TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİYE GEÇİŞ SÜRECİ VE LAİKLİK ANLAYIŞININ DEĞİŞMESİNDE BİR...

13
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/2 Winter 2014, p. 53-65, ANKARA-TURKEY TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİYE GEÇİŞ SÜRECİ VE LAİKLİK ANLAYIŞININ DEĞİŞMESİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI: CHP’NİN YEDİNCİ OLAĞAN KURULTAYI * Ramazan AKKIR ** ÖZET Modern Türkiye’nin kurucu kadrosunun partisi olan CHP, bu ülkenin en uzun iktidarda kalmış siyasi partisidir. Almış olduğu kararlarla, Türkiye’nin geleceğini ve yerini belirlemiştir. Partinin yol haritasının belirlendiği olağan ve büyük kurultaylar, Türk siyasi tarihi açısından oldukça büyük önem arz eder. Bu makalenin konusu, 1940’lı yıllarda başlayan ve CHP’nin 1947 Olağan Kurultayı’nda kristalleşen laiklik söylemindeki değişim ve bu değişimin siyasal hayata yansımalarıdır. Bu çalışmanın, 1945’den itibaren yaşanan değişimi demokratikleşme perspektifinde değerlendirmek; Türkiye’nin din politikasının başat faktörü olan laikliğin dönüşümünü tarihsel veriler bağlamında yorumlamak; demokratik bir zorunluluk haline gelen siyasal sistemin ve din politikasının değişiminin sonuçlarını ortaya koymak gibi amaçları bulunmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde,1945 yılından 1947 yılına kadar yaşanan demokratikleşme süreci ve sürecin laik anlayışa etkisi; ikinci bölümünde, Yedinci Olağan Kurultay’ın demokratikleşme açısından önemi ve ilk defa ortaya çıkan laiklik tartışmaları; üçüncü bölümünde ise yaşanan değişim ve değişimin sonuçları ortaya konulmuştur. Bu makale, 1947 yılında yapılan Yedinci Olağan Kurultay tutanaklarına dayanmaktadır. Bu arşiv kaynağına, makale içerisinde “tutanak” ifadesi ile atıf yapılmıştır. Bu makalede, CHP’nin Yedinci Olağan Kurultayı bağlamında, tek parti döneminde yaşanan baskıcı laiklikten liberal laikliğe geçiş sürecinin adımlarıincelenecektir. Anahtar Kelimeler: Cumhuriyet Halk Partisi, 1947 Olağan Kurultayı, laiklik, demokratikleşme, din, değişim. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Sakarya Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Doktora Öğrencisi, El-mek: [email protected]

Transcript of TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİYE GEÇİŞ SÜRECİ VE LAİKLİK ANLAYIŞININ DEĞİŞMESİNDE BİR...

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014, p. 53-65, ANKARA-TURKEY

TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİYE GEÇİŞ SÜRECİ VE LAİKLİK ANLAYIŞININ DEĞİŞMESİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI:

CHP’NİN YEDİNCİ OLAĞAN KURULTAYI*

Ramazan AKKIR**

ÖZET

Modern Türkiye’nin kurucu kadrosunun partisi olan CHP, bu

ülkenin en uzun iktidarda kalmış siyasi partisidir. Almış olduğu

kararlarla, Türkiye’nin geleceğini ve yerini belirlemiştir. Partinin yol

haritasının belirlendiği olağan ve büyük kurultaylar, Türk siyasi tarihi

açısından oldukça büyük önem arz eder. Bu makalenin konusu, 1940’lı yıllarda başlayan ve CHP’nin 1947 Olağan Kurultayı’nda kristalleşen

laiklik söylemindeki değişim ve bu değişimin siyasal hayata

yansımalarıdır. Bu çalışmanın, 1945’den itibaren yaşanan değişimi

demokratikleşme perspektifinde değerlendirmek; Türkiye’nin din

politikasının başat faktörü olan laikliğin dönüşümünü tarihsel veriler

bağlamında yorumlamak; demokratik bir zorunluluk haline gelen siyasal sistemin ve din politikasının değişiminin sonuçlarını ortaya

koymak gibi amaçları bulunmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde,1945

yılından 1947 yılına kadar yaşanan demokratikleşme süreci ve sürecin

laik anlayışa etkisi; ikinci bölümünde, Yedinci Olağan Kurultay’ın

demokratikleşme açısından önemi ve ilk defa ortaya çıkan laiklik tartışmaları; üçüncü bölümünde ise yaşanan değişim ve değişimin

sonuçları ortaya konulmuştur. Bu makale, 1947 yılında yapılan Yedinci

Olağan Kurultay tutanaklarına dayanmaktadır. Bu arşiv kaynağına,

makale içerisinde “tutanak” ifadesi ile atıf yapılmıştır.

Bu makalede, CHP’nin Yedinci Olağan Kurultayı bağlamında, tek

parti döneminde yaşanan baskıcı laiklikten liberal laikliğe geçiş sürecinin adımlarıincelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Cumhuriyet Halk Partisi, 1947 Olağan

Kurultayı, laiklik, demokratikleşme, din, değişim.

*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu

tespit edilmiştir. ** Sakarya Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Doktora Öğrencisi, El-mek: [email protected]

54 Ramazan AKKIR

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

TURKEY’S TRANSITION TO DEMOCRACY AND A MILESTONE FOR CHANGE OF SECULARISM IDEA: SEVENTH ORDINARY

MEETING OF CHP

ABSTRACT

Republican People’s Party (CHP), founding staff of modern Turkey, is the political party that remained in the power in the longest time.

With the decisions it took, it determined the future and position of

Turkey. Ordinary and great meetings, at which the road map of the

party was determined, are vitally important in term of Turkish history of

policy. The subject of this article is the change in secularism discourse

that began in 1940’s and crystallized in 1947 Ordinary Meeting of CHP and reflections of this change on political life. The purposes of the study

are to assess the change experienced since 1945 in democratization

perspective; to interpret transformation of secularism that is the

dominant factor of religion policy of Turkey in context of historical data;

and to set forth the results of change of political system and religion policy that become democratic obligation. In the first section of the

study, democratization process realized from 1945 to 1947 and effect of

this process on secularism understanding; in the second section,

importance of the Seventh Ordinary Meeting in terms of

democratization and secularism discussions experienced for the first

time and in the third section, change and results of change are discussed. This article is based upon the minutes of the Seventh

Ordinary Meeting of 1947.

In this article, in context of the Seventh Ordinary Meeting of CHP,

the passing process of steps from oppressive secularism to liberal

secularism experienced in the single party period will be examined.

Key Words: Republican People’s Party, 1947 Ordinary Meeting,

secularism, democratization, religion, change.

Giriş

Modern Türkiye’nin kurucu kadrosunu yetiştiren Cumhuriyet Halk Partisi, ilk siyasal parti

olma özelliğini taşır. 1940’lı yıllara kadar otoriter bir biçimde Türkiye’yi yönetmiş olan CHP,

1940’lı yıllardan itibaren otoriter eğilimlerini ve temel ilkelerini sorgulamaya başlamıştır. 1945

yılında başlayan demokratikleşme sürecinin en fazla etkilediği ilkelerden birisi, laikliktir. Bu süreç;

katı, baskıcı laiklik politikasının yumuşaması ve dinsel öğelerin kamusal alanda görünmeye

başlamasıyla sonuçlanmıştır. Böylece “Kemalist cumhuriyetin Misakı Milli sınırları” daralmaya,

demokratik cumhuriyetin sınırları ise genişlemeye başlamıştır.

Siyasal partilerin kurultayları, ülkenin ve partinin meselelerinin görüşülüp tartışıldığı, farklı

kararların alındığı, yol haritasının çıkarıldığı geniş kapsamlı toplantı (Uzun, 2012; 102) olma

özelliğini taşır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 17 Kasım 1947 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu

Yedinci Olağan Kurultay’ı da oldukça önemli ve birçok bakımdan incelenmeye değerdir. Öncelikle

bu Kurultay ile CHP, hem kendini yenilemeye ve demokratikleştirmeye çalışmış, hem de din

politikasında değişikliğe gitme kararı almıştır.

Türkiye’nin Demokrasiye Geçiş Süreci ve Laiklik Anlayışının Değişmesinde… 55

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

Laiklik ve din özgürlüğü konusunda yaşanan tartışmalar ile Kemalist otoriter dünyanın

sınırları aşılmıştır. Bülent Ecevit’in ifadesiyle “Cumhuriyetin Aşil topuğu” (Cemal, 1994; 13) olan

laiklik, eleştiriye tabi tutulmuş ve bunun sonucunda, demokratik ruhun bir gereği olarak laikliğin

yumuşatılmasına karar verilmiştir. Bu dönüşüm iradesi ile Kemalizm’in sui generisi olan laiklik,

liberal bir hüviyet kazanmaya başlamış ve din eğitiminin önü açılmıştır. Böylece, Türkiye’deki dini

dışlayan laiklik ilkesi etkisini kaybetmeye ve din toplumsalı yeniden fethetmeye başlamıştır.

Bu makale, dinin siyasal veya kamusal alanda görünmeye başlamasını, Türkiye’nin

demokratik ülkeler arasında yer alma isteğinin bir sonucu olarak değerlendiriyor. Devleti korumak

ve Batıya yaklaşmak için demokratikleşmenin zorunlu hale gelmesi, dinin ve din öğretiminin

önündeki engellerin kaldırılması ile sonuçlanmıştır. Bu kurultay ile sosyolojik ve kültürel bir değer

olan din ile hurafelerden arındırılmış dindarlık biçimi yeniden meşruiyet kazanmaya başlamıştır.

Bu durumun, Cumhuriyetin başından beri savunulan laiklik anlayışı ile uyumlu olduğu da

belirtilmelidir.

1. Tarihsel Arka Plan: 1945 Yılında Başlayan Demokratikleşme Süreci

Türkiye’nin demokratikleşme veya liberalleşme süreci oldukça ilginç özellikler taşır.

Cumhuriyetin altı ilkesinden birisi olan devletçilik ile liberal ekonomi arasında yaşanan çatışma,

Atatürk sonrasında İsmet İnönü’nün iktidara gelmesiyle devletçilik ilkesi lehine sonuçlanmıştır.

İnönü döneminde, İkinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle, farklı toplumsal kesimlerin beklentilerinin

karşılanamaması, yoksulluğun ve sosyal adaletsizliğin iyice kristalize olması; mevcut düzene ve

devletçilik ilkesine olan güveni sarsmıştır. İkinci Dünya Savaşı şartlarında oluşan savaş ekonomisi,

bir taraftan yeni zenginler ortaya çıkarken bir taraftan da küçük üreticiyi ve memur sınıfını iyice

yoksullaştırmıştır. Türkiye’nin aksine, uluslar arası ölçekte ise demokratik ülkeler oldukça prestijli

konumdaydı (Çavdar, 1983: 2062-2063; Timur, 1991: 22). Türkiye’nin 1940’lı yılları, yükselen

hoşnutsuzluk nedeniyle, mevcut devlet ideolojisinin meşruiyetinin sorgulanmaya ve eleştirilmeye

başladığı yıllar olarak tanımlanabilir (Şahin, 2012: 32). Böyle bir siyasal atmosfer, İnönü’yü ve

CHP’yi yeni siyasi hamleler yapmaya ve prestijli konumda bulunan demokratik ülkelerin safında

yer almaya itmiştir.

Atatürk’ün ölümünden sonra cumhurbaşkanı olan İnönü’nün başında bulunduğu CHP,

İkinci Dünya Savaşı’na kadar, Türkiye’yi otoriter biçimde yönetmiştir (Şeyhanlıoğlu, 2011: 108).

Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Batılı devletler tarafından kurulması planlanan Birleşmiş

Milletler’e üye olmak isteyen Türkiye, 23 Şubat 1945 tarihinde, savaşı kaybedeceği iyice

belirginleşen Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş ve güvenlik kaygısıyla Batılı devletlere

yaklaşmaya başlamıştır. Batı sistemiyle bütünleşmek ve savaş sonrasında demokratik dünya

haritasında yerini berraklaştırmak isteyen Türkiye, yönünü Batıya dönmüştür. Bundan dolayı, 1945

yılı, Türkiye için bir dönüm noktası olmuştur (Bila, 1987: 143-144).

Türkiye’nin yönünü Batıya çevirme kararı alması, demokratikleşme açılımlarını da

beraberinde getirmiştir (Gevgili, 1987: 33-34). ABD ve İngiltere gibi Batılı ülkelerden askeri ve

ekonomik yardım almanın yolunun siyasi açılımlardan geçtiğini bilen İnönü, İkinci Dünya

Savaşı’ndan sonra toplanan San Fransisco Konferansı’na Hasan Saka yönetiminde bir heyet

göndermiştir. İnönü, Saka’dan ABD’li yetkililerin sorması halinde, Türkiye’nin kısa süre içinde

çok partili siyasal sisteme geçeceği bilgisini onlarla paylaşmasını istemiştir (Şeyhanlıoğlu, 2011:

109). Ayrıca, 24 Ocak 1945 tarihinde Saka yönetimindeki Türk heyeti Birleşmiş Milletler Paktı’nı

imzalamıştır. Güvenlik ve ekonomi kaygısıyla demokratlığa evrilen İnönü, 19 Mayıs 1945

tarihinde yapmış olduğu “Gençliğe Hitap” konuşmasında, Türkiye’nin demokratik ülkeler arasında

yer alma isteğini şöyle açıklamıştır:

56 Ramazan AKKIR

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

“Memleketimizin siyasi idaresi, Cumhuriyet’le kurulan halk idaresinin her istikamette

ilerlemeleri ve şartları ile gelişmeye devam edecektir. Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere

lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi

prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. En büyük demokrasi müessesemiz olan

Büyük Millet Meclisi ilk günden itibaren idareyi ele almış ve memleketi demokrasi

yolunda mütemadiyen ilerletmiştir. Büyük Millet Meclisi’nin kudretli elinde olan millet

idaresi, demokrasi yolundaki gelişmesinde devam edecektir.” (Tunçay vd., 2003: 72).

İnönü’nün bu konuşması, Türk siyasetinin liberalleşmeye başlamasının dönüm noktası

olarak değerlendirilmektedir (Ahmad & Ahmad, 1976: 13). Sovyet tehdidi sonucu ABD’ye

yaklaşma gibi dış konjonktürün dayatması (Timur, 1991: 38-50) ve iç siyasette yaşanan ekonomik

kriz demokrat dünyaya yaklaşma sürecini hızlandırmıştır. İnönü’nün iradesiyle başlayan

demokratikleşme süreci, CHP’nin 1946 Kurultayı’nda İtalya ve Almanya gibi faşist devletleri

çağrıştıran “milli şef” unvanının kaldırılması, tek dereceli seçim kararı ve sınıf esasına dayalı

partilerin kurulmasına izin veren kararlar ile devam etmiştir. Anti-demokratik bir söylem ve

uygulama olarak değerlendirilen “Değişmez Genel Başkan” ifadesinin, “Genel Başkan” olarak

değiştirilmesi gerektiğini belirten İnönü, bu durumu “Bir partinin çalışmasında birinci derecede

etkili olan bir adamın yine parti tarafından değiştirilmek imkânının esas kaide olarak kabul

edilmesinde gelecek için iyi bir güvence görürüm” (Bila, 1987: 157 ve Ahmad & Ahmad, 1976: 20)

ifadeleriyle ortaya koymuştur. Kısacası, Demokrat Parti karşısında bazı tedbirlerin alınması

(Giritlioğlu, 1965: 159) amacıyla toplanmış olan CHP’nin İkinci Olağanüstü Kurultay’ı, değişimin

görülmeye başladığı bir kurultay olarak tarihe geçmiştir.

Dönemin demokratikleşme izlerinin görüldüğü alanlardan birisinin de basın alanı olduğu

belirtilmelidir. Tek Parti Dönemi’nin basını kontrol etmek amacıyla kurduğu Basın Birliği, bu

dönemde kapanır; onun yerine, 1946 yılında, gazeteciler tarafından örgütlenen Türkiye Gazeteciler

Cemiyeti kurulur. Türkiye’den yurtdışına giden heyetler ve ABD’den Türkiye gelen heyetler,

basının nasıl daha demokratik olabileceği yönünde raporlar hazırlayarak; demokratikleşmenin

basın alanındaki yansımasının yönünü ortaya koyarlar (Özkır, 2012: 23-24).

Türkiye’nin demokratik ülkeler arasında yer alma isteği, çok partili hayata geçme kararı ile

sonuçlanmış ve CHP dışında farklı partilerin kurulmasına izin verilmiştir. Türk siyasetteki bu

değişim süreci, Nuri Demirağ’ın ilk muhalefet partisi olan Milli Kalkınma Partisi’ni kurması ile

devam etmiştir. Dörtlü Takrir ile siyasal arenaya adım atan ve “Beyaz İhtilal” (Sarol, 1983: 111) ile

Tek Parti iktidarına son veren Demokrat Parti de bu süreçte kurulmuştur (Akkır, 2013: 50).

Demokrat Parti’nin programında ise laiklik şöyle yer almıştır:

“Partimiz laikliği, devletin din ile hiç bir ilgisinin bulunmaması ve hiçbir din düşüncesinin

kanunların tanzim ve tatbikinde müessir olmaması manasında anlar. Din hürriyeti, tıpkı

diğer hürriyetler gibi insanlığın mukaddes haklarından biri olarak tanınır. Dinin siyaset

olarak kullanılmasına, devlet işlerini karıştırılmasına, başka dinler aleyhine propaganda

vasıtası yapılarak yurttaşlar arasındaki sevgi ve tesanütü bozmasına ve serbest tefekküre

karşıt taassup duygularını harekete getirmesine asla müsamaha olunmamalıdır” (1946: 4).

Kısacası çok partili siyasi hayat, yeni bir durumu ortaya çıkarmış; din politikasını

belirleyen laiklik ilkesi değişmeye ve dini söylemler, siyasal arenada yer bulmaya başlamıştır.

Böylece, insanlığın mukaddes haklarından biri olarak değerlendirilen din, siyasal ve toplumsal

alanda ön plana çıkmaya başlamıştır. 1945 yılından itibaren, siyasal alanda ve farklı platformlarda

dinin ön plana çıkmasını, muhalif siyasi partilerin varlığına bağlayan Howard A. Reed göre (1995:

149); “İlk başta politik platformda dine herhangi bir ilgi göstermekten kaçınmış olan rakip

adayların, fikirlerini değiştirerek seçim vaatlerine dinle ilgili sözler eklemesi, dinin politik hayatta

ön plana çıkmasına yol açmıştır.”

Türkiye’nin Demokrasiye Geçiş Süreci ve Laiklik Anlayışının Değişmesinde… 57

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

2. Laiklik Anlayışında Dönüm Noktası: CHP’nin Yedinci Büyük Kurultayı

Siyasal sistemin liberalleşmeye başlaması bağlamında dönüm noktası, CHP’nin 17 Kasım

1947 tarihinde başlayan ve on dokuz gün süren Yedinci Olağan Kurultayı’dır. Koçak’a göre, yeni

siyasal düzenlemeler bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan bu kurultay ile CHP’nin

bürokratik ve otokratik yapısının kırılması amaçlanmıştır. Çok partili hayata uyum gösterme

iradesinin bir sonucu olan bu kurultay, CHP’nin yeniden oluşum ve örgütlenme sürecine girmek

niyetinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir (Koçak, 2005: 189). Türk siyasal hayatından ileri

bir aşama olan bu Kurultayı, Hikmet Bila, “Demokratikleşme Kurultayı” olarak

isimlendirmektedir. Bu demokratikleşme kurultayında oldukça önemli adımlar atılmıştır.

Bunlardan bazıları; “Genel Başkanlık Divanı”nın kaldırılarak yerine “Parti Divanı”nın getirilmesi,

Genel Başkan’ın Başbakan veya Cumhurbaşkanı olması durumunda partinin fiili yönetimini Genel

Başkan Vekili’ne bırakması, valilerin il başkanı olması geleneğine son verilmesi gibi demokratik

hamlelerdir (Bila, 1987: 172-173).

Siyasal hayatta yaşanan bu değişim hamleleri, demokratikleşmeyi tamamlama sürecinin bir

parçasıdır. “1945’den beri demokratik rejimin unsurlarını tamamlamaya çalışıyoruz” diyen İnönü,

Kurultay’daki uzun söylevinde; muhalefet partisinin kurulmasından, tek dereceli seçimlerden, 12

Temmuz Beyannamesi’nin öneminden, 1946 seçimlerinden, cumhurbaşkanlığı makamından,

halkevlerinin fonksiyonundan ve demokrasiden bahseder. “Kurultay, demokratik hayatımızın

gelişmesi için esaslı tedbirler almış ve tavsiye etmiş olacaktır” diyen İnönü, demokratik hayatın

gelişmesinin gerekliliğini vurgulamıştır (Tutanak, 1948: 18-21). İnönü, Kurultay’ın önemini ve

değerini şu sözlerle ifade etmiştir:

“Memleketin hürriyet ve demokrasi yolunda genişlemesinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin

çok hizmeti ve emeği geçmiştir ve geçmektedir. Bir muhalif siyaset taraflısı olarak ortaya

atılmanın tarihi müşahedelerimizle güçlükleri meydandadır. Karşı partidekilerin

hizmetlerini yükseltmelerini ve bundan gelen haklı memnuniyetlerini tabi buluruz. Bunlar,

sizin emeklerinizin kıymetlerinden hiçbir şey eksiltmez. Konu o kadar feyizlidir ki,

hepimize doyasıya şeref temin edebilir. Tarih, Türkiye’nin demokratik inkişafında siyasî

muhalefetin emniyet içinde çalışma hâdisesini, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar ve

mesuliyet zamanına kaydedecektir” (Tutanak, 1948: 21).

Tarih, hürriyet ve demokrasinin genişlemesini ve Türkiye’nin demokratik inkişafını

kaydedecektir. İnönü’den sonra, Kurultay Başkan Vekili olan Şemsettin Günaltay da bir konuşma

yapar. Günaltay’a göre; bu kurultay milli hâkimiyet ve demokrasi yolunda önemli bir aşamadır. O,

kurultayın ülke için öneminden şöyle bahseder: “Türkiye Cumhuriyeti’nin bânisi büyük Atatürk

tarafından kurulan partimizin Yedinci Büyük Kurultayı, evvelki kurultaylara nispetle çok önemli ve

o nisbetle mesuliyetli vazifeler karşısında bulunmaktadır” (Tutanak, 1948: 21-22). Günaltay’a göre,

partinin temeli atılırken, halk hâkimiyetini tahakkuk ettirmek ve demokrasiyi yerleştirmek başlıca

hedefti. 9 Eylül 1339/1923yılında kabul edilen parti nizamnamesinin umumi esaslara ait birinci

maddesi bunun ispatıdır. Atatürk’ün bizzat kendi eliyle yazmış olduğu ilk madde şudur: “Halk

Partisi’nin gayesi, milli hâkimiyetin halk tarafından ve halk için icrasına rehberlik etmek ve

Türkiye’yi asri devlet haline yükseltmek ve Türkiye’de bütün kuvvetlerin fevkinde kanun vekâletini

hâkim kılmaya çalışmaktır” (Nizamname, 1923: 1 ve Tutanak, 1948: 22). CHP Milletvekilleri ve

delegeleri de bu kurultayın öneminin farkındadır. Birçok milletvekilinin konuşmasında bu idrak ile

beraber; demokrasi ve demokratik sistem vurgusu ön plana çıkmıştır. Bu örneklerden birinde;

“Memleket ve milletimizin bütün dertlerini burada dökecek olan ve çok ağır mesuliyetler taşıdığını

müdrik bulunan Yedinci Büyük Kurultay, müsaadenizle, mevcut şekilleri ve hazır kalıpları tarihe

gömerek, demokratik sisteme tamamen uygun esaslar üzerinde çalışacaktır” (Tutanak, 1948: 13)

ifadesini kullanan Afyon delegesi Ali Veziroğlu’nun demokratik sistem vurgusunu; Manisa

58 Ramazan AKKIR

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

Delegesi Faruk Çelebi de destekler: “Biz, buraya, eski teamülleri ortadan kaldırmak, demokratik

usulleri partimizin içine yerleştirmek için geldik” (Tutanak, 1948: 14). Siyasal sistemi

demokratikleştirmeyi, rejimi normalleştirmeyi amaçlayan bu kurultay, aynı zamanda, demokratik

ilkelerin CHP’ye yerleştirilmesi gayesini taşır.

Tarihi bir öneme sahip olan Yedinci Olağan Kurultay’ı Tekirdağ Milletvekili Ziya Ersin

Cezaroğlu; “Yedinci Kurultay, memleketin en büyük tarihî mesuliyetini üzerine almış

arkadaşlardan mürekkeptir” (Tutanak, 1948: 14) ifadeleriyle tasvir eder. “Rejimi normalleştirme

düşüncemiz, vicdandan ve içten gelmedir” (Tutanak, 1948: 85) diyen Erzincan Milletvekili Behçet

Kemal Çağlar ise kurultayın değerini tarihsel örneklerle açıklar: “Aziz arkadaşlar; bu Kurultay

altıncı, yedinci kurultay diye öyle rakamla değil, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi gibi (Ankara

Kurultay’ı) diye anılıp şöhret bulacak bir tarihi kongredir. Çünkü yepyeni bir zihniyetin havasında,

yeni ve dinamik gelişmeye doğru adım atmak arifesinde toplanmıştır” (Tutanak, 1948: 87).

Türkiye’nin demokrasi sürecinde yeni bir aşama olacak Ankara Kurultayı’nın önemini,

zamanın etkili gazeteci-yazarlarından biri olan Hüseyin Cahit Yalçın ise şöyle anlatır: “Bu kurultay

ile CHP bünyesinde, teşkilatında esaslı bir değişiklik olacak ve demokratik ruh demokrasiyi 24

sene evvel ilan eden ve nihayet onu geliştirmek ve mantıki neticesine eriştirmek kararı Halk Partisi

içinde hâkim kesilecektir” (Ahmad & Ahmad, 1976: 36). Kısacası, CHP milletvekilleri ve

delegeleri, Türk demokrasi tarihinde bir aşama olan 1947 Olağan Kurultayı’nın öneminin oldukça

farkındadır. Ve kurultay, olağanüstü siyasal değişimlerin habercisidir.

2.1 CHP’nin Laiklik Politikasına Eleştiri ve Tartışmalar

1947 Olağan Kurultayı’nı olağanüstü kılan, CHP’nin altı ilkesinden biri olan laikliği

yeniden yorumlama isteğinin kurultaya damgasını vurması ve toplumda yükselen din eğitimi

isteğinin tartışmalara neden olmasıdır (Uzun, 2012: 124). Toplumsal dayanışmanın ancak din ile

mümkün olabileceğine inanan bir kısım gelenekçi CHP’liler, o güne kadar uygulanan baskıcı

laiklik politikasında yumuşama talep ediyordu (Kılıç, 2012: 199). Parti içi muhalefetin görüşüne

göre; CHP tarafından o güne kadar uygulanan laiklik politikası, vatandaşların dini hayatına

müdahaledir. Bu müdahale, din ile devlet işlerinin ayrılması anlamına gelen laiklik kisvesi altında

yapılagelmektedir (Mardin, 1998: 99). Açıkçası, siyasi hayatın, katılımcı ve yarışmacı bir renk

alması, biriken toplumsal ve dinsel sıkıntılar, CHP’nin katı laikliğine yönelik eleştirilerin görünür

olmasını kolaylaştırmıştır.

Çok partili hayata geçiş ile beraber ortaya çıkan oy kaygısı, CHP’nin laikliğe bakışını ve

dine karşı olan negatif tutumunu gözden geçirmesine neden olmuştur. Siyasi yarışın hızlanmasıyla

CHP, popülaritesini artırmak ve seçmenleri etkilemek için din politikasında değişikliğe gitmiştir.

Karpat’ın (1996: 229) da ifadesiyle laikliğin kurucusu olan CHP, diğer partilere oy kaptırmaktan

korktuğu için dini özgürlüklere müsaade etmiştir. Böylece Cumhuriyetin ilk kuşağı tarafından

ihmal edilen din, yeniden kamunun ve siyasetin gündemine gelmeye başlamış (Ahmad, 2010: 462);

din işlerinin normalleşmesini önermek suretiyle CHP, çeşitli siyasal adımları atmak zorunda

kalmıştır (Yavuz, 2008: 88).

CHP kurmayları, dinin en etkili ideolojik rakip olması (Köker, 1990: 89) nedeniyle takip

edilen baskıcı laiklik politikasından taviz vermeye pek yanaşmamıştır. “Cumhuriyet’in Aşil

Topuğu” olan laiklik konusunda oldukça hassas davranan CHP’ye göre din, topluma müdahale

etmemeli; inanç düzeyinde ve vicdanlarda kalmalıdır. Din alanında verilen en küçük bir taviz,

cumhuriyet ilkelerine karşı işlenmiş bir ihanettir (Konyar, 1994: 294). Bundan dolayı, kurultayda

üzerinde en fazla tartışılan konu, partinin baskıcı laiklik politikası olmuştur. Din ve din eğitiminin

gerekliliğini farklı örneklerle meşrulaştıran bazı milletvekilleri ve delegeler, laiklik ilkesini

zedelemeden din eğitiminin çocuklara verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Dinin komünizme karşı

Türkiye’nin Demokrasiye Geçiş Süreci ve Laiklik Anlayışının Değişmesinde… 59

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

bir kalkan olduğunu vurgulayan ve Türk büyüklerine ait türbelerin açılması için önerge veren

Hamdullah Suphi Tanrıöver, baskıcı laiklik politikasını en sert eleştiren vekillerin başında gelir.

“Milli Hatip”, “Türk Ocağı’nın çarpan kalbi” gibi unvanlarla anılan Tanrıöver (Yıldız, 2008: 642-

645) Türkiye’ye hizmet etmiş büyük adamların türbelerinin açılması gerektiğini vurgulayarak, din

hizmetlerinin İsviçre’de, İngiltere’de, Fransa’da ve Amerika’da olduğu gibi kabul edilmesini

savunmuştur (Tutanak, 1948: 450-458). Konuşmasının bir yerinde köylerde cenazeleri kaldıracak

imamların kalmadığını yaşadığı bir örnekle açıklar:

“Arkadaşlar, en yakın misalini arz edeyim; bu Büyük Millet Meclisi’nde de mevzubahis

oldu. Bir münakaşadan sonra dışarı çıktığım zaman altı tane meclis hademesi yanıma geldi,

gözleri yaşlı olarak şunları söyledi: ‘Vallahi, billahi altı köyümüzde bir tek imam kaldı.

Ölülere nöbet bekletiyoruz. Ondan kalkıp bu köye geliyor. Ve boyuna köy değiştiriyor.

Eğer bize imam ve hatip vermezseniz, ölülerimizi köpek leşi gibi toprağa gömeceğiz’”

(Tutanak, 1948: 457).

Sinop Delegesi Vehbi Dayıbaş da Tanrıöver çizgisinde düşünenlerdendir. Partinin laiklik

vasfının milletin medeniyet yolunda ilerlemesine büyük katkılar sunduğunu belirten Dayıbaş:

“Kiliseye gidenler, orada ayin yapanlar, kendi dinlerine ait bir şeyler okuyorlar. Bizim

çocuklarımız ne okuyacak”, diye sorar. “Bizim çocuklarımıza bilgi verilmesini istiyoruz” diyen

Dayıbaş din dersi önerisinde bulunur; “Haftada ihtiyari iki ders yeri ayırmak imkânı olamıyorsa iki

teneffüsten çocuklarımızı mahrum etmek suretiyle bu işin temini kabil olur” (Tutanak, 1948: 48-

449).

Dinin toplumlar için vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Çorum Delegesi

Abdülkadir Güney de şu soruyu sorar: “Dinini kuvvetlendiren milletler daima sosyal tekamüle

mazhar olmuş, payidar olmuştur. İhmal edenler ise geri kalmışlardır. Bugün bizim dinimizi ve

mukaddes kitabımızı bütün dünya milletleri hayret nazarıyla takdir etmekte iken, biz, neden

dinimizin inkişafına lakayt kalıyoruz?” Toplumsal dayanışma, ancak din ile sağlanabilir. “İnsanlar

arasında içtimai tesanütü temin eden vicdan, ahlak mefhumunun vücut bulması ancak din ile kaim

olabilmiştir.” İşte, bunun için ilkokullarda din dersi verilmesinin yanı sıra, modern bilgilerle

donatılmış, münevver hocaları yetiştirecek ilahiyat fakültelerinin kurulması gerekmektedir. Ayrıca,

Güney; Atatürk’ün tekke ve zaviyeleri kapatmasının nedenini, din perdesi altında beşeriyete, dine

ve ahlaka aykırı bazı şeyleri görmüş olmasına bağlar (Tutanak, 1948: 449). Baskıcı laiklik

politikasını eleştiren ve çocuklara din eğitiminin verilmesi gerektiğini belirten delege ve vekillere

göre din, toplumsal fayda sağlayan sosyolojik bir değerdir. Kayseri Milletvekili Şükrü Nayman’a

göre (Tutanak, 1948: 451), “insanlık fert olarak, cemiyet olarak dinin manevi bağlarına sarılmak

zorundadır (…) Biz bu ihtiyacı ancak ve ancak İslam dininin kabul ettiği ahlak kanunlarında

bulacağız.” Dini cereyanların düzenli bir yola sokulması gerektiğini belirten Nayman’a göre, din

terbiyesi ve dinin manevi boyutu, laikliğe hizmet edebilir ve bu boyut laikliğin ruhuna da

uygundur. “Biz” der; “laikliğe hakiki manada hizmet etmek ve gerçek inkılâpçı olarak düşünmek

istiyorsak, artık Türk yurdunda din terbiyesinin inkişafına yardım etmenin zamanının geldiğini ve

hatta geçtiğini kabul etmeliyiz.”

Toplumsal fayda için dinin ahlaki boyutundan istifade edilmesi gerektiğini belirten bir

diğer isim de Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioğlu’dur. “Kumar almış başını yürümüş, içki almış

başını yürümüş, ahlak tamamen tefessüh etmiştir.” Din, toplumu bir arada tutan sosyal çimentodur.

Çünkü “dinsiz bir milletin memleketinde hiçbir korku kalmaz. Yaşayabilmesi için bir mefhumdan

korkusu olmalıdır. Varlığının devamı için bu mevhum lazımdır. Anaya, babaya, büyüğe itaat

kalmadı, kimse kimseyi tanımıyor. Allah deyince, Allah’ın ne olduğunu bilmiyor, tanımıyor”

(Tutanak, 1948: 450-451).

60 Ramazan AKKIR

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

Tanrıöver, Nayman ve Tekelioğlu’nun görüşleri, dinin işlevleri hakkında araştırmalar

yapan Emile Durkheim, Alfred Reginald Radceliffe Brown, Bronislaw Malinowski, Charles A.

Ellwood gibi fonksiyonalist düşünürlerin görüşlerini doğrulayacak niteliktedir. Fonksiyonalistlere

göre din, toplumsal bütünlüğü sağlayan bir kurumdur (Davis, 2004: 199) Örneğin Ellwood’a göre

din, ferdi ve toplumsal kontrolün en önemli araçlarından birisidir. Fikirler için aklın gördüğü işlevi

din, duygular için görür. Din, sosyal alışkanlıkları uyarır ve cemiyete aykırı eğilimlerin oluşmasına

engel olur. Din faktörü zayıfladığı zaman, topluma aykırı, sapkın ve zararlı davranışlar ortaya

çıkar. Bundan dolayı, dinin yok olması, üstün uygarlığın yok olması anlamına gelmektedir

(Kösemihal, 1989: 296-297). Toplumun çıkarı için dinin işlevinden yararlanılmalıdır.

Toplumun çıkarı için Diyanet’in yetki alanının genişletilmesini isteyen Tekelioğlu’nun

aksine; Maraş Delegesi Emin Karpuzoğlu o dönem için oldukça ileri sayılabilecek bir öneride

bulunur. Gaye ve hedeflerinin CHP’yi yaşatmak olduğunu belirten Karpuzoğlu’na göre, Vakıflar

İdaresi ve Diyanet Reisliği laiklik umdesine tezattır. Bundan dolayı bu iki kurum, devlet

teşkilatından çıkartılıp bağımsız bir hüviyet kazandırılmalıdır (Tutanak, 1948: 454).

Baskıcı laiklik politikasını eleştiren milletvekillerin aksine; Cemil Sait Barlas gibi bazı

kimseler de mevcut politik tavrı ve laikliği savunur. “Ben, dokuz yaşındaki kızına evinde hususi din

dersi verdiren bir adamım” diyen Barlas, Tanrıöver’in laiklik anlayışı ve eleştirilerine de itiraz

eder. Laikliğe ait olan on beşinci madde üzerinde fazla oynanmamalıdır. Tanrıöver’e; “siz papaz

mısınız ki, dini inkılâp yapacaksınız” diye soran Barlas’a göre; “din, Allah ile kul arasındaki bir

hesaplaşma işidir” (Tutanak, 1948: 456-458).

Kurultay, birçok farklı tartışmayı içinde barındırsa da, temelde, laiklik ve din arasındaki

gerilimi yumuşatmaya çalışır. Kocaeli Delegesi Yusuf Ziya Kösemen, laikliğin yanlış

yorumlanmasından kaynaklanan dini konulardaki bilgisizlikten şikâyetçidir. Laiklik, dinsizlik

değildir ve dinsizlik anlamına gelmez (Tutanak, 1948: 462). Laikliğin, dini saygın bir köşeye

yerleştirdiğini söyleyen Tahsin Banguoğlu’na göre, “Din, hayatımızda yine muhterem bir yere

sahip olacaktır. Ancak Türk milleti inkılâbı, din ile dünyayı ayırmış, şeriatı atmıştır. Din

müessesesi ortada kalmıştır. Teşkilatımızca yer verilmeyen yalnız şeriattır (…) Şeriat kanunlarının

avdetini düşünen içimizde kimse yoktur, zannederim” (Tutanak, 1948: 466). Ortada kalan din

müessesesini koruyacak olan laikliktir. Laiklik, Anadolu’nun birliğini temin eden ana ilkedir. Siirt

Milletvekili Ali Rıza Esen için sorunların kaynağı, politikacıların yanlış tutumudur. “Türkiye

Cumhuriyeti hükümeti, siyasi hayatta düzenle yürümekte iken bazı halk yığınları arasına giren

politikacılar, halkın aklına gelmeyen din işini hatırlatmışlar, dini kendi emellerine alet olarak

kullanmışlar ve bundan istifade etmişlerdir” (Tutanak, 1948: 461). Dini, politikaya alet etmişlerdir.

CHP’li birçok vekil laiklik politikasının yumuşamasından ve dini özgürlüklere kısmi izin

verilmesinden yanadır. Ancak bazı milletvekilleri bu değişime karşıdır. Erzincan Milletvekili

Behçet Kemal Çağlar laiklik politikasındaki değişime ve yumuşamaya karşı çıkanlardan biridir.

Çağlar’a göre (Tutanak, 1948: 462);

“Gerçek mümin, dindar ve münevver bir insanın dini için en hayırlı göreceği şey, bu dinin

ve imanın rastgele dünya işlerine ve siyaset oyunlarına alet edilememesidir. Din, Allah ile

kulu, Halik ile vicdan arasında yüce ve temiz yerini muhafaza etmelidir. Biz, Müslüman

dininin müminiyiz. Fakat örümcek kafaların çorbaya çevirdiği ukalalıkların ve efsaneler

manzumesinin de o nispette aleyhtarıyız. Ayakta kalabilmemizin tek şartı olan medeniyet

imkan ve icaplarından ‘Gavur icadıdır’ diyerek bizi yıllarca alıkoyarak kara taassuba, kızıl

emperyalizm kadar düşmanız. Ben, milletimin en büyük düşmanlarını düşününce kızıl

gözlerini memleketime diken şimal tehlikesiyle birlikte aziz Kubilay’ın başını mızrağa

takan kara ruhu da aynı kinle hatırlıyorum. Biz, bu kara taassubun bir kene gibi milletin

dimağına ve tefekkürüne yapışmasına son vermek için laikliği umde almışızdır.”

Türkiye’nin Demokrasiye Geçiş Süreci ve Laiklik Anlayışının Değişmesinde… 61

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

“Biz iliklerimize kadar Kemalist’iz. Bizim akidemizce din, devletten ve siyasetten ayrıdır”

(Tutanak, 1948: 464) diyen Çağlar için yaşamın gayesi, Kemalist devrimlerin bekçiliğidir: “Biz,

hepimiz Atatürk’ün çocuklarıyız. Kurtarıcı devrimleri beklemek için yaşıyoruz. Hayatımızın başka

bir hikmeti yoktur” (Tutanak, 1948: 464). Oldukça tartışmalı geçen oturumlardan sonra, laikliğin

yorumlanmasında değişikliğe gidilmesine ve İslam karşıtı militan laik politikanın terk edilmesine

(Ahmad, 2010: 47) karar verilmiştir. Böylece, Kurultay’da laikliğe şu anlam verilmiştir:

“Partimizdeki, bütün kanunlar, nizamnameler ve talimatnamelerle devlet idaresindeki

bütün yönetmeliklerin çağdaş uygarlığa, ilim ve tekniğin esaslara göre, dünyevi

gerekliliklere uygun olarak hazırlanmasını ve uygulanmasını ve dini düşüncelerin dini

düşüncelerin devlet ve dünya işlerinden ayrılmasını milletimizin her türlü ilerlemeyip

yükselmesinde başlıca muvaffakiyet amili sayar. Din anlayışı, bir vicdan meselesi

olduğundan her türlü taarruz ve müdahaleden masundur. Hiçbir vatandaşa, kanunların

menetmediği ibadet ve ayinlerden dolayı karışılamaz” (Tutanak, 1948: 448).

Böylece, siyasi hürriyetlerin genişlemesi nedeniyle laiklik yeniden yorumlanmıştır (Karpat,

1996: 225). Tartışmaların odağında olan ve sıkça eleştirilen Hamdullah Suphi Tanrıöver, bu

kurultaydan sonra, 29 Aralık 1947 tarihinde istifa etmek zorunda kalmıştır. Sonrasında, 1949

yılında İstanbul’da yeniden kurulan Türk Ocakları’nın başkanlığına getirilen Tanrıöver (Üstel,

2008: 266), İstanbul Üniversitesi’nde vermiş olduğu bir konferansında, dinin toplum için

öneminden bahseder ve dinin toplumsal dayanışmayı sağlayan önemli bir kaynak olduğunu belirtir.

Türk Ocakları’nın yeniden açılış töreninde yapmış olduğu konuşmada dinin, milletlerin en eski ve

dayanıklı müessesesi olduğunu vurgulamıştır. Milletler esarete uğrayacak olursa, onların son

kalesi, dindir (Jaschke, 1972: 100).

3. Sonuç: Laiklik Politikasında Liberalleşme Adımları

Laiklik ilkesindeki liberalleşme kararı, kısa süre içinde kendini göstermeye başlamıştır.

1947 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, okul dışı eğitimi için bazı yeni temel ilkeleri kabul etmiştir

(Mardin, 1998: 100). 1 Eylül 1947 yılından itibaren, din dersleri öğretmenleri, imam-hatipler ve

ortaokulu bitirenler için beş; lise ve dengi okullardan mezun olanlar için iki yıl özel din

seminerlerinin açılmasına karar verilmiştir (Jaschke, 1972: 76).

Laiklik ilkesindeki değişimin bir sonucu da ilahiyat fakültelerinin kurulmasıdır. 1948

yılında, CHP milletvekillerinden İbrahim Arvas ve Fatih Gökmen, imam-hatip yetiştirecek devlet

okulların ve ilahiyat fakültelerinin açılması için, Meclise bir kanun tasarısı sunar. Bu durumu

Demokrat Parti Milletvekili Cihad Baban şöyle değerlendirir:

“Biz laiklik prensibinden zerre kadar ayrılacak değiliz. Ama din, sadece Allah ile kul

arasında bir bağ değil; aynı zamanda, sosyal bir gerçeklik, bir cemaat işidir. Köylerde çoğu

zaman, ölüleri gömmek için bir hoca bulunmamaktadır. Eğer biz din adamı yetiştirmezsek,

batıl mutaassıp inançlar yayılır. Şimdiden ‘Semavi Mektuplar’ın elden ele dolaştığı

duyulmaktadır. Dini taassubun olduğu kadar, mutaassıp dinsizliğin de toplumumuzda yeri

yoktur. Biz laiklik prensibini İslamlığı Türkiye’den atmak için almadık. Sovyet

yayılmalarına karşı, Java’dan ta Atlantik okyanusuna kadar uzanan İslam kuşağının

gücünden faydalanmamız gerekir” (Jaschke, 1972: 77).

Kısacası, bir yandan taassuba karşı savaşırken, diğer yandan da İslam’ın ideolojik

gücünden istifade edilmelidir. Bunun sonucunda, 14 Ocak 1948’de bazı milletvekilleri, ilahiyat

fakültesinin açılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kanun teklifi sunmuş ve 4 Haziran 1949

tarih ve 5424 sayılı kanun ile Ankara Üniversitesi’ne bağlı olarak bir ilahiyat fakültesinin

62 Ramazan AKKIR

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

kurulmasına karar verilmiştir. Fakülte, 21 Kasım 1949’da eğitim-öğretim faaliyetlerine başlamıştır

(Ayhan, 2000: 71). Laiklik prensibini zedelememek kayd-ı şartıyla ilahiyat fakültelerinin kurulması

gerektiğini belirten İnönü:

“Kuran’ı Türkçeleştirmek, Türkçe Kuran ile namaz kılmak, bu Latin harflerinin

hazırlayacağı bir sonuç olarak gelecektir. Şeriat bir sistemdir; Arap harfleriyle,

medresesiyle, kıyafetiyle, hukuku ve dinsel siyasetiyle… Bu sistemin canlanmasına olanak

yoktur. Yirmi beş yıllık bir zaman geçmiştir. Yeni düzenle de on yıl geçtikten sonra,

gücünü kaybeder. Çocuklarına din eğitimini vermek isteyen ana babalar, devlete şunu

söyleyeceklerdir; ya bize bırakın, ya siz yapın. Türk olmayan azınlıklara tanınan bu en

doğal vicdan hakkının gereklerini yerine getirmekten, Türkleri yoksun kılmak hangi hakka

dayandırılabilir? (...) Laiklik ilkesi saklı kalmak üzere, moral gereksinimlere cevap

verecek bir duruma bir an önce gelmek, ülkede geniş bir ferahlık ve sempati havası

estirecektir” (Barutçu, 1977: 326-327).

Laiklik prensibine uygun olarak kurulan ilahiyat fakültesi, hem moral gereksinimleri

sağlayacak, hem de CHP’nin toplum nezdinde itibarını artıracaktır. CHP’nin yayın organı olan

Ulus gazetesinde kurulacak olan ilahiyat fakülteleri şöyle yorumlanmıştır;

“yüksek din öğretiminin muhtar üniversite bünyesinde kurulacak bir fakültede yapılması

laiklik prensibimize de uygun düşmektedir. Böylece bir yandan hükümetin genel murakabe

göreviyle yetinip, din öğretimine karışmaması sağlanmış, diğer yandan bu vakte kadar

çeşitli sebeplerle ihmale uğramış bulunan din bilginlerinin yetiştirilmesi işi en yetkili ve

ehliyetli bir organa tevdi edilmiş oluyor (…) İlahiyat Fakülteleri, insanlığın en derin

ihtiyacını teşkil eden bir konuyu sosyal değeri ve yüksek mahiyetiyle esaslı bir ilim halinde

tetkik imkânı sağlayacaktır. Bu müesseseler, yalnız müftüler ve vaizler yetiştirmekle

kalmayacaktır. Müslümanlığı hurafelerin ve ibtidai telkinlerin tesirinden kurtaracak değerli

ilim adamları ile büyük müçtehitlere fikri gıdalarını adı geçen fakültelerin bilgi ve iman

havasından toplayacaktır” (Konyar, 1994: 297).

İnönü döneminde dini baskının azalması ve laikliğin yumuşamasının bir sonucu da İslam

sempatizanlığıyla bilinen tarih profesörü Şemsettin Günaltay’ın başbakan olmasıdır (Ahmad, 2010:

50). CHP’nin “ulema” bölümünden olan Günaltay’ın başbakan olması, Cumhuriyetin katı

laikliğinin İslam ile uzlaşma denemesidir. Erzincan’ın Kemaliye İlçesi'nde doğan Günaltay; bir

müderrisin oğlu olmanın yanı sıra, Lozan Üniversitesi’nde doğa bilimleri eğitimi görmüş bir

İslamcıdır. İslamcı bir dergi olan Sebilürreşşad’da yazılar yazan ve toplumsal yapının geleneksel

köklerini birçok CHP’liden daha iyi bilen Günaltay, 1923 yılında CHP listesinden Meclis’e girmiş

ve 15 Ocak 1949’dan 22 Mayıs 1950 tarihine kadar başbakanlık yapmıştır (Çavdar, 1983: 2026 ve

Karpat, 2009: 233). 16 Ocak 1949 tarihinde kurulan hükümet programın açıklamasında Günaltay,

laiklik ilkesini şöyle savunur:

“Türk inkılâbının ana prensiplerini titiz bir imtina ile savunmakta devam edeceğiz. Bütün

diğer hürriyetler gibi vatandaşın vicdan hürriyetini de mukaddes tanırız. Din öğretiminin

ihtiyari olması esasına sadık kalarak, vatandaşların çocuklarına din bilgisi vermek

haklarını kullanmaları için gereken imkânları hazırlayacağız. Fakat lâyiklik prensibinden

ayrılmamıza asla imkân tasavvur edilmemelidir. Bilhassa din perdesi altında bu milleti

asırlar boyunca uyuşturmuş olan hurafelerin yeni baştan belirmesine asla meydan

vermeyeceğiz. Dinin siyasete ve şahsi menfaatlere alet edilmesine de müsamaha

etmeyeceğiz (…) Her türlü vicdan ve düşünce hürriyetinin masuniyeti esastır” (Günaltay,

1949: 163).

Türkiye’nin Demokrasiye Geçiş Süreci ve Laiklik Anlayışının Değişmesinde… 63

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

Kısacası, vicdan hürriyetini korumakla beraber laiklik, din perdesi altında milleti asırlarca

uyuşturmuş olan hurafelere karşı savaşacak bir ilkedir. Günaltay’ın liderliğindeki Cumhuriyet Halk

Partisi hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu döneminde, 1 Şubat 1949 tarih ve

70/54-26 sayılı genelge ile 15 Şubat 1949 tarihinden itibaren din derslerinin ilkokulların 4. ve 5.

sınıflarında haftada ikişer saat olarak okutulmasını öngören uygulama yürürlüğe girmiştir. Bu

dersler, haftalık ders programları dışında, öğrenci velisinin onayıyla ve cumartesi günleri öğleden

sonra verilecektir (Şahin, 2012: 41). 1949’un Haziran’ında Meclis’te bir demeç veren Başbakan

Günaltay, kendisinin ve partisinin din politikasını şöyle savunur:

“Ben, ilk mekteplerde din dersleri okutturmaya başlayan bir hükümetin başkanıyım. Bu

memlekette Müslümanlara namazlarını öğretmek, ölülerini yıkamak için imam hatip

kursları açan bir hükümetin başkanıyım. Bu memlekette Müslümanlığın yüksek esaslarını

öğretmek için ilahiyat fakültesi açan bir hükümetin başkanıyım. Bana, kimse

Müslümanlığa kasteden adam diye itham edemez. Ben, bilerek inanan bir Müslüman’ım”

(Ahmad & Ahmad, 1976: 54-55).

Türk büyüklerine ait türbelerin açılması talebi, 1 Mart 1950 tarihli ve 5566 sayılı kanun ile

yerine getirilmiştir. Bu kanun ile Hacı Bayram Veli, Fatih Sultan Mehmet, Eyüp Sultan gibi

türbeler, hurafelere izin vermemek kaydıyla yeniden açılmıştır (Jaschke, 1972: 104-105). Bunun

yanı sıra, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere farklı şehirlerde onar aylık olmak üzere imam hatip

kursları açılmaya başlanmıştır. Ayrıca, hacca gideceklere döviz izni de verilmiştir (Mardin, 1998:

100; Jaschke, 1972: 77; Konyar, 1994: 295). Dursun’a göre, yaşanan tüm bu gelişmeler; sadece

laiklik politikasında yaşanan değişikliklerin bir sonucu değildir; gelinen aşama, aynı zamanda,

toplumsal gelişmenin de bir sonucudur (Dursun, 1995: 9-10). Bu boyut da göz ardı edilmemelidir.

CHP’nin benimsemiş olduğu bu yeni politik tavır, hukuk ve yargı düzenine de yansımıştır.

1949 yılında Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmış ve laiklik ilkesine aykırı olan, devletin sosyo-

ekonomik, politik ve hukuksal esaslarını din esaslarına göre değiştirmeyi esas alan eylemlerin yanı

sıra, cumhuriyetçiliğe aykırı amaçlar taşıyan oluşumlar da suç sayılmıştır (Berkes, 1978: 528;

Konyar, 1994: 295; Jaschke, 1972: 103). Bu doğrultuda, 5 Aralık 1948 tarihinde Diyanet İşleri

Başkanlığı’nın bütçe görüşmeleri sırasında Başkan vekili olan Ahmet Faik Barutçu; “Evrakı

Buhari”, “Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi”, “Mukaddes Kürsüden Gürlemeler” gibi bazı eserlerin

toplatıldığı ve dini kötü amaçla kullanan Şemsettin Yeşil gibi kimselerin vaizlik vesikasının geri

alındığı bilgisini Meclis komisyonu ile paylaşmıştır (Jaschke, 1972: 100-101).

Devrimin dokunulmazının laiklik olduğunu belirten Günaltay hükümetinin Adalet Bakanı

Fuat Sirmen, ceza kanununda yapılan değişikliğin nedenini, din kisvesi altında zavallı-suçsuz

vatandaşlar üzerinde şahsi nüfuzlarını kurmak isteyen ya da dini siyasi maksatlara engel olmak

biçiminde açıklar (Jaschke, 1972: 102). Dine yönelik politikalardaki liberalleşmenin eleştirilere

neden olduğu da belirtilmelidir. CHP’nin bu yeni politik duruşunu eleştirenler, dini sadece laiklik

ve rejimin korunması bağlamında değerlendirmektedir.

Sonuç

Tek parti döneminde din ve İslam, siyaset alanının dışında olmaktan öte devletin

kontrolünde ve denetimindedir. Çünkü din, baskı altında tutulması gereken toplumsal güçlerden

birisidir. Çok partili hayata geçiş ile beraber, siyasal yapının liberalleşmeye başlaması, katı laiklik

anlayışının yumuşamasına neden olmuştur. Bu durum, din politikasındaki değişimi de beraberinde

getirmiştir.

Tek Parti döneminde devlet, dini siyasetin alanından uzaklaştırmakla beraber, toplumsal

politikaların icrasında ondan yararlanmayı da ihmal etmemiştir. Devletin ideolojik bir aygıtı olarak

kurgulanan dine, Tek Parti Dönemi’nin laiklik politikasının tayin ettiği sınır kadar yaşam alanı

64 Ramazan AKKIR

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

tanınmıştır. Çünkü laiklik, “Kemalist vatan”ının sınırlarını tayin eden başlıca ilke olma özelliği

taşır.

Türkiye’de İslam, 1945 yılında başlayan demokratikleşme sürecinden faydalanan ve kısmi

de olsa özgürleşen kurumlardan birisidir. Demokratikleşme kaygısı, yükselen komünizm tehlikesi

ve dinsel alanda artan cehalet, din eğitimini işlevsel hale getirmiştir. Dinin, yükselen komünizm

tehlikesine karşı kendisinden faydalanılması gereken bir aygıta da dönüştürülmeye çalışıldığı

belirtilmelidir.

Tek Parti Dönemi’ndeki katı laiklik politikasındaki yumuşama, her ne kadar, bazı

olumsuzlukları ve suiistimalleri beraberinde getirse de, erken cumhuriyetin din algısına uygun din

adamı yetiştirme gibi amaçları barındıran kurumların ortaya çıkmasına kaynaklık etmiştir. İlahiyat

fakültelerinin kurulması, ilkokullarda din derslerinin seçmeli hale gelmesi; 1947 CHP Olağan

Kurultayı’nın bir sonucu olmakla beraber, yükselen demokrasi rüzgârının bir sonucudur.

Halkın çoğunluğunun Müslüman olmasından dolayı, Türkiye’yi demokratikleştiren

uygulamalar, dinin toplumsalı yeniden fethetmesine yardımcı olmuştur. Dini görünümlere kamusal

hayatta yer veren laikliğe geçişin en büyük nedeni, demokratik ülkeler arasında yer alma isteğinin

bir sonucu olarak demokratik açılımı yapmanın zorunluluğudur. Güvenlik kaygısıyla ortaya çıkan

demokratikleşmenin zorunluluğu, Türkiye’yi ve İnönü’nün başında olduğu CHP’yi yeni bir politik

duruşa sevk etmiştir. Bu duruş, din politikasında ve laiklik ilkesinde yumuşama ile sonuçlanmıştır.

KAYNAKÇA

AHMAD, Feroz, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, (Çev.: Yavuz Alogan), Hil, İstanbul,

2010.

AHMAD, Feroz & AHMAD, Bedia Turgay, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı

Kronolojisi 1945-1971, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1976.

AKKIR, Ramazan, Özal ve Muhafazakârlık, PolitikA Yayınları, İstanbul, 2013.

AYHAN, Halis,“İlahiyat Fakültesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, c: 22, İstanbul, 2000.

BARUTÇU, Faik Ahmet, Siyasi Anılar, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1977.

BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Doğu Batı Yayınları, İstanbul, 1978.

BİLA, Hikmet, Sosyal Demokrat Süreç İçinde CHP ve Sonrası, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1987.

CEMAL, Ahmet, Cogito, “Laiklik”, S.1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007.

CHP’nin Yedinci Büyük Kurultay Tutanağı, Ankara, 1948.

Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi, TBMM Matbaası, Ankara, 1923.

ÇAVDAR, Tevfik, “Cumhuriyet Halk Partisi (1950-1980)”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye

Ansiklopedisi, C: 8, İletişim Yayınları, İstanbul,1983.

ÇAVDAR, Tevfik, “Demokrat Parti”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C: 8, İletişim

Yayınları, İstanbul, 1983.

Demokrat Parti Programı, Ankara, 1946.

DAVIS, Winston, “Din Sosyolojisi”, (Çev.: İhsan Çapçıoğlu) AÜİFD, XLV (2004), S: II, ss. 231-

308

DURSUN, Davut,“Giriş”, Türkiye’de İslam ve Laiklik, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995.

Türkiye’nin Demokrasiye Geçiş Süreci ve Laiklik Anlayışının Değişmesinde… 65

Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 9/2 Winter 2014

GEVGİLİ, Ali, Yükseliş ve Düşüş, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1987.

GİRİTLİOĞLU, Fahir, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii, Ayyıldız

Matbaası, Ankara, 1965.

GÜNALTAY, Şemsettin, TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 8, Toplantı: 3, Cilt: 15, Birleşim: 36,

(24.01.1949).

JASCHKE, Gottard, Yeni Türkiye’de İslamlık, (Çev.: Hayrullah Örs), Bilgi Yayınevi, Ankara,

1972.

KARPAT, Kemal H., Osmanlı’dan Günümüze Elitler ve Din, Timaş, İstanbul, 2009.

KARPAT, Kemal H., Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yayınları, İstanbul, 1996.

KILIÇ, Murat, “Tek Parti Döneminde Milliyetçilik ve CHP’nin Yedinci Büyük Kurultayı,” Çağdaş

Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/24, (2012/Bahar), s. 189-202.

KOÇAK, Cemil, “Siyasal Tarih (1923-1950)”, Türkiye Tarihi, C:4, Cem Yayınevi, İstanbul, 2005.

TUNÇAY, Mete, KUYAŞ, Ahmet, OKTAY, Ahmet, Cumhuriyet Ansiklopedisi 1941-1960, C:2,

Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003.

KONYAR, Hürriyet,“CHP’nin Laiklik Politikasındaki Değişim”, Tarih ve Toplum, Mayıs 1994, S:

125. ss. 294-298

KÖKER, Levent, Modernleşme, Kemalizm ve Türkiye, İletişim Yayınları, İstanbul, 1990.

KÖSEMİHAL, Nurettin Şazi, Sosyoloji Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1989.

MARDİN, Şerif, Türkiye’de Din ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998.

ÖZKIR, Yusuf, Hürriyet Gazetesi 1948-2012 Kurumsal Kimlik, Mülkiyet Sahipliği ve Genel

Yayın Politikası, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora

Tezi, Haziran 2012, s.23-24.

REED, Howard A.,“Laik Türkiye’de İslam’ın Yükselişi”, Türkiye’de İslam ve Laiklik, (Ed.: Davut

Dursun), İnsan Yayınları, İstanbul, 1995.

SAROL, Mükerrem, Bilinmeyen Menderes, C:1, Kervan Yayınları, İstanbul, 1983.

ŞAHİN, Mehmet Cem, “Demokrat Parti Türkiye’sinde Din, Siyaset ve Eğitim İlişkileri”, Toplum

Bilimleri Dergisi, Temmuz-Aralık 2012, 6 (12). ss.31-54.

ŞEYHANLIOĞLU, Hüseyin, Demokrat Parti, Kadim Yayınları, Ankara, 2011.

TİMUR, Taner, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991.

UZUN, Hakan,“İktidarını Sürdürmek İsteyen Bir Partinin Kimlik Arayışı: Cumhuriyet Halk

Partisi’nin 1947 Olağan Kurultayı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/25

(2012-Güz), ss. 101-139.

ÜSTEL, Füsun, “Türk Ocakları”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, (Ed.: Tanıl

Bora), İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, ss. 265-268.

YAVUZ, Hakan, Modernleşen Müslümanlar, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2008.

YILDIZ, Ahmet,“Hamdullah Suphi Tanrıöver”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik,

(Ed.: Tanıl Bora), İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, ss. 642-645.