Modernizme Alternatif Kentsel Gelişim Süreci Olarak Cittaslow
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
2 -
download
0
Transcript of Modernizme Alternatif Kentsel Gelişim Süreci Olarak Cittaslow
MODERNİZME ALTERNATİF KENTSEL GELİŞME SÜRECİ OLARAK CİTTASLOW
Samet KAYMAK*
ÖZET
Günümüz üretim biçimi ve üretim araçlarının toplandığı kentler adeta insan hayatını dar bir
kalıba sokma fikrinde hemfikirdirler. Modern olarak nitelendirilen kentler bu küresel gelişmeyi bir
ayrıcalık olarak görür ve toplum da buna ayak uydurmaya çalışır. Kıt kaynakların hiç
bitmeyecekmiş gibi kullanılması elbette bir süre sonra insan hayatında tükenmişlik getirecektir. Bu
tükenmişliğe çare olarak Cittaslow hareketi doğmuş ve modern hayata başkaldırış sergilemiştir.
İnsanların pazar içi üretimi için değil, mutluluğu için çalışmalar sürdürülmekle birlikte
modernizmin doğayı egemenlik altına alma güdüsü aydınlanma hareketine dayanmaktadır.
Rasyonel düşünce doğayı kontrol ederek en üstün canlı olmayı hedefler. Karşı çıkış işte tam
burada kendini belli eder. Doğanın getirdikleri ile yaşamayı hedefleyen sakin şehirler ve sakinleri,
mekanları bir uyum çerçevesinde dizayn etme amacındadır. Yavaş ama sakin olmak şu an ki
dünyamıza ters bir harekettir. Hayatımız bir düzene ve bu düzenin işleyişi için hıza
indekslenmiştir. Bu çalışmada tüm bunlardan hareketle yavaşlayan kentlerin neden yavaşladıkları
üzerinde bir teorik tartışmaya gidilmiştir. Ardından Cittaslow’ laşma ve Cittaslow’ un getirilerinin
yanında neler götürdüğünü de incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: aydınlanma, modernizm, cittaslow,
kapitalizm, mekan.
1. BÖLÜM
GİRİŞ
Var olan üretim biçiminin değişimi, insanoğlunun yaşam
formunu da değiştirmiştir. Sanayi devrimi ile başlayan bu
değişim, sermayedarın daha fazla ürün üretip satabilmesi için
buharlı makinelerin dur durak bilmeyerek ve insanın kol gücüne
ihtiyaç duymasıyla insanların dinlenecek vakit bulamamasını
gerekli görmüştür. Kapitalist üretim ilişkileri için bu gerekli
bir yaşam formudur. Jack London’ ın tabiriyle “sıcak yatak”
olağan karşılanır. Yatak soğumadan başka bir işçi o yatakta
dinlenecektir. Çünkü makine kömür ile çalışır ve kömür yandıkça
üretim gereklidir. Üretim ilişkilerinin değişimi insan yaşamına
da etki eder. İnsanlar artık daha hızlı yaşar, daha çok
çalışır. Gününü daha önceden planlar ki işe, randevuya, yemeğe,
eğlenceye geç kalmasın. Kapital üretim kentlerde yoğunlaştığı
için kentlerde yaşayan insanların bu yaşam biçimlerine tepki
olarak oluşan ilk akım slow food olmuştur. Fastfood un ayak
üstü yemek ve bireyci, yalnız ve sosyal ilişkilerden mahrum
olarak, damak tadı vermeyen, kapitalist üretim ilişkilerinin
tam olarak desteklediği sisteme karşı geliştir. İkinci karşı
çıkış ise cittaslow olmuştur. Sakin kent olarak anlamlandırılan
bu akım, genel anlamda küreselleşme kıskacında hızlı ve tatsız
yaşama başkaldırış niteliğindedir. Çağdaş ve görece modern kent
olarak nitelendirilen hareketli yaşamın da alternatifinden söz
eder. Özel olarak üretim, çevre farkındalığı, sosyal ilişkiler,
yerel kültürel birikimlerin korunumu gibi pek çok gelişimin
insan ve doğa indeksli bir yaşanılabilirliktir. Genel olarak
ise olması gereken yaşam biçiminin sakin şekilde sürdürülmesine
vurgu yapmaktadır.
AMAÇ – ÖNEM - YÖNTEM
Buradan hareketle araştırmanın amacını, Cittaslow
olabilmek için bir kentin nasıl olması gerektiğine açıklık
getirilecektir. Kaliteli bir yaşam için hıza değil yavaşlamaya
vurgu yapılacaktır. Yerel yönetimlerin çalışmaları üzerinde
durulacak ve Cittaslow olan yaşam alanlarında turizm nedeniyle
oluşan çevre sorunlarına ve kaynak yetersizliği üzerine Akyaka
ve Seferihisar’ dan örnekler verilerek tartışılacaktır.
Araştırmanın önemi ise farklı yaşam biçimleri de var
olabilir vurgusunun oluşmasıdır. Farklı olanı ötekileştiren
sisteme eleştiri olarak Cittaslow’ un sakin yaşamın kaliteli
bir yaşam olduğunu gözler önüne sermektir. Tek tipleşmenin
zararlı olduğunu bile bile insanların görece modern kentlerde
yaşamaları ve hayattan tat alamamalarının doğayla iç içe
yaşamamaları ile bağlantılı olduğunu anlatmaktır. Ayrıca
modernizm üzerinde durularak modernin ve çağdaşın mutluluk
getirici anlamlarından sıyırıp objektif olarak nelere neden
olduğunu ve gerçek anlamın mutluluk ekseninden ‘saptırmak’tır.
Yavaş kenti açıklarken kent imgesi ve kent siluetinden de
bahsetmek gerekir çünkü kentin perspektifi yaşam tarzlarını da
belirler. Yaşam tarzları da o kentin sakinleri tarafından
istemli şekilde oluşur. Kentlerin bir ruhu vardır. Kenti kent
yapan ve insanların “bu şehirden bir türlü kopamıyorum”
nidaları bu yüzdendir. Kent insanları kendine bağlar. Mekan
üzerine kurulur ve mekanın özellikleriyle harmanlanır. Mekanı
harmanlayan da insandır tüketen de. Çünkü kentler
etkileşimlerin ve buna bağlı olarak değişimin sürekli var
olduğu mekanlardan oluşmaktadır.
Araştırmanın yöntemi ise öncelikle literatür taraması
olacaktır. Çünkü konunun anlaşılması için gerekli tanımlara
ancak literatür taranarak bulunur. İnternette yayınlanan
makaleler, bloglar, gazete haberleri ile kitaplardan
yararlanarak meselenin çerçevesi olabildiğince verilmeye
çalışılacaktır. Modernizm tek tipleşmesi üzerinde olabildiğinde
durularak sakin kentin gerekliliği ön plana çıkartacak atıflar,
tanımlar ve örnekler verilecektir.
2. BÖLÜM
Küresel kentin modern bir yapıya bürünmesinin tarihine göz
atmak gerekir. Modern kentin özelliklerine kültür açısından
bakarsak “ rönesansı izleyen reformasyonu (dinde reform
çabalarını, yönetimlerin laikleşmesini), 17. Yüzyıldaki
keşifler çağını, 18. Yüzyıldaki aydınlanma hareketleriyle,
siyasi devrimleri, 19 yüzyılda yaygınlaşan sanayi devrimini,
onu izleyen kentleşme, uluslaşma ve ulusal devletlerin
kurulmasını, çağdaşlık tarihinin birbirini izleyen aşamaları
olarak görülmüş ve yorumlanmıştır” (Güvenç, 2011: 21). Buradan
hareketle çağdaş kentlerin kültürü denildiğinde “nüfusun büyük
bölümü (%80 dolaylarında) endüstrileşmiş ve kentleşmiş toplum
ve uluslar akla gelmektedir” (Güvenç: 2011: 21).
Sanayi devrimi ile birlikte üretim ve tüketimin modern
kentlerde sürdürülmesi modernliğin yaşanabilir olması
bağlamında sorunlar da teşkil etmiştir. “ İngiltere gibi çağdaş
toplumlarda, endüstrileşme kentleşmenin önünde, Türkiye gibi
bazı toplumlarda ise kentleşme süreci endüstrileşmenin önünde
gelişti. Bütün bu değişmeler, ülkeler arasında önemli yoğunluk,
altyapı, yaşam kalitesi farklarına ve sorunlarına yol açtı”
(Güvenç, 2011: 23).
Sonradan endüstrileşen bir toplum çağa ayak uydurabilmek
için küresel piyasaya girebilmenin yollarını merdiven
basamaklarını üçer beşer çıkmakta bulmuştur. Hızlı şekilde
çağdaş olma istenci kentleşme sürecinde büyük sorunlar
oluşturmuştur. Batının önce endüstrileşmesi ve ardından
modernleşmesi olağan karşılanır. Çünkü gerekli olan koşullar
bunu gerektirmektedir. Modernizm ve modernleşme kavramlarından
önce modern olanın ne olduğunu açıklamak gerekir. “Gündelik
yaşamda ve kültürde modaya uygun tutumlara “modern” denir. (…)
Burada söz konusu olan, geçmişin bilinmedik semantik alanını
yapılaştıran yeni bir mantık, yeni bir dünya görüşünün
mantığıdır. Modern olmak artık dine ait olmayan ve başka
yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada yaşamak demektir”
( Jeanniere, A., 1993: 95 - 96). Modern olabilmek için
geçmişten gelen bilgi birikimlerinin toplum refahına zarar
vermesi gerekir. Bir bakımdan moderniteyi semantik olmayan
gelenekçi toplumun zihniyetine anti tez olarak düşünülebilir.
“Aslında modern, radikal bir değişmeden sonra ortaya çıkanı
adlandırır ve insana olduğu kadar çevreye de uygulanır. (…) Bu
mantık ancak iş işten geçtikten sonra kavranabildiği heterojen
alanlara uygulanır” ( Jeanniere, A., 1993: 96).
Homojen yapının çözülmesi için özgür düşünce gereklidir.
Bireylerin mutluluğu esasına dayalı ve görece özgür bir
yaşantının anahtarı aklın kullanımıdır. Rasyonel düşünebilen
bireyler şeyleri kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye
yönelirler. “Modernizmin iki önemli düşünürü olan Bacon ce
Dercartes, akıl ideasından hareketle, insandaki iyi bir yargıyı
verme ve doğruyu yanlıştan ayırma gücünün insanlığın evrensel,
sonsuz ve değişmez ilkelerine ulaşmanın yolu olduğunu ve
böylece insanın doğayı kontrol ederek onun üzerinde hakimiyet
kurabileceği düşüncesine sahiplerdir. Bacon, doğayı doğrudan
tasarlamakla yetinmeyip, kontrol edilmesi için bir yöntem
bulmak istemiştir. Bu yöntem, insanın aklını kullanmasıyla
ortaya çıkan aydınlanma ile ilintilidir. Descartes’ e göre ise,
dünya karmaşa değil bir kesinlik taşımaktadır. Bu kesinliğe
ulaşmanın anahtarı akıldır. Descartes, insanlığa dünya
gerçeklerini yağmalayıp, onun efendisi olabileceği inancını
vermiştir” (Bozkurt’ tan aktaran Karakurt, E., 2006: 4). Modern
kent anlayışının teorik temeli aydınlanma düşüncesine
dayatılmaktadır. Aklını en iyi şekilde kullanan insanoğlu
binlerce yıldır doğanın yasalarına göre yaşamaya başkaldırmalı
ve doğayı manipüle etmeli ki yaşamlarının kurallarını kendileri
belirleyebilsin. Karmaşık – kesinlik ayrımı yapılmasıyla,
toplumsal yaşamın rasyonel olması fikrinin savunulmasını
gerekli görmüşlerdir. Doğayı manipüle eden toplum karmaşıklaşır
çünkü üretim artık ihtiyaç için olmaktan çıkmıştır. Üretilen
her maddi manevi ürün bir nedene ihtiyaç duyar. Karmaşıklaşan
toplum, toplu halde en uygun jeopolitik konumda varlığını
sürdürür. Ulaşım, ticaretin yapıldığı pazar, barınma, eğlence,
kültürel aktiviteler, sağlık, eğitim vs. gibi uzmanlık
gerektiren sayısız bölünmelere neden olur. Genel anlamda tek
açıklama artık ‘basit yaşayamamak’ tır. Basit yaşamayı rasyonel
düşünememe olarak algınlanma fikri bir kenara bırakılırsa
kentler iş bölümlerinin uzmanlaştığı yerlerdir. En iyinin bu
olduğunu modernite ile temellendirilip değişimin olağanlaştığı
mekanlar topluluğudur. “Kompüterleşmiş bilgi – işlem ve sosyal
planlama sistemlerinin gelişimi, eskiyle karşılaştırılamaz
teknik ilerlemenin kontrolünü ve iradesini mümkün kıldığı kadar
bu noktada bir kaçınılmazlığı da ifade eder. Bu Tourain’ in de
özel önem atfettiği bir olgudur. ‘Endüstri sonrası toplum’, ona
göre, ‘programlanmış toplum’ olarak da tarif edilebilir. Çünkü
onun belki en esaslı niteliği, gelişim sürecinin teknik
bilginin önceden belirlenmiş sosyal ve ekonomik hedeflere
sistemli uygulanmasıyla idare ediliyor oluşudur” (Giddens,
1999: 331).
Alternatif bir kentsel gelişimin önünü tıkayan etkenlerden biri
de “modernizmin ‘hem o hem bu’ düşüncesi yerine ‘ya o ya bu’
düşüncesinin var olmasıdır” (Berman’ dan aktaran Karakurt,
2006: 6). Tek bir gerçek olmalıdır çünkü diğer alternatifler
kitlesel gerçeğin meşruluğunu tehlikeye sokar. Öte yandan
modernizmin temelindeki felsefe bu alternatifleri hiçe sayması
bağlamında yıkım ve lineer bir ilerleme göstermesidir.
Modern kent planlama anlayışı da bu noktadan hareket etmiştir.”
Kırdan kente yönelen yoğun göçlerle birlikte tam bir kaos
ortamına dönüşen kent şekillenmesi anlayışı 19. Yüzyılın ikinci
yarısı ile 20. Yüzyılın ilk yarısında temel bir öneme sahiptir.
Bu dönem evlerin ve kentlerin açık açık ‘içinde yaşanacak
makineler’ olarak düşünülebildiği bir dönemdi ve (…) dayandığı
mimari ideoloji, insanlar için yaşanabilir kentler yerine
işlevlerine göre belirlenmiş bölgeler inşa etmeye yönetilmiş,
barınma makinesidir ” (Harvey’ den aktaran Karakurt, 2006: 7 -
8).
Marcuse’ a göre modernite ‘rahatlığın demir kafesi’dir.
“modernizmin ilerlemeci, kalkınmacı yaklaşımlarının insanları
baskı altında tuttuğu savıyla evrensel ve total bir söylemlere”
sahiptir. (Aslanoğlu, 1998: 104). Postmodernizm ise “
parçalanma ve yeniden eklemlenme sürecidir. Postmodernite,
genel geçerlilik iddiası taşıyan meta anlatıların reddedildiği,
çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edildiği farklılıkların
vurgulandığı bir durumu ifade etmektedir” ( Turner’ den aktaran
Aslanoğlu, 1998: 104). Parçalanma fikri modernizmin
kollektifleşme idealine yönelik bir eleştiridir. Modernizmin
“bireyi sınırlandırdığı – kalıplandırdığı temeline
dayanmaktadır” (Aslanoğlu, 1998: 104). Foucault’ un çalışmaları
bu konuyla ilintilidir ve çözüm önerisinin bağıntısını
vermektedir. “Parçalanma ve merkezciliğin olumsuz olaylara
neden olacağını tartışmıştır. Yerel olarak etkili olan güç
odaklarının baskısı engellenmedikçe, kapitalizmde bir değişim
hareketinin mümkün olmadığını belirtmektedir” (Aslanoğlu,
1998: 104 – 105). Foucault kentlerdeki başkaldırışı
‘heterotopia’ kavramıyla açıklar. Bu kavram ile “mümkün olmayan
bir yerde birden fazla gidilmesi istenen dünya olduğunu
anlatır” (Aslanoğlu, 1998: 105).
Mümkünü olmadığı halde birden fazla istenen dünyaya
yetişebilmek gerekir. Yetişebilmek için ise hız gereklidir.
Modern kent hızlı yaşamla ilintilidir. Hızlı yaşamın
yaşanabilirlik sorununu incelenmesi için Harvey’ in ‘zaman –
mekan sıkışması’ kavramı ile anlam kazanmış hızlanan yaşamsal
dinamiklere değinmek gerekir. “Zaman – mekan
kavramlaştırmalarının yaşamı yeniden üreten maddi süreçlerde
gerçekleştiği görülür. (…) Amerika Kızılderili düzlükleri ile
Kuzey Afrika birbirinden uzaktır, çünkü kapitalist üretimin
döngülerine dahil edilmemişlerdir. Her farklı üretim biçiminin
farklı zaman – mekan pratikleri ve kavramlaştırmaları vardır.
Harvey, kapitalizmin döngüsel bir yapıya sahip olduğunu,
içindeki maddi pratikler ve sosyal yeniden üretim biçimini
değiştirdiğini söylemektedir. (…) Zaman içinde ilerleme mekanın
fethini içine almaktadır. Tüm mekânsal sınırların yıkılması,
mekanın zaman içinde imhasıdır. (…) Zaman- mekan sıkışmasının
19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarında da etkili olduğunu
belirtmektedir. Mekanın zaman içinde tahribi en çok ekonomik
düzlemde etkili olmuştur. Demiryolu ağının genişlemesi,
telgrafın keşfi, buhar makinesinin kullanımı, radyo iletişimi,
bisiklet ve otomobillerin yaygınlaşması zaman – mekan kavramını
radikal biçimde değiştirmiştir. Ford’ un bant üretimini
keşfederek, işi parçalara ayırması üretimdeki verimliliği
artırmıştır. Böylece mekânsal yapı sermayenin geri dönüş
oranının hızlandırılması amacıyla kontrol edilmiştir” (Harvey’
den aktaran Aslanoğlu, 1998: 108 - 109).
Zaman – mekan sıkışması ile oluşan modern kent toplumu, bireyin
tutum, duygu ve davranışlarına indirger isek ”yaşananların
böylesine yoğunlaşması, bireyin kendini tanımladığı zaman –
mekan koordinatlarında bir kaymaya yol açmaktadır. Zaman –
mekan tanımı bireysel ya da toplu kimlik ifadelendirilmesinde
son derece önemlidir. Zaman – mekan koordinatları kaydığında,
kimlik ve güvenlik alanının tanımlanması güçleşir. Hangi
zamanda ve hangi mekanda yaşadığının algılanması son derece
güçtür. Uluslararası borsacılığın, küresel ticaretin hakim
olduğu dünyada, kitle turizminin yaygınlaşması, mesafelerin
yakınlaşması, modada ve hayat tarzında gözlenen hızlı
değişmeler bireyin güvenlik alanını sarsmıştır” diyebiliriz
(Harvey’ den aktaran Aslanoğlu, 1998: 110).
Tüm bunlardan hareketle modernizmin doğurduğu küresel bir
dünyanın görece bireyselliğine karşı çıkış olan Cittaslow
hareketi incelenecektir. Hızlı yaşama, tamamen özgür bir hayata
ve modernizmin akıl eksenli seçici tavrını, hem akıl hem doğa
ekseni etrafında bütünleştirmeyi amaç edinen oluşum
irdelenecektir. Modernizmin dayatmacı yaşam biçimine tepki
olarak doğmuştur. İnsanın ve doğanın tıpkı endüstrileşme
öncesinde olduğu gibi bir arada yaşamasını göstermiş ve
göstermeye devam edecektir.
“Küçük bir kasaba düşleyin; doğası bozulmamış, dev marketlerde
bir ekmek alabilmek için kuyrukta bekleyen insanlar yok, korna
sesleriyle uyanmıyorsunuz. Hayatınız koşuşturarak geçmiyor.
Yediğiniz içtiğiniz her şey yaşadığınız yörenin doğal ortamında
sağlıklı bir şekilde yetiştiriliyor. Pizza ya da hamburgerle
değil doğru düzgün yemeklerle besleniyorsunuz. Arabaya değil
bisiklete biniyorsunuz. Çevre kirliliği yok. Gürültü patırtı
yok. Etrafınızda gözü rahatsız eden bir yapılaşma yok” Böyle
tarif edilmiş kent Cittaslow’ dur
(http://www.geka.org.tr/yukleme/basili_materyaller/Cittaslow
%20Bilgi%20Notu.pdf).
“Cittaslow hareketinden bahsetmek için öncelikle Slow Food
hareketinin nasıl doğduğundan bahsetmek gerekmektedir. 1986
yılında Roma’nın (İtalya) simgesel meydanlarından biri olan
İspanyol Merdivenlerinde uluslararası bir fast food zincirinin
bir şubesinin açması sonucu ortaya çıkan tepkinin bir sonucu
olarak slow food hareket ortaya çıkmıştır. slow food yerel
yemeklerin uluslararası fast food zincirleri ve çok uluslu
tarım şirketleri tarafından oluşturulan hızlı yaşam kültürü
nedeniyle yok olmasını karşı kurulan bir harekettir. Günümüzde
100,000′den fazla üyesiyle ve 1,300 şubesiyle slow food
dünyanın en aktif sivil toplum kuruluşlarının başında
gelmektedir.
1999 yılında 4 küçük İtalyan kentinin (Orvieto, Greve in
Chianti, Bra, Positano) belediye başkanları Paolo Saturnuni
önderliğinde bir araya gelerek Slow Food hareketinin kentsel
boyuta taşınması gerektiğini iddia ederek Cittaslow birliğini
kurmuşlardır. İlk yıllarında İtalya’da genişleyen Cittaslow
hareketi günümüzde Güney Kore’den, Amerika Birleşik
Devletleri’ne, Çin’den Fransa’ya yayılmış 24 ülkede 147 üyeye
sahip olmuştur” (http://www.cittaslowturkiye.org/index.php?
option=com_content&view=article&id=100&Itemid=468).
Cittaslow’ un ne olmadığı ise şudur:
“ – Geriye gitmek ya da eskide yaşamak değildir. Şehrin
değerlerine, esnafına, halkına sahip çıkılması ve bunu gelecek
nesillerle paylaşmasıdır.
- Arabaya binmeyi yasaklamak değildir. Ancak araçların
girmediği, şehir sakinlerinin ve şehri ziyaret edenlerin rahat
bir nefes almak için dinlenebilecekleri alanlar yaratmaktadır.
- Teknolojiye karşı çıkmak değildir. Tam tersine, belediye
hizmetlerinin internet ortamına taşınması ve kent halkının bu
hizmetlerden yararlanabilmeleri için eğitilmesidir.
- Daha yavaş yemek değildir. Ancak daha sağlıklı olan yerel
besinlerin, organik ürünlerin ve yemeklerin özendirilmesidir.
Okullarda çocuklarımıza tat ve beslenme üzerine eğitim
programları düzenlemektir”
(http://www.geka.org.tr/yukleme/basili_materyaller/Cittaslow
%20Bilgi%20Notu.pdf)
Küresel olan durağanlığa karşıdır. Devamlı bir hareket
halinde olmalıdır ki sanayi ve hizmet sektörü sorumluluğunu
yerine getirebilsin. Durağanlığa karşı olmasıyla cittaslow
felsefesine zıt bir görüştür. “cittàslow küreselleşmenin sonucu
olarak ortaya çıkan standart mekânlardan farklılaşma amacıyla
yerel kimliğini, özelliklerini ve farklılıklarını korumak
isteyen yerleşim yerlerinin katıldığı bir birliktir. Bu
bağlamda, cittàslow hareketi, kentlerde küreselleşmenin homojen
mekânlar türeterek hızlandırdığı büyüme eğilimine, kabaca
metropolleşme olgusuna da bir karşı çıkıştır”( Köstem’ den
aktaran Çiner, 2011: 2).
Cittaslow olabilmek için belirli bir takım kriterler vardır. Bu
kriterler hem doğanın korunumu, hem de hala modern kentlere
bağımlı olmayan, adeta kendi yağında kavrulan bir iç pazar
ekonomisi geliştirmeye yöneliktir.
“Çevre politikaları
1. Hava, su, toprak kalitesini yasalarla belirlenmiş standart
seviyelerde tutmak,
2. Endüstriyel ve evsel atıklardan kompost gübre elde
edilmesi desteklenmek ve yaygınlaştırmak,
3. Atıkların kaynağında ayırma programları oluşturmak,
4. Kanalizasyon atıklarının arıtılmasını sağlamak,
5. Enerji verimliliğini ve alternatif enerji kullanımlarını
yaygınlaştırmak,
6. Ticari reklamlar ve trafik işaretlerinde düzenleme yapmak,
7. Elektromanyetik kirliliği önlemek,
8. Işık kirliliğini önlemek,
9. ISO 9001 ve ISO 14000 gibi Çevre Yönetim Standartları’ nı
benimsemek.
Altyapı Politikaları
1. Tarihi ve Kültürel değerleri korumak, geliştirmek ve
tarihi mekanları yeniden kullanılabilir hale getirmek,
2. Hareketliliği ve trafiği güvenli kılmak,
3. Okul ve kamu binalarına ulaşımda bisikleti
yaygınlaştırmak, bunun için yollar yapmak.
4. Toplu ulaşımı ve yaya ulaşımını desteklemek,
5. Mimari uygulamaları, engellileri de dikkate alarak
yapmak
6. Aile yaşamını ve yerel etkinlikleri desteklemek,
rekreasyon alanlarını, spor alanları yapmak, kronik
hastalara ve yaşlılara yardım etmek, ailelere okullar
arasında çeşitli etkinlikler düzenlemek,
7. Tıbbi yardım merkezleri açmak,
8. Yeşil alanlar ve oyun sahaları oluşturmak,
9. Doğal ürünlerin satılabileceği ticari merkezler açmak,
10. Friendly shop (dost mağazalar) oluşturmak (mağaza
sahipleri ile anlaşarak halkın mutlu alışveriş
yapmasını sağlamak),
11. Bozulan kentsel alanları yeniden düzenleyerek, kentin
kullanımına sunmak,
12. Kenti yeniden şekillendirmek ve geliştirmek,
13. Semt danışma ofisleri açmak ve cittaslow
bilgilendirme bölümünü oluşturmak.
Kent Dokusunun Kalitesini Artırma
1. Biyomimarlığı öğretmek ve geliştirmek,
2. Kenti fiber optik ve kablosuz sistemle donatmak,
3. Elektromanyetik alanları belirleyecek sistemler
oluşturmak,
4. Belirlenmiş bir program dahilinde peyzaj ve çevre
atıklarını konteynırlarda toplamak,
5. Açık alanlara (kamu – özel) yöreye uygun, özellikleri
de yerli bitkiler dikmek,
6. Vatandaşların internet yoluyla bilgilendirilmesini
sağlamak için sistemler geliştirmek,
7. Gürültülü alanlarda gürültü kirliliğini önlemek,
8. İnsan davranışlarına yönelik olarak renklerle
planlamalar yapmak,
9. Evden çalışmayı desteklemek (telework – homeofice).
Yerli Üretimi Koruma ve Destekleme
1. Organik çiftçiliği geliştirmek,
2. El sanatlarını ve zanaatkarlarını desteklemek, yok
olmalarını önlemek,
3. Yerel üretimi yaygınlaştırmak, okul kantinleri ve
restoranlarda kullanılmalarını teşvik etmek,
4. Okullarda “yavaş yemek” akımını yaygınlaştırmak ve
lezzet eğitimi vermek,
5. Yöreye özgü ürünlerin ticarileşmesini sağlamak ve
yok olmalarını önlemek,
6. Şehirlerde bulunan yaşlı ve tarihi özellik taşıyan
ağaçları koruma altına almak,
7. Yerel kültürel etkinlikleri desteklemek.
Konukseverlik
1. Turistlere karşı konukseverlik için halkı ve
çalışanları eğitmek,
2. Tarihi ve turistik mekanlara turistler için
uluslararası yönlendirme levhaları yerleştirmek,
3. Mağazalarda ürün etiketlerinin açık, anlaşılır
bir şekilde yazılması konusunda mağaza
sahiplerini uyarmak,
4. “Slow” gezi programları için gerekli
hazırlıkları yapmak (broşür, web sayfası…)
Farkındalık
1. Slow City nedir? Slow City olmak için neler
yapılmalıdır gibi konularda bilgilendirme
kampayaları düzenlemek,
2. Tohum bankası, eğitim parkları vb.
oluşturarak “slow” felsefesini anlatmak,
3. Slow City ve Slow Food’ u yaygınlaştırmak
için etkinlikler düzenlemek”
(www.cittaslow.com ve Eskicioğlu’ndan aktaran
Günerhan, A. S., Erdem, Ü., Günerhan., H.
2010: 34 – 35).
Bu kriterlerden anlaşılan aslında yaşamın o kadar karmaşık
olmadığıdır. Kolay bir yaşam için gerekli olan bu kriterler
yaşanabilir bir kentin genel tasviridir. Yani olması gereken bu
iken yaşamı kompleksleştiren modernizme inat yavaş yaşayarak
hayattan tat almaya bakmak gerekir. Bir kentini yaşabilir kılan
‘imgeleri ve siluetleridir’.
Kentin imgesinin tanımı ise şudur: “ Kent imgesinden
anlaşılan, o kentin genel görünümüyle yaşam tarzıdır.
Sokakları, caddeleri, parkları, heykelleri, kütüphaneleri,
halkın birarada bulunduğu mekanları, insanların giyimi ve
davranış biçimleri, kentin mimarisi bize bir görüş ve duyuş
verir. Biz böylece bir kenti sever onunla bütünleşir veya ondan
nefret ederiz. (…) Mekan, zaman ve hareket bir kentin
sınırlarını çizer. Değişen canlı ve cansız tüm varlıklara,
eşyalara bir anlam getirir. Yani kent anlamsız bir yığın
değildir. Zaman boyutu üstünde tutunmuş bir organizmadır.
Devinimdir. Hareket edebilen veya edemeyen her şeyin ortak
devinimidir kent imgesi” (Çizgen, 1994: 19).
Kent silueti ise: “kent içinde yürünebilen, insani
boyutları korunmuş sokaklar demektir. Yürüdükçe bir parka, bir
anıta, bir camiye ya da bir kiliseye rastlarsınız. Karşısında
birkaç dakika nefes alacağınız bir mekan bulursunuz. Anılar
uçuşmasa da orayı seversiniz. Londra Kulesi’ ne bakar ve “İşte
Londra” dersiniz. Thames’ i herhangi bir sudan ayıran buradaki
siluettir, ruhtur. İnsan onun içinde yaşar ve kent kişiliğini
unutturmaz hiç; yutulmasına izin vermezi Direnir” ( Çizgen,
1994: 31). Şehrin sakin kalması için ise modern kentin
iticiliği gözle görünür olmalıdır. “Şimdi üst geçitlerin veya
yolların asfalt yüksekliklerinde boğulmuş camiler, kapılar
çeşmeler simsiyah. Hiç çevre düzenlemesi olmayan, beton duvar,
setlerle çevrili güzelim anıtlar insana cehaleti anlatıyor. En
güzel mimari yapıların önüne dikilen reklamlar, çirkinlik
yarışmasından çıkmış otobüs durakları veya büfelerin pasaklı
kadınlar gibi dikildikleri yerler iç siluetin de canını
okumakta”(Çizgen, 1994: 36). İnsan için olmayan her şeyin rant
için yapılmasının getirdiği bu cehalet tek bir tipe gitmeyi
sağlamıştır.
“Endüstriyel teknolojinin hava, kara ve su kirliliği ile
çeşitli iş ve trafik kazalarına neden olduğu; bu kirlilik ve
kazaların etki sınırlarının aileyi aşarak topluma ağır maddi ve
manevi zarar veren toplumsal sorunlar niteliği kazandığı
söylenebilir. Bir örneklilik konusunda müthiş bir düzenlilik
gösteren Türk kentleşme hareketinin geleceği büyük sorunlar
içermekte. Tüm kentlere küçük sanayi sitelerinin pisliği
içinden geçilerek girilmekte, tüm apartmanlar bir örnek
yükselmekte ve evlerin içi bir örnek dekore edilmekte” (Çizgen,
1994: 37). Tüm yaşantıda bir örneğe bağlı kalmak özgün
değerlerin yitirilmesine neden olur. Kentin dokusu toplumun bir
yansımasıdır bu bağlamda ele alınırsa toplum nasıl yaşıyorsa
kentin mekanlarını da o şekilde değiştirir ya da
durağanlaştırır. Cittaslow’ laşma durağanlaşma ve özgün
niteliklerin sürekliliğinin korunumu amaç edinir. Değişimin
mutluluk getireceğini savunan ‘cehalet’ ile kentsel planlama ve
düzenleme yapanlar, tek tip mekan ve tek tip toplum
yaratıcıları bir çok faktörü görmezden gelirler. “Çevremizdeki
bir örnekleşmeden de davranış ve beğeni konusunda herkesi
birbirine benzer kılmaktan da aynı derecede kaçınmak gerekir.
Tam tersine, yaşadığımız ortamları elden geldiğince
çeşitlendirmeye çalışmalıyız. İster köy, ya da kent
bölgelerinin tasarlanması, ister konutların tasarımı, ya da
özel yaşamın düzenle konması olsun, somut ve toplumsal
ortamların zenginlik ve çeşitliliği işlevciliğin en asal yanını
oluşturur” ( Laborit’ den aktaran Çizgen, 1994: 37). Çeşitlilik
bu bakımdan modernizmin getirdiği seçiciliğe taban tabana
zıttır ve alternatif kentlerin oluşumu gereklidir.
Göz ardı edilmemesi gereken başka bir konu da Cittaslow
olan kent dokusunun yoğun ilgi nedeniyle tahribatıdır. Bu da
aslında modernist hareketin sonucudur. ‘alternatifi
olağanlaştırma’ olarak görülmelidir. Çünkü ziyaretçiler ve
turistler sakin şehirlere geldiklerinde kendi yaşamlarından
sıyrılamazlar ve adeta o dokunun imarından bihaber, ‘modern
kentin yan sanayisi’ tutumu ile yaklaşırlar. Tahribattan ziyade
yoğun ilgi nedeniyle de sakin kentlerin doğal işlevlerini ne
ölçüde sürdürebileceği de tartışma konusudur. Türkiye’den
örnekler ile açıklamak daha uygun olacaktır.
“ ÖDÜL ÇÖP GETİRDİ!
Gökova Körfezi kıyısındaki Akyaka, Cittaslow ilan edildikten
sonra ziyaretçi patlaması yaşamaya başladı. İlgiyle birlikte
nüfusu 4 katına katlanan belde, artan atıklar yüzünden hiç
alışık olmadığı çevre sorunları ile tanıştı...
2 bin 800 nüfusu var ama…
GÖKOVA Körfezi kıyısında bulunan tatil ve turizm beldesi
Akyaka, “sakin şehir” (Cittaslow) ilan edildikten sonra
ziyaretçi akınına uğramaya başladı. 2 bin 800 olan belde nüfusu
dört katına çıkınca çevre ve çöp sorunları da ortaya çıktı.
Akyaka Belediye Başkanı Ahmet Çalca, beldede yaşayanları ve
işletmecileri çevreye duyarlı olmaları konusunda uyardı.
Atık miktarı da katlandı
ÇALCI, her gün 12 ton çöp ve 10 bin metreküp atık su
ortaya çıktığını söyledi. Ayrıca günlük 2 bin ton içme
suyu kullanıldığını hatırlatan Çalca, eldeki sınırlı
kaynaklarla belediyecilik hizmeti sunmaya çalıştıklarını
söyledi. Akyaka belediye başkanı, ziyaretçileri çevre konusunda
daha duyarlı olmaya çağırdı (http://www.milliyet.com.tr/odul-
cop-getirdi-/ege/haberdetay/13.08.2011/1426105/default.htm).
“Seferihisar’a 284 odalı dev pansiyon
Farklı bir yaşam tarzını öngören sakin şehir (cittaslow)
anlayışına sahip Türkiye’nin ilk kenti Seferihisar’da turizm
tesislerinin yatak kapasitesi sorununu aşmaya çalışan belediye,
tarihi Sığacık Kalesi içindeki tüm evlerin birer odasını tatil
köyüne benzeyen merkezi bir sistemle pansiyona çevirecek”
(http://www.milliyet.com.tr/seferihisar-a-284-odali-dev-
pansiyon/ege/haberdetay/05.08.2011/1422786/default.htm).
DEĞERLENDİRME ve YORUM
Üzerinde daha ayrıntılı, kapsamlı, düşünmeyi ve tartışmayı
gerektiren “Cittaslow” konusu için kısa bir giriş kabul
edilebilecek bu çalışmada vurgulanan, kitleler tarafından kabul
edilen her olgunun geçerli olmayacağıdır. Kitlelerin yaşamı tüm
insan toplumlarının yaşamasını gerekli kılan koşulları gözler
önüne seremez. Modern kent yaşamına alternatif olarak ortaya
çıkan sakin şehirleşme hareketi geri plana atılamayacak önemli
meselelere çözüm için doğmuştur. Kapitalizmin 21. Yüzyılda emek
sömürüsünün yanında ‘mekan sömürüsü’ de yaptığını vurgular.
İnsanoğlunun oluşturduğu mekanlar bile tüketilecek metalar
haline gelmiştir. Tüketim, insanın olduğu ya da olmadığı tüm
alana yayılmış ve tek tipleştirme, modernitenin ‘moda’ ikonları
tarafından etrafımızı sarmıştır. Bu sistemin doğruluğu
yanlışlığı tartışılır fakat şu unutulmamalıdır ki doğa insandan
bağımsızdır. İnsanın doğayı manipüle etmesi döngüsel olarak
insana etki eder. Ying yang ekolünün ‘her iyide bir kötü ve her
kötü de bir iyi vardır’ savı hem modern kenti gerekli kılar hem
de Cittaslow’ u.
KAYNAKÇA
Güvenç, B. (2011). Kültürün Abc’ si. (5. Basım). İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları.
Jeanniere, A. (1993). Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx (çev: Nilgün
Tutal). İçinde M. Küçük (eds), Modernite Versus Postmodernite (ss.
Xxx – xxx). (x. Basım) Ankara: Vadi Yayınları.
Karakurt, E. (2006). Kentsel Mekanı Düzenleme Önerileri:
Modern Kent Planlama Anlayışı Ve Postmodern Kent Planlama
Anlayışı. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 26, 1-
20
Giddens, A. (1999). İleri Toplumların Sınıf Yapısı. (çev: Ömer
Baldık). İstanbul: Birey Yayınları.
Aslanoğlu, A. R. (1998). Kent, Kimlik ve Küreselleşme. Bursa: Asa
Kitabevi.
http://www.geka.org.tr/yukleme/basili_materyaller/
Cittaslow%20Bilgi%20Notu.pdf (Erişim: 22 Mart 2013).
http://www.cittaslowturkiye.org/index.php?
option=com_content&view=article&id=100&Itemid=468 (Erişim: 22
Mart 2013).
Çiner, U. C. (2011). Cittaslow Hareketi ve Türkiye’deki
Uygulamaları. Memleket Mevzuat Dergisi, 71, 12-23.
Günerhan, A. S., Erdem, Ü., ve Günerhan, H. (2010, 7
Eylül). Çevre ve Enerji Açısından Yavaş Şehir Hareketinin
Gelişimi ss. 32-37. 2 Nisan 2013 tarihinde
http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/92ea5eb97cbf51f_ek.p
df?dergi=1045 adresinden alınmıştır.
Çizgen, N. (1994). Kent ve Kültür. Ankara: Say Yayınları.
Bayrak, A. (2011, 12 Ağustos). Ödül, Çöp Getirdi!. 2 Nisan
2013 tarihinde