken Edw ard’i gü- lüm setm ekten hoşnuttu. O gam zeyi her gün görm ek onda bağım lılık yapabilirdi. “Ya da en azından okuldan sonra.”

“İbranice okulunun evrensel bir ders program ı vardı sa­

nırım .” .“ İbranice okulu üzerinden de bir bağımız olduğuna göre

artık bana gerçekleri anlatabilirsin. Ameliyat sırasında kim ­senin içinde bir şey unuttun m u?”

“Bildiğim kadarıyla hayır,” dedi Edward. “Bir ameliyat sırasında ceptelefonum kaybolmuştu. Ama hastam yoğun ba­kım da göğsünde bir telefon sesiyle uyanm ış olsa haberim olurdu diye düşünüyorum .”

Evie kahkahalara boğulduğunda fasulye tanesi nere­deyse boğazına kaçıyordu.

“Hiç görevini suistimal ettiğin oldu m u?” diye sordu. “Sadece bir defa,” dedi Evie birkaç yudum su içtikten

sonra. “Ama müvekkil bunu gerçekten hak etm işti.”

3 4 4

Aşk Burada Çekmiyor

“Geçerli bir sebebin olduğuna eminim.” Edward yemek çubuklarıyla ustalıkla yosun salatasından bir parça aldı. E vie onun cerrah ellerini izlemekten hoşlanıyordu. Bütün o kor­kunç haberlere rağmen bu kadar iyi zaman geçirdiğim için biraz suçluluk hissediyorum doğrusu. Ateşkes iki saat bile sürmedi herhalde. Berbat değil m i?”

İsrail mi? Rusya mı? Irak mı? Evie şu an hangi kıtada bir savaş olduğunu bile bilmiyordu. Her sabah theSkimm si­tesini okuduğu rutini artık olmadığından hiçbir şeyden haberi yoktu. Gerçek bir gazeteye abone olması gerekiyordu artık.

“Korkunç,” dedi başını coşkulu bir şekilde sallayarak. “Ne diyeceğimi hiç bilem iyorum .”

Buluşm aları son derece harika ilerledi. İkisi de Japon restoranındaki tatlıların berbat olduğunda karar kıldılar ve yemekten sonra, serin kasım ayına rağm en dondurm a ara­maya koyuldular. Şükran G ünü’ne sadece bir hafta kalmıştı. Fran ile Winston, Beyaz İkizler anneleriyle birlikte olacakları için bir haftalık Galapagos turuna katılacaklarını haber ver­mişlerdi. E vie’yi de davet etmişlerdi ama onların peşine ta­kılmaktan rahatsız olurdu. New York’da m isafir olan B ette’ nin bile planları vardı. Baltimore Hadassah D em eği’nden, şimdi Brooklyn’de yaşayan eski bir arkadaşı B ette’yi, briç grubuyla birlikte Şükran Günü yemeğine davet etmişlerdi. Evie muhtemelen C aroline’m ailesinin verdiği Şükran Günü ziyafetine katılırdı, her şeyin (hatta nedeni bilinm ez bir şe­kilde hindinin bile) ithal edildiği bu yemeğin Jack’in ikisi için pişirdiği son Şükran Günü yemeği kadar lezzetli olması

345

Etyssa Friedland

mümkün değildi. Kendini fazlalık gibi hissedeceğinden Mic­haels ’lann yemeğine gitmekten zaten çekiniyordu, ama yine de evde tek başına oturmaktan iyiydi.

“Evimi görmek ister misin?” diye sordu Edward, elle­rinde dondurma külahlarıyla yürürlerken. “Buradan sadece birkaç blok ileride oturuyorum.” Evie’nin en sevdiği New York simgelerinden biri olan üçgen biçimli Apple Bank bi­nasının arkasını işaret etti.

Evie tereddüt ettiği anlaşılmasın diye külaha akan don­durmasını yalamakla meşgul oldu. İşin gerçeği onun nerede yaşadığını görmek ve hatta bundan daha fazlasını yapmak için yanıp tutuşuyordu. Ama artık buluşmalarda nereye kadar ilerlemenin uygun olduğu hakkında bir fikri yoktu. Uzun za­mandır oyun dışı kalmıştı. Jack’le birlikte olduğu sürenin yanı sıra son birkaç yıldır tamamen yabancı olan insanlarla birbirini tanıma buluşmalarına çıkmıştı ve bunlardan sadece birkaçıyla bir sonraki aşamaya geçmişti. Edward’la zaten ya­

lanlardı ama resmi olarak daha ilk romantik buluşmalarıydı.“Olur tabii, hadi gidelim,” dedi Evie kararsız görünme­

meye çalışarak.Edward, Evie’nin dairesinin sadece beş blok kuzeyinde

yer alan ve kumtaşından bir binanın bütün bir katını kaplayan iki yatak odalı harika bir evde oturuyordu. Evie’nin, aynı

semtte olmaları hoşuna gitmişti. Kuru temizlemeciye ya da

eczaneye gittiklerinde defalarca birbirleriyle karşılaşmış ola-

346

Aşk Burada Çekmiyor

bilirlerdi. Ama Georgina’yla birlikteyken muhtemelen daha havalı bir yerde oturuyordu ve Evie, Edward’ ın yaşamının o dönemini düşünmemeyi tercih etti.

Yaşadığı blok, eski sıra evlerle doluydu; birkaç sabırsız ev sahibi, şimdiden noel ışıklarını asmıştı. Tıklım tıkış cad­deleri ve sınırsız oyalanma seçeneğiyle New York şehri, yine de tatil zamanlarında dünyanın en yalnız mekânlarından biri gibi olurdu. Manhattan çok geçmeden dev bir Noel ağacı gibi aydınlanacaktı ve şehrin en ayaklan yere basan, mantıklı sa­kinleri bile kendilerini bu kör edici ışıklara kaptırabilirlerdi. Evie ise kendini Edward’a kaptırmak istiyordu. Tatil döne­mini birlikte geçirmeyi çok istiyordu.

“İşte burası,” dedi Edward, paltosunu çıkarırken. “Dur seni gezdireyim. Dekorasyonu iyileştirmeye yönelik her türlü öneriye kesinlikle açığım.”

Edward ona, bir aradaki oturma ve yemek odasını, mut­fağı, yatak odasını ve sonunda da Olivia’nın odasını gösterdi. Küçük kızın odası hariç her şey nötr renklerdeydi ve canlı­lıktan yoksundu; adeta Edward mobilyaları doğrudan Pottery Bam katalogundan sipariş etmiş gibiydi. Öte yandan Oli­via’nın odası muhteşemdi. Duvardan duvara halısı morumsu pembeydi, mobilyalarsa krem rengi lake kaplı ahşaptandı. Bütün detaylar, gül rengi tonlarındaydı.

“Burası büyüleyici,” dedi Evie. “Küçük bir kızın hayal­lerindeki oda.”

347

Elyssa Friedland

Edward kızardı.

“Teşekkürler. Onun için özel bir yer olsun istedim. Bu

oda için iç m im ar bile tuttum. Seni o zam anlar tanım ıyor

olmam ne kötü.”

“Bence harika bir iş çıkarmışsın,” dedi Evie onun beline

sarılarak. Onun evinde fiziksel bir temas başlattığı için kendi

kendine şaşırmıştı ama bu olağanüstü adamın kızına duy­

duğu bu bariz sevgiyi izlemek gerçekten de çok seksiydi.

Öpüşmeye başladılar. Başta yumuşak, tatlı dokunuşlardı

sadece ama gittikçe daha tutkulu ve sabırsız bir şekilde öpüş­

meye başladılar. Edward onu elinden çekiştirince Evie onu

yatak odasına götürdüğünü sandı. Ama bunun yerine, Oli-

v ia’nın raflarına tünemiş olan M innie M ouse’un ve K âşif

Dora’nın meraklı gözlerinde uzağa, oturma odasının kane­

pesine yerleştiler.

Edward eliyle sırtını okşadığında Evie onun biraz daha

tutkulu olmasını ve elini gömleğinin içine sokmasını umdu.

İsteği gerçekleşti. Edward ellerini göğsünde gezdirmeye, sut­

yeninin dantelini çekiştirmeye başladı. Edward elini sutyen­

den içeri sokup göğüslerini okşamaya başlayınca Evie’nin

soluğu kesildi.

EdwardTn yumuşak ve hassas dokunuşları gitgide yo­

ğunlaştı; sonunda Evie, göğüslerinin olgun olup olmadıkları

kontrol edilen kavunlar gibi hissetti.

Hızla ondan uzaklaştı.

348

Aşk Burada Çekmiyor

“Kitle mi arıyorsun yoksa?”

“Ne? Hayır tabii ki de.” Edward şoke olmuş gibi görü­

nüyordu.

Evie ona suçlayıcı bir bakış attı.“Peki, peki. Belki biraz bakmış olabilirim. Mesleki de-

formasyon. Ama söz veriyorum bir daha yapmayacağım .”

Sanki silahını çekmiş bir polisin karşısındaymış gibi ellerini

havaya kaldırdı.

“Pekâlâ,” dedi Evie ve tebessüm etti. Aslında bu çok ko­

mikti. Kesinlikle unutmayacağı bir ilk buluşmaydı. Rahatla­

yıp onu kendine doğru çekti. Edward, köprücükkemiğinden

boynuna doğru öpücükler kondurdu.

“Bu konuda ne yaptığımı bildiğimden emin olabilirsin,”

diye fısıldadı Edward, kulağına geldiğinde. “Tabii kitle ko­

nusunda da iyiyim ama şu an bunu kastediyorum.” Edward

onu öpmeye devam etti ama Evie yine gerilmişti.

“Her şey yolunda m ı?” diye sordu Edward.

“Peki bir şey hissettin mi? Yani bir kitle falan?”

“Gerçekten hiçbir şey yoktu. Ama artık otuz beş yaşmda olduğun için şu mamogramı çektirmen gerek.”

“Otuz beş falan değilim,” diye haykırdı. “Otuz dört bu­

çuğum,” diye ekledi daha cılız bir sesle.

“Vay canına, sadece O livia’nın buçuklu yaşlar kullan­

dığını sanıyordum.”

Artık birbirlerinden uzaklaşmışlardı ve her ikisi de sanki

349

Elyssa Friedland

yıldızlan izlerm işçesine tavandaki ışıklara bakıyorlardı.

“Yani kitle yok öyle m i?” diye sordu yine Evie.

“Fark edilir bir kitle yok.” Edward duraksadı. “Peki ama

neden sana önerdiğim doktora gitm edin?”

“Gitmediğimi nereden biliyorsun?”

“Kontrol ettim .”

“Doktor hasta gizliliği diye bir şey yok m uydu?”

“Ah, sen ona gerçekten inanıyor m uydun?” diye sordu

Edward gülerek. “Tabii ki şaka yapıyorum .”

“U m anm öyledir!” diye haykırdı Evie gözlerini şaşkın

bir ifadeyle açarak.

“Tabii ki şaka,” dedi Edward. “B iliyor m usun, ilk bu­

luşmada göğüs m uayenesi yapacak kadar önem sediğim bir

kız hiç olmamıştı. Yani bu oldukça sıra dışı bir durum .”

“Eh, belki de ben sıra dışı bir kızım dır,” dedi cilveli bir

tavırla.

“Ben de bu yüzden senden hoşlanıyorum ,” dedi Edward

ve çenesinden tutup onu kendine çekti.

“Bu durum da,” diye fısıldadı Evie yüzleri birbirinden

bir santim uzaklıktayken, “Kalçamdaki beni de kontrol et­

meni çok isterim. Sanırım büyüyor.”

“Sorun değil,” dedi Edward. “Am a önce öpüşsek senin

için sorun olur m u?”

“Ah,” diye kıkırdadı Evie. “Bu çok hoşum a gider.” Ed-

w ard’m kendisini yönlendirm esine izin verdi ve ateşli öpü-

350

Aşk Burada Çekmiyor

cükler, gözü dönmüş dokunuşlar ve tutkulu sarılışlara bıraktı

kendini. Nihai birleşmeye ramak kala durdular.

Gece yarısına doğru Evie gitm ek üzere kalktı; Edward

onu taksiye bindirm ek için aşağıya indi. E vie’ye bu harika

gece için teşekkür etti. Evie özgüveni pom palandığından şu

şüpheli beni kontrol etm esini tekrar istem eyi düşünm üştü

ama şaşırtıcı bir şekilde kendisini tuttu ve gecelerini bir başka

buluşma için sözleşerek sonlandırdılar.

351

cON ALTINCI BÖLÜM

Son yıllarda Evie’nin, hatırlayabildiği kadanyla kendini mutlu hissettiği ilk yılbaşı arifesiydi. Hırslı ve gerçekleşmesi im kânsız niyetlerle dolu bir liste hazırlam asına ihtiyacı yoktu. Bir önceki yıl yalnızdı, Jack’ten yeni ayrılm ıştı ve sudan çıkmış balık gibiydi. Ofiste kafasını gömecek bir proje bulmuş ve yeni yılı masasında kutlarken yalnız bir hademe de çıplak ayaklarının altını elektrik süpürgesiyle süpürmüştü.

Jack’le birlikteyken de durum daha parlak değildi. Bir­likte kutladıkları ilk yılbaşında, JA K ’tan bir saat bile ayrıla­mayacağını söyleyerek Caroline’ın evindeki partide ona eşlik etmeyi reddetmişti. İkinci defasındaysa Jack bütün bir gece keyifsizdi; çünkü İtalya’dan sipariş ettiği trü f mantarları gel­memiş, fıks mönüsünü mahvetmişti. M antar fiyaskosundan bir gün önce Jack’in annesi tekrar evleneceğini haber verdi­ğinde Jack onun aynı hatayı ikinci kez yapmak için bunamış olm ası gerektiğini söylediğinde zaten Evie’nin keyifli bir gece geçirmeyeceği açıklık kazanmıştı.

En azından bu yıl farklıydı. Geceyi, hoş bir akşam ye-

352

Aşk Burada Çekmiyor

ineği yiyip Times Square’deki zaman topunun düşmesini iz­lemek için 23.30’da eve dönmekten key if alacak olan Ed­w ard’la geçirecekti.

Bu onların beşinci buluşmaları olacaktı. Evie bunun, onunla yatacağı buluşma olacağını hayal ediyordu.

Önceki buluşmaları eşsiz geçmişti ve tahmin edildiği gibi Bette de, Edw ard’la görüştüğünü söylediğinde çok mutlu olmuştu. “Ah, Evie, beni nasıl mutlu ettin anlatamam,” demişti.

Sinema buluşmasının ardından bovling ve bira gecesi yapmışlardı. Bir hafta sonra da Edw ard’m arkadaşlarından birine ait olan Central Park’ın batısındaki bir dairede M acy’nin Şükran Günü Geçit Töreni’ni izlemiş, daha sonra da Edward, hastanede nöbetçi olduğundan hastane kafeter­yasında Şükran Günü yemeği yemişlerdi. (Caroline, Evie’nin yemeği ekmesine hiç bozulmamıştı.) Edward kendi tepsisin­deki ve Evie’nin tabağından kalan hindiyi, iç harcı, tatlı ekşi sosu ve tatlı patates payını silip süpürürken geleneksel Şük­ran Günü yemeklerinin hepsine nasıl da bayıldığını itiraf ederken insanların bu güzelim yemekleri senede sadece bir defa yem elerinden yakınmıştı. Buluşm anın en harika anı, Evie’ye bir sonraki Şükran G ünü’nde nöbetçi olmadığını ve onunla birlikte düzgün bir şekilde kutlamaya can attığını söy­lemesi olmuştu. Adeta kristal küresine bakıp orada Evie’nin yüzünü net bir şekilde görüyor gibiydi. Son buluşmalarında - o önemli buluşma olacağını düşündüğü gece- Central Park’ta bir at arabasıyla gezintiye çıkmışlardı. O gece bek-

k 353

Elyssa Friedland

lenmedik bir şekilde Olivia da onlara katılmıştı çünkü annesi bir Noel partisine katılabilsin diye Edward’dan kıza göz kulak olmasını istemişti. Edward buluşmalarını iptal etmek istemişti ama Evie bunu duymak bile istemedi. Üçü birlikte New York’taki Noel dönemini turistler gibi kutlamak üzere o soğuk akşamda dışarı çıkmışlardı.

Olivia, başı Evie’nin kucağında uyuyakaldığında Evie daha önce hiç hissetmediği bir huzur duymuştu. Küçük kızın göğsü inip kalkarken Evie onun bukleli sarı saçlarını okşa­mış, inanılmaz derecede yumuşak yanaklarında parmaklarını gezdirmişti. Bunların hiçbirini Edward’a hoş görünmek için yapmamıştı. O livia’nm adeta tutsağı olmuş, tiz sesinden, inkâr edilemez sevimlilikteki gramer hatalarına kadar bu ufaklığın her şeyine bayılmıştı. Hisleri karşılıklı gibiydi. Oli­via, at arabasındaki gezileri boyunca Evie’nin elini tutmuştu ve Edward bakmadığında birazcık ‘kafein’ denemek için fı­sıltıyla yalvararak Evie’nin kahvesinden gizli bir yudum al­mıştı. Evie için kendisini Gold’ların aile albümünde hayal etmek çok kolay olmuştu; fakat Edward’in telefonu çalınca Evie gelen mesajı görüp biraz bozulmuştu: O'nun çan­tasından hipopotamını çıkarmayı unutma ve ona annesinin onu çok özlediğini söyle lütfen. G. ” Edward mesajı okuduk­tan sonra uzanıp Evie’nin elini sıkmıştı. Evie bunun kendi­sini rahatlatmak için mi yapıldığını, yoksa öylesine bir hareket mi olduğunu bilememişti.

Evie’nin içini huzursuz eden başka bir şey de her şeyin sorunsuzca ilerlemesiydi. Edward oyunlar oynamıyordu.

354

Aşk Burada Çekmiyor

Bağlanmaya karşı fobisi olduğunu itiraf etmemişti. Bir daha asla evlenmeyeceğini söylememişti. Arayacağını söyledi­ğinde arıyordu. Evie’ye ondan ne kadar hoşlandığını söylü­yordu. Sohbet ederken hiç zorlanmıyorlardı. Birbirlerini güldürüyorlardı, hem de çok. Evie, onun yanındayken olduğu halinden hoşlanıyordu. Ama Evie, ilişkilerinin böyle rahat ilerlemesinden keyif almak yerine sürekli olarak kendine her şeyin yolunda gitmesinde yanlış bir şey olmadığını, New York buluşmalar dünyasında neredeyse on üç yıla katlandık­tan sonra böyle keyifli olmayı hak ettiğini hatırlatmak zo­runda kalıyordu. Sadece Edward’la çıkmak, Jack’le çıkma­nın tam tersiydi. Jack’le birlikteyken mazoşist bir şekilde Jack ilgisiz davrandıkça ve ulaşılmaz oldukça ona daha çok bağlanmıştı. Edward’laysa adam kendini ona teslim ettikçe ve birbirlerine yakınlaştıkça ondan daha çok hoşlanıyordu.

Yılbaşını Edward’la birlikte geçirecek olmanın heyeca­nını sadece Stasia ve Paul’la olan soğukluğu gölgeliyordu. Stasia yalnızlığa alışkın değildi ve yılbaşı gecesinde terk edil­miş birisi olmak da gerçekten kötü bir his olmalıydı. Evie, sabah ilk iş nasıl olduğunu sormak için onu aradı ama tek ça­lıştan sonra sesli mesajın devreye girmesine de hiç şaşırmadı. Evie, onu Tracy’nin oğlunun doğumundan birkaç hafta sonra aradığında da aynı şey olmuştu; o günden beri ilk olarak bu sabah tekrar aramış olmaktan dolayı utandı. Henry daimi ola­rak memesine yapışık olduğundan bir dakika bile konuşama­yan Tracy, R ick’in taşındığını ve spor salonunda bisiklet eğitmeni olan yirmi iki yaşındaki sevgilisinin yanına yerleş-

355

Elyssa Friedland

tiğini söylemişti. “Nasıl da klişe,” demişti Tracy. Evie, Sta- sia’nın nasıl boktan hissettiğini düşününce kötü oldu ve onu iyi hissettirmek için yapabileceği hiçbir şey olmadığını bil­diğinden daha da kötü oldu.

Paul, hisleri incindiğinde genellikle küserdi o yüzden Evie, onun eşiyle işleri yoluna koymak üzere George’u aradı. Ama George da telefonu açmadı. Caroline geçen hafta arayıp bebeklerinin erken geldiğini söylemişti (bu da Evie’nin gö­zünün önünde FedEx kutusundan fırlayan ağlayan bir bebek belirmesine sebep olmuştu) ve görünüşe bakılırsa taze baba­ların işleri başlarından aşkındı. Evie’nin her iki durum kar­şısındaki ilgisizliği bu arkadaşlıkların ancak yeni yılda düzelecekleri anlamına geliyordu; Stasia ve Paul’un yeni yıl niyetleri arasında affetmenin de yer almasını umuyordu. Gerçi bunu .hak ediyor değildi. Yıllar boyunca arkadaşlarının iyiliklerine alışmış biri olarak en azından son dönemde on­lara çok rezilce davranmıştı. Oysa onlar hem babasının ölü­münden hem de Jack’le ayrılığından sonra onu tekrar yaşamla barıştırmış, dibe battığı yalnızlığı sırasında ona eşlik etmişlerdi. Edward’la işler nasıl giderse gitsin bu arkadaş­lıklarını düzeltmek öncelikleri arasında olmalıydı.

Edward o gece için nerede rezervasyon yaptırdığını söy­lememişti ama oldukça hoş bir yere gideceklerini tahmin edebiliyordu. Onun için süslenmeye can atıyordu. Edward’ın kendisini giyinip kuşanmış olarak gördüğü tek zaman Bette’nin ameliyat gününde, asla çekilmeyen o fotoğraf için kokteyl elbisesini giydiği zamandı. Buluşmalarının saba-

356

Aşk Burada Çekmiyor

hında dolabını karıştırırken ev telefonu çaldı. Ahizeyi kaldır­dığında tek duyduğu ağlama sesiydi.

“Kimsiniz?”“Evie bana yardım etmelisin,” dedi Caroline heyecanla.“Çare ne oldu?” diye sordu Evie kulağındaki ahizeyi sı­

kıca kavrayarak.“Jerome beni öldürecek. Ben ne yapacağım? Bu gece iş

gezisinden dönüyor,” dedi Caroline öksürerek ve tekrar ağ­lamaya başladı.

“Sakin ol. Neler oluyor? Neden kocan seni öldürüyor?” Evie kendini bir başka ihanet hikâyesi duymaya hazırladı.

“Çünkü 400.000 dolar kaybettim,” diye ağladı tele­fonda. “400.000 dolar gidiverdi.”

“Nasıl olur bu?”Caroline’m hıçkırıkları gürültülü burun çekişlere dö­

nüştü.“Oraya geleyim de sana bütün hikâyeyi anlatayım.”“Tabii, olur, evdeyim. Yılbaşı için hazırlanıyordum.”“Ah, doğru ya, o bu geceydi. Ama Jerome beni öldüre­

cek.” Musluklar yine açılmıştı.“Merak etme. Birazdan görüşürüz.”İki dakika sonra Evie kapısının çalındığını duydu. Mas­

karaya bulanmış, kıpkırmızı yüzüyle Caroline titreyerek ka­pısında dikiliyordu. Normalde fönlü olan saçları temel mimari prensiplerine meydan okuyan bir topuzla toplanmıştı. Evie arkadaşını, üniversitedeki pazar günü kahvaltılarından beri hiç bu kadar dağıtmış bir halde görmemişti.

357

Elyssa Friedland

“Nasıl bu kadar çabuk gelebildin sen?”“Aşağıda, arabadaydım . Evde değilsen gelinceye kadar

beklerim diye düşünmüştüm. Gerçekten yardım ına ihtiyacım var.” E vie’nin koltuğuna çöküverdi ama bir dakika sonra tek­rar kalktı.

“Burası harika. Zevkin gerçekten çok güzel,” dedi Ca­roline. “Bu yastıklara bayıldım. Nereden aldın?”

“ Şey, teşekkürler. A m a evimi daha sonra konuşabilir m iyiz? Jerom e’la aranda neler olduğunu anlat çabuk.”

Caroline ilgisiz bir şekilde Evie’nin televizyonun üze­rindeki duvar raflarında sergilediği şarap kadehlerini incele­meye koyuldu.

“Çare? Bana histerik bir halde aradın. Şimdi de evimi övüyorsun. Neler oluyor böyle?”

Caroline, E vie’nin kanepesinin bitişiğindeki koltuğa at­ladı.

“Ah, bu da çok rahatmış. Dana derisi mi bu?”Evie yanıt vermeyi reddederek ters ters baktı.“Peki, peki. Anlatayım . Haftaya Jerom e’un doğum

günü, o yüzden ben de onun için özel bir şey yapmak istedim. Bir süredir evdeki ofisini yenilem ekten bahsediyordu ama ona vakit ayıram ayacak kadar yoğundu. Bu yüzden ben de onun...” diye duraksadı Caroline, sonra da devam etti. “Aman ya, ne olacaksa sanki?” Kendi kendine konuşur gi­biydi. “O korum a fonu konferansı için G staad’dayken onun altm ış beşinci yaş günü için ofisini yeniden dekore ettirece­ğimi söyledim .”

3 5 8

Aşk Burada Çekmiyor

Jerome bu kadar yaşlıydı demek! Caroline ilk tanıştık­ları zamandan beri onun yaşı hakkında çok ketum davran­mıştı. JCM C apital’m web sitesinde ya da onun hakkındaki m akalelerde bile yaşına dair tek kelim e yoktu. Şimdi öğren­diğindeyse, aralarındaki otuz bir yaş farka tahmin ettiği kadar şaşırmamıştı. Arkadaşı mutlu bir evlilik sürüyordu. Bu açıktı. Gerisiyse -b iyolo jik detaylar, geçmişe dair ıvır zıvırlar, New York Times düğün haberleri- asıl önemli olan şeyi gölgeleyen teferruatlardı sadece.

“Neyse işte Pierre-Louis Von W arburg adında bir deko­ratör buldum ,” dedi Caroline tiksintiyle. “Bizi Kiki Krauss tanıştırdı. Yanında sürekli şu M alta köpeğini taşıyan arkada­şımı hatırlıyor musun? Hani Jack onun genç Cruella de Vil* gibi göründüğünü söylerdi.”

Jack bunu her zaman yapardı. Bu Hintli M ickey Roo­ney’ye benziyor; şu sıska Oprah gibi görünüyor. Evie ateşli bir şekilde ona katılırdı he zaman. Ama acaba hiç tutturduğu oluyor muydu? Karısı Zeynep, en azından resimlerde, ano- reksik Padma Lakşm i’ye benziyordu. Acaba bu benzerliği de fark etmiş m iydi?

Evie başıyla onayladı.“Her neyse, Pierre o kadar revaçta biriymiş ki ancak bir

müşterisi aracılığıyla tanıştığı kişilerin evini yapmayı kabul ediyordu. Jerom e’un ofisini yapmayı kabul edince aşın he­yecanlanm ıştım .”

Evie gözlerini devirdi. “Care, mağaranın tavanını boya-

*101 Dalmaçyalı daki kötü kalpli modacı, (ç.n.)

35 9

Elyssa Friedland

ması için M ichelangelo’yu hayata döndürmüşsün gibi konu­şuyorsun.”

“Dalga geçme Evie. Bu iş ciddi. Benim m üsrif oldu­ğumu düşündüğünü biliyorum, belki de gerçekten öyleyim- dir. Ama şu an gerçekten yardımına ihtiyacım var. Hem bu arada yerinde olsam bana kötü davranmazdım. Çünkü şu anda senin resmen tek arkadaşınım.”

Evie titredi. Caroline haklıydı; hatta sadece dakikalar önce Stasia ve George telefonuna yanıt vermeyerek bunu ka­nıtlamışlardı.

“Haklısın, affedersin. Devam et.”“Neyse işte, birkaç kez buluştuk ve bana sipariş edece­

ğimiz şeylerin resimlerini gösterdi. Ben de K iki’ye teşekkür ettim ve hatta onu öğle yemeği için Degustation’a bile gö­türdüm.” .

“Ne yaptın?” Evie yerinden sıçradı. “Jack’in restoran­larından uzak durmaya karar verdiğimizi sanıyordum.”

“Çok üzgünüm, biliyorum. Ama Kiki oraya gitmek is­tedi. İnan bana şu an çok pişmanım. Beni affettin mi?”

“İyi, tamam. Sorun değil.” İşin aslı, Edward’la çıkmaya başladığından beri Jack aklına gittikçe daha az geliyordu. Ama şimdi merakı kabarmıştı. “Yemekler nasıldı? İçerisi güzel miydi?”

“Tatlım berbattı. Et çok pişmişti, salatalar pörsümüştü. Eminim bir yıla kalmadan kapanır. Kiki kaz ciğerinde bir saç kılı bile buldu.” Evie, Jerom e’un iş arkadaşı Harry’nin, eski sevgilisiyle barıştığı için kendisini aramadığını söylediğin-

36 0

Aşk Burada Çekmiyor

den beri Caroline’in Texas şivesini duymamıştı.“Acaba söylediklerinin tek bir kelimesi doğnı mu?”“Hayır,” dedi Caroline kafasının sağa sola kederli bir

şekilde sallarken. “Yemek enfesti. İçerisi de büyüleyiciydi. Üzgünüm.”

“Jack orada mıydı?”“Hayır tatlım .” Caroline nazikçe E vie’nin dizine do­

kundu. “Jack’i görmedim.”“ Sorun değil. Gerçekten. EdwardTa birlikte olduğum

için o kadar heyecanlıyım ki Jack’in başarısını bile göz ardı edebiliyorum. Neyse sen şu Korkunç Pierre’den bahset biraz daha.”

“İşte böylece mobilyaların ücretini önceden ödedim, ki normalde de böyle oluyor sanırım. Ve hepsi 400.000 dolara mal oldu.”

“Tanrı aşkına Care, ne ısmarladın acaba? Som altından büfe mi?”

“Hayır. O bile yok işte. Altı üstü birkaç mobilya. Ama Pierre m obilyaların hepsinin Viyana’da dünyanın en önde gelen mobilyacılarından birine özel sipariş olarak yaptırıldı­ğını söyledi.”

“Dur tahmin edeyim, eşyalar gelmedi.”“Aynen öyle. Her şeyin dün gelmesi gerekiyordu. Ben

de bütün gün evde oturup onları bekledim. Gelen giden ol­madı. Pierre’in cep ve ofis telefonlarını aradım ama ikisi de bağlanmadı. K iki’yi aradım. Kâhyası onun bir tatile çıktığını ve kendisine ulaşılamadığını söyledi. Sanırım benim paramı

361

Elyssa Friedland

alıp kaçtılar. Jerome da yann geliyor ve eve geldiğinde yeni ofisini göreceğini sanıyor. Bütçeyi önceden konuştuğum uz için de ne kadar para harcadığımı biliyor. Yani o farkına var­madan yerine bir şeyler koyamam. Benim aptalın teki oldu­ğumu düşünecek.”

“Çare, Jerom e anlayacaktır. Bu senin hatan değil.”“Ama öyle. Şirketin ofislerini tasarlayan dekoratörle ça­

lışmak istemişti. Adı Ju lianne’mıymış neymiş.”“Holm es-M atthews m u?” diye sordu çenesini sıkarak.“Evet o. Ama ona itiraz ettim. Kiki, Pierre’in en iyisi ol­

duğunu ve Avrupa’daki en lüks mekânları tasarladığını söy­lem işti. Jerom e yine de adını hiç duym adığı biriyle çalış­maktan hoşlanmadığını söylediyse de bir hafta başının etini yedikten sonra sonunda boyun eğm işti.”

“Çare, yine de anlayacaktır. 400.000 dolar kaybettiniz diye Grace ile Pippa’ya bakamayacak hale gelecek değilsiniz ya.”

“Elbette öyle. Am a anlamıyorsun. Yaşı çok daha büyük biriyle yaşamak zor olabiliyor. Sanki, ne bileyim, ona tabiy­mişim ya da kendimi kanıtlam am gerekiyormuş gibi hisse­debiliyorum .” C aroline’ın histeri krizi geçmişti ama şimdi yanaklarından birkaç dam la yaş süzüldü. Sabahın doku­zunda, Evie hâlâ kahvesini içm emişken böyle bir m anzara oldukça dramatikti.

Evie m endil kutusunu getirdi. A rkadaşının yanına çö- melip C aroline’ın yüzündeki kara köm ürleri sildi.

“ Şunu unutma ki Jerom e’dan daha genç olabilirsin ama

362

Aşk Burada Çekmiyor

sen her şeyi başarabilecek birisin. Harika bir eğitim aldın ve evlenm eden önce de Goldman Sachs’da yatırım bankacısıy- dın. Tann aşkına bunları hatırlasana.”

“Teşekkür ederim. Bunları duym ak iyi geldi.”“Bunu düzeltm ene yardım etm ek istiyorum am a ne ya­

pabilirim ki?” diye sordu Evie.“Yani dünyadaki kimsenin zevki seninki kadar iyi değil.

Yale Daily News ' un üniversite ikinci sınıftayken yurt odanın fotoğraflarını çektiğini hatırlıyor musun? Şu daireni nasıl de­kore ettiğine baksana. Tıpkı bir m obilya mağazası gibi gö­rünüyor. Babaannenin evini de bir günde bam başka bir yere dönüştürdün. Ayrıca Tracy’nin sınıfı da var, gerçi orayı bir an önce gelip görm ek istiyorum. Bu arada Brighton’daki işi neden geri çevirdiğini anlatm adın.”

“Biraz karışık. Özetle, faturaları ödem enin dışında da keyif alabileceğim bir kariyer bulmak için şöyle etraflıca bir düşünüp taşınm aya hazınm diyebilirim . Yani pazar günleri canımın sıkılm asına sebep olmayan bir işte çalışm ak istiyo­rum artık.”

“O halde bol şans. Çok daha iyi bir şey bulacağına em i­nim. Daha yaratıcı bir alanda çalışman gerek. Ben her zaman böyle düşündüm .”

“Edward da böyle düşünüyor. Am a benden bahsettiği­miz yeter. Konum uza dönersek, şimdi benden bir gün içinde Jerom e’un ofisini mi dekore etmemi istiyorsun? Hem de ne kadar bütçeyle? 1000 dolar falan m ı?”

“Hayır, saçmalama,” dedi Caroline elini sallayarak. “On

363

Elyssa Friedland

bin. Jerom e’un bilmediği, kenara ayırdığım biraz param var. Kara günler için yani.” Rahatsız olmuş gibi görünse de devam etti. “İlk evlendiğim de annem in tavsiye ettiği bir şeydi bu. Bana şöyle demişti: ‘Caroline Ashley Jones, Çin’deki bütün çaylara sahip biriyle evleniyor olabilirsin ama eğer Çin’den atılacak olursan bu hiçbir işine yaramaz.”

“Bu tam da babaannem in söyleyebileceği türden bir şey,” diye güldü Evie.

“ Sanırım hayat tecrübesi olan herhangi bir kadının söy­leyebileceği bir şey bu,” dedi Caroline kederli bir şekilde. “Peki bana yardım edebilir m isin?”

“Hiç sorun değil. Elbette ki bir günde, 10.000 dolarla 400.000 dolara mal olmuş gibi görünen bir yere benzetebili­rim. O iş halledince de kanserin çaresini bulacağım ve bir de gezegen keşfedeceğim. Duyduğum kadarıyla Plüton’u liste­den çıkarmışlar.”

“Lütfen, çaresiz durumdayım. Bana yardım etmelisin.” “Yardım etmek isterim ama ben dekoratör değilim. İyi

zevkimin olması beni dekoratör yapmıyor. Nereden başlaya­cağımı bile bilmiyorum.” Ki aslında bu pek de doğru sayıl­mazdı. Kafasının içinde, en son çıkan Crate & Barrel katalogunda gördüğü nikel dikişli, şarap rengi dinlenme kol­tuğunu Jerome’un ofisinin köşesine yerleştiriyordu bile. Ofis, Restoration Hardware’de gördüğü ahşap halkaları olan, ka­dife, çizgili güneşlikler ve ABC C arpet’taki sisal lifinden kilim sayesinde de hem maskülen hem de sıcak bir havaya bürünecekti. Jerom e’un ofisi güney cepheye bakıyordu ve

364

Aşk Burada Çekmiyor

güneş ışıkları mobilyaların koyu tonlarını mükemmel bi­çimde tamamlayacaktı. Proje aslında Evie’ye keyifli geli­yordu. Tabii başka bir gün olsaydı. Ama bugün randevusuna hazırlanmalıydı.

“Merak etme. Jerome oturup kilimlerin liflerini kontrol edecek değil. Lütfen,” diye sızlandı Caroline. Evie’nin beş yıl önce West Village’taki bit pazarında bulduğu art deco tar­zında, kıymetli duvar saatine baktı. “Bak, eğer beşten önce bitirebilirsek seni bu geceki balonun yıldızı yapabilirim. Bergdorf Goodman’a gideriz. Hangi elbiseyi istersen onu alı­rız. Sonra da üst kattaki salona çıkıp saçlarını, makyajını ve tırnaklarını yaptırırız. Her şey benden.”

“Yeni ayakkabılar da ısmarlayacak mısın bari?” dedi Evie yan şaka yarı ciddi.

“Elbisen için topuklular, ertesi gün Jerom e’un yeni ofi­sini ne kadar beğendiğini görmek için gelirken giymen için de babetler.” Caroline sevimli yavru köpek ifadesi takındı.

Evie pencereden dışarı baktı. Meteorolog havanın eksi yedi derece olacağını söylemişti ve gerçekten de havadaki acı soğuğu görebiliyordu insan. O öğleden sonra kar yağması bekleniyordu. Alışveriş cümbüşü için şehirde gezinti yapıla­cak bir hava değildi yani. Ama sonra Baker Smith’teki fiyas­konun ardından C aroline’m evine gelip onu zorla, çok ihtiyacı olduğu spa gününü götürdüğü zamanı hatırladı. Ca­roline ağlayarak içeri girdiği andan itibaren ona yardım et­meyi zihinsel olarak kabul ettiğini fark etti. Yoksa neden Caroline ona olanları anlatırken pijamalarını çıkanp üzerini

365

Elyssa Friedland

değiştirsindi ki? Daha iyi b ir arkadaş olm aya yemin etmişti ve şimdi başlam ak için en iyi andı.

“Aman ya, hadi yürü alışverişe gidelim .”Caroline kollarını E vie’ye doladı, sonra ikisi birden pal­

tolarını ve şapkalarını aldılar.

“Am a bir şey daha var,” dedi Caroline, caym asını en­gellem ek istercesine onun koluna girerek.

“Neym iş?”

“Bütün ofis feng şuVye göre düzenlenm eli. Dengeli çi Jerom e’un korum a fonu için faydalı m ıym ış neym iş.”

Evie ve Caroline yaklaşık altı saattir M anhattan’daki bütün makul fiyatlı mobilya mağazalarını araştırdıktan sonra, son m ağaza olan B loom ingdales’e gelmişlerdi. Zemin katta, kendilerine gardenya, vanilya ve am berçiçeği bulutlan ar­dından “mutlu yıllar” dileyen parfüm fısfıslarının saldınsına uğradılar. Bu kanşık buket E vie’nin başına ağrılar soktu ve enerjisini hızla kaybediyordu. P ierre’in piece de resistance olacağına söz verdiği ve C aroline’ı s ırf bu parça için 50.000 dolar sökülm eye ikna ettiği b ir “bureau p la t” arıyorlardı. Caroline bu parça için o kadar heyecanlanmıştı ki Jerom e’a söylemeden edememişti. Şimdiyse bunu bulmak Evie’ye kal­mıştı. Üstelik harcamak için sadece 212,39 dolar vardı.

“Yardım için birini çağırayım m ı?” diye seslendi Caro­line yorgun ve bitkin bir sesle. Yatak departmanındaki bir ya­tağın üzerine yığılm ış, Frette’nin üzerinde kestirm eye çalı-

3 6 6

Aşk Burada Çekmiyor

şıyordu. Evie birkaç metre uzaklıktaki bronz kitap destekle­rini inceliyordu.

“Olabilir. Doğrusu bir tane bulabilecek kadar şanslı ol­duğum uzu sanm ıyorum . Am a yine de bir sorabiliriz her­halde.” Cam ürünler bölüm ündeki yaşlı satış görevlisine doğru yöneldi. “Tek um udumuz Jerom e’un bureauplaC in ne olduğunu bilmemesi. Böylece güzel bir lamba alıp bunun bu­reau plat olduğunu söyleyebiliriz.”

Evie o tarafa yaklaşırken porselen bölümünde cıvıltılı b ir ses çınladı. “Kayıt için yardım alabilir m iyim lütfen?” satış görevlisi, tiz sesli cıvıltıya bakmak üzere döndü.

“N işanlım la hangi deseni seçeceğim ize karar verem e­dik,” dediğini duydu kızın. Evie şakadan kusacak gibi oldu. O aptal fiyat tabancalarıyla birlikte bir mağazada gezerek atış talim indeym işçesine hediye seçen nişanlı bir çiftten daha

kötü bir şey yoktu.Tanıdık bir erkek sesi sohbete katıldı.“Evet, hem yem ekli davetlerde hem de aile olduğu­

muzda günlük olarak kullanabileceğim iz bir takım bakıyo­

ruz.”“Aaah. Ne tatlı,” dedi kız ve Evie, kızın öpücüğünün se­

sini resm en duydu.Kız tabakların bulunduğu uzun rafın ardından ilk çıkan

oldu. Parlak mor, balıkçı yaka kazak, zeytin rengi pantolon giymiş ufak tefek, kızıl saçlı bir kızdı; Banana R epublic’in katalogunda Noel hediyeleri saran kızlara benziyordu. Belki de burnunun üzerindeki çillerden dolayı böyle görünüyordu

3 6 7

Elyssa Friedland

ama evlenmek için çok gençti. Kızın yaptığı her hareket par­m ağındaki nişan yüzüğünü vurgulamaya yönelik gibiydi. Sanki birdenbire yok olabilirmiş gibi sürekli yüzüğünü kont­rol ediyordu.

Bir dakika sonra da nişanlısı görüş alanına girdi. Evie onu görmeden o Evie’yi fark etmiş gibiydi çünkü göz göze geldiklerinde adamın yüzü bembeyaz kesilmişti.

“Şey, selam. Epeydir... görüşm em iştik,” dedi Evie. Adam, Paul’un kuzeni Luke G lasscock’tu. Tıpatıp aynı gö­rünüyordu. Ela gözler, hoş, dalgalı saçlar. Ama bu defa Evie’nin midesi bulandı.

Kızıl saçlıya döndü.“Ben Evie. Sen de müstakbel Bayan Glasscock olmalı­

sın?” Evie elini uzattı, kız da çekinerek kabul etti.Luke ise şapşal bir surat ifadesiyle öylece dikiliyordu.

Tanışma merasimini kolaylaştırmak için hiçbir şey demedi.“Evet, adım Emily. Siz nereden tanışıyorsunuz?” A çık­

lama için Luke’a döndü.“Ah, uzun zam an önce bir partide tanıştık.” Evie’ye dö­

nerek ilgisizce ekledi: “Neyse, seni gördüğüme sevindim. Kendine iyi bak.”

“O kadar uzun zaman olmadı,” diye onu düzeltti Evie.“Evet, sanırım o kadar iyi hatırlam ıyorum ,” dedi.

“Neyse, karşılaşmak güzeldi. Umarım her şey yolundadır.”“Ne kadar zam andır nişanlısınız?” diye sordu Evie

E m ily’ye; Luke’un kısa kesme çabalarım görmezden geli­yordu.

368

Aşk Burada Çekmiyor

“On üç ay. Uzun bir nişanlılık, biliyorum. Ama düğün planlamak gerçekten zor iş,” dedi Emily, mümkün olan en ciddi tavırla.

“Tahmin edebiliyorum ,” diye yanıt verdi Evie empati yapıyormuş gibi.

Elinde tuttuğu gücün farkına vardı. Luke ve Em ily’yle sohbete ısrarla devam edebilir, bu ışıltılı yüzüğü olan, koca gözlü genç kıza Luke’la sadece yedi ay önce, kuzeninin dü­ğününde karşılaştığını söyleyebilirdi. Emily o gece yatarken Bloomingdales’deki karşılaşmanın ne tuhaf olduğunu, nişan­lısının neden o kadar tuhaf davrandığını ve acele ettiğini sor­gulardı. L uke’un onu neden düğüne götürm ediğini m erak ederdi.

“Neyse, bugün halletmemiz gereken başka işler de var o yüzden biz artık gidelim,” dedi Luke bu defa daha net bir şekilde.

“Bir dakika,” dedi Evie. Gitmesine engel olmak için ko­lunu bile tuttu. “Söylemem gereken bir şey var.”

Luke adeta sonu gelm iş gibi görünüyordu. Evie onun kıvranmasını izlemekten büyük key if aldı. Emily havadaki gerginliği hissetmişti. Evie’nin söyleyeceği şeye hazırlanıyor gibiydi.

“ Evet?” diye sordu Luke bir kurbağa kadar ürkek bir halde.

Evie öne eğilip Luke ve Em ily’ye yanaşmalarını işaret etti. Tuhaf bir üçlü olarak bir araya toplandıklarında Evie, Luke’un kesik nefeslerini duyabiliyordu.

369

Elyssa Friedland

“Almayı düşündüğünüz porselenlerin deseni,” dedi Evie, “Çok şatafatlı. Ben olsam kesinlikle daha zarif bir şey­ler bakardım.”

Emily gözyaşlarına boğulacakmış gibi görünüyordu. Zevkini eleştirmek onu ağlatabiliyorsa müstakbel kocasının kendisini aldattığını öğrense nasıl tepki verirdi acaba diye düşündü Evie.

Luke, Evie’ye rastladıklarından bu yana ilk defa gülüm­sedi.

“Haklı Emily. Kesinlikle bir daha düşünmeliyiz.” Luke, Evie’ye minnettar gözlerle baktı.

Caroline, Evie’nin yanına doğru gelirken çift de farklı tabakları incelemek üzere uzaklaşıyordu.

“Kim onlar?” diye sordu.“Önemli birileri değil.” Evie kendi kendine düşünüp ek­

ledi: “ Sana tuhaf bir şey söyleyeyim mi Çare?”“Neymiş o?” diye sordu Caroline esneyerek.“Hani bir şeyi takıntı yapar, kafanın içinde milyonlarca

farklı senaryo uydurursun ya sonra da gerçeği keşfettiğinde, aslında gerçekte ne olduğuna dair hiçbir fikrin olmadığını, bunu takıntı yapmanın nasıl da büyük bir zaman kaybı oldu­ğunu anlarsın. Ne garip değil mi?”

Caroline esnedi. “Neden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yok ve bitmiş durumdayım. Hadi gidip seni güzelleştirelim .”

370

O N Y E D İ N C İ B Ö L Ü M

Caroline, Evie’ye Edvvard’la randevusu için hazırlama sözünü yerine getirdi. M obilya departmanında alışverişi bi­tirdikten sonra doğruca B ergdorf’taki Avrupalı tasarımcılar katına yöneldiler. Evie denediği elbiselerin fiyatına bakınca irkildi ama Caroline ona elini salladı.

“Bir fiyat etiketine daha bakarsan teklifimi geri çekece­ğim.”

Evie, zarif bir Christian Dior, siyah kokteyl elbisesinde karar kıldı. Söz vermesine rağmen fiyatına şöyle bir bakınca 3000 dolar olduğunu gördü. Evie bu paraya kadife perdeler, deri bir kanepe, ceviz görünümlü çalışma masası, sahte ipek­ten abajurlar, çok elzem olan bir not defteri ve kalem seti ve bir de yün koltuk örtüsü almıştı.

Ama üzerine denediğinde kıyafetin neredeyse bu fahiş fiyata değdiğini düşündü. Yün krep olan kumaşı, bugüne dek tenine değen en yumuşak ve en lüks kumaştı. Kesimi kusur­suzdu. M inik ipek fiyonklar omuzların üzerine iliştirilmişti

371

Elyssa Friedland

ve fermuar tam belinin altına iniyordu. Elbisede, parıltılı gümüş ipliklerin titizlikle dokunması sonucu hafif bir ışıltı vardı. BergdorTun giyinme odası lavanta kokuluydu ve yu­muşak ve doğrudan olmayan ışıklarla aydınlatılmıştı; Evie burada hemen hemen herkesin güzel görünebileceğinden şüp­helendi. Satış görevlisi kadının getirdiği üç kutu ayakkabıdan (Caroline Bergdorf VIP’si gibi görünüyordu) Evie on santimlik ten rengi stilettolan seçti. Salonda saçları, dağınık dalgalardan bir topuz olarak toplandıktan ve kaşlarının kavisleri de boyan­dıktan sonra Evie’nin özgüveni tavan yapmıştı.

“Gerçekdışı görünüyorsun,” dedi Caroline, Evie’nin dairesine geri geldiklerinde. Telefonunu çıkarıp Evie’nin bir fotoğrafını çekti. “Bunu paylaşabilir iniyim? Son zamanlarda bilgisayarlardan uzak olduğunu biliyorum ama bu fotoğrafı benim paylaşmama izin verirsin değil mi?”

Evie omuz silkti. “İstiyorsan neden olmasın?” dedi. Kısa bir süre önce bu fotoğrafı dijital dünyaya salıvermek onu çok memnun ederdi. Bir seljîe çekeceğine hiç şüphe olmazdı. Şimdiyse en iyi ifadeyle kayıtsızdı. Sadece Edward’ın ken­disini beğenmesini istiyordu.

“Pekâlâ, Edward seni almaya gelmeden önce kaçayım artık.” Caroline kürk paltosunu alıp şoförünü aradı. “Muh­teşem görünüyorsun. Kapıyı açtığında Edward kendinden ge­çecek.”

Evie memnuniyetini gizledi. “Bu bendeki şansla muh­temelen beni buz patenine götürür. Ice Capade’deki bir gös­teri sanatçısı gibi olurum.”

372

Aşk Burada Çekmiyor

“O lum suz düşünm eyi kes artık! K aram sar o lm ak için

fazla güzelsin . Bu gece y ılbaşı. H arika b ir gece geçirecek ­

sin .”

“Ö yle um alım bakalım . B u gece E dw ard’a Jack’ten bah­

sedeceğ im . B unun önem li o lduğunu düşünüyorum . Yani

adam la ev lenm ek istem iştim . K eşke E d w ard ’a hafta la r önce

o bana G eorg ina ’dan bahsettiğ inde söylem iş olsaydım . A m a

acelesi vardı ve ben de onun bana ç ıkm a tek lif e tm esinden

dolayı hâlâ şoktaydım . Şim di de sanki b ir kartopu gibi bü-

yüyorm uş gibi geliyor. En azından neden internet kullanm ayı

bıraktığ ım ı açık lam ış olacak. Yani en azından b ir k ısm ın ı.”

“O na Jac k ’i an la tm alısın ,” dedi C aroline gösterişli bir

çift deri e ld iveni ellerine geçirirken. “ Ve de interneti. Belli

ki E dw ard ’la b ir gelecek düşünüyorsun , o yüzden ona karşı

dürüst o lm alısın .”

“B iliyorum . Sanırım eski sevgilim evlendiği için büyük

b ir iletişim kanalını hayatım dan çıkarm am ın deliym işim gibi

gö rünm em e sebep o lm asından ko rkm uştum . A m a aslında

bundan fazlası var. Sanki bü tün dünya gönüllü b ir şekilde

Big Brother'a kaydolm uş gibi h issettim ve buna daha fazla

ayak uyduram adım . U ydurm ak da is tem edim .”

“ Senin adım ların ı tak ip edem esem de ben seni an lıyo­

rum .” C aroline b ir tepsiym iş gibi elini uzatıp avcunun için­

deki iP hone’unu gösterd i. “O na kesin lik le Jack ’i söylem en

gerektiğ ine de katılıyorum . Ö nem li eski sevgililer ya da Je­

ro m e ’un durum unda eski eşle r konusunda dürüst o lm ak her

zam an doğru karard ır.” C aroline u tanarak gülüm sedi.

373

Elyssa Friedland

“ San ırım b iraz da u tan ıyorum . Yani E dw ard , J a c k ’in,

özellikle de çok k ısa b ir süre sonra başka b iriy le ev lendiğ i

için ben im le neden ev lenm ek istem ed iğ in i düşünür diye.

Jack ’in evlenm e karşıtı saçm alık larına inandığ ım ve onunla

zam anım ı harcad ığ ım için ben im aptal o lduğum u d ü şü n e­

cek .”

“E vie, E dw ard koca b ir çocuk. K endi kararların ı ve re ­

bilir. H iç tanım adığı birisi senin le b ir hayata başlam adı diye

bundan etk ilenecek değil ya. D aha önce terk edild iğ i için b i­

rinden ayrılm an beni çok üzerdi m ese la .”

“Teşekkürler. H aklısın ,” dedi Evie. G erçi eski Evie tam

da bu dediğini yapıp başka biri onu uygun bulm adığı için son

derece m ükem m el b ir adayı terk edebilirdi. “M uhtem elen beş

dakika konuşup geçeceğiz. N eden bu kadar endişelendiğ im i

bile b ilm iyorum .”

C aroline ona b ir öpücük üfleyip kap ıya yöneldi. “Evie

hayatım , yard ım ın için teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler.

U m arım yarın uğrarsın . E d w ard ’i da getirm ekten çek inm e.”

E dw ard ’i da getirm ekten çekinm e. K ulağa ne hoş g e li­

yordu.

O n dakika sonra kapı görevlisi D oktor G o ld ’un aşağ ıda

olduğunu bildirdi. Evie hem en geleceğ in i söyledi am a kapı

görevlisi m isafirinin yukarı çıkm ak istediğini ekledi. E dw ard

daha önce hiç dairesine gelm em işti. H er zam an lobide b u ­

luşm uşlar geceyi de onun ev inde sonlandırm ışlard ı.

Evie kapıyı araladı ve ilk o larak harika b ir buket çiçeğin

dairesine g irişini neşey le izledi. En azından üç düzine beyaz

374

Aşk Burada Çekm iyor

gül E dw ard ’ın yüzünü saklıyordu. Ç içek ler sap lan uzun, d i­

kenleri budanm ış b ir şekilde ustalıkla dizilm iş, kalın bir saten

kurdeley le bağlanm ıştı.

“B unlar senin için,” diyerek buketi E v ie’ye uzattı ve çok

sevim li b ir şekilde de “ Ee, tabii k i,” d iye ekledi.

Evie onu içeriye davet etti ve öpüştüklerinde çenesinde

b ir parça sakal kalm ış o lduğunu fark etti. Evie, b irlik te ha­

z ırlan m ala rın ın çok d ah a iyi o lab ileceğ in i düşündü: Evie

onun görm ediği sakalı işaret eder, E dw ard da onun e lb isesi­

nin ferm uarını çekerdi. Evie ona te lefonunu alm asın ı ha tır­

latır, E dw ard da ona zorlu takı kopçalarında yardım ederdi.

A nnesi haklıydı: Bu dünya ç iftler içindi.

Bu gece Edw ard , kem ik çerçeveli gözlükleri yerine lens

takm ıştı. G ökdelen yüksek liğ indek i topuk lu larına rağm en

hâlâ ondan birkaç santim uzundu. C aro lin e ’ın kendisin i süs­

lem esine izin verd iğ i için m em nun olm uştu ; çünkü Edw ard

siyah kadife ceketi, süet m okasenleri ve en koyu tondaki in­

digo kot pan to lonuyla çok şık görünüyordu. Evie saçlarında

h a fif b ir jö le b ile tesp it etm işti; bu da E dw ard ’in da o gece

için ekstra çaba s a r f e ttiğ in i gösteriyordu.

“Bu ç içek ler m uhteşem ,” dedi Evie ve ona b ir öpücük

daha verm ek için eğildi. B aharatlı tıraş losyonu hoş b ir şe­

k ilde burnuna doldu.

M utfağ ında k en d is inin geçici o la rak yap tığ ı bar bö lü ­

m üne yöneldi ve g ü lle r için b ir vazo aldı.

“ İnanılm az görünüyorsun ,” dedi Edw ard. “ E lbisen ger­

çekten çok hoş.”

375

Elyssa Friedland

“Fark etmene sevindim ,” dedi Evie. “Aslında bir arka­daşım aldı.”

“Ne iyi arkadaşm ış,” dedi Edward. Evie elbiseyi arka­daşının aldığını söylediği için kendine kızdı. Neden kendini küçültm eden bir iltifatı kabul edem iyordu ki?

“Yani ona büyük bir iyilik yaptım , o yüzden de hak ettim sayılır.”

“G eorgina’y la evliyken moda hakkında çok şey öğren­dim. Ayrıca O livia da şimdiden alışveriş hastası oldu, gerçi çoğunlukla aşırı pahalı prenses kostüm leri istiyor.” Gülerek gözlerini devirdi ve Evie onun aslında kızından şikâyet eder­ken bile nasıl gururlandığını keyifle izledi. Georgina referan­sını duym azdan geldi. Edw ardTa gerçek bir geleceği olacaksa Georgina’mn adını zaman zaman duyacaktı. Sadece buna alışması gerekti.

“Dairen harika,” dedi Edward. “Gerçi hiç şaşırmadım. Sadece iç m im arlık işi kurm an konusundaki fikrim doğru­lanm ış oldu. Bunu ilk söylediğim de delirdiğim i düşündü­ğünü biliyorum ama bence gerçekten yeteneklisin.”

“Teşekkürler. Son zam anlarda gerçekten de dekoratör- cülük oynam a şansı buldum. Sanınm kariyer tavsiyeni b ir deniyorum. Avukat olmanın yakınından bile geçm iyor ama çok daha eğlenceli olduğu kesin.”

“Sana dem iştim ,” dedi Edw ard ve sıcak bir şekilde E vie’nin om zunu sıktı. “Sehpaya bayıldım. Bir dergide yer alabilir bence.”

E vie’nin gözleri parladı. Edward onun en gözde mobil-

3 7 6

Aşk Burada Çekmiyor

yasını seçmişti. Evie kendi fiyat aralığında bir sehpa bula­mayınca sehpa kitaplarında gördüğü bir masayı kendisi yap­mıştı. Dört sıra, düzgünce dizilmiş kitap sehpanın tabanını oluşturuyordu; kitaplar dini ikonografiden m odem mimariye kadar değişen bir skaladaydı. Kitapların üzerine de babasının Baltim ore’daki ev ofisinde bulunan bir masanın üzerindeki ağır camı yerleştirmişti.

Edward mobilyaları ve sanat eserlerini dikkatle incele­yerek etrafta dolandı. Yatak odasına yaklaşınca E vie’ye dönüp “Göz atabilir m iyim ?” diye sordu.

“Daha sonra göstereceğim,” dedi Evie göz kırparak. Ed- w ard’la flört etmenin kendisine bu kadar doğal gelmesi ho­şuna gitmişti. Edward ona kendini seksi ve arzulanan biri gibi hissettiriyor, normalde diline dolanan şeyleri rahatlıkla söylemesini sağlıyordu.

“Bana uyar,” dedi Edward ve saatine baktı. “Gitmeliyiz artık. Gideceğim iz yer çok popüler. O yüzden masamızı baş­kasına vermelerini istem iyorum.”

Evie açlıktan ölüyordu. C aroline’la alışveriş gezileri sı­rasında sadece biraz dondurulmuş yoğurt yemeye zamanları

olmuştu.“Demek buz patenine gitm iyoruz?”Edward şaşırmış bir şekilde ona baktı. “Hayır, buz pa­

tenine gitmiyoruz. Ne tuhaf bir soru.”“Boş ver,” dedi Evie onun eline uzanırken. “Hadi gide­

lim .”“Yürüyerek gidebiliriz. Sadece birkaç blok uzakta.” Ed-

37 7

Elyssa Friedland

ward paltosunu giyip Evie’ye de yardım etti.Evie nereye gittiklerini merak ediyor, New York Maga­

zine'de. yeni çıkan Amsterdam Caddesinde bulunan ve önün­den geçerken dışarı muhteşem sarım sak kokuları yayan yeni İtalyan restoranına gittiklerini umuyordu. Oraya gitmek için yanıp tutuşmuştu am a minik, m um lu m asalar ve çalan yu­muşak m üzik tek başına orada pek hoş karşılanm ayacağı hissi uyandırmıştı.

Evie’nin dairesinden güneye doğru birkaç blok yürür­lerken yanlarından geçen taçlı ve kocam an güneş gözlüklü yılbaşı eğlencesine çıkmış gruplan her gördüklerinde kıkır­dadılar. Evie, Edw ard’a kısıtlı b ir bütçeyle Jerom e’un ofisini dekore etme m aceralarını anlatmaya başladı. Gitmek istediği ve tam tersi istikam ette o lan İtalyan restoranını tam am en unutmuştu ve kendini, eldivenli elini sıkıca tutan Edw ard’a bırakmıştı.

“Geldik,” dedi Edward elini Evie’nin koluna koyup onu durdurarak. Durdukları sırada Evie caddeye bakıyordu ve ayaklarının altındaki hintkamışından paspas bir yerlerden ta­nıdık geldi.

“Um arım Fransız yemeklerini seversin. Burası Yukarı Batı Yakasının en iyi yerlerinden biriymiş. Daha önce geldin mi? Adı JA K.”

“Harika,” diye fısıldadı Evie; iştahı, kendine güveni ve neşesi aynı anda kayboluvermişti. Daha ne olduğunu anla­madan içeriye girmişlerdi ve başka bir yere gitmeleri için bir bahane üretm ediğinden kendine lanet ediyordu. Gerçi başka

3 7 8

Aşk Burada Çekmiyor

bir m ekânda da yer bulam azlardı. Jack b ir defasında yılbaşı gecesinin restoranlar için yılın en dolu gecesi olduğunu söy­lem işti. Hatta, akşam sekiz için bir m asa ayarlayabilm ek adına Edw ard’m bir ay önceden rezervasyon yaptırm ası ge­rektiğini de biliyordu. Edw ard’ın öngörüsünü takdir edebil­meyi çok isterdi ama o sırada bulunduğu yerin stresine

kaptırm ıştı kendini.Restoranın kapısı arkalarından kapandığında sanki bir

zaman makinesinden geçmiş gibi hissetti. Jack’in m eşhur dil- balığı filetosundan geldiğini bildiği kızarmış tereyağı ve b i­beriye kokusu ona bir déjà vu yaşattı. Gece yarısından sonra boş bir masada Jack, geceki fişleri incelerken kendisinin de kırm ızı şarap içtiği bir zam ana ışınlanm ıştı. Jack, çıplak ayaklarını m asa örtüsüne koyduğu için onu azarlardı, Evie de crème brulee'rim fazla yanık olduğunu söyleyerek onunla dalga geçerdi. Edward’a bakınca ikisinin de bu ilişkiye geçm­işlerinden taşıdıkları bir sürü yükle girdiklerini düşündü.

M asaları hazır değildi, o yüzden kalabalık barda bekle­diler. Gözlerini, elindeki parlak m or M ontepulciano şarabına dikti; etrafa bakm am ak için her şeyi yapabilecek durum ­daydı. Edw ard kendisine sade b ir Skotch viski ısm arladı; E v ie’nin dikkati bu kadar dağınık olmasaydı onun böyle er­keksi bir içkiden hoşlanıyor olmasını takdir ederdi. Gürültü­nün içinde sohbet etmek için zorlanırlarken Evie m ümkün olduğunda normal ve kontrollü görünm ek için elinden geleni yaptı. Sonunda yerlerine geçtiklerinde Evie, sohbetlerinin azalması sebebiyle strese girdi; bu onlar için bir ilkti ama Ed-

3 7 9

Elyssa Friedland

ward’m söylediği hiçbir şeye odaklanamıyordu. Neyse ki garson gelip onlara mönülerini uzattı. Evie kendininkini bir burka gibi kullanıp gözleri dışında yüzünün tamamını mö­nüyle saklayarak restoranda Jack’e bakınmaya başladı. Or­talarda görünmüyordu. Belki de Dégustation ya da Paris Spice’daydı.

Garson kız, elindeki deftere bir kez bile bakmadan spe­siyalleri saydı. Jack her zaman personelin plats du jour' u ez­berlemelerinde ısrarcı olurdu.

“Son olarak da,” dedi garson, “mönüyle ilgili istekleri­niz ya da sorularınız olursa aşçıbaşımız Jack Kipling de mi­safirlerimizle görüşmek üzere burada bulunuyor.”

Başka bir yerde olmasını beklemek hataydı zaten. Lüt­fen, lütfen, lütfen restorandaki kimse ona hiçbir şey sorma­sın. O da bütün gece mutfaktan çıkmasın ve hatta elektrikli tencerede de elini yaksın.

“Şefle tanışalım mı?” diye sordu Edward. “İlginç olabi­lir. Bize fantastik bir tatlı yapmasını isteyebiliriz.”

“Şey, boş ver. Eminim meşguldür.” Hayatımı mahvet­mekle, diye ekledi kendi kendine.

“Peki o zaman,” dedi Edward biraz hayal kırıklığına uğ­ramış bir ifadeyle. “Sipariş vermeye hazır mısın?”

“Ben size biraz zaman vereyim,” dedi garson; belki de Evie’nin yüzündeki sıkıntılı ifadeyi fark etmişti.

Evie’nin canı sıkılmıştı. Bu ufak bir meseleydi ama şefle tanışma teklifini geri çeviren bir oyunbozan gibi görünmek istemiyordu. O gece Edward’a Jack’le ilişkilerinden bahset-

380

Aşk Burada Çekmiyor

meyi planlamıştı. Ondan sonra da yeni yılı Jack’siz bir şe­kilde kutlayacaklardı; ayrıca Edward’a hayatıyla ilgili bah­setmediği tek bir şey bile kalmayacaktı. Çok mu fazla şey istiyordu? Şimdiyse eski sevgilisinin restoranında telaşlı ve panik haldeyken bunu nasıl atlatacağın] bilemiyordu.

Evie mönüyü inceledi. Yemeklerin çoğu yeniydi ama onun en sevdiği aperatif ve ana yemek duruyordu. Bunlar Jack’in spesiyalleri arasındaydı ve kendi dairesinde Evie’ye sık sık bunlardan hazırlamıştı; özellikle de Evie kendini ke­yifsiz hissettiğinde. Evie’nin onda en çok sevdiği şeylerden biriydi bu. Becerisiyle Evie’nin duyularına hitap eder, taze hazırlanmış waffle' lann kokusuyla onu uyandırırdı ya da ta­vada cızırdayan pastırma sesiyle onu mutfağa çekerdi. Jack, Evie onun yemeklerini yediğinde yüzündeki memnuniyet ifadesini izlemekten hoşlandığım söylerdi. Belki de mesele Evie’nin ruhunu beslemekten ziyade kendi egosunu doyur­maktı. Belki de öyle değildi. Belki de sadece onu mutlu gör­meyi seviyordu. Belki de o yemekleri mönüde o yüzden tutmuştu. Jack bile duygusal biri olabilirdi.

Başka bir garson siparişlerini almak için geldiğinde Evie, “İtalyan pastırmalı, peynirli makarnayla başlayacağım, ardından da levrek istiyorum ama...”

“Yeşil fasulye yerine brokoli mi olsun?” diye sordu gar­son ona gülümseyerek. “Seni görünce masaları değiştirdim.”

“Tasha?” Evie hâlâ bulunduğu ortama inanamaz bir şe­kilde gözlerini kısarak kıza baktı.

“Aynen, benim. Hâlâ burada çalışıyorum. Hâlâ oyun-

381

Elyssa Friedland

culuk peşinde koşuyorum . Law & Order'd a konuşm alı bir rol kaptım ama sadece iki kelimeydi. Am a en azından O yun­cular Dem eği kartımı aldım. Sen neler yapıyorsun canım ?” Tasha’nın bakışları Edw ard’a kaydı.

“Ben iyiyim,” dedi Evie. Sonra da söylediklerinin doğ­rudan Jack’e rapor edileceğini düşünüp “Aslında harikayım. Hiç daha iyi olm am ıştım ,” diye ekledi.

Edw ard’ın, onun bunlan söyleme sebebinden habersiz b ir şekilde gözleri parladı.

“Bunu duyduğum a sevindim. İkinize de mutlu yıllar di­lerim. Afiyet olsun tatlım ,” dedi Tasha ve doğrudan mutfağa yöneldi.

“Vay canına, burada m eşhur birisin,” dedi Edward. “Altı gün boyunca resm im gazetelerde çıkınca ben de kendim i ünlü sanıyordum am a kimse benim siparişim i ezbere bilm i­yor doğrusu.”

“Eskiden buraya çok gelirdim.” En azından bu doğruydu.“O zaman burayı seçtiğime m emnun oldum.” Biraz yak­

laştı. “İlk buluşm am ızdan sonra rezervasyon yaptırdım. Yıl­başını birlikte geçireceğim izi umuyordum.

“Çok düşüncelisin,” dedi; bunun yeterli olmadığını b i­liyordu ama aklına başka bir şey de gelmiyordu.

“O ilk gece sen gittikten beş dakika sonra OpenTable si­tesinden rezervasyon yaptırdım. İyim ser olduğumu söyleye­biliriz.”

“Hı hı,” dedi; yine çok daha iyi bir tepki vermesi gerek­tiğini biliyordu.

382

Aşk Burada Çekmiyor

“Yani, online rezervasyon yaptırmadan yaşamak sorun olm az am a sen intem etsiz nasıl yaşıyorsun? Ya da daha önemli soru: Neden?”

Evie derin bir nefes alıp b ir kez daha Jack ’i kontrol etm ek için etrafa bakındı. “Uzun hikâye.”

“ Sorun değil. Gece yarısına kadar vaktim iz var,” dedi Edward şakalaşırcasm a saatine bakarak. “Top düşünceye kadar bitirmiş olursun herhalde?”

“ Sanırım tam o zam an bitirm iş olurum ,” dedi Evie alaycı bir ciddiyetle. Su bardağına uzanıp koca bir yudum aldı. “Belli bir sebepten ötürü bıraktım ama aslında, en iyi şekilde ifade etmek gerekirse bu perhize devam etmemi sağ­layan bir sürü başka sebep vardı. İdare etmek biraz zorlu ama parmaklarımın inceldiğini düşünüyorum .” Edward ciddi bir konuyu aptalca bir şakayla geçiştirm eye çalışsa buna izin vermeyeceğini bilerek bileklerini esnetti.

“Ben asla yapamazdım. Araştırm a yapmak ve hastala­rım la haberleşmek için sürekli internet kullanıyorum. Sakın yanlış anlama ayrıca bir dolu zaman da harcıyorum. ESPN. com benim baş düşm anım .”

Aslında senin baş düşm anın şu anda mutfakta, çorban için sebze doğruyor, diye düşündü Evie.

“Öyle mi? Yankee Ter mi, M ets mi?” diye sordu konuyu değiştirme fırsatını kaçırmayarak. “Ben Oriole’yi tutuyorum. Camden Yards stadındaki en iyi biber kızartmasını yapıyor­lar. Yüzü, W orcestershire sosuna bulanmış halde açık tribün­den bağıran babası, gözünün önünde belirdi. Şu anda

383

Elyssa Friedland

paniklediğini bilse kızına ne derdi? M uhtem elen şöyle bir şey: “Annenle konuş.”

‘T abii ki Yankee’ler. Sanırım O liv ia’yı gelecek sezon ilk maçına götüreceğim.” İnternet meselesini erteleyerek kızı geçen gün götürdüğü Pixar film inden söz etmeye devam edince Evie rahatladı.

Neden anlatmıyordu ki? Facebook’un zamanını çaldı­ğını, sonunda bulunduğu konumu Four-Square’de paylaşma­nın ya da hayatı b ir fotoğraf kabininde geçiyorm uşçasına Instagram ’da paylaşmanın saçmalığını fark ettiğini anlatabi­lirdi. Baker Sm ith’ten atılması hakkındaki gerçeği bile söy­leyebilirdi. Neden interneti bıraktığına ilişkin Jack’i içerme­yen birçok versiyon vardı ve hepsi de içinde bir parça doğ­ruluk barındırıyordu. Ama Jack inkâr edilemez bir şekilde bu olayı tetiklem işti ve Edw ard’a yalan söylem ek -y a da en azından gerçeği kısmen anlatm ak- doğru gelmiyordu. Ö zel­likle de eski sevgilisi birkaç metre mesafedeyken ve Evie sırf o yakınında olduğu için düşüncelerini bile toparlayamazken. Çünkü aslında görmemesi gereken bir şeyi gördüğü -Ja ck ’in Zeynep’le el ele bir şekilde “evet” derken çekilmiş fotoğrafı- o an bunları tetiklemişti; Evie o anı görmeyi kaldıramamıştı ve kendisini bu değişik yolda buluvermişti.

Evie ve Edw ard’m ilk yemekleri geldiğinde Evie bir an durup bu tanıdık tabağı hayranlıkla izledi; sonra da mükem­mel çıtırlığa sahip makam a ve peyniri yemeye koyuldu. Ba­haratlı ekmek kırıntılarıyla süslenm iş kremsi mozarella peynirinin ve tuzlu İtalyan pastırmasının o tanıdık tadı ağzı-

384

i

Aşk Burada Çekmiyor

nın içinde lezzet patlaması yarattı. Aromatik koku gözlerini yaşarttı. Bu yemeği hatırladığından daha çok özlediğini an­layıp her bir lokmanın tadını çıkardı. Tasha tabaklan almaya geldiğinde tabağı neredeyse p ın l p ın l olmuştu.

“Yemeklerinizden memnun musunuz?”Evie gözucuyla lekeli bir önlük görünce irkildi. Kafasını

kaldırdı ve işte Jack karşısındaydı. Kafasında aşçı şapkasıyla tepesinde dikilen Jack onu b ir yıldan uzun bir süre önceki son görüşüyle aynıydı. Hâlâ yakışıklı, hâlâ kendine güven­liydi ve nemli mavi gözleri de hâlâ içli içli ağlamanın eşi­ğindeym iş gibi görünüyordu. Saçları, Evie’nin hatırladı­ğından biraz daha seyrelmiş gibiydi. Belki biraz da göbeği çıkmıştı. Ona iki yıl önce Jack’in fotoğrafını gösterdiğinde annesi, “Asla zay ıf bir şefe güvenme,” demişti.

“Evet, yem ek harika. Balkabağı çorbası olağanüs­tüydü,” dedi Edward. “Buraya ilk defa geliyorum ama burası hakkında harika şeyler duydum.”

Evie, “Onun kıçını yalamayı bırak! Hayat kurtaran şen­sin,” diye çığlık atmak istiyordu. Ama sandalyesinde oturup huzursuz bir şekilde çatalını çevirip durdu.

“Peki ya siz?” diye sordu Jack Evie’ye dönerek.“Ben ne?”“Yemeğinizi beğendiniz mi?” diye sordu Jack, gözlerini

dikmiş bir şekilde ona bakarak. Edward, bu sohbetin iki ya­bancı arasında geçmediği konusunda tamamen habersizdi.

“İyiydi. Ben de iyiyim. Tasha’ya da söylediğim gibi gayet iyiyim,” dedi Evie. Şimdi Edward’ın kafası karışmış gibiydi.

385

Elyssa Friedland

“Affedersin,” dedi Jack, E dw ard’a dönerek. “Kız arka­daşını bir dakikalığına alabilir m iyim ?”

Edward, yüzündeki şaşkın ifade m em nuniyetsizliğe dö­nüşürken, “Tabii k i,” diye mırıldandı.

“Pardon,” dedi E vie, E dw ard’a ve restoranın arkasın­daki ofisine doğru Jack ’in peşinden gitti.

Kapı arkalarından kapandığında ve baş başa kaldıkla­rında önce Jack konuştu.

“Evie göz kamaştırıcı göründüğünü söylemek zorunda­yım. Seni hiç bu kadar m uhteşem b ir halde görm em iştim . Göz alıcısın.”

“Caroline aldı bu kıyafeti.” Lanet olsun. Aynı hatayı bir saat içinde ikinci kez tekrarlıyorken onun için nasıl bir um ut olabilirdi ki?

“Yani hâlâ para babasıyla beraberler öyle m i?” diye sordu Jack ve Evie, onun arkadaşlarını böyle tanıması karşı­sında hüzünlendi. Biriyle bir geçmiş oluşturmak, bir bakışla ne demek istediğini anlattığın, karşındakinin de tam olarak ne düşündüğünü bildiğin ya da sevgilinin ailesi ya da arkadaşları­nın zayıf yönlerini çözdüğün noktaya gelmek uzun zaman alı­yordu. Yeni birini bunlar hakkında bilgilendirmek o kadar çok çaba gerektiriyordu ki Evie sırf bunu düşününce bile yoruldu­ğunu hissetti. Belki de Edward’a henüz Jack’ten bahsetmemiş olmasının bir sebebi de buydu, yani tamamen yorgunluktu.

Evie hafifçe başını salladı.“Yani elbiseyi o almış olabilir am a onu bu kadar iyi ta­

şıyan kişi sensin.”

3 8 6

Aşk Burada Çekmiyor

“Teşekkürler,” dedi Evie burnu açık topuklularına ba­karak. Nedense Jack’in iltifatları kendisini küçük hissetm e­sine sebep oluyordu; sanki her bir kelim e topuklarından birkaç santim eksiltiyormuş gibiydi. Böyle devam ederse bir hiçlik yığınına dönüşecekti. Yerde sadece bu tasarım elbise kalacaktı.

“Dem ek Tasha hâlâ burada,” dedi Evie sessizliği dol­durm ak için.

“Evet, onun için kötü hissediyorum. Sanınm bana karşı

bir şeyler hissediyor.”Evie yanıt verm edi. Jack ’in ukalalıklarına alışkındı.

Hatta utanç verici bir biçim de bunu hâlâ biraz çekici bulu­yordu.

“Ee, neden buradasın Evie? Pastırm alı m akarnam ı o kadar özlem iş olam azsm değil m i?” Jack bir kaşım kaldırdı.

Pislik. M uhtem elen ona ne kaçırdığını gösterm ek için böyle süslenip püslendiğini düşünüyordu. Evie onun kendi­sini küçük düşürm esine izin vermeyecekti.

“Tabii ki hayır. Erkek arkadaşım bu restoranı seçm iş.” M asada tek başına ve kafası karışmış bir şekilde oturan Ed­w ard’ ı düşündü. Edward onun geleceği, m utlu bir yeni yıla giriş biletiydi; o halde neden geçm işinde tutsak kalm ış bir şekilde Jack’in ofısindeydi? “Ne sipariş ettiğimi nereden bi­liyorsun ki? Gördüğüm kadarıyla Tasha’ya sorm uşsun.” Jack’in iğneli sözüne kendini beğenmiş bir şekilde kaşını kal­

dırarak karşılık verdi.“Hayır, Tasha’ya sorm adım ,” dedi ve sonra işaret par-

3 8 7

Elyssa Friedland

mağını E v ie’nin yüzüne doğrulttu. “Ön dişlerinin arasında pastırm a kalm ış.”

Evie kızararak dilini dişlerinin üzerinde geçirince çıtır çıtır eti hissetti. Pastırm a bir türlü çıkmadı.

“M erak etme çekm ecede kürdan var,” dedi Jack ve onu kolundan tutup masaya doğru çekti. Bir yıldır ilk defa fiziksel tem asta bulunuyorlardı. İşaretparm ağındaki yanığı hissetti.

A caba Jack de tüylerinin diken diken olduğunu fark etmiş

m iydi? B ir film de olsa bu, adam ın kızı dağınık kâğıtların üzerine yatırıp pastırmayı kendi dilini kullanarak çıkaracağı bir sahne olurdu. Evie, bir an için Jack’in de böyle yapaca­ğını düşündü. Am a Jack onu bileğinden tutup gerçekten de bir yığın kürdanın bulunduğu m asaya doğru çekti. Evie kür­dan almak için uzanırken eli gözle görülür biçimde titriyordu.

Jack’in masasındaki çerçeveli fotoğraflara b ir göz attı. Jack ’in, şu an C helsea’de artık kapanm ış olan b ir Am erikan kafesi olan ilk restoranı önünde babasıyla birlikte çektirdiği fotoğrafının yanında karısıyla onun büyük ihtim alle Tür­

k iye ’deki düğün yem eğinde çekilm iş b ir resm i vardı. E vie’nin Facebook’ta gördüğü karenin daha profesyonel bir

versiyonuydu.“O Zeynep,” dedi Jack, Evie’nin bakışını fark ederek.Evie ona bakm aktan kaçındı. Jack, E vie’nin, evli oldu­

ğunu bildiğinden haberi yoktu; o yüzden de şaşırm adığını

belli etm ek istemiyordu.“Aslında burada olmak çok kom ik,” dedi Jack. Gerçi şu

an içinde bulundukları durumun uzaktan yakından komik bir

388

Aşk Burada Çekmiyor

yanı yoktu. Jack’in m ahvettiği arka arkaya üçüncü yılbaşını yaşıyordu ve güya bu defakini mutlu bir şekilde geçirecekti. “Geçen yıl seni çok düşündüm . Yani evlendiğim den beri.” Evie, şaşkınlıkla arkasına dönm eyince ya da yere yıkılm a­

yınca da ekledi: “Artık evliyim. İnanabiliyor m usun?”“Aferin sana,” diyebildi ancak. Zaten bildiği şeyin ca­

nını bu kadar acıtacağını tahm in etmiyordu. İçgüdüleri ona bu ofisten derhal çıkıp gitmesini ve Edvvard’m yanına döne­rek dişleri arasında pastırm a olan bir kızda olabilecek bütün haysiyetini korum alıydı. Am a m erak onun için her zam an gururdan daha kuvvetliydi.

“Bu konuda fikrini değiştirdiğine şüphe yok,” dedi so­nunda ona bakarak. “Nasıl gidiyor?”

Jack, E vie’nin yüzüne bakm am ak için bakışlarını uzak­larda bir yere dikti. Bunun utançtan, acımadan ya da suçlu­luktan mı kaynaklandığını bilemiyordu.

“Sanırım ilginç gidiyor. İyi, kötü, eğlenceli, yorucu falan filan.” Şifreli yanıtlar konusunda ödül almak niyetin- deydiyse Evie ona derhal bir m adalya vermeye hazırdı.

“Anlıyorsun değil m i?” diye sordu Jack.

Hayır, anlam ıyorum , diye düşündü. “Tabii ki,” dedi.“Yolda bir bebek falan var m ı?” diye sordu sonra da ger­

gin bir şekilde gülerek.“Yo, yo, hayır,” dedi Jack çabucak; Evie tam rahatla­

mıştı ki, “Yani en azından şim dilik,” diye ekledi.“Eh, tebrikler.” Jack’in bildirisine rakip olacak bir şeyler

söylem ek isterdi. Bir nişan. Hamilelik. Terfi. Ama aklına hiç-

389

Elyssa Friedland

bir şey gelm edi. “Ben de artık Baker Sm ith’te çalışm ıyo­rum ,” dedi en azından konuyu değiştirerek.

Jack gerçekten de şaşırm ış görünüyordu. Jack ’in onu düşündüğünü, yeni erkek arkadaşlarıyla fotoğraflarına bak­tığını ya da hukuk firmasının sitesine girip ortak olup olm a­dığını kontrol ettiğini hayal ettiği tüm o zam anlar hayalden ibaretmiş.

“Bir süre önce ayrıldım ,” dedi. “Şimdi tamamen farklı bir kariyere odaklanıyorum .”

“Senin için sevindim Evie,” dedi; insanlara ön adlarıyla hitap etme konusunda eğitim almış bir politikacı gibiydi. “Ne yapıyorsun şim di?”

Bir parçacık dürüst olsa Jack’e dairesinin hemen oradaki çok küçük bir şirkette kaldırım mühendisliği yaptığını söy­lerdi. Am a kendini de şaşırtarak şöyle yanıt verdi: “Dekora­törüm. Firm am ın adı da ‘M anhattan M aison’” . Bu da nereden çıkm ıştı? Önceden düşünm eksizin böylesine güzel b ir isim uydurduğu için kendini içten içe tebrik etti.

“Bu harika. Benim zavallı dairemi ha bire düzenlediğini hatırlıyorum. Aslında JAJCı da yeniden tasarlamaksın. Biraz yenilem e gerekebilir.”

“Kesinlikle gerekir.”“Ah, öyle m i?” dedi Jack; aslında restoranının herhangi

bir yardım a ihtiyacı olmadığını düşünüyor gibiydi. “Aklında ne gibi değişiklikler var?”

“Yani halının m odası geçm iş, aydınlatm a arm atürleri çok sıradan ve sandalyelerin kumaşı da sentetik gibi görü­

3 9 0

Aşk Burada Çekmiyor

nüyor,” dedi Evie; sesi her bir eleştiriyle daha meydan oku­yucu bir tona bürünmüştü.

“O halde tamam. Bana yardım edeceksin. B ir toplantı ayarlam ak için yarın sana e-posta atarım .”

Evie bir yanıt bulmaya çalıştı. “Yani ben aslında resto­ranları yani ticari mekânları tasarlam ıyorum henüz. Ona da yakında başlayacağım elbette.”

“Eh, eğer ilgilenirsen beni nerede bulacağını biliyor­sun.” Jack göz kırptı ya da en azından Evie onun böyle yap­tığını düşündü. Çünkü o sırada ayak parmaklarına bakıyordu.

“Artık randevuna dönmen gerekiyor öyle değil mi? En azından on dakikadır buradayız,” dedi Jack saatine bir göz atarak. Parlak ve som altından gibi görünen saati belki de Z eynep’in çeyizinden bir parçaydı.

“Evet, evet, aynen. Edward bekletilm ekten nefret eder.” Jack’in, onun ilk buluşmasında olmadığını, Edw ard’ı gayet iyi tanıdığını düşünmesini istemişti. Oysaki tek yaptığı Ed­ward’ı gıcık bir tip gibi göstermek olmuştu. Aslında onu özle­diğini ve masaya geri dönmek istediğini söylemiş olmalıydı.

“Eh, o zaman gitsen iyi olur. Mutlu yıllar.”Jack, onun için kapıyı açtı. Evie, Jack’in rafındaki bir

kitaba gözü takılınca duraksadı.“Bu hâlâ sende m i?” dedi parm ağını kitabın sırtında

gezdirirken: “Yahudi Bir Annenin Sırlan: Ruhu Besleyen ve Sindirim Sistemini Rahatlatan Tarifler.” B ette’nin E vie’ye hediyesiydi. Tariflerin dörtte üçünde kuru erik vardı. Jack, kitabı E vie’nin dolabına tıkılm ış bir şekilde bulduğunda

391

Elyssa F riedland

almak için ısrar etmişti. Hayatında gördüğü en komik şey ol­duğunu söylemişti.

“Bana seni hatırlatıyor. Birlikte harika zamanlar geçir­dik.” Jack hafifçe onun dirseğini sıkıp bariz bir şekilde önemli bir konuşmayı bitirmeleri gerekiyormuş gibi, “Sana yann e-posta atarım,” dedi. “Hayır, en iyisi ara,” demek üze­reydi ki Jack ofisine dönmüştü bile.

“Her şey yolunda mı?” diye sordu Edward, Evie masaya geri döndüğünde. “Seni merak etmeye başlamıştım.”

“İyiyim. Bunun için çok üzgünüm,” dedi Merlot kade­hini kafasına dikti ve Tasha’yı çağırmak için kafasını çevirdi; kızın gelmesi Evie için fazla yavaştı.

“Tash, içkimin tazelenmesi gerek,” dedi bardağını işaret ederek. “Hemen.”

“Oldu bil canım,” dedi kız ve bara doğru fırladı.“Bu da neyin nesiydi böyle?” diye sordu Edward.İşte başlıyoruz.

392

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

“Bu resto ran ın şefi ve sahibi olan Jack K ip ling ,” dedi

Evie bakışlarını E dw ard ’dan ayırm adan “benim eski sevg i­

lim . O nunla geçen aralık ta ayrıldık. O şim di ev li.” K om iler­

den ya da güven ilm ez şarap g arson larından b iri d uyup da

Jack ’e yetiştirm esin diye E dw ard ’a yaklaştı. “ İnterneti b ırak­

m am ın b ir sebebi de o. F aceb o o k ’ta düğün fo toğ rafla rına

rastlad ım . B ana her zam an ev liliğe inanm adığın ı söylerd i.

B izim ilişkim iz b ittikten altı ay sonra da başka b irin in kocası

olm uştu. B unu gerçekten zor atlattım . G örebileceğin üzere.”

“Vay canına,” dedi Edw ard sandalyesinde kım ıldanarak.

“B öyle bir şey tahm in e tm em iştim .” D ikkatsiz bir b içim de

tereyağı sürdüğü ekşi m ayalı yuvarlak ekm eği sepete geri b ı­

raktı.

“Aslında dahası var,” dedi Evie. “Tabii duym ak istersen.”

“D evam e t,” dedi E dw ard içkisine uzanarak. B ardağını

kald ırd ığ ında buz küpleri sertçe b irb irlerine çarp tı; bu çatırtı

393

Elyssa Friedland

E vie’ye sem bolik olarak, sonunda Edw ard’a kalbini gerçek­

ten açışının sesi gibi gelmişti.

“ İşimi de internette çok zaman geçirdiğim için kaybet­

tim. B lackBerry’m iş sebebiyle adeta elime yapışm ış gibiydi;

sonra da çok fazla e-posta gönderdiğim için işten atıldım .

Çok ikiyüzlü bir davranıştı.” Evie bunu söylerken bile ken­

dini kandıram ıyordu. Bağım lılığı yüzünden Baker Sm ith ’i

suçlayamazdı. Sürekli internette gezinm e, bir şeyleri kaçır­

maya olan takıntısı tam am en onun problemiydi. “Neyse, bu

da interneti bırakm am için bir başka işaretti.”

Edward başıyla onayladı ama tek kelime etmedi. Evie

bunu, devam etmesi, her şeyi anlatması için bir işaret olarak

aldı. Baker Smith kısmını Edw ard’in anlayacağından emindi.

Onu asıl endişelendiren, hikâyenin Jack’le ilgili kısmıydı; bu

yüzden de dikkatli b ir şekilde anlatmaya başladı.

“Jack’i tanıdığımı düşünüyordum. Birlikte iki harika yıl

geçirmiştik. Açıkçası onun evliliğe nasıl ikna olduğunu hâlâ

anlayabilm iş değilim am a bunun bir önem i yok. Belki de

Zeynep seksi bir tannça falandır.” Evie ortamı neşelendirmek

için sırıtmaya çalıştı. “Fotoğrafta gayet esnek görünüyordu.”

“Zeynep m i?”

“Jack’in kansı. Türk bir kız.”

“Bak Evie, hepim izin eski sevgilileri var. Benimkini de

biliyorsun. Asıl soru onun için hâlâ bir şeyler hissedip his­

setm ediğin.”

394

Aşk Burada Çekmiyor

O sırada Tasha, su lannı tazelem eye gelmişti. Evie dü­

şüncelerini toparlam ak için bu fazladan birkaç saniyeyi de­

ğerlendirdi.

“H issetm iyorum ,” dedi elinden geldiğince ikna edici ol­

maya çalışarak. Edw ard’m elini tutm ak için uzandı. “İlk bu­

luşmamızdan beri bulutların üzerinde yürüyorum. Bu geceyi

nasıl iple çektiğimi tahm in bile edem ezsin.”

“Duymam gereken tek şey bu,” dedi Edward onun elini

sıkarak, sonra da E v ie’nin parm ağındaki yüzükle oynamaya

başladı. Evie onun rahatlayarak eski haline döndüğünü fark

edebiliyordu.

“Onca restoran içinden bunu seçiyorum ,” diye devam

etti yenik düşmüş bir ifadeyle gülerek. “ Herhalde bu şehirde

on bin tane falan restoran olsa gerek am a biz buraya geliyo­

ruz.”

“Aslında on sekiz bin tane,” dedi bir ses tepelerinde.

“Size kendim servis yapma imtiyazını kullanm ak isti­

yorum sorun olm azsa,” dedi Jack ve E dw ard’ın önüne ağır

ateşte pişmiş pırasayla, dumanı üstünde bir kızarm ış tavuk

tabağı bıraktı. “Levreğin birazdan çıkar Evie. Onun için ha­

zırladığım özel sos hâlâ koyulaşıyor. Sos şefim birazdan ge­

tirir.”

“Teşekkürler,” diye m ırıldandı göz tem asından kaçına­

rak. Böyle aralarına girm esine inanam ıyordu. Tanıdığı

Jack’in seviyesinin altında bir şeydi bu.

395

Eîyssa Friedland

“Az evvel kız arkadaşını o şekilde çaldığım için affe­

dersin. Kendimi düzgünce tanıtayım,” dedi Jack, elini Ed-

vvard’a uzatarak. “Jack Kipling. Sanıyorum sen de Evie’nin

bu geceki ahbabısın.”

Ahbap mı? Evie’nin tüyleri sinirden diken diken oldu.

Jack sanki Edward paralı bir eskortmuş gibi söylemişti bunu.

“Edward Gold,” dedi onun elini sıkarak. “Evie de şimdi

senden bahsediyordu.”

“Tek kelimesine bile inanma,” dedi Jack hınzır bir te­

bessümle. Samimi bir diyalogdansa bir film repliği gibiydi

ve Evie bütün bu saçmalıklardan rahatsız hissetti.

“Ee, Edward Gold, faturalarını nasıl ödüyorsun baka­

lım?” diye sordu Jack; ses tonunda onun bir restoran sahi­

biyle boy ölçüşemeyeceği iması okunuyordu.

“Bir cerrah,” diye araya girdi Evie. “Bu yıl babaanne­

min kanserini iyileştirdi.”

“Yani, onu ‘iyileştirdiğimden’ emin değilim ama eve,

tümörü aldım,” diye araya girdi Edward, sinir bozucu bir dü­

rüstlükle.

“Aferin dostum,” dedi Jack Edward’in sırtına yavaşça

vurarak. Uzun, san bir atkuyruğu olan dinç bir şe f yanlannda

belirerek Evie’nin tabağını önüne koydu. “Teşekkürler Ari-

anna,” dedi Jack; bütün kadın personeliyle konuştuğunda ses

tonu her zaman bir ölçü lütuf, iki ölçü flört barındırırdı.

“Evie, JA K’ı yeniden dekore etmeyi kabul etti. Umanm

396

Aşk Burada Çekmiyor

yakında detayları konuşuruz,” dedi Jack; Edward masada

bile yokmuş gibi bakışlarını Evie’ye kenetlemişti.

“Öyle m i?” diye sordu Edward ve Evie’nin omuzları

yine gerildi. Kafasını “hayır” anlamında salladı ama her iki

adamın da bunu fark ettiğinden emin değildi. Ses telleri onu

terk etmişti.

Jack masum bir şekilde gülümsedi. “Sanırım detaylarda

anlaşmamız gerekecek. Ama yeni işi sebebiyle de bunun ha­

rika bir fırsat olmaması için bir sebep göremiyorum.”

Evie tavana yükselen duman bulutunun içinde kaybol­mayı umarak başını tabağına eğdi. Ama elbette ki böyle bir

kurtuluşu olmayacaktı.

“Eh, bırakayım da huzur içinde yemeğinizin tadını çı­

karın,” dedi Jack. “Bu gece bir sürü masaya uğramam gere­

kiyor. Her yerin dolu olduğu restoranı işaret etti.

“Evet, bizim de gitmemiz gereken bir parti var zaten,”

dedi Evie, Jack’e ayak uydurmak için.

“Öyle mi?” diye sordu Edward; kızgınlığı şaşkınlığını

bastırıyordu.“Evet, sana söylemedim mi?” dedi Evie masum bir şe­

kilde. “Neyse, hoşça kal Jack.”

“Mutlu yıllar Evie,” dedi ve yanağına ufak bir öpücük

kondurdu. Bir kez daha Edward’a elini uzatıp, “Onu elinden

kaçırma,” dedi.

Senin yaptığın gibi mi? Evie şaşkına dönmüştü.

397

Elyssa Friedland

“Bu parti de neyin nesi Evie?” diye sordu Edward, Jack

onlardan uzaklaşınca.

“Ah, onun bir an önce gitmesi için uğraşıyordum,” dedi

Evie ikna edici olmayı umarak. Edward’m ona JA K ’ı yeni­

den tasarlaması ya da sözüm ona ‘yeni iş i’ hakkında hiçbir

şey sormadığını fark etti.

Jack yanlarından ayrıldıktan sonra Evie ve Edw ard’m

yem ek sohbetleri tam am en bozulm uş değildi am a her za­

manki doğal ritminden yoksundu. Evie onun söylediği pek

çok şeye, “hı hı” diyerek karşılık vermiş, Edward da gam ze­

sini pek göstermemişti. Evie bu yüzden çok endişelenme-

meye çalıştı. Jack’ın dışında, nötr bir bölgede Edward’la eski

hallerine döneceklerdi.

Bundan sonra geçen bir saatte, Evie ve Edward ana ye­

meklerini ve lüks porsiyonlardaki tiramisu ve milföy tatlıla­

rını yerken Jack konuklarla tokalaşarak, alevli yemekleri

yakarak ve müdavimlerle kadeh tokuşturarak restoranda do­

landı. Evie yan m asadakilerin saatin on bir olduğunu söyle­

diklerini işitti. Zeynep’in gelip gelmeyeceğini merak ediyor­

du. Acaba şimdi neredeydi? Şehir m erkezinde’ göz kam aştı­

rıcı yabancı dostlarıyla birlikte şampanyasını mı yudumlu-

yordu? Kendilerini izleyen bakışların altında Jack’e öpücük

vermek için gece yansında burada olacak mıydı? Evie bu ka­

dını canlı canlı görmek istiyordu. Jack’in kendisine baktığını

hisseden Evie saçlannı geriye atıyor, şarap kadehini şuh bir

398

Aşk Burada Çekmiyor

şekilde dudaklarına değdiriyor, ensesi acıyıncaya kadar içten

kahkahalar atıyordu. Jack’in yan masada olduğunu fark edince

hiç kendisine uygun olmayan bir biçimde tatlısından bir kaşık

alıp Edward’in ağzına bile tıkmıştı. Edward, Evie’nin bu ilgi­

sini nasıl değerlendireceğini bilemiyor gibiydi; şaşkınlık, gurur

ve endişe karışımı hisler okunuyordu yüzünden.

“Sanırım artık gitm eliyiz,” dedi Edward tatlı tabaklan

kaldınldığında. Edw ard’in hesabı ödediğini bile fark etme­

mişti. Edward paltolannı aldı ve gitmelerine itiraz etmesine

veya son bir kez Jack’i görmesine fırsat bırakmadan onu dı-

şan çıkardı.

Dışarıya çıkınca soğuk hava, yüzüne bir kamyon gibi

çarpıverdi. Sokak ışıklan süzülen boyalar gibi görünüyordu

ve destek almak için Edw ard’in koluna girdi. Şarap onun

hakkından gelmişti. Taksiye bindikleri sırada Dick Clark ve

onun toplannm düşmesinden bahsederek saçmalıyordu.

Evie, alnını evinin kapısına yaslayarak anahtarı kilide

sokmaya çalıştı. Edward anahtan onun kararlı ellerinden alıp

kapıyı kolayca açtı Evie içeri girdiklerinde ne olacağını ger­

çekten bilmiyordu. İlişkilerine, Evie’nin yeni yılı karşılaya­

caklarını hayal ettikleri biçimde mi devam edeceklerdi yoksa

JA K ’a vardıklarından beri hissettiği sismik kayma gerçek

miydi? Kanepeye yığılıp kafasını kadife kırlente gömerken

doğru düzgün düşünmeyi beceremiyordu. Ne geceydi ama.

“Işıklar nerede Evie?” Edward’in duvarlara hafifçe vur-

399

Elyssa Friedland

duğunu duyabiliyordu. Eğer yanılmıyorsa, sesinde daha önce hiç duymadığı bir soğukluk vardı.

“Giriş kapısının sağında,” diye mırıldandı. Belki de hâlâ geceyi düzeltmenin bir yolu olabilirdi. Biraz müzik koyar, en sevdiği, şeftali rengi geceliğini giyer, Edward’a yatağına

götürebilirdi.“Tam oradayım,” dedi Edward. Onun elektrik düğme­

sini açıp kapadığını duyuyordu.

Evie ağır ağır ayağa kalktı. Sarhoşluktan, sarhoşluk er­tesi sersemliğe olan yolculuk başlamıştı bile. Kaya kadar şiş­likler ensesine yerleşmişlerdi. Hiçbir kası işlemiyordu; sanki alkolden annıncaya dek grevde gibilerdi.

Evie elektrik düğmesini açtı. Hiçbir şey olmadı. Birkaç kez daha açıp kapadı ama oda siyah bir tuval gibi kalmaya devam etti.

“Üzgünüm, ne olduğunu bilmiyorum. Paravanın orada bir düğme daha var,” dedi. “Büyük fotoğrafın yanında. Onu denesene.”

Yatak odasının hemen dışında, Fransız şarkıcı Edith Pi­af” m eski bir fotoğrafı asılıydı. Evie onu bir yıl Önce, Jack’le Paris’e yaptıkları gezi sırasında, şehrin dışındaki antikacıları gezerken bulmuştu. Bu tatil, ilişkilerinde bir dönüm nokta­sına işaret ediyordu. Başlarda Evie her şeyin harika olduğunu düşünüyordu. Gerçekte bildiği şeyi boş verip Jack’in kendi­sine Paris’te evlenme teklif edeceğine inanmıştı. Versailles

400

Aşk Burada Çekmiyor

ya da Eyfel Kulesi’ndc diz çökerken hayal ediyordu onu. Jack’in onu daha da şaşırtmak için yüzüğü çıkardığında ev­liliğe ilişkin bütün dediklerinin aslmda yalan olduğunu söy­

lediği bir fantezi kurmuştu.Ama Edith PiaFın o güzelim siyah-beyaz fotoğrafını

buldukları antikacıya girdikleri gün gezileri bitmek üzereydi ve Jack evlenme teklif etmemişti. Aslında Evie çok dikkatli seçilmiş anlarda bu konuyu birkaç kez açmaya bile çalış­mıştı. Güneşli bir günde Tuileries’de dondurma yiyerek ge­zinirlerken şöyle bir değinmişti. Sonra da yataktaki, bir striptiz ve becerikli bir oral seksi de içeren olağanüstü per­formansından sonra bir kez daha açmaya çalışmıştı. Ama ge­leceklerinden bahsettiği her seferinde Jack onu kabaca tersleyip, “En iyisi gezimizin tadını çıkaralım,” tadında bir şeyler söylemişti. Kalbi kınlan Evie, gezilerinin son gününde keyifsiz bir havadaydı ve Jack, PiaFın fotoğrafının ücretini ödemeye gittiğinde Evie, onun elini uzaklaştınp kendisi öde­

mekte ısrarcı olmuştu.“Ne gerek var ki?” demişti ters bir şekilde. “Evli falan

değiliz ne de olsa.” Jack cüzdanım pantolonunun cebine geri koyup Evie kredi kartım çıkarırken hiçbir şey dememişti. Bir sürü acı dolu anıyı çağnştırsa da resmi çok sevdiği için Evie onu duvardan indirmemişti.

“Güzel fotoğraf,” diye seslendi Edward.Daha ziyade iç burkucu, diye düşündü Evie.

401

Elyssa Friedland

“Evie bu da çalışmıyor. Belki de binada elektrikler ke­

siktir,” dedi.

“Öyle olmalı,” dedi Evie. D iyafona bastı. “Elektrikler

mi kesik?”

“Hayır Bayan Rosen. Elektrikler kesik olsaydı diyafonu

kullanam azdık.”

“Benim evim kapkaranlık ama o yüzden kapıcıyı yukarı

gönderebilir misin lütfen?”

“Bu gece yılbaşı. Kapıcı izinli,” dedi kapı görevlisi se­

vimsiz bir ifadeyle.

Edward yanm a gelip elini onun om zuna koydu. “Evie

sorun değil. Yarın hallederiz.”

Yann hallederiz. Bu sözler zihninin içinde yankılandı.

“Ne kâbus ama,” diye sızlandı Evie. Saat 23.43’tü. Ko­

modinin üzerindeki m umu yakarken aklında Fiona A pple’ın

Shadowboxer şarkısının sözleri yankılandı: Bir zamanlar ate- şimdin, şimdi beni yakıyorsun. Lanet olsun Jack. Ekose p i­

jam alarına uzandı.

“Yann elektrik şirketini arayıp ne olduğunu öğrenirsin,”

dedi. “Bir hata olduğuna eminim. Sonuçta faturanı ödememiş

olam azsın.”

Bunu bir an düşününce en son ne zam an bir elektrik fa­

turası ödediğini hatırlayamadı.

“H aklısın ,” dedi Evie. “Sanırım uyum am lazım. Be­

nimle birlikte kalır m ısın?”

4 0 2

Aşk Burada Çekmiyor

* ♦ *

Sabahın ilk ışıklan onu acım asızca vurdu. Güneş, pen­

ceresinden büyük bir güçle sızıp uyum asını ve dün gece hiç

olm am ış gibi davranm asını im kânsız kılıyordu. Yanında

yatan adam a dikkatle baktı. B eraber kaldıklan ilk gece hiç

de plana uygun ilerlememişti.

Tişörtü ve boxer şortuyla yatan Edward yatakta son de­

rece rahat görünüyordu. Çenesindeki ve dudağının üstündeki

sert kıllar çıkmıştı ve gölgeler onun daha haşin görünm esine

sebep oluyordu. A klının içinde hem encecik onu ve Jack ’i

karşılaştırdı. Edward kesinlikle klasik anlamda daha yakışık­

lıydı ama Jack’te, E vie’nin kendine bile açık açık itiraf ede­

meyeceği bir karizm a vardı. Dün gece onu gördüğüne hâlâ

inanamıyordu.

“Günaydın,” dedi Edward, Evie yatakta kımıldanm aya

başladığında.

“Sana da günaydın,” dedi Evie. Edw ard1 ın yatakta ha­

reketsiz yatışında güven verici bir şeyler vardı. Eğer kaçıp

gitmeyi planlıyorsa bile Evie bunu kestirem iyordu.

“Rüya olup olmadığını anlam ak için soruyorum: Elek­

triğim yok değil m i?” diye sordu Evie.

Edward ona doğru dönüp kafasını eline yasladı; böylece

aynada birbirlerine bakıyorm uş gibiydiler.

“Korkarım ki hayır. B ir saat önce kalkıp kahve yapmak

403

Elyssa Friedland

istedim ama elektrikli kahve makinesi ve buzdolabından

m ahnım kalmış sütün önemli bir soruna işaret ettiğini fark

ettim.”

Evie inledi. Dün gece buzdolabındaki ve buzluktaki yi­

yeceklerin bozulacağını düşünm emişti bile. Neyse ki tek

kaybı süt, donmuş waffle ve bir kutu da Han’ın Mutlu Şar­

küterisi’nden aldığı yumurta salatasıydı.

“Dün gece eski sevgilini gördüğümüze inanamıyorum.

Hem de benim seçtiğim restoranda. Nasıl bir şans ki bu?”

Edward bacaklarını yataktan aşağı indirip kıyafetlerine uzan­

dı. Evie bunun iyi bir işaret olmadığını düşünüyordu.

“Çok çılgındı,” dedi Evie ve Edward gömleğini giyme­

den önce hafifçe sırtına dokundu. “Am a bir daha oraya git­

m eyiz olur biter. Dediğin gibi gidilecek on sekiz bin tane

restoran var.”“Aslında onu Jack söyledi,” dedi Edward ona bakmak

için arkasına dönerek. “Bak Evie, yersiz bir şey söylüyorsam

affedersin ama bence onunla aranızda bitmemiş bir şeyler

olabilir.” Gömleğini kollarına geçirdi ve pantolonunu giymek

için doğruldu.Evie itiraz etmek istedi. Edward’a Jack’le işinin bitti­

ğini, kendi ilişkilerine devam etmeye gayet hazır olduğunu

söylemek istedi. Ama kafasının içinde, Jack’le konuştukları

her kelimeyi tekrar tekrar düşünürken, kendisini özlemiş ol­

duğuna dair işaretler ararken ve onu neden ofisine çağırdığını

4 0 4

Aşk Burada Çekmiyor

merak ederken bunu ikna edici bir şekilde yapmak çok zordu.

Onu etkilemek için yeni bir şirket açtığını uydurmuş, başka

bir partiye gideceklerini söylemişti. Edward bu davranışla­

rına şahit olmuştu. Evie’yi çözümlenmemiş hisleri olmakla

suçlamasın da ne yapsındı? Ama asıl sorun, Edward’la iliş­

kilerinin bu boktan durumdan sonra nereye gideceğiydi.

“Bütün olanlar yüzünden gerçekten üzgünüm .” O an

söyleyebildiği en iyi şey buydu.

“İlginç bir geceydi.” Edward eğilip onu yanağından

öptü. “Elektrik meselesinde bol şans.” Evie, “ Yarın hallede­riz" e ne olduğunu merak etti.

“Teşekkürler. Yakında konuşur muyuz?” dedi Evie se­sinin sekiz oktav tizleşmesinden nefret ederek.

“Tabii ki,” dedi Edward yatak odasının kapısından el

sallayarak.

Evie giriş kapısının kapandığını duyunca “Ahhh” diye

bağırdı. Yeni yıl korkunç başlamıştı.

Con Ed’e ait bir fatura bulmak için bütün dolap ve çek­

meceleri didik didik ettikten sonra komodininin derinlikle­

rine gömülü, yeni hesabının aktivasyonunu teyit eden bir

mektup buldu. Fonda, Donna Sum m er’ın Bad Giriş şarkısını

dinlediği, ona işkence gibi gelen on dakikanın ardından müş­

teri ilişkileri görevlisi sistemlerinin çökertildiğini ve herkesin

kayıtlı kredi kartı bilgilerinin kaybolduğunu açıkladı. Elek­

triği, son üç aydır faturalarını ödemediği için kesilmişti.

405

Elyssa Friedland

“Neden ödeme bilgilerimi almak için beni aramadınız? Önceden uyarabilirdiniz,” diye diretti Evie.

“Hanımefendi, dosyanızda bize telefon numaranızı ver­meyi özellikle reddettiğiniz yazıyor. Size e-posta yoluyla ulaşmamızı istemişsiniz.”

“Anlıyorum,” dedi Evie sinerek.“Hanımefendi peki size postayla gönderdiğimiz mek­

tupları almadınız mı?”Mektuplar mı? Ivır zıvır şeylerle birlikte onlan da çöpe

atmış olmalıydı. Dairesinde ışıkların yanması için daha önce gelen hiçbir zarfı açması gerekmemişti. Belki internet hiz­meti de yoktu. Hiçbir fikri yoktu. Sadece altı ay önce bir in­ternet kesintisi onu sinyal bulmak için çatı katına kadar çıkarırdı. Şimdiyse hiç etkilenmiyordu bundan.

“Komşum mektuplarımı çalıyor. Elektriğimi tekrar aça­bilir misiniz?”

Evie, görevliye kredi kartı numarasını verdikten daki­kalar sonra ışıklar titreşerek yandı. Rahatlamış bir şekilde al­kolden kalanları emmesi için karbonhidrat bulma arayışıyla mutfağa gitti. Şansına, tezgâhın üzerinde bir İngiliz keki buldu. Kekini çiğneyerek evde köşe bucak dolanırken buraya ilk taşındığı günü düşündü.

Paul oradaydı. Columbia Hukuk Fakültesi yurt odasındaki eşyalarını, yeni kiraladığı daireye, bugün hâlâ evim dediği yere taşımasına yardım ediyordu. Momingside Heights’te inekle-

406

Aşk Burada Çekmiyor

yerek geçirdiği üç uzun yılın ardından Evie Yukarı Batı Ya- kası’na taşınıyordu sonunda; “gerçek” M anhattan’a duvarda hukuk diploması, sofistike bir işi, harika arkadaşları ve yir­mili bir şeyler kulübünde üyeliği bulunan bekâr bir kız olarak gelmişti. Yeni konutunun kapı eşiğinde olasılıklarla birlikte duruyordu ve Paul onun hayatının bir sonraki bölümüne geç­mesine yardım etmek için yanındaydı. Evie onu George’a ayarladığı için karşılık olarak yapıyordu bunu; o zamanlar Paul onun için hâlâ “bugüne kadar gördüğüm en seksi vü­cuda sahip adam” diyordu. Şimdiyse, George en fazla birkaç kilo almış olmasına rağmen ondan “Bay Aşk Simidi” diye söz ediyordu. Bir yandan bütün bunlar ışık yılı kadar uzak­taymış gibi gelse de bir yandan da birebir aynıymış gibi ge­liyordu: Yine kendini bir yol ayrımında bulmuştu.

Taşınma günü çok yorucuydu. Yeni kanepesine serilip gözlerine bir mutfak havlusu koyduğunu hatırlıyordu. Paul hâlâ etrafta koşturuyor, tabaklan raflara diziyor, kıyafetlerini (haklarında bol bol yorum yaparak) asıyordu. Delicesine sıcak bir gündü ve her ikisi de terden sınlsıklam olmuştu. Bi­nanın emlakçısının söz verdiği güçlü klima nedense kendisini pek gösterememişti.

“Şimdi de kablolu televizyonunu, internetini ve elektri­ğini bağlatmalıyız tamam mı?” dedi Paul.

Evie sadece inleyip Paul’a kira sözleşmesiyle birlikte gelen birkaç kâğıt uzatmıştı.

407

Elyssa Friedland

“Ben mi yapayım yani?” diye sordu Paul inanamaz bir

şekilde.“George,” demişti Evie sadece; onun neden burada ol­

duğunu hatırlatmak istemişti.“İyi,” diye homurdandı Paul ve işe koyuldu. “Ama Ge­

orge yüzünden yapmıyorum. Sen harika bir dost olduğun ve

seni sevdiğim için yapıyorum.”Bu anı içini acıttı.Bir anda Paul’u görüp kollarım onun boynuna dolama

ve bebek haberine orta şekerli bir tepki verdiği için samimi bir özür dileme ihtiyacı duydu. Maya’yla hâlâ tanışmamıştı. Edward meselesi raydan çıkmış olabilirdi ama bu bugün başka bir yanlışım düzeltemeyeceği anlamına gelmiyordu.

Telefonuna uzandı.“Paul, ben Evie. Bana kızgın olduğunu biliyorum ama

seni gerçekten çok özledim ve bebekle tanışmak istiyorum. Oraya geliyorum.” Pişman olduğunu belirten bir e-posta atmak milyon kez daha kolay olabilirdi, ama tek taraflı bir konuşma sadece kaçamak bir özür olabilirdi. Paul’un özrünü kabul edip etmeyeceği ise başka bir konuydu. Arkadaşı yüz yüze bir özrü hak ediyordu.

Evie paltosunu kapıp bir taksiyle şehir merkezine yö­neldi. New York şehrinin sokakları 1 Ocak günü tam bir kalp kırıklığı tablosuydu. Bekârlar dün geceki parti kıyafetleri içinde başları önlerine eğik bir şekilde şimdiden yeni yıl ni-

408

Aşk Burada Çekmiyor

yetlerinin en başındakileri bozdukları için kendilerine söy­lenerek caddelerde yürüyorlardı. Bu niyetler şunlardı:

1) İçkiyi azalt;2) Tek gecelik ilişkiler yok;3) Her gece sekiz saat uyku uyu;4) Her sabah egzersiz yap.Çiftler de keyifsiz görünüyorlardı; geç kahvaltılarını ne­

rede edecekleri konusunda tartışıyor ya da zorunluluktan ka­tıldıkları yılbaşı partisindeki diğer konukların dedikodularını yapıyorlardı. Restoranlar hariç neredeyse her yer kapalı ol­duğundan şehirliler boş zamanlarıyla, tıka basa yemek yemek ve hayatları hakkında çokça düşünmek dışında ne ya­pacaklarını bilmiyorlardı.

Evie oraya vardığında George asansörsüz binalarının üçüncü katındaki dairenin kapısını kollarında kundaklanmış bir bebekle açtı. Şu anda bebekten daha çok battaniye var gibiydi.

“Selam Evie,” dedi Geoıge. “Mutlu yıllar. Maya’yla tanış.”Evie, pembe kaşmir kozasına sanlı, gözleri kapalı, gül

rengi yanaklan tombul tombul olan, gonca şeklinde kıpkır­mızı dudaklanyla yeni doğmuş kızı görür görmez eridi.

“Muhteşem görünüyor,” dedi Evie soluksuz kalarak ve kollarını George’a doladı.

“Teşekkürler,” dedi George kocaman gülümseyerek ve başıyla içeri girmesini işaret etti.

“Tannm, buraya epeydir gelmemiştim,” dedi Evie. Dai-

409

Etyssa Friedland

releri şık ve modem bir vaha olmaktan çıkıp bir Buy Buy Baby mağazası haline gelmişti. Baktığı her yerde en canlı pembe, mor ve san tonlarında bebek salıncaklan, zıplayan oturaklar, oyun örtüleri, battaniyeler, oyuncaklar ve kitaplar vardı.

“Biraz aşırıya kaçtık,” dedi George, Evie’nin dehşet dolu bakışlannı fark edince.

“Yo, yo, çok güzel. Sadece büyük bir değişiklik.”“Sana bebeğin odasını göstereyim,” dedi George. “Paul

beşiği kurmamıza yardım etmesi için birine rüşvet vermek adına bir nalbur bulmaya gitti. En azından bir saat daha gel­mez. Maya’yı Musa sepetinden doğru düzgün bir beşiğe ge­çirmek yeni yıl niyetlerimiz arasındaydı.”

Maya’nın odası canlı ve neşeliydi; duvarla Pepto Bismol mide ilacı şişesinin pembesine boyanmıştı. Ama açılmamış oyuncak ve süs poşetleri her yerdeydi; kuzu şeklinde bir lamba ve bir yığın hayvan çıkartması da hâlâ buruşuk amba­lajlan içindeydi. Evie balta girmemiş ormanlardaki hayvan- lann neden bir bebeğin ilk eğitiminin parçası olduklannı asla anlayamamıştı. Sonuçta çoğu çocuk gerçek hayatında kaç defa bir zürafayla karşılaşırdı ki? Büyük mobilyalar, yani bir alt değiştirme sehpası, iki kişilik, fildişi rengi kadifeden hoş bir kanepe, çikolata kahvesi süet bir sallanan sandalye tuhaf bir biçimde odanın ortasına yerleştirilmişti.

“Bir saat gelmez mi dedin?” diye sordu Evie; Maya’nın açıkta kalan ayak parmaklanın battaniyeyle örten George’a döndü.

410

i

Aşk Burada Çekmiyor

“En azından bir saat sürer. Nereden bir nalbur bulacağını bile bilmiyordu. Şimdi düşününce yeni yılda açık bir nalbur bulacağından bile emin değilim.”

“Maya’yı alıp yürüyüşe çık olur mu? Burada halletmem gereken işler var,” dedi Evie, George’u nazikçe odadan dı­şarı, pusete doğru iterek.

“Emin misin?” diye sordu George.Evie başıyla onayladı.“Yüzde yüz. Bunu Paul’a borçluyum,” dedi. “Bırak da

ikiniz için de ufak bir şey yapayım.”George fısıldayarak teşekkür etti ve sıkı sıkı sarılmış

Maya’yla birlikte yola koyuldu.Julianne Holmes-Matthews gibi gözlerini kapayan Evie,

bir süre durup odanın şekillenmiş halini gözünde canlandırdı. Kapalı gözkapaklannın ardında sallanan koltuğun pencereye doğru çekildiğini ve beşiğin de batı duvarına taşındığını gördü. Pelüş hayvanlar konumlarını aldılar, aşırı büyük zü­rafa kapının yanında hazırola geçti. Oyuncak sandığı dolabın içinde kendine yer bulmuştu. Evie akimda bir plan oluşmuş halde gözlerini açıp işe koyuldu. Evie mobilyaları yerlerine yerleştirdi, hayvan çıkartmalarını da aşırı şık olmayan bir şe­kilde hoş bir şekilde odaya yerleştirdi. Lambayı kurdu, kilimi serdi, minik oyuncakları ve bebek kitaplarını da raflara yer­leştirdi. Sanki yıllar önce Paul’un kendisi için yaptığı şeyi, minyatür eşyalarla yapmak gibiydi.

411

Elyssa Friedland

Bu iş, Edw ard’la geçen yılbaşı buluşm asını (ve sarhoş­

luktan kalm a sersem liğini) ona unutturm uştu ki O liv ia’nm

odasındakine benzer a şın büyük, pelüş b ir M innie M ouse

gördü. A t arabasındaki gezilerinin üzerinden b ir haftadan

fazla zam an geçm işti. O liv ia’nın sıcak çikolatasına üflemeyi

ve Central Park’taki atlıkarıncada onun yanında gitmeyi öz­

lemişti. Alışveriş torbalarından birinde Toys ’R U s’tan alın­

m ış çok güzel bir prensesli saat buldu. O liv ia’nm da buna

bayılacağını düşündü ve o gün daha sonra onun için b ir tane

almaya karar verdi. Gerçi ona bunu verip veremeyeceği bam ­

başka bir hikâyeydi.

Evie kapıda anahtar sesini duyduğu sırada yaptığı içten

gayet memnundu.

“A m an.Tannm ,” dedi Paul değişimi görünce soluğu ke­

silerek. “Evie bu gerçekdışı.” Onun yanında gelip E v ie’ye

kocam an sanldı. “George mesaj atıp burada olduğunu ve bir

saat daha gelmememi söylediğinde buraya sihirli bir dokunuş

yapacağını anlam ıştım .”

“Rica ederim,” dedi Evie. ‘T am bir pislik gibi davrandım.

Bu kadar bencil olduğum için gerçekten ama gerçekten çok üz­

günüm. Ama babaannemin hastalığı, iş durum umum boktan git­

mesi, yakın zamana kadar aşk hayatımın olmaması ve Jack’in

evlenmesi falan... Ya aslmda... hiç bahane üretmeyeceğim...”

Paul, parmağını onun dudaklarına koyarak E vie’yi sus­

turdu.

412

Aşk Burada Çekmiyor

“Evie, sorun değil. M aya’m n odası inanılmaz. Ödeştik

diyelim tam am m ı?” D üşüncesiz bir arkadaş olm ak, ancak

gerçekten eski b ir dostlukta yeni dekore edilm iş b ir bebek

odasıyla affettin lebi lirdi. Sekiz yıl önce de Paul ve Evie bir

ayarlam a karşılığında N ew York’ta bir daire düzenlem e an­

laşm asına varm ışlardı.

“Sana m innettarım ,” dedi Evie am a Paul onu duyuyor-

m uş gibi görünm üyordu. K ulaklarına kadar yayılm ış bir sı-

ntışla kızının yeni odasını inceliyordu.

“Tamam ama çok üzgün olduğum u unutma lütfen,” diye

devam etti Evie; M aya’nın odasındaki sallanan koltuğu us­

taca yerleştirdiği için hatasının tam am en ortadan kaybolm a­

sına izin verm e niyetinde değildi.

“Biliyorum Evie. Bak sana M aya’nın fotoğraflarını gös­

tereyim . Biraz çıldırdık sayılır.” Paul, postacı çantasından

iPad’ini çıkarıp resimleri gösterm eye başladı.

Paul’u bu şekilde görünce kendi M ac bilgisayarının pü­

rüzsüz m etaline elini sürm eyi özledi. Fotoğraflarından sa­

dece bir dokunuş uzaklığında olm ayı, parm ak uçlarının

klavyeye vururken çıkardığı tıkırtıyı özledi. Ama her şeyden

daha fazla, e-postalarını kontrol etmeyi istiyordu. Jack, res­

toranını tasarlamayla ilgili olarak onunla iletişime geçeceğini

söylem işti. Evie, Jack’in gerçekten e-posta atıp atmadığını

merak etti; attıysa bile onun için bir önemi var mıydı ki? Asıl

önemli olan şey, gerçek erkek arkadaşıyla işleri batırm ış ol-

413

Elyssa Friedland

maşıydı. Peki o zaman neden hâlâ Jack’i düşünüyordu? Bu

hiç mantıklı değildi.Ama gerçekten de, bazı şeyler artık daha anlamlıydı.

414

O N D O K U Z U N C U B Ö L Ü M

Ocak ayının ilk haftalarında, meteoroloğun “Büyük Elma* Soğuğu” dediği soğuk hava döneminde Evie, Ed­ward’m aralarına koyduğu mesafeyi hissedebiliyordu. Ed­ward elektrik meselesini sormak için aramıştı fakat buluşma teklif etmediğinde Evie çok üzülmüştü.

Edward’m, ilişkilerini, ciddi bir yolda gibi görmekten vazgeçip flört dünyasında eğlenceli bir mola olarak değer­lendirmeye başladığını düşünmemek çok zordu. Bugüne kadar yaşadıkları en büyük sıkıntıları (en azından Evie’nin hatırladığı kadarıyla) JAK’taki o korkunç yılbaşı yemeğiydi. Evie her ne kadar o geceyi unutmaya ve hatta kafasının içinde yeniden yazmaya (özellikle de alkol yüzünden bulanık

olan kısımları) çalışsa da nasıl göründüğünü çok iyi bili­yordu. Eski sevgilisini atlatamamış, onun yanında hâlâ eli ayağına dolanan, onun ne düşündüğüne biraz fazla önem veren, ona bir şeyler kanıtlamak isteyen bir kız gibi görün-

• Büyük Elma (Big Apple) New York 'a verilen bir addtr. (ç.n.)

415

Elyssa Friedland

müştü. Bir yandan Jack’in kalbinin bir köşesinde her zaman yer alıp almayacağını merak etse de Edward’a onunla bir iliş­kiye tamamen hazır olduğunu göstermek istiyordu.

Birkaç gün sonra ona hastanede sürpriz bir ziyaret yaptı ve İkinci Bulvar’daki Spice adlı restorana öğle yemeğine gö­türdü. Hindistancevizli-körili çorba ve sebzeli mantı eşli­ğinde, Jack ve yılbaşı gecesi hariç her şeyden konuştular; yemeğin sonunda her zamanki ritimlerine kavuşmuş gibiy­diler. Ofise döndüklerinde Evie, çantasından bir hediye çı­kardı.

“Sana bir hediyem var.” Evie bir an durduktan sonra gümüş rengi ambalajlı paketi uzattı.

Edward küçük kutuya merakla baktı.Gümüş rengi kâğıdı açarken başta yutmamaya çalıştıysa

da sonra sabırsızlıkla yırttı. Hediyeyi, antika gümüş çerçeveli bir gazete makalesini gördüğünde yüzü aydınlandı. Evie çer­çevenin köşesine bir not yapıştırmıştı: “ İlk el ele tutuştuğu­muzda benim kalbime de böyle olmuştu. Öpücükler. Evie.”

“Eski bilim makalelerinden bazılarım okumayı gerçek­ten istemiştim ama artık internete girmediğim için onları bu­lamadım. Ben de kütüphaneye gidip gazete yığınlarını karıştırmaya karar verdim. Göründüğünden daha zor bir işmiş. Neyse, sonra insanlar heyecanlandığında kalplerinin düzensiz atıp atmadığını anlattığın makalenin fotokopisini çektirdim.” Evie tebessümünü bastırmaya çalıştı.

416

Aşk Burada Çekmiyor

“Aritmik palpitasyonlar,” dedi Edward bilgili bir şekilde kafasını sallayarak.

“Aynen,” dedi Evie gülümseyerek. “Tıp jargonu gerçek­ten çok seksi.” Edward en gizemli tıp bilgilerini bilgiçlik tas­lamadan söyleyebilirken Jack, sosu koyulaştırmaktan sanki bir roket tasarlıyormuş gibi bahsederdi.

“Öyle söylüyorlar. Ama gerçekten Evie, bu harika. Ba­yıldım.” Edward ona sarıldı.

“Umarım beğenmişsindir,” dedi Evie, Edward’in çerçe­veyi Olivia’nın resminin yanında koyuşunu izlerken. Yine de endişeli hissediyordu ve Edward’in buluşma teklif etmesini beklemek istemedi.

“Bu hafta sonu işin yoksa sinemaya gidelim mi?” diye sordu hâlâ Edward’in arkası dönükken.

“Harika olur,” diye yanıt verdi ve Evie, omuzlarındaki gerginliğin kaybolduğunu hissetti.

“Ah bir de ne oldu biliyor musun? Senin fikirlerine ne kadar önem verdiğimden şüphen olmasın, çünkü sana bir ha­berim var.”

“Öyle mi? Nasıl bir haber?”“Okula geri dönüyorum. Bir gün Bette’den dönerken

dersleri hakkında bilgi almak için New York İç Mimari Oku- lu’na uğradım. Doğu Yakası’nda 70. Cadde’de. Bir yıllık ser­tifika programlan olduğunu öğrendim. Edward, binadan içeri girip portföy çantalarıyla etrafta dolanan, projelerini tartışan

417

Elyssa Friedland

tasarımcıları görünce sonunda doğru yere gelmişim gibi his­settim. Çok heyecan vericiydi.”

“Bu muhteşem bir haber! Senin için çok sevindim.” Ed­

ward ona tekrar san İdi.“Öyle rahat rahat kaydolmak çok tuhaftı. Kayıt görev­

lisi, üniversite sonucumu görmek isteyip istemediğini so­runca biraz şaşırdı.”

“Her şey zor olmak zorunda değil,” dedi Edward.Bunu öğrenmeye başlıyordu.“Aynca bunun JAK’ı tasarlamakla da hiçbir ilgisi olma­

dığını söylemek istiyorum. Onu yapmaya hiç niyetim yok. Bunu bilmeni istiyorum.”

“Sana güveniyorum,” dedi Edward ve her iki omzunu da hafifçe sıkıp alnına küçük bir öpücük kondurdu. “Tasanm okulu hemen hastanenin yanında. Öğle yemeklerinde bulu­şabiliriz.”

Edward’ın geleceğe yönelik düşüncelerini duyunca Evie derin bir nefes aldı. “Teşekkürler. Eylülde başlıyorum. Ca­roline, Jerome’a ofisini benim tasarladığımı söyledi, o da bana bir şeyler ödemekte ısrar etti. Hatta Hamptons’taki konuk evini yeniden tasarlamamı bile istedi. O yüzden okul ücretini rahatça ödeyebileceğim.”

“Bir de sana bunu ilk önerdiğimde ayak diremiştin,” dedi Edward şakalaşarak. “Yirmi dakika içinde viziteye çıkmam lazım ama bunun devamım dinlemek için sabırsızlanıyorum.”

418

Aşk Burada Çekmiyor

Bir hastalık hastasına âşık olup çeşitli hastalıklar uydu­ran bir doktorla ilgili romantik komediyi izledikleri buluş­madan sonra sonunda beraber oldular. Evie buluşmadan önce güzel görünmek için aşın titizlenerek yeni bir mini elbise ve kısa botlar aldı ve saçlarına kuaförde fön çektirdi. Dikkat edilmesi gereken her yerine ağda yaptı, yoldu, tıraş yaptı, ta­radı, kısalttı ve cilaladı. Sanki bir araba yıkama servisinden çıkmış gibiydi ama onu almaya gelen Edward soluk gri fitilli kadife pantolonu ve lacivert fermuarlı hırkasıyla o kadar tatlı görünüyordu ki Evie bu kadar zahmete katlandığı için mem­nun oldu.

Sinema çıkışında çabucak makama atıştırmanın ardın­dan eve döndüklerinde yeni elbisesi ve botları oturma oda­sında dağınık bir yığın halinde yatıyorlardı; dantel sutyeni ve külotu da dondurma üzerindeki kiraz gibi onların üzerinde duruyordu. Seks, Evie’nin tahmin ettiğinden çok daha iyiydi; katlandıkları bu bekleyiş, sadece yoğunluğu artırmaya yara­mıştı. İlk sefer biraz hızlı ve ateşliydi; her ikisi de birbirinin bedenini keşfetmeye can atıyor, belki de diğer açılardan ol­duğu gibi cinsel olarak da uyumlu olup olmadıklarını merak ediyorlardı. O mesele de hallolduktan sonra biraz yavaşladı­lar ve tutkulu sarılışlar ve sevişmeler sırasında durup öpüş­meye, yumuşak sohbetler etmeye başladılar. Vücutları adeta kilit ve anahtar gibi birbirine uyumluydu. Evie’nin başı, onun omzu ve göğsü arasına mükemmel uyuyordu. Edward’in

419

Elyssa Friedland

ayaklan da tam E vie’ninkilerin altına geliyor, böylece par­

m aklarıyla onu gıdıklayabiliyordu. Her bir doruk noktası,

yapbozdaki son parçalann yerleştirilmesi gibiydi.

Hayat güzeldi.

N ew York İç M im ari O kulu’ndaki kayıt m em uru,

E vie’ye dilediği zam an ziyarete gelip gelecek söm estrin

m alzem elerini alabileceğini söylem işti. Evie sabırsızlanı­

yordu. Elinde ders programı ve okuma listesiyle okuldan eve

doğru m utlu bir sis bulutunun içinde yürüyordu. Batı 66.

C adde’ye geldiğinde beklenm edik bir şekilde sola döndü.

Daha ne olduğunu anlam adan kendini, Emm eline F ie lds’in

görmesi için kendisini ikna etmeye çalıştığı tek odalı dairenin

bulunduğu binanın, yani Ham ilton’m döner kapısının önünde

buldu.

“Yardımcı olabilir m iyim ?” diye sordu kapı görevlisi.

Adam, tıpkı bir Buckingham Sarayı muhafızı gibi şık bir şe­

kilde, altın püsküllü, bordo-siyah bir üniform a giymişti.

“Evet, aslında olabilirsiniz,” dedi Evie. “Bu binada tek

odalı bir kiralık daire var. Ya da vardı. Allman-W hite fırma-

sınındı. Görüp görem eyeceğim i m erak etm iştim . Herkese

açık etkinliğin ne zam an yapıldığını hatırlayam ıyorum .”

“Üzgünüm hanımefendi. O daire ocak ayının sonunda

tutuldu. Yeni bebekleri olan bir çift tu ttu .”

4 2 0

Aşk Burada Çekmiyor

“Peki teşekkürler,” dedi Evie, tahm in ettiğinden daha

çok hayal kırıklığına uğramış bir şekilde.

“Binada bir daire daha var,” dedi kapı görevlisi, E v ie’

nin çıkm am ası için elini kapıda tutuyordu. “İki odalı bir

daire. Nehir m anzaralı, aileler için harika bir yer. Oraya da

Emmeline Fields bakıyor. İsterseniz kapıcıyı arayayım, evde

b inleri varsa size göstersinler.”

Evie, Edw ard’ın evindeki odasını kafasında canlandırdı.

Burada, bu iki odalı dairede onun için daha da güzel b ir yer

hazırlam ayı çok isterdi.

“Yani, benim bir ailem ya da eşim yok. H enüz,” diye

ekledi Evie sebepsiz yere özel hayatını kapı görevlisiyle pay­

laşarak. “Um arım yakında olur. O lduğunda da ilk olarak bu­

rayı görmeye geleceğim .”

“İyi şanslar dilerim hanım efendi.”

“Teşekkür ederim bayım. E m m eline’e uğradığım ı söy­

leyebilirsiniz. Ona Brighton okulunun yakınında çantasını

bulduğu kişi olduğumu, tekrar uğrayacağım ı söyleyin.”

“Söylerim. Binada spor salonu, oyun salonu ve bir de...”

“Affedersiniz,” dedi Evie çalan telefonunu eline alarak.

“Buna bakmam lazım .”

Aceleyle binadan çıkıp telefonun ekranına baktı. Bu on

rakamı görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Ama yine de on­

ları hiç unutmamıştı.

“Jack?” dedi Evie. “Nasılsın?”

421

Elyssa Friedland

“Doğrusu pek iyi sayılmam. E-postalanmın hiçbirine dön­meyince çok şaşırdım. Yılbaşından beri herhalde en az beş tane göndermişimdir. Hesabımı kontrol edip duruyorum.”

“Şey, kusura bakma. Çok yoğundum,” dedi Evie; inter­neti bırakmasına suçu yüklemediği için kendisiyle gurur du­yuyordu. Jack’in, onun e-postalarını görüp cevap vermemeyi tercih ettiğini düşünmek çok daha keyifliydi.

“Sorun değil. Yenilemeyle ilgili bana yardım etmek is­teyip istemediğini düşündün mü? Ayrıca sohbet etme şansı­mız da olur. Restoranda pek konuşamadık. Seni arkadaşından uzun süre alıkoymak istemedim. Adı neydi sahi?”

“Edward. Adı Edward.”“Düzgün birine benziyor. Sen iyi şeyleri hak ediyorsun.

Zeynep’le tanışamaman çok yazık oldu. Gece yarısından hemen önce geldi o da.”

Çok mu yazıktı? Gerçekten de karısıyla tanışmasını mı istiyordu yani? Şu an Evie’yi aradığına göre hiç de öyle gö­rünmüyordu. Tabii sadist bir şekilde bunu Evie’nin burnuna sokmak istiyorsa o başkaydı; ama Jack öyle biri değildi.

“Çok yazık. Neyse Jack, neler oluyor?”“Evie birlikte bir geçmişimiz var. Sesini duymak iste­

dim. Eğer istemiyorsan seni bir daha rahatsız etmem.”İğne düşse duyulacak, uzun bir sessizlik oldu.“Yemek çok lezzetliydi. Yılbaşındaki,” dedi Evie so­

nunda. “Özlediğimi itiraf etmeliyim. Gerçekten yetenekli bi­risin Jack.”

422

Aşk Burada Çekmiyor

“Evie bunları senden duymak gerçekten çok güzel. Senin fikirlerine her zaman değer verdim. O gece çok güzel görünüyordun. Sen benim yemeklerimi özlemişsin ama ben

senin yüzünü özlemiştim.”“Jack şimdi kapamam gerek tamam mı? Bence restora­

nın için başka biriyle çalışmalısın.”“Anlıyorum Evie. Umarım mutlusundur. Mutlusun değil

mi?”“Kapatıyorum Jack. Hoşça kal.”Telefonu tekrar çantasına koyduğunda titriyordu. Kalbinin derinliklerinde, Jack’in sadece şu an Evie eri­

şilmez olduğu için aradığını biliyordu. Sorun şuydu ki, kendisi de aynı şeyi yapmışken onu bu yüzden suçlayabilir miydi? Ona takıntı yapmasının bir sebebi de Jack’in evlenmeyi reddetmesi değil miydi? Bu meseleler, gürültücü step dansı ritimleri gibi kafasının içinde dönüp durarak dakikalar önce tasarım okulun- dayken hissettiği neşeyi gölgede bırakmıştı.

“Hanımefendi?” Hamilton’ın kapı görevlisi kafasını dı­şarı uzatmıştı. “Emmeline Fields binanın arka kapısından girdi şimdi. Size iki odalı daireyi göstermesini ister misiniz?”

“Şimdi değil,” dedi Evie ve arkasına bile bakmadan cad­

dede ilerledi.

Jack’in aramasından birkaç hafta sonra Edward konuş-

423

Elyssa Friedland

mak için buluşmak istediğinde Evie pek de şaşırmış sayıl­mazdı. İki kere daha buluşmuşlardı ama Evie o kadar dal­

gındı ki, sakin olması gereken anlarda kıpır kıpır olmuş, sohbet etmesi gereken zamanlarda da sessiz kalmıştı. Seviş­meleri sırasında bile sanki yukarı doğru süzülmüştü ve se­vişmelerini tavandan, bir pusun ardından izliyor gibiydi. En kötüsü de Olivia, Edward’ın oturma odasına Peppa Pig şek­linde giyinmiş bir şekilde girdiğinde olmuştu. “Bu benim en sevdiğim program,” diyen Olivia, Evie’nin kucağına atla­mıştı. Evie sonunda kızın İngiliz aksanının kaynağını anla­mıştı. Evie ona, “Çok hoş,” diye yanıt vermişti her zamanki coşkusunun dörtte biriyle. Birkaç dakika sonra dergisinden kafasını kaldırıp baktığında Edward’m küskün Olivia’nın ku­lağına bir şeyler fısıldadığını görmüştü.

Edward’la bir pazar sabahı Central Park’ta buluşacaktı.

Oraya erken gidip banklardan birine oturdu ve ağaçların te­pelerindeki kristalleşmiş karın keyfini çıkararak soğuk rüz­gârların zihnini arındırmasını bekledi. Park, interneti kullanmayı bıraktıktan sonra huzur bulduğu, bağımlılığını hafifletmesine ve Jack’in evliliğini sindirmesine yardımcı olan uzun yürüyüşler yaptığı yerdi. Ama gel gör ki her derde deva olmuyordu. Edward tam vaktinde yanına geldiğinde Evie, onun söyleyecekleri karşısında hiç de sakin değildi ve ona ne söyleyeceğine de karar vermemişti.

“Evie senin için deli olduğumu biliyorsun,” diye söze

424

Aşk Burada Çekmiyor

başladı Edward. “Ben oyunlar oynamam ve öyle değilmiş gibi davranmam.”

“Ama...” Evie kafasının içinde Edward’in bu şekilde devam edeceğini hayal ederek kendini gelecek fırtınaya ha­zırladı.

“Ve sana dürüst davranmaya devam edeceğim. Seninle bir geleceğim olsun istiyorum. Ama sana bir şeylerin engel olduğunu hissediyorum,” dedi. Rüzgâr onun san saçlannı ha- valandınyordu ve paltosu yukan aşağı çarpıyordu. Evie, Ed­w arden bankta otururken aralarına bir mesafe koyduğunu fark etti; hem fiziksel hem de duygusal olarak ondan uzak­laşıyor gibiydi. “Seni seviyorum. Bunu resmi olarak henüz söylemedim ama umanm şimdiye dek bunu anlamışsındır.

Ama senin nasıl hissettiğini, bu ilişkiyi nasıl gördüğünü de bilmek istiyorum. Jack’in aramızda olmadığını bilmeye ih­

tiyacım var.”Jack’le ayrılışının ardından gelen o karanlık günlerde

cilveli ve muğlak cevaplar vererek bir adam üzerinde güç kurmaktan büyük zevk alırdı. Ama koca bir yıl geçmişti ve Evie değişmişti. Edward onu değiştirmişti. Edward’la birlikte olmak ya da bu açıdan bakılacak olursa Jack’le de birlikte olmak, Facebook durumunu “ilişkisi var” olarak değiştirmek ya da bir daha tanımadığı biriyle buluşmaya gitmeyecek olmak demek değildi. Asıl mesele, mutluluğu bulmak ve ger­çek aşkın ne olduğunu keşfetmek, Baker Smith’te asla olma-

425

Elyssa Friedland

yan bir birleşme sağlamaktı. Edw ard’la ilişkileri devam ede­

cekse buna büyük bir yatırım yapm alan gerekiyordu ve bunu

sonuçlan da onlar için gerçekten önemli olacaktı. Şimdi de

Edward ona, uzun süreli hatta belki de sonsuza dek sürecek

olan bir ilişki isteyip istemediğini soruyordu.

Edward Gold bugüne dek çıktığı en düşünceli, samimi,

içten ve ilgili adamdı. Aynca eskiden takıntılı olduğu ve her

zam an bir yere kadar önem seyeceği başka özellikleri de

vardı: Yakışıklıydı, işi düzgündü, eğitim i iyiydi. Am a her

zam an istediği bir şeye ulaşm ak bunun kendisi için yeterli

olup olm ayacağını sorgulam asına sebep olmuştu. Belki de

Jack ’i bu kadar zam andır cazip kılan şey buydu. H içbir

zaman uzun süreli plan yapmasına izin vermezdi. Jack evli­

liği konu dışı bıraktığından Evie otomatik olarak bunu arzu­

ladığına karar vermişti. Çünkü hiçbir zam an bunun sonuç­

larının ne olacağını görm e şansına sahip olm am ıştı. Ya da

belki de başka bir şey, E dw ard’la bir hayat kurm asına engel

olan daha karanlık bir şeyler vardı. Belki de en iyisini hak

ettiğinden emin değildi. Edw ard’in onun sorunlarını hemen

fark ettiği açıktı ve bu da E vie’yi korkutuyordu. Onu kendi

delilikleri yüzünden kaybetm ek istemiyordu.

“İşlerin böyle gitmesi beni çok mutlu ediyor,” dedi Evie

samimi olarak ve elini onun dizine koyarak aralarındaki me­

safeyi kapam ak istedi. “Hayatım a girdiğin için kendimi çok

şanslı hissediyorum .”

426

Aşk Burada Çekmiyor

Edward rahatlam ış görünüyordu. Bunu, sohbetin başın­

dan beri ortaya çıkm ayan gamzesini görünce anlamıştı.

“Evie benim kadar m utlu olmanı çok istiyorum ," dedi

ve kollarını ona dolam ak için biraz yanaştı.

“M utluyum," dedi Evie, “Gerçekten. A ynca ben de seni

seviyorum ." Başının onun om zuna yasladı. Parktan geçen

biri için m utluluğun portresi gibiydiler.

“Peki ya Jack?" diye sordu Edward.

Evie fularını çekiştirip püsküllerini işaretparm ağına do­

ladı.

“Aradı," dedi Evie; bunu saklam aya hakkı olm am asına

rağmen başka bir şey söylemek içinden gelmiyordu.

“Onu tahm in ettim. Sonra?" diye ısrar etti Edward.

“Sanırım beni geri istiyor. Am a ben artık seninle bera­

berim ve ona da bunu söyledim ." Evie bunları söyledikten

sonra derin bir iç çekti. Bu sözler o kadar nihai gelmişti ki,

öyle olmaması gerektiğini bildiği halde onu korkutmuşlardı.

“Güzel," dedi Edward sadece. Belki de bunu duym ak

onun için yeterli, diye düşündü Evie hayret ederek. K endi­

sine yeterli olmazdı. Ama Edward onun aynası değil tam am ­

layıcı eşiydi.

“İnterneti neden bıraktığımdan biraz daha bahsetmek is­

tiyorum. JA K ’tayken çok azından bahsettim ve sen gerçeğin

tamamını hak ediyorsun," dedi. Edward’ın yüzüne bakmak için

bankta yan döndü. “Sana bahsettiğim gibi Facebook’ta çok az

427

Eiyssa Friedland

tanıdığım birinin resimlerine bakarken Jack’in evlendiğini öğ­rendim. Karısını Google’da aratmaya çalışırken bilgisayarıma kustum. Biz aynldıktan sonra onun biriyle evlendiğini sana söy­lemekten çekindim. Sanki gözündeki değerim düşecekmiş gibi hissediyordum. Bakalım başka neler var. Çalışmak ye­rine bir sürü şahsi e-posta gönderdiğim için işimi kaybettim. Bir buluşmadan önce yanlış birini Google’da arattım ve o kişi bunu anladı. Hukuk sektöründen bir blog, benimle dalga geçti. Eski sevgililerimi gizlice internetten takip ettim. Ken­dimi başka kadınların fotoğrafları ve özgeçmişleriyle karşı­laştırarak değerlendirdim. Kendimi gerçekten ortaya koymak yerine birileriyle tanışmak için flört sitelerine bel bağladım. Böyle saymaya devam edebilirim.”

“Böyle bir şeyler olduğunu tahmin etmiştim. Bak Evie, seni anlıyorum. Eski karımla Twitter üzerinden kavga edip dünyayı da boşanmamızda taraf olmaya davet ettik. İnternet çok çılgın bir yer.”

“Gerçekten öyle.”“Ama iyi şeyler de var. Olivia, Georgina’dayken Face­

Time’ ı kullanıyoruz mesela. Bunun için ne kadar müteşek­kirim biliyor musun? Ayrıca dünyanın farklı yerlerindeki hastaların röntgenlerini inceleyebiliyorum. Ve tekrar e-pos- talanna bakmaya hazır olduğunda hastanede dönen gayet hoş mesaj lan sana da yollayabilirim.”

“Hazır olduğumda haber veririm,” dedi Evie ve Ed-

428

Aşk Burada Çekmiyor

ward’in elini tutarak onu ayağa kaldırdı.“Hadi biraz yürüyelim,” dedi. “Haberlerde dağsıçanının

gölgesini görmediği söylendi.”“Ah harika,” dedi Edward. “İlkbahara bayılırım.” “Benim doğum günüm ilkbaharda,” dedi Evie; birkaç

ay sonra otuz beş yaşında olacağına inanamıyordu.“Biliyorum,” dedi Edward. “Bu kadar yaşlandığın için

kendini kötü hissetme diye özel bir şeyler yaparız.” Şakala­şarak Evie’nin bileğinin içini gıdıkladı.

El ele, meşhur karaağaçların dizili olduğu yolda yürür­lerken mükemmelliğin resmi gibiydiler. Ama kötü cinler rahat bırakmıyordu.

“Edward seni gerçekten seviyorum.” Evie durdu. “Ama biraz zamana ihtiyacım var.”

Edward’in elini ve muhtemelen bütün geleceğini ar­dında bırakarak tam tersi istikamette yürümeye başladı; ya­kında yapraklarına geri kavuşacak olan karaağaçlar etrafını çevreliyordu.

Sam Blumberg, bir huzur evinde yaşayan seksen yedi yaşındaki bir emeklide bekleyebileceğiniz her şeye ve daha fazlasına sahipti.

Bette birkaç hafta sonra Florida’ya dönecek olmasına rağmen Sam onu ziyarete gelmişti. Evie onunla, Fran ve

429

Elyssa Friedland

W inston’in evinin arka bahçesinde tanıştı. Bette, kaldığı

apartmandaki komşusu, onun kafasına ağrılar sokan gürül­

tülü bir tadilata başladığından beri geçici olarak buraya yer­

leşmişti. Bette canlı ve güçlü görünüyordu; birkaç ay önce

hayatı kanser yüzünden allak bullak olan bir kadın gibi de­

ğildi. Saçlarına yeni meç yapılmıştı ve tırnaklarında da koyu

şarap rengi ojeler vardı. Evie geldiğinde yüzüğüne vurdu.

Eski alışkanlıklardan vazgeçmek zordur, diye hatırlattı kendi

kendine Evie.

Evie hamağa uzandığında Bette ve Sam de birbirinin eşi

sallanan sandalyelere karşılıklı oturarak sallanmaya başladı­

lar ve her defasında ortada buluşuyorlardı.

“Seninle tanıştığıma çok sevindim Sam,” dedi Evie ada­

mın buruşuk elini bıraktıktan sonra. Gerçekten de çok tatlı

bir ihtiyardı; teni, aşın olgunlaşmış bir şeftali gibi kınşm ıştı

ve kıvırcık, beyaz kıllarla kaplıydı. Evie onun hafif kambur

olduğunu görebiliyordu. Onun vücudu da kocaman bir kalbin

bir arada tuttuğu yumuşak kısımlardan oluşuyordu.

“Evie tıpkı ninenin dediği kadar şahanesin. Rosen ka­

dınları dizlerimi titretiyor. Ya da osteoporozdan da olabilir

tabii.”

“Sam, Century Village’i k ınp geçiriyor olmalısın,” dedi

Evie.

“Benim yüzümden mi yoksa yaşlılıktan mı bilmiyorum

ama sinekler gibi nallan dikip duruyorlar.”

430

Aşk Burada Çekmiyor

Evie kıkırdadı.B ette’nin gözleri parlıyordu. Hayatının sonbahannda,

onlarca yıllık bilgeliğine rağmen yine de “iyi bir av” yakala­

dığı için kendiyle gurur duyuyordu.“Baksana Evie, Bette konuştuğun biri olduğunu söyledi

ama işler yolunda gitmezse şehirde sana uygun bir torunum var, üstelik de bütün o tuhaf tipleri gölgede bırakır. B arry’m uzun boyludur, kazancı iyi ve inan bana bir hanım a nasıl

muamele etmesi gerektiğini de bilir. Hiç fena biri değildir. Şimdiye dek birini bulamamış olması çok üzücü.”

Bette ve Sam ’in birbirine mükemmel uyduğunu anla­mak için Evie’nin tek duyması gereken buydu.

“Teşekkürler Sam. Barry’yi aklımın bir köşesinde tuta­cağım.”

“Belki ona uygun bir arkadaşın falan vardır ha?”“Uzun boylu mu demiştin?” diye sordu Evie. Onu Sta-

sia’yla tanıştırmaktan bir zarar gelmezdi; gerçi en çekici ar­kadaşına bir erkek arkadaş ayarlama düşüncesi hâlâ rahatsız edici bir değişiklikti.

“Sonuçta basketbol oyuncusu değil ama yeterince uzun işte. Ampul değiştirmek istiyorsan tamirci çağıracaksın. Bu

zamane kızlarının derdi ne Bette?”“Hiç ağzımı açtırma Sam.”“İşler eskiden daha iyiydi. Pekâlâ güzel hanımlar, bor­

sacımı aramak için içeri geçiyorum. Yeni glokom ilacım m u­cizeler yarattı, ben de o yüzden biraz Glaxo hissesi almak

431

Elyssa Friedland

istiyorum.” Evie, Sam ’in yerinden yavaşça doğrulmasını, alt­mış kiloluk sarkık vücudunu kaldırmak için ellerini koltuğun kollarına dayamasını izledi.

“Ee Evie-le, senin için ne yapabilirim?” diye sordu Bette masumca Sam yanlarından ayrıldıktan sonra; gerçi Sam ’in buraya öğüt vermek için geldiğini gayet iyi biliyordu.

“Kafam karışık,” dedi Evie açıklamaya hazırlanarak. “Yani son konuşmamızdan sonra...”

“Dur tahmin edeyim. Jack denen aptal işleri karıştırmak için tam vaktinde ortaya çıktı ve Edward’la her şey fazla iyi gidiyordu. Haksız mıyım?”

Evie sahtekârlıktan bıkmıştı. Greenwich’e kadar kısmi gerçekleri anlatmak için gelmemişti. Kafasını hamaktan kal­dırıp doğrudan babaannesine baktı ve şöyle dedi: “Evet, böyle de özetlenebilir. Jack beni aradı. Ve e-posta attı. Ayrıl­dığımız zamandan çok farklı davranıyor.”

“Şu Jack, sana gerçekten zarar verdi,” diye iç geçirdi Bette. “Bunda elbette senin de suçun var. Hep erişilmez olanı istiyorsun. Seni üyesi olarak görecek bir kulübün parçası olmak istemiyorsun. Ama sen Groucho Marx değilsin.”

“Biliyorum babaanne.”“O zaman beni dinle. Jack’i çok uzun bir süre boyunca

istedin. Onu bu kadar özledikten sonra unutabileceğim dü­şünemiyorsun. Ama artık hayatında Edward var. Gerçek bir menş* Senin için çok daha iyi biri. Ama tabii onu çok kolay

* (İbr.) Toplumun saygın bir üyesi, (ç.n.)

432

Aşk Burada Çekmiyor

elde ettin. Telefonda bekleterek seni zorlamıyor. Sen de doğal olarak onun senin için yeterince iyi olmadığından şüphe edi­yorsun. Sadece ikna edebileceğin birini istiyorsun.”

“Bu doğru değil babaanne. Elbette ki beni gerçekten

seven birini istiyorum. Düğünümüze geleceğinden emin

olmak için uyku ilacı vereceğim birini değil.

“Ne yaptığını biliyorsun değil m i?” Bette çayından

büyük bir yudum aldı ve yaşlanm akta olan Yahudi bir

Buddha gibi ellerini kavuşturdu.

“Ne yapıyormuşum?” diye sordu Evie; gerçi kafasının

içinde tahmin edilebilir bazı yanıtlar vardı: “Meşuga* gibi

davranıyorsun, hayatını şmuk** ediyorsun ya da buna benzer

bir şeyler.”

“Yaptığın şey,” dedi Bette, “kitle aramak”.

“Kitle mi aramak? Sen neden bahsediyorsun? Bunun

kanserle ne alakası var? Hastalık hastalığımla da bir ilgisi

yok. Ki artık o konuda da daha iyiyim.”

“Kanserden bahsetmiyorum. Beni dinle canımın içi.

Ben bütün hayatımı endişelenerek geçirdim. Kitle arayıp dur­

dum. Ama sana bir şey diyeyim mi? Asla oğlumu kaybede­

ceğimi düşünmezdim. Kendimizi ne kadar hazırlam aya

çalışsak da hayatta neyin karşımıza çıkacağını asla bileme­

yiz. Hayatın kontrolü aslında bizim elimizde değil. O yüzden

* (İbr.) Çılgın, aptal (ç.n.)** (İbr.) Rezil, (ç.n.)

433

Elyssa Friedland

sadece hayatını yaşa ve mutlu olmaktan da korkma.”

“Peki, belki de haklısın. Belki de söylediğin gibi kitle

anyonundur. Ama ben çılgınlığımı bir kenara koysam bile

Edw ard’m beni hâlâ isteyeceğinden emin değilim. Kızı be­

şinci yaş gününü yeni kutladı ve ben davet edilmedim. Ed­

ward birlikte kesin olarak bir geleceğimiz olmayacaksa onu

umutlandırmak istemediğini söyledi.”

Evie parkta onu öylece bıraktıktan sonraki gün o telaşlı

ve kafa karıştıncı davranışı yüzünden özür dilemek için Ed-

w ard’i aramıştı. Edward işteyken telefonunu açmıştı ama her

zam ankinden daha kısa kesmişti. Evie laflan eveleyip geve­

ledi ve sonunda da pek bir şey diyemedi. Kendisine karşı sa­

bırlı olması için ona yalvarmak, Jack’ten ikinci kez

aynİmanın onun için ne kadar zor olduğunu açıklamak istedi;

gerçi E dw ard’in onu hâlâ isteyip istemediğini bile bilm i­

yordu. Aynca Edward bunlan duyunca ardına bile bakmadan

kaçacağından Evie sadece o gece bir şeyler içmek için bulu­

şup konuşmalannı önerdi. Edward onu sabırla dinledi ama

Evie duygulannı tamamen çözümleyinceye dek onunla gö­

rüşmek istemediğini söyledi. Evie bu detaylardan bahseder­

ken Bette yüzünü buruşturdu.

“Evie lütfen,” dedi Bette. “Seni ona ayarladığım için

beni pişman etme.”

Evie hamaktan öyle hızla fırladı ki yere düşüp soğuk ze-

434

Aşk Burada Çekmiyor

mine sertçe çarptı. Hamağın dem irine kafasının arkasını

çarpmıştı. “Ne demek ayarlamak?” diye sordu tamamen şaş­

kınlık içinde. Evie, Bette’ye aylar önce Edward’la görüştü­

ğünü söylemişti ve Bette onlann bir araya gelmesinde tanış­

malarındaki ana unsur olması dışında bir rol oynadığından

bahsetmemişti.

“Evie-le beni biraz hafife almıyor musun?” dedi Bette.

“Edvvard’a senin hakkında onca güzel şeyi kim söyledi sa­

nıyorsun? Ona mezuniyetinden resimlerini gösterdim. Biraz

allıkla nasıl olduğunu o da görsün istedim. Bu yüzden ame­

liyat günümde hastaneye giyinip süslenerek gelmeni istedim.

Edw ard’m biraz çabaladığında nasıl güzel olduğunu görme­

sini istedim.”

“Ama beni evli bir adama ayarlamaya çalıştığını sandı­

ğım da sana kızmıştım . Boşanmış olduğunu biliyordun ve

bana söylemedin öyle mi? İlk buluşmamızdan sonra ben sana

onunla görüştüğümü söyledim ama. Sen de bana anlatabilir­

din.”

Bette, Evie’ye öyle bir bakış attı ki sırtı ürperdi.

“Ne diyebilirim ki? Onunla hemen çıkmaya çalışmama­

nın daha iyi olacağını düşündüm. O çok yakışıklı biri. Ve de

başarılı. Onun yanındayken kendin gibi davranmanın daha

iyi olacağını düşündüm. Hem bu işin arkasında benim oldu­

ğumu bilsen bu işe hiç şans vermezdin. Bunu da ancak ikiniz

435

Elyssa Friedland

artık yakın olduğunuz için söylüyorum.” Bette kucağındaki

battaniyeyi alıp göğsünün etrafına sıkıca sardı. Böylesine

güçlü bir kadınında fiziki bir zayıflık görmek gerçekten ür­

kütücüydü.

Evie kendisini kandırdığı için Bette’ye kızmak isti­

yordu. Edward’a yumurta dondurma hakkında sorular sorma

korkunçluğundan ve onunla paylaştığı tüm diğer utanç verici

şeylerden kurtulabilirdi. Ama aslında çaktırmadan da olsa

Bette’nin söylemeye çalıştığı şey torunu Edward’in yanında

kendisi gibi davranırsa Edward’in ondan hoşlanacağını bil­

diğiydi. Her şey yerine oturacaktı; ki gerçekten de öyle ol­

muştu. Tabii ki Jack tekrar ortaya çıkıp sorunsuz giden

flörtünü ateşe atana kadar.

“Peki ya Edward?” diye sordu Evie. “O da mı senin

küçük planından haberdardı?”

“Alakası bile yok,” dedi Bette. “İkiniz de benim piyon-

lanmdınız. Ona senin bir erkek arkadaşın olup olmadığını

falan bilmediğimi söyledim. İlgisini uyandırmak için, işte bi­

lirsin. Benim zamanımda da işler pek farklı sayılmazdı. Ama

Evie, sana ne yapman gerektiğini söyleyemem.”

“Söyleyemez misin?” diye sordu Evie; babaannesinin,

insanlara hayatlarım nasıl yaşamaları gerektiğini dikte eden

karakter özelliğinin radyasyon tedavisiyle bir şekilde ortadan

kaybolup kaybolmadığım merak etti. Eğer öyleyse Susan Ha-

436

Aşk Burada Çekmiyor

la’ya, Doğu Kıyısı’na dönmesinin güvenli olduğunu haber

verebilirdi.

Babaannesini başından öpüp sandalyesinden kalkma­

sına yardım etti. Birlikte, kol kola bir halde içeriye girdiler;

Fran, elinde bir kurabiye ve meyve tabağıyla onları bekli­

yordu, Sam de sözünün eri biri olarak gerçekten de borsacı­

sıyla telefonda konuşuyordu. Evie’nin kafası hâlâ pek netliğe

kavuşmuş sayılmazdı ama ne olursa olsun sevgi dolu ailesi

için minnettar olduğunu hissediyordu.

Şehre trenle geri dönerken Evie, Bette’nin dalaveresini

düşünmeden edemedi. Seksenlik babaannesinin fark edeme­

diği şey, onun küçük planının sadece Evie’nin internet mo­

lasına denk geldiği için işe yaramış olduğuydu. Evie eskiden

olduğu gibi tanıştığı herkesi, özellikle de erkekleri Google’da

aratıyor olsaydı Edward’in evli olmadığını bilirdi. Onu po­

tansiyel bir talip olarak görür ve tıpkı Bette’nin söylediği gibi

onun yanında tamamen farklı davranırdı. Ya da sansasyonel

boşanması yüzünden canı sıkılır ve Edward’la ilgili tamamen

yanlış bir kanıya kapılabilirdi. Onu ağına almaya çalışmadığı

için ilk sohbetleri o kadar rahat geçmişti. Tam tersine sadece

kendisi olmuş, iyi, kötü ve çirkin yanlarını birden ortaya ser­

mişti. Edward yine de ondan hoşlanmıştı.

Ama internete girmemek Jack’i de tekrar yörüngesine

sokmuştu. Yazdıklarına cevap vermemesinin onu deli ettiğini

437

Elyssa Friedland

söylediğinde yakayı ele vermişti. Bilgisayarını nehrin derin­

liklerine fırlatmanın, evlenme teklifi almasına yardımcı ola­

bileceğini kim düşünebilirdi?

Her şeyden daha ilginci de akıllı telefonların iç çamaşı­

rından daha yaygın olduğu bir şehirde, İnternet kullanmayı

bırakmasının ona profesyonel olarak yardım etmesiydi. Hâlâ

İnternet kullanıyor olsa Baker Smith’ten ayrıldıktan kısa bir

süre sonra özgeçmişini bir yerlere göndermiş ve muhtemelen

de şimdiye kadar bir başka kıymet bilmeyen büyük bir hukuk

firmasında kendini parçalıyor olurdu. Caroline ondan Jero-

m e’un ofisini tasarlamasını istediğinde de boğazına kadar

milyar dolarlık bir birleşme anlaşmasına battığını, bir salise

bile boş vakti olmadığını söylerdi. New York İç Mimari Oku-

lu’na kayıt olması da söz konusu olmazdı.

İntemet’ten kopmak hayatının yönünü değiştirmişti. Evie

sadece bunun olumlu yönde bir değişim olmasını umuyordu.

Bette’yi ziyaretinden birkaç gün sonra beklenmedik bir

şekilde Stasia aradı.

“Seni özledim Evie,” dedi yorgun ama samimi bir sesle.

“Buluşup bir kahve içebilir miyiz?”

“Ne zaman istersen. Bana bir şans daha verdiğin için te­

şekkür ederim.”

438

Aşk Burada Çekmiyor

O öğleden sonra Starbucks’ta buluşmak üzere sözleşti­

ler. Evie, Edward’in ve son dönemde de Edward ve Jack’in,

onu dostluğunu tamir etme görevinden uzaklaştırmasına izin

vererek aylar harcamıştı. Sonunda, yıllar boyu aralarındaki

tek engelin kendi kıskançlığı olduğunu anlamıştı. Üstelik bu

kıskançlık da olmayan bir şeye karşıydı. Tüm bu süre bo­

yunca Evie, onunla romantik sıkıntılarım paylaşmaktan ka­

çınmış -kalp kırıklığından ya da yalnızlıktan haberi yokmuş

gibi görünen- arkadaşının onu asla anlayamayacağını dü­

şünmüştü. Şimdi işler bambaşkaydı ve Evie konuşmalarının

daha karşılıklı olacağını düşünüyordu; gerçi bu noktaya ulaş­

malarında bir evlilik krizinin etkili olması onu üzüyordu.

Stasia, Evie’nin hiç görmediği kadar zayıflamıştı ve nor­

malde parlak olan saçları donuk ve bakımsızdı. Ama buna

rağmen bütün gerçek güzellerde olduğu gibi hâlâ harikaydı.

“Nasılsın?” diye sordu Evie, gerçi bu soruyu sorduğu

için kendini aptal gibi hissediyordu.

“İyileşiyorum. Rick geçen ay bütün eşyalarını götürdü.

Onun o iğrenç boxer şortlarını her gün görmemek iyi geliyor.

Eşyalarını yakmaya çok yaklaşmıştım ama kendimi tuttum.

Senden n’aber? Edward’la işler hâlâ yoğun mu gidiyor? Tracy

ve Caroline aracılığıyla haberlerini almaya devam ediyordum.”

“Aslında şu an işler biraz sıkıntılı. Senin tavsiyeni al­

mayı çok isterim.”

439

Elyssa Friedland

“Emin misin? Kocamın ortadan kaybolm ası düşünüldü­

ğünde birinin benden ilişkiler konusunda fikir almak istemesi

gerçekten çok hoş.”

“Hey,” dedi Evie sert bir sesle. “Okuldaki her tatlı ço­

cuğu kendine âşık etm eyi kimse senden daha iyi becerem i-

yordu.”

“Bunda haklısın,” dedi samimi b ir şekilde omuz silke­

rek. “Ama inan bana bu olanlar çok küçük düşürücüydü.”

“Çok üzgünüm Stasia. Keşke iyi hissetmeni sağlayacak

b ir şeyler diyebilsem . K arşılaştırılam ayacağını biliyorum

ama ben de daha önce küçük düştüm. Jack’e ültimatom ver­

dikten sonra ondan ayrılm am a göz yum m ası inanılmazdı.

Şimdi de, yani hayatım da ne noktada olduğum u bilm iyo­

rum.”

Evie ona Edward’la olan buluşmalarından ve yılbaşı ge­

cesi Jack’e rastlam alarından bahsetti.

“Jack’i gördükten sonra kaçık gibi davrandım. Ofisinde

biraz konuştuk. Bilmiyorum, hâlâ aram ızda bir şeyler varmış

gibi geldi. Sonra m asaya geri döndüm ve Jack gelip Ed-

w ard’a kendini tanıttı. Sana yemin ederim onlar tokalaşırlar-

ken geçm işim ile geleceğim in aynı anda infilak ettiğini

izliyormuş gibiydim. Jack, Edward’a, ‘Onu elinden kaçırma,’

dedi. Bu da ne dem ek oluyor? Neyse işte, yem eğin kalanı

tam bir felaketti. Bir yandan Jack’i kıskandırm ak için ken-

4 4 0

Aşk Burada Çekmiyor

dim i E dw ard’in kollarına atıyor, bir yandan da E dw ard’a

Jack’in geçmişte kaldığını kanıtlam aya çalışıyordum. Şimdi

şunu dinle: Jack beni aradı. Bana e-posta atıp durduğunu söy­

ledi. Benimle konuşmayı ve yüzümü özlemiş. Şimdi de Ed­

ward artık Jack’e karşı kesinlikle hiçbir şey hissetmediğimi

duym ak istiyor. Ben de bu basit cümleyi söylemeyi bir türlü

becerem iyorum .”

“Peki öyle m i?” diye sordu Stasia. “Yani hâlâ Jack’e bir

şeyler hissediyor m usun?”

“ Sanm ıyorum . Yani, E dw ard’ı seviyorum . Bu kesin.

Am a bir yanım la da Jack’in, benim gayet mutlu olduğumu

bilmesini ya da en azından benimle evlenmediği için pişm an­

lık duymasını istiyorum. Hâlâ bunu önemsiyorsam o zaman

Edw ard’a tam anlam ıyla bağlı olmadığım anlam ına gelmez

m i?”

Stasia chai latte ' sinden bir yudum alıp uzun bir dakika

boyunca yanıt vermedi. “Gerçekten hiç sanmıyorum. Örne­

ğin beni düşün. Şu an R ick’ten gerçekten tiksiniyorum ama

şu an benim bir süperstarla falan birlikte olduğunu düşün­

mesini çok isterim. Bu onunla tekrar bir araya gelm ek iste­

diğim anlam ına mı geliyor? Hem de hiç. Am a yine de

hayatımın harika olduğunu düşünmesini istiyorum .”

“Bunu anlıyorum ,” dedi Evie. “Gerçekten anlıyorum.

Zaten Facebook da bir nevi bu işe yanyor.”

441

Elyssa Friedland

“Aynen. Ah, bu arada JA K ’tayken laboratuvar ekipm a­

nımı görmüş olabilir m isin?”

“ Sen neden söz ediyorsun?” diye sordu Evie gözlerini

kocaman açarak.

“Jack m oleküler yem ek pişirme tekniklerini denerken

ona bir dolu deney tüpü, damlalık ve beher kabı ödünç ver­

miştim. Yaklaşık 500 dolarlık malzem elerdi am a hemen ar­

dından ayrıldığınız için bir şey söyleyem edim .”

“Üzgünüm tatlım , etrafta bilim sel m alzem eler gördü­

ğümü hatırlam ıyorum ,” dedi Evie.

“Pislik herif,” dedi sinirle Stasia. “Edward ondan çok

daha iyi biri.”

“Peki ne düşünüyorsun? Yani E dw ard’a kendimi ilişki­

mize adayacağıma nasıl gösterebilirim? Hâlâ Jack’ten hoş­

landığımı ya da daha kötüsü onunla sadece Jack’i unutmak

için görüştüğüm ü düşünm esini istem iyorum.”

“Jack’ten alıntı yapmaktan nefret ediyorum ama gerçek­

ten de, yem ek yaparsan asla hata yapmazsın. Neden kendi

evinde Edward için şahane b ir akşam yemeği hazırlam ıyor­

sun? En sevdiği yemekleri yap. M um lan yak. Sonra da onu

oturtup yılbaşı gecesi yapm ak istediğin şeyi yap. Ona ne

kadar değer verdiğini, yıllardır ya da hiçbir zaman bu kadar

mutlu olmadığını söyle. Jack konusunda içini rahatlat. Jack

seni bırakıp siz ayn ldık tan çok kısa b ir süre evlenince ne

4 4 2

Aşk Burada Çekmiyor

kadar incindiğini anlat ona. Edw ard’ın da daha önce evli ol­

duğunu unutma. Edw ard’la yoluna devam edince içinde hiç­

bir zam an Jack ’e yer olm ayacağından endişe ediyorsun ama

işler öyle yürümüyor. Rick her zam an benim bir parçam ola­

cak. Hayatım ızda yer alan bu insanlar tamamen ortadan kay­

bolmuyor. Bizde izler bırakıyorlar. Ne dem ek istediğim i

anlıyor m usun?”

“Sanırım tam üstüne bastın,” dedi Evie. “Bunca zam an­

dır Jack ne zam an aklım a gelse kendim i suçlu hissediyor­

dum. Am a hayatımın iki yılını hafızam dan silip atamam ki.

Kendimi ona tam anlamıyla bir defada açıklarsam Edward’m

anlayacağını düşünüyorum . Bir keresinde G eorgina’nın her

zaman onun bir parçası olacağını söylem işti.”

“Kesinlikle. Ee, başka bir şey var mı? Açıldım bir kere.”

“Benden bu kadar. Asıl senden naber Stas? Gerçekten

endişeleniyorum senin için.”

“Toparlanacağım. Harika dostlarım var.” Elinin E vie’

nin elinin üzerine koydu.”

“Pek de harika sayılmam. Hastanedeki o geceden sonra

kapında bitm iş olm alıydım ya da en azından kiralık katil

tu tup R ick’i öldürtebilirdim . T ıpkı bir ergen gibi kendim i

yeni ilişkime kaptırdım .”

“Kes şunu. Birini bulduğun için senin adına çok m utlu­

yum ,” dedi Stasia.

4 4 3

Elyssa Friedland

“Birini bulm ak dem işken, m uhasebeciler hakkında ne

düşünüyorsun?” 1

“O lum lu şeyler. R ick vergilerim izi hallederdi. N ere­

deyse nisana geldik ve ben sıçmış batırm ış durum dayım .”

“Rom antik olarak diyorum. Babaannem in erkek arka­

daşının oğlu kendine bir sevgili arıyorm uş.”

“Ah, tatlım. Bunu bir süre düşüneyim ben. Sen de gidip

telefonunu aç ve yemeğini pişir. Ben de laboratuvara gide­

yim .”

“Laboratuvar mı? Bugün cum artesi.”

“Son günlerde erkeklerdense fareleri tercih ediyorum.

Gerçi ortak pek çok noktalan var.”

“İşler yoluna girecek,” dedi Evie.

Stasia bir kaşını kaldırıp, “Bunu sana söylediğim izde

bize asla inanm azdın,” dedi.

Evie güldü. “Sanırım artık iyimser biriyim .”

“Tannm , belki ben de interneti bırakm alıyım ,” dedi Sta­

sia. “Davranışlanm ı değiştirm ek işime yarayabilir. Özellikle

de işyerinde. R ick’in Facebook hesabını beş dakikada bir

kontrol ediyorum. Daha iyi bir Alzheim er ilacı bekleyen onca

insan için hiç iyi bir şey değil bu.”

“Aah, Facebook takipleri. Çok iyi bilirim ,” dedi Evie

efkarlı bir tavırla. “Ya da çok iyi bilirdim mi dem eliyim ?”

Evie, içeceğinden son bir yudum alıp sordu: “Peki bu

444

Aşk Burada Çekmiyor

durum un R ick’in yanına kâr kalm asına mı izin vereceksin

gerçekten? İntikam falan alm ayacak m ısın? Gerçekten ben­

den daha iyi bir kadınsın.”

“Eh,” dedi Stasia fısıltıyla. “Babam ın Ulusal Güvenlik

K om itesi’ne atandığını söylemiştim hatırlıyor m usun?”

“Evet,” dedi Evie bunun nereye varacağını kestirem ez

bir ifadeyle.

“R ick’i uçuşu yasaklılar listesine ekledi. Onun şu küçük

bisikletçi metresini bir geziye çıkarmak istemesi için sabır­

sızlanıyorum .”

Evie, S tasia’dan ayrıldığı anda E dw ard’ı arayıp onu o

gece, kendi pişireceği yem ek için evine davet etti. Ona ken­

disini görm ek istediğini, onu delicesine özlediğini ve onun

kam ını doyurm ak istediğini söyledi. Neyse ki Edward tekli­

fini kabul etti.

Evie hızla semtindeki aşın büyük gurme m arkete koştu.

Hint yerelm alannın yanından geçerken m önüsü aklında can­

lanmıştı. E dw ard’a ocak ayında bir Şükran Günü yemeği p i­

şirecekti. Edward ona yılda sadece bir defa böyle bir ziyafet

çekildiği için ne kadar üzüldüğünü söylemişti; böylece alış­

veriş sepetini hindi, yeşil fasulye, yem ek sosu, hazır bir

pekan cevizli pay ve tatlı patates çıtın için gerekli m alzem e­

4 4 5

Elyssa Friedland

lerle doldurdu. Farklı kasalar - “ 13 ya da daha az ürün” için

hint yerelm alanm tek tek mi saymalıydı yoksa bir poşet ola­

rak m ı? - yüzünden kafası karışan Evie, kendini markette tu­

rist gibi hissetti. FreshDirect’ten online olarak sipariş etmeye

ve tembel bir biçimde “m evcut siparişi yenile” butonunu işa­

retlem eye alışmıştı; gerçi bu, m utfağında hiçbir işi olmayan

kimyon, kişniş ve bunun gibi birtakım tutkulu m alzem eler­

den de sipariş etmesi anlam ına geliyordu.

Ardından içki dükkânına uğrayıp m üdürün tavsiye ettiği

iki şişe ödüllü şarap aldı: Rhone Valley’den beyaz ve Bor-

deaux’dan kırmızı. Sonra da aceleyle evine yöneldi. M arket

kesekâğıtlan üst üste yığıldığından attığı adımı bile göremi-

yordu. A sansör butonunu el yordam ıyla bulup doğru katta

indiğini umdu!

“Yardım ister m isin?” diyen tanıdık ses onu irkiltti. G ö­

rüşünü kapayan kesekâğıtlan yere düştü.

“Jack? Ne anyorsun burada?” diye sordu Evie, ayağının

dibindeki dağınıklığa bile bakmadan.

Jack kapısının içinde oturmuştu ve üzerinde bir gömlek

ve aşçı üniformasının alt kısmıyla kucağında bir gazete vardı.

“ Sonunda geldin. M akaleleri en baştan okum aya başla­

m ıştım .”

“B eklettiğim için kusura bakm a,” dedi Evie sertçe.

“Neden evimin önündesin?”

4 4 6

Aşk Burada Çekmiyor

“Önce sana yardım edeyim. Senin yemek pişirdiğini bil­

m iyordum . B unun Edw ard için olduğunu sanm ıyorum .

Yoksa yanılıyor m uyum ?” Jack onun önünde yere eğilince

zencefilli şam puanına karışan tereyağı ve sarm ısağm tanıdık

kokusu ona doğru yükseldi. Evie istememesine rağmen bunu

derin derin içine çekti.

“Edward için. Hadi şunlan içeri taşıyalım .” Evie bece­

riksizce anahtarı kilide yerleştirmeye çalışırken elleri titrediği

için kendine kızıyordu. Saatine baktı. Hem yemeği hazırla­

mak hem de giyinm ek için yeterli zamanı yoktu. Gerçekten

de Jack’ten gitmesini istemeliydi.

“Manhattan Maison nasıl gidiyor?” diye sordu Jack mal­

zemeleri dolaba yerleştirirken. Evie, onun neden bahsettiğini

hatırlam aya çalışırken yüzü kireç gibi oldu. Tam Jack ona

bakm ak üzere döndüğünde hatırladı.

“Ah, müthiş. Yukarı Batı Yakası’nda m uazzam bir proje

yaptım .” Caroline ve Jerome orada yaşadığına göre bu tam a­

m en yalan sayılmazdı.

“Bunu duyduğum a sevindim . Yani Evie, aslında iste­

mezsen seni rahat bırakacağımı söylemiştim ama bu tahmin

ettiğim den daha zor geliyor. Ayrıca senin yapmanı istediğim

de bir şey var. Yeni bir restoran daha açıyorum ve seninle

birlikte çalışm ak istiyorum . JA K sadece bir yenilem e ola­

caktı ama burayı tam am en kendi hayal gücüne göre yaratma

şansın olacak.”

4 4 7

Elyssa Friedland

Başka bir restoran mı? Onu kıskanmadan edemedi. Ed­

ward da yakınlarda prestijli bir hocalık ödülü almıştı ve Evie

de bunu Jack’le paylaşmak istiyordu. Ama bu öylesine söy­

lenemeyecek kadar konu dışı olduğundan ne yapmak istediği

çok bariz anlaşılırdı. O yüzden bir şey demedi.

“Neyse, web siten aracılığıyla sana ulaşmaya çalıştım

ama henüz bir tane kurmamışsın. Yabancı biri gibi davran­

mayı düşünmüştüm. Belki o zaman işi kabul ederdin,” dedi

Jack. “îşte şehir merkezinde oldukça lüks, Fransız-Aıjantin

konseptli b ir yer açıyorum. Tiyatroseverlerin gitmesi için

ama kesinlikle turistler için değil. Sadece buranın insanları.”

Tamamen farklı b ir ülkeden geliyor olmasına rağmen

Jack nasıl böylesine ukala bir New York’lu gibi davranabili­

yor, diye düşündü Evie küçümseyerek. Edward doğma bü­

yüme M anhattan’lı olm asına rağmen asla böyle kibirli

davranmazdı.

“Harika görünüyor,” dedi Evie ve Jack, sebzeleri doğ­

ramaya başladığında ona itiraz etmedi.

“Adını Evita koyacağım,” dedi Jack; bıçakla doğrama­

sını sürdürürken kafasmı kaldırıp baktı. “İsmi beğendin mi?”

“Güzelmiş,” dedi Evie nötr bir tavırla. Restoranın adının

kendisinden esinlendiğini mi söylemeye çalışıyordu yoksa?

Bu mümkün müydü ki? Gerçekten de nasıl tepki vermesi ge­

rektiğini kestiremiyordu.

44 8

Aşk Burada Çekmiyor

“Güzelden daha fazlası olduğunu düşünmeni umuyor­

dum. Senden ilham aldım,” dedi Jack.

Artık brüksellahanalannı hazırlamaya geçmişti. Elleri

rahat bir şekilde çalışıyordu. Jack’in kendisine, iyi doğrama

becerisinin tamamen bilekle ilgili olduğunu söylediğini ha­

tırlıyordu. Pazıların şişiyorsa bir şeyleri yanlış yapıyorsun

demektir.

“Ne de olsa ben gerçek anlamda başarıya ulaşmadan

önce beni desteklemiştin,” dedi Jack. Bu onun için yeni bir

haberdi. O ve Jack tanıştıklarında Jack zaten New York’un

rekabetçi yemek sektöründe iyi bilinen bir isimdi. Mücadele

veren bir restoran sahibi olsa onunla çıkacağından bile emin

değildi. Ya Jack onu övmeye çalışıyordu ya da kafasında ta­

rihi yeniden yazıyordu.

“Bu kimin?” diye sordu Jack W yatt’ın burada kalmış

olan biberonlarından birini kaldırarak.

“İnanır mısın bilmem ama Susan Halam bir bebek evlat

edindi.”

“Aman Tanrım. O kadın pisliğin teki olduğumu düşünü­

yor,” dedi Jack. “Ürünlerimin sadece yansının organik oldu­

ğunu öğrendiğinde müşterilerimi zehirlediğimi söylememiş

miydi o?”

“Kesinlikle zehirle ilgili bir şeyler söylemişti ama ben

onu yatıştırmıştım.”

4 4 9

Elyssa Friedland

“Yani yine de bana destek vereceğini sanmıyorum.”

“Destek verecek bir şey yok. Benim bir erkek arkadaşım

var. Aynca insanların sana arka çıkmama sebebi brokolileri-

nin kimyasal zehirlerle ilaçlanması değil muhtemelen evlen­

miş olmanla ilgilidir.”

“Tuş oldum,” dedi Jack ve Evie onun uzlaşmacı tavrın­

dan dolayı yumuşadı. “Bak Evie, hayatına tekrardan girişi­

min ani olduğunu biliyorum ama seni tanıyorum. Sen

karmaşa olmadan yapamazsın.”

“Bilemiyorum,” diye yanıt verdi Evie samimiyetle. Bir

evlilik, karmaşadan çok daha fazlasıydı. Aynca Jack’in ken­

disi hakkındaki varsayımlanna da sinirlenmişti. Önüne bir

tabak Bolonez soslu spagetti koyduğu zamanlar dışında

Evie’nin ihtiyaçlan hakkında hiçbir zaman öngörülü olma­

mıştı.

“Eminim kann seninle gurur duyuyordur,” dedi Evie,

sohbeti daha önemli meseleye odaklamaya çalışarak; Jack

ne demeye başka biriyle evliyken restoranına kendisinden

ilham aldığı bir ismi veriyordu ki?

“Zeynep mi? Göz önünde olmayı seviyor,” dedi tek om­

zunu silkerek.

Evie, Jack’in yeni karısını aşağılamasından hoşlandı

ancak bunun yüzüne yansımasına izin vermedi.

Açılış skoru: 1-0, Evie kazanıyor.

450

Aşk Burada Çekmiyor

“Ama tabii ki benimle gurur duyuyor ve gerçekten de

çok yardımcı oldu,” diye ekledi. Kaşıkla verip kepçeyle

almak tam da Jack’e göre bir davranıştı. Evie onun, duygusal

durumunu saniyeler içinde değiştirme becerisine gıcık oldu.

1- 1.

“Eh, iyiymiş,” dedi Evie. “Onunla evlendiğine göre ben

de öyle olduğunu tahmin etmiştim.” Ağzında gevelemeden

söyledi bunları. Jack’le çekişmesi kızıştıkça onun neden bir

anda evliliğe hazır olduğuna dair bir açıklamayı hak ettiğin­

den daha da emin oldu.

“O konuya gelirsek Evie,” dedi Jack, bıçağı tezgâha bıra­

kırken. Evie, ciddi bir konuşma yapması gerektiği için, bütün

dikkatini toplamak adına bıçağı bıraktığını düşündü. Ama onun

yerine Jack, hindiye uzanıp onu musluğun altma koydu. Akan

su yüzünden sesini yükselterek konuşmaya başladı.

“Evlendiğimi duyunca şaşırmış olmalısın. Doğruyu söy­

lemek gerekirse her şey çok bulanıktı. Zeynep hamile kaldı

ve ben de panik olup evlenme teklif ettim.”

Aha! İşin içinde bir bebek olması gerektiğini biliyordu.

2- 1.

“Sonra bebeği düşürdü ama o zamana kadar da evlilik

hazırlıkları çoktan başlamıştı. Ben de onu seviyorum zaten.”

Lanet olsun.

2- 2.

451

Elyssa Friedland

“Peki ya şimdi?” diye sordu Evie lavabonun yanına gi­

derek. Jack’in bu evliliği yapmasının sebebi korkakça gelse

de hindiye uzandı ve parm aklan onunkilerin üzerinde ge­

zindi.

“Şimdi de seni aklımdan çıkaramıyorum. Evie şu diğer

herifle restoranıma geldiğinde öleceğimi sandım,” dedi.

3-2.

“Edward.”

“Eh, bu hazırladığın ziyafete bakacak olursak Edward

hâlâ hayatında herhalde. Çok şanslı biri,” dedi Jack ama boş­

taki elini Evie’nin ensesine koyunca Evie’nin sırtı ürperdi.

“E-postalarıma yanıt vermediğinde -geçen ay sana en

az beş tane gönderdim - neredeyse çıldırıyordum. Sana

yemin ederim Hotmail hesabımı belki sonunda bana yazmış-

sındır umuduyla üç dakikada bir kontrol ettim.”

İşte şimdi bir kere de olsa üstün olan taraf olmamanın

nasıl olduğunu anlıyorsun,” diye düşündü Evie.

“Peki ya Zeynep?” diye sordu Evie; bu sırada ondan ha­

fifçe uzaklaşmıştı ama Jack’in eli hâlâ bedenindeydi. Par­

makları dağınık topuzunun arasında dolanmaya başladı ve

sonunda lastik tokasını çıkarınca Evie’nin saçlan omuzlarına

döküldü.

“Anlayacaktır Evie. Sanırım zaten şu an bulunduğumuz

noktaya nasıl geldiğimizi biliyor. Bu onun için sürpriz

452

Aşk Burada Çekmiyor

olmaz,” dedi Jack. Artık doğranmış sebzeler tavada cızırdı-

yor, karam elleşen sebzelerden kokular yükseliyordu. Evie

sembolizmi düşünerek ateşi kıstı.

“Peki değişen bir şey var mı Jack? Kesinlikle evlenip

bir yuva kurmak istediğimi söylemekten artık utanmıyorum.”

Bunları açıkça söyleme konusunda güvenini yerine getiren

kişinin Edward olduğunu biliyordu. Evie’nin ruhunun derin­

liklerini herkesten daha fazla görmeyi başaran o mükemmel

adam. Edward sık sık geleceğe atıfta bulunuyordu. Jack

neden bunu yapmasındı ki?

“Bunu daha sonra konuşuruz,” dedi Jack skoru eşitle­

yerek. Bir eli yılan gibi süzülerek sırtından öne doğru kaydı

ve parmaklan göğüslerini okşamaya başladı. Evie göğüs uç-

lannın sertleşip dikleşerek onun dokunuşuna karşılık verme­

sinden nefret ediyordu. Aptal refleksler. Jack de bunu fark

etmiş olmalıydı.

“Gitmeni istiyorum.” Jack’in artık kendisine ulaşama­

yacağı kadar uzaklaştı ondan.

“Lütfen beni ara,” dedi Jack Evie onu kapıdan dışarı

iterken. Kapıdan çıktıktan sonra, “En azından senin için bu

yemeği pişirmemi istemez misin?”

“Hayır, git artık.” Oyun burada biter.

Ama kapıyı onun ardından kapayıp mutfaktaki dağınık­

lığa baktığında onun teklifini kabul etmiş olmayı diledi. Ona

453

Elyssa Friedland

yaşattıkları için yapabileceği m inicik bir telafi olurdu en

azından. Belki de Jack, onun karşısında her zaman avantaj­

lıydı.

Am a hayır, diye düşündü Evie; öyle değildi. Jack’in

artık onun üzerinde bir avantajı yoktu. Jack bir ya da iki oyun

kazanabilirdi ama Evie maçı kazanacaktı.

B ir dakika sonra Jack kapıyı çaldı. Evie kapıyı hafifçe

aralayınca Jack zorla içeri girdi.

“Evie, lütfen, sana ihtiyacım var.” Evie’nin üzerine atı­

lıp dudaklarını onunkilere yapıştırdı. Tükürüğü tıpkı asit gi­

biydi. Evie, yüzünden bir gölge gibi geçen tiksintiyle geri

çekildi.

“Jack, bir daha uyarmayacağım. Artık git ve bir daha da

gelme.”

“Bradley Winter!”

“Brad W inter?” Evie, henüz kepenklerini kapamadığı

için memnun bir şekilde yine D ino-K itap’taydı. Venedik’e

özgü plastik boyalarla ilgili bir makale okurken annesi ara­

mıştı. Evie, okulun ilk gününde hocalarını etkilem ek isti­

yordu. “O da nereden çıktı?” diye sordu Evie, Fran’e. Birkaç

dakika sonra CarolineTa buluşup sinemaya gideceklerdi ve

lise sevgililerini tartışacak zamanı yoktu.

454

Aşk Burada Çelemiyor

“Bradley Winter’in şu an nerede olduğunu biliyor musun?”

diye sordu Fran; belli ki bunu paylaşmaya can atıyordu.

“Hiçbir fikrim yok. M ezuniyetten beri görmedim onu.”

“Ben biliyorum ama. Şu an Çek C um huriyeti’nde ABD

elçisi. Üstelik de bir bikini modeliyle evli. Üç çocuktan var.”

F ran’in sesinde oldukça tatmin olmuş bir ton vardı.

“Peki sen bunu nereden biliyorsun?” diye sordu Evie.

“Facebook’tan. Sen o lanet zıkkımı bıraktıktan sonra ben

de girip onun ne menem bir şey olduğuna bakayım dedim.”

“Peki neden bana bunu anlatıyorsun?” dedi Evie, anne­

sinin konuşma tarzına şaşırarak.

“Çünkü mezuniyetten önce sana gül ve çikolata gönder­

diği için Bradley W inter’ı terk etmiştin. Eğer seninle uzun

süreli bir ilişki istiyorsa onunla yetinmek zorunda kalacağını

düşünmüştün.”

Aslında bu doğruydu. O zaman Fran’e, Bradley’den, evi

alabalık gibi koktuğu için ayrıldığını söylemişti.

“Bak, bütün arkadaşların evliyken talihsiz bir şekilde

bekâr kalan kendine güvensiz kız rolü oynadığını biliyorum.

Ama işin gerçeği kimsenin senin için yeterince iyi olduğunu

düşünmüyorsun. Seni istemeyen kişi hariç tabii ki. Elbette

ki evlenmek isteyeceğin kişi o olur. Ama inan bana Jack, se­

ninle evlenecek olsaydı onun da orijinalliği hemencecik bi­

ti verirdi.”

455

Elyssa Friedland

“İnanamıyorum anne. Bu konuşmayı yapmak için ne za­

mandır bekliyorsun?”

“Pek olmadı. Bradley’nin Facebook sayfasını gördükten

sonra aydınlanma yaşadım.”

“Tebrik ederim. Facebook beni sadece intihara meyilli

kılmayı başarmıştı,” dedi Evie biraz fazla dalgın bir şekilde.

“Elbette ki abartıyorum!”

“Bu senin kendi sorunun Evie,” dedi Fran. “Geleceğini

düşünmen gerekiyor artık. Uzun dönemli mutluluğunu, neyi

hak ettiğini, kimin daha iyi bir baba, daha iyi bir koca olaca­

ğını, kimi sevdiğini... Sevgi derken de uzun bir günün ardın­

dan ayakların ağrıyarak eve geldiğinde...”“Anne anladım. Lütfen benim için endişelenme.”

“Umanm buna gerek yoktur. Winston’la yola çıkmadan

önce aramak istedim. M ay’in tenis maçını izlemek için New

Haven’a gidiyoruz.”

“Selam söylemeyi unutma,” dedi Evie alaycı bir tonda.

“Evie kes şunu. Winston’in kızlan çok tatlı. Aynca sana

da resmen tapıyorlar. Onlara ne garezin var ki?”

“Bana tapıyorlar mı?” diye alaycı bir şekilde güldü Evie.

“May bana Yale hakkında hiçbir şey sormadı bile.”

“Evie lütfen. Aptal numarası yapma. Senden gözleri

korkuyor. Güzel, başanlı bir kadınsın ve Manhattan gibi

büyük bir şehirde yaşıyorsun. Ayrıca onlan da korunaklı be-

456

Aşk Burada Çekmiyor

bekler olarak görüyorsun. Onlar da bunu biliyorlar. Ben de

olsam senden tavsiye isteyemezdim. Kapamam gerek çünkü

Winston beni dürtmeye başladı. Seni seviyorum,” dedi Fran.

“Ben de seni seviyorum, anne.”

457

Y İ R M İN C İ B Ö L Ü M

“Resmi olarak yaşlıyım artık,” dedi Evie sabah tutuklu­

ğunu geçirmek için yatağında gerinerek. Doğum gününün

geldiğine ve geçen bahardan beri ne çok şeyin değiştiğine

inanamıyordu. En azından son birkaç ay olaysız geçmişti;

üstelik olabilecek en mükemmel biçimde.

“Seninle tanıştığım günkü kadar gençsin.” Evie banyo­

dan gelen sabah rutininin seslerini duyabiliyordu: cama çar­

pan diş fırçası, kutudan çıkan tıraş köpüğü.

“Çok komik,” diye yanıt verdi Eviç, örtüyü keyifli bir

şekilde boğazına kadar çekerek. Gerçi bunu kastederek söy­

lemesi hoşuna giderdi. Birçok şey yaşanmıştı. Bu süre içinde

birkaç kırışığa direnebildiyse sırf bu bile kutlama sebebi sa­

yılırdı.

“Sanırım doğum günü kızının uyanma vakti geldi,”

dedi; ellerinde dumanı tüten kahve kupalarıyla yanında be­

lirmişti. Evie’ninki tam istediği gibi hazırlanmıştı. “Bu gece

458

Aşk Burada Çekmiyor

için heyecanlı mısın? Eğlenceli olacak.” Caroline, Evie’nin

doğum gününü kutlamak için evinde bir parti veriyordu. Evie

ufak ve rahat bir parti hazırlaması için ona söz verdirmişti

ama Caroline bu iki sıfata uygun herhangi bir davet verebi­

lecek kapasitede değildi.

“Evet, herkesin orada olması güzel olacak.” Yatakta

doğrulup kafasını uyku sersemi bir halde yatak başlığına da­

yadı. “Ama ben asıl parti sonrasını dört gözle bekliyorum.”

Kupasının onunkine değdirdi ve her ikisi de kocaman tebes­

sümlerle kahvelerinden birer yudum aldılar.

“Peki bugün ne yapmak istersin bakalım? Canın ne is­

tiyorsa yapabiliriz. Emrindeyim.”

Evie hayal kırıklığına uğramıştı. Düşüncesi çok hoş olsa

da yataktan kalktığı anda önceden detaylı bir şekilde prog­

ramlanmış bir güne başlayacağını ummuştu; hatta belki de

gecenin sonunda bir evlenme teklifi bile alabilirdi. Ama

şimdi, kendi doğum gününü kendisi planlaması gerekiyor

gibi görünüyordu.

“Bilmem. Pek düşünmedim,” diye yalan söyledi.

“Hadi ama yapmak istediğin bir şeyler olduğuna emi­

nim.”

Evie pencereden dışan baktı. Mükemmel bir ilkbahar

günüydü; mayıs çocuğu olmanın iyi yanlarından biriydi bu

da.

459

Eîyssa Friedland

“Sanırım biraz yürüyüp sonra da kahvaltı edebiliriz.”

“Harika olur.”

“Tamam, hemen giyineyim,” dedi Evie, yatağın yanında

yerde duran kot pantolonuna ve askılı bluzuna uzanarak.

“Sabahlan çok güzel görünüyorsun.” Beline sanlı hav­

luyla Evie’nin yanında durdu. Evie onun yeni parfüm sürül­

müş teninin kokusunu içine çekti. Ona kızmak çok zordu;

özellikle de birkaç ay önceki dengesiz davranışlarından

sonra.

“Teşekkürler Edward. Seni seviyorum.” Parmak uçla-

nnda yükselip onu dudaklanndan öptü. “Doğum günümü se­

ninle geçirdiğim için çok mutluyum. Bir dakika, ‘m utlu’

yeterli bir ifade olmadı.” Evie duraksayıp derin derin düşü­

nüyormuş gibi işaretparmağını çenesine dayadı. “M utluluk­

tan uçuyorum demek çok daha doğru olur.”

“Ben de öyle,” dedi Edward kollarını ona dolayarak.

“Hastanedeki bütün hemşirelerin beni kıskandığına emi­

nim,” diye şakalaştı Evie parmaklan çağrı cihazına değince.

“Yo, sanmıyorum,” dedi Edward kafasını kaşıyarak.

“Bir dakika ya ben diyorum böyle? Zamansız göçüp gitmen

için bütün gün dua ediyorlar.”

Edward. Kendinden o kadar emindi ki Jack’in eskiden

yaptığı gibi peşinden koşulduğuna dair hikâyeler anlatarak

Evie’yi etkilemeye ihtiyacı yoktu. Evie, yemek pişirme ders-

4 6 0

Aşk Burada Çekmiyor

leri talep eden ilgiye m uhtaç garson kızlar ve kapanıştan

sonra en yeni karışımlarını denemesini isteyen yılışık bar­

menlerle ilgili hikâyeler duymaya o kadar alışmıştı ki Ed­

ward, kendisine asılan bir hemşireden ya da hasta yakınından

hiç bahsetmeyince başta onu sadece kendisinin bu kadar da­

yanılmaz bulduğundan şüphelenmişti. Ama artık Edward’in

böyle şeyleri paylaşma ihtiyacı duymadığını memnuniyetle

fark etmişti; hem belki de, bir ihtimal, Edward bunları fark

bile edemeyecek kadar âşıktı kendisine.

Evie’nin adeta yerleştiği Edward’in evinden çıkıp el ele,

Z abar’s ’a gitmek üzere yola koyuldular. Evie, bugün bir ev­

lenme teklifinin büyük ihtimalle gelmeyeceğini anladığı için

duyduğu hayal kırıklığını gizlemek için elinden geleni yaptı.

Bette sabahın köründe ona mutlu yıllar dilemek için bir sesli

mesaj bırakmıştı bile. Evie de belki ona vereceği haberler

olur diye onu aramayı bilerek geciktirmişti. Ama şimdi ba­

baannesinin gün içinde fazla umutlanmaması için daha erken

arayabileceğini düşünüyordu. Bette çok şükür ki gayet iyiy­

di; Boca Sahili’nde tempolu yürüyüşler yapıyor, kanasta oy­

nuyor ve yeni edindiği bir alışkanlığın keyfini çıkarıyordu:

Sam ’in pazar günleri sitenin havuzundaki gaynresmi stand-

up gösterisini izlemek.

Öğlenin erken saatlerinde dışarıda olan yayaların ara­

sında on dakika kadar ilerledikten sonra Edward, “Sorun ol-

461

Elyssa Friedland

mazsa senin eve bir uğrayabilir miyiz? Şeker ve karbonhidrat

yüklemesi yapmadan önce tuvalete bir uğramam gerek,”

dedi.

Çok hoş. Hem bugün nişanlanmıyorlardı hem de Edward

onunla bedensel fonksiyonlarım paylaşıyordu. Evli olmadık­

larına göre onun tuvalet planlarım duymak istemiyordu.

“Zabar’s ’da gidemez misin?” diye sordu Evie kendini

pek uyumlu hissetmeyerek.

“Hayır, gidemem. Şeninkini kullanmak istiyorum,” diye

ısrar etti Edward. Bir anda Evie’nin modu değişti. Sürpriz

bu olmalıydı! Edward onu, arkadaşlarından birinin şampanya

ve güllerle süslediği dairesine çekmeye çalışıyordu. Zümrüt

kesim bir pırlanta da kadife bir kutuda, New York’taki en he­

vesli parmaklardan birini çerçevelemeyi bekliyor olmalıydı.

“Tamam tatlım, kusura bakma. Hadi çıkalım.”

Asansördeyken kendi görüntüsü gözüne takıldı. O

büyük an yaklaşmakta olduğundan biraz süslense iyi ederdi.

Atkuyruğunu açıp dudağına parlatıcı sürdü ve dudakların­

daki nemlendiriciyle dağınık kaşlarını yatıştırdı.

“Altı üstü Zabar’s’a gidiyoruz,” diye şakalaştı Edward

onunla, Evie on dokuzuncu kata olan yolculuklarında ken­

dine çekidüzen verirken.

“Doğum günümde güzel görünmek istiyorum, o kadar.”

Kapıya vardıklarında Evie derin bir nefes aldı. O an gel-

462

Aşk Burada Çekmiyor

mek üzereydi ve bu bekleyiş tam da tahmin ettiği kadar keyif

vericiydi. Kalbi göğsünde tıpkı bir kuşun minik kanatlan gibi

çırpmıyordu. Midesi berbat durumdaydı. Şu an tepeden bir

oksijen maskesi düşse Evie memnuniyetle onu yüzüne da­

yardı.

“Ee?” dedi Edward. “Gerçekten de tuvalete gitmem

gerek. Kapıyı açabilir misin?”

“Tabii, tabii,” dedi Evie iki ayağı bir pabuca girerek.

Parmak uçlan kanncalanıyordu.

Kapıyı açtığında Evie’nin gördüğü ilk şey geçen gün

giydiği mor kazak ve ekoseli ince fulardı. Üstünü değiştir­

dikten sonra onlan bıraktığı yerde, kanepenin kolunda buru­

şuk bir yığın halinde duruyorlardı. Edward ona burada

evlenme teklif edecek olsaydı önce bunlan kaldırmış olurdu.

Edward banyoda gözden kaybolunca Evie delicesine bir

araştırmaya girişerek beklenen evlenme teklifine dair bir

ipucu bulmak için perdelerin arkasına ve her bir çekmecenin

içine baktı ama bir şey bulamadı.

“Tamam, ben hazırım,” dedi Edward.

“İyi, hadi gidelim,” dedi evi kanepenin minderlerini dü­

zelterek.

“Ama bir dakika. Bunun ne olduğunu bilmek istemiyor

musun?” diy sordu Edward kollarım uzatarak.

Banyo. Evie’nin bakmadığı tek yer orasıydı.

463

Elyssa Friedland

Edward’in elinde bir kitap boyutunda sanlı bir kutu

vardı.

“Doğum günün kutlu olsun bebeğim,” dedi ona paketi

uzatarak. Eğer bu, iç içe geçen Rus bebeklerinden oyuncaklar

gibi içinde daha küçük kutulan da banndırmıyorsa, bu he­

diye, Evie’yi memnun edeceğe benzemiyordu.

“Teşekkürler,” dedi Evie paketin ağırlığına şaşırarak.

“Ne olduğunu tahmin edemiyorum.”

“Açmadan önce birkaç şey söylemek istiyorum. Bu

sende olmayan bir şey. Ve sanınm hoşuna gidecek. Ayrıca

sanınm buna gerçekten de ihtiyacın olacak.”

O anda Evie bunun bir vibratör olduğuna ikna olmuştu.

Kendisinde yoktu. Hoşuna giderdi. Ve eğer Edward otuz be­

şinci yaş gününde ya da ondan kısa bir süre sonra evlilik tek­

lif etmezse de kesinlikle buna ihtiyacı olacaktı.

“Eee hadi, aç bakalım,” dedi Edward yüzünde kocaman

bir sırıtışla.

“Pekâlâ, açıyorum,” dedi Evie kâğıdı yırtarak. Bu, altın

rengi, kesinlikle kendi zevkine uymayan, üzerinde banal bir

çoklu fiyongun olduğu bir ambalajdı. “Vay canına, yeni bir

bilgisayar.”

Hediye pahalı olabilirdi ama kesinlikle hedefi tuttura­

mamıştı. Sıradan bir halhal bile bu hiç romantik olmayan ma­

kineden daha iyi olurdu.

464

Aşk Burada Çekmiyor

“Beğenmedin mi?” diye sordu Edward.

“Yo, yo, bayıldım. Gerçekten çok yararlı bir şey. Yazı

yazmayı kim sevmez ki?” diye espriyle lafı çevirmeye ça­

lıştı.

“Yani, eski bilgisayarının bozuk olduğunu biliyordum.

Sen de otuz beş yaşma basınca tekrar internet kullanmaya

başlayacağını söylemiştin,” dedi Edward.

Bu doğruydu. New York İç Mimari Okulu’ndaki ilk sö­

mestri birkaç aya kadar başlayacağından ve yeni sitesinde

gerçek projelerini sergilemesi gerektiğinden bir bilgisayar

kullanması kaçınılmazdı. Aynca Edward’la ne kadar mutlu

olduğu düşünülünce de tekrar internete dönmeye hazırdı.

Başka insanların düğün ve bebek resimleri yüzünden anti-

depresan içtiği günler geride kalmıştı. Edward’a yeni bir bil­

gisayar ve muhtemelen bir iPhone ve iPad alacağını söyle­

mişti. Ama bu defa interneti çok daha bilinçli bir şekilde kul­

lanacağına dair kendine söz vermişti. Takıntılı bir şekilde

kullanmayacak, hayatım doğal bir şekilde yaşama fırsatlarını

kaçırmayacaktı. Aynca gizlice birilerini takip etme günleri

de kesinlikle gerilerde kalmıştı.

Belli ki Edward onun söylediklerine kulak vermişti.

Çünkü şu an Evie’nin elinde 1,7GHz Intel Core İ5 İşlemcili bir

11 MacBook Air vardı. En azından Edward portatif şaıj aleti

ve harici CD-ROM gibi lüks birtakım malzemeleri de almıştı.

465

Elyssa Friedland

“Eee, hadi o zaman açalım şunu,” dedi Edward. “Senin

için her şeyi kurdurdum bile. Bunca zamandan sonra e-pos-

talanna bakmak istemiyor musun?”

Yanağından tek bir damla yaş süzüldü. Edward bunu

anında fark edip onu yanına çekti.

“Sorun nedir sevgilim?” diye sordu nazikçe.

“Sadece... sadece...” Evie konuşmaya çalıştı. Belki de

Edw ard’a gerçeği söylemeliydi. “Bilmiyorum, sanırım do­

ğum günlerimde her zaman hayal kırıklığına uğnıyorum. Ge­

nellikle yağm ur yağar.”

“Ama bugün çok güzel bir gün. Hadi e-postalannı kont­

rol et de kahvaltıya gidelim. Eminim elli binden fazla e-posta

seni bekliyordun En eskisinden mi yoksa en yenisinden mi

başlayacaksın okum aya?” Edward onun hassaslığına karşı

beklenmedik bir şekilde duyarsız davranmıştı.

“Bilmem ki. Ne fark eder?” dedi Evie.

Edward üzülmüş gibi göründü.

“Tamam, dur da şunu açayım,” diye ekledi Evie biraz

daha istekli bir şekilde ve gösterişli bir tavırla bilgisayarı açıp

tuşlara dokundu.

“Sana danışmadan www.manhattanmaison.com site is­

mini aldım. Ona da bir bakmalısın. Sana bir logo bile yaptım.

Çok kötü ama en azından başlangıç için idare eder.”

“Peki, tamam, bir bakayım .” Bağdaş kurarak yere otur-

466

Aşk Burada Çekmiyor

du ve saçlarını topuz yaptı. Neredeyse bir yılın ardından bir

bilgisayar ekranına baktığı için gerçekten heyecanlanmıştı.

Belki de hediye o kadar da kötü sayılmazdı.

Edw ard’ın kendisi için aldığı M anhattan M aison web

adresini tuşladı. Sayfa, tek bir satır haricinde boştu: “Bu web sayfasına erişmek için kimliğinizi doğrulamanız gerekmek­

tedir. Lütfen edward.r.gold@ hotmail.com adresinden gelen

linke tıklayın.”

Bu tarz saçmalıklarıysa hiç özlememişti.

“ Edward?” Edward mutfağa girerek gözden kaybol­

muştu. “Kahve yapabilir m isin?” Bir yıldır bakmadığı e-pos­

talarını kontrol edecekse Z abar’s ’ın beklemesi gerekecekti.

Edward yanıt vermedi.

Evie, Gmail hesabını açtı. Gelen Kutusunda 24.612

okunmamış mesaj vardı. Vay canına. Nereden başlamalıydı?

Şu anda, bir yıl önce olduğundan çok daha iyi bir nok­

tada bulunduğu için listenin en başındaki e-postaya bakmaya

karar verdi. Edward’dan geliyordu. Konu başlığı “Manhattan

M aison Doğrulama” idi.

Evie buna tıklayınca kelebekler midesine geri döndü. E-

postada sadece tek bir satır vardı ama bu, bir ekranda ya da

herhangi bir yerde görebileceği en harika şeydi. Times New

Roman fontuyla, otuz punto, büyük harf olarak yazılmış sa­

tın okudu:

467

Elyssa Friedland

“EVIE ROSEN BENİMLE EVLENİR MİSİN ?”

Evie hızla arkasını dönünce Edw ard’ın elinde açık bir

kutuyla, bir dizinin üzerine çökmüş olduğunu gördü. Yüzük

çok tanıdıktı. Pırlantalarla çevrili bir safirdi.

“Babaannem in yüzüğü,” dedi Evie soluğu kesilerek.

“Evlenm e tek lif edeceğim i söylediğim de bunu almam

için ısrar etti.”

Evie öylesine büyülenmişti ki nutku tutulmuştu; ses tel­

lerinin, ihtiyaç duyduğu tek kelim eyi söyleyebilmesini um u­

yordu.

“Evet,” diye fısıldadı. Sonra da biraz daha güçlü bir şe­

kilde aynı şeyi tekrar etti. “Evet, evet, evet, milyon kere evet.”

4 6 8

SONSOZ

Sevgili Alexia,

Şu ana kadar Edward ve benim için yaptıklarına ger­

çekten minnettarım. Brooklyn Botanik Bahçesi 'ni tutmamıza

yardım ettiğin için teşekkürler. Düğünümüz için çok seçkin

bir yer olacağına eminiz; her ne kadar böcek sergisi hâlâ re­

sepsiyonda devam etse de ve tuvaletler tadilatta olsa da.

Royal Flush, porta tif tuvaletlerinin olmadığı bir düğün neye

benzerdi ki zaten?

Tutmamızı büyük bir şevkle önerdiğin tedarikçilerden

ikisinin senin akraban olduğu dikkatimizden kaçmadı. Face-

book sağ olsun D J Rhapsody 'nin senin oğlun, Flowers Flo­

wers Flowers'in sahibinin de kuzenin Stephan olduğunu

belirledik. Bu işi yapabilecek en iyi kişiler olduğunu söyle­

meden önce bize bu bağlantılardan bahsetmiş olman gerek­

tiğini düşünüyorum.

4 6 9

Elyssa Friedland

Bir iç mimar (ve Greenwich tiyatrocularının yeni gay- rıresmi set tasarımcısı) olarak, her ne kadar masa örtüsü se­çimimin “tartışmaya açık " olduğunu söylemiş olsan da senin yardımın olmaksızın hayallerimdeki düğünü hazırlayabile­ceği me eminim. Ayrıca, bembeyaz bir düğünde "klişe ’’ hiçbir şey yok. Gayet klasik ve zevkli bir renk, ayrıca da bizim tar­zımıza uyuyor.

Bugüne kadarki hizmetlerin için sana bir çek gönder­dik.

En içten dileklerimle, Evie Rosen

Not: Ayrıca yeni bir davetiye firmasıyla çalışmalısın. Onun da akraban olup olmadığını bilmiyorum ama ( ‘en iyi­nin de iyisi 'olduğunu iddia ettiğin) Charlotte Appleby birçok davetiyedeki ismi yanlış yazmış. Baş nedimeye, davetiyesinin neden Bay ve Bayan Poo olarak gönderildiğini açıklamakta epey zorlandık. Soyadları L-O-OÜ! Ayrıca babaannem B-E-T-

T-E de gözleri pek iyi görmediğinden adının B-E-T-T-Y olarak yazıldığını anlamadığı için çok şanslısın. Bu kadın hem da­vetiyeyi hem de zarfı bile çerçevelemeyi düşünen bir kadın. (Sanırım bugünün geleceğinden pek umutlu değildi.)

470

Aşk Burada Çekmiyor

“Ee Susan, ne düşünüyorsun?”

“Mükemmel Evie. Kelimelerle aran çok iyi. Aynca

düğün organizatörüne de ihtiyacın yok. Ben sana yardım

etmek için buradayım.”

“Öyle mi?” diye sordu Evie kuşkulu bir ifadeyle. “Ben

iş için burada olduğunu sanıyordum.”

“Her şeye yetecek zaman var.”

Susan birkaç hafta önce ona e-posta atarak Wyatt’la iki­

sinin birkaç gün kendisinde kalıp kalamayacağını sormuştu.

Evie de artık Edward’da da kalabildiğinden buna karşı çık­

mamıştı. Zaten Wyatt’i görmek için de ölüp bitiyordu.

“Neyse. İşine e-postayla son verebildiğim için çok

memnunum. Bunu yüz yüze ya da hatta telefonda yapmak

hiç hoşuma gitmezdi. Tatın’ya şükür internete geri döndüm.”

“İnternete geri mi döndün?” diye sordu Susan kafası ka­

rışmış bir şekilde.

“Sana internet kullanmayı bıraktığımı söylemiştim hatır­

lıyor musun? Sen de New Horizons’ın anti-teknoloji hareketine

katılabileceğimi söylemiştin.” Evie halasınm Tanrı bilir hangi

yüzden kaybolmuş hafızasını tazelemeye çalışarak.

Susan ukala bir şekilde gülümsedi. “Evie sen ciddi

misin? İnterneti bırakmak mı? Ne kadar da modası geçmiş

bir şey bu. Artık önemli olan bilinçli internet kullanımı.”

“Zamana ayak uydurduğum için memnun oldum.”

471

Elyssa Friedland

“Gerçekten de öyle. Bu arada Evie yine yanında kal­

mama izin verdiğin için sen bir meleksin. Son geldiğimde

harika vakit geçirmiştik.”

“Babaannem önemli bir ameliyat geçiriyordu o zaman.

Yaşayıp yaşamayacağını bile bilmiyorduk.”

“Evet, biliyorum ama ikimiz sohbet etme şansı bulmuş­

tuk. Aynca Wyatt’la tanışmıştın.”

İsmini duyan sevimli ufaklık elinde Evie’nin ayakkabı­

larından biriyle odaya girdi. Yeni yürümeye başladığından

sarhoşlar gibi yürüyordu. Wyatt sadece birkaç ayda ne kadar

da büyümüştü. Şimdi küçük bir adamın yüzüne sahipti ve be­

ceriksiz eliyle koca bir avuç dolusu Mısır gevreğini kendi

başına yiyebiliyordu.

“Anne!” diye haykırdı Susan’ın ayak bileğini tutarak.

“Efendim tatlım. Bu hafta Evie halanla vakit geçirecek­

sin.”

Halası mı ?“Peki tam olarak neden New York’tasın bakalım. E-pos­

tandan pek anlaşılmıyordu.”

“Tamam, sabırlı ol! İş ortağımla tanıştıktan sonra her şeyi

anlatacağım. Birazdan o da gelir. Kendisi arkadaşım Anton. O

da New Horizons’da yaşıyor. Fikri ben bulmuş olsam da pazar­

lama uzmanlığından dolayı onu da dahil ettim. Onu çok seve­

ceksin. O meşhur soya fasulyeli çöreklerinden de yaptırırız.”

472

Aşk Burada Çekmiyor

“Yemekten bahsetmişken, düğünde senin için vegan yemek sipariş ettim.”

“Ah, bu biraz sorun olacak. E-postamda söz etmedim

mi sana? Artık sadece vahşi doğadan yiyecek bulmaya çalı­

şıyorum.”

“Brooklyn Botanik Bahçesi’nde öyle bir şey yapmaya­

caksın. Ya kendi yemeğini getirirsin ya da açlıktan ölürsün.”Susan inlediyse de Evie buna aldınş etmedi.

“Geldi!” diye haykırdı Susan, birkaç dakika sonra Evie’nin zili çaldığında.

Anton, Susan’ı dudaklarından öperek selamladı. Amma

da arkadaşmış. Şarkıcı Jerry Garcia’nın katı bir Cherry Gar­

cia dondurması diyetinde olan ikizi gibiydi. Aynca elinde bir valiz mi vardı onun?

“Sen Evie olmalısın,” dedi. “New York’ta olduğumuz süre boyunca bizi ağırlaman çok hoş.”

Sizi mi?“Anton, Evie’ye henüz senin burada kalıp kalamayaca­

ğını sormadım. Evie sorun olmaz değil mi?” Susan yavru

köpek bakışlarıyla kendini Evie’ye acındırmaya çalıştı ama daha aile ilişkilerini doğru düzgün bilmeyen altmış yaş üstü bir çatlağın sevimli hiçbir yanı yoktu.

Evie hemen yanıt vermeyince Anton, “Dilediğiniz

zaman seni ve nişanlını New Horizons’da misafir etmekten memnuniyet duyarız.”

473

l

Elyssa Friedland

Bu vaat de, çekici olmak yerine tatsız bir fikir gibiydi.

Edward’m yanma kaçabilecek olsa da Susan, Anton ve (çok

tatlı olsa da küçük bir şeytana dönüşmüş olan) Wyatt üçlü­

sünün denetimsiz bir şekilde evinde kalmaları fikri hoşuna

gitmiyordu.

“Peki ama sadece bir gece. Artık okula döndüm ve yap­

mam gereken bir sürü okuma var. Ee bu üzerinde çalıştığınız

iş neymiş bakalım?”

“Online sütannelik işi kuruyoruz. Tıbbi sebeplerle ya da

evlat edindikleri için emziremeyen kişiler genellikle bebek­

lerinin anne sütü içmesini istiyorlar. Ama bu sütannelerin ta­

mamen organik beslendiklerine dair bir garanti yok. Benim

firmam, anneleri organik beslenen sütannelerle buluşturacak.

İstersen sen de yatınm yapabilirsin. Önce aile üyelerine ve

arkadaşlanma bu fırsatı sunuyorum.”

“Şey, teşekkürler ama ben meteliksizim.”

“Eh, fikrini değiştirirsen beni nerede bulacağını biliyor­

sun. Sana bir şey göstereyim.” Spor çantasındaki rulo halin­

deki posterin lastiğini çıkardı. İlanda DOĞA ANANIN SÜTLERİ

yazıyordu ve doğrudan bir ağaçtaki yapraklan yiyen gürbüz

bir siyahi kadının göğsünü emen Asyalı bir bebeğin resmi

vardı.

“Çok iyi değil mi? Ne düşünüyorsun?” dedi Susan.

“Anton eskiden Coca-Cola için grafik tasanmcılık yapıyordu.”

474

Aşk Burada Çekmiyor

“Profesyonel görünüyor,” dedi Evie. “Ve çok farklı.”

“Teşekkürler. Bütün bunları Wyatt için yapıyorum. Artık

beslemem gereken bir boğaz daha var. Doğa Ananın Sütle­

riyle tabii ki.”

“Anton’ın kansı da halkla ilişkilerden sorumlu,” diye

ekledi Evie’nin halası kayıtsız bir ifadeyle. “Acayip bir sos­

yal medya kampanyası yürüteceğiz.”

“Bir dakika, bir dakika. Anton sen evli misin? Karın,

şey, yani SusanTa arkadaşlığını umursamıyor mu?”

“Hem de hiç,” dedi Anton.

“Rain benim en yakın arkadaşım. Anton’ı onun tepesin­

den almama memnun oluyor,” dedi Susan göz kırparak ve

E vie’nin mutfak dolabına uzandı. “Kavuzlu buğdayın var

mı? W yatt’a yemek hazırlamam lazım.”

Evie inanamaz gözlerle bakıyor olmalıydı çünkü Susan

oturup elini onun dizine koydu.

“Evie tatlım, hayatta sadece tek bir yol yoktur. Yaşam

karmaşayla çok daha iyidir. İnan bana,” dedi Susan kendin­

den son derece emin bir şekilde. Sözleri, Jack’in aylar önce

söylediklerini hatırlattı.

Nasıl da saçmalıktı.

Keşke Edward yanında olsaydı da birbirlerine bakarak

gizlice gözlerini devirebilselerdi. Eve sipariş ettikleri yemek­

ten ve “Antiques Roadshow” maratonundan sonra ortak ya-

475

Elyssa Friedland

taklarına yerleştiklerinde bunu ona anlatacaktı.

Evie ve Edward, ertesi gün düğün için şarap seçiminden

sonra hafif çakırkeyif olarak E vie’nin dairesine el ele dön­

düklerinde gördükleri ilk şey, hiç tanımadıkları Asyalı bir ka­

dının bom beli, iri göğsü oldu. Susan, A nton ve W yatt’ın

şimdiye dek 57. C adde’deki Holiday Inn’e geçmiş olmaları

gerekiyordu.

“Ben A ngie,” dedi üstsüz kadın; E v ie’nin pek sevgili

ultra süet kanepesine tünemişti. Ayaklarının dibinde, Wyatt

dahil üç bebek vardı ve E vie’nin çok kıymetli birtakım eş­

yalarını çiğniyorlardı. Bunların arasında pahalı, kaşm ir bir

örtü, baskısı tükenmiş bir Chanel kitap sehpası ve hepsinden

kötüsü de yeni tüylü terlikleri vardı.

Tasarım sınıfındaki çizim lerini ve kitaplarını serdiği

yemek m asası şimdi Kinkos bayisi olarak hizmet verm ele­

rine yetecek kadar elektronik ekipm anla kaplıydı.

M asanın etrafında birkaç yabancı daha oturuyordu.

Susan ve Anton ortalarda görünm üyorlardı.

Odadaki kimse oradaki varlıklarına ilişkin bir açıklama

yapmayınca, “M erhaba,” dedi Evie çekinerek.

“Çekim için mi geldiniz?” dedi m asada oturan kel bir

adam. G öm leğinin göğüs cebinde bir paket sigara görünü­

4 7 6

Aşk Burada Çekmiyor

yordu. Dairesinde sigara içtiğini öğrenirse Evie, adamı öldü­

rürdü.

“ Çekim m i?” diye sordu Evie.

“Evet, Doğanın En iyi Sütü için.”

“Doğa Ananın Sütleri,” diye düzeltti mavi saçlı, sıska

bir kadın; o da E vie’nin m asasında oturuyordu ve tığ işine

geri dönmüştü.

“Pekâlâ kusura bakmayın. Geri döndük,” diye bildirdi

Susan içeri girerken. “Ah, Evie, Edward dönm enize sevin­

dim. Bize fikir verirsiniz.” Anton, Susan’m arkasından elinde

on inç lensi olan bir kamerayla geliyordu.

“ Susan Hala neler oluyor burada?” diye diretti Evie ka­

nepesindeki çıplak kadını işaret ederek.

“ Sen hiç kafanı yorm a Evie. H er şey birkaç dakikaya

kadar bitecek. Anton yatırım cılara vereceğim iz PowerPoint

sunum unu evde unutmuş o yüzden hemen bir şeyler hazırla­

mam ız gerekti. Umarım sorun değildir. Sadece birkaç fotoğ­

ra f çekeceğiz, sonra da dairen eski haline dönecek.”

“Bu insanları bu kadar kısa sürede nasıl buldunuz ki?”

“C raig’s L ist’ten.”

Tabii ya.

“Susan,” diye söze başladı Edward. “Evie düğünle ilgili

gerçekten çok gergin. Aynca hazırlaması gereken okul projeleri

de var. Sanırım çalışmak için başka bir yer bulmalısınız.”

477

Eîyssa Friedland

“İşimiz bitti sayılır. Gerçekten,” dedi Susan. “Bu arada

göğüs uzmanı olduğundan modelimizle ilgili fikrini almayı

çok isterim. Sence göğsü fotoğrafta iyi çıkar mı?”

“Evie,” dedi Edward nişanlısını kapıya doğru çekerek.

“Benim gitmem gerek. Hem de hemen.” Birazdan nefessiz

kalacakmış gibi görünüyordu.

“Biliyorum, biliyorum. Ama bu insanlar gidene kadar

burada kalmak zorundayım ben. Davetiyelerimiz burada. Ge­

linliğim dolabımda. O yüzden bu manyaklan tek başına bı­

rakamam.”

“En fazla beş dakika Evie, söz veriyorum,” dedi Susan;

hiçbir şekilde alınmış görünmüyordu.

“Angie,” dedi yönetmen edasıyla. “Çekim zamanı. Bu

fotoğrafta Wyatt’i kullanalım. Onu göğsüne koy, bir elinde

de elmayı tut. Gülümsemeyi de unutma.”

“Evet arkadaşlar,” diye seslendi Anton. Fotoğraf maki­

nesini suratına yaklaştırdı. “Facebook DEYİİİİİİİN!”

“BU KADARI YETER,” dedi Edward kollannı Evie’ye do­

layarak. “Ben de interneti bırakıyorum.”

“Bu olanlardan sonra yalnız olmayacaksın.”

“Davetiyeleri falan boş ver Evie. Şu evden çıkıp gitmek

seni benim evime götürüp öpmek ve bu kadar normal olduğu­

muz için kutlama yapmak istiyorum. Böyle yaşayabilir misin?”

“Hem de sonsuza kadar.”

478