BELEDİYELERİN SOSYAL PROGRAMLARI VE KENTSEL YENİLEME

17
BELEDİYELERİN SOSYAL PROGRAMLARI VE KENTSEL YENİLEME P. Pınar ÖZDEN Giriş 2000’li yılların öne çıkardığı kentsel yenileme ve dönüşüm gibi kavramlarla birlikte, bu kavramların içini doldurma zorunluluğu da ortaya çıkmıştır. Özellikle kentsel yenilemenin sosyal boyutu, önemi en büyük, ancak üzerinde belki de en az tartışılan konulardan biri olarak gündeme gelmeyi beklemektedir. Kentsel yenilemenin uygulama aşamasında, çoğu kez ekonomik ya da yasal sorunların da önüne geçen sosyal boyutun gözardı edilmesi, uygulamayı başarısızlığa mahkum etmektedir. Nitekim, Batılı ülkelerde de geçmiş deneyimler bunun böyle olduğunu ispatlamıştır. Sosyal boyutun önemli bir sorun alanı olarak ele alınması, yenileme uygulamaları içinde bir dizi sosyal programın hayata geçiril mesi ile mümkün olabilecektir. Sosyal programlarla beslenmeyen, desteklenmeyen kentsel yenileme uygulamalarının ise sürdürülebilir bir kentsel yenileme perspektifinden bakıldığında başarılı olma şansı yoktur. Osmanlı Devletine dek geri gidildiğinde, gerek merkezi, gerekse yerel düzeyde kent yöneticilerinin sosyal politikalar belirleme, bu anlamda programlar uygulama konularında çok da başarılı olamadığı görülmektedir. Anlayış, genellikle halktan, hatta yerel yönetimden kopuk bir merkezi yönetim üzerinden yürütülen hizmetlerle sınırlı kalmış, yerel hizmetleri sağlama konusunda bile yerel yönetimden çok lonca ve vakıflar etkin olmuştur. Tanzimat dönemi ile birlikte gelen modern ve daha sistemli belediyecilik anlayışı da bu anlamda önemli bir gelişme kaydedememiştir. Kısacası Türkiye, modernleşme faaliyetlerine güçlü bir belediye deneyimi ve yerel özerklik mirası olmaksızın girmiştir (Bilgiç, 2005). Böylesi bir gelenekten kalkıp, Cumhuriyet dönemine doğru giden yol, sosyal programlar konusunda köktenci bir dönüşüme sahne olamamıştır. Planlı kalkınma döneminin başlarında sosyal devlet anlayışının yerleştiği, merkezi ve yerel yönetimlerin politika üretmede sosyal devlet bakış açısıyla faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir. Bu anlayış 1970’li yıllara dek sürmüş; ancak yine de belediyeler, son derece zayıf olanakları ve maddi imkansızlıkları nedeniyle güçlü sosyal programlar benimseyememişlerdir. 1990’lara gelene dek belediyelerin sosyal hizmetler konusundaki politikaları, popülist bir anlayışla yasadışı yapılara hizmet götürmekten ibarettir. 1990’lı yıllarla birlikte Avrupa Birliği’ne giriş ve uyum çalışmalarının ivme kazanması ve küreselleşmenin kentler üzerindeki belirgin yansımaları, ülkemizde tüm yasal ve yönetsel yapının gözden geçirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bir yandan mevcut yapıya alternatif arayışlar, diğer taraftan ise sisteme yönelik iyileştirme çalışmaları 2000’li yıllara doğru ilerlerken Kamu Yönetiminde Reform hazırlıklarının altyapısını oluşturmuştur. Son 5 yıldan bu yana Kamu Yönetimi Reformu kapsamında gerçekleştirilen Yerel Yönetim Reformu da sosyal programlar konusunda doğrudan yaptırımı olan, kentsel yenileme uygulamalarını geleceğe başarıyla taşıyabilecek anlamda önemli sonuçlar ortaya koyamamıştır. Öngörüler, genellikle fiziksel ya da ekonomik uygulama araçlarını ortaya koymak, ya da yasal olarak uygulamaların önünü açmakla sınırlı kalmıştır. Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre Sorunlar Anabilim Dalı

Transcript of BELEDİYELERİN SOSYAL PROGRAMLARI VE KENTSEL YENİLEME

BELEDİYELERİN SOSYAL PROGRAMLARI VE KENTSEL YENİLEME

P. Pınar ÖZDEN

Giriş

2000’li yılların öne çıkardığı kentsel yenileme ve dönüşüm gibi kavramlarla birlikte, bu kavramların

içini doldurma zorunluluğu da ortaya çıkmıştır. Özellikle kentsel yenilemenin sosyal boyutu, önemi en

büyük, ancak üzerinde belki de en az tartışılan konulardan biri olarak gündeme gelmeyi

beklemektedir.

Kentsel yenilemenin uygulama aşamasında, çoğu kez ekonomik ya da yasal sorunların da önüne geçen

sosyal boyutun gözardı edilmesi, uygulamayı başarısızlığa mahkum etmektedir. Nitekim, Batılı

ülkelerde de geçmiş deneyimler bunun böyle olduğunu ispatlamıştır. Sosyal boyutun önemli bir sorun

alanı olarak ele alınması, yenileme uygulamaları içinde bir dizi sosyal programın hayata geçirilmesi ile

mümkün olabilecektir. Sosyal programlarla beslenmeyen, desteklenmeyen kentsel yenileme

uygulamalarının ise sürdürülebilir bir kentsel yenileme perspektifinden bakıldığında başarılı olma

şansı yoktur.

Osmanlı Devletine dek geri gidildiğinde, gerek merkezi, gerekse yerel düzeyde kent yöneticilerinin

sosyal politikalar belirleme, bu anlamda programlar uygulama konularında çok da başarılı olamadığı

görülmektedir. Anlayış, genellikle halktan, hatta yerel yönetimden kopuk bir merkezi yönetim

üzerinden yürütülen hizmetlerle sınırlı kalmış, yerel hizmetleri sağlama konusunda bile yerel

yönetimden çok lonca ve vakıflar etkin olmuştur. Tanzimat dönemi ile birlikte gelen modern ve daha

sistemli belediyecilik anlayışı da bu anlamda önemli bir gelişme kaydedememiştir. Kısacası Türkiye,

modernleşme faaliyetlerine güçlü bir belediye deneyimi ve yerel özerklik mirası olmaksızın girmiştir

(Bilgiç, 2005). Böylesi bir gelenekten kalkıp, Cumhuriyet dönemine doğru giden yol, sosyal

programlar konusunda köktenci bir dönüşüme sahne olamamıştır.

Planlı kalkınma döneminin başlarında sosyal devlet anlayışının yerleştiği, merkezi ve yerel

yönetimlerin politika üretmede sosyal devlet bakış açısıyla faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir.

Bu anlayış 1970’li yıllara dek sürmüş; ancak yine de belediyeler, son derece zayıf olanakları ve maddi

imkansızlıkları nedeniyle güçlü sosyal programlar benimseyememişlerdir. 1990’lara gelene dek

belediyelerin sosyal hizmetler konusundaki politikaları, popülist bir anlayışla yasadışı yapılara hizmet

götürmekten ibarettir.

1990’lı yıllarla birlikte Avrupa Birliği’ne giriş ve uyum çalışmalarının ivme kazanması ve

küreselleşmenin kentler üzerindeki belirgin yansımaları, ülkemizde tüm yasal ve yönetsel yapının

gözden geçirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bir yandan mevcut yapıya alternatif arayışlar, diğer

taraftan ise sisteme yönelik iyileştirme çalışmaları 2000’li yıllara doğru ilerlerken Kamu Yönetiminde

Reform hazırlıklarının altyapısını oluşturmuştur. Son 5 yıldan bu yana Kamu Yönetimi Reformu

kapsamında gerçekleştirilen Yerel Yönetim Reformu da sosyal programlar konusunda doğrudan

yaptırımı olan, kentsel yenileme uygulamalarını geleceğe başarıyla taşıyabilecek anlamda önemli

sonuçlar ortaya koyamamıştır. Öngörüler, genellikle fiziksel ya da ekonomik uygulama araçlarını

ortaya koymak, ya da yasal olarak uygulamaların önünü açmakla sınırlı kalmıştır.

Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre

Sorunlar Anabilim Dalı

2

Kuramsal anlamda, sosyal politikadan sosyal planlamaya, bu noktadan da sosyal programlara uzanan

bir alanı içine alan bu çalışma kapsamında, geçmişten bugüne ülkemizde belediyelerin sosyal

politikaları, bu politikalar çerçevesinde sürdürdükleri sosyal programlar, kentsel yenileme

perspektifinden bakılarak irdelenecek, küreselleşme ve Avrupa Birliği sürecine göndermeler

yapılacak, yeni yasal gelişmeler ele alınacak ve Batılı uygulamalardan örneklerle konuya açılım

getirilecektir.

2- Kuramsal Yaklaşım

Konuya kuramsal bir yöntemle yaklaşabilmek için, öncelikle sosyal politika kavramı ele alınacaktır.

Konuya öncelikli olarak sosyal politikadan giriş yapılmasının nedeni, sosyal programların üst

şemsiyesinin sosyal politikalara dayanmasıyla ilgilidir. Bu nedenle öncelikle sosyal politika konusuna

kısaca ve çalışmanın kurgusundaki dengeyi bozmayacak ağırlıkta değinilecek; daha sonra ise amacı ve

tanımı itibariyle sosyal programlar irdelenecektir.

2.1. Kent Yönetimlerinde Sosyal Politika

Toplumsal sorunların ciddi bir şekilde öne çıkmaya başlaması, oldukça eskiye dayanmaktadır. Sosyal

politikanın dünyadaki gelişimini son derece ayrıntılı bir şekilde analiz eden Şenkal (2005), bu tarihin,

Sanayi Devrimi’nin hemen ardına rastladığını vurgulamaktadır. Bu dönemde ortaya çıkan yeni

yapılanma, toplumu meydana getiren sosyal sınıfları temelinden etkilemiş, değiştirmiştir. Özellikle

kırsal kesimden kentlere, kentlerin sanayi alanlarına yığılan nüfus, Şenkal’ın da belirttiği üzere, bir

yandan kentsel mekan üzerinde sağlıksız ve düzensiz bir yansımaya neden olmuş; bir yandan da kendi

geleneksel değerlerini bir yana bırakarak, yeni yapılanmanın getirdiği yeni toplumsal değerlere ve

ilişki biçimlerine sarılmıştır. Dolayısıyla, sosyal politikanın da önemli bir uğraş alanı olarak

gelişmeye başlamasını yine bu tarihlerle ilişkilendirmek yerinde olacaktır. Dünya Savaşları, dünyaya

getirdikleri yeni sosyal ve ekonomik düzenle, hükümetlerin sosyal politikalarının gelişmesinde önemli

rol oynamıştır. Bilindiği üzere, özellikle 1930’ların Büyük Bunalımı’nın yarattığı ekonomik çöküntü

ve ardından kentlerin yıkılıp yakılması, çevre sorunlarının ciddi boyutlara ulaşması, konut sorununun

öne çıkması, evsizliğin, işsizliğin ve kentsel yoksulluğun/yoksunluğun giderek artması gibi

sonuçlarıyla 2. Dünya Savaşı, toplumun kesimleri arasında dengeyi, uyumu ve bütünleşmeyi

sağlayacak köklü ve derin bir sosyal politikayı gerekli kılmıştır.

Pawlowska (1999) yeni kamu yönetimi anlayışının mal ve hizmet sunmada daha etkin mekanizmalar

sağlamak ve kent yöneticilerinin performans düzeyini yükseltmek düşüncesine dayandığını

belirtmektedir. Bununla birlikte, bu yaklaşımın sosyal politikalarla ve programlarla desteklenerek ele

alınmasının gerekliliğini de vurgulamakta yarar görülmektedir. Yeni kamu yönetimi anlayışı, sosyal

politika ve programları bünyesine dahil eden ve temelini bu yaklaşım üzerine yerleştiren bir zemine

doğru yönelmek durumundadır. Aksi takdirde sürdürülebilirliği sağlama adına cılız kalmaya mahkum

olacaktır.

Sosyal programlar, kapsamları itibariyle esasen modern bir refah devleti oluşturma amacına hizmet

etmektedirler. Kleinman (2006), sosyal politikanın amaçlarını sıralarken, sosyal koruma: emeklilik,

işsizlik ve maluliyet destekleri, aile ve çocuk politikaları, sosyal bakım, yoksulluğa karşı ve sosyal

içermeye yönelik politikalar, sağlık, eğitim, konut ve kişisel sosyal hizmetlerin sağlanması, emek

piyasası, çalışma koşulları ve endüstriyel ilişkilerin düzenlenmesi, halk sağlığı, fırsat eşitliğinden

yana, ayrımcılığa karşı politikalar, kentsel politikalar, çevre koruma ve ekolojik konular, tüketiciyi

koruma gibi başlıkları sıralamaktadır.

İşsizler, yoksullar ve özel ihtiyaç grupları, sosyal politikanın temel hedef kitlesi olarak kabul

edilmekle birlikte, sosyal politika aslen tüm toplumsal gruplar için vardır, önemlidir, süreklidir ve

devingendir. Benzer bir şekilde, Buğra ve Keyder (2006), bu sorunları yoksulluk ve sosyal dışlanma,

yaygın eğitim, hastalık, yaşlılık, işsizlik ile ifade etmektedir. Sosyal politika, sosyal programlarla

uygulanma olanağı bulur ve kendini ifade eder.

3

2.2. Sosyal Programlar: Tanım ve Kapsam

İlgili yazında sosyal politikanın ne olduğunu dair ayrıntılı tanımlar yapılmıştır. Bununla birlikte,

sosyal programların içi oldukça boş kalmıştır. Özellikle de kentsel yenileme ve dönüşüm

uygulamalarıyla birlikte, kavramın içinin doldurulması gereği daha da önem kazanmıştır.

Kentsel yenileme ve dönüşüm politikaları içinde, sosyal yapıyı en küçük yerleşme biriminde, yani

mahalle ölçeğinde onarmaya çalışma düşüncesi yeralmaktadır; böylece alanın toplam sosyal kalitesini

yükseltmek üzere, yerel topluma ait bireylerin yeteneklerini geliştirmek, yerel insiyatifleri, toplum

ruhunu ve yerel girişimciliği geliştirmek amacıyla sosyal yatırımların yapılması sağlanmalıdır (Özden

(2005).

Kentsel yenileme uygulamaları, fiziki planlamanın ötesinde stratejik bir yaklaşımı gerektiren

uygulamalardır. Konuya ilişkin temel stratejilerden biri de sosyal stratejilerdir. Küntay (1996), kentsel

yenilemenin yalnızca teknik bir süreç olmayıp, aynı zamanda da bir toplumsal olgu olduğundan söz

ederken, kentsel yenilemeyi, gerçekte bir “kültürel süreç, bir kalite, normlar ve değerler bütünü”

olarak tanımlamaktadır. Urban Task Force Report (1999)’a göre, sosyal yapıya ilişkin stratejilerin

oluşturulmasında, nüfusun gelir durumu, eğitsel karakteristiği, konut kullanım çeşitliliği (kiracı, ev

sahibi, kirada oturan ancak ayrı bir evi olan, vb.), araç sahipliliği, konut alanından hoşnutluk, nüfus

hareketliliği, alanda ikamet süresi, etnik özellikler, alanda yaşanan suç, vandalizm ve holiganizm, çöp

ve pislik, grafiti, gürültü, gibi rahatsızlık ve hoşnutsuzluk yaratan sorunlar gibi belli ölçütleri dikkate

almak gerekmektedir. Buna alanda yaşayan özel ihtiyaç gruplarını da eklemek yararlı olacaktır.

Thomas (2003), kentsel yenilemeyi tanımlarken, “kentsel sorunların çözümlenmesini sağlayan ve

değişime uğrayan bir bölgenin ekonomik, fiziksel, sosyal ve çevresel koşullarına kalıcı bir çözüm

sağlamayı amaçlayan geniş kapsamlı bir vizyon ve eylem” ifadesini kullanmaktadır. Bu tanımda çok

önemli bir nokta olarak, kalıcı bir çözümden sözedilmektedir. Yenileme uygulamalarında kalıcı bir

çözüme ulaşamanın yolu, sosyal koşulları dikkate alıp, onları iyileştirmek ve geliştirmekten

geçmektedir. Bunun nedeni, yerel halkın gelmiş olduğu yer, eğitim durumu, yaşadıkları yerden

hoşnutluğu, sosyo-ekonomik durumu, kültürel özellikleri, gelenek ve görenekleri, bilinçlilik düzeyi,

kullanıcı türünün çeşitliliği gibi verilerin, yenileme uygulamalarının temel bileşenleri ve değişkenleri

olmasıyla yakından ilgilidir. Tüm bu bileşenleri yenileme uygulaması içinde harmanlayıp, alanı

geleceğe taşıyacak kalıcı çözümleri üretmek için de sosyal programlara ihtiyaç bulunmaktadır.

Sosyal programı, kent yöneticilerinin sosyal politikaları çerçevesinde, toplumun yerel koşullarından

kaynaklanan sorunlarını çözme, refah seviyesini artırma, sosyal ve kültürel anlamda toplumun yapısını

ileriye taşıma, özel ihtiyaç gruplarının temel ve insani ihtiyaçlarını giderme ve bulunan çözümleri

kalıcı kılma gibi amaçlar bütününde tanımlamak mümkündür; bir diğer deyişle sosyal program, yerel

koşulları, sosyal anlamda ıslahı sağlayacak tedbirleri almak suretiyle ve etaplar halinde yeniden

düzenlemektir.

Yerel yönetimlerin görev ve hizmetleri içinde sayılan sosyal programlar, yerel yönetimin sorumlu

olduğu kentsel alan sınırları içinde yaşayan ve çalışan nüfusun ve özel nüfus gruplarının sosyal,

kültürel ve ekonomik gereksinmelerini karşılamak, yerel halkın, yaşadığı yere ilişkin kararlara

katılımını ve uygulamaların bir parçası olmasını sağlamak, böylelikle onlara aidiyet duygusunu

benimsetmek, yerel örgütlülüğü artırmak, geliştirmek, yerel için üretimde ve yerelin yeniden

üretiminde yerel potansiyelden faydalanmak, yerel potansiyelin geliştirilerek / eğitilerek sürece

katılımını sağlamak amacıyla hazırlanan sosyo-ekonomik içerikli bir tür strateji planı olarak görmek

de mümkündür (Özden, 2004).

Bailey (2005), sosyal eşitsizliklerin mekansal eşitsizliklere dönüştüğünün altını çizmektedir. Bu

savdan yola çıkarak, kentsel yenileme alanlarında uygulanacak olan sosyal programların bir amacının

da sosyal eşitsizlikleri gidermek olduğunu belirtmek gerekir.

4

Sosyal programlar, esasen çok eski tarihlerden bu yana hükümet politikaları içinde yeralmaktadır.

Mollat (1995)’ın anlatımından yola çıkan Şenkal (2005), henüz 858 yılında Rheimler Başpiskopos

Hincmar’ın yoksulları ve diğer korunmaya muhtaç kimseleri koruma altına alma amacına dayanan

sosyal programının, sosyal politika açısından çok önemli bir aşama olduğunun altını çizmektedir.

Bununla birlikte, sosyal programların kentsel yenileme ve dönüşüm uygulamalarıyla birlikte yeniden

gündeme gelmesi, çok da eskilere dayanmamaktadır. Avrupa ve Amerika ilk kentsel yenileme ve

dönüşüm deneyimlerini yaşarken, sosyal yapıyı yeterince dikkate almamışlardır. Ancak, bu alanların,

bugün hala ülkelerinin en sorunlu alanları olarak kalmaya devam ettikleri bilinmektedir. Kentsel

yenileme ve dönüşüm alanlarında yürütülecek olan sosyal programları diğerlerinden ayıran temel fark

şudur: Bu alanlardaki sosyal programlar, yalnızca sosyal açıdan düşük standartlarda yaşayanlara

yardım etmenin ve birtakım kentsel hizmetleri onlara sunmanın ötesinde, sosyal yapıyı ekonomik ve

kültürel anlamda geliştirip, iyileştirmeyi de hedef alan bir içeriğe sahiptirler.

Kentsel yenileme alanlarında yerel yönetimlerin sosyal programları içine dahil olan konular şöyle

sıralanabilir (Özden,2004):

a- Uygulamacı / Girişimci Katılım:

Kentsel yenileme planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinde yerel halkın katılımı olarak adlandırılan

eylemin, yalnızca kente yönelik kararlar üzerinde söz sahibi olmayı temsil ettiğine ilişkin geleneksel anlayıştan

vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Katılımın sınırları, yerelin, sürecin içinde aldığı rolün çokluğu ve etkinliği ile

doğru orantılı olarak değişmektedir ve gerçek sınırlar, ancak bu ölçüte dayandırılarak saptanabilir. Özellikle

yerel faktörünün baskın olduğu kentsel rehabilitasyon ve dönüşüm uygulamalarının başarıya ulaşmasında -bu

anlamda- halkın katılımı, büyük önem taşımaktadır. Yerel yönetimlerin sosyal programları da, işte bu anlamda

bir katılımı örgütleyecek, teşvik edecek ve böylelikle süreci başarıya taşıyacak bir misyon üstlenmek

durumundadırlar.

b- Danışma ve Bilgilendirme:

Yenileme alanlarında yerel halkın sürece adapte olmasını sağlayacak belki de en önemli adımlardan biri, yerel

halkın her konuda danışabileceği, bilgileneceği ve doğrudan yetkilisine ulaşabileceği danışma ve bilgilendirme

birimleri bulunmasıdır. Bu birimler, yenileme alanındaki arazi ve emlak değerlerinde ve alanın kendisinde

olması beklenen muhtemel gelişmeler, hak sahiplerinin ne yapması gerektiği, beklenmeyen durumlar karşısında

neler yapılabileceği gibi konularda bilgi vermek, yol göstererek danışmanlık yapmak suretiyle yerel halkı teşvik

ederler. Birimlere yerel yönetimlerle birlikte, yerel emlak büroları, üniversiteler ve meslek odalarından

temsilciler de dahil olurlar.

c- Teşvik, Örgütleme ve Yerel Potansiyeli Harekete Geçirme:

Yenileme alanlarında uygulamacı / girişimci bir katılımın sağlanması için, yerel yönetimlerin çok güçlü bir

teşvik ve örgütlenme yerel - modeli ortaya koymaları gerekmektedir. Böylelikle yerel halkın yalnızca alana

yönelik karar süreçlerine katılımını sağlamakla kalmayıp, yenileme sürecinin her aşamasında yerel halkın birebir

rol oynaması, bir anlamda sürecin bir parçası olması sağlanmalıdır. Yerel halkın sürece inanması,

bilgilendirilmesi, cesaretlendirilmesi, yasal kolaylıklarla teşvik edilmesi, gerek duyduğunda doğrudan muhatap

olabileceği bir resmi yetkiliyle sürekli irtibat halinde olabilmesi ve kendi içlerinde bir örgütlenme şeması

oluşturarak, süreci organize bir yapı içinde yönlendirmeye davet edilmesi bu yerel-modelin kapsamı içinde

yeralmaktadır.

Yenileme alanlarında yerel yönetimlerin sosyal programlarının bir başka önemli adımı da yerel potansiyelden

faydalanmak, bu potansiyeli kullanmak ve onu harekete geçirmekle ilgilidir. Yenileme alanları, bilindiği üzere,

genellikle bir çöküntü süreci içine girmiş, sağlıksız alanlardır ve bu alanlarda yaşayan nüfusun genel profili,

işsizlerin, vasıfsız işgücünün ve ev kadınlarının yoğun olarak yer aldığı bir tablo oluşturmaktadır. Dolayısıyla

yerel yönetimin, kentsel yenileme uygulamasının farklı aşamalarında, özellikle de fiziksel rehabilitasyon ve

sosyal hizmetlerin sunulması ve çeşitlendirilmesi gibi uygulamalarda bu yerel işgücünden yararlanması,

uygulamanın maliyetini düşüreceği gibi, yerel halkın süreci benimsemesi, sahiplenmesi ve bunu yaparken

ekonomik anlamda da aktif hale gelmesi açısından önem taşımaktadır. Yerel işgücünün çok iyi örgütlenmesi ile

akılcı bir görev paylaşımı yapılması, uygulamayı başarıya ulaştırmaktadır. Bu esnada ”gönüllü”lük esasına

dayanan hizmetlerin de organize edilmesi, yerel halkın yerleşmede yaşayan, yardıma ihtiyacı olan özel ihtiyaç

5

gruplarına daha verimli ve kaliteli hizmet sunulması açısından faydalı olmaktadır. Böylelikle, yenileme alanında

yaşayan ve bu mozaiğin parçaları olan yerel nüfusun birbirleriyle olan ilişkileri güçlenmekte, aynı “yer”e ait

olma, yani aidiyet duyguları gelişmekte ve benimsedikleri bu “yer” e ve bu “yer” in insanına daha faydalı olma

eğilimi yükselmektedir.

d- Konut Edindirme Programları:

Yerel yönetimlerin, kente ilişkin stratejik hedeflerini belirlemedeki önceliklerinden biri de, yerleşmelerine

çekmeyi hedefledikleri nüfus ve bu nüfusun profilidir. Özellikle de kentsel dönüşüm alanları için, yerel

yönetimler yerleşmelerine ilişkin bu tabloyu ortaya koymak, ardından, bu tabloya uygun bir konutlandırma

programı uygulamak durumundadırlar. Konut edindirme programı, ekonomik teşvikler ve yardımlar

çerçevesinde, yerleşmenin plan hedeflerine paralel olarak yürütülmelidir.

e- Sosyal Hizmetler:

Sosyal hizmetler, yerel yönetimlerin olmazsa olmaz görevleri arasında yer almaktadırlar. Yerel halkın eğitim,

sağlık, dinlenme, eğlenme gibi temel gereksinimlerinin yanısıra, özel ihtiyaç gruplarının gereksinim duyduğu

hizmetleri sağlamakla da yükümlüdürler. Yerel halkın alandaki devamlılığı öngörülen kentsel dönüşüm

alanlarında, yerel yönetimlerin, özellikle düşük gelir grubuna yönelik olarak, fiziksel engellileri, işsizleri, ev

hanımlarını, yaşlıları, gençleri ve çocukları hedef almak suretiyle el becerilerini geliştirme, meslek edindirme ve

dil kursları, kültürel ve sportif etkinlikler, psikolojik danışmanlık, sağlık seminerleri gibi çeşitli aktiviteler

düzenlenmesi, engelliler, yaşlılar ve kimsesiz çocuklar için bakım ve rehabilitasyon merkezleri açması, sosyal

yardım hizmetleri vermesi ve yerel halk içinden gönüllülerle de işbirliği yapması, dönüşümün sosyal boyutunu

pekiştirecek hizmetlerdir.

3- Avrupa Ülkelerinde Perspektifinden Bakış

3.1. Sosyal Programlar: Evrimsel Süreç

Sosyal programlar, Avrupa ülkelerinde kentsel yenileme uygulamalarının temel taşı olmuştur. Sanayi

devri ile hemen hemen aynı dönemlerde başlayan işsizlik, yoksulluk ve toplumsal katmanlaşma,

1900’lü yıllarla birlikte, toplumsal sorunları öne çıkarmıştır.Bu sorunlar, 2. Dünya Savaşı’nın ardından

daha da ileri boyutlara taşınmıştır. Bu dönemlerde Avrupa ülkelerinde öncelikle yakılıp yıkılan

kentleri ayağa kaldırma ve yeniden canlandırma amacıyla başlatılan kentsel yenileme uygulamalarında

sosyal boyut, çözümme kavuşturulması gereken temel sorun olarak kent yöneticilerinin karşısında

durmaktadır1. Hague (2005), yoksulluğun küresel bir sorun olduğunu, bugün dünyada her altı kişiden

birinin çöküntü alanlarında yaşadığını ve yoksullukla bağlantısından dolayı, kentsel yenileme

eyleminin hiçbir zaman basit bir konut sorunu olarak ele alınmaması gerektiğini vurgulamaktadır.

Gwillam ve diğ. (1998), kent yöneticilerinin kent merkezlerinin yenilenmesine öncelik vermelerini

eleştirerek, özellikle banliyö alanlarında süregelen sosyal sorunlar üzerinde durmakta ve bu

alanlardaki ekonomik, sosyal ve çevresel sorunların, bu alanların yenilenmesi ve sürdürülebilir bir

şekilde gelişmesine engel teşkil ettiğini belirtmektedirler. Onlara gore sosyal sorunlar aşağıdaki gibi

sıralanmaktadır:

a- Toplumsal katılım ve kimlik sorunları:

Sıklıkla sosyal uzmanlık,

Bazı durumlarda kimlik ve aidiyet duygusu,

Toplumsal bağlılığı zayıflatabilen, sosyal konutlara yüksek oranda dönüş

b- Yaşam kalitesi, kültür, sosyal canlılık ve karışım:

Temelde konut amaçlı kullanım, toplumsal odaklanmada noksanlık,

1 Oysa aynı dönemlerde Amerika’da da süregelen kentsel yenileme uygulamalarında sosyal boyut çok da

öncelikli bir konu değildir. Bu dönem uygulamalarına bakıldığında, Amerika’da çöküntü bölgelerinin ve

niteliksiz alanların uldozerlerle yıkılıp dümdüz edildiği bir yaklaşım sözkonusudur.

6

Yetersiz ve zayıf dükkanlar,

Sosyal ve kültürel canlılığın düşük düzeyde oluşu,

Sınırlı aile çeşitliliği ve sosyal karışım.

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun hazırladığı Brundtland Raporu’nda yer alan stratejiler

gözden geçirildiğinde, gelişmekte olan ülkelerde kentsel sorunları çözümleyerek sürdürülebilir kentler

yaratmayı amaçlayan stratejilerin

- Ulusal kent stratejileri

- Yerel yönetimleri güçlendirmek

- Kendi kendine yeterli olabilme ve vatandaş katılımı

- Yoksullar için konut ve hizmetler

- Kaynakların daha çoğundan yararlanmak

olmak üzere, beş temel başlık altında toplandığı görülmektedir (Ortak Geleceğimiz, 1987).

Bir diğer önemli uluslararası belge, 1985 tarihli Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’dır.

Türkiye’nin de 1991 yılında kabul ettiği Şart’a göre, tüm yurttaşlar, yere kamu hizmetlerinin yerine

getirilmesi sürecinde aktif katılım sağlama, kararlara ve uygulamaya serbestçe katılma hakkına

sahiptirler.

1992 tarihli (Ed: Kalelioğlu ve Özkan, 2000) Avrupa Kentsel Şartı, ideal kenti ''kentli haklarının

korunduğu, en iyi yaşam koşullarının sağlandığı, halka iyi bir yaşam biçiminin sunulduğu, değerini

orada yaşayan, ziyaret eden, çalışan ve ticaret yapan, eğlence, kültür ve bilgiyi orada arayan ve eğitim

görenlerden alarak, birçok sektör ve aktiviteyi birarada uyum içinde barındıran yer'' olarak

tanımlamaktadır.

7. Şubat 1992 tarihinde Maastricht’te imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile Avrupa’nın

bütünleşmesinde yerel ve bölgesel yönetimlerin işlevi önem kazandığı bilinmektedir (Keleş, 2000).

Antlaşmanın iki önemli maddesi olan yerellik (subsidiarity) ilkesi ve Bölgeler Komitesi adlı danışma

organının kurulması ile yerel birimlerin Birlik düzeyinde daha etkin bir şekilde temsil edilmesi

amaçlanmıştır. Planlama ve kentsel yenileme açısından yerellik ilkesinin önemi üzerinde Bölgeler

Komitesi’nin çeşitli tarihlerde görüşleri bildirilirken, yerel yönetimlere düşen ödevler üzerinde de

durulmaktadır. Komiteye göre, kentlerin yeniden canlandırma yaklaşımları farklıdır. Bu durum,

kentsel yenileme ve yoksunlukla mücadeleden, sosyal yenileme ve yerel ekonomiyi teşvik etmeye

kadar farklılaşabilir (Committee of the Regions. 1998). Komite, özellikle sosyal dışlanma ve bunların

yarattığı sonuçların, yerel yönetimler açısından sıkıntılı ve çözümü güç sorunlar olduğunu

vurgulamaktadır. İşsizlik, sosyal dışlanma, şehirsel yeniden oluşum, sürdürülebilirlik ve hareketlilik,

eğitim ve öğretim, gençle, yaşlılar ve göçmenler, güvenlik ve kamu sağlığı konularında geniş kapsamlı

sorunların yerel düzeyde birbirleriyle nasıl ilişkiler sürdürdükleri önemlidir. Yerel yönetimlerin, sosyal

yardım sağlama, konut temin etme, kentsel yenileme, sefalet yuvalarının ve yasadışı yerleşmelerin

yeniden oluşumu, sosyal iyileştirme amaçlı eğitim ve öğretim şemaları oluşturma çerçevesinde

sorumlulukları bulunmaktadır.

Bir diğer önemli anlaşma, 1994 tarihli Aalburg Sözleşmesidir. Yerel sürdürülebilirliği sağlamada akla

ilk gelen sözleşmelerden olan Aalbug Sözleşmesi ile, ortak bir görüş birliği oluşturmak ve böylelikle

sürdürülebilirliği sağlamak üzere 14 temel konu başlığı üzerinde uzlaşılması öngörülmektedir. Bu çok

önemli temel başlıklardan biri ”toplumun bir parçası ve temel aktörleri olarak kentliler”, bir diğeri de

“sürdürülebilirliğe doğru yerel stratejiler”dir. Bu iki başlık, yerel stratejilerin ve sosyal yapının kent ve

sürdürülebilirlik adına ne derece önemli olduğunu ortaya koyan göstergelerdir. Bu sözleşme ile,

Avrupa kentlerinin, geleneğin, kültürün ve kültürel mirasın bekçileri olduğu, bu mirası korumak,

kollamak, geleceğe aktarmak konusunda sorumluluk taşıdıkları, bu amaçla yerel yönetimlere de

7

önemli görevler düştüğü kabul edilmiş, Avrupa kent ve kasabalarının, uzun vadeli eylem planları

(Yerel Gündem 21 - Local Agendas 21) oluşturma konusunda birbirlerini desteklemeleri öngörülmüş

ve bu konuda bir kampanya başlatılmasına karar verilmiştir. Yerel Gündem 21, sürdürülebilirliğe

yönelik öngörüleri ile, sosyal rogramalrın hazırlanıp uygulanması açısından önemli bir altyapı temin

etmektedir.

Avrupa ülkelerinde kentsel yenileme uygulamalarının evrimi irdelendiğinde (Roberts, 2000), 2. Dünya

Savaşı’nın hemen ardındaki 1950’li yılların eski yapıları yıkıp, yeniden inşa etme (reconstruction)

yılları olduğu görülmektedir. Bu dönemde, kentsel yenilemenin sosyal boyutu incelendiğinde, konut

ve yaşam standartlarının iyileştirilmesi bir öncelik olarak kent yöneticilerinin karşısında

bulunmaktadır. 1960’lı yıllar, yeniden canlandırmanın (revitalization) öne çıktığı yıllardır. Bu yıllarda,

sosyal koşulların ve refahın geliştirilmesinin kentin öncelikli sorunları arasında bulunduğu

izlenmektedir. 1970’li yıllara bakıldığında yenileme (renewal) uygulamalarının önem kazandığı dikkat

çekmektedir. Bu dönem, sosyal anlamda, toplumsal bazlı eylemler ve artan yetkilerle ifade edilebilir.

1980’li yıllarda yeniden geliştirme (urban redevelopment) uygulamaları gündemde yeralmıştır. Son

derece seçici devlet desteği ile toplumun kendi işini kendi görmesi bu döneme damgasını vuran

gelişmelerdir. 1990’lı yıllarda ise yeniden üretim (regeneration) uygulamalarıyla birlikte, toplumun

rolünün önem kazanması söz konusu olmuştur.

Jacobs ve Dutton (2000), kentsel yenileme uygulamalarındaki yerel programların uygulanmasında

dikkate alınması gereken konu başlıkları arasında toplumun tanımlanması, yerel halkın

gereksinmelerinin ve bu gereksinmeleri karşılayacak faktörlerin saptanması, toplumsal grupların özel

gereksinmelerinin belirlenmesi, ekonomik ve sosyal şartların iyileştirilmesine yönelik ortak amaçların

geliştirilmesi, toplum içinde temsilcilerin seçilmesi, toplumsal girişimler, etkin toplumsal ortaklıklar

gibi faktörleri sıralamakta; böylelikle yenileme uygulamalarında sosyal boyutun içeriği ve kapsamı

konusunda önemli ipuçları vermektedirler.

Bu noktada, kentsel yenileme alanlarındaki söz sahiplerinden de bahsetmek gerekmektedir. Council of

European Municipalities (1992), raporunda, yönetsel açıdan söz sahipleri, finansal-ekonomik açıdan

söz sahipleri, profesyonel söz sahipleri, ideolojik açıdan söz sahipleri ve sosyal açıdan söz sahipleri

olmak üzere yenileme alanlarında söz sahibi olan beş gruptan söz edilmektedir. Bu çalışma

kapsamında ele alınan sosyal açıdan söz sahipleri, kiracılar, kendi mülkünde oturan ev sahipleri, bölge

ve semt meclisleri ya da komiteleri gibi direkt olarak söz sahibi olanlar ile kamu sektöründe ve

toplumsal gelişim sektöründe çalışanlar, konut ve rekreasyon sektörlerinde çalışanlar gibi dolaylı

olarak söz sahibi olan gruplardan oluşmaktadır. Belediyelerin kentsel yenileme alanlarında uyguladığı

sosyal programlar, işte bu altgrupları tümüyle kapsayan sosyal profile ilişkindir.

3.2. Avrupa Ülkelerinde Yaklaşım

Avrupa’nın 20 yıllık dönemde geçirmiş oldukları deneyimler incelendiğinde, izlenen stratejiler ve

kurulan ortaklıkların, salt ekonomik rekabet ya da fiziksel mekana yönelik düzenleme üzerine

odaklanan yaklaşımlar olmaktan çıkarak, yerel halkın katılımına ve güçlendirilmesine olanak verecek

bir kurguya sahip oldukları görülmektedir. Daha somut örnekler vererek, konuya açılım getirmek

mümkündür2: Britanya kentlerinde yoksunluk, kuzeyde ve güneyde iki farklı model içinde ortaya

çıkmaktadır. İngiltere’nin güneyindeki kentler, hala 1960-1970’li yılların kentsel yoksunluk imajını

hatırlatmaktadırlar. Londra ve Bristol gibi şehirler, hala şehir merkezlerine yakın, yoksul ve eski konut

alanlarında yoğunlaşan büyük bir etnik azınlığa sahiptirler. Oysa ki İskoçya kentlerinin küçük bir etnik

azınlığı vardır ve İngiltere’nin güneyindeki savaş sonrası yılların büyük ölçekli kentsel yenileme

uygulamalarından oldukça farklıdırlar. 1960’ların sonlarından 1970’lerin başlarına doğru, İngiltere’de

kentsel politika, birden bire doğrudan, sosyal refah ve yoksunlukla mücadele konularıyla içiçe

2 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Özden P. P. (2002), Yasal ve Yönetsel Boyutlarıyla Şehir Yenileme

Planlama ve Uygulaması, Doktora Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul

8

girmiştir. Soylulaştırmayı olumsuz bir sonuç olarak kabul eden geleneksel bakış açısına paralel olarak,

1970’lerde kentsel yenileme politikaları ‘’yeniden geliştirme (redevelopment)’’den ‘’eski haline

getirme (rehabilitation)’’ye yönelmiştir. Bunun nedeni, yörenin insanını orada alıkoyma ve yaşatma

düşüncesidir. Bununla birlikte, özellikle Londra merkezinde, ‘’eski haline getirme’’ politikalarının,

soylulaştırma ve dolayısıyla yöre insanının yer değiştirmesine neden olan olumsuz etkileri ortaya

çıkmıştır (Bailey ve Robertson, 1997). Son yıllarda ise hükümetlerin daha çok yeniden üretim

(regeneration) politikaları üzerine çaba sarfettikleri izlenmektedir. İngiltere’de Department of the

Environment, Transport and the Regions -DETR- bu konuda hazırlamış olduğu raporlar, hükümetin

konuya ilgisinin ve duyarlılığının bir göstergesidir3. Dolayısıyla, İngiltere’de kentsel yenileme

çalışmaları kapsamında sosyal programların uygulanmasının, herşeyden once bir merkezi hükümet

politikası olarak kabul gördüğünü söylemek mümkündür. Bununla beraber, İngiliz kentlerinin hemen

hemen tümünde, belediyelerin çok etkin sosyal programlar uyguladığı da bilinmektedir. Örneğin yerel

düzeyde örgütlenen bir birim olan Yerel Yenileme Alanı Komitesi, yerel kararları almak, katılım ve

alana uygun sorun çözümlerini özendirmek yoluyla aktif olarak yenilemeye katılanlar için bir tartışma

grubu, uygulama forumu ve bilgi kanalı sağlamak gibi işleri yürütmekle yükümlüdür. Yine sokak

temsilcileri toplantıları yoluyla sokak düzeyinden yenileme ekibine doğrudan bağlantı sağlamak da

yenileme alanlarında sıklıkla başvurulan bir yöntemdir.

İrlanda’da bir Avrupa Kültür Kenti Projesi olan “Temple Bar Projesi kapsamında, Dublin Şirketi kent

merkezinde yaşamanın avantajlarını ortaya koyan bir “Kentte Yaşamak” kampanyası düzenlemiştir.

“Kentte Yaşamak” kampanyası kapsamında, yerel emlak büroları ile Dublin Mülk Değerleme

Enstitüsü’nden temsilcilerin bulunduğu bir “Bilgilendirme Masası” kurulmuştur. Bu masa, yerel

halkı mülklerinin değeri konusunda bilgilendirmekle yükümlüdür. Bilgilendirme Masası’nın yanısıra,

bir danışmanlık ekibi oluşturulmuştur. Bu ekipte, planlama, mimarlık, mühendislik, emlak değerleme

ve emlak yönetim uzmanları bulunmaktadır ve kent merkezlerinde gelişime yön verecek girişimlere

yardım ve danışmanlık yapmaktadırlar. Kampanyanın bir sonraki adımı olarak, mülk sahiplerini,

dükkanlarının boş duran üst katlarını konut kullanımına çevirmeyi özendirmek amacıyla “Dükkanların

Üzerinde Yaşamak” adlı bir proje ekibi kurulmuştur (European Foundation for the Improvement of

Living and Working Conditions, 1993)

Almanya’da, yenileme alanlarında, sosyal planların yerel yönetimlerce finanse edilerek uygulanması

politikasının hakim olduğu bilinmektedir (Andersen, 1999). Federal yönetsel yapının bu uygulamada

etkisi doğal olarak büyüktür.

Fransa’ya bakıldığında, sosyal programların daha çok merkezi hükümet yönetiminde yürütüldüğü

göze çarpmaktadır. 1950-1960 yılları arasında ülkenin hızlı bir büyüme sürecine girdiği bilinmektedir.

Bu süreç boyunca, kent politikasının temel hedefi, yeni iş olanakları dolayısıyla kentlere göçen nüfusa

konut alanı yaratmak olmuştur. 1977 tarihli konut reformu ile, inşaat yatırımları durdurulmuş ve onun

yerini sosyal yardım yatırımları almıştır. Böylelikle teknokratik ütopya da çökmüş; yerine yeni bir

kent politikası üretilmiştir. Bu politika, çevre kalitesinin iyileştirilmesine, geliştirilmesine müdahale

etmektedir. Kentsel Kalkınma Fonu oluşturulduğu zaman, çeşitli kent merkezi yeniden üretim

projeleri arasında olabilecek ayrımları dikkate alan devlet, yöre sakinlerinin kendi yörelerinde

kalmalarını teşvik etmek üzere bir öncelik belirlemiştir. Hükümet, eski bölgelerin rehabilitasyonu

doğrultusunda, 1950'lerde ana yerleşimlerin etrafında, varoşlarda oluşan konut gelişimlerini

yenileyecek benzer bir program benimsemiştir. Bakanlık bünyesindeki '' Habitat et vie sociale'' adlı

birim, apartman dairelerinin modernize edilmesi, konfor olanaklarının arttırılması ve kamu

hizmetlerinin sağlanması gibi konularda, 4 Mart 1977 tarihli bakanlık bülteninde de belirtildiği gibi,

''kentsel çevrenin tasarımı, üretimi ve yönetiminin sosyal idealler çatısı altında yer alması" felsefesi

doğrultusunda planlar üretmişlerdir (Novarina, 1996). Hedefleri, banliyölerde sosyal hayatın

gelişiminin ardında yatan temel faktörleri tanımlamak ve yerel gelişim teşvik etmektir. Oysa ki

3 Bu konuda ayrıntılı raporlara birimin www.detr.gov.uk adresli web sayfasından ulaşmak mümkündür.

9

hükümet yenilenmiş yapıların maliyetini üzerine almıştır ve çevrenin sosyal yaşam boyutunun

iyileştirilmesi için, konforu ve kamu hizmetlerini içine alan yerel eylemlerine devam etmektedir.

1980'lerin sosyalist hükümetlerinin öncelikleri arasında olan "Mahallelerde Sosyal Hayatın

Geliştirilmesi" politikası, temelde daha önce denenmiş süreçler üzerine yoğunlaşmıştır (Novarina,

1996).

İspanya’da ise, 1980 sonlarından 1990’lara gelindiğinde, sosyal hizmetlerin merkezi bir hizmet alanı

olmaktan çıkıp, bölgesel ve belediye düzeyinde bir yapıya kavuşturulduğu, belediyeler bünyesinde

özellikle yaşlılar, gençler ve çocuklara yönelik sosyal hizmetlerin dikkate değer bir biçimde arttığı

görülmektedir (Guillen ve Matsaganis 2006).

Görüldüğü üzere, Avrupa ülkelerinde kentsel yenileme uygulamaları içinde sosyal programlar önemli

bir ağırlığa sahiptir. Uygulamaların büyük bir bölümü, merkezi ve özellikle de yerel düzeyde kent

yönetimlerinin yürütmekte olduğu sosyal programların temeline oturtulmaktadır.

4- Türk Belediyeleri Perspektifinden Bakış

Sosyal programlar, ülkelerin sosyal devletçilik geleneği ile doğrudan ilintilidir. Bu geleneği

bulunmayan ülkelerde sosyal programlardan söz etmek, konuyu sığlaştırmaya neden olabilir.

Ülkemizde sosyal programların uygulanması konusunun geçmişini, Osmanlı Devleti’nin sosyal

devletçilik yaklaşımını analiz ederek, bu noktadan çıkışla tartışmak mümkündür. Her ne kadar

Osmanlı’nın ilk dönemlerinde vakıflar sosyal ve teknik altyapı sağlama, sosyal yardım programları

oluşturma konusunda etkin ve yetkili idilerse de, sonraları bu durum değişmiştir. Özbek (2004), son

dönem Osmanlı sosyal refah sisteminde, vakıflarının öneminin iyice azaldığını, padişahların hayır

işleri gerçekleştirme konusunda vakıflara daha az ilgi gösterdiğini, buna karşılık zengin bir sosyal

yardım ve hayır sistemi oluşturan Abdülhamid döneminde devletin ve gönüllü girişimlerin ağırlığının

giderek arttığını, devlet ve toplum, kamu ve özel ayrımının ise belirginliğini kaybetiğini

vurgulamaktadır. Bu anlamda, 19. yüzyılın bir dönüm noktası olduğunu, gerek yönetimde, gerekse

yönetim anlayışında yeniden yapılanmanın, sosyal yardım anlayışında da değişikliklere yol açmış

olduğunu belirtmek gerekir. Osmanlıda kent yoksullarına yardım sosyal yardımların büyük bölümünü

içine almaktadır. Kent yoksulları, yoksul mahkumlar, aciz ve muhtaçlar bu kapsamda sosyal

yardımlardan faydalanmaktaydılar. Üstelik merkezi düzeydeki bu yaklaşım, belediye teşkilatının

ortaya çıktığı, yerel yönetim anlayışının gelişmeye başladığı 19. yüzyıl ortalarında /yüzyılın sonuna

doğru belediyelerin yoksullara yardım politikaları içinde de kendini belli etmektedir. Bununla birlikte,

gerek yerel düzeyde, gerekse merkezi düzeyde uygulanan politikalar, sosyal yapıyı iyileştirme

yönünde köklü adımlar atamamış; yoksul halka yardım etmenin, bir ölçüde onları denetim altında

tutmanının ötesine geçememiştir. Zaten yerel yönetimlerin de merkezi yönetim karşısında oldukça

zayıf ve yetkisiz oluşu, yerel düzeyde bu politikaların hayata geçmesinin önünde engel teşkil etmiştir.

Bununla birlikte, tüm bu gelişmeler, gerçek anlamda bir sosyal politikadan bahsetmek için yeteri

koşulları ortaya koymamaktadır. Koray (2000), bu dönemde endüstrileşmenin doğmamış, sosyal

sınıfların güçlenmemiş olmasından dolayı dar anlamda bir sosyal politikanın doğması için gerekli

koşulların da oluşmadığına vurgu yapmaktadır. Cumhuriyet döneminin başlarında da merkezi düzeyde

varolan sosyal politikalar, yerel düzeyde kendini yeterince ifade olanağını ve ortamını bulamamıştır.

Ülkemizde sosyal politikanın ancak Cumhuriyet’in kuruluş yılları ile birlikte şekillenmeye başladığı

görülmektedir. Bu yıllarda da yasal düzlemde sosyal politikayı besleyecek düzenlemelerin çoğunun,

işçi sınıfına yönelik hakların düzenlenmesi gibi konularda, daha çok ekonomik tabanlı olarak

gerçekleştirildiği bilinmektedir (bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Koray M., 2000).

Koray (2000)’a göre, sosyal devlet anlayışının gelişmeye başlaması, 1960’lı yıllarla birlikte olmuştur.

1961 Anayasası’nın, “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen ilkelere dayalı

milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” ifadesiyle, “sosyal hukuk devleti” yaklaşımını

benimsemesi, bu konuda en önemli adım olmuştur. Benzer şekilde, 1982 Anayasası’nın 65.

10

maddesinde “devlet sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini ekonomik

istikrarın korunmasını gözeterek, mail kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir” denilerek,

sosyal devletçilik anlayışını vurgulamaktadır. Konuya kalkınma planları açısından bakıldığında da,

ancak ilk üç kalkınma planında sosyal devlet anlayışına yönelik işaretlerin bulunduğu görülecektir.

1980’lerden itibaren kalkınma planları da kapitalizm ve neoliberal politikalardan nasibini alarak,

sosyal devlet yaklaşımını bir kenara itmişlerdir.

4.1. Konuya Yaklaşım ve Politikalar

Ülkemizde kentsel yenileme ve dönüşüm, 2000’li yıllardan sonra gündeme gelen kavramlardır. Henüz

2000’li yılların başlarında bile, kent yöneticilerinin, konunun öneminin farkında varmak bir yana, bu

kavramların anlamını bile tam olarak kavramamış oldukları söylenebilir. TMMOB Şehir Plancıları

Odası’nın 2003 yılında ulusal düzeyde yapmış oldukları Kentsel Dönüşüm Sempozyumu ve

sempozyumun Sonuç Bildirgesi’nde sunulan ve aşağıda yeralan iki temel madde konuya yönelik ilk

önemli girdileri sağlamış; yerel yönetimlere görev tanımlamıştır:

“- Kentsel dönüşüm, yalnızca fizik-mekansal bir uygulama olarak ele alınmamalı, sosyo-ekonomik boyutu ile de

birlikte kurgulanmalıdır.

-Bu çerçevede, kentsel dönüşümün başarıya ulaşması, yerel yönetimlerin, dönüşüm planlarını eyleme geçirecek

sosyal ve ekonomik programlar oluşturması ile doğrudan ilgilidir”.

Yine TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın Küçükçekmece Belediyesi ile birlikte düzenledikleri

Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu 2004: Küçükçekmece Atölye Çalışması,

konuyu teorik anlamda uluslararası düzeye taşıyan ve yerleşik bir alan üzerinde ilk somut politikaların

ortaya konduğu ilk önemli toplantı sıfatını taşımaktadır. Bu yıllardan itibaren de, gerek akademik

çevrelerde, gerek kent yönetimlerince, gerekse ilgili yan disiplinlerde bu konuda çok çeşitli toplantılar

yapılmıştır.

Hem 2003 yılındaki ulusal toplantının, hem de 2004 yılındaki uluslararası toplantının üzerinde

hemfikir olduğu temel yaklaşımlardan biri, kentsel yenileme ve dönüşüm uygulamalarının en önemli

sorununun sosyal boyut çevresinde dolaştığı olmuştur. Sosyal yapıdan kaynaklanan sorunları

çözümlemeden diğer sorunları çözümlemenin çok da anlamlı olmadığı, yalnızca fiziksel sorunları

çözümlenerek yenilenmiş alanların sorunlu alanlar olarak kalmaya mahkum oldukları somut bir tespit

olarak vurgulanmıştır.

Kentsel yenileme ve dönüşüm alanlarında sosyal sorunları çözümlemenin yolunun, kent

yönetimlerinin oluşturacağı bir dizi sosyal programdan geçtiği ortaya konmuştur. Bununla birlikte,

bugüne dek kent yöneticilerinin sosyal programları, içi tam anlamıyla doldurulamamış bir konu olarak

bir kenarda kalmıştır. Meslek edindirme, bilgi-beceri-hobi kursları, okuma yazma kursları gibi dar

kapsamlı bazı girişimlerin ise, kentsel yenileme uygulamaları içine olması gerektiği gibi entegre

edilemediği görülmektedir.

4.2. Son Dönem Yasal Düzenlemelerine Bir Bakış

21. yüzyılın ilk beş yıllık döneminin öğretisi, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’nın temel

yaklaşımı içinde kendini ifade etmektedir. Bu yaklaşım, aslında son 25 yıl içinde ortaya çıkan, sosyal

devletçilik anlayışından oldukça uzakta, müşteri-işletmeci zihniyetini hakim kılan yeni bir anlayışı

yasal ve yönetsel zeminde şekillendirmektedir. Konunun kapsamı açısından bakıldığında, yeni yasal

düzenlemeler ve tasarılar içinde sosyal devlet anlayışının hemen hiç yeralmadığı açıkça izlenebilir.

Son dönem yasal düzenlemeler içinde, iki kanun ve iki tasarı üzerinde durulacaktır. Kanunlardan ilki

5393 sayılı Belediye Kanunu, ikincisi 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, tasarılardan ilki

Dönüşüm Kanunun Tasarısı, diğeri ise Sosyal Hizmetlerin Yeniden Yapılandırılması, Sosyal

Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri ile Bazı

Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’dır.

11

4.2.1. Yeni Yasalar Perspektifinden Bakış:

- 5393 sayılı Belediye Kanunu4:

Oldukça yeni bir kanun olan Belediye Kanunu, kentsel dönüşüm ve yenime uygulama yapma

konusundaki dayanağı, 73. maddeden kaynaklanmaktadır. Konunun sosyal boyutuna gelindiğinde,

Kanun’un bazı maddelerinden bu konuda ipuçları çıkarma olanağı bulunduğu görülmektedir. Örneğin

mahalle yönetimi -madde 9- bu anlamda önemli maddelerden biridir. Bu maddeye göre muhtar,

mahalle sakinlerinin gönüllü katılımıyla ortak ihtiyaçları belirlemek, mahallenin yaşam

kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini yürütmek,

mahalle ile ilgili konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve kanunlarla

verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdür; aynı şekilde belediye de bu ihtiyaçları dikkate

almak durumundadır. Bu maddeye dayanarak, muhtarın, kentsel yenileme alanlarında yaşam

kalitesini geliştirme adına temel aktörlerden biri olduğunu ve bu amaçla belediye ile bireb,r

koordinasyon içinde olması gerektiğini söylemek mümkündür.

Hemşehri hukukunun tanımlandığı 13. madde, belediyelere hemşehriler arasında sosyal ve kültürel

ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda görevler yüklemektedir.

Bu görevlerini ifa sırasında da üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek

kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak

önlemlerin alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu maddeye dayanarak, yenileme

alanlarında katılımcı bir yöntemi sağlayacak yasal zeminin varlığından da söz edilebilir. Aynı

şekilde 76. maddede tanımlanan kent konseyleri de kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin

geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye

duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme,

katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirme adına önemli oluşumlardır ve yenileme

alanları için önemleri büyüktür. Yine benzer bir madde olarak, 77. madde, belediye

hizmetlerine gönüllü katılımı tarif etmektedir. Buna göre belediye; sağlık, eğitim, spor, çevre,

sosyal hizmet ve yardım, kütüphane, park, trafik ve kültür hizmetleriyle yaşlılara, kadın ve

çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik hizmetlerin yapılmasında beldede

dayanışma ve katılımı sağlamak, hizmetlerde etkinlik, tasarruf ve verimliliği artırmak

amacıyla gönüllü kişilerin katılımına yönelik programlar uygular. Madde, bu haliyle

belediyelerin sosyal progamlarının hayata geçirilmesinde gönüllüğe dayalı çalışmaları

özendirecek bir niteliğe sahiptir. Ancak bu maddelerin tümünde keyfiyet bir tehdit olarak

karşımızdadır: Belediyeye bu çalışmaları organize ve koordine etme adına önemli görevler

düşmektedir; çünkü bunlar hayata geçirilmediği takdirde bir yaptırım söz konusu değildir.

14. madde, belediyenin yetkilerini tanımlamaktadır. Sosyal hizmet ve yardımlar, meslek ve

beceri kazandırma; koruma evleri, sağlık ve eğitim tesisleri açma, ekonomi ve ticaretin

geliştirilmesi hizmetleri bu görevler arasında sıralanmaktadır. Bunların tümü, yenileme

alanlarında belediyelerin hayata geçirmesi gereken ve böylelikle sosyal yapıda meydana gelen

deformasyonların en aza indirgenmesi, ya da iyileştirme sağlanması amacıyla yapılması şart

olan faaliyetlerdendir.

Yasanın 38. maddesine göre, belediye başkanı, belde halkının huzur, esenlik, sağlık ve

mutluluğu için gereken önlemleri almak, bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği

kullanmak, özürlülere yönelik hizmetleri yürütmek ve özürlüler merkezini oluşturmakla

yükümlüdür. Dolayısıyla 38. madde, belediye başkanı kentsel yenileme alanlarının refah

4 Kabul Tarihi: 3.7.2005

12

düzeyini artırmak, yoksullara yardım etmek konusunda da görevlendirmektedir. Zaten 60.

madde de dar gelirli, yoksul, muhtaç ve kimsesizler ile özürlülere yapılacak sosyal hizmet ve

yardımları giderler içinde vurgulamaktadır.

73. madde, “kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması,

yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır” diyerek toplumsal uzlaşmayı öncelikli

olarak tercih etmiş, bu kapsamdaki mülk sahiplerinin davalarının, mahkemelerde öncelikle

görüşülür ve karara bağlanacağını belirtmiştir. Böylece kentsel yenileme alanlarında öncelikle

uzlaşma yolunu benimsemiş, bireysel hakları da koruma altına alarak bu alanlarda yaşanması

muhtemel olan kentsel şiddet ve gerilimi en aza indirgemeyi amaçlamıştır.

Yukarıda sözü edilen maddelerin olumlu yanlarına rağmen, yerel yönetimlerin kentsel yenileme ve

dönüşüm alanlarında yürütecekleri ve yalnızca koruma-kollama-denetleme değil, ıyileştirme,

geliştirme, koşulları geliştirme anlamında hedefler içeren sosyal programlara yönelik doğrudan

maddeler bulunmaması, yasanın önemli eksikliklerinde biridir. Bununla birlikte, doğru kullanıldığı

takdirde, yasada sosyal programlar yürütmeye olanak tanıyan maddelerin varolduğu söylenebilir.

- 5216 Büyükşehir Belediyesi Kanunu5

Büyükşehir Belediyesi Kanunu içinde, büyükşehir belediyelerine sosyal programlar yürütme

konusunda belirli bir yetki tanınmadığı söylenebilir. Bununla birlikte, 7. maddede “sağlık merkezleri,

hastaneler, gezici sağlık üniteleri ile yetişkinler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, gençler ve

çocuklara yönelik her türlü sosyal ve kültürel hizmetleri yürütmek, geliştirmek ve bu amaçla

sosyal tesisler kurmak, meslek ve beceri kazandırma kursları açmak, işletmek veya

işlettirmek, bu hizmetleri yürütürken üniversiteler, yüksek okullar, meslek liseleri, kamu

kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmak”, yalnızca büyükşeir değil, ilçe ve ilk

kademe belediyelerinin de görev ve sorumlulukları arasında sıralanmıştır. Büyükşehir

belediye başkanının görevlerinden biri de “bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği

kullanmak” olarak belirlenmiştir. Bu görev ve yetkilerden yola çıkarak, kentsel yenileme

alanlarında büyükşehir belediyelerinni sosyal programlar uygulama konusunda önemli

aktörlerden biri olduğu iddia edilebilir.

4.2.2. Tasarılar Perspektifinden Bakış:

- Sosyal Hizmetlerin Yeniden Yapılandırılması, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu

Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında

Kanun Tasarısı

Tasarı doğrudan kentsel yenileme alanlarına odaklanmamakla birlikte, amaç ve kapsamı itibariyle

bakıldığında, sosyal sorunların oldukça ciddi boyutlarda hüküm sürdüğü kentsel yenileme ve dönüşüm

alanları açısından büyük bir öneme sahip olduğunu belirtmek gerekir. Tasarının kapsamı toplumsal

yaşamın gereklerine yeterince uyamayan ve nitelikli bir yaşam sürdürmekte güçlük ve sorunlarla

karşılaşan korunmaya, bakıma, gelişmeye, destek ve yardıma ihtiyaç duyan birey, aile, grup ve toplum

ile tariflenmektedir. Amacı içinde ise, bu kişi ya da gruplara sunulacak sosyal hizmetlerin temel ilke,

esas, model ve niteliğinin belirlenmesiyle sosyal hizmet alanlarına ilişkin ulusal politikaları

oluşturmak, ulusal düzeyde kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliğini sağlamak gibi

önemli başlıklar yer almaktadır. Tasarıda sosyal hizmet: “insanların kendi bünye veya çevre şartlarından

doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi ve manevi sosyal yoksunluklarının giderilmesi ve ihtiyaçlarının

karşılanmasında, insanların kendilerine daha yeterli hale getirilmesinde ve başkalarına bağımlı olma hallerinin

önlenmesinde, aile ilişkilerinin güçlenmesinde, birey, aile, grup ve toplumun sosyal işlevlerini başarıyla yerine

getirmelerine yardımcı olmak, insanların yaşam standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini sağlamak

5 Kabul tarihi: 10.07.2004

13

amacıyla gerçekleştirilen, koruyucu, önleyici, destekleyici, çözümleyici, değiştirici, geliştirici, iyileştirici ve

rehabilite edici nitelikteki sistemli ve düzenli faaliyet ve programlar bütünü” olarak tanımlanmaktadır. Bu

tanımdan yola çıkarak, kentsel yenileme alanlarında belediyelerce yapılacak olan uygulamaları sosyal

hizmet kapsamında ele almak mümkündür. Üstelik söz konusu tanım, Belediye Yasası’nda

rastlanmayan bir yönüyle de olumlu bir içeriğe sahiptir. Belediye Yasası içinde ıyileştirme, geliştirme,

koşulları geliştirme anlamında hedefler bulunmadığından yukarıda sözedilmiştir. Bu tasarıda ise,

sosyal hizmet, “koruyucu, önleyici, destekleyici, çözümleyici, değiştirici, geliştirici, iyileştirici ve

rehabilite edici nitelikteki sistemli ve düzenli faaliyet ve programlar bütünü” olarak tanımlanmakta,

böylelikle sürdürülebilir bir sosyal gelişme için yol açmaktadır. Kentsel yenileme alanlarında arzu

edilen, sosyal yapıya yalnızca koruyucu ve önleyici tedbirlerle çözüm aranması değil; bu tasarıdaki

gibi, sistematik bir biçimde destekleyici, çözümleyici, değiştirici, geliştirici, iyileştirici ve rehabilite

edici tedbirleri kapsayan programların hayata geçirilmesidir. Bu anlamda Tasarı’da yapılan sosyal

hizmet tanımı çok anlamlıdır.

Yenileme alanlarında sosyal programların uygulanması, ihtiyaç önceliğine göre kademelendirilerek,

etaplar halinde yapılmalıdır. Sözkonusu Tasarı da, 4. maddesinde sosyal hizmetten faydalanmanın,

birey, aile, grup ve toplumun ihtiyaç önceliklerine ve ihtiyacın derecesine göre gerçekleştirileceği

vurgulanmaktadır. 64. maddesiye de görevlerin 5302 sayılı İl Özel İdareleri Yasası’nın 35. maddesi

kapsamında yürütüleceğini belirtmektedir.

Tasarıda toplum refahının artırılması, sosyal yardım hizmetleri kapsamında aile ve üyelerinin

yaşadığı ekonomik sıkıntıların giderilmesi amacıyla ayni ve nakdi yardım yapılması, göç süreci

sonrasında kente uyum sorunu yaşayan ailelerin yeniden kentleşme ve sosyalleşmelerini,

kentin olanaklarından eşit şekilde yararlanmalarını amaçlayan aile danışmanlığı ve

destekleyici programların geliştirilmesi, toplumda herhangi bir nedenle üretim sürecine

katılamayanlara, toplumdan dışlananlara ve sosyal risk altında kalanlara, toplumun mevcut koşullarına

uyumlarının ve katılımlarının sağlanmasına yönelik sosyal yardım ve danışma hizmeti verilmesi de

Tasarı’nın hedefleri arasında yer almaktadır. Bu hedeflere ulaşabilmek amacıyla Genel

Müdürlüğe yükümlülükler verilmektedir. Bununla birlikte, bu hizmetlerin yerel düzeyde

yürütülmesinde temel aktör olan yerel yönetimlerden yeterince söz edilmemekte, bu boyutuyla

Tasarı’nın bir yanı cılız kalmaktadır.

Saptamalar – Öneriler

Sosyal politika ile ilgili çalışmalarda genellikle yerel yönetime yönelik ipuçları bulmak kolay

olmamaktadır. Çalışmalar, sıklıkla merkezi düzeydeki politikalar temeline oturmaktadır. Oysa yerel

yönetimlerin sosyal politika konusuna daha fazla önem vermeleri ve konuyu programları içine

almaları gerekmektedir.

Sosyal programlar, kentsel yenileme alanlarında daha fazla önem kazanmaktadır. Bunun nedeni, bu

alanların genellikle fiziksel çöküntü alanı olarak kalmayıp, sosyal anlamda da sorunlu alanlar

olmasıdır. Kentsel yenileme alanları içinde yaşamını sürdürmekte olan yerel toplumlarda,

sosyal dışlanma, toplumun bütününe ve yöneticilere karşı güvensizlik hissi ve bireyselleşme

üst düzeylere çıkabilmektedir. Kentsel yenileme öncelikle sosyal açıdan dışlananları/yalnız

bırakılanları dikkate almak durumundadır. Sosyal normlar, bu noktadan sonra yerel toplumun

her üyesi için aynı ölçüde geçerlilik gösterememektedir. İşte kentsel yenileme politikaları, bu

sosyal yapıyı mahalle düzeyinde onarmaya çalışmalıdır.

Genel anlamıyla sosyal politika ve programlar devlet /merkezi yönetim -toplum arasındaki bir ilişkiler

bütünü içinde ifade edilebilirken, kentsel yenileme alanlarındaki sosyal programlar, birey-yerel

yönetim ilişkisini öne çıkarmaktadır. Bu da yurttaşın sürece katılım hakkını bir kentli hakkı olarak

destekleyen bir yaklaşımdır.

14

Yenileme alanlarında sosyal programların amacı iyi tanımlanmalıdır. Merkezi düzeyde yürütülen

sosyal politika ve programlar ulusal/toplumsal ölçekte sorunlara çözüm bulma amacı taşırken, kentsel

yenileme alanlarında, yerel sorun, yerel kimlik ve özelliklere dayanan bir amaç ve kapsam

bulunmaktadır.

Kentsel yenileme alanının ve dolayısıyla kentin toplam sosyal kalitesini yükseltmek üzere,

yerel topluma ait bireylerin yeteneklerini geliştirmek, böylece yerel insiyatifleri, toplum

ruhunu ve yerel girişimciliği geliştirmek amacıyla sosyal yatırımlar yapılmalıdır. Yerel

yönetimlerce yapılacak olan bu yatırımlara, merkezi hükümetin ek bütçe ile destek vermesi

gerekmektedir.

Bu doğrultuda yenileme alanlarında yerel nüfusu yenileme projeleri içine dahil etmek,

yalnızca bilgi vermekle kalmayıp, birebir karar süreçlerine katabilmek büyük önem

taşımaktadır. Yenileme alanları içinde kurulacak bilgilendirme-danışmanlık masalarının

halkın ikna edilmesi, eğilimlerinin ortaya konması açısından yararı büyük olacaktır. Ayrca

yerel nüfusun ekonomik yapısının geliştirilebilmesi amacıyla bilgi-beceri kursları açmak,

yerel işgücünü yenileme uygulaması sürecine vasıflı işçi olarak dahil etmek, kadınları,

çocukları, yaşlıları, engellileri ve diğer tüm ihtiyaç gruplarını dikkate alıp sosyal dışlanmayı

en aza indirgeyecek, toplumla uyum ve bütünleşmeyi sağlayacak yöntemlerle hareket

edilmesi temin edilmelidir.

Avrupa Birliği ile uyum ve bütünleşme çalışmaları içinde sosyal programlara öncelik verilmesi

gerekmektedir. Yakın zamanda uyumlulaştırma amacıyla bir dizi düzenleme yapılmıştır; bununla

birlikte, yalnızca yasal düzlemde değil, kent yöneticilerinin normları, politikaları ve vizyonları

çerçevesinde bir yeniden yapılanma ihtiyacı kaçınılmaz görünmektedir.

KAYNAKÇA

ANDERSEN H. S., 1999. Housing Rehabilitation and Urban Renewal in Europe: A Cross-National

Analysis of Problems and Policies, Housing Renewal in Europe, Andersen H. S. and Leather P.

(editors), The Policy Press, Great Britain, 241-277

BAILEY N. 2005. Konuta Yönelik Dönüşüm: Glasgow Deneyimi, Uluslararası Kentsel Dönüşüm

Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Kasım 2004, ÖZDEMİR D., ÖZDEN P.,

TURGUT S. (editörsler), İstanbul

BAILEY N. VE ROBERTSON D., 1997. Housing Renewal, Urban Policy and Gentrification, Urban

Studies, 34 (4), 561-578

BİLGİÇ V., 2005. “Türkiye’de Merkezi Yönetim-Yerel Yönetim İlişkileri Üzerine Bir

Değerlendirme”, Yerel Yönetimler Üzerine Güncel Yazılar I, ÖZGÜR H., KÖSECİK M. (editörler),

Nobel Yay. Dağ, Ankara, s. 201-212

BUĞRA A., KEYDER Ç., 2006. Önsöz, Sosyal Politika Yazıları, İletişim Yayınları, İstanbul

Council of European Municipalities, 1992. Urban Renewal Participation Experiments, Dutch Section

COUCH C., 1997. A Comperative Study Of Plans And Policies For Town Centre Renewal In France

and the UK, Planning Practice & Research, 12, 99-109.

European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions, 1993.

15

GUILLEN A., M., ve MATSAGANIS M., 2006. Sosyal Damping Hipotezini Güney

Avrupa’da Sınamak: Son Yirmi Yılda Yunanistan ve İspanya’daki Refah Politikaları, Sosyal

Politika Yazıları, BUĞRA A., KEYDER Ç.(editörler) İletişim Yayınları, İstanbul, s.287-331

GWILLIAM VE DIĞ., 1998. Sustainable Renewal of Suburban Areas, York Publishing Services Ltd.,

York

HAGUE C., (2005). Konut Alanlanlarının Dönüşüm ve Yenileme Projelerinde Başarıya Ulaşma,

Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Kasım 2004,

ÖZDEMİR D., ÖZDEN P., TURGUT S. (editörler), İstanbul

ÖZBEK N., (2004). Osmanlı İmparatorluğunda Sosyal Devlet: Siyaset, İktidar ve Meşruiyet

1876-1914, İletişim Yay., İstanbul

JACOBS B. VE DUTTON C., 2000. Social and Community Issues, Urban Regeneration, A

Handbook, Roberts B. and Sykes H. (editors), Sage Publications, London, Thousand Oaks, New

Delhi, 109-128.

KALELIOĞLU U. ve ÖZKAN N. (editorler), 2000. Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Çevre

Sözleşmeleri, İzmir Barosu Yay., İzmir

KLEINMAN M., 2006. Kriz mi? Ne Krizi? Avrupa Refah Devletlerinde Süreklilik ve Değişim, Sosyal

Politika Yazıları, BUĞRA A., KEYDER Ç. (editörler), İletişim Yayınları, İstanbul, s. 159-193

KORAY M., 2000. Sosyal Politika, Ezgi Kitabevi Yay., Bursa

KÜNTAY E., 1996. Kentleşmenin Neden Olduğu Fiziksel ve Toplumsal Çürüme Karşısında Kentsel

Yenileme Uygulamaları, II. Ulusal Sosyoloji Kongresi: Toplum ve Göç, 20-21 22 Kasım 1996,

Mersin, s. 131-135

MOLLAT M., 1986. The Poor in the Middle Ages, New Haven, Yale Univ. Press

NOVARINA G., 1996. From Environment To Urban Social Development, Cities, Habitat II, The

Cities Summit, İstanbul, 31-38

ÖZDEN P. P. (2002), Yasal ve Yönetsel Boyutlarıyla Şehir Yenileme Planlama ve Uygulaması,

Doktora Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul

ÖZDEN P., P., 2004. Etkin ve Çağdaş Kent Yönetim Sistemi Arayışı İçinde Yerel Yönetimlerin

Sosyal Programları ve Kentsel Yenileme, Kent Gündemi Dergisi, TMMOB Şehir Plancıları Odası

Yay., İstanbul, s. 59-70

ÖZDEN P., 2005. Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler, Yerel

Dünya, Mahalli İdareler Teknoloji Araştırma ve Geliştirme Projesi Yay. Yıl:1 Sayı: 1 Mayıs-Haziran

2005, s. 33-43

ÖZDEMİR D., 2005. Katılım, Birlikte Yönetim ve Ortaklıklar, Planlama, Kent Yönetimi ve

Yerelleşme Bağlamında Katılımda Yeni Yaklaşımlar-1 Paneli, MSGSÜ Oditoryumu, İstanbul

PAWLOWSKA A., 1999. Globalization and Social Governance in Europe and the US, Globalization

and Social Governance in Europe and the United States, BÜCHERL W., JANSEN T. (editors),

Forward Studies Unit and the Center for Applied Policy Research, CAP (Munich)

ROBERTS P., 2000. The Evolution, Definition and Purpose of Urban Regeneration, Urban

Regeneration A Handbook, Roberts P. ve Syke H. (editors), Sage Publications, London, s.9-36

Romaya S., Alden J., 1994. Urban Regeneration, Urban design and tourism: The Vision and the

Reality, Planning for a Broader Europe, VIII. AESOP Congress, Proceedings, İstanbul, 4, 202-222

16

ŞENKAL A., 2005. Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika, Alfa Yay., İstanbul

THOMAS S., 2003. A Glossary of Regeneration and Local Economic Development, Manchester:

Local Economy Strategy Center, UK

Urban Task Force Report, 1999. Annual General Assembly, July 20 - 23, 1999, Vancouver, British

Columbia

17