Turan, M. Oğulcan (2012). Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel...

183

Transcript of Turan, M. Oğulcan (2012). Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel...

SELÇUK İLETİŞİM JOURNAL OF SELCUK COMMUNICATION

JANUARY 2012 Volume 7 Number 2

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ AKADEMİK DERGİSİ

OCAK 2012 Cilt 7 Sayı 2

ISSN 1302-2865

Sahibi Prof. Dr. Ahmet KALENDER

Editör Yrd. Doç. Dr. Ahmet TARHAN

Editör Yardımcısı Arş. Gör. Emre Osman OLKUN

Yayın Kurulu

Prof. Dr. Ahmet KALENDER Prof. Dr. Aytekin CAN Doç. Dr. Caner ARABACI Doç. Dr. Şükrü BALCI Doç. Dr. Birol GÜLNAR Yrd. Doç. Dr. Ahmet TARHAN

Danışma Kurulu Prof. Dr. Muhittin ACAR (Hacettepe Ü.) Prof. Dr. Birol AKGÜN (Konya Ü.) Prof. Dr. M. Bilal ARIK (Akdeniz Ü.) Prof. Dr. Burhan AYKAÇ (Gazi Ü.) Prof. Dr. Esra BİRYILDIZ (Marmara Ü.) Prof. Dr. Aytekin CAN (Selçuk Ü.) Prof. Dr. Özden CANKAYA (Galatasaray Ü.) Prof. Dr. Yalçın DEMİR (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Uğur DEMİRAY (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Ahmet DURMAZ (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Müge ELDEN (Ege Ü.) Prof. Dr. Suat GEZGİN (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Kemal GÖRMEZ (Gazi Ü.) Prof. Dr. H. İbrahim GÜRCAN (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Nurettin GÜZ (Gazi Ü.)

Prof. Dr. Ahmet Yalçın KAYA (Selçuk Ü.) Prof. Dr. Mehmet KESİM (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Abdullah KOÇAK (Selçuk Ü.) Prof. Dr. Mehmet KÜÇÜKKURT (Gazi Ü.) Prof. Dr. Aydemir OKAY (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Ayla OKAY (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Aydın Ziya ÖZGÜR (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Filiz Balta PELTEKOĞLU (Marmara Ü.) Prof. Dr. Nurdoğan RİGEL (İstanbul Ü.) Prof. Dr. Nazmi ULUTAK (Anadolu Ü.) Prof. Dr. Çağatay ÜNÜSAN (KTO Karatay Ü.) Prof. Dr. A. Haluk YÜKSEL (Anadolu Ü.) Doç. Dr. Başak SOLMAZ (Selçuk Ü.) Doç. Dr. Mustafa ŞEKER (Selçuk Ü.)

Kapak Tasarımı Yrd. Doç. Dr. A. Gani ARIKAN

Basım Yeri

Selçuk Üniversitesi Basımevi

Basım Tarihi Mart 2012

Yazışma Adresi

Yrd. Doç. Dr. Ahmet TARHAN S.Ü. İletişim Fakültesi Kampus 42079 KONYA

Tel: 0.332. 223 36 68 Faks: 0.332.241 01 87 e-posta: [email protected]

Selçuk İletişim hakemli bir dergidir. Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanır. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Selçuk İletişim Dergisi, TÜBİTAK/ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı’nda yer almaktadır.

İçindekiler

Filiz Balta Peltekoğlu- 5-13 Social Media Used as a Marketing Public Relations Tool Pelin Hürmeriç in Turkish Football Teams

Burcu Öksüz 14-31 İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi

Erkan Yüksel- Pelin Öğüt- 32-43 Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Asuman Kaya Yönelik RTÜK’e Yöneltilen Bildirimler Üzerine Bir İçerik

Analizi Çalışması Fatih Güner-Salih Zeki Genç 44-57 İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında

Kitle İletişim Araçlarına İlişkin Görüşlerinin İncelenmesi (Çanakkale İli Örneği)

Özgür Köseoğlu 58-81 Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları: Facebook Üzerine Bir Araştırma Hasan Güllüpunar 82-96 Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing: 2011 Seçim Kampanyaları Bağlamında

Gümüşhane Araştırması

Nural İmik Tanyıldızı 97-110 Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının Seçmene Etkisi

Tülay Şeker-Fadime Şimşek 111-120 Kodlama - Kodaçımı Bağlamında Muhteşem Yüzyıl Dizisinin Lise Öğrencileri Üzerindeki Etkilerine Yönelik Alımlama Analizi

Mehmet Oğulcan Turan 121-138 Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel Çözümlemesi: 2011 Genel Seçimleri

Örneği Huriye Toker 139-155 Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi Örneği

Filiz Bilgin Ülken 156-167 Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları

Tuğba Elmacı 168-181 Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında Yeni Türk Sineması’nda Antikahramanın Yükselişi

182 Yayın Kuralları

Editörden Ocak 2012 sayımızla karşınızda olmaktan mutlu-yuz. Bu sayımıza makaleleriyle katkı sağlayan yazarlarımıza, gelen çalışmaları büyük bir feda-kârlıkla değerlendiren hakemlerimize, yayın kurulunda yer alan hocalarımıza ve danışma kurulundaki hocalarımıza her zaman olduğu gibi en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Ayrıca, 1999 yılında yayın hayatına başlayan dergimizin ilk sayısından bu yana dergimizin editörlüğünü büyük bir özveriyle yürüten ve akademik yaşamda Selçuk İletişim’i bugünkü geldiği noktaya taşıyan değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Kalender’e de şükranlarımızı sunuyoruz.

Bu sayımızda 12 makaleye yer verdik. İlk maka-lede Filiz Balta Peltekoğlu ve Pelin Hürmeriç, Türk futbol liginde bugüne kadar şampiyon ol-muş beş takımın sosyal medya kullanımlarını pazarlama halkla ilişkilerinin uygulamaları açı-sından incelemektedir.

İkinci makalede Burcu Öksüz, paydaşlara ulaş-mada doğru iletişim kanallarının seçimi ve pay-daşların beklentilerine uygun mesajların hazır-lanmasında önemli bir yer tutan işveren markası yönetimi sürecinde iletişimin rolünü değerlen-dirmektedir.

Üçüncü makale Erkan Yüksel, Pelin Öğüt ve Asuman Kaya’ya ait. Yazarlar, RTÜK’e sağlık konulu yayın içerikleriyle ilgili yapılan bildirim-lerin neler olduğu sorusuna içerik analizi bulgula-rıyla yanıt aramaktadırlar.

Dördüncü makalede Fatih Güner ve Salih Zeki Genç, trafik eğitimi açısından önem arzeden ilköğretim çağındaki çocukların kitle iletişim araçlarında sunulan trafik güvenliği konusuna yönelik görüşlerini alan araştırması bulgularıyla tartışmaktadırlar.

Beşinci makale Özgür Köseoğlu’na ait olup üni-versite öğrencilerini Facebook kullanmaya iten motivasyonların neler olduğunu kullanımlar ve doyumlar yaklaşımıyla ilişkilendirmekte ve bu motivasyonları alan araştırma bulgularıyla değer-lendirmektedir.

Altıncı makalede Hasan Güllüpunar, canvassing tekniğinin seçmen tercihleri açısından etkili olup olmadığı, uygulama biçimi ve bu tekniği kulla-

nan adayların imajları hakkında seçmenlerde nasıl bir algıya yol açtığı konusunu alan araştır-ması verileriyle incelemektedir.

Yedinci makale Nural İmik Tanyıldızı’na ait. Yazar, siyasal iletişim yöntemi olarak seçim şarkılarının seçmenleri nasıl etkilediği ve bu şarkıların oy verme davranışına katkısını 412 kişiye uyguladığı alan araştırması verileriyle değerlendirmektedir.

Sekizinci makalede Tülay Şeker ve Fadime Şim-şek, Muhteşem Yüzyıl dizisine ait kodların lise öğrencileri tarafından nasıl açımlandığını öğren-cilerle yapılan derinlemesine görüşmelerde elde edilen bulgularla tartışmaktadır.

Dokuzuncu makalede Mehmet Oğulcan Turan; seçim dönemlerinde yayınlanan siyasi karikatür-lerin ideolojik duruşunu saptamak, siyasal ve toplumsal açıdan nasıl işlev gördüklerini ortaya koymak amacıyla 14 siyasi karikatürü gösterge-bilimsel açıdan çözümleyerek değerlendirmekte-dir.

Onuncu makalede Huriye Toker; AB aday ülkesi olarak Türkiye’nin Avrupalılaşmasında ulusal medyanın rolü üzerine odaklanarak Yeni Asır Gazetesi’nde yer verilen AB haber ve yorum içeriklerini analiz etmektedir.

Onbirinci makale Filiz Bilgin Ülken’e ait. Yazar, gazetelerin hafta sonu eklerinde mekân tanıtımla-rının sunumunu ve bu eklerdeki yaşam tarzı ve tüketim kültürü gösterenlerini içerik analizi yön-temiyle değerlendirmektedir.

Onikinci makalede Tuğba Elmacı, yeni sinemada antikahramanların hangi toplumsal yapıdan bes-lenerek ortaya çıktığı ve nasıl bir kültürel temsi-lin parçası olduğu üzerine yoğunlaşarak, Gemide ve Bornova Bornova filmleri örneğinde konuyu tartışmaktadır.

Bu sayımızda yer alan makaleleri beğeniyle oku-yacağınızı umuyoruz.

Bir sonraki sayımız Temmuz ayında yayınlana-cak. Bu sayımıza katkı sağlamak isteyen yazarla-rımızın çalışmalarını Nisan ayının sonlarına ka-dar tarafımıza göndermeleri gerekiyor.

Temmuz sayımızda buluşmak dileğiyle…

SOCIAL MEDIA USED AS A MARKETING PUBLIC RELATIONS TOOL IN TURKISH FOOTBALL TEAMS

Filiz Balta Peltekoğlu - Pelin Hürmeriç

ABSTRACT Like any other organization, football teams began to use marketing public relations (MPR) as a marketing tool to interact with their publics and fans. Since the interactivity is an important component of the new marketing approach, social media can play an important role for the football teams to interact, connect and collaborate with their publics and fans. For the same reason, social media also became an important MPR tool for Turkish football teams. In this study, social media usage of the five of the Turkish football teams that have been champions will be discussed according to MPR purposes. After discussing the social media usage of those five football teams that have been champions according to four areas that MPR is practiced, it can be stated that those teams use all social media categories through their Facebook and Twitter accounts for their marketing public relations purposes such as product promotion, sales, marketing and advertising support.

Keywords: Sport marketing, marketing public relations, social media.

TÜRK FUTBOL TAKIMLARINDA PAZARLAMA HALKLA İLİŞKİLERİ ARACI OLARAK SOSYAL MEDYA

ÖZET Diğer bütün kurumlar gibi, futbol takımları da hedef kitleleri ve taraftarlarıyla etkileşim içerisine girmek için pazarlama amaçlı halkla ilişkilerden yararlanmaktadır. Yeni pazarlama yaklaşımında etkileşim, bağlantı kurma ve işbirliğinin önemli olması nedeniyle futbol takımlarının taraftarları ve diğer hedef kitleleriyle iletişimlerinde sosyal medya büyük bir öneme sahiptir .Bu yaklaşımla, çalışmada, Türk futbol liginde bugüne kadar şampiyon olan beş takımın sosyal medya kullanımları, pazarlama halkla ilişkilerinin uygulama alanları açısından incelenmektedir. Söz konusu futbol takımlarının sosyal medya uygulamalarından ürün tanıtımı, satış desteği, pazarlama desteği ve reklam desteği gibi amaçlarla pazarlama halkla ilişkilerinden yararlandıkları ve sosyal medya uygulamalarını Facebook ve Twitter hesapları aracılığıyla gerçekleştirdikleri görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Spor pazarlaması, pazarlama halkla İlişkileri, sosyal medya.

Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yrd. Doç. Dr., Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi

INTRODUCTION

Since the marketing public relations plays an important role in overall marketing efforts, football teams started to use MPR as a marketing tool. One of the functions of public relations is to adapt the organization to the environmental changes. As a result of this, all communication tools and methods become public relations instruments and it is the same for social media. Interaction, connection and

collaboration are the basic components of social media, as well as, it is for the new public relations approach. Besides these, social media can be an important actor to achieve general purposes of marketing public relations such as; to gain awareness, stimulate sales, facilitate communication, and build relationship between consumers, companies and brands’ (Harris and Whales 2006: 7). Football teams use social media as a marketing public relations tool to interact, connect and collaborate with their publics and fans without any boundaries.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

6

1. THE CONCEPTS OF SPORT MARKETING AND MARKETING PUBLIC RELATIONS

Today, both academicians and professionals have assigned different meanings to marketing. In order to understand the sport marketing concept, a widely accepted definition of marketing should be used. According to Schwartz and Hunter (2008), marketing can be simply defined as the functions involved in the transfer of goods and services from the producer to consumer. However, this definition is not efficient enough as it considers that marketing process ends, together with the delivery of goods and services. On the contrary, marketing is a dynamic, ongoing process that continues after the purchase of the products and services. On the other hand, marketing public relations is defined as ‘the use of public relations strategies and tactics to achieve marketing objectives. The purpose of MPR is to gain awareness, stimulate sales, facilitate communication, and build relationship between consumers, companies and brands’ (Harris and Whales 2006: 7). According to Webster’s New World Dictionary of Media and Communications is ‘the use of special events, publicity, other public relations techniques to promote products and services’ (Webster in Harris and Whales 2006: 7). They all support marketing efforts such as offering a wide range of products celebrating the championship to become readily available for purchase (Dalakas et al. in Kahle and Riley 2004: 75). In their study, Harris and Whalen (2006) categorized the uses of marketing public relations into six main categories. Those categories are; product promotion, building markets, advertising support, marketing support, corporate reputation and sales support.

‘Sport is a social phenomenon that crosses all social, religious and language barriers. It is a common denominator that appeals to the masses and is thus a very attractive and competitive environment’ (Graham et al. 2001: 3). Sport marketing involves playing sport, watching or listening to sport programmes, buying merchandise, collecting memorabilia, buying sporting goods, even surfing a sport

related web site to find out the latest about their favourite team, player or event (Smith A.C.T. 2008: 2). Since sport crosses all social, religious and language barriers, football teams gather fans coming from different backgrounds. It is the same for the social media. As a result of this, it can be stated that social media can be used as a perfect MPR tool to gather and connect, interact and collaborate with all the fans.

Harris (2006: 6) stated that marketing public relations is practiced in six areas. Four out those six areas that are included in this study are explained as they are shown below: 1. Product Promotion:

- Introduce new products - Revitalize, relaunch or reposition mature

products - Communicate new benefits of old products - Involve people with products - Engage customers with products on-line - Build or maintain interest in a product

category

2. Advertising Support:

- Extend the reach of advertising - Counteract consumer resistance to

advertising - Break through commercial clutter - Make news before advertising breaks - Make advertising newsworthy - Complement advertising by reinforcing

messages and legitimizing claims - Supplement advertising by communicating

additional product benefits - Attract visitors to commercial web sites - Gain awareness in media where product is

not advertised.

3. Marketing Support:

- Test marketing concepts - Reinforce sales promotion campaigns - Tailor marketing programs to local audiences - Raise brand awareness through title

sponsorships - Create new media and new ways to reach

consumers

4. Sales Support:

- Gain distribution - Build store traffic - Generate sales inquiries

Social Media Used as a Marketing Public Relations… (5-13)

7

- Motivate the sales force - Win retailer support

2. SOCIAL MEDIA AS AN EMERGING METHOD FOR MPR IN SPORT MARKETING

Safko (2010: 5) defines social media as a new set of tools, new technology that allows us to connect more efficiently and build relationships with the customers and prospects.

It can be stated that social media are media (from written to visual, to audio to audiovisual) that are designed to share information. Sharing means that it is easy to comment on, that it is easy to send, and that there are no high costs associated with viewing the media. As a result of the connected nature of the Internet, it means that sharing, commenting and viewing can all be tracked down and measured (Stokes 2009: 124).

Stokes (2009) argues that marketing is about conversations, and the Internet has become a hub of conversations. Internet allows us to follow and track these conversations, and provides entry points for all parties.

Stokes (2009), emphasizes that the realm of social media is about collaboration, users generating content, sharing and most of it all, it is about connecting.

Social media, especially most widely used social networking site Facebook and microblogging site Twitter have been an emerging tool for communication in today’s digital age. Together with the improvements in technologies, communication between the sport organizations and their supporters became easier. Technology is one example of an environmental factor that has important impacts on us (Kitchin 2007 in Beech and Chadwick ed.)

A social network can be defined as a group of people who interact through newsletters, blogs, comments, telephone, e-mail and instant messages, and who use text, audio, photographs and video for social, professional and educational purposes. The social network’s goal is to build trust in a given community (Safko 2010: 24).

According to Safko (2010: 9), social media are analyzed in fifteen categories, such as; social networking, publish, photo, audio, video, microblogging, livecasting, virtual worlds, gaming, productivity applications, aggregators, RSS, search, mobile, interpersonal.

All of these social media categories give opportunity to share information, to connect with fans, receiving feedbacks. Besides these, social media give the football teams a chance to interact with their fans.

It can be argued that, consumers, companies and the brands as the components of MPR, (marketing public relations) can be defined as fans, football teams and the teams’ brand itself. Also, the categories of marketing public relations give an insight of the ways of MPR used by the football teams. As a result of this, it can be said that matching those two, shows how companies benefit from MPR. After analyzing how those four categories are used by the football teams on social media, we can claim how social media are used as a MPR tool.

3. RESEARCH

In this study, Turkey’s primary football league, Super Toto Super League is selected for the primary research part in order to point out the interactivity, connection and collaboration between the football teams and their publics and fans. Together with the fifteen categories of social media and four out of six areas that MPR is praticed, Turkish football teams’ social media usage will be analyzed.

In their study, Harris and Whalen (2006) classified the uses of marketing public relations into six main areas as it pointed out above. Those areas are; product promotion, building markets, advertising support, marketing support, corporate reputation and sales support. Since building markets and building and maintaining corporate reputation are long term process, and require different research techniques, they are not included in this study. It is also hardly possible to make assumptions about the teams’ social media efforts concerning these categories through the information on their accounts.

The Turkish football league consists of eighteen teams. Out of eighteen football teams,

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

8

only five of those were the champions of the league since 1959. Those football teams are; Galatasaray A.Ş., Fenerbahçe A.Ş., Beşiktaş A.Ş., Trabzonspor A.Ş., Bursaspor A.Ş.

Teams’ social media usages are examined according to fifteen categories of social media. The primary research is based on the information given on their social media. Collected data are analyzed in order to show how the teams share information, connect and interact with their publics and fans for the main aims of using social media as MPR tools.

4. FIFTEEN SOCIAL MEDIA CATEGORIES USED BY FIVE TURKISH FOOTBALL TEAMS GALATASARAY A.Ş. Social Networking:Galatasaray A.Ş. has an official page on Facebook. According to the data retrieved on the 8th of December 2011, 6.239.151 people liked their official page. According to the sports social media rankings (http://www.sportsfangraph.com/), among all sports teams from all over the world,Galatasaray is the thirteenth, with its Facebook and twitter usage.

Publish: The team publishes a magazine that includes the news about Galatasaray sport teams. On their Facebook page, there is a link for the magazine and Galatasaray fans are able to use the link to subscribe to the magazine.

Photo Sharing:Galatasaray shares photos of the team and highlights of the football games. The team uses both its Facebook and Twitter accounts to share those photos.

Audio: The team does not have audio messages in order to communicate with its fans.

Video: Video is a widely used tool for the team. Videos can be viewed on their Facebook page. Youtube is used to share the visual images concerning the team.

Microblogging: Team has an active Twitter account that has 584.340 followers.

Livecasting: Team has a TV channel named GS TV. Both on their web site and Facebook page, there is a link for the channel. It is

possible to watch the channel live. It is also accessible from the devices, ipad and iphone.

Virtual worlds:Virtual worlds is not used by Galatasaray A.Ş.

Gaming: The team has a page for gaming on Facebook. Facebook user fans are able to play the gameafter accepting the application.

Productivity Applications: Data concerning this category cannot be reached.

Aggregators: It can be stated that team’s public and fans are acting as aggregators as they make comments on the team’s Facebook and Twitter page.

RSS: RSS is used to give update news about the team. Team has a link for RSS on its Facebook page.

Search: The team’s official web site is the first result when the team is searched on Google.

Mobile:Team has an official application for Apple iphone mobile devices. Latest news, photos, videos, players list and fixture can be followed through the application by its fans. Fans can also upload their team’s marches to their mobile phones.

Interpersonal:This category is also used by the team as it connects with its fans through messages on social media. Together with Facebook comments and tweets/retweets, they are creating an interpersonal communication. FENERBAHÇE A.Ş. Social Networking:Fenerbahçe has a fan page on Facebook. 5.078.750 people liked the page. According to the social media ranking, Fenerbahçe is the eighteenth sport team in the world.

Publish: Although the team has a magazine that has a link on Facebook, it is not accessible. Fans can subscribe through its web site.

Photo Sharing: Fenerbahçeshares photos related with the team both on their Facebook and Twitter accounts. Audio: They have a link for their radio station named Radio Fenerbahçe on Facebook but it is not accessible today.

Social Media Used as a Marketing Public Relations… (5-13)

9

Video: They also share their videos through their Facebook and Twitter accounts. Microblogging: Fenerbahçe has a Twitter account, followed by 371.433 people. Livecasting: The team is not using livecasting as a social media tool. Virtual Worlds: Virtual world tool is not available for Fenerbahçe. Gaming: There is no game related with the team on social media. Productivity Applications: Data related with this category cannot be analyzed. Aggregators: Fenerbahçe fans can be seen as aggregators as they make comments on their team’s Facebook and Twitter page. RSS: RSS feed is available on the team’s Facebook page. Search: Team’s official web page is the first result that appears on Google search. Mobile: Fenerbahçe has different kinds of applications for mobile devices including phone rings. Interpersonal: Together with the interactivity the team created on their social media efforts, they are initiating interpersonal communication with their fans. BEŞİKTAŞ JK Social Networking:Beşiktaş has an official Facebook page that 2.961.695 of its fans liked according to the data retrieved on the 9th of December 2011. Publish: Team has a magazine named ‘BJK Dergisi’. Fans can subscribe from the team’s Facebook page. The magazine also has a special version for Apple Ipad users. Photo Sharing: Photos related with Beşiktaş are shared through the team’s Facebook and Twitter accounts. Audio: Team does not have audio tools on social media.

Video: Images captured from the team’s TV channel, Beşiktaş TV are shared through its Facebook page. Microblogging: Beşiktaş has an official Twitter page with 92.325 followers. They are sharing the latest news about the team by giving links to its web site. Livecasting: There is no livecasting. Virtual Worlds: Team does not also use virtual worlds as a social media tool. Gaming: There is no game available for Beşiktaşpublics and fans on social media. Productivity Applications: Data cannot be traced for this category. Aggregators: Team’s fans are acting as aggregators just like the other teams’ fans through Facebook and Twitter. RSS: Receiving the latest news with RSS feed is possible with the link on its Facebook page. Search: Team’s official web site is the first result when the name of the team is searched on Google. Mobile: Beşiktaş has more than 10 applications for mobile devices including the news, interesting facts, etc. about the team. Interpersonal: It can be claimed that Beşiktaş is using social media for interpersonal purposes when we take Facebook and Twitter comments into account. TRABZONSPOR A.Ş. Social Networking:According to the data retrieved on the 10th of December 2011, Trabzonspor A.Ş. has an official Facebook page that is liked by 331.582 fans. Publish: Trabzonspor magazine has a link on its Facebook page. Fans are able to subscribe online to the magazine through that link. Photo Share: Photos related with Trabzonspor’s matches and events are shared through its Facebook and Twitter page.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

10

Audio: Audio data concerning Trabzonspor are not found on social media. Video: Team has a link for Youtube on their Facebook page. Video images are shared through that link. Microblogging: Trabzonspor has an official Twitter page that is followed by 34.539 fans.Team is using this microblog for sharing news, information and photos related with the team. Livecasting: Trabzonspor is not using livecasting on social media. Virtual Worlds: Team does not use virtual worlds. Gaming: There is a Facebook page for gaming. According to the data retrieved on the 10thof December 2011, that site is used by one thousand fans monthly. Productivity Applications: Data cannot be traced for this category. Aggregators: Team’s fans are acting as aggregators through Facebook and Twitter. RSS:Receiving the latest news with RSS feed is possible with the link on Trabzonspor’s Facebook page. Search:Team’s official web site is the second result when the name of the team is searched on Google. Mobile: Trabzonspor has approximately 9 applications for mobile devices that include games, phone rings and providing other information related with Trabzonspor. Interpersonal: It can be stated that like other football teams, Trabzonsporis using social media for interpersonal purposes when we take Facebook and Twitter comments into account. BURSASPOR A.Ş. Social Networking: Bursaspor’s official fan page is liked by 29.118 fans (data collected on the 10th of December 2011).

Publish: The team does not use publishing category on social media. Photo Share: Photos are shared on Bursaspor’s Facebook page. Audio: Audio data concerning Bursasporare not found on social media. Video: Video images are shared on the team’s Facebook page. Microblogging:The team’s fans have a Twitter account. The page is followed by 381 people only, as a result of this, it can be said that the team is not using microblogging effectively. Livecasting: Bursaspor is not using livecasting on social media. Virtual Worlds: Team does not use virtual worlds. Gaming: Bursaspor has a game page on Facebook but it is used by only 2 people monthly. Productivity Applications: Data cannot be traced for this category. Aggregators: Team’s fans are acting as aggregators through Facebook. RSS: Receiving the latest news with RSS feed is possible with the link on Bursaspor’sFacebook page. Search: Team’s official web site is the first result when the name of the team is searched on Google. Mobile: Bursaspor has applications for mobile devices that include phone rings and fan page providing other information related with Bursaspor. Interpersonal: It can be stated that like other football teams, Bursasporis using social media for interpersonal purposes when we take Facebook comments into account.

After analyzing those five teams’ social media usage, it can be claimed that all of them use social networking, publish, photo share, video, microblogging, aggregators, RSS, search,

Social Media Used as a Marketing Public Relations… (5-13)

11

mobile and interpersonal. None of them use virtual worlds. Only one team out five, use audio and livecasting. And finally, three teams, out of five, use gaming as a social media tool. Since the primary research is based on the teams’ publics and fans’ usage of social media, productivity application can not be reached. After conducting primary research, the result that we reached is, social media categories are

used by the five of the football teams to connect with their publics and fans. This connection is actualized via Facebook and Twitter. When we examine their social media, all the four areas that MPR is practiced can be seen on their Facebook and Twitter accounts. After analyzing those teams’ social media usage, a table is formed in order to show they use these media for MPR purposes.

Table 1. Five of the Turkish Football Teams’ Social Media Usage for Mpr Purposes

Product Promotion Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş Trabzonspor Bursaspor

Introduce new products Yes Yes Yes Yes Yes

Revitalize, relaunch or reposition mature products

No Yes No No No

Communicate new benefits of old products

No Yes No No No

Involve people with products Yes Yes Yes Yes Yes

Engage customers with products on-line

Yes Yes Yes Yes Yes

Build or maintain interest in a product category

Yes Yes Yes Yes Yes

Advertising Support Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş Trabzonspor Bursaspor

Extend the reach of advertising Yes Yes Yes Yes Yes

Counteract consumer resistance to advertising

No No No No No

Break through commercial clutter

Yes Yes Yes Yes Yes

Make news before advertising breaks

Yes Yes Yes Yes Yes

Make advertising newsworthy Yes Yes Yes Yes Yes

Complement advertising by reinforcing messages and legitimizing claims

Yes Yes Yes Yes Yes

Supplement advertising by communicating additional product benefits

Yes Yes Yes Yes Yes

Attract visitors to commercial web sites

Yes Yes Yes Yes No

Gain awareness in media where product is not advertised.

Yes Yes Yes Yes Yes

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

12

When we examine the table, we can say that five of the Turkish football teams, that have been champions use social media as a MPR tool. They promote their products by introducing new products such as clothes, magazines, involve people with products, engage customers with products online, build or maintain interest in a product category.

They support their advertising efforts by breaking through commercial clutter, make advertising newsworthy, gain awareness in media where product is not advertised. They also support their sales by gaining distribution, building store traffic, etc. Besides these, they support all marketing efforts by creating new media and new ways to reach consumers, to reinforce sales promotion campaigns.

CONCLUSION

Like any other organization, football teams began to use marketing public relations to interact, connect and collaborate with their publics and fans. Since the characteristics of social media match those above, it became an important component of the new MPR approach.

After evaluating the results this study has provided, it can be stated that, the five Turkish football teams that have been champions, are

aware of the importance of social media and use social media categories for their MPR purposes. They also use all of the four areas of MPR that are included in this study.

Another outcome of examining the social media usage of the five teams is that Facebook and Twitter accounts are the main social media categories to reach their marketing public relations goals.

They promote their products by introducing new products such as clothes, magazines; involve people with products; engage customers with products online; build or maintain interest in a product promotion category. As a second category, in the advertising support, they use social media to break through commercial clutter, make advertising newsworthy, gain awareness in media where product is not advertised. In the third category, social media is used for gaining distribution, building store traffic, etc. to support their sales. Besides these, the football teams support all marketing efforts by creating new media and new ways to reach consumers, to reinforce sales by promotion campaigns.

In other words, in today’s digital age, social media is an irresistible marketing public relations tool for sport marketing as it is the same for other organizations. As we can

Marketing Support Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş Trabzonspor Bursaspor

Test marketing concepts No No No No No

Reinforce sales promotion campaigns

Yes Yes Yes Yes Yes

Tailor marketing programs to local audiences

No No No Yes Yes

Raise brand awareness through title sponsorships

Yes Yes Yes No No

Create new media and new ways to reach consumers

Yes Yes Yes Yes Yes

Sales Support Galatasaray Fenerbahçe Beşiktaş Trabzonspor Bursaspor

Gain distribution Yes Yes Yes Yes Yes

Build store traffic Yes Yes Yes Yes Yes

Generate sales inquiries No No No No No

Motivate the sales force No No No No No

Win retailer support No No No No No

Social Media Used as a Marketing Public Relations… (5-13)

13

conclude from our primary research data, it can be pointed out that five Turkish football teams, that have been the champions are aware of the value of the social media as an MPR instrument in today’s new marketing public relations approach. Their social media practices are used in a way that match MPR purposes in general.

REFERENCES

Beech J and Chadwick S (2007) Marketing Sport. Understanding the Sport Marketing Environment Kitchen, P. Essex: Pearson. Graham S, Neirotti L D and Goldblatt J J (2001). The Ultimate Guide to Sport Marketing (2nd Edition). USA: McGraw-Hill. Harris L and Whalen P T (2006) The Marketer’s Guide to Public Relations in the 21st Century. Ohio: Thomson. Dalakas V, Madrigal R and Anderson K L (2004) ‘We are Number One!’ The Phenomenon of Basking-in-Reflected-Glory and its Implications for Sports Marketing, Sports Marketing and the Psychology of Marketing Communication, Eds. Kahle L R and Riley C, Lawrence Erlbaum, New Jersey. Safko L (2010). The Social Media Bible: Tactics, Tools & Strategies For Business Success. New Jersey: John Wiley and Sons, Inc. Smith A C T (2008). Introduction to Sport Marketing. Oxford: Elsevier. Stokes R (2009). E-marketing: Essential Guide to Online Marketing (Second Edition). South Africa: Quirk e-Marketing. www.bursaspor.org.tr www.facebook.com www.fenerbahce.org.tr www.galatasaray.org.tr www.google.com

www.sportsfangraph.com www.tff.org www.twitter.com www.trabzonspor.org.tr wwwwebster.com

İŞVEREN MARKASI YÖNETİMİ SÜRECİNDE İLETİŞİMİN ÖNEMİ

Burcu Öksüz*

ÖZET İşveren markalaşması, günümüzün iş dünyasında önemli alanlardan biridir. Güçlü işveren marka-sına sahip olan işletmeler, nitelikli işgücünün kuruma çekilmesi, çalışanların moral, motivasyon, tatmin ve bağlılıklarının artması gibi birçok yönden fayda sağlamaktadır. Günümüzde, işveren markası çalışmalarındaki artış, işveren markasının etkili bir şekilde iletilmesi gerekliliğini doğur-muştur. İletişim, işveren markası yönetimi sürecinin başarısında hayati bir rol üstlenmektedir. İşletmeler, işveren markası doğrultusunda mesajlarını iletişim çalışmaları ile tüm paydaşlarına özellikle mevcut ve potansiyel çalışanlarına ulaştırmaktadır. İşletmelerin paydaşları, her gün farklı kanallardan birçok mesaj almaktadır. İşveren markası çalışmalarının ve mesajlarının pay-daşlara ulaşabilmesi, doğru iletişim araçlarının seçilmesini ve paydaşların özelliklerine ve beklen-tilerine uygun mesajların hazırlanmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, işletmeler işveren mar-kası sürecinde iletişimi, etkili ve sistematik bir şekilde yönetmelidir. Paydaşlara ulaşılmasında ve onların işveren markası sürecine katılımlarında kilit bir rol üstlenen iletişim, mevcut ve potansiyel çalışanların bir işveren olarak işletme hakkındaki görüş ve algılarını etkilemektedir. Bu çalışma-da, işveren markası yönetimi sürecinde iletişimin rolünü ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu doğrul-tuda öncelikle, marka ve kurumsal marka kavramları açıklanmıştır. Daha sonra, işveren markası ve markalaşma kavramları irdelenmiştir. Son olarak işveren markası yönetimi sürecinde iletişimin önemi tartışılmıştır.

Anahtar sözcükler: İşveren markası, işveren markalaşması, işveren markası yönetimi, iletişim.

THE IMPORTANCE OF COMMUNICATION IN THE PROCESS OF EMPLOYER BRAND MANAGEMENT

ABSTRACT Employer branding is one of the outstanding areas of today’s business world. Companies with a strong employer brand have advantages in various aspects such as attracting qualified applicants, increasing employee motivation, morale, satisfaction and commitment. Nowadays, the increase in employer brand practices has resulted in the need for communicating employer brand effectively. Communication has a vital role in success of employer brand management process. Companies transmit their messages related to their employer brand to their all stakeholders, especially their current and potential employees via communication practices. Stakeholders receive many messages through different channels, everyday. Sharing employer brand practices and messages with them requires correct choice of communication vehicles and preparation of messages best suited to stakeholders’ characteristics and expectations. In this context, companies need to manage employer brand communication in an effective and systematic way. Playing a key role in reaching out stakeholders and including them in employer branding process, communication affect views and perceptions of current and potential employees about company as an employer. The main objective of this study is to evaluate the importance of communication in the process of employer brand management. In this respect, firstly brand and corporate brand concepts were explained. And then, employer brand and employer branding concepts were examined. Finally, the importance of communication in the process of employer brand management was discussed.

Keywords: Employer brand, employer branding, employer brand management, communications.

* Arş. Gör., İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

15

GİRİŞ

“Endüstriyel gelişme sonucunda çoğu benzer teknolojiyi ve yöntemi kullanan işletmelerin üretim, pazarlama ve finans alanlarında elde ettikleri başarılar arasında fark yaratan en önemli unsurun insan olduğu görülmüştür. İnsanın bir işletme örgütü için önemini vurgu-lamak üzere personelden daha geniş anlam ifade eden insan kaynakları kavramı kullanıl-maya başlanmıştır” (Geylan ve ark 2004: 3). İnsan kaynaklarının kurumsal başarı açısından öneminin farkında olan işletmeler, İnsan Kay-nakları Yönetimi alanına yatırım yapmakta ve sahip oldukları insan kaynağını elde tutmak ve geliştirmek için sistemli çabalar içinde olmak-tadır.

Barrow ve Mosley’e (2005: 13) göre işletme-ler, müşterilerine gösterdikleri özeni ve uyumu bir işveren olarak çalışanlarına da göstermeli-dir. Nitekim çalışanların moral ve motivasyo-nu, kuruma bağlılığı ve verimliliği gibi etken-ler, kurumsal başarıyı etkilemektedir. Bu bağ-lamda, işletmelerin müşterilere ve potansiyel müşterilerine yönelik markalar oluşturmasına benzer şekilde, çalışanlarına ve potansiyel çalışanlarına yönelik olarak da güçlü işveren markası oluşturma çabaları içinde olmaları gerekmektedir. Güçlü bir işveren markasına sahip olmak, işe alım süreci ve mevcut çalışan-ların elde tutulması gibi birçok konuda işletme-lere avantaj sağlamaktadır.

İşe alım, en yetenekli ve nitelikli insanların etkili ve verimli bir şekilde çekilmesi ile ilgili-dir (Minchinglon ve Thome 2007: 15). Kickul (2001) işe alımın adayları kuruma çekme aşa-masının son zamanlarda kayda değer şekilde ilgi çektiğini ve örgütler için rekabet avantajı olarak görüldüğünü ileri sürmektedir. Adayları kuruma çekebilme amacına ulaşılmasında işve-ren markaları, işletmeleri adayların zihinlerinde farklı bir noktaya yerleştirme açısından önemli bir görevi yerine getirmektedir. Londra Üniver-sitesinden Profesör Charles Handy “gelecekte iş aramayacağız, işveren arayacağız” diyerek (Xiaofeng 2009: 152) işletmelerin bir işveren olarak markalaşmasının gerekliliğini vurgula-maktadır. İşveren markası, kurumları rakiple-rinden farklılaştırmaktadır (Backhaus ve Tikoo 2004: 501). Benzer şekilde Davies (2008: 670) işveren markasının rollerinden birinin, işvereni çalışanların zihinlerinde farklılaştırmak oldu-

ğunu ileri sürmektedir. Markanın farklılaşma, sadakat yaratma, tatmin ve duygusal bağ olan dört niteliği, aynı zamanda işveren markası ile de ilgilidir (Davies 2008: 668).

Güçlü işveren markasına sahip olmak, işletme-lerin sürekli ve tutarlı çalışmalarını gerekli kılmaktadır. İşveren markası sürecinde, işlet-melerin İnsan Kaynakları Yönetimi bölümleri-nin yürüttüğü çalışmaların yanında diğer işlet-me fonksiyonlarının uygulamaları da önemli-dir. Bu noktada, işletmelerin iletişim çalışmala-rı, güçlü işveren markasına sahip olmak ve sürdürmek açısından kilit bir role sahip olmak-tadır. İşveren markası yönetimi sürecinde, mevcut ve potansiyel çalışanların yanında diğer tüm paydaşlarla iyi ilişkilerin kurulması, etkin iletişim çalışmalarına bağlı olarak gerçekleş-mektedir.

İletişim, mevcut ve potansiyel çalışanların bir işveren olarak işletmeye ilişkin algılarının şekillenmesine katkı sağlamaktadır. Nitekim işletme hakkında her gün farklı kaynaklardan birçok mesaj yayılmaktadır. Bu mesajlar, bir işletmenin ürünlerinin tercih edilmesi gibi etkilerinin yanında bir işveren olarak da değer-lendirilmesini sağlamaktadır. İşletmelerin ileti-şim çalışmaları etkin olarak gerçekleştirildiğin-de, işveren olarak işletmeye ait mesajların da daha tutarlı olması muhtemeldir.

İletişim, işveren markası yönetimi sürecinin tüm aşamalarında gerekli olan bilgi akışının sağlanması, mesajların hazırlanması ve iletil-mesi, iyi ilişkilerin kurulması, hataların anla-şılması, doğruların pekiştirilmesi, kişilerin sürece dâhil olması gibi pekçok konuda katkı sağlamakta ve algıları şekillendirmektedir. Bundan dolayı, işletmeler diğer iletişim çalış-malarına ilişkin yaptıkları planlara benzer şe-kilde işveren markasına yönelik iletişim planla-rı yapmalı ve iletişim bütçelerinde söz konusu iletişim çalışmalarına pay ayırmalıdır.

İşveren marka yönetimi sürecinde iletişimin temel bir rol üstlenmesi, işletmelerin iletişim çalışmalarını yürüten bölümlerini (kurumsal iletişim, halkla ilişkiler gibi) işveren marka yönetimi ekibinin önemli bir parçası yapmaktır. Söz konusu iletişim bölümleri, insan kaynakları ve pazarlama bölümleri ile işbirliği içinde ha-reket etmekte, iç ve dış iletişim çalışmalarına yön vermektedir. Örneğin, Türkiye İş Banka-sı’nda işveren markası çalışmalarını İnsan

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

16

Kaynakları İletişimi Birimi yürütmektedir. İnsan Kaynakları İletişimi Birimi, İnsan Kay-nakları Yönetimi Bölümü’ne bağlı olarak ça-lışmaktadır. Faaliyetlerinin bir kısmını Türkiye İş Bankası’nın kurumsal marka imajının yöne-timinden sorumlu Kurumsal İletişim Bölümü ile koordineli olarak yürütmektedir (Businews 2011, www.businews.eu). Bu çalışmada, işve-ren markası yönetimi sürecinde iletişim çalış-malarının önemini ortaya koymak amaçlanmış-tır.

1. MARKA KAVRAMI

Türk Patent Enstitüsü (2011, www.tpe.gov.tr) markayı, “bir işletmenin mal ve/veya hizmetle-rini bir başka işletmenin mal ve/veya hizmetle-rinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harf-ler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayım-lanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret”; Amerika Pazarlama Birliği ise “bir satıcı ya da satıcılar grubunun ürünlerini ve hizmetlerini tanımlamayı ve rakiplerinin ürünlerinden ve hizmetlerinden ayırmayı sağlayan isim, terim, işaret, sembol, dizayn ya da bunların kombi-nasyonu” olarak tanımlamaktadır (Heding ve ark 2009: 9). Diğer bazı marka tanımları şöy-ledir:

- Müşteri ve tüketicilerden gelen, onların im-geleminde algılanan duygusal ve işlevsel ge-tirilere dayanan, ayrıcalıklı bir konum yara-tan tüm izlenimlerin içselleştirilmiş bir özeti (Knapp 2000: 7).

- Reklamlarla ve çalışanlar ile tüketiciler ara-sındaki etkileşimle iletilen özgün deneyimle-ri vaat eden fonksiyonel ve duygusal değerler bütünü (de Chernatony ve Segal-Horn 2001: 660).

- Bir keşfin, bilimsel bir buluşun ticari bir değer taşıması ya da ticari bir çıkış için değer yaratıcı ürünler oluşturmak; bir kuruma yasal ve müşterilere duygusal olarak onaylatılmış ürün ya da hizmet süreçlerinde sürekli uzman olabilmek için oluşturulmuş; isim, terim, işa-ret, sembol vs. ile farklılaştırılmış değerli ol-gular bütünü (Elitok 2003: 2-3).

- Ürünü niteleyen, tanımlayan bir isim, terim sembol ya da tüm bunların bileşimi olarak

ürünü, diğer ürünlerden ayıran bir karakter (Uztuğ 2008: 15).

Markayı tanımlamakta iki yaklaşımdan söz edilmektedir. Birincisi, geleneksel ‘ürün artısı’ yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre, markalama ürüne ektir. Marka, esas olarak tanımlayıcı olarak görülür. Bundan dolayı marka kararı, alınan son kararlardan biridir. İkinci yaklaşım, holistik görüştür. Bu yaklaşımda odak, sadece üründen daha fazlasını içine alan markanın kendisidir. Marka, pazarlama karması (ürünün yanında fiyat, tutundurma ve dağıtım) öğeleri-nin tümü olarak görülmektedir (Ambler ve Styles 1996: 10).

Marka bir ürünü, bir hizmeti ya da bir örgütü diğerlerinden farklı kılan her şeye verilen addır ve bir marka, mirası ve kalıcı gelenekleri; ka-rakteristik davranış tarzı ve kültürü; gelişiminin sürekliliğini sağlayan rüyası olmak üzere üç bileşenin ürünüdür (Bruce ve Harvey 2010: 5). Marka, tüketicilerin zihinlerinde bulunan ancak kökleri gerçeğe dayanan algısal bir varlıktır, tüketicilerin algılarını, huylarını (Keller 2008: 10), örgütün değerlerini ve kültürünü yansıtır ve işletmenin gerçekleştirmek için yola çıktığı büyük rüyayı somutlar (Bruce ve Harvey 2010: 5).

“Marka, tüketicilerin hem bilgi işleme sürecin-de hem de ürüne duydukları güven açısından yönlendirici bir işleve sahiptir. Bu nedenle ürünün adı ya da görsel kimliği ürünü tanım-lamanın çok ötesine geçmiştir” (Uztuğ 2008: 18). Bir üründen daha fazlası olan marka, (Kel-ler 2008: 5) bir sözdür ve ürün, hizmet ya da işletmeler hakkında algılamalar bütünüdür (Kotler ve Pfoertsch 2006: 13, Adamson 2006: 3). Geçmiş deneyimlere, ilişkilere ve gelecek-teki beklentilere dayanan marka, müşterilerin zihinlerinde farklı bir konuma sahip olmaktadır (Kotler ve Pfoertsch 2006: 13).

Marka, müşteriye ya da tüketiciye fayda vaadi-ni ifade etmekte (Raggio ve Leone 2007: 384) ve rasyonel olarak değerlendirilebilecek fonk-siyonel değerleri, duygu ve değerlerle harman-lamaktadır (de Chernatony ve Segal-Horn 2001: 665). Marka, bir fayda sözüdür. Bu fayda sözü, fonksiyonel ya da sembolik olabilmekte-dir. Ürün ve hizmet benim için ne yapar? soru-su fonksiyonel faydaya işaret ederken; Marka, kendim hakkında bir şeyler söylememe yardım eder mi? sorusu sembolik faydayla ilgilidir

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

17

(Gamble ve ark 2007: 123). Nitekim bir mar-kanın gücünde mantığa ve performansa bağlı yararlar ile duygusal ve imaja bağlı yararlar olmak üzere iki temel yapı taşı vardır (Pringle ve Thompson 2000: 51). Müşteriler rasyonel nedenlerle satın alırlar ancak bunun yanında duygusal bağlar da önemlidir (Davies 2008: 668). Borça’nın ifade ettiği şekilde (2007: 104) “tüketicisine kendisini tercih etmesi için iyi nedenler sunan ve bağlılığı koruyacak güçlü duygusal bağlar oluşturan markalardan vaz-geçmek kolay değildir.

2. KURUMSAL MARKA

Aaker (2004: 10) kurumsal markayı “kurumu temsil eden ve mirasını, varlıklarını ve yete-neklerini, insanlarını, değerlerini ve öncelikle-rini, yerel ya da küresel referans çevresini, vatandaşlık programlarını ve performans kayıt-larını yansıtan marka” olarak tanımlamaktadır. Ackerman’a (1998: 34) göre kurumsal marka, yöneticilere kurumun nasıl değer yarattığını açıklamak, insanlaştırmak, organize etmek ve iletmek için kapsamlı bir disiplin sunmaktadır. Kurumsal marka, özeldir; çünkü ürünün yanın-da kurumu açık ve net bir şekilde ifade etmek-tedir (Aaker 2004: 10).

Hatch ve Schultz (2008: 7) kurumsal marka-laşmayı “kurum, çalışanları ve dış paydaşları arasında karşılıklı ödüllendirici ilişkiyi yaratan, geliştiren ve sürdüren süreç” olarak tanımla-maktadır. Shi ve arkadaşları ise (2006: 744) kurumsal markayı, kurum ve paydaşları özel-likle müşterileri arasındaki ilişki olarak tanım-lamaktadır. Bundan dolayı, pazarlama perspek-tifinden kurumsal markalaşma, kurumsal mar-kayla kurumun her temas noktasını uyumlu hale getirerek geniş, kendine özgü, güçlü işlet-me-müşteri ilişkileri oluşturma sürecidir. Belir-tilen kurumsal marka tanımı, kurumsal marka stratejilerinin nihai amacı olan müşterilerin kalbini kazanma ve belirli strateji ve taktiklerle mümkün olduğu ölçüde işletme ve müşterileri-ni bir araya getirme üzerinde durmaktadır. Bu amacın başarılması, işletmenin tüm kaynakla-rının kurumsal marka ile uyumlu hale getiril-mesi ve mükemmel bir müşteri marka deneyi-mi yaratılmasına bağlı olarak gerçekleşmekte-dir.

Kurumsal markalaşma, işletme dışındaki fırsat-larla öz yeterliliklerin eşleştirilmesini içeren bir

planlama perspektifinin yanında içsel faaliyet-lerin entegrasyonunu artırmayı ve sonuç olarak hizmetlerdeki tutarlığı göz önünde bulundur-mayı gerektirmektedir (Haris ve de Chernatony 2001: 441). Kurumsal markanın yasal sahipliği, bir varlığa ait olsa da duygusal sahipliği, mar-kayla yakın ilişkileri olanlara aittir. Farklı gruplar ve kişiler, kurumsal marka ile ilgili farklı beklentilere sahip olabilmektedir (Balmer ve Greyser 2006: 736).

Urde’ye (2003: 1018) göre başarılı kurumsal markalar, kurum ve üyeleri ile marka arasında güçlü ilişkiler olduğunda oluşturulabilmektedir. Kurumsal markalaşma, marka yönetiminde kurumun tüm üyelerinin istenen marka kimli-ğine uygun hareket ettiği holistik bir yaklaşımı; kurumdaki içsel faktörlere daha fazla önem vermeyi ve çalışanların marka oluşturma süre-cindeki rolüne daha fazla ilgi göstermeyi ge-rektirmektedir (Haris ve de Chernatony 2001: 441-442).

Knox ve Bickerton (2003: 1002) kurumsal markalaşmanın, ürün markalaşmasıyla aynı amaçları paylaştığını ve bu amaçların farklı-laşmak ve tercih yaratmak olduğunu vurgula-maktadır. Balmer ise (2001: 281) kurumsal markaların üç faydasını; iletişim kurmak, fark-lılaştırmak ve geliştirmek olarak sıralamakta-dır. Güçlü kurumsal markalar, yetenekli çalı-şanları çekme ve elde tutmaya katkısının ya-nında çalışan bağlılığını da artırmaktadır (Vallaster ve de Chernatony 2006: 761-762). Bu bağlamda, işletmelerin ürün markası oluş-turmaya yönelik çalışmalarına benzer şekilde kurumsal markalarını yönetmeye ilişkin çabalar içinde olmaları, diğer işletmelerden farklılaş-mak ve müşterilerin yanında çalışanlar açısın-dan da tercih edilmek açısından oldukça önem-lidir.

3. İŞVEREN MARKASI

Ambler ve Barrow (1996: 187) işveren marka-sını işletme tarafından belirlenen ve işe alım ile sağlanan fonksiyonel, ekonomik ve psikolojik faydalar bütünü olarak tanımlamaktadır. Rosethorn (2009: 19) ise işveren markasının kurum ve çalışanları arasında iki yönlü bir anlaşma olduğunu ifade etmektedir. İşveren markası, insanların bir işveren olarak sizinle ilgili ne düşündüğüdür (Corporate Research

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

18

Forum Toplantı Notları 2005: 2, http://crforum.co.uk), kişinin çalışmaya başla-dığında, kurumdan beklediği vaaddir (Fernon 2008: 49). Target Training International White Paper’da (2010: 3) belirtildiği şekilde işveren markası, işletmenin çalışmak için iyi ya da kötü bir yer olduğuna ilişkin algılardır. İyi işveren markasına sahip olmak, işletmenin işveren olarak seçilebilir olarak algılanması, sektörde ve bölgede bilinmesi ve söz konusu işletmede çalışmanın yüksek derecede istendiği anlamına gelmektedir. “İşveren markası, hem mevcut hem de potansiyel çalışanlara işletmenin kimli-ğini tanımlamaktadır. İşveren markası, yalnız-ca bir etiket ya da insan kaynakları politikası değildir. Üyelerin işletmedeki deneyimidir, kurumun gerçek karakterinin ve amacının ile-

tilmesidir. İşletmenin içeriden dışarıya toplam imajıdır” (McLean ve ark. 2007, http:// www. mksh.com).

İşveren markası, kurumun üyeleri ve potansiyel çalışanları gözünde sahip olduğu imaj olarak tanımlanmaktadır. Bir işletmede çalışmanın nasıl olduğuna ilişkin (maaş gibi somut özellik-ler ve kurum kültürü ve değerleri gibi soyut özellikler) istihdam deneyimi (Versant Pazar-lama İletişimi Şirketi 2002: 3, www.versantsolutions.com) ve kuruma ilişkin bilgiyle ilgilidir. İşveren markası, iş arayan kişilerde işletme kimliğinin geliştirilmesi ile imajının arttırılmasına dayanmaktadır (Gomes ve Neves 2010: 225).

Şekil 1. İşveren Markası

Kaynak: Rosethorn 2009: 20.

Yukarıdaki şekilde ifade edildiği gibi Rosethorn (2009: 20) işveren markasının ta-nımlanması ve yönetilmesinin en iyi şeklinin, öneri (onaylanan anlaşma) ve çalışan deneyi-minin (anlaşmanın gerçekten yerine getirilme-si) birleşimi olarak görülmesi olduğunu ileri sürmektedir.

Personified Danışmanlık Şirketi’ne (2009, http://img.icbdr.com) göre işverenler için aday-ları istihdam ederken gerçekçi beklentiler oluş-turmak kritik bir öneme sahiptir. Söz konusu şirket tarafından 2008 Kasım ayında yapılan araştırmaya göre katılımcılar, beklentilerini karşılayan işletmeleri çalışmak için iyi bir yer olarak değerlendirdiklerini belirtmişlerdir. Bunun yanında, işletmelerini olumlu olarak değerlendiren çalışanlar, aynı zamanda işletme-

lerini başkalarına da önermektedir. CIPD rapo-runda (2007: 3, http://www.cipd.co.uk) belirtil-diği şekilde işveren markası “bir örgütü farklı yapan çoğunlukla soyut nitelikler bütünüdür, belirli türde istihdam deneyimi vaat etmektedir ve örgütün kültüründe en iyi şekilde görev yapan ve başarı gösteren insanlara hitap etmek-tedir”.

Son zamanlarda işveren markası kavramı, insan kaynakları dünyasında farkındalık yakalamıştır. 2003 yılında The Economist tarafından yapılan işveren markası araştırmasında, söz konusu kavramın insan kaynakları profesyonelleri arasındaki farkındalık düzeyinin %61, insan kaynakları profesyoneli olmayan kişilerde ise %41 olduğu belirlenmiştir. Farkındalık düzeyi, Birleşik Krallık’ta %36, ABD’de % 42, Asya Pasifik’de %45’dir. Conference Board tarafın-

Çalışan Değer Önerisi

Çalışanlara ve potansiyel çalışanlara yönelik kendi-ne özgü ve farklılaştırıcı vaadi

+ =

Çalışan Deneyimi

Çalışanın yaşam döngü-sünün tümünde vaadin gerçekten yerine getiril-mesi

Marka Gücü Doğru çalışanların çekil-mesi Çalışan bağlılığı ve ku-rumda kalması Rakiplerinden farklılaş-mak Müşteri bağlılığı

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

19

dan 2001 yılında yapılan araştırmada, önde gelen 138 işletmenin %40’ı işveren markalaş-masının bazı şekillerini aktif olarak uyguladık-larını belirtmiştir (Barrow ve Mosley 2005: xvi). Fernon’a (2008: 49) göre insan kaynakları profesyonelleri, giderek artan derecede işveren markasını, insan kaynakları ve genel işletme stratejisi için önemli görmektedir. İşveren mar-kası, insan kaynakları için stratejik düzeyde değer sağlayan bir fırsattır.

İşveren markasının öneminin artmasına neden olan etmenleri Bruce ve Harvey (2010: 170) şöyle sıralamaktadır:

- İş becerileri konusunda oldukça rekabetçi sayılabilecek bir pazarda, hemen hemen her işletme, kendisini iş arayanlar tarafından ter-cihe değer bir işveren olarak görme eğili-mindedir.

- İnsan Kaynakları bölümlerinin kuruma olan katkılarını giderek artırma çabaları, işveren olarak bir marka olma kavramının fonksi-yonlarının doğal bir uzantısı haline gelmesini hızlandırıcı bir rol oynamaktadır.

- Bilgi çağında insan kaynağı, işin gelişimi ve kalkınması açısından hayati bir önem taşı-maktadır. İşletmelerin performanslarını artı-rabilmelerinin yollarından birisi de işveren olarak bir marka olabilmekten geçmektedir.

- Müşteri tatminine öncelik veren politikalar, işletmenin piyasada desteklemekten yana ol-duğu değerleri yaşatmaya olanak sağlayacak bir marka farkındalığını gerektirmektedir.

- Sorumluluk almak, performansı artırmak açısından çok önemli bir fırsat olarak kabul edilmektedir. İşveren olarak her bakımdan tercih edilen bir marka haline gelmiş olmak, çalışanların çalıştıkları kuruma olan bağlılık-larının ve motivasyonlarının artmasına katkı-da bulunur.

Barrow ve Mosley (2005: 163-164) ise işveren markasının gelişmesindeki üç temel nedeni şöyle açıklamaktadır:

- Örgütler giderek artan derecede çalışanları-nın bağlılığının ve sadakatinin kolay olmadı-ğının farkına varmaktadır: Önde gelen iş-letmeler, değerli çalışanların kârlı müşterile-re benzer şekilde seçim yapma, bir kuruma katılma, orada kalmaya devam etme ve bağ-

lanmakta özgür olduğunun farkına varmak-tadır. İşletmeler, aynı zamanda doğru insan-ların çekilmesine, sadakat için onların teşvik edilmesine ve yeteneklerini en iyi şekilde göstermesine geçmişte olduğundan çok daha fazla odaklanmıştır. Örgütler için uzun dö-nemli yönelim, değerli çalışanlarına değerli müşteriler gibi davranmaktır.

- İşveren markalaşması; insan kaynakları, içsel iletişim ve pazarlama arasında etkin bir ticari köprü sağlamaktadır: Birçok işletme, doğru insanları işe almanın, onların kurumda kalmasının sağlanmasının ve geliştirilmesi-nin farkına varmıştır. Özellikle hizmet sektö-ründe yer alan işletmeler, çalışan bağlılığının müşteri tatmini ve sadakatinin sağlanmasında kilit öneminin farkındadır.

- İşveren markalaşması, pazarda sürekli bir değer ortaya koyan bir disiplini resmetmek-tedir: İşveren markalaşması, insanların bağ-lılığının ve sadakatinin harekete geçiricisi ve sürdürücüsüdür. Bu noktada, marka yöneti-minden daha etkili bir yaklaşım bulunma-maktadır. Kuşkusuz ki marka yönetimi uygu-lamasında ileri bir değerlendirmeyi içermek-tedir. İnsan kaynakları, pazarlamaya yönelik önerilere sahiptir. Benzer şekilde pazarlama da insan kaynaklarına yönelik önerilere sa-hiptir. Her iki taraf da öğrenebilmekte ve fayda sağlamaktadır. Bunun sonucunda en büyük fayda, işletmeye yöneliktir.

Adaylar, çalışacakları yerler konusunda çok titiz olabilmektedir. Bu, sadece maaş ya da faydalarla ilgili değildir. Çalışanlar, giderek artan derecede değerleri ve çalıştıkları çevreye duyarlı olan ve müşterilere sundukları hizmetle uyum sağlayacağı örgütü aramaktadır (Minchinglon ve Thome 2007: 15). Markalar, nasıl pazarda insanların hayalleri ve özlemleri-ne hitap ederek, sadık kalacak müşteriler çek-meyi amaçlıyorsa, işveren markası da işyerinde aynı şekilde işlev göstermelidir. Ancak burada müşterinin yerinde çalışan vardır ve vaat edilen şey, çalışanın kariyer beklentisini karşılamanın yanında, ona değer ve idealleriyle bağdaşan büyük bir işyerinde çalışma teklifi sunmaktır (Bruce ve Harvey 2010: 174).

İşveren markası deneyimi, şu kilit soruları yanıtlamaya yardım etmelidir (Corporate Research Forum Toplantı Notları 2005: 4, http://crforum.co.uk):

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

20

- Neden katılmalıyım?

- Neden kalmalıyım?

- Neden elimden gelenin en iyisini yapmalı-yım?

- Neden bir işveren ve işletme olarak örgütü önermeliyim?

- Neden yeniden katılmalıyım?

İşletmeler, işveren markaları ile mevcut çalı-şanlara ve potansiyel çalışanlara yukarıda yer alan sorulara yanıt olacak bilgiler sunmalı ve deneyim kazandırmalıdır. Böylece işveren markası, işletmenin tercih edilen, çalışanların kuruma bağlı olduğu ve çalışmaktan mutlu olduğu, diğer kişilere önerdiği bir işyeri haline gelmesine katkı sağlayacaktır. Nitekim Minchinglon ve Thome’nın (2007: 14) ifade ettiği şekilde işveren markası geliştirmek, kişi-lerin en iyi performansı göstermesini sağlayan ve marka sözlerinin yerine getirilmesinde örgü-tü destekleyen besleyici kültürün oluşturulma-sına yardım etmektedir.

Ewing ve arkadaşları (2002: 151-152) yapılan işleri, içsel ürünler; çalışanları ise içsel müşte-riler olarak görmektedir. İşler, çalışanları çek-meli, geliştirmeli ve motive etmelidir, böylece örgütün tüm amacına hitap ederken içsel müş-terilerin ihtiyaç ve isteklerini karşılamaktadır. “İşveren markasının dışsal pazarlaması, kuru-mun bir işveren olarak tercih edilmesini ve böylece mümkün olan en iyi çalışanların seçil-mesini sağlamaktadır. Markanın farklılaştırıcı-lığı varsayımı, kuruma farklı insan kaynağı elde etme imkânı vermektedir. Bunun yanında markayla, çalışanlar çekildiğinde; kurumun istihdamına ilişkin varsayımlar bütünü geliş-tirmektedir. Böylece kurumun değerlerini des-teklemekte ve kuruma bağlılık geliştirmektedir. İçsel pazarlama, diğer kurumların taklit etme-sinin zor olduğu bir işgücü yaratılmasını des-teklemektedir. Sistematik olarak çalışanlara işveren markasının değer önerisi açıklanarak; işgücü kültürü, kurumsal amaçlar doğrultusun-da yoğrulmaktadır ve dolayısıyla kurumun iş yapmasına odaklı kendine özgü kültürünün başarılmasına olanak sağlanmaktadır” (Backhaus ve Tikoo 2004: 503).

İşveren markasının hitap ettiği en önemli hedef kitleler şöyle sıralanabilmektedir (Corporate Research Forum Toplantı Notları 2005: 2, http://crforum.co.uk):

- Öncelikle, en önemli hedef kitle, mevcut çalışanlardır. Marka, örgütün çalışanlarının bağlılığını geliştirmesini, verimliliği artırma-sını, yetenekleri elde tutmasını sağlamakta-dır. Başarılı işveren markasının işareti, en iyi insanları kazandırmasıdır.

- İkincisi, potansiyel çalışanlardır. Her bir potansiyel çalışan etkili bir şekilde seçildi-ğinde, göreve başladığında, geliştirildiğinde ve elde tutulduğunda, örgütü ileri götürme potansiyeline sahiptir.

- Üçüncüsü, işveren markası için doğru sına-ma, işten ayrılan kişilerin örgüt hakkında iyi konuşmasıdır. Onlar, örgütü önermek ve eğer uygunsa örgüte tekrar dönmek konusunda istekli olabilmektedir.

İşveren markası, ürün markası ve kurumsal markaya benzer şekilde ticari amaçları yerine getirmektedir. Çalışma çevresi, yeterli ücret ve diğer çekiciliklerle yetenekli kişilerin çekilmesi ve elde tutulması, kurumun içinde en üst dü-zeyde çalışan değerinin sağlanması yanında kurumsal kârlılık hedeflerinin yerine getirilme-sini amaçlamaktadır. Bu aktif dolaşım etkisi, aynı zamanda daha mükemmel çalışanları çekmekte ve işletmenin daha fazla kâr elde etmesine olanak sağlamaktadır (Xiaofeng 2009: 152).

4. İŞVEREN MARKALAŞMASI

Kurumlar, çoğunlukla ürün ve kurumsal marka geliştirmeye yönelik markalaşma çabalarına odaklanmaktadır ancak markalaşma, aynı za-manda İnsan Kaynakları Yönetimi alanında da kullanılabilmektedir (Backhaus ve Tikoo 2004: 501). Bu anlamda işveren markalaşması, pazar-lama ilkelerinin insan yönetimi alanına uygu-lanmasından doğmuştur. İşveren markalaşması, iç ve dış hedef kitlelere bir işveren olarak, hem istenen hem de farklı olunduğunun iletilmesine ilişkin örgütlerin çabalarını ifade etmektedir (Jenner ve Taylor 2007: 7).

İşveren markalaşması, istihdam çevresi içinde yetenekli işgücünün çekilmesi ve bağlılığının sağlanmasına yönelik yeni bir yaklaşımdır ve kurumların bir işveren olarak özellikleri ile rakiplerinden farklılaşmasını ifade etmektedir (Backhaus ve Tikoo 2004: 502-513). İşveren markalaşması, kurumun “çalışmak için cazip bir yer” olduğunun mevcut ve potansiyel çalı-şanlara iletilmesine ilişkin çabalarının bütünü-

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

21

dür (Lloyd 2002: 64). Diğer bir tanımla işveren markalaşması, kurumların mevcut ve potansi-yel çalışanlarına çekici görünmek için gerçek-leştirdikleri faaliyetlerdir (Bach 2005: 271).

Sullivan (2004, www.ere.net) işveren marka-laşmasını çalışanların, potansiyel çalışanların ve paydaşların algılamalarını ve farkındalığını yöneten hedeflenmiş, uzun dönemli strateji olarak tanımlanmaktadır. İşveren markalaşma-sı, bir proje/program ya da istihdam reklamını tazeleme hamlesi değil, işletmelerin iş hayatı-nın yoludur (Rosethorn ve Mensink 2007: 4). İşveren markalaşması, belirli bir örgütün çalı-şanlarına sunduğu somut ve soyut ödüllerin toplamını göz önünde bulundurarak, kendine özgü istihdam deneyimini tanımlamasını içer-mektedir (Edwards 2010: 7). Bir örgütü işveren olarak farklılaştıran faktörlerin kombinasyonu geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki çalışanların algılamalarını şekillendirmektedir (Corporate Research Forum Toplantı Notları 2005: 2, http://crforum.co.uk). Örgütler, istihdam dene-yimlerini açık ve dikkatli bir şekilde yönettikle-rinde; bu durum, değer ve etki yaratılmasına yardım etmektedir (Edwards 2010: 6).

İşveren markalaşması, yalnızca potansiyel çalışanlara ulaşmakla ilgili değil aynı zamanda örgütteki çalışan deneyiminin her aşamasında (işe alım, istihdam ve işten ayrılma) işveren sözlerinin tutulması ile de ilgilidir (Wilkinson 2009: 6). İnsan kaynakları literatüründe işveren markalaşması, üç aşamalı süreç olarak açık-lanmaktadır. Birincisi; kurum, markada somut-laşan değer önerisi geliştirmektedir. Değer önerisi geliştirilmesini takiben kurum, değer önerisini potansiyel çalışanlarına, istihdam ajanslarına, istihdam danışmanlarına ve benzer-lerine pazarlamaktadır. İşveren markalamasının dışsal pazarlaması temel olarak hedef popülâs-yonu çekecek şekilde ve aynı zamanda ürün ve kurumsal markaları destekleyecek ve geliştire-cek şekilde tasarlanmalıdır. İşveren markasının içsel pazarlaması, işveren markalaşmasının üçüncü yönüdür. İçsel pazarlamanın amacı, örgütsel değerler ve amaçlar bütününe bağlı işgücünü geliştirmektir (Backhaus ve Tikoo 2004: 502-503).

5. İŞVEREN MARKALAŞMASININ ÖNEMİ

Bir Brezilya atasözüne göre “Tek başına kuru-lan hayal, yalnızca bir hayaldir. Birlikte kuru-

lan bir hayal ise artık bir hayal değil, gerçeğin başlangıcıdır” (Bruce ve Harvey 2010: 159). İşletmeler amaçlarını, ancak nitelikli ve bağlı-lık sağladığı insan kaynağına sahip olduğunda ve onları söz konusu amaçlara inandırdığında gerçekleştirebilmektedir. Bu anlamda işveren markalaşması, işletmenin birlikte hayal kurdu-ğu ve bu hayalleri gerçekleştirmek için birlikte çalıştığı insan kaynağını kazanmak açısından oldukça kritik bir rolü yerine getirmektedir.

İnsanlar güvendikleri, beğendikleri, kendileri için özel bir anlam ifade eden bir işyerinde çalışmayı tercih ederler. 21-35 yaş grubu ara-sında yapılan bir ankete katılanların dörtte üçünden fazlası başarıyı şöyle tanımlamıştır: “Uzun süre çalışmak isteyeceğimiz bir şirket bulmak” (Bruce ve Harvey 2010: 176). Çalı-şanlar, işletmeleri ile gurur duymak istemekte-dir (Target Training International White Paper 2010: 4). Günümüzde çalışanların çok büyük bir çoğunluğu, dünyada fark yaratan bir örgütte çalışarak bir fark yaratmayı tercih etmektedir. Çalışanların bir fark yaratmak istemesi, işlet-melerin insan sermayesinin uzun vadede rakip-ler karşısında üstünlük sağlayabilecek tek kay-nak olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır (Bruce ve Harvey 2010: 160-161).

İşveren markasının temel rolü, öncelikleri ba-sitleştirme ve bunlara odaklanma, verimliliği artırma ve işe alım, çalışanları elde tutma ve onların bağlılığını geliştirme konusunda tutarlı bir çerçeve sağlamaktır (Wilkinson 2009: 2). İşveren markası, işverenleri diğerlerinden fark-lılaştırmakta, rekabet avantajı sağlamakta ve örgütsel performansı arttırmaktadır (Fernon 2008: 49). İşveren markası, işletmelerin reka-bet edebilirliklerinde bir temeldir. Yetenek stratejisi, kurumsal rekabetin özüdür; işveren marka stratejisi, kurumsal marka oluşturmakta yeni bir rekabet stratejisidir; mükemmel yete-nekler, işletmelerin hareket etmesinde itici güçtür. İşletmelerin temel rekabet yetenekleri-nin değerlendirilmesindeki standartlardan biri, temel rekabet yeteneklerinin rakipler tarafından taklit edilmesindeki zorluktur. Yeteneklerin temel rekabet yeteneği, işletmelerin temel re-kabet yeteneğine dönüşmektedir (Xiaofeng 2009: 153).

Economist Intelligence Unit ve Heidrick & Struggles’in işbirliği ile hazırlanan “Mapping

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

22

Global Talent Essays and Insights” (2007: 2, www.heidrick.com) isimli raporda belirtildiği şekilde “yetenek, yeni petroldür; petrole benzer şekilde talep, arzı çoktan geride bırakmıştır”. Ployhart’a (2006: 869) göre “yetenekler nadir, değerli, taklit edilmesi zor ve yerine konması güç olduğu için, örgütler söz konusu yetenekle-ri çekmek, seçmek ve elde tutmak konusunda daha etkin olmalıdır”.

Barber ve Roehling (1993: 845) adayları çek-mekteki başarısızlığın nihai maliyetinin örgüt-sel başarısızlık olabileceğini vurgulamaktadır. Nitelikli adayların çekilmesi, örgütün finansal başarısı açısından önemlidir (Barber 1998: 2, Greening ve Turban 2000: 254, Harold ve Ployhart 2008: 191). İşveren markaları, en nitelikli adayları çekmekte (Fernon 2008: 49, Xiaofeng 2009: 152) ve çalışanların elde tu-tulmasını ve bağlılıklarını sağlamaktadır (Fernon 2008: 49, Xiaofeng 2009: 152).

Bunun yanında işveren markası, yalnızca yeni yetenekleri çekmek ve elde tutmak için önemli değildir. Aynı zamanda çalışan, müşteri ve paydaş tatminini tanımlayan, işletmenin tü-münde kullanılabilen ve işletmenin bütününü ilgilendiren bir kavramdır (Minchinglon ve Thome 2007: 14). İşveren markası, istihdam döngüsünün her aşamasında çalışanların ku-rumdan beklentilerini ve deneyimlerini olumlu ya da olumsuz olarak etkileyebilmektedir (Moroko ve Uncles 2008: 171).

Chunping ve Xi (2011: 2088) işletmeler için işveren markası oluşturmanın stratejik önemini şöyle sıralamaktadır:

- İşveren markası, yeteneklerin işletmeye çekilmesi için iyi bir araçtır. İşverenler istih-dam ile mevcut ve potansiyel çalışanlarına kendine özgü iş deneyimleri sağlamaktadır ve ardından yetenek pazarında işveren mar-kası değer konumu dizisi oluşturmaktadır. İşveren markası, işletmenin üstün nitelikli potansiyel çalışanlar arasında görünür olma-sına olanak sağlamakta ve işletmeyi söz ko-nusu potansiyel adayların birinci tercihi hali-ne getirmektedir.

- İşveren markası, verimliliğin geliştirilmesi için katalizördür. Başarılı işveren markaları, yalnızca yetenekli insanların çekilmesini ve

elde tutulmasını sağlamamakta aynı zamanda verimliliğin ve ürün/hizmet kalitesinin artı-rılmasına yönelik çalışanları desteklemekte ve motive etmektedir.

İşveren markası, çalışanların memnuniyetini artırmaktadır. En iyi işveren=En iyi çalışan-lar=En iyi performans formülü, en iyi işveren-lerin örgüte en fazla adanmışlığı olan çalışanla-ra sahip olacağını; en fazla adanmış çalışanla-rın işletmeler için üstün operasyon başarısı getireceğini göstermektedir (Xiaofeng 2009: 152). Marka, doğru insanları tanımlama ve onlarla bağ kurma fırsatı sunmakta (CIPD Raporu 2007: 12, http://www.cipd.co.uk) ve geleneksel markalaşma çabaları ile (JWT Inside 2006: 5, www.jwtinside.com) kurumsal marka oluşturma bütününü tamamlamaktadır (Xiaofeng 2009: 153). Güçlü bir işletme anla-mına gelen işveren markası (McLean vd. 2007), çalışanların bağlılığını artırarak, çalı-şanların kurumdan ayrılmasından kaynaklanan maliyetleri azaltabilmektedir ve böylece üretim etkinliğini artırmaktadır. Çalışanların bağlılığı ve adanmışlığı, genellikle üretim etkinliğini sağlamaktadır. İşveren markası tarafından ortaya koyulan değerler, aynı zamanda çalışan-lara işverenlerine adanmışlığın önemi ve de-vam etme nedenlerini keşfetmeleri konusunda yardım etmektedir (Xiaofeng 2009: 152).

Başarılı işveren markalaşmasının sonuçlarını Sullivan (2004, www.ere.net) şöyle sıralamak-tadır:

- Kurumun itibarını artırmak

- Kurumun çalışanları arasında fikir birliği oluşturmak

- Kuruma yapılan iş başvurularının sayı ve niteliğini artırmak

- En iyi performansı gösteren çalışanlar ara-sında sirkülasyon oranını azaltmak

- Toplam işgücü verimliliğini artırmak

Yukarıda belirtilen noktalar ışığında, işveren markasının işletmelerin başarısında kritik bir rol üstlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. İşletmelerin işveren markalarını güçlendirecek çabalar içine girmesi ve etkin işveren markası yönetimi çalışmalarını gerçekleştirmesi, işve-

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

23

ren markasının faydalarından en üst düzeyde yararlanmasının anahtarı olmaktadır.

6. İŞVEREN MARKASI YÖNETİMİ SÜRECİNDE İLETİŞİMİN ÖNEMİ

“Marka yönetimi, bir firmaya ait pazar arzının planlanması, firmaların denetim sistemlerinin desteklenmesi, olası krizler ve belirsizliklerin azaltılması, daha fazla siparişin alınması, etkin dosyalama sistemleri gibi görevlerin içinden gelişmiştir. Fakat modern anlamda marka yö-netimi, pazarlama departmanına ait görevlerin başarılması için gerekli politika ve stratejilerin oluşturulması, uygulanması ve denetlenmesi gibi oldukça karmaşık bir dizi eylemden so-rumlu olan bir yapıya dönüşmüştür” (Karpat Aktuğlu 2008: 50). “Marka yönetiminde işlet-menin geliştirdiği tüm pazarlama uygulamaları ve markayla ilgili tüm unsurlara yönelik sinerjik bir yönetim anlayışının yanı sıra müş-teri ile markanın iletişim ve etkileşim içine girdiği her alanda olumlu marka deneyimleri-nin yaşanması etkili olmaktadır” (Elden 2009: 102). Marka yönetiminin temel amacı, marka farkındalığı yaratarak marka bilinirliğini sağ-lamak, ardından marka tercihi ve marka sada-katini elde ederek pazar ortamında markanın sürekli olarak lider konumda kalmasını sağla-maktır (Karpat Aktuğlu 2008: 52-53).

İşveren marka yönetimi, kurumun içinde ve dışında kurumu bir işveren olarak farklı ve çekici yapacak net bir görünümü teşvik etmeyi içermektedir (Lievens ve Chapman 2009: 138) ve birçok insan kaynakları uygulamasının pa-zarlama ve iletişim ile birlikte gerçekleştirdiği bir görevdir. İşveren markası için ideal bir şablon bulunmamaktadır ancak örgütün kay-naklarını ve hedeflerini birleştirecek şekilde biçimlendirilmesi gerekmektedir (Barrow ve Mosley 2005: 162). Bu bağlamda işveren mar-kası yönetimi sürecinde işletmelerin değerleri, amaçları ve yeterlilikleri gibi birçok özelliği göz önünde bulundurarak çalışmalarına yön vermesi beklenmektedir. Nitekim her işletme, birbirinden farklıdır ve dolayısıyla işveren markasını güçlendirme süreçleri de farklılık taşımaktadır. Bu anlamda işletmelerin işveren markası açısından içinde bulundukları duru-mun, mevcut ve potansiyel çalışanların işlet-meye ilişkin algılarının farkında olması, işve-

ren markası sürecinin başarısının temelini oluş-turmaktadır.

İşletmeler, işveren markası açısından güçlü ve zayıf yönlerini bildiklerinde; daha güçlü bir işveren markasına sahip olma yolunda strateji ve taktiklerine daha etkin bir şekilde yön vere-bilecektir. Bu noktada, işletmelerin tüm çalış-malarının işveren markasına katkı sağlayabile-ceği ya da ona zarar verebileceği gerçeğinin kabul edilmesi, bütünsel bir bakış açısıyla hareket edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmak-tadır.

Aggarwal (2008: 3) “güçlü bir markanın bir görüntü ya da logodan daha fazlası olduğu için marka geliştirmenin CEO’nun, satış sorumlula-rının, ürün ve hizmet geliştirme takımının, insan kaynakları elemanlarının ve pazarlama yöneticilerinin iş tanımlarının bir parçası olma-sı gerektiğini” ileri sürmektedir. İşveren mar-kası açısından bakıldığında ise işe alım ve kariyer yönetimi gibi İnsan Kaynakları Yöne-timi uygulamalarının yanında pazarlama ve kurumsal iletişim gibi bölümler tarafından gerçekleştirilen diğer işletme uygulamaları da işveren markasını etkilemektedir ve bundan dolayı söz konusu uygulamaları gerçekleştiren yöneticilerin/bölümlerin de işveren markası yönetiminin farkında olarak hareket etmesi ve sürecin bir savunucusu olması gerekmektedir. Aksi halde işletmeden yayılan istihdamla ilgili mesajların etkisi azalmakta ve işveren marka-laşması çabaları sekteye uğrayabilmektedir.

İşveren markalaşması bağlamında üzerinde durulması gereken kavramlardan biri, işveren markası imajıdır. Marka imajı, tüketicilerin ve diğer paydaşların zihinlerinde bulunan (Keller 1993: 3, Laidler-Kylander ve ark 2007: 258) markaya ilişkin algılamalardır. Marka imajı, marka hakkındaki enformasyondan ve geçmiş deneyimden ve markaya ilişkin resmin bütünü-nü şekillendiren inançlar bütününden oluşmak-tadır (Assael 1987: 46). Yoo ve Donthu (2001: 1-2) marka imajının işletmenin gelecekteki karlılığını ve uzun dönemli nakit akışını, tüke-ticilerin yüksek ücret ödeme niyetlerini, bir-leşme ve devralma kararlarını, hisse senedi fiyatlarını, sürdürülebilir rekabet avantajını ve pazarlama başarısını etkileyebildiğini ileri sürmektedir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

24

İşveren marka imajı, “işletmenin, hedef kitle-nin zihninde bir işveren olarak oluşturduğu birbiriyle ilişkili algılar kümesi” olarak tanım-lanabilmektedir (Baş 2011: 63). Marka çağrı-şımları, marka imajının belirleyicisidir (Backhaus ve Tikoo 2004: 505). Marka çağrı-şımları, fonksiyonel ve sembolik olmak üzere iki temel türe ayrılmaktadır. Fonksiyonel çağrı-

şımlar, ürün özellikleri ve markaların fonksi-yonel faydaları ile bağlantılıdır. Sembolik çağ-rışımlar ise örgütün değerlerini, markayla ilgili kişisel özellikleri ve duyguları dönüştüren soyut bilişlerdir (Michel ve Rieunier 2011: 2). Bu bağlamda işveren markası imajı, işveren marka çağrışımlarına dayanmaktadır.

Şekil 2. İşveren Markalaşması Modeli

Kaynak: Backhaus ve Tikoo 2004: 505.

Yukarıdaki şekilde ifade edilen işveren marka-laşması modeline göre işveren çağrışımları, işveren imajını; işveren imajı ise işveren çeki-ciliğini sağlamaktadır. Diğer yandan örgüt kimliği ve örgüt kültürü dolayısıyla oluşan işveren marka sadakati, çalışan verimliliğini sağlamaktadır. Bu anlamda işveren markalaş-ması modelini iki boyutta incelemek mümkün-dür. Birinci boyutta, işveren markası işveren çekiciliği sağlarken; işletmenin içine yönelik olan diğer boyut, sadakat ve verimlilikle sonuç-lanmaktadır. İşveren marka imajı, işveren mar-kası çağrışımları doğrultusunda şekillenmekte ve işveren çekiciliği ile sonuçlanmaktadır.

Uluslararası danışmanlık firması Pathfinder, etkin bir işveren markası yaratmak için gerekli olan temel unsurları şöyle sıralamaktadır (Bruce ve Harvey 2010: 175):

- Çekirdek Marka Tanımı: Kurumun vizyon ve değerlerini yansıtan şirket markasının ruhuna ilişkin açık ve net bir bildirimle başlar. Aynı zamanda çalışanlar için en çok neyin önemli

olduğuna, çekirdek marka kavramını nasıl algıladığına, bununla bağlantılı değerlere ve onların beklentilerine ilişkin titiz bir değer-lendirme, en doğru ve ilham verici işveren markası tanımını verecektir.

- Üst Yönetimin Katılımı: Bir işveren mar-kası oluşturmak CEO’nun gerçek ve gözle görülen desteği olmaksızın gerçekleşemez. Onlar da markayı yaşamalı ve aynı değerler için inandırıcı rol modeli olmalıdırlar.

- Şirket Stratejisiyle Aynı Çizgide Olmak: Çalışanlarla kurulan bağlılık temelindeki ilişkiler, markanın genel olarak tüm şirket hedefleri ile tutarlı ve bütün bölüm ve şube-lerde birbiriyle uyumlu marka vaatlerini ha-yata geçirecek doğrultuda şekillendirilmeli-dir.

- Çalışanların Yetkilendirilmesi: Çalışan işe alma ve elde tutmaya yönelik programları da içeren yani insan kaynakları ve iletişim giri-

İşveren

Markalaşması Örgüt Kimliği

Örgütsel Kültür

İşveren Marka

Sadakati

İşveren Marka Çağrışımları

İşveren İmajı

İşveren Çekiciliği

Çalışan Verimliliği

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

25

şimleri için geliştirilen ayrıntılı işveren mar-kası yaratma planlarında kilit konumdaki ça-lışanların sorumlulukları ve hesap verirliği açıkça belirtilmelidir.

- Aralıksız Ölçme ve Takdir Etme: Başarı için net kilometre taşları, performans stan-dartları, teşvikler ve geri bildirim kanalları şarttır.

Yukarıda belirtilen kriterlerden yola çıkarak, işveren markası oluşturmanın işletmenin tümü-nü kapsayan belirli amaçlar ve planlar dâhilin-de gerçekleştirileceğini söylemek yanlış olma-yacaktır. İşveren markaları, liderin öncülüğün-de gerçekleşen ve tüm fonksiyonları içine alan bir süreci gerekli kılmaktadır. Nitekim Barrow ve Mosley’in (2005: 161) ifade ettiği şekilde güçlü bir işveren markası oluşturmak, çalışan-ların her günkü marka deneyimini şekillendiren birçok farklı öğenin özenli ve kapsamlı yöne-timini gerektirmektedir.

İster pazar ister işyeri için olsun, bir şirketin başarılı bir marka stratejisi geliştirebilmesi için, öncelikle marka hakkında ortak bir anlayış ortaya çıkmalıdır. Doğuştan markacı olan lider-ler marka, kurum stratejisi ve şirket kültürünün yazılı olan ve olmayan kurallarının tutarlı bir uyum içerisinde olmasını sağlamaya yatkındır-lar (Bruce ve Harvey 2010: 175-176). İşveren markası bağlamında düşünüldüğünde, işletme-nin kendisiyle, amaçlarıyla, stratejisiyle ve vizyonuyla çelişen mesajlardan ve uygulama-lardan kaçınması önemlidir. Nitekim işletmele-rin uygulamaları, tüm markalarını etkilemekte-dir. Aynı zamanda, işletmelerin ürün markaları, kurumsal markaları ve işveren markaları da birbirini etkilemektedir. İşletme davranışlarının sadece bir marka türünü etkileyip diğerlerini etkilememesinin önceden bilinmesi mümkün görünmemektedir. Bu bağlamda işletmelerin markaları arasındaki etkileşimin farkında ola-rak hareket etmesi, diğer marka türleri yanında işveren markasının gücünü de etkileyecektir.

Marka, sürekli olmak için tutarlı değerleri ve mesajları ifade etmelidir. Marka ve tüketiciler arasında yinelenen etkileşimler ile söz konusu mesajlar, tüketicilerin marka algılamalarını geliştirebilmektedir (Jones ve Kim 2011: 334). İşveren markası yönetimi sürecinde geliştirilen mesajların paydaşlara ulaştırılması ve söz ko-

nusu kitlelerle sürekli olarak doğru bilgi alışve-rişi yapılması ve sonuç olarak güçlü bir işveren markasına sahip olunması, etkin iletişim çalış-malarını gerekli kılmaktadır. “En yalın ve me-kanik tanım olarak iletişim, kaynaktan alıcıya iletinin aktarılması sürecidir” (Bıçakçı 2000: 21). İletişim, temel amaç ve işlevleri itibariyle bir insan ilişkisi sistemi olduğu için insanlar arasında ileti alışverişiyle sağlanan bir ortaklık yaratma olarak tanımlanabilmektedir (Oktay 1996: 15). İletişim, gönderici ve alıcı arasında maksatlı mesajların değişimidir (Belasen 2008: 35). Bergstrom ve Anderson (2000/2001: 52) örgütün içinde ve dışında çeşitli paydaşlara hitap edilmesinin marka sözünün etkili bir şekilde iletilmesinde çok önemli olduğunu vurgulamaktadır.

İletişim, işveren markası anlayışında ve algıla-malarında oldukça önemli bir role sahiptir. İşveren markasına içsel bağlılığın desteklenme-sinde güçlü rasyonelliklerin kurulması ve çalı-şanların duygularının çekilmesi önemlidir. Marka düşüncesinin ve pazarlama araçlarının kullanılması, iletişimde marka jargonunun kullanılmasının gerekliliği anlamına gelme-mektedir. İletişimde faydalara odaklanılmalıdır (Barrow ve Mosley 2005: 144-145). Şöyle ki nasıl ürün markalarının iletişiminde tüketicile-rin ürünü kullanmakla elde edeceği faydalar aktarılıyorsa; benzer şekilde işveren markası iletişiminde işletmenin çalışanı olmakla elde edilen faydalar iletilmelidir. Mevcut çalışanlar-la kurulan iletişimin etkinliği çalışan bağlılığı-nın sağlanması, motivasyonunun artması gibi amaçların başarılmasına katkı sağlamaktadır. Bunun yanında, potansiyel çalışanlarla kurulan iletişim ise işletmenin bir işveren olarak çalış-maya değer bir yer olduğu algısını oluşturabi-lecek şekilde gerçekleştirilmelidir. Bu süreçte, işletmeden yayılan mesajların tutarlılığı ve doğruluğu özellikle üzerinde durulması gere-ken noktalardır.

İşveren markasına ilişkin marka iletişiminin doğruluk düzeyi, zorunlu olarak daha kesindir. Özellikle mevcut çalışanlar için, işveren mar-kası büyük ölçüde sahne arkasında deneyimlenmektedir. Farklı bir marka yaratma bağlamında, söz ve marka deneyimi her zaman hedef kitleler tarafından denetlenebilmektedir; dolayısıyla sözlerin ve deneyimlerin sıkı bir şekilde tutarlı hale getirilmesi gerekmektedir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

26

Çalışanlar, uzun dönemde birçok düzeyde etkileşimde bulunmaktadır ve istihdam dene-yimine (fonksiyonel, ekonomik ve psikolojik) yatırım yapmaktadır. Bunun sonucu olarak algılanan marka vaadi ve deneyimi arasındaki farklar açık hale gelmektedir (Moroko ve Uncles 2008: 166). Bu bağlamda işletmelerin, çalışanları işe almadan önceki aşamadan başla-yarak istihdam sürecinde ve sonrasında verdiği mesajların işveren markası doğrultusunda şe-killenmesi ve iletilmesi gerekmektedir. İşe alım sürecinde ve işe alındıktan sonra adayların işletmeye ilişkin sahip olduğu bilgiler artmak-tadır. İşletmelerin tüm bu süreçlerde yürüttük-leri iletişim çalışmalarının sürekliliği ve tutarlı-lığı, bir işveren olarak işletmeye ilişkin algıla-rın şekillenmesini sağlamaktadır.

Tüm bu yargılardan hareketle, işveren markası iletişiminde mevcut çalışanlarla potansiyel çalışanlara gönderilen mesajların uyumunun oldukça önemli olduğunu söylemek mümkün-dür. Nitekim potansiyel çalışanların işe alım öncesi bir işveren olarak işletmeye dair beklen-tileri şekillenmektedir. Adaylar, birçok iletişim kaynağından işletmeye ilişkin bilgi edinmiştir. Bu bilgiler, işe alım kararının belirleyicisi olmaktadır. Adaylar, işe başladıktan sonra kendisine anlatılanlardan farklı bir işyeri ile karşılaşırsa; işletmeye yönelik güveninin ya-nında çalışma isteği ve bağlılığı azalacaktır.

İşveren markası, işletmenin tüm iletişim çalış-malarından etkilenmektedir. Şöyle ki ürün/hizmet reklamları, kriz iletişimi, lobicilik gibi farklı amaçlarla yürütülen iletişim çalışma-ları da mevcut ve potansiyel çalışanlara ulaş-makta ve onlarda işletmeye ilişkin farkındalığın oluşmasını sağlamaktadır. “Dışsal iletişim, işletmenin nasıl olduğu ya da nasıl olduğunu iddia ettiğine ilişkin önemli mesajlar vermektedir. Çalışan perspektifinden içsel iletişim, insanların işletme hakkında hissettik-lerini güçlendirme ya da sarsma potansiyeline sahiptir. Tüm iletişim çalışmalarında tutarlılık sağlanmadıkça; işveren markasında güven kurulması mümkün görünmemektir” (Barrow ve Mosley 2005: 145). Bundan dolayı işletme-ler, işveren marka yönetimi sürecinde mevcut ve potansiyel çalışanlara yönelik iletişim me-sajlarında tutarlılığın sağlanmasına özen gös-termelidir. İşletmelerin doğrudan mevcut ve potansiyel çalışanlarına yönelik olmayan ileti-

şim çabalarında da birbirini destekleyen mesaj-lar vermesi, üzerinde önemle durulması gere-ken bir diğer noktadır. Nitekim işletmelerin tüm davranışları ve mesajları, genel bir değer-lendirmeye katkı sağlayan parçalardır.

İşveren markası iletişiminde, uzun dönemli bakış açısına sahip ve özenli olunmalıdır. İşve-ren markalaşması, bir kampanya girişimi olarak görülmemelidir. Dışsal marka iletişimi kısa dönemli girişim olarak görülürse pazarda başa-rı sağlanamaz (Barrow ve Mosley 2005: 145). Bu bağlamda, işletmelerin işveren markası iletişimleri stratejik bir bakış açısı ile gerçek-leştirilmelidir. Bir işletmenin işveren olarak marka olması, hiç kuşkusuz uzun yıllara da-yanmakta ve işletmenin her alandaki başarılı çalışmalarına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bundan dolayı, işletmeler işveren markasını bir anda elde edilecek bir şey değil, uzun dönemde kazanılacak bir değer olarak görmelidir. Bu değere sahip olmak ise işveren marka iletişimi-ni tüm iletişim çalışmalarının önemli bir parça-sı olarak görmesi ve yatırım yapmasına bağlı-dır. Nasıl ki tüketicilere yönelik markaların iletişim planları ve bütçeleri hazırlanıyorsa benzer şekilde işveren marka iletişimi planları ve bütçeleri hazırlanmalıdır. İşveren markası iletişimi uzun dönemli olarak görülmediğinde, güçlü bir işveren markasına sahip olmak müm-kün görünmemektedir.

İşveren markası yönetimi alanında yapılan çalışmaların oldukça yeni olduğu söylenebil-mektedir. Bundan dolayı işveren markasına yönelik iletişim çalışmaları da henüz yeterli düzeyde gerçekleştirilmemektedir. Ancak bazı işletmeler, işveren markası iletişimi başlığı altında çeşitli çalışmalara yön vermektedir ve bu çalışmaları yürütmek üzere uzmanlar istih-dam etmektedir. Her ne kadar işveren markası olarak adlandırılmıyor olsa da birçok işletme, mevcut ve potansiyel çalışanlarına ulaşan ileti-şim çabaları içindedir. Örneğin, işletmelerin gerçekleştirdikleri kampüs etkinlikleri, kariyer günleri katılımları, lider yetiştirme programları gibi birçok çalışma işveren markasına katkı sağlamaktadır. Ancak işletmelerin bu çalışma-ları stratejik bir şekilde gerçekleştirmesi, güçlü bir işveren markasına sahip olmak açısından belirleyici olmaktadır. Bu bağlamda, işletme-lerin tüm iletişim çalışmalarını işveren markası amacı doğrultusunda bütünsel ve tutarlı bir

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

27

şekilde gerçekleştirmesi oldukça önemlidir. Diğer bir deyişle, söz konusu çalışmaların birbirinden kopuk değil benzer amaçlar doğrul-tusunda birbirini destekler şekilde gerçekleşti-rilmesi, işveren marka yönetimi sürecinde iletişim başarısını artıracaktır.

İşveren markası yönetimi sürecinde bir diğer önemli nokta, uzman kişilerin istihdam edilme-si gereğidir. Henüz çok yaygın olmasa da iş-letmelerde işveren markası birimlerinin oluştu-rulması da işveren markası çalışmalarının tek bir merkezden yönetilebilmesini sağlayabilir. İşletmelerin insan kaynakları ve iletişim bö-lümlerinin koordineli çalışmaları kilit bir nok-tadır. Ancak işletmelerin insan kaynakları ve iletişim bölümlerinin dışındaki diğer bölümleri arasında da sürekli bilgi akışı olması, amaçların paylaşımı ve olası sorunların çözümü, işletme-nin tümünde bütünsel bir anlayışı gerekli kıl-maktadır. Nitekim potansiyel çalışanlar, bir işletmede çalışmaya başladıktan sonra söz konusu işletmeyi beklentilerinden farklı olarak değerlendirebilmektedir. Bu nedenle işveren markası bağlamında kurumun mevcut ve po-tansiyel çalışanlarına verdikleri mesajlar ara-sında tutarlılık sağlanmalıdır.

Belirtilen yargılardan hareketle, iletişimin işveren markası sürecinde kilit bir rolü olduğu-nu söylemek mümkündür. Dolayısıyla işletme-lerin işveren markası yönetimi sürecinde ileti-şimi temel bir yapı taşı olarak görmeleri ve yapılan diğer çalışmalarla uyumlu olarak yü-rütmeleri, güçlü bir işveren markasına sahip olmak açısından belirleyici olmaktadır.

SONUÇ

İşveren markasına sahip olmak, işletmeleri farklılaştırmakta ve rakiplerinden ayırmaktadır. Güçlü işveren markası; nitelikli adayları çek-mekte, çalışanların elde tutulmasını ve bağlılık-larını sağlamakta, çalışanların moral ve moti-vasyonlarının yanında verimliliğini, dolayısıyla örgütsel verimliliği arttırmakta ve finansal faydalar yanında kurumsal itibara katkı sağla-maktadır. İşveren markasının sağladığı fayda-lar, işletmeleri güçlü bir işveren markası oluş-turma konusunda teşvik etmektedir.

İşveren markaları, insan kaynakları uygulama-ları yanında işletmelerin diğer fonksiyonlarının çalışmalarından da etkilenmektedir. Nitekim

markalar, algılara dayanmaktadır ve algılar, işletmelerin davranışlarının ve mesajlarının tümüne dayanarak şekillenmektedir. Bundan dolayı, işletmelerin işveren markası elde etme ve koruma sürecinde bütünsel bir bakış açısıyla hareket etmesi ve bu süreçte farklı bölümlerin sorumluluklarını da belirlemesi gerekmektedir.

İşletmelerin iletişim bölümleri, işveren markası yönetimi sürecinde en önemli sorumluluklar-dan birini üstlenmektedir. Şöyle ki mevcut ve potansiyel çalışanlar yanında işletmenin diğer tüm paydaşları ile ilişkilerinde çift yönlü ve tutarlı iletişime yön vererek işveren markasına ilişkin algıların şekillenmesine katkı sağlamak-tadır. Örneğin, potansiyel çalışanlar, işletmenin nasıl bir işveren olduğuna dair bilgi arayışı içindedir. Söz konusu adaylar, yalnızca insan kaynakları uygulamalarından değil aynı za-manda kriz iletişimi, pazarlama iletişimi ya da yatırımcı ilişkileri gibi farklı amaçlarla gerçek-leştirilen çalışmalardan da işletmeye dair bilgi edinmektedir. Bu noktada, söz konusu iletişim çalışmalarından yayılan mesajların bütünlüğü, işveren markasına katkı sağlarken; çelişkiler adayların zihinlerinde soru işaretlerine neden olmaktadır.

İşveren markası yönetiminin tüm aşamaları, paydaşlarla sürekli iletişimi gerektirmektedir. Nitekim işletmeler, güçlü ve zayıf yönlerini, yaptıkları hataları veya başarılarını ancak etkin iletişim çabaları ile öğrenebilmektedir. Örne-ğin, çalışanlara yönelik iletişimde yapılan hata-lar, ancak söz konusu çalışanların görüşleri alınarak öğrenilebilir. Aksi halde çalışanların motivasyonu ve verimliliği düşecek ve bu du-rum işletmeden ayrılmasına neden olabilecek-tir. Hatta işten ayrılan çalışanlar, işletmeyi bir işveren olarak hiç bilinmeyen yönleriyle potan-siyel çalışanlara ve diğer paydaşlara anlatacak-tır. Bu noktada, unutulmaması gereken, bir işletmeyi işveren olarak en iyi bilen kişilerin mevcut çalışanları olduğudur. Nitekim işe alım sürecinde adayların işletmeyi değerlendirirken orada çalışanların görüşlerine başvurduğu bir-çok çalışmada dile getirilmiştir. Her ne kadar ürün markaları ya da diğer iletişim çalışmaları, işveren markasını etkilese de mevcut ve potan-siyel çalışanlar için çalışma koşulları, iş-yaşam dengesi, örgütsel değerlerle uyum, liderin dav-ranışları gibi faktörlerin işveren markası bağ-lamında daha belirleyici olduğu göz önünde

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

28

bulundurulmalıdır. Bu noktada iletişim, önce-liklerin ve beklentilerin belirlenmesi ve buna uygun hareket edilmesini sağlamaktadır.

Kısaca, işletmelerin işveren marka yönetimi sürecinde iletişim bölümleri, iç ve dış paydaş-lara ulaşma noktasında, mesajların hazırlanma-sı ve iletilmesinde, problemlerin anlaşılması ve çözümünde, eksik noktaların bilinmesinde ve doğru yapılanların pekiştirilmesinde kilit bir rol üstlenerek, işveren markasına katkı sağlamak-tadır.

KAYNAKLAR

Aaker D A (2004) Brand Portfolio Strategy. Creating Relevance, Differentiation, Energy, Leverage and Clarity, Free Press, New York.

Ackerman L (1998) Secrets of the Corporate Brand, Across the Board, 35 (1), 33–36.

Adamson A P (2006) Brand Simple How the Best Brands Keep it Simple and Succeed, Palgrave Macmillan, New York.

Aggarwal S (2008) Brand Management: A Theoretical and Practical Approach, Global India Publications, New Delhi.

Ambler T and Barrow S (1996) The Employer Brand Journal of Brand Management, 4(3), 185–206.

Ambler T and Styles C (1996) Brand Development versus New Product Development: Towards A Process Model of Extension Decisions, Marketing Intelligence & Planning, 14 (7), 10-19.

Assael H (1987) Consumer Behavior and Mar-keting, PWS-Kent, Boston.

Bach S (2005) Managing Human Resources: Personnel Management in Transition, Blackwell Publishing, Malden.

Backhaus K and Tikoo S (2004) Conceptualizing and Researching Employer Branding, Career Development International, 9 (5), 501-517.

Balmer J M T (2001) Corporate Identity, Corporate Branding and Corporate Marketing Seeing Through The Fog, European Journal of Marketing, 35 (3/4), 248-291.

Balmer J M T and Greyser S A (2006) Corporate Marketing Integrating Corporate Identity, Corporate Branding, Corporate Communications, Corporate Image and Corporate Reputation, European Journal of Marketing, 40 (7/8), 730–741.

Barber A E (1998) Recruiting Employees: Individual and Organizational Perspectives, Thousand Oaks, California: Sage Publications.

Barber A E and Roehling M V (1993) Job Posting and the Decision to Interview: A Verbal Protocol Analysis, Journal of Applied Psychology, 78, 845-856.

Barrow S and Mosley R (2005) The Employer Brand: Bringing The Best of Brand Management to People At Work, Wiley, New Jersey.

Baş T (2011) İşveren Markası Yüksek Nitelikli Çalışanları Çekmenin ve Elde Tutmanın Anah-tarı, Optimist Yayınları, İstanbul.

Belasen A T (2008) The Theory and Practice of Corporate Communication A Competing Values Perspective, Sage Publications, California.

Bergstrom K ve Anderson M (2001) Delivering on Promises to the Marketplace: Using Employment Branding to Build Employee Satisfaction, Journal of Integrated Communications, http://jimc.medill.northweste n.edu/JIMCWebsite/2001/peoples.pdf, Erişim Tarihi: 12.07.2011.

Bıçakçı İ (2000) İletişim ve Halkla İlişkiler MediaCat Yayınları, Ankara.

Borça G (2007) Bu Topraklardan Dünya Mar-kası Çıkar Mı? MediaCat Yayınları, İstanbul.

Bruce D and Harvey D (2010) Marka Bilmece-si, Aslı Özer (çev), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Chunping Y and Xi L (2011) The Study on Employer Brand Strategy in Private Enterprises from the Perspective of Human Resource Management, Energy Procedia, 5, 2087–2091.

CIPD Guide (2007) Employer Branding A No-nonsense Approach, http://www.cipd.co.uk/ NR/rdonlyres/D0AC3CB0-BC5F-44F5886DC 00276F2208/0/emp brand guid.pdf, Erişim Tarihi: 12.04.2011.

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

29

Corporate Research Forum Toplantı Notları (2005)The Employer Brand and Employee Engagement, Event Leader: Andrew Lambert, http://crforum.co.uk/,Erişim Tarihi: 17.10.2010

Davies G (2008) Employer Branding and its Influence on Managers, European Journal of Marketing, 42(5/6), 667-68.

de Chernatony L ve Segal-Horn S (2001) Building on Services Characteristics to Develop Successful Services Brands, Journal of Marketing Management, 17 (7-8), 645-669.

Economist Intelligence Unit & Heidrick & Struggles. (2007) Mapping Global Talent, http://www.heidrick.com/PublicationsReports/.../MappingTalentGlobal.pdf, Erişim Tarihi: 20.08.2011.

Edwards M R (2010) An Integrative Review of Employer Branding and OB Theory, Personnel Review, 39 (1), 5-23.

Elden M (2009) Reklam ve Reklamcılık, Say Yayınları, İstanbul.

Elitok B (2003) Hadi Markalaşalım, Sistem Yayıncılık, İstanbul.

Ewing M T, Pitt L F, de Bussy N M and Berthon P (2002) Employment Branding in the Knowledge Economy, International Journal of Advertising, 21(1), 3–22.

Fernon D (2008) Maximising the Power of the Employer Brand, Admap, 49-53.

Gamble P R, Tapp A, Marsella A ve Stone M (2007) Revolutionizing the Company by Living the Brand, Marketing Revolution: The Radical New Approach to Transforming The Business, The Bottom Line, Kogan Page, London.

Geylan R, Bilgin L, Taşçı D, Benligiray S ve Tonus Z (2004) İnsan Kaynakları Yönetimi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 820, Eskişehir.

Gomes D R ve Neves J (2010) Employer Branding Constrains Applicants’ Job Seeking Behaviour?, Revista de Psicología del Trabajo y de las Organizaciones, 26(3), 223-234.

Greening D W ve Turban D B (2000) Corporate Social Performance As a Competitive Advantage in Attracting a Quality

Workforce, Business & Society, 39 (3), 254-280.

Harold C M ve Ployhart R E (2008) What Do Applicants Want? Examining Changes in Attribute Judgments Over Time, Journal of Occupational and Organizational Psychology, 81 (2), 191–218.

Harris F ve de Chernatony L (2001) Corporate Branding and Corporate Brand Performance, European Journal of Marketing, 35 (3/4), 441-456.

Hatch M J ve Schultz M (2008) Taking Brand Initiative How Companies Can Align Strategy, Culture and Identity trough Corporate Branding, Jossey-Bass, San Francisco.

Heding T, Knudtzen C F ve Bjerre M (2009) Brand Management: Theory and Practice, Routledge, New York.

Jenner S ve Taylor S (2007) Employer Branding The Latest Fad or the Future for HR? CIPD Report, www.cipd.co.uk/NR/rdonlyres/ 56C8377F-256B.../empbrandlatfad.pdf, Erişim Tarihi: 12.03.2010.

Jones R ve Kim Y K (2011) Single-Brand Retailers: Building Brand Loyalty in the Off-Line Environment, Journal of Retailing and Consumer Services, 18, 333–340.

JWT Inside (2006) How to Measure The Impact of Employer Branding, http://www. jwtinside.com/docs/measure_impact_of_employer_branding.pdf, Erişim Tarihi: 10.06.2010.

Karpat A I (2008) Marka Yönetimi Güçlü ve Başarılı Markalar İçin Temel İlkeler, İletişim Yayınları, İstanbul.

Keller K L (1993) Conceptualizing, Measuring, and Managing Customer-Based Brand Equity, Journal of Marketing, 57, 1–22.

Keller K L (2008) Strategic Brand Management: Building, Measuring, and Managing Brand Equity, Prentice Hall, New Jersey.

Kickul J (2001) Promises Made, Promises Broken: An Exploration of Small Business Attraction and Retention Practices, Journal of Small Business Management, 39, 320-335.

Knapp D E (2000) Marka Aklı, Azra Tuna Akartuna (çev), MediaCat Yayınları, Ankara.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

30

Knox S ve Bickerton D (2003) The Six Conventions of Corporate Branding, European Journal of Marketing, 37(7/8), 998–1016.

Kotler P ve Pfoertsch W (2006) B2B Brand Management, Springer, Berlin.

Laidler-Kylander N, Quelch J A ve Simonin B L (2007) Building and Valuing Global Brands in the Nonprofit Sector, Nonprofıt Management & Leadership, 17(3), 253-276.

Lievens F ve Chapman D (2009) Recruitment and Selection, A Wilkinson, T Redman, S Snell (eds), The SAGE Handbook of human Resource Management, Sage Publications, London, pp. 135–154.

Lloyd S (2002) Branding from the Inside Out, Business Review Weekly, 24(10), 64–66.

McLean, Koehler, Sparks & Hammond Da-nışmanlık Şirketi (2007) The Three Cs of Employer Branding: Culture, Commitment and Communication, http://www.mksh.com/content /documents/2-employer-branding.pdf, Erişim Tarihi: 22.03.2010.

Michel G and Rieunier S (2011) Nonprofit Brand Image and Typicality Influences on Charitable Giving, Journal of Business Research, http://dx.doi.org/10.1016/j.bbr.2011 .03.031.

Minchinglon B and Thome K (2007) Measuring The Effectiveness of Your Employer Brand, Human Resources, October/November, 14-16.

Moroko L and Uncles M D (2008) Characteristics of Successful Employer Brands, Journal of Brand Management, 16, 160–175

Nedir bu İŞVEREN MARKASI? (2011), Businews, http://www.businews.eu/2011/04/ nedir-bu-isveren-markasi/, Erişim Tarihi: 18. 06.2011.

Oktay M (1996) Halkla İlişkiler Mesleginin İletişim Yöntem ve Araçları, Der Yayınları, İstanbul.

Personified Danışmanlık Şirketi (2009) Employment Branding Defining and Delivering Your Employment Promise, http://img.icbdr.com/images/Personified/EmploymentBranding Whitepaper.pdf, Erişim Tarihi: 11.07.2011.

Ployhart R E (2006) Staffing in the 21st Century: New Challenges and Strategic Opportunities, Journal of Management, 32, 868–897.

Pringle H and Thompson M (2000) Marka Ruhu Sosyal Sorumluluk Kampanyalari İle Marka Yaratmak, Zeynep Yelçe, Canan Feyyat (çev), Scala Yayıncılık, İstanbul.

Raggio R D and Leone R P (2007) The Theoretical Separation of Brand Equity and Brand Value: Managerial Implications for Strategic Planning, Brand Management 14 (5), 380–395.

Rosethorn H (2009) Methodology A Concept in Action, H Rosethorn, Members of Bernard Hodes Group and Contributors, The Employer Brand: Keeping Faith With The Deal, Gower, Burlington, pp 17-33.

Rosethorn H ve Mensink J (2007) Employer Branding – More Than Just A Fashion Statement?, CIPD Report, 4-6, www.cipd.co. uk/NR/rdonlyres/56C8377F-256B.../empbrand latfad.pdf , Erişim Tarihi: 12.03.2010.

Shi A, Liang G ve Jian W (2006) Corporate Brand Cube: Building Strong Corporate Brands, Management Science and Engineering, ICMSE 2006 International Conference, 743 – 748.

Sullivan J (2004) The 8 Elements of a Successful Employment Brand, http://www.ere .net/2004/02/23/the-8-elements-of-a-successful -employment-brand/,Erişim Tarihi: 13.11.2009.

Target Training International, Ltd. (2010), Employer Branding: Winning the Post Recession Competition for Talent, TTI White Paper.

Türk Patent Enstitüsü (2011) http://www.tpe. gov.tr/portal /default2.jsp?sayfa=220, Erişim Tarihi: 12.05.2011.

Urde M (2003) Core Value-based Corporate Brand Building, European Journal of Marke-ting, 37(7/8),1017-1040.

Uztuğ F (2008) Markan Kadar Konuş Marka İletişimi Stratejileri, MediaCat Yayınları, İs-tanbul.

Vallaster C ve de Chernatony L (2006) Internal Brand Building and Structuration: The Role of

İşveren Markası Yönetimi Sürecinde İletişimin Önemi (14-31)

31

Leadership, European Journal of Marketing, 40 (7/8), 761-784.

Versant Pazarlama İletişimi Şirketi (2002) Employer Brand Evolution: A Guide To Building, www.versantsolutions.com, Erişim Tarihi: 17.07.2011.

Wilkinson A (2009) Employer Branding – Taking It Online, http://www.changeboard. com/content/1488/Delivering-employer-brand ing-online/, Erişim Tarihi: 12.06.2011.

Xiaofeng Z (2009) On Employer Brand Construction of Chinese Enterprises, 2009 ISECS International Colloquium on Computing, Communication, Control, and Management, 8-9 August. 2009, Sanya, 152-155.

Yoo B ve Donthu N (2001) Developing And Validating A Multidimensional Customer-Based Equity Scale, Journal of Business Research, 52 (1), 1–14.

RADYO VE TELEVİZYONLARDAKİ SAĞLIK KONULU YAYINLARA YÖNELİK RTÜK’E YÖNELTİLEN BİLDİRİMLER ÜZERİNE BİR İÇERİK ANALİZİ ÇALIŞMASI*

Erkan Yüksel**- Pelin Öğüt*** - Asuman Kaya****

ÖZET Türkiye’de sağlık konulu yayınlardaki artışla birlikte yayın içeriklerine yönelik eleştiriler de her geçen gün artmaktadır. Bu çalışmada, ülkenin radyo ve televizyon yayıncılığı alanında düzenleyici ve denetleyici kurumu olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’na sağlık konulu yayın içerikleri nedeniyle yapılan bildirimlerin (görüş, beğeni, eleştiri ve isteklerin) neler olduğu sorusuna yanıt aranmaktadır. Çalışmada, RTÜK İletişim Merkezi’nin 444 1 178 numaralı telefonuna 2009 yılı içinde yapılan 784 sağlık konulu bildirim içerik analizine dayalı olarak 7 ana kategori (bildirim sağlık konusuyla ilgili mi, ifadenin niteliği, araç, yayın türü, program türü, bildirimin konusu ve ifade) ile 96 alt kategori çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bulgular, bildirimlerin tamamına yakınını şikayet/eleştirilerin (n=729) oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Bu bildirimlerin büyük çoğunluğu ulusal yayınlara yöneliktir (n=512). En fazla şikayet/eleştiri ise reklam kuşakları (n=114), haberler (n=91) ve diziler (n=84) üzerinedir. En çok “sigara yasağı ve uygulamaları” (n=232) şikayet/eleştiri konusu edilmiştir. İsteklere ilişkin olarak ise “sigara yasağı ve uygulamalarına ilişkin görüntülerin yasaklanması” (n=35) ve “domuz gribi salgını konusunda toplumu paniğe sevk eden abartılı yayınlar yapılmaması” (n=16) gelmektedir. En çok, programlara ilişkin rahatsızlıklar ifade edilmekte; özellikle hastaların, yakınlarının veya sağlık çalışanlarının rencide edildiği dile getirilmektedir. Hasta ve hasta yakınları ile ilgili konularda insanların umutsuzluğa düşürüldüğü ya da olumsuz etkilendiğine yönelik eleştiriler de dikkati çekmektedir. Çalışma bulgularının sağlık konulu yayınların düzenlenmesi ve kamuoyunun hassasiyetlerinin tanımlanması açılarından medya profesyonellerine yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

Anahtar sözcükler: Radyo ve televizyon yayıncılığı, sağlık yayıncılığı, RTÜK, kamuoyu

A CONTENT ANALYSIS STUDY ON THE NOTICIFICATIONS TO RTUK AGAINIST TO THE HEALTH RELATED BROADCASTING ON RADIO AND TELEVISIONS

ABSTRACT With the increase in health-related publications and broadcasting in Turkey, the criticism of the health content of the media is increasing too. This study aims to answer the question what are the statements (opinions, appreciations, criticisms, and requests) about the health content of the media given to the Radio and Television Supreme Council (RTÜK, which is the country’s regulatory and supervisory official organization on radio and television broadcasting. Conducting content analysis on 7 main categories (qualification of the notification, expression, media, broadcasting type, program type issue, and declaration) and 96 sub categories, study evaluates

* Bu çalışma TÜBİTAK tarafından kabul edilen 109K534 nolu proje ve Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu’nca kabul edilen 1000 E 38 nolu proje kapsamında des-teklenmiştir. Çalışmanın ilk hali İngilizce olarak 22-25 Mayıs 2011 günleri arasında San Diego State University’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen 9th International Symposium Communication in the Millennium’da sunulmuş ve CD’sinde yayımlanmıştır. Burada Türkçe olarak sunulan metin, araştırmanın gözden geçirilmiş, genişletilmiş ve yeniden düzenlenmiş halidir. ** Prof. Dr. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi *** Araş. Gör. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü **** Öğr. Gör. Anadolu Üniversitesi Porsuk MYO

Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik… (32-43)

33

health issue related 784 statements made in the year of 2009 to RTÜK’s 444 1 178 call center telephone number. Findings show that almost all of the statements are on complains/criticisms (n=729). Most of them are about the national broadcasting issues (n=512). Most of complains/criticisms are on advertisements (n=114), news (n=91), and TV series (84). “Smoking ban” is the most stated issue (n=232). The most stated requests are “prohibition of images of smoking or cigarette (n=35)”, and “Not broadcasting exaggerated content that can make people panic on swine flu issue (n=16). Mostly programs are expressed, especially; people say that sick people and their relatives or health workers are injured by these programs. Also statements show that sick people and their relatives are despaired, and bad affected. The study is important due to the show public’s sensibility on health content of the media, and the study can show a light to the broadcasters of these broadcasts.

Keywords: Radio and television broadcasting, health broadcasting, RTÜK, public opinion

GİRİŞ

Bireyin yaşamını devam ettirebilmesi için en temel hak olarak tanımlanan yaşam hakkının bileşenlerinden birisi de sağlık hakkıdır. 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde “Herkesin, ken-disinin ve ailesinin sağlık ve refahı için bes-lenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı var-dır” denilmektedir. Benzer düzenlemelere 1965’de yürürlüğe giren Avrupa Sosyal Şar-tı’nın 11. maddesinde ve Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nde de yer verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti 1961 ve 1982 Anayasala-rı’nda da “yaşam hakkı” ile birlikte “beden ve ruh sağlığının korunması” hakkı tanınmış ve bu hakkın korunması devletin sorumluluğuna verilmiştir.

Anayasa ile her ne kadar devletin sorumlulu-ğuna verilmiş olsa da sağlığın korunmasında önemli araçlardan birisi de kitle iletişim araçla-rı ve burada yayınlanan programlardır. Geçmiş-te Türkiye, İtalya, Hindistan ve Afrika’nın birçok ülkesinde kimi zaman UNESCO tara-fından da desteklenen pek çok sağlık, çevre sağlığı, beslenme ve okuma-yazma gibi farklı konularda radyo ve televizyonlar aracılığıyla verilen eğitimlerden başarılı sonuçlar alınmış-tır. Bu doğrultuda, Türkiye’de de sağlıklı bir hayatın sürdürülmesi, yaşam kalitesinin artı-rılması ve hastalıklardan korunmak için uygu-lanan koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik ihtiyacı gidermek adına medyadan yararlanıl-ması önerisi geliştirilmiştir. Çünkü halka sağlı-ğını koruma bilincinin aşılanmasında da medya en etkili eğitim silahlarından biri olarak tanım-lanmaktadır (Hoşgeçin ve Tozkoparan 1995).

Medyada yer verilen sağlık konulu içeriğe insanların büyük önem verdiğine ve güven duyduğuna ilişkin araştırma bulguları da mevcuttur. Örneğin 1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nden 2 bin 256 denekli bir araştırmada elde edilen bulgular, katılımcıların yüzde 50’sinin “orta” ve yüzde 25’inin de “önemli” derecede medyada yer alan tıbbi yayınlara güvendiğini, aynı zamanda televizyondan bilgi edinme oranının yüzde 40 düzeyinde olduğunu ortaya koymuştur. Katılımcılar sağlık konulu bilgileri “hekimlerden çok televizyonlardan” edindiklerini belirtirken, hekimlerden alınan bilginin oranı yüzde 36’da kalmıştır. Medyadan edinilen bilgiler çerçevesinde “önlem alma” konusunda ise deneklerin yüzde 58’i “davranış değiştirdiklerini” ve yüzde 42’si ise daha çok bilgi alabilmek için doktora başvurduklarını ifade etmişlerdir (Aktaran: Demir 2008).

Öte yandan Türkiye’de medyadaki sağlık ko-nulu içeriğe yönelik eleştirilerin son zamanlar-da arttığı da dikkati çekmektedir. Bir yandan medya içeriklerinde sağlık konusuna ayrılan yer artarken, diğer yandan da bu içeriklerle ilgili sorunlar ve bunun karşısında da eleştiriler artmaktadır. Türkiye’deki sağlık konulu yayın-ların kaynak kişilerine yönelik 2010 yılında gerçekleştirilen görüşmeye dayalı çalışmada, görüşülen kişilerden sağlık konulu yayınlarla ilgili değerlendirmeleri istenmiştir. Sağlık profesyonellerinin (doktor, diş hekimi, hemşi-re, psikolog vb.) yarıya yakını (%42,67) sağlık konulu yayınları “olumsuz bulduğunu”, belir-tirken, sağlık yayınlarını olumlu bulan kişi sayısı yalnızca yüzde 6,67’dir. Sağlık konulu yayınların arka planında yer alan ve bu yayın-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

34

lardan sorumlu olan medya profesyonellerinin aynı soruya verdikleri yanıtlar da sağlık pro-fesyonellerinin yanıtlarıyla paralellik göster-mektedir. Görüşülen medya profesyonellerin-den (muhabir, editör, sunucu, yapımcı vb.) sağlık yayınlarını olumsuz bulanların oranı yüzde 34,78 iken olumlu bulanların oranı yüz-de 19,57’dir (1).

Peki, insanlar sağlık konulu yayınlar karşısında ne düşünmekte ve bu yayınlar karşısında nasıl bir tepki vermektedir? Hazırlanan çalışmada, Türkiye’de radyo ve televizyon kanallarının düzenlenmesi, gözetimi ve denetiminden so-rumlu kamu kurumu olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’na kamuoyundan gelen sağlık konulu yayın içeriklerine yönelik şika-yetler konu alınmış ve bu şikayetler içerik analizi uygulamasına dayalı olarak incelenmiş-tir.

Türkiye’de RTÜK, özel radyo ve televizyonculuğun 1990’lı yıllarda yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan ihtiyaç çerçevesinde, 1994 yılında çıkarılan 3984 sayılı kanunla kurulmuş bir resmi kurum niteliği taşımaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen 9 üyeden oluşan kurulun, yayın kuruluşlarını düzenleme ve kural koyma görevi vardır. Bu çerçevede kurulun denetim ve yaptırım yetkisi de bulunmaktadır. RTÜK ayrıca kamuoyunda doğan tepki, beğeni ve hassasiyetleri izleyerek kamuoyu araştırmaları yapmak ve yaptırmak ve yayıncılıkla ilgili uluslararası kuruluşlar nezdinde devleti temsil etmek gibi görevlerle de yükümlüdür (Kejanlıoğlu ve ark. 2001: 110-111).

Sorumlulukları arasında izleyici görüş, beğeni ve isteklerini saptamak olan RTÜK, bu amaç doğrultusunda, 2 Kasım 2006 tarihinde “RTÜK İletişim Merkezi”ni kurmuştur. “Sorumluluğu bizimle paylaşın” sloganıyla yola çıkan kurul 444 1 178 numaralı telefon hattına ulaşan görüş ve istekleri ilgili yayın kuruluşunun izleyici temsilcilerine ulaştırmaya başlamıştır.

Bu çalışmada söz konusu telefon hattına 2009 yılı içerisinde 1 Ocak-31 Aralık tarihleri arasında, izleyiciler tarafından yapılan sağlık konulu bildirimlerin betimlenmesi araştırma problemi olarak ele alınmıştır. Eş deyişle çalışmada, RTÜK’e kamuoyu tarafından telefonla yöneltilen bildirimlerin (görüş, beğeni, eleştiri ve isteklerin) neler olduğu

sorusuna ve bu amaç doğrultusunda şu alt sorulara yanıt aranmıştır:

1. RTÜK iletişim Merkezi’ne bir yıl içinde yapılan sağlık konulu bildirimlerin sayısı nedir?

2. Bildirimler hangi kitle iletişim aracı, yayın ve program türlerine yöneliktir?

3. Bildirimlerin niteliği, konusu ve içerdiği ifadeler nelerdir?

4. Bildirimlerin niteliği, konusu ve içerdiği ifadeler kitle iletişim aracı, yayın ve program türüne yönelik nasıl bir dağılım göstermektedir?

Çalışma, kamuoyunun hassasiyet gösterdiği sağlık konulu radyo ve televizyon içeriklerinin neler olduğunun belirlenmesi, kamuoyunun bu içeriklere yönelik görüş, beğeni, eleştiri ve isteklerinin tanımlanması ve bu doğrultuda, bundan sonra hazırlanacak bu tür programların daha iyi hale getirilmesi noktasında dikkat edilecek unsurların belirlenmesi anlamında uyarıcı ve geleceğe ışık tutucu nitelikte değerlendirilmekte ve bu açılardan önemli bulunmaktadır.

1.YÖNTEM VE SINIRLILIKLAR

Çalışmanın amaç sorularına içerik analizi uygulamasına dayalı olarak yanıt aranmıştır. Bu bağlamda öncelikle RTÜK İletişim Merkezi’ne 2009 takvim yılı (01 Ocak - 31 Aralık 2009) içerisinde ulaşan ve elektronik ortamda arşivlenen bildirimler arasından anahtar sözcük arama yöntemiyle, içerisinde “doktor”, “hasta”, “ilaç”, “sağlık”, “tabip”, “hekim” ve “tıp” sözcüklerini bulunduran tüm bildirimler ayrı ayrı taranmıştır. Daha sonra anahtar sözcüğü içeren her bir bildirim teker teker incelenerek hangilerinin doğrudan ya da dolaylı olarak sağlık konusuyla ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda doğrudan ve dolaylı olarak sağlık konusuyla ilgili bulunan 784 bildirim incelemeye konu alınmıştır.

Çalışmanın amaç soruları çerçevesinde içerik analizi uygulamasında 7 genel kategori ve 96 alt kategori çerçevesinde kodlamada bulunulmuştur. Söz konusu 7 genel kategori şu şekilde tanımlanabilir: Bildirimin sağlıkla hangi düzeyde ilgili olduğı (evet, hayır, dolaylı), bildirimin niteliği (şikayet/eleştiri,

Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik… (32-43)

35

öneri/istek, şikayet ve öneri), bildirime konu olan yayın aracı (televizyon, radyo), yayın türü (ulusal, bölgesel, yerel, uydu, kablo TV), program türü, bildirimin konusu ve bildirimin içerdiği ifadeler. Program türü kategorisinde temel olarak RTÜK’ün tanımlamasına uyulmuştur. Bunların dışında kalan program türleri ise bildirimlerde daha ziyade programların adları ile tanımlanmış olup ilgili programların tanıtım sayfalarında yer alan kategori başlıkları temel alınarak (haber/tartışma programları, sağlık programları ve kadın programları) tanımlanmıştır.Ayrıca RTÜK tarafından kullanılan “genel, klip ve kuşak programları” tanımlarına dair bir açıklamaya ulaşılamadığından bu üç program türü “diğer” kategorisi altında birleştirilmiştir. Bu bağlamda çalışmada medya içerik türleri; dizi, haber, kadın programı, çizgi film/çocuklara yönelik programlar, reklam kuşağı, yerli film, yabancı film, yarışma, talk show, eğlence/magazin, sağlık programları, haber/tartışma programları ve “diğer” kategorilerinde kodlanmıştır. İçerik analizinde çalışmanın ağırlık noktasını oluşturan ifadeler ise 48 maddede tanımlanmıştır. Ayrıca uygulamada; örneğin bir bildirimde sadece tek bir program veya nitelik konu alınmadığı durumlarda, üçe kadar konu ve ifade kodlaması yapılabilmiştir. Üç sayısı ise bir sınırlılık olarak belirlenmiştir.

Tüm kodlamalar araştırma başkanının danışmanlığında, doktora öğrencisi olan iki ayrı kodlayıcı tarafından birbirinden bağımsız şekilde gerçekleştirilmiş ve kodlayıcılar arası uyum (McCombs ve Poindexter 2000: 203) % 94 olarak belirlenmiştir.

2.BULGULAR VE YORUMLANMASI

Çalışmanın amaç soruları çerçevesinde elde edilen bulgular ayrı başlıklar halinde açıklana-bilir.

2.1. Sağlık Konulu Bildirim Sayısı, Niteliği, Kitle İletişim Aracı ve Yayın Türü

RTÜK İletişim Merkezi’ne 2009 takvim yılı (01 Ocak - 31 Aralık 2009) içerisinde ulaşan ve elektronik ortamda arşivlenen toplam 27.396 bildirim arasından anahtar sözcük arama yöntemiyle; “doktor”, “hasta”, “ilaç”, “sağlık”, “tabip”, “hekim” ve “tıp” sözcüklerini içeren 981 bildirim olduğu tespit edilmiştir. Sağlık konusu ile ilgili doğrudan ilişkili (n=718)

bildirimlerin yanısıra, “Dizi içerisindeki kötü karakterlerin yaptıklarını örnek alıyorlar, Sağlıklarına zararlı olacacağını düşünüyorum. Ders çalışmayıp diziyi izlemek istiyorlar. Programın yayından kaldırılmasını istiyorum.” gibi dolaylı olarak sağlık konusu ile ilişkili (n=66) olduğu belirlenen toplam 784 bildirim, çalışmanın diğer amaç sorularını yanıtlamak üzere içerik analizi uygulamasına konu edilmiştir.

İncelenen 784 bildirimin neredeyse tamamına yakını şikayet/eleştirilerden (n=729) oluşmaktadır. Bunu öneri/istek (n=26), hem şikayet hem de öneri (n=25) ifadeleri izlemektedir. Bildirimlerin büyük çoğunluğunu (n=772) televizyon kanallarında yer alan yayınlar ve az bir kısmını da (n=12) radyo yayınları oluşturmaktadır. Bunların çoğunluğu (n=564) ulusal yayınlardır. Ardından uydu yayınları (n=66) ve yerel yayınlar (n=47) gelmektedir. Ayrıca program türlerine göre bildirimler incelendiğinde ilk üç sırada reklam kuşakları (n=115), haberler (n=98) ve diziler (n=91) dikkati çekmektedir.

2.2. Kitle İletişim Aracı, Yayın ve Program Türüne Bağlı Olarak Bildirimlerin Sayısı ve Nitelikleri

İncelenen bildirimlerin neredeyse tamamına yakını televizyonlarda yer alan programlarla ilgilidir (n= 772, %98,5). Yalnızca 12’si ise radyo yayınları üzerinedir (Tablo 1).

Tablo 1. Kitle İletişim Aracı Türü ve Bildirimlerin Niteliği

Şikâ

yet

/Ele

ştir

i

Öne

ri /

İste

k

Şikâ

yet/

Öne

ri

Diğ

er

TO

PLA

M

%

Televizyon 717 26 25 4 772 98,5

Radyo 12 0 0 0 12 1,5

TOPLAM 729 26 25 4 784

% 93 3,3 3,2 0,5 100

Televizyon yayınlarıyla ilgili bildirimlerin çoğunluğunu şikayet/eleştiriler oluşturmaktadır (n=717,%91,5). Radyo kanallarına yönelik bildirimlerin tamamı da şikayet/eleştirilerden oluşmaktadır.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

36

Tablo 2. Yayın Türü ve Bildirimlerin Niteliği

Şikâ

yet/

Eleş

tiri

Öne

ri/ İ

stek

Şikâ

yet/

Öne

ri

Diğ

er

TOPL

AM

%

Ulusal 512 24 24 4 56 72

Uydu 65 1 0 0 66 8,4

Yerel 46 0 1 0 47 6

Kablo TV 26 0 0 0 26 3,3

Bölgesel 7 0 0 0 7 0,9

Diğer 73 1 0 0 74 9,4

TOPLAM 729 26 25 4 78

% 93 3,3 3,2 0,5 100

Bildirimlerin büyük çoğunluğu ulusal yayınlarla ilgili şikayet/eleştiriler (n=512) üzerinedir (Tablo 2). Ardından uydu yayınları (n=65) ve yerel yayınlar (n=46) şikayet/eleştiri konusu edilmiştir.

Bildirimlerin niteliğine içerik türleri üzerinden bakıldığında, en fazla şikayet/eleştirinin reklam kuşaklarına (n=114), haberlere (n=91) ve dizilere (n=84) yönelik olduğu belirlenmiştir (Tablo 3). Bildirimlerin çoğunluğunu oluşturan televizyon kanallarına yönelik olarak da en çok reklam kuşakları (n=115), haberler (n=98) ve diziler (n=91) konu edilmiştir. Sağlık programları (n=55) ise yabancı filmlerden (n=56) sonra gelmektedir. Radyolara yönelik bildirimlerde en çok reklam kuşaklarına (n=4) yönelik aramalar mevcuttur. Magazin/eğlence kategorisinde ise radyolara ilişkin olarak yalnızca 3 bildirim bulunmaktadır.

Tablo 3. Program Türü ve Bildirimlerin Niteliği

Şikâ

yet/E

leşt

iri

Öne

ri /İ

stek

Şikâ

yet /

Öne

ri

Diğ

er

TOPL

AM

%

Reklam Kuşakları 114 0 1 0 115 14,7

Haberler 91 3 3 1 98 12,5

Diziler 84 1 6 0 91 11,6

Kadın Programları 59 0 2 0 61 7,8

Eğlence / Magazin Programları 58 1 0 0 59 7,5

Yabancı Filmler 55 1 0 0 56 7,1

Sağlık Programları 48 4 0 3 55 7

Çizgi Filmler/ Çocuklara Yönelik Programlar 23 0 1 0 24 3,1

Yerli Filmler 22 0 0 0 22 2,8

Haber / Tartışma Programları 12 0 0 0 12 1,5

Yarışma Programları 9 1 0 0 10 1,3

Diğer Programlar 154 15 12 0 181 23,1

TOPLAM 729 26 25 4 784

% 93 3,3 3,2 0,5 100

Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik… (32-43)

37

2.3. Bildirimlerin Niteliği, Konusu ve İçerdiği İfadeler

Bulgular, kamuoyundan gelen en çok şikayet/eleştirinin “sigara yasağı ve uygulamaları (n=232)” konusunda olduğunu ortaya koymaktadır (Tablo 4). Aynı konuya ilişkin 12 öneri/istek ve 9 şikayet/öneri

bulunmaktadır. İkinci sırada yer alan bildirim konusu “programlar”dır. Bu bağlamda 209 şikayet/eleştiri, 9 öneri/istek ve 8 şikayet/öneride bulunulmuştur. Ardından reklamlara, çocuklara/gençlere, tıp doktoru olmayan kişilere ve kozmetik vb. ürünlere yönelik bildirimler dikkati çekmektedir.

Tablo 4. Bildirimlerin Niteliği ve Konuları

Şikâyet/ Eleştiri

Öneri / İstek

Şikâyet / Öneri

Diğer TOPLAM %

Sigara Yasağı ve Uygulamalarını Konu Alan Bildirimler

232 12 9 1 254 19,2

Programları Konu Alan Genel Bildirimler 209 9 8 3 229 17,2

Reklamlar 93 0 1 0 94 7

Çocukları/ Gençleri Konu Alan Bildirimler 76 2 5 0 83 6,3

Tıp Doktoru Olmayan Kişileri Konu Alan Bildi-rimler

78 0 1 0 79 6

Kozmetik vb. Ürünleri Konu Alan Bildirimler 78 0 0 0 78 5,8

Domuz Gribi /Aşısını Konu Alan Bildirimler 72 3 2 0 77 5,8

Haberleri Konu Alan Genel Bildirimler 62 1 2 1 66 4,9

Hastalar/ Hasta Yakınları / Hastalıkları Konu Alan Bildirimler

62 2 1 0 65 4,9

Doktorları Konu Alan Bildirimler 60 0 2 0 62 4,7

Sigara/Uyuşturucu vb. Maddeleri Konu Alan Bildirimler

49 1 2 0 52 4

Bitkisel Tedavi /Alternatif Tıp Uygulamalarını Konu Alan Bildirimler

48 0 0 0 48 3,6

İlaçları Konu Alan Bildirimler 39 0 0 0 39 3

Televizyon Kanallarına Yönelik Genel Bildirimler 34 0 0 0 34 2,6

Sağlık Kurumlarını Konu Alan Bildirimler 30 0 1 0 31 2,4

Sağlık Çalışanlarını Konu Alan Bildirimler 19 0 1 0 20 1,5

Tıp Dışı Uygulamaları Konu Alan Bildirimler 10 0 1 0 11 0,8

Zirai / Tarımsal İlaçları Konu Alan Bildirimler 4 0 0 0 4 0,3

TOPLAM 1255 30 36 5 1326

% 94,6 2,3 2,7 0,4 100

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

38

Öneri, istek ve beklentilerle ilgili ifadeler açı-sından ise bildirimlerin en çok programlara, sigara yasağı uygulamasına, haberlere ve rek-lamlara yönelik olduğu belirlenmektedir (Tablo 5). “(Bu konuda) gereğinin yapılmasını istiyo-rum/ şikâyetçiyim” (n=154) şeklindeki bildiri-min en çok dile getirilen bildirim olduğu be-

lirtmek gereklidir. Ardından “(Bu konunun) incelenmesini istiyorum” (n=41) ifadesi dikkati çekmektedir. Bu kategoride ayrıca “Haberlere kısıtlama getirilmesini istiyorum” diyen 28, “(…) yasağı kaldırılsın” diyen 25, “(…) yayın-dan kaldırılmasını istiyorum” diyen 13 kişi bulunmaktadır.

Tablo 5. Öneri, İstek ve Beklentilerle İlgili İfadeler ve Konular “(

Bu K

onud

a) G

ereğ

inin

Yap

ılmas

ını İ

stiy

o-ru

m/ Ş

ikây

etçi

yim

“(Bu

Kon

unun

) İnc

elen

mes

ini İ

stiy

orum

“Hab

erle

re K

ısıtla

ma

Get

irilm

esin

i İst

iyor

um”

“(…

) Yas

ağı K

aldı

rılsı

n”

“(…

) Yay

ında

n K

aldı

rılm

asın

ı İst

iyor

um”

TOPL

AM

Programları Konu Alan Genel Bildirimler 47 19 0 0 5 71

Sigara Yasağı Ve Uygulamalarını Konu Alan Bildi-rimler

2 2 0 25 0 29

Haberleri Konu Alan Genel Bildirimler 18 2 8 0 0 28

Reklamları Konu Alan Genel Bildirimler 23 1 0 0 1 25

Kanalları Konu Alan Genel Bildirimler 15 2 2 0 0 19

Domuz Gribi /Aşısını Konu Alan Bildirimler 3 0 15 0 0 18

Sigara/ Uyuşturucu vb. Maddeleri Konu Alan Bildi-rimler

11 4 0 0 1 16

Kozmetik vb. Ürünleri Konu Alan Bildirimler 7 3 2 0 1 13

Doktorları Konu Alan Bildirimler 4 4 0 0 2 10

İlaçları Konu Alan Bildirimler 5 0 1 0 1 7

Tıp Doktoru Olmayan Kişileri Konu Alan Bildirim-ler

2 2 0 0 2 6

Çocukları/Gençleri Konu Alan Bildirimler 4 0 0 0 0 4

Diğer 13 2 0 0 0 15

TOPLAM 154 41 28 25 13 261

Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik… (32-43)

39

Bilgi ve içerikle ilgili ifadeler bağlamında ise en çok sigara yasağı uygulaması öne çıkmakta-dır (Tablo 6). Bu bağlamda en çok “Sigara yasağına uyulmuyor” şikayet/ eleştirisinde bulunulmuş ve bu konuda bir kişi öneri de getirmiştir (n=158). Ardından; “(çocukların/ halkın) ruh sağlığı ve gelişimi olumsuz etkile-niyor” (n=47), “(halka) doğru bilgi verilmiyor/

(programlar) yanlış bilgi içeriyor” (n=43), “(içeriğin olumsuz bir şekilde) özendiri-ci/dikkat çekici olduğunu düşünüyorum” (n=39), KKötü, yanlış örnek oluyor” (n=37), “(hastalık/rahatsızlık/sağlık üzerine) reçete/ tarif veriliyor/ tedavi öneriliyor” (n=33) ve “(halkın) sağlığını tehlikeye atıyorlar” (n=20) şeklinde ifadeler dikkati çekmektedir.

Tablo 6. Bilgi, İçerik İle İlgili İfadeler ve Konular

“Sig

ara

Yas

ağın

a U

yulm

uyor

“(Ç

ocuk

ları

n/ G

ençl

erin

) Ruh

Sağ

lığı v

e G

elişi

mi O

lum

suz

Etki

leni

yor”

“(H

alka

) Doğ

ru B

ilgi V

erilm

iyor

/ (Pr

og-

ram

lar)

Yan

lış B

ilgi İ

çeri

yor”

“(İç

eriğ

in O

lum

suz

Bir

Şeki

lde)

Öze

ndir

i-ci

/Dik

kat Ç

ekic

i Old

uğun

u D

üşün

üyor

um”

“Köt

ü, Y

anlış

Örn

ek O

luyo

r”

“(H

asta

lık/S

ağlık

Üze

rine

) Reç

ete

/ Ta

rif

Ver

iliyo

r/ T

edav

i Öne

riliy

or”

“(H

alkı

n) S

ağlığ

ını T

ehlik

eye

Atıy

orla

r”

TOPL

AM

Sigara Yasağı ve Uygulamalarını Konu Alan Bildirimler

154 0 1 19 1 0 0 175

Çocukları/Gençleri Konu Alan Bildirimler 0 40 0 1 23 0 0 64

Programları Konu Alan Genel Bildirimler 2 3 11 3 7 2 4 32

Sigara/ Uyuşturucu vb. Maddeleri Konu Alan Bildirimler

2 2 0 13 3 0 0 20

Tıp Doktoru Olmayan Kişileri Konu Alan Bildirimler

0 0 3 0 0 11 5 19

Doktorları Konu Alan Bildirimler 0 0 1 0 0 8 1 10

Reklamları Konu Alan Bildirimler 0 1 5 2 1 0 1 10

Bitkisel Tedavi /Alternatif Tıp Uygulamalarını Konu Alan Bildirimler

0 0 0 0 0 5 5 10

Kozmetik vb. Ürünleri Konu Alan Bildirimler 0 0 4 0 0 2 1 7

Hastalar/Hasta Yakınları /Hastalıkları Konu Alan Bildirimler

0 0 1 1 1 2 2 7

Domuz Gribi/Aşısını Konu Alan Bildirimler 0 1 5 0 0 0 0 6

Haberleri Konu Alan Genel Bildirimler 0 0 6 0 0 0 0 6

Diğer 0 0 6 0 1 3 1 11

TOPLAM 158 47 43 39 37 33 20 377

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

40

Yasal düzenleme, reklam ve ticari kaygı ile ilgili öneri, istek ve beklenti içeren ifadeler temel alınarak yapılan kodlamada “(gizli) rek-lam/tanıtım yapılıyor” (n=83), “(insanlar) yan-lış yönlendiriliyor/ kandırılıyor/ dolandırılıyor” (n=71), “Yasal olmayan/ Sağlık Bakanlığı’nca onayı olmayan (ürünler) konu ediliyor” (n=35) ve “Ticari menfaatler ön plana çıkarılıyor/ haksız kazanç sağlanıyor/ haksız rekabet yapı-lıyor” (n=9) şeklindeki ifadeler dile getirilmiş-tir (Tablo 7). Buna göre reklam ve tanıtımlara yönelik bildirimlerin çoğunlukla ürünlere yöne-lik olduğu, yine ürünlerle ilgili olarak halkın yanlış yönlendirildiği ya da kandırıldığı ve yasal olmayan bilgilendirmelerin yapıldığı

yönündeki ifadelerin öne çıktığı anlaşılmakta-dır. Halkın kandırıldığı/dolandırıldığına yöne-lik olarak en fazla bildirim tıp doktoru olmayan kişiler konusunda gelmiştir. Bu kişilere yönelik olarak ayrıca reklam/tanıtım yapıldığı da bildi-rimler arasında dikkati çekmektedir. Bitkisel tedavi ya da alternatif tıp konularında ise yanlış yönlendirme ya da kandırılma ifadesinin yanı sıra reklam ve tanıtım yapıldığına dair de ifade-ler bulunmaktadır. İlaçlar da yine reklam ya da tanıtımı yapıldığı belirtilen konular arasında ikinci sırada gelmektedir. Programların halkı yanlış yönlendirdiği de dikkati çeken bir başka bildirim konusudur.

Tablo 7. Yasal Düzenleme, Reklam ve Ticari Kaygı İle İlgili İfadeler ve Konular

“(G

izli)

Rek

lam

/ Tan

ıtım

Yap

ılıyo

r”

“(İn

sanl

ar) Y

anlış

Yön

lend

irili

yor/

K

andı

rlıy

or/ D

olan

dırı

lıyor

“Yas

al O

lmay

an/

Sağl

ık B

akan

lığı’n

ca

On

yı O

lmay

an (Ü

rünl

er) K

onu

Edili

yor”

“Tic

ari M

enfa

atle

r Ö

n Pl

ana

Çık

arılı

yor

/ H

aksız

Kaz

anç

Sağl

anıy

or /

Hak

sız

R

eka-

bet Y

apılı

yor”

TOPL

AM

Kozmetik vb. Ürünleri Konu Alan Bildirimler 14 10 10 2 36

Tıp Doktoru Olmayan Kişileri Konu Alan Bildirimler 10 17 1 4 32

Bitkisel Tedavi /Alternatif Tıp Uygulamalarını Konu Alan Bildirimler

10 11 2 0 23

İlaçları Konu Alan Bildirimler 11 3 8 0 22

Reklamları Konu Alan Bildirimler 8 7 7 0 22

Programları Konu Alan Genel Bildirimler 8 10 3 0 21

Sağlık Kurumlarını Konu Alan Bildirimler 9 2 0 2 13

Doktorları Konu Alan Bildirimler 6 3 1 0 10

Domuz Gribi /Aşısını Konu Alan Bildirimler 1 5 0 0 6

Diğer 6 3 3 1 13

TOPLAM 83 71 35 9 198

Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik… (32-43)

41

İsteklere ilişkin olarak ise ilk sırayı kimi görün-tülere ilişkin kısıtlama isteği almaktadır (Tablo 8). Detaylara bakıldığında ise sigara yasağı ve uygulamalarına ilişkin görüntülerin yasaklan-ması (n=35), domuz gribi salgını konusunda toplumu paniğe sevk eden abartılı yayınlar yapılmaması (n=16), aynı konuda ölenlerin isimlerinin açıklanmaması ve sayılarının veril-memesi (n=9) istenmektedir. En çok program-lara ilişkin rahatsızlıklar ifade edilmekte; özel-likle hastaların, yakınlarının veya sağlık çalı-şanlarının rencide edildiği dile getirilmektedir. Hasta ve hasta yakınları ile ilgili konularda insanların umutsuzluğa düşürüldüğü ya da olumsuz etkilendiğine yönelik eleştiriler de dikkati çekmektedir. Üsluba ilişkin eleştiriler en çok programlara yöneliktir. “(…) Doğru bulmuyorum” ifadesi de yine en çok program-lar konusunda dile getirilmiştir.

İsteklerle ilgili ifade ve konulara bakıldığında ise en çok “Programları konu alan genel bildi-rimler (n=87)”de bulunulduğu belirlenmektedir

(Tablo 8). Ardından, “Hastalar, hasta yakınları ya da hastalıklar (n=49)”, “Sigara yasağı ve uygulamaları (n=49)” ve “Domuz gribi ya da aşısı (n=47)” konularındaki bildirimler dikkati çekmektedir. İsteklerin içeriğine bakıldığında ise daha çok bu yayınların kaldırılması, engel-lenmesi ya da sansürlenmesi türündeki istekle-rin ilk sırada geldiği anlaşılmaktadır (n=51). Hemen ardından bu tür yayınlara yönelik rahat-sızlığın dile getirildiği (n=50) ve bu yayınlarda kendilerinin ya da birilerinin rencide edildiği ya da hakarete uğradığı (n=44) ifade edilmek-tedir. Ayrıca bu yayınların umutsuzluk verdiği ya da olumsuz etkilerde bulunduğuna yönelik görüşler de isteklerle birlikte dile getirilmiştir (n=41). Yine yayınların ifade, dil, üslup yö-nünden yanlış olduğunu belirtenler, yayınları doğru bulmadığını söyleyenler, toplumun bu yayınlarla paniğe sevk edildiği ya da yayın içeriklerinin abartılı olduğunu kaydedenler de bu görüşleriyle birlikte yayınların kaldırılması, engellenmesi ya da sansürlenmesine ilişkin isteklerini RTÜK’e bildirmişlerdir.

Tablo 8. İsteklerle İlgili İfadeler ve Konular

“… İç

erik

li Y

ayın

lar

Kal

dırı

lsın,

Y

asak

-la

nsın

, Eng

elle

nsin

, San

sürl

ensi

n”

“…'d

en R

ahat

sız

Olu

yoru

m”

“(…

) Ren

cide

Edi

liyor

/Hak

aret

Edi

liyor

“(H

alk)

Um

utsu

zluğ

a

Düş

ürül

üyor

/Olu

msu

z Et

kile

niyo

r”

“Kul

lanı

lan

İfad

e/D

il/Ü

slup

Doğ

ru

Değ

il/U

ygun

Bul

muy

orum

Vb.

“…'y

ı Doğ

ru B

ulm

uyor

um”

“Top

lum

u Pa

niğe

Sev

k Ed

en A

bart

ılı

Yay

ınla

r Y

apılm

asın

ı İst

emiy

orum

DİĞ

ER

TOPL

AM

Programları Konu Alan Genel Bildirimler 9 15 4 4 9 7 0 39 87

Hastalar/Hasta Yakınları / Hastalıkları Konu Alan Bildirimler

0 1 12 21 2 1 0 12 49

Sigara Yasağı ve Uygulamalarını Konu Alan Bildirimler

35 0 0 0 0 0 0 14 49

Domuz Gribi /Aşısını Konu Alan Bildirimler 0 2 0 0 2 1 16 26 47

Reklamları Konu Alan Bildirimler 0 5 0 4 2 4 0 15 30

Haberleri Konu Alan Bildirimler 0 9 0 6 1 2 5 7 30

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

42

Doktorları Konu Alan Bildirimler 0 0 6 2 6 1 0 14 29

Tıp Doktoru Olmayan Kişileri Konu Alan Bildirimler

0 4 0 0 2 1 0 17 24

Kozmetik vb. Ürünleri Konu Alan Bildirim-ler

0 4 0 0 2 5 0 10 21

Sağlık Çalışanlarını Konu Alan Bildirimler 0 0 11 0 0 1 0 4 16

Sağlık Kurumlarını Konu Alan Bildirimler 0 0 8 1 0 0 0 4 13

Sigara/ Uyuşturucu vb. Maddeleri Konu Alan Bildirimler

4 3 0 0 0 2 0 4 13

Çocukları/Gençleri Konu Alan Bildirimler 2 1 0 2 0 2 0 3 10

Bitkisel Tedavi /Alternatif Tıp Uygulamala-rını Konu Alan Bildirimler

0 1 0 0 2 0 0 6 9

Kanalları Konu Alan Genel Bildirimler 1 3 0 0 0 0 0 4 8

İlaçları Konu Alan Bildirimler 0 2 0 0 2 2 0 1 7

Tıp Dışı Uygulamaları Konu Alan Bildirim-ler

0 0 3 1 0 0 0 1 5

TOPLAM 51 50 44 41 30 29 21 181 447

SONUÇ VE TARTIŞMA

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 444 1 178 numaralı telefonla ulaşılabilen İletişim Merkezi’ne 2009 yılı içerisinde vatandaşlar tarafından yapılan sağlık konulu bildirimlerin içerik analizine dayalı olarak incelendiği bu çalışmada, 784 bildirim, 7 ana kategori çerçe-vesinde değerlendirilmiştir. Bulgular, vatandaş-ların en çok televizyon kanallarındaki içeriğe yönelik bildirimde bulunduğunu ve bu bildi-rimlerin çoğunluğunu da şikayet/eleştiri türün-deki aramalar olduğunu ortaya koymaktadır. Daha çok reklam kuşakları, haberler ve diziler ile eğlence/magazin programları bu bildirimle-re konu olmuştur. Şikâyet/eleştirilerin çoğun-luğu 2008 yılında uygulamaya konulan sigara yasağı ve bu yasal düzenlemenin medya içeri-ğindeki ihlallerine dönüktür. En çok “bu konu-da gereğinin yapılmasını istiyorum” ya da “bu konunun incelenmesini istiyorum” denilmiştir. Ayrıca yayınlara kısıtlama, yasaklama getiril-mesi, yaptırım ya da ceza uygulanması da dile getirilen diğer ifadelerdir. Sigara yasağına uymama, olumsuz örnek oluşturma, yanlış bilgi verilmesi, olumsuzluğun özendirilmesi, reçete, tarif ya da tedavi önerilmesi, halkın sağlığının

tehlikeye atılması dikkat çeken önemli ifadeler arasındadır. Ürün reklamı yapılması, tıp dokto-ru olmayan kişilerin konuşması, alternatif tıp konularının gündeme gelmesi de RTÜK’e yapılan şikayet konuları arasında dikkati çek-mektedir.

Bulgular radyo ve televizyonlardaki sağlık konusundaki içerikler karşısında vatandaşların önemli bir duyarlılık gösterdiğini ve özellikle sigara yasağı konusundaki düzenlemenin dik-kat çekici bir şekilde şikâyet konusu edildiğini ortaya koymaktadır. Diğer şikayet konuları da –her ne kadar doğrudan RTÜK’ün sorumluluk alanına girmese bile- yayıncıların bir şekilde özen göstermesi gereken noktalara işaret et-mektedir. Örneğin sağlık konusunda verilen bilgilerin yanlış olması, olumsuz örneklerin özendirilmesi, yayın içeriklerinde herhangi bir rahatsızlık, hastalık ya da hasta ile ilgili olarak reçete ya da tarif verilmesi ya da tedavi önerile-rinde bulunulması, ürün reklamı yapılması, tıp doktoru olmayan kişilerin uzmanlık alanları dışındaki konularda konuşması ve özellikle alternatif tıp olarak adlandırılabilecek doğal ya da bitkisel ürünlerin sağlık alanında kullanıl-masına ilişkin konular, bu konulara duyarlı

Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik… (32-43)

43

olan ve yanlış yapıldığını düşünen vatandaşla-rın tepkisine neden olmaktadır. Vatandaşların bu tepkilerinin karşısında istedikleri cezalan-dırma yöntemlerine; kısıtlama, engelleme, yasaklama ve sansüre de dikkat çekerek, bu çalışmanın ardından sağlık yayıncılarına, yuka-rıdaki noktalarda daha özenli davranmaları tavsiyesinde bulunulabilir.

SONNOTLAR

(1) Bulgular henüz sonuç raporu yayımlanma-mış olan Prof. Dr. Erkan Yüksel’in yürütücüsü olduğu 109K534 nolu TÜBİTAK ve 1000 E 38 nolu Anadolu Üniversitesi BAP projesi çerçe-vesinde elde edilmiştir. Bulguları içeren geliş-me raporu Ekim 2011 döneminde ilgili kurum-lara teslim edilmiştir. Projenin 2013 yılı ocak ayı sonunda tamamlanması ve sonuç raporunun da bu doğrultuda yayınlanması planlanmakta-dır.

KAYNAKÇA

Demir M (2008) Yazılı Basında Yayınlanan Sağlık Haberlerinin Kamuoyuna Etkisi Ya-yımlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.

Hoşgeçin K ve Tozkoparan G (1995) Kitle İletişim Araçlarında Sağlık Haberciliği ve Halkın Sağlık Eğitiminde Kullanımı, Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlü-ğü İletişim ve Dokümantasyon Grubu, Ankara.

Kejanlıoğlu B Adaklı G. ve Çelenk S (2001) Yayıncılıkta Düzenleyici Kurullar ve RTÜK Medya Politikaları (Der: B. Kejanlıoğlu, S. Çelenk ve G. Adaklı), İmge Yayınları, Ankara, 93-145.

Pondexter P M ve McCombs M E (2000) Research in Mass Communication. Bedford, St. Martin’s, Boston.

Sütlaş M (2007) Medya İçin Sağlık, Sağlık İçin Medya, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, İstan-bul.

İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN TRAFİK GÜVENLİĞİ BAĞLAMINDA KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİ

(ÇANAKKALE İLİ ÖRNEĞİ)

Fatih Güner - Salih Zeki Genç ÖZET Temel bilgi ve becerilerin kazandırıldığı ve pekiştirildiği dönem olarak bilinen ilköğretim çağı, trafik eğitimi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu çalışma, ilköğretim düzeyinde öğrenim gören çocukların kitle iletişim araçlarında sunulan trafik güvenliği konusuna yönelik görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Tarama modelinin kullanıldığı betimsel bir çalışma olan bu araştır-mada elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemesinde SPSS 15.0 programından yararlanılmış, değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi 0.05 olarak benimsenmiştir. Araştırma sonucunda elde edi-len veriler yüzde (%), frekans (f), t testi ve varyans (F) kullanılarak analiz edilmiş ve tablolaştırı-larak yorumlanmıştır. Çalışmada, ilköğretim öğrencilerinin “Çiçek Taksi” ve “Akasya Durağı” adlı dizilerin trafik eğitimine katkı sağladığına yönelik görüş bildirdikleri görülmektedir. Çalışma sonucunda, ilköğretim öğrencilerin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına ilişkin görüşle-rinin cinsiyet değişkeninden bağımsız olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca çalışmada, ilköğretim öğ-rencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşlerinin öğrencilerin ebe-veynlerine ait motorlu taşıt sayısı değişkenine göre de farklılık göstermediği görülmektedir.

Anahtar sözcükler: Medya, trafik güvenliği, ilköğretim.

THE EXAMINATION OF PRIMARY SCHOOL STUDENTS’ OPINIONS RELATED TO MASS MEDIA IN THE TERMS OF TRAFFIC SECURITY

(SAMPLE: ÇANAKKALE PROVINCE)

ABSTRACT As known that basic knowledge and skills gained and reinforced period, primary school age is important in the term of traffic education. This paper aims to examine primary school students’ opinions related to traffic security that presented in mass media. This descriptive study has designed survey model. In analyzing obtained data has been used SPSS 15.0, the level of significance is 0.05 in assessment. Data has analyzed by using percentage, frequency, t-test and variance and has interpreted by making table. It has been seen that students think “Çiçek Taksi” and “Akasya Durağı” television series contribute to their traffic education. In the result of study it has been seen that there is no meaningful difference between students’ opinions related to media organs and gender. Also, there is no meaningful difference between student opinions about traffic security and students’ parent car number.

Keywords: Media, traffic security, primary school.

Bu çalışma, 10- 12 Mayıs 2011 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen “Karayolları Trafik Güvenliği Sempozyumu ve Fuarı”nda sunulan sözlü bildiriden elde edilmiştir. Öğretmen, Balıklıçeşme İlköğretim Okulu Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi

GİRİŞ

2918 Sayılı Trafik Kanunu’nda yayaların, hay-vanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleri trafik olarak tanımlanmaktadır (Karayolları Trafik Kanunu 1983). Türkiye’de her beş dakikada bir trafik kazası meydana gelmektedir. Yılda ortalama yüz bin civarında

trafik kazasının yaşandığı ülkemizde yaklaşık on bin kişi hayatını kaybetmektedir (Akalın 2009: 15). Türkiye’nin 1950 sonrası ulaşım tercihi olarak kara yolunu ön plana çıkarmasıy-la birlikte trafiğe çıkan araç sayısında ve yapı-lan yollarda artış olmuş ve bu duruma paralel olarak da trafik kazalarında çoğalma görülmüş-tür. Trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

45

maddi ve manevi kayıplar, ülke ekonomisinin kaybı olarak düşünülmelidir (Kardiyen ve Kaygısız 2011: 9).

Trafiğe ilişkin problemlerin temelinde, kent kültürünün ve birlikte yaşamanın tüm dünyada geçerli kurallarına, özellikle de trafik kuralları-na uymakta gösterilen isteksizliğin yattığı söy-lenebilir (Pampal ve ark. 1999). Trafikte insan unsuru göz önüne alındığında ise eğitim faktö-rünün fazlasıyla ön plana çıktığı söylenebilir. Trafik kazalarının önlenmesi trafik güvenliği-nin sağlanmasıyla mümkündür. Trafik güvenli-ği karayollarındaki kurallara uyma, karayolla-rındaki kurallara uyum ise trafik kültürüne bağlıdır. Trafik kültürü de eğitimle sağlanır (Başköy 2005: 41). Trafik bilinci yüksek, trafik kazalarında ölüm oranı düşük olan ülkelerin trafik eğitim sistemi incelendiğinde; konunun okul öncesi eğitim döneminde en önemli öğe olarak ele alınıp, çözümlendiği görülmektedir (Pampal 2011).

Temel bilgi ve becerilerin kazandırıldığı ve pekiştirildiği dönem olarak bilinen ilköğretim çağı, trafik eğitimi açısından da çok önemlidir. Çünkü okul öncesi dönemde, çocuğun yakın çevresinden ve iletişim araçlarından, gözlemle-rine dayanarak edindiği bilgi ve tutumlar, il-köğretim kurumlarında, pekişmiş davranışlar halini almaktadır. İlköğretim kurumlarında güvenli trafik eğitiminin, sadece bir ders olarak değil, “çocuklarda güvenli trafik bilinci oluş-turma platformu” olarak görülmesi gerekmek-tedir (Yetkin ve Daşcan 2008: 1283).

1. MEDYANIN TOPLUMSAL SORUMLULUĞU

Alınan önlemlerin başarısı için trafik kazala-rında ölüm oranlarını sıfıra indirmek ve kara-yollarını daha güvenli hale getirebilmek için sorumlu ve yetkili kurumlar trafik güvenliğine yönelik etkinlikleri desteklemek durumundadır (Başköy 2005: 6). Hem hukuksal hem de top-lumsal açıdan trafik bilincinin oluşturulmasının medyanın görevleri arasında yer aldığı bilin-mektedir.

Ülkemizde trafik kültürünün oluşumunda med-yanın önemi oldukça büyüktür. Genç nüfusun çok fazla olduğu Türkiye gibi ülkelerde radyo ve televizyonların trafik konusuna etkisi çok

daha fazla hissedilmektedir (Akalın 2009). İlkokul çağından itibaren bilinçli nesiller yetiş-tirirken, genç nüfusun çoğunlukta olduğu ül-kemizde, kitle iletişim araçları aracılığıyla toplumun duyularına da hitap etmek gerekmek-tedir (Danyıldız 2009). Trafik güvenliği konu-sunda toplumu eğitmek, bilgilendirmek ve bilinçlendirmek de doğrudan olmasa da dolaylı olarak medyanın sorumluluklarından birisidir (Akalın 2009: 30). Başköy (2005)’ün trafik bilinci oluşturma işlevinin, medyanın yapısın-dan kaynaklanan topluma karşı üstlendiği bir sorumluluk olduğunu ve bunu herhangi bir kanunun veya kurumun medyaya yüklemesine gerekli olmadığını vurguladığı görülmektedir. Trafik eğitimi, geniş açıdan ana haber bültenle-rinden eğlence programlarına, yerli dramalardan yarışmalara kadar özellikle çocuk ve gençlerin televizyon izlediği saatlerde ve-rilmelidir (Başköy 2005: 40).

Bugüne kadar trafik alanında büyük çaplı kam-panyaların, TV programlarının, sinema ya da dizi projelerinin oluşturulmadığı görülmektedir (Danyıldız 2009). Hatta televizyon dizilerinde de genellikle trafik kurallarını ihlal etmeyi övücü, temel yol ve trafik güvenliği unsurlarına yok sayan mesajlara rastlanmıştır. “Binbir Gece” adlı dizide emniyet kemeri takılmadığı-na, otomobil kullanırken cep telefonu ile konu-şulduğuna, tehlikeli araç kullanıldığına ilişkin birçok sahne gösterilmiştir (Aytuğ 2008). Az sayıdaki dizilerde ise, trafik güvenliğine önem verildiği gözlenmiştir.

Trafik eğitimini ilgilendiren ve trafik güvenli-ğine yönelik olumlu/olumsuz mesajlar, ana haber bültenlerinden eğlence programlarına, yerli dizilerden yarışmalara kadar, özellikle çocuk ve gençlerin TV izlediği saatlerde ve ne yazık ki trafik kuralı ihlallerini barındıran gö-rüntülerle birlikte verilmektedir (Akalın 2009). Oysa trafik kazalarının önlenmesine yönelik acil çözüm noktasında ve toplumu bilinçlen-dirmede televizyonun etkili dünyasından fayda-lanmak gerekmektedir (Danyıldız 2009).

Türkiye’de trafik eğitiminin toplum kesimleri-ne en hızlı ve yaygın bir şekilde ulaştırılması amacıyla 1997 yılından itibaren radyo ve tele-vizyon kuruluşlarının haftada 30 dakika ve 09.00-21.00 saatleri arasında trafik eğitim programları yayınlamaları zorunlu hale getiril-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

46

miş ve söz konusu programların yayınlama kriterlerine uyulup uyulmadığının kontrolü de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) verilmiştir (Sayıştay 2008: 31).

Ülkemizde trafik kültürünün oluşması ve trafik probleminin kalıcı olarak çözülebilmesi için, bu konuda toplumsal bilinçlenmenin gerekliliği ortadadır (Pampal ve ark. 1999: 30). Trafik sorunlarının temelinde yatan, toplumsal bilin-cin ve duyarlılığın oluşmamasıdır. Bu bilincin oluşturulmasında toplumun tüm kesimlerine bir takım görevler düşmektedir. Başta sürücülere yönelik olmak üzere televizyon ve radyolarda sürekli ve etkili, hedef kitlenin özelliklerine göre çeşitli yayınlar hazırlanmalı, ülke genelin-de; kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, belediyeler ve üniversitelerin birlikte çalışacakları kampanyalar yapılmalıdır (Tolu-nay ve Gökdeniz 2002: 2).

Türkiye'de, 0-14 yaş arası çocukların, trafik kazaları sonucu hayatlarını kaybetme oranı %14.7’dir. Bu oranın Almanya'da %4.09, İngil-tere'de %5.86, Amerika Birleşik Devletleri’nde %6.59, Yunanistan'da %2.89 olduğu görülmek-tedir (Hatipoğlu 2002: 1). Türkiye’de trafik kazaları sonucu hayatlarını kaybeden 0-14 yaş arası çocukların oranı gelişmiş ülkelere oranla çok yüksektir. Bu durum, trafik eğitimi ve trafik güvenliği konusunda ülkemizin yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır (Karabey 2006).

İngiltere, çocuk trafik kazalarının önlenmesin-de en başarılı ülkelerden birisidir. Bu konuda başarıya ulaşmak için yol güvenliği eğitimi veren dernekler kurularak, bu derneklerin okul öncesi döneminden itibaren çocuklara uygula-malı eğitim vermeleri sağlanmalıdır (Yetkin 2010: 19). Ülkemizde okul öncesi çocukların trafiğe bakışları hakkında, anaokulunda 3-6 yaş arası 30 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma-nın sonucu, görsel medyanın çocukların trafik olgusunun oluşmasında ne denli önemli bir rol üstlendiğini gösterir niteliktedir (Hatipoğlu 2002: 3):

30 çocuğa “trafik nedir?” diye sorulmuş; çocuklardan; %32’si trafik lambası, %26’sı araba (bu cevabı veren çocukların hepsi er-kek), %21’i polis, %14’ü kaza ve çarpışma, %5’i trafik kuralları, %2’si ise dikkatli olmak cevabını vermiştir. Trafik lambası cevabını

veren çocuklar bunu ailelerinden öğrendikle-rini söylemişlerdir. Polis ve kaza cevabını veren çocuklar ise televizyonda trafik lafının geçtiği her yerde polis ve kaza gördüklerini ifade etmişlerdir.

Türkiye’de 1992 yılında emniyet kemeri kulla-nımının yaygınlaştırılması ile ilgili olarak basın ve yayın organları ile kampanyalar düzenlen-miştir. Ülkemizde, bu kampanyalar sırasında emniyet kemeri kullanım alışkanlığı %90’lara çıktığı görülmüş fakat daha sonraki yıllarda etkili kampanyalar yapılamamış, trafik ve yol güvenliğinin sağlanması için bu konuda tele-vizyonların gece yayınlarına bırakılmış ve “Trafik canavarı olmayalım!”, “Kurallara uya-lım uymayanları uyaralım!” spotlarından öteye gidilememiştir (Tolunay ve Gökdeniz 2002: 4).

Kitle iletişim araçlarından gazetelerin Türki-ye’de, gelenekselleşmiş haber değerleriyle trafik konusuna yaklaştıkları ve “kötü haber iyi haberdir” anlayışını benimsedikleri nicel olarak kanıtlanmıştır. Kazalar elbette haber değeri taşımaktadır, ancak kazaları azaltacak önlemle-re ilişkin açıklama ve çabalar da aynı ölçüde haber değeri taşımalıdır. Bu noktada gazeteler, kaza haberlerini verirken bilgilendirmeyi amaç-lamalı, olayı sansasyonelleştirecek ifade ve fotoğraf kullanımından kaçınmalıdırlar (İrvan ve Çınarbaş 2002: 9).

Trafik, tüm ülkelerin en önemli sorunları ara-sında yer almaktadır. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen kazalardaki ölüm ve yaralanmalardan etkilenen yaş grubu-nun, çocuklar (özellikle okul çağı çocukları) olduğu bilinmektedir (Yetkin ve Daşcan 2008: 1283). Bu sebeple trafik eğitimi, okul çağında-ki bireyler için okulda trafik güvenliği eğitimi daha kapsamlı bir şekilde yer almalı, yetişkin-ler için bu eğitim desteği ise medya aracılığı ile sağlanmalıdır (Uyar ve ark. 2003: 67).

2. ÜLKEMİZDE TRAFİK EĞİTİMİ

Trafik kazalarının önlenmesi trafik güvenliği-nin sağlanmasıyla mümkün olmakla birlikte trafik güvenliği karayollarındaki kurallara uyma, karayollarındaki kurallara uyum ise trafik kültürüne bağlıdır. Trafik kültürü de

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

47

eğitimle oluşmaktadır. Trafik eğitimi ise beşik-ten mezara hayatı kapsamaktadır (Arslan 2002).

Ülkemizde trafik eğitimi ile ilgili kuruluşlardan biri olan Milli Eğitim Bakanlığı, Çakır (2002: 193)’ın da belirttiği üzere “Karayolları trafik kanununca ilköğretim ve ortaöğretim okulla-rında ders programlarına eğitim amacıyla trafik ve ilkyardım dersleri koymak” gibi bir görevi üstlenmiş durumdadır. Karayolları Trafik Yö-netmeliği’nde Milli Eğitim Bakanlığı’nın görev ve yetkileri, Şenşekerci ve Türkan (2003: 253) tarafından şu ifadelerle özetlenmektedir:

Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde Milli Eği-tim Bakanlığı’nın görev ve yetkileri; okul önce-si, okul içi ve dışı trafik eğitimini düzenleyen trafik genel eğitim planı hazırlamak ve ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak uygulamak, motorlu araç sürücülerinin yetiştirilmesi için sürücü kursları açmak, özel sürücü kursu açıl-masına izin vermek ve bunları her safhada denetlemek, resmi ve özel kurslarda eğitilenle-rin sınavlarını yapmak ve başarılı olanlara sertifika verilmesini sağlamak, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında ders programlarına zorunlu ve uygulamalı trafik ve ilkyardım ders-leri koymak, çocuk trafik eğitim parklarının yapılma, açılma, eğitim, denetim ve çalışma esaslarını belirlemek olarak belirlenmiştir.

Ülkemizde trafik eğitimi, okulların eğitim programlarına 1958’de alınmıştır. 1974'de, ortaokullarda trafik eğitimi dersleri seçmeli dersler arasında yer almıştır. Geçmişte, ilköğre-tim kurumlarında, "Çevre, Sağlık ve Trafik"; ve "Trafik Eğitimi ve İlkyardım" dersleri oku-tulmuştur (Yetkin 2010: 19). Günümüzde ger-çekleştirilen yeni düzenlemelerle, ilköğretim 4 ve 5. sınıfların müfredatında zorunlu trafik eğitimi dersi yer almaktadır (Akalın 2009: 28).

Trafik haftası ya da büyük bir olay olduğunda dikkatimizi çeken trafik kazalarının önlenmesi, sürekli bir eğitimi gerektirir (Yetkin 2010: 19). Bu sebeple Danyıldız (2009), ülkemizdeki trafik sorunlarını önleyebilmek ve kaza istatis-tiklerinde gerilere gidebilmek için, ilköğretim sıralarından başlayan eğitimde süreklilik sağ-lanmasını vurgulamaktadır. Akınoğlu (2002: 1), ülkemizdeki trafik sorununun çözümü için mevcut önlemlerin yanı sıra, geleceğe yatırım

yapmak gerektiğini, bunun bir yolunun da gelecekte trafikte yer alacak olan çocukların şimdiden, sistemli bir trafik eğitimi almaya başlamalarından geçtiğini vurgulamaktadır. Tombaklar (2002: 16) da çocukların trafik kazalarından korunmasında son derece titiz davranılması gerektiğini; gerek okul öncesi eğitimde ve gerekse ilköğretimin ilk beş yılında hayatta kalma sanatı ve trafik kurallarının öğre-tileceği trafik derslerinin haftada en az bir saat olmalısının bir zorunluluk olduğunu ifade et-mektedir.

Bu çalışma, ilköğretim düzeyinde öğrenim gören çocukların kitle iletişim araçlarında su-nulan trafik güvenliği konusuna yönelik görüş-lerini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada bu amaç kapsamında şu sorulara cevap aran-mıştır:

1. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında kitle iletişim araçlarına yönelik görüşlerinin dağılımı nasıldır?

2. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri, cinsiyet değişkenine bağlı olarak farklılaşmakta mıdır?

3. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri, öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıf değişke-nine bağlı olarak farklılaşmakta mıdır?

4. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri, öğrencilerin ebeveynlerine ait motorlu taşıtların sayısına bağlı olarak farklılaşmakta mıdır?

5. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri, öğrencilerin “Trafik Güvenliği Dersi”ni okuyor olup olmamalarına bağlı olarak farklılaşmakta mıdır?

6. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri, öğrencilerin yaşadıkları yerleşim biriminin türüne bağlı olarak farklılaşmakta mıdır?

Araştırma, Çanakkale il merkezindeki ve ilçe-lerindeki ilköğretim okullarıyla ve araştırmanın amacı kapsamında cevap aranan araştırma sorularıyla sınırlıdır.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

48

3. YÖNTEM

3.1. Araştırma Modeli

Araştırma, tarama modelinin kullanıldığı be-timsel bir çalışmadır. Tarama modeli, geçmişte ya da halen mevcut bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları, herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez (Karasar 2002: 77).

3.2 Veri Toplama Aracı

Araştırma, 2010- 2011 eğitim- öğretim yılının ikinci döneminde gerçekleştirilmiştir. Şubat- Mart 2011 tarihlerinde planlanarak anket uygu-laması gerçekleştirilen çalışmanın Nisan 2011’de raporlaştırılma süreci tamamlanmıştır.

Araştırmada veri toplama araçlarından anket kullanılmıştır. Anket, araştırmacı tarafından hazırlanmıştır. 5’li Likert tipinde hazırlanan ve eşit aralıklı ölçek yapısına uygun olduğu varsa-yılan bu ölçme aracının aralıkları; Kesinlikle katılmıyorum (1), Katılmıyorum (2), Kısmen Katılıyorum (3), Katılıyorum (4) ve Kesinlikle katılıyorum (5) şeklindedir. Ayrıca anketteki her bir madde için elde edilen aritmetik ortala-ma, öğrencilerin her maddeye katılma düzeyi “1.00- 1.80: Kesinlikle katılmıyorum”, “1.81- 2.60: Katılmıyorum”, “2.61- 3.40: Kısmen katılıyorum”, “3.41- 4.20: Katılıyorum”, “4.21- 5.00: Kesinlikle katılıyorum” olarak değerlen-dirilmiştir.

20 maddelik anket son şekliyle, maddelerin yüzey geçerliliklerinin test edilmesi için 2 uzmana gösterilmiştir. Uzmanların görüşleri

doğrultusunda gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Anketin güvenirlik çalışmasının yapılması amacıyla ön uygulama gerçekleştirilmiştir. Ön uygulama amacıyla anket, Çanakkale ilinin Biga ilçesindeki Cumhuriyet İlköğretim Oku-lu’nda öğrenim görmekte olan 50 ilköğretim öğrencisine uygulanmıştır. Ön uygulama sonu-cunda, ölçme aracının güvenilirliğinin bir gös-tergesi olan iç tutarlılığını belirlemek amacıyla Cronbach Alpha katsayısı hesaplanmıştır. Ölçme aracının Cronbach Alpha katsayısı ise 0.92 olarak bulunmuştur. Elde edilen bu değer, ölçme aracının güvenilirliği için oldukça yeterli kabul edilmiştir.

3.3. Verilerin Analizi

Elde edilen verilerin istatistiksel çözümleme-sinde SPSS 15.0 (Statistical Package for The Social Sciences) paket programından yararla-nılmıştır. Değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi 0.05 olarak benimsenerek veriler yüzde (%), frekans (f), aritmetik ortalama ( X ), standart sapma (SS), t testi ve Tek Yönlü Varyans Ana-lizi (ANOVA) kullanılarak analiz edilmiş ve tablolaştırılarak yorumlanmıştır.

3.4. Evren ve Örneklem

Araştırmanın evrenini, Çanakkale il merkezin-de ve ilçelerindeki ilköğretim öğrencileri oluş-turmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise 2010-2011 eğitim-öğretim yılı ikinci dönemin-de Çanakkale il ve ilçelerindeki ilköğretim okullarından seçkisiz (rasgele) yöntemle belir-lenen ilköğretim öğrencileri oluşturmaktadır. Örneklem dahilindeki ilköğretim okullarının ilçelere ve il merkezine göre dağılımlarında il merkezinde ve ilçelerde bulunan ilköğretim okullarının sayıları göz önüne alınmıştır.

Tablo 1. Araştırma Kapsamındaki Okullar, Bağlı Bulundukları Yerleşim Birimleri ve Araştırma-ya Katılan Öğrenci Sayıları

Kurumun Adı Bağlı Bulunduğu Yerleşim Birimi Öğrenci Sayısı Barbaros Hayrettin Paşa İlköğretim Okulu Çanakkale/Merkez 25 İstiklal İlköğretim Okulu Çanakkale/ Merkez 41 Yeniceköy İlköğretim Okulu Çanakkale/ Biga 30 Fatih İlköğretim Okulu Çanakkale/ Biga 85 Kozçeşme İlköğretim Okulu Çanakkale/ Biga 83 Güvemalan İlköğretim Okulu Çanakkale/ Biga 54 75. Yıl Murat Köse İlköğretim Okulu Çanakkale/ Çan 65 Alçıtepe İlköğretim Okulu Çanakkale/ Ecaabat 40 Uluköy İlköğretim Okulu Çanakkale/ Ezine 43 Pınarbaşı İlköğretim Okulu Çanakkale/ Ezine 30 Akçakoyun YİBO Çanakkale/ Yenice 55

TOPLAM 551

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

49

Örneklem dahilindeki okullar, bağlı bulunduk-ları yerleşim birimleri ve bu okullardan araş-tırmaya katılan öğrenci sayıları Tablo 1’de verilmiştir. Bu okullardan toplam 603 öğrenci-ye anket uygulanmış, uygulama sonucunda yapılan değerlendirmede hatalı ve eksik doldu-rulan araçlar belirlenip araştırma kapsamından çıkartıldıktan sonra geriye kalan 551 veri top-lama aracı değerlendirmeye alınmıştır.

4. BULGULAR

Araştırmanın bu bölümünde ilk olarak örnek-lemi oluşturan öğrencilere ait bilgiler tablolaş-tırılmış, daha sonra da araştırmada cevap ara-nan sorulara ilişkin istatistiksel analizlere yer

verilmiştir. Tablo 2’de, araştırma kapsamına alınan ilköğretim öğrencilerine ilişkin bilgiler yer almaktadır.

Tablo 2 incelendiğinde, araştırma kapsamında-ki öğrencilerden 282’sinin (% 51.2) kız; 269’unun (% 48.8) erkek olduğu görülmekte-dir. Araştırma kapsamındaki öğrenciler, öğre-nim gördükleri sınıf düzeylerine göre incelen-diğinde, 175 öğrencinin (% 31.8) ilköğretim 4. sınıfta; 144 öğrencinin (% 26.1) ilköğretim 5. sınıfta; 83 öğrencinin (% 15.1) ilköğretim 6. sınıfta; 46 öğrencinin (% 8.3) ilköğretim 7. sınıfta ve 103 öğrencinin (% 18.7) de ilköğre-tim 8. sınıfta öğrenim gördüğü görülmektedir.

Tablo 2. Araştırma Kapsamındaki Öğrencilere İlişkin Bilgileri

Cinsiyet (f) (%) Kız 282 51.2 Erkek 269 48.8

Toplam 551 100.0 Sınıf (f) (%) 4.sınıf 175 31.8 5.sınıf 144 26.1

6.sınıf 83 15.1 7.sınıf 46 8.3 8.sınıf 103 18.7

Toplam 551 100.0 Ebeveyne Ait Motorlu Taşıt Sayısı (f) (%) Yok 155 28.1 1 217 39.4

2 108 19.6 3 50 9.1 4 ve üzeri 21 3.8

Toplam 551 100.0 Trafik Güvenliği Dersi Okuyor mu? (f) (%) Evet 319 57.9 Hayır 232 42.1

Toplam 551 100.0 Yaşadığı Yerleşim Biriminin Türü (f) (%) Köy 238 43.2

Belde 36 6.5 İlçe Merkezi 211 38.3 İl Merkezi 66 12.0

Toplam 551 100.0

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

50

Tablo 2’deki ebeveynlere ait motorlu taşıt sayılarına bakıldığında, araştırma kapsamında-ki 155 öğrencinin (% 28.1) anne-babalarına ait motorlu taşıt bulunmadığı dikkat çekmektedir. Araştırma kapsamındaki 217 öğrencinin (% 39.4) ebeveynlerine ait 1 adet; 108 öğrencinin (% 19.6) ebeveynlerine ait 2 adet; 50 öğrenci-nin (% 9.1) ebeveynlerine ait 3 adet ve 21 öğ-rencinin de (% 3.8) ebeveynlerine ait 4 adet ve daha fazla sayıda motorlu taşıt bulunduğu gö-rülmektedir.

Araştırma kapsamında yer alan öğrencilerden 319’u (% 57.9) araştırmanın yapıldığı 2010- 2011 eğitim-öğretim yılı itibarıyla Trafik Gü-venliği dersini okumaktadır. Tablo 2’de araş-tırma kapsamındaki öğrencilerin yaşadıkları yerleşim biriminin türüne göre incelendiğinde, 238 öğrencinin (% 43.2) köyde, 36 öğrencinin

(% 6.5) beldede, 211 öğrencinin (% 38.3) ilçe merkezinde ve 66 öğrencinin (% 12) il merke-zinde yaşadığı görülmektedir. Araştırma kap-samında yer alan öğrencilerden köyde yaşayan öğrencilerin nicelik olarak diğer yerleşim bi-rimlerinde yaşayan öğrencilerden bu denli fazla olması; belde, ilçe merkezi ve il merkezlerin-deki ilköğretim kurumlarında taşımalı eğitim sistemiyle kırsal kesimde yaşayan öğrencilere eğitim-öğretim hizmeti sağlanmasından kay-naklanıyor olabilir.

4.1. Öğrencilerin Trafik Güvenliği Bağla-mında Kitle İletişim Araçlarına Yönelik Görüşlerinin Dağılımı

Aşağıda öğrencilerin trafik güvenliği bağla-mında kitle iletişim araçlarına ilişkin görüşleri-nin dağılımı yer almaktadır (Tablo 3).

Tablo 3. Öğrencilerin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle İletişim Araçlarına İlişkin Görüşlerinin Dağılımı

X * SS Karşıladığı Değer**

16. Haber programlarındaki özellikle yayalardan kaynak-lanan trafik kazalarına ilişkin haberlerden kendime ders çıkarıyorum.

4.2214 1.10617

Kesinlikle

katılıyorum

2. Medyada (gazete, Tv, radyo, internet, dergi vb.) deği-şik hava koşullarında yaya ve sürücü olarak karşılaşılabi-lecek tehlikelere karşı uyarılarda bulunulduğunu düşünü-yorum.

4.0998 1.07324 Katılıyorum

17. Haber programlarındaki hava durumu bültenlerinde olumsuz hava koşullarına karşı sürücü ve yayaların yete-rince uyarıldığını düşünüyorum.

4.0363 1.07304 Katılıyorum

11. “Çiçek Taksi” ve “Akasya Durağı” adlı dizilerin trafik eğitimine katkı sağladığını düşünüyorum.

3.9746 1.23997 Katılıyorum

4. Televizyonda, emniyet kemeri ve çocuk güvenlik koltu-ğu kullanımıyla ilgili haberlere ve bilgilendirici ifadelere sıkça yer verildiğini düşünüyorum.

1.24453 Katılıyorum

3. Medyada (gazete, Tv, radyo, internet, dergi vb.) trafik kazalarındaki yanlış ilkyardım uygulamalarına karşı uyarı-larda bulunulduğunu düşünüyorum.

3.6933 1.31783 Katılıyorum

18. Biz çocuklara yönelik gazete ve dergilerde trafik ku-ralları konusunda bilgilendirici resim, bulmaca, karikatür-lere sıkça yer verildiğini düşünüyorum.

3.5826 1.26491 Katılıyorum

12. Televizyon reklamlarında trafik kurallarına uyulması-na ilişkin uyarılara yeterince yer verildiğini düşünüyorum. 3.5608 1.20583 Katılıyorum

3.7822

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

51

6. İnternette emniyet kemeri ve çocuk güvenlik koltuğu kullanımıyla ilgili haberlere ve bilgilendirici ifadelere sıkça yer verildiğini düşünüyorum.

3.4646 1.35181 Katılıyorum

13. Gazetelerde kaza ve hatalı ilkyardım uygulamaları ile ilgili haberler yerine trafik eğitimi ile ilgili eğitici haberler yapıldığını düşünüyorum.

3.4628 1.26849 Katılıyorum

1. Medyada (gazete, Tv, radyo, internet, dergi vb.) trafik işaret levhalarının tanıtımına sıkça yer verildiğini düşünü-yorum.

3.4319 1.27863 Katılıyorum

8. Televizyon kanallarında trafik eğitimi ile ilgili program-lara yeterince yer verildiğini düşünüyorum.

3.4192 1.22729 Katılıyorum

19. Televizyonda çizgi film şeklinde hazırlanan program-larla ilgimizin trafik eğitimi konusuna çekildiğini düşünü-yorum.

3.3757 1.39820 Kısmen katılıyorum

10. İzlediğim TV dizilerinde, dizi oyuncularının trafik kurallarına uyduklarını görüyorum.

3.3721 1.31338 Kısmen katılıyorum

5. Gazetelerde emniyet kemeri ve çocuk güvenlik koltuğu kullanımıyla ilgili haberlere ve bilgilendirici ifadelere sıkça yer verildiğini düşünüyorum.

3.3684 1.24915 Kısmen katılıyorum

9. Çevremde (okul, dershane, market vb.) trafik kuralları ile ilgili afiş ve posterleri sıkça görüyorum.

3.3684 1.33226 Kısmen katılıyorum

15. Radyolarda, kaza ve hatalı ilkyardım uygulamaları ile ilgili haberler yerine trafik eğitimi ile ilgili eğitici haberler yapıldığını düşünüyorum

3.3285 1.37215 Kısmen katılıyorum

20. İnternet sitelerinde trafik bilinci oluşturan; görüntülü, yazılı, hareketli klip ve resimlere sıkça rastlamaktayım.

3.3176 1.37736 Kısmen Katılıyorum

14. TV kanallarında, kaza ve hatalı ilkyardım uygulamala-rı ile ilgili haberler yerine trafik eğitimi ile ilgili eğitici haberler yapıldığını düşünüyorum.

3.2868 1.28112 Kısmen katılıyorum

7. Radyo kanallarında trafik eğitimi ile ilgili programlara yeterince yer verildiğini düşünüyorum. 3.2160 1.24265 Kısmen katılıyorum

*(1: Kesinlikle katılmıyorum; 2: Katılmıyorum; 3: Kısmen katılıyorum; 4: Katılıyorum; 5: Kesin-likle katılıyorum ) **(1.00-1.80: Kesinlikle katılmıyorum; 1.81-2.60: Katılmıyorum; 2.61-3.40: Kısmen katılıyorum; 3.41-4.20: Katılıyorum; 4.21-5.00: Kesinlikle katılıyorum )

Tablo 3’te ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında kitle iletişim araçlarına ilişkin görüşleri aritmetik ortalama ve standart sapma puanlarına göre büyükten küçüğe sıra-lanmıştır. Tablo 3’teki ilköğretim öğrencileri-nin trafik güvenliği bağlamında kitle iletişim araçlarına ilişkin görüşlerine ait aritmetik puan-ları ve bu puanların karşıladığı değerler göz önüne alındığında, öğrencilerin kendilerine yöneltilen maddelere “Kesinlikle katılıyorum”, “Katılıyorum” ve “Kısmen katılıyorum” şek-linde cevap verdikleri görülmektedir.

İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağ-lamında kitle iletişim araçlarına ilişkin görüşle-rine ait aritmetik ortalamalar ve bu ortalamala-

rın karşıladığı değerler incelendiğinde, ilköğre-tim öğrencilerinin "Haber programlarındaki özellikle yayalardan kaynaklanan trafik kaza-larına ilişkin haberlerden kendime ders çıkarı-yorum.” şeklinde ifade edilen maddeye “Ke-sinlikle katılıyorum” yönünde cevap verdikleri dikkat çekmektedir ( X 16= 4.2214).

Tablo 3 dikkatli incelendiğinde, “Medyada (gazete, Tv, radyo, internet, dergi vb.) değişik hava koşullarında yaya ve sürücü olarak karşı-laşılabilecek tehlikelere karşı uyarılarda bulu-nulduğunu düşünüyorum.”( X 2= 4.0998), “Haber programlarındaki hava durumu bül-tenlerinde olumsuz hava koşullarına karşı sürücü ve yayaların yeterince uyarıldığını

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

52

düşünüyorum.” ( X 17= 4.0363) ve “ ‘Çiçek Taksi’ ve ‘Akasya Durağı’ adlı dizilerin trafik eğitimine katkı sağladığını düşünüyorum.” ( X 11= 3.9746) şeklinde ifade edilen ölçek maddelerinin de “Katılıyorum” şeklinde görüş bildirilen maddelerden aritmetik ortalama pu-anlarının yükseklikleriyle dikkat çektikleri görülmektedir.

“İnternet sitelerinde trafik bilinci oluşturan; görüntülü, yazılı, hareketli klip ve resimlere sıkça rastlamaktayım.” ( X 20= 3.3176), “TV kanallarında, kaza ve hatalı ilkyardım uygula-maları ile ilgili haberler yerine trafik eğitimi ile ilgili eğitici haberler yapıldığını düşünüyo-rum.” ( X 14= 3.2868) ve “Radyolarda, kaza ve hatalı ilkyardım uygulamaları ile ilgili ha-berler yerine trafik eğitimi ile ilgili eğitici haberler yapıldığını düşünüyorum.” ( X 7= 3.2160) şeklindeki ifade edilen maddeler de ilköğretim öğrencileri tarafından “Kısmen katılıyorum” şeklinde görüş bildirilen maddeler içerisinde aritmetik ortalama puanlarının dü-şüklüğü ile dikkat çekmektedir.

Tablo 3 genel olarak incelendiğinde ve ilköğre-tim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında kitle iletişim araçlarına ilişkin görüşlerine ait aritmetik puanlar ile bu puanların karşıladığı değerler göz önüne alındığında, ilköğretim öğrencilerin kitle iletişim araçlarıyla ilişkili ölçekte kendilerine yöneltilen maddelerden çoğunluğuna “Katılıyorum” şeklinde cevap verdikleri görülmektedir. Bu noktada ilköğre-tim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında kitle araçları hakkında olumlu düşündükleri söylenebilir.

4.2. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Gü-venliği Bağlamında Medya Araçlarına Yö-nelik Görüşleri İle Öğrencilerin Cinsiyetleri Arasındaki Farklılığa İlişkin Bulgular

Aşağıda ilköğretim öğrencilerinin trafik güven-liği bağlamında medya araçlarına yönelik gö-rüşlerinin öğrencilerin cinsiyetlerine göre fark-lılaşıp farklılaşmadığına yönelik bulgulara yer verilmektedir (Tablo. 4).

Tablo 4. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçlarına Yönelik Görüşlerinin Öğrencilerin Cinsiyetlerine Göre Karşılaştırılması

Cinsiyet N X SS Sd t p

Kız 282 3.5729 0.77807 549 0.146 0.544

Erkek 269 3.5632 0.78012 547.636

Tablo 4’e bakıldığında, erkek ve kız öğrencile-rin trafik güvenliği bağlamında medya araçla-rına ilişkin görüş ortalamalarının ( X kız=3.5729 ve X erkek=3.5632) çok ya-kın değerlerde olduğu dikkat çekmektedir. İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağ-lamında medyaya ilişkin görüşleri ile öğrenci-lerin cinsiyetleri arasında 0.05 önem düzeyinde anlamlı bir farklılık görülmemektedir [t (549)= 0.146,p> 0.05].

Öğrencilerin trafik güvenliği bağlamında med-ya araçlarına ilişkin görüşlerinin cinsiyet de-ğişkeninden bağımsız olduğu söylenebilir.

4.3. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçlarına Yönelik Görüşleri İle Öğrencilerin Sınıf Düzeyleri Arasındaki Farklılığa İlişkin Bulgular

Aşağıda ilköğretim öğrencilerinin trafik güven-liği bağlamında medya araçlarına ilişkin görüş-lerinin öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıf düzeylerine göre farklılaşıp farklılaşmadığına yönelik bulgular yer almaktadır (Tablo 5).

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

53

Tablo 5. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçlarına Yönelik Görüşlerinin Öğrencilerin Sınıf Düzeylerine Göre Karşılaştırılması

Varyans Analizi

Kareler Toplamı

Serbestlik Derecesi

Kareler Ortalaması

F Değeri

Önem Düzeyi

Gruplar Arası 33.485 4 8.371 15.249 0.000*

Gruplar İçi 299.743 546 0.549

Toplam Kareler 333.229 550

* p< 0.05

Tablo 5 incelendiğinde, öğrencilerin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına ilişkin görüşleri ile öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıf düzeyleri arasında 0.05 önem düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmaktadır [F (4- 546)= 15.249, p< 0.05]. Farklılığın hangi gruplar arasında olduğunu ortaya koymak amacıyla yapılan Tukey testi sonucuna göre de farklılı-ğın 4. sınıf öğrencilerinin görüşleri ile 8. sınıf öğrencilerinin görüşleri arasında, 4. sınıf öğ-rencilerinin görüşleri lehine; 5. sınıf öğrencile-rinin görüşleri ile 8. sınıf öğrencilerinin görüş-leri arasında, 5. sınıf öğrencilerinin görüşleri lehine; 6. sınıf öğrencilerinin görüşleri ile 8. sınıf öğrencilerinin görüşleri arasında, 6. sınıf öğrencilerinin görüşleri lehine; 7. sınıf

öğrencilerinin görüşleri ile 8. sınıf öğrencileri-nin görüşleri arasında, 7. sınıf öğrencilerinin görüşleri lehine olduğu ortaya çıkmıştır.

4.4. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Gü-venliği Bağlamında Medya Araçlarına Yö-nelik Görüşleri İle Öğrencilerin Ebeveynle-rinin Motorlu Taşıt Sayıları Arasındaki Farklılığa İlişkin Bulgular

Tablo 6’da ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşlerinin öğrencilerin ebeveynlerine ait motorlu taşıt sayısına göre farklılaşıp farklı-laşmadığına yönelik bulgulara yer verilmekte-dir.

Tablo 6. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçlarına Yönelik Gö-rüşlerinin Öğrencilerin Ebeveynlerinin Motorlu Taşıt Sayılarına Göre Karşılaştırılması

Varyans Analizi

Kareler Toplamı

Serbestlik Derecesi

Kareler Ortalaması

F Değeri

Önem Düzeyi

Gruplar Arası 5.735 4 1.434 2.390 0.050

Gruplar İçi 327.494 546 0.600

Toplam Kareler 333.229 550

Tablo 6 incelendiğinde, ilköğretim öğrencileri-nin trafik güvenliği bağlamında medya araçla-rına yönelik görüşleri ile öğrencilerin ebeveyn-lerine ait motorlu taşıt sayısı arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır [F (4- 546)= 2.390, p> 0.05]. İlköğretim öğrencilerinin tra-fik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşlerinin öğrencilerin ebeveynlerine ait motorlu taşıt sayısı değişkenine göre farklı-lık göstermediği söylenebilir.

4.5. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Gü-venliği Bağlamında Medya Araçlarına Yö-nelik Görüşleri İle Öğrencilerin “Trafik Güvenliği Dersi”ni Okuma Durumları Ara-sındaki Farklılığa İlişkin Bulgular

Tablo 7’de ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşlerinin öğrencilerin ilköğretim kurumla-rında okutulan “Trafik Güvenliği Dersi”ni okuma durumlarına göre farklılaşıp farklılaş-madığına yönelik bulgulara yer verilmektedir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

54

Tablo 7. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçlarına Yönelik Görüşlerinin Öğrencilerin “Trafik Güvenliği Dersi”ni Okuma Durumlarına Göre Karşılaştırılması

Trafik Güvenliği Dersini Okuma Durumu N X SS Sd t p

Okuyor 319 3.7022 0.73534 549 4.836 0.031*

Okumuyor 232 3.3838 0.79953 472.686

* p< 0.05

Tablo 7 incelendiğinde, ilköğretim öğrencileri-nin trafik güvenliği bağlamında medya araçla-rına yönelik görüşleri ile öğrencilerin “Trafik Güvenliği Dersi”ni okuma durumları arasında 0.05 önem düzeyinde anlamlı farklılık görül-mektedir [t (549)= 4.836, p< 0.05]. Tablo 7 incelendiğinde, Trafik Güvenliği dersini gör-mekte olan ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri ortalamasının ( X = 3.7022), trafik güvenliği dersini görmeyen öğrenci görüşleri ortalamasından ( X = 3.3838) yüksek olduğu görülmektedir.

4.6. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Gü-venliği Bağlamında Medya Araçlarına Yö-nelik Görüşleri İle Öğrencilerin Yaşadıkları Yerleşim Biriminin Türü Arasındaki Farklı-lığa İlişkin Bulgular

Aşağıda ilköğretim öğrencilerinin trafik güven-liği bağlamında medya araçlarına yönelik gö-rüşlerinin öğrencilerin yaşadıkları yerleşim biriminin türüne göre farklılaşıp farklılaşmadı-ğına ilişkin bulgular yer almaktadır (Tablo 8).

Tablo 8. İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçlarına Yönelik Gö-rüşlerinin Öğrencilerin Yaşadıkları Yerleşim Biriminin Türüne Göre Karşılaştırılması

Varyans Analizi

Kareler Toplamı

Serbestlik Derecesi

Kareler Ortalaması

F Değeri

Önem Düzeyi

Gruplar Arası 28.106 3 9.369 16.796 0.000*

Gruplar İçi 305.122 547 0.558

Toplam Kareler 333.229 550

* p< 0.05

Tablo 8 incelendiğinde, ilköğretim öğrencileri-nin trafik güvenliği bağlamında medya araçla-rına yönelik görüşleri ile öğrencilerin yaşadık-ları yerleşim birimlerinin türü arasında anlamlı farklılık bulunmaktadır [F (3- 547)= 16.796, p< 0.05]. Farklılığın hangi gruplar arasında oldu-ğunu ortaya koymak amacıyla yapılan Tukey testi sonucuna göre de farklılığın köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri ile beldelerde yaşayan öğrencilerin görüşleri arasında, köy-lerde yaşayan öğrenci görüşleri lehine; köyler-de yaşayan öğrencilerin görüşleri ile ilçe mer-kezlerinde yaşayan öğrencilerin görüşleri ara-

sında, köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri lehine ve köylerde yaşayan öğrencilerin görüş-leri ile il merkezinde yaşayan öğrencilerin görüşleri arasında da yine köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri lehine olduğu ortaya çıkmıştır.

5. TARTIŞMA, SONUÇ VE ÖNERİLER

5.1. Tartışma ve Sonuç

İlköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağ-lamında kitle iletişim araçlarına ilişkin görüşle-

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

55

rinin dağılımları incelendiğinde, öğrencilerin kitle iletişim araçları hakkında olumlu görüşle-re sahip oldukları görülmektedir. Elde edilen bu sonucun, Akalın (2009)’ın “Televizyon Dizilerinin Trafik Güvenliği Açısından İnce-lenmesi” adlı çalışmasındaki trafik güvenliğine yönelik olumlu veya olumsuz mesajların, ana haber bültenlerinden eğlence programlarına, yerli dizilerden yarışmalara kadar, özellikle çocuk ve gençlerin TV izlediği saatlerde trafik kuralı ihlallerini barındıran görüntülerle birlikte verildiği ifadesiyle paralellik göstermediği söylenebilir. Bu durum ilköğretim I. kademede medya okuryazarlığı dersinin okutulmamasın-dan ve ilköğretim II. kademede de seçmeli medya okuryazarlığı dersinin öğrenciler tara-fından seçilmemesinden dolayısıyla da ilköğre-tim öğrencilerinin eleştirel medya okuryazarı olamamalarından kaynaklanıyor olabilir.

Çalışmada, ilköğretim öğrencilerinin “Çiçek Taksi” ve “Akasya Durağı” adlı dizilerin trafik eğitimine katkı sağladığına yönelik görüş bil-dirdikleri görülmektedir. Elde edilen bu sonu-cun, Akalın (2009)’ın televizyon dizlerinde genellikle trafik kurallarını ihlal etmeyi övücü, temel yol ve trafik güvenliği unsurlarına yok sayan mesajlara rastlandığına ilişkin ifadesiyle paralellik göstermediği söylenebilir. Bu nokta-da toplumda sıkça izlenen dizilerdeki iletilerin trafik güvenliği bağlamında ele alınmasının bireylerde trafik kurallarına karşı farkındalık oluşturma açısından katkı sağlayacağı söylene-bilir. Nitekim, Genç ve Güner (2010) de “İl-köğretim 7. ve 8. Sınıf Öğrencilerinin Televiz-yon İzleme Profili (Çanakkale İli Örneği)” adlı çalışmalarında herhangi bir medya aracındaki tüm mesajların eleştirel düşünme süzgecinden geçirilmesinin gerekliliğine vurgu yapmakta-dırlar. Genç ve Güner (2010)’in “Adanalı”, “Kurtlar Vadisi” gibi çok izlenen dizilerdeki iletilerin medya okuryazarlığı bağlamında değişik açılardan incelenmesine vurgu yaptık-ları da görülmektedir.

Gazetelerde, kaza ve hatalı ilkyardım uygula-maları ile ilgili haberler yerine trafik eğitimi ile ilgili eğitici haberler yapıldığına ilişkin görüş-lerin ağırlıkta olduğu bu çalışmanın, İrvan ve Çınarbaş (2002)’ın kitle iletişim araçlarından gazetelerin Türkiye’de, gelenekselleşmiş haber değerleriyle trafik konusuna yaklaştıklarını ve “kötü haber iyi haberdir” anlayışını benimse-

diklerini vurgulayan “Türk Basını'nda Yer Alan Trafik Haberleri'nin Analizi” adlı çalış-masıyla paralellik göstermediği söylenebilir.

Çalışmada, ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına ilişkin görüşleri ile öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıf düzeyleri arasında anlamlı farklılık bu-lunmaktadır. Farklılığın 4. sınıf öğrencilerinin görüşleri ile 8.sınıf öğrencilerinin görüşleri arasında, 4. sınıf öğrencilerinin görüşleri lehi-ne; 5. sınıf öğrencilerinin görüşleri ile 8.sınıf öğrencilerinin görüşleri arasında, 5. sınıf öğ-rencilerinin görüşleri lehine; 6. sınıf öğrencile-rinin görüşleri ile 8.sınıf öğrencilerinin görüşle-ri arasında, 6. sınıf öğrencilerinin görüşleri lehine; 7. sınıf öğrencilerinin görüşleri ile 8.sınıf öğrencilerinin görüşleri arasında, 7. sınıf öğrencilerinin görüşleri lehine olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu durum, ilköğretim 8. sınıf öğrencilerinin soyut düşünme ve eleştirel dü-şünme becerilerinin diğer sınıflarda öğrenim gören öğrencilere oranla daha gelişmiş olma-sından kaynaklanabilir.

Çalışmada, ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri ile öğrencilerin “Trafik Güvenliği Dersi”ni okuma durumları arasında anlamlı farklılık görülmektedir. Trafik Güvenliği dersi-ni görmekte olan ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri ortalamasının, trafik güvenli-ği dersini görmeyen öğrenci görüşlerinin orta-lamasından yüksek olduğu görülmektedir. Bu noktada “Trafik Güvenliği Dersi” okuyan öğ-rencilerin, trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına daha olumlu yaklaştıkları söylenebi-lir. Bu durum, Trafik Güvenliği dersi okumakta olan 4 ve 5. sınıf öğrencilerinin medya iletile-rindeki gerçek- kurgu ayrımını yapamamala-rından ve I. kademede öğrenim gören öğrenci-lerin eleştirel düşünme becerilerinin tam olarak gelişmemiş olmasından kaynaklanabilir.

Bu çalışmada, ilköğretim öğrencilerinin trafik güvenliği bağlamında medya araçlarına yönelik görüşleri ile öğrencilerin yaşadıkları yerleşim birimlerinin türü arasında anlamlı farklılık görülmüştür. Farklılığın da köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri ile beldelerde yaşayan öğrencilerin görüşleri arasında, köylerde yaşa-yan öğrencilerin görüşleri lehine; köylerde

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

56

yaşayan öğrencilerin görüşleri ile ilçe merkez-lerinde yaşayan öğrencilerin görüşleri arasında, köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri lehine ve köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri ile il merkezinde yaşayan öğrencilerin görüşleri arasında da yine köylerde yaşayan öğrencilerin görüşleri lehine olduğu sonucu ortaya çıkmış-tır. Kısacası köylerde yaşayan öğrenciler, trafik güvenliği bağlamında medya araçları hakkında daha olumlu düşünmektedirler. Köylerde yaşa-yan ilköğretim öğrencilerinin diğer yerleşim birimlerinde yaşayan öğrencilere göre trafik sorunlarıyla daha az karşılaşmış olmalarının, onların trafik güvenliği açısından medya araç-larındaki olumsuzlukları görmelerini engelle-yebileceği söylenebilir.

5.2. Öneriler

Araştırmacılara bu çalışmayı, “Seçmeli Medya Okuryazarlığı Dersinin, İlköğretim II. Kademe Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Medya Araçları Hakkındaki Görüşlerine Etki-si” şeklinde ele alarak Trafik Güvenliği konu-sunu daha ayrıntılı ve deneysel bir temelde incelemeleri önerilebilir.

İlköğretim II. kademede “Trafik Eğitimi”ne yönelik bir dersin bulunmaması düşündürücü bir durumdur. İlköğretim II. kademede seçim-lik de olsa “Trafik Eğitimi”ne yönelik bir ders okutulmasının “hayati” önem taşıdığı düşü-nülmektedir.

Bu çalışmada sonucunda, ilköğretim öğrencile-rinin, radyo kanallarında trafik eğitimi ile ilgili programlara yeterince yer verilmediğini düşün-dükleri söylenebilir. Bu sebeple, Radyo kanal-larının trafik eğitimi ile ilgili eğitici programla-ra daha fazla yer vermeleri önerilmektedir.

KAYNAKLAR

Akalın A (2009) Televizyon Dizilerinin Trafik Güvenliği Açısından İncelenmesi, Yayımlan-mamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara.

Akınoğlu H (2002) Örgün Eğitim Sistemi-miz'de Sürekli Trafik Eğitimi İle İlgili Bir Uygulama, Uluslararası Trafik ve Yol Güven-liği Kongresi'nde Sunulan Bildiri, Gazi Üni-versitesi, Ankara. http://www.trafik.gov.tr /icerik/ bildiriler/pdf/A6-21.pdf (25.01.2011).

Arslan F (2002) Trafik Eğitim Kampanyasına Farklı Bir Yaklaşım (Elazığ Örneği), Uluslara-rası Trafik ve Yol Güvenliği Kongresi, 8- 10 Mayıs 2002.

Aytuğ Y (2008) Binbir Gece’de Trafik Katlia-mı, Sabah Gazetesi, 1 Şubat 2008.

Başköy F (2005) Medyadaki Trafik Konulu Haberlerin İçerik Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

Çakır M (2002) Sağlık ve Trafik Eğitimi, No-bel Yayın Dağıtım, Ankara.

Danyıldız Ş (2009) Trafik Eğitiminde Kitle İletişim Araçlarının Rolü, Çağın Polisi Dergisi, Sayı 87. http://www.caginpolisi.com.tr/87/14-15.htm (24.01.2011).

Genç S Z ve Güner F (2010) İlköğretim 7. ve 8. Sınıf Öğrencilerinin Televizyon İzleme Profili (Çanakkale İli Örneği), Milli Eğitim Dergisi, Sayı:188, 230- 250.

Hatipoğlu S (2002) Okul Öncesi Çocuklar'da Trafik Eğitimi'nin Gerekliliği, Uluslararası Trafik ve Yol Güvenliği Kongresi'nde Sunulan Bildiri, Gazi Üniversitesi, Ankara. http://www. trafik.gov.tr/icerik/bildiriler/pdf/A6-76.pdf (25.01.2011).

İrvan S ve Çınarbaş S (2002) Türk Basını'nda Yer Alan Trafik Haberleri'nin Analizi, Ulusla-rarası Trafik ve Yol Güvenliği Kongresi'nde Sunulan Bildiri, Gazi Üniversitesi, Ankara. http://www.trafik.gov.tr/icerik/bildiriler/pdf/C13-47.pdf (23.01.2011).

Karabey A L (2006) 2004 Yılı İçinde Meydana Gelen Trafik Kazalarından 14 Yaş ve Altı Çocukların Etkilenmelerinin İncelenmesi, Ya-yımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üni-versitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

Karasar N (2002) Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.

Karayolları Trafik Kanunu (1983) Madde 3, Kanun Numarası: 2918, Kanun Kabul Tarihi: 13/10/1983, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 18/10/1983, Yayımlandığı Resmi Gazete Sayı-sı: 18195, http://www.trafik.gov.tr (20.01.2011).

Kardiyen F ve Kaygısız G (2011) Kırmızı Işık İhlali Nedeni İle Meydana Gelen Trafik Kaza-

İlköğretim Öğrencilerinin Trafik Güvenliği Bağlamında Kitle… (44-57)

57

larının Değerlendirilmesi, Ankara Trafik Vakfı Derg, Sayı: 42, Yıl: 9, 8- 17.

Pampal S; Hatipoğlu S; Arıkan Öztürk E ve Yıldız E (1999) Türkiye’de Trafik Probleminin Nedenleri: Bilinç Eksikliği ve Yetersiz Eğitim, II. Ulaşım ve Trafik Kongresi Bildiriler Kitabı 27- 33.

Pampal S (2011) Trafik Kazaları ve Çocuklar, Ankara Trafik Vakfı Dergisi, Sayı: 42, Yıl: 9, Başyazı.

Sayıştay (2008) Trafik Kazalarını Önleme Faaliyetleri Raporu, Sayıştay Başkanlığı Ya-yınları, http://www.sayistay.gov.tr/haber-duyuru/basin/23072008Trafik.asp (23.01.2011).

Şenşekerci E ve Türkkan A (2003) Sağlık ve Trafik Eğitimi, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa.

Tolunay, M K ve Gökdeniz İ (2002) Trafik Bilinci'nin Oluşması ve Kurallara Uyumu Sağ-lama'da Kampanyalar'ın Yeri Ve Önemi, Ulus-lararası Trafik ve Yol Güvenliği Kongresi'nde Sunulan Bildiri, Gazi Üniversitesi, Ankara http://www.trafik.gov.tr/icerik/bildiriler/pdf/C13-35.pdf (23.01.2011).

Tombaklar Ö H (2002) Çocuklar ve Trafik Kazaları, Uluslararası Trafik ve Yol Güvenliği Kongresi'nde Sunulan Bildiri, Gazi Üniversite-si, Ankara http://www.trafik.gov.tr/icerik /bildiriler/pdf/A6-42.pdf (25.01.2011).

Uyar Y; Kurt M ve Dizdar E N (2003) Trafik Kazalarını Etkileyen Faktörlerin AHP Yakla-şımı İle Göreli Önlemlerinin Belirlenmesi, Teknoloji, 6 (1- 2), 63- 68.

Yetkin D ve Daşcan Ö (2008) Son Değişiklik-lerle İlköğretim Programı 1- 5 Sınıflar (Güncel-lenmiş 2. Baskı), Anı Yayıncılık, Ankara.

Yetkin Y (2010) Türkiye’de Okul Öncesi Ço-cukların Trafik Bilgi ve Alışkanlıklarının Belir-lenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

SOSYAL AĞ SİTESİ KULLANICILARININ MOTİVASYONLARI: FACEBOOK ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Özgür Köseoğlu

ÖZET Facebook sosyal ağı bugün yarım milyardan fazla insanı, özellikle genç kullanıcıları dünya gene-linde kendine çekmiş durumdadır. Doğal olarak, sosyal bilimler de artan bir ilgiyle Facebook gibi sosyal ağ sitelerinin karakteristiğini anlamaya çalışmaktadır. Bu araştırmada, üniversite öğrenci-lerini Facebook kullanmaya iten güdüleri saptamak amacıyla kullanım ve doyumlar yaklaşımı esas alınmıştır. İki aşamalı bir yaklaşım benimsenmiştir. Birinci aşamada, 144 kullanıcı, Facebook’u nasıl kullandıklarını ve kullanırken nelerden hoşlandıklarını sözcük ve sözcük öbekle-ri üreterek tarif etmeye çalışmıştır. Elde edilen veriler kodlanarak 43 maddeye dönüştürülmüştür. İkinci aşamada, 408 kullanıcı söz konusu maddeleri değerlendirmiştir. Faktör analizi altı farklı kullanım ve doyum saptamıştır. Bunlar Fotoğraf/Video, Kullanım Kolaylığı, Topluluk Gündemini Yakalama, Magazin Konuları, Kullanım Tercihleri ve Sosyal Bağlantılar şeklinde sıralanabilir. Bazı kullanıcı demografileri ve Facebook kullanım kalıpları farklı kullanım ve doyumlar ile ilişki-lendirilmiştir.

Anahtar sözcükler: Sosyal ağ siteleri, facebook, kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı.

MOTIVATIONS OF SOCIAL NETWORKING SITE USERS: A STUDY ON FACEBOOK

ABSTRACT Facebook social network has today already attracted more than half a billion users and been widely adopted, particularly by young people, all over the world. Naturally, the Social Sciences are increasingly interested in understanding the characteristics of such Social Network Sites. In this study, the uses and gratifications approach was employed to determine the factors motivating university students to use Facebook. A two-stage approach was adopted; in the first study, 144 users generated words or phrases to describe how they used Facebook and what they enjoyed about their use. These phrases were then coded into 43 items. In study two, these items were evaluated by 408 Facebook users. Factor analysis identified six uses and gratifications; Photograph/Video, User Friendliness, Community Awareness, Personal Data Collection and Dissemination, Usage Preferences and Social Connections. Some user demographics and Facebook use patterns were associated with different uses and gratifications.

Keywords: Social networking sites, facebook, uses and gratifications approach.

Yrd.Doç.Dr., Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi

GİRİŞ

1980’li yıllarda kişisel bilgisayarların ticari-leşmesi, 1990’lı yıllarda ise internetin yaygın-laşmaya başlamasıyla enformasyon teknolojile-ri toplumsal değişimi önemli ölçüde ivmelen-dirmeye başlamıştır. 2000’li yılarla birlikte ise bilgisayar aracılı iletişim, yüz yüze iletişim ya da kitle iletişimi gibi günlük yaşamın bir parça-sı haline gelmiştir. Bilgisayarların küçülmesi, hafiflemesi, görece ucuzlaması ve gezgin (mo-bil) hale gelmesi (dizüstüler, tabletler, akıllı telefonlar) ve web teknolojisindeki gelişmeler (Web 1.0’dan Web 2.0’a geçiş) kullanıcıları

edilgen olmaktan çıkarıp birer içerik üreticisi haline getirmiştir. Sosyal medya olarak tarif edilen Web 2.0 tabanlı teknolojiler içinde en popüler olanlardan biri sosyal ağ siteleridir. Sosyal ağlar siteleri, hem bireylerin hem top-lumların hem de örgütlerin birbirleriyle iletişim kurma, enformasyon paylaşma, örgütlenme, iş yapma biçimlerini hatırı sayılır ölçülerde değiş-tirmektedir. Devlet başkanlarını, politikacıları, üst düzey şirket yöneticilerini ve daha pek çok kanı önderini sosyal ağlarda takip etmek müm-kündür. İzlerkitleler belki de ilk kez kitle ileti-şim araçlarının izleyicisi olmaktan çıkıp içerik üreticisi, yayıncısı ve hatta ortağı olarak yeni-

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

59

den konumlanmaktadır. Bu nedenle, günümüz izlerkitlelerini geleneksel yaklaşımlarla anla-maya çalışmak gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Abercrombie ve Longhurst (1998) çağdaş izlerkitlelerin karakteristiğini inceleyebilmek amacıyla Gösteri Performansı Yaklaşımını (Spectacle Performance Paradigm-SPP) geliş-tirmiştir. Yaklaşımda temel olarak üç farklı izleyici tipinden söz edilmektedir. Bunlar, basit izleyici (simple audience), kitle halindeki izle-yici (mass audience) ve yaygın izleyici (diffused audience) olarak sıralanabilir. Basit izleyici kavramında, izleyici ile medyada izle-nen performansı gerçekleştirenlere (performer) sabit rollerin biçildiği bir yapı söz konusudur. Basit izleyicinin bir performansa katılımı, per-formansı yerine getiren ile performansı göz-lemleyen izleyici arasında belli ölçüde fiziksel ve sosyal mesafenin olduğu bir seremoniye gönderme yapmaktadır. Kitle halindeki izleyici kavramında ise, izleyici ile performansı yerine getiren arasındaki uzaklık çok daha fazladır. Bu durum medya doyumuna ulaşmış bir top-lumda izleyicinin performanslar üzerinde etki-sinin olmadığı bir ortamda gerçekleşir. İzleyici, seremoni yerine performansları birer gösteri olarak medya üzerinden izler (Abercrombie ve Longhurst, 1998’den akt. Atkinson ve Dougherty (2006: 66). Basit izleyiciye, tiyatro izleyicileri veya bir futbol karşılaşmasına giden taraftarlar, kitle halindeki izleyiciye ise televiz-yon izleyicisi örnek verilebilir (Longhurst, Bagnall ve Savage 2004: 105). Yaklaşımdaki üçüncü izleyici tipi ise yaygın izleyicidir. Yay-gın izleyici de kitle halindeki izleyiciye benzer bir biçimde medya doyumuna ulaşmış bir çevre içinde var olur. Ancak burada performans öyle yaygın bir konumdadır ki izleyici performansa bir bakıma iştirak etmiş olur. Bu durum ise performansı yerine getiren ile izleyici arasın-daki sınırları bulanık hale getirir (Abercrombie ve Longhurst 1998’den akt. Atkinson ve Dougherty (2006: 66). Gösteri ve performans odaklı postmodern toplum bireyleri gün geçtik-çe yaygın izleyici olarak tanımlanan bu grubu-nun bir parçası haline gelmektedirler (Blackshaw ve Crawford 2009: 13). Narsisim ve gösteri olgusu ise yaygın izleyici fikrinin merkezinde birleşen iki kavramdır. Narsisimle birleşmiş gösteri olgusu, yaygın izleyiciye gündelik yaşamında performans sergileme yolları konusunda rehberlik eder. Bu durumda-ki birey benmerkezcidir ve her şeye sahip ol-

manın mümkün olduğu bir dünyada yaşar. Ayrıca, birer medya tüketicisi olabildiği gibi üretici de (küçük üretici-petty producer) olabi-lir (Abercrombie ve Longhurst 1998’den akt. Atkinson ve Dougherty 2006: 67). Sosyal ağ sitelerinin de kullanıcılara hem izleyici hem de üretici olma olanağı veren dolayısıyla onları yaygın izleyici sınıfına sokan ortamlar olduğu söylenebilir. Sözgelimi, Gülnar, Balcı ve Çakır (2010: 179) yaygın izleyici ve narsizim kav-ramlarını temel alarak öğrenciler üzerinde yaptıkları bir araştırmada Facebook kullanıcıla-rının yaygın izleyici özellikleri gösterdiklerini saptamışlardır. Bu bağlamda, sosyal ağı kul-lanmaya yönlendiren motivasyonların ve elde edilen doyumların neler olduğunu anlamak, yaygın izleyici özelliği gösteren kullanıcıları anlamak açısından da oldukça önemli hale gelmiştir.

1. KURAMSAL ZEMİN

1.1. Web 1.0’dan Web 2.0’a Geçiş ve Sosyal Medya

Tim Berners-Lee tarafından 1989 yılında, Robert Cailliau ile birlikte Genevre’de CERN projesi üzerinde çalışırken geliştirilen (www.w3.org, 2010; Shih 2009: 15) web (WWW ya da Web 1.0), esasen internet üze-rinde ‘bilgisayar ile bilgisayar’ arasındaki etki-leşimi desteklemek üzere tasarlanmış bir yazı-lımdır. Web’in bu ilk sürümünde küçük bir yazar grubu büyük bir okuyucu grubu için web sayfaları yaratmaktaydı. Kullanıcılar oldukça edilgen bir konumdaydı. İçerik yaratımına katkıda bulunma, diğer web kullanıcıları ile etkileşime girme olanağı veren Web 2.0 sürü-mü ise, web teknolojisinin görünümünü kısa süre içinde değiştirmiştir (Naik ve Shivalingaiah 2008: 500). ‘Eski web’ ile Facebook ya da YouTube gibi Web 2.0 siteleri arasındaki farklılıklar aşağıdaki ölçütler dikka-te alındığında daha görünür hale gelmektedir. Bunlar, teknolojik farklılıklar (siteyi oluştur-mak için kullanılan kodlama/sunum teknoloji-leri ve kullanıcı etkileşimine izin verme), yapı-sal farklılıklar (sitenin amacı ve düzenlemesi), sosyolojik farklılıklar (arkadaşların ve grupla-rın görüş/fikir/eğilimleri) olarak sıralanabilir (Cormode ve Krishnamurthy 2008: 1). Constantinides ve Fountain (2007: 233), Web 2.0 teknolojisini uygulama tiplerine göre beş temel kategoride sınıflandırmıştır:

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

60

Bloglar: Weblog sözcüğünün kısaltılmasından türemiştir. Çevrimiçi günlükler olarak da ifade edilen bloglar, Web 2.0 uygulamasının en hızlı büyüyen kategorisidir. Çoğu zaman Podcast’ler ile yani taşınabilir cihazlara indirilebilen ve izlenilip dinlenebilen dijital ses ya da video içerikleri ile birleşirler. http://gizmodo.com, http://www.boingboing.net, http://www. huffingtonpost.com, bunlara örnek olarak veri-lebilir.

Sosyal Ağlar: Kullanıcıya, kişisel içerik değiş tokuşu yapabilme ve diğer kullanıcılarla ileti-şim kurabilme olanağı veren, kişisel web site-sini inşa etme olanağı sağlayan uygulamalardır. http://www.myspace.com, http://www. facebook.com, www.hyves.nl, http://www. ning.com sosyal ağlar için iyi birer örnektir.

İçerik Toplulukları: Belirli içeriklerin organize edilmesini ve paylaşılmasını sağlayan türden web siteleridir. Video içerikli paylaşım siteleri-ne,http://video.google.com, www.youtube.com, http://etsylove.ning.com, fotoğraf içerikli pay-laşım sitelerine, http://www.flickr.com, sosyal işaretleme sitelerine (Social Bookmarking) www.digg.com, http://del.icio.us, kullanıcılar tarafından edit edilmeye açık olan ansiklopedi-lere de www.wikipedia.org, http://en. citizendium.org/ wiki/Main_ Page örnek veri-lebilir.

Forumlar/İlan Tahtaları: Genellikle özel ilgi alanlarına yönelik fikirlerin ve enformasyonun değiş tokuşunu sağlayan sitelerdir. www.epinions.com,www. personaldemocracy. com, http://www.python.org bu kategoride kabul edilebilir.

İçerik Toplayıcılar: Kullanıcıların, erişmek istedikleri web içeriğini tamamen kendilerine uyumlu hale getirmesine izin veren uygulama-lardır. Bu siteler Real Simple Syndication ya da Rich Site olarak bilinen bir teknik kullanmak-tadır. http://uk.my.yahoo.com, http://www. google.com/ig, http://www.netvibes.com site-leri bu kategoride düşünülebilir.

Yukarıda sözü edilen Web 2.0 uygulamaları ile sosyal medya arasındaki ilişkiyi irdelemek için iki terimin nasıl tanımlandığına bakmak ge-rekmektedir. Literatürde bazı yazarların, sosyal medya ile Web 2.0 terimini birbirinin yerine kullandığı görülebilir. Ancak web 2.0 terimi daha çok veri tabanları, AJAX (Asynchronous

Java Script and XML) ve RSS (Really Simple Syndication) üzerine kurulan yüksek derecede kişiselleştirilmiş ve esnek hale getirilmiş web deneyimi sunan etkileşimli web sitelerinin günümüz jenerasyonunu tarif etmektedir. Do-layısıyla bu terim, işin teknoloji boyutuna odaklanmaktadır. Sosyal medya terimi ise, söz konusu Web 2.0 uygulamalarının toplumsal boyutlarına ve yol açtığı etkilere gönderme yapmaktadır (Bruns ve Bahnisch 2009: 7). Bu kavram üzerine kafa yorarken teknoloji ve araçların kendilerini düşünmekten çok, bu araçların insanlara ne tür iletişim olanakları verdiği üzerine yoğunlaşmak gerekmektedir (Scott 2010: 38). Buradan yola çıkarak sosyal medyayı, topluluk oluşturmak, sosyal etkileşim yaratmak ve işbirliği gerektiren ortak projeler üretmek için alanlar ve fırsatlar yaratan Web 2.0 temelli web siteleri olarak tanımlamak mümkündür (Bruns ve Bahnisch 2009: 7). Kietzmann, Hermkens, McCarthy ve Silvestre (2011: 1) yukarıda sözü edilen web sitelerine gezgin ortamları da ekleyerek sosyal medyayı, bireylerin ve toplulukların yüksek düzeyde etkileşimli platformlar üzerinden paylaşım, tekrar yaratma, tartışma, kullanıcı yaratımlı içeriği değiştirme gibi eylemlerde bulundukları web temelli teknolojiler ve mobil ortamlar olarak tanımlamaktadırlar. Sonuç olarak Web 2.0 ve sosyal medya terimleri, kavramın farklı boyutlarına bakan tanımlamalardır.

Geleneksel medya ya da bazı yazarların deyi-miyle eski medya söz konusu olduğunda, in-sanların kitle iletişim araçlarını kullanma ne-denleri ve araçlar arasından yaptıkları seçimler, etken (aktif) süreçler olarak kabul edilmektey-di. Yeni medyada ve dolayısıyla sosyal medya-da ise etkileşimli (enteraktif) kavramından söz edilmekte, iki yönlü iletişim ve kullanıcı yara-tımlı içerik kavramları ön plana çıkmaktadır (Royal 2009: 7). Etkileşimli süreçler sosyal medyanın çekim gücünü de artırmaktadır. Alexa.com 2011 Nisan verilerine göre, dünya-da en çok ziyaret edilen 10 sitenin yarısı sosyal medya siteleridir. Bunlar ziyaret sayısına göre Facebook.com, YouTube.com, Blogger.com, Wikipedia.com, Twitter.com olarak sıralan-maktadır (Alexa.com 2011).

1.2. Sosyal Ağ Siteleri

Sosyal ağ siteleri, sosyal medya türlerinden biri olarak kabul edilebilir. Acar ve Polonsky

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

61

(2008: 57)’ye göre günümüzdeki anlamıyla olmasa da tarihsel açıdan bakıldığında sosyal ağların kökleri New Jersey Teknoloji Enstitü-sünde 1978 yılında Freeman ve ekibi tarafından kurulan ve kullanıcıların birbirlerine elektronik posta atmasına, bülten tahtalarını görmelerine ve ‘list server’ hizmetinden yararlanmalarına olanak tanıyan Elektronik Enformasyon Değiş Tokuş Sistemi’ne (Electronic Information Exchange System, EIES) kadar gitmektedir. Ancak bugün bildiğimiz anlamda ilk sosyal ağ sitesi 1997 yılında hizmete giren Sixdegrees.com’dur (Boyd ve Ellison 2008: 214). ‘Sixdegrees’ ismi sosyolog Stanley Milgram’ın 1960 yılında, insanlar arasındaki bağlantı yollarını saptamak için yaptığı bir deneye gönderme yapmaktadır. Milgram’ın kafasında, insanların tamamen farklı dünyalar-da mı yoksa birbirleriyle ilişki içinde olan kocaman bir ağ düzeni içinde mi yaşadıkları, herhangi iki kişi arasındaki bağlantının uzaklı-ğının ne kadar olabileceği türünden birçok soru vardı. ‘Altı Aşamalı Ayrılık’ kavramı ya da diğer bilinen adıyla ‘Küçük Dünya Fenomeni’ (Small World Phenomenon) rastgele seçilen iki kişinin ortalama altı nokta aracılığıyla birbirine bağlı olduğunu ifade eden bir terimdir (Gladwell 2002: 36). İsmini bu deneyden alan Sixdegrees.com, kullanıcılarına profil oluştur-ma, arkadaşlarını listeleme ve listelerde gezin-me olanağı veren bir siteydi. Bu özelliklerin birçoğu, örneğin profil oluşturma, belli başlı arkadaşlık sitelerinde ve birçok sanal topluluk-ta daha önceden var olmasına rağmen, Sixdegrees.com bunları üzerinde toplayan ilk sitedir. Bu ilk sosyal ağ sitesi, milyonlarca kullanıcıyı çekmeyi başarmasına rağmen 2000 yılında kapanmıştır (Boyd ve Ellison 2008: 214). Sitenin kapanmasından beri, internet kullanım oranları büyük ölçüde artmış, insanlar sosyal bir mekan olarak çevrimiçi dünyanın varlığını düşünmeye alışmışlardır (Donath ve Boyd 2004: 71). Özellikle son yıllarda ise sos-yal ağların küresel bir fenomen haline geldiği rahatlıkla söylenebilir. Üye sayısı yarım milyar kullanıcıyı çoktan aşan Facebook, bunun en önemli göstergelerinden biridir. 2010 verilerine göre Amerika’da sosyal ağ sitelerinde geçirilen zaman %277 oranında artmıştır. Gezgin aygıt-lar yoluyla internete bağlanan kullanıcıların %32’si bir sosyal ağ sitesini ziyaret etmektedir (Nielsen.com 2010). Universal McCann’in (UM) Kasım 2008 ile Mart 2009 tarihleri ara-

sında, içlerinde Türkiye’nin de olduğu 38 ülke-de 22,729 aktif internet kullanıcısı üzerinde gerçekleştirdiği sosyal medya araştırmasına göre, sosyal ağ siteleri içerik üretimi ve payla-şımı açısından internetteki temel platformlara dönüşmüş durumdadırlar. Eylül 2006’dan beri bu konuda toplam dört araştırma yapan UM, sosyal ağ sitelerine üyelikte sürekli bir artış saptamıştır. İlk araştırmada küresel ölçekte aktif internet kullanıcılarının %27,3’ünün, ikinci araştırmada %36,2’sinin, üçüncü araş-tırmada %56,6’sının dördüncü araştırmada ise %62,5’inin sosyal ağ sitelerine üye olduğu görülmüştür. Buna göre aktif kullanıcıların sosyal ağ sitelerine üyelik oranı 2006–2009 yılları arasında ortalama iki kat artmıştır. Ülke kategorisi açısından en büyük oran ise %85 ile Rusya’da bulunmaktadır (UM 2009: 5). Bu veri comScore.com 2009’da yayınladığı bir araştırma tarafından da desteklenmektedir (comScore 2009). Ioffe (2011: 31-32) Rus-ya’daki yüksek sosyal ağ kullanımını kışların çok sert ve uzun geçmesi, özellikle kuzey şe-hirlerinin uzun kış süresince yalıtılmış hale gelmesi ve ülkede enformel bilgiye verilen önem gibi bazı etkenlerle açıklamaktadır.

Sosyal ağ siteleri, Web 2.0 teknolojisinin bir uzantısı gibi düşünülebilir. Web 2.0, web içeri-ğinin kullanıcı tarafından oluşturulmasını sağ-layan “kullanıcı yaratımlı” bir model üzerine temellenmiştir. Kullanıcılar bu yeni sürümde, o anda çevrimiçi olan başka herkesin ulaşabile-ceği içeriği (metin, fotoğraf, müzik vb.) web sitelerine kolaylıkla yükleyebilirler. Sosyal ağ siteleri bu içeriğin yaratımı için adeta bir reh-ber kitap işlevi görmektedir. Kullanıcılar kendi yarattıkları profilleri üzerinden favori müzik, film vb. listeler oluşturabilecekleri gibi kendi fotoğraf, video ve müzik içeriklerini sisteme yükleyebilirler (Nyland, Marvez ve Beck 2007: 2). Sosyal ağ siteleri bireylere kendilerini ifade etme, sosyal ağlarını eklemleyerek birleştirme, diğerleri ile bağlantılar kurup bu bağlantıları sürdürme olanağı veren çevrimiçi alanlardır. Bu ağlar iş veya meslek temelli olabileceği gibi (LinkedIn.com), romantik ilişkiler, politika, müzik gibi ortak ilgi alanlarını da temel alabi-lirler (Myspace.com) (Ellison, Steinfield ve Lampe 2006: 3). Boyd ve Ellison (2008: 211) sosyal ağ sitelerini, “bireylerin, sınırlandırılmış bir sistem içinde kamuya tamamen açık ya da yarı açık profiller inşa etmesine, bir şeyler

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

62

paylaştıkları kullanıcılardan oluşan bir liste oluşturarak bunu ilan etmelerine ve sistem içerisinde kendileri ya da başkaları tarafından oluşturulmuş bağlantı listelerini inceleyip kar-şılaştırmalarına olanak sağlayan web temelli hizmet siteleri” olarak tanımlamaktadırlar. Sosyal ağ siteleri, diğer insanlarla bağlantı kurmayı kolaylaştıran, kullanıcıları, sisteme kayıt olur olmaz kişisel ağlarını genişletme, yeni insanlarla buluşma ve yeni bağlantılar oluşturma konusunda özendiren sistemlerdir. Temel hedef çevreyi sürekli genişletmektir (Donath ve Boyd 2004: 78). Boyd ve Ellison (2008: 211) sosyal ağ sitelerini eşsiz yapan şeyin kullanıcılara yabancılarla buluşma olana-ğı vermesinden çok kullanıcıların kendi sosyal ağlarını oluşturup görünür hale getirmelerine izin vermesi olduğunu söylemektedir.

Sosyal ağ siteleri ile ilgili olarak yapılan çalış-malarda sıkça rastlanan olgulardan ikisi zayıf bağlar ve sosyal sermaye kavramlarıdır. Sos-yolog Mark Granovetter, 1974 yılında Bos-ton’da yaptığı bir araştırmada sayıları birkaç yüzü bulan yönetici ve çalışanın işe alınma süreçlerini incelemiş ve araştırmaya katılanla-rın %56’sının işi, iş ilanı gibi resmi kanallar yerine kişisel bir bağlantı aracılığı ile bulduğu-nu görmüştür. Asıl ilginç olan bulgu ise, işe girenlerin söz konusu kişisel bağlantıları ile arada bir ya da nadiren görüşüyor olmalarıdır. Başka bir deyişle, işe girme süreçlerinde işe yarayan bağlantılar, yakın arkadaşlar gibi kişi-sel bağlantılardan çok, arada bir ya da nadiren görüşülen tanıdık/bildik kişilerdir. Yeni bir iş bulmak, yeni bir haber ya da istihbarat elde etmek, yeni bir fikir üretmek söz konusu oldu-ğunda, zayıf bağlar güçlü bağlardan genellikle daha çok işe yaramaktadırlar. Çünkü arkadaş olarak nitelenen kişiler, bizimle aynı iş yerinde çalışan, benzer ya da aynı okuldan mezun ol-muş, aynı mahallede yaşayan kısacası aynı dünyayı paylaştığı için bizimle benzer şeyler-den haberdar olan ve dolayısıyla benzer ola-naklara sahip kişilerdir. Tanıdıklar ise farklı, iş dünyaları ve farklı çevrelerden geldikleri için bizim hakim olmadığımız alanlardan enfor-masyon sahibi olabilirler. Bu olgu, Granovetter tarafından ‘zayıf bağların gücü’ (strength of weak ties) olarak tarif edilmiştir. Tadınık ve bildikler, bir çeşit sosyal güç kaynağıdır ve ne kadar çok tanıdık söz konusu ise o kadar sosyal güçten söz etmek mümkündür (Gladwell 2002:

54). Bu durum sosyal sermaye kavramı ile yakından ilişkilidir. Sosyal sermaye, farklı alanlarda, farklı tanımlarla kullanılan elastiki bir terimdir (Ellison ve ark. 2006: 6). Bourdieu ve Wacquant (1992: 119) sosyal sermayeyi, karşılıklı olarak birbirini tanıma ve bilmeden kaynaklanan, bir bakıma kurumsallaşmış sü-rekli bir ağın sahibi ya da parçası olma saye-sinde bireyler ve/veya gruplar yoluyla elde edilen sanal ya da gerçek türdeki kaynakların bir toplamı olarak tanımlamaktadırlar. Huysman ve Wulf (2004: 1)’a göre sosyal sermaye, iyi niyet, karşılıklı destek verme, ortak dil, paylaşılan normlar, sosyal güven ve ‘karşılıklı zorunlu hissetme’ duygusunun oluş-turduğu ve insanların bundan değer elde ede-bildiği ağ bağlantılarına gönderme yapmakta-dır. Sosyal sermaye en sade haliyle insanların sosyal etkileşimleri sonucu elde ettiği kaynak-lar olarak tanımlanabilir. Buna göre geniş ve çeşitli ağ bağlantılarına sahip bireylerin küçük ve daha az çeşitli ağ bağlantılarına sahip kişile-re göre daha güçlü sosyal sermayeye sahip olduğu farz edilmektedir (Valenzuela ve ark. 2009: 877).

Facebook gibi sosyal ağlar, hem sosyal serma-yeyi hem de zayıf bağların sayısını artırmaya olanak tanıyan şebekelerdir. Ellison ve arka-daşlarına (2006: 28) göre Facebook, özellikle öğrencilerin sosyal sermayelerini biçimlendir-mesi ve sürdürmesinde önemli bir rol oyna-maktadır. Sözgelimi, Facebook’ta üniversite öğrencilerinin ilişkilerini sürdürmek için en çok çaba sarf ettikleri gruplarından birisi lise arkadaşlarıdır. Haythornthwaite (2005: 137)’a göre, Facebook hem zayıf bağların sürdürülme-si hem de ‘saklı kalmış bağlar’ın (latent ties) oluşturulması konusunda da işlev görmektedir. Saklı kalmış bağlar, teknik olarak mümkün olmakla birlikte sosyal olarak henüz aktive olamamış sosyal bağları temsil etmektedir. Facebook sosyal ağında, ortak arkadaş üzerin-den yeni arkadaş edinme, birinin profilini ince-leme yoluyla elde edilen ipuçlarını kullanarak (ortak ilgili alanları, ilginç tartışma konuları, aynı seçmeli dersi alma vb.) saklı kalmış bağla-rı zayıf bağlara çevirmek mümkündür.

Sosyal ağlar içinde katılımcılar arasında doğ-rudan linklerin olmadığı bazı boşlukların yer alması enformasyonun sistem içinde daha etkin bir biçimde akmasını sağlayan etkenlerden biri

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

63

olarak kabul edilmektedir. Özellikle yeni en-formasyonun ve fikirlerin gruplar ve alt gruplar arasındaki yayılımı bu şekilde daha hızlı ola-bilmektedir. Bir grupta sıradan olan bir bilgi diğer grupta yeni ve daha değerli olabilmekte-dir (Ellison ve ark. 2006: 10). Zayıf bağlar bu bağlamda gruplar arası enformasyon akışını hızlandıran atlama noktaları olarak düşünülebi-lir. Bu aynı zamanda sosyal sermayenin değe-rini de artıran bir özelliktir.

1.3. Facebook

2004 yılında Mark Zuckerberg ve arkadaşları tarafından kurulan Facebook sosyal ağı, başlar-da yalnızca Harvard öğrencileri ile sınırlandı-rılmışken zaman içinde önce diğer kolej, üni-versite ve liselere sonra da küresel düzeyde herkese açık hale gelmiştir (Carlson 2011, businessinsider.com). Facebook’un akademi dışındaki kullanıcılara açılması yalnızca kulla-nıcı profilini değiştirmekle kalmamış onların sosyal ağı kullanmaya yönelik motivasyonları-nı da değiştirmiştir (Joinson 2008: 1028). Son rakamlara göre Facebook sosyal ağında 800 milyonun üzerinde kullanıcı bulunmaktadır (Facebook.com 2011). Dünyanın en geniş sosyal ağının yayılma hızı ise medya tarihinde-ki diğer araçlarla karşılaştırıldığında oldukça sıradışıdır. Sözgelimi, radyo 50 milyon kulla-nıcıya 38, televizyon 13, internet 4, iPod ise 3 yılda ulaşmıştır. Facebook’a ise 9 ay içinde 100 milyondan fazla kullanıcı kaydolmuştur (Qualman 2009: socialnomics. net). Alexa .com’un Nisan 2011 verilerine göre, sosyal ağ sitesi Facebook, Google arama motorundan sonra dünyada en çok ziyaret edilen site duru-mundadır. Siteye yapılan ziyaretlerin büyük bir bölümü (%25) Amerika Birleşik Devletleri üzerinden gerçekleşmektedir. ABD’den sonra en çok ziyaret %6,8 ile Hindistan’a aittir. Tür-kiye ise %2’lik oranıyla birçok ülkenin önünde yer almaktadır (Alexa.com 2011). Yine, 2011 yılı istatistiklerine göre, sistemde kullanıcıların etkileşim halinde olduğu 900 milyondan fazla sayfa, grup, olay ve topluluk sayfası mevcuttur. Sıradan bir Facebook kullanıcısı her ay 90 adetten fazla içerik üretmektedir. Sistemde her ay 30 milyardan fazla içerik (web linki, haber, blog postası, not ve fotoğraf albümü) paylaşıl-maktadır. Facebook’ta bir kullanıcının ortala-ma 130 arkadaşı vardır ve siteye mobil aygıtla-rından erişen aktif kullanıcı sayısı 200 milyo-nunun üzerindedir (Facebook.com 2011).

Nielsen’in 2010 Medya Endüstrisi raporuna göre, Facebook Amerika’da 65 yaş ve üzerinin bile en çok ziyaret ettiği üçüncü site olmayı başarmıştır (Nielsen.com, 2010). Bu istatistik en azından ABD’de, sosyal medyanın yalnızca genç kullanıcılar tarafından talep gören bir sosyal ağ olmadığını gösterir niteliktedir. ComScore’un ‘The 2010 Europe Digital Year in Review’ raporuna göre ise, Avrupa’da inter-net kullanıcıları ayda ortalama 24 saatlerini internet kullanarak geçirmektedirler. Türkiye ayda ortalama 25 saat ile Fransa, İngiltere ve Hollanda ile birlikte 24 saatlik ortalama sürenin üzerinde bulunan dört ülkeden biridir. Hem Avrupa’daki en geniş sosyal ağ (%92,2) hem de en geniş Facebook (%90,4) penetrasyonuna sahip olan Türkiye, Avrupa ortalamalarının (%63,6 Facebook, %84,4 sosyal ağ) oldukça üzerindedir. Facebook sosyal ağı, 2010 yılı sonu itibariyle, 18 Avrupa ülkesinin 15’inde bir numaralı sosyal ağ sitesi haline gelmiştir (comScore.com, 2010). Com.Score Video Matrix 2011 Nisan verilerine göre, sosyal ağ sitesi Facebook Türkiye’de lider web destinas-yonu olmasının yanında, 2011 Şubat ayında 17 milyon izleme sayısıyla en popüler çevrimiçi video izleme destinasyonu olmayı başarmıştır. Şubat ayı boyunca, kullanıcılar Facebook üze-rinden yaklaşık 792 milyon video izlemiştir ki bu rakam Şubat ayı boyunca kullanıcı başına ortalama 46,6 video yapmaktadır (comScore.com 2011). Facebook istatistikleri öylesine hızlı değişmektedir ki 2011 rakamla-rının bile kısa sürede eskimiş hale geleceğini öngörmek zor değildir.

1.4. Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı

‘Kitle iletişim araçları insanlara ne yapar?’ ve ‘İnsanlar kitle iletişim araçları ile ne yaparlar?’ soruları, medya ve birey arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara uzun süre egemen olan iki temel araştırma geleneğini temsil etmekte-dirler. İlk soru etki araştırmaları ile ilişkili bir soru iken, ikinci soru kullanım ve doyum araş-tırmalarına ilişkindir (Jensen ve Rosengren 2005: 55). Kökleri 1940’lı yıllara dayanan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı (Vivian 1991: 390, Baran ve Davis 1995: 217) izlerkitleleri, kitle iletişiminin çekiciliği ve gücü karşısında çok az dirence sahip, homojen, eleştiri yapmaktan uzak, savunmasız ve edilgen olarak gören etki araştırmalarının giderek kısır-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

64

laşması nedeniyle iletişim çalışmaları alanında hızla kabul görmüş ve yayılmıştır. Yaklaşımı-nın temeli, izlerkitlelerin karmaşık bir gereksi-nimler dizisi olduğu ve bunları kitle iletişim araçlarını kullanarak gidermeye çalıştığı inan-cına dayanmaktadır (Fiske 2002: 151). Buna göre izlerkitle üyeleri söz konusu gereksinimle-rini gidermeye çalışırlarken oldukça etken süreçlere girerler, örneğin ruh hallerine göre müzik, ilgi alanına göre dergi veya televizyon kanalı seçerler. Heyecan, romantizm, güvenlik gereksinimi, toplumsal veya kişisel gereksi-nimler izlerkitelerin seçimlerini etkileyen fak-törler arasındadır (Dimbleby ve Burton 1998: 177). Medya merkezli gereksinimler genellikle, enformasyon elde etmeye yönelik gereksinim, rahatlama gereksimi, arkadaşlık/eşlik etme gereksinimi, dikkat dağıtma/oyalanma gereksi-nimi ve kaçış gereksinimi şeklinde sıralanabilir (Littlejohn ve Foss 2009: 65). Sözgelimi, bir izlerkitle üyesi eğer kaçış (escapism) gereksi-nimi duyuyorsa, bu gereksinimi doyurmaya yönelik spesifik araçlar mevcuttur (Quan-Haase ve Young 2010: 351).

Yaklaşım zaman içinde eleştirilere de uğramış-tır. Eleştiriler genellikle, modelin fazlasıyla işlevselci, bireysel ve psikolojik olduğu, top-lumsal yapısal determinizme duyarsız kaldığı, sözgelimi televizyonun düşük bir seçicilikle izlendiğini gösteren kanıtlara rağmen, izleyici-nin eylemini gereğinden fazla önemsediği, içeriğe duyarsız kaldığı yönünde yoğunlaşmak-tadır (McQuial ve Windahl 2005: 177). Yakla-şım izleyicinin ne dereceye kadar aktif olduğu, iletişim sürecindeki öteki öğeleri (iletişim ör-gütleri, gönderenler) ve onların işlevlerini önemsememekle dolayısı ile iletişim sistemi ve bireysel sistem arasındaki çıkar ve güç farkla-rını görmezden gelmekle eleştirilmektedir (Erdoğan ve Alemdar 2002: 194-195). Ancak birçok yazar, kullanımlar ve doyumlar yakla-şımının, internet, yeni medya gibi teknolojile-rin ve bilgisayar aracılı iletişim gibi kavramla-rın ortaya çıkışı ile birlikte tekrar popüler hale geldiğini belirtmektedir (Royal 2009: 7, Ruggiero 2000: 1, Johnson ve Kaye 2009: 176, Rubin 2009: 147). Hatta Johnson (2009: http://mediaconvergence.org)’a göre bu yakla-şım, bir dönem gözden düşen ve sonra güçlü bir geri dönüş yapan kuramlara verilebilecek en iyi örneklerden birini oluşturmaktadır. Aslına bakılırsa, kullanımlar ve doyumlar, gazete,

radyo, televizyon ve şu anda internet olmak üzere her yeni kitle iletişim aracının ortaya çıkışı aşamasında öncü ve yenilikçi bir kuram-sal çerçeve sunmayı başarmış bir yaklaşımdır (Ruggiero 2000: 1). Quan-Haase ve Young (2010: 351) da benzer bir biçimde, kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının esasen gazete, tele-vizyon gibi geleneksel medyayı incelemek üzere geliştirilmesine rağmen yeni medyayı incelemek için kullanılabileceğini görüşünde-dir. Ayhan ve Balcı (2009: 16)’ya göre kulla-nımlar ve doyumlar yaklaşımı, insanların inter-neti kullanma nedenlerini anlamak ve bu kulla-nımdan elde ettikleri doyumları ortaya çıkar-mak açısından da uygun bir yaklaşımdır. Söz-gelimi, Perse ve Dunn (1998: 437, 453) 1998 yılında yaptıkları bir çalışmada, bilgisayar teknolojisinin sahip olduğu etkileşimlilik (interactivity) ve kitlesizleşme ya da kullanıcı elemesi (demassification) olarak tarif edilebile-cek türden özelliklerinin, kullanıcıya aktif bir biçimde içerik arama ve belirli iletişim gerek-sinimlerini doyurma olanağı verdiğini sapta-mıştır. Çalışma sonuçları, kullanımlar ve do-yumlar yaklaşımının internet gibi yeni medya çalışmaları için kullanılması fikrini destekler niteliktedir. İnterneti, bireyi hem enformasyon arama hem de üretme açısından yetkilendirme kapasitesine sahip bir araç olarak tanımlayan Singer (1998: 10) ise onu bireycilikte (individualism) nihai bir nokta olarak görmek-tedir. Çünkü internet, kullanıcının amaç odaklı olduğu, gereksinimlerini doyurmak için med-yayı ve medya içeriğini aktif olarak arayıp seçtiği konusundaki varsayımları somutlaştıran niteliklere sahiptir (Johnson ve Kaye 2009: 176). Örneğin, etkileşimli olma katılımcıların karşılıklı iletişim sürecindeki rolleri üzerinde kontrol sahibi olabilme ve rollerini değiş tokuş edebilme derecesiyle ilişkilidir (Williams ve ark. 1988: 10). Dutton, Rogers ve Jun (1987: 234) ise bu kavramı, yeni iletişim sistemlerinin kullanıcı komutlarına yanıt verebilme derecesi olarak tanımlamaktadır. Yeni meydanının bir başka özelliği olan kitlesellikten uzaklaşma ya da kullanıcı elemesi, aracın kullanıcıya geniş bir menü içerisinden seçme olanağı tanımasıyla ilişkilidir. Kitlesel ve dolayısıyla standart me-sajlar yerine, kişiye özel hale getirilmiş mesaj üretmenin önü açıktır. Ha ve James (1998: 2) 1998 yılında, internetin kitlesel üretim ve tüke-tim yapan bir araç olmaktan uzaklaşarak nişle-rin ve özel üretimlerin sonsuz kaynağı olmaya

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

65

doğru evrimleşeceğini söylemiştir. Günümüzde bu öngörünün gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hatta kitlesel mesajlar, alıcı tarafından artık ikinci sınıf olarak algılanabil-mekte, bireysel ve diyaloga dayalı iletişim tarzları tercih edilmektedir (Chamberlain 1994: 274). Yeni medyanın bir başka özelliği olan eş zamanlı olmama (asynchroneity) mesajı gönde-ren ile alan arasında aynı anda olmayan ve zamana yayılan bir iletişimin gerçekleşmesi ile açıklanmaktadır. Örneğin, bir elektronik posta-nın göndericisi ve alıcısı postayı farklı zaman-larda okuyup yanıtlasalar bile hala etkileşim içerisinde olabilirler (Williams ve ark. 1988: 12, Riva ve Galimberti 1998: 17). Yukarıda sayılan özellikler, interneti geleneksel kitle iletişimi araçlarından ayırmaktadır. Hem kitle iletişimimin hem de kişiler arası iletişimin özelliklerini taşıyan internet bir ara form olarak melez özellikler göstermektedir.

Yeni iletişim teknolojileri kullanıcılara sürekli bir biçimde daha çok seçenek verdiği için, güdüleme ve tatmin izlerkitle araştırmalarında her zamankinden daha hayati bir öğe haline gelmiştir. Bu bağlamda, kullanımlar ve doyum-lar yaklaşımının araştırmacılar tarafından yo-ğun bir biçimde kullanılmaya başlanması sürp-riz değildir (Ruggiero 2000: 14). Üstelik yeni medya teknolojilerinin ortaya çıkması araştır-macılara, izlerkitleleri artık yalnızca birer med-ya tüketicisi olarak değil, birer medya üreticisi (bloglar vb) olarak inceleme olanağı da ver-mektedir (Papacharissi 2009: 139-140).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının gücü, onun farklı medya içeriklerine uygulanabilme-sinden de kaynaklanmaktadır. Ancak yine de birbirinden farklı içerik ve ilgi alanlarına rağ-men, kullanım ve doyum konusundaki çalışma-lar, güdüleri, sosyal ve psikolojik geçmişi, bilişsel, tutumsal ve davranışsal çıktıları içeren ortak bir çerçeveye sahip olduğu söylenebilir. Tipik bir kullanımlar ve doyumlar çalışması, belirli bir araca (medium) odaklanacak ya da kullanım ve doyumları farklı araçlar arasında karşılaştırmaya gidecektir. Bu şekilde yaparak, araştırmacılar, güdüleri, ilişkili sosyal ve psiko-lojik geçmişi inceleyecek, söz konusu aracın kullanımından doğan sonuçları ya da ortaya çıkan etkileri hesaba katacaktır. Birçok kulla-nımlar ve doyumlar yaklaşımı çalışması, güdü-leri medya tüketimini anlamının bir yolu olarak

incelemektedir. Pembe diziler, haber program-ları, radyo programları, kablolu TV, cep tele-fonları, internet ve çevrimiçi hizmetler bunlara örnek olarak verilebilir. (Papacharissi 2009: 139-140). Bununla beraber, web teknolojisi, çevrimiçi oyunlar, Facebook, Twitter, LinkedIn gibi sosyal ağ siteleri, anında mesajlaşma yazı-lımları, sanal topluluklar hakkında yapılan birçok araştırma kullanımlar ve doyumlar yak-laşımını kuramsal bir çerçeve olarak kullan-maktadır. Sözgelimi, Balcı ve Gülnar (2008: 81) kullanımlar ve doyumlar yaklaşımından yola çıkarak üniversite öğrencileri arasında anında mesajlaşma kullanımına ilişkin, kişile-rarası etkileşim ve fayda, kolaylık, rahatla-ma/eğlence ve bilgi arama olmak üzere dört temel motivasyon saptamıştır.

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımında, elde edilen doyumlar ve aranan doyumlar şeklinde bir ayrıma gitmek de mümkündür. Elde edilen doyumlar, izlerkitle üyelerinin belirli bir aracı deneyimlemesi yoluyla elde ettiği doyumlar olarak kabul edilirken, aranan doyumlar ki bunlardan sıklıkla gereksinimler ya da güdüler olarak da söz edilir, izler kitlelerin bir araca temas etmeden önce ondan elde etmeyi umduk-ları doyumlar olarak tarif edilebilir. Aranan ve elde edilen doyumlar arasındaki farkın derecesi de tatmin olma ya da olmama düzeyiyle yakın-dan ilişkilidir. Eğer elde edilen doyumlar, bek-lenen doyumları karşılar ve hatta ondan daha da öteye geçer ise aracın kullanımı bir tüketim alışkanlığına dönüşebilir. Tersi durumunda ise, aracın kullanımı ya da takibinde azalmalar olacaktır. Hatta bu durum izlerkitle üyelerini başka araçlar bulmaya yöneltebilir (Palmgreen ve Rayburn’den akt. Quan-Haase ve Young 2010: 351). Kullanımlar ve doyumlar yaklaşı-mı, bir izler kitle üyesinin ya da kullanıcının psikolojik ve sosyolojik gereksinimlerini do-yurmak için iletişim araçları arasından aktif seçim yapacağını ileri sürmektedir. Bu durum-da, sözgelimi bir kullanıcı Facebook kullanma-yı bir alışkanlık haline getirirse, bu aracın o kişi için tatmin edici olduğu ve gereksinimleri-ni doyurduğu söylenebilir.

Sonuç olarak kullanımlar ve doyumlar yakla-şımı, izlerkitlelerin psikolojileri ve davranışları hakkında bir içgörü elde etmek için kullanılabi-lecek uygun kuramsal çerçevelerden biri olarak kabul edilebilir (Lin 1996: 574).

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

66

2.SOSYAL AĞLAR ÜZERİNE YAPILMIŞ ARAŞTIRMALAR

Son yıllarda literatürde sosyal ağlar hakkında yapılan araştırma sayısında gözle görülür bir artıştan söz edilebilir. Bu araştırmalara göre bilgisayar aracılı iletişim ve çevrimiçi sosyal ağlar, kullanıcılara farklı olanaklar sunmakta-dırlar. Bunların bazıları, çevrimdışı dünyada bir araya gelme olanağı olmayan kişilerle etki-leşime girme, duygusal destek elde etme ve topluluğun ya da sosyal ağın diğer üyelerinin faaliyetlerini yakından izleme/gözetleme şek-linde sıralanabilir. Gözetleme işlevinin, kulla-nıcıya grup normlarını öğrenmesi, grup içinde uygun olmayan davranışlardan uzak durması ve dolayısıyla sosyal sermayesini artırmasına olanak tanıyan bir çevresel farkındalık kazan-dırdığı da öne sürülmektedir (Lampe, Ellison ve Steinfield 2006: 167). Literatürde yer alan araştırmaların önemli bir bölümü günümüz itibariyle en geniş sosyal ağ sitesi olarak kabul edilen Facebook hakkındadır. Bu konudaki erken dönem araştırmaların Facebook sosyal ağının Harvard öğrencileri ile sınırlı olmaktan çıktığı ilk zamanlarda yoğunlaştığı görülmek-tedir. Bu konudaki öncü araştırmalar Lampe, Ellison ve Steinfeld (2005, 2006, 2008) üçlü-sünün farklı zamanlarda yaptıkları araştırma-lardır.

Lampe ve arkadaşları (2006: 167-168) Michigan Devlet Üniversitesi’nde Ağustos 2005’te 1440 ve Ocak 2006’da 1085 adet öğ-renci üzerinde benzer yöntemler kullanarak iki araştırma yapmıştır. Araştırmacıların temel sorusu kullanıcıların Facebook ağını, yeni bağlantılar kurmak için mi yoksa var olan çev-rimdışı kişisel ağlarını sağlamlaştırmak için mi kullandıkları şeklindeydi. Sosyal araştırma (social searching), sosyal ağ sitesinin çevrimdı-şı dünyada zaten tanışılmış olan insanlar (aynı dersi alması, yurttan tanışması vb. nedenlerle) hakkında daha çok şey öğrenmek için kulla-nılması olarak tanımlanabilir. Sosyal gözatma (social browsing) ise birini ya da bir grubu daha sonra çevrimdışı ortamda buluşmak ama-cıyla site üzerinden bulmaya çalışmak olarak tarif edilebilir. Bu iki araştırmanın sonuçlara göre, katılımcılar, Facebook ağını büyük ölçü-de sosyal araştırma yapmak için kullanmaktay-dılar. 5’li Likert ölçeğinde 4,63 (Eski bir arka-daşla ya da liseden tanıdığım biriyle iletişim

halinde olmak) ve 4,51 (Çevrimdışı ortamda tanıyor olduğum birinin profilini inceleme) ortalamalarına sahip maddelerin düşük standart sapmaları bu aktivitelerin araştırmaya katılan-lar arasında yaygın olduğunu da göstermiştir. Lampe, Ellison ve Steinfield (2008: 725) 2008 yılında yaptıkları bir başka araştırma da Facebook ağına yeni üye olanların eskilere oranla çok daha fazla sosyal gözatma faaliyeti yaptıklarını saptamıştır.

Acquisti ve Gross (2006: 12-13) ise Kuzey Amerikan Kolej Enstitüsü’nde 294 öğrenci üzerinde yaptıkları araştırmada, Facebook sosyal ağını, kullanım nedenleri ile mahremiyet konuları açısından incelemiş ve eski sınıf arka-daşlarını bulma, ne yaptıklarını öğrenme, in-sanlarla bağlantıyı sürdürme gibi nedenlerin yüksek ortalamalara sahip olduklarını görmüş-tür. Araştırmacılar, katılımcıların önemli bir kısmının romantik buluşmalar (erkek katılımcı-lar kadınlara göre biraz daha fazla), ortak ilgi alanlarını paylaşan insanları bulma, kendileri hakkında enformasyon paylaşma, kendini sun-ma/öne çıkarma gibi maddeleri 7’li Likert ölçeğinde en düşük seçeneği işaretleyerek değerlendirmelerini açığa çıkma korkusuna bağlamıştır. Çünkü katılımcılardan aynı mad-deleri, arkadaş ve akranlarının kullanım neden-lerini düşünerek değerlendirmeleri istendiğin-de, sözü edilen madde ortalamaları çarpıcı bir şekilde yükselmektedir.

Lampe ve arkadaşları (2008: 724) ‘Facebook Kullanımındaki ve Algısındaki Değişimler’ adlı çalışmasında, 2006 (288 kişi), 2007 (468 kişi) ve 2008 (419 kişi) yıllarında Michigan Devlet Üniversitesi’nde Facebook üzerine yaptıkları araştırmaları karşılaştırmıştır. Buna göre, Facebook sosyal ağının çevrimdışı or-tamda tanışılan kişiler hakkında bilgi toplamak için kullanılması her yıl bir önceki yıla göre anlamlı şekilde artmıştır. Sosyal ağı, aynı sınıf-ta olan kişiler hakkında bilgi toplamak ve eski arkadaşlar ile bağlantıda kalmak için kullanma oranları da 2007’de 2006’ya göre çoğalmış gözükmektedir. Facebook sosyal ağındaki arkadaş sayısı ve günlük kullanım süreleri açısından yapılan sorgulamalarda, 2006 ile 2007 ve 2006 ve 2008 yılları arasında anlamlı artışlar görülmüştür. Yazarlar, üç ayrı araştır-mada da, Facebook sosyal ağını, yeni insanlarla tanışmak, romantik buluşmalar için kullanmak

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

67

gibi maddelerin düşük değerler almasını, ağı bu amaçla kullananların sayısının gerçekten düşük olması veya kullanıcıların kendilerini bu şekil-de görmekten kaçınma, açığa çıkma korkusu ile ilişkili olabileceğini belirtmişlerdir. Bununla beraber, kullanıcılar sosyal ağı ileride flört etmek istedikleri kişi hakkında bilgi toplamak için sıklıkla kullandıklarını da raporlamışlardır. 2008 araştırmasına, yüz yüze görüşmeleri de ekleyen araştırmacılar, görüşmelerden birinde bir erkek öğrencinin buluşmaya gitmeden önce partnerinin Facebook hesabından öğrendiği ipuçlarını buluşma sırasında kullandığını be-lirtmiştir.

Bu bağlamda, sosyal ağ siteleri, özellikle ilk dönem sanal topluluk sitelerinden (virtual community sites) iki temel noktada ayrılmak-tadır; Sosyal ağ siteleri, kullanıcılarına hem hali hazırda var olan sosyal bağlarını sürdürme hem de yeni bağlantılar oluşturma olanağı verirler. Buna karşılık ilk dönem sanal toplu-luklar, ortak coğrafi mekandan çok ortak ilgi alanlarını esas alan bir ağ oluşturmakta ve daha önceden herhangi bir çevrimdışı teması olma-mış bireylerin daha sonra fiziksel anlamda buluşmalarını kolaylaştıran bir işlev görmek-teydi. Bugünün sosyal ağ siteleri ise, hem daha önce tanışmamış bireylerin çevrimdışı ortamda buluşmasını hem de var olan çevrimdışı ağların sürdürülmesini kolaylaştıran bir biçimde yapı-lanmıştır (Ellison ve ark. 2006: 4). Başka bir deyişle, sanal topluluklardaki çevrimiçinden çevrimdışına olan temas eğilimi, günümüz sosyal ağlarında çevrimdışından çevrimiçi temasa doğru dönüşmüş durumdadır ve sürecin iki boyutunu da içinde barındırmaktadır.

Joinson (2008: 1028) kullanımlar ve doyumlar yaklaşımından hareketle 241 üniversite öğren-cisi üzerinde yaptığı araştırmada faktör analizi sonucunda 7 farklı boyuta ulaşmıştır. Bunlar sosyal bağlantı/irtibat, paylaşılan kimlikler, içerik, sosyal araştırma/soruşturma, sosyal ağ sörfü ve durum güncelleme şeklinde sıralanabi-lir.

Raacke ve Bonds-Raacke ise (2008: 171) East Coast Üniversitesi’nde 116 öğrenci üzerinde yaptığı bir araştırma ile kullanımlar ve doyum-lar yaklaşımını temel alarak MySpace ve Facebook sosyal ağlarını incelemiştir. Ortaya çıkan kullanım motivasyonları önem sırasına

göre, eski arkadaşlarla iletişimde olma, görüşü-len arkadaşlarla iletişimde olma, fotoğraf gön-derme/alma, yeni arkadaşlar edinme, eski arka-daşların oturduğu yeri öğrenme şeklinde sıra-lanmaktadır. Daha az sıklıkta rapor edilen kullanım motivasyonları ise, olaylar/olup biten-ler hakkında bilgi sahibi olma, sosyal olayla-rı/törenleri rapor etme, bağlantılı hissetme, kendileri hakkında enformasyon paylaşma, akademik amaçlar için kullanma, sosyal ya da romantik buluşma fırsatları elde etme biçimin-dedir. Raacke ve Bonds-Raacke (2010: 31) 2 yıl sonra aynı üniversitede 201 öğrenci üzerin-de yaptıkları araştırmada benzer sonuçlara ulaşmış, sosyal ağların kullanımı hakkında, enformasyon, arkadaşlık ve bağlantı olmak üzere üç temel boyut saptamıştır. Enformasyon boyutu, sözü edilen sosyal ağları enformasyon toplamak ve paylaşmak amacıyla kullanmayı açıklamaktadır. Sosyal ağları bu nedenlerle kullananlar doyumu kendileriyle ve başkalarıy-la ilgili enformasyonu toplamak ve paylaşmak-tan elde etmektedirler. Arkadaşlık boyutu, eski arkadaşları bulmak, hale hazırda görüşülenlerle ilişkileri sürdürmek gibi kavramsal olarak arkadaşlıkları destekleme ve sürdürme ile iliş-kilidir. Bağlantılı olma boyutu, sosyal ağ site-sini kullanarak yeni arkadaşlıklar edinmek, önemli birine ulaşmak ve genel anlamda ‘bağ-lantılı’ hissetmek ile ilgili doyumları içermek-tedir.

Konuyla ilgili en geniş kapsamlı araştırmalar-dan biri olan Universal McCann’in 2009 yılı araştırmasına göre, sosyal ağ kullanıcılarının %81.5’i arkadaşlara mesaj atmak %76.3’ü fotoğraf yüklemek, %74.3’ü eski arkadaşları bulmak, %56.4’ü yeni arkadaşlar bulmak, %47.9’u bir gruba katılmak, %35.3’ü favori müzikleri listelemek/göstermek, %33.5’i uygu-lama yüklemek, %33.1’i video yüklemek, %29,9’u profesyonel nedenlerle bağlantılar kurmak gibi aktiviteler içerisindedirler (UM 2009: 27).

Quan-Haase ve Young (2010: 355) bir Kanada üniversitesinde yaptıkları araştırmada ise, sos-yal medyanın kullanım ve doyumlarını anında mesajlaşma programları ile Facebook sosyal ağını karşılaştırarak incelemiştir. 77 öğrenci üzerinde yapılan çalışmaya göre, faktör anali-ziyle elde edilen doyumlar zaman geçirme (sorumluluklardan ve baskılardan kaçmak,

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

68

eğlenmek, zaman öldürmek), sevgi/düşkünlük (bağlantıda olduğu kişilere onları önemsediği, gerektiğinde onlar için endişelendiği belirtmek, onları cesaretlendirmek, destek vermek) moda (Facebook ağının kullanıcılarını şık ve stil sahibi göstermesi) sorunları paylaşma (diğerleri ile endişelerini ve sorunlarını paylaşmak) sos-yallik/sokulganlık (yeni kişileri bulup tanış-mak, sosyal kısıtlanmaları aşmak) sosyal en-formasyon (diğerleri ile ilgili olarak nelerin olup bittiğini bilmek; akranların ya da arkadaş-ların katıldığı etkinlikler, flört edenler, statü durumları, dedikodu da dahil olmak üzere topluluk içerindeki son haberler) olarak belir-lenmiştir. En yüksek ortalamalar zaman geçir-me ve sosyal enformasyon elde etmeye ait iken en düşük ortalamalar moda ve sorunların pay-laşılmasına aittir.

Gülnar, Balcı ve Çakır (2010: 161) Facebook sosyal ağını, YouTube ve benzeri sitelerle birlikte fotoğraf ve video paylaşım sitesi kate-gorisinde ele alarak Selçuk Üniversitesi’nden 728 öğrenci üzerinde kullanım motivasyonları-nı araştırmıştır. Araştırma sonuçlarına göre deneklerin Facebook ve YouTube gibi fotoğraf ve video paylaşım sitelerini kullanmalarında yedi farklı motivasyon saptanmıştır. Bunlar önem sırası ile narsizim ve kişisel sunum, medya alışkanlığı ve performans, boş zamanla-rı değerlendirme, bilgi arama, kişisel statü, ilişkiyi sürdürme ve eğlence şeklinde sıralamak mümkündür.

Yukarıda sözü edilen araştırmalar ışığında, bu çalışmanın amacı, kullanım ve doyumlar yakla-şımının prensiplerini bir sosyal medya aracı olan Facebook ağına uygulayarak, kullanıcıla-rın onu hangi gereksinimlerini doyurmak için ve nasıl kullandıklarını ortaya koymaktadır. Buradan yola çıkarak yanıtlanmak istenen araştırma soruları şu şekilde sıralanabilir:

Araştırma Sorusu 1: Katılımcıların Facebook kullanım alışkanları nasıldır?

Araştırma Sorusu 2: Katılımcıların Facebook sosyal ağını kullanma motivasyonları nelerdir?

Araştırma Sorusu 3: Facebook kullanım moti-vasyonları arasında ne tür bir ilişki vardır?

Araştırma Sorusu 4: Facebook kullanım moti-vasyonlarına verilen önem demografik değiş-

kenler açısından bir farklılaşma göstermekte midir?

Araştırma Sorusu 5: Katılımcıların Facebook kullanım motivasyonları internete erişim nok-tası, kullanım yılı, günlük kullanım süresi, haftalık kullanım, ziyaret sıklığı değişkenleri açısından bir farklılaşma göstermekte midir?

Araştırma Sorusu 6: Facebook kullanım sürele-ri (haftalık, günlük, ziyaret sıklığı) hangi de-ğişkenler tarafından açıklanmaktadır?

3.YÖNTEM

3.1.Araştırma Evreni ve Örneklem

Araştırmanın evrenini, 2010-2011 öğretim yılının güz dönemi içinde Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde (E.Ü.İ.F) öğrenim gören öğrenciler (N=1304) oluşturmaktadır. Hazırlık sınıfı bu evrenin dışında tutulmuştur. Araştırma evreninden basit tesadüfî örneklem yoluyla seçilen 450 öğrenciye yüz yüze ortamda anket uygulanmıştır. Eksik ve/veya hatalı doldurul-duğu anlaşılan anketlerin değerlendirilmeden çıkarılmasından sonra 408 anketin analizler için uygun olduğuna karar verilmiştir.

3.2. Veri Toplama Araçları

Araştırmanın veri toplama araçları geliştirilir-ken iki aşamalı (1. Keşfedici aşama, 2. Kula-nım ve doyumların tanımlanması ve ölçek geliştirme aşaması) bir yöntemden yararlanıl-mıştır. Keşfedici aşamada, katılımcılara Joinson’un (2008: 1029) Facebook ile ilgili çalışmasından uyarlanmış olan 5 soru sorul-muştur. Katılımcılardan ‘1.Facebook kullanır-ken en çok hoşunuza giden şey nedir? 2.Facebook kullanırken hoşunuza giden diğer şeyler nelerdir? 3.Facebook’u niçin kullanıyor-sunuz? 4.Facebook sitesinin en önemli özellik-leri nelerdir? 5.Facebook deyince aklınıza gelen 5 sözcüğü yazınız’ şeklindeki soruları yanıtlayarak kullanım ve doyumlarını tanımla-yacak türden sözcük ve sözcük öbekleri üret-mesi ve listelemesi istenmiştir. Bu aşamaya, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesinden 76 erkek, 68 kadın olmak üzere toplam 144 öğren-ci katılmıştır. Elde edilen verilerden yola çıkı-larak birbiriyle ilişkili olan sözcük ve sözcük öbekleri kümelenmiştir. Bu esnada öğrencilerin kullandığı terimlere mümkün olduğunca sadık

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

69

kalınmıştır. Frekanslar esas alınarak 3 ve daha aşağıda değere sahip olan maddeler analiz sürecinden çıkarılmıştır. Kodlama sonunda 43 maddeye ulaşılmıştır. İkinci aşamada, E.Ü. İletişim Fakültesi öğrencilerinden oluşan 408 katılımcı, temel demografilere ve kullanım alışkanlıklarına ilişkin soruların yer aldığı Bilgi Formunu ve elde edilen 43 maddeyi 5’li Likert ölçeğine göre (1=Hiç Önemli Değil, 5=Çok Önemli) değerlendirmiştir. Ayrıca 124 öğrenci üzerinde test-tekrar test uygulaması yapılmıştır. Veriler faktör analizine tabi tutulmuş, analiz sonucunda elde edilen boyutların Cronbach Alfa güvenilirlik katsayılarına ve test-tekrar test korelasyonlarına bakılmıştır. Sonraki aşa-mada güvenilir boyutlar arasındaki ilişkiler ve farklar sorgulanmıştır.

3.3. Verilerin İstatistiksel Analizi

Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 17.0 programı kullanılmıştır. Yapı geçerliliğini elde etmek için Faktör analizi, değişkenler arasın-daki ilişkileri ve farklılıkları test etmek amacıy-la Ki-Kare Analizi, Korelasyon, İlişkisiz Ör-neklemler İçin T-Testi, Tek Yönlü Varyans Analizi (One-Way ANOVA) ve Doğrusal Reg-resyon analizi kullanılmıştır. Çoklu karşılaş-tırmalarda Tukey testi esas alınmıştır.

4. BULGULAR

4.1. Araştırma Örneklemine İlişkin Betim-leyici İstatistikler

Araştırmaya katılanların % 44,1’i (N=180) kadın, %55,9’u (N= 228) erkektir. Yaş ortala-ması M=21,31, sd=2,67’dir. Yaş dağılımı 18 ile 43 arasında değişmektedir. Katılımcıların %77’lik bölümü 18 ve 22 yaşları arasındadır. Gelir düzeyi açısından değerlendirildiğinde, öğrencilerin %27,9’unun (N=114) 300 TL ve daha az, %46,8’inin (N=191) 301–600 TL, %15,9’unun (N=65) 601–900 TL, %9,3’ünün (N=38) 901 TL ve yukarısı arasında gelire sahip olduğu görülmektedir. Gelir dağılımının yarıya yakın bir oranda 301-600 TL arasında yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Öğrencilerin %34,1’i (N=139) üç büyük şehirden birinde, %32,3’i (N=131) şehirde, %33,5’i kasaba ya da köylerde büyümüştür. Öğrencilerin %31,6’sı (N=129) ailesiyle, %46,1’i (N=188) ailesinden ayrı bir evde yaşamakta (tek başına ya da ev arkadaşları vb.) %22,3’ü ise (N=91) öğrenci yurtlarında kalmaktadır. Öğrencilerin, internete

en çok bağlandıkları yer %68,8 (N=278) ile ev, % 23’3 (N=94) ile yurt, %7,9 (N=32) ile inter-net kafe olarak saptanmıştır.

4.2. Facebook Kullanım Alışkanlıklarına İlişkin İstatistikler

Araştırmaya katılan öğrencilerin %39,5’i 0-2, %57’si 3 ile 4 yıl arasında, %3,5’i ise 5 yılın üstünde Facebook kullandığını ifade etmiştir. Kullanım yılı ortalaması M=2,76, sd=0,971 olarak belirlenmiştir. Öğrenciler günde ortala-ma 2 saat 28 dakika, haftada ise 5 buçuk gün Facebook kullanmaktadır. Katılımcıların gün içinde Facebook sosyal ağını ziyaret etme (gi-riş/çıkış) ortalaması 4,53’tür. Erkekler, kulla-nım yılı, günlük kullanım süresi, ziyaret sıklığı açısından kadınlara göre önde olmalarına rağ-men fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. İnternete evden bağlanan öğrenciler Facebook’a, internete yurttan ve internet kafelerden bağlanan öğrencilere göre daha sık girmektedirler (X2

(6)=21,057; p<0,01). İnterne-te en çok evden girdiklerini belirten öğrenciler Facebook sosyal ağına haftanın her günü, internete en çok yurttan ve internet kafeden girdiğini söyleyen öğrenciler ise Facebook sosyal ağına genellikle haftanın birkaç günü girmektedirler (X2

(4)=67,662; p<0,01). Günlük ziyaret sıklığında benzer bir sonuç söz konusu-dur. Buna göre, internete evden bağlananlar, Facebook sosyal ağını, internete yurttan ve internet kafeden bağlananlara göre daha sık ziyaret etmektedir (X2

(4)=15,365; p<0,01). Bu durum evde internet erişimine sahip olmanın getirdiği kolaylıkla açıklanabilir. İnternete evden bağlanma olanağına sahip olan öğrenci-lerin diğer gruplara göre, Facebook’ta daha çok zaman geçirdiklerini söylemek mümkündür. Ayrıca, gelir düzeyi daha yüksek olan öğrenci-lerin, gelir düzeyleri düşük olan öğrencilere göre daha çok Facebook kullandıkları görül-mektedir (X2

(6)=20,891; p<0,01).

4.3. Facebook Kullanım Motivasyonları

Bu aşamada, yapı geçerliliğini test etmek için araştırmaya katılan öğrenciler tarafından 5’li Likert tipi ölçekte değerlendirilen 43 madde faktör analizine tabi tutulmuş ve toplam altı faktör grubunun ele alınabileceği görülmüştür. Faktörleri oluşturan maddelerin, ortalamaları, standart sapmaları ve faktörü yükleri tablolarda verilmiştir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

70

Tablo1. Faktör 1 için Maddeler, Ortalamalar ve Faktör Yükleri

Faktör 1: Fotoğraf/Video Ortalama(M) - (sd) Faktör Yükü

Fotoğraf Paylaşmak (Almak/Göndermek) 3.09 (0.992) .800

Fotoğraf Etiketlemek (Tagging) 2.56 (1.026) .719

Video paylaşmak (Almak/Göndermek) 3.16 (0.922) .715

Arkadaşlarımın Fotoğraflarına Yorum Yazmak 2.73 (1.016) .696

Fotoğraflara Bakmak/İncelemek 3.12 (0.984) .691

Video izlemek 3.36 (0.927) .611

Faktör 1, video ve fotoğraf yollamak/almak, fotoğraf etiketlemek, incelemek ve yorum yazmak türünden Facebook faaliyetlerini içer-mektedir. Bu faktörün daha çok içerik doyu-muna (content gratification) hitap ettiği söyle-nebilir. Bir sosyal ağ sitesi olarak temel işlevi ve vaadi eski arkadaşları bulmak ve hale hazır-

dakilerle iletişimi sürdürmek olan Facebook’ta birinci faktörün fotoğraf ve video temelli bir faktör olması ilginç bir bulgudur. Bu sonuç, Gülnar, Balcı ve Çakır (2010: 161)’ın narsizmi ve kişisel sunumu birinci faktör olarak ortaya çıkaran ve Facebook kullanıcılarının yaygın izleyici özellikleri gösterdiğini vurgulayan çalışma sonucu ile uyumlu gözükmektedir.

Tablo 2. Faktör 2 için Maddeler, Ortalamalar ve Faktör Yükleri

Faktör 2: Kullanım Kolaylığı Ortalama(M) - (sd) Faktör Yükü

Kullanımın Basit Olması 3.80 (0.949) .789

İletişimin Hızlı Olması 3.92 (0.873) .768

İnsanlara Kolaylıkla Erişebilmek 3.86 (0.872) .761

Kullanımın Ücretsiz Olması 3.64 (1.152) .636

Herkes Tarafından Kullanılıyor Olması 3.52 (1.117) .622

Faktör 2, basit kullanım, hız, insanlara kolay erişim, ücretsiz olma gibi Facebook sitesinin daha çok teknik özellikleri ile ilgili maddeler-den oluşmaktadır. Herkes tarafından kullanılı-yor olmasının diğer insanları Facebook hesabı edinmeye ve kullanmaya özendirmesi de ağ

etkisi (1) ile açıklanabilir. Tüm bu özellikler sosyal ağın kullanımını teknik anlamda daha çekici hale getiren özellikler olarak kabul edi-lebilir. Teknik özellikler daha çok süreç doyu-muna (process gratification) yakın gözükmek-tedir. Bu faktör söz konusu nedenlerden dolayı ‘Kullanım Kolaylığı’ olarak isimlendirilmiştir.

Tablo 3. Faktör 3 için Maddeler, Ortalamalar ve Faktör Yükleri

Faktör 3: Magazin Konuları Ortalama(M) - (sd) Faktör Yükü

Başkalarının İlişki Durumlarını Okumak 2.02 (1.116) .865

İlişki Durumumu İlan Etmek 1.93 (1.083) .812

Başkalarının Profil Sayfalarını Okumak 2.60 (1.088) .668

Facebook’taki Son Dedikodulara Ulaşmak 2.46 (1.179) .605

Profil Sayfası Yoluyla Kendimi İfade Etmek/Tanıtabilmek 2.67 (1.218) .563

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

71

Faktör 3, ilişki durumu okumak, ilan etmek, profil sayfası okumak ve son dedikodulara ulaşmak türünden genellikle kişisel konular hakkında magazin nitelikli veri toplama ve yayma ile ilişkili maddelerden oluşmaktadır. Tüm faktörler içinde en düşük ortalamalara sahip maddeler bu faktörde yer almaktadır. Benzer biçimlerde Acquisti ve Gross (2006:

12-13), Lampe ve arkadaşları (2008: 724) ve Raacke ve Bonds-Raacke (2008: 171)’nin araştırmalarında da en düşük ortalamalar ro-mantik buluşmalar, başkalarının bilgilerini okuma, kendilerini sunma/öne çıkarma gibi sosyal merak ve magazin konuları ilişkin mad-delere aittir.

Tablo 4. Faktör 4 için Maddeler, Ortalamalar ve Faktör Yükleri

Faktör 4: Topluluk Gündemini Yakalama Ortalama(M) - (sd) Faktör Yükü

Sosyal Etkinliklerden Haberdar Olmak 3.58 (0.942) .801

Sosyal Gruplara Üye Olmak/Gruptan Gelen Haberlere Ulaşmak

3.33 (1.110) .794

Facebook Haber Kaynağını (Başlıca Haberler/En Yeniler/Newsfeed) İncelemek

3.17 (1.040) .653

Olan Bitenden Geri Kalmamak/Günceli Takip Etmek 3.61 (0.971) .601

Okul Gruplarına Dahil Olmak 3.11 (1.120) .558 Faktör 4, sosyal etkinliklerden, okul ya da diğer arkadaş gruplarından haberdar olmak kısacası olup bitenden geri kalmamak, dahil olunan toplulukta neler olduğuna ilişkin bir

farkındalık elde etme çabasına yöneliktir. Maddelerin önemli bir kısmı, sosyal gruplarla ilgili olduğundan, faktör ‘Topluluk Gündemi Yakalama’ olarak adlandırılmıştır.

Tablo 5. Faktör 5 için Maddeler, Ortalamalar ve Faktör Yükleri

Faktör 5: Kullanım Tercihleri Ortalama(M) - (sd) Faktör Yükü

Zaman Geçirmek/Oyalanmak 3.27 (1.028) .772

Alışkanlık İcabı Girmek 3.04 (1.167) .686

Eğlenmek 3.45 (0.951) .680 Faktör 5, zaman geçirmek/oyalanmak, eğlen-mek ve alışkanlık gibi daha çok ortalama bir kullanıcının geleneksel bir kitle iletişim aracını (televizyon, gazete, dergi vb.) tüketme tercihle-rini anlatan medya merkezli maddelerden oluşmaktadır. Bu türden kullanım tercihleri arasında enformasyon elde etmeye yönelik

gereksinim, rahatlama gereksinimi, arkadaş-lık/eşlik etme gereksinimi, dikkat dağıt-ma/oyalanma gereksinimi, alışkanlık ve kaçış gereksinimlerini sıralamak mümkündür (Littlejohn ve Foss 2009: 65). Bununla birlikte Faktör 5’in daha çok süreç doyumuna yönelik bir boyut olduğu söylenebilir.

Tablo 6. Faktör 6 için Maddeler, Ortalamalar ve Faktör Yükleri

Faktör 6: Sosyal Bağlantılar Ortalama(M) - (sd) Faktör Yükü

Arkadaşlarla İletişimde Olmak 4.06 (0.711) .768

Yüz Yüze Görüşülemeyen Arkadaşlarla Görüşmek 3.71 (0.951) .726

Eski Arkadaşları Bulmak ve Onlarla İletişime Geçmek 3.75 (0.871) .669

Akraba ya da Tanıdıklarla İletişim Kurmak 3.33 (1.061) .521

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

72

Faktör 6, önemli ölçüde var olan ilişkilerin sürdürülmesi ve unutulmaya başlamış eski ilişkilerin canlandırılmasına yönelik maddeler-den oluşmaktadır. Başka bir deyişle bu faktör-deki maddeler çevrimdışı dünyada daha önce-den bilinen arkadaş, tanıdık ve akrabalarla iletişim olgusunu anlatmaktadır. Bununla bir-likte bu faktörde yer alan yüz yüze görüşüle-meyen arkadaşlar ile görüşmek, eski arkadaşla-rı bularak onlar ile iletişime geçmek, tanıdık-larla iletişim kurmak gibi maddeler hem sosyal sermayeyi hem de zayıf bağların sayısını artır-maya yönelik çabalarla ilişkili gözükmektedir. Lampe ve arkadaşları (2006: 167) Facebook sosyal ağının gözetleme işlevini, sosyal araş-tırma ve sosyal gözatma terimleri altında ikiye ayırmıştır. Faktör 6’daki maddelerin çoğu aynı zamanda sosyal araştırma fonksiyonu ile ya-kından ilişkili gözükmektedir. Bu özelliklerin bir arada olması nedeniyle 6 numaralı faktör ‘Sosyal Bağlantılar’ terimiyle adlandırılmıştır.

Analiz sırasında 0,50’den daha düşük faktör yüküne sahip olan maddeler ile birden fazla faktör altında yakın faktör değerleri alan mad-deler analizin dışında bırakılmıştır. Analizde

Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) örnekleme değeri 0.883; Bartlett's Testi sonucu ise 4939, 451 değeri ve p<.0001 düzeyinde gerçekleşmiştir. Faktör analizi sonucunda her bir alt boyutun güvenilirliğini bulmak amacıyla Cronbach Alpha değerine bakılmıştır. Bu işlem sonucun-da Faktör 6’nın diğer faktörlere göre daha düşük güvenilirlik değerlerine sahip olduğu görülmüştür. Cronbach Alpha değerinin 0,70 ve üstü olduğu durumlarda ölçeğin güvenilir olduğu kabul edilmektedir. Ancak soru sayısı-nın az olduğu durumlarda bu sınır 0,60 ve üstü olarak da kabul edilebilmektedir (Sipahi ve ark. 2008: 89). Bu nedenle ilgili faktör analiz içinde tutulmuştur. Analiz sonucunda literatürde rast-lanan ‘Sosyal Gözatma’ olgusuna uygun mad-deler içeren bir faktör, düşük güvenilirliği ve düşük madde sayısı nedeniyle analizden çıka-rılmıştır. 124 kişi üzerinde yapılan test -tekrar test korelasyonu 0,883 olarak saptanmıştır. Bu ölçütler ışığında elde edilen toplam 28 madde-nin Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı 0,904 olarak bulunmuştur. Elde edilen toplam altı faktör, Facebook kullanım motivasyonla-rındaki toplam varyansın %61,88’ini açıkla-maktadır (Bkz.Tablo.7 ) .

Tablo 7. Faktör Özdeğerleri, Açıklanan Varyanslar ve Güvenilirlikleri

Faktörler Özdeğer (Eigenvalue)

Açıklanan Varyans

%

Güvenilirlik ()

Korelasyon (test-tekrar test

N=124)

Fotoğraf/Video 8.092 12.392 .860 .837

Kullanım Kolaylığı 3.020 11.745 .834 .723

Topluluk Gündemini Yakalama 1.827 10.883 .829 .904

Magazin Konuları 1.755 10.621 .790 .843

Kullanım Tercihleri 1.420 8.373 .748 .713

Sosyal Bağlantılar 1.212 7.868 .666 .721

TOPLAM 61.882 .904 .883

Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy: .883 Bartlett's Test of Sphericity: X2 = 4939,451; df=378; p=.000

4.4. Facebook Kullanım Motivasyonları Arasındaki Korelasyon Analizi Bulguları

Faktörler arasındaki ilişkinin düzeyini tanım-lamak ve dolayısıyla üç numaralı araştırma

sorusunu yanıtlamak amacıyla yapılan korelas-yon analizinin sonuçlarına göre, en güçlü iliş-kinin Fotoğraf/Video ile Magazin Konuları (r =.499, p<0.01) arasında olduğu görülmektedir. Buradan yola çıkarak, Facebook’u fotoğ-

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

73

raf/video amacıyla kullanan deneklerin aynı zamanda magazin konuları ile ilişkili olarak da kullandıklarını söylemek mümkündür. Buna ek olarak, Fotoğraf/Video ile Sosyal Bağlantılar (r =.205, p<0.01) ve Topluluk Gündemini Ya-kalama ile Sosyal Bağlantılar (r =.159, p<0.01)

arasında düşük düzeyde ve pozitif yönde an-lamlı ilişkiler söz konusudur. Sosyal Bağlantı-lar ile Kullanım Tercihleri arasındaki ilişki ise anlamlı bulunmamıştır (r =.081, p<0.05) (Bkz. Tablo.8 ).

Tablo 8. Faktörler Arası Korelasyonlar (N=408)

Pearson Fotoğraf Video

Kullanım Kolaylığı

Magazin Konular

Topluluk Gündemini Yakalama

Kullanım Tercihleri

Sosyal Bağlantılar

Fotoğraf Video 1 .

Kullanım Kolaylığı

,399** ,000

1 .

Magazin Konuları

,499** ,000

,353** ,000

1 .

Topluluk Günde- mini Yakalama

,404** ,000

,455** ,000

,309** ,000

1 .

Kullanım Tercihleri

,454** ,000

,416** ,000

,398** ,000

,253** ,000

1 .

Sosyal Bağlantılar

,205** ,000

,415** ,000

,159** ,001

,426** ,000

,081 ,105

1 .

Ortalama (M) 3,01 3,75 2,34 3,36 3,26 3,72

SD ,748 ,773 ,875 ,763 ,858 ,639

**. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed)

4.5. Kullanım Motivasyonlarına İlişkin Fark Testleri

Dört ve beş numaralı araştırma sorularını yanıt-lamak amacıyla demografik değişkenler ve kullanım kalıplarının, motivasyonlar açısından fark gösterip göstermediği sorgulanmıştır. Fotoğraf/Video faktörü incelendiğinde cinsiye-tin anlamlı bir farklılaşma meydana getirdiği görülmektedir (t=2,090; sd.=406; p<0,05). Buna göre, kadınlar (X=3,09) Facebook kul-lanmada Fotoğraf/Video faktörüne verilen önem bakımından erkeklerden (X=2,94) daha yüksek değere sahiptir. Kullanıcıların yaşı (F=1,341; sd.=2; p>0,05) ve internete erişim noktası (F=1,187; sd.=2; p>0,05) Fotoğ-raf/Video faktörü açısından anlamlı bir farklı-laşma yaratmazken, Facebook kullanım yılı açışından farklılaşma söz konusudur (F=3,968; sd.=2; p0,05). Tukey testi sonuçlarına göre,

Facebook sosyal ağını 3-4 yıl arası kullananlar Fotoğraf/Video faktörüne 0-2 yıl arası kulla-nanlardan daha çok önem vermektedir. Facebook sosyal ağının günlük kullanım süre-leri dikkate alınarak yapılan sorgulamalarda, Fotoğraf/Video faktörü açısından farklılaşma meydana gelmektedir (F=10,876; sd.=3; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook sosyal ağını günde en fazla 1 saat kullanan grup, 2, 3, 4 saat ve üzeri sürede kul-lanan gruplardan ayrışmakta ve Fotoğraf/Video faktörüne en az önem veren grup olmaktadır. Katılımcıların haftalık kullanımı, Fotoğ-raf/Video faktörüne verilen önem bakımından anlamlı bir farklılaşma yaratmaktadır (F=12,935; sd.=2; p0,01). Tukey testi sonuç-larına göre, Facebook’a haftanın yedi günü giren grup, Fotoğraf/Video faktörüne haftanın 1-3 ve 4-6 günü giren gruplardan daha fazla önem vermektedir. Günlük ziyaret sayısı, söz

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

74

konusu faktöre verilen önem açısından da fark yaratmaktadır (F= 27,544; sd.=2; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, tüm gruplar (günde 1-2, 3-4, 5 ve üstü) arasında fark söz konusudur. Burada faktöre verilen önem arttık-ça günlük ziyaret sayısı da artmaktadır demek olasıdır.

Kullanım Kolaylığı faktörü incelendiğinde cinsiyetin anlamlı bir farklılaşma meydana getirmediği görülmektedir (t=1,808; sd.=406; p>0,05). Başka bir deyişle, Facebook kullan-mada, Kullanım Kolaylığı faktörüne verilen önem bakımından erkekler (X=3,69) ve ka-dınlar (X=3,83) birbirlerine yakın değerlere sahiptir. Benzer şekilde, Kullanıcı yaşı (F= 1,237; sd.=2; p>0,05), internete erişim noktası, (F= 0,526; sd.=2; p>0,05) ve Facebook kulla-nım yılı (F= 0,002; sd.=2; p>0,05) değişkenle-ri, Kullanım Kolaylığı faktörü açısından bir fark oluşturmamaktadır. Günlük kullanım süre-leri ise faktöre verilen önem bakımından farklı-laşmaya neden olmaktadır (F=9,259; sd.=3; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook sosyal ağını günde en fazla 1 saat kullanan grup, 2, 3, 4 saat ve üzeri sürede kul-lanan tüm gruplardan ayrışmakta ve Kullanım Kolaylığı faktörüne en az önem veren grup olmaktadır. Haftalık kullanım da, Kullanım Kolaylığı faktörüne verilen önem bakımından farklılaşmaya neden olmaktadır (F=10,068; sd.=2; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook’u haftanın 7 günü kullanan grup, Kullanım Kolaylığı faktörüne haftanın 1-3 ve 4-6 günü kullanan diğer iki gruptan daha fazla önem vermektedir. Ziyaret sıklığı değişkeni de faktör açısından anlamlı bir fark oluşturmakta-dır (F=9,186; sd=2; p<0,01). Tukey testi sonuç-larına göre, tüm gruplar (günde 1-2, 3-4, 5 defa ve üstü) arasında fark vardır. Kullanım Kolay-lığı faktörüne verilen önem artıkça, ziyaret sıklığında artış gözlenmektedir.

Magazin Konuları faktörü incelendiğinde, cinsiyetin anlamlı bir farklılaşma meydana getirmediği görülmektedir (t=0,930; sd.=406; p>0,05). Başka bir deyişle, Facebook kullan-mada, Magazin Konuları faktörüne verilen önem bakımından erkekler (X=2,30) ve ka-dınlar (X=2,38) birbirlerine yakın değerlere sahiptir. Kullanıcı yaşı (F= 1,137; sd.=2; p>0,05), internete erişim noktası, (F= 0,427; sd.=2; p>0,05) ve Facebook kullanım yılı (F=

1,859; sd.=2; p>0,05) Magazin Konuları faktö-rü açısından bir fark oluşturmamakla birlikte günlük kullanım süreleri açısından fark oluş-turmaktadır (F=9,798; sd.=3; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook sosyal ağını günde en fazla 1 saat kullanan grup, 2, 3, 4 saat ve üzeri sürede kullanan diğer tüm gruplardan ayrışmakta ve faktöre en az önem veren grup olmaktadır. Haftalık kullanım da, Magazin Konuları faktörüne verilen önem bakımından farklılaşmaya neden olmaktadır (F=5,891; sd.=2; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook’u haftanın 7 günü kullanan grup, Magazin Konuları faktörüne haftanın 1-3 ve 4-6 günü kullanan diğer iki gruptan daha fazla önem vermektedir. Ziyaret sıklığı değişkeni de faktör açısından anlamlı bir fark oluşturmakta-dır (F=23,310; sd=2; p<0,01). Tukey testi so-nuçlarına göre, tüm gruplar (günde 1-2, 3-4, 5 defa ve üstü) arasında fark vardır. Magazin Konuları faktörüne verilen önem arttıkça ziya-ret sıklığında artış gözlenmektedir.

Topluluk Gündemini Yakalama faktörü ince-lendiğinde, cinsiyetin anlamlı bir farklılaşma meydana getirdiği görülmektedir (t=4,765; sd.=406; p<0,01). Buna göre, kadınlar (X=3,56) Facebook kullanmada Topluluk Gündemini Yakalama faktörüne verilen önem bakımından erkeklerden (X=3,20) daha yük-sek bir değere sahiptir. Başka bir deyişle, ka-dınlar Facebook sosyal ağında olan bitenden geri kalmamak ve günceli takip etmek konusu-na erkeklerden daha çok önem vermektedirler. Kullanıcı yaşı, söz konusu faktör açısından anlamlı bir fark yaratmaktadır (F=6,953; sd=2; p<0,01). Tukey testi sonuçlarına göre 18-20 yaş diliminde yer alan öğrenciler, hem 21-23, hem de 24 ve üstü yaş diliminde yer alan öğ-rencilerden Topluluk Gündemini Yakalama açısından daha yüksek puanlar almışlardır. Başka bir deyişle, en genç yaş dilimi, Facebook kullanmada günceli takip etmeyi yaşı daha büyük olan gruplara göre daha çok önemse-mektedir. İnternete erişim noktası, (F= 0,453; sd.=2; p>0,05) ve Facebook kullanım yılı (F= 5,555; sd.=2; p>0,05) Topluluk Gündemini Yakalama faktörü açısından bir fark oluştur-maz iken günlük kullanım süreleri anlamlı bir farklılaşmaya neden olmaktadır (F=5,940; sd.=3; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook sosyal ağını günde en fazla 1 saat kullanan grup, 2, 3, 4 saat ve üzeri sürede kul-

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

75

lanan gruplardan ayrışmakta ve Topluluk Gün-demini Yakalama faktörüne en az önem veren grup olmaktadır. Haftalık kullanım ise söz konusu faktör açısından bir fark oluşturmazken (F= 2,793; sd.=2; p>0,05) ziyaret sıklığı değiş-keni anlamlı bir fark oluşturmaktadır (F=3,054; sd.=2; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, farklar, günde 1-2 defa ile 5 defa ve üstü ziya-ret sıklığına sahip gruplar arasındadır. Sosyal ağı, günde 5 defa ve üstü sayıda ziyaret eden grup, Topluluk Gündemini Yakalama faktörü-ne en az ziyaret eden gruptan (1-2 defa) daha çok önem vermektedir.

Kullanım Tercihleri faktörü incelendiğinde, cinsiyetin anlamlı bir farklılaşma meydana getirmediği görülmektedir (t=1,398; sd.=406; p>0,05). Başka bir deyişle, Facebook kullan-mada, Kullanım Tercihleri faktörüne verilen önem bakımından erkekler (X=3,20) ve ka-dınlar (X=3,32) birbirlerine yakın değerlere sahiptir. Kullanıcı yaşı (F= 1,237; sd.=2; p>0,05) ve internete erişim noktası (F= 1,354; sd.=2; p>0,05) Kullanım Tercihleri faktörü açısından bir fark oluşturmamaktadır. Facebook kullanım yılı açısından ise farklılaş-ma gözlenmiştir (F=3,185; sd.=2; p0,05). Tukey testi sonuçlarına göre Facebook’u 3-4 yıl arası kullananlar, faktöre 0-2 yıl arası kulla-nanlardan daha çok önem vermektedir. Günlük kullanım süreleri de, Kullanım Tercihleri faktö-rüne verilen önem bakımından anlamlı bir farklılaşmaya neden olmaktadır (F=19,498; sd.=3; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, Facebook sosyal ağını günde en fazla 1 saat kullanan grup, 2, 3, 4 saat ve üzeri sürede kul-lanan gruplardan ayrışmakta ve söz konusu faktöre en az önem veren grup olmaktadır. Sosyal ağı, günde 4 saat ve üstü kullanan en aktif kullanıcı grubu ise diğer gruplardan fark-lılaşarak Kullanım Tercihleri faktörüne en çok önem veren grup olarak ön plana çıkmaktadır. Haftalık kullanım da faktör açısından anlamlı bir fark oluşturmaktadır (F=36,844; sd.=2; p0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, tüm gruplar (1-3, 4-6 ve 7 gün) arasında farklar söz konusudur. Kullanım Tercihleri faktörüne verilen önem arttıkça haftalık kullanım süreleri de artmaktadır.

Sosyal Bağlantılar faktörü incelendiğinde, cinsiyet değişkenin anlamlı bir farklılaşma

meydana getirdiği görülmektedir (t=3,233; sd.=406; p<0,01). Buna göre, kadınlar (X=3,83) Facebook kullanmada Sosyal Bağ-lantılar faktörüne verilen önem bakımından erkeklerden (X=3,63) daha yüksek değere sahiptir. Başka bir deyişle kadınlar, sosyal ağı kullanırken eski ve şimdiki arkadaşlarla, tanı-dık ve akrabalarla iletişimde olmak gibi konu-lara erkeklerden daha çok önem vermektedir-ler. Kullanıcı yaşı da söz konusu faktör açısın-dan anlamlı bir fark yaratmaktadır (F=4,910; sd=2; p<0,01). Tukey testi sonuçlarına göre, en genç yaş dilimi olan 18-20 yaş dilimi, Sosyal Bağlantılar faktörüne bir üst yaş grubu olan 21-23 yaş diliminden daha çok önem vermektedir. İnternete erişim noktası da söz konusu faktör açısından anlamlı bir fark yaratmaktadır (F=4,910; sd=2; p<0,01). Tukey testi sonuçla-rına göre, Facebook kullanmada internete yurttan bağlanan öğrencilerin, akraba, tanıdık, bildik, eski ve şimdiki arkadaş ilişkilerini sür-dürme başka bir deyişle, sosyal sermaye edin-me ve zayıf bağları sürdürme açısından diğer gruplardan daha duyarlı olduğu söylenebilir. Ellison ve arkadaşları (2007: 1164) özellikle evinden uzakta okuyan kolej öğrencilerinin artık yüz yüze görüşemedikleri arkadaşlarını kaybetmenin gerginliğini görece daha çok yaşadığını belirtmekte ve bunu ‘arkadaş hasreti çekme’ (friendsickness) olgusuyla açıklamak-tadır. Kullanım yılı (F= 0,409; sd.=2; p>0,05), günlük kullanım (F= 5,051; sd.=3; p>0,05), haftalık kullanım (F= 3,782; sd.=2; p>0,05) ve ziyaret sayısı (F= 1,814; sd.=3; p>0,05) Sosyal Bağlantılar faktörü açısından fark yaratmamış-tır.

4.6. Facebook Kullanım Sürelerine Etki Eden Değişkenler

Altı numaralı araştırma sorusu ile ilişkili olarak Facebook günlük kullanım, haftalık kullanım ve ziyaret sıklığı değişkenlerinin, kullanım motivasyonları, yaş, cinsiyet, internete bağ-lanma noktası ve ikamet bağımsız değişkenle-rince ayrı ayrı nasıl açıklandığını anlayabilmek amacıyla stepwise metodu kullanılarak bir dizi regresyon analizi yapılmıştır. Bağımsız değiş-kenlerden sınıflı olarak ölçülen değişkenler kukla değişkenlere dönüştürülmüş, erkekler, internete yurttan bağlanma ve yurtta ikamet etme referans alınmıştır.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

76

Tablo 9. Facebook Günlük Kullanım Süresi (Saat)

B Beta t Sig. Sabit (Constant) Günlük Kullanım 0.30 .083 .934 Kullanım Tercihleri .411 .317 6.795 .000 İnternet-Eva .379 .158 3.392 .001 Sosyal Bağlantılar .172 .099 2.116 .035 R2=0,141 Adjusted R2 = 0,135 F= 21,917 sd=3 p=.000

a Değişkenler kukla değişkene dönüştürülmüş, internete yurttan bağlanma referans alınmıştır.

Günlük kullanım süresine ilişkin regresyon analizinde denkleme 3 değişken girmiştir. Buna göre, Kullanım Tercihleri, internete evden bağlanma ve Sosyal Bağlantılar değişkenleri

modele pozitif yönde ve anlamlı şekilde katkı yapmaktadır (F= 21,917; sd=3; p<0,01). Bu üç değişken günlük kullanım süresinin yalnızca %13’ünü açıklayabilmektedir (R2=0,13).

Tablo 10. Bir Haftalık Kullanım (Gün Sayısı)

B Beta t Sig. Sabit (Constant) Haftalık Süresi .704 2.925 .004 Kullanım Tercihleri .315 .349 8.114 .000 İnternet-Kafea -.735 -.257 -5.376 .000 İnternet-Eva .223 .134 2.790 .006 Sosyal Bağlantılar .127 .105 2.423 .016 R2= .272 Adjusted R2 = .265 F= 37,216 sd=4 p=.000

a Değişkenler kukla değişkene dönüştürülmüş, internete yurttan bağlanma referans alınmıştır.

Haftalık kullanım süresine ilişkin regresyon analizinde denkleme 4 değişken girmiştir. Buna göre, Kullanım Tercihleri, internete evden bağlanma ve Sosyal Bağlantılar değişkenleri, modele pozitif yönde anlamlı bir katkı yapar-

ken, internete kafeden bağlanma negatif yönde anlamlı bir katkı sağlamaktadır (F= 37,216; sd=4; p<.000). Bu 4 değişken gün sayısı cin-sinden haftalık kullanım süresinin yalnızca %26’sını açıklayabilmektedir (R2=0,26).

Tablo 11. Facebook Günlük Ziyaret Sıklığı

B Beta t Sig. Sabit (Constant) Ziyaret .406 2.095 .037 Fotoğraf/Video .214 .191 3.488 .001 Kullanım Tercihleri .176 .179 3.461 .001 İnternet-Eva .168 .093 1.848 .065 Magazin Konuları .146 .152 2.859 .004 Cinsiyetb -.197 -.117 -2.564 .011 İnternet-Kafea -.332 -.107 -2.129 .034 R2= .214 Adjusted R2 = .202 F= 17.949 sd=6 p=.000

a Değişkenler kukla değişkene dönüştürülmüş, internete yurttan bağlanma referans alınmıştır. b Değişkenler kukla değişkene dönüştürülmüş, erkekler referans alınmıştır.

Yapılan regresyon analizinde denkleme altı değişken girmiştir. Buna göre, Fotoğraf/Video, Kullanım Tercihleri, internete evden bağlanma ve Magazin Konuları modele pozitif ve anlamlı bir katkı yaparken, kadın olma ve internete kafeden bağlanma negatif bir katkı yapmakta-dır (F= 17.949; sd=6; p<.000). Bu altı değişken

ziyaret sıklığının yalnızca %20’sini açıklaya-bilmektedir (R2=0,20).

SONUÇ

Sosyal medyanın önemli bir parçası olan sosyal ağlar, günümüzün en önemli fenomenlerinden biridir. 2012 yılı itibariyle yeryüzünde 800

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

77

milyonun üzerinde Facebook kullanıcısı bu-lunmaktadır. Sosyal ağların kitlelerce bu denli hızlı kabul görmesi sosyal bilimler açısından bir merak konusudur.

Literatürde Facebook sosyal ağıyla ilgili olarak yapılan araştırmaların önemli bir bölümü, kul-lanım ve doyumlar yaklaşımını esas almakta-dır. Daha çok geleneksel medyayı incelemek üzere geliştirilen kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının, yeni medya ve dolayısıyla sosyal ağlar için kullanılıp kullanılamayacağı da lite-ratürde tartışılmıştır. İzlerkitlelerin amaç odaklı olduğunu ve amaçlarını gerçekleştirmek için medyayı kullandıklarını belirten yaklaşıma göre, seyirciler kitle iletişim araçlarında neyi özümseyeceklerine kendileri karar verirler (Nayyar 2007: 111). Başka bir deyişle, izleyici medya ile temasında edilgen değil etkendir. Bu bakımdan yeni medyanın etkileşimlilik, kulla-nıcı elemesi ve eş zamanlı olmama gibi özellik-leri, kullanım ve doyumlar yaklaşımının bu tür araştırmalar için uygun olduğu fikrini doğur-maktadır (Ruggiero 2000: 14). Sözü edilen nedenlerden ötürü bu araştırmada da kullanım ve doyumlar yaklaşımı esas alınmış ve Facebook kullanımına ilişkin altı adet kullanım motivasyonu saptanmıştır. Bunlar Fotoğ-raf/Video, Kullanım Kolaylığı, Topluluk Gün-demini Yakalama, Magazin Konuları, Kulla-nım Tercihleri ve Sosyal Bağlantılar şeklinde sıralanabilir.

Fotoğraf/Video, sosyal ağın görsel ve işitsel boyutuyla ilgili bir kavram olmasının yanında, kullanıcıların sosyal ağdaki yoğun içerik üre-timini açıklayan bir faktör olması bakımından son derece önemlidir. Facebook ağının sundu-ğu fotoğraf ve video işleme (yükleme, izleme, paylaşma vb.) olanağı, izleyici ile gösteriyi yerine getiren arasındaki sınırı bulandıran bir ortam (mecra) özelliği olarak ön plana çıkmak-tadır. Bu durum, daha önce belirtildiği üzere, Gösteri Performansı Yaklaşımında tarif edilen yaygın izleyici karakteristiği ile yakından iliş-kilidir. Dolayısıyla, Fotoğraf/Video faktörünün yaklaşımın merkezinde yer alan narsisim ve gösteri olguları tarafından açıklanabileceği de düşünülebilir.

Kullanım Kolaylığı yazılımın ve sitenin teknik özellikleri ile ilgilidir. Topluluk Gündemini Yakalama ise sosyal gruplarda ve haber ağında olup bitenlere ilişkin genel bir farkındalık elde

etmeyle ilişkilidir. Magazin Konuları daha çok başkalarının ilişki durumlarını inceleme, son dedikodulara ulaşma türünden özel yaşama ilişkin kişisel veri toplama ve yayma ile ilgili maddelerden oluşmaktadır. Kullanım Tercihleri ise zaman geçirme, oyalanma, alışkanlık gibi merkezi medya gereksinimleri ile açıklanabile-cek türden maddeler içermektedir. Sosyal Bağ-lantılar ölçeği, hem sosyal sermaye, hem de zayıf bağların sürdürülmesine yönelik çabaları temsil etmektedir.

Elde edilen faktörlere bakarak, sosyal sermaye, zayıf bağların gücü ve sosyal bağlantılar gibi sosyal ağ araştırmalarına ilişkin literatüründe rastlanan olguların bu araştırma sonucunda da gözlemlendiği söylenebilir. Bu olgular, kulla-nım ve doyumlar açısından önemli roller oy-namaktadırlar. Literatürdeki Facebook araştır-malarında en yüksek ortalamalar genellikle eski ve şimdiki arkadaşlarla olan ilişkilere dolayısıyla sosyal sermaye ve zayıf bağların sürdürülmesi yönelik faktörlere (Sosyal Araş-tırma, Sosyal Bağlantılar vb.) ait iken (Raacke ve Bonds-Raacke 2008: 171, Joinson 2008: 1030, Acquisti ve Gross 2006: 12-13, UM 2009: 27) en düşük ortalamalar ise genellikle romantik buluşmalar, yeni insanlarla tanışmak gibi maddelerden oluşan Sosyal Gözatma olgu-suna aittir (Acquisti ve Gross 2006: 12-13, Lampe ark. 2008: 724). Benzer sonuçlar bu araştırmada da geçerlidir. Bu durumun devamı olarak Facebook’un, üniversite öğrencileri tarafından çevrimdışı dünyada tanışılmamış insanlarla iletişim kurma amacından çok, çev-rimdışı dünyada hale hazırda tanışılan kişilerle ilişkileri sürdürmeye yönelik bir araç olarak kullanıldığı sonucuna varılabilir. Bu sonuç, Lampe ve arkadaşlarının (2006: 167-168) araş-tırma sonuçlar ile uyum içindedir.

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına göre bir izler kitle üyesi ya da kullanıcı, psikolojik ve sosyolojik gereksinimlerini doyurmak için iletişim araçları arasından aktif seçim yapmak-tadır. Bu bağlamda, aranan ve elde edilen do-yumlar arasındaki farkın derecesi, o aracın kullanımından tatmin olup olmama düzeyiyle yakından ilişkilidir. Buna göre, eğer elde edi-len doyumlar, beklenen doyumları karşılar ve hatta ötesine geçerse aracın kullanımı alışkan-lığına dönüşebilmektedir. Bu araştırmanın sonuçları göz önüne alındığında, Facebook

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

78

kullanımından elde edilen doyumlar artıkça günlük ve haftalık kullanım süreleri ve ziyaret sayılarının da genel olarak arttığı saptanmıştır. Başka bir deyişle, küresel çapta hızla genişle-yen Facebook sosyal ağının kullanıcılarının bazı gereksinimlerini karşılamakta olduğu söylenebilir. Görünen odur ki internet ve ilişki-li teknolojilerin ortaya çıkması ile birlikte ileti-şim araçları havuzuna etkili bir seçenek daha eklenmiştir. Son dönemde yeni medyanın gele-neksel medyadan izleyici çaldığını ortaya ko-yan araştırmalar (Cappo 2005: 65) bu sonucu destekler niteliktedir.

SONNOTLAR

(1) Ağ etkisi (Network Effect, Network Externalities) için bakınız; Liebowitz S. J., Margolis, S.E., Network Externalities (Effects) http://www.utdallas.edu/~liebowit/palgrave/network.html, 2011.

KAYNAKLAR

Acar A S ve Maxim P (2008) Online Social Networks and Insights into Marketing Communications, Journal of Internet Commerce, 6: 4, 55 -72.

Acquisti A ve Gross R (2006) Imagined Communities: Awareness, Information Sharing, and Privacy on the Facebook, PET,(__) 1-16.

Alexa.com, 2011, erişim tarihi: 17.05.2011.

Atkinson J ve Dougherty D S (2006) Alternative Media and Social Justice Movements: The Development of a Resistance Performance Paradigm of Audience Analysis, Western Journal of Communication, 70 (1) 64-88.

Ayhan B ve Balcı Ş (2009) Kırgızistan’da Üniversite Gençliği ve İnternet: Bir Kullanım-lar ve Doyumlar Araştırması, Bilig Türk Dün-yası Sosyal Bilimler Dergisi 48, 13-40.

Balcı Ş ve Gülnar B (2008) Instant Messaging Use Among University Students, Selçuk İleti-şim Derg, 5 (3), 81-96.

Baran S ve Dennis D (1995) Mass Communication Theory, Wadsworth Publishing, Belmont CA.

Berners-Lee Tim (2011) http://www.w3.org/ People/Berners-Lee/, erişim tarihi: 02.02.2011.

Blackshaw T ve Crawford G, Blackshaw & CrawfordCh-A, http://www.sagepub.com/upm-data/27258_01_Blackshaw_Ch_A.pdf, erişim tarihi: 03.02.2012.

Bourdieu P ve Wacquant L J D (1992) An Invitation to Reflexive Sociology, University of Chicago Press, Chicago.

Boyd D M ve Ellison N B (2008) Social Net-work Sites: Definition, History, and Scholarship, Journal of Computer-Mediated Communication (13), 210–230.

Bruns A ve Bahnisch M (2009) Social Media: Tools for User-Generated Content- Social Drivers behind Growing Consumer Participation in User-Led Content Generation, (1) – State of the Art March, 1-60.

Britannica.com, 2011, erişim tarihi:16.03.2011.

Cappo J (2005) Reklamcılığın Geleceği; Post-Televizyon Çağında Yeni Mecralar, Yeni Müş-teriler, Yeni Tüketiciler, Fevzi Yalım (çev.), Kapital Medya Hizmetleri A.Ş, İstanbul.

Carlson N (2011) Facebook Has More Than 600 Million Users, Goldman Tells Clients, http://www.businessinsider.com, erişim tarihi: 05.05.2011.

Chamberlain M A (1994) New Technologies in Health Communication, American Behavioral Scientist (38) 271–284.

ComScore, Inc (2009) Russia Has World’s Most Engaged Social Networking Audience, http://www.comscore.com/Press_Events/, London, UK, erişim tarihi: 19.05.2011.

Comscore, Inc (2010) ‘The 2010 Europe Digital Year in Review’ http://www. comscore.com/Press_Events/ London, UK, erişim tarihi: 19.05.2011.

Com.Score, Inc. (2011, Nisan 7,) comScore Launches Online Video Measurement Service in Turkey: More Turkish Viewers Watch Onli-ne Video on Facebook Than YouTube, http://www.comscore.com/Press_Events/, eri-şim tarihi: 19.05.2011.

Constantinides E ve Fountain S J (2007) Special Issue Papers Web 2.0: Conceptual Foundations and Marketing Issues, Journal of Direct, Data and Digital Marketing Practice, 231-244.

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

79

Cormode G ve Krishnamurthy B (2008) Key Differences between Web1.0 and Web2.0, http://frodo.lib.uic.edu/newjournals/index.php/FM/article/view/375, (1-30), erişim tarihi: 03.02.2011.

Dimbleby R ve Burton G (1998) More Than Words: An Introduction To Communication, 3th Edition, Routledge, Newyork.

Donath J ve Boyd D (2004) Public Displays of Connection, BT Technology Journal, (22) 4, 71-82.

Dutton W H, Rogers E M ve Jun S H (1987) Diffusion and social impacts of personal computers, Communication Research, (14) 219-250.

Ellison N B, Steinfield C ve Lampe C (2006) Spatially Bounded Online Social Networks and Social Capital: The Role of Facebook, Annual Conference of the International Communication Association (ICA), 19-23 Haziran, 1-36.

Ellison N B Steinfield C ve Lampe C (2007) The Benefits of Facebook ‘‘Friends:’’ Social Capital and College Students’ Use of Online Social Network Sites Journal of Computer-Mediated Communication 12, 1143–1168.

Erdoğan İ ve Alemdar K (2002) Öteki Kuram: Kitle İletişimine Yaklaşımların Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, Erk Yayınları, Ankara.

Qualman E (2009) Statistics Show Social Media Is Bigger Than You Think , http://www. socialnomics.net/2009/08/11/statistics-show-social-media-is-bigger-than-you-think/, erişim tarihi: 11.04.2011.

Facebook Statistics, Facebook.com, erişim tarihi: 02.03.2011.

Fiske J (2002) Introduction to Communication Studies, 2th Edition, Routledge Taylor & Francis Group, Newyork .

Gladwell M (2002) The Tipping Point; How Little Things Can Make a Big Difference, 2th Edition, Little, Brown and Company: Pay Back Books, New York.

Gülnar B, Balcı Ş ve Çakır V (2010) Motivations of Facebook, You Tube and Similar Web Sites Users, Bilig Journal of

Social Sciences of the Turkish World, 54, 161-184.

Ha L ve James E L (1998) Interactivity Reexamined: Abaseline Analysis of Early Business Web Sites, Journal of Broadcasting & Electronic Media, 42, 457–474.

Haythornthwaite C (2005) Social Networks and Internet Connectivity Effects, Information, Communication & Society, 8(2), 125-147.

Huysman M ve Wulf V (2004) Social Capital and Information Technology, MIT Press, Cambridge, MA.

Ioffe J (2011) Rusya’da Facebook Sosyal Ağ-dan Fazla Bir Şey, Cristina Lindblad, Ceyhan Aksoy (Ed) Bloomberg Businessweek Türkiye, İnfomag Yayıncılık, 9-11 Ocak, 2011, İstanbul, 31-32.

Jensen K B ve Rosengren K E (2005) Five Traditions in Search of the Audience, McQuail D, Golding P, Bens E (eds) Communication Theory & Research: An EJC Anthology, SAGE Publications, London Thousand Oaks, New Delhi, 53-70.

Johnson T (2009) Uses and Gratifications in the Internet Age, http:// mediaconvergence. org/blog/? p=166, erişim tarihi: 09.04.2011.

Joinson A N (2008) ‘Looking at’, ‘Looking up’ or ‘Keeping up with’ People? Motives and Uses of Facebook, CHI, Nisan 5–10, Florence, Italy, 1027-1036.

Kaye B K ve Johnson T J (2002) Online and in the Know: Uses and Gratifications of the Web for Political Information; Journal of Broadcasting and Electronic Media, (46) 54-71.

Kietzmann J H, Hermkens K, McCarthy I P ve Silvestre B S (2011) Social media? Get Serious! Understanding the Functional Building Blocks of Social Media, Business Horizons (2011) 54, 241—251.

Lampe C, Ellison N B ve Steinfield C (2006) A Face(book) in the Crowd: Social Searching vs. Social Browsing, CSCW'06, Kasım 4–8, 2006, Banff, Alberta, Canada, 167-170.

Lampe C, Ellison N B ve Steinfield C (2008) Changes in Use and Perception of Facebook, CSCW'08, Kasım 8-12, 2008, San Diego, California, USA, 721-730.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

80

Lin A C (1996) Looking Back: The Contribution of Blumler and Katz’s Uses of Mass Communication to Communication Research, Journal of Broadcasting & Electronic Media, 40(4), 574.

Liebowitz S J ve Margolis S E (__) Network Externalities (Effects) http://www.utdallas. edu/~liebowit/palgrave/network.html, erişim tarihi: 11.09.2010.

Littlejohn S W ve Foss K A (2009) Encyclopedia of Communication Theory, SAGE Publications Inc, USA.

Longhurst B, Bagnall G ve Savage M (2004) Audiences, Museums and the English Middle Class, Museum and Society, Jul 2004. 2 (2) 104-124

Media Industry Fact Sheet (2010) The Nielsen Company, www.nielsen.com, erişim tarihi: 15.03.2011.

Mcquail D ve Windahl S (2005) Kitle İletişim Çalışmalarında İletişim Modelleri, Konca Yumlu (çev.) İmge Kitabevi Yayıncılık, Anka-ra.

Naik U ve Shivalingaiah D (2008) Comparative Study of Web 1.0, Web 2.0 and Web 3.0, 6th International CALIBER, 28 Şu-bat-1 Mart, 499-507.

Nayyar D (2007) Modern Mass Communication (Concepts And Processes) Oxford Book Company, Delhi.

Nyland R, Marvez R ve Beck J (2007) Myspace:Social Networking or Social Isolation? The AEJMC Midwinter Conference, Reno, Nevada 23-24 Şubat, (1-20).

Papacharissi Z (2009) Uses and Gratifications, Stacks D http://www.amazon.com/Integrated-Approach-Communication-Research-Routledge /dp/0805863826/ref=dp_ob_image_bk Salwen M B. (Ed.) An Integrated Approach to Communication Theory and Research (Routledge Communication Series), Routledge, Newyork, UK.

Perse E M ve Dunn D G (1998) The Utility of Home Computers And Media Use: Implications of Multimedia And Connectivity, Journal of Broadcasting& Electronic Media v. 42 no4 (Fall), 435-56.

Quan-Haase A ve Young A L (2010) Uses and Gratifications of Social Media: A Comparison of Facebook and Instant Messaging Bulletin of Science, Technology & Society, SAGE Publications, (30)5, 350–361.

Raacke J ve Bonds-Raacke J (2008) Myspace And Facebook: Applying The Uses And Gratifications Theory To Exploring Friend-Networking Sites, Cyberpsychology & Behavior, (11) 2, 169-174

Riva G ve Galimberti C (1998) Computer-Mediated Communication: Identity and Social Interaction in an Electronic Environment, Journal of Genetic, Social and General Psychology Monographs, 124, 434-464.

Royal C (2009) What Do People Do Online? Implications For the Future of Media, the UT International Symposium in Online Journalism,(__) 1-22

Scott D M (2010) The New Rules of Marketing and PR: How to Use Social Media, Blogs, News Releases, Online Video, & Viral Marke-ting to Reach Buyers Directly, 2th Edition: John Wiley & Sons, Inc., New Jersey.

Shih C ( 2009) The Facebook Era: Tapping Online Social Networks to Build Better Products, Reach New Audiences, and Sell More Stuff, Prencite Hall, Indiana.

Singer J B (1998) Online Journalists: Foundations For Research into Their Changing Roles, Journal of Computer-Mediated Communication, 4(1).

Sipahi B, Yurtkoru E S ve Çinko M (2008) Sosyal Bilimlerde SPSS ile Veri Analizi, 2. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul.

Ruggiero T E (2000) Uses and Gratifications Theory in the 21st Century, Mass Communication Society, 3(1), 3-37.

Universal McCann (2009) Power to the People - Social Media Tracker Wave 4 http:// universalmccann.bitecp.com/wave4/Wave4.pdf, E.T: 18.05.2011.

Valenzuela S, Park N ve Kee K F (2009) Is There Social Capital in a Social Network Site?: Facebook Use and College Students’ Life Satisfaction, Trust, and Participation, Journal of Computer-Mediated Communication, 14, 875–901.

Sosyal Ağ Sitesi Kullanıcılarının Motivasyonları… (58-81)

81

Vivian J (1991) The Media of Mass Communication, 4th Edition, Allyn&Bacon, USA.

Williams F, Rice R E ve Rogers E M (1988) Research Methods And The New Media, Free Press, New York.

Wikipedia.org, 2011, erişim tarihi: 15.01.2011.

SEÇİM KAMPANYALARINDA YÜZ-YÜZE İLETİŞİM TEKNİĞİ OLARAK CANVASSİNG: 2011 SEÇİM KAMPANYALARI BAĞLAMINDA GÜMÜŞHANE

ARAŞTIRMASI

Hasan Güllüpunar ÖZET Seçim kampanyalarında canvassing uygulamalarının etkileri konusunda çok sayıda araştırma yapılmış ve bu çalışmalarda canvassing tekniğinin seçimlere katılım ve seçmen iknası gibi etkile-rinin olduğu üzerinde durulmuştur. Genel olarak bakıldığında seçimlere katılım oranlarının düşük olduğu seçim bölgelerinde canvassing uygulamaları seçimlere katılım açısından bir etkiye sahip olabilir. Bununla birlikte seçimlere katılım oranlarının yüksek olduğu Türkiye gibi bölgelerde canvassing tekniğinin seçmen iknası açısından önemli bir etkiye sahip olabileceği düşünülebilir. Bu çalışmada canvassing tekniğinin seçmen tercihleri açısından etkili olup olmadığı; uygulama biçimi ve bu tekniği kullanan adayların imajları hakkında seçmenlerin nasıl bir algıya sahip ol-dukları üzerinde durulmuştur. Araştırmada canvassing tekniği ile ilgili olarak etki, uygulama ve imaj olmak üzere üç faktör belirlenmiştir. Yapılan analize göre her bir faktörde yer alan değişken-lerin ortalama ağırlıklarına bakıldığında: canvassing tekniğinin seçmen tercihleri açısından seçim kampanyaları sürecinde etkili bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Canvassing, seçim kampanyaları, yüz-yüze iletişim, seçmen, aday

CANVASSING AS A WAY OF FACE TO FACE COMMUNICATION IN ELECTION CAMPAIGNS: THE CASE OF GUMUSHANE IN THE ELECTION CAMPAIGNS OF

2011

ABSTRACT A great deal of research has been done relevant to the effects of canvassing implementations on election campaigns. The ways of canvassing such as turnout and persuasion have been emphasized on these campaigns. In general, canvassing is possibly thought to play an important role on the turnout of elections in the low-turnout districts. Likewise, canvassing method might be effective for persuading the voters in the high-turnout districts in the countries like Turkey.This present paper deals with the implementation criteria of canvassing method, whether the methods of canvassing are influential on the voters’ preferences or not, and how the voters perceive the images of candidates that make use of the canvassing in their election campaigns. In this study, three factors (impact, implementation and image) come out regarding the method of canvassing. Finally, canvassing method is a crucial element in terms of voters’ preferences in the election campaigns in the light of the variables in these mentioned factors according to the data analysis.

Keywords: Canvassing, election campaigns, face to face communication, voter, candidate

Yrd. Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi

GİRİŞ

İletişim alanındaki gelişmelere paralel olarak siyasal seçim kampanyaları hızlı bir değişim göstermektedir. Her yeni seçim döneminde siyasal partiler yeni iletişim tekniklerini kulla-narak seçmenlerinin karşısına çıkmaktadırlar.

Ancak, geçmiş kampanya deneyimlerinden yararlanıldığı gibi daha önce kullanılan kam-

panya yol ve yöntemleri de sıklıkla kullanıl-maktadır. Özellikle seçmenle yüz-yüze iletişim kurulması bakımından gerek aday ya da parti-nin gönüllüleri ve gerekse parti lideri ya da adayın kendisi seçmenin iknası açısından önemli bir etkiye sahiptir. Bu bakımdan seçim kampanyalarında yüz-yüze iletişim tekniği olarak canvassing çalışmalarına önem veril-mektedir.

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

83

Yüz-yüze sosyal ilişkiler sosyal etkileşimin şiddetini artırmaktadır. Böylece etkileme ve uyma davranışı daha kuvvetli olmaktadır (Kağıtçıbaşı 2010: 86-87). Dolayısıyla kişisel iletişim ortamı olarak canvassing çalışmaları seçim kampanyalarında etkili bir yöntem ola-rak kullanılabilir ve bu çalışmalarda seçmenler aday hakkında bilgilendirilebilirler (Uztuğ 1999: 110).

Seçmenle yüz-yüze iletişim kurmak seçmeni ikna etmenin en ideal yöntemidir (Devran 2004: 212). Özellikle yerel ve bölgesel seçim-lerde yüz-yüze iletişim tekniği olarak doğru bir şeklide yapıldığında canvassing çalışmaları başarının temel anahtarı olabilir (Faucheux 2002: 112, Cross 2004: 117). Çünkü seçmenler aday ile görüşme ve konuşma fırsatı bulduğun-da aday ile aynı fikirde olmasalar bile görüş-medikleri ve tanımadıkları başka bir adaya oranla görüştükleri adaya daha fazla oy verme istekliliği gösterebilirler (Grey 1999: 198).

Seçim kampanyalarında canvassing çalışmaları etkili bir yöntem olmasına rağmen etkisinin hangi düzeyde olduğu konusunda çeşitli yakla-şımlar ortaya konmuştur. Yapılan araştırmalar-da bu çalışmaların daha çok seçmeni seçimlere katılım konusunda hareketlendirdiği sonucuna varılmıştır. Bu bakımdan oy kullanma oranları-nın giderek azalması canvassing çalışmalarını daha önemli hale getirmektedir (Cross 2004: 117). Ancak bazı araştırmalarda ikna etkisinin de olduğu görülmüştür. Dolayısıyla sosyal ilişkilerin seçmenlerin oy tercihinde önemli bir etken olduğu Türkiye gibi ülkelerde bu çalış-maların ikna etkisinin de olabileceği düşünüle-bilir. Çünkü istatistikler incelendiğinde Türki-ye’deki seçimlere katılım oranlarının yüksek olduğu görülmektedir. 2007 genel seçimlerinde % 84.5 olan katılım oranı, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde % 86.7’ye çıkmıştır (http:// www.secim.tk/mansetler/1263_12-haziran-20 11-secimlerine-rekor-katilim.htm). Dolayısıyla seçimlere katılım oranlarının yüksek olduğu ülkelerde canvassing çalışmaları bir ikna aracı olarak kullanılabilir (Kalender 2007: 152-153).

1. SİYASAL İLETİŞİMDE CANVASSİNG TEKNİĞİ

Canvassing çalışmaları gönüllüler aracılığı ile kapı kapı dolaşılarak seçmenler ziyaret edilebi-leceği gibi, telefonla görüşme, doğrudan mesaj

gönderme ve adayın kendisinin kapı kapı geze-rek seçmenle buluşması şeklinde de yapılabilir (Devran 2004: 211). Ancak e-mail ve telefon gibi yöntemlere göre yüz-yüze yapılan çalışma-lar daha etkilidir (Bennion 2005: 138). Diğer bir ifadeyle yüz-yüze gerçekleştirilen canvassing çalışmaları seçmenlerin sandığa gitmesi açısından diğer yöntemlere oranla daha etkilidir. Özellikle seçim gününde kurulan iletişimler çok etkili olabilir (Lofy 2005: 154).

Yüz-yüze yapılan çalışmalarda anında geribil-dirim olanağı mümkündür. Örneğin kahveha-nelerde, evlerde ve çeşitli yerel toplumsal me-kanlarda yapılan siyasal konuşmalar anında geribesleme sağlayan iletişim ortamlarıdır (Aziz 2003: 39). Diğer bir ifade ile canvassing çalışmaları seçmenlerin niyetleri hakkında bilgi edinilmesini sağlamaktadır. Kampanya reklam-larında, gönderilen e-maillerde, çeşitli plat-formlardaki tartışma programlarında ve tekrar yapılan yüz-yüze görüşmelerde temel vurguyu belirleyebilmek için seçmenlerden önemli bir feedback alma yöntemi olarak kullanılabilir (Shaw 2009: 185).

Canvassing çalışmaları yaygın olarak gönüllü-ler aracılığı ile yapılmaktadır. Bu bakımdan seçim kampanyasının başarısında gönüllülerin bulunması ve bunların gerekli niteliklere sahip olması önemli bir faktördür. Diğer bir ifadeyle başarı için temel noktanın doğru mesajları doğru seçmenlere iletecek gönüllülerin bulun-ması olduğu söylenebilir (Cross 2004: 117).

Gönüllülerin bulunması açısından siyasal parti-ler temel kaynak olarak değerlendirilebilir. Çünkü siyasal partiler ve sahip olduğu kurum-sal kültür, onun üyeleri üzerinde önemli bir siyasal eğitim etkisi yapmaktadır. Siyasal partiler iktidarın oluşmasına aracılık eden olu-şumlardır. Örneğin Amerikan siyasal sistemin-de siyasal partiler seçilmişler ile seçmenler arasında bir arabulucu gibi görev üstlenirler. Siyasal partilerin buradaki en önemli görevle-rinden biri, her bir kampanya döneminde aday-ların seçimleri kazanabilmesi için seçmenleri harekete geçirmektir (Wielhouwer 2000: 206).

Parti üyeleri ve dışından belirlenecek canvasserler genellikle genç ve öğrencilerden seçilebilir. Genç canvasserler genellikle ek bir iş, ekonomik gelir, tecrübe, farklılık ve politik ilgi gibi nedenlerle canvasser olmayı tercih

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

84

edebilirler (Fisher 2006: 46-49). Örneğin Tür-kiye’deki 29 Mart 2009 Seçimlerinde siyasal partiler kampanyalarında çalışacak gönüllü arayışına girmişlerdir. Bunlar arasında Ak Parti, gençlik kolları aracığı ile “Ak Elçiler” isimli gönüllü ordusunu oluşturmuştur. Bu proje kapsamında Türkiye genelinde seçmen-lerle yüz-yüze görüşme yöntemi kullanılmış ve Genel Başkan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın mektupları iletilmiştir (Devran ve Seçkin 2011: 205)

Gönüllülerin bulunması açısından partiler önemli bir kaynak olduğu gibi canvassing tek-nikleri ve stratejileri de parti içi eğitimin ayrıl-maz bir parçasıdır (Cross 2004: 117).

Seçmen ile yüz-yüze iletişim yöntemi olarak canvassing çalışmalarının katılım ve seçmen tercihi bakımından iki tür etkisinin olduğu ifade edilebilir. Ancak katılım etkisinin daha yüksek olduğu; seçmen tercihi bakımından ise daha sınırlı bir etkinin olduğu söylenebilir (Kramer 1970: 572). Özellikle batılı ülkeler açısından seçimlere katılım oranının artırılması bakımından önemli bir etkiye sahip olduğu yapılan çeşitli araştırmalarda ortaya konmuştur. Ancak aynı araştırmalar canvassing çalışması-nın organizasyonu ile ilgili çekincelerin de olduğunu göstermiştir (Green ve Gerber 2004: 23). Diğer bir anlatımla doğru bir şekilde ya-pıldığında canvassing çalışmalarının kararsız seçmenleri ikna ettiği ve aynı zamanda partinin kendi destekçilerini de oy vermek için harekete geçirdiği söylenebilir (Cross 2004: 117).

Canvassing çalışması planlanırken farklı aşa-maların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bun-lar hedef belirleme, görev alacakları tespit etme, planlama, eğitme ve yönetme şeklinde ifade edilebilir. Çalışmaya öncelikli olarak hedef kitlenin belirlenmesi ile başlanmalıdır. Daha açık bir ifadeyle harekete geçirilebilecek potansiyel seçmenlerin belirlenmesi gerekir. Hedef belirlendikten sonra canvasser olarak görev yapacaklar belirlenmelidir. Yüksekokul öğrencileri başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları, dini merkezler, birlikler, baskı gurupları gibi toplumsal kesimler bu amaçla görevlendirilecek işgücü açısından önemli bir kaynaktırlar. Daha sonra her saatte kaç kişiyle görüşülmesi gerektiği, canvasserlerin çıkılan bölgede ikamet edenleri ne oranda tanıdıkları, hangi görevlinin hangi seçmene ya da seçmen

gruplarına ulaşacağı gibi konuların planlanması gerekir. Daha sonrasında bu göreve alınanların eğitilmesi ve uygulama esnasında ortaya çıka-cak olan problemlerin en aza indirilmesi açı-sından gerekli tedbirlerin alındığı ve kontrolle-rin yapıldığı sürecin yönetilmesi gerekmektedir (Green ve Gerber 2004: 25-33).

Canvassing çalışmalarında iki tür hedef kitle ile irtibat kurulabilir. Bunlar oy verme istekliliği yüksek ve az olanlar şeklinde ifade edilebilir. Oy verme istekliliği yüksek olan seçmenlerle seçimin final haftasında ortalama 2 ya da 3 kez iletişim kurmak yeterli olabilirken; oy verme istekliliği az olan seçmenlerle ortama 5 ile 9 kez iletişim kurmak gerekir (Lofy 2005: 153). Bu bakımdan canvassing çalışmaları seçim kampanyalarına ilgili ve oy verme konusunda istekli olan seçmenler üzerinde daha etkili olmaktadır (Arceneaux ve Nickerson 2009: 12).

Canvassing çalışmaları siyasal kampanya gö-revlilerinin hünerlerini göstermesi için en etkin yollardan biridir (Shaw 2009: 183). Bu bakım-dan canvasserlerin eğitilmesi gerekmektedir. Bu eğitimler çok uzun süreli bir süreç değildir. Eğitimde genel anlamda şu konular üzerinde durulabilir (Green ve Gerber 2004: 30-31):

- Görüşmenin amacının açıklanması,

- Her bir kapıda neler yapılacağını ve neler söyleneceğini gösteren açık bir yönerge,

- Gönüllülerin çiftlere ayrılması ve her bir çiftin görev alanının belirlenmesi,

- Her bir canvassere bir senaryo üzerinde pratik yapma imkanı verilmesi, (Canvasserlere yö-neticilik yapan birinin denetimi altında yapı-labilir.)

- Mandallı kağıt altlıkları, gidilecek yerlerin listesi, haritalar ve kalemler gibi gerekli ma-teryallerin dağıtılması,

- Görüşmeden sonra her bir canvasserin kay-detmesi gereken bilgilerin anlatılması,

- Acil bir durumda ulaşılmak için telefon nu-maralarının olduğu listelerin verilmesi,

- Mesai bitiminde toplanma zamanı ve yerinin belirlenmesi,

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

85

Kapı kapı oy toplama tekniği bireylere bağlı bir çalışma olduğu için bazı risklere sahiptir. Bu risklerin en aza indirilmesi gerekir. Bunun için altı yol önerilebilir. İlki canvasserler ikişerli gruplar halinde gönderilebilir ve her bir canvasser farklı seçmenlere ulaşacak şekilde planlanmalıdır. İkincisi canvasserlere gidecek-leri yerlerin işaretli olduğu haritalar verilmeli-dir. Üçüncüsü, acil bir durumla karşılaştıkla-rında yöneticiyi aramaları için canvasserlere telefon numaraları verilmelidir. Dördüncüsü, mümkünse canvasserlerin gidecekleri yerler onların tanıdıkları seçmenlerden oluşmalıdır. Çünkü hem yüz-yüze görüşmede problem yaşamayacaklardır hem de daha yakın bir ileti-şim kurabileceklerdir. Beşincisi, canvasserlerin inanılırlığını artırmak için onlara kampanya görevlisi olduklarını andırır materyaller sağ-lanmalıdır. Örneğin kampanya tişörtü ya da diğer malzemeleri canvasserlerin ilgili parti ya da aday adına çalıştıklarını açıkça göstermeli-dir. Çünkü art niyetli başka görüşmeciler bu sürece dahil olabilir. Son olarak altıncı yol ise: bütün canvasserlerin önceden belirlenmiş bir zamanda ve yerde toplanmaları sağlanmalı ve gidilen listeler, yapılan çalışmalar değerlendi-rilmelidir (Green ve Gerber 2004: 29-30):

Seçim ortamları ve buna bağlı olarak mesaj stratejileri canvassing çalışmalarının başarısı için önemli bir unsur olarak değerlendirilebilir. Bu bakımdan seçim ortamları ile ilgili olarak aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulabi-lir:

- Parti ağırlıklı kampanyaların yürütülmediği seçim ortamlarında partizan olmayan canvassing çalışmaları önemli bir etkiye sa-hip olabilir (Bennion 2005: 139).

- Yüksek katılım oranlarının olduğu seçim bölgelerinde partizan kampanyaların rasyonel tercihlerden daha fazla ilgi gördüğü söylene-bilir (Blydenburgh 1976: 51).

- Daha sakin geçen seçimlere göre rekabetin yoğun olarak yaşandığı seçimlerde seçmen-lerle yüz-yüze iletişim kurmak oy verme is-tekliliği az olan seçmenleri harekete geçirme bakımından daha etkilidir (Arceneaux ve Nickerson 2009: 1).

- Etki derecesini kesin olarak ortaya koymanın zorluğuna rağmen seçim kampanyalarında

taban hareketi çalışmaları seçimlere katılım oranını etkilemektedir (Bergan vd. 2005: 760.)

Seçmenlerle doğrudan iletişim kurmak diğer yöntemlere göre daha ekonomik ve etkili olabi-lir (Devran 2004: 211). Bu bakımdan yeterli parasal kaynaktan yoksun adaylar için canvassing çalışmaları, dengeleyici bir unsur olarak değerlendirilebilir (Grey 1999: 197). Ancak seçim kampanyalarında seçmeni etkile-mek için iyi bir yöntem olarak değerlendirilebi-lecek canvassing çalışmaları yavaş ilerleyen bir süreçtir (Devran 2004:215). Bu bakımdan daha fazla seçmene ulaşabilmek için daha fazla zaman ve emek gerekmektedir. Bunun için kimlerle öncelikli olarak görüşülmesi gerektiği bir sorun kaynağı olabilir. Çünkü canvassing çalışmalarının etkili olabilmesi için partiyi veya adayı destekleyen seçmenlerle görüşmele-rin yapılması ve diğerleriyle görüşmekten ka-çınılması gerektiği (Kramer 1970: 572) düşü-nülebileceği gibi; yalnızca parti veya aday sempatizanları ile değil aynı zamanda muhalif olanlarla da görüşülmesi gerektiği (Uztuğ 1999: 110) düşünülebilir. Ayrıca Seçmenle kurulan yüz-yüze iletişimler bakımından tekrar eden görüşmelerin ilk kez yapılan görüşmelerle kıyaslandığında daha az etkili olduğu (Kramer 1970: 572) düşünülebileceği için bir seçmenle kaç kez görüşüleceği sorunu ve bunlara ayrıla-cak zaman ve emek, değerlendirilmesi gereken diğer bir unsur olarak görünmektedir.

Seçim kampanyalarında seçmenlerle kurulan kişisel temaslarda adaylar özellikle kendilerini dar bir çevreye tanıtabilmektedirler. Özellikle alt gruplara mesajların iletilmesinde yüz-yüze görüşmeler yararlı bir yöntem olarak kullanıla-bilir (Fidan 2000: 73). Ayrıca canvassing ça-lışmaları küçük toplumlarda oy veren seçmenin kontrolünün ve aday için seçmenleri harekete geçirmenin en ideal yollardan biridir (Shaw 2009: 183).

2. CANVASSİNG ARAŞTIRMALARI

Canvassing tekniği ile ilgili yapılan araştırma-larda bu yöntemin seçimlere katılım ve seçmen tercihi bakımından etkilerinin olduğu görül-mektedir. Bununla birlikte tekniğin uygulama yöntemleri açısından yüz-yüze görüşme tekni-ğinin telefon, e-mail gibi çalışmalara göre daha etkili olduğu sonucuna varılmaktadır. Genel

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

86

olarak seçim kampanyaları bakımından önemli bir etkiye sahip olan canvassing tekniğinin seçim kampanyaları açısından etkisinin hangi oranda ve hangi kıstaslar bakımından gerçek-leştiği konusunda bir belirsizliğin olduğu söy-lenebilir. Bu belirsizliğin ortaya çıkmasında seçim ortamı, seçmenlerin siyasal kültürü, seçmenlerin seçimlere duyduğu ilgi düzeyi, oy verme istekliliği, iktidarın belirlenme biçimi, toplumsal kültür gibi faktörlerin etkili olduğu söylenebilir.

1970’li yıllarda canvassing tekniğinin etkisinin bütünüyle anlaşılamadığı ve kompleks bir durumun söz konusu olduğu görülmüştür (Black 1984: 373). Bununla birlikte yapılan araştırmalar incelendiğinde 1970’li yıllarda bu çalışmaların hem harekete geçirme hem de ikna etme etkisinin olduğu tartışılırken; 1990’lı yıllarda ise daha çok seçmeni harekete geçirme etkilerinin olduğu üzerinde durulmuştur (Ka-lender 2007: 152). Bu bakımdan seçimlere katılımın giderek azaldığı seçim ortamlarında, canvassing tekniğinin daha ağırlıklı olarak katılım konusunda bir etkisinin olduğu söyle-nebilir. Özellikle batılı ülkelerde seçimlere katılım oranları geçmişe oranla daha da azal-mıştır.

Yapılan araştırmalar canvassing tekniğinin katılım konusunda etkili olduğu ancak bunun ne oranda olduğunun tam olarak bilinemediğini göstermiştir. Örneğin Kanada’da 1972 seçimle-rinde canvassing çalışmalarının seçime katılım konusunda açık bir etkisinin olmadığı görül-müştür (Black 1984: 360). Başka bir araştırma-da ise seçim sonuçlarının seçim yapılmadan önce kolaylıkla tahmin edilebildiği durumlarda bile canvassing çalışmalarının seçmen katılımı bakımından etkili olduğu sonucuna varılmıştır (Green vd. 2003: 1095).

Yapılan başka bir araştırmada, canvassing çalışmalarının seçmenlerin sandığa gitmesi açısından etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak seçmenlerle kurulan bu tarz iletişimler-deki sayıca artışın aynı oranda seçimlere katı-lımı etkilemediği görülmüştür (Bennion 2005: 138). Bununla birlikte canvasser ve seçmenler arasında etnik ve politik yaklaşım bakımından benzerlik olduğu durumlarda seçmenlerin daha fazla sandığa gitme istekliliğinde bulundukları gözlenmiştir (Michelson 2003: 258).

Canvassing tekniği seçmen tercihleri bakımın-dan ele alındığında yapılan araştırmalarda katılım etkisine oranla daha az bir etkisinin olduğu görülmektedir. Britanya’daki 1979 ve 1983 seçimlerinde, seçim sonuçlarını etkileyen kampanya aktivitelerinin ele alındığı bir çalış-mada canvassing uygulamalarının daha az seçmeni etkilediği ve seçim açısından daha az öneme sahip olduğu görülmüştür (Mcallister 1985: 500). Yapılan başka bir araştırmada seçmenle yüz-yüze irtibat kurmanın seçime katılım konusunda etkili olabileceği ancak seçmen tercihleri bakımından çok az bir etkiye sahip olduğu görülmüştür (Kramer 1970: 560).

Amerika’da parti bağlamında seçmenle iletişim kurulması açısından yapılan bir çalışmada, seçmenle partiler adına bizzat iletişim kurma-nın seçmenlerin harekete geçmeleri açısından önemli bir strateji olduğu görülmüştür. Ancak potansiyel seçmenlerle bu irtibatı Cumhuriyetçi ya da Demokrat parti gönüllülerinin gerçekleş-tirmesinin ayrıca bir fark oluşturmadığı sonu-cuna varılmıştır (Wielhouwer, 2000: 219). Daha açık bir ifadeyle parti adına çalışan canvasserlerin seçmenle irtibat kurması seç-menlerin harekete geçmesinde önemli bir belir-leyici olmasına rağmen bunu cumhuriyetçi parti ya da demokrat parti yaptığında daha farklı bir etkinin olmadığı görülmüştür.

Canvassing tekniği araştırmalarının üzerinde durduğu diğer önemli bir konu da hangi canvassing uygulamasının daha etkili olduğu konusudur. Bu kapsamda yapılan araştırmalara bakıldığında genel itibari ile seçmenle yüz-yüze irtibat kurularak yapılan canvassing uygu-lamalarının daha etkili olduğu sonucuna varıl-maktadır.

Yapılan bir araştırmada seçmenlerle yüz-yüze görüşme tekniğinin seçimlere katılımı artırdığı görülmüştür. Buna karşın posta yöntemi ile seçmenlere ulaşıldığında çok az etki; telefonla yapılan çalışmalarda ise hiç etki olmadığı gö-rülmüştür (Gerber ve Green 2000: 653).

1997 Biritish genel seçimlerinde siyasal parti-ler daha yoğun olarak telefonla canvassing çalışmalarını kullanmışlardır. Bu çalışmaların etkililiği ile ilgili yapılan bir araştırmada ise telefonla yapılan canvassing çalışmalarının yüz-yüze yapılan çalışmalar kadar etkili olma-dığı sonucuna varılmıştır (Pattie ve Johnston 2003: 303).

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

87

Merkez California’daki Dos Palos-Ora-Loma okul yönetim kurulu seçimlerinde seçmenlerle yüz-yüze görüşmenin etkilerinin ele alındığı bir araştırmada, kendisi ile yüz-yüze iletişim kuru-lan seçmenlerin daha fazla oy verme istekliliği gösterdiği görülmüştür (Michelson 2003: 247). Yapılan başka bir araştırmada da seçimlere katılımda yüz-yüze oy toplama yönteminin etkili olduğu sonucuna varılmıştır (Green vd. 2003: 1083).

Telefonla yapılan canwassing calışmalarının etkisinin araştırıldığı bir araştırmada bu çalış-maların seçimlere katılımı etkilediği ancak seçmenlerin oy tercihleri açısından olabilecek etkiler bakımından herhangi bir kanıtın görül-mediği bulgusuna ulaşılmıştır (Adams ve Smith 1980: 395).

Canvassing tekniğinde yüz-yüze kurulan ileti-şimler, gönüllüler aracılığıyla olabileceği gibi doğrudan parti lideri ya da aday tarafından gerçekleştirilebilir. Adayın kendisi tarafından yapılan canvassing çalışmaları imaj oluşturma açısından da etkili olabilmektedir. Aday imajı ile ilgili olarak yapılan bir araştırmada adayın sosyallik özelliği kapsamında ele alınan adayın toplumsal alanlarda seçmenleriyle sık sık bir-likte olması aday imajı açısından önemli bir etken olarak ortaya çıkmıştır (Güllüpunar 2010:153).

Canvassing uygulamaları seçmenin demografik özellikleri bakımından farklı sonuçlar doğura-bilmektedir. Örneğin yapılan bir araştırmada kendisini fanatik idealist, fanatik gelenekçi, ılımlı gelenekçi ve ilkesiz faydacı olarak tanım-layan seçmenlerin aday tarafından ziyaret edilmeye daha fazla önem verdikleri görülür-ken; ılımlı idealist ve ilkeli faydacı seçmenlerin bu ziyaretlere önem vermediği anlaşılmıştır (Kalender 2005: 185). Yapılan başka bir araş-tırmada da canvassing uygulamasının seçimlere katılım konusunda 30 yaşın altındaki seçmenler üzerinde yaşlı seçmenlere oranla daha etkili olduğu görülmüştür (Bennion 2005: 123).

3. ARAŞTIRMA SORULARI

Canvassing tekniğinin seçimlere katılım oran-larını artırdığı ve seçimlere katılımın yüksek olduğu bölgelerde ise seçmenin iknası açısın-dan etkili olabileceği konusu çalışmanın teorik bölümünde ele alınan temel yaklaşımlardır. Türkiye özelinde seçimlere katılımın diğer batı ülkeleri ile kıyaslandığında yüksek olduğu

daha önceki seçim sonuçlarından anlaşılmakta-dır. Bununla birlikte Türkiye genelinde canvassing tekniğinin etkilerine dönük yeterli düzeyde inceleme yapılmadığı söylenebilir. Bu çalışmada canvassing tekniğinin seçim kam-panyaları açısından etkisi aşağıdaki araştırma soruları kapsamında analiz edilmektedir:

- Seçim kampanyalarında canvassing uygula-maları seçmen tercihi açısından etkili midir?

- Canvassin uygulamalarının seçmen algısı bakımından oluşturduğu faktörler nelerdir?

- Canvassing tekniği açısından oluşturulabile-cek faktörlerin sosyo-demokrafik değişken-lerle ilişkisi nedir?

- Seçim kampanyaları döneminde seçmenin canvassing uygulamasına maruz kalması du-rumunda bu teknik ile ilgili algısında herhan-gi bir fark oluşmakta mıdır?

- Canvassing uygulamaları ile ilgili olarak deneklere yöneltilen değişkenler arasında ilişki var mıdır ve bu ilişkinin düzeyi nedir?

4. YÖNTEM

4.1. Araştırmanın Modeli

Araştırmada genel tarama modeli esas alınmış-tır. Tarama modelleri geçmişte ya da halen varolan bir durumu olduğu şekli ile tanımlama-yı amaçlayan bir yaklaşımdır. Genel tarama modeli ise çok sayıda elemandan oluşan bir evrende, evren hakkında genel bir yargıya varmak amacı ile evrenin tümü ya da ondan alınacak bir grup örnek ya da örneklem üzerin-de yapılan tarama yöntemleridir (Karasar 1995: 77-79).

4.2. Araştırmanın Uygulanması ve Örnek-lem

Bu araştırma seçmenlerin seçim kampanyaları döneminde adayların seçmenlerle yaptığı yüz-yüze görüşmelerinin seçmen tarafından nasıl algılandığını analiz etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın uygulanması, seçmen ilgisinin daha güncel olması nedeniyle seçim kampan-yası döneminde yapılmıştır. Bu bakımdan araş-tırma Gümüşhane il merkezinde ve 12 Haziran 2011 Türkiye Genel Seçimleri seçim kampan-yaları döneminde Mayıs 2011’in son haftası ile Haziran 2011’in ilk haftasında gerçekleştiril-miştir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

88

Bir saha araştırması olarak tasarlanan bu çalış-mada, basit rastlantısal örneklem yöntemi ile seçmenlerle yüz-yüze görüşmeye dayalı anket tekniği uygulanmıştır. Araştırmada toplam 370 anket yapılmıştır. Ancak değerlendirme aşama-sında güvenilirlik gerekçesi ile 28 anket iptal edilerek toplam 342 anket analize alınmıştır.

4.3. Veri Toplama Araçları

Seçim kampanyaları döneminde seçmenlerin canvassing uygulamaları konusundaki algıları-nın analiz edilmesi amacıyla 4 bölümden olu-şan bir anket formu hazırlanmıştır. Birinci bölümde seçmenlerin canvassing uygulamaları konusundaki algısını belirlemeye dönük 5’li likert tipinde 28 maddelik bir ölçek geliştiril-miştir. Bu ölçek, yapılan literatür taramasında canvassing tekniğine dönük olarak bu çalışma-nın amacı ile ilişkili daha önce uygulanmış herhangi bir ölçeğe ulaşılamadığı için teorik bölümde tartışılan konular bağlamında hazır-lanmıştır. Bu ölçekte Kesinlikle Katılmıyorum (1), Katılmıyorum (2), Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum (3), Katılıyorum (4) ve Kesinlik-le Katılıyorum (5) aralıklarında cevaplar elde edilmiştir. Anket formunun ikinci bölümü araştırmaya katılanların herhangi bir aday tara-fından uygulanan canvassing uygulamasına tanıklık edip etmediklerini ve buna tanıklık etmişlerse sıklık derecesini soran sorulardan oluşmuştur. Üçüncü bölüm seçmenlerin bir öneki genel seçimlerdeki oy verme davranışla-rını ölçmek için hazırlanmış ve son bölümde ise araştırmaya katılanların sosyo-demografik özelliklerini ortaya koyacak sorular yer almış-tır.

Yukarıda belirtilen kıstaslar doğrultusunda hazırlanan anket formu 50 kişi üzerinde önteste tabi tutulmuş ve gerekli düzeltmeler yapıldık-tan sonra sahada uygulanmıştır.

4.4. Verilerin Analizi ve Kullanılan Testler

Araştırmada elde edilen veriler SPSS 15.0 programı kullanılarak elektronik ortamda ana-liz edilmiştir. Verilerin analizinde araştırmaya katılanların sosyo-demografik özelliklerinin ve daha önceki seçimlerde oy verme davranışları-nın ortaya konması amacıyla frekans dağılımla-rı gibi betimleyici istatistikler kullanılmıştır. Canvassing uygulamalarının alt boyutlarının belirlenmesi amacıyla faktör analizi (Factor Analysis) yapılmıştır. Faktör analizi sonucunda elde edilen gruplar değişken olarak kaydedil-

miş ve seçmenlerin canvassing uygulamalarına tanık olma durumları, bir önceki seçimde oy verme davranışları, sosyo-demografik özellik-leri açısından ilişkisi Bağımsız Örneklem T-testi (Independent Samples T-test) ve Tek Yön-lü Varyans Analizi (ANOVA) vasıtası ile test edilmiştir. Çoklu karşılaştırma tabloları için Tukey Testi esas alınmıştır. Ayrıca faktör ana-lizi sonucunda elde edilen alt gruplarda yer alan değişkenler arasındaki ilişkinin yönünün ve gücünün ortaya konması amacıyla korelas-yon analizi yapılmıştır.

5. ARAŞTIRMAYA KATILANLARIN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ

Basit rastlantısal örneklem yöntemi ile gerçek-leştirilen anket çalışmasında araştırmaya katı-lanların % 50.1’i 18- 30 yaş aralığında görülür-ken; % 23,8’i 31-40 yaş aralığında, %17.6’sı 41-50 yaş aralığında; % 5.3’ü 51-60 yaş aralı-ğında ve % 0.9’u 61 ve üzeri yaş aralığında gerçekleşmiştir. Cinsiyetlere göre dağılım ele alındığında ise: % 67.8’i erkeklerden oluşur-ken; %32.2’si kadınlardan oluşmuştur.

Araştırmaya katılanların meslekleri ele alındı-ğında: % 30’u esnaf, % 29’u özel sektör çalışa-nı, % 10.4’ü memur ve yine aynı oranda öğren-ci, % 9.1’i ev hanımı, % 5.8’i emekli, %2.1’i işsiz ve % 3’ü diğer olarak gerçekleşmiştir. Deneklerin aylık gelirlerine bakıldığında ise: 1000 TL ve daha az gelire sahip olanlar % 48.1, 1001 ve 2000 TL arası % 34.3, 2001-2500 TL % 3.9, 2501 ve daha üst gelire sahip olanlar % 11.2 olarak gerçekleşirken; gelirim yok diyenler % 2.1 olarak gerçekleşmiştir.

Araştırmanın yapılmasından bir önceki genel seçimler olan 2007 genel seçimlerinde hangi partiye oy verdikleri sorulduğunda araştırmaya katılanların % 50.5’i Ak Parti’ye, % 24.7’si MHP’ye, % 12.4’ü CHP’ye, % 3.2’si Saadet Partisine, % 1.1’i diğer partilere oy verdiğini ve % 8.1’i oy kullanmadığını belirtmiştir.

6. BULGULAR VE YORUM

6.1. Canvassing Faktörleri

Canvassing tekniğinin siyasal kampanyalarda kullanılması sonucunda oluşan seçmen algısı açısından yapılan faktör analizi uygulamasında üç farklı faktör elde edilmiştir. Buna göre faktörler etki, uygulama ve imaj olarak belir-lenmiştir. Etki faktörü canvassing tekniğinin seçmenin ikna edilmesi açısından bıraktığı

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

89

algıyı ifade eden maddelerden oluşurken; uy-gulama faktörü seçmenlerin yüz-yüze iletişim tekniği olarak canvassing çalışmalarının yapıl-ma şekli hakkındaki düşüncelerini ve imaj

faktörü ise canvassing çalışması yapan bir adayın seçmende bıraktığı izlenimi değerlendi-ren maddelerden oluşmuştur.

Tablo 1. Faktör Analizi

CANVASSING FAKTÖRLERİ

S. MADDELER A.O. S.S. 1 2 3

ETKİ

1 Yüz-yüze görüşmek medyadan daha etkilidir 3.630 1.293 ,732

2 Yüz-yüze görüşmek adayı tanıma fırsatı verir 3.658 1.189 ,731

3 Yüz-yüze görüşürsem düşüncelerimi daha iyi aktarabilirim 3.735 1.234 ,714

4 Yüz-yüze görüşme yapmak seçmen iknası için önemlidir 3.658 1.314 ,682

5 Yüz-yüze görüşmek ve içtenlikle el sıkışmak seçmeni etkiler 3.484 1.303 ,639

6 Yüz-yüze iletişimde aday projelerini daha iyi anlatabilir 3.616 1.200 ,600

7 Yüz-yüze görüşmek adayın inandırıcı olup olmadığının anlaşıl-masını sağlar 3.428 1.206 ,592

UYGULAMA

8 Beni ziyaret eden adayın giyimine dikkat ederim 3.550 1.236 ,710

9 Yüz-yüze görüşmelerde adayın vücut dili önemlidir. 3.836 1.089 ,677

10 Yüz-yüze görüşmelerde adayın ses tonu önemlidir 3.717 1.077 ,662

11 Adaylar seçmen gezilerinde yanına eşini de almalıdır 3.344 1.224 ,658

12 Ziyaretime gelecek aday beni önceden bilgilendirmelidir 3.498 1.205 ,511

13 Görüşmelerde broşür gibi materyaller de dağıtılmalıdır. 3.456 1.169 ,484

14 Aday ziyaretleri iş yerlerine olmalıdır 3.449 1.178 ,453

15 Aday evime gelecekse tanıdığım biri ile gelmelidir 3.250 1.257 ,426

İMAJ

16 Yüz-yüze görüşen aday kararlı ve cesur olduğunu gösterir 3.076 1.174 ,726

17 Yüz-yüze görüşmek adayın halk adamı olduğunu gösterir 3.101 1.251 ,666

18 Yüz-yüze görüşen aday yalan söylemez 2.271 1.198 ,664

19 Aday beni ziyaret ettiğinde bana önem verdiğini düşünürüm. 3.170 1.285 ,590

Özdeğer (Eigenvalue) 3,797 3,032 2,044

Açıklanan Varyans 19,982 15,959 10,757

Cronbach’s Alpha ,817 ,750 ,655

KMO Meosure of sampling edequancy 864

Barlett’s test of spherincity X2= 1601,745 S.D.= 171 P=,000

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

90

Yapılan faktör analizine göre maksimum yük-lenme düzeyi ,732 olarak gerçekleşirken mini-mum yüklenme düzeyi ise ,426 olarak gerçek-leşmiştir. Bartlett testine göre faktör analizine tabi tutulan maddeler ile ana grup arasında (p=,000) anlamlı bir fark bulunmuştur. KMO (örneklendirme yeterliliği istatistiği) değeri, 864 (% 64.4) olarak gerçekleşmiştir. Sharma (1996) KMO değeri, 0,60’ı “orta”, 0,70’i “iyi”, 0,80’i “çok iyi” ve 0,90’ı “mükemmel” olarak yorumlamıştır (Aktaran: Kalaycı 2006: 322). Bu göre bulunan sonucun iyiye yakın bir de-ğerde olduğu söylenebilir. Ayrıca toplam varyansın % 46.698’i açıklanmıştır.

Çalışmanın teorik bölümünde canvassing ça-lışmalarının seçimlere katılım oranının yüksek olduğu bölgelerde seçmenin iknası açısından etkili olabileceği ifade edilmişti. Bu kapsamda canvassing çalışmalarının etkisini ele alan 7 itemin toplandığı ilk faktör etki faktörü olarak belirlenmiştir. Etki faktörü, belirlenen diğer iki faktöre göre en güçlü olanıdır. Etki faktörünün öz değeri 3,797 ve güvenilirliği yüksek bir seviye olarak kabul edebileceğimiz (cronbach’s alpha) ,817 olarak gerçekleşmiştir.

“Yüz-yüze görüşmek medyadan daha etkilidir” yargısı etki faktörü içerisindeki itemlerden en fazla yük (,732) ile yüklenen madde olurken “yüz-yüze görüşmek adayın inandırıcı olup olmadığının anlaşılmasını sağlar” yargısı en düşük yük (,592) ile yüklenen madde olmuştur. Etki faktörü içerisinde toplanan itemlerin genel olarak “katılıyorum” yönünde bir ortalamaya (tablo 1) sahip oldukları ve cevapların birlikte-lik gösterdiği söylenebilir. Bu bakımdan canvassing çalışmalarının seçmen üzerinde etkili olduğu ifade edilebilir.

Çalışmada ikinci faktör uygulama olarak belir-lenmiştir. Canvassing tekniğinin nasıl yapılma-sı gerektiği ile ilgili seçmen algısının ifade edildiği itemlerin toplandığı bu faktörün özdeğeri 3,032 olarak gerçekleşmiştir. Faktö-rün güvenilirlik düzeyi ise yüksek sayılabilecek bir düzeydedir (a=,750).

Uygulama faktörü itemlerinden “beni ziyaret eden adayın giyimine dikkat ederim” maddesi en yüksek faktör yüküne (,710) sahip olurken; “aday evime gelecekse tanıdığım biri ile gel-melidir” maddesi en düşük faktör yüküne

(,426) sahip olmuştur. Uygulama faktörü ola-rak gruplanan maddeler aldıkları ortalamalar bakımından katılıyorum yönünde bir kabule sahip olmuşlardır. Ayrıca cevaplarda bir birlik-teliğin söz konusu olduğu görülmektedir (Tab-lo.1).

Çalışmanın üçüncü ve son faktörü ise imaj olarak belirlenmiştir. Bu faktör grubu canvassing çalışması yapan bir adayın seçmen tarafından nasıl algılandığını ifade eden mad-delerden oluşmuştur. Orta (a=,655) olarak ifade edilebilecek güvenilirliğe sahip olan imaj fak-törünün özdeğeri 2,044 olarak gerçekleşmiştir.

“Yüz-yüze görüşen aday, kararlı ve cesur oldu-ğunu gösterir” maddesi imaj faktörünün en yüksek faktör yükü (,726) ile yüklenen madde-si olmuştur. En düşük faktör yükü (,590) ise “aday beni ziyaret ettiğinde bana önem verdi-ğini düşünürüm” maddesinde gerçekleşmiştir. İmaj faktörü olarak belirlenen grupta bulunan maddelerin aldıkları ortalamalara bakıldığında (tablo 1) genel itibariyle “ne katılıyorum ne katılmıyorum” düzeyinden katılıyorum düzeyi-ne doğru bir düşüncenin hakim olduğu söyle-nebilir.

6.2. Faktör Gruplarında Bulunan Değişken-ler Arası İlişki

Faktörlerde yer alan değişkenler arasındaki korelasyon katsayılarına bakıldığında genel olarak değişkenler arasında ilişkinin olduğu ve bu ilişkinin orta düzeyde gerçekleştiği söylene-bilir. Bu nedenle aşağıda aralarında ilişki olan bazı değişkenler üzerinde durulmuştur. Bütün değişkenler açısından gerçekleşen ilişki türü ve düzeyi tablo 2’de görülmektedir.

Korelasyon analizinde seçmen ile yüz-yüze görüşmenin medyadan daha etkili olduğu dü-şüncesi ile yüz-yüze görüşmenin adayı daha iyi tanıma fırsatı verdiği (,540), böyle bir uygula-mada seçmenin düşüncelerini adaya daha iyi aktarabildiği (,457) ve adayın yüz-yüze yaptığı görüşmelerde seçmeni ikna edebilmesinin daha mümkün olduğu düşüncesi arasında orta dü-zeyde ve pozitif bir ilişki olduğu görülmüştür. Dolayısı ile seçmenle birebir irtibat kurmanın medyadan daha etkili olduğu düşüncesinde olanların canvassing uygulamalarının seçmene adayı yakından tanıma fırsatı verdiği ve seç-

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

91

menin ikna edilmesi açısından daha etkili oldu-ğu konusunda aynı paralelde bir düşünceye sahip oldukları söylenebilir.

“Yüz-yüze görüşürsem adayı dahi iyi tanırım” yargısı ile “aday ile görüştüğümde düşüncele-rimi aktarabilirim (,455), “yüz-yüze görüşme yapmak seçmen iknası açısından önemlidir” (,426) ve “yüz-yüze görüşürsem adayın inandı-rıcı olup olmadığını anlayabilirim (,463) yargı-ları arasında pozitif ve orta düzeyde bir ilişki bulunmuştur. Seçmenlerin yüz-yüze görüşme yolu ile adayın daha iyi tanınabileceği ve ada-yın inandırıcı olup olmadığının daha iyi anla-yabileceğini düşünmesi arasında pozitif ve orta düzeyde bir ilişkinin olması, adayın daha iyi tanınmasının aynı zamanda onun güvenilirliği açısından da önemli olduğunu göstermektedir.

“Aday ile yüz-yüze görüştüğümde düşüncele-rimi daha iyi aktarabilirim” değişkeni ile “yüz-yüze görüşmek seçmen iknası için önemlidir” (,426), “aday projelerini daha iyi anlatabilir” (,408), ve “inandırıcı olup olmadığı anlaşılır” (,445) değişkenleri arasında pozitif ve orta düzeyde bir ilişki görülmüştür. Bu sonuca göre canvassing uygulamaları ile seçmenlere sağla-nan feedback ortamının seçmen iknası açısın-dan önemli olduğu söylenebilir. Bununla birlik-te “Yüz-yüze görüşme yapmak seçmen iknası için önemlidir” yargısı ile “içtenlikle el sıkış-mak seçmeni etkiler” (,527), yargısı arasında orta düzeyde ve pozitif bir korelasyonun olması seçmenle yakın ve sıcak bir temasın ikna açı-sından önemli olduğunu göstermektedir.

Yapılan analizde, seçmenle yapılan yüz yüze görüşmelerde “Seçmenle içtenlikle el sıkışmak seçmeni etkiler” değişkeni ile “adayın vücut dili önemlidir” (,307), “halk adamı olduğunu gösterir” (,336), “önem verildiğimi düşündü-rür” (,380), değişkenleri arasında orta düzeyde ve pozitif bir korelasyon bulunmuştur. Dolayısı ile seçmenle kurulan iletişimde beden dili ve davranışlar gibi fiziksel temasın adayın imajı acısından önemli olduğu sonucuna varılabilir.

Yüz-yüze görüşmelerde “aday projelerini daha iyi anlatabilir” yargısı ile “inandırıcı olup ol-madığı anlaşılır” (,462), “önem verildiğimi düşündürür” (,342), yargıları arasında orta düzeyde ve pozitif bir korelasyon; “kararlı ve cesur olduğunu gösterir” (,259), yargısı arasın-

da ise düşük ve pozitif bir korelasyon bulun-maktadır. Dolayısıyla adayın projelerinin seç-menler tarafından iyi anlaşılmasının güvenilir-lik açısından önemli olduğu vurgulanabilir.

Yüz-yüze görüşmelerde “adayın inandırıcı olup olmadığı daha iyi anlaşılır” değişkeni ile “ka-rarlı ve cesur olduğunu gösterir”, (,263) ve “halk adamı olduğunu gösterir” (,272), değiş-kenleri arasında düşük ve pozitif bir ilişki gö-rülmektedir. Diğer bir anlatımla adayın canvassing uygulamaları ile güvenirliğini sağ-laması onun halk adamlığı, kararlılık ve cesur-luk gibi özellikleri bakımından da önemli gö-rülmektedir. Diğer bir değişken olan “adayın giyim tarzı önemlidir” yargısı ile “vücut dili önemlidir” (,498) ve “ses tonu önemlidir” (,458) yargıları arasında orta düzeyde ve pozitif bir korelasyon bulunmaktadır. Burada ise ada-yın canvassing uygulamaları sırasında kişisel özellikler bakımından uyması gereken nitelik-ler arasında bir ilişkinin olduğu görülmektedir.

Yüz-yüze görüşmelerde “adayın vücut dili önemlidir” değişkeni ile “ses tonu önemlidir” (,637) değişkeni arasında yüksek ve pozitif bir korelasyon bulunmaktadır. Dolayısı ile canvassing uygulamalarında hem beden dili hem de ses tonunun adayın algılanması açısın-dan ilişkili etkenler olduğu görülmektedir. Bununla birlikte “adayın ses tonu önemlidir” yargısı ile “aday eşini de yanına almalıdır” (,328) yargısı arasında orta düzeyde ve pozitif bir korelasyon; “broşür gibi materyalleri da-ğıtmalıdır” (,266) ve “iş yerlerini ziyaret etme-lidir” (,260), “yargıları arasında ise düşük ve pozitif bir korelasyon vardır.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

92

Tablo 2. Canvassing Tekniği Değişkenleri Korelasyon Analizi

Maddeler 1.M 2.M 3.M 4.M 5.M 6.M 7.M 8.M 9.M 10.M 11.M 12.M 13.M 14.M 15.M 16.M 17.M 18.M 19.M

1.M 1 ,540** ,000

,457** ,000

,491** ,000

,447** ,000

,406** ,000

,388** ,000

,206** ,000

,411** ,000

,334** ,000

,198** ,000

,100 ,089

,114 ,054

,307** ,000

,227** ,000

,247** ,000

,241** ,000

-,023 698

,301** ,000

2.M 1 ,455** ,000

,426** ,000

,362** ,000

,386** ,000

,463** ,000

,157** ,008

,318** ,000

,252** ,000

,163** ,006

,068 ,252

,133* ,025

,344** ,000

,270** ,000

,184** ,002

,246** ,000

,031 601

,230** ,000

3.M 1 ,422** ,000

,343* ,000

,408** ,000

,445** ,000

,238** ,000

,303** ,000

,309** ,000

,128* ,031

,124* ,035

,232** ,000

,354** ,000

,162** ,006

,164** ,005

,176** ,003

-,102 ,083

,233** ,000

4.M 1 ,527** ,000

,300** ,000

,236** ,000

,217** ,000

,305** ,000

,277** ,000

,110 ,062

,187** ,001

,161** ,006

,208** ,000

,166** ,005

,178** ,003

,282** ,000

-,105 ,075

,339** ,000

5.M 1 ,334** ,000

,261** ,000

,149* ,012

,307** ,000

,272** ,000

,121* ,041

,057 ,334

,176** ,003

,181** ,002

,229** ,000

,225** ,000

, 336** ,000

-,020 ,740

,380** ,000

6.M 1 ,462** ,000

,103 ,082

,297** ,000

,316** ,000

,228** ,000

,103 ,080

,215** ,000

,360** ,000

,224** ,000

,259** ,000

,294** ,000

-,066 ,266

,342** ,000

7.M 1 ,127* ,031

,240** ,000

,279** ,000

,188** ,001

,115** ,052

,072 ,227

,272** ,000

,134* ,024

,263** ,000

,272** ,000

,076 ,177

,241** ,000

8.M 1 498** ,000

,458** ,000

,315** ,000

,200** ,001

,300** ,000

,252** ,000

,170** ,004

,130* ,028

,165** ,005

-, 175** ,003

,123* ,037

9.M 1 ,637** ,000

,349** ,000

,172** ,004

,259** ,000

,349** ,000

,257** ,000

,264** ,000

,197** ,001

-,076 ,202

,265** ,000

10.M 1 ,328** ,000

,219** ,000

,266** ,000

,260** ,000

,184** ,002

,241** ,000

,177** ,003

-,103 ,082

,201** ,001

11.M 1 ,302** ,000

,175** ,003

,377** ,000

,300** ,000

,161** ,006

,169** ,004

,043 ,467

,258** ,000

12.M 1 ,161** ,006

,167** ,005

,222** ,000

,067 ,259

,071 ,232

-,101 ,087

,139* ,019

13.M 1 ,170** ,004

,186** ,002

,000 ,999

,095 ,108

-,139* ,019

,132* ,026

14.M 1 ,285** ,000

,167** ,005

,261** ,000

-,074 ,209

,265** ,000

15.M 1 ,117* ,047

,150* ,011

-,066 ,263

,179** ,002

16.M 1 ,428** ,000

,313** ,000

,390** ,000

17.M 1 ,184** ,002

,526** ,000

18.M 1 ,101 ,086

19.M 1

Not: **. Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlıdır. (2-tailed)

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

93

Yüz-yüze görüşmelerde “aday evime geldiğin-de yanına eşini de almalıdır” değişkeni ile “ziyaret öncesi bilgilendirmelidir” (,302), “zi-yaretlerini iş yerlerine yapmalıdır” (,377) ve “evime tanıdığım biri ile gelmelidir” (,300) değişkenleri arasında orta ve pozitif bir ilişki bulunmuştur. Buna göre canvassing uygulama-larında evlere yapılan ziyaretlerin olumsuz algılanabileceği düşünülebilir. Çünkü adayın ev ziyaretinde yalnız gelmemesi ve ziyaretlerin iş yerlerine yapılması hakkındaki görüşler açısından pozitif ve orta düzeyde bir ilişki bulunmaktadır. Ayrıca “aday evime gelmeden önce bilgilendirmelidir” yargısı ile “ziyaretini iş yerlerine yapmalıdır” (,167) ve “evime tanı-dığım biri ile gelmelidir” (,222) yargıları ara-sında düşük ve pozitif bir ilişki gözlenmekte-dir.

Yüz-yüze görüşmelerde “aday iş yerlerini ziya-ret etmelidir” yargısı ile “evime tanıdığım biri ile gelmelidir” (,285), “önem verildiğimi dü-şündürür” (,265) ve “halk adamı olduğunu gösterir” (,261) yargıları arasında düşük ve pozitif bir ilişki vardır. Diğer bir değişken olan “aday evime gelecekse tanıdığım biri ile gel-melidir” yargısı ile “önem verildiğimi düşün-dürür” (,179), “halk adamı olduğunu gösterir” (,150), yargıları arasında düşük ve pozitif bir ilişki görülmektedir.

Yapılan korelasyon analizi sonucunda adayın yüz yüze görüşmelerde “kararlı ve cesur oldu-ğunu gösterir” önermesi ile “halk adamı oldu-ğunu gösterir” (,428), “önem verildiğimi dü-şündürür” (,390) ve “yalan söylemez” (,313) önermeleri arasında orta ve pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Bu bakımdan canvassing uygu-lamalarında adayın imajı ile ilgili algı kriterleri arasında bir ilişki olduğu görülmektedir. “Yüz-yüze görüşmek adaya halk adamı olduğunu gösterme fırsatı verir” değişkeni ile “önem verildiğimi düşündürür” (,526) değişkeni ara-sında ise orta ve pozitif ilişki bulunmaktadır.

6.3. Canvassing Faktörleri ve Değişkenler Analizi

Araştırma sonucunda elde edilen faktörler ile deneklerin seçim sürecinde herhangi bir parti-nin adayı ile yüz-yüze görüşme yapma durum-ları ve bir önceki genel seçimlerde oy verdikle-ri partiler değişkeni kapsamında yapılan analiz-

ler sonucunda bütün faktörler bakımından anlamlı bir farkın oluşmadığı görülmüştür.

Araştırmaya katılanların seçim sürecinde her-hangi bir parti adayı ile yüz-yüze görüşme durumları ile belirlenen faktörler arasında her-hangi bir anlamlı fark bulunamamıştır (F1: t=2.751, sd=312, p=,282; F2: t=1.565, sd=309, p=,118; F3: t=1.758, sd=297, p=282).

Araştırmanın 2011 Genel Seçimleri seçim kampanyaları döneminde yapılması nedeniyle deneklere 2009 Genel Seçimleri’nde hangi partilere oy verdikleri sorulmuş ve bunlar belir-lenen faktörlerle karşılaştırılmıştır. Buna göre faktörler ile oy verilen partiler arasında anlamlı bir farkın oluşmadığı görülmüştür (F1: F=1.768, sd=6, p=,106; F2: F=.722, sd=6, p=632; F3: F=1.530, sd=6, p=169).

6.4. Canvassing Faktörleri ve Sosyo-Demografik Değişkenler Analizi

Yapılan çalışmada araştırmaya katılanların sosyo demografik özellikleri ile bu çalışmada ortaya konan canvassing faktörleri arasında genel itibariyle anlamlı bir farkın oluşmadığı söylenebilir.

Araştırmaya katılanların cinsiyetleri ile faktör-ler arasında yapılan analiz sonucunda cinsiyet ile ikinci faktör olan uygulama faktörü arasında anlamlı bir fark (t=-2.283; sd=315; p=014) olduğu görülürken diğer iki faktör açısından herhangi bir anlamlı farkın olmadığı görülmüş-tür (F1: t=-099, sd=315, p=148; F3: t=-1.189, sd=304, p=119). Anlamlı farkın oluştuğu uygu-lama faktörüne bayanlar daha yüksek bir orta-lama (3.63) ile katılım gösterirken; erkekler daha düşük bir ortalama (3, 44) almışlardır.

Çalışmada araştırmaya katılanların eğitim du-rumları ile faktörler karşılaştırıldığında uygu-lama faktörü (F2) açısından anlamlı bir fark (F=3.058, sd=4, p=,017) oluşurken; diğer iki faktör açısından anlamlı bir fark oluşmamıştır (F1: F=.379, sd=4, p=,823; F3: F=.438 sd=4, p=,781). Uygulama faktörü açısından bulunan ortalamalar ele alındığında bütün eğitim du-rumları açısından cevaplarda bir birliktelik olmasına karşın; çoklu karşılaştırmalarda ilköğ-retim ile ortaöğretim arasında uygulama faktö-rü açısından anlamlı bir farkın olduğu görül-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

94

müştür. Buna göre ilköğretim mezunları orta-öğretime göre uygulama faktöründe yer alan önermelere daha yüksek ortalama ile katılmış-lardır.

Araştırmaya katılanların aylık gelirleri ele alındığında birinci faktör olan etki faktörü ile deneklerin gelir durumları arasında anlamlı bir fark (F=2.946, sd=5, p=,013) oluşurken; diğer iki faktör açısından anlamlı bir fark oluşmamış-tır (F2: F=1.043, sd=5, p=,393; F3: F=.919, sd=5, p=,469). Ortalamalara bakıldığında geli-rim yok diyenler (2.65) ile geliri 1000 TL’ye kadar olanlar (3.71) arasında anlamlı bir fark oluşmuştur. Diğer gelir gruplarında ise ortala-ma olarak bir bütünlük görülmekte ve genel itibariyle 3.5 ortalama oluşmuştur. Ayrıca araştırmaya katılanların yaş düzeyleri ile belir-lenen faktörler arasında da anlamlı bir fark oluşmamıştır (F1: F=2.204, sd=5, p=,054; F2: F=2.186, sd= 5, p=,056; F3: F=.423, sd=5, p=,833).

TARTIŞMA VE SONUÇ

Seçimlere katılım oranının yüksek olduğu ve sosyolojik olarak yüz-yüze ilişkilerin ve sosyal değerlerin güçlü olduğu toplumlarda gerçekleş-tirilen canvassing çalışmalarının seçim kam-panyaları açısından önemli bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Yapılan araştırmada seçim kampanyalarında canvassing tekniğinin birincil etkiye sahip bir faktör olmamasına rağmen kampanya sürecinin etkili unsurları arasında olduğu kanısına varılmıştır. Çünkü elde edilen sonuca göre canvassing tekniğinin seçmenler üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla hazırlanan yargılara seçmenlerin genel olarak “katılıyo-rum” yönünde bir cevap verdiği görülmüştür.

Yapılan araştırmada canvassing uygulamaları konusunda seçmen algısının ölçülmesi bakı-mından üç faktör belirlenmiştir. Bu faktörler canvassing tekniğinin seçim kampanyalarında-ki etkisini içeren etki faktörü, bu tekniğin nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği konusundaki seç-men algısını ifade eden uygulama faktörü ve canvassing çalışmasında bulunan bir adayın seçmen üzerinde bıraktığı algısını gösteren imaj faktörü olarak sınıflandırılmıştır.

Etki faktörü içerisinde gruplanan seçmenle yüz-yüze görüşmenin medyadan daha etkili

olduğu, adayı daha iyi tanıma fırsatı verdiği, seçmenin düşüncelerini daha iyi aktarabildiği, seçmen iknası açısından daha etkili olduğu, adayın kendisini ve projelerini daha iyi anlata-bileceği gibi yargılar açısından araştırmaya katılanların 3.5’in üzerinde bir ortalama ile bu görüşleri destekledikleri görülmüştür. Bu ba-kımdan siyasetçiye olan güven sorununa rağ-men seçmenle yüz-yüze görüşmenin kampan-yalarda etkili bir yöntem olduğu sonucuna varılabilir. Bu olgunun özellikle küçük ölçekli yerleşim birimleri açısından daha geçerli olabi-leceği düşünülebilir. Çünkü ulaşılması gereken seçmen sayısının daha az olması bu tekniğin başarısı açısından etkilidir. Bu çalışma seçmen sayısı bakımından küçük ölçekli bir il olan Gümüşhane’de yapılmıştır.

Araştırmada belirlenen faktör gruplarındaki değişkenler açısından yapılan korelasyon anali-zinde değişkenler arasında genel olarak orta düzeyde ve pozitif bir ilişkinin olduğu görül-müştür. Faktör gruplarında yer alan toplam ondokuz değişkenin açıklanması bakımından genel olarak birbirleri ile ilişkili oldukları so-nucuna varılmıştır. Bununla birlikte etki faktö-rü içerisinde yer alan değişkenler arasında diğer değişkenlere göre daha güçlü bir korelas-yonun olduğu da söylenebilir.

Çalışmada seçmenlerin kampanya döneminde canvassing uygulaması ile karşılaşma durumla-rına göre bu konudaki algılarında nasıl bir farkın olduğu da ele alınmıştır. Seçmenlerin herhangi bir parti adayının canvassing çalışma-sına tanıklık etmeleri ve bu tanıklığın sıklık derecesi canvassing tekniği bakımından seç-men algısında farklılıklara neden olabilir. An-cak yapılan araştırmada seçmenlerin seçim sürecinde herhangi bir partinin adayı ile görü-şüp-görüşmeme durumları ve bu görüşme sık-lığı açısından belirlenen faktörler arasında anlamlı bir farkın olmadığı sonucuna varılmış-tır. Ayrıca canvassing uygulamaları ile ilgili algının farklı partilere oy veren seçmenler açısından da anlamlı bir fark oluşturmadığı görülmüştür.

Araştırmaya katılanların sosyo-demografik özellikleri ele alındığında belirlenen bütün faktörler açısından genel itibariyle anlamlı bir farkın olmadığı görülürken; Cinsiyet ve Eğitim değişkeni açısından uygulama faktöründe an-lamlı bir farkın olduğu ve gelir değişkenin de

Seçim Kampanyalarında Yüz-Yüze İletişim Tekniği Olarak Canvassing… (82-96)

95

ise etki faktörü açısından anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür. Uygulama faktörü değiş-kenlerine kadınlar erkeklere oranla daha yük-sek bir ortalama ile katılım göstermişlerdir. Eğitim açısından bakıldığında ise: ilköğretim ve ortaöğretim mezunları açısından anlamlı farkın daha belirgin olarak ortaya çıktığı gö-rülmüş ve ilköğretim düzeyinde eğitime sahip olanlar uygulama faktörü değişkenlerine daha yüksek katılım göstermişlerdir. Bununla birlik-te etki faktörü ile aylık gelir değişkeni arasında anlamlı bir fark oluşmuştur. Gelir düzeyleri açısından geliri olmayanlar ile 1000 TL’ye kadar gelire sahip olanlar arasında daha belir-gin bir farkın oluştuğu görülmüştür. Bu bakım-dan geliri olmayanlar, canvassing tekniğinin seçmenin etkilenmesi bakımından daha düşük değere sahip olduğunu düşünmektedirler.

Canvassing uygulamaları seçim kampanyaları bakımından etkili bir unsur olarak görülmekte-dir. Bu çalışmalar aday açısından daha olumlu bir imaj oluşturabilmektedir. Ancak canvassing tekniğinin bölgenin sosyolojik özelliklerine, kültürüne, değerlerine göre farklı algılanabile-ceği söylenebilir. Bu bakımdan bu tekniğin uygulanmasında farklı kriterler üzerinde duru-labilir. Bu çalışma ile canvassing uygulamaları açısından ortaya konabilecek faktörler belir-lenmeye çalışılmıştır. Farklı seçim bölgelerinde yapılacak benzer araştırmalarda farklı sonuçla-ra ulaşılabilir. Bundan sonra yapılacak çalışma-lar canvassing tekniği bakımından seçmenlerin sosyo-demografik özelliklerine göre anlamlı bir fark oluşturup-oluşturmadığı konusunda daha belirleyici sonuçlara ulaşabilecektir. Örneğin yapılan bir araştırmada 30 yaşın altındaki seç-menlerin seçimlere katılım konusunda canvassing uygulamalarından daha fazla etki-lendiği sonucuna varılmıştır (Bennion 2005: 123). Ayrıca canvassing uygulamasına tanık olan bir seçmen ile böyle bur uygulamaya tanık olmayan seçmen arasındaki algı farkı bakımın-dan da yeni araştırmaların yapılması bu tekni-ğin seçim kampanyalarındaki etkisinin belir-lenmesi açısından yararlı olacağı düşünülmek-tedir.

KAYNAKÇA

Adams V C ve Smith D J (1980) Effect of Telephone Canvssing on Turnout and Preferences : A Field Experiment, Public Opinion Quarterly, 44, 389-395.

Arceneaux K ve Nickerson D (2009) Who is mobilized to Vote? A Re-Analiysis of 11 Field Experiment, American Journal Of Political Science, 53, 1-16.

Aziz A (2003) Siyasal İletişim, Nobel Yayın-ları, Ankara.

Bennion E A (2005) Cought in The Ground Wars: Mobilizing Woters During a Competitive Congressional Campaign, Annals of th American Academy of Political Social Science, 601, 123-141.

Bergan D E, Gerber A S , Green D P ve Panagopoulos C (2005) Grassroot Mobilization and Voter Turnout in 2004, Public Opinion Quarterly , 69, 760-777.

Black J H (1984) Revisiting the Effects of Canvassing on Voting Behaviour, Canadian Journal of Political Science, 17, 351-374.

Blydenburg J C (1976) An Application of Game Theory to Political Campaign Decisionmaking, American Journal of Politial Science, 20, 51-65.

Cross V (2004) Political Parties, UBC Press, Canada.

Devran Y (2004) Siyasal Kampanya Yönetimi, Odak İletişim, İstanbul.

Devran Y ve Seçkin G (2011) 29 Mart Mahalli Seçimlerinin Siyasal Kampanya Tekniği Açı-sından Değerlendirilmesi, Yusuf DEVRAN (,ed), Seçim Kampanyalarında Geleneksel Medya, İnternet ve Sosyal Medyanın Kullanı-mı, Başlık Yayın Grubu, İstanbul, 167-213

Faucheux R A (2002) Running For Office, M. Evans and Campany, New York.

Fidan M (2000) Siyasette Güvenilirlik İmajı, Damla Ofset, Konya.

Fisher D R (2006) Activisim Inc: How The Outsourcing of Grassroots Campaigns is Strangling Progressive Politics in America, Stanford University Press, Plo Alto, CA, USA.

Gerber A S ve Green D P (2000) The Effect of Canvassing, Telephone Calls, and Direct Mail on Voter Turnout: A Field Experiment, American Political Science Review, 94, 653-663.

Green D P, Gerber A S ve Nickerson D W (2003) Gettin Out the Vote in Local Elections:

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

96

Resolts from Six Dor-to-Door Canvassing Experiments, The Journal Of Politics, 65, 1083-1096.

Green D P ve Gerber A S (2004) Getting Out The Vote: A Guide for Candidates and Campaigns, Brookings Institution Press, Washington DC USA.

Grey J L (1999) How to Win a Local Election, M. Evans and Company, New York.

Güllüpunar H (2010) Siyasal İletişim ve Aday İmajı, Eğitim Akademi Kitabevi, Konya.

http://www.secim.tk/mansetler/1263_12-hazi ran-2011-secimlerine-rekor-katilim.htm,Erişim tarihi: 12.12.2011.

Kağıtçıbaşı Ç (2010) Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınevi, İstanbul.

Kalaycı Ş (2006) Faktör Analizi, Şeref Kalaycı (ed), SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli İstatis-tik Teknikleri, Ankara, Asil Yayın Dağıtım, 321-334.

Kalender A (2005) Siyasal İletişim ve İkna Stratejileri, Çizgi Kitabevi, Konya.

Kalender A (2007) Siyasal İletişim Tekniği Olarak Canvassing ve Seçmen Davranışı Üze-rindeki Etkileri, Selçuk İletişim Dergisi, 5 (1), 144-155.

Karasar N (1995) Bilimsel Araştırma Yöntemi, 3A Araştırma Eğitim Danışmanlık Ltd, Anka-ra.

Kramer G H (1970) The Effects of Precinct-Level Canvassing on Voter Behavior, The Public Opinion Quarterly, 34, 560- 572.

Lofy B (2005) Politics The Welstone Way, Universty Minnesota Pross, London.

McAllister I (1985) Campaign Activities and Electoral Outcomes in Britain 1979 and 1983, The Public Opinion Quarterly, 49, 489-503.

Michelson M R (2003) Getting Out the Latino Vote: How Dor-to-Dor Canvassing Influences Voter Turnout in Rural Central California, Political Behavior, 25, 247-263.

Pattie C J ve Johnston R J (2003) Hanging on the telephone? Doorstep and Telephone Canvassing at The Biritish General Election of 1997, Biritish Journal of Political Science, 33/2, 303-322.

Shaw C (2009) Campaign Manager: Running and Winning Local Election, Westview Press, Boulder Co, USA.

Uztuğ F (1999) Siyasal Marka: Seçim Kam-panyaları ve Aday İmajı, Mediacat Yayınları, Ankara.

Wielhouwer P W (2000) Releasing the Fetters: Parties and Mobilization of the African-American Electorate, The Journal of Politics, 62, 206-222.

SİYASAL İLETİŞİMDE MÜZİK KULLANIMI: 2011 GENEL SEÇİM ŞARKILARININ SEÇMENE ETKİSİ

Nural İmik Tanyıldızı

ÖZET

Siyasal iletişim çalışmalarının en önemli amacı seçmeni etkilemek ve oy vermesini sağlayabilmek-tir. Seçim dönemlerindeki siyasal iletişim çalışmalarında siyasal partiler, seçmeni etkilemek için birçok farklı araç ve teknik kullanmaktadır. Meydanlarda, sokakta, televizyonda, radyoda duydu-ğumuz seçim şarkıları siyasal partilerce kullanılan iletişim şekillerinden biridir. Araştırmada seçim şarkılarının seçmeni farklı yönlerden etkilediği hipotezinden hareket edilmiştir. Araştırma-nın amacı siyasal partilerin seçim dönemlerinde kullandıkları seçim şarkılarının seçmene etkileri-ni tespit etmektir. Siyasal iletişim yöntemi olarak seçim şarkılarının seçmeni etkileme durumu, nasıl etkilediği ve bu şarkıların oy verme davranışına katkısı incelenmiştir. Bunun için 12 sorudan oluşmuş bir anket Elazığ ili merkezinde oturan tesadüfi örnekleme yöntemiyle belirlenmiş 412 kişiye uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS programı ile analiz edilmiştir. Seçim şarkılarının genel olarak seçmenin bilgi edinme, dikkat kesilme, hatırlama, tutum oluşturma, seçmeni harekete geçirme ve siyasal katılımı arttırma rollerinin olduğu, bu araştırmada ise seçim şarkılarının seç-menleri doğrudan belirli bir siyasal partiye oy vermeye yönlendirmediği görülmüştür. Seçim şarkı-larının seçmenin siyasal partiyi hatırlamasına yardımcı olmanın yanında ayrıca seçmeni harekete geçirici ve seçmenin siyasal katılımını arttırıcı etkilerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Siyasal iletişim, seçim şarkıları, propaganda, siyasi müzik.

USING OF THE MUSIC IN POLITICAL COMMUNICATION: THE EFFECTS OF THE SONGS TO THE VOTERS IN 2011 GENERAL ELECTIONS

ABSTRACT Political parties use the many different tools and techniques to the voter for political communication studies in election periods. The most important goal of the Political communication studies is to influence voters and provide to voters giving vote to their parties. During election periods songs the political parties used in election which we can hear in squares, streets, television, radio is one of the communication tools. The research hypothesis is the election song affects the voters in different way. The aim of the research is to determine the affects of the election songs used by political parties during election periods. It was examined that how affects election of songs as a method of political communication and how it effects on voting behavior of these songs. A questionnaire consisting of 12 questions were applied to the random sampling method on the identified 412 people sitting in the center of the province of Elazığ. The data obtained were analyzed with the SPSS program. As a result, it were defined what affect voting behavior of the selection songs. Generally election songs have got roles such to obtain information, to attract attention, to recall, to mobilize voters, and to increase the political participation. The study showed that election songs were not directed to the voters to vote for a particular party. Furthermore, election songs has been concluded that the affects as a factor to action and to increase political participation as well as helping to remind the political party.

Keywords: Political communication, songs of election, propaganda, political music.

Yrd. Doç. Dr., Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi

GİRİŞ

Ses bir doğa olayıdır. Müzik bu doğal ve etkin olaydan bilinçle çalışıp emek vererek sanat yapıtı yaratmak ve bunu bilimsel bir temele

oturtmaktır. Müzik sadece kalpten yansıyan duygularla değil, bilgi ve anlayışla oluşturula-bilmektedir (Yener 1996: 9). Teknik bir ifadey-le müzik, ses yüksekliği ve ritim bağlantıları içinde düzenlenmiş seslerin sanatıdır. Fakat

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

98

müziği sadece bundan ibaret görmemek ge-rekmektedir. Müzik yapıtları özlerinde beşeri imgeleri, tipik insan edimlerini ve ilişkilerini içermektedir. Müzik yapıtları fikirleri de ilet-mektedir (Finkelstein 1996: 9-10). Zaman içinde müziğin tüketim koşullarının değişmesi-ne bağlı olarak değiştiğini savunan düşünürler de vardır. Bunların en önemlisi Adorno’dur. Adorno’ya göre 18. yüzyılın sonlarından itiba-ren müzik dolaysız kullanım olanağını yitirmiş-tir. Kendini alış-veriş sürecine bağımlı kılmış-tır. Müziğin bu süreçteki rolü bir meta olması-dır. Değerini belirleyen ise pazardır (aktaran Oskay 2001: 35-36). 21. yüzyılda ise müzik endüstrileşme sürecini izleyerek küresel ve siyasi bir güç olma durumuna gelmiştir (Lull 2000: 11).

Müzik bir ideoloji aracı olarak benzersiz bir güce sahiptir. Kişinin kendini bu güçlerden koruyabilmesi ya da tam tersine onlardan haz alması için müziğin işleyişini ve çekiciliğini anlaması gerekmektedir. Müzik sadece duyul-mamalı, aynı zamanda okunmalıdır (Cook 1999: 180). Bunu yaparken sadece teknik açı-dan bir çıkarım yapmak kastedilmemiştir. Bu-rada asıl olan müziğin toplumsal açıdan taşıdığı önemi anlayabilmektir. Müziğe sadece kulağa gelen sesler olarak bakmamak, bu seslerin kişide oluşturduğu duyguları ve kişi için öne-mini de anlayabilmek gerekmektedir.

Günümüzde, kültür, kitle kültürü, popüler kül-tür, ideoloji, ekonomi, siyaset, sanat, iş ve eğlence, hepsi birbiri içinde ve birbiriyle sıkı sıkıya bağıntılı olan kavramlardır (Erdoğan ve Solmaz 2005: 21). Bu bağlamda müzik ve siyaset arasındaki ilişkiden söz etmek müm-kündür. Müziğin toplumsal ve siyasi olaylardan bağımsız olduğunu düşünmek mutlak sanat anlayışı dışında olanaklı değildir (Mermutlu 2011). Siyasi müzik sahası, 1730’ların seçim şarkılarından 1980’lerin punk-rock protestosu-na kadar her şeyi içermektedir. En yaygın olan-ları işçi şarkıları, kölelik karşıtı grupların şarkı-ları, kadınlara çeşitli haklar verilmesini isteyen grupların şarkıları, halkçı şarkılar ve siyasi kampanya şarkılarıdır (Lull 2000: 50). Seçim dönemlerinde siyasal partiler tarafından kulla-nılan kampanya şarkıları aynı zamanda seç-menlerin kendi temsilcilerini belirlemeye etki-de bulunabilmesi açısından önemli bir konudur. Araştırmada bu konu üzerinden hareket edil-miştir.

Yapılan literatür araştırmasında yurt içinde konuyla doğrudan ilgili bir çalışmaya rastlanı-lamamıştır. Konu siyasal iletişim çalışmaları ve müziğin kullanım yerleri ile ilgili kitap ve makalelerde; siyasal kampanya dönemlerinde kullanılan kitle iletişim araçları içerisinde ele alınmıştır. Ayrıca siyasi müziklerin propaganda amaçlı kullanımına yer veren teze rastlanmıştır (Şahin 2008). Yurt dışında ise siyasal iletişim-de müzik kullanımıyla ilgili çalışmalar mevcut-tur. Bu çalışmalardan ulaşılabilenler incelendi-ğinde hepsinde müziğin siyasal iletişim kam-panyalarında önemli bir iletişim unsuru olarak görüldüğü tespit edilmiştir. Fakat siyasal mü-ziklerin seçmenlere etkileri her araştırmada aynı değildir. Bunun nedenini tam olarak söy-lemek mümkün olmamakla birlikte; zaman, mekan, kültür ve siyasal sistemlerdeki farklılık-ların etkili olabileceği düşünülmektedir.

Afrika’da müziğin siyaset üzerindeki etkisini araştıran bilimsel çalışmalar yapılmıştır. Tan-zanya’da müzik her zaman seçimlerde önemli bir unsur olmuş, gençlerin siyasi katılımda bulunması için rol oynamaya devam etmiştir (Englert 2008: 90-91). Bir Afrika ülkesi olan Malawi’de de yapılan bir araştırmada dansın ve siyasi şarkıların siyaset ve rejim üzerindeki etkisi ele alınmıştır. Siyasal kampanyalarda şarkıların kullanımının adayın başarısını önem-li ölçüde etkilediğinden bahsedilmiştir (Chirwa 2001:1). Perris (1983: 1-28) yaptığı çalışmada müziğin propaganda amaçlı nasıl kullanıldığını Çin Halk Cumhuriyeti örneğinden açıklamaya çalışmıştır. Marksizm, Mao ve Konfüçyüs üzerinden tarihsel bir süreç içerisinde ele al-mıştır. Bir araştırmada ise siyaset ve popüler kültür arasındaki ilişki İngiltere’deki Rock The Vote grubu üzerinden verilmiştir. Genç nüfusa hitap eden bu tarz müziklerin kampanya döne-minde kullanılmasının önemine dikkat çekil-miştir. Siyasal kampanya dönemlerinde genç nüfusu oy verme davranışına yöneltmede mü-ziğin etkili olduğu ifade edilmektedir (Cloonan ve Street 1998: 33-38).

Bir başka araştırmada da ABD ve Tayvan’daki 1996 yılı başkanlık seçim kampanyaları siyasal reklamların kültürel boyutları açısından karşı-laştırılmıştır. Şarkıların genellikle göründüğün-den daha fazla anlam ifade etmekte olduğu, farklı melodilerdeki şarkıların dinleyicileri farklı şekillerde hareket ettirdiği, bu nedenle

Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının… (97-110)

99

Tayvan gibi yüksek oranda karışık kültürlerin olduğu ülkelerde adayların mesajlarını şarkılar-la göndermeleri önerilmiştir (Chang 2000: 8). 2008 yılında Amerika’da yapılan bir araştırma-da da Barack Obama’nın Başkanlık seçimlerini kazanmasında uygulanan siyasal kampanya ele alınmıştır. Araştırma, karizmatik söylemin ve karizmatik teoride mesajın etkisini arttırmak için görsel sembollerin önemine vurgu yap-makta ve kampanya müziğini de adayı destek-leyenlerin cezp eden, heyecan ve duygu düze-yini arttırıcı sembollerden biri olarak görmek-tedir (Bligh ve Kohles 2009). Uluslararası literatürde alanda yapılan bunlara benzer başka çalışmalar da mevcuttur. Ayrıca siyasal kam-panya müzikleri yanı sıra siyasi tarihin müzik tarihi üzerine ne derece etkili olduğunu araştı-ran çalışmalara ulaşılmıştır (Silber 1971; Ashraf 1975; Denisoff 1983; Lull 2000; Hershey 2007; Rinderle 2010). Bu nedenle araştırma, Türkiye’de bilimsel olarak ele alın-mamış bir konuyu ele alması bakımından önem taşımaktadır.

1. SİYASAL İLETİŞİMDE MÜZİK

Müzik politik gelişmelere tarihsel olarak eşlik eden, kimi zaman onu biçimlendiren kimi za-man da ona yol gösteren bir ifade unsurudur. Tarihi derinden incelemenin bir aracı olarak sıklıkla kullanılmıştır (Erol 2005: 185). Tarihin çeşitli dönemlerinde müziğin iktidarlar tarafın-dan ya da siyasi oluşumlar tarafında bir iletişim aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Örne-ğin orta çağlarda, kitle iletişimi özellikle Avru-pa'da Roma kilisesi tarafından kurulan örgüt ağıyla gerçekleştirilen ve kölelik düzenini meşrulaştıran bilinç yönetimi biçimindeydi. Lordların ve kralların meşrulaştırılmış yasal baskı ve kılıç gücünden geçerek "koruduğu" kitlelerin yönetimi bunun tamamlayıcı boyu-tuydu. Müzik bu iletişimde önemli bir araç olarak kullanılmıştır (Erdoğan ve Solmaz 2005: 18). Almanya’da, İtalya’da, Sovyetler Birli-ği’nde ve Çin’de özellikle 19. ve 20. yüzyıllar-da müziğin siyasi amaçlı kullanıldığı görül-müştür (Kaygısız 2004: 290-318). Osmanlı’da savaş zamanlarında marşlar bestelenmiş ve savaşın heyecanı paylaşılmıştır. Bu durum Milli Mücadele döneminde ve sonrasında da devam etmiştir. Marşlar sadece siyasi ve top-lumsal olayları yansıtmakta değil, onları hare-kete geçirmekte ve yoğunlaştırmakta da etkin

rol oynamıştır (Mermutlu 2011). Amerikalıla-rın duygularını yansıtan güçlü politik şarkıları bulunmaktaydı. Amerikan tarihindeki önemli meseleler bu tür şarkıların yazılmasını her zaman tetiklemiştir (Lull 2000: 18). Müzik ve toplumların siyasi tarihi arasındaki ilişkiyi anlatan örnekleri arttırmak mümkündür.

Politik şarkılar özellikle Amerika’da seçim dönemlerinde 1700’lü yıllardan beri kullanıl-maktadır. 1734’de bir seçim kampanyasında politik şarkılar o kadar başarılı kullanılmıştır ki, dönemin New York valisi “iftira dolu şarkı veya balad” yazarlarının başına ödül biçmiştir. 1780’lerde “God Save Washington” gibi şarkı-lar ilk başkanın seçilmesine yardımcı olmuştur (Lull 2000: 55-56). İngiltere’de de popüler şarkılar monarşik kuralların meşrulaştırılma-sında önemli bir propaganda aracı olarak kulla-nılmıştır (Street 2003: 114).

Siyasal iletişimde mesajın verilmesi ile ilgili özellikler önem taşımaktadır. Bu özelliklerden biri de mesajın verileceği araçtır. Bu araçlar iletişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak değişmektedir. Bunlar içerisinde en yaygın olanı gazete, broşür, fotoğraf, afiş, açık hava panoları, görüntü bantları ve sesli araçlar olarak plak, ses bantları ve kompakt disklerdir (Aziz 2007: 45-49). Günümüzde siyasi rekabe-tin geçmişe oranla daha karmaşık ve dağınık-laşmış bir seçmen kitlesine ulaşma çabaları içinde geçtiği düşünüldüğünde, seçmenlere ulaşmak eskisine oranla daha da zorlaşmış, günümüz iletişim çevresinde bilginin dolaşımı, siyasi etkinin araçları değişmiştir (Uztuğ 1999: 22). Müzik eseri üretildiği ortamın hegemonya-sını, muhalefetini, halk ve iktidar adına söy-lemleri, yaşam biçimlerini içinde barındırmak-tadır (Yıldırım ve Koç 2003: 10). Bu nedenle müziğin insanları belli bir düşünce üzerinde birleştirme, heyecan ve duygu seviyelerini arttırma gücünden yararlanılmak istenmiş ve seçim kampanyalarında siyasal parti müzikleri-ne geniş bir şekilde yer verilmiştir. Öyle ki siyasal partilerle birlikte, siyasal partilerin seçim şarkılarının da yarıştığını söylemek mümkündür.

2. SİYASAL KAMPANYALARDA MÜZİK KULLANIMININ SEÇMENE ETKİLERİ

Tarih boyunca sanatın birçok alanda propagan-da aracı olarak kullanıldığı görülmüştür. Özel-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

100

likle kitle iletişim araçlarının kullanılması ile birlikte birçok yazar yapılan araştırmalar sonu-cunda egemen ideolojik yaklaşımların yaygın-laştırılmasında; Hollywood filmlerinin, televiz-yon haberlerinin, reklamların ve diğer kitle iletişim araçlarının büyük ölçüde etkili olduğu-nu ifade etmektedir. Fakat bu etkileme her bireyde farklı ve önceden kestirilemeyecek şekildedir (Clark 2004: 19). Bu nedenle birey-ler üzerindeki sanatsal politik imgelerin etkile-rini incelemek için bireylere yönelik araştırma-lar yapmak gerekmektedir.

Kimbell kanaatlerin oluşmasını belirleyen ya da etkileyen temel unsurların, bireylerin gör-dükleri, işittikleri veya okudukları şeyler oldu-ğunu belirtmektedir (aktaran Bektaş 2007: 179). İnsanlar arasındaki iletişimde ortak bir dil ve güç olan müziğin, kendine özgü dili, yapısı ve anlatım öğeleriyle herkese başka türlü bir heyecan verdiğini söylemek mümkündür. Her insan dinlediği müziği kendi ruhi durumuna göre anlamlandırmaktadır. Bir anlamda müzik, insanın psikolojik durumuna cevap veren bir gereksinim olmaktadır (Altınölçek 2001: 1). Bu nedenle müzik siyasal kampanyalarda seçmeni etkilemek için farklı şekillerde kullanılmakta-dır. Siyasal seçim kampanyalarının seçmen tercihi üzerindeki etkileri giderek artan bir önem taşımaktadır. Her ne kadar bu kampanya-lar konu ile ilgili öncü araştırmaların sonuçla-rında olduğu gibi; seçmenlerde mevcut görüşü pekiştirme yönünde bir etkiye sahip görünseler de bu durum karşı partilerin fikirlerinde daha az etkilenmeyi gündeme getirmektedir. Ayrıca günümüzde kitle iletişim araçlarının yaygın olarak kullanılması da siyasi seçim kampanya-larının bazı seçmenlerin tercihi üzerinde daha etkili olmasını mümkün kılmaktadır (Kalender 2005: 89).

Müzik güçlü bir sosyal uyarım yaratma gücüne sahiptir. İnsanları aynı anda hareket ettirebil-mekte ve farklı tempolarla sürükleyebilmekte-dir (Farris ve ark. 2004: 193; Trainor 2010: 45). İnsanlar belli bir müziğin etrafında birle-şebilmekte ve aynı coşkuyu hissedebilmekte-dir. Ya da bir müzik farklı ortamlarda bulunan, farklı insanlara aynı duyguları hissettirebilmek-te ya da aynı şeyleri hatırlatabilmektedir. İşte müziğin bu özellikleri siyasal iletişim çalışma-ları kapsamında da kullanılmıştır.

Seçim kampanyaları seçmenlerin tercihlerini etkileyen ve onların belirli bir partiye ya da adaya motive olmasını sağlayabilen propagan-da ve iletişim faaliyetlerindendir. Seçim kam-panyalarında seçmenlere bilgi vermek, çeşitli mesaj ve ikna teknikleriyle seçmenleri herhan-gi bir aday yada parti lehine cezp etmek, seç-menlerin oy verme motivasyonlarını harekete geçirmek, parti veya aday lehine her türlü ça-lışma için seferber olmak amaçlanmaktadır (Kalender 2005: 81-82). 1940’lı yıllarda Lazarsfeld ve arkadaşlarının siyasal kampanya iletişiminin seçmene etkilerine yönelik araştır-malarında kitle iletişim araçlarının oy verme davranışına direkt etkisinin az olduğu, bu araç-ların kanaatleri oluşturmaktan ziyade, zaten sosyo ekonomik koşullarla oluşmuş mevcut kanaatleri harekete geçirmekte ve berraklaştır-makta olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 1960’larda Klapper kitle iletişim araçlarının etkilerinin minimum düzeyde olduğunu belirtirken; 1970’lerde McCombs ve Shaw’ın kitle iletişim araçlarının politik kampanyalardaki güçlü etki-leri, 1980’lerde yeni araştırmalara yol açmıştır (Oktay 2002: 47-50). Güçlü etkilere dönüş olarak ele alınan bu dönemde kitle iletişim araçlarının bireylere doğrudan bir etkisinin bulunmadığı ancak zaman içinde zihinlerdeki imajlar, düşünce ve değer yargılarında bir ta-kım değişmelere sebep olduğu yönünde model-ler geliştirilmiştir (Kamanlıoğlu ve Göztaş 2010: 16).

Kulağa hitap eden bir kitle iletişim aracı olan müziğin siyasal kampanyalarda kullanılırken seçmende farklı etkiler oluşturması mümkün-dür. Seçim dönemlerinde yürütülen siyasal iletişim çalışmalarında müzik kullanımının faklı nedenleri vardır. Konuşma şekilleri gibi müzikte özel olarak seçilir ve başkalarının fikirlerini etkilemek için kullanılır. Örneğin; bir görüşe göre seçim kampanyalarında müzik adaya aşina olmak için kullanılmalı, başka bir görüşe göre de adayları kahraman olarak gös-termek ve onların çekiciliğini arttırmak için kullanılmalıdır (Schacter 2011: 582). Siyasal kampanyaların ve bu kampanyalarda kullanılan kitle iletişim araçlarının seçmene etkileri göz önünde bulundurulduğunda; seçim dönemle-rinde siyasal iletişim aracı olarak kullanılan müziğin seçmene etkilerini bilgi edinme, dikkat kesilme, hatırlama, tutum oluşturma, seçmeni

Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının… (97-110)

101

harekete geçirme ve siyasal katılımı arttırma başlıkları altında toplamak mümkündür.

2.1. Siyasal Kampanya Müziklerinin Seçme-nin Bilgi Edinmesine Etkisi:

İletişim, gerek aracılar vasıtası ile gerekse bunlar olmaksızın, mesajı veren ile alıcıyı, bilgi yaratmak ve paylaşmak alanlarında, birbirleri-ne yaklaştırma süreci olarak ifade edilmektedir (Bektaş 2002: 44). Özellikle kitle iletişim araçları halka yönetim ve siyaset hakkında bilgi aktarmakta, kriz anlarında kitleleri süratle uyarmakta, bireylerin rahatlamasına ve değer-lendirmesine yardımcı olmaktadır (Bektaş 2007: 118). Kitleleri etkileyen müzik de bu araçlardan biridir.

Müziğin bir özelliği bilgi verici olmasıdır. Kullanılan alanın ürünüyle birleşen müzik, içerisinde barındığı mesajı yani bilgileri güçlü bir şekilde aktarmaktadır (Kaygısız 2004: 49). Siyasal kampanyalarda müzik, insanlara fikir aktarımında bulunarak, kampanyanın hedefine ulaşmasına yardımcı olmaktadır (Wells 2004). Siyasal kampanyalarda kullanılan müziğin siyasal temalarla birleşerek, içerisinde barın-dırdığı bilgileri güçlü bir şekilde aktardığını söylemek mümkündür. Yapılan bir çalışmada sadece topluluk oluşturma rolünü yerine getir-diği düşünülen müziğin; bilgi verme, ikna veya motive etme fonksiyonlarına çok düşük bir düzeyde hizmet ettiği görüşü araştırılmıştır. Fakat şaşırtıcı bir şekilde müziğin güçlü bir topluluk oluşturma rolünün yanı sıra bilgilendi-rici bir rolü olduğu da ortaya çıkmıştır (Pedelty 2007: 2-3). Siyasal partilerin müziğin bilgilen-dirici yönünden faydalanarak, seçmene ulaş-tırmak istedikleri mesajları şarkılar aracılığı ile verebilmeleri mümkündür.

2.2. Siyasal Kampanya Müziklerinin Seçme-nin Dikkat Kesilmesine Etkisi:

Müziğin sahip olduğu diğer bir özelliği dikkat çekmesidir. Uzaktan gelen bir bando sesi in-sanların dikkatini çekerek geçit töreni için dışarı çıkmalarına ya da camdan bakmalarına neden olur. Hatta bazen müzik kendisine o kadar çok dikkat çeker ki reklam veya eğitim amaçlı mesaj gözden kaçabilmektedir (Macklinn 1988: 226-228). Reklamlarda da müzik kullanımının amaçlarından biri “dikkat çekerek, mesajın hedef kitleye ulaşmasını ko-

laylaştırmak” tır (Alpagut 1998: 36-38). Siya-sal propaganda da ilk adım dikkati çekebilmek-tir. Toplumun dikkatini belli bir noktaya çeke-bilmek için çeşitli yollar kullanılmaktadır (Özsoy 2002: 188-189). Siyasal kampanya dönemlerindeki müzikler de seçmenlerin dik-katini çekmekte, siyasal parti mesajlarının seçmene ulaşmasını kolaylaştırmaktadır.

Obama’nın seçim kampanyasında karizmatik söylem ve temaların yanında, seçmenlerin heyecan ve duygu seviyelerini arttırmak için konuşmalardan, görsel sembollerden ve müzik-ten yararlanılmıştır (Bligh ve Kohles 2009: 486). Müziğin Amerika Birleşik Devletle-ri’nde siyasi süreci değiştirme gücüne sahip bir sivil toplum aktörü haline gelmesi onun insan-ları birleştirme yeteneğinden gelmektedir (Hershey 2007: 3). Siyasal kampanya süresince partiler tarafından kullanılan şarkılar ile seç-menin dikkati belirli noktalara çekilmektedir.

2.3. Siyasal Kampanya Müziklerinin Seçme-nin Siyasal Partiyi ve Mesajı Hatırlamasına Etkisi:

Müzik hafızayı güçlendirmektedir. Müzikle öğretilen kavramlar daha çabuk hatırlanabil-mektedir (Çoban 2011). Müziğin bu özelliğin-den iletişimin farklı alanlarında da yararlanıl-maktadır. Örneğin, reklamlarda müzik kulla-nımının amaçlarından biri müziksel dili kulla-narak, reklamı yapılan ürünün ve sözcüklerin akılda kalmasını sağlamaktır (Alpagut 1998: 36-38). Reklamla alınan bilgilerin, saklama aşamasından geçmesi ve hafızada kalması gerekmektedir. Reklamın hafızada kalması için reklamdaki öğelerde ve kullanılan müzikte hiyerarşik olduğuna inanılan anlamsal düzen-lemeler yapılmalıdır (Sehultz ve Tannenbaum 1997: 8).

Müzik bir sosyal değişim silahı olarak kulla-nılmıştır. Okumayı sevmeyen insanlara kam-panya mesajlarının iletilmesi ve mesajların hafızalarında kalması için müzik kullanılmıştır. Reklam ve siyasal kampanyalar sonrasında akılda kalan adaylar ve partilerle ilgili kam-panya şarkılarını, dinleyiciler günlük rutin işlerini yaparken mırıldanmakta ya da söyle-mektedir. Böylece şarkılar siyasal iletişimde teşvik etmek, moral vermek, destek sağlamak için propaganda amaçlı kullanılmaktadır (Wells

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

102

2004). Seçim dönemlerindeki siyasal kampan-ya süresince kullanılan şarkılarla seçmenler partiyi ve parti mesajlarını daha çok akıllarında tutabilmektedir.

2.4. Siyasal Kampanya Müziklerinin Tutum Oluşturmaya Etkisi:

Tutum, bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir toplumsal konu, obje ya da olaya karşı deneyim, motivasyon ve bilgilerine daya-narak örgütlediği zihinsel, duygusal ve davra-nışsal bir tepki ön eğilimidir (İnceoğlu 2004: 19). Tutumların seçmenlerin herhangi bir aday veya partiyi tercih etmelerinde büyük önemi bulunmaktadır (Kalender 2000: 30). Yapılan bir araştırmada seçim dönemlerinde seçmenlere yönelik uygulanan propagandaların seçmene ne tür etkileri olduğu araştırılmıştır. Araştırmaya katılan kişilerin % 72,2’si “şimdiye kadar oy verdiğim partiyi değiştirmeme sebep oldu” cevabını verirken, % 25.7’si de “şimdiye kadar oy verdiğim partiye dair kanaatimi pekiştirdi” cevabını vermiştir. Bu verilerden yola çıkılarak seçim döneminde yapılan siyasal iletişim ça-lışmalarının seçmenlerin kanaat değişimine veya pekişmesine etki ettiğini söylemek müm-kündür (Özsoy 2002: 194). Seçim kampanyala-rında siyasi tutumların oluşması için sembol-lerden önemli ölçüde yararlanılmaktadır. Bazen sözlü iletişim kadar etkili olabilen semboller, genellikle sözlü iletişimi destekler niteliktedir. Bu sembollerin bazıları göze bazıları da kulağa hitap etmektedir (Barut 2002: 210). Kulağa hitap eden ve siyasi tutumların oluşmasına etki eden en önemli iletişim aracı müziktir. Siyasi kampanyalarda kullanılan müzik ulusal ve yerel seçim ritüelleri oluşturarak ulusta birlik sağlamaktadır (Lull 2000: 55). Seçim şarkıları aracılığıyla kulağa hitap eden semboller kulla-nılarak siyasi tutumların oluşmasına etki edile-bilmektedir.

2.5. Siyasal Kampanya Müziklerinin Seçme-ni Harekete Geçirici ve Seçmenin Siyasal Katılımını Arttırıcı Etkisi

Tarihsel gelişimi itibariyle seçmen davranışla-rını “sosyolojik yaklaşım, sosyo-psikolojik yaklaşım ve ekonomik yaklaşım” olarak üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Merkez- çevre bölünmesi, sol-sağ ideolojik yönelimler, patronaj ilişkileri ve islamcılık-laiklik tartışma-

ları ile sınıf temelli analizler Türk seçmen davranışının anlaşılmasına yardımcı olmakla birlikte; genel olarak değerlendirildiğinde konu ile ilgili çalışmaların bir biri ile çelişen sonuç-lar verdiği görülmektedir (Akgün 2002: 25-32). Seçmenlerin davranışları incelendiğinde seç-menleri siyasal katılıma yönelten çeşitli unsur-lar olduğu görülmektedir. Müzik de bu unsur-lardan bir tanesidir. Seçmenlerin siyasal katılı-mını arttırmaya etki edebilmektedir.

Seçmenlerin geçici eğilimlerinden kararlı hale geçmelerini sağlayan propagandadır. Özellikle seçim dönemlerinde kararsızları etkilemek, onlara oy verme inancını sağlamak için kulla-nılmaktadır (Domenach 1995: 112). Hitlere göre propagandanın ilk görevi örgüte taraftar toplamaktır. Kavramlar toplumun anlayacağı kadar basite indirgenmeli defalarca anlatılmalı, hedef kitlenin kalbine giden yol bulunmalıdır. Bu maksatla tiyatro, sinema, edebiyat, güzel sanatlar, basın, duvar ilanları ve sergiler kulla-nılmalıdır (Hitler 2002: 161-168). Müzik seçim kampanyalarına eşlik eden bir propaganda biçimi olarak görülmektedir. Fotoğraf, film ve buna benzer diğer politik iletişim araçları gibi özellikle seçmeni uyandırıp harekete geçirmek için hizmet vermektedir. Fakat şarkılar ve mü-zik bu araçlar içerisinde en güçlü olanlarıdır. Çünkü müzik insanların duygularına doğrudan ulaşmaktadır (Street 2003: 114).

Tarih boyunca müzik çok yönlü bir iletişim aracı olmuştur. Müzik siyasal, kültürel, dinsel içerikli neredeyse hayatımızın bütün alanların-da deneyimlerimizi ifade etmek ve anılarımızı kodlamak gibi birçok amaca hizmet etmiştir (Schacter 2011: 581). Vatansever marşlardan protesto şarkılarına kadar tüm müzik ve şarkı sözleri önemli propaganda tekniklerindendir. Çünkü nasıl olursa olsun müzik etkileyicidir. Melodi ve sözün birleşimidir ve toplum tara-fından benimsenip, tanınana kadar tekrarlan-maktadır (Jowett ve O’Donnell 2005: 284). Müzik, vuruş ve ritimler kullanılarak mesajla-rın dinleyiciler üzerindeki etkisini arttırmak için uyarlanabilmektedir. Örneğin 1960 ve 70’lerde politikacılar kampanya süresince kampanya şarkılarını kullanarak toplumda duygusal bir algı oluşturmak ve geniş kitleleri harekete geçirmek için müziği kullanmışlardır (Wells 2004). İki yüzyılı aşkın süredir Ameri-kan siyasi adayları kampanyalarını canlandır-

Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının… (97-110)

103

mak için müzik kullanmaktadır (Schacter 2011: 577). İçte ve dışta toplulukları tanımlayan en önemli unsur olan müzik, siyasal hareketliliğe de yardımcı olmaktadır. Müzik, aynı amaç doğrultusunda bir araya gelmeleri zor ve im-kansız olabilecek bir çok kişinin bir araya gel-mesini sağlayarak, siyasal hareketliliği şekil-lendirmekte ve sürekliliğini sağlamaktadır (Mattern 1998: 5).

3. SİYASAL PARTİLERİN 2011 YILI GENEL SEÇİM ŞARKILARI

Şarkılar sanat biçimlerinin halka en yakın olanlarından biridir. Geleneksel olarak arkala-rında basılı bir kayıt bırakmayan insanların duygu ve düşüncelerini başkalarına iletmede kullandıkları bir araç olmuştur (Lull 2000: 51). Aşk şarkıları asla değerini kaybetmemektedir. Ancak siyasi şarkıların desteklenmesi için bir mesaj iletmesi ve bazı koşullara sahip olması gerekmektedir. İnsanlar her zaman bu mesajları ileten şarkıları dinlemeye ve fikir alışverişine hazır olmamaktadır (Hershey 2007: 20-21). Bu nedenle siyasi kampanyalar döneminde seçile-cek olan şarkıların sözleri, melodisi, kullanılan enstrümanlar gibi bazı özellikleri önem taşı-maktadır.

2011 yılı genel seçimlerinde en fazla oyu alan ilk üç partinin; Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim müziklerine bakıldığında; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bazısı bu se-çimler için hazırlanmış bazıları da geçen se-çimlere ait olan 20 şarkıya yer verdiği görül-mektedir. Şarkıların her biri farklı yörelere hitap edecek formlarda oluşturulmuştur. Ayrıca bazı şarkılar farklı formlarda sunulmuştur (http://www.akparti.org.tr). Parti seçimlere çok az bir süre kala ise televizyon reklam filminde Özhan Eren’in parti için hazırladığı “Aynı Yoldan Geçmişiz Biz” şarkısını kullanmıştır. Daha sonra bu şarkı miting meydanlarında da kullanılmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi internet sitesinde de yer verdiği 8 şarkıyla 2011 genel seçimlerinde-ki kampanyasını yürütmüştür. Bu şarkıların bir kısmı 2011 seçimleri için hazırlanmış bir kısmı ise daha önceki seçimler için hazırlanmış şarkı-lardan oluşmuştur (http://www.chp.org.tr). Onur Akın’ın parti için bestelediği “ Bir Islıkta

Sen Çal” ve Nilüfer Sarıtaş’ın okuduğu “Ak Dediler Kara Çıktı” türküsü ön plana çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi ise 2011 seçim kam-panyası müziği olarak özel olarak hazırlanmış “Ses Ver Türkiye” şarkısını kullanmıştır. Şarkı Rap müzik tarzındadır. Ayrıca geçen seçimler-de kullanılan müziklere de yer verilmiştir (http://www.mhp. org.tr).

Adalet ve Kalkınma Partisi seçim şarkıları sözlerinin Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyet-çi Hareket Partisi’nde farklı olduğunu söyle-mek mümkündür. Adalet ve Kalkınma Partisi şarkı sözlerinin insanları bir daha aynı partiye oy vermeye yönelten sözler taşıdığı, muhalefet partileri oldukları içinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin ise seçimde kullanılan şarkı sözlerinin iktidarı eleştiren, bu gidişe bir son verilmesi gerektiğini vurgulayan içerikler taşıdığı görülmüştür.

4. ARAŞTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMİ

Çalışmanın varsayımı, amacı, modeli, evren ve örneklemi, veri toplama araçları şu şekildedir:

4.1. Araştırmanın Varsayımı ve Amacı

Araştırmada 2011 yılı genel seçimlerinde siya-sal partilerin kullandıkları seçim şarkılarının seçmeni farklı şekillerde etkilediği varsayımın-dan hareket edilmiştir. Araştırmanın amacı, duygu ve düşüncelerin notalarla aktarıldığı bir iletişim şekli olan müziğin, siyasal iletişimdeki rolünün 2011 yılı Genel Seçimleri’nde siyasal partilerin seçim şarkıları üzerinden incelenme-sidir. Seçmenlerin, siyasal parti müziklerinden etkilenip etkilenmediği, etkilenmiş ise bu etki-nin bilgi edinme, dikkat kesilme, hatırlama, tutum oluşturma, seçmeni harekete geçirme ve siyasal katılımı arttırma yönlerinden hangisi olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır.

4.2. Araştırmanın Modeli

Bu çalışmada araştırma modeli olarak tarama modeli esas alınmıştır. Araştırmada öncelikte literatür taraması yapılmış ve alanda yapılan çalışmalar incelenmiştir. Konuyla ilgili verileri ortaya koyabilmek için survey modeli kulla-nılmış ve anket tekniğine başvurulmuştur. Nicel araştırma yöntemleri içinde en yaygın

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

104

kullanılanlardan biri de survey modelidir. Survey modelinde evren ve örneklem bulun-maktadır. Nicel araştırmalar içende yer alan survey modelinde sıklıkla yararlanılan veri toplama aracı ankettir(http://www2.aku.edu.tr). Bu nedenle araştırmada anket kullanılmıştır.

4.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evreni Elazığ il merkezinde yaşa-yan seçmenlerdir. Araştırmanın örneklemi ise Elazığ ilinde 2011 Genel Seçimlerinde oy kul-lanan vatandaşlardan seçilen 420 kişidir. Bu kişiler seçilirken tesadüfi örnekleme metodu kullanılmıştır. Araştırma 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi 27 Mayıs 2011 ve 10 Haziran 2011 tarihleri arasındaki onbeş gün içerisinde yapılmıştır. Bu tarihlerin seçilmesinin nedeni siyasal iletişim çalışmalarının yoğunluğunun özellikle seçime yakın dönemlerde artmasıdır.

4.4. Veri Toplama Araçları

Araştırmada veriler yüz yüze görüşmeye dayalı anket tekniği uygulanarak elde edilmiştir. 12 sorudan oluşan anket tesadüfi örnekleme meto-duyla Elazığ ile merkezinde yaşayan 18 yaş ve üstü 420 kişiye uygulanmıştır. 8 kişinin anketi konuyla ilgili soruların büyük bölümüne cevap vermedikleri için analiz dışında tutulmuştur. 412 kişinin anketi değerlendirmeye alınmıştır.

Anket formunda ilk üç soru yaş, cinsiyet ve eğitim durumu ile ilgilidir. Diğer sorular ise sırasıyla şu şekildedir: “2011 genel seçimlerin-de siyasal partilerin siyasal iletişim çalışmala-rından haberdar mısınız?”, “12 Haziran 2011 genel seçimlerinde en çok karşılaştığınız siya-sal iletişim çalışması nedir?”, “2011 genel seçimlerinde en çok beğendiği siyasal iletişim çalışması nedir?” , “12 Haziran 2011 genel seçimlerinde siyasal partilerin seçim şarkılarını duydunuz mu?”, “12 Haziran 2011 genel se-çimlerinde siyasal partilerin seçim şarkıların-dan aklınızda kalan oldu mu?”, “12 Haziran 2011 genel seçimlerinde en çok aklınızda kalan müzik hangi siyasal partiye aittir?”, “2011 genel seçimlerinde aklınızda kalan siyasal parti müziğini nereden duydunuz?”, “Siyasal partile-rin seçim müzikleri sizi nasıl etkiliyor?”, “Siz-ce siyasal partilerin seçim şarkıları seçmenin oy verme davranışını etkiliyor mu?”.

Anket formları, seçmenlere bire bir sorularak uygulanmıştır. Verilen cevaplar anket formla-rına işlenmiştir. Ankete katılanların daha doğ-ru ve çekinmeden cevaplar vermeleri açısından anket formlarına isimlerini yazmamaları öne-rilmiştir.

4.5. Verilerin Analizi

Araştırmada elde edilen verileri bilimsel bulgu-larla desteklemek için istatistikten yararlanıl-mıştır. Verilerin analizi sürecinde araştırmanın amacına uygun olarak seçmenlerin seçim şarkı-ları hakkındaki görüşlerinin belirlenmesi ve nasıl etkilendiklerinin ortaya konulması için betimsel istatistiksel yöntemlerden sadece frekans analizi yani yüzde dağılımı kullanıl-mıştır. Verilerin çözümlemesi için oluşturul-muş istatistik programlarından biri olan “Statistical Package for Social Sciences” diğer bir adıyla SPSS 17.0 istatistik programıyla verilerin frekans analizleri yapılmıştır.

5. VERİLERİN YORUMLANMASI

Araştırmaya katılan 412 kişinin % 58,5’i erkek, %41,5’i kadındır. 18 yaş ve üzeri oy verebile-cek durumdaki kişileri kapsayan araştırmada, % 39,1’i 18–28 yaş arasında, % 16’sı 29–39 yaş arasında, % 19,9’u 40–50 yaş arasında, %18’i 51–61 yaş arasında ve %7’si 62 yaş ve üzerindedir. Anket sorularını cevaplayan kişile-rin % 49’u üniversite, geri kalan kişilerin ise %22,1’i lise, %12,9’u lisansüstü, %10,4’ü ilköğretim ve %5,6’sı orta öğretim mezunudur. Ankete katılan kişilere yöneltilen soruların tablolaştırılmış şekli aşağıda belirtilmiştir.

Tablo 1. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de Siyasal Partilerin Yapmış Olduğu Siyasal İletişim Çalışmalarından Haberdar Olma Du-rumu

Siyasal İletişim Çalış-malarından Haberdar Mısınız?

Frekans Yüzde

Evet haberdarım 402 97,6

Hayır haberdar değilim 10 2,4

Toplam 412 100,0

Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının… (97-110)

105

2011 genel seçimlerinde yürütülen siyasal kampanya çalışmalarının, seçmen tarafından büyük oranda takip edildiği görülmüştür. An-keti cevaplayan seçmenlerin tamamına yakını yürütülen siyasal iletişim çalışmalarından ha-berdar olmuştur. Bir başka ifadeyle seçimlerde yürütülen iletişim çalışmalarının çoğu seçmene ulaşmıştır.

Tablo 2. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de En Çok Karşılaştığı Siyasal İletişim Çalış-ması

Siyasal İletişim Çalış-ması Frekans Yüzde

Mitingler 143 34,7

Siyasal reklamlar 101 24,5

Halkla doğrudan buluş-malar

12 2,9

Gazete yazıları 27 6,6

Televizyonda yer alan konuşma ve tartışma programları

80 19,4

Siyasal parti müzikleri 18 4,4

Diğer 31 7,5

Toplam 412 100,0

Seçim döneminde seçmenin siyasal parti mü-zikleri ile diğer siyasal iletişim çalışmalarına oranla ne kadar az ya da fazla karşılaştığını ölçmek için oluşturulmuş sorudan elde edilen veriler doğrultusunda, seçmenin siyasal parti müzikleriyle diğer çalışmalara oranla daha az karşılaştığı görülmüştür. Araştırma kapsamında anket uygulanan seçmenlerin en çok karşılaş-tıkları siyasal iletişim çalışması sırasıyla mi-tingler, siyasal reklamlar ve televizyon prog-ramlarıdır. Siyasal kampanya süresince bu çalışmalara daha fazla yer verildiğini söylemek mümkündür.

Ankete katılan seçmenlerin 2011 genel seçim-lerinde en çok beğendiği siyasal iletişim çalış-ması siyasal reklamlar olmuştur.

Tablo 3. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de En Çok Beğendiği Siyasal İletişim Çalışma-sı

En Çok Beğenilen Siya-sal İletişim Çalışması Frekans Yüzde

Mitingler 101 24,5

Siyasal reklamlar 119 28,9

Halkla doğrudan buluşma-lar

10 2,4

Gazete yazıları 27 6,6

Televizyonda yer alan konuşma ve tartışma programları

115 27,9

Siyasal parti müzikleri 36 8,7

Diğer 4 1,0

Toplam 412 100,0

2011 genel seçimlerinde yoğun bir şekilde kullanılan siyasal reklamlar seçmenlerin dikka-tini çekmiş ve beğenisini kazanmıştır. Televiz-yon programları ve mitinglerin de halkın en çok beğendiği siyasal iletişim çalışmaları içeri-sindedir. Siyasal parti müzikleri, gazete yazıları ve halkla doğrudan buluşmalar ise daha az sayıdaki bir seçmen tarafından beğenilmiştir. Seçmenlerin daha yoğun bir şekilde karşılaştık-ları reklam, miting, televizyon programlarını; daha az karşılaştıkları gazete yazıları ve siyasal parti müziklerine göre daha çok beğendikleri görülmüştür.

Tablo 4. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de Siyasal Partilerin Seçim Şarkılarından Ha-berdar Olma Durumu

Siyasal Partilerin Seçim Şarkılarını Duydunuz Mu?

Frekans Yüzde

Evet duydum 406 98,5

Hayır duymadım 6 1,5

Toplam 412 100,0

“12 Haziran 2011 genel seçimlerinde seçmen-lerin tamamına yakını seçim şarkılarından

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

106

haberdar olduklarını belirtmiştir. Siyasal parti-lerin seçim dönemlerinde kullandıkları seçim şarkılarının seçmene ulaştığı ve seçmenin dik-katini çektiği görülmüştür. Siyasal kampanya sürecinde seçmenlerin siyasal parti müziklerini isteseler de istemeseler de bir şekilde duymak-tadır.

Tablo 5. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de Siyasal Partilerin Seçim Şarkılarının Akılla-rında Kalma Durumu

Siyasal Partilerin Seçim Şarkılarından Aklınızda Kalan Oldu Mu?

Frekans Yüzde

Evet 396 96,1

Hayır 16 3,9

Toplam 412 100,0

Sadece konuşma ile verilen mesajlara oranla müzik ile verilen mesajların akılda kalması daha kolaydır. 2011 genel seçimlerinde de kullanılan seçim şarkılarının seçmenin aklında kaldığını ve hafızasında yer ettiğini görülmek-tedir. Seçmenler siyasal kampanya süresince karşılaştıkları seçim şarkılarını zihinlerinde tutabilmişlerdir. Bu durum seçmenlerin seçim şarkılarından etkilendiğini göstermektedir.

Tablo 6. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de En Çok Akıllarında Kalan Müziğin Hangi Siyasal Partiye Ait Olduğu

Siyasal Parti Adı Frekans Yüzde

Adalet ve Kalkınma Partisi

252 61,2

Cumhuriyet Halk Partisi 80 19,4

Milliyetçi Hareket Partisi 52 12,6

Cevapsız (Aklımda kalan parti yok)

16 3,9

Diğer 12 2,9

Toplam 412 100,0

Seçmenlerin 2011 genel seçimlerinde en çok akıllarında kalan seçim şarkısı Adalet ve Kal-kınma Partisi’ne aittir. Adalet ve Kalkınma Partisi 2011 genel seçimlerinden birinci parti olarak çıkmıştır. Bu sonuç manidardır. Seç-menlerin oy verdiği partinin müziklerini daha çok akıllarında tuttukları ya da en çok sevdikle-ri müziğin olduğu partiye oy verdikleri sonu-cunu çıkartmak mümkündür.

En çok beğendikleri seçim şarkılarının sözleri seçmenlerin o kadar akıllarında kalmıştır ki bazıları bu soruya verdikleri cevaplarda beğen-dikleri siyasal parti şarkısının sözlerini de ce-vaplara yazmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi için özellikle “Aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz” sözlerini yazdıkları, Cumhu-riyet Halk Partisi için “Ak dediler kara çıktı” ve “Bir ıslıkta sen çal” sözlerini yazdıkları, Milliyetçi Hareket Partisi için ise “Ses ver Türkiye, Ses ver Elazığ” gibi seçim şarkılarının sözlerini yazdıkları görülmüştür.

Tablo 7. Seçmenlerin 2011 Genel Seçimlerin-de Akıllarında Kalan Siyasal Parti Müziğini Nereden Duydukları

Siyasal Parti Müziğini Nereden Duydukları Frekans Yüzde

Mitingler 36 8,7

Siyasal Partilerin Seçim Araçlarından

231 56,1

Televizyon 117 28,4

Radyo 3 0,7

İnternet 4 1,0

Diğer 21 5,1

Toplam 412 100,0

Seçim dönemlerinde cadde ve sokaklarda ge-zen seçim araçlarının siyasal parti müziklerini seçmene iletmede kitle iletişim araçlarından daha etkili olduğunu söylemek mümkündür. Televizyon ise diğer kitle iletişim araçlarına oranla seçim şarkılarının seçmen tarafından duyulduğu en önemli araçtır. Seçmenin seçim müziklerini kulağa hitap eden en önemli kitle

Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının… (97-110)

107

iletişim araçlarından biri olan radyodan hemen hemen hiç duymadıkları görülmüştür.

Tablo 8. Siyasal Parti Seçim Müziklerinin Seçmeni Nasıl Etkilediği

Siyasal Parti Müziği Sizi Nasıl Etkiliyor Frekans Yüzde

Sadece kulağa hoş geliyor dinlemesi, başka etkisi yok 176 42,7

Beğendiğim seçim müziği bana siyasal partiyi hatırla-tıyor

91 22,1

Oy vermemi etkiliyor 7 1,7

Oy vereceğim siyasal partiye daha çok bağlan-mamı sağlıyor

39 9,5

Oy vereceğim siyasal partinin katıldığım miting, toplantı vs. gibi etkinlikle-rinde coşkuyu artırıp, partilileri bir birine daha çok bağlıyor

62 15

Gürültü kirliliği yaratıp, rahatsız ediyor

21 5,1

Diğer 16 3,9

Toplam 412 100,0

Elde edilen veriler doğrultusunda seçmenlerin seçim şarkılarından oy verme davranışı açısın-dan etkilenmediğini söylemek mümkündür. Fakat seçim müzikleri verdikleri mesajlarla siyasal partileri seçmene hatırlatmada %25’e yakın bir oranda etkilidir. Bunun yanında se-çimlerde kullanılan müziklerin siyasal hareket-liliği sağlayıp, seçmenlerin oy verecekleri siya-sal partiye daha çok bağlanmalarını, partililer arasında coşkuyu arttırıp, birlik ve beraberliği sağladığı görünmektedir. Seçim şarkılarının gürültü kirliliği yarattığını söyleyen seçmen sayısı oldukça düşüktür. Bu bağlamda seçmen-lerin çok büyük bir oranda seçim şarkılarını dinlemekten hoşnut olduğunu ve seçim şarkıla-

rının seçmeni olumlu yönde etkilediğini söy-lemek mümkündür.

Tablo 9. Siyasal Partilerin Seçim Şarkılarının Seçmenin Oy Verme Davranışını Etkileme Durumu

Siyasal Partilerin Seçim Şarkılarının Seçmenin Oy Verme-sine Etkisi Var Mı?

Frekans Yüzde

Evet var 117 28,4

Hayır yok 295 71,6

Toplam 412 100,0

“Sizce siyasal partilerin seçim şarkıları seçme-nin oy verme davranışını etkiliyor mu?” soru-suna ankete katılan seçmenlerin yaklaşık dörtte üçü “hayır” yanıtını vermiştir. Tablo 8’de dik-kate alındığında seçmenlerin dörtte birinden fazlasının oy verirken seçim şarkılarından doğrudan olmasa da dolaylı olarak etkilendiği görülmüştür.

SONUÇ

Siyasal partilerin seçim dönemlerinde seçmeni etkilemek için kullandıkları araçlardan biri de müziktir. Siyasal partiler ya kendileri için yeni bestelenmiş şarkıları ya da var olan eski şarkı-ların kendi partilerine uyarlanmış şeklini siya-sal kampanya süresince televizyonlarda, rek-lamlarda, mitinglerde ve seçim çalışmalarının olduğu farklı alanlarda kullanmaktadır. Araş-tırmada 2011 yılı genel seçimlerinde siyasal partilerin kullandıkları seçim şarkılarının diğer iletişim çalışmalarına göre seçmen tarafından ne kadar kabul gördüğü ve seçmene etkisinin ne yönde olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır.

Elde edilen veriler doğrultusunda öncelikle 2011 genel seçimlerinde yürütülen siyasal iletişim çalışmalarından seçmenlerin tamamına yakınının haberdar olduğu görülmüştür. Siyasal partilerin kullandıkları seçim şarkılarının mi-tingler, siyasal reklamlar ve televizyon prog-ramlarına göre seçmen tarafından daha az ka-bul gördüğü tespit edilse de, seçim müzikleri-nin toplum tarafından gazetelerden, halkla yüz yüze yapılan kahve toplantıları, kapı gezileri vs gibi çalışmalardan daha çok beğenildiği fark

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

108

edilmiştir. Müzik en beğenilen siyasal iletişim çalışmaları içinde dördüncü sıradadır. Özellikle seçmenin okumaya yönelik çalışmalardan çok dinlemeye ve göze hitap eden siyasal iletişim çalışmalarını tercih ettiği görülmüştür.

Araştırma sonucunda seçim şarkılarının seç-menleri doğrudan belirli bir partiye oy vermeye yönlendirmediği görülmüştür. Seçim şarkıları-nın seçmenin siyasi parti ve mesajları hatırla-masını sağlayarak, seçmeni hareket geçirici ve seçmenin siyasal katılımını arttırıcı etkilerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü mesajlara oranla daha çok akılda kalan müziksel mesajla-ra yani şarkılara siyasal kampanyalarda daha çok yer verilmelidir. Böylece siyasal partiler vermek istedikleri mesajları topluma daha kolay ulaştırarak, belleklerde kalıcı izler bıra-kılabilecektir. Bu yolla, özellikle siyasal kam-panyalarda en önemli hedef kitle olan kararsız-ları etkilemek daha mümkündür. Ayrıca müzik oy vermede doğrudan seçmeni etkileyen tek unsur olmasa da seçmenlerin var olan siyasal eğilimlerini pekiştiren, partilerine bağlılıklarını arttıran ve verdiği mesajlarla kitleleri birlikte hareket ettiren en önemli siyasal iletişim unsu-rudur. 2011 genel seçimlerinde de Tablo 8 ve Tablo 9’da görüldüğü üzere seçmeni harekete geçirici ve seçmenin siyasal katılımını arttırıcı bir unsur olarak rol oynamıştır.

2011 genel seçimlerinde en çok akıllarında kalan seçim şarkısı, aynı zamanda seçimlerden en çok oyu alan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne aittir. Ayrıca diğer partilerin beğenilen seçim şarkıları ile oy oranı arasında da doğru bir orantı vardır. Ya seçmen en çok beğendiği şarkının olduğu partiye oy vermiştir, ya da oyunu verdiği partinin müziğini daha çok be-ğenmektedir.

Seçmenlere bilgi vermek, çeşitli mesajla seç-menleri herhangi bir aday ya da parti lehine cezp etmek, seçmenlerin oy verme motivasyon-larını harekete geçirmek, parti veya aday lehine her türlü çalışma için seferber olma gibi amaç-ları olan seçim kampanyalarında daha başarılı olmak ve seçmen üzerindeki etkileri olumlu yönde arttırmak için müziksel iletişim yöntem-lerine gereken önem verilmeli ve bu alanda akademik çalışmalar yapılarak, alan araştırıl-maları arttırılmalıdır.

KAYNAKLAR

Akgün B (2002) Türkiye’de Seçmen Davranışı Patiler Sistemi ve Siyasal Güven, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.

Alpagut U (1998) Kim Kapattı Şu Müziği, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara.

Altınölçek H (2001) Bir İletişim Aracı Olan Müziğin İnsan Üzerindeki Etkileri, III. Ulusla-rarası Müzikoloji Sempozyumu, İstanbul.

Ashraf M (1975) Political Verse and Song, Seven Seas, Berlin.

Aziz A (2007) Siyasal İletişim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.

Barut B (2002) Siyasal Reklamcılık ve Genel Siyasi İletişim Kanalıyla Kitlelerin Siyasi Tu-tumlarının Oluşmasında “Slogan, Sembol ve Vaatlerin” Yeri, Doktora Tezi, SÜ. Sos. Bil. Enst., Konya.

Bektaş A (2002) Siyasal Propaganda, Bağlam Yayıncılık, Ankara.

Bektaş A (2007) Kamuoyu, İletişim ve De-mokrasi, Bağlam Yayıncılık, Ankara.

Bligh C Michele ve Kohles J C (2009) The Enduring Allure Of Charisma: How Barack Obama Won The Historic 2008 Presidential Election, The Leadership Quarterly 20, ss: 483-492.

Chang C (2000) Political Advertising In Taiwan And The US: Across Cultural Comparison Of The 1996 Presidential Election Campaigns, Asian Journal Of Communication, 10:1, ss:1-17

Chirwa C W (2001) Dancing Towards Dictatorship: Political Songs And Popular Culture In Malawi, Nordic Journal of African Studies ,10 /1, ss: 1-27.

Clark T (2004) Sanat ve Propaganda Kitle Kültürü Çağında Politik İmge, Esin Hoşsucu (çev), Ayrıntı Yayınlar, İstanbul.

Cloonan M ve Street J (1998), Rock The Vote: Popular Cultur And Politics, Politics, Sayı:18/1, ss: 33-38.

Cook N (1999) Müziğin ABC’si, Kabalcı Ya-yınevi, İstanbul.

Siyasal İletişimde Müzik Kullanımı: 2011 Genel Seçim Şarkılarının… (97-110)

109

Çoban A (2011) Müzikle Tedavi, http://alzhe imerdernegi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=63:muezikle-tedavi &cat id=68:makaleler&Itemid=176, ( Erişim Tarihi: 26.11.2011).

Denissoff R S (1983) Sing a Song of Political Significance, Bovling Gren University Popular Pres, Bovling Gren.

Domenach J M (1995) Politika ve Propaganda, Tahsin Yücel (çev), Varlık Yayınları, İstanbul.

Englert B (2008) Ambiguous Relationships: Youth, Popular Music and Politics in Contemporary Tanzania, Stichproben. Wiener Zeitschrift für kritische Afrikastudien Nr. 14/ 8. ss: 71-96.

Erdoğan İ ve Solmaz Beşevli P (2005) Sinema ve Müzik, Materyal Satış ve Bilinç Yönetimi İçin Bilişsel ve Duygusalın Oluşturulma-sı,http://www.irfanerdogan.com/kitaplar/sinemabook.pdf, (Erişim Tarihi: 11. 07. 2011).

Erol A (2005) Popüler Müziği Anlamak: Kül-türel Kimlik Bağlamında Popüler Müzikte Anlam, Bağlam Yayınları, İstanbul.

Farris H E, Mason A C ve Hoy R R (2004) Identified auditory neurons in the cricket Gryllus rubens: Temporal processing in calling song sensitive units. Hearing Research, ss. 121–193.

Fınkelstein S (1996) Müzik Neyi Anlatır, M. Halim Spatar (çev), Kaynak Yayınları, İstan-bul.

Hershey A (2007) Music, the Non-Governmental Actor Changing Political Policy: Have We Failed the Power of Music?, Senior Honors Project, . DigitalCommons@University of Rhode Island.

Hitler A (2002) Kavgam, Çev: Refik Özdek, Yağmur Yayınları, İstanbul.

Failed the Power of Music? Senior Honors Project, . DigitalCommons@University of Rhode Island.

İnceoğlu M (2004) Tutum Algı İletişim, Kesit Tanıtım Ltd. Ankara

Jowett G S ve O'Donnell V (2005) How to Analyze Propaganda, Propaganda and Persuasion, Sage Publications, London. ss: 269-288.

Kalender A (2000) Siyasal İletişim, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya.

Kalender A (2005) Siyasal İletişim Seçmenler ve İkna Stratejileri, Çizgi Kitapevi, Konya.

Kamanlıoğlu B E ve Göztaş A (2010) Politik Gündem Odağında Halkla İlişkiler ve Gündem Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.

Kaygısız M (2004) Müzik Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul.

Lull J (2000) Popüler Müzik ve İletişim, Çi-viyazıları, İstanbul.

Macklin M C (1988) The Relationship Between Music in Advertising and Children’s Responses, Nonverbal Communication in Advertising, Lexington, MA, ss: 225-252

Mattern M (1998) Acting in Concert: Music, Community, and Political Action. NJ: Rutgers University Pres, New Brunswick,

Mermutlu B (2011) Marşlar Ya da Musikinin Siyasi Tarihle Akordu, http://www.tbbd.org/ index.php?option=com_content&view=articl& id=125%3Amarlar-ya-da-musknn-syas-tarhle-a kordu&catid=36&Itemid=48, (Erişim Tarihi: 11. 07. 2011).

Oktay M (2002) Politikada Halkla İlişkiler, Derin Yayınları, İstanbul.

Oskay Ü (2001) Müzik ve Yabancılaşma, Der Yayınları, İstanbul.

Özsoy O (2002) Türkiye’de Seçmen Davranış-ları ve Etkin Propaganda, Alfa Yayınları, İs-tanbul.

Pedelty M (2007) Musical News: Popular Music in Political Movements, University of Minesota,http://www.media-anthropology.net/ pedelty_musicalnews.pdf, (Erişim Tarihi: 27. 11. 2011).

Perris A (1983) Music as Propaganda: Art at the Command of Doctrine in the People's Republic of China, Ethnomusicology, Sayı: 27/1, Haziran, ss: 1-28.

Rinderle P (2010) Solving the Antinomy Between the Aesthetics and the Politics of Music, Proceedings of the European Society for Aesthetics, Sayı: 2, ss: 443-453.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

110

Schacter S (2011) The Barracuda Lacuna: Music, Political Campaigns, and the First Amendment, The Georgetown Law Journal, Sayı: 99/571, ss: 572-604. http://papers.ssrn .com/sol3/papers.cfm?abstract_id=1694175, (Erişim Tarihi: 27.11.2011).

Sehultz D ve Tannenbaum S ( 1997) Başarılı Reklamın İlkeleri, Yayınevi Yayıncılık, İstan-bul.

Silber I (1971) Songs America Voted by. Harrisburg, Stackpole Boks, PN.

Street J (2003) ‘Fight The Power’: The Politics Of Music And The Music Of Politics’, Government and Opposition, Blackwell Publishing,, Oxford, ss:113-130.

Şahin E (2008) Müziğin Propaganda Amaçlı Kullanımı: Kürtçe Şarkılar, Yüksek Lisan Tezi, Gazi Üniversitesi Sos. Bil .Enst. Ankara.

Trainor L (2010) The Emotional Origins Of Music , Physics of Life Reviews 7 ,ss: 44–45.

Uztuğ, F (1999) Siyasi Marka Seçim Kampan-yaları ve Aday İmajı, MediaCat Yayınları, İstanbul.

Wells K A (2004) Music as War Propaganda Did Music Help Win The First World War? . http://parlorsongs.com/issues/20044/thismonth/feature.php, (Erişim Tarihi: 27.11.2011).

Yener F (1996) Müzik, Apa Ofset, Ankara.

Yıldırım V ve Koç T (2003) Müzik Felsefesine Giriş, Bağlam Yayıncılık, İstanbul.

http://www.akparti.org.tr/site/secimler/2011-se cim-sarkilari-ve-dosyalari (Erişim Tarihi: 22. 08.2011).

http://www.chp.org.tr/?page_id=745 (Erişim Tarihi: 22.08.2011).

http://www.mhp.org.tr/dokumanlar_secim_muzikleri.php, (Erişim Tarihi: 22.08.2011).

http://www2.aku.edu.tr/~gocak/Arastirmayontem/, (ErişimTarihi: 22.8.2011).

KODLAMA-KODAÇIMI BAĞLAMINDA MUHTEŞEM YÜZYIL DİZİSİNİN LİSE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNE YÖNELİK ALIMLAMA ANALİZİ

Tülay Şeker* - Fadime Şimşek**

ÖZET Medya iletilerinin alıcı kitle tarafından, medyanın istediği yönde okunup okunmadığı hem ana damar kuramcılarının hem de eleştirel kuramcıların üzerinde önemle durduğu konuların başında gelmektedir. Gerek ana damar iletişim çalışmaları gerekse eleştirel yaklaşım alıcı kitleyi iletiler karşısında pasif bir konuma yerleştirmiştir. Ancak Kültürel Çalışmalar geleneği içerisinde yer alan Stuart Hall’un ortaya koyduğu ‘Kodlama-Kodaçımı’ yaklaşımı alıcıların konumlanışına üç farklı bakış açısı kazandırmıştır. Alıcıların medya iletilerini egemen, müzakereli ve muhalif olmak üzere üç ayrı şekilde okuyabileceğini savunan bu yaklaşım alıcıyı o zamana kadarkinin tersine iletilerle mücadele edebilen bir konuma yerleştirmiştir. Bu çalışmada, Muhteşem Yüzyıl dizisine ait kodların lise öğrencileri tarafından nasıl açımlandığını belirlemek amaçlanmıştır. Öğrencilerle derinlemesine görüşmelerin yapıldığı çalışmada öğrencilerin verdikleri cevaplar Hall’un ortaya koyduğu bu 3 okuma şekli üzerinde temellenerek yorumlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kodlama-kodaçımı, alıcı kitle, Muhteşem Yüzyıl, televizyon

RECEPTION ANALYSIS OF THE EFFECT OF “MUHTEŞEM YÜZYIL” TV SERIES ON HIGH SCHOOL STUDENTS IN THE CONTEXT OF ENCODING/DECODING

ABSTRACT Whether messages of the media are read by receptive audience as intended by the media is one of the leading subjects emphasized b both mainstream theoreticians and critical theoreticians. Both mainstream communication studies and critical approach placed receptive audience in a passive position for the messages. However, “Encoding-Decoding”approach developed by Stuart Hall who is inCultural Studies traditionhas introduced three different points of views to the positioning of receivers. This approach argued that receivers can read messages in three different ways as dominant,negotiator and opponent, and placed the receiver in a position that can struggle with messages. This study was carried out to determine how the codes in MuhteşemYüzyıl (The Magnificent Century) TV serialare encoded by high school students. In the study in which thorough interviews were made with students, the answers given by students were interpreted based on 3 reading types introduced by Hall.

Keywords: Encoding-decoding, receiver audience, Muhteşem Yüzyıl, television

* Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi ** Öğr. Gör., Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

GİRİŞ

Medya tarafından oluşturulan iletiler, farklı iletişim kanalları ile alıcı kitleye ulaştırılmak-tadır. Alıcı kitle pozisyonundaki izleyi-ci/okuyucu bu iletileri çeşitli gereksinimlerini gidermek için tüketmektedir. Alıcı kitle söz konusu gereksinmelerini karşılarken bir taraf-tan da medyanın sosyo-kültürel normlar doğ-rultusunda yeniden ürettiği kodları da tüket-mektedir. Ancak medya tarafından birtakım

unsurlar göz önüne alınarak kodlanan iletilerin izleyici/okuyucu tarafından nasıl anlamlandı-rıldığı ve o iletilerin ne amaçla tüketildiği tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle medya iletilerinin, iletinin yapılanma sürecine etki edenlerin istediği şekilde alıcılara ulaşıp ulaş-madığı yıllar boyunca tartışıla gelmiştir. Kitle iletişim araçlarının henüz yaygınlık gösterme-diği ve bu denli gelişmediği dönemlerde alıcı kitlenin pasif olarak görüldüğü anlayışlar ha-kim olmuş ve hep bu yönde kuramlar gelişti-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

112

rilmiştir. Ana damar olarak bilinen bu kuramlar zamanla güncelliğini yitirmiştir. Ana damarın karşısında yer alan eleştirel paradigma ise alıcı kitlenin pasif konumda olduğunu öne sürmüş ve daha çok alıcı kitlenin konumlanışı ile değil medya kodlarının yapısı ile ilgilenmiştir. Eleş-tirelcilere göre medya bu kodları ekonomik ve ideolojik kaygılar doğrultusunda oluşturmakta-dır. Görüldüğü gibi bu iki paradigma her ne kadar farklı kanallardan besleniyor ise de, ortaya koydukları kuramlarda alıcı konumun-daki kitlenin pasifize edildiği ortak paydasında buluşmaktadır.

Eleştirel paradigma içinde yer alan Stuart Hall’un ‘Kodlama-kodaçımı’ kuramı hem eleştirel yaklaşımlara hem de alıcı kitlenin konumlandırılışına farklı bir bakış açısı kazan-dırmıştır. Hall, alıcı kitlenin pasif olduğu yö-nündeki ön kabule karşı çıkmış ve gönderilen iletilerin birtakım süzgeçlerden geçtiği görüşü-nü savunmuştur. Hall’un ‘Kodlama-kodaçımı’ olarak geliştirdiği kuram iki anlam örgüsünden yola çıkmaktadır. Kodlama medya tarafından verilen -ve alıcılar tarafından benimsenmesi istenilen- anlamı, kodaçımı ise alıcı kitle tara-fından üretilen anlamı ifade etmektedir. Anlam üretme sürecinde alıcı kitle gönderilen iletileri 3 şekilde okuyabilmektedir: İletilerin ideolojik olarak kodlandığı gibi okunduğu egemen oku-ma; gönderilen iletilerin doğrudan kabul edil-meyip sorgulandığı okuma ve iletilerin yüklen-diği anlamı tümüyle reddeden muhalif okuma. Çalışma kapsamında Hall’ün ortaya koyduğu bu 3 okuma şekli ayrıntılı olarak ele alınmış ve çalışmanın uygulama safhası da yine bu oku-malar çerçevesinde analiz edilmiştir.

Çalışmanın uygulama kısmı yayına başladığı ilk günden itibaren gündemden düşmeyen Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili alımlamalarını belirlemek üzere lise öğrencileriyle yapılan görüşmelerden oluşturulmuştur. Öğrencilerin alımlamalarını ölçmek üzere derinlemesine görüşme yöntemi kullanılmıştır.

1. MEDYA İÇERİKLERİ KARŞISINDA ALICI KİTLENİN KONUMLANIŞI

Kitle iletişim araçları, bireylerin haber alma ihtiyacına karşılık verebilmek adına yüzyıllar-dır var olagelmiştir. Haber akışını sağlayan bu araçlar eski çağlardan günümüze değin hızla

değişerek ve gelişerek kitlelerin hayatına etki etmeyi sürdürmüştür. Özellikle yönetici züm-renin oldukça önem verdiği kitle iletişim araç-ları temel işlevleri olan haber vermenin yanın-da toplumdaki egemenler tarafından ikna edici bir yönlendirme aracı olarak da kullanılmıştır. Kitlelere aynı anda ulaşmayı sağlayan söz konusu araçlar, yönetici zümrenin mesajlarını zihinlere empoze etmede ve kitleleri istenilen yönde etkilemede oldukça başarı göstermiştir.

Özellikle sinema ve radyonun yaygınlaştığı 19. yüzyılda Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da yapılan kitle iletişimi konusundaki çalışmalar, kitle iletişim araçlarının kitleler üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Hatta öyle ki bu dönemde kitle iletişim araçları kitle-lerin düşüncelerini, inançlarını ve yaşam biçim-lerini değiştirebilecek güce sahip duruma gel-miştir. Kuramcılar bu düşünceyle yola çıkarak ‘Şırınga Kuramı’nı ya da diğer adıyla ‘Gümüş Mermi Kuramı’nı ortaya atmışlardır. (Yüksel 2001: 13). Söz konusu kuram kitle iletişim araçları tarafından gönderilen iletilerin kitleler üzerinde hemen etkili olduğunu ve kitleleri istenildiği gibi peşinden sürüklediğini ileri sürmektedir. Bu yaklaşıma göre egemen zümre tarafından gönderilen mesajlar tıpkı deri altına enjeksiyon yapan bir şırınga ya da bir mermi gibi anında etki etmektedir. Söz konusu kuram ‘medyanın güçlü etkiler dönemine’ işaret et-mektedir. Bu dönemde kitlelerin, kitle iletişim araçları ile pasifize edildiği ve gönderilen me-sajlar karşısında savunmaz kaldığı görüşü ha-kim olmuştur. Laswell siyasal iktidarların ka-muoyu oluşturmak için kitle iletişim araçların-dan önemli oranda faydalandıklarını ileri sür-mektedir (Yaylagül 2010: 53). Laswell’in yaklaşımı da yine kitlelerin mesajlara karşı savunmasız kaldıkları görüşünü destekler nite-lik taşımaktadır. Çünkü onun yaklaşımına göre kitleler propagandaya karşı koyacak bir bilinç-ten ve bilgi birikiminden yoksundur.

Yine medyanın güçlü etkiler dönemi içerisinde gösterebileceğimiz 1900’lü yılların başında özellikle radyo oldukça önemli bir propaganda aracı olarak görülmüş ve siyasal iktidarlar tarafından kullanılmıştır. 1923 yılında İngiliz İşçi Partisi’nin radyoyu propaganda aracı ola-rak kullanmasının sonucunda önemli bir başarı elde etmesi söz konusu durumu somut şekilde örneklemektedir. Çok geçmeden Almanlar

Kodlama - Kodaçımı Bağlamında Muhteşem Yüzyıl… (111-120)

113

tarafından Nazi propagandası aracı olarak kul-lanılmaya başlanan radyonun önemi diğer Avrupa ülkeleri tarafından da keşfedilmiştir. Batılı ülkeler özellikle sömürgelerine yönelik propaganda faaliyetlerini sürdürerek, hükümet-lerinin sömürge durumundaki ülkeler nazarında gücünü arttırma yoluna gitmiştir. Radyonun yanı sıra sinema da 1900’lü yılların başında etkin bir propaganda aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürel, siyasi ve dini anlamda gerçekleştirilen propagandalar sinemada belir-gin ya da örtük şekilde kendine yer bulmuştur (Özsoy 1998: 348).

Ancak 1930’lu yıllara gelindiğinde kitle ileti-şim araçlarının aslında kitleler üzerinde sanıl-dığı kadar etkili olmadığı görüşü hakim olmaya başlamıştır. Medyanın ‘sınırlı etkiler dönemi’ olarak nitelendirilen bu dönem 1960’lı yılların sonuna dek sürmüştür. 1940 ve 1948’de ger-çekleştirilen ABD başkanlık seçimleri kitle iletişim araçlarının kitleler üzerindeki etkilerine yönelik önemli veriler sağlamıştır.

“Seçim kampanyaları ve seçmenlerin oy verme davranışları üzerinde yapılan çalışmalardan ilki, 1940’da Ohio eyaletinin Erie kentinde gerçekleştirilmiştir. Seçmenlerin oy verme tercihlerini etkilemede, kitle iletişim araçlarının gücünü ortaya koymayı hedef alan bu ilk araş-tırmada Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet, birey-sel ilişkilerin oy verme kararını etkilemede, kitle iletişim araçlarına göre daha etkili olduğu sonucuna varmışlardır.” (Yüksel 2001:13).

Kuramcılara göre iletiler iki aşamadan geçerek bireylere ulaşmaktadır. Medya tarafından gön-derilen iletiler ilk olarak toplumda kanaat önde-ri olarak bilinen bireylere, sonra da onlar aracı-lığıyla diğer bireylere aktarılmaktadır. ‘İki Aşamalı Akış Kuramı’ olarak geliştirilen bu kuram medyanın etkisini azaltan bir özelliğe sahiptir.

“1948 tarihli ABD Başkanlık seçimleri üzerine yapılan ikinci araştırma ise, New York’ta ger-çekleştirilmiştir. Aynı amaçlı araştırma sonu-cunda Berelson, Lazarsfeld ve Mcphee, insan-ların kendi fikirlerine yakın buldukları haberle-ri izlediklerini ve dolayısıyla kitle iletişim araçlarının seçmenlerin önceden sahip oldukla-rı fikirleri güçlendirici yönde bir etkide bulun-duğunu ortaya koyarak, seçmenlerin bakış

açılarını değiştirmede kitle iletişim araçlarının tek başına başarılı olamadıklarını ileri sürmüş-lerdir.” (Yüksel 2001: 13).

1960’lı yıllara gelindiğinde, medyanın kitleler üzerindeki etkisinin sınırlı olduğuna dair kabul gören anlayış yavaş yavaş yerini yeniden med-yanın güçlü bir etkiye sahip olduğu anlayışına bırakmıştır. Hiç şüphesiz “dönem içerisinde teknolojinin yaşamın her alanına girmesi, özel-likle televizyonun evlerin başköşe konuğu olması ve gelişen düşünce akımlarının” med-yanın güçlü etkiler dönemine girmesinde payı büyüktür. (Yüksel 2001: 15).

İletişim teknolojilerinin hızla geliştiği ve ileti-şim olanaklarına erişimin oldukça kolaylaştığı günümüzde ise medyanın kitleler üzerindeki etkisi diğer dönemlere kıyasla belirgin değildir. Ancak farklı kaynaklardan bilginin teyit edil-mesi, toplumların eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesi ve medyaya olan güvenin sarsılma-sı gibi etkenler kitle iletişim araçlarının güçlü bir etkiye sahip olmadığı sonucunu ortaya koyabilir. Buna rağmen medyanın belirleyici olduğu durumların varlığı da su götürmez bir gerçektir. Özellikle örtük yürütülen yönlendir-me faaliyetlerinin kitlelerin üzerindeki etkisini sürdürdüğü görülmektedir.

2. KODLAMA-KODAÇIMI İLE AKTİF KILINAN ALICI KİTLE

Kitle iletişim araçlarının bireyler üzerindeki etkileri, söz konusu araçların toplumsal ha-yatta kendilerine yer edindiği günden itibaren tartışılmıştır. Sadece ana damar kuramları değil aynı zamanda Marksist ideolojiyi esas alarak gelişen eleştirel kuramlar da alıcı konumundaki hedef kitleyi pasif şekilde ele almıştır. Marks’a göre, maddi üretim araçla-rını elinde bulunduran sınıf aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da elinde bulun-durmakta, bu nedenle kitleleri kendi ideoloji-si doğrultusunda dilediği gibi yönlendirebil-mektedir (Marx-Engels 1992: 70). Önceki dönemlerde kitle iletişim araçlarının kitleler üzerinde hegemonik şekilde etki ettiğine yönelik var olan bu inanç Stuart Hall’un da içinde yer aldığı ‘İngiliz Kültürel Çalışmalar’ ekolü ile birlikte eski gücünü yitirmiştir. İngiliz Kültürel Çalışmaları, Stuart Hall’un yönetiminde çalışmalarına başlayan Çağdaş

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

114

Kültür Çalışmaları Merkezi ile farklı siyasal ve sosyal yönelimlere sahip izleyicilerin, mesajları deşifre ediş biçimlerinin farklılığını öne çıkarmıştır.

Söz konusu merkez, dikkatleri dil ve her aracın yapılaştırıcı-kurgulayıcı potansiyeline çekmeye yönelerek, işaretler sistemini (se-miyotik) kitle iletişim araçlarının taşıdığı anlamların izleyicilere ulaşması üzerinden incelemeye tabi tutmuştur (Tılıç 1998: 44-45). Tekil bir egemen ideolojinin varlığını reddeden Hall, karmaşık karşılıklı ilişki içinde sürekli olarak içerilen komplike ideo-lojik söylem ve biçimlerin anlamsal bütün-leşmesi olduğuna inanmaktadır (Dursun 2001: 34-36). Bu nedenle kitle iletişim araç-ları tarafından gönderilen iletiler, birden çok işaret sistemine göre oluşturularak izleyiciye ulaştırılmaktadır.

Hall’un bu çalışmalar ekseninde geliştirdiği ‘Kodlama-kodaçımı’ kuramı ile birlikte izler kitleyi pasif olarak gören anlayış başka bir boyut kazanmıştır. Hall’e göre egemen para-digmanın iletişim modeli gönderen-mesaj-alıcı doğrusallığı üzerine kurulmuş ve yal-nızca mesaj alışverişi düzeyinde yoğunlaş-mıştır. Oysa ona göre iletişim süreci üretim, dolaşım, dağıtım/tüketim, yeniden üretim gibi farklı momentler içinde üretilen ve süre giden bir yapıdır (Hall 2003: 309). Bu kar-maşık iletişim sürecinde Hall, eleştirel para-digma çerçevesinde yürütülen çalışmalara ‘izleyici alımlamasını’ dahil ederek yalnızca mesaj iletimi üzerinde yoğunlaşan anlayışı ortadan kaldırmış ve mesajın izler kitleye ulaştıktan sonraki aşamalarını dikkate almış-tır.

Hall’a göre (İrvan 1994-1995: 206) iletişim araçları tarafından gönderilen iletilerin, bi-çimlendiği gibi ve istenilen etkiyi uyandıra-cak şekilde alıcı kitleye ulaşması mümkün değildir. Dolayısıyla bir iletişim sürecini anlayabilmek için salt kodlama üzerinde değil aynı zamanda kodaçımı üzerinde de yoğunlaşılmalı; her iki durumdaki anlam üretimi ve karmaşık ilişkiler ağı sağlıklı şekilde ortaya konulmalıdır. Medya içerikle-rine kodlanan yan anlamların/imaların açık uçlu iletilerin oluşmasına yol açtığını savu-nan Hall, bu olası açık uçluluk nedeniyle

birçok farklı okumanın yapılabileceğini iddia eder (Smith 2007: 215).

Hall, alıcı kitlenin medya iletileri karşısında gerçekleştirebileceği farklı okuma süreçlerini şu şekilde sıralamaktadır: Egemen/başat okuma; müzakereli/tartışmacı okuma ve karşıt/muhalif okuma. Egemen okuma medya içeriklerinin alıcı tarafından biçimlendiği şekilde algılandığı düşüncesinden hareket eder. Bu okuma türünde iletilerin alıcılar tarafından sorgulanması söz konusu değildir. Müzakereli okumada egemen anlamlar alıcı kitle üzerinde kısmen etkilidir. Bu okuma türünde medya içerikleri alıcıların yorumuna açıktır. Karşıt okumada ise kodlanan iletile-rin anlamları alıcılar tarafından tamamen istenilenin tersi yönde okunur ve etki etmesi istenilen anlam reddedilir (Demir 2007: 255). Bu okumada kodlanan mesajın kişi tarafın-dan bozulmasının yanında karşıt kodla başka bir mesaj üretilmesi söz konusudur (Hall 2005: 97).

Alıcının ‘özne’ olarak konumlandığı ‘Kültü-rel Çalışmalar’ geleneğinde dışsal birçok uyaranın alıcıların algısını ve okumasını etkilediği görüşü hakimdir. Hegemonik kül-türel pratikler, toplumsal kalıplar ile eğitim düzeyinin yanı sıra cinsiyet ve yaş gibi de-mografik özellikler de alıcı kitlenin okuma sürecine etki etmektedir. Hall, bu ve benzer nedenlerden ötürü medya tarafından verilen anlam ile alıcı kitlenin anladığı anlamın her zaman örtüşmeyebileceğini savunur. Dolayı-sıyla alıcı kitle yalnızca medya metinlerinin önerdiği anlamlara sıkışıp kalmamakta ayrıca söz konusu metinlerde kendi bakış açısına göre anlam aramakta, anlam çıkarmakta ve anlam üretmektedir (Mutlu 2005: 132). İzle-yicinin/okuyucunun medya iletilerini farklı şekillerde okumasına etki eden bu unsurların yanı sıra bir diğer önemli nokta da alıcı kitle-nin değer yargılarıdır. Alıcılar kendi değer yargıları ve dünya görüşlerine göre hangi iletişim kanalından besleneceğini tercih et-mekte ve şüphesiz bu da okuma sürecinin ilk ve temel aşamasını oluşturmaktadır. Çünkü bir anlamda alıcılar ne tür bir okuma yapa-caklarına tercih ettikleri iletişim kanalının yayın politikası doğrultusunda karar vermek-tedir. Medya iletilerini kendi görüşlerine yakın bulduğu televizyon kanallarından,

Kodlama - Kodaçımı Bağlamında Muhteşem Yüzyıl… (111-120)

115

gazete ve dergilerden almayı seçen alıcı kitle bu şekilde hem kendi fikirlerini teyit etmeyi istemekte hem de kendini diğer siyasal ve sosyo-kültürel etkilerden korumaktadır. ‘Se-çici maruz kalma’ olarak nitelenen bu davra-nış şeklinde genellikle egemen okumanın gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Alıcı kitle kendi fikirleri ile örtüşmediğini düşün-düğü televizyon kanallarından ve yazılı basın organlarından bilinçli olarak uzak durma eğilimindedir. ‘Seçici kaçınmanın’ görüldüğü bu tarz bir davranış kalıbında ise genellikle muhalif okuma gerçekleşmektedir (Sakallı 2006: 20).

3. MUHTEŞEM YÜZYIL DİZİSİNİN ALIMLAMA ANALİZİ

Çalışmanın uygulama kısmında ilk olarak dizi-nin kodlarından genel olarak bahsedilmiş ar-dından lise öğrencilerinin diziyle ilgili kodaçımları onların söylemleri kullanılarak aktarılmıştır.

3.1. Araştırmanın Yöntemi

Kodlama-kodaçımı ile paralellik gösteren alımlama analizi medya içeriklerine ideoloji ve sembollerle örülü şifrelenmiş söylemler olarak yaklaşır. Bu yöntemde izler/alıcı kitle anlam üretecek şekilde konumlanır. Araştırmacı iz-ler/alıcı kitleyi şifre çözümü esnasında gözler ve söz konusu kitleye derinlikli sorular yönelte-rek medya iletilerinin nasıl okunduğunu anla-maya çalışır (Şeker 2009: 106).

Bu çalışmanın örnek olayını Muhteşem Yüzyıl dizisi oluşturmuş, lise öğrencilerinin diziye yönelik kanaatleri ve dizinin kodlarını nasıl çözdükleri belirlenmeye çalışılmıştır. Nevşehir 2000 Evler Anadolu Lisesi öğrencilerinin ka-tıldığı görüşmeler 15 öğrenci üzerinde gerçek-leştirilmiştir. Analize katılan öğrenci grubunun ayırt edici tek değişkeni cinsiyettir. Analize yaşları 15 ilâ 16 arasında değişen 10 kız, 5 erkek öğrenci katılmıştır. Analiz bir sınıf orta-mında derinlemesine görüşme şeklinde gerçek-leşmiştir. Öğrencilerin birbirlerinin verdiği yanıtlardan etkilenmemeleri için her biri ile ayrı görüşmeler yapılmış ve her öğrenciye 16 soru yöneltilmiştir. Sorular dizinin bütün bö-lümleri dikkate alınarak hazırlanmış ve bu şekilde soruların dizinin bütününe genellenebi-lir olması sağlanmıştır. Bu nedenle dizinin

çalışmanın gerçekleştirildiği grup üyeleri ile birlikte izlenmesine gerek görülmemiş; analiz için veri sağlayan bilgiler gözlem yolu ile değil sadece soru yöntemi ile alınmıştır.

Analiz, alımlama analizinin önemli kıstasları dikkate alınarak yapılmıştır. Alımlama analizi-ne ilişkin bilgi vermesi açısından bu kıstaslara değinmek yerinde olacaktır. Katılmacı gözlem ve derinlemesine görüşmeler yoluyla gerçek-leştirilen alımlama analizinde temel kıstas görüşülen kişi ya da grupların doğal davranış sergilemesini sağlamaktır. Bu da genellikle araştırmanın, analize katılan kişilerin doğal ortamlarında yapılması ile gerçekleşmektedir. Bu şekilde elde edilen bilgiler araştırma için daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesini kolaylaş-tırmaktadır. Araştırmacının özen göstermesi gereken bir diğer kıstas da konunun bağlamına ve ortaya konan görüşlere karşı duyarlı ve tarafsız yaklaşmasıdır (İrvan 1994-1995: 209).

3.2. Yorumlar ve Değerlendirme

Show TV’de yayınlanan Muhteşem Yüzyıl dizisi Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını konu edinmektedir. Tarihe ‘Muhteşem Süley-man’ olarak geçen Kanuni’nin bilinmeyen yönleri ile ekrana geliyor olması dizinin izlen-me oranını oldukça arttırmıştır. Ancak dizide ağırlıklı olarak, Osmanlı döneminin önemli padişahlarından biri olan Kanuni’nin özel ha-yatının anlatılıyor olması birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Tartışmaların odağını dizide Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının ve tarihi gerçeklerin çarpıtılarak anlatılması ve buna bağlı olarak izler kitlenin tarihe ve Kanu-ni’ye ilişkin algısının değişeceği oluşturmuştur. Buradan hareketle dizide yansıtılanlara ilişkin duyulan kaygının ne denli gerçekleştiği ve izler kitlenin Kanuni’ye ve Osmanlı dönemine yöne-lik algılarının değişip değişmediği çalışmanın sorunsalını oluşturmaktadır.

‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi üzerinden gerçekleş-tirilen alımlama analizi 4 farklı başlık üzerinde durmaktadır. Söz konusu başlıklar dizide ön plana çıkan, TV programlarında ve köşe yazıla-rında tartışılan ve analize tabii tutulan alıcı kitlenin verdiği yanıtlar göz önüne alınarak belirlenmiştir. Analiz küçük ölçekte gerçekleş-tiği için analiz sonucunda elde edilen verilerin genelleştirilmesi olası değildir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

116

3.2.1. Diziye İlişkin Kanaatler

Analize katılan öğrencilerden 7’si diziyi izle-mediğini, 5’i bazen izlediğini, 3’ü ise düzenli olarak takip ettiğini belirtmiştir. Ancak buna rağmen hepsinin diziye yönelik birtakım kana-atlere sahip olduğu gözlenmiştir. Diziyi izle-meyen öğrencilerin diziye ilişkin fikirlerinin medyada yürütülen tartışmalardan, haberler-den, öğretmenlerinden ve arkadaş ortamların-dan edindikleri kanaatler doğrultusunda oluştu-ğu görülmüştür.

Diziyi izleyen öğrenciler izleme gerekçelerini şu şekilde sıralamaktadır:

D.T. : İzliyorum. Çünkü hayal ürünü olmakla beraber içinde tarihsel gerçekler de bulunuyor.

T.Y. : Çok güzel bir dizi. Hürrem ve Mahidevran’ın düştüğü çatışma bence çok güzel. Ayrıca Sultan Süleyman Han en çok sevdiğim padişahtır.

A.G. : Sarayın entrikalarını gösterdiği için izliyorum.

S.E. : Diziyi bazen izliyorum. Bence bazı sah-neleri güzel. Entrikalar heyecan verici. Biraz da tarih dersine katkısı var.

Diziyi izleyen öğrencilerin genellikle dizide gösterilen entrikaları ve çekişmeleri takip ettiği görülmektedir. Sayıca fazla olmamakla birlikte kimi öğrenciler, Muhteşem Yüzyıl’ın bir dö-nemin tarihine ışık tuttuğunu ve tarih derslerine katkısı olduğunu düşünmektedir. Diziyi takip etmeyen öğrencilerin gerekçeleri ise şu şekil-dedir:

D.B. : İzlemiyorum. Tarihimizi çok farklı yön-lere çekiyor. Beni tarihten soğuttu dizi. Bu nedenle başlarda izledim ama fazla sevmedim.

A.E.K. : İzlemiyorum. Çünkü Osmanlı Devle-ti’ni yanlış tanıtıyor. Tarihimizi karalıyor. Böyle bir diziye nasıl izin verildiğini hâlâ an-lamıyorum. En kısa zamanda yayından kaldı-rılmalı.

H.Ö. : Herkes gibi ben de Kanuni’yi anlatama-dıklarını düşünüyorum. Gazetelere falan baktı-ğımızda da benimle aynı düşüncede olan birçok insan var.

M.B. : Tarih çok ilgimi çekiyor fakat tarihimi-zin bu yönde anlatılması, başkalarına farklı yansıtılması açıkçası beni rahatsız ediyor. Bu yüzden ‘Muhteşem Yüzyıl’ adlı diziyi izlemeyi uygun bulmuyorum.

T.T. : Tarihimiz 3 kıtaya sığmaz ama bu film bir harem odasına sığdırmaya çalışıyor. Türk tarihini film yaparken özenli olmak gerekir.

Diziyi izlemeyen öğrenciler dizinin tarihi ger-çekleri çarpıtarak yansıttığı paydasında buluş-maktadır. Kimi öğrenciler söz konusu dönemin sadece hareme bağlı kalınarak anlatılmasından ötürü diziyi sığ bulmakta, kimi öğrenciler ise ‘harem’ olgusunun diziyi müstehcen kıldığını ifade etmektedir. Dolayısıyla dizinin olumsuz yönlerinin başında ‘harem’ olgusu gelmektedir. Bununla paralel olarak padişahın küçültücü bir duruma düşürülmesi de dizinin eleştirildiği yönlerinden biri olarak değerlendirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın haremdeki kadın-larla ilişkisine ek olarak Hürrem Sultan’a duy-duğu aşkın da tepki çektiği gözlenmiştir.

Diziye yönelik olumlu görüşler ise sınırlı sayı-da kalmıştır. Dizinin tarihe olan merakı arttır-ması, kullanılan dekorlar ve savaş sahneleri izler kitlenin Muhteşem Yüzyıl’a ilişkin olum-lu kanaatleridir.

E.G. : Bu dizi bazı sahneleriyle tarihi daha iyi anlamamı sağlıyor. Tarihi gözümde canlandı-rabiliyorum.

D.B. : Dekor güzel ama aksaklıklar var.

Kimi öğrencilerin dizinin Osmanlı tarihine ilişkin merakı arttırdığı görüşlerine paralel olarak yöneltilen, “Dizinin yayınlanmasından sonra herhangi bir tarihi kitap okudunuz mu?” sorusuna yalnızca bir kişi, “Evet” yanıtını ver-miştir. Bazı öğrenciler ise dizinin kendilerini tarihe karşı soğuttuğunu ve okuma şevklerini kırdığını iddia etmiştir.

3.2.2. Dizideki Padişah Temsili

Dizinin çok tartışılan harem sahnelerinin izle-yicilerin zihninde Kanuni Sultan Süleyman’a dair olumsuz bir değişiklik yaratıp yaratmadığı çalışmanın çıkış noktasıdır. Dolayısıyla bu konuya ilişkin sorular çalışmanın odağını oluş-

Kodlama - Kodaçımı Bağlamında Muhteşem Yüzyıl… (111-120)

117

turmuştur. Analize katılan öğrenci grubunun Kanuni’ye ilişkin fikir birliği sağlayamadığı görülmüştür. Öğrencilerin tamamına yakını Muhteşem Yüzyıl’ın tarihi gerçekleri tam ola-rak yansıtmadığı görüşündedir. Ancak buna rağmen kimi öğrenciler Kanuni algılarında bazı değişiklikler olduğunu söylemiştir:

E.B. : Kanuni’ye olan hayranlığım azaldı. Aş-kının gözünü kör etmesi kötü bir özellik.

D.B. : Normalde benim en sevdiğim padişah Kanuni’ydi ama diziden sonra soğudum.

S.E. : Diziden sonra fikrim değişti. Süley-man’ın Hürrem’in aşkına böyle düştüğünü hayal bile edemiyordum.

T.Y. : Daha önce tanıdığım Kanuni sefere giden, at üstünden inmeyen bir padişahtı. Fakat dizide saraydan çıkmayan, sürekli haremle ilgilenen bir Kanuni var.

A.G. : Kanuni eskiden dünyaya hükmeden, asil biriyken şimdi devleti dışarıdan takip eden biri.

Öğrencilerin büyük çoğunluğu ise Muhteşem Yüzyıl’ın yalnızca bir dizi olduğunu ve gerçek-leri olduğu gibi yansıtmadığını düşündüğü için zihinlerindeki Sultan Süleyman algısına dair herhangi bir değişiklik olmadığını belirtmiştir:

T.T. : Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını anlatan birçok kitap okudum. Kanuni’yi bilme-yenler bu filmde O’nu gerçekte olduğu gibi görmeyebilir. Bu da tarihimizden kopmamıza kadar gidebilir.

E.G. : Bir farklılık yok. Kanuni Sultan Süley-man’ın sözünü geçiren, sert mizaçlı bir kişiliğe sahip olduğunu biliyordum. Dizide de bunu gördüm.

O.Ş. : Sonuçta o sadece bir film. Bir padişahı böyle bir filmden gördüklerimle aklımda can-landırmam.

A.E.K. : Diziyi kaale almadığım için algım değişmedi. Kanuni Sultan Süleyman en büyük imparatorlardan biridir.

D.T. : Dizi bende olumsuz bir etki bırakmadı. Çünkü Kanuni Sultan Süleyman dizide anlatıl-dığı gibi değil.

M.Y. : (Algımda) Bir değişiklik oluşmadı. Çünkü bilinen şey aynı şeydir. Değişmez.

M.B. : Kanuni’nin bir yönden anlatılması olumlu yönlerini kaybetmiyor.

“Kanuni Sultan Süleyman’ın dizideki temsilini nasıl değerlendirirsiniz” sorusuna grup üyeleri-nin farklı açılardan yaklaştığı görülmüştür. Kimi öğrenciler Kanuni’nin yanlış şekilde temsil edildiğini savunurken; kimi öğrenciler ise bu soruya dizide Kanuni Sultan Süleyman’ı canlandıran Halit Ergenç’in oyunculuk perfor-mansını değerlendirerek yanıt vermeyi tercih etmiştir:

D.T. : Kanuni Sultan Süleyman’ı canlandıran oyuncu gerçeğe yakın bir izlenim veriyor. Gerek sesi gerek görüntüsüyle izleyicide hoş bir etki yaratıyor ama dizideki karakteri hoş değil.

D.B. : Dizideki padişahın Kanuni ile alakası yok diye düşünüyorum.

T.T. : Bence O, 3 kıtaya hükmetmiş bir lider-dir. Onu anlatırken dikkatli olmak gerekir.

Dizideki Kanuni Sultan Süleyman temsilini olumlu olarak değerlendiren öğrenciler genel-likle Kanuni’nin otoriter, güçlü ve adil özellik-lerine dikkat çekmiştir. Bu da öğrencilerin zihinlerindeki Kanuni algısını göstermesi açı-sından önem taşıyan bir bulgu olarak değerlen-dirilebilir.

3.2.3. Alıcı Kitlenin Harem Olgusuna Bakışı

Görüşme esnasında öğrencilerin ‘hareme’ iliş-kin sorulardan rahatsızlık duyduğu ve kimi öğrencilerin bu konuda konuşmaktan kaçındığı gözlenmiştir. “Muhteşem Yüzyıl dizisi yayın-lanmadan önce hareme ilişkin bir bilginiz var mıydı” sorusuna öğrencilerin önemli bir kısmı “hayır” ya da “kısmen” yanıtını vermiştir. Ancak hareme dair yeterince bilgi sahibi ol-mamalarına rağmen öğrencilerin dizideki ha-rem sahnelerini gerçekten uzak bulmaları da yine önemli bir bulgu olarak görülebilir.

D.T. : Haremle ilgili bir bilgiye sahip değildim. Dizi haremle ilgili gerçekleri yansıtmıyor. Zaten Osmanlı arşivlerinde hareme ait bilgiler açık ve net değil.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

118

T.Y. : (Hareme dair) Pek bilgim yoktu. Fakat diziden sonra harem fazla abartılmıştır. Dizide sürekli olarak halvete çıkma olayı bence çok saçma. Ayrıca kadınlar hediye olarak gönde-rilmekte olduğu için diziye +13 sınırı konulma-lı.

E.G. : Diziden önce haremde padişah eşlerinin, annelerinin, kardeşlerinin orada yaşadığını biliyordum. Dizide de bunu gördüm.

A.E.K. : Bu konuda bilgim yok. Bilgi alacak olsam tarihi ansiklopedilere yönelirim. Diziden bilgi almam.

H.Ö. : (Hareme dair bilgim) Evet vardı ama dizinin hareme yaklaşımı aptalca. O dönemde böyle bir şekilde harem olması… Bilemiyorum ilginç…

M.B. : (Hareme dair bilgim)Vardı ama film bu konuda fazla derine inmiş.

M.D. : Harem sarayda kadınların yaşadığı bölüm. Dizide de bu anlatılıyor.

S.E. : Benim harem bilgilerime göre oradaki kızlar/kadınlar herhangi bir erkekle görüşmü-yordu. Ama dizide halvete çıkma olayı çok sapıkça.

Harem konusunda öğrencilerin dizinin jargonu ile konuştuğu (halvete çıkma vb.) dikkat çek-miştir. Hareme ilişkin rahatsız edici unsurların başında padişahın kadınlarla olan ilişkisi gel-mektedir. Ayrıca haremdeki kadınların kıyafet-leri de yine görüşme yapılan izler kitlenin olumsuz anlamda dikkatini çeken bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

3.2.4. Dizideki Kadın Temsili

Muhteşem Yüzyıl dizisinin genel temasını ‘harem’ üzerine kurmuş olması, dizideki kadın figürünü ön plana çıkarmaktadır. Padişahın annesi Valide Sultan, padişahın gönlünü çalan Hürrem Sultan, ‘Haseki Sultan’ unvanını taşı-yan Mahidevran ve padişahın kardeşi Hatice Sultan dizideki önemli kadın karakterlerdir. Haremdeki cariyeler de göz önüne alındığında Muhteşem Yüzyıl dizisinde kadın figürünün egemen olduğu görülmektedir. Hiç şüphesiz bu da dizide anlatılan dönemin kadınlarına ilişkin birtakım yargıları gündeme getirmektedir. Analize katılan grubun sahip olduğu yargıları

öğrenmek adına gruba, “Dizideki kadın temsil-lerinin söz konusu dönemin kadına bakışını doğru yansıttığını düşünüyor musunuz?” soru-su yöneltilmiştir. Öğrencilerin önemli bir kısmı dizideki kadınların Osmanlı kadını ile uyuşma-dığı görüşündedir:

D.B. : Bir kere elbiseleri çok farklı. Önceden kadınlar hep kapalı giyinirlerdi ama maalesef dizideki saray kadınlarının giyinişi tarihimizi karalıyor.

T.T. : Türk kadınını yansıtmıyorlar.

M.B. : (Dizideki kadınların) O zamanki kadın-larla hiçbir alakası yok bence. Çünkü o zaman din kavramı daha belirgindi.

H.Ö. : Dizi kesinlikle o dönemki kadınları yansıtmıyor. Çünkü kadınlar Kanuni’ye sürekli hizmet ediyor. Ama sürekli…

Osmanlı kadınının dizide yanlış temsil edildiği görüşünü savunan öğrencilerin çoğunun kadın-ların giyimlerinden ötürü böyle bir kanıya sahip olduğu görülmüştür. Dizinin kimi yönleri ile o dönemdeki Osmanlı kadınını yansıttığını söyleyenler ise bu benzerlikleri şu şekilde be-lirtmiştir:

O.Ş. : Söz konusu dönemde kadınlara fazla değer verilmiyordu ve de yönetimde söz sahibi değillerdi. Filmde de olanlara bakılırsa yaklaşık olarak benziyor.

D.T. : (Kadın temsilleri) Bazı yönleriyle doğru. Örneğin Valide Sultan’a yani anneye büyük önem var. Fakat kadınlar haremdeki gibi değil-ler.

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Stuart Hall, medya içeriklerinin izler/alıcı kitle tarafından 3 farklı şekilde okunduğunu ileri sürer. Bu okuma şekillerinden ilki daha önce de değinildiği gibi egemen okumadır. Bu okuma medya tarafından gönderilen iletilerin alıcı kitle tarafından hiçbir farklı kodlamaya tabii tutulmadan, gönderildiği gibi okunduğunu ileri sürer. Muhteşem Yüzyıl dizisine ilişkin alımlama analizine katılan kimi öğrencilerin diziyi egemen okumanın hakim olduğu şekilde izlediği görülmüştür. Egemen okumanın daha çok Kanuni Sultan Süleyman’ın temsili üzerin-

Kodlama - Kodaçımı Bağlamında Muhteşem Yüzyıl… (111-120)

119

de etkili olduğu gözlenmiştir. Kimi öğrenciler Kanuni Sultan Süleyman’ı yalnızca dizide gördükleri şekilde zihinlerinde canlandırma eğilimi göstermiştir. Hiç şüphesiz bu da eski Kanuni algılarının yok olması sonucunu do-ğurmuştur. Öğrencilerin “Diziden sonra Kanu-ni’den soğudum”, “Kanuni’ye olan hayranlı-ğım azaldı” gibi yorumları söz konusu durumu somut şekilde örneklemektedir. Hall’un öner-diği ikinci okuma şekli olan müzakereli oku-mada ise hedef kitle yorumlayıcı konumunda-dır ve medya tarafından geliştirilen egemen kodlara ilişkin ince bir muhalefet yürütür (Stevenson 2008: 77). Dolayısıyla medya içe-riklerini birtakım sorgulamalar sonucunda kabul etme eğilimi gösterirler. Analize katılan öğrenci grubunun bir kısmında müzakereli okumanın gerçekleştiği görülmüştür. Bu öğ-renciler dizinin tarihi gerçekleri tümüyle çar-pıtmadığını, kimi noktalarda tarihten izler taşı-dığını savunmuştur. Söz konusu durum özellik-le Kanuni Sultan Süleyman okumalarında gö-rülmüştür. Öğrenciler Kanuni’nin dizide anla-tıldığı gibi haremden çıkmayan bir padişah olmasına karşı muhalif bir tutum izlerken, Kanuni’nin otoriter, adil ve güçlü özelliklerini ise dizide gösterildiği gibi kabul etmektedirler. Müzakereli okumanın görüldüğü bir diğer konu başlığı da dizideki kadın temsilleridir. Öğrenci-ler dizinin o dönemdeki Osmanlı kadınını gi-yim ve haremdeki davranışları itibari ile doğru yansıtmadığını düşünseler de, dizinin kadının o dönemde özne olarak konumlanmadığı ve söz sahibi olmadığına ilişkin yargısını destekle-mektedirler.

Gerçekleştirilen çalışmada analize katılan öğ-rencilerin önemli bir kısmının muhalif okuma yaptığı gözlenmiştir. Dizinin tarihi gerçekleri olduğu gibi yansıtmadığı görüşünde olan öğ-renciler Muhteşem Yüzyıl’ın “utanç verici”, “tarihi gerçekleri saptıran” ve “Türk tarihine haksızlık eden” bir dizi olduğunu ifade etmiş-lerdir. Bu görüşü savunan öğrenci grubunun Osmanlı Devleti için “şanlı” ve “muhteşem” gibi nitelemeleri tercih ettiği gözlenmiştir.

Analize katılan öğrenci grubu üzerinde Hall’un ileri sürdüğü 3 okuma şeklinin etkileri de gö-rülmüştür. Ancak muhalif okumanın diğer okuma şekillerine göre daha baskın olduğu sonucuna varılmıştır. Çalışmanın örnek olayını oluşturan Muhteşem Yüzyıl’ın bir ‘kurgu’ olduğu dolayısıyla da dizide anlatılanların

gerçeklerle tam olarak örtüşmediğini söyleyen öğrencilerin ya diziyi izlemediği ya da izlese dahi anlatılanları gerçek olarak kafasında kur-gulamadığı gözlenmiştir. Buradan hareketle birçok öğrencinin zihninde Kanuni algısının değişmediği saptanmıştır. Ancak sayıca az olmakla birlikte dizide anlatılanların kimi öğ-rencileri etkilediği ve Kanuni algısında değişik-liklerin oluştuğu da elde edilen bir diğer veri olmuştur.

Analiz sonucunda medya iletilerinin izler/alıcı kitle üzerinde direkt ve güçlü şekilde etkili olmadığı ve aynı iletinin farklı kişilerce, farklı şekillerde algılandığı saptanmıştır.

KAYNAKLAR

Demir K N (2007) Elazığ’da Kurtlar Vadisi Dizisinin Alımlanması, Sosyal Bilimler Dergi-si, 9(2), 251-266.

Dursun Ç (2001) TV Haberlerinde İdeoloji, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları.

Hall S (2003) Kodlama ve Kodaçım, (Hazırla-yanlar: Zeynep Özarslan, Barış Çoban), Söy-lem ve İdeoloji Mitoloji, Din, İdeoloji, İstan-bul, Su Yayınları.

Hall S (2005) Medya Ve İzleyici/Bitmeyen Tartışma, (Der: Şahinde Yavuz), Ankara, Vadi Yayınları.

İrvan S (1994-1995) Eleştirel Yaklaşımlarda İzleyici Araştırmaları: Bir Yöntem Olarak Alımlama Çözümlemesi, İLEF Yıllık 94, An-kara, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.

Marx K ve Engels F (1992) Alman İdeolojisi, (çev: Sevim Belli), Ankara, Sol Yayınları.

Mutlu E (2005) Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara, Ütopya Yayınevi.

Özsoy O (1998) Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, İstanbul, Alfa Yayınları.

Sakallı N (2006) Sosyal Etkiler / Kim Kimi Nasıl Etkiler?, Ankara, İmge Kitabevi.

Smith P (2007) Kültürel Kuram, (Çev: Selime Güzelsarı-İbrahim Gündoğdu), İstanbul, Babil Yayınları

Stevenson N (2008) Medya Kültürleri/Sosyal Teori ve Kitle İletişimi, (Çev: Göze Orhon ve Barış Engin Aksoy) Ankara, Ütopya Yayınevi

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

120

Şeker T (2009) 5N1K Haber Programının Alımlama Analizi, Selçuk İletişim, 5(4), 105-117.

Tılıç D (1998) Utanıyorum Ama Gazeteciyim, İstanbul, İletişim Yayınları.

Yaylagül L (2010) Kitle İletişim Kuramları, Ankara, Dipnot Yayınları.

Yüksel E (2001) Medyanın Gündem Belirleme Gücü, Konya, Çizgi Kitabevi.

GAZETELERDE YAYINLANAN SİYASİ KARİKATÜRLERİN GÖSTERGEBİLİMSEL ÇÖZÜMLEMESİ: 2011 GENEL SEÇİMLERİ ÖRNEĞİ

Mehmet Oğulcan Turan*

ÖZET Gazetelerde yer alan ve karikatürün bir türü olan siyasi karikatürler, günlük siyasi gelişmeleri sıcağı sıcağına yorumlayarak, siyaset kurumu ile kamuoyu arasında köprü vazifesi gören bir tür siyasal iletişim aracı olarak konumlanır. Siyasi karikatürlerin dili, gazete haberlerine oranla daha öznel ve eleştireldir. Siyasi söylemlerin sertleştiği ve partiler arası rekabetin en üst noktaya taşın-dığı seçim dönemleri, siyasi karikatürlerin içeriğini belirleyen özgül siyasi koşullar yaratır. Bu dönemlerde siyasi karikatürlerin, hangi konuları ele aldığı, siyasi partiyi veya liderini nasıl yansıt-tığı daha bir önem kazanır. Bu çalışmanın amacı, seçim döneminde yayınlanan siyasi karikatürle-rin ideolojik duruşunu saptayarak, siyasal ve toplumsal açıdan nasıl işlev gördüklerini ortaya koymaktır. Bu doğrultuda, seçim sürecinde Türkiye’de yayınlanan gazetelerdeki karikatürlerde hangi konuların daha sık işlendiğine ve bu konuların nasıl yorumlandığına; siyasi partilerin, tar-tışmaların ve parti söylemlerinin nasıl sunulduğuna bakılmıştır. 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesindeki 30 günlük süreçte yayınlanan 7 ulusal gazeteden (Akşam, Cumhuriyet, Habertürk, Hürriyet, Sabah, Star, Zaman) seçilmiş 14 siyasi karikatür üzerinde göstergebilimsel çözümleme yöntemi uygulanmıştır. Çözümleme ile ulaşılan bulgulara göre, siyasi karikatürlerde partileri temsilen parti liderlerinin resmedildiği; seçim döneminde toplumsal sorunlar yerine partiler ve liderler arasındaki rekabete, kişisel tartışmalara ve söylem farklılıklarına vurgu yapıldığı; siyasi karikatürlerin içerdiği yorum ve eleştirilerin, yayınlandığı gazetenin ideolojik çizgisi ile yakından ilintili olduğu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Sözcükler: Gazete, siyasi karikatür, seçimler, göstergebilim.

SEMIOTIC ANALYSIS OF POLITICAL CARTOONS ON NEWSPAPERS: CASE OF GENERAL ELECTIONS 2011

ABSTRACT Interpreting the daily political situation in the heat of the movement, political cartoons on newspapers serve as political communication media between the political institution and the public opinion. Political cartoons have a more subjective and critical language than journal news. In election periods, harsher political discourses and the rivalries between political parties create specific political conditions that determine the contents of political cartoons. In these periods, which subjects the political cartoons deal with and how they reflect the political party or the leader gain importance. The purpose of this study is to determine the ideological point of view of the political cartoons in election periods and how they function politically and socially. In this direction, which subjects were included more frequently and how they were interpreted; how political parties, arguments and party discourses were presented on political cartoons on newspapers published in Turkey in election period were analyzed. 14 political cartoons were selected from 7 national newspapers, (Akşam, Cumhuriyet, Habertürk, Hürriyet, Sabah, Star, Zaman) that were published in 30 days time before June 12, 2011 General Elections and analyzed by semiotic analysis method. According to the results, it was found that the leaders were pictured as representation of their parties in political cartoons, the parties and the rivalries, personal arguments and differences in discourses between the leader of the parties were emphasized instead of social problems and the interpretations and the critics of the political cartoons were correlated with their newspapers’ ideological perspective.

Keywords: Newspaper, political cartoon, elections, semiotics.

* Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

122

GİRİŞ

Günümüz dünyasında insanlar, yaşamlarının her anını kuşatan imgelere maruz kalmaktadır. Modern yaşamın kaçınılmaz unsurları olan sözel, görsel ve işitsel imgeler, özellikle kitle iletişim araçları vasıtasıyla insanlara bilgi ak-tarma, eğlendirme, eğitme ya da tüketime yön-lendirme amaçları güderek gündelik hayat pratiklerinde başat rolü üstlenmektedirler.

İmgelerin hakimiyetindeki modern yaşamda görsel ve sözel imgelerle oluşturulan karikatür-ler de insanların hayatına etki eden anlam yük-lü çizgisel yapıtlar olarak insanlara sunulmak-tadır. Günümüzde karikatür gazete, televizyon, afiş, dergi, reklam ve hatta ders kitaplarında bile çeşitli örnekleriyle karşılaşılabilen yaygın bir sanattır (Özer 1994: 7). Sanat ve düşünce tarihinde nitelikli bir yere sahip olan karikatü-rün, günümüzde ulaşmadığı coğrafya yok gibi-dir (Özer 1989: 177). Dünyanın hemen her yerinde üretilen karikatürün öteki sanatlara göre kolay ve çabuk şekilde üretilip, anında tüketilebilme avantajı vardır. Bu özellikleri, karikatürün güncel olaylara anında tepki vere-bilmesini sağlamaktadır. Karikatürün, sürekli günceli yakalama ve enformasyonu, kitlelere anında ulaştırma uğraşı veren kitle iletişim araçlarından gazete ve dergilerde yayınlanma-sının temel sebebi budur (Alsaç 2001: 62). Bu durum onun, kimi zaman güncelliğini çabucak yitirmesini beraberinde getirse de; toplumsal ve siyasal bağlamlardaki etkin ve önemli rolüne gölge düşürmez.

Her şeyden önce mizah öğesiyle beraber düşü-nülmesi gereken bir anlatı sanatı olan karikatür, yaşanan aşırı uç durumları, karşıtlıkları, top-lumsal çelişkileri, yalanları, yanlışları, kendine has diliyle, çoğu zaman abartarak imgesel bir anlatımla verme uğraşındadır ve bu bağlamda onu, “gülmeceye dayalı görsel ileti” (Arık 1998: 42) veya “abartılmış çizgilerle gülümse-me yaratan desenler” (Topuz 1997: 9) şeklinde tanımlamak mümkündür. Karikatürü, mizahi bir çizim sanatı olarak diğer sanat dallarından ayıran biçimsel özelliklerinden biri, insanların, varlık ve olayların, duygu, düşünce ve davra-nışların gülünç olan taraflarını bulup çıkartmak suretiyle; bunları, kimi zaman yazıyla da des-tekleyerek kasıtlı olarak abartılmış/bozulmuş biçimlerde vermesidir. Bu şekilde gülmece

öğesinin yaratılması amaçlanır (Alsaç 2001: 61).

Halk fıkraları, hiciv, latife, mâni, taşlama, fıkra gibi mizah türleriyle aynı ailede yer alan kari-katür, anlaşılabildiği ve okuyucuyu şaşırtabil-diği ölçüde etkisini arttırır (Özer 1994: 7). Karikatür sanatını, mizah (gülmece) öğesinden ayrı düşünmenin mümkün olmadığı bir gerçek-tir; ancak karikatürün mizahtan ibaret olmadı-ğını da belirtmek gerekir. Mizah, karikatürün iki temel taşından birisidir ve içeriğinin belirle-yicisi konumundadır. Bunlardan diğeri ise, biçimsel açıdan sahip olduğu çizgisel özellik-lerdir. Bu iki unsurun birleşimi olarak karika-tür, ikisinin uyumlu bir sentezinden oluşan özgün bir sanat dalı olarak kendini ortaya ko-yar (Arık 1998: 42-43).

Karikatürde mizah öğesi ile eleştirellik birbi-rinden bağımsız düşünülemez. Temel amacı güldürmek olan mizahın derinlerindeki dina-miklere bakıldığında, çoğu zaman hakim sınıf-lara, elit kesimlere, iktidarı elinde bulunduran-lara yönelik toplumsal tepkinin dışa vurulduğu bir mecra olduğu görülmektedir. Ona, gülüm-seyen öfke denmesinin sebebi budur. Mizah, yaşam mücadelesinde kaybetmiş ve yönetilen olarak konumlanmış, ezilen ve sömürülen sınıf-ların, güçlülere, iktidar sahiplerine karşı kul-landıkları bir silah olarak görülebilir. Karika-türcü mizah kullanarak oluşturduğu yapıtına, kimi zaman ironi ve satir gibi anlatım özellikle-rini de ekleyerek yapıtını zenginleştirebilmek-tedir (Arık 1998: 43-44).

İlk modern karikatürün, 17. yüzyılda İtalya’da ortaya çıktığı ve bu ilk çizimlerin, insan sureti-nin abartılı ve kasıtlı olarak bozulmuş formla-rından oluştuğu bilinmektedir. Karikatür, za-man içinde konularında ve biçimsel özellikle-rinde yaşadığı değişimlerle beraber ilgi alanını genişletmiştir (Özer 1994: 9). 18. yüzyılda resim ve oymabaskı alanlarında toplumsal ve siyasal eleştiri tarzının görülmeye başlamasıyla beraber karikatür de bu yöne doğru evrilmiştir (Alsaç 2001: 62). Karikatürün toplumca payla-şımının artmasında ve yaygınlaşarak genel kabul görmesinde baskı makinesinin gelişimi kritik bir noktadır. Matbaadaki gelişmelere koşut olarak çok sayıda kopya üretilebilmesi mümkün olmuş; karikatür de geniş kitlelerle buluşma olanağı elde etmiştir (Özer 2007: 45).

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

123

19. yüzyılda Fransa’da yaşanan toplumsal hareketler, karikatür tarihinin kırılma noktala-rından biri olarak görülür çünkü bu dönemde, hayatı ve siyaseti değiştirme yönünde üretilen siyasi karikatürler, mizahın iktidar odaklarına karşı saldırgan ve yıkıcı bir şekilde kullanılabi-leceğini somut biçimde göstermiştir (Oral 2001: 17). 19. yüzyılda yaşanan gelişmelere rağmen karikatür sanatının, toplum nezdindeki önemini ve gerçek anlamını 20. yüzyılda ka-zandığı söylenebilir. Bu çağda, iktidarları sarsma yönünde önemli bir silah olarak kullanı-labileceği tam olarak idrak edilen karikatürün özellikle siyasi türü, alana egemen olmuş ve geniş bir coğrafyada çizilir hale gelmiştir. Ka-rikatür, hiciv, mizahi şiir, komedi, fıkra gibi diğer anlatılarla beraber toplumun güncel so-runlarından beslenen ve toplumu yönlendiren bir araç olarak yükselişe geçmiştir (Öngören 2001: 33). Bu yüzyılda karikatürün üstlendiği önemli siyasal rollere bakıldığında; her iki dünya savaşında da savaş karşıtı muhalif bir karikatür anlayışının egemen olduğu söylenebi-lir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ve faşizmin güçlenmesine karşı mücadelede kari-katür etkin bir rol üstlenmiştir. 2. Dünya Savaşı ertesindeyse, dünyanın tekrar yapılanma aşa-masında, siyaseten iki kutuplu bir dünya oluş-muş ve soğuk savaş dönemine girilmiştir. Bu dönemden itibaren karikatürcülerin, çoğunlukla demokrasi ve özgürlüklerin yaygınlaşması anlamında mücadele verdikleri; sosyal adalet ve barışın tesisini kendilerine önemli bir mis-yon olarak belirlediği görülmektedir (Oral 2001: 18). Gazete, dergi ve sergilerde hedef kitlesine ulaşmaya çabalayan karikatür, 20. yüzyılın sonuna doğru yaşanan teknolojik ge-lişmelere koşut olarak televizyon, bilgisayar ve internet mecralarında da kendine yer bulur hale gelmiştir (Özer 2007: 45).

Türkiye’de, Batı’dakine benzer bir gelişim çizgisi izlediği görülen karikatür, başlangıcın-dan bir süre sonra toplumsal ve siyasal amaçla kullanılabilecek etkin bir anlatı türü olarak konumlanmıştır. Türkiye’de karikatürün geli-şim çizgisine bakıldığında özellikle toplumun yaşadığı kritik geçiş dönemlerinde ve çalkantılı politik dönemlerde önem kazandığı ve bir mü-cadele aracı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır (Arık 1998: 11). Cumhuriyet’in ilanından sonra hareketlenen karikatür ortamı, iniş çıkışlar yaşasa da eleştirel nitelikteki çizgisini bir bi-

çimde devam ettirebilmiştir (Balcıoğlu 1983). Buna ek olarak, demokratik mücadelelerle iç içe olan tarihinde karikatürün, çoğunlukla de-mokrasi ve özgürlükten yana tavır aldığı söyle-nebilir (Tanilli 2001: 21).

“Diyojen” isimli ilk Türk mizah dergisinde 1870 yılında yayınlanan karikatür, birçok kay-nak tarafından ilk Türk karikatürü olarak kabul edilmektedir (Balcıoğlu 1983: 5, Özer 1994: 2). Osmanlı’da basımevlerinin gelişimine koşut olarak üretilmeye başlayan karikatürün (Arık 1998: 11) kısa bir süre içinde toplumsal eleştiri işlevi kazandığı söylenebilir. 2. Abdülhamit döneminin baskıcı ortamında bir süre sessizliğe gömülen karikatür, 2. Meşrutiyet ile yeniden ortaya çıkmıştır (Alsaç 2001: 62). Türkiye’de karikatür sanatının, gazete mecrasında yer alması ise, ancak Cemal Nadir’in 1920’lerin sonlarında karikatürü, gazeteye taşımasıyla mümkün olmuştur (Özer 1994: 2). 1950’lerde tek partili dönemden çok partili döneme geçiş ve beraberinde getirdiği siyasal ve toplumsal hareketlilik, karikatürün kamu nezdindeki öneminin artmasını sağlamıştır (Kayış 2009: 27). Aynı dönemde “Markopaşa” dergisinde yayınlanan karikatürler de siyaseten sert bir çizgide geniş bir okuyucu kitlesine ulaşarak siyasi karikatürün izlenirliğini arttırmıştır (Özer 1994: 13). Siyasi etkinliğini 1960’lı yıllarda da devam ettiren karikatürün, bu dönemde siyasal ve sosyal sorunlara değinmek konusunda daha cesur ve dolaysız bir yaklaşım sergileyerek, eleştirelliğini ön plana çıkardığı söylenebilir (Kayalı 2001: 95-96). 1970’li ve 80’li yıllar ise “Akbaba”, “Gırgır”, “Limon” gibi dergilerin, özellikle siyasi karikatür alanındaki üretimle-riyle anılmaktadır (Özer 1994: 14, Arık 1998: 102-103). 1980’lerde Cumhuriyet Gazetesi sayfalarında yer alan gündelik hayat sorgula-malarına dayanan çizimler de karikatür adına, bu dönemdeki bir diğer önemli üretim olmuştur (Arık 1998: 79). Gazete sahipliğinin değişen yapısı, 1980 sonrasında habercilik anlayışında-ki çeşitli değişimleri beraberinde getirmiş; bu durum, karikatürü de etkilemiştir. Arık (1998: 131)’a göre, 1980 sonrasında değişen basın ortamına, karikatürcüler uyum sağlayamamış ve kendilerini yenileyemedikleri için, gazetele-rin diğer bölümlerine oranla geri planda kal-mışlardır. 1990’lı yıllara gelinirken, karikatür dergilerinin genel eğilimi, mizahın salt gülme eyleminin yanına acı bir gülümseyiş, acıtan bir

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

124

gerçeklik boyutu eklenmesi yönünde olmuştur (Arık 1998: 104-105). Çizgilerinde estetik hazlar yerine siyasi eleştiriyi esas alan karakte-riyle Leman Dergisi, 90’larda Türk Karikatürü adına önemli işlere imza atmıştır (Arık, 1998: 109).

Hem dünyada hem de Türkiye’de, doğuşundan kısa süre sonra barındırdığı potansiyelin farkı-na varılarak, siyasi kültüre eklemlenen ve gün-cel siyasetin şekillenmesinde ve kamuoyunu etkilemede aktif bir rol oynamaya başlayan karikatür, kimi zaman mevcut düzeni destek-lemek için, kimi zamansa düzene muhalefet etmek adına etkin biçimde kullanılagelmiştir. Mizahi unsurlar barındırmasından dolayı yük-sek bir çekicilik katsayısına sahip olan karika-tür, akla ve mantığa seslenen yapısıyla okuyu-cuyu etkileyen, harekete geçirme potansiyeline sahip olan ve bu sebeple belli bir saygınlık kazanmış bir çizim sanatıdır. Karikatür ile güncel siyaset birbirleriyle yakın ilişki içinde-dir ve bu ilişki sürecinde siyasal içerikli karika-tür, güncel siyasetten etkilenerek üretilir ve alıcısıyla buluşup dolaşıma geçerek toplumu etkileme potansiyeline sahip olur. Bu açıdan karikatürler üzerinde inceleme yapmanın, hem siyasal hem toplumsal çıkarımlar yapmaya olanak verdiği söylenebilir.

Bu çalışma, güncel siyasi tartışmaların seçim dönemlerinde, her zamankinden daha yoğun, kritik ve karmaşık bir hal aldığı varsayımından hareketle; anlaşılması güç siyasi süreçlerin karikatür imgelemine yansımalarını okumayı amaç edinmektedir. Bu amaç doğrultusunda, Türkiye’de seçim döneminde ulusal gazeteler-de yayınlanmış siyasi karikatürler çözümlen-meye çalışılmıştır.

Çalışmanın ilk bölümünde karikatür türlerinden siyasi karikatürün temel unsurları, siyasetle ilişkisi irdelenmiş; ikinci bölümde siyasi kari-katürün özelliklerine, temel işlevleri ve top-lumsal önemi bağlamında değinilmiştir. Son bölümde ise göstergebilimsel yöntem tanımla-narak, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri önce-sinde gazetelerde yer alan siyasi karikatürler çözümlenmeye çalışılmış ve analizden çıkan sonuçlar değerlendirilmiştir.

1. SİYASİ KARİKATÜR

Bu bölümde karikatür türlerinden siyasi karika-türün tanımı yapılarak gazetelerde yer alan siyasi karikatürlerin genel özelliklerine deği-

nilmiş ve karikatür-siyaset ilişkisi açıklanmaya çalışılmıştır.

Karikatürleri konularına göre beş kategoriye ayırmak mümkündür (Arık 1998: 63-64): “Si-yasal grafik gülmece, gülmeceli grafik portre, saçma grafik gülmece, gülmece deseni ve rek-lam gülmecesi.” Bunlardan siyasal grafik gül-mece (siyasi karikatür) türündeki karikatürler, günlük basında düzenli ve sürekli olarak yayın-lanan ve güncel siyasetle bağlantılı konuların sıklıkla işlendiği çizimlerdir. Bu türden karika-türlerin yoğunlukla gazetelerde yer aldığı gö-rülmektedir. Bunun dışında tuhaflığı ve garip-liğiyle okuyucuda şok etkisi yaratma amacı taşıyan saçma grafik gülmece; komik portre çiziminde dayanan gülmeceli grafik portre; çok farklı konuların işlendiği gülmece deseni; tüke-tim odaklı olan ve müşteriyi rahatlatmayı ve yönlendirmeyi amaç edinen reklam gülmecesi diğer karikatür türleri olarak amaçlarına uygun şekilde farklı medya ortamlarında kendilerine yer bulurlar (Arık 1998: 63-64).

Karikatür, siyasetten bağımsız düşünülemeye-cek bir sanat dalı olarak varlığını sürdürmekte-dir. Çok köklü bir geçmiş sahip olan bu ilişki, mekâna, zamana, dönemin şartlarına ve kişile-rine göre değişimler gösterir. Karikatür bazen siyaseten yıkıcı, dönüştürücü bir etkiye sahip olabilirken; bazen de çerez olarak nitelenebile-cek, egemen olan siyaset anlayışıyla uyumlu ve daha uysal bir kılığa bürünebilir (Oral 2001: 17). Hem karikatür hem de siyasetin, geniş kesimlere seslenme ve etkileme çabası göster-mesi de bu ikiliyi birbirine yaklaştıran bir diğer unsurdur (Alsaç 2001: 62). Dolayısıyla karika-türü, siyaset kurumuyla toplum arasında bağ kuran bir siyasal iletişim aracı olarak görmek mümkündür.

Siyasi karikatürün ne olduğunu kavrayabilmek için Fransızlar tarafından hümoristik (mizahi) desen ile karikatür arasında yapılan ayrımın açıklanması gerekmektedir. Ele alınan bir ko-nunun, estetik kaygıların yoğun biçimde göze-tilerek zarif bir biçimde anlatıldığı hümoristik desenden farklı olarak karikatürde kavga, şid-det, başkaldırı havası hissedilmekte ve estetik kaygılar geri plana atılmaktadır. Temel kaygı, ele alınan konunun, okuyucuya anlaşılır biçim-de aktarılması olmaktadır. Karikatür, konusu itibariyle sıklıkla toplum düzeniyle, onu oluştu-ran ve güncel siyaseti yönlendiren kurum ve

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

125

kuruluşlarla; egemen toplumsal normlarla alay etmeyi temeline alır; okuyucu tarafından hızlı şekilde anlaşılması ve tepki alması (şaşkınlık, kahkaha gibi), onun başarı ölçütü olarak kabul edilir. Hümoristik desende ise okuyucunun daha yavaş tepki vermesi beklenir çünkü kari-katürden farklı olarak tamamen yazısız, çizgile-re yaslanan bir anlatıma sahip olan bu türde, okuyucunun duygusal tepkiyle verdiği geribeslemeden ziyade, derin bir düşünsel aktivite içine girmesini bekler (Topuz 1997: 9). Hümoristik deseni anlamak ve algılamak için grafik sanatının inceliklerini bilmenin yanı sıra, simgeleri çözebilme yeteneğine de sahip olmak gerekirken; karikatür, okuyucusundan böyle nitelikler beklemeyen bir türdür. Geniş halk kitlelerine seslenen karikatürünün her zaman açık, çarpıcı ve esprili olmak gibi zorunluluğu olduğu söylenebilir (Topuz 2001: 44). Hümoristik desenin kalıcılığı ve sanatsal yanı daha ağır basarken; karikatür, günceli yakala-mak adına çabalayan gelip geçici bir tür olarak görülür. Doğası itibariyle güncel olanı yakala-yıp okuyucusuna aktarmayı amaçlayan gazete-ler ve dergiler, karikatürler için en uygun mec-ralar olurken; hümoristik desenler ise kitap ve sergi gibi mecralarda kendilerine yer bulmak-tadır (Topuz 1997: 9-10).

Fransızlarca yapılan ikili ayrım bağlamında; Türkiye’de gazete ve dergilerde yayınlanan siyasi karikatürlerin, “karikatür” olarak tanım-lanan türe tekabül ettiğini söylemek mümkün-dür. Fransızların karikatür ile hümoristik desen arasında yaptığı bu ayrımın aksine, Türkiye’de karikatür denildiğinde, zıttı olarak konumlandı-rılan hümoristik deseni de kapsayacak şekilde geniş bir kavram olarak algılandığı görülmek-tedir. Ayrıca Batı’nın aksine, Türkiye’de kari-katürün tanımlanmasında ve türlere ayrılması konusunda netlik sağlanamadığı için hümoristik desen üzerine üretim yapan birçok sanat karikatürcüsünün gazetelerde çizdiği görülmektedir (Arık 1998: 67).

Karikatürün tarihsel gelişim çizgisinde, gazete-nin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Temel form ve içeriğini, mizah dergilerindeki çizimlerle kaza-nan karikatür, günlük gazetelerin biçim ve içerik özelliklerine uygun şekilde evrim geçir-miştir. Bu, dergi ve gazetenin farklı özelliklere sahip olmasının getirdiği çeşitli yapısal zorun-luluklar sebebiyle yaşanan bir süreçtir. Önce-likle gazeteler kısa ömürlü iletişim araçlarıdır

ve sürekli yeni, güncel haberleri yakalamak ve vermek adına gündemini sürekli değiştirmek durumunda kalan araçlardır. Gazetede yayınla-nacak bir karikatürden de buna uygun olarak, zamanla yarışarak gündelik yorumlar içermesi beklenir (Arık 1998: 65-66). Gazete karikatür-cülerinin güncel olayları yorumlayabilme gü-cüne sahip olmaları ve halkın anlayabileceği, sade bir dil kullanarak çizimlerini gerçekleş-tirmeleri beklenir. Temel amaçları karikatür çizmekten ziyade; bir konuyu çizgilerin dilini kullanarak anlatmaktır. Arık (1998: 67), bu bağlamda gazete karikatürcülerinin öncelikle gazeteci olarak görülmeleri gerektiğini belirtir. Gazete karikatürcüleri, haberlere getirdikleri yorumlar ve farklı bakış açılarına, mizahi un-surlar da ekleyerek okuyucu üzerinde etkili olma fırsatına sahiptirler. İyi karikatürlerin manşet ya da başyazı oranında değer taşıdığı söylenebilir.

Bir “haber yorumculuğu” olarak ele alındığın-da gazete karikatürlerinin, okuyucuyu sıkma-yacak, ilgi uyandırıcı bir forma sahip olması beklenir. Karikatürler, aktarmak istediği özgün yorumu, gerektiğinde klişelere de başvurmak suretiyle, anlaşılır simgeler kullanarak aktarma yoluna gider; çoğunlukla kolay kavranacak benzeşmeler ve karşıtlık öğelerini kullanır. Makalelere oranla daha dar bir alana sahip olan gazete karikatürleri, sınırlılığına karşın görsel öğelerin verimli kullanımıyla can alıcı noktaya, dolaysız bir biçimde gönderme yapabilme özelliğine sahiptir. Okuyucu adına en önemli unsurlarından bir diğeri de, anlaşılmak için fazla zaman talep etmemesidir. Okuyucuların yüzde 90’ının ilk olarak karikatüre baktıkları hesaba katıldığında, gazete için çizilen bir karikatürün, bilgiyle yoğrulan yorumu anında verebilmesi ve gündeme dair öncül bilgiyi aktarabilme yeteneğinin kullanımı önem ka-zanmaktadır (Arık 1998: 68).

Gazete karikatürlerini, konularına göre sınıf-landırmak mümkündür. Hünerli (aktaran Arık 1998: 68-69), “siyasi karikatür, portre karikatü-rü, haber konulu karikatür, eğlence karikatürü, bant karikatür ve çizgi roman, reklam karikatü-rü” şeklinde sınıflandırma yapılabileceğini belirtir. Bunlar içinde en yaygın karşılaşılan tür olan siyasi gazete karikatüründe, çoğunlukla siyasetçiler ve güncel siyaset konu edilmekte-dir. Konularını sıklıkla gündelik siyaset alanın-dan seçen siyasi gazete karikatürü, çizgi vasıta-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

126

sıyla siyasetin günlük akışını yansıtması bakı-mından, hem Batı’da hem de Türkiye’de değer-li görülür (Özer 2007: 45).

Günümüzde hala birçok gazete ve dergi, çeşitli sayfalarında karikatüre yer vermektedir; ancak karikatürün okuyucu üzerinde yarattığı etki ve yönlendirme gücüne bakıldığında eskiye oranla bir düşüşün olduğu söylenebilir. Buna karşın, siyasi ve toplumsal anlamda barındırdığı po-tansiyel ile karikatür, siyasi ortamın gerildiği ve kutuplaşmaların arttığı dönemlerde geçmiş-teki etkin rolünü oynayabilmektedir.

2. SİYASİ KARİKATÜRÜN İŞLEVLERİ

Siyasi karikatüre yönelik farklı tanımların ele alındığı bu bölümde, siyasi karikatürcünün nasıl bir görev üstlenmesi gerektiği ve siyasi karikatürün temel işlevinin ne olduğu açıklan-maya çalışılmıştır.

Siyasi karikatür, karikatür sanatının bir türevi olarak sınıflandırılmaktadır. Siyasi karikatür türünde yapıtlar üreten bir karikatürcünün hangi ilkelere sahip olması gerektiği konusun-da katı sınırlarla çizilmiş kurallar mevcut de-ğildir ve bu konuda farklı görüşler mevcuttur. Bu farklılıkların temelinde, karikatürün toplum yaşamının neresinde duracağına ve hangi rolle-ri üstlenmesi gerektiği yatmaktadır.

Tanilli (2001: 21), karikatürün doğuşundan itibaren temel işlevinin politik olduğunu belirtir ve siyasi karikatürcüye, kapsayıcı bir bakış açısıyla, güncel olayları toplum adına anlaşılır hale getirmek ve çizgilerle felsefe yapmak gibi önemli görevler yükler. Karikatürün, özellikle 20. yüzyıl siyasetinde üstlendiği siyasal rollere bakıldığında, büyük savaşlarda ve siyasi buh-ran dönemlerinde demokrasiden yana tavır almasının önemli olduğu görülmektedir (Oral 2001: 18). Mumberson (2001: 13)’a göre, siya-si karikatürcünün temel görevi, medyatik beya-natların altında gizlenen ideolojiyi açığa çıkar-tarak, bir tür gerçeğin teşhircisi rolünü oyna-maktır. Bununla beraber politikacılara, halk desteği kazandırmak adına üretim yapan kari-katürcüler de her dönemde etkinlik göstermek-tedir. Oral (2001: 18), siyasi karikatürü tanım-larken, “görevsellik” kavramı çerçevesinde iki farklı tutumun varlığına dikkat çeker. Bunlar-dan görevsel olan siyasi karikatürde; karikatür, siyasetin bir parçası olarak işlev görür ve gün-cel gerçekleri verili ve doğal olgular olarak

değil; değiştirilmesi gereken geçici siyasalar olarak ele alır. Kimseden yana olmamak ana hedeftir ve her türlü iktidara ve egemen sınıfla-ra karşı mücadele etme yoluna gidilir. Toplum adına farkındalık yaratmak gibi bir amacı var-dır ve bu uğurda çoğu zaman yıkıcı ve saldır-gan bir çizgi takip edilir. Görevsel olmayan siyasi karikatür ise, muhattabı konumundaki siyasi elitle daha yakın ilişkiler geliştiren, mev-cut gerçekleri pekiştirme yolunda adımlar atan angaje bir düşünce yapısına sahiptir. Siyasetin bir parçası olmaktan ziyade, siyaseti ve siya-setçileri kendine konu edinir. Saldırgan ve etkili olmaktan çok uysal, sevecen ve güven verici bir çizgiye sahiptir. Oral (2001: 18)’a göre, ikinci tip siyasi karikatürler, günümüzde egemen olan anlayışı yansıtır; hafiflemiş siyasi karikatür anlayışı olarak bu yaklaşımın, deği-şen siyasal şartların bir gereği olarak yerleştiği de söylenebilir. Topuz (1997: 12)’a göre ise, bir siyasi karikatürcüden, iyi bir gazeteci gibi siyasal bir düşünceyi sahiplenmesi; karikatü-ründe siyasal yorum yapabilecek kapasiteye sahip olması; mesajını, okuyucunun anlayabi-leceği netlikte ve kısa sürede verebilmesi; çi-ziminde mizahı da barındırması; yaptığı karika-türe ne zaman, nerelerde, hangi sosyal ve kül-türel bağlamda bakılacağını göz önünde bulun-durması beklenmektedir. Siyasi karikatürcü-nün, yansız olması beklenmezken; çizimini, yazıyla desteklemek konusunda da özgürdür.

Görüldüğü üzere, siyasi karikatürcü, görevi topluma haber taşımak olan bir muhabirden farklı olarak ve köşe yazarına benzer şekilde taraflı yorum yapabilme; ele aldığı güncel konu ya da haberi, düşünceleri doğrultusunda toplu-ma doğrudan aktarabilme serbestisine sahiptir. Buna rağmen siyasi karikatürler kalıcılık konu-sunda sıkıntı yaşarlar ve genellikle bir günlük yaşamları vardır; ancak istisnai de olsa, ansik-lopedilere ve sanat tarihine geçmiş siyasi kari-katürler mevcuttur (Topuz 1997: 13). Monard (aktaran Oral 2001: 18) basındaki siyasi karika-türün varlığının, bir ülkenin demokrasisinin işleyişi açısından hayati bir unsur olduğunu belirtir. Bu doğrultuda haber ya da bilgi, kari-katürcü tarafından alaycılığın üst sınırlarını zorlamak suretiyle yorumlanmalı ve irdelenme-lidir.

Siyasi karikatürler özellikle, günceli yakalama uğraşındaki gazetelerde kendilerine yer bula-bilmektedir. Türkiye’deki siyasi gazete karika-

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

127

türünün genel özelliklerine bakıldığında; kari-katürcülerin nadiren siyasal konularda uzman-laşmış kişiler oldukları ve çoğu zaman bir köşe yazarı işlevi üstlenmedikleri söylenebilir. Ga-zetede yayınlanan siyasi karikatürlerin genel-likle ilk sayfada, kimi zaman da iç sayfalarda yayınlanabildiği görülmektedir (Topuz 1997: 12-13). Günün önemli görülen, gündemi belir-leyen olaylarının çizgi yoluyla yorumlanması gibi bir işleve sahip olan siyasi gazete karika-türlerinin çizerleri, genellikle önceden belir-lenmiş sınırlar içerisinde kalarak, gazetenin yayın politikasının dışına çıkmamaya gayret gösterir. Gazete karikatürcüleri güncel olaylara bağımlılıkları sebebiyle, öncelikle gazeteci olarak görülebilirler; ancak onların, aynı za-manda imgeleri kullanarak yarattıkları eserler-le, gazetenin en sanatsal bölümünün yaratıcısı olarak saygın bir konumları da vardır (Arık 1998: 65-66).

Siyasi karikatürün işlevi, karikatürü ve siyaseti algılayış tarzına koşut olarak farklılıklar içerse de üzerinde durulan ortak noktaların, demokra-si savunuculuğu ve siyaset kurumlarına yönelik eleştiri olduğu görülmektedir. Eleştiriden uzak duran bir siyasi karikatürcünün, siyasi karikatü-rün tarihsel mirası doğrultusunda temel işlevini yerine getirmediği söylenebilir.

Basın açısından siyasi karikatürler, etkisi anla-şılır olduğu oranda vazgeçilmez hale gelmiş ve çizildiği gazetenin kimliğinin oluşumundaki önemli unsurlardan biri olmuştur. Dolayısıyla, basının siyasi karikatürden yoksun olmasının ciddi bir eksiklik yaratacağını söylemek müm-kündür.

3. YÖNTEM

Bu çalışmada 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesinde gazetelerde yayınlanan siyasi karika-türler göstergebilimsel açıdan çözümlenmiştir. Çalışmaya konu olan karikatürler, 12 Mayıs 2011 ile 12 Haziran 2011 tarihleri arasındaki 30 günlük süreçte, ulusal gazetelerde yayınla-nan karikatür evreni içinden iradi yöntemle seçilmiştir. Seçilen karikatürler, seçim karika-türleri evrenini temsil etme iddiasını taşıma-maktadır. Çalışma kapsamında 4 adet AKP, 4 adet CHP, 4 adet MHP ve 2 adet de ortak tema-lı olmak üzere toplam 14 adet karikatür ince-lenmiştir. Bu karikatürler Cumhuriyet, Habertürk, Hürriyet, Sabah, Star, Zaman, Ak-şam gazetelerinden alınmıştır. Seçim dönemin-

de günlük ulusal gazetelerde yayınlanmış olan tüm karikatürlerin analizini yapmak, çalışma-nın kapsamı açısından mümkün olmadığı için incelenen karikatürler, seçim döneminde yayın-lanan karikatürlerin genel eğilimini verebilecek şekilde seçilmeye çalışılmış; bu seçim esnasın-da, çalışmada kullanılan göstergebilimsel çö-zümleme yöntemine uygunluk da karikatür seçiminde bir kriter olarak gözetilmiştir. Seçi-len karikatürlerin tümü, seçimle ya da seçimde yarışacak partilerin durumuyla ilgili bilgi ve yorum içeren özgün siyasi karikatürlerdir; dolayısıyla aynı dönemde yayınlanan ve farklı konuları işleyen karikatürler çalışmanın kap-samı dışında bırakılmıştır. Çalışmadan çıkarı-lan sonuçlar, göstergebilimsel yöntemin ve araştırmacının analiz yeteneğindeki sınırlılıkla-ra sahiptir.

Çalışmanın temel amacı, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesinde Türkiye’de yayınla-nan günlük ulusal gazetelerdeki karikatürlerde partilerin nasıl sunulduğunu incelemek suretiy-le; seçim döneminde hangi konuların daha sık işlendiğine, bu konuların nasıl yorumlandığına bakmak; yayınlandığı gazete ile karikatürün ideolojisini karşılaştırılmak ve seçim sürecinde yayınlanan karikatürlerin siyasi ve toplumsal olarak nasıl bir işlev gördüğünü açığa çıkar-maktır. Çalışmanın amacı doğrultusunda şu sorulara cevap aranmıştır:

- Karikatürlerde hangi konular işlenmiştir?

- AKP, CHP, MHP ve BDP karikatürlerde nasıl temsil edilmiştir?

- Parti ve lider temsilleri olumlu mudur, olum-suz mudur?

- Partilerin seçim dönemindeki vaatleri ile bunların temsilleri arasında nasıl bir bağ ku-rulmuştur?

- Karikatürlerin yayınlandığı tarihte siyaset alanındaki gelişmeler, karikatürlerin içeriğine nasıl yansımıştır?

- Karikatürlerde partiler ne tür karşıtlıklar üzerinden temsil edilmiştir?

- Karikatürlerde hangi partiler arasında ortak-lıklar kurulmuş; bu ortaklıklar, hangi benzerlik-ler üzerinden, ne şekilde aktarılmıştır?

Çalışmada göstergebilimsel çözümleme yön-temi tercih edilmiştir. Çünkü bu yöntemin, görsel/sözel gösterge olarak karikatürün anla-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

128

mını ortaya koymada en uygun yöntem olduğu düşünülmektedir. Hem sözel hem de görsel göstergeler, katmanlardan oluşan anlam dizge-lerine sahip olmaları bağlamında, içeriklerinin özüne ulaşmak her zaman çok kolay olmayabi-lir. Bu bağlamda görsel metinlerin söylemleri-nin çözümlenmesinde göstergebilimsel yöntem, kullanılabilecek en önemli araçlardan birisidir (Yücel 2009: 289).

Dilbilim çalışmalarından yola çıkılarak oluştu-rulmuş bir çalışma alanı olan göstergebilim, “göstergeleri inceleyen bilim dalı” ya da “gös-tergelerin bilimsel incelemesi” şeklinde tanım-lanabilir (Rifat 2009: 11). Göstergebilimsel çalışmaların kapsama alanı, göstergenin olduğu her şeyi içerecek denli geniştir. Bu bağlamda, “kendi dışında bir şeyi temsil eden ve dolayı-sıyla bu temsil ettiği şeyin yerini alabilecek nitelikte olan her çeşit biçim, nesne, olgu, vb.” (Rifat 2009: 11) öğeler bu alana dahil edilerek incelenebilir. Göstergebilimin temel araştırma birimi gösterge iken; ilgi odağı, bir metindeki göstergelerin bir arada nasıl işledikleridir (Erkman-Akerson 2005: 26-27). Göstergebi-limsel çözümlemede anlamı ortaya çıkartmak için gösteren ve gösterilenleri ayrıştırmak ilk yapılacak işlemdir ancak anlamı ortaya çıkar-mada bu yeterli değildir. Berger (aktaran Moriarty ve Shay 2007: 117)’in değindiği gibi, anlam içerikten ziyade ilişkiler tarafından belir-lenir. Dolayısıyla, bir göstergebilimcinin yap-ması gereken, hem gösterenlerin gösterilenlerle ilişkisine bakmak hem de mesajdaki gösterge-ler arasındaki ilişkilere odaklanarak anlamı ortaya çıkarmaktır. İlk bakışta yalın ve doğal gibi görünen, açık anlamlı olduğu sanılan bir gösterge metni, kimi zaman ideolojik bir yan anlamı da içeriğinde barındırabilir. Bir metnin yan anlamı genellikle ikincil, belirsiz ve ideo-lojik bir içeriğe sahiptir (Barthes 1999: 236-237). Barthes (aktaran Parsa ve Parsa 2004: 16), yan anlamları çözümleyebilmenin gösteri-lene bakarak mümkün olabileceğini; onun, gerçek dünyayla ve içinde yer aldığı siyasi ve kültürel ortamla olan ilişkisine bakılmasının yan anlamı vereceğini savunur. Gösterilen kavramı, gösterenin işaret ettiği bir nesne ola-rak anlaşılmamalıdır; gösterilen, nesnelerin soyutlanmasından meydana gelir ve bu süreçte işin içine göstergeyi yaratanın ideolojisi girer. Bu bağlamda çalışmada inceleme nesnesi ola-rak seçilen karikatürlerin içerdikleri sözel ve görsel iletiler, hem kendi anlamları açısından,

hem aralarındaki ilişkiler bağlamında, hem de siyasal ve toplumsal bağlamla kurdukları ilişki-ler açısından çözümlenmeye çalışılmıştır. Gös-tergebilimsel çözümleme kapsamında karika-türler şu şekilde incelenmiştir:

- Çözümlemenin başlangıcında belirlenen göstergelere, işlevsel açıdan önemli olan göste-ren/gösterilen ayrımı uygulanmış ve düz anlam ile yan anlamlar ortaya konmuştur.

- Çözümlemede göstergeler, görsel ve sözel gösterenlerin birbirleriyle ilişkileri ve bir arada meydana getirdikleri anlamlar bağlamında çözümlenmiştir.

- Karikatürlerde yer alan yapısal ve anlamsal benzerlikler ve karşıtlıklar belirlenerek analiz edilmeye çalışılmıştır.

- Son olarak, göstergelerin içerdiği yan anlam-ların, gönderme yaptıkları güncel siyasetle ve seçim gündemiyle nasıl bir ilişkisi olduğu, karikatürlerin ideolojisini açığa çıkarmak adına açıklanmaya çalışılmıştır.

4. BULGULAR VE YORUM

Bu bölümde, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesindeki 30 günlük süreç içerisinde yayın-lanan; Cumhuriyet, Habertürk, Hürriyet, Sabah, Star, Zaman, Akşam gazetelerinde yer alan 4 adet AKP, 4 adet CHP, 4 adet MHP ve 2 adet de ortak temalı olmak üzere toplam 14 adet karikatürün göstergebilimsel çözümlemesi yapılmıştır.

4.1. AKP Karikatürlerinin Çözümlemesi

KARİKATÜR-1

Kaynak: Cumhuriyet, 2 Haziran 2011.

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

129

Gösterge: AKP Karikatürü. Gösterenler: Erdoğan’ın rüyası, yüzden akan ter, deniz, yatak, televizyon, surat ifadeleri, yorganı tutuş şekli. Gösterilenler: AKP-CHP rekabeti, korku, telaş, kaçış, güç farkı. Analiz: AKP’nin lideri Erdoğan ile seçimde yarıştığı rakibi CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun yer aldığı karikatür, Erdoğan’ın rüyası şeklinde resmedilmiştir. Erdoğan’ın yatakta yatıyor oluşu düz anlamda uyuma eylemine karşılık gelmekte; karikatürün yarısını kaplayan balon-cuk ise, Erdoğan’ın rüya gördüğünü okuyucuya aktarmak için resmedilmiştir. Rüyada, Kılıçdaroğlu’nun denizin içinden bir televizyon görüntüsü olarak çıktığı ve Erdoğan’ın da ters istikamete yüzmeye çalıştığı görülmektedir. Düz anlamda yüzme eylemi olarak algılanan bu eylem, yan anlam düzeyinde, Erdoğan’ın ya-takta, yüzünden akan ter göstereniyle ve yor-ganı sıkıca tutan elleri ile birleştirildiğinde; bunun, korku ve telaş içeren bir “kaçış” olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın, rüya-sına giren Kılıçdaroğlu’nun televizyondaki imgesinden telaşla kaçtığı şeklinde yorumlana-bilir. Sözel gösteren olan “Kaçmaaa, sadece tartışacağız!..” sözü ile hem karikatürün anlamı pekiştirilmekte; hem de Kılıçdaroğlu ile Erdo-ğan arasında bir güç farkı olduğu aktarılmak istenmektedir. Erdoğan’ın, karikatürün farklı düzlemlerinde (gerçek ve rüya boyutunda) resmedilen iki yüz ifadesinde de açıkça görülen telaşa kapılmış, korkulu halinin karşıtı olarak Kılıçdaroğlu’nun imgesi, bir televizyon ekra-nıyla korkusuzca, denizi yararak çıkmış gibi durmakta ve çok sakin bir görüntü çizmekte; bu bağlamda iki lider arasındaki güç farkı so-mutlaştırılmak istenmektedir. Yorum: Karikatürün vermek istediği mesaj, “Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu ile televizyondaki bir programa katılıp tartışmaktan çekindiği ve bunun, Erdoğan’ın kabusu haline geldiği” şek-lindedir. Karikatürün temel düşüncesi, seçim dönemi süresince Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı televizyonda tartışmaya çağırdığı bilgisi üzeri-ne bina edilmiştir. Erdoğan’ın bu daveti kabul etmeyişinin, Kılıçdaroğlu tarafından sıkça eleştirildiği ve siyasi kampanya söyleminin bir parçası olarak işlev gördüğü bilinmektedir.

CHP-AKP rekabetinde CHP’nin tarafında konumlandığı görülen karikatür, Cumhuriyet Gazetesi’nin ideolojik duruşuyla çelişmemek-tedir.

KARİKATÜR-2

Kaynak: Sabah Gazetesi, 4 Haziran 2011.

Gösterge: AKP Karikatürü.

Gösterenler: Balyoz, göz bandı, yanan bir ampul, hâki renkte kıyafet.

Gösterilenler: Darbe planı, hırsız, AKP, ordu.

Analiz: Karikatürde yan yana konumlandırıl-mış üç adet kare görülmektedir. Bu kareler, soldan sağa doğru değişimin olduğu bir eylem-sel zamana işaret etmektedir. Gösterenler bağ-lamında düz anlamsal düzeyde okuma yapıldı-ğında, hırsız kılığındaki bir adamın elindeki balyozla yanan bir ampulü kırmaya çalıştığı görülmektedir. Bu eylemsel dizgenin gösteri-lenler bağlamında okumasına bakıldığında ise; “balyoz” darbe girişimini, “yanan ampul” ise AKP’yi temsil etmektedir. Ampulün ne oldu-ğunun anlaşılması, AKP’nin amblemi olması sebebiyle oldukça kolaydır. Balyozun ne oldu-ğu ise, dönemin güncel haberlerine dair ön bilgiyi gerektirmektedir. Balyozun yan anlamı-nı oluşturan bu haber, kamuoyunda “Balyoz Eylem Planı” olarak bilinen ve AKP’yi iktidar-dan indirmeye yönelik olduğu ve ortaya çıka-rıldığı söylenen başarısız bir darbe girişimdir. Karikatürde resmedilen ve düz anlamda ampu-lü kırma girişimindeki başarısız eylem, darbe planın başarısızlığa uğramasının gösterenidir. Kıyafet kodlarına bakıldığında ise ampulü kırmaya çalışan adamın askeri üniformaların rengi olan hâki renkte bir kıyafetle çizildiği görülmekte; darbeyi planlayanların ordu men-supları olduğu bu şekilde aktarılmaktadır. Adamın gözünde takılı olan ve hırsızların ta-nınmamak adına taktıkları bilinen göz bandı

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

130

ise, -hırsızlığın yan anlamı açısından bakıldı-ğında- darbe planının “sinsice, gizlice” yapıl-mış olmasının göstereni olarak kullanılmıştır. İkinci karedeki “çatır” yazısı, adamın elindeki balyozla ampule vurduğunun sözel göstereni-dir; ampul yerine balyozun kırılması ve adamın şaşkın bakışlarıyla ise eylemi gerçekleştirmek için plan yapanların düştükleri sıkıntılı duruma gönderme yapılmıştır. Bu eylem sonucunda ampulün kırılmaması; aksine balyozun çatla-ması, AKP’nin gücünün ve olası bir darbeye karşı dirençli olduğunun göstereni şeklinde okunabilir. “Plan geri teper” üst başlığıyla bu anlam güçlendirilmiştir.

Yorum: “AKP’yi iktidardan indirmek adına planlanan Balyoz Eylem Planı, AKP’nin güçlü duruşu karşısında başarısızlığa uğramıştır” şeklinde bir mesaj verilmek istenmiştir. AKP’ye yakınlığıyla bilinen Sabah Gazete-si’nin seçim sürecindeki yayın politikasına koşut olarak bu karikatürde de AKP yanlısı bir tutum görülmektedir.

KARİKATÜR-3

Kaynak: Sabah Gazetesi, 5 Haziran 2011.

Gösterge: AKP Karikatürü.

Gösterenler: Kaygılı yüz ifadesi, neşeli yüz ifadesi, dergi kapağı, yazı tahtası, yükseliş grafiği.

Gösterilenler: AKP-CHP karşıtlığı, mevcut durumdan hoşnutsuzluk, ekonomideki iyiye gidiş.

Analiz: Dikey biçimde yerleştirilmiş, eşit bü-yüklükteki iki kareden oluşan karikatürün üst-teki karesinde “The Economist” yazılı dergi kapağında gösteren olarak kaygılı bir yüz ifa-desi yer alırken; alttaki karede yer alan yazı tahtasında neşeli bir yüz ifadesi bulunmaktadır. Bu iki kare üzerinden çeşitli karşıtlıklar oluştu-rularak anlam üretilmesi amaçlanmıştır. Kari-katür, “CHP’ye oy verin” diyen The Economist Dergisi’nin kapağının yer aldığı karenin karşıtı olarak, “Dı Ekonomi” başlığıyla “AKP’ye oy verin” diyen kareyi konumlandırmaktadır. Burada Dı Ekonomi göstereni, Türkiye ekono-misinin iyiye gittiği şeklinde bir yorumu barın-dırmaktadır. Karikatüre göre, The Economist dergisinin CHP’yi destekleyen tavrında her-hangi somut veriye yer verilmezken; alttaki karede ekonominin sürekli daha iyiye gittiğini gösteren bir tabloya yer verilerek AKP’nin politikaları olumlanmakta; The Economist’in CHP yanlısı tutumu ise eleştirilmektedir. Ayrı-ca üstte yer alan karedeki yüz ifadesindeki mutsuzluk ve kaygı, İngiliz dergisinin AKP iktidarından ve bir kez daha iktidara gelme ihtimalinden duyduğu hoşnutsuzluğun göstere-ni olarak konumlandırılmaktadır.

Yorum: “The Economist” dergisinde yer alan görüşlerin temel alınarak eleştirildiği karika-türde, “derginin, CHP için oy istemesi, AKP döneminde Türkiye’deki ekonominin iyiye gidişi düşünüldüğünde, hiç bir mantığa dayan-mayan bir yaklaşımdır” mesajı verilmektedir. Karikatürün AKP’yi olumlayan bakışı, Sabah Gazetesi’nin ideolojik duruşu ile uyumluluk göstermektedir.

KARİKATÜR-4

Kaynak: Hürriyet Gazetesi, 18 Mayıs 2011.

Gösterge: AKP Karikatürü.

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

131

Gösterenler: Üç adam, çay bardakları, telefon-lar, gülümseyen yüz ifadeleri, sözel ifadeler, ampul ve slogan.

Gösterilenler: Kahvede muhabbet ortamı, halkın temsili, AKP ve lideri Erdoğan hakkında olumsuz yöndeki sözel ifadelerin kullanımı.

Analiz: Üç adamın, çay bardaklarıyla beraber çizilmesi, bulunulan ortamın kahve benzeri bir mekân olduğu bilgisini aktarmak için kullanıl-maktadır. Karikatür, görsel gösterenlerden ziyade sözel gösterenlere dayanan bir anlatıyı tercih etmiştir. Karikatürün altında yer alan ampul işareti, AKP’nin amblemi olması itiba-riyle, bu partinin konu edildiğinin gösterenidir. Konuşmalarda geçen sözel ifadeler, Erdoğan’ın “çılgın proje” olarak nitelenen kanal projesinin, halk içinde hayalden çok sıradan bir muhabbete geyik malzemesi olacak nitelikte olduğunu anlatmak adına kullanılmıştır. AKP’nin genel seçimler için seçtiği, “Hayaldi, gerçek oldu” sloganı ise, “Hayaldi, geyik oldu!..” şeklinde değiştirilerek, iktidar partisinin geçmişteki icraatlerine yönelik olumsuz bir gönderme yapılmıştır.

Yorum: AKP lideri ve AKP’nin seçim kam-panyasının beraber ele alındığı karikatürün mesajı, “Erdoğan’ın çılgın kanal projesinin kamuoyu nezdinde bir karşılığı olmadığı ve AKP’nin hayal olarak nitelendirdiği projenin, seçmen tarafından alaya alındığını; halkın gerçek gündeminin farklı olduğu” şeklinde okunabilir. Seçim döneminde partizan bir tu-tum benimsemeyen Hürriyet’in karikatüründe AKP’nin seçim vaatleri eleştirilmektedir.

4.2. CHP Karikatürlerinin Çözümlemesi

KARİKATÜR-5

Kaynak: Sabah Gazetesi, 9 Haziran 2011.

Gösterge: CHP Karikatürü.

Gösterenler: Toz bulutu, öksürük, arka arkaya yürüyen Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun görüntü-sü.

Gösterilenler: AKP-CHP rekabeti, üstünlük, güç farkı.

Analiz: Bu karikatürde seçimde rakip partiler olan AKP ve CHP liderlerinin aynı yolda yürü-dükleri görülmektedir. Düz anlam düzeyinde bakıldığında önde yürüyen Erdoğan’ın ayağı-nın altından çıkan tozun Kılıçdaroğlu’nun öksürmesine sebebiyet verdiği görülmektedir. Bunun yan anlamı ise, Kılıçdaroğlu’nun politik rekabette Erdoğan’ın gerisinde kaldığı ve halk tabiriyle “tozunu yuttuğudur.” Tozunu yuttur-mak nitelemesi, önde giden kişinin, arkasından geleni net biçimde geride bırakması anlamına gelen argo bir söyleyiştir. Tozu yutturan Erdo-ğan’ın surat ifadesi de bu durumu destekler nitelikteyken; tozu yutan ve Erdoğan’a yetişe-meyen Kılıçdaroğlu sıkıntılı bir yüz ifadesiyle öksürmektedir. Vücutlarının duruşlarına bakıl-dığında da Erdoğan’ın dik ve kendinden emin yürüyüşün karşıtı olarak Kılıçdaroğlu, yürü-mekte güçlük çeken, dağınık görüntüsüyle konumlandırılmıştır. AKP’nin seçim kampan-yasında kullandığı müziğin “Aynı yoldan geç-mişiz biz” dizesi de iki liderin mevcut durumu-nun anlatımında ironik biçimde kullanılarak; CHP’nin, AKP’ye yakın bir politik çizgide yer alma çabasının nafile oluşuna ve siyaseten geride kalmışlığına dair anlamı güçlendirmek adına tercih edilmiştir.

Yorum: Karikatürde, “iki partinin mevcut rekabetinde CHP, AKP’nin çok gerisinde kal-mış durumdadır” mesajı verilmek istenmekte-dir. Karikatürün yansıttığı görüş itibariyle AKP yanında yer alması, Sabah Gazetesi’nin ideolo-jik duruşuyla çelişmemektedir.

KARİKATÜR-6

Kaynak: Star Gazetesi, 8 Haziran 2011.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

132

Gösterge: CHP Karikatürü.

Gösterenler: Mikrofon, CHP yazılı köşeli kafa, basın yazılı kart, asker şapkası, yargı cüppesi, bağırarak şarkı söyleyen şekilde res-medilmiş dört kişi.

Gösterilenler: Sabit fikirlilik; CHP, basın, ordu ve yargının birlik oluşu.

Analiz: Karikatür düz anlam düzeyinde, dört kişinin bağırarak şarkı söylemesini resmetmek-tedir. Çizilen figürlere dair sunulan gösterenle-re göre; birisinin CHP’li, birisinin basın men-subu, birisinin asker, diğerinin de hukukçu olduğu anlaşılmaktadır. Şahıslar, şarkı söyler-ken, kendilerinden geçmiş bir şekilde resme-dilmektedir. CHP’li kişinin kafasının köşeli bir şekilde sunulması, sabit fikirliliğe işaret etmek adına yapılmıştır. “Biz de beraber yürüdük bu yollarda” şeklinde sözleri beraber haykıran dört kişinin şarkısının, AKP’nin sıkça kullandığı ve halkla olan duygu bütünlüğüne vurguyu amaç-ladığı, “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şar-kısıyla benzerlik taşıdığı görülmektedir. Bilin-diği gibi AKP’nin şarkısının sözlerindeki vurgu halk ile beraber yüründüğü şeklindedir. Kulla-nılan şarkı sözüyle, yan anlam düzeyinde buna gönderme yapılarak, uzun zamandır bu dörtlü-nün iş birliği yaptığı ve aynı ideolojinin taşıyı-cısı oldukları aktarılmaktadır.

Yorum: Karikatürün mesajına göre, “AKP, halkla beraber hareket ederken; CHP basınla, yargıyla ve orduyla işbirliği halindedir. AKP halkın partisiyken; CHP her zaman, bürokratik elitlerin partisi olmuştur.” Star Gazetesi’nin yayın politikasına koşut olarak karikatürde CHP karşıtlığı ön plana çıkmıştır.

KARİKATÜR-7

Kaynak: Zaman Gazetesi, 16 Mayıs 2011.

Gösterge: CHP Karikatürü.

Gösterenler: Üstünde yamalı elbise olan bir adam, hizmetçi olduğu anlaşılan bir kadın, girişinde sütunlar olan büyük bir ev, evin ca-mından görünen CHP lideri, sözel ifadeler.

Gösterilenler: Zenginlik, cimrilik, söze güve-nilmezlik.

Analiz: “İş söze gelince” üst-başlıklı karikatür bir dilencinin, Kılıçdaroğlu’nun evi olarak resmedilen mekâna gelip para istemesi şeklinde bir düz anlam yapısına sahiptir. Kapıyı açan kadının kıyafetinden ve “Kemal Bey” nitele-mesinden hizmetçi olduğu anlaşılmaktadır. Evin şatafatı ve hizmetçinin varlığı, Kılıçdaroğlu’nun zenginliğinin göstereni olarak okunabilir. Buna rağmen dilenciye para veril-memesi, Kılıçdaroğlu adına olumsuz bir karşıt-lık oluşturmakta kullanılmıştır. Karikatürde yan anlam, Kılıçdaroğlu’nun sarf ettiği “Söz ver gitsin” cümlesiyle oluşturulmakta; CHP liderinin, dilenciye bile para yerine söz vermesi şeklindeki abartılı durum resmedilerek; CHP liderinin seçim vaatlerinin (sözlerinin) değersiz olduğuna ve iktidara gelmesi durumunda sözle-rini tutmayacağına vurgu yapılmaktadır.

Yorum: Kılıçdaroğlu’nun, iktidara geldiğinde yoksullara para yardımı yapılacağına dair söz-lerinden yola çıkılarak çizilen karikatürde, “CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun seçim vaatlerinin mantıksız ve tutarsız olduğu” mesajı aktarıl-maktadır. Karikatürde yansıtılan CHP karşıtlı-ğı, Zaman Gazetesi’nin ideolojisiyle bütünlük içindedir.

KARİKATÜR-8

Kaynak: Akşam Gazetesi, 3 Haziran 2011.

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

133

Gösterge: CHP Karikatürü.

Gösterenler: Boksör eldiveni giymiş, ileriye doğru sıçrayarak gelen CHP lideri ve yüzünde-ki sıkıntılı ifade; karşısında konumlandırılmış, pijama giymiş AKP lideri ve ABD, AB yazılı şapka takan insan figürleri ile birlikte çeşitli iktidar figürleri.

Gösterilenler: AKP-CHP karşıtlığı, cesaret, sıkıntı, meydan okuma, rahatlık, sakinlik, güç farkı, iktidar mücadelesi, adaletsiz bir kavga.

Analiz: Karikatürde, tek adam olarak konum-landırılmış CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun karşı-sında, AKP lideri Erdoğan ve onun arkasında dünyanın önemli ülkelerinin ve liderlerinin temsil edildiği büyük bir kalabalık yer almak-tadır. Kılıçdaroğlu’nun kalabalık insan kitlesi-ne doğru hareket ettiği anlaşılmaktadır. Boks hareketleriyle Erdoğan’ın başını çektiği gruba doğru ilerleyen Kılıçdaroğlu’nun sıkıntılı hali-ne karşın Erdoğan ve beraberindeki topluluğun (onu desteklediğinin göstereni olarak) sakin bir tavrı vardır. Erdoğan’ın pijama giymiş olması, onun Kılıçdaroğlu ile gireceği seçim mücadele-sinde kendine ne kadar güvendiğinin göstere-nidir. AKP’nin seçimi kazanacağına dair güve-ninin kaynağı, seçime etki edebilecek önemli figürlerin Erdoğan’ın arkasında konumlandı-rılması ile aktarılmıştır. Kılıçdaroğlu’nun ufak tefek ve tek başına gösterilmesine karşıt olarak, Erdoğan ve arkasındakiler büyük boyutlarda çizilmiş ve böylelikle adaletsiz bir kavga orta-mına ve mevcut durumdaki güç farkına vurgu yapılmıştır. Ancak karikatür, aradaki güç farkı-nı ve yaklaşan seçimleri kaybedeceği tahmin edilen Kılıçdaroğlu’nun betimlenen çaresizli-ğine rağmen, “Sıkıysa tek başına gelsene!” diyerek cesaretli, meydan okuyan bir tavır gösterdiğini vurgulamaktadır.

Yorum: Karikatür, CHP’nin, seçimlerde galip gelemeyeceğine dair bir öngörüde bulunmakta; bu argümanı da uluslararası güç odaklarının AKP’nin arkasında yer almasına bağlamakta-dır. Buna karşın, “CHP’nin yarı cesaret yarı çekinceyle, seçim mücadelesine girdiği” mesajı verilmek istenmektedir. Karikatür, her ne kadar CHP’nin seçimden galip ayrılamayacağına dair görüş bildirse de, CHP’yi olumladığını söyle-mek mümkündür.

4.3. MHP Karikatürlerinin Çözümlemesi

KARİKATÜR-9

Kaynak: Sabah Gazetesi, 20 Mayıs 2011.

Gösterge: MHP Karikatürü

Gösterenler: Bisküvi, video-kaset, asık yüz ifadesi.

Gösterilenler: Yanlış kelime telaffuzu, MHP’nin kaset skandalları, sıkıntılı ruh hali.

Analiz: Karikatürde MHP Lideri Devlet Bah-çeli masasında çalışırken görülmektedir. Asık yüz ifadesi, sıkıntılı bir ruh halinin göstereni olarak resmedilmiştir. Bahçeli’nin yanında çalışan bir adam olduğu önünü iliklemesinden anlaşılan adam, üst üste duran bisküvi ve vi-deo-kasedi göstererek Bahçeli’ye, “bir iki püskevit” yemesini önermektedir. Karikatürde büyük nesneler olarak resmedilmiş kaset ve birkaç bisküvi, MHP’nin son dönemde yaşadığı olayların gösterenidir. Yan anlamsal düzlemde; kaset, MHP’lilerin istifasına sebep olan ve kamuoyunda seks skandalları olarak bilinen olayların göstereni; bisküviler ise, Bahçeli’nin bir miting sırasında zikrettiği ve sonrasında polemik konusu haline gelen “püskevit” olayı-nın gösterenidir. Bu sözcük, Bahçeli’nin çalı-şanı tarafından söylenerek, konunun arka planı okuyucuya hatırlatılmaktadır. Kaset ile biskü-vilerin üst üste durması ise, Parti adına olum-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

134

suz olayların üst üste geldiği şeklinde bir oku-maya izin vermektedir.

Yorum: Karikatürde, “Bahçeli, partisinin önde gelenlerinin kasede çekilmiş görüntülerinin medyaya servis edilmesiyle ortaya çıkan skan-dallar ve bisküvi (püskevit şeklinde) telaffuzu yüzünden zor günler geçirmektedir” mesajı verilmektedir. Karikatür, MHP’nin mevcut durumuna doğrudan bir eleştiri getirmemekte; Parti’nin yaşadığı sıkıntılı süreci betimlemek-tedir.

KARİKATÜR-10

Kaynak: Zaman Gazetesi, 22 Mayıs 2011.

Gösterge: MHP Karikatürü.

Gösterenler: Çok sayıda, üst üste yığılmış kaset; bir el tarafından kasetlerin içinden yük-seltilen üç hilalli bayrak.

Gösterilenler: Partinin yaşadığı kaset skandal-ları ve toplu istifalar, ayakta durma çabası.

Analiz: Sayısız kaset yığını, kasetler vasıtasıy-la ortaya çıkan skandalların MHP’yi düşürdüğü olumsuz durumun göstereni niteliğindedir. Partinin arkası kesilmeyen kaset skandallarının altında kaldığı betimlenmektedir. Kasetlerin içinden bir el tarafından MHP bayrağının yük-seltilmesi ise; hem MHP’nin kaset skandalla-rıyla beraber anılan bir parti oluşuna işaret etmekte hem de tüm yaşananlara rağmen, par-tinin ayakta durma çabasını göstermektedir.

Yorum: “MHP, yaşanan seks kaseti skandalla-rıyla çok zor bir duruma düşmesine rağmen ayakta durmaya çalışmaktadır” mesajı veril-

mektedir. Karikatürde MHP, düştüğü olumsuz duruma rağmen mücadele etmeye devam eder şekilde gösterilerek olumlanmaktadır.

KARİKATÜR-11

Kaynak: Akşam Gazetesi, 26 Mayıs 2011.

Gösterge: MHP Karikatürü.

Gösterenler: Üç hilal, Bahçeli’nin önüne ku-rulmuş kapanlar, sandık, kaygılı ve düşünceli bakışlar.

Gösterilenler: MHP’nin ve Bahçeli’nin sıkın-tılı durumu, Parti’ye karşı hazırlanan tuzaklar, Genel Seçimler.

Analiz: Sandık, 12 Haziran Genel Seçimle-ri’nin göstereniyken; MHP’nin amblemi olan üç hilali göğsünde taşıyan Parti’nin Lideri Bahçeli ile sandığın arasında konumlandırılmış çok sayıda kapan, MHP’nin seçim sürecinde yaşadığı ve Parti’yi zor duruma düşüren kaset skandallarının ve sonrasındaki istifaların göste-reni olarak okunabilir. Parti’ye karşı hazırlan-mış tuzakların göstereni olarak kullanılmış kapanlar ve MHP liderinin sandığa kaygı dolu bakışları, yan anlamsal düzeyde; partinin içinde bulunduğu durumun ne kadar zor olduğunun ve seçime doğru gidilirken, partinin yara almadan (kapanlara takılmadan) yola devam etmesinin ne kadar güç olduğunun göstereni olarak oku-nabilir.

Yorum: Karikatürde anlatılmak istenenin, “MHP Lideri’nin, Genel Seçimlere az bir süre kala, yaşanan kaset olayları sebebiyle içinde bulunduğu zor durum” olduğu söylenebilir. Karikatürde MHP’nin seçime az bir süre kala yaşadığı sorunlar, tarafsız bir şekilde betim-lenmiştir.

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

135

KARİKATÜR-12

Kaynak: Habertürk Gazetesi, 14 Mayıs 2011.

Gösterge: MHP Karikatürü.

Gösterenler: Pisuvarlar, su sensörü, üç adam.

Gösterilenler: Tuvalet, mahremiyet, kuşku, paranoya.

Analiz: Pisuvarlar, karikatürdeki üç adamın tuvalette olduğunun düz anlamsal gösterenidir. “MHP’liler tuvalette…” başlığıyla da hem mekân tanımlaması yapılmış hem de adamların MHP’li oldukları aktarılmıştır. Tuvaletin, mah-remiyetin göstereni olarak kullanıldığı söyle-nebilir. Sözel ifadelerle aktarılan ise, adamlar-dan birisinin su sensörünün, gizli kamera olma-sından kuşku duymasıdır. Bu, yaşanan gizli kamera olaylarından sonra, MHP’lilerin, hayat-larının herhangi bir anında kameraya çekilebi-leceklerine dair paranoyakça bir tavra sahip olduklarının göstereni olarak okunabilir.

Yorum: Karikatürde, “Yaşanan kaset skandal-larından dolayı, MHP’lilerin her şeye kuşkuyla yaklaştıkları ve mevcut durumda, mahremleri-nin ortaya çıkmasından anormal düzeyde kaygı duydukları” yönünde bir mesaj verilmek is-tenmektedir. Seçim sürecinde herhangi bir partiden yana net bir tavır koymayan Habertürk’ün karikatüründe MHP’ye yönelik

komploların Parti’de yarattığı olumsuz hava betimlenmektedir.

4.4. Ortak Temalı Karikatürler

KARİKATÜR-13

Kaynak: Sabah Gazetesi, 28 Mayıs 2011.

Gösterge: CHP-MHP-BDP Karikatürü.

Gösterenler: Stadyum, üç adam, sözel göste-renler.

Gösterilenler: Statükonun korunması, gizli buluşma, birlik olma, halktan destek görme-mek.

Analiz: CHP, MHP ve BDP liderlerini temsil ettikleri üzerlerindeki yazılardan anlaşılan üç adamın, duvarında “stat-üko” yazılı bir statta buluşması resmedilmiştir. Statta üçü dışında kimsenin olmayışı ve Kılıçdaroğlu’nun etrafı kuşkuyla gözleyişi, bu buluşmanın gizli oldu-ğunun gösterenidir. Farklı siyasi çizgilerde oldukları düşünülen bu üç partinin, aslında uzun zamandır mevcut düzenin koruyuculuğu-nu yaptıkları “Hep burada buluşuyoruz, şüphe-lenecekler” sözüyle anlatılmak istenmektedir. Dolu olması beklenen stadyumda başka kimse-nin olmayışı ise, statükonun koruyuculuğunu yapmak konusunda halktan destek görmedikle-rinin göstereni olarak okunabilir. Karikatür, üç

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

136

partiyi bir araya getirirken; AKP’yi resmetme-yerek, bu partiler ile AKP arasında karşıtlık oluşturmak istemektedir.

Yorum: Karikatürde, “CHP, MHP ve BDP partilerinin birbirlerinden ayrı politikalar üreti-yor görünmelerine rağmen, aslında üçünün de bir biçimde statükonun savunucusu oldukları, mevcut düzeni korumaya çalıştıkları, değişime direndikleri ve AKP’ye karşı birlik oldukları” mesajı verilmek isteniyor. AKP’ye yakın duran Sabah Gazetesi’nin yayın politikasına uygun şekilde, seçimlerde AKP ile yarışacak olan diğer üç parti hakkında olumsuz bir düşünceye yer verilmiştir.

KARİKATÜR-14

Kaynak: Zaman Gazetesi, 26 Mayıs 2011.

Gösterge: CHP-MHP-BDP Karikatürü.

Gösterenler: Eski model üstü açık bir otomo-bil, el işaretleri ve bayraklar, üç adamın yaptığı tezahürat.

Gösterilenler: CHP, MHP ve BDP’nin amb-lemleri, köhne düşünceler, galibiyet coşkusu, birlik olma, aynı yolda ilerleme.

Analiz: Üç tane adamın, eski model, üstü açık bir arabada şampiyonluk kutlaması yapar şe-kilde çizilmesi, karikatürün düz anlam düzeyini oluşturur. Yan anlamsal düzlemde ise; CHP, MHP ve BDP’nin eski bir otomobilde olmaları, düşüncelerinin köhneliğine gönderme yapılmak için kullanılmıştır. Hep bir ağızdan dillendiri-len “oleey… oley! Şampiyoooon. Şampiyoon!” şeklindeki sözel ifadeler, futboldaki tezahürat biçiminin, partilerin ideolojik fanatizmine aktarılması adına tercih edilmiştir. Üç partinin aynı şekilde tezahürat etmeleri; onların temelde aynı ideolojiyi savunduklarını aktarmak adına kullanılmıştır. Düz anlamda direksiyon başında bulunan Kılıçdaroğlu’nun konumu, yan anlam-

sal açıdan üç partinin ideolojik ortaklığında, CHP’nin başı çektiği yönünde bir görüşü yan-sıtmaktadır. “Şampiyonluk turu” şeklindeki üst-başlıkla da anlam kuvvetlendirilerek, aynı çizgide bulunduğuna yönelik bilgi verilen üç partinin, seçimlerden birlikte kazanarak çıka-caklarına dair bir tahmini yansıtması şeklinde okunabilir.

Yorum: Karikatürde, “birbirinden çok farklı çizgide olduğu düşünülen, CHP, MHP ve BDP partilerinin aslında aynı ideolojik düzlemde yer aldığı ve seçim sürecinde, söylemleri itibariyle, AKP’ye karşı beraber hareket ettikleri yönün-de” bir mesaj aktarılmaktadır. Zaman Gazete-si’nin ideolojik çizgisi itibariyle AKP’ye yakın olduğu bilinmektedir. Karikatür de bu doğrul-tuda, AKP ile rekabet halindeki üç partinin siyasi söylemlerini eleştirmektedir.

SONUÇ

Çalışmada, 12 Haziran Genel Seçimleri önce-sindeki bir aylık süreç içerisinde ulusal gazete-lerde yer alan 14 siyasi karikatür incelenmiş; bu karikatürlerin, dönemin siyasal söylemlerini yoğun bir öznellik içeren ideolojik yorumlarla beraber ele aldıkları sonucuna ulaşılmıştır. Siyasi karikatürün doğasının da bunu gerektir-diği söylenebilir. Ayrıca bu yorumlarda görü-len ideolojik farklılıkların, çizerin öznel bakışı-nın dışında, genellikle mensubu olunan gazete-nin duruşuyla da tutarlı bir bütünlük içinde olduğu görülmektedir. Örneğin Cumhuriyet’te yer alan karikatürde CHP’ye, AKP ile girdiği seçim yarışında destek verilirken; Sabah, Star, Zaman gazetelerinin karikatürlerinde CHP’ye karşı net bir tavır ortaya konduğu ve karikatür-lerinin hepsinde bu partiye yönelik olumsuz görüşün sunulduğu görülmektedir. Seçim dö-neminde partizan bir yayın politikasını benim-semeyen Akşam, Hürriyet ve Habertürk gazete-leri için bu durum geçerli değildir. Yine de bu gazetelerden Akşam ve Hürriyet’te yayınlanan karikatürlerde AKP karşıtlığı görülmektedir. Karikatürlerin çözümlenmesinden çıkarılabile-cek en belirgin üç izlek ise, “AKP-CHP kıyas-laması; MHP’nin kaset skandalları ve “püskevit” gafı sonucu yaşadığı sıkıntılı süreç; AKP’ye karşı CHP-MHP-BDP’nin aynı çizgi-de konumlandıklarına ve bir tür gizli birlik oluşturduklarına dair görüş” şeklinde sıralana-bilir.

Gazetelerde Yayınlanan Siyasi Karikatürlerin Göstergebilimsel… (121-138)

137

İncelenen karikatürlerde, Genel Seçimlere dair kamuoyu ve medyanın beklentisine koşut ola-rak AKP-CHP rekabetinin sıklıkla yer aldığı görülmektedir. Bu iki partinin rekabetini ele alırken; karikatürlerin, partileri temsilen lider-leri kullanması, parti ile liderini özdeşleştiren bir anlayışa işaret etmektedir. AKP ile CHP’nin seçim sürecindeki rekabeti işlenirken, partilerin seçim vaatlerinin yanı sıra, seçimler-de kullandıkları şarkılar, yaratılan polemikler ve liderlerin karakterleri de karikatürlerin içeri-ğini belirleyen unsurlar olarak göze çarpmak-tadır. Sabah, Zaman ve Star gazetesindeki karikatürlerde açık biçimde AKP yanlısı bir tutum görülürken; Cumhuriyet, Hürriyet ve Akşam’da yer alan karikatürlerin AKP’yi eleş-tiren, CHP’ye yakın bir çizgide oldukları gö-rülmektedir. Karikatürlerdeki temsillere bakıl-dığında partilerin ve liderlerin korkaklık, iki-yüzlülük, sözünde durmama ya da becerisizlik-le itham edildiği görülmektedir. Bu gruptaki karikatürlerin birçoğunda (AKP yanlısı veya karşıtı olan) AKP’nin seçim sonucunda iktidara geleceğine dair bir öngörü de yansıtılmıştır.

MHP ile ilgili karikatürlerin hemen hepsinde, seçim dönemi boyunca basın ve kamuoyu tara-fından yoğun biçimde tartışılan kaset ve püskevit olaylarının çizgisel yorumlarına rast-lanmaktadır. CHP ya da AKP’ye karşı sert ve saldırgan bir üslup kullanan siyasi karikatürle-rin dilinin, MHP’nin yaşadığı skandallara rağ-men, aynı oranda sert olmadığı saptanmış; çoğunlukla, partinin mevcut sıkıntılarının be-timlenmesi ve Parti’nin, bu zorlu süreçten çıkmasının zor olacağına dair bir görüş sun-makla yetinildiği anlaşılmıştır. AKP-CHP rekabetinin aksine MHP, “ortak karikatürler” dışında, hiçbir partiyle rekabet halinde temsil edilmemiş; parti içindeki sorunların konu edil-mesiyle yetinilmiştir.

Ortak karikatürlerdeki temel düşünce, CHP, MHP ve BDP’nin kamuoyunda yaygın olarak bilinenin aksine, ideolojik olarak tutarlı bir bütünlük kurdukları ve seçim sürecindeki söy-lemleri itibariyle beraber hareket ettikleri yö-nündedir. İdeolojik duruşlarıyla AKP’ye daha yakın olduğu bilinen Zaman ve Sabah gazetele-rinde yer alan bu karikatürlerde, bu üç partinin birleşerek AKP’ye karşı mücadele verdikleri abartılarak yansıtılmış; dolayısıyla iki kutuplu bir siyaset ortamının olduğu yönünde bir dü-şünce yansıtılmıştır.

12 Haziran Seçimleri öncesinde siyasi atmosfer oldukça gerilimli bir hal almış ve partilerin söylemleri kimi zaman hakarete varan boyutta sertleşmiştir. Karikatürlerde de bu gerilimin ve partiler arası çekişmenin izlerine rastlamak mümkündür. Parti mensuplarının ve liderleri-nin siyasetten ziyade kişisel boyuta taşınan güncel tartışmalarının, karikatürlere temel teşkil ettiği söylenebilir. Siyasi mücadelenin temsil boyutunda, karikatürlerin pek çoğunda parti liderlerinin kavga eder halde gösterilmesi ve partilerin seçim sonrasında iktidara gelirler-se “ne yapacakları”nın gösterilmesi yerine, birbirleriyle olan mücadelelerinde “ne söyle-dikleri”nin abartılarak aktarılması; karikatürle-rin mevcut siyasi gerilimi azaltmak yerine arttırma uğraşında olduğunun ve toplumsal kutuplaşma ve çatışma ortamını besledikleri yönünde bir yorumu mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla, incelenen siyasi karikatürlerin, beklentinin aksine, kamuyu ilgilendiren sorun-lara odaklanan eleştirel bir yaklaşım sergile-mediği; bunun yerine, kısır siyasi çekişmeleri konu edindiği söylenebilir.

KAYNAKLAR

Alsaç Ü (2001) Karikatür ve Politika, 7. Ulus-lararası Karikatür Festivali, 4-8 Mayıs 2001, Ankara.

Arık M B (1998) Değişen Toplum Değişen Karikatür, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Ya-yınları, İstanbul.

Balcıoğlu S (1983) Cumhuriyet Dönemi Türk Karikatürü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınla-rı, Ankara.

Barthes R (1999) Göstergebilimsel Serüven, Mehmet Rifat ve Sema Rifat (çev), Kaf Yayın-cılık, İstanbul.

Erkman-Akerson F (2005) Göstergebilime Giriş, Multilingual, İstanbul.

Kayalı K (2001) Siyaset Etkisini Kaybederken Karikatürün Gündelik Hayatı İşlemesi, 7. Ulus-lararası Karikatür Festivali, 4-8 Mayıs 2001, Ankara.

Kayış Y (2009) Demokrat Parti Döneminde Siyasi Karikatür, Libra Kitapçılık ve Yayıncı-lık, İstanbul.

Moriarty S ve Shay S (2007) Görsel Gösterge-bilimi Kullanan Bir Niyetlenen-Alımlanan Çalışması, Gülseren Şendur Atabek ve Ümit

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

138

Atabek (ed), Medya Metinlerini Çözümlemek, Gülseren Şendur Atabek (çev), Siyasal Kitabevi, Ankara, ss. 115-130.

Mumberson S (2001) Kötü Yönetimin Hayale-ti, 7. Uluslararası Karikatür Festivali, 4-8 Ma-yıs 2001, Ankara.

Oral T (2001) Politika ve Çizerler, 7. Uluslara-rası Karikatür Festivali, 4-8 Mayıs 2001, Anka-ra.

Öngören F (2001) Karikatürün Altın Çağı, 7. Uluslararası Karikatür Festivali, 4-8 Mayıs 2001, Ankara.

Özer A (1989) Bir İletişim Sanatı Olan Karika-türün Reklamlarda Kullanımı, Kurgu Derg, 5, 211-237.

Özer A (1994) İletişimin Çizgi Dili Karikatür, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.

Özer A (2007) Karikatür Yazıları, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.

Parsa S ve Parsa A F (2004) Göstergebilim Çözümlemeleri, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir.

Rifat M (2009) Göstergebilimin ABC’si, Say Yayınları, İstanbul.

Tanilli S (2001) Karikatürümüzün Siyasal Çizgisi, 7. Uluslararası Karikatür Festivali, 4-8 Mayıs 2001, Ankara.

Topuz H (1997) Başlangıcından Bugüne Dün-ya Karikatürü, İnkılâp Kitabevi, İstanbul.

Topuz H (2001) Ali Ulvi ve Günlük Gazete Karikatürü, 7. Uluslararası Karikatür Festivali, 4-8 Mayıs 2001, Ankara.

Yücel H (2009) Groupe µ, Yasemin G. İnceoğlu ve Nebahat A. Çomak (ed), Metin Çözümlemeleri, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, s. 289-311.

Çalışmada Kullanılan Karikatürler

Çağçağ M (2011) Van Minüt, Habertürk Gaze-tesi, 14 Mayıs 2011.

Çetinkaya D (2011) Kral ve Soytarı, Zaman Gazetesi, 16 Mayıs 2011.

Çetinkaya D (2011) Kral ve Soytarı, Zaman Gazetesi, 26 Mayıs 2011.

Demirci L (2011) Hürriyet Gazetesi, 18 Mayıs 2011.

Kart M (2011) Çizmeden Yukarı, Cumhuriyet Gazetesi, 2 Haziran 2011.

Kemer V (2011) Akşam Gazetesi, 26 Mayıs 2011.

Kemer V (2011) Akşam Gazetesi, 3 Haziran 2011.

Keskin A (2011) Star Gazetesi, 8 Haziran 2011.

Kızıltuğ C (2011) Zaman Gazetesi, 22 Mayıs 2011.

Memecan S (2011) Bizimcity, Sabah Gazetesi, 20 Mayıs 2011.

Memecan S (2011) Bizimcity, Sabah Gazetesi, 28 Mayıs 2011.

Memecan S (2011) Bizimcity, Sabah Gazetesi, 4 Haziran 2011.

Memecan S (2011) Bizimcity, Sabah Gazetesi, 5 Haziran 2011.

Memecan S (2011) Bizimcity, Sabah Gazetesi, 9 Haziran 2011.

YEREL MEDYANIN AB’YE BAKIŞI: YENİ ASIR GAZETESİ ÖRNEĞİ

Huriye Toker

ÖZET Çeşitli Avrupa Birliği ülkelerindeki ulusötesileşme tartışmalarında medyanın rolü ve kamusal alanın Avrupalılaşması 1990’lardan bu yana devam eden bir araştırma alanıdır. Avrupa Birliği aday ülkesi olarak Türkiye’nin Avrupalılaşmasında medyanın rolü araştırmacılar ve medya pro-fesyonelleri tarafından neredeyse tamamen görmezden gelinen bir konudur. Konuya ilişkin az sayıda araştırma ise ulusal medya haberlerine odaklanmıştır. Çalışma çerçevesinde Türkiye’deki yerel medyanın Ege Bölgesi’ndeki güçlü temsilcisi Yeni Asır Gazetesi’nde 1999-2005 yılları ara-sındaki AB haber ve yorumları içerik analizi yöntemi ile ele alınmıştır. Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerinin yoğun olduğu zaman aralığında Yeni Asır gazetesinde yer alan haber ve yorumların incelendiği araştırmada yerel medyanın da ulusal medya kadar AB haberlerine sayfalarında yer verdiğini göstermiştir. Altı yıllık zaman diliminde konunun 345 haberle ele alındığı bunlardan 279’unun olumsuz veya nötr olarak gazetede yer alırken sadece 193 haberin olumlu haber tonuyla ele alındığı saptanmıştır. Bulgulara göre haber tonunda yaşanan negatif yöndeki değişiklik Türk halkının Avrupa Birliği’ne olan desteğinin azalmasının ana nedeni olmasa bile önemli faktörler-den biridir.

Anahtar Kelimeler: Yeni Asır Gazetesi, Avrupalılaşma, Türkiye, Avrupa Birliği, haberler.

THE VIEW OF LOCAL MEDIA TO THE EU: THE CASE OF YENİ ASIR NEWSPAPER

ABSTRACT The role of media on transnationalisation debates in different European Union member countries and Europeanization of public sphere are the long standing research areas since the 1990’s. The role of media in Europeanization of Turkey, as a candidate country, is almost ignored by researchers and media professionals. A few studies which focused on EU related news in the national media outlets. In the framework of this study, we applied content analysis to the EU related news of powerful Turkish local newspaper-Yeni Asır- between the years 1999-2005. The search of news articles and opinion columns of Yeni Asır newspaper which focuses on EU-Turkey relationship with the important milestones, found out that as well as national media, local media also give place to the EU related news in their pages. Within the six years the EU related news were covered in 345 news articles and the coverage of 279 news had negative tone, but just 193 articles were coded as positive news coverage. According to the findings the negative tone of the articles might not be the solely reason to explain the decrease of the Turkish public support, but it could be one of the contributing factor.

Keywords: Yeni Asır newspaper, europeanization, Turkey, European Union, news.

Öğr.Gör. Dr., Yaşar Üniversitesi Meslek Yüksekokulu

GİRİŞ

Günümüzde savaşlar, ekonomik değişimler, terörist saldırılar, doğal felaketler gibi ülke içinde ve dışında gelişen olaylara ilişkin haber bombardımanına maruz kalmamak artık im-kânsız gibidir ve dünya hakkında sahip oldu-ğumuz bilgi, küreselleşmenin de etkisiyle önemli bir ihtiyaç haline gelmiştir (Besova ve

Cooley 2009: 219). Kamuoyu Fikri adlı çığır açan kitabında dış dünyayı algılamada medya-nın önemine değinen Walter Lippmann, (1922: 9,18) kişinin kişisel tecrübesinin olmadığı durumlarda, beyninde olaya ilişkin resimlerin yaratıldığını söyleyerek, “politik olarak dünya ulaşımımızın, kişisel görüş ve düşüncemizin ötesinde olduğundan medyanın çevremizdeki dünyayı anlamlandırarak, gerçekliği oluşturma-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

140

sına güvenmekteyiz” der. Kişiler kitle iletişim araçlarından aldıkları bilgiyi seçici biçimde algılayarak süzseler de, araştırmalar medya tarafından aktarılan ve sürekli güncellenen bilginin kişilerin bilgi seviyesini yükselttiğini göstermektedir (Perez-Linan 2002: 572, Kentmen 2010: 631).

Medya diyerek kısalttığımız kitle iletişim araçları kamuyu etkileme ve onların düşüncele-rini şekillendirmede haberler dediğimiz en temel varoluş aracını kullanır. Medya teorisye-ni Denis McQuail haberin medya için önemini biri olmadan diğerinin var olamayacağı (McQuail 1994: 267) şeklinde belirterek birbir-lerinin varlık nedeni olduklarını vurgular. Medya etkisinde zincirin ilk halkası haberdar olma aşamasıdır, insanlar çevresinde ve dünya-da olup bitenleri haberler aracılığıyla öğrenir, ardından edinilen bilgiyle tutum ve davranış değişikliği oluşur. İnsanlar medyayı takip ede-rek neler olup bittiğinin yanında haberlerin sunuş biçimiyle konuların ve sorunların ne kadar önem taşıdığını, hangi konuların günde-min üst sıralarında yer aldığını da öğrenirler (Yüksel 2001: 22).

Modern kitle iletişim araçlarının prototipi olarak (Tunstall 1977: 23) gazetelerin kamuoyu üzerindeki etkileri konusunda da geniş bir literatür vardır. Gazeteler siyasal bilgilenmenin kaynağı olduğu gibi (Weaver ve Buddenbaum 1979: 3), siyasi bilgileri bize daha basitleştire-rek aktardığı ve anlamlandırmamıza destek olduğu da belirtilir. Weaver ve Buddenbaum’a göre gazete okuma bir konu hakkında derinle-mesine bilgi sağlamayı olanaklı kılmaktadır ve okuyucu bu bilgiye ihtiyaç duyduğunda onu tekrar çağırmaktadır (1979: 3, Chaffee ve Kanihan 1997: 423) Gazete okumanın insanları siyasi konularda donanımlı hale getirerek diğer insanlarla konuşabilmek için cesaretlendirdiği (Sotirovic ve McLeod 2001: 279) hatta sosyal prestij sağladığı da savlanmaktadır (Berelson 2000: 145-148).

Gazeteler ve diğer kitle iletişim araçlarının önemi kişilerin günlük deneyimlerinin ötesin-deki gelişmelerle ilgili bilgi alması söz konusu olduğunda daha da artmaktadır. Bu alanlardan biri de dış politikadır. Haber medyası pek çok konuda olduğu gibi dış politika alanında da gelişmeleri tüm toplumun anlayabileceği dile çeviren bir arabulucu olarak görev yapmakta

bu nedenle kamuoyunun dış dünya hakkındaki düşüncelerini ciddi şekilde etkilemektedir. Gazetelerin en önemli çıktısı olan haberlere güvenen insanlar, dünya hakkında fikir sahibi olarak yargıya ulaşmaya çalıştığından ülkelerin dış ülke haberlerindeki görünürlüğü ile o ülke-ye ilişkin kamuoyu fikri arasında önemli bir ilişki vardır (Wanta ve ark. 2004: 367, Besova ve Cooley 2009: 219). Cohen, (1963) dış ülke haberlerinde medyanın üç rolü olduğunu ileri sürmektedir. İlki dış politikayı gözlemleme rolü, ikincisi dış politika sürecine katılımcı rolü, üçüncüsü de dış ülke haberleriyle katalizatör olma rolüdür. Özellikle bu çalışma çerçevesinde ele alınan medyanın haberleri aracılığıyla dış politikayı gözlemleme rolüdür. Uluslararası iletişimin hala birincil kaynağı olmayı sürdüren haber medyası dış ülkelerde olan biteni aktaran başat güçtür.

Dünya küreselleştikçe ortalama bir vatandaş için ülke dışı haberler daha da önem kazanmış-tır. Araştırmalar ise bu genel kanının aksine, son on yılda uluslararası haberlerin içerik, yapı ve miktarı incelendiğinde ulusal medyada ulus-lararası haberlerin azaldığını göstermektedir (örn. Schramm 1959, Schramm ve Atwood 1981, Hachten ve Scotton 2007). Dış ülke haberlerini gazeteler haber ajanslarına göre daha az yer vermekte ve sayfalarındaki genel içerikli haberlerin % 25’ten daha az kısmını uluslararası habere ayırmaktadırlar (Besova ve Cooley 2009: 221) (1). Yine bulgulara göre sadece dış ülke haber miktarı azalmakla kal-mamış konuları şiddet, felaket ve krizlerle sınırlanmıştır (Örn. Goodman 1999, Weaver ve Wilhoit 1981, Wilhoit ve Weaver 1983).

Gazeteler aracılığıyla basın, bilginin ve haberin fikir, kültür ve bilgi formlarında üretilmesini sağlayarak toplumdaki herkese iletişim kanalla-rı hazırlayarak toplumsal diyaloğu mümkün kılmaktadır (Balcı ve ark. 2010: 52). Ülkedeki okuma yazma oranındaki düşüklüğe rağmen (2)

çalışmanın inceleme alanını oluşturan Tür-

kiye yazılı basınında uluslararası haberlere ilişkin sayfalar gazetenin son sayfalarına yakın olarak konumlandırılsa da halkı bilgilendirme ve dış politika konusunda kamuoyunu şekillen-dirme konusunda önemini korumaktadır. Özel-likle uluslararası arenada olup bitenler konu-sunda yazılı medya etkili bir enformasyon aracı ve ilk haber kaynağıdır.

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

141

Çalışmanın ilgi alanını oluşturan Avrupa Birli-ği adlı ulusüstü yapı ile ilişkiler dış politikanın konusu iken 1963’te imzalanan Ankara Ant-laşması (3)

ile üyeliğe giden yolun temellerinin

atıldığı görülmekte ve dolayısıyla AB-Türkiye ilişkileri, aile bağları, deneyim, eğitim ve sos-yal çevre ile direk bilgiye ulaşılamayan, uz-manlık gerektiren bazen dış bazen de iç politi-ka konusu olarak öne çıkmaktadır. Avrupa bütünleşmesi gibi yeni ve karmaşık politik konularda medyanın olayı açıklamasına, basit-leştirmesine ihtiyaç vardır (Eurobarometre 56, Eurobarometre, 162). Ulusal devlet yapısından farklı bir politik ve kurumsal işleyişe sahip Avrupa Birliği, kendi vatandaşı için bile uzak hissedilmekte ve AB konulu sorulara 25 üye ülke vatandaşından sadece % 13’ü en az bir soruya doğru cevap verebilmektedir. Türki-ye’de ise bu oran % 8’de kalmaktadır (Eurobarometre 2006, Kentmen 2010:627). Araştırmalar (Schuck ve de Vreese 2010) AB konusunda vatandaşın birinci dereceden bilgi kaynağı olarak medyanın önemli rol oynadığını vurgulamaktadır (örn. Eurobarometre, 60-61).

Yukarıdaki veriler ile birlikte Türkiye’de ger-çekleştirilen kamuoyu yoklamalarındaki AB’ye karşı kamuoyu tutumundaki 2000 yılı sonrası negatif yöndeki değişiklikle (USAK 2005, 2006, TÜİK 2009), AB üyeliğine yüksek oran-daki desteğin daha sonraki yıllarda negatif yöndeki seyri birlikte okunmaya çalışıldığında medyada yer alan Avrupa Birliği konulu haber-lerdeki bakış açısının incelenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yazılı basının ve özellikle gazetelerin inceleme alanı olarak seçilmesinin önemli bir nedeni de hem uluslararası araştır-malar çerçevesinde (Koopmans 2004, de Vreese 2007) hem de Türkiye’deki Avrupa Birliği konusundaki politik iletişim araştırmala-rında (İnal ve Durna 2009, Gencel-Bek 2004, Kejanlıoğlu ve Taş 2007) AB haberlerinin ana taşıyıcısı olarak yazılı basının ele alınarak analiz edilmesidir.

Avrupa Birliği ulusal basının dış politika sayfa-larında sıklıkla yer verilen bir konu olarak algılanırken altı yılı kapsayan bir araştırmada konunun daha yüksek oranda iç politika sayfa-larına taşındığı (4) fakat yerel haberlere ilişkin sayfalarda yer almadığı saptaması, yerel gaze-telerin AB konulu haberlere ne oranda yer verdiği ve haber tonunun incelenmesi gerekti-ğini göstermektedir.

Uygulanan niceliksel ve niteliksel içerik analizi ile araştırmanın ele alındığı çalışmada yerel basına ilişkin veriler ele alınarak ilk kez konu-ya ilişkin yerel basını inceleyen bir analiz orta-ya konmuştur.

Çalışmada kitle iletişim araçlarının etkisinin ele alındığı giriş bölümünün ardından ikinci bölümde gündem belirleme ve çerçeveleme yaklaşımları bağlamında dış politika haberleri-nin kamuoyu üzerinde etkisi incelenmektedir. Araştırma dizaynı ve metodolojiye ilişkin açık-lamaların yer aldığı üçüncü bölümün ardından dördüncü bölümde yerel bir gazete olarak Yeni Asır Gazetesi’nin AB konulu haberlerine uygu-lanan içerik analizi sonuçları irdelenmektedir. Analiz sonuçlarının tartışıldığı beşinci bölümde ise elde edilen veriler irdelenerek, altıncı bö-lüm olan sonuç kısmında araştırma verilerine ilişkin değerlendirmeler ile genellemelere ula-şılmaya çalışılmaktadır.

1. GÜNDEM BELİRLEME KURAMI VE AB KONULU HABERLER

Kitle iletişim araçlarının kamuoyu davranışla-rına etkisi ve bu alandaki araştırmalar, iletişim çalışmaları alanında oldukça zengin bir geçmi-şe sahip ve çok tartışılan boyutudur (Yüksel 2001: 9). Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlık seçimi ve kamuoyunun tutumuna ilişkin yapılan çalışmalarla desteklenen araş-tırmalar (5) medyanın etkisine ilişkin bazen çok etkili olduğu (McCombs ve Shaw 1972, Scheufele 1999: 10), bazen ise daha sınırlı etkisi olduğuna ilişkin (Weaver 2007) verileri ortaya koysa da medya diyerek kısaltılan kitle iletişim araçları, politik uzmanların konuları ve olayları tartışması için forum yaratmakta ve halka da teknik detayları, günlük gelişme ve bilgileri sunmaktadır. Hart’ın (1999: viii) tartıştığı gibi medya “neye, nasıl niçin hislene-ceğimizi” bildirmektedir.

Araştırmalar, yabancı ülkelere ilişkin haberle-rin medyada yer alması ile kamuoyu görüşünün arasında sıkı bir ilişki olduğunu ortaya koy-maktadır. Gündem belirleme kuramına göre yapılan araştırmalar, medyanın bir konuyu haberleştirmesiyle halkın o olaya atfettiği öne-min de arttığı öne sürülmektedir (McCombs ve Shaw 1972, Scheufele ve Tewksbury 2007: 11). Bu sav literatürde ilk seviyede gündem

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

142

belirleme yaklaşımı olarak adlandırılır. Gün-dem belirleme kuramına ilişkin yüzlerce siste-matik bilimsel çalışmanın ana fikri halkın ko-nuların göreceli önemini haber medyasının ona verdiği haber miktarı ile belirlediği savıdır (Besova ve Cooley 2009: 220).

Gündem belirleme kuramı birbirine yakın üç konu arasındaki ilişkiyle ele alınır. İlki kamu-nun gündem belirlemesi, medyada yer alan konularla kamunun gündemi arasındaki ilişki; ikincisi siyasa gündemin, politika yapıcıların yasal gündemi üzerindeki medya haberlerinin etkisi; üçüncüsü de medyanın gündem belirle-mesi yani medyanın içeriğinin belirlenmesinde kurumsal rol ve prosedürlerin belirleyici olma-sıdır (Flynt-Wallington ve ark. 2010: 77). Bu çalışmada genel olarak medyanın özelde ise basının gündem belirleyici olduğu yaklaşımın-dan yola çıkılmaktadır. Türkiye’nin 1960’lardan bu yana belirleyici dış politika konularından olan AB üyeliğinin önemli dö-nüm noktalarını belirleyen altı yıllık süreçte yerel basında nasıl ele alındığı Yeni Asır gaze-tesi üzerinden okunmaya çalışılacaktır.

Daha sonraki araştırmalar ikinci seviyede gün-dem belirleme yaklaşımı ile haberlere daha detaylı odaklanarak çerçeveleme yaklaşımı ile geleneksel gündem belirleme çalışmalarını bir potada eriterek haber yapıcıların habere verdiği önem ve özelliklerin haberi okuyanları da etki-lediği savıyla alan genişletilmiştir. Her ne ka-dar gündem belirleme araştırmaları konunun sadece görünürlüğüne odaklandığından çok dar bakışlı bulunsa da (Flynt-Wallington ve ark. 2010: 78) çerçeveleme yöntemi ile haber med-yasının sadece konuları basitçe öne çıkarmadı-ğı fakat halk adına tanımladığı da iddia edile-rek çerçeveleme ile o konunun öne çıkan özel-liğinin medya tarafından karar verildiği savlanır (Weaver 2007). Böylece medyanın konuya atfettiği önem ve davranış özellikleri halkın da davranış özelliklerini belirlediği görüşü öne sürülmüştür. Birinci derecede gün-dem belirleme kuramına göre konu görünürlü-lüğü odak noktasıdır. Medyanın konuya atfetti-ği önemin habere ayırdığı yer ve miktar ile belirleneceği bu da halkın aynı konuya benzer önem vermesine yol açacağı mantığını geliş-tirmekte bu bakışla halkın üzerinde medya etkisini incelemektedir.

İkinci seviyede gündem belirleme yaklaşımına göre medya etkisi ise bu konuların haberleşti-rilmesi değil o haberlerde o konunun hangi özelliğinin öne çıkartılarak, vurgulanarak ha-berleştirildiği incelenmektedir (Scheufele ve Tewksbury 2007: 15). Böylece birinci seviyede medya etkisi medyanın neyi düşüneceğimize karar verdiğini, ikinci seviyede medya etkisi ise o konuyu hangi boyutuyla yani nasıl düşü-neceğimize ilişkin bizi etkilediğini incelemek-tedir (Wanta ve ark. 2004: 367). Gündem belir-leme kuramı ile ele alınan çalışmalardan Wanta, Golan ve arkadaşları (2004: 375), ABD ve İngiltere medyasının hangi dış ülkelere ilişkin haberlere yer verdiğine ilişkin çalışma-larında dokuz yabancı ülkeye karşı gündem belirleme yaklaşımı çerçevesinde medyadan elde edilen bilgilerin kamuoyunun fikirlerini etkileyip etkilemediğini incelemiş ve bu konu-da güçlü bir ilişkinin bulunduğu sonucuna varmışlardır.

Salwen ve Matera (1992) da ülke dışı olaylarını haberleştirme tarzının kamuoyu fikir formas-yonunu etkilediğini ortaya koymaktadır ve özellikle uluslararası haberleştirmenin gündem belirleyici olduğunu ileri sürmektedir. Wanta ve Hu (1993) da aynı şekilde uluslararası ha-berler ile Amerikan kamuoyunun fikirleri ara-sında güçlü bir ilişki tespit etmiştir ve özellikle anlaşmazlık içeren haber hikayelerinde bu durum daha da belirgin olarak saptanmıştır.

Amerika’da medyanın dış ülkeler hakkındaki belirleyici rolüne karşılık Avrupa Birliği’ne ilişkin Avrupa medyasına ilişkin araştırmalar farklı bulgular ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği konusunda haber medyasının konuya ayırdığı yer, AB konularının ‘tanımlanma anı’dır ve kamuoyu tutumunun şekillenmesinde de etkilidir’ (Schuck ve de Vreese 2010) görü-şü hakim görüşse de AB haberlerinin medyada önemli sıklıkla yer almadığına ilişkin araştır-malar olduğu gibi diğer bazı araştırmalarda da haberlerdeki düşük görünürlüğünden dolayı AB yüzü olmayan bir Birlik olarak betimlenir (Peter ve de Vreese 2004, Meyer 1999). Med-yanın AB işleyişine daha fazla yer ayırdığında halk desteğinin artabileceği ileri sürülmektedir. Hatta bazı araştırmacılar, AB’ye ilişkin haber-lerin Birliğin işleyişine ilişkin bilgiyi arttırma potansiyeli olduğundan, AB politikaları konu-sunda da bilgi seviyesini arttıracağını ileri

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

143

sürmektedirler, bu durum da AB demokrasisine ilişkin memnuniyet ile ilişkilendirilebilmekte-dir (Karp ve ark. 2003). De Vreese (2002) de AB’nin haber düzeninde yerini alarak halk bilgilendirildiğinde AB politikaları konusunda tatışmaların yapılabileceğini belirtmektedir. Bunun ötesinde ortak Avrupa kamusal alanı da haber medyasının merkezi rolüne işaret eder (Koopmans 2007, Trenz 2004, de Vreese 2007). Sonuç olarak AB konulu haberlerin halkın bilgisini, davranışlarını, AB bütünleş-mesine desteği ve politikaları olumlu yönde etkilediği konusunda ortak bir bakış mevcuttur.

Bu çalışma ulusal basın yerine yerel basındaki AB haberlerini mercek altına alarak incelemek-te ve araştırma artan sayıda haberin kamuoyu-nun konuya ilişkin bakışını olumluya çevirme-diğini iddia etmektedir. Benzer bulgulara ula-şan bazı araştırmalara göre AB konulu pek çok rutin haber, daha sıklıkla negatif tonla işlen-mektedir (Peter ve ark. 2003). Bu durum da yüksek görünürlüğün tek başına AB’nin algıla-nan meşruiyet ve halk desteğine olan ihtiyacı-nın çözümü olmayıp hatta bu olumsuz durumu arttırabileceğini göstermektedir. Avrupa Birli-ği’ne ilişkin haberlerin daha çok AB zirve toplantıları, AP seçimleri, AB ile ilişkili refe-randumlarla haberleştirilmesi de ortaya konan bir gerçektir (de Vreese 2007: 10, Smetko ve ark. 2000: 130, Peter ve de Vreese 2004, de Vreese 2001’den aktaran Schuck ve de Vreese 2010). AB’nin hareketli olarak betimlendiği bu haberler AB’ye ilişkin kamuoyu algısını tek başına olumlu etkileyememektedir.

2. ARAŞTIRMA DİZAYNI VE METODOLOJİ

Yerel basının yaşananlara en yakın tanıklığın-dan ve daha güçlü kanaat belirleme araçları olmasından yola çıkarak, yerel basında AB haberlerinin ele alınacağı bu çalışmada Ege Bölgesi’nin 112 yılı aşan geçmişiyle en eski yerel ve bölgesel gazetesi ele alınmaktadır. Köklü tarihinin yanında oldukça yüksek tiraja sahip bir yerel gazete olan Yeni Asır gazetesi (6), hem bölge açısından hem de diğer yerel gazetelere göre daha uzun yıllardır halkla iç içe olmasından dolayı araştırmanın ampirik ince-leme alanını oluşturmaktadır.

Başlıca araştırma soruları şunlardır:

- Yerel basın kuruluşlarından Ege Bölgesi’nin en yüksek tiraja sahip Yeni Asır gazetesi AB konulu haberlere ne oranda yer vermekte, yıllara göre haber sayısında artış yaşanmakta mıdır?

- Yeni Asır gazetesi AB haberlerini nasıl ele almaktadır? Haberler sıklıkla hangi tonda ele alınmaktadır? Haberler sıklıkla hangi büyük-lükte gazetede yer almaktadır? Haberde sıklık-la yer alan aktörler kimlerdir, muhabir ve yazarlar kimlerdir ve ne sıklıkta yazmaktadır-lar?

Yukarıda belirlenen araştırma soruları çerçeve-sinde belirlenen hipotezler:

(H1) Yerel basının ulusal basına göre AB ha-berlerine daha az yer verdiği savlanmaktadır. Dolayısıyla AB konusunda Yeni Asır gazete-sinde ulusal basına göre daha az haberin yer alacağı iddia edilmektedir.

(H2) Kamuoyu araştırmalarına göre, Türki-ye’de AB’ye yönelik negatif yönde bir tutum değişikliği gözlenmektedir (7).

Yerel basın

temsilcisi olarak Yeni Asır Gazetesi’nin de yıllara göre artan sayıda negatif tonlu haberlere yer vererek destek verdiği savlanmaktadır.

Metodolojik olarak niceliksel ve niteliksel içerik analizi yönteminin kullanıldığı çalışma-da, analiz tekniğinin özelliği gereği bir takım nicel veya nitel göstergelerden hareketle çıkar-samalar yapılarak yerel basının AB konusun-daki tutumu Yeni Asır gazetesi üzerinden okunmaya çalışılmıştır. Analiz görünen, açık mesajlar üzerinden yürütüldüğünden mantıksal yöntemle yapılan çıkarsamalarla, gözlemlenen üzerinden sonuca ulaşmaya çalışılmaktadır.

Araştırmanın güvenirlik ve geçerlik ölçütlerin-den olan örneklem çerçevesi şu şekilde oluştu-rulmuştur: AB-Türkiye arası ilişkilerin en sıcak olduğu ve Türkiye’nin aday ülke olarak kabul edildiği Aralık 1999 Helsinki Zirve-si’nden başlayarak 2005 yılına dek önemli dönüm noktalarına ilişkin haberler belirlenerek önceden belirlenen kategorilere göre kodlan-mıştır. Örneklem alınırken kriter; AB-Türkiye ilişkilerini ifade eden kelimelerin geçtiği haber-lerin seçilmesidir. Örneklemin belirlenmesinin ardından araştırmanın yerel gazete örneği ola-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

144

rak Yeni Asır gazetesinde yer alan AB haberle-ri ile ulusal gazete olan Hürriyet gazetesindeki aynı dönem aralığındaki AB haberlerinin oran-ları karşılaştırılarak (8) ulusal-yerel karşılaştı-rılması yapılmıştır. Böylece yerel gazetede saptanan AB’ye ilişkin haberlerin az ya da çok olduğunu iddia edebilmek için dayanak noktası oluşturulmuştur.

İçerik analizinin en can alıcı noktası kategorile-ridir. Araştırmanın hem geçerliğini hem de güvenirliğinin yüksek oranda sağlanabilmesi için benzer araştırmalarda kullanılan kategori-lerden yararlanılarak bu çalışmanın kategorileri oluşturulmuş, değişkenleri saptanmıştır. Kate-gorilerin açık, anlaşılabilir olması kodlama işleminin güvenirliğini sağlayacağından bu çalışmada kullanılan kategoriler H. Laswell’in 1952 yılında içerik analizini uygulaması sıra-sında kullandığı kategoriler ve diğer basın analizlerinde kullanılan kategorilerden yola çıkılarak belirlenmiştir (akt. Bilgin 2006: 47, 54). Basın analizlerinde haberin yerleştirildiği yer, başlığı, resmi, tipografisi üzerinde durula-rak kategoriler belirlenmektedir.

Kategorilerin güvenirliğinin yanında kodlayıcı güvenirliğini sağlayabilmek için araştırma verilerinin analizi öncesi, farklı günlerde aynı haber tekrar kodlanmış ve aynı şekilde kodlan-dığı saptandığından hem kodlayıcının hem de kodlama kategorilerinin güvenirliği bu şekilde sağlanmıştır. Haberlerin kodlaması tek bir kodlayıcı tarafından yapıldığından ve kodlayı-cının alandaki tecrübelerinden dolayı kodlayıcı güvenirliği oldukça yüksek olarak saptanmıştır.

İçerik analizinin geçerlilik boyutu amaçlar doğrultusunda araçların uygunluğunun sağlan-masıdır (Bilgin 2006: 17). Kategoriler objektif, ayırt edici, homojen ve bütünsellik taşıyacak şekilde belirlenmiştir. Mesajların içerik ve anlamlarının bozulmadan kodlanması yani mesajın önce birimler ardından bu birimlerin belli kriterlere göre kategoriler halinde grup-lanmasını ifade eder. Analiz edilen haberler sadece Avrupa Birliği ile Türkiye konulu ha-berler olduğundan amaçladığımız araştırma sorularına ve oluşturduğumuz hipotezleri sına-yabileceğimiz veriler elde edilmiştir.

AB-Türkiye arası ilişkilerin 1963 yılından bu yana en sıcak olduğu ve Türkiye’nin aday ülke

olarak kabul edildiği Aralık 1999 Helsinki Zirvesi’nden başlayarak 2005 yılına dek önem-li dönüm noktalarına (Helsinki Zirvesi, Brüksel Zirvesi, müzakerelere başlanma kararı, yıllık ilerleme raporlarının açıklandığı tarihler, Ulu-sal Programın açıklanması gibi) ilişkin haberle-rin dökümü yapılarak araştırma için belirlenen birim olan gazete haberleri 10 farklı kategori altında gruplanarak kodlanmıştır.

Araştırmanın belli tarihsel dönüm noktalarına ilişkin haberlere yoğunlaşması konusunda örneklemin güvenirliğini ve geçerliğini arttır-mak amacıyla, 1999 Aralık’tan 2000 Aralık ayını kapsayan bir yıl içinde ön inceleme ger-çekleştirilerek, haberlerin ve yorum ya da katkı yazılarının hem AB’yi hem de Türkiye’yi ilgi-lendiren önemli dönüm noktalarında yoğunlaş-tığı ve diğer günlerdeki haberlerin niceliksel olarak daha az yer aldığı saptandığından bu yöntem izlenmiştir ve araştırmanın güvenirliği-ni arttırmak için örneklem üzerinde ön analiz yapılmıştır. Yapılan ön analiz sonuçlarına göre sadece 1999 yılının Aralık ayında Türkiye ve AB ilişkilerinin 49 kez haber haline getirildiği ve yine aynı ayda 15 kez yorum yazısının ya-zıldığı tespit edilirken, aynı konunun tüm 2000 yılında ancak 102 kez haber olarak ele alındığı ve 46 yorum ve katkı yazısının yazıldığı sap-tanmıştır. Yılın bir ayında tüm yılda yapılan haberlerin çeyreği kadar haberin yer alması sonucundan yola çıkılarak, Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinde önemli kararların alındığı belirli günlere ilişkin haber ve yorum yazıları araştırmaya dahil edilmiştir.

Geleneksel bir yöntem olan gazeteden tarama yoluyla konuya ilişkin haber ve yorumlar tek tek belirlenerek, dijital fotoğraf makinası ile fotoğraflanmış, bilgisayar ortamında görüntü-lenerek önceden belirlenen değişkenler ışığında kodlanmış, exel yardımı ile dökümü yapılarak tablolar ile ifade edilmiştir. Hem niceliksel içerik analizi ile sayısal verilerin kullanıldığı, hem de gazete manşet, içerik ve aktörlerinin tonuna ilişkin niteliksel içerik analizinin ger-çekleştirildiği çalışma her iki yöntemin de kullanılmasıyla daha kapsamlı bir perspektif sunmaktadır.

Araştırma verileri on değişkene göre kodlan-mıştır. Bunlardan ilki gazete yazısının haber, yorum ya da katkı yazısı olup olmadığının

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

145

belirlenmesi, ikincisi haber büyüklüğünün küçük orta ya da büyük haber şeklinde saptan-masıdır. Haberin bulunduğu sayfanın üçüncü, haberde kimin konuştuğu, haberin kaynağı yani kimin açıklamalarının haberde yer aldığı dör-düncü değişken olup kaynaklar, politikacı, AB bürokratı, bilim insanı (araştırmacı) ve diğerleri şeklinde sınıflanmıştır. Diğerleri olarak kodla-nan grupta askerler, TUSİAD üyeleri ve Cum-hurbaşkanı gibi politikacı veya bürokrat olarak sınıflanmayan kişiler yer almıştır. Eğer birden çok konuşan ya da açıklama yapan kaynak varsa en belirleyici olanı, örneğin manşette adı geçen kişiye göre sınıflandırma yapılmıştır.

Araştırmanın beşinci değişkeni yazının genel olarak başlığından başlayarak olumlu ya da olumsuz nasıl bir bakış açısını yansıttığını saptamaya ilişkindir. Hiç bir ipucunun bulun-madığı haber ya da yorum nötr olarak değer-lendirilmiştir. Altıncı değişken haberde sık geçen kavramlardır. Görülen ve savlanan şudur ki AB haberleri içinde birtakım polarize edilen politik konular fazla sıklıkla yer almakta ve bunlar AB’ye ilişkin haberlerde tek başına öne çıkan bölümler olarak haberin genel olarak doğru anlaşılmamasına, diğer önemli detayların atlanmasına neden olmaktadır. Bunların ilki, Kıbrıs ve Yunanistan’a ilişkin haberler, diğeri Ermeni tasarısına ilişkin haberler, üçüncüsü azınlık, Abdullah Öcalan ve Kürtler konusuna ilişkin haberler ve son olarak ekonomi kaynaklı haberlerdir.

Yedinci değişken haberin değerlendirilmesi bu araştırma için önemli bir belirleyicidir. Haber-de AB’ye ilişkin bilindik önyargı ve tekrarla-nan sözlerden farklı okuyucunun elde edebile-ceği yeni bilgiler ve görüşler ister olumlu, ister olumsuz olsun ‘bilgilendirici’ olarak sınıflan-mıştır ve kamuoyunun perspektifini genişlete-bileceği öne sürülmektedir. Haberde sözü ge-çen unsurlara rastlanmamışsa ‘bilgilendirici değil’ olarak kodlanmıştır.

Sekizinci değişkende de köşe yazısı haberden ayrı olarak ele alınıp bilgilendirici olup olma-dığı belirlenmektedir. Haberlerin ve köşe yazı-larının ayrı ayrı ele alınmasında amaç, araların-

daki farkı saptamak hangisinde bilgilendirici ve kamuoyunun perspektifini genişleten görüş ve düşüncelere yer verildiğini belirlemeye çalış-maktır.

Dokuzuncu değişken haberi kaleme alan mu-habirin saptanmasına ve onuncu değişken de yorum ya da katkı yazısının hangi basın men-supları tarafından sıklıkla ele alındığının belir-lenmesine yöneliktir. Dokuzuncu değişken, AB ve Türkiye ilişkileri konusunda uzmanlaşmış muhabirlerin olup olmadığı veya haberlerin gazeteci imzası ile çıkıp çıkmadığına ilişkin bilgi verecektir. Onuncu değişken de AB’ye ilişkin yorum yazılarının kimin tarafından kaleme alındığının saptanması ve sıklıkla ya-zan yazarların belirlenmesine yöneliktir.

Yukarıda belirlenen değişkenler aracılığıyla araştırma sorusu olan yerel basının AB konulu haberlere ne oranda ve nasıl yer verdiği sap-tanmaya çalışılmıştır. Böylece çalışmanın H1 hipotezi test edilerek yerel basının ulusal bası-na göre daha az oranda AB haberlerine sayfala-rında yer verdiği savı ile H2 hipotezi, Türkiye kamuoyundaki negatif yöndeki tutum değişik-liğine paralel olarak yerel gazete olarak Yeni Asır Gazetesi’nde de negatif tonlu haberlerin sıklıkla yer aldığı varsayımları test edilmiştir.

3. BULGULAR VE YORUM

Yeni Asır Gazetesi’nde Avrupa Birliği ve Tür-kiye ilişkilerinin yoğun olduğu 1999-2005 yıllarının ele alındığı çalışmada AB ve Türkiyeyi ilgilendiren 472 yazı birimi kodlan-mıştır. Bu yazıların sıklıkla haber karakteri taşıdığı belirlenmiş ve 345’inin haber olarak gazetede yer aldığı saptanmıştır (Tablo:1). Buna karşılık gazetede deneyimli gazetecilerin yorumlarını aktardığı köşe yazısı olarak adlan-dırılan 115 fikir yazısında AB ve Türkiye ko-nusu ele alınmıştır. Tablo1’de görüldüğü gibi gazetede en az yer verilen katkı yazıları, uzman görüşü olarak nitelenen o konuda bir uzmanın görüşlerinin dile getirildiği yazı biçimidir, gazetede altı yılı kapsayan inceleme çerçeve-sinde bu formatta sadece 12 yazının yer aldığı saptanmıştır.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

146

Tablo 1. Gazetedeki AB Konulu Yazıların Dağılımı

Diğer bir değişken olan haber büyüklüklerine göre yani haberin gazete sayfasın yarısını, çeyreğini ya da çeyreğinden az alanı kaplama-sına göre yapılan değerlendirmede, AB’ye ilişkin haberlerin 141’inin gazete sayfasının yarısını kapladığı belirlenmiş ve ‘büyük’ olarak değerlendirilmiştir. Tablo 2’de belirtildiği gibi 153 haber ‘orta’ büyüklüktedir ve sayfanın çeyreğini kaplamaktadır.

Tablo 2. Gazetelerde Yer Alan AB’ye İlişkin Haberlerin Büyüklüğü

Haberin Büyüklüğü Sayı Yüzde

Büyük ölçekli 141 40,9

Orta ölçekli 153 44,3

Küçük ölçekli 51 14,8

Toplam 345 100,0

AB konusunda ‘küçük’ boyutlu olarak nitele-nen haberlerin daha az tercih edildiği gözlen-miş ve 51’in küçük boyutta olduğu saptanmış-tır. Bazı haberlerin küçük alanı kapladığı sa-nılsa da yanında bulunan diğer ilgili haberler ile birlikte değerlendirilerek orta ölçekte oldu-ğu gözlemlenmiştir. Örneğin küçük bir Rum-AB ilişkili haberin yanındaki Rum-Türkiye ilişkili haber ilintili haber olarak değerlendiril-miştir.

Haber sayfasına ilişkin değişkene göre Yeni Asır gazetesinde AB konularının ülke dışı haberler olarak değerlendirilerek dış ülkelerden verilen haberlerin sayfasında yer aldığı sap-tanmıştır. Önceki yıllarda ülke dışı haberlerin 10. ve 11. sayfalarda yoğunlaştığı ve daha sonra gazetenin sonlarına doğru atılarak 14. ve

15. sayfalarda kümelendiği görülmektedir. Bu nedenle sonuçlarda 9., 10., 11., ve 15. sayfalar-daki haber sayıları eşit dağılmış gibi görün-mektedir. Bir de köşe yazılarının gazetede daha serbest sayfalarda bulunduğu göz önüne de alınmalıdır. Genel olarak Yeni Asır Gazete-si’nde 14. ve 15. sayfalar AB haberlerinin daha sıklıkla görüldüğü dış haberler sayfalarıdır. İlk sayfada sadece 15 kez AB haberi yer almıştır.

Haber kaynağının belirlenmeye çalışıldığı bir diğer değişkende toplam 256 haberde belirgin olarak haber kaynağına yer verildiği bunlardan 158’inin yani çoğunluğunun Türk ya da yaban-cı politikacıların oluşturduğu saptanmıştır. Tablo 3’te görüldüğü gibi en az görüşleri alı-nanların bilim insanı veya AB uzmanı olarak nitelenebilecek kişilerdir. Sadece 27 haberde yer verilen bu uzmanlar akademisyen ya da STK çalışanları olabilmektedir.

Tablo 3. Haberde Yer Alan Aktör Dağılımı

Haberlerdeki Aktörler Sayı Yüzde

Politikacı 158 45,8

AB Bürokratı 37 10,7

Bilim insanı 27 7,8

Diğer (STK vb aktörler) 34 9,9

Belirgin aktör bulunmaz 89 25,8

Toplam 345 100,0

AB bürokratlarına da haber kaynağı olarak az yer verildiği ve sadece 37 haberde yer aldığı saptanmıştır. Yine TÜSİAD ya da diğer baskı grupları, sanayici ya da askerlerin ve Cumhur-başkanı’nın haberde kaynak gösterilmesi ise diğerleri dediğimiz grupta toplanmış ve 34 haberde yer almıştır.

Gazetede yer alan yazıların genel bakışının değerlendirildiği niteliksel analize göre Yeni Asır Gazetesi’nde 193 AB haberi olumlu ola-rak değerlendirilmiştir (Tablo 4). Buna karşılık 232 yazının olumsuz mesaj verdiği saptanmış-tır. Sadece 47 yazıda ise olumlu ya da olumsuz bir atıfa rastlanamamıştır.

Gazete yorum ve haberlerinde bazı konuların AB haberlerinde sıklıkla yer aldığı ve adeta AB

Yazının Türü Sayı Yüzde

Haber 345 73,1

Köşe yazısı 115 24,4

Katkı yazısı 12 2,5

Toplam 472 100,0

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

147

haberleriyle birlikte değerlendirildiği ve iç içe geçtiği varsayımından hareketle 200 haber ve yorumda belirlediğimiz konuların daha sık geçtiği saptanmıştır. Sık yer alan konular de-ğişkenimizde AB haberlerinde en çok Kıbrıs, Yunanistan ve Ege konularının yer verilerek 129 ayrı yazıda tekrarlandığı ve 17 yazıda Ermeni tasarısına, 15 yazıda kürt ve azınlıklar konusuna yer verildiği, 39 ayrı yazıda ekonomi vurgusunun yapıldığı saptanmıştır.

Tablo 4. Gazetedeki Yazıların Tonu

Yazının Tonu Sayı Yüzde

Olumlu 193 40,9

Olumsuz 232 49,2

Nötr 47 10,0

Toplam 472 100,0

Haber yazılarının bilgilendirici olup olmadığı-na ilişkin değişken çerçevesinde 345 haberden sadece 78’inin bilgilendirici olarak kodlandığı ve kamuoyuna AB hakkında bilgi vermeye çalıştığı saptanmış; 267 haberde ise bilgilendi-rici bir unsur bulunamamıştır. Bilgilendirmenin köşe ya da yorum yazılarında ne oranda oldu-ğuna bakıldığında ise 127 yorumdan 69’unun yani en az yarısının bilgilendirici ve halka AB hakkında olumlu ya da olumsuz yargıya dayan-sa da bir görüş bildirdiği saptanmıştır. Yine 58 yorum yazısında bilgilendirici unsura rastlan-mamıştır.

Tablo 5. Haberdeki Gazeteci İmzası

Muhabirler Sayı Yüzde

Sibel Yeşimen 11 19,3

Şamil Tayyar 8 14,0

Murat Yeşimen 7 12,3

Diğer 31 54,4

Toplam 57 100,0

AB konularının hangi gazeteci tarafından ne sıklıkla kaleme alındığına ilişkin verilere göre 345 haberde sadece 57 haberin imzalı olarak gazetede yer alabildiği (Tablo 5) ve bunların

pek çok farklı gazeteciye ait olduğu saptanmış-tır. Sıklıkla yer alan imzalardan sadece 11’i Sibel Yeşimen’e, 8’i Ankara’dan haber muha-biri Şamil Tayyar’a, 7’si Murat Şahin’e aittir. Bu imzalar dışındaki 288 haber imzasız ve dış basından alıntılanarak gazetede yer almaktadır.

Son değişken olan köşe/yorum yazarlarına ilişkin veriler Tablo 6’da görülmektedir. 125 yorum yazısının Süleyman Gencel, Hasan Denizkurdu, Işın Çelebi, Şebnem Bursalı, Ali Nail Kubalı tarafından kaleme alındığı saptan-mıştır. Işın Çelebi, Ali Nail Kubalı ve Şebnem Bursalı ise son yıllardaki yazarlardır.

Tablo 6. AB Konusunu Ele Alan Köşe Yazar-ları Dağılımı

125 yorum yazısından 29’u yani yaklaşık her dört yazıdan biri Süleyman Gencel tarafından kaleme alınmış çoğunlukla Yunanistan ve Türkiye ilişkileri üzerinden AB konusuna yak-laşılmıştır. Daha olumlu bir bakış açısı ve süren dostluk havası Gencel’in yazılarına hakimdir. Yine aynı dönemde 125 yazının 14’ünü kaleme alan Hasan Denizkurdu, her 9 yazıdan birini yazmış ve daha olumsuz ve eleştirel bir bakış açısı sergilemektedir. Daha sonraki yıllarda Işın Çelebi’nin ekonomi ve AB çerçevesinde yazılarıyla bilgi vermeye çalıştığı ve Şebnem Bursalı ve Ali Nail Kubalı’nın sıklıkla bu ko-nuda hem eleştirel hem de olumlu bakış açısıy-la yazılar yazdıkları belirlenmiştir. Genel ola-rak araştırma dönemimi içinde her yorum yaza-rının en az iki kez konuya ilişkin yazılar yaz-dıkları ve okuyucuyu bilgilendirdiği saptanmış-tır.

4. DEĞERLENDİRME Niceliksel ve niteliksel içerik analizine dayan-dırılan çalışmada Yeni Asır Gazetesi’nde Av-rupa Birliği’ne ilişkin 1999 Aralık ayından

Köşe Yazarları Sayı Yüzde

Süleyman Gencel 29 23,2

Hasan Denizkurdu 14 11,2

Işın Çelebi 6 4,8

A.Nail Kubalı 4 3,2

Diğer yazarlar (Şebnem Bursalı vd.) 72 57,6

Toplam 125 100

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

148

2005 yılına dek uzanan 6 yıllık döneme ait yazılarda haber karakterinin gazetedeki diğer yazı karakterlerine göre daha sıklıkla tercih edildiği saptanmış ve 472 yazı biriminden 345’i haber olarak kodlanmıştır. Haberin AB konusunda bilgi verme aracı olarak sıklıkla kullanıldığının belirlenmesinin ardından daha çok ‘büyük’ haberlerin yani gazete sayfasının yarısını kaplayan haberlerin tercih edildiği belirlenmiş ve tüm haberlerin neredeyse yarısı-nın sayfada en geniş alanı kapladığı görülmüş-tür.

Yerel basının ulusal basına göre AB haberleri-ne daha az yer verdiği savı, Yeni Asır gazete-sinde araştırma kapsamındaki 6 yıl boyunca 345 haberle yer aldığı bulgusu ile H1 hipotezi doğrulanamamıştır. Aynı çerçevede gerçek-leştirilen başka bir araştırma kapsamında ulusal çapta yayınlanan Hürriyet gazetesinde de AB konusu aynı zaman aralığında 320 haberle yer almıştır (Toker 2011: 93, Tablo 2). Bu bulguya göre yerel bir gazete olarak Yeni Asır gazetesi-nin ulusal gazetelere göre daha az AB haberle-rine sayfalarında yer verdiğine ilişkin hipote-zimiz doğrulanamamaktadır. Yerel basının temsilcisi olan Yeni Asır gazetesi de AB konu-suna ulusal basın kadar geniş yer ayırmıştır. Gündem belirleme kuramına göre medyanın dış politika konusundaki tek haber kaynağı olma durumu nedeniyle Yeni Asır Gazetesi’nin AB haberlerine ulusal bir gazete kadar yer verdiği söylenebilir (9).

Araştırmanın ikinci hipotezi doğrulanmıştır. Kamuoyunun negatif yöndeki tutum değişikli-ğinin Yeni Asır gazetesindeki yıllara göre ne-gatif tonlu haberlerdeki artışla örtüşeceği hipo-tezi ele alınan 1999-2005 yılı haberleri için doğrulanmıştır. Araştırma sonuçlarımıza göre 279 haber (10)

olumsuz veya nötr olarak gaze-

tede yer alırken 193 haber olumlu haber tonuy-la ele alınmıştır. Böylece H2 hipotezi 1999-2005 yılları arasında Yeni Asır Gazetesi’nde yer alan AB konulu haberler için doğrulanmış-tır. Haberlerin büyük çoğunluğu negatif tonlu haber olarak yer almıştır. Yeni Asır Gazetesi artan AB konulu habere karşın negatif tonlu haberleri ile kamuoyunun bakışını olumluya çevirmeyerek tersi yönde destek vermektedir.

Okuyucunun ilgisini çekmek adına yapılan büyük puntolu başlıklarla verilen haberlerin halkı tarafsız bilgiyle donatarak kanaat ve tu-tumların belirlenmesine yardımcı olması bek-

lenirken gazetedeki yorum yazılarını çıkardı-ğımızda 345 haberden sadece 78’inin yani her dört haberden sadece birinin kamuoyunu bilgi-lendirebildiği ve sürece katkı sağlayabildiği saptanmıştır. Yorum yazılarında her iki yazıdan birinde görülebilen bilgilendirme, yani olayları anlamaya yardımcı olan yeni bilgileri kamuo-yuna kazandırma haber düzeyinde yüksek değildir.

Halka tarafsız bilgi vermek yerine politikacıla-rın ve hükümet sözcülerinin demeçleri o konu-daki yegane haber olarak yer verilmekte, araş-tırma sonuçlarına göre yaklaşık her iki haber-den biri politikacıların söylemlerine dayanmak-tadır. Sadece on haberde bir kez rastlanabilen uzmanların bilgi ve yorumuna uzatılan mikro-fonlar çok cılız kalmakta ve kamuoyunun gö-zünden kaçabilmekte daha sık rastlanan politi-kacı görüşleriyle kamuoyu şekillenebilmekte-dir.

Gazetede nötr olarak nitelenen, olanı olduğu gibi aktaran haberlerin azlığı dikkati çekmekte ve 472 yazı biriminden sadece 47’si bu katego-ride yer almaktadır. Araştırma sonuçlarına göre yorum ve haberleriyle Yeni Asır Gazetesi AB konusunda olumlu ya da olumsuz bir taraf olmayı yeğlemiştir.

Araştırmamızdan beklendiği üzere gazetede AB haberleriyle ilintili sık geçen konular 472 haberin 200’ünde daha sıklıkla rastlanmış ve bu 200 yazının 129’unda yoğun olarak Kıbrıs konusu işlenmiştir. Ermeni ve Kürt konuları beklenilenin aksine her 15 yazıdan birinde konu edilmekte, ekonomi konusu bu siyasi konulara göre iki kat daha fazla yer almaktadır. Ulusal gazeterde gerçekleştirilen benzer bir çalışmada ekonomi konusu daha az atıfta bulu-nulan bir konu iken (11) (Toker, 2011: 96, Tablo 5) yerel basının siyasi çerçeve kadar ekonomik çerçeveyle de konuya yaklaşması ilgi çekici bir bulgudur. AB konulu haberlerin Kıbrıs konusundan sonra sıklıkla atıfta bulun-duğu konunun ekonomi olması, AB konusunun yerelleştirilmesinin ekonomik temelli haberler-le mümkün olabileceğini göstermesi bakımın-dan önemlidir.

Ekonomi ve AB konusunda bir diğer ayırt edici özellik ise ekonomi yazılarının ülke içi haberle-rin hemen ardından gelen ekonomi sayfalarında yer almasıdır. Uygulanan bu mizanpaj düze-ninde AB ve ekonomi haberleri okuyucu gö-

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

149

zünde yaklaştırılmakta AB’nin ekonomi ile olan yakınlığı politikaya göre daha kolay içsel-leştirilmesine neden olmaktadır.

AB konusunda haberi kaleme alan muhabirle-rin az sayıda haberde adının geçtiği saptanmış-tır. Yeni Asır Gazetesi’nde AB konusunda 345 haberden sadece 57’si imzalı olarak yer almış ve diğer haberler dış basından alıntı ya da im-zasız haber olarak yayınlanmıştır. Kısacası AB uzmanı muhabirinin bulunmaması bu köklü yerel gazetenin bir eksiğidir. AB konusundaki yorum yazılarının köşe yazarlarının sayfadaki ayrılan alanlarının kısıtlı olmasına karşın habe-re göre daha çok sayıda fikir yazısı saptanmış-tır. Araştırma kapsamındaki 472 yazı biriminin 125’inin köşe yazısı olması AB konusunda yazarların haberden doğan boşluk doldurma çabalarının sonucu olarak da yorumlanabilir.

Araştırmamız açısından Yeni Asır Gazetesi’nin bir başka eksiği AB konusunda uzmanlara, think tank kuruluşlarına ve en önemlisi kamuo-yunun katkısına çok az yer vermesidir. Genel olarak Türk basınında da var olan bu eksiklik uzun vadede halkın AB projesinden kopmasına ve sürece yüklenen politik bakışla tarafsız değerlendirememesine neden olmaktadır. Araş-tırma sonuçlarına göre tüm yazılarda sadece 17 de bir kez görülebilen uzman bakış açısı AB konusunda yerel ve ulusal bir kamuoyu yaratı-lamamasındaki eksikliklerden biridir. Bu ko-nuda basında yer alacak uzman görüşü, taraflı veya tarafsız olması ikileminden öte gündelik siyasi bakış açısından sıyrılan daha uzağa ba-kabilecek bir bakışa olan ihtiyaçtır.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyelik yolun-daki gelişmelerini ele alan her yıl düzenlenen İlerleme Raporları, üyelik görüşmelerine baş-layabilmek için tarih alma-almama, AB’ye girme girmeme şeklinde sadece günü birlik olaylarla açıklanmakta, yüzeysel yaklaşılmak-tadır. Kamuoyu bu konuda bilgilendirilmedi-ğinden AB üyeliği konusu kolayca önyargıya açık hale gelebilmektedir. Nitekim 2000 yılın-da % 70’lere varan Türk kamuoyunun AB’yi destekleme oranı, dört yılda % 32’lere (12) düşmüştür. Eğer bu düşüş Türk kamuoyu ala-nının AB konusunda bilinçlenmesinden kay-naklanan bir olumsuz tutum ise sevindirici bir olay olarak algılanabilirdi. Yapılan anket ve araştırmalarda toplumun AB’ye ilişkin bilgi seviyesinde artışın gözlemlenmemesi saptanan

“AB’ye karşı olma” tutumunu bilinçlenme olarak algılamamıza engel olmaktadır. Yine Yeni Asır Gazetesi’nde yer alan Genelkur-may’ın düzenlediği AB anketinde genel olarak halkın % 72’sinin üyeliğe katılmak istediği fakat ankete katılanlardan % 2’sinin bilgi sahibi olduğu da önemli bir diğer veridir (13).

USAK adlı sivil toplum örgütünün yaptığı en son Kasım 2006 anketinde, 17 Aralık 2004 tarihinden bu yana devam eden süreçte, Türk kamuoyunun AB’ye olan desteğinin % 75’lerden % 50’ye düşmüş olduğu görülmekte-dir (14).

Oysa ki araştırma verilerinden de anlaşıldığı gibi AB konusunda politikacılara daha çok mikrofonun uzatılması ve konuyu tartışabilecek kuruluş ve uzmanların gazete sayfalarında yer bulamaması da halkın doğru bilgiyi alıp kanaat oluşturmasına engel olmaktadır. Dolayısıyla yaşanan bu bilgi kirliliği ve yönlendirici, siyasi içerikli haberlerle halkın tarafsız bilgi elde edememesiyle sonuçlanan bir süreç yaşanmak-ta ve kamuoyunun bakışı aşınmaktadır. Farklı içerik ve başlıklarla sunulmayan haberler top-lumda bıkkınlığa ve yılgınlığa yol açmaktadır.

Bulgularımıza göre AB’ye ilişkin haberlerin bir dış siyaset haberi olarak 14. ve 15. sayfalarda yoğunlaşması, AB’ye ayrılan özel bir sayfanın bulunmaması da kamuoyuna ‘bunlar dış mese-lelerimiz’ mesajı vermekte ve konunun içsel-leştirilmesine engel oluşturmaktadır. Bunun yanısıra AB kurumlardan gelen haberlerin, siyasetçilerin açıklamalarının, sivil toplum örgütlerinin araştırma ve verilerinin harman-landığı haberler hazırlanmamakta, kamuoyu kanaatlerinin oluşmasına uygun bir zemin yaratılmamaktadır. Sadece Avrupa Birliği kurumlarının haberlerinde göze çarpan AB logosu 2002 yılından bu yana AB ve Türkiye haberlerindeki tek ayırt edici özelliktir.

Nicelik olarak da yoruma dayalı yazı birimine daha sık rastlanması, 472 yazı biriminden 125 yazının köşe yazısı olması ve bunların en az yarısının kamuoyunu bilgilendirmesi aslında bu görevi yapması beklenen haberlerin açığını kapatmaya çalışmaktadır. Haberlerde ise bilgi-lendirme her dört yazıdan biri ile sağlanabil-mekte ve haberin gazetenin ana belirleyicisi ve göze asıl çarpan kısmı olduğu düşünüldüğünde Yeni Asır Gazetesi’nin AB konusunda bilgi-lendirmede zayıf kaldığı iddia edilebilmektedir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

150

Köşe yazılarının büyük kısmının bilgilendirici nitelikte olması AB’ye ilişkin haberlerde oku-yucunun daha çok köşe yazıları yoluyla bilgi sahibi olabileceğini göstermektedir.

Sayfada ilgi çekmesi bakımından haberlerin ve atılan haber başlıklarının yorum yazılarına göre daha dikkat çektiği bilinen bir gerçektir. Ka-muoyunun oluşmasında haberlerin daha çok okunduğu da kabul edilmektedir. Bu bağlamda okuyucu Yeni Asır Gazetesi’nde haberin ya-nında yorum yazılarını da okuması halinde AB hakkında daha fazla bilgiye ve daha eleştirel bir bakışa dolayısıyla siyasetçilerinin söyledik-lerinden daha geniş bir perspektife sahip olabi-leceklerdir. Gazete okuyucusu haberler yoluyla günlük bilgi ihtiyacını karşılama eğiliminde ise daha çok politikacıların açıklamaları yoluyla bilgi sahibi olacaktır. Daha polarize edilmiş, yıllardır varolan sorunlara atıflarla oluşturulan haberler kamuoyunun AB’yi sorgulaması ve olaylar hakkında nedensellik ilişkisini kurma-sını engeller niteliktedir.

AB’nin de ulusüstü kurum olmasından dolayı halklara mesafeli durduğu ve kendini Türk kamuoyuna tam olarak ifade edemediği de bir gerçektir. Avrupa Birliği Komisyonu kurumsal krize cevap olarak demokrasi, diyalog ve mü-zakere içerikli bir plan hazırlamış, 2006 yılında iletişim ve demokrasi konulu bir Beyaz Kitap kabul etmiş ve bu konuda girişimlere devam etmektedir (15). Konuya ilişkin Beyaz Kitap’ta da belirtildiği gibi AB’nin gelecekteki geniş-leme ve başarısı, üye ve aday ülke toplumları arasında geliştirilecek güçlü, derin ve sürekli bir diyalog ile sağlanabilecektir (European Commission 2006). ‘Demokrasi Diyalog ve Tartışma’ başlıklı Beyaz Kitapta bilgi akışı ve açıklığın sağlanmasından sivil toplumla ilişki-lerin arttırılmasına kadar bir dizi gelişme ve ilerlemenin hedeflendiği belirtilmektedir. Bu güçlendirilmiş diyalogla, bilgi eksikliği gideri-lebilecek, vatandaşların farklı kültürleri, siyasi ve ekonomik sistemleri daha iyi algılamasına katkıda bulunularak, daha sonraki Avrupa Birliği’ne katılımların getireceği fırsatlar ve zorluklar hakkında güçlü bir bilinç oluşması sağlanabilecektir.

SONUÇ İnsanoğlunun hergün yaşadığı milyonlarca olaydan Stuart Hall’ın (1973:181) deyimiyle “küçücük bir kısmını” potansiyel haber hikaye-

si yapan ve yine onun çok daha küçük kısmını kitle iletişim araçlarıyla günlük haber olarak önümüze getiren genel anlamda medyanın özelde ise haber içeriğinin hem gücü hem de sorumluluğu vardır. Medya gelişmeleri okuyu-cu ve izleyicilere yansıtarak onları toplumsal dönüşüme dahil etmesi gerekmektedir. Avru-palılaşma ve Batılılaşma projesinde de AB ile ilgili tartışma başlıklarını açan ve Avrupa ajan-dasını belirleyen haber medyası ve özellikle yazılı basın, sağladığı haberlerle ve bilgilerle AB konusunda ortak kamuoyu alanının yara-tılmasında oldukça önemlidir. Gündem belir-leme yaklaşımıyla ele aldığımız bu çalışmada yerel basını temsilen Ege Bölgesi’nin köklü bir geçmişe sahip Yeni Asır Gazetesi AB konulu haberleri kamuoyu gündemine sıklıkla taşıma-mıştır.

Bu konuda AB iletişim stratejisinin de yeni yeni oluştuğu (16), gazetecilerin Avrupa Birliği konusunda yeterli bilgi sahibi olmadığı gerçeği de gözlerden kaçmamalıdır. Avrupa Birliği konusunda kamuoyu alanının yaratılmasında medyanın ve gazetecilerin önemini vurgulama-ya, İtalyan ve Finli gazetecilerin bakış açısını anlamaya çalışan Tampera Üniversitesi Kültü-rel Araştırmalar Bölümü’nde yürütülen bir akademik çalışmada 54 gazeteciyle ropörtaj yapılmış ve İtalyan gazetecilerin sadece %14’ü, Finli gazetecilerin ise % 70’inin en az bir kez AB ile ilgili bir bilgilendirme toplantısına ka-tıldığı saptanmış ve daha da önemlisi bu kurs-lara katıldığını söyleyenlerle AB’ya karşı pozi-tif bakış arasında direk bir korelasyon bulun-muştur. Yani AB hakkında daha çok bilgi sahi-bi olan gazeteciler kuruma daha pozitif bak-maktadırlar. Sadece % 6’sı bu kurslardan sonra negatif bir tutum geliştirdiklerini ifade etmek-tedirler. Araştırmanın da asıl vurguladığı nokta konu üzerinde bilgi sahibi olmanın ister sonuç-ta negatif, pozitif veya nötr tutum geliştirmek adına da olsa gazetecinin pozisyonunu belirle-mesi için çok önemli olduğudur (Valentini 2006). Aslında halk doğru bilgilendirilse AB’nin Tür-kiye için ne anlam ifade ettiği daha doğru bir resim olarak ortaya çıkacaktır. Nasıl Hollanda ve Fransa’daki AB Anayasası oylamaları AB geleceğine ilişkin belirsizliğe yol açmışsa, halkı her yönüyle bilgilendirmeyi bir yana bırakarak slogan haberciliği ve hükümet sözcü-lüğü medyayı ve halkı AB konusunda temel

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

151

hedeflerini belirlemekten uzaklaştırmıştır ve daha da kötüsü belirsizliğe itmiştir. Sağlam bir kamuoyu desteğine, bilimselliği içeren bir bilgi birikimine, ve yoruma dayalı bir uzlaşıya da-yanmayan AB ideali Türkiye’de politikacı ve medya tarafından Türkiye’nin tek amacı ol-mazsa olmazı olarak gösterilmiş, bu da yine halkta tepkiye yol açmıştır.

Bu çalışma sonuçlarına göre haber medyasının etkisi haberin içeriğine bağlıdır. Diğer çalışma-larda olduğu gibi bu durum bizi stratejiye daha az odaklanıp haberlerdeki konu bazlı tartışma-ların kamuoyunun AB’ye ilişkin bilgi seviyesi-ni arttıracağı sonucuna götürür. Fakat bu konu bazlı tartışmaları da tek başına haber medyası sağlayamayacağından, Avrupa Birliği bürokrat-ları ve Avrupalı liderlerin de bu konuda artan çabası ve daha sağlıklı işleyen iletişim strateji-lerine duyulan ihtiyaç açıktır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin kuruluşunun onuncu yılı olan 2010 yılında AB-Türkiye İletişim Strateji-si’ni (ABİS) hazırlayarak kamuoyu ile paylaş-ması, sürecin aksayan yanının anlaşıldığını göstermektedir.

AB konusunda medyada yüksek görünürlük otamatik olarak kamuoyunda pozitif etkiyi doğurmamaktadır, araştırma bulguları Türkiye AB ilişkilerinin daha kapsamlı ve çok boyutlu ele alınması gerektiğini gösterirken medyanın sürecin önemli bileşenlerinden biri olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

SON NOTLAR

(1) M. Emery yaptığı araştırmada (1989) ulus-lararası habere ayrılan sayfanın 1971’de % 10.2 oranında iken 1988’e gelindiğinde % 2.5 oranına düştüğünü saptamıştır. Uluslararası iletişimin güçlü temsilcisi NewYork Times uluslararası habere % 3.3 yer ayırırken, Washington Post % 5.4 yer ayırmıştır.

(2) Türkiye’de kitap okuma oranı % 4,5, Gaze-te okuma oranı % 22 olarak belirtilmektedir. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=14veust_id=5 (Erişim: 01.08.2011). 2009 yılında yayımlanan gazetelerin % 90, 9’u yerel, % 2,8’i bölgesel ve % 6,3’ü ise ulusal yayın yapmaktadır. Yıllık toplam tirajın % 94,4’ünü gazeteler oluşturmaktadır. Ülke genelinde 9.624.250 kişi okuma yazma bilmemektedir.

(3) Türkiye’nin Avrupa Birliği, o dönemdeki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile

olan ilişkileri, 31 Temmuz 1959’da Türki-ye’nin AET’ye üyelik için başvurmasıyla baş-lamıştır. Kamuoyuna başvurunun reddi olasılı-ğı nedeniyle bilgi verilmek istenmese de so-nunda Zafer Gazetesi’nde 7 Ağustos 1959’da yayınlanan “Müracaatımıza Dair Haber...” başlıklı haberle, başvuru Türk kamuoyuna duyurulmuştur. AET Bakanlar Konseyi 11 Eylül 1959’da aldığı kararla Türkiye’nin baş-vurusunu kabul etmiştir (Gaytancıoğlu 2009:49). İlişkiler 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Anlaşması’nın temelini oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesiyle meşruluk kazan-mıştır.

(4) Toker’in (2011: 96) 1999-2005 yılını kap-sayan Hürriyet, Zaman ve Cumhuriyet gazete-lerinin AB haberlerine ilişkin analizde haberle-rin % 43.1’inin iç politika haberleri sayfasında yer alırken, % 36.2’si dış ülke haberleri sayfa-larında yer almıştır. Yerel haber sayfalarında 1228 haberden sadece 7 haberle (% 0.6) AB haberleri temsil edilmektedir. Medyada AB’ye ilişkin haberler yerelleşemese de ulusallaşma eğilimindedir.

(5) Gündem belirleme çalışmalarının öncü bilim insanı McCombs ve Shaw 1968 ABD seçimleri sırasında 100 denek üzerinde kamu gündemini inceler, medya içeriğiyle karşılaştı-rır. Medyada bir konuya ayrılan yer ve zamanın biçimi, gününün en önemli konusunun ne ol-duğunu yönelik kamuoyu algısını etkilemekte-dir (Yüksel 2001: 98).

(6) Yeni Asır Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde 19 Ağustos 1895'te yayımlanmaya başlanan yerel günlük gazetesidir. Sloganı “Türkiye'nin en büyük bölge gazetesi” dir. Günlük tirajı 20 ila 30 bin arasındadır. İzmir’de en yüksek tiraja sahip yerel günlük gazetedir.

(7) Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği Kasım 2006, 3.AB Algılama Anketinde, 17 Aralık 2004-2006 tarihleri arasında, Türk ka-muoyunun AB’ye olan desteğinin % 75’lerden % 50’ye düşmüş olduğu açıkça görülmektedir. USAK AB Algılama Anketi, 6 Kasım 2006. (http://www.usakgundem.com/pdfs/USAK-AB -ALGILAMA-ANKETI-3.pdf) (10.05.2008).

USAK tarafından 2005 yılında gerçekleştirilen 2. AB Algılama Anketinde tam üyelik konu-sunda daha kötümser bir hava bulgulanmıştır. 10-15 yıl içinde gerçekleşecek üyelik bekle-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

152

yenlerde de azalma söz konusudur. Türkiye’nin hiç bir zaman üye olamayacağını düşünenlerin oranı % 30’a ulaşmıştır. 2004 yılında düzenle-nen 1. AB Algılama Anketinde katılımcıların % 72’si Türkiye’nin eninde sonunda AB üyesi olacağına inanmaktayken 2006 anketinde bu oran % 50 seviyesinde kalmıştır. 2004 yılında ankete katılanların % 28’i hiç bir zaman üyeli-ğin gerçekleşmeyeceğini düşünmekteyken 2005 yılında tamamıyla olumsuz düşünen cep-hede oran % 30’a ulaşmıştır.

Türkiye ve Avrupa’daki kamuoyunun Avrupa Birliği’ne ilişkin tutumlarını ölçen pek çok anket düzenlenmiştir ve tarihsel açıdan veri niteliğinde Güreşçi’nin (2006: 79-81) çalışma-sında yer almaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2009 yılına ilişkin Yaşam Memnuniyet Araştırması 2009 başlıklı raporuna göre de Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin referandum eğilimini gösteren Grafik 72’ye göre (TÜİK 2009: 72) AB üyeli-ğine ilişkin olası bir referandumda %52,4 katı-lımcı üyelik yönünde görüş bildirirken, % 25,1 oranında katılımcı üyeliğe karşı olduğunu bil-dirmiş, % 22,5 katılımcının da henüz fikri yoktur. Fikri olmayanlar ile karşı olanlar top-landığında % 47,6’ya ulaşılması da düşündürü-cü bir veridir. Aynı araştırmanın 67 numaralı grafiğinde ise Türkiye’nin AB üyeliğinin birey-lerin yaşamına etkisi sorulduğunda % 38,4 olumlu etkiden bahsederken % 15,4’ünün olumsuz etkisi olduğuna ilişkin yargısına karşı-lık % 23,2 katılımcının fikri yoktur. Bu veriler de AB konusunda bilgi eksikliğini gözler önü-ne sermektedir.

(8) Hürriyet gazetesine ilişkin analiz yazarın doktora çalışması sırasında gerçekleştirilmiştir.

(9) Hürriyet gazetesinde yine aynı araştırma döneminde toplam 320 haber saptanırken, Cumhuriyet gazetesinde 482 haber, Zaman gazetesinde 426 haber saptanmıştır (Toker 2011: 93). Bu bağlamda Hurriyet gazetesinden daha fazla AB haberine yer veren (345 haber) Yeni Asır gazetesi konuya yeterli yer ayırmış-tır.

(10) Olumsuz ve nötr haberlerin toplanmasıyla ulaşılan sonuçtur.

(11) Araştırma kapsamında haberlerin % 43,1’ini temsil eden 529 haber, uluslararası ve ulusal haberlerin karışık olarak yer aldığı gün-dem veya politika başlığı ile temsil edilen iç politika haberleri sayfasında yer almıştır. İkinci sırada yer alan dış ülke haberleri sayfalarında Avrupa Birliği’ne ilişkin 445 haber (% 36,2) yer almıştır. Üçüncü sırada ise 208 haberle (%16,9) ekonomi ve finans sayfasında AB haberlerine yer verildiği saptanmıştır.

(12) Milliyet Gazetesi’nde 24.10.2006’da ya-yınlanan anket sonuçları AB’ye desteğin % 32.2 oranında olduğunu göstermektedir.

(13) Yeni Asır Gazetesi, 17 Haziran 2002, ‘Askerin AB Anketi’ başlıklı haberden alınmış-tır. Ankete katılan % 90 Güneydoğu halkı AB’ye katılmayı isterken genel olarak Türk halkının % 72’si katılmayı istemekte ve % 26’sı ülke çıkarları açısından istememektedir.

(14) USAK AB algılama anketi, 6 Kasım 2006, http://www.usakgundem.com/pdfs/USAK-AB-ALGILAMA-ANKETI-3.pdf

(15) Avrupa Birliği 2005 yılı referandumların-daki Fransa ve Hollanda’daki AB Anayasa-sı’nın kabulüne ilişkin olumsuz sonuçlardan sonra 13. 10. 2005 tarihinde AB Komisyonu tarafından hazırlanan ‘Plan-D for Democracy, Dialog and Debate’ başlıklı Eylem Planı, AB’nin daha demokratik, şeffaf ve etkin olması amacıyla AB kurumları ile vatandaşları arasın-da tartışma başlatmayı hedeflemiştir. Plan-D ‘Avrupa iletişimi için bir eylem planı’ sunmak-tadır. Amaç, halkın karar verme sürecine katı-larak Avrupa Birliği sürecini sahiplenmesidir. Plan D ile Avrupa Birliği, vatandaşları ile ara-sında yeni ve meşru bir konsensüsü derinleş-tirmek istemektedir. Bu konuda ikinci önemli belge, 01.02.2006 yılında da Eylem Planı son-rası kabul edilen ‘White Paper on European Communication Policy’ (Avrupa İletişim Politikası Üzerine Beyaz Kitap) dir. Beyaz Kitap, Avrupa Birliği’nin başlattığı iletişim farkındalığını gözler önüne sermektedir (http://europa.eu/documents/comm/white_papers/pdf/com2006_35_en.pdf) (10.12.2008).

(16) Bu konuda Avrupa Birliği Genel Sekreter-liği’nin de 2010 yılında belirlediği Avrupa Birliği İletişim Stratejisi de iletişim açığın giderilmesi yönünde önemli bir adımdır.

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

153

KAYNAKLAR Adams W C (1982) Covering the World in Ten Minutes. In Television Coverage of International Affairs, W. C. Adams, ed. Norwood, Ablex,NJ. Balcı Ş, Akar H ve Ayhan B (2010) Kullanım-lar ve Doyumlar Yaklaşımı Çerçevesinde Se-çim Dönemlerinde Gazete Okuma Alışkanlık-ları ve Motivasyonlar: Konya Örneği, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 30, 51-79. Berelson B (2000) Gazetesiz Kalmak Ne De-mektir? Ünsal Oskay, çev. Kitle Haberleşme Teorilerine Giriş, Der Yayınları, İstanbul,135-156. Besova A A, Cooley S C (2009) Foreign News and Public Opinion: Attribute Agenda-Setting Theory Revisited, Ecquid Novi: African Journalism Studies, 30(2), 219-242. Bilgin N (2006) Sosyal Bilimlerde İçerik Ana-lizi: Teknikler ve Örnek Çalışmalar, ikinci baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara. Chaffee S H ve Kanihan S F (1997) Learning about Politics from the Mass Media, Political Communication, 14 (4),421-430. Cohen B (1963) The Press and Foreign Policy, Princeton University Press, NJ. Emery M (1989) An Endangered Species: The International News Hole, Freedom Forum Media Studies Journal, 3, 151–164. Eurobarometre 2006 survey.http://ec.europa. eu/public_opinion/archives/eb/eb66/eb66_en.htm) (Erişim 10.10.2008) European Commission (2006) White Paper on European Communication Policy, Brüksel, COM (2006) 35 final. 01.02. 2006. http://europa.eu/documents/comm/white_papers/pdf/com2006_35_en.pdf)(Erişim 10.12.2008) Flynt-Wallington S, Blake K, Taylor-Clark K ve Viswanath K (2010) Antecedents to Agenda Setting and Framing in Health News: An Examination of Priority, Angle, Source, and Resource Usage from a National Survey of U.S. Health Reporters and Editors, Journal of Health Communication, 15,76–94.

Gaytancıoğlu K (2009) Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna Üyelik Başvurusunun Basına Yansımaları, Ankara Avrupa Çalışma-ları Dergisi (ATAUM), 8 (2), 47-64. Gencel-Bek M (2004) Medya ve Avrupa Birli-ği’nin Temsili: Türkiye’nin AB Adaylığının Basındaki Sunumunun Analizi, Haber, Hakikat ve İktidar İlişkisi, Ç, Dursun, der. Elips Yayın-ları, Ankara, 225-259. Goodman R S (1999) Prestige Press Coverage of US-China Policy During the Cold War’s Collapse and Post–Cold War Years, Gazette, 61, 391–410. Güreşçi E (2006) Türkiye-Avrupa Birliği (AB) İlişkileri Sürecinde Kamuoyunun Tutumu ve Değerlendirilmesi, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 7(1),72-85. Hachten W A ve Scotton J F (2007) The World News Prism: Global Information in a Satellite Age, Blackwell, Malden, MA. Hall S (1973) The Determination of the News Photographs in The Manufacture of News: A Reader, S. Cohen ve J.Young (eds), Sage,Beverly Hills. Hart R P (1999) Seducing America: How Television Charms the Modern Voter, Sage, London. İnal A ve Durna T (2009) Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Türk Medyası, Ankara Avru-pa Çalışmaları Dergisi (ATAUM), 8(.2),65-87. Karp J, Banducci S ve Bowler S (2003) To Know it is To Love It? Satisfaction with Democracy in the European Union? Comparative Politics, 36(3), 271-292. Kentmen Ç (2010) Mass Media Use and Citizens’ Knowledge About the EU: The Turkish Case, Turkish Studies, 11(4), 625-641. Kejanlıoğlu B ve Taş O (2007) Turkin ja EU: suhteet Turkin lehdistössä. Turkki Euroopanrajalla? A. Leinonen, T. Kojo, M. Nousiainen, S. Peltonenve L. Tainio (eds.), Gaudeamus Helsinki University Pres, Helsinki, 91-111.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

154

Koopmans R (2007) Who Inhabits the European Public Sphere? Winners and Losers, Supporters and Opponents in Europeanised Political Debates, European Journal of Political Research, 46,183-210. Koopmans R (2004) Towards A European Public Sphere? Vertical and Horizontal Dimentions of Europeanized Political Communication, Innovation: The European Journal of Social Science Research,17(2), 97-118. Lippmann W (1922) Public Opinion, New York:Harcourt Brace. McCombs M E, Shaw D L (1972) The Agenda-Setting Function of Mass Media, Public Opinion Quarterly, 36,176–187. McQuail D (1994) Mass Communication Theory: An Introduction, third edition, Sage,Newbury Park. Meyer C (1999) Political Legitimacy and the Invisibility of Politics: Exploring the European Union’s Communication Deficit, Journal of Common Market Studies, 37(4): 617–639. Milliyet Gazetesi, 24.10 2006 tarihli AB Anke-ti haberi Peter J, Smetko H ve de Vreese C H (2003) EU Politics on Television News. A Cross-National Comparative Study, European Union Politics, 4(3), 305–327. Peter J ve de Vreese C H (2004) In Search of Europe – A Cross-national Comparative Study of the European Union in National Television News, Harvard International Journal of Press/Politics, 9(4), 3–24. Perez-Linan A (2002) Television News and Political Partisanship in Latin America, PoliticalResearch Quarterly, 55(3), 571–588. Salwen M B ve Matera F R (1992) Public Salience of Foreign Nations. Journalism Quarterly, 69(3), 623–632. Scheufele D A ve Tewksbury D (2007) Framing, Agenda Setting, and Priming: The Evolution of Three Media Effects Models, Journal of Communication,57, 9–20.

Scheufele D A (1999) Framing as a Theory of Media Effects, Journal of Communication, 49(1), 103–122. Schramm W ve Atwood L E (1981) Circulation of News in the Third World: A Study of Asia, The Chinese University of Hong Kong Press, Hong Kong. Schramm W (1959) One Day in the World’s Press, Stanford University Press, CA.Schuck A, de Vreese C (2010) Widening the Gap or Closing it? Efects of News Media Coverage on Cynism Towards the EU? International Communication Association, June 22-26. Smetko H A, de Vreese C H ve Peter J (2000) Europeanised Politics-Europeanised Media? European Integration and Political Communication, West European Politics, 23(4), 121–140. Sotirovic M ve McLeod J M (2001) Values, Communication Behavior, and Political Participation, Political Communication, 18 (3), 273–300. Toker H (2011) Kamusal Alanda Avrupalılaş-ma:Haber Medyası İncelemesi. Dokuz Eylül Üniversitesi, Avrupa Birliği Anabilim Dalı, AB Çalışmaları Programı, yayımlanmamış doktora tezi, İzmir. Trenz H J (2004) Media Coverage on European Governance Exploring the European Public Sphere in National Quality Newspapers, European Journal of Communication, 19(3), 291–320. Tunstall J (1977) The Media Are American, Constable, London. TÜİK (2009) Yaşam Memnuniyeti Araştırma-sı. Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Anka-ra. http://www.tuik.gov.tr. (Erişim 10.11.2009) USAK (Uluslararası Stratejik Araştırma Kuru-mu) (2005, 2006) USAK AB Algılama Anketi, Kasım 2006, http://www.usakgundem.com/ pdfs/USAK-AB-ALGILAMA-ANKETI3.pdf, (Erişim 10.12.2007). Valentini C (2006) Constructing Public Support: EU Communication Challenges for the Process of Integration, paper presented in

Yerel Medyanın AB’ye Bakışı: Yeni Asır Gazetesi… (139-155)

155

the International Conference 2006 on Public Sphere and Their Boundries. Tampere Centre for Cultural Studies, University of Tampere, 25-27 May. de Vreese C H (2007) EU as a Public Sphere, CONNEX, Living Rev. Euro. Gov. 2(3). (online), (www.livingreviews.org/Ireg-2007-3). de Vreese C H ve Boomgarden H G (2006) Media Effects on Public Opinion about the Enlargement of the European Union, Journal of Common Merket Studies, 44(2), June, 419-436. de Vreese C H (2002) Framing Europe: Television News and European Integration, Aksant Academic Publishers, Amsterdam. de Vreese C H ve Smetko H A (2004) News Matters: Influences on the Vote in the Danish Referandum Campaign, European Journal of Political Research,45(5), 699-722. Wanta W, Golan G ve Lee C (2004) Agenda Setting and International News: Media Influence on Public Perceptions of Foriegn Nations, 81(2), 364-377. Wanta W ve Hu Y (1993) The Agenda-Setting Effects of International News Coverage: An Examination of Differing News Frames, International Journal of Public Opinion Research, 5, 250–264. Weaver D H (2007) Thoughts on Agenda-Setting, Framing, and Priming, Journal of Communication, 57(1), 142–147. Weaver D ve Wilhoit G C (1981) Foreign News Coverage in two US Wire Services, Journal of Mass Communication, 31(2), 55–63. Weaver D H ve Buddenbaum J M (1979) Newspapers and Television: A Review of Research on Uses and Effects, ANPA News Research Report, 19, 1-15. Wilhoit G C ve Weaver D (1983) Foreign News Coverage in Two US Wire Services: An Update, Journal of Communication, 33(2), 132–48. Yeni Asır Gazetesi, 17 Haziran 2002, ‘Askerin AB Anketi’ başlıklı haber.

Yüksel E (2001) Medyanın Gündem Belirleme Gücü, Çizgi Kitabevi, Konya.

HAFTA SONU EKLERİNDE MEKÂN TASARIMLARI

Filiz Bilgin Ülken

ÖZET Tüketim kültürü gösterenlerinin tasarlanmasında reklam ve tanıtım faaliyetleri kadar önceliği haber vermek olan gazeteler de etkin bir rol oynamaktadır. Gazetelerin bu alandaki faaliyeti öyle-sine uzmanlaşmıştır ki, “yaşam tarzı haberciliği” adında bir gazetecilik uzmanlık alanı dahi türe-miştir. Özellikle gazetelerin hafta sonu ekleri alışveriş, eğlence, yemek ve yurt içi ve yurt dışı tatil mekânlarının tanıtımına oldukça fazla yer ayırmaktadır. Tüm bu mekânların tanıtımları yapılırken ise okuyucuya/tüketiciye toplumsal statü edinmek, bir gruba ait olmak gibi simgesel değerler vaat edilmektedir. Bu çalışma da gazetelerin hafta sonu eklerinde mekân tanıtımlarının sunumunu ve bu eklerdeki yaşam tarzı ve tüketim kültürü gösterenlerini nitel içerik analizi yöntemiyle incelemiş-tir. Hürriyet ve Zaman gazetelerinin Cuma eklerini konu alan araştırmanın sonuçlarına göre; farklı dünya görüşlerini temsil eden iki gazete eki de okuyucuyu tüketime yönlendirmekte ve oku-yucuya tüketimle gelen bir yaşam tarzı önermektedir. Tüketim konusunda ortaklaşan iki gazete eki, önerilen mekânlar konusunda ise farklılaşmaktadır. Hürriyet Cuma, batı tarzı bir tüketim önerir-ken Zaman Cuma, geleneksel tüketime öncelik vermektedir.

Anahtar sözcükler: Tüketim kültürü, tüketim mekânları, yaşam tarzı

PLACE DESIGNMENT IN WEEKEND SUPPLEMENTS OF NEWSPAPERS

ABSTRACT Newspapers whose priority is to inform, also have an active role as advertisement and publicity activities, in the designation of signifiers of consumption culture. Activities of newspapers in this area are so specialized that, a journalism specialization area named “life style journalism” has come into existence. Especially the weekend supplements of newspapers allocate quite a large place to shopping, entertainment, meals and introduction of national and international holiday centers. While the introductions of these places are being made, the reader/ consumer is promised to be given symbolic values such as gaining a social status, belonging to a group. This study examines the presentation of place introductions in weekend supplements of newspapers and signifiers of lifestyles and consumption culture in these supplements, with qualitative content analysis method. According to the results of the research whose subject matter is Friday supplements of Hürriyet and Zaman newspapers; both of the newspaper supplements that represents different kinds of world views, lead the reader to consumption and suggest a lifestyle that comes up with consumption. The two newspaper supplements which share similar qualities about consumption, differs from each other in their place suggestions. While Hürriyet Friday offers a western style of consumption, Zaman Friday gives priority to traditional consumption.

Keywords: Consumption culture, consumption places, life style

Bu makale, 09 Eylül 2011 tarihinde VI. Uluslararası Kültür Araştırmaları Sempozyumu’nda sunulmuştur. Arş. Gör. Dr., Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi

GİRİŞ

İnsanların yaşamlarını sürdürebilmelerinin aracı olan tüketim, günümüz toplumunda ama-ca dönüşmüştür. Tüketim artık, sadece ihtiyaca yönelik olmayıp kimlik ve statü edinme çaba-sıdır da. Çokuluslu şirketlerin ürettiği ve dola-şıma soktuğu ürünlerle birlikte tüketim kültürü de küreselleşmiş ve Batı toplumlarının yaşam

tarzı, Batı dışı toplumların ulaşmak istediği bir hedef haline gelmiştir. Büyük bir kapitalist üretim endüstrisine sahip olmayan ülkelerin insanları bile kendilerini kapitalizmin mallarını tüketmek için arzu duymaya kaptırmışlardır (Bocock 1997: 60-61).

Yaşam tarzı, seksenli yılların ortasından itiba-ren seçkinler ile bu sınıfa terfi etmek isteyenle-

Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları (156-167)

157

rin benimsedikleri “Life style” olarak adlandı-rılan lüks bir yaşam biçimidir. Genel hatlarıyla kaliteli restoranlarda yemek yeme, giyim ku-şama özen gösterme, en iyi puroları içme, şa-raptan anlama gibi simgesel değerler de üreten lüks tüketimlerden oluşan bir bütündür (Bali 2002: 146).

Yeni yaşam tarzları oluşturarak okuyucuyu tüketime yönlendiren gazete ekleri, buna bağlı olarak aldığı reklamlarla da gazeteler için önemli bir gelir kaynağıdır.

Bu çalışma, yaşam tarzı sunumlarıyla ön plana çıkan gazetelerin hafta sonu eklerinde, mekân tanıtımlarının sunumunu ve bu sunumlardaki tüketim kültürü ve yaşam tarzı gösterenlerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla Tür-kiye’de iki farklı dünya görüşünü temsil eden Hürriyet ve Zaman gazetelerinin okuyucuyu hafta sonuna hazırlamak (nereye gitmeli, ne yemeli, ne almalı vb.) üzere tasarlanmış olan Cuma ekleri seçilmiştir. Nitel içerik analizi sözü edilen iki hafta sonu ekinin 1 Nisan 2011-1 Temmuz 2011 dönemlerinde yayınlanan 28 sayısı üzerinde gerçekleştirilmiştir.

1. TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE BERABERİNDE GELEN YAŞAM TARZLARI

Tüketim, üretimle yok etme arasında aracı bir kavramdır. Çünkü tüketim toplumu var olabil-mek için nesneleri yok etmeye ihtiyaç duyar (Baudrillard 1997: 45). Tüketici ise şeyleri kullanıp bitiren kişi demektir. Kullanan ve ihtiyaçlarını ya da arzularını tatmin eden... Tüketim toplumunda, genellikle, arzu ile tat-min arasındaki aracı para olduğundan, tüketici olmak, tüketime ayrılmış şeyleri kendine tahsis etmek ve özel mülkiyetine dahil etmek demek-tir (Bauman 1999a: 39). Bu yönüyle tüketim, içine düştüğü krizleri aşmada kapitalist siste-min olmazsa olmazlarındandır.

Tüketim kültürünün, tarihsel olarak kapitaliz-min hangi evresinde başladığı konusunda bir görüş birliği bulunmasa da kapitalist toplumun kültürü, dolayısıyla günümüzün kültürü olduğu tartışma götürmemektedir (Dağtaş 2009: 21).

20. yüzyıl kapitalizmi, endüstriyel yaşamın örgütlenmesi açısından fordizm ve postfordizm olmak üzere iki ayrı dönem olarak ele alınmak-

tadır. Fordizm kavramı, kapitalist endüstrileş-menin II. Dünya Savaşından 1970’lere kadar süren dönemini tanımlamak için kullanılmak-tadır. Bu dönemde, tüketim kitleseldir ve daya-naklı tüketim malları gibi maddi şeyler tüke-tilmektedir. Bu dönemin reklam metinleri psi-kolojik tatminler içermekte ve bilinçaltına seslenmektedir. Ürünün tüketilmesi ile tüketici-lerin ne gibi duygular yaşadığı ve bu tüketimle nasıl mutlu olduğu soruları, dönemin reklam metinlerindeki hâkim sorulardır. Fordist döne-min tüketim grupları, sınıf, cinsiyet, yaş gibi demografik değişkenlerdir. Postfordist dönem ise, üretimin bazı sektörlerde kitlesel gerçekleş-tiği, bazı sektörlerde üretim ve taleplerde fark-lılaşma yaşandığı, esnek istihdam ve küçük ölçekli üretimle yürüyen dönemi tanımlamak-tadır. Bu dönemde tüketim bireyselleşmiştir ve pazar ayrışmıştır. Tüketim sonucunda kim olunacağı ve aynı ürünü tüketen diğerlerinin kim olduğu soruları, bu dönemin reklam metin-lerindeki hâkim sorulardır. Fordist dönemdeki tüketim grupları yerini, postfordist dönemde yaşam tarzı gruplarına devretmiştir (Dağtaş 2009: 25-32).

Chaney (1999: 21), yaşam tarzını “insanların neler yaptıklarını, niçin yaptıklarını ve bunu yapmanın kendileri için ne anlama geldiğini açıklamaya yardımcı olan davranış dizgesi” olarak tanımlamakta ve yaşam tarzıyla, bir tür seçim olarak adlandırdığı yeni toplumsal kim-liklerin özelliklerinden söz etmektedir. Chaney’e (1999: 21) göre, bu seçimde grup üyelerinin tipik davranış biçimleri, değer yargı-ları ve beğenileri rol oynar. Bu seçimler kültü-rel seçimlerdir ve boş vakit uğraşları ve tüke-tim etkinlikleri gibi yaşam alanları üzerine odaklanır. Değer yargıları ve beğeniler kişisel olsa da diğer sosyal kültürel özellik ile ilişkili özel kalıplara uymak zorundadır.

Featherstone (1996: 141) da benzer şekilde yaşam tarzının, tüketim kültürü içerisinde bi-reyselliği ve kendini ifade etmeyi çağrıştırdığı-nı belirtir. Ona göre “bir kimsenin bedeni, giysileri, konuşması, boş zamanı kullanması, yiyecek ve içecek tercihleri, ev, otomobil, tatil seçimleri vb. mülk sahibi/tüketicinin beğeni ve üslup duygusunun bireyselliğinin işaretleri olarak görülür”.

Tüketiciler, bir yaşam tarzını ortaya koyacak şekilde kullandıkları ürünlerini, giysilerini,

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

158

deneyimlerini, görünüşlerini bir araya getirerek kendi bireyselliklerini ve tarzlarını teşhir eder-ler. Bu durum, tüketiciler için alışkanlıkla üze-rinde düşünülmeden benimsenmiş değildir; bir yaşam projesi haline getirilmiştir (Featherstone 1996: 146). Bu süreç, ister bilinç düzeyinde ister bilinçdışı düzeyde gerçekleşsin kim oldu-ğumuzu ve başkalarına sunacağımız imgenin ne olduğunu belirlemektedir (Lupton 2002: 206).

Tüketim toplumunda toplumsal bağlar, diğerle-riyle ilişkiler, tüketilenler üzerinden kurulmak-tadır. Bu konuda tüketicilerin önemli yol göste-ricilerinden biri medyadır. Tüketim toplumun-da medya, tüketiciye, sunduğu ürün ve hizmet-leri kullandığında “farklı olacağı”, “sınıf atla-yacağı”, “yaşamının olumlu anlamda değişece-ği”, “bir gruba ait olacağı” gibi iletiler gönder-mektedir (Dağtaş 2009: 23).

Tüketim deneyimleriyle oluşturulan yaşam tarzı açısından tüketicilerin boş zamanlarını değerlendirmek için seçtikleri mekânlar da önem taşımaktadır. Boş zamanı değerlendirme kavramı ise günümüzde tüketimle birlikte anılmaktadır. Çünkü mal ve hizmetleri satın almak ve eğlenceyi deneyimlemek için bazı mekânlara gidilmesi gerekmektedir.

Ritzer (2000: 14-18), mal ve hizmetleri tüketti-ğimiz mekânların toplumsal hayatı etkilediğini öne sürmektedir. Ona göre, bu ortamlar yalnız-ca tüketmeye olanak sağlamazlar, ayrıca tüke-time yöneltmek ve hatta zorlamak üzerine yapılanmışlardır. Bu nedenle bu tür mekânları yarı dinsel, büyülü hatta bazen kutsal nitelikler taşıyan “tüketim katedralleri” olarak adlandır-maktadır ve ona göre bu mekânlar tüketim dinini gerçekleştirmek amacıyla hacca gidilen yerlerdir.

Fast food restoranları ve isim hakkı kullanan dükkânlar, zincir mağazalar, kataloglar, alışve-riş merkezleri, elektronik alışveriş merkezleri, indirimli mağazalar, süper mağazalar, yolcu gemileri, kumarhaneler, eğlence ve konulu restoranlar gibi mekânlar, Ritzer (2000: 29-42) tarafından tüketim katedralleri olarak adlandırı-lır. Bu mekânlar daha fazla tüketici çekmek için büyülü, fantastik, sihirli ortamlar olarak sunulurlar. Ayrıca insanlar bu mekânlarda tüketimin yanı sıra bir topluluğa dahil olma duygusu da yaşarlar.

Alışveriş merkezleri, yalnızca tüketim ürünle-rinin alındığı, tüketildiği yerler olmayıp, sosyal ve kültürel aktivitelerin de tüketildiği, Ritzer’in (2000) deyişiyle birer “tüketim katedralleri” haline gelmişlerdir. Tüketimin sürekli kılındığı bu merkezler, gündelik hayatın her anı plan-lanmış olan, kent yaşamını keşfetmeye ne za-manı ne de isteği olan kentlilerin kamusal me-kânıdır. Alışveriş merkezleri, iş saatleri dışında aile üyelerinin kendi ilgi alanlarına göre çeşitli aktiviteler bulabileceği alanlardır. Baudrillard’ın (1997) meta panayırı olarak adlandırdığı, alışveriş merkezlerinin kullanıcı-larına sunduğu, aslında küçük bir kent yaşantısı simülasyonudur. Alışveriş merkezleri, yemek yenebilecek mekânlarıyla, arkadaşlarla ya da aileyle oturup sohbet edilebilecek ve dinlenile-bilecek kafeleriyle, çocuklar için oyun alanla-rıyla, sinemalarıyla, barındırdıkları yapay ağaç-larla, şelaleli havuzlarıyla, telefon kulübeleriy-le, oturma banklarıyla, çeşitli bitkileriyle, mey-dan saatleriyle, neredeyse küçük birer kenti andırırlar. Kentlerin sokaklarını andıran, etrafı dükkânlarla dolu koridorlar boyunca yürüyen tüketici, sonunda kent meydanını andıran bir mekâna çıkar. Banklarda yapay bitkilere baka-rak dinlenen insanlar, havuzun kenarında oy-nayan çocuklara kadar her şey kent yaşamında deneyimlenen görüntülerdir (Vural ve Yücel 2006: 104). İlk olarak kentin dışına kurulmaya başlanan alışveriş merkezleri, ancak özel aracı olanların rahatlıkla ulaşabildiği alanlarken günümüzde kent merkezinde korunaklı, güven-likli bir yaşam merkezi haline dönüşmüştür.

Tuan, mekânların yarattığı çağrışımları açık uzam ve kapalı uzam olarak iki kategoride ele alır. Açık uzam özgürlüğü, macera vaadini, ışığı, kişisel olmayan ve değişmeyen güzelliği imler; kapalı uzam ise rahmin güvencesini, özeli ve karanlığı imler (akt. Lupton 2002: 224). Turistik mekânlar Tuan’ın açık uzam kategorisine örnek oluşturabilir. Çünkü turistik mekânlar medya tarafından da “macera, özgür-lük, keşif, el değmemiş güzellikler…” gibi soyut, heyecan verici kavramlarla sunulmakta-dır.

19. yüzyıla kadar seyahat edebilme, (çalışma dışı nedenlerle) dar bir seçkinler grubu için olanaklı ve bir statü işaretiyken demiryolu gelişimiyle ilk kez kitle seyahati olanaklı hale gelmiştir. Statü ayrımları, seyahat edebilenlerle

Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları (156-167)

159

edemeyenler arasında azalırken farklı yolcu sınıfları arasında varlığını sürdürmüştür. Tüm bunların yanında modern yurttaşlığın bir özel-liği olarak tatile gidebilme, çalışmanın dışında kalabilme bir hak olarak görülmeye başlanmış-tır. Urry (1999: 178-181), turizmin ortaya çıkı-şını, modern toplumlardaki toplumsal pratiğin yani ayrı ve düzenli alanlar olarak çalışma ve boş zamanın nasıl örgütlendiğine ilişkin bir olgu olarak açıklamaktadır. Çok sık dile getiri-len “tatile ihtiyacım var” sözü, çalışmanın uzağında zaman tüketmeye duyulan gereksini-me yönelik bir modern bakışın yansımasıdır.

Medya tarafından oluşturulan hayal kurma ve fantezi aracılığıyla ya alışıldık biçimde karşıla-şılanlardan farklı anlamlar içeren ya da farklı bir düzeyde oluşan yoğun hazlara yönelik bek-lentiyle mekânlar bakılmak üzere seçilir. Med-ya, tatil deneyimlerinin anlaşılmasına yardım edecek göstergeler sağlar, böylelikle mekân önceden verili kategoriler yardımıyla yorumla-nır (Urry 1999: 182).

Çalışma sistemi ve medya sunumlarının çizdiği çerçevede turistler yola çıkarlar. Bu yola çıkışı Bauman (2000: 128) şöyle tarif etmektedir: “Yola çıkıyorlar çünkü yuvayı sıkıcı, fazlasıyla bildik, çok az sürpriz barındıran ve cazibesiz buluyorlar; ya da (gidecekleri) başka yerlerde, yuvadaki rutin yaşamın vadettiğinden daha heyecanlı macera ve daha derin duygular bul-mayı umuyorlar. Gerektiğinde her an dönüle-bildiği için yabancı yerler keşfetmek amacıyla yuvayı terk etmek kararı almak çok kolaydır”. Urry (2009: 26) de benzer biçimde turisti “baş-ka yerlerde ve başka zamanlarda, kişinin gün-delik yaşamından uzakta, otantikliği arayan bir çeşit hacı” olarak tanımlar. Turistler, kendi yaşamlarında keşfetmeleri zor bir gerçekliğe sahip olan ötekilerin, yerlilerin yaşamlarına özel bir ilgi gösterirler. Öyle ki bir madencinin yorucu işi ya da kanalizasyonda görevli işçile-rin imrenilecek hiçbir yönü olmayan çalışmala-rı bile turist bakışının nesnesi olabilir. Bu bağ-lamda turistik yerler; turist bakışının romantik bir nesnesi olmalarına, tarihi ya da modern bir yer olmalarına ve otantik bir yer olarak sunulup sunulmadıklarına göre sınıflandırılır (Urry 2009: 167). Turist, orada bulunduğunun kanıtı olarak nesneleştirdiği mekânların ve ötekilerin fotoğrafını çeker. Urry’nin (2009: 221-223) deyimiyle görülmek ve kaydedilmek, başkala-

rını görmek ve kaydetmek turistin alametifari-kasıdır. Fotoğraf çekmek bir bakıma, fotoğrafı çekilen nesneyi mülk edinmek demektir. Dola-yısıyla bir iktidar/bilgi ilişkisidir. Bir nesnenin görsel bilgisine sahip olmak anlık da olsa onun üzerinde kısmen iktidar kurmaktır. Fotoğraf bakışa maruz kalan nesneleri ehlileştirir. Fotoğ-raf çekmek, fotoğrafı çekilen nesneleri güzel-leştiren imajların inşasına girişmektir.

Sonuç olarak tüketim toplumunda tüketiciler için hareket halinde olmak, aramak, henüz bulamamak marazi bir durum değil bir cennet vaadidir, umutlu bir yolculuktur. Umut dolu yolculuk tüketicinin hayatında varış çizgisini aşmaktan çok daha zevklidir (Bauman 1999b: 95-97).

Bu yolculukta tüketiciyi hareket halinde tutma dolayısıyla sürekli tüketime yöneltme görevini medya üstlenmiştir. Tüketim kültürünün kitle-lere aktarılmasında medya önemli bir yer tut-maktadır.

Türkiye basınında özelikle 1980 sonrası dö-nemde teknolojik gelişme, yenilenme, gazete sayısının artmasıyla birlikte gazetelerin içerik-leri de değişiklik göstermektedir. Gazeteler renklenmiş ve toplumsal değişimle doğru oran-tılı olarak yaşam tarzı ve dönemin yükselen değerlerini aktarma misyonu edinmiştir. Gü-nümüzde yaşam tarzı haberciliğine özellikle kitle gazeteleri büyük önem vermektedir. Do-ğası itibariyle reklam sektörüyle yakın temasta olan yaşam tarzı gazeteciliğinin hakim söylemi ise “tüketimin kutsanması”dır (Arık, 2006: 73-75).

2. CUMA EKLERİNİN ANALİZİ

2.1. Hürriyet Gazetesi Cuma Ekinin Analizi

Hürriyet gazetesinin Cuma ekinin analizinde incelenen tüketim mekânları, inceleme yapılan dönem itibariyle sık karşılaşılan mekânlar göz önünde tutularak beş kategoriye ayrılmıştır. Bunlar sırasıyla alışveriş mekânları, eğlence mekânları, turistik mekânlar, yemek mekânları ve kutsal mekânlardır. Aşağıdaki tabloda, Hür-riyet gazetesinin incelenen 14 Cuma ekinde bu mekânlara kaç haber ayrıldığına yer verilmek-tedir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

160

Tablo 1. Hürriyet Gazetesi Cuma Eki’nde Yaşam Tarzına Yönelik Haber Kategorileri

Haber Kategorisi Haber Sayısı

Alışveriş mekânları 65

Eğlence mekânları 52

Turistik mekânlar 32

Yemek mekânları 17

Kutsal mekânlar 0

Toplam 166

2.1.1. Alışveriş Mekânları

Cuma eklerinde alışveriş mekânları kategorisi-ne ait toplam 65 metin bulunmuştur. 65 metin içinde alışveriş merkezleri (AVM), mağazalar ve sanal alışveriş mekânları bulunmaktadır. Ayrıca her hafta “Vitrinde Gördüm” başlığı altında alışveriş mekânları tanıtılmaktadır.

Alışveriş merkezleri, turistik mekânlar dışında-ki tüm kategorileri, içinde barındırmaktadır. Alışveriş merkezleri tüketiciye alışverişin ya-nında eğlence, yemek ve kültür-sanat etkinlik-lerini tek mekânda gerçekleştirebilme olanağını vaat etmektedir. Bu anlamda Baudrillard’ın “tüketim düzeni göstergelerle beslenir” (Baudrillard 1997: 25) sözünü en çok karşıla-yan mekân, alışveriş merkezleri gibi görün-mektedir. Tüketim toplumunda ürün, hizmet ve mekân tüketimi, imaj tüketimine denk gelmek-tedir. Bu nedenle, alışveriş merkezlerinde gün geçirmek bir statü ve sınıf belirleme meselesine dönüşmüştür. Bu yönüyle, alışveriş merkezleri seçkinci yaşam tarzının en önemli gösterenle-rinden biri olarak görülmektedir.

“Sapphire’e neden gidilir? Kesinlikle alışveriş yapmaya değil. Elbette gitmişken alışveriş yapılabilir ama yola sırf burada alışveriş yap-mak için çıkma çok anlamsız… Akıllıca bir kararla giriş üstünü yemek katı yapmışlar. Düzenlemesi çok ferah, hatta bir alışveriş mer-kezinde olduğunuzu unutturuyor. Daha ziyade otel lobisi ya da yeni tabirle lounge gibi…. Bir de ikinci bir “food court” yapılmış. Metro City’nin yemek alanı gibi, uğultulu ve hafif klostrofobik. Üst kattaki yemek bölümüne kı-

yasla daha “halk işi”. Netice itibariyle, Sapphire Çarşı beni şaşırttı. Bu her bakımdan rekortmen gökdelende yaşayacak olanları düşününce daha üst-orta sınıf, hatta lüks bir alışveriş ortamı olacağını düşünmüştüm. İç tasarım bu izlenimi veriyor ama marka dağılı-mı tamamen aksini söylüyor” (8 Nisan 2011)

“Bana harcama pastanı söyle sana kim oldu-ğunu söyleyeyim” (1 Temmuz 2011)

“Taksim’de buluşacaksanız, şöyle noktalar belirlersiniz: Anıtın önü, metronun çıkışı, Fransız Kültür Merkezi’nin önü, tramvay du-rağı… Şimdi bu listede bizim vitrinler de var. Taksim’deki vitrin Flo’nun… ve insanlar bu-luşmadan önce şöyle sözleşiyor: Büyük ayak-kabıda buluşalım. Büyük ayakkabı dedikleri Flo’nun vitrini. Önünde fotoğraf çektirene bile rastladım… Bu arada Flo, bu vitrin için tam 300 bin dolar ödemiş. Korkarım festival bitin-ce, eski buluşma noktalarına geri dönmek ge-rekecek” (22 Nisan 2011)

Alışveriş merkezleri tüm bunların yanında konser, yarışma, imza günü ve sosyal sorumlu-luk projelerine de imza atmakta ve bu haberler Hürriyet Cuma ekinin “Alışveriş Merkezlerin-de Neler Oluyor” bölümüne her hafta konu edilmektedir. Bu haberlere örnek olarak şunlar gösterilebilir:

“Mor çatıya Şebnem Ferah desteği”… “Capitol, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde başlattığı Mor Çatı projesine ünlü isimlerle devam ediyor” (29 Nisan 2011)

Sanal alışveriş mekânları da Cuma eklerinde 9 haberle yer bulmuştur. Her hafta “Haftanın Sitesi” başlığı altında bir site tanıtılmaktadır. Ayrıca haberler ve köşe yazılarıyla da internet üzerinden alışveriş yapmanın yararları vurgu-lanmaktadır. Genellikle hediyelik eşya, giysi ve aksesuarların satıldığı sitelerin tanıtımında seçkinci bir dil kullanılmaktadır. Sitelerin tanı-tıldığı haberlerde, bu sitelerden alışveriş yap-manın farklılığı dile getirilmektedir. Çünkü bu sitelerden alışveriş yapmak ve bu ürünleri kul-lanmak, seçkinci bir yaşam tarzının ifadesidir. Bu haberlerde sunulan yaşam tarzları, bir yan-dan nostaljik ve ortak bir zevke hitap ediyorken bir yandan da farklı tasarımların; ünlülerin meşhur ettiği ulaşılabilir lüks ürünlerin peşinde olanlara hitap etmektedir.

Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları (156-167)

161

“Hayalinizdeki ayakkabıyı tasarlama fırsatı”

“Bywonderland, tasarımıyla bile kendine çeken bir site. Pamuk helva tadında, Retro bir görün-tüsü var. İngiltere, Amerika ve Japonya’dan ithal edilen ürünler satılıyor. Hepsi ortak bir zevki yansıtıyor”. (13 Mayıs 2011)

“Modabyte… onlarca siteden biri. Ancak hiç de sıradan değil. New York ve Los Angeles kökenli “yükselen tasarımcıların”, “ulaşılabi-lir lüks” giyim konseptini sunuyor… farklı tasarımların peşinde olanların mutlaka göz gezdirmesi gereken bir adres. Modabyte şimdi Angelina Jolie’nin meşhur ettiği Lauren Merkin çantaları da satmaya başladı”. (27 Mayıs 2011)

2.1.2. Eğlence Mekânları

Bu kategoriye ait toplam 52 metin bulunmuş-tur. Metinlerin 48’i konserlere, barlardaki canlı müziklere, gece kulüplerinde gerçekleştirilen eğlence programlarına ve gece partilerine yöne-lik haberlerdir. Bu haberler, genellikle Cumar-tesi ve Pazar günleri yapılması önerilen etkin-liklerin duyurulduğu, “Hafta Sonu Mesaisi” ve “Bu Hafta Sona Ermeden” başlıklı her hafta yayınlanan bölümlerde yer almaktadır. Bu metinlerde mekânların isimleri, adresleri, tele-fonları, bilet satış merkezlerinin mail adresleri, konser fiyatları ve açılış kapanış saatleri bildi-rilmektedir.

“İki genç İtalyan DJ’den oluşan Cyberpunkers; dünya turnesi kapsamında bu gece 23.00’te Beyoğlu’ndaki İndigo’da. Bilet-ler 23.50 ve 28.50 lira www.biletixcom (8 Ni-san 2011)

“Martini’nin ‘Lucky Tuesday Nights’ partileri-nin ilki 5 Temmuz gecesi Park Hyatt İstanbul-Maçka Palas’ta. D’autre Events tarafından düzenlenen gecede Danna Leese, DJ Tekin ve perküsyonist Djenk çalacak” (1 Temmuz 2011)

Bu kategoriye örnek olabilecek bir diğer haber ise anneler günü için önerilen mekân tanıtımla-rıdır. Gazete, “Oteller çoktan hazır sizi bekli-yorlar” haberi ile üst gelir düzeyine sahip okuyuculara seslenmektedir. Bu haber, aynı zamanda üst düzey yaşam tarzının gösterenle-rini de barındırmaktadır:

“Patisserie de Pera’nın özel kutulardaki pasta ve makaronları, Kubbeli Salon’da canlı piyano

eşliğinde çay saati, Pera SPA’da masaj keyfi” (6 Mayıs 2011)

2.1.3. Turistik Mekânlar

Tüketim kültürü ve yaşam tarzının gösterenleri açısından turistik geziler önem taşımaktadır. Hürriyet Cuma ekinde de turistik mekânların tanıtımına dikkate değer derecede yer verilmiş-tir. Turistik mekânlar kategorisine ait toplam 32 metin bulunmuştur. Bu metinlerde iç ve dış turistik mekânların tanıtımının yanı sıra nasıl ulaşılacağı, nerelerde kalınabileceği, nerelerde yemek yenebileceği, fiyatlar, turlar gibi örtük reklam sayılabilecek bilgiler de verilmektedir.

“Herşey dahil sistemle işleyen otellerde sınır-sızca keyfinize bakıyorsunuz” (13 Mayıs 2011)

“Cannes’a 40 dakikada trenle ulaşabilirsiniz. Ya da günlük 2 bin Euro’ya arkadaşlarınızla yemekli olarak bir yat kirayabilirsiniz. Sahil şeridinde ünlü zenginlerin evlerini görebilirsi-niz. Deniz kabuklularından yapılan plateau denenmeli. Gouveu 30 isimli restoran, gelenek-sel ve keyifli” (27 Mayıs 2011)

Tanıtılan mekânlar “egzotik, masal dünyası, rüya gibi, büyüleyici, muhteşem manzara, film platosu, cennet, el değmemiş koylar” gibi söz-cüklerle okuyucuya nesneleştirilerek sunul-maktadır. Tüm bunların yanında okuyucuda tatile çıktığı andan itibaren gerçek dünyadan başka bir aleme geçeceği hissi uyandırılmakta-dır.

“işte kaçış biletiniz” (1 Nisan 2011)

“….keşfetmeyi vaad ediyor” (1 Nisan 2011)

“macera başlıyor” (1 Nisan 2011)

“ilk kez giden rüya sanabilir” (8 Nisan 2011)

“meditasyon alanları gibi” (8 Nisan 2011)

“Dünyadan kopmuş, romantizmin dorukların-daki…” (8 Nisan 2011)

“bir film platosu sanki” (8 Nisan 2011)

“Viyana bir cennet” (15 Nisan 2011)

Mekân tanıtımları bir yandan yukarıdaki gibi doğal güzellikleri nesneleştirerek sunarken bir

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

162

yandan da lükse ve alışveriş önerilerine yönelik metinler olarak göze çarpmaktadır.

“Nice; Monte Carlo ile Cannes’ın tam ortasın-da. Size hem bu iki şehrin lüksünü, doğal güzel-liklerini ve lezzetli yemeklerini vaad ediyor” (27 Mayıs 2011)

“Hollywood yıldızları her yaz burada” (3 Ha-ziran 2011)

Turistik mekânların tanıtımı, bu gezilere çıka-cak ve gündelik rutin yaşamından kurtulacak okuyucuya egzotik, sıradışı mekânlar ve bu mekânlardaki insanların yaşamlarına “davetsiz bir giriş”i (Urry, Turist Bakışı: 27) önermekte-dir. Bu şekilde nesneleştirilen turistik mekânlar yapay bir sahne, orada yaşayan insanlar ise oyuncu gibi sunularak okuyucuya bu oyunu izlemeleri çağrısında bulunulduğunu düşündür-ten haberlere bazı örnekler verilebilir:

“Yerli halkla iç içe olabileceğiniz” (27 Mayıs 2011)

“…şehirlilerle kaynaşmak” (15 Nisan 2011)

“sokaklarında gerçekten hayat akıyor” (15 Nisan 2011)

“…uzun yıllardır buraya ayak basan ilk ben-mişim gibi hissediyorum” (10 Haziran 2011)

2.1.4. Yemek Mekânları

Bu kategoriye ait toplam 17 metnin bir bölümü kafe, restoran, fast food ve otel restoranlarının tanıtımına ayrılmıştır. Yemek mekânları seç-kinci yaşam tarzının en önemli gösterenlerin-den biri olarak görülmektedir. Bu mekânlar haberlerde özellikle dünya mutfaklarından yemekleri ve özel içkileriyle ön plana çıkarıl-maktadır.

Haberlerde bu mekânların iç ve bahçe dekoras-yonlarından, yemekler ve ücretlerinden, mekâ-nın açılış kapanış saatlerinden bahsedilerek okuyucuya buraları ziyaret etmeleri önerilmek-tedir. Bu öneri, gazetenin yanı sıra özellikle gazeteci, yazar, gurme ve ünlülerden oluşan bir jüri tarafından yapılmaktadır. Belli bir kesimin yaşam tarzlarını ortaya koyan bu metinlere şöyle örnekler verilebilir:

“Boğaz’ın etkileyici manzarası ile sizleri karşı-layan Aqua Restaurant’da, Türk kahvaltıları-

nın tüm vazgeçilmezleri, dünya mutfaklarından leziz tatlar ve ayrıca suşi çeşitleri olacak. Kişi başı KDV dahil 150 lira” (6 Mayıs 2011)

“Gündüzleri sadece kuş ve yaprak seslerinin duyulduğu bahçede masa ve sandalyeler dışın-da lounge tarzı kanepeler de var. Ödüllü bar-men İlyas Güngör’ün yaz aylarında çok tutulan satsuma, passion meyveli ve mangolu kokteyl-leri herkesin favorileri arasında”. (8 Nisan 2011)

“Brunch’ı tercih edenlere, canlı piyano müziği eşliğinde bir kadeh şarap ikram edilecek. Fiyat 75 lira. Tel: 216…” (17 Haziran 2011)

Metinlerin 6’sı şarap, şampanya ve yemek kurslarının tanıtımına ayrılmıştır. Bu tanıtım-larda kursu kimin vereceği, kurs ücreti, yeri ve saati belirtilmektedir. Özellikle şarap tüketimi elit bir yaşam tarzının göstergesi olarak kabul edilmektedir.

“Cihangir’deki White Mill dünyaca ünlü bir barmeni bahçesine konuk ediyor. Londra’nın Botanist, Sugar Hut ve Nozomi gibi barlarında şef barmenlik yapmış Fabrizio Bany’sin Ekşi Çilekli Martini, Vişne Püreli Whisky, Mandarin Cin, Goja Üzümlü Votka, Porn Star Martini ve Golden Gate Şampanya gibi kokteyllerini hem deneyip hem de nasıl yapacağınızı bugün ve yarın White Mill’de öğrenebilirsiniz. … etkinlik için sınırlı sayıda rezervasyon imkanı var, acele edin”.

“İçki kültürü dergisi Gusto’nun yayın yönet-meni Mehmet Yalçın’ın verdiği şarap kursları-nın yeni sezonu 11 Nisan 19.00’da Mövenpick Hotel İstanbul’da başlıyor. ‘Şarabın Dünyası-na Giriş’ başlıklı 1. Etabın ücreti 400 lira. (212….)”.

2.1.5. Kutsal Mekânlar

Hürriyet Cuma’da kutsal mekânlar kategorisine ait hiçbir metin yer almamaktadır.

2.2. ZAMAN GAZETESİ CUMA EKİNİN ANALİZİ

Zaman Cuma’nın analizinde tüketim mekânları en sık karşılaşılan mekânlar göz önünde tutula-rak 5 kategoriye ayrılmıştır. Bunlar sırasıyla alışveriş mekânları, turistik mekânlar, yemek

Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları (156-167)

163

mekânları, kutsal mekânlar ve eğlence mekân-larıdır. Aşağıdaki tabloda incelenen 14 sayıda bu mekânlara kaç haber ayrıldığına yer veril-mektedir.

Tablo 2. Zaman Gazetesi Cuma Eki’nde Ya-şam Tarzına Yönelik Haber Kategorileri

Haber Kategorisi Haber Sayısı

Alışveriş mekânları 14

Turistik mekânlar 12

Yemek mekânları 11

Kutsal mekânlar 7

Eğlence mekânları 0

Toplam 44

2.2.1. Alışveriş Mekânları

Cuma eklerinde alışveriş mekânları kategorisi-ne ait toplam 14 metin bulunmuştur. 14 metinin 13’ü mağaza ve marka tanıtımına, biri ise sanal alışveriş mekânına yer vermektedir. Cuma ekinin “Vitrin” başlıklı köşesi her hafta tekno-loji, gıda, dekorasyon, aksesuar, giyim, ayak-kabı, bakım, ev tekstili, beyaz eşya gibi katego-rilerle mağaza tanıtımları yapmaktadır. Bu metinlerde tanıtılan ürünlerin faydaları ve fi-yatları yer almaktadır.

“Rahat giysiler”… “Herry çalışan kadına, her konsepte uygun seçenekler sunuyor” (24 Hazi-ran 2011)

“Bu süpürgeyle işiniz daha kolay”… Süpürge kullanıcısını yormuyor ve temizlik yapmayı keyfe dönüştürüyor. 345 TL.” (1 Temmuz 2011)

Sanal alışveriş mekânları ise incelenen Cuma eklerinde bir haberle yer bulmuştur. Haberde internet üzerinden alışveriş yapmanın yararları vurgulanmaktadır:

“Seçmece değil TIKLAMACA BUNLAR Orga-nik tarım yapan çiftçiler, taze marullarını, kokulu domateslerini, mis çileklerini artık ad-rese teslim yetiştiriyor. Tüketici hangi sebze meyveden ne kadar istediğine dair çiftçiye bir

e-mail atıyor… Ertesi gün ya da iki gün sonra sebze dolu koli e-mail sahibinin kapısında oluyor” (13 Mayıs 2011)

2.2.2. Turistik Mekânlar

Tüketim kültürü ve yaşam tarzının gösterenleri açısından önem taşıyan turistik gezilere Zaman Cuma’da da dikkate değer derecede yer veril-miştir. Turistik mekânlar kategorisine ait top-lam 12 metin bulunmuştur. Bu metinlerde, iç ve dış turistik mekânların tanıtımının yanı sıra nasıl ulaşılacağı, nerelerde kalınabileceği, nere-lerde yemek yenebileceği gibi bilgiler de ve-rilmektedir.

“Çengelköy olur masal…” (27 Mayıs 2011)

“Bu yaz nereye gidelim” (1 Temmuz 2011)

“Enez denizi ve kumsalıyla sizi bekliyor” (1 Temmuz 2011)

“Sessizliğin mekânı Burgazada” (10 Haziran 2011)

“Kalpazankaya’daki restoranın kuyu kebabı meşhur. Yalnız kuyu kebabı hafta sonları ve Çarşamba günleri çıkıyor” (10 Haziran 2011)

“Burada doğayla iç içe butik oteller var. Paşa Konağı… iki yüz yıllık tarihi bir konak. Park Ilıca Otel, iki katlı, ahşap bungalov evlerden oluşuyor…” (3 Haziran 2011)

Tanıtılan mekânlar “egzotik, masal diyarı, saklı cennet, eşsiz bir doğa harikası, rüya gibi, düş, muhteşem manzara, cennet, el değmemiş, ya-banıl, keşif” gibi sözcüklerle okuyucuya nesne-leştirilerek sunulmaktadır.

“…manzarasıyla büyülüyor” (1 Temmuz 2011)

“…el değmemiş birçok plaj var” (1 Temmuz 2011)

“…adı gibi bir cennet köşesi” (20 Mayıs 2011)

“…keşif merakıyla …” (20 Mayıs 2011)

Zaman Cuma turistik mekânları tanıtırken özellikle yörenin tarihine ve ibadethanelerine dikkat çekmektedir.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

164

“Düşün altında binlerce kefensiz yatanı” (13 Mayıs 2011)

“Yavrum bak ayaklarının altı mezarlık” (13 Mayıs 2011)

“Tarihi evlerin yerine beton binalar yapılmaya başlanınca şehrin büyüsü bozulur, mezarlıklar yavaş yavaş şehrin dışına taşınır” (13 Mayıs 2011)

“Eyüp’te Ne Yapalım”… “Bir Pazar günü sabah namazına gidip sabah duasına katılın. Sabah namazı sonrası her geçen gün çoğalan kahvaltı salonlarında kahvaltı yapın. Piyerloti’ye teleferikle çıkıp Haliç manzarasın-da çay için. Piyerloti’den mezarlığın patika yolunu kullanarak camiye doğru yürüyün. Kandil akşamları ve Ramazan geceleri muhak-kak uğrayın….” (13 Mayıs 2011)“Bodrumun üstünü bırak, altına bak” (17 Haziran 2011)

“Kuşlar tarihe pisliyor” (17 Haziran 2011)

“Adada dört kilise, bir cami, bir sinagog, bir de cemevi bulunuyor” (10 Haziran 2011)

“Bir de Çınarlı ve Kerime Hatun Camii’nden yükselen ezan sesleri” (27 Mayıs 2011)

Zaman Cuma’da yer bulan dış mekânlar ise “Yedi günde ‘Devr-i Balkan” (20 Mayıs 2011) başlığı ile verdiği Balkan ülkeleridir. Yedi ülkenin tanıtıldığı metnin çerçevesi savaş, tarih ve ibadethanelerle çizilmiştir:

“Savaşın izleriyle ve geride bıraktığı virane binalarla hatırımızda kalan Balkan ülkeleri, yeşil doğası ve temiz havasıyla bambaşka bir dünya”“Osmanlı’ya doğru bir tarih yolculu-ğuna çıkıyoruz”

“Kalkandelen’de rengarenk bir mabet: Alaca Camii”

“Boşnak inadının mimarisi: ‘İnat Kuca”

2.2.3. Yemek Mekânları

Cuma eklerinde yemek mekânları kategorisine ait toplam 11 metin bulunmuştur. Haberlerde bu mekânların iç ve bahçe dekorasyonlarından, yemekler ve ücretlerinden, kaç kişilik olduğun-

dan ve mekânın açılış kapanış saatlerinden bahsedilerek okuyucuya buraları ziyaret etme-leri önerilmektedir. Tanıtım için seçilen me-kânlar, Hürriyet Cuma’nın tam aksine “gele-neksel Türk mutfağı” örnekleridir ve bu tarz mekânların tercih edilmesi önerilmektedir.

“Napoli su böreği İtalyan pizzasına karşı” (29 Nisan 2011)

“Bu kez pizza yerine su böreği siparişi vermeye ne dersiniz?” (29 Nisan 2011)

“Açılın AVM’ler Tütk mutfağı geliyor” (17 Haziran 2011)

“…kuru fasulyeyi bilmeyen ve tatmayan da bizim mutfağımızı biliyor sayılmaz” (3 Haziran 2011)

“… demirhindi şerbeti. Gazlı içeceklere mah-kum olan restoranlar için örnek olur umarım bu uygulama” (3 Haziran 2011)

“Selçuklu saraylarında gelişen ve Mevlevi adab ve erkanıyla yoğrulan bir mutfak Konya mutfağı” (6 Mayıs 2011)

“Siirt’in yöresel lezzetlerini damak zevkine düşkün İstanbullulara sunuyor” (10 Haziran 2011)

“…köylü bir kadının yaptığı nefis tereyağı…” (1 Temmuz 2011)

“… otantik motifler…” (1 Temmuz 2011)

Mekânın önerilmesinde mekânın şıklığı, farklı-lığı, manzarası, yiyeceklerin lezzetli ve temiz olması, otoparkı, toplantı salonu, mescidi bu-lunması ve helal kesim etlerin kullanılması önemli etkenlerdendir.

“Şık ambiansı ve hızlı servisiyle dikkat çeki-yor” (17 Haziran 2011)

“20 kişilik şık VIP salonu da özel toplantıları-nız için biçilmiş kaftan” (3 Haziran 2011)

“… bu şık dekore edilmiş restoranda…” (27 Mayıs 2011)

“Bu lezzet mekanında mola vererek midenize bir şölen yaşatabilirsiniz” (6 Mayıs 2011)

Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları (156-167)

165

“Gorme sebzi en klas ve herkesin beğenebile-ceği bir yemek” (22 Nisan 2011)

“Mescidi, otoparkı, üst kat toplantı salonu bulunan…” (1 Temmuz 2011)

“Elbette üç katlı bu işletmenin öğrencileri hedef kitlesi seçmesi normal ancak üst katında ortaya çıkarılan lezzetleri görüp tadınca bura-sının alelade bir yer olmadığını hemen anlıyor-sunuz” (24 Haziran 2011)

“Son derece sade, temiz bir butik lokanta…” (20 Mayıs 2011)

Zaman Cuma’da başka ülkelerin yemeklerinin sunulduğu mekânlara iki metin ayrılmıştır. Bu mekânlar İran ve Moğol restoranlarıdır:

“Lezzetin yeni vekili; Nayeb” (22 Nisan 2011)

“İstanbul’da etnik mutfaklar farklı lezzet ara-yan lezzet avcıları için oldukça fazla çeşni sunar. İran mutfağı da son dönemlerde yükse-len trendlerden”. (22 Nisan 2011)

“Mekânın İran’a özgü motiflerini beğendim. Çok büyük bir mekân olmamasına rağmen son derece güzel dizayn edilmiş ve yerleştirilmiş. Yemekleri de mekân ile uyumlu” (22 Nisan 2011)

“Moğol barbekü lezzeti ile tanışın” (24 Hazi-ran 2011)

“Moğol barbeküyü özel lezzetlerden hoşlanan herkese tavsiye ederim” (24 Haziran 2011)

2.2.4. Kutsal Mekânlar

Kutsal mekânlar kategorisine ait toplam 7 me-tin bulunmuştur. Bu metinler, cami ve türbeleri tanıtmaktadır. Mekânların iç ve dış güzellikleri ve orada yaşanacak haz ön plana çıkarılarak okuyucuya buraları ziyaret etmeleri önerilmek-te hatta çağrı yapılmaktadır. Bu metinlere şöyle örnekler verilebilir:

“Aradığınız huşuya şu anda ulaşılabiliyor” (15 Nisan 2011)

“Zeyrek’te bir cennet bahçesi Mehmet Emin Tokadi Hazretleri” (1 Temmuz 2011)

“Hanımlar, buyurun Cuma namazına!” (20 Mayıs 2011)

“Camiye gidelim, adaba riayet edelim…” (17 Haziran 2011)

“…hayatın keşmekeşliğini bir yana bıraktıra-cak uhrevi gölgeliklere, bizi bulunduğumuz andan asıl ait olduğumuz yerlere sevk edecek mekanlara gitme ihtiyacı duyarız” (1 Temmuz 2011)

“Türbenin, kendini mahfuz eden görüntüsü var; çoğu insanın yanından geçerken gör(e)mediği etrafı nurlu bir perde ile çevrili” (1 Temmuz 2011)

“Sahil camileri cemaatini bekliyor” (29 Nisan 2011)

Zaman Cuma, kutsal mekânları hayatı renklen-diren bir park veya kafeymiş gibi magazinsel bir dille anlatarak da onları birer tüketim nes-nesine dönüştürmektedir:

“Üsküdar’ın en şirin camilerinden biri. Ahşap, kutu gibi bir yapı. Yerden yaklaşık 4 metre yükseklikte, ufak mı ufak ama bir o kadar da sevimli bir minaresi var. Bahçesindeki bankla-ra oturup denizi seyretmek muhteşem…” (29 Nisan 2011)

“Zeyrek’te bir cennet bahçesi Mehmet Emin Tokadi Hazretleri” (1 Temmuz 2011)

“Minareyi yapan dekorasyonu hazırlar” (15 Nisan 2011)

“Camiler günlük hayatımızın vazgeçilmez parçası. Haliyle iç dekorasyonları da önemli. İkinci Cami Donanımları Fuarı’ndan hem konforlu hem de şık ibadethaneler için alterna-tifler…” (15 Nisan 2011)

Ritzer’in (2000) alışveriş merkezlerini kutsal katedrallere benzetmesi gibi kutsal mekânların sunumu da alışveriş merkezlerinin sunumuna benzemektedir.

“Ziyareti fırsata çevirin” (17 Haziran 2011)

“Üstelik kolonlar iç dekorasyonla tam bir uyum içinde. Görüntü kirliliğinin önüne geçe-bilmek için Bots adlı firma üzerinde Allah (cc) ve Muhammed (sas) lafızları yazan, siyah ve beyaz renklerde kolonlar tasarlamış” (15 Ni-san 2011)

Camilerde kendi halını kendin tasarla devri” (15 Nisan 2011)

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

166

2.2.5. Eğlence Mekânları

Zaman Cuma’da eğlence mekânları kategorisi-ne ait hiçbir metin yer almamaktadır.

SONUÇ

Okuyucuyu/tüketiciyi hafta sonuna hazırlamak için çıkarılan Cuma eklerinde nereye gitmeli, nerede eğlenmeli, nerede yemek yemeli gibi öneriler bulunmaktadır. Yaşam tarzı gazetecili-ği olarak adlandırılabilecek bu eklerde, tanıtı-lan mekânların fiyatları, açılış-kapanış saatleri, iletişim adresleri gibi örtük reklam sayılabile-cek bilgiler de verilmektedir. Okuyucuya öneri-len bu mekânlara gidildiği takdirde mutlu, farklı, bir gruba ait olacağı gibi sembolik ileti-ler gönderilmektedir.

Hürriyet Cuma ve Zaman Cuma’da tanıtılan mekânlar arasında en fazla yeri alışveriş me-kânları almaktadır. İki ekte de yaşam tarzı örnekleri bulmak mümkündür. Hürriyet Cuma, alışveriş merkezlerinin tanıtımına ağırlık ver-mişken, Zaman Cuma, daha çok mağaza ve marka tanıtımına yer ayırmıştır. İki ekin de en çok alışveriş mekânlarına yer vermesi kapita-lizm karşısında farklı duruşlar sergilemedikleri görüşünü desteklemektedir.

Turistik mekânlar, iki ekin de önemli derecede yer verdiği bir kategoridir. İki ek de turistik mekânların tanıtımında nerede kalınabileceği, ne yenebileceği gibi bilgiler vermektedir. Tu-ristik mekânlara bakışta başka bir ortak özellik de bu mekânların “keşif, kaçış, rüya, macera, masal” gibi tanımlarla nesneleştirilerek sunul-masıdır. Tatile çıkmak, gerçek hayattan ve sorunlardan kaçış olarak gösterilmektedir. Bu kategoride iki ek arasında ortaya çıkan tek fark, Zaman Cuma’nın tanıttığı mekânlarda okur hedef kitlesine yönelik olarak ibadethanelere yer vermesidir.

Yaşam tarzı gösterenleri açısından oldukça zengin olan yemek mekânları tanıtımları ise eklerde dikkate değer derecede yer bulmuştur. Her iki ek de mekânların fiyatlarını, açılış-kapanış saatlerini ve iletişim adreslerini ver-mektedir. Hürriyet Cuma, mekânlarda sunulan özel içkileri ve dünya mutfaklarından örnekleri ön plana çıkarırken yaşam tarzı sunumunda önemli bir unsur olan şarap kurslarının tanıtım-larına da yer vermektedir. Batı tarzı bir tüketim kültürünü önceleyen Hürriyet Cuma’nın aksine

Zaman Cuma’nın geleneksel Türk mutfağına vurgu yapması ve bu tür mekânları tanıtması dikkate değer bir bulgudur. Zaman Cuma, geleneksel Türk mutfağına vurgu yapsa da mekân tanıtımlarında seçkinci bir bakış ve dil kullanmaktadır. “Otantik, şık ambians, damak zevkine düşkün İstanbullu” gibi tanımlamalar yaşam tarzı sunumuna örnek teşkil etmektedir. Ayrıca, su böreğini pizzaya alternatif gösteren Zaman Cuma’nın tanıttığı “Pan Börek” de geleneksel su böreğinin yerine “mozeralla peynirli Napoli su böreğini” ön plana çıkarması da dikkate değer bir bulgudur. Zaman Cuma, okur kitlesinin hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak tanıttığı mekânlarda, mescit ve helal kesim etlerin bulunduğuna vurgu yap-maktadır. Farklı kesimlere seslenseler de iki ekte de yemek mekânlarının tanıtımında yaşam tarzı gösterenleri bulunmaktadır.

Hürriyet Cuma’nın yer vermediği kutsal me-kânlar, Zaman Cuma’da cami ve türbe tanıtım-larıyla yer bulmuştur. Ek, kutsal mekânların tanıtımında ziyaret edildiğinde yaşanacak hu-zur ve hazzı ön plana çıkarmakta ve okuyucuya aradığı dinginliğin bu mekânlarda olduğunu, buralara gelirse iyi hissedeceğini çağrıştırmak-tadır. Dikkat çeken başka bir nokta da kutsal mekânların nesneleştirilerek, herhangi bir me-kân tanıtılıyor gibi sunulmasıdır. Kutsal me-kânlarla beraber inanç da magazinleştirilmekte ve hayatı renklendiren bir olgu olarak tüketici-ye sunulmaktadır.

Zaman Cuma’nın yer vermediği ancak Hürriyet Cuma’nın dikkate değer derecede yer ayırdığı eğlence mekânları ise barlardaki canlı müzik-ler, gece kulüpleri gibi yaşam tarzı gösterenle-rini barındırmaktadır. Mekânların açılış-kapanış saatleri, etkinliklerin fiyatları, mekân-ların iletişim adresleri gibi bilgiler verilmekte-dir. Tanıtılan mekânların İstanbul’da oluşu Hürriyet Cuma’nın İstanbullu seçkinlere ses-lendiğinin göstergesidir.

Her iki gazete eki de boş zamanlarda yapılabi-lecek uğraşlar, yemek yenebilecek, gezilebile-cek ya da eğlenilebilecek mekânlar önerirken aslında bir yaşam tarzı önermektedir.

Geçmişte kimlikler, meslek ve aile yaşamlarıy-la tanımlanmaktayken; günümüzde, tüketilen ürün, hizmet ve mekânlar aracılığıyla inşa edilmektedir. Kimlik inşa sürecinde, ürün ve deneyimlerin yanında toplumsal statü edinmek,

Hafta Sonu Eklerinde Mekân Tasarımları (156-167)

167

bir gruba ait olmak gibi vaatlerde bulunan medya önemli bir yer tutmaktadır. Tüketim toplumunda genellikle medya aracılığıyla oluş-turulan imajlar tüketilmekte ve toplumsal iliş-kilenmeler bu imajlar üzerinden kurulmaktadır.

KAYNAKÇA

Arık B (2006) Türk Toplumunun Basındaki Yüzü: Life-Style Gazeteciliği, İletişim Yazıları, Tablet Yayınevi, Konya.

Bali R (2002) Tarzı Hayat’tan Life Style’a, İletişim Yayınevi, İstanbul.

Baudrillard J (1997) Tüketim Toplumu, Ferda Keskin ve Hazal Deliceçaylı (çev), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul.

Bauman Z (1999a) Çalışma Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Ümit Öktem (çev), Sarmal Yayıne-vi, İstanbul.

Bauman Z (1999b) Küreselleşme, Abdullah Yılmaz (çev), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul.

Bauman Z (2000) Postmodernlik ve Hoşnut-suzlukları İsmail Türkmen (çev), Ayrıntı Yayı-nevi, İstanbul.

Bocock R (1997) Tüketim, İrem Kutluk (çev), Dost Yayınevi, Ankara.

Chaney D (1999) Yaşam Tarzları, İrem Kutluk (çev), Dost Yayınevi, Ankara.

Dağtaş B (2009) Reklam Kültür Toplum, Ütopya Yayınevi, Ankara.

Featherstone M (1996) Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, Mehmet Küçük (çev), Ayrın-tı Yayınevi, İstanbul.

Lupton D (2002) Duygusal Yaşantı, Mustafa Cemal (çev), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul.

Ritzer G (2000) Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, Şen Süer Kaya (çev), Ayrıntı Ya-yınevi, İstanbul.

Urry J (1999) Mekânları Tüketmek, Rahmi G. Öğdül (çev), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul.

Urry J (2009) Turist Bakışı, Enis Tataroğlu ve İbrahim Yıldız (çev), BilgeSu, Ankara.

Vural T ve Yücel A (2006) “Çağımızın Yeni Kamusal Mekânları Olan Alışveriş Merkezleri-ne Eleştirel Bir Bakış”, İTÜ Derg/a, Cilt: 5, 97-106.

GEMİDE VE BORNOVA BORNOVA FİLMLERİ BAĞLAMINDA YENİ TÜRK SİNEMASI’NDA ANTİKAHRAMANIN YÜKSELİŞİ

Tuğba Elmacı

ÖZET

1990’ların ortalarından beri gelişen sinema yani Yeni Türk Sineması, Yeşilçam Sineması’nın orta-ya koyduğu yerleşik kalıplarının dışında, yeni anlatılar geliştirmeye çalışmaktadır. Bu yeni anlatı-lar, geleneksel kahraman algısını yerinden oynatmakta ve salt iyi olmak zorunda olmayan, dahası kötü olmanın gerçekliğin bir parçası olarak sunulduğu yeni anlatılarla karşılaşılmaktadır. Bu nedenle zayıflıkları, hayata bencil yaklaşımları ve kötü yanlarıyla sunulan ‘antikahramanlar’ın Yeni Türk Sineması’nın odağına yerleştiği görülmektedir. Bu çalışma kapsamında da yeni sinema-nın antikahramanı odağına taşıyan filmlerde, antikahramanların hangi toplumsal yapıdan besle-nerek ortaya çıktığı ve yeni sinemaya hakim olan bu eril kahramanların nasıl bir kültürel temsilin parçası oldukları konusu, seçilen örnek filmler aracılığıyla tartışılacaktır. Çalışma; Serdar Akar’ın Gemide ve İnan Temelkuran’ın Bornova Bornova filmleri bağlamında günümüz Türk Sineması’nda yerleşik kahraman algısının değişmesi, tüm kusurları ve zayıflıkları ile kurulan kah-raman yaratımının fazlalaşma nedenleri, bununla birlikte de iyice yoğunlaşan eril anlatıların Yeni Türk Sineması’nı nasıl şekillendirdiği açıklanacaktır. Bu amaçla incelenecek filmlerin çözümleme-lerinde; temel olarak toplumsal ve siyasal yapı ile olan ilişkilerini anlayabilmek için ideolojik ve sosyolojik eleştiri yöntemi kullanılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Antikahraman, Yeni Türk Sineması, Gemide, Bornova Bornova, Erkek Filmle-ri.

THE RISE OF THE ANTIHERO IN THE NEW TURKISH CINEMA WITHIN THE CONTEXT OF THE FILMS GEMİDE AND BORNOVA BORNOVA

ABSTRACT

The new Turkish cinema, namely the cinema that has been developing since mid-1990s, has been trying to develop new narrations different from the acknowledged conventions in Yeşilçam cinema. In these new narrations, the conventional perception of a hero is shaken. Also, one can encounter new narrations in which pure goodness is not a necessity, and badness is presented as a part of the reality. Therefore, it can be seen that ‘antiheroes’ presented with their weaknesses, selfish approaches and bad sides have been placed in the focus of new Turkish cinema. Within the context of this study, which social structures create an antihero and part of which cultural representations these masculine heroes are will be discussed within the frame of the films focused on an antihero. The study will try to shed light on the transformation of the acknowledged perception of a hero, the reasons behind the increase in the number of these heroes with all their defects and weaknesses and also the way these masculine narrations shape new Turkish cinema within the context of the film, Gemide by Serdar Akar and Bornova Bornova by İnan Temelkuran. With this purpose in mind, the method of ideological and sociological criticism will be used in the analyses of the films and in order to understand the relation between the films and the social and political structures.

Keywords: Antihero, New Turkish Cinema, Gemide, Bornova Bornova, Masculine Movie.

Öğr. Gör. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

GİRİŞ

Türkiye’de 1914 yılında Fuat Uzkınay’ın ilk belge görüntülerinin (Rus Abidesi’nin Yıkılışı) ardından başlayan sinema serüveni, tiyatral

etkiden kurtulmaya başladığı 1960’lı yıllardan itibaren ‘iyi insan’ öykülerini merkeze alan anlatılarla devam etmiştir. Özellikle de 1960 ve 1970’li yıllar boyunca Yeşilçam sineması ola-rak adlandırılan dönemde başroldeki kahra-

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

169

manlar hep iyi ve ahlaklı insanlardır. Kötü yolda olsalar bile kader kurbanı olarak öykü evreninde yer almışlardır. Toplumsal uylaşım gereği de kötü ile özdeşim kurma geleneğinden uzak bir toplumun, gerek kültürel gerek dini algılamalarında kötülüğe aleni onay vermenin yeri yoktur. Kitlelerin 1970’li yılların ortalarına kadar büyük ilgi gösterdiği Türk Sineması’nda da en popüler film türünü melodramlar oluş-turmuştur. Melodramlarda kötülük iyi insanla-rın başına kader olarak gelebilecek bir çatışma unsurudur. Kötülüğü yapanlar ise asla hikâye-nin merkezinde yer alamazlar. Bir diğer önemli izleyici çeken yapım türü olan tarihi kostüme filmlerde de (Kara Murat, Malkoçoğlu v.b.) iyi olan Türk kahraman kötü olan düşmanla sava-şır; hem kendi halkını hem de düşman halkını kurtarırdı. Yılmaz Güney’in ilk dönem gang-ster filmlerinde de silah çekip, adam öldüren Yılmaz Güney fakir babası bir kabadayı olma-nın dışına çıkmıştır. O, ABD filmlerinde alışı-lan mafya karakterlerine benzemez. Örneğin o bir Tony Soprano (ABD yapımı mafya dizisi-nin baş karakateri) değildir. Soprano gibi salt çıkarları ve zevki için adam öldürmez. Onun ölmesini istediği insanlar bu dünyadan ayık-lanması gereken kötülerdir.

1980’li yıllarla birlikte karakterlerde derinlik yaratma çabalarıyla birlikte iyi-kötü ayrımı daha zor anlatılar gündeme gelmiştir. Genelde kadın hareketlerinin etkisiyle kadını merkeze alan ama özünde yine iyi olan insan hikayeleri devam eder. 1990’lı yılların ortalarında Eşkıya filmi (Yavuz Turgul 1996) ile yeni bir atılım gerçekleştiren ve uzun yıllar sonra izleyicisini tekrar sinema salonlarına çeken Türk Sineması için Yeşilçam dönemi çok geride kalmıştır. Yeni bir yönetmen kuşağı ortaya çıkmış ve eskinin kalıplarından ve üslubundan uzak bir sinema serüvenine girişmişlerdir. 1990 sonrası gelişen yeni sinemacılar kuşağı ile birlikte, tüm zayıflıkları, bencillikleri ile sunulan ‘antikahramanlar’ın ise Yeni Türk Sinema-sı’nın merkezine yerleştiği görülmektedir. Bu çalışma kapsamında yeni sinemanın antikahramana odaklanan anlatılarının hangi ideolojik ya da kültürel alt yapıdan beslendiği ve yeni sinemaya hakim olan bu eril kahraman-ların nasıl bir kültürel temsilin parçası oldukla-rının yanıtları örnek filmlerde aranmaya çalışı-lacaktır. Çalışmada; Serdar Akar’ın Gemide ve İnan Temelkuran’ın Bornova Bornova filmleri

bağlamında günümüz Türk sinemasında yerle-şik kahraman algısının değişmesi ve bunu yara-tan süreçler, bununla birlikte de kendisini iyice gösteren erkek sinemasının Yeni Türk Sinema-sını nasıl şekillendirdiği açıklanacaktır.

Örnek olarak incelenen filmlerin çözümlemele-rinde; iki temel çözümleme yöntemi kullanıla-caktır. Buınlardan ilki İdeolojik Çözümleme yöntemidir. İdeolojik film eleştirisinde; filmle-re oldukça geniş bir perspektif içinde yaklaşıl-maktadır; filmler kültürel bir pratik alanı ola-rak, estetik, sosyoekonomik, tarihsel bir boyuta sahip olan bir anlamlandırma ve güdümleme aracı olarak ele alınmaktadır (Özden 2004: 165). Özellikle kahraman yaratımında kültürel pratiklerin temel belirleyen olması, zaman zaman stereotiplerin ya da antikahramanların sinemada sıkça kullanılması, gibi nedenler filmler üzerine kültürel dolayısıyla da ideolojik bir okumayı zorunlu kılmaktadır. İzleyicininin bir filmi alımlamasında kültürel etkinin varlığı aşikardır ve filmsel metinlerin de bu bağlamda okunmaya muhtaçtır. Bu çalışma bağlamında kullanılacak ikinci film çözümleme yöntemi ise sosyolojik eleştiri yöntemidir. Burada toplum-sal ve birey arasındaki ilişkiyi ortaya çıkaracak olan sosyolojik yöntem ile mevcut toplumsal yapı açıklanmaya çalışılacaktır. Sosyolojik film eleştirisinde gündelik hayat, sınıfsal fark, top-lumsal cinsiyet, toplumsal rol, statü, kültürel değerler gibi kültürel parametreleri öykü evre-ninin içerisinde bulmaya yardımcı olur (Özden 2004: 160-161). Elde edilen bu parametreler ışığında kültürel temsil alanına yansıdığı düşü-nülen toplumsal değişim ya da dönüşümlerin neler olduğu üzerine özgül düşünceler geliştiri-lebilir.

Bu çalışma kapsamında incelenen filmlerin (Gemide, Bornova Bornova), aşağıda belirtilen temel sorular çerçevesinde; nasıl bir toplumsal ve tarihsel arka planda şekillendiği ve nasıl bir zihniyetin ürünü olarak kültürel temsil alanında yer aldığı tartışılacaktır. Buna göre;

-Türk Sineması’nda yerleşik kahraman algısı nedir?

-Yeni Türk Sineması ayrımı ne zamandan beri ve neye göre yapılmaktadır?

-Yeni Türk Sineması’na kadar antikahraman kullanımı nedir?

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

170

-Yeni Türk Sineması’nda antikahraman anlatı-ları ne zaman ortaya çıkmıştır? Örnekleri ne-lerdir?

- Antikahramanı merkeze alan anlatıların top-lumsal arka planında yer alan toplumsal ger-çeklik neye tekabül etmektedir?

- Örnek kültürel temsillerin toplumsal temsil-lerle paralellik gösteren yanları nelerdir?

- Filmlerdeki karakterler antikahraman olarak gerçeklikle ne kadar bağlantılıdır? Bağlantılı ise hangi ideolojik düşünüşün ürünü olarak kültürel temsil alanında sunulmaktadır?

1. KLASİK ANLATIDA KAHRAMANIN GELİŞİMİ

1.1. Kahraman

Yazınsal (ya da görsel) anlatı türlerinde başın-dan olaylar geçen kişilere kahraman denmekte-dir. Öykülerde, romanlarda, oyun ve anlatılarda ister bir durum anlatılsın ister bir olay dile getirilsin anlatılanlar birileriyle ilgili olacaktır, birilerinin başından geçecektir (Özdemir 2002: 127). Klasik kahraman toplumsal ahlakın pe-şinde, onurlu ve ortak hedeflerin peşinden cesaretle savaşabilecek karakterdir. Dolayısıyla da gerek yazınsal alan gerekse görsel alanda tasvir edilen başkarakter toplumsal uylaşımdan uzak bir karakter olamaz. Öykü evreninde kahramanlar ve işlevleri öykünün hareket ede-bilmesi için değişebilir. Örneğin Etienne Souriaux’a göre öykü evreninde yer alan kah-ramanlar şöyle sıralanır;

1.Başkahraman: Her aksiyon ‘ilk dinamik atı-lımını oyun kurucu denen bir kahramandan alır.

2.Hasım Kahraman: Aksiyonun oluşması için çatışmaya, çatışmanın olabilmesi için de baş-kahramanın hareketini engelleyen ve hasım denilen bir kahramana ihtiyaç vardır.

3.Verici Kahraman: Kahramanın amacına ulaşma yolunda etkisi olan, öykünün sonunda dengeyi bir taraftan diğer bir tarafa kaydıran ve bir çeşit hakem rolü oynayan, müdahale etme-siyle varolan problemli durumu çözüme kavuş-turan kişi verici kahramandır.

4.Alıcı Kahraman: Başkahraman her zaman kendisini düşünerek hedefleyen biri değildir. Başkaları için de arzu edebilir ya da endişele-

nebilir, korkabilir. Alıcı kahraman baş kahra-manın hakkında endişelendiği, onun için de bir şeyler istediği, amacına ulaşmasında karlı çıka-cak kahramandır.

5.Yardımcı kahraman: Diğer dört kahramana yardım eden, onların eylemlerinde itici güç işlevi gören kahramandır (Aktaran: Oluk 2008: 56).

Görüldüğü üzere kahraman denilince salt baş-kahramanın algılanmaması gerekmektedir. Örneğin başkahramanı hareket geçiren diğer yan karakterler de öykü evreninde belirli özel-liklerle donatılmış diğer kahramanlardır. Vladimir Propp ise kahramanı bu şekilde böl-mek yerine hareket geçen yani arayan kahra-man ve etkilenen kurban kahraman olarak ayırmayı uygun görür. O da genel eğilim gibi kahramanı baş kahraman olarak kurgular. (Ak-taran: Oluk 2008: 58)

Burada kahramanı yaratan unsurların kalıplaş-mış olması gerçeğinden hareketle stereotip kavramından bahsetmekte yarar vardır. Kah-ramanın gerek ana akım sinemada, gerekse ülke sinemalarında genellikle stereotipler şek-linde kuruldukları görülmektedir. Stereotip kalıplaşmış, önyargı ile var olan tiplerdir. Walter Lippmann’a göre steorotipler; “Dünya-nın tamamlanmış bir resmini sunmazlar, bu-nunla birlikte bizlerin adapte olduğu olası dünyanın resimlerini içerir. Az ya da çok ola-rak düzenlenen bu resimler, sadece dünyayı tanımlamak için değil, aynı zamanda yargıla-mak için de vardır. Önyargılara dayalı stereotipler, şüphe duyularak kurulur ve devam ettirilir. Bu nedenle bir kişiyi kötü davranışları içerisinde yargılanmaktansa kötü biri olarak görürüz (Aktaran: Kabadayı 2009: 164). Tanımdan da anlaşılacağı gibi stereotipler filmdeki anlamın izleyiciye geçmesini kolay-laştırır. Karakter ister kötü isterse iyi olsun nasıl olması gerektiği bellidir. İyi ya da kötü adam tanımı bu bağlamda kültürel olarak da belirlenmiş olur. Dolayısıyla da stereotipler antikahramandan farklıdır.

Tanımlamalardan anlaşılacağı üzere gerek edebi alanda gerekse görsel alanda kahramanın kötülüğe bulaşması onu baş kahraman olmak-tan alıkoyar. Eğer kötü bir karakter mevcut ise bu karakterin öykü evrenindeki yeri büyük bir olasılıkla kötü kahraman olmaktan öteye ge-

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

171

çemez. Stereotipler ya da kahramanlar çok katmanlı karakterler değildir. Bu anlamda antikahraman tanımları karakter yaratımı açı-sından daha yaratıcı bir zemin hazırlayabilmek-tedir. Günümüz modern edebiyatı ile birlikte salt kötü ya da salt iyi kavramında da radikal değişiklikler olmuştur. Özellikle de iyi, güçlü, asil, ahlaklı, cesur kahramanlar yerini modern edebiyatla birlikte iyice belirginleşen iyi olmak zorunda olmayan bencil ve makyevelist tiplere bırakmışlardır.

1.2. Antikahraman

Antikahraman kelimesi edebiyat ve sinema alanında 1940’lara kadar bir terim olarak kul-lanılmamıştır. İlk olarak da Merriam Webster Sözlüğü’nün 1940 baskısında yer almıştır. 20. yy edebiyatında ya da popüler kültür alanında ise bu terimi karşılayacak karakter kullanımına ise ilk defa 1930 yılında, Walter B. Gibson tarafından yazılan Gölge kitabında rastlanmak-tadır. Daha sonra Samel Beckett gibi oyun yazarları da ahlaki bulanıklığı hikayelerine taşıyarak antikahraman hikayelerinin gelişmesi ve yaygınlaşmasına öncü olmuşlardır.

Sinemada antikahramanı odağına taşıyan hika-yeler ise 1930’ların sonu ile gelişen film noir akımı ile belirgin hale gelmiştir. Bunun nedeni genelde antikahramanı odağına taşıyan filmle-rin pek çoğunda kriminal bir tema hakim olma-sıdır. Suç hikayelerine odaklanan film noir türü antikahraman kullanımı açısından merkezi bir yerde durur. Suç ve suçun etrafında dolaşan kahramanlar toplumsal uylaşımdan uzak, ahla-ki bunalımın ortasındaki karakterlerdir.

Antikahraman ‘kötü adam’dan farklıdır. O bir stereotip değildir. Kötülüğe teşne olması yanıl-sama yaratmamalıdır. Daha önceki bölümde Etienne Souriaux’a göre açıklanan hasım kah-ramandan farklıdır. Fakat gerçek bir kahraman da değildir. Gerçek bir kahramanın cesaret, kutsal değerlere saygı, onur gibi kırılmaz özel-liklerini barındırmaz. Antikahraman gaddarlık, acımasızlık, alaycılık, bencillik, bağnazlık, kötümserlik ve toplum değerlerini küçümseme gibi kötü karakterlerin vasıf ve özelliklerini barındırırken klasik bir kahramanın dürtüleri ile hareket eder. Klasik kahramanlar gibi veri-len görevleri başarı ile yerine getirirler ama bunu yaparken yöntemleri daha farklıdır. Bu

nedenle de seyirci veya okuyucu onlarla kendi-sini geleneksel kahramanlarla olduğu gibi tam anlamı ile özdeşleştiremez ancak onları tama-men de soyutlayıp yok sayamaz.

Antikahraman eleştirilerinin temelinde kötü rol model içermesi vardır. Örneğin antikahramanın en belirgin özelliği ‘kirli bir eril dili’ kullanma-sı ve bu kirli eril dilin devamlılığına yetecek sempatiyi de beraberinde sağlamasıdır. Kirli eril dilin en önemli özelliği sürekli küfür etmek ve argo kullanmanın dışında kadın cinselliğinin aşağılanması, bu kişi erkek bile olsa kadınlıkla özdeştirilen her türlü vasfı da seksist bir şekilde hor görmesidir.

Bu tarz kahramanların yazın ve sinema alanın-da yükselmesi, bu tür kahramanı merkeze alan sanatçıların da eleştirilmesine neden olmakta-dır. Fakat tüm bu eleştirilere karşın antikahraman kullanımı; toplumun kendi iki-yüzlülüğü ile karşılaşması ya da zayıflıkları ile yüzleşmesi, kendisini yeniden gözden geçirme-si açısından değerli olabilmektedir (Geoffrion-Vinci 2009: 93).

Begley, Louis antikahramanı tanımladığı ma-kalesinde antikahramanla ilgili şu temel bilgile-ri verir. Antikahraman; Bir edebi eserde mer-kezi olan karakterin cesaret, metanet gibi gele-neksel kahramanın olması gereken özellikle-rinden yoksun olmasıdır. Antikahramanlar geleneksel değerlerden yoksun ve kendi ideal-leri olmayan karakterlerdir. Kendi dünyaların-da pek kontrolleri yoktur ve çaresiz olabilmek-tedirler. Antikahramanlar sosyal serseriler olarak varolma konusunda da rahatsız değildir-ler. Tam aksine bu konumlarından mutlu da olabilmektedirler. Genellikle antikahramanlar acınacak, garip, iğrenç, pasif kişiler olmalarının dışında en temel özellikleri başarısız ve kusurlu karakterler olmalarıdır. Antikahramanla ilgili modern yazarların genel eğilimi; onları daha karmaşık karakterler olarak kurgulama şansları olması açısından yararlı bulmaktır. Tüm bunla-ra karşın antikahramanlar gerek edebiyatta gerekse filmde izleyicisi/okuyucusunun sempa-tisini kazanacak özelliklere sahip olmak duru-mundadır. Antikahraman salt kötü olmak du-rumunda değildir. Hatta bazen iyi ve sempatik olabilmelidir. Bu nedenle antikahramanda iyi ve kötü arasındaki çizgi her zaman net değildir. Antikahraman sadece basit kötü adamlar olma-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

172

sının ötesinde bir derinliğe sahiptir. Kötülük yapabilir, acımasız, vahşi, kaba olabilir. Fakat normal bir kahramandan daha duygusal ve geleneksel de olabilir.

Antikahramanın gelişimine bakıldığında ilk örneklerine geleneksel kahramanın ortaya çık-masından ve semavi dinlerin etkili olmasından önce mitolojik ve klasik hikayelerde rastlan-maktadır. Antikahramanın sürüklediği, acı ve şiddetin sunulduğu hikayeler İncil’den önce varolmuş daha sonra ise bu tarz hikayeler litaratürden elemine edilmiştir. Çünkü karak-terler ahlaki anlamda artık dini denetime tabi tutulmaktaydı. Doğu ve batı mitolojilerinin kahramanlarına bakıldığında da antikahraman kalıbı çalkantılı, şiddete meyilli kararsız moti-vasyonlu karakterler içerirlerdi. Bu durum mevcut hikayelerde çatışma unsuru olarak kullanılmıştır. Özellikle de zihinsel çatışma diğer bölümlerle olan bağın kurulmasına da yardımcı olmuştur. (Böyle bir bağlayıcı neden, uzun zaman boyunca sözlü anlatı geleneğinin sürmesini de sağlamıştır.) Laik dönemle birlik-te hikayelerde kullanılan antikahraman, sosyal ve siyasi ayna işlevi görmesi açısından önemli bir aşamaya taşınmıştır. Yine ilk dönemde aynı mitolojik hikayelerdeki çatışma unsuru rolünü korumuştur. Antikahraman, kahramanın mer-keze alındığı hikayelerde ona yardımcı bir ikinci ya da öldürücü rolde kullanılmıştır. Daha sonraki dönemde yazarlar, kahramanlarını kusurlu hatta daha kötü olarak yaratma konu-sunda daha cesur olmuşlardır. (Mark Twain’in Huckleberry Finn ve Kölesi Jim buna örnek olabilir.) Duygusal anlamda sabit olmayan karakterlerin kullanımındaki yükseliş, beklenen ahlaki özellikten yoksun karakterin kullanımıy-la birlikte ortaya çıkmıştır. Zihinsel ve duygu-sal sonuçların ucu açık (ahlaki olarak onaylan-mamış) olmasına karşı geliştirilen dirence rağmen edebiyat, tiyatro ve sinemada karma-şık kötü karakter ve antikahraman kullanımına sıkça başvurulmaktadır. Özellikle film noir türü bu tarz karakter kullanımına dayanmaktadır. En iyi örneklerinde çok az iyi-kötü ayrımın net olduğu karakter kullanımı vardır. Malta Şahini (John Huston, 1941) filmi bu anlamda önemli bir örnektir. Filmde takıntılı bir şekilde yalan söyleyen, çalan, cinayet işleyen dört adamın hikayesi anlatılmaktadır. Bu özelliklerine rağ-men filmin yıldızı Humphrey Bogart kır saçlı, hayatından bezmiş bir alt sınıf detektifi olarak

unutulmaz bir arketip yaratmıştır (Begley 2004).

Antikahraman, aslında yazar ya da yönetmen için daha derinlikli karakter yaratımına yardım etmesi, çok katmanlı karakter yaratımını ola-naklı kılması, dahası yazarı özgürleştirmesi açısından oldukça önemlidir. Louis Begley’e göre antikahramanın türleri şu şekildedir: İlk tür antikahraman kendisini çaresiz hisseder, geleneksel değerlere güvenmez, önemsemez ve çoğu zaman herhangi bir ideale ulaşması ola-naklı değildir. Fakat dışarıdan kendisine verilen statüleri çoğu zaman zevkle kabul edebilir. Özellikle cyberpunk türü bu tarz karakteri sıklıkla kullanmaktadır. Bir başka antikahraman türü ise bir hayal kırıklığından diğer bir hayal kırıklığına sürüklenen kahra-mandır. Fakat hayatta ısrarlı bir şekilde başarılı olmaya ve durumun düzeltmeye çaba gösterir. Bu anlamda bir gün başarılı olacaklarına ilişkin derin bir iyimserlik taşırlar. Ama sonunda yine kötü bir adamla tanışıp mevcut durumlarını çıkmaza sokarlar (Begley 2004).

2. KÖTÜLÜĞÜ SIRADANLAŞTIRAN TOPLUMSAL ARKA PLAN

Özellikle 1990 sonrası dönemde gündelik ha-yatta beliren ve yükselen yoğun şiddet ortamı, hukuka olan güvensizlik ve kendi adaletinin peşinde koşan insan profilleri ile 2000’li yıllara gelinmiş ve 2000’li yılların ilk on yılı tamam-lanmıştır. 1990’lı yıllar ve 2001 yılı ülkede iki derin ekonomik krizin yaşandığı ve gündelik hayatı kökünden sarsan ekonomik gelişmelerin paralelinde yaşanmıştır. Özellikle ekonomik anlamdaki sorunlar ülke gündeminin daha fazla yolsuzluk, suç gündemi ile dolmasına neden olmuştur. Toplumsal adalete olan inancın sar-sılması da suç ve şiddet ortamının daha da artmasına neden olmuştur. 1990’lı yıllarda ayrılıkçı hareketlerle şekillenen şiddet ortamı, 2000’li yıllara gelindiğinde sadece ayrılıkçı unsularla sınırlı kalmamış, mafya ve milliyetçi tepkilerle çeşitlenen daha geniş bir alana ya-yılmıştır.

Demokratik gelişimlerin sadece yazılı olarak kalması ve pratikte uygulanamaması, çağdaş toplumun beklentileri ile örtüşmeyen gündelik hayat pratiği, insanların kurtarıcı figürlerini de saf, mert kriterlerden; kendisini amaca ulaştıra-

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

173

cak her yolu mubah gören ama tamamıyla da kötü kabul edilemeyecek, figürlerle kodlanan bir zihniyete bırakmıştır. Dolayısıyla gündelik hayatta sorunların çözüm şeklinin şiddet sar-malı ile belirleniyor oluşu toplumu da şiddet temelli bir yapıda yaşamaya mahkum bırak-maktadır. Kötülüğün gündelik hayat içerisinde olağanlaştırılması ya da normalleştirilmesi yeni kahramanların da normalleşen bu alanın için-den çıkmasına neden olmuştur.

Nurdan Gürbilek yeni oluşan kahraman algısını tanımlarken şu gözlemden yola çıkar: Ona göre; kahramanlar ilhamlarını her şeye rağ-men adalet dağıtan, mazlum, mağdur ama masum yetimlerden, çektikleri çileye rağmen onurlu davranan kırılgan Doğulu çocuklardan değil; toplumun yeni korku nesnelerine karşı savaş açan, şehri pislik ve kargaşadan koru-mak için her yola başvuran, suça ve hınca kilitlenmiş güçlü Türkler’den, artık kendini masum olmak zorunda hissetmeyen yeni bir delikanlı tipinden alacaktır (Gürbilek 2001: 51). Gürbilek tespiti ile insanların gündelik hayatta her gün karşılaştığı bu figürleri içselleş-tirmelerinin temel nedenini de açıklamış ol-maktadır. Gündelik hayatta sıradanlaşan ve kendisini masum olmak zorunda hissetmeyen, kendi adaletinin peşinde koşan bu figürler klasik kahramanın içeriğini doldurmazlar. Onlar yeni dönem kahramanlardır. Güce ula-şırken karşılarına kimin çıktığıyla ilgilenmez-ler. Kendilerine göre değer yargıları olduğunu iddia etmelerine karşın ya da toplumsal değer-lerin bir kısmını içselleştirmelerine karşın güce ulaşan yolda bu değerlerin bazılarından ödün verebilirler. Dolayıyla da kültürel temsil ala-nında antikahraman olarak yer alan bu figürler salt hayal ürünü olmanın ötesinde, değişen gündelik hayat pratiğinin önde gelen figürle-rinden yani toplumsal temsil alanından besle-nerek üretilirler.

3. YENİ TÜRK SİNEMASI

1990 sonrasında Türkiye’de sinema üretimine yeni katılan yönetmenlerle birlikte ulusal sine-ma, pek çok sinema tarihçisi tarafından belirli bölümlere ayrılmıştır. 1996’da çekilen Eşkıya (Yavuz Turgul) filmi geniş kitlelerce seyredile-rek, kaybedilen yerli seyircinin tekrar sinema salonlarına dönmesi sağlanmıştır. Eşkıya fil-minden önce çekilen Derviş Zaim’in Tabutta

Röveşata (1994), Zeki Demirkubuz’un C blok (1994), Yeşim Ustaoğlu’nun İz (1994) ve Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba (1997) filmleri ile yeni bir başlangıç yapılsa da yeteri kadar izle-yiciye ulaşmayan bu dönem, genel olarak farklı bir adlandırma gereksinimini doğurmuştur. Asuman Suner ‘Hayalet Ev’ adlı çalışmasında bu dönemi Fransız Yeni Dalga akımının çıkış serüveninden hareketle yeni dalga sineması olarak adlandırmayı denemiş fakat metnin devamında “1990 sonrası Türk sinemasının sanatsal kanadına daha uygun görünmekle birlikte, popüler sinemada önceki dönemden ciddi bir kopuş oluşturduğu ve yenilikçi özellik-ler barındırdığı için” (Suner 2000: 33) ‘Yeni Türk Sineması’ olarak adlandırmayı tercih etmiştir. Daha sonra ise pek çok yazar Yeni Türk Sineması kavramı ya da Yeni Türkiye Sineması kavramını daha yaygın olarak kul-lanmaya başlamıştır. Bu iki kavram da kendi içerisinde bir ikilik yaratmış ve Türk kavramı-nın milliyetçi bir çizgiyi işaret ettiğine inanan bazı yazarlar, milliyet yerine bu coğrafyaya atfen Türkiye kelimesinin kullanılmasını tercih etmişlerdir. Sonuçta herkesin hemfikir olduğu şey; bu dönemin Yeşilçam’dan farklı olarak kendi üslubunu oluşturmaya çalışan yeni bir sinemacı kuşağınca yaratıldığıdır. Zahit Atam Yeni Türkiye Sineması kavramını tercih eden sinema yazarlarından biri olarak yeni dönem yönetmenlerin geçmişten kopuş süreçlerini ise şu şekilde açıklar: “Benim anlayabildiğim kadarıyla, başta Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan olmak üzere, yeni sinemanın kurucuları, bu alanlarda tarihin nasıl bir yıkın-tı içerdiklerini biliyorlardı, Buradan çıkardık-ları sonuç, ortak aklı oluşturmak çabası değil, sinemanın genelinden olabildiğince kendilerini soyutlamak oldu. Çünkü ne yaparlarsa yapsın-lar, sistemin ve sektörün yetersizleri, yetenek-sizleri ve iş bilmez yöneticileri nedeniyle ana-forda kaybolup hem kendilerinden enerji çala-cağını hem de kendilerini manen yıpratacağına inanıyorlardı.” (Atam 2011). Böylece ortaya çıkan yeni yönetmenler homojen bir çizgide ilerlemeyen yalnızca geçmişin metotlarından sıyrılarak ve dünyayı takip ederek yeni bir sinema üslubu yaratma çabasına girişmişlerdir. Kişisel üslupların cesurca ifadesini bulduğu, auteur sinemacılara özgü tematik ve görsel ilgilerin, takıntıların bir filmden diğerine sürdü-rüldüğü, kitlesel bir seyirci topluluğunu hedef-

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

174

lemeyen ancak kendi seyircisi de olan bir si-nema ortaya çıkmıştır (Ulusay 2010).

Diğer yandan yeni sinemanın en belirgin özel-liği pek çok eleştirmence de ortak paydada buluşulan erkek filmleri üretme meselesidir. Yeni sinema daha çok erkek sinemasıdır. Erkek sineması da bu anlamda antikahraman üretir-ken önceliği yine eril karakter yaratımı olmak-tadır. Belki bir diğer açıdan bakıldığında yeni sinemanın erkek sineması olarak ilerlemesi antikahraman üretimini de kolaylaştırmakta ya da yaratmaktadır. Bu çalışma kapsamında ele alınan antikahraman anlatıları ise ulusal sine-mada yükselen erkek anlatıların salt bir bölü-münü oluşturmaktadır. Çünkü ulusal sinema örneklerindeki her türlü erkek hikayesi merke-zine antikahramanı taşımamakta, erkekliğe ilişkin abartılı dostluk hikayeleri, delikanlılık söylemleri geliştirmeye devam etmektedir. Sürekli devam eden ve yükselen erkek hikaye-lerinin evrilişini Sabire Ruken Öztürk şu şekil-de özetlemektedir: “Yeşilçam'da melodramın klasik özellikleri işler; yani aşırı zıtlıklar, tesa-düfler, yüce bir aşk ilişkisi; filmdeki gerilim kadın ve erkeğin kavuşup kavuşamamalarına dayanır. Genellikle mutlu sonla biter filmler. Ama bu sürece gelene kadar kötü kadınlar cezalandırılır, iyi kadınlar yola getirilir, genel-likle şiddet uygulanarak bunlar gerçekleşir ve sonunda kötü talihlerini yener karakterler. Genellikle evlenirler, ölseler bile birlikte ölerek öte dünyada kavuşacaklarına dair inancımızı pekiştirirler. Günümüzdeki popüler sinemada artık kadınlar bile yer almamakta neredeyse, sadece erkekler var, erkekler arası dayanışma ve erkekler arasındaki ilişkiler yüceltiliyor, erkekliğin yüceltilmesi son dönem filmlerde çoğu zaman milliyetçilikle de kol kola giriyor.” (Büyükdüvenci ve Öztürk 2007: 49). Bunu yaparken de en önemli enstrüman olarak şidde-tin sunumu ve sinemada da bunun estetize bir unsur olarak kullanılması, son yıllarda önemli ulusal film örneklerinde sıkça görülen bir du-rumdur. O Şimdi Asker, Kurtlar Vadisi Irak, Deliyürek Bumerang Cehennemi, Maskeli Beşler Irak’ta, Yandım Ali, Amerikalılar Karadenizde, Emret Komutanım: Şah Mat gibi filmler şiddet temelinde şekillenen ama milli-yetçi çizgileri ve duruşları net olan ulusal si-nema örnekleri olarak öne çıkmaktadır. Şidde-tin erillikle ilişkilendirilmesinin yerleşik top-lumsal algı ile örtüşmesi ve gündelik hayatta da

sıklıkla karşılaşılan militarist tabanlı şiddetin sürekliliği bu alanının kültürel temsilde de devamlılığını sağlamaktadır. Ömer Türkeş şiddet ve erillik temalı sanatsal üretimlerin edebiyat alanındaki yansımalarını ve neye hizmet ettiklerini incelerken şu ilginç tespiti yapar: “2000’li yıllarda şiddetin nerdeyse ede-biyatın geneline yayılmasının erkek hikayele-rindeki artışla örtüşmesi, kurgusal metinlerde toplumsal bellek ve bilinçaltı arasındaki tuhaf ama organik ilişkiyi sergilemesi açısından önemli. “Vietnam Sendromu”, “Anadolu Send-romu”na dönüşürken tıpkı o sendromla baş etmek için üretilen Vietnam filmlerine benzer hikâyeler kaplıyor edebiyatı. “Şiddet bazen adaletin ve yasaların temeli olur” şiarını be-nimseyen, pek çok roman kahramanını silaha sarılıp birilerinden hesap sormaya iten öfke (…), kendisini köşeye sıkıştırılmış hisseden insanların isyanları, adaletle bireysel ilişkileri şekillendirişleri, böylelikle mazlumdan yargıca, yargıçtan cellada nasıl dönüştüklerini anlatır-ken, şiddete bahane aranması, şiddet eylemle-rine siyasi ve felsefi meşruiyet sağlanması” (Türkeş 2009: 844). Ulusal sinemada yükselen eril dilin sinema yapım sürecine hakim olan erkekler dışında yerleşik bir eril zihniyetin ürünü olduğu açıktır. Şiddetin gündelik hayatta sıradanlaşan görünümünün bir şeylerin hesabı-nı sormak isteyip soramayan kitlelerin boşalım aracı olarak görülmesi, erkek sinemasını; hesap sorabilen ve gününü kurtarabilen antikahramanlarını yaşatmaya devam edecektir.

3.1. Yeni Türk Sineması’nda Antikahramanı Odağına Taşıyan Anlatılar:

Yeşilçam Sineması’nda kahramanlar genellikle ahlaklı, topluma yaralı bireyler olarak resme-dilmiştir. Hatta filmsel karakterler o kadar baskın hale gelmiştir ki filmlerde oynayan oyuncuların gündelik hayatlarında o karakter-lerden bağımsız davranmaları söz konusu ola-mamıştır. Onlar namuslu, onurlu anneler, bacı-lar, eşler ya da sevgililerdir. Bazen kötülüğün peşinde olsalar da doğru yolu bulmak da ge-cikmezler. Dolayısıyla Yeşilçam yarattığı bu tiplerle sadece büyük kahramanlar ve kahra-manlıklar üretmiştir. Yeşilçam Sineması’nda derinlikli karakterler bulmak çok mümkün değildir. Ayrıca kitleler sadece görmek istedik-lerini defalarca görmeye gitme eğilimde olduğu için de ticari anlamda bir değişim söz konusu

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

175

olamamıştır. Bir antikahramanla özdeşim kura-bilecek ya da kahramanının eksikliklerini göre-cek kitle hazır değildir. Bununla ilgili en iyi örnek Yılmaz Güney’in yıllarca elinde silahla kötülerin peşinde koşan ‘çirkin kral’ imajını benimsemiş ve onunla özdeşim kurmuş kitle Umut filminde (Yılmaz Güney, Şerif Gören; 1970) canlandırdığı arabacı Cabbar’ın otomo-biline çarpan kişi tarafından tokatlanmasını kabullenememiştir. Günümüzde ise değişen yaşam koşulları ile birlikte değişen toplumsal ve ahlaki değerlerin kültürel temsilde de eski katılığında uzak anlatımlara olanak sağladığı aşikardır. Artık izleyici için salt iyi olmak zo-runda olmayan, kötülüğü aklından geçirip bir şekilde bulaşan kahramanlar da özdeşim kuru-labilecek yakınlıktadır. Gerçeklikle bağın kopmaması noktasında yeni anlatıların odağına antikahramanlar yerleştirilmesi çok yadırgatıcı değildir. Zeynep Tül Akbal Sualp mevcut antikahraman yükselişini, hiçlik kutsamaları olarak değerlendirir ve son dönemde ulusal sinemada baskın eril dilin kahramanlarının “saldırgan katiller, tecavüzcüler, yaygınlaşmış mafya fedaileri, bu hayatta kimse için bir şey yapmamayı seçmiş kendinden gayrisine kafayı takmayan, hiçbir üretimde bulunmayan hayatı tüketen bireyler” olduğunun altını çizer (Sualp 2009: 140).

Ulusal sinemada pek çok antikahraman örneği ile karşılaşılmaktadır. Mustafa Altıoklar’ın 1997 yapımı Ağır Roman filmindeki suçun batağında erkek olmanın en vahşi görünümle-rini sunmak zorunda kalan Salih, bu anlamda bir antikahraman örneği olarak öykü evreninde yerini alır. Kudret Sabancı’nın 1998 yapımı Laleli’de Bir Azize filmi ise karafilm biçimine uygun çekimi ile farklı bir örnektir. Filmin karakterleri de suçla birlikte gelen kötülüğün içinde gelişirler. Film, Gemide filminin öykü-sünün bir başka bölümünü anlatması açısından iki film arasında organik bir bağ kurulmasını sağlar. Filmin kahramanları ise sürekli küfür eden kadın satıcıları mafya babalarından ibaret-tir. Film bu anlamda antikahramanlardan oluşmaktadır. Filme hakim olan küfür ve argo-nun yoğun kullanımına bir başka Serdar Akar filmi olan Barda (2007) filminde de görmek mümkündür. Filmdeki şiddeti Günseli Pişkin şu şekilde açıklar: Barda filminde yapılan şid-det herhangi bir ideal uğruna yapılan şiddet değildir. Şiddetin nedeni burada sınıf farklılığı,

alkol ve uyuşturucu haplardır. Filmin parmak bastığı en önemli nokta benzer olayın Anka-ra’da yaşanmış olması ve suçluların 27’şer yıl hapis cezası aldıktan sonra Rahşan affı ile salıverilmeleridir. Ancak suçlular filmde ceza-larını bulmaktadırlar. Eğer kanun yetersiz kalıyorsa kendi imkanlarınızla intikamınızı alabilirsiniz inancı neredeyse bir kod olarak yaşantımıza girmiştir (Pişkin 2007: 31). Film bu anlamda antikahramanı merkeze taşıyarak bir sistem eleştirisini mümkün kılmak istemiş ama şiddetin estetize görünümünü nedeniyle de gösterildiği dönemde oldukça eleştirilmiştir. Çünkü mevcut şiddet Pişkin’in de söylediği gibi amaçsızdır ve şiddet bir araç olmaktan ziyade adeta amaç olmuştur. Zeki Demirkubuz’un 2001 yılı yapımı Yazgı filmi ise antikahraman örneği olarak Musa karakte-rini işlemesi açısından önemlidir. Musa için toplumsal değerlerin, ahlaki sorunların, bir insanı amaçsızca öldürmenin hiçbir önemi yoktur. Onun için herşey önemsiz ve sıradan-dır. Filmin en önemli sorunsalı birlikte yaşadığı ve sorunları bulunmayan annesinin ölümünden sonra üzülmemesidir. O toplumsal uylaşımı toptan reddeden bir karakterdir. Hayatına dahil olan herkes annesinin ölümüne üzülmemiş olması ile onu suçlamakta ama kendisi bunun bir suç olmasını anlamsız bulmaktadır. Zeki Demirkubuz’un Masumiyet (1997) ve onun ön hikayesini anlatan Kader (2006) filmlerindeki Uğur ve Bekir karakteri de öne çıkan antikahraman örnekleri olarak değerlendirilebi-lirler. Uğur kendisine, ailesine bakan adamı bir hiç uğruna vuran psikopat katilin peşinden giderek her şeyi hiçe sayarken, ona aşkı dışında hiçbir elle tutulur bağı olmayan Bekir’in kendi ailesini değerlerini hiçe saymaktadır. Ne başka-larına yaptıkları kötülüğün ne de başlarına gelenlerin farkındadırlar. Onlar sadece o anı yaşarlar. Filmler görünürde aşk uğruna katlanı-lan acıları merkeze almakla birlikte insan ben-cilliğinin ne boyutta yaşanabileceğinin, kendi mutluluk ve amacı dışında hiçbir ahlaki değerin ya da toplumsal değerin öneminin olmadığının altını çizmektedir. Özellikle Bekir karakteri ile insan olmanın temel şartlarının bile bu bencil-lik uğruna günden güne eriyip gitmesine tanık-lık edilmektedir. Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun (2008) filmindeki anne Hacer’in zaaf-larını sergilemekten ve istediği şeyi yaşamak-tan çekinmemesi onu bir antikahraman örneği olmaya doğru iter. Özellikle kocasının patronu

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

176

ile kurduğu yasak ilişkide diretmesi ve isteği uğruna toplumsal değerleri, ailesini ve eşini hiçe sayması onu ne salt iyi bir karakter ne de salt kötü bir karakter yapar. O zaafları, zayıf-lıkları ve toplumsal uylaşımla olan sorunları ile derinlikli bir antikahraman olarak öykü evre-ninde yer alır. Reha Erdem’in 2008 yapımı Hayat Var filmi ise yine suçla iç içe geçen yaşamlara odaklanırken, burada büyümeye çalışan genç bir kızı anlatır. Baba ve dede ken-di yaşamlarını devam ettirirken bir kenarda savrulan ve yaşamdan beklentisinin ne olması gerektiğinden bile habersiz bir kız (Hayat) ayakta kalmaya çalışır. Başına gelen kötülük (tecavüz) bile onu mutsuz etmez. O kaldığı yerden yaşamına devam etmeye çalışır. Baba-nın kadın satıcısı olması, dedenin kendisine getirilen karşılıksız gofretlerin hesabını sorma-yışı bir umursamazlık silsilesi yaratır. Filmdeki neredeyse hiçbir karakter toplumsal uylaşımda yer almaz. Kendilerine göre günü kurtaran, bencilliklerinde boğulan tiplerdir. Hayat için bile başına gelen kötülüğü kabullenip bunu kendi lehine çevirmek çok da pratiktir. Yağ-mur, Durul Taylan kardeşlerin 2009 yapımı Vavien filmi ise karafilm türünün Türkiye’deki en başarılı örneklerindendir. Vavien’deki elekt-rik tamircisi Celal yaşadığı küçük kasabanın baskılayıcılığından kaçmanın, pavyonda aşık olduğu kadına kavuşabilmenin, dahası taşranın ya da toplusal uylaşımın kendisine dayattıkla-rından kaçabilmenin yolunu ahlaksız taktikler-de bulmaktadır. Bu ahlaksız taktik ise parası çaldığı karısını kaza süsü vererek öldürmeye çalışmaktır. Celal için cinsel açlık ve taşradaki tatminsizliğinin güdülediği bencilliğinden başka bir şeyin önemi yoktur. Ne ailesi, ne karısı ne de çocuğundan hoşnuttur. Mutsuzlu-ğunun kaynağı olarak da onları görmektedir. Hayat sadece kendi mutluluğu üzerine inşa edilmelidir. Dolayısıyla da mutsuzluğunun kaynağından kurtulmanın yolu olarak karısını öldürmeyi ve karısının tüm parasını çalmayı hedeflemektedir. Bir erkek olarak zayıf, onur-suz bir adamdır. Hatta filmin yönetmenlerinden Yağmur Taylan filmde sadece Celal’in değil çocuğa kadar bütün erkek karakterlerin birer antikahraman örneği olduklarını söyler (Taşçıyan, 2009). Serdar Akar’ın 2011 yılı yapımı Behzat Ç. filmi ise son dönemde tele-vizyondan sinemaya aktarılan en önemli antikahramandır. Anrikahraman olarak sırala-nan bu listede en fazla izleyici sempatisini

kazanan karakter olan Behzat Ç. de suçla mes-leği gereği iç içe olan bir karakterdir. Bir polis olarak, adaleti ya da kanunların uygulanmasını sağlaması gerekirken kendi adaletini kendisi dağıtmayı tercih eden, hayatta her şeyini kay-betmiş, ailesi olmayan, mesleğinde bile vasat bir seviyede kalmıştır. Tüm sorunlarını kendi-sine göre yöntemlerle çoğunlukla da şiddet yoluyla çözen tam anlamıyla kötü olmamakla birlikte kendi vicdanına göre hareket eden biridir. Sürekli içki içer, küfür eder ama kendi bildiğini söylemekten çekinmez. Bu anlamda toplumsal uylaşımda çoğunlukla ortak paydada buluşmayan ama tam olarak da çemberin dışın-da kalmayan bir antikahramandır.

3.1.2. Gemide

Gemide, Serdar Akar’ın 1998 yılı yapımı fil-midir. Film denizden kum çıkartan bir gemi kaptanı ve dört mürettebatının başından geçen-leri anlatmaktadır. Bir akşam yemek almak için gönderdikleri boksör lakaplı tayfa paralarını çaldırdığını söyleyerek gemiye geri döner. Halbuki kadın pazarlığı sırasında paraları kap-tırmıştır. Bunun üzerine esrar ve alkol alan tüm ekip paralarını aldıklarını söylediği adamları bulmaya giderler. Burada kavga çıkartarak bir kadın satıcısını yaralayıp, hayat kadını olduğu-nu düşündükleri bir kızı kaçırırlar. Tayfalardan boksör lakaplı olanı bir fırsatı bulup kıza teca-vüz eder. Daha sonra Ali adlı tayfa da kıza tecavüz eder. Kaptan İdris bu durumu öğrenin-ce sinirlenir. Fakat Ali ona yaraladığı adamın öldüğünü yani Kaptan İdris’in de artık katil olduğunu söyler. Oysa adamlar sadece yara-lanmıştır. Fakat Ali’nin kendi suçlarını ortaya çıkarmaması için kaptana bu yalanı söylemesi gerekmektedir. Kadını öldürmeye karar verirler ama yapamazlar. Bir gece Ali kadına yine tecavüz ederken kadın bu duruma katlanmaz ve Ali’nin tuttuğu bıçağa kendisini saplar. Bu intihar girişimine rağmen ölmez, kaptan ve arkadaşları ise onu hastaneye götürmek ister-ken polisi görür, kadını yol kenarına atıp hayat-larına kaldıkları yerden devam ederler.

Film tam anlamıyla bir erkek filmidir. Kullan-dıkları küfürlü dilden, esrar, alkol, seks mu-habbeti gibi erkek dünyasına ait her şeyin bu-lunduğu ve gündelik alışkanlıklara kadar erkek dünyasına odaklanılan bir filmdir. Erkekler arası güvensizlik, hegemonya ve iktidar savaşı

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

177

küçücük bir kamarada açığa çıkar. Özellikle bir sabah kahvaltıda suçu birbirlerinin üzerine atma çabalarında görüldüğü gibi durum bir anda geminin idaresinin aslında kimde olması gerektiğine ilişkin farklı bir tartışmaya dönü-şür. Filmde sıklıkla kullanılan küfür, erkek dünyasını anlatması açısından öyküye hizmet etmektedir. Antikahramanın en önemli özellik-lerinden biri de sahip olduğu kirli eril dilden vazgeçmemesidir. Filmin başrol oyuncusu Erkan Can filmin bu yanıyla ilgili şunları söy-ler: "Bu bir erkek filmi. Üç erkek bir araya geldiğinde böyle konuşur. Ufacık bir yere sı-kışmış, bir geminin içinde bütün hayatları geçen adamlar. İfade edemedikleri şeyi küfürle anlatıyorlar. Bu erkekler arasında, darlandığımızda böyledir aslında. Şimdiye kadar Türk sinemasında, hep dublajlı filmler yapıldı hiç küfür duymadık. Sanki zannettik hayat hep böyle, sinemadaki gibi.” Bu bağlam-da antikahramanlarla birlikte sinemaya yerle-şen küfürlü diyalogların gündelik hayatta sıra-danlaşan kötülüğün ve hâkim eril dilin bir yansıması olarak görüldüğünü vurgulamak gerekmektedir.

Erkek dünyasının Can’ın da söylediği gibi en saydam şekliyle verildiği filmde gerçeklik, İdris Kaptan’ın filmin açılış sekansında anlattı-ğı gemi metaforundaki gibidir. İdris Kaptan: “Bir memleket gibidir gemi, her şey düzenli ve kontrol altında olmalıdır. Kaidelere uyulmalı-dır, kanunlara, nizamlara. Ben de bu memleke-tin baş şeyi gibiyim, başbakanı gibiyim mesela. Her şey benden sorulur. Denize çıktım mıydı bu küçücük gemi bir memleket oluverir. Aslında bir başbakandan daha çok görevim var, çünkü onların adamları var, bakanları var, falanı var filanı var, benim yok! Bu gemide güvenlik de, eğitim de, sağlık da, eğlence de benden soru-lur. Kamil de başbakanın en kıyak yardımcısı. Siz de vatandaş. Aynı zamanda memur gibisi-niz. Bu yüzden çok kıyak, çok disiplinli ve çakı gibi olmalıyız! Sürekli kendimizi ve birbirimizi kollamalıyız.” diyerek aslında geminin ülke metaforu olarak görülmesini vurgular. Gemi aslında ülkedir ve halk birbirinin gırtlağını sıkmakta, hiç kimse birbirine güvenmemekte-dir. Dahası ise bu ülkede kadınlar elleri bağla-nıp ağızları kapatılarak her gün ırzlarına geçil-mektedir. Kadınların eli kolu bağlanarak ırzına geçiliyor ve bu yalnızca yasal anlamda suç olduğunda erkek dünyasında bir önem kazan-

maktadır. Gemi ülkenin bütünüyse, kadınına reva görülen muamelede de bir değişim yoktur. Asuman Suner de filmin gemi figürünü metafor olarak kullanarak giriştiği toplumsal çözümle-meyi susturulmuş bir kadın üzerinden aktardı-ğından bahseder (Suner 2006: 310).

Filmdeki dört erkek karakter de birbirinden farklı olmakla birlikte toplumsal uylaşımın dışında karakterler olma noktasında benzeşir-ler. Hayata, kendi konumlarına dahası birbirle-rine karşı olan davranışlarında da bir boş ver-mişlik, umursamazlık vardır. Hayatta tutuna-mayan, kaybeden dört eril figür, antikahraman vardır. Gemide çalışıyor olmalarına rağmen o gemi sadece kıyıda dolaşan ve denizden kum çeken bir gemidir. Gerçek anlamda denizci bile değillerdir. Kıyısında durdukları kent gibi onlar da dünyanın bir kıyısında öylece durmaktadır-lar ve o dünyaya ancak karşıdan bakabilmekte-dirler. Birbirlerine karşı aile gibi olduklarını söylemelerine karşın bu konuda da dürüst de-ğiller. Ali’nin kaptan İdris’in sadece hafifçe yaraladığı adamı öldürdüğünü sanmasına iliş-kin hikaye anlatarak kendi suç ortaklarını art-tırma peşinde oluşu ya da Kamil’in bir anda geminin idaresine ilişkin eleştirilerinin altında hep bu güvensizlik ve iki yüzlülük vardır.

İdris, geminin kaptanıdır. Diğer üç karaktere göre aklı selim bir profil çizmektedir. Fakat en az tayfaları kadar bir kaybedendir. Onun kap-tanlığı denize bile açılmayan, sadece kum çe-ken bir geminin bekçiliğinden ibarettir. Onun küçük dünyasında sadece sözünü dinleyen fakat arkasını dönemeyeceği üç tayfası vardır. Tüm dünyası ise bu tayfalardan ibarettir. Kırklı yaşlarında olmasına rağmen bir aile ya da top-lumsal bir konum elde edememiştir. Hala içki ve esrar sofrasında küfrederek, kadın muhabbe-ti etmektedir. Gerçek hayata ancak gemisinin güvertesinden bakabilecek kadar cesurdur. Onun dışında cesaret, onur ya da ahlaki değer-ler onun o küçük yaşamında önemli bir yerde durmaz. Diğer karakterlerden farklı olarak iyi bir vicdanı korumaya çalışır. Gemideki kıza bir tek o zulmetmez. Aksine ona yardım etmeye çalışır. Kadını öldürmeme noktasında vicdanı olmasına rağmen toplumsal değerlerle onun da sorunu vardır. Kenara itilmişliğinin farkındadır. Alkol ve esrar içtiğinde kendisini kaybetmek-tedir. Bir erkek olarak varlığını tayfalarına anlattığı erotik hikâyelerden öteye taşıyamaz.

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

178

Onun da Kâmil gibi gerçeklikle problemi var-dır. Onlar hayatta yaşadıkları şeyin gerçekliği-nin bile tam olarak farkında değildirler. Erkan Can canlandırdığı karakter ve tayfasını açıklar-ken şunları söyler: “Bu herifler esrar içiyorlar, alkol içiyorlar. Aşırı derecede içiyorlar yani başka ne yapsınlar? Ne yapacaklar gemide? Kum boşalacak sekiz saat, bir günde boşalıyor, al otur iç. Bunlar ne buluyorsa içiyor ama bunun sonucunda ne oluyor? Her şey karışıyor. Her şey birbirine giriyor. Yani hatırlamıyor adam! Ne kadar kötü bir şey, cinayet işledin abi diyor, vay anasını yapmışımdır diyor, ola-bilir diyor yani." İdris bunu problem eder gibi görünse de tüm kaygısı tecavüz olayında Ali ile Boksör’ün kaygısı gibi yasal olarak başlarını derde sokmaktır. Bunun dışında insani bir noktada rahatsızlık duymaz. Çünkü yaraladığı ya da öldürdüğünü düşündüğü adam cezalandı-rılması gereken bir kadın satıcısıdır. Üstelik de paralarını çalmıştır. Sonuçta kendi adaletini dağıttığı için pişman değildir. Ama yasa karşı-sında başına geleceklerden korkmaktadır. As-lında İdris Kaptan mevcut paradoksu bir repli-ğiyle kısaca şöyle özetlemektedir: “Karı oros-pu s.ktik. Herif pezevenk, öldürdük. Paralarını aldık, demezler mi bize, siz misiniz bu kentin zaptiyesi?”

Kamil ise gerçeklikle asla yüzleşemeyecek bir karakterdir. Cesaret, kutsal değerlere bağlılık, saygı, onur gibi özellikler Kamil’de bulunmaz. Fırsatı varken bile diğerleri gibi kıza tecavüz edemez. Uzaktan onları seyrederek kendisini tatmin etmeyi tercih eder. Kaptanın kendisine söylediği gibi onların tek hayatı vardır; o da o gemidir. Geminin en akıllısıdır fakat gerçek dünyada adam yerine bile konulmayacaktır. Bu nedenle gemide yaşadığı onur kırıcı her şeyi sineye çekmek zorundadır. Kavga ettikten sonra yanına gelen kaptan, ona sigara uzatır fakat almaz. Kaptan odadan çıktıktan sonra ise bu gururlu hareketten eser bırakmaksızın yata-ğın üzerine atılan sigara paketini cebine atar.

Ali; geminin en genç tayfasıdır. Hayatı gemide karnını doyurmak ve kadınları düşünmekten ibarettir. Boksörün gemiye getirdiği Romen kıza tecavüz etmeyi her fırsatta deneyen cinsel açlığı bastırılamamış bir karakterdir. Ali sadece anı yaşamak istemektedir. Gemideki diğer kaybedenler gibi o da yarınsız, umutsuzdur. Ama Ali karakteri tam anlamıyla bir

antikahraman değildir. Çünkü tüm film boyun-ca bencil, saldırgan ve kötüdür. Kıza tecavüz eder, sonra da onu öldürerek kurtulmaya çalışır dahası kendi suçunu açığa çıkartmasın diye Kaptan’ı öldürmediği halde kadın satıcısının katili olduğunu söyler.

Boksör ise Ali kadar kötülüğe bulaşmasına rağmen saf ve iyi bir yan barındırır. Bu anlam-da bir antikahraman özelliği taşır. Çünkü kıza tecavüz eder ama ona içten içe bir sevgi duyar. Bu duyduğu içten sevgiye rağmen kızı kendisi-ni kaptana söylemekle tehdit eden Ali’ye peş-keş çekmekten geri kalmaz. Dahası işler karı-şınca, kızı kaptana da peşkeş çekmeye çalışır ve “Hani kıza aşıktın?” diye soran kaptana: “Olsun abi biz uzaktan da severiz” diyebilecek kadar da onursuzdur.

Film genel anlamda bir erkek filmi ya da antikahraman filmi olmasına rağmen bu sıkın-tının nedeni ile pek ilgilenmez. “Gemide, Lale-li’de bir azize gibi filmlerde karşıt kahraman-ların anlatıya sebep olan hallerinin sebebi hikmeti nedir, dertleri, sıkıntıları neden kay-naklanır, bunu anlayamayız. Aslında nedeninin ne kendilerinin ne de bizim bilebileceğimiz bir boşluk ve hiçlik hali, ile kafalarına göre takıl-mak, kadın, alkol ve uyuşturucu tüketmek iste-mektedirler. Üretememenin değil tüketememe-nin sıkıntısındadırlar.” (Sualp 2009: 141). Tüm bulaştıkları bela da yine erilliğin teşhirine ilişkin ucuz bir kadınla cinsel ilişkiye girebilme iddiasından ibarettir. Bu filmin ana ekseni, kadın bedenini fütursuzca tüketememenin açlı-ğı ile başlarının derde girmesidir. Başlarına gelenlere rağmen filmin sonunda “Nerede kalmıştık?” diyerek hayatlarına devam ederler.

3.1.3. Bornova Bornova

Bornova Bornova, İnan Temelkuran’ın çektiği 2009 tarihli filmidir. Günümüzde, İzmir’in Bornova ilçesinde küçük bir mahallede yaşa-yan insanların hikayesinin anlatıldığı bir film-dir. Mahalle taksicisi, bakkalı, bilardo oynayıp, sigara içme ve karşı cinsle yakın münasebet derdinde olan liseli gençleri, yaşlı teyzeleri ile sıradan bir yerdir. Film genel olarak esrar satı-cılığı yapan Salih; askerden yeni dönen, plato-nik olarak sevdiği kız olan Özlem ile evlilik hayalleri kuran, 20 yaşlarında bir genç Hakan; felsefe doktorası yapmasına karşın porno hika-

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

179

yeler yazarak geçinmeye çalışan eski solcu Murat’ın arasında gelişen hikayeye odaklanır. Fakat olaylar sıradan bir mahalle hikayesinden bir cinayet hikayesine doğru evrilir. Hakan aşık olduğu kız olan Özlem’e tecavüz ettiğini öğ-rendiği çok sevdiği Salih abisini öldürür ve bunu gören Murat Hakan’a şantaj yapar. Filmin sonunda ise Hakan ve Özlem evlenirler ama Murat’ın şantajlarından kurtulmak için onu öldürme planı yaparlar ve bu planla da film biter.

Bornova Bornova film temel olarak 1980 son-rası apolitik ve amaçsız gençlik, mahalle kültü-rü, sokak ağzı ve yazılı olmayan gündelik ha-yatın kurallarına odaklanırken, 1980 sonrası apolitik hayatlara da genel bir bakış atmaktadır. Bu anlamda antikahramanı odağına taşıyan karafilm türüne de yakın bir duruş sergi-ler.“Noir filmlerindeki geriye dönüşler sık sık geçmişin bugünü belirlemekteki gücünün altını çizer. (…) Bu filmlerdeki anlatısal yönelimler, ahlaki sorumluluğun mantığını tersine çevire-rek basit yapılı muhafazakâr ahlaki yargıları bulandıran genel bir ahlaki retoriğe aittir. Bireyler kötüyse genellikle bu belirli bir sınıf yapısının özelliklerini taşıdıkları içindir. Şu halde çağdaş noir filmlerinin, dönemin eleştirel faaliyetini büyük ölçüde harekete geçiren po-pülist güvensizliğin ya da güven kaybının bir parçası olduğu söylenebilir” (Kellner ve Ryan 1997: 139). Örneğin; Murat karakteri de özün-de idealist bir tip olarak belirmesine karşın gündelik hayatını kurtaran ucuz taktiklerden kaçınmaz. Mevcut kötü ve ahlaksız taktiklere yönelme gerekçesini de sınıfsal bir bağlamda değerlendirir. O ezilenlerin yanında yer aldığı için içinde bulunduğu duruma sürüklenmiş bir karakterdir. Diğer yandan Hakan’ın da içinde bulunduğu durum sınıfsal bir sorunun sonucu-dur. Toplumsal statü olarak nerede konumlan-ması gerektiğinin bilincindedir. Bu bilinç ise, onu bu durumdan kurtarmayı güdüleyen kötü-lüğün kaynağı olabilmektedir.

Murat’a dönülecek olursa, 30’lu yaşlarında felsefe doktorası yapmış fakat siyasi nedenlerle işleri yolunda gitmemiş, hayatını porno hikaye-ler yazarak geçiren evli bir adamdır. Temelde idealist görünmesine karşın hayattaki gerçek duruşu ya da gündelik pratiği bu kadar ahlaklı değildir. Fabrikada grev yapan işçiler üzerine belgesel yapmak ister ama bu sadece lafta kalır.

Döneminin bol laf üreten ama emek harcama noktasında tembel solcusudur. Fabrikadaki işçilere grev desteği vermeye çalışan eski solcu Murat’ın şantaj ve porno ile hayatını devam ettirme ahlakı ise ayrı bir tartışma alanı yaratır. Bu anlamda ciddi bir toplumsal eleştiri malze-mesine dönüştürülen Murat karakteri, kaybe-den bir kahraman olarak hayatta kalmanın ahlaklı yollarını bulmaktan, çabalamaktan çok uzaktır. Aslında kendisine sunulan ya da sunu-lamayan imkânların çoğu toplumdan değil Murat’ın kendi ataletinden kaynaklanmaktadır. Karısından, pornodan ya da şantajdan para kazanmak çalışmanın güçlüğünden daha pratik bir yoldur. Murat tüm bu özellikleri ile bir antikahraman örneği olarak öykü evreninde yer almaktadır. Onun için toplumsal uylaşımın, ahlaki değerlerin hatta ideallerin bir önemi kalmamıştır. Ne olması gerekliliğine ilişkin yorum yapabilir, akıl verebilir ama kendisini kurtarma noktasında bu ilkelerden mümkün olduğunca uzak durur. Murat, karısının kendi-sini maddi manevi aşağılamasına göz yuman ve kendisinden beklenen onurlu duruştan bir siga-ra parası koparabilmek adına vazgeçebilen bir antikahramandır.

Salih, siyasi görüşü sebebi ile TRT’den atılan bir baba ile idealist bir öğretmen annenin tek çocuğudur. Böyle bir ailenin 1980 sonrası yetiştirdiği ve kendi acılarına ortak etmek iste-mediği, apolitik olmanın da ötesinde 30 yaşla-rında serseri çocuğudur. Çocukken ailesinin yaşadığı mahallenin çok da üzerinde bir hayat standardı sunmasına, her istediklerini yapması-na karşın bir kaybeden olarak hayatına devam etmekte ve bisiklet tamir ettiği dükkanında el atından uyuşturucu satıcılığı yapmaktadır. Buna rağmen hayata karşı müthiş tepkili ve ondan yüksek beklentileri olan bir adamdır. İnsanların ona saygı duymasını arzulamaktadır. Herkesi ahlaki olarak eleştirirken kendisi ah-laksızlığın bir parçası olmaktan kaçınmamak-tadır. Saygı üzerine attığı bir nutukta eski ile yeniyi karşılaştırmak üzerine verdiği örnek ise oldukça manidardır: Hakan’a "Eskilere sor bakalım; kerhaneye gittiklerinde, arkadaşları-nın girdiği karıya giriyorlar mıymış?" diyerek olaylara karşı bakışının nasıl bir ataerkil teza-hürle biçimlendiğinin, saygı beklentisinin as-lında hegomonik olarak aşağılanan ve duvar dibinde kendini tatmin edemeyen erkekliğinin arayışından ibaret olduğu açık bir zihniyetin

Selçuk İletişim, 7, 2, 2012

180

deşifresidir. Ailesi ile yaşamak yerine bir oda-da yaşamayı tercih eden, kendi ailesini kura-mamış, kendinden küçüklere karşı gösterdiği şiddet sayesinde gördüğü saygıdan başka tutu-nacak bir şeyi olmayan bir adamdır. Salih Öz-lem’le birlikte bu filmin gerçek kötülerinden birisidir. O, mahalle kültürünün samimi görü-nen ama çıkar, korku, sınıfsal ayrıma dayalı yapısının kaypak zeminine adapte olmuş bir kaybedendir.

Hakan, futbol tutkusu yüzünden liseyi bırakmış daha sonra da bacağı sakatlandığı için futbolu bırakan, askerliğini yaptıktan sonra mahallesi-ne yeni dönen 20 yaşlarında bir gençtir. İş bulup evlenme hayalleri kuran Hakan için Özlem dışında hayatta bir amaç, hedef yoktur. Çevresinde olan olaylara oldukça yabancıdır. Yaşadığı anı bile yorumlamaktan uzak toyluk-tadır. İşsiz olarak etrafta dolaşan Hakan günü-nü çoğunu Salih’in etrafında ve ondan hayat dersleri alarak geçirir. Hakan sevdiği kızın belki de yalnızca dolduruşu ile gerçekleştirdiği cinayet ile saf ve temiz duruşunu yitirir. Öz-lem’e olan tutkusu onu bir cinayete sürükler. Üstelik öldürdüğü kişi her gün akıl danıştığı mahalleden saygı duyduğu abisidir. İronik olan da Hakan’ın bu eylemi gerçekleştirirken yine Salih abisinin öğüdünü dinlemesidir. Salih Hakan’a “Acımıycan oğlum saldıracaksın” diye öğüt verirken Hakan onun öğüdünü kendi-sini öldürerek fazlasıyla yerine getirmektedir. Hakan bu anlamda toplumsal uylaşımdan uzak, nerede durduğu tam olarak belli olamayan zayıf bir karakter olarak antikahraman özellik-leri taşır. Hayatta tutunmaya çalıştığı futboldan bir tekme darbesi ile sakat kalarak uzaklaşır. Hatta o kadar acımasızca uzaklaştırılır ki stada ücretsiz giriş sağlayan kulüp kartı bile elinden alınır. Buna rağmen hayattan basit beklentilerle mutlu olmanın anı yaşamanın peşinde koşar ve Özlem’e duyduğu saplantılı aşk ya da evlilik hayali onu toplumsal değerlere saygılı bir alan-dan iyice uzaklaştırır. O tutkusunun hazzının yerine gelmesi ile ilgilenmenin ötesinde bir şey düşünmemektedir. Tabi bunu yaparken kendi adaleti ve kendi kaçışçı, ahlaksız ve ilkesiz taktiklerini uygulamaya devam eder.

Özlem 16 yaşlarında meslek lisesine giden ama kendi küçük dünyasında Anadolu lisesine gi-den bir erkek arkadaş edinerek bireysel kurtu-luşunu sağlamak isteyen bir karakterdir. Hayat-

ta kendisi dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, umursamaz bir tip olan Özlem bir kirli eril dile sahiptir. Filmdeki pek çok erkekten daha fazla argo ve küfür kullanır. Bu anlamda tam bir antikahraman özelliği göstermesine rağmen bütünlüğüyle güvenilmez ve kötü bir karakter-dir. Bu anlamda bir antikahraman değildir. Tüm kötücüllüğü ile öyküye hizmet eden Öz-lem karakteri başından geçen ya da geçmeyen tecavüz hikayesinde bile kendisini mağdur durumuna çekemez. Salih’in anlattığı hikaye-nin öznesi olması o hikayenin uydurulmuş olduğu hissinin uyanmasına neden olur. Özlem, Salih’in tacizlerinden kaçabilmek için Hakan’la evlenmeyi ve taksicilik yapan bir adamın karısı olmayı tercih eder.

Film, 12 Eylül askeri darbesinden sonra oluşan sosyal ortamın karakterleri, arada bırakan, hayatta beklentileri olmayan ya da olamayan insanlara dönüştürmesinin bir panoromasını yapmıştır. Gündelik kötülük ve suç ortamının toplumsal uylaşıma uygun, ahlaklı ya da idea-list insanlara çok da fırsat tanımadığı, günü ya da anı kurtarmanın tek geçerli olduğunun altı-nın çizildiği film, gündelik hayatın antikahramanları nasıl ürettiğinin üzerine odak-lanması açısından kayda değer bir örnek olarak sinema tarihindeki yerini alacaktır.

SONUÇ

Son dönemdeki pek çok ulusal filme bakıldı-ğında, erkekliğin yükselen bir çizgide filmlerin odağını işgal etiği gerçeği göz ardı edilemez. Belki de bu yükseliş en önemli atılımını, öykü merkezine kural tanımaz antikahramanları geçmişin güçlü ve toplumsal uylaşımla sorun-suz eril karakterlerinden farklı bir şekilde oturtması ile elde etmiştir. Toplumsal yapının değişimi ile birlikte artık toplumun değer yargı-larındaki değişim kültürel temsil alanındaki üretimleri de etkilemiştir. Popüler kültür alanı-nın toplumsalı deşifre edebilecek bir araç ol-ması gerçeği de antikahramanı odağına taşıyan pek çok filmin toplumsal kodlara ilişkin önemli bir veri alanı olacağı aşikârdır. Özellikle top-lumsal değerlerin gündelik hayattaki erozyonu-na her gün tanık olan toplumsal aktörler için bu kahramanlar oldukça gerçekçidir. Artık toplum da geçmişin saf, kutsal değerlerine sadık kah-ramanlar yerine kendisini masum olmak zo-runda hissetmeyen kahramanlarla da özdeşim

Gemide ve Bornova Bornova Filmleri Bağlamında… (168-181)

181

kurabilmektedir. Nejat Ulusay’ın erkeklik krizi olarak adlandırdığı fakat geleneksel eril kod-lamanın ötesinde sadece güç odaklı erilliği koruyan ve kuşatan erkeklik günümüzde bir kriz içerisinde olabilir (Ulusay 2004: 160). Erilliğin devamının yeni nedenlere bağlanmak zorunda oluşu, ve erilliğin kendi içerisinde kurduğu hegemonyanın katılığı ortadadır. Kül-türel temsilde de temsil edilen eril figürler bir şekilde gücü istemekte ve buna ulaşmakta da hiçbir kural tanımamaktadır. Kant’ın söylediği gibi yasalar iyiyi kendisine bağlamıştır, yasalar iyiye bağlanmamıştır. Dolayısıyla da kötülük yasa ile engellenemez. İyinin bir ödev olarak insanlarda varolması gerekmektedir. Fakat günümüzde gündelik hayatta karşılaşılan iyi olamayan toplumsal pratik, kendi adaletinin peşinde koşmayı, yasaya bağlanmamayı do-ğurmuştur. Sonuçta amaçlanan şey, güçle bir-likte gelen erilliğin ve onun sağladığı toplumsal çifte standardın devamlılığının sağlanmasıdır. Toplumsal ihtiyaçların bir nevi tatmin aracı olarak duran sinemanın bir kültürel temsil aracı olarak yeni anlatılarının odağını yeni antikahramanlarla süsleyeceğine kuşku yoktur.

KAYNAKLAR

Atam Z (2011) “Yeni Türkiye Sineması”, Bir- gün Gazetesi, Ocak 2011.

Begley L (2004) Anti-hero Defination, www. library.spscc.ctc.eduelectronicreserveswansonAntiheroDefinitionWinter2004.pdf, Erişim Tarihi: 12.09.2011.

Büyükdüvenci S ve Öztürk S R (2007) Yeni Türk Sinemasında Estetik Arayış, Felsefe Dün-yası Derg, 46, 45-49.

Geoffrion-Vinci M C (2009) “The Underground Woman: Male Antiheroes and Female Agency in Cristina Ferna´ndez Cubas” Neophilologus, 93, 633-646.

Gürbilek N (2001) Kötü Çocuk Türk, Metis Yayınları, İstanbul.

Kabadayı L (2009) İyi Adam-Kötü Adam: Son Dönem Türk Sineması’nda Erkek Karakter ve Stereotipleşme, Huriye Kuruoğlu (der), Erkek Kimliğini Değişmeyen Halleri, Beta Yayınları, İstanbul, 163-181.

Kellner D and Ryan M (1997) Politik Kamera, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Oluk A (2008) Klasik Anlatı Sineması, Hayalet Kitap, İstanbul.

Özdemir E (1999) Yazın ve Yazınsal Tür-ler, Bilgi Yayınevi, Ankara.

Özden Z (2004) Film Eleştirisi, İmge Kitabevi, Ankara.

Pişkin G (2007) Günümüz Türk Sineması’nda Şiddet, Sinematürk Derg, 9-10, Ağustos 2007, İstanbul, 29-35.

Suner A (2000) Hayalet Ev, Metis Yayınları, İstanbul.

Süalp Z T A (2009) “Yabanıl, Dışarlıklı ve Lümpen “Hiçlik” Kutsamaları”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler IX, Deniz Derman (der), Bağlam Yayınları, İstanbul, 133-145.

Taşçıyan A (2009) Vavien’deki Bütün Karak-terler Antikahraman, http://www.stargazete. com/mobil/pazar/yazar/alin-tasciyan/vaviende ki-erkeklerin-tamami-anti-kahraman-231404.m ob, 13 Aralık 2009.

Türkeş A Ö (2009) Toplum ve Kimlik Kurma Kılavuzu Olarak Roman, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Dönemler ve Zihniyetler, İletişim Yayınları, İstanbul, 9, 840-860.

Ulusay N (2010),Sinema, http://kvmgm.kultur. gov.tr/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF7E7F2B691D9F009750E54D47BA0F0A73, Erişim tarihi: 13.09.2011

Ulusay N (2004) Erkek Filmlerinin Yükselişi ve Erkeklik Krizi, Toplum ve Bilim Dergisi, Birikim Yayınları, İstanbul, Güz, 101, 144-161.

182

YAYIN KURALLARI 1. Selçuk İletişim, tüm iletişim bilimleri ile ilgili inceleme, düşünce, uygulamaya dayalı araştırma vb. nitelikli yazıların yer aldığı akademik “hakemli” bir dergidir. Dergiye gönderilen makaleler, yayın kuru-lunca ön değerlendirmeye alınır ve kurulca belirle-nen en az iki hakemin olumlu raporuyla yayınlanır. 2. Selçuk İletişim, Temmuz ve Ocak aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanır. 3. Yazılar, bir yayın organında yayımlanmamış veya halen yayın aşamasında bulunmamış, özgün ürünler olmalıdır. Bu kurala; yazının kongre, sem-pozyum veya bir toplantıda bildiri şeklinde sunul-muş olması engel değildir. 4. Yazılar, A4 boyutundaki kağıdın sadece bir yü-züne, 12 punto harf karakteriyle ve Times New Roman fontuyla word belgesi olarak yazılmalıdır. 5. Yazılar, birisi orijinal, ikisi de kopya olmak üzere 3 nüsha sunulmalıdır. Çalışmalar, disket veya CD’ye kaydedilmiş olmalı ve yazılı nüshalarla birlikte editörün adresine gönderilmelidir. 6. Yazarların unvanı ve görev yeri dipnotta göste-rilmelidir. 7. Yazılar, özetler dahil en az 3500, en çok 10.000 sözcük olmalıdır. 8. Yazılarda fotoğraf ve grafiklere yer verilmemeli, bulguların değerlendirilmesinde word tabloları kullanılmalıdır. 9. Yayınlanmasına karar verilen yazıların, yazar ve yazarlarına iki adet dergi gönderilir. 10. Dergiye gönderilen yazılar, yayınlansın veya yayınlanmasın geri gönderilmez. 11. Belirtilen ilkeler dahilinde yazıların sorumlulu-ğu (yayında ilklik, kaynak doğruluğu, ileri sürülen görüşler vb.) yazarına aittir. 12. Yayınlanan makalelerin her türlü telif hakkı, Selçuk İletişim Dergisi’ne aittir. 13. Yazılarda 200 kelimeyi geçmeyen Türkçe ve İngilizce özet bulunmalı, özetin altında anahtar sözcükler (key words) yer almalıdır. 14. Çalışmanın şu sırayı takip etmesi uygundur: Başlık, Özet, Anahtar Sözcükler, Yabancı Dildeki Başlık, Abstract, Keywords, Giriş, Ana Metin, Sonuç ve Kaynaklar. Kaynakların Düzenlenmesi 1. Kaynaklar, ana metin içerisinde yazar soyadları, tarih ve sayfa numaraları yazılarak verilmelidir: (Fiske 1996: 45) veya (Özerkan ve İnceoğlu 1997: 63) gibi.

2. Yazarlar ikiden fazlaysa, ilk yazarın soyadından sonra “ve ark” ibaresi kullanılmalıdır: (Campbell ve ark. 1960: 28) gibi. 3. Gönderme yapılan kaynaklar birden fazlaysa, virgülle ayrılmalıdır: (Fiske 1996: 72, Bostancı 1995: 121, Bon 1979: 3) gibi. 4. Kaynakçada sadece ana metinde gönderme yapı-lan kaynaklara yer verilmeli ve yazar soyadına göre alfabetik bir sıra izlemelidir. 5. Bir yazarın birden çok çalışması kaynakçada yer alacaksa yayın tarihine göre eskiden yeniye doğru bir sıralama yapılmalıdır. Aynı yılda yapılan çalış-malar için “a, b,c...” ibareleri kullanılmalı ve bunlar metin içinde yapılan göndermelerde de aynı olmalı-dır. 6. Kaynakçada eserleri belirtme şekli aşağıdaki gibi olmalıdır. Kitap Bostancı M N (1995) Toplum Kültür ve Siyaset, Vadi Yayını, Ankara. Çeviri Kitap Fiske J (1996) İletişim Çalışmalarına Giriş, Süley-man İrvan (çev), Ark Yayını, Ankara. Editörlü Kitaplar Burgoon M and Bettinghaus E P (1980) Persuasive Message Strategies, M E Roloff and G R Miller (eds), Persuasion: New Directions in Theory and Research, Sage Publications, California, pp 141-169. Makaleler Aykaç B (1990) Propaganda ve Halkla İlişkiler, Kooperatifçilik Derg, 90, 27-50. Tezler Kalender A (1998) Seçmen Tercihini Etkileyen Propaganda ve İletişim Faktörleri: Türk Seçmen Davranışı üzerine Bir Araştırma (Konya Örneği), Doktora Tezi, GÜ Sos. Bil. Enst., Ankara. Bildiriler Tuncel H (1997) Küresel Şirketler, Yerel Medyalar, 5. Uluslar arası Sosyal Bilimler Kong, 12-14 Kasım 1997, Ankara. İnternet Anderson S P (2005) Regulation of Television Advertising,www.virginia.edu/economics/papers/ anderson/tvadreg081705.pdf, erişim tarihi: 27.06. 2006.