Silahlı Terör Örgütünden Legal Siyasi Partiye Hizbullah’ın HÜDA-PAR’a Dönüşüm Süreci

12
1 SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNDEN LEGAL SİYASİ PARTİYE HİZBULLAH’IN HÜDA-PAR’A DÖNÜŞÜM SÜRECİ Z. Aslı Elitsoy Son yıllarda Kürt illerindeki siyasi rekabet, esasen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) arasında yaşansa da, Kürt siyasetinin çoğulculaşması ve çok sesli hale gelmeye başlaması koşulların değişmesine ve rekabet alanına yeni oluşumların dahil olmasına neden oldu. Hür Dava Partisi, ya da bilinen kısa adıyla Hüda-Par, bu dönemde İslamcı bir Kürt partisi olarak kuruldu. Hüda-Par’ı ilginç kılan, 1990’lı yıllarda işlediği cinayetler ve mezar evler ile toplumsal hafızaya kazınan Hizbullah’ın silahlı terör örgütünden sivil siyaset yapan legal bir partiye dönüşüm sürecinin son aşamasını temsil ediyor olması. 2012 yılının Aralık ayında kurulmasına rağmen çok kısa bir sürede örgütlenme ve kadrolaşma çalışmalarını tamamlayarak 30 Mart yerel seçimlerine katılan Hüda-Par, her ne kadar seçim sonuçları itibariyle beklediği başarıyı yakalayamamış gibi görünse de, yakın gelecekte bölgede AKP ve BDP ile rekabet edebilme potansiyeline sahip önemli bir siyasi oluşum. Güncel Kürt siyasetini analiz ederken Hüda-Par’ın da mutlaka göz önüne alınması gerektiği fikrinden yola çıkan bu çalışma, Kürt Hizbullahı’nı Hüda-Par’a dönüştüren sürecive bu sürece etki eden sosyal ve siyasal faktörleri ortaya koymayı amaçlıyor. Hizbullah’ın Kısa Tarihçesi Lübnanlı Şii Hizbullah 1 ile organik herhangi bir bağı bulunmayan Kürt Hizbullahı, Türkiye’de siyasal İslam’ın altın çağının başladığı 1980 askeri darbesinin ertesinde kuruldu. Rejimin siyasal İslam’a karşı nispeten daha toleranslı olduğu bu dönemde, özellikle 1979 İran İslam Devrimi’nin de etkisiyle, tüm Ortadoğu’da olduğu gibi Türkiye’de de İslami 1 Hizbullah, sözlükte “takım, bölük, cemaat” gibi anlamları olan Arapça “Hizb” ile Allah kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Bu nedenle Hizbullah üyeleri kendilerini “Allah’ın askerleri” olarak tanımlıyorlar.

Transcript of Silahlı Terör Örgütünden Legal Siyasi Partiye Hizbullah’ın HÜDA-PAR’a Dönüşüm Süreci

1

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNDEN LEGAL SİYASİ PARTİYE

HİZBULLAH’IN HÜDA-PAR’A DÖNÜŞÜM SÜRECİ

Z. Aslı Elitsoy

Son yıllarda Kürt illerindeki siyasi rekabet, esasen Adalet ve Kalkınma Partisi

(AKP) ile Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) arasında yaşansa da, Kürt siyasetinin

çoğulculaşması ve çok sesli hale gelmeye başlaması koşulların değişmesine ve rekabet

alanına yeni oluşumların dahil olmasına neden oldu. Hür Dava Partisi, ya da bilinen kısa

adıyla Hüda-Par, bu dönemde İslamcı bir Kürt partisi olarak kuruldu. Hüda-Par’ı ilginç

kılan, 1990’lı yıllarda işlediği cinayetler ve mezar evler ile toplumsal hafızaya kazınan

Hizbullah’ın silahlı terör örgütünden sivil siyaset yapan legal bir partiye dönüşüm sürecinin

son aşamasını temsil ediyor olması. 2012 yılının Aralık ayında kurulmasına rağmen çok kısa

bir sürede örgütlenme ve kadrolaşma çalışmalarını tamamlayarak 30 Mart yerel seçimlerine

katılan Hüda-Par, her ne kadar seçim sonuçları itibariyle beklediği başarıyı yakalayamamış

gibi görünse de, yakın gelecekte bölgede AKP ve BDP ile rekabet edebilme potansiyeline

sahip önemli bir siyasi oluşum. Güncel Kürt siyasetini analiz ederken Hüda-Par’ın da

mutlaka göz önüne alınması gerektiği fikrinden yola çıkan bu çalışma, Kürt Hizbullahı’nı

Hüda-Par’a dönüştüren sürecive bu sürece etki eden sosyal ve siyasal faktörleri ortaya

koymayı amaçlıyor.

Hizbullah’ın Kısa Tarihçesi

Lübnanlı Şii Hizbullah1 ile organik herhangi bir bağı bulunmayan Kürt Hizbullahı,

Türkiye’de siyasal İslam’ın altın çağının başladığı 1980 askeri darbesinin ertesinde kuruldu.

Rejimin siyasal İslam’a karşı nispeten daha toleranslı olduğu bu dönemde, özellikle 1979

İran İslam Devrimi’nin de etkisiyle, tüm Ortadoğu’da olduğu gibi Türkiye’de de İslami

1Hizbullah, sözlükte “takım, bölük, cemaat” gibi anlamları olan Arapça “Hizb” ile Allah kelimelerinin

birleşiminden oluşuyor. Bu nedenle Hizbullah üyeleri kendilerini “Allah’ın askerleri” olarak tanımlıyorlar.

2

kesim düşünsel anlamda bir hareketlenme dönemi yaşadı. Dönemin İslamcı aktörleri,

çoğunlukla çeşitli illerde sayıları hızla artan dini kitabevleri etrafında toplanıyorlardı.

Hizbullah kurucu üyelerinin de ilk toplantılarını Diyarbakır’daki iki kitabevinde

gerçekleştirdikleri biliniyor: Fidan Güngör’ün sahibi olduğu Menzil Kitabevi ve 1982

yılında Hüseyin Velioğlu tarafından kurulan İlim Kitabevi. Ancak ideolojik fikir ayrılıkları

ve Güngör ile Velioğlu arasındaki liderlik rekabeti nedeniyle grup, 1987 yılında önemli bir

bölünme yaşadı. Bu tarihten sonra Fidan Güngör’ün liderliğindeki grup “Menzilciler” adını

alırken, Hüseyin Velioğlu ve takipçileri ise “İlimciler” olarak anılmaya başlandılar.

İlim ve Menzil grupları arasındaki ayrışmanın en önemli sebeplerinden biri, nihai

amaçları olan İslami rejimi kurmak için izlenecek taktiklerin zamanlaması konusunda ayrı

düşmeleriydi. İslami bir rejim kurma amacına yönelik olarak izlenecek strateji, tebliğ,

cemaat ve cihat olmak üzere üç aşamadan oluşuyordu. Tebliğ, insanların dine ve İslami

kanunlara göre yaşam sürmeye davet edildiği ilk aşamaydı. Bir çeşit propaganda aşaması da

diyebileceğimiz bu evrede Hizbullah’ın temel aktivitesi, örgüt ideolojisini mümkün

olduğunca yaymak ve üye toplamaktı. Bu aşamada Hizbullah üyeleri, özellikle Marksist

ideolojisinden dolayı PKK’ya mesafeli duran dindar Kürtlerin desteğini kazanmayı

hedeflediler. Nitekim örgüt, o yıllarda PKK’nın devletle işbirliği yaparak Kürtlerin

sömürülmesine aracılık ettiği gerekçesiyle savaş açtığı bazı aşiretlerden önemli destek

buldu.2 Hizbullah stratejisinin ikinci aşaması, tebliğ aracılığıyla yeterli destek bulunduktan

sonra İslami kural ve pratiklere sıkı sıkıya bağlı bireylerden oluşan bir cemaat kurmaktı.

Örgüt bu aşamada, bölgedeki bazı cami ve medreseleri kontrol etmeye başladı. Sürecin son

aşaması ise cihat, yani silahlı mücadele dönemiydi ki, İlim ve Menzil gruplarının

anlaşmazlığa düştükleri en önemli nokta buydu. İlimciler amaca giden yolda şiddet

kullanmayı ve silahlı mücadeleyi savunurken, Menzilciler yeterli şartlar oluşmadığından

2Başıbüyük, O., Karakuş, Ö., Akdoğan, H.,“Fundamentalism as a Universal Mindset - Case Study of Religious

Fundamentalism: Turkish Hizbullah”, Özeren, S., Güneş, İ.D., Al-Badayneh, D.M. (ed.), Understanding Terrorism:

Analysis of Sociological and Psychological Aspects, içinde, IOS Press, Amsterdam 2007,s.45

3

cihat aşamasına geçmek için erken olduğuna inanıyor ve dini eğitim gibi daha barışçıl

yöntemleri destekliyorlardı.3 Başlangıçta sadece fikri düzeydeki bu anlaşmazlık, zamanla iki

grubun karşılıklı olarak birbirini davaya ihanet etmekle suçladığı şiddetli bir çatışmaya

dönüştü. 1990 ve 1993 yılları arasında devam eden çatışma döneminde her iki taraftan

yüzden fazla insan hayatını kaybetti. İlim-Menzil çatışması sonuçları itibariyle

değerlendirildiğinde, bunun bir ideoloji değil egemenlik çatışması olduğu görülebilir.

Nitekim 1994 yılında Menzil lideri Fidan Güngör’ün İlimciler tarafından öldürülmesiyle

birlikte İlimciler, bölgedeki İslamcı gruplar arasında hakim güç olarak öne çıkmış oldu.

Hizbullah’ın bölgedeki dindar Kürtler arasında hızla nüfuz kazanması, örgütün PKK

ile uzun sürecek bir silahlı çatışma dönemine girmesine de sebep oldu. Her iki örgüt için de

bölgedeki insan kaynağının lojistik destek sağlamak açısından hayati önemi vardı. Bölgede

güç kazanmaya başlayan İslami bir örgütü kendisi için bir tehdit olarak gören PKK’nın,

1991 yılında Hizbullah’ın önde gelen isimlerinden olduğu ileri sürülen Şerif Karaaslan’ın

Şırnak’ın İdil ilçesindeki evini basarak anne ve babasını öldürmesi, yıllarca sürecek kanlı bir

çatışmanın fitilini ateşledi.4 Böylece 1995 yılına kadar devam eden ve her iki taraftan

yaklaşık 700 kişinin hayatını kaybettiği uzun bir silahlı çatışma dönemi başlamış oldu.

Hizbullah-PKK çatışması devam ederken Türk güvenlik güçlerinin herhangi bir

müdahalede bulunmaması, Hizbullah militanlarının günün en yoğun saatlerinde, şehir

merkezlerinde silahlı faaliyetlerde bulundukları halde yakalanmamaları, devletin PKK’yı

zayıflatmak amacıyla Hizbullah’a destek sağladığı yönündeki iddiaların ortaya çıkmasına

sebep oldu.5 Hatta Ergenekon davası sanığı emekli Albay Arif Doğan, 2011 yılında

yayımlanan kitabında, Hizbullah’ı bizzat devlet adına kendisinin kurduğunu ileri sürdü.6 Bu

3A.g.e.s.46

4“İki terörün kurbanları”, Yeni Şafak Online, 20 Nisan 2002,

http://yenisafak.com.tr/arsiv/2002/nisan/20/g6.html (erişim tarihi: 12 Nisan 20014) 5van Bruinessen, M., Turkey’s Death Squads, Middle East Report, No.199, Turkey: Insolvent Ideologies, Fractured State,

Nisan-Haziran 1996, s.20-23 6Doğan, A., “Jitem’i Ben Kurdum”, Timaş Yayınları, İstanbul 2011

4

iddialar resmi olarak doğrulanmadığı gibi, 2000 yılında güvenlik güçlerince öldüren

Hüseyin Velioğlu’nun ardından örgütün liderliğini üstlenen İsa Altsoy’un İ. Bagasi takma

adıyla yazdığı Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihinden Önemli Kesitler adlı

kitapta örgüt tarafından da yalanlandı.7 PKK’nın silahlı eylemlerine Hizbullah kurulduktan

sonra başlamış olması, Hizbullah’ın PKK’yı zayıflatmak amacıyla devlet tarafından

kurulduğu iddialarını çürütse de, örgütün özellikle PKK ile çatıştığı dönemde devlet

tarafından tolere edildiği ya da görmezden gelindiği de bir gerçek. Nitekim PKK lideri

Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından hemen sonra ülke çapında Hizbullah’a

yönelik operasyonlar düzenlenmeye başlanmış, 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul

Beykoz’daki bir eve düzenlenen baskında örgütün lideri Velioğlu öldürülmüş, askeri kanat

sorumlusu Cemal Tutar ve İstanbul temsilcisi Edip Gümüş de yakalanmıştı.

Hizbullah’ın Sivilleşmeye Başlaması ve Dernek Faaliyetleri

Liderinin öldürülmesine ve 2000-2007 yılları arasında düzenlenen operasyonlarda

yaklaşık 15 bin üyesinin güvenlik güçlerince yakalanmasına karşın Hizbullah, taktik

değiştirerek hayatta kalmayı başardı.8 Velioğlu öldürüldükten sonra yerine geçen ve

Almanya’ya kaçan İsa Altsoy liderliğinde, örgütün siyasi kanadını yeniden inşa etmeye

yönelen Hizbullah üyeleri, Velioğlu’nun vaktinden önce cihat girişiminde bulunduğuna,

tebliğ aşamasına geri dönerek, propaganda ve yardım faaliyetleri aracılığıyla yeniden

cemaat oluşturulmasına öncelik verilmesi gerektiğine karar verdiler.9 Bu yeni dönemde

Hizbullah tamamen silahsızlandı ve Müslüman Kardeşler örneğinden de ilham alarak,

sosyal yardım faaliyetleri aracılığıyla bir önceki dönemde örgütün bozulan imajını

düzeltmeye ve böylece Kürtler arasında tabanını genişletmeye öncelik verdi. İsa Altsoy, tek

bir merkeze bağlı hiyerarşik örgüt yapılanmasını reddederek, yasal dernekler ve sivil toplum

7İ. Bagasi, “Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihinden Önemli Kesitler”, 2004,

http://huseynisevda.biz/viewpage.php?page_id=33 (erişim tarihi: 13 Nisan 2014), s.214-215 8“Bakan Aksu: 7 yılda 15 bin Hizbullah üyesi yakalandı”, Zaman, 27 Mart 2007

9Jenkins, G., Political Islam in Turkey: Running West, Heading East?, New York, Palgrave MacMillan 2008,

s.195

5

kuruluşları aracılığıyla faaliyet yürütülen yeni bir dönemi başlattı. Hizbullah üyeleri,

şiddetten tamamen uzak durdukları bu yeni dönemde, sosyal yardım kuruluşları aracılığıyla

toplanan zekât ve bağışlarla geniş çaplı yardım faaliyetlerine giriştiler. Hizbullah’ın bu

taktiksel değişiminin arkasında birçok neden yatıyor. Öncelikle güvenlik güçlerinin yoğun

baskısı sonucu örgüt, liderini kaybetmiş, binlerce üyesi tutuklanmış, arşivi ele geçirilmiş ve

sonuç olarak oldukça zayıf düşmüştü. Diğer taraftan sadece PKK değil, modern görüşleriyle

öne çıkan ılımlı İslamcı aktörler de Hizbullah’ın hedefi olmuş; domuz bağı yöntemiyle

bağlanmış cesetlerin toplu halde gömüldükleri yerlerden çıkarılma görüntüleri günlerce

medyada yer bulmuştu. Bütün bunlar Hizbullah’ın dindar Kürtler arasındaki imajını sarsmış,

bölgedeki insanlar Hizbullah ile birlikte anılmaktan kaçınır olmuşlardı. Bu durum örgütün

taban desteğini önemli ölçüde kaybetmesine yol açmıştı. Bunlara ek olarak, 2002 yılında

iktidara gelen AKP hükümeti, 1987 yılından beri yürürlükte olan Olağanüstü Hal

uygulamasını kaldırınca, sivil toplum kuruluşlarının Kürt bölgesinde faaliyet yürütmesi

kolaylaştı. Dahası İslami köklere sahip bir siyasi partinin iktidarında, İslamcı aktörler

herhangi bir baskı ile karşılaşmadan daha kolay örgütlenme fırsatı yakadılar. Bütün bunlar

Hizbullah’ın silahsızlanmasında ve faaliyetlerini yasal-sivil alana çekmesinde rol oynayan

önemli faktörler oldu.

Hizbullah’ın tamamen sivil toplum faaliyetlerine yöneldiği bu dönemin en çok öne

çıkan kuruluşu, 2004 yılında kurulan İnsan Hakları ve Mustazaflarla Dayanışma Derneği

(Mustazaf-Der) oldu. Mustazaf-Der, ihtiyacı olan ailelere yönelik yiyecek ve giyecek

yardımları, devlet yetkililerinin ulaşamadığı ücra köylerde genel sağlık taramaları ve kan

bağışları, öğrenciler için burs imkanları, Kuran kursları, toplu sünnet ve nikah törenleri gibi

faaliyetler ile çok kısa sürede bölgede hatırı sayılır oranda destek buldu ve şube sayısını

hızla artırdı. Silahlı çatışma döneminde herhangi bir yayın faaliyetinde bulunmayan ve hatta

çoğu zaman eylemlerini üstlenmekten dahi kaçınan Hizbullah, bu yeni dönemde yazılı ve

6

sözlü medyayı da etkili bir şekilde kullanmaya başladı. İdeolojisini yaymak adına medya

faaliyetlerine hız veren örgüt, Elazığ ve Batman’da kitabevleri açarak, Hizbullah tarihçesini

konu edinen bir kitap da dahil olmak üzere çeşitli kitaplar bastı. Ayrıca genellikle dini

konular işleyen ve düzenli olarak yayımlanan üç dergi, haftalık bir gazete, çeşitli web

siteleri ve bir televizyon kanalı aracılığıyla etkili bir propaganda faaliyetine girişti.10

Bunlara ek olarak, tamamen yasal sınırlar içinde faaliyet gösterdikleri ve Hizbullah ile

herhangi bir bağlarının olmadığı yönündeki etkili propagandası ve özellikle yardıma muhtaç

muhafazakar Kürtlere ulaşmayı hedefleyen başarılı stratejisi sayesinde dernek, kısa bir süre

içinde üye sayısını artırdı ve bölgede siyasi bir güç haline geldi.

Hizbullah ile ilişkili derneklerin kitleleri mobilize etmedeki başarısı, Diyarbakır’da

düzenlenen ve binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen mitinglerde kamuoyunun

dikkatini çekti. 17 Şubat 2006 tarihinde, pek çok derneğin bir araya gelerek kurduğu

Peygamber Sevdalıları Platformu tarafından, Danimarka’da yayımlanan karikatürü protesto

etmek amacıyla düzenlenen “Peygamber’e Saygı” mitinginde, Diyarbakır İstasyon

Meydanı’nda 130 bin kişi bir araya geldi.11

Ardından Nisan ayında, bu kez 80 bin kişinin

katılımıyla Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında başka bir miting organize edildi.

Oldukça geniş katılımla gerçekleştirilen bu mitingler, elbette tek başına Hizbullah’ın siyasal

tabanı hakkında bir fikir veremez. Zira ülkenin en muhafazakar kesimini oluşturan Kürtler

arasında, Hizbullah’la herhangi bir yakınlığı olmadığı halde Peygamber’e bağlılık

göstergesi olarak bu mitinglere katılan insan sayısı da oldukça fazla. Ancak yine de yüz

binlerce insanı bir araya getiren bu mitingler, bölgede dini anlamda yeni bir yapılanmanın

önemli bir göstergesi olarak yorumlanmalı. Kürt sorununa yaklaşımı ve İslami duyarlılıklara

hitap eden söylemiyle dindar Kürtlerin önemli oranda desteğini alan AKP ve siyasal gücünü

10

Çağaptay, S. & Uslu, E., Hizballah in Turkey Revives: Al-Qaeda’s Bridge between Europe and Iraq?, The

Washington Institute, Policy Watch, No.946, Ocak 2005 11

Çakır, R., The Reemergence of Hizballah in Turkey, Washington Institute for Near East Policy, Policy Focus

No.74, Eylül 2007, s.13

7

gittikçe artıran Hizbullah, PKK ve siyasi partilerini de dine olan yaklaşımlarını yeniden

gözden geçirmeye zorladı. Zaten başlangıçtaki din karşıtı söylemini 90’lı yıllarda

yumuşatmaya başlayan PKK, bölgedeki oy oranı hiç de azımsanmayacak oranlara ulaşan

AKP ile rekabet edebilmek için Kürtlerin dini hassasiyetlerini de dikkate alarak yeni bir

söylem geliştirdi. Örneğin, 2008 yılında kurulan ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarını tek çatı

altında toplayan bir şemsiye oluşum olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bünyesinde

bir de inanç komisyonu kuruldu. Bölgedeki farklı dini grupları bir araya getirerek diyalog

ortamı yaratmayı amaçlayan DTK’nın inanç komisyonu, 2012 yılının Eylül ayında, “Kürt

sorununa İslami çözüm önerileri sunmak” amacıyla, Diyarbakır’da Kürdistan İslam

Konferansı’nı düzenledi.12

BDP, yayınlarında ve mitinglerinde bolca İslam’a göndermeler

yaparak, genel seçimlerde eski Refah Partili Altan Tan’ı Diyarbakır’dan aday gösterdi.

PKK’ya yakın din adamları tarafından kurulan Din Adamları Yardımlaşma ve Dayanışma

Derneği (DİAYDER), BDP’nin başlattığı sivil itaatsizlik kampanyası kapsamında, 2011

Mart ayından 2013 Temmuz ayına kadar süren sivil Cuma namazlarını organize etti.

Diyanet’e bağlı camiler yerine, şehir meydanlarında kılınan Cuma namazlarında hutbeler

Kürtçe okundu.

Dinin siyaset alanını böylesine etkilediği bir ortamda, taban desteğini gittikçe artıran

Hizbullah ve Hizbullah ile bağlantılı sivil toplum kuruluşları kısa sürede bölgede politik bir

güç haline geldi. Özellikle Mustazaf-Der’in düzenlediği geniş katılımlı İslami mitingler ve

derneğin dindar Kürtleri motive ve mobilize etme gücü, bölgede AKP ve BDP tarafından bir

tehdit olarak algılanmış olabilir. Nitekim bu dönemde Mustazaf-Der üzerindeki devlet

baskısı giderek artmış ve 2007 yılında derneğin İstanbul, Diyarbakır ve Batman şubelerine

düzenlenen polis baskınlarında birçok kişi Hizbullah üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına

12

“DTK Diyarbakır’da İslam Konferansı düzenliyor”, Sol, 9 Eylül 2012, http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-

siyaset/dtk-diyarbakirda-islam-konferansi-duzenliyor-haberi-59409 (erişim tarihi: 13 Nisan 2014)

8

alınmıştı.13

Nihayetinde Mustazaf-Der, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı dava

sonucunda, “terör örgütü Hizbullah’ın amacı doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu”

gerekçesiyle 2010 yılında kapatıldı.14

Dernek faaliyetleri yürüttüğü dönemde kadrolaşma ve

örgütlenme anlamında oldukça güç toplayan ve düzenlediği mitinglerle gücünü test etme

şansı bulan Hizbullah, yasal derneğinin kapatılmasının ardından siyasi parti kurma

çalışmalarına hız verdi.

Kürt Siyasetinde Yeni İslamcı Parti: Hüda-Par

Yargıtay’ın 2012 Mayıs ayında Mustazaf-Der’in kapatılmasına yönelik mahkeme

kararını onamasının ardından, Hizbullah parti kurarak resmen siyasete atılma yönünde

önemli bir adım attı. Dernek faaliyetleri sırasında oldukça iyi örgütlenen ve taban desteğini

artıran Mustazaf-Der’liler, Kürtlerin mücadele alanını sivil siyasete çektiği ve Kürt

siyasetinin çok sesli hale gelmeye başladığı yeni dönemin avantajlarındanda faydalanarak,

17 Aralık 2012 tarihinde Hür Dava Partisi’nin (Hüda-Par) kuruluş dilekçesini İçişleri

Bakanlığı’na sundular.15

İslamcı bir Kürt partisi olarak Hüda-Par’ın ortaya çıkışında,

yıllarca bir çeşit “kader ortaklığı” yapan Türk ve Kürt İslamcıların bugün bir yol ayrımına

gelmiş olmalarının etkisi büyük. Cumhuriyet kurulduktan sonra kendilerini laik ve milliyetçi

politikaların mağdurları olarak tanımlayan bu iki kesim, yıllarca ilişkilerini bir Müslüman

kimliği üzerinden tanımladılar. Yakın zamana kadar laik Kürt milliyetçi hareketine mesafeli

duran dindar Kürtler, etnik siyaset yapmadıkları sürece İslamcı Türk partilerine destek

vermeyi tercih ettiler. Doksanlı yıllarda dindar Kürtlerin önemli ölçüde desteğini alan

öncülü Refah Partisi gibi AKP’yi iktidara taşıyan oy oranında da Kürtlerin önemli bir payı

var. Bu desteğin en önemli sebebi ise İslamcı Türk partilerinin Kürtler tarafından kendileri

13

“Diyarbakır’dan STK’lara dönük baskıya tepki”, Mustazaf-Der Basın Açıklaması, 16 Ocak 2008 14

“Diyarbakır merkezli Mustazaf-Der kapatıldı”, CNN Türk, 20 Nisan 2010,

http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/04/20/diyarbakir.merkezli.mustazaf.der.kapatildi/572935.0/index.html

(erişim tarihi: 14 Nisan 2014) 15

“Hür Dava Partisi (Hüda-Par) resmen kuruldu”, Haber Diyarbakır, 17 Aralık 2012,

http://www.haberdiyarbakir.com/hur-dava-partisi-huda-par-resmen-kuruldu-55761h/ (erişim tarihi: 14 Nisan

2014)

9

gibi sistemin kurbanı olarak görülmeleri ve dindarlara daha fazla özgürlük alanı

sağlayacaklarına inanmalarıydı. Örneğin Mustazaf-Der tabanının 2007 genel seçimlerinde

toplu olarak AKP’ye oy verdiği biliniyor.16

Ancak Hizbullah ile bağlantılı derneklerin AKP

iktidarı döneminde kapatılmış olması, bu dernekler etrafında faaliyette bulunan dindar

Kürtleri oldukça hayal kırıklığına uğratmış olmalı. Öyle ki, Hüda-Par’ın siyasi alanda temsil

edilmediklerini düşünen dindar Kürtlerin talepleri doğrultusunda kurulduğunu söyleyen

Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu,17

başlangıçta sistem karşıtı olduğuna

inandıkları AKP’nin zaman içinde sistemin kendisine dönüştüğünü belirtiyor.18

Hüda-Par’ın ağırlıklı olarak örgütlenme çalışmalarını Doğu’da ve Kürtlerin yoğun

olarak yaşadığı bazı Batı şehirlerinde yoğunlaştırması, partinin öncelikli hedef kitlesinin

dindar Kürtler olduğunu gösteriyor. Ümmetçi bir yaklaşımla etnik milliyetçilikten uzak duran

Hizbullah’ın aksine, Hüda-Par’ın parti programında Kürt etnik kimliğine ve Kürtlerin

demokratik haklarına önemli vurgular var. Devletin Kürtlerden özür dilemesi, mağdurlara

tazminat ödenmesi ve ana dilde eğitim hakkı talep eden Hüda-Par’ın programında; “Türkiye

Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden

vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli

kurucu halkları olarak kabul edilmelidir” ifadesine yer veriliyor.19

Kürt sorununun çözünüme

yönelik önerileri de içeren parti programında, mevcut yapının tabu olarak kabulünden

vazgeçilmesi, federasyon, eyalet sistemi ve özerklik gibi yönetim modellerinin tartışılması

gerektiği belirtiliyor. Özerklik dahil her seçeneğin tartışmaya açılmasını önermek, geçmişte

ümmetçi bir yaklaşımla Müslümanlar arasında her türlü ayrımcılığı ve etnik milliyetçiliği

reddeden Hizbullah’ın ideolojik dönüşümünün de önemli bir göstergesi. Ancak Hüda-

16

Yavuz, M.H., Secularism and Muslim Democracy in Turkey, Cambridge University Press, Cambridge 2009, s.184 17

Hüda-Par’ın kurucu genel başkanı, Mustazaf-Der’ineski başkanı ve Hizbullah davası avukatlarından Hüseyin

Yılmaz. Daha sonra 30 Haziran 2013 tarihinde düzenlenen ilk parti olağan kongresinde, Genel Başkan

Yardımcısı Zekeriya Yapıcıoğlu parti üyeleri tarafından genel başkanlığa seçildi ve halen bu görevi yürütüyor. 18

Zekeriya Yapıcıoğlu ile gerçekleştirilen kişisel mülakat, Diyarbakır, 2 Ocak 2013 19

Hüda-Par Parti Programı, Aralık 2012, s.33-34-35

10

Parlılar’a göre, Kürt sorunu ancak İslami bir yönetim anlayışıyla çözülebilir. Bu nedenle

uygulanacak yönetim şekli her ne olursa olsun mutlaka Şeriat hükümlerine uygun olmalı.20

Hüda-par’ın kurucu üyeleri, Mustazaf-Der döneminde olduğu gibi, “Hizbullah’ın

siyasi partisi” olarak anılmaktan son derece rahatsızlar ve Hizbullah ile herhangi bir bağları

olduğunu reddediyorlar. Genel Başkan Yapıcıoğlu, Hüda-Par’ın tamamen yeni ve yasal bir

oluşum olduğunun altını çizerek, zamanında Hizbullah davası kapsamında yargılanmış bazı

üyeleri olsa da, üyelerinin çoğunluğunun dernek faaliyetlerinde birlikte çalıştıkları kimseler

olduğunu ve kesinlikle şiddete karşı olduklarını belirtiyor.21

Hizbullah geçmişinin parti

yetkilileri tarafından ısrarla reddedilmesinin aslında oldukça politik bir sebebi var. Zira

Hizbullah’ın geçmişte işlediği cinayetler ya da şehir merkezlerinde İslami kurallara uygun

giyinmeyen kadınlara yönelik gerçekleştirdiği kezzaplı saldırılar bölge insanın hafızasında

hâlâ çok taze. Ayrıca Hizbullah’ın kurbanları arasında İslami kesimden de isimlerin olması,

bölgedeki bazı İslamcı grupların Hizbullah’a karşı oldukça mesafeli durmasına sebep

oluyor. Siyasi parti olarak bölgedeki tabanını mümkün olduğunca genişletmek durumunda

olan Hüda-Par, kendini hiçbir örgütle bağlantısını olmayan tamamen yeni bir oluşum olarak

konumlandırarak daha fazla sayıda dindar Kürdü saflarına katmayı hedefliyor. Zira Hüda-

Par’ın amacı, bölgede AKP ve BDP’ye alternatif oluşturarak bu iki parti tarafından temsil

edilmediğine inanan dindar Kürtlerin oylarını almak.22

Ancak BDP’nin bölgede

kemikleşmiş bir seçmen kitlesi olduğu ve Hüda-Par kurulmadan önce Hizbullah tabanının

büyük oranda AKP’ye destek verdiği düşünülürse, ilerleyen yıllarda Hüda-Par’ın daha çok

bölgedeki AKP oylarını etkileyeceği düşünülebilir.

30 Mart 2014 yerel seçimleri öncesinde oldukça yoğun bir seçim çalışması yürüten

Hüda-Par, ilk seçim deneyiminde beklediği başarıyı yakalayamamış gibi görünüyor.

Özellikle Kürt seçmen tabanını hedefleyerek, sadece Kürt illerine odaklanan parti, her ne

20

“Hizbullah-linkedorganizationset toenter Turkishpoliticswithparty”, Today’s Zaman, 9 Aralık 2012 21

Zekeriya Yapıcıoğlu ile gerçekleştirilen kişisel mülakat, Diyarbakır, 2 Ocak 2013 22

Zekeriya Yapıcıoğlu ile gerçekleştirilen kişisel mülakat, Diyarbakır, 2 Ocak 2013

11

kadar Türkiye genelindeki oy oranına bakıldığında önemli bir varlık gösterememiş gibi

görünse de, Diyarbakır’da %4.77, Bitlis’te %5.58 ve Hizbullah’ın eski lideri Hüseyin

Velioğlu’nun şehri Batman’da ise %7.80 oranında oy aldı.23

Devam eden barış sürecinin de

etkisiyle AKP’nin bölgede popülaritesini önemli oranda koruması ve BDP’nin kemikleşmiş

bir seçmen kitlesine sahip olması Hüda-Par’ın oy oranını etkileyen faktörler. Ancak Hüda-

Parlılar, siyasi rekabet alanına yeni dahil olmalarına rağmen, Hüda-Par’ın seçimlerden

bölgede üçüncü parti olarak çıkmasının küçümsenmemesi gerektiğine inanıyor. Partinin

Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu, Al Jazeera Türk’e verdiği demeçte, 14 aylık bir

partinin Diyarbakır’da yüzde 7 oranında oy almış olmasının önemli olduğunun altını

çizerek; “Seçime girdiğimiz her yerde varız. Hüda-Par gerçeğini herkes kabul etmek

zorunda kalacak. Bizimle ittifak olmadan, bizi dikkate almadan yapılacak her şey akamete

uğrayacaktır” diyor.24

Sonuç

Dünyanın değişik yerlerinde, silah bırakarak sivil alanda mücadeleye yönelen başka

silahlı direniş grupları da var. IRA, ETA, Guatemala Ulusal Devrimci Birliği, Kolombiya

Ulusal Kurtuluş Ordusu ve hatta artık tamamen sivil siyaset yapacağını duyuran PKK, silah

bıraktıklarını deklare eden örgütlerden bazıları. Birincisi, terör örgütleri artık şiddet

eylemlerinin uzun vadede kendilerini yerel ve uluslararası destekten yoksun bıraktığını idrak

etmiş durumdalar. İkincisi, demokratik sınırlar içinde, barışçıl ve şiddetten uzak hak arama

mücadelesi yürütmek dünyada yükselen bir toplumsal trend haline geldi. Bu açıdan

Hizbullah’ın silahlı radikal bir terör örgütünden, sivil alanda siyaset yapan legal bir partiye

dönüşmesi, demokrasi açısından oldukça önemli bir kazanım olarak görülmeli.

23

“2014 yerel seçim sonuçları, Hüda-Par istatistikleri”, Milliyet,

http://www.milliyet.com.tr/2014YerelSecim/hudapar/PartiDetay.htm (erişim tarihi: 17.04.2014) 24

“Hüda-Par varlık gösteremedi”, Al Jazeera Turk, 31 Mart 2014, http://www.aljazeera.com.tr/haber/huda-par-

varlik-gosteremedi (erişim tarihi: 17 Nisan 2014)

12

Geçmişte rakip İslamcı grupları da hedef aldığı için dindar Kürtlerin desteğini önemli

ölçüde yitiren Hizbullah’ın, 2000’li yılların başında tamamen sivil toplum faaliyetlerine

yönelerek adeta bir “imaj tazeleme” çalışmasına girmesi önemli bir stratejik hamleydi. Çok

kısa bir geçmişe sahip olmasına rağmen, Kürt bölgesinde AKP ve BDP’den sonra Hüda-Par’ı

üçüncü siyasi güç olmaya aday yapan da o dönemde izlenen taktiğin bugüne yansıyan

olumlu sonuçları. Medya ve sivil toplum kuruluşları üzerinden etkili bir propaganda

çalışması yürüten Hüda-Par, Kürt toplumunun muhafazakar yapısı göz önüne alındığında,

ilerleyen yıllarda dindar Kürtler arasındaki desteğini artırarak, bölgede siyasi denklemi

belirleyen aktörlerden biri olarak öne çıkabilir.