türkiye'de milliyetçilik, yurttaşlık ve aleviler: “öztürkler” ve “heretik
Klavye Delikanlısı Değil, Vatan Sevdalısıyız! Sosyal Medyada Milliyetçilik ve Nefret Söylemi
Transcript of Klavye Delikanlısı Değil, Vatan Sevdalısıyız! Sosyal Medyada Milliyetçilik ve Nefret Söylemi
KLAVYE DELİKANLISI DEĞİL, VATAN SEVDALISIYIZ! : SOSYALMEDYADA MİLLİYETÇİLİK VE NEFRET SÖYLEMİ
“Sevdiğimiz için nefret ediyoruz ve
Bu nefret BİZi bir araya getiriyor”
Sara Ahmed
Türkiye’de internetin kullanılmaya başlandığı ilk yıllar
ile bugünkü kullanımı arasında büyük farklar bulunmaktadır.
Önceleri “sanal” dünyanın “sanal” dünyada kalacağı düşüncesi
hakimken, geleneksel medyanın karşısına yepyeni ve alternatif
olarak çıkan sosyal medyanın bireyleri bir araya getirişi, buna
bağlı olarak toplumsal hareketlerdeki rolü yadsınamaz düzeylere
gelmiştir.
Sanallıktan çıkıp, gerçek dünyanın içine nüfuz etmesinin
ardından, internetin kamusal alandaki kullanımı ve demokratik
bir ortam var ettiği tartışmaları gün yüzüne çıkmıştır.
Kellner’ın (akt. Binark (2009:193) konuyla ilgili olarak
ürettiği “radikal demokrasi” kavramı gereği, bilgiye ve
tartışma araçlarına erişim, demokratik katılım alanın ve
içeriğinin gelişmesini mümkün kılmaktadır. Geleneksel medya,
belli başlı ticari kaygıların altında ezilirken, sosyal medya
tüm bu kaygılardan bağımsız, insan merkezli, bilgiyi depolamayı
sağlayan ve grupların kolayca bir araya gelmesine yardımcı olan
bir yapıya sahiptir. Castells, İnsan ve Umut Ağları (2013:17-
18) kitabında şunları söylemektedir:
“Her şey internetteki sosyal ağlarda başladı, çünkü bunlar
tarih boyunca, iktidarlarının dayanağı olarak iletişim
kanallarını tekelleri altına almış hükümetler ve şirketlerin
kontrolünün büyük ölçüde dışında kalan özerklik alanlarıdır.
Bireyler üzüntü ve umutlarını internetin serbest kamusal
alanında paylaşarak, birbirleriyle bağlar kurarak, çok sayıda
varoluş kaynağından projeler hayal ederek kişisel görüşlerinden
ya da örgütsel bağlılıklarından bağımsız ağlar oluşturdular”.
Günümüzde internet, dışlananların bir araya gelebildiği,
alternatif platformlar oluşturabildiği, en önemlisi de kendine
benzeyeni bulabildiği bir alan olarak kullanılmaktadır. Ancak,
demokrasinin bu denli yoğun olarak konuşulduğu bir yer olmanın
yanı sıra, kendinden olmayanı dışlama, aşağılama, küçük görmeyi
de beraberinde getirmektedir. Bir örgütlenme aracı olarak
sosyal medya, birilerine karşı bir duruş sergilerken, nefret
söylemine kaçınılmaz olarak başvurmaktadır. Hayatın hemen her
alanında karşımıza çıkan nefret söylemlerini, internet
ortamında açığa çıkarmak, -sayıca çok olması bir yana-
samanlıkta iğne aramak benzeri yoğun uğraş gerektiren bir işe
dönüşmektedir. İnternetin koca bir kara delik olduğu
düşüncesinden yola çıkarsak, denetlenebilirliğinin zorluğu
daha açık bir şekilde gözükecektir. Ancak, demokrasi ve ifade
özgürlüğünün dışında kalan bir nokta olarak nefret
söylemlerinin, ideolojik işlevleri göz önünde bulundurularak,
dili, düşünceyi ve toplumu şekillendirmesi ve yeniden üretmesi
dikkate değer bir konudur.
İnternetin gruplar oluşturması ve o gruplar çerçevesinde
çeşitli ideolojik görüşlerin paylaşılması noktasında
milliyetçilik önemli bir yerde durmaktadır. “Sanal cemaat”lerin
oluştuğu, yurttaştan “net yurttaş1”a geçişin yaşandığı internet1 Hamza Aktan, net yurttaşlık ile, yurttaş kimliğiyle dile getirilemeyenlerin veya yurttaş kimliğiyle yazıldığında suçlu sayılabilinecek meramların rumuzlarla, yani gerçek kimlik gizlenerek
ortamındaki örgütlenmeler, karşı duruş sergileme, protestolar
yapma, fikirleri özgürce paylaşma ortamının yaratıldığı
alanlardır. Bu alanlar, küresel direniş platformları
oluşturarak, yeni toplumsal hareketlere zemin hazırladığı gibi,
faşist ve ırkçı söylemleri de içinde barındırabilmektedir.
Nefret söylemine zemin hazırlayan ve örgütsel yapısından dolayı
kişisel görüşten öteye giden bu söylemler, bu çalışmada
incelenen konuyu oluşturmaktadır.
Çalışma kapsamında, sosyal paylaşım ağlarından olan
facebook ve twitterın yanı sıra, bazı internet sitelerinde yer
alan milliyetçi ve ırkçı söylemler incelenmekte, örgütlenme
açısından nefret söylemi bağlamında değerlendirilmektedir.
Çalışma, Türkiye’deki milliyetçilik olgusunu, öteki yapan ve
onu dışlamayı gerektiren vatan sevgisini ve bu sevginin yeni
medyada görsel ve sözsel kodlarla ne şekilde gösterildiğini
ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Milliyetçi Olunmaz, Milliyetçi Doğulur
Türkiye’de milliyetçilik ulus devletin inşasıyla aynı
süreç içerisinde ele alınmaktadır. Esra Ercan Bilgiç, Vatan,
Millet, Reyting: Televizyond Haberlerinde Milliyetçilik (2008)
çalışmasında, milliyetçiliği ulus devletin inşa sürecinden
bağımsız düşünmenin mümkün olmadığını söylemektedir:
“Türkiye’de ulus devletleşme sürecinde bu sürecin hem
aracı hem sonucu olan ‘ulusal kimlik’ Osmanlı’da modernleşme
projesinin bir parçası, hatta temel unsurudur. 19. yüzyıldan
yazılabileceğini söylüyor. http://hamzaaktan.blogspot.com.tr/2010/12/web-otaglarindan-sokaga-turk-irkclgnn.html
önce ‘Osmanlıcılık’ ve ‘Müslümanlık’ kimliğinin varlığından
bahsedilir ancak ‘Türk’ kimliğinden bahsedilmez. Bunun nedeni
Osmanlı İmparatorluğu’nda ulus kimliğinin İslam kimliği içinde
erimiş olmasıdır”.
Osmanlı döneminde her ne kadar “azınlıklar” denilen
grupların varlığı ve onlara tanınan ayrıcalıklar üzerinden
Müslüman kimliğine bağlı bir topluluk tanımlansa da,
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte, Kemalist politikalar ortak
bir kimlik ve ulus bilincini oluşturma üzerine eğilmiştir.
Wallerstein’a göre (1993:104) ;
“Devletler bir kez egemen olarak tanındıktan sonra
kendilerini iç parçalanma ve dış saldırı tehdidi altında
bulurlar... Devletin dışındaki ya da herhangi bir alt
bölgesindeki gruplar karşısında çıkarlarını artırmak için
devletin yasal gücünü kullanmakta fayda gören her grubun,
politikaların etkisini arttıran idari tek biçimlilik
devletlerin yararınadır. Milliyetçilik böyle bir devlet
düzeyinde tek biçimliliklerin dışavurumu, itici gücü ve
sonucudur”.
Ulus kimliği; ortaklık, birlikte hareket etme, beraber
daha güçlü olma, dış güçlere karşı durma, senden olmayanı
tanımlama, zarar verebilecek olana göğüs germenin yanı sıra,
sahip olma ve sahip olunanı koruyup kollama, bir varlığa ve o
varlığı ulusu uğruna feda edebilme cesaretini gösterme gibi
avantajlar çerçevesinde kurulmuştur. “Ey vatan! Gözyaşların
dinsin, yetiştik çünkü biz” dizelerini içeren Mülkiye Marşı,
bugün artık olmasa da, yıllarca olmak üzere her gün okuduğumuz
Andımız, Türk bayrağı gibi semboller milliyetçi ideoloji
üzerinden kurulmuştur. Mithat Cemal Kuntay’ın “On Beş Yılı
Karşılarken” başlıklı şiirinde yer alan,
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır2”
dizeleri, ulus olma uğrunda ölünmesi gerektiğini, aksi takdirde
vatanın bir toprak parçası olmaktan öteye gidemeyeceğini ortaya
koymaktadır.
Tanıl Bora, bir röportajında şunları söylemektedir3:
“Resmi milliyetçiliğin bir başka özelliği, milliyet
tanımının ırkçılığa yatkın bir tanım olmasının ötesinde
milliyetçiliğin zerk etmeyi, milli sembolleri olabildiğince sık
tüketmeyi, milli ritüelleri toplumsal rızayı sağlamanın asli
unsuru olarak görmesidir. Türkiye’de bayrağını, marşını, milli
ritüellerin enflasyonist devletin ve siyasal sistemin rıza
üretim sisteminde çok güçlü, çok geniş bir yer kaplıyor.
Sürekli referans veriliyor.”
Bu Bizim Köyden Değil!
Sara Ahmed, “The Organizaton of Hate” (2004) isimli
makalesinde, sembollerin duygulara dönüştüğünden
bahsetmektedir. Marx’ın artı değer kavramında mal ve para
dolaşımının daha fazla para üretmesinde olduğu gibi, semboller
ve özneler arasındaki hareketin aynı şekilde duygular
ürettiğini söylemektedir. Ona göre ne kadar çok sembol dolaşıma
2 http://www.meb.gov.tr/belirligunler/29ekim/siirler/onbes_yil.htm3 http://www.altust.org/2012/04/tanil-bora-milliyetcilik-dogallikla-mesrulastirilamaz/
girerse, o kadar duygusal bir hal alırlar. Milliyetçiliğin
yukarıda bahsedilen çeşitli sembolleri, bireylerin ortak bir
duygu etrafında buluşmasını sağlamaktadır. Bu ortaklık duygusu
ise, nefret edileni ve ötekiyi otomatik olarak oluşturmaktadır.
Çünkü bizden bahsedebilmek için, ötekiyi konumlandırmak
gerekmektedir. Tıpkı Butler’ın (1993) kendisini cinsiyet dışı
tanımlama meselesinde, “dış” olma halinin “iç”likten geldiğini,
içeride olanın kendini bu ikili karşıtlıktan beslediğini
söylediği gibi.
Ahmed, örgütlü nefretin ortaklıklar ve benzerlikler
üzerinden kurulduğunu söylemekte ve “onları benzer yapan bize
benzememeleridir” demektedir. Nefretin tek bir figürde
bulunmadığını, farklı figürlerde ortak tehdit olarak inşa
edildiğinden bahsetmektedir.
Milliyetçiliğin düşman imgelerine muhtaç olduğunu söyleyen
Tanıl Bora, her siyasetin düşman ya da hasım tanımıyla var
olduğundan bahsetmektedir:
“Burada düşman ile hasım arasındaki fark önemli; düşman
yok edilesidir; hasmı ise alt etmeniz, geriletmeniz, nötralize
etmeniz, mağlup etmeniz, en önemlisi, bazen de dönüştürmeniz
gerekendir. Milliyetçilik, yapısal olarak, eğilim olarak hasım
değil düşman görür karşısında. Kimlik siyaseti,
düşmanlaştırılan bir “öteki”ye şiddetle muhtaç olan siyasettir.
Özellikle Türkiye’deki gibi gecikmiş milliyetçilikler, yani
özgüven ve beka kaygısı yüksek milliyetçilikler açısından
düşman onsuz olunmaz kurucu unsurdur”.
Sara Ahmed, sıradan olan ama gerçek kurban olan insandan
söz etmektedir. Birey/grup hem sıradandır, olması gerekendir,
hem de kurban konumunda olandır. Geri kalanlar ise ötekidir.
Onların bedenleri acı söylemi çerçevesinde “nefret edilene”
dönüştürülür ve bu doğanın kanunu kadar doğaldır. Milliyetçilik
doğal bir durumdur ve milliyetçi olmak ya da özel olarak Türk
olmak, insan olmanın getirilerinden biri olarak
anlaşılmaktadır. Bora; “Bir kimliği bir program haline
getirmek, söz gelimi ‘Türk olma’yı başlı başına bir değer ve
başlı başına bir siyasi program yerine getirmek, ‘Türk’ olarak
kendini iyi ve güçlü hissetmeyi vaad ediyor. Sırf Türk olmakla
siz değerlisiniz, sırf Türk olmakla zaten bir cevaba sahipsiniz
meseleler karşısında. Bu, insanın kendisini iyi hissetmesini
sağlayan ‘kolay’ bir ‘çözüm’. Edinilmiş, edineceğiniz, inşa
edilmesi gereken bir değere hacet olmaksızın buna sahipsiniz"
demektedir.
Sanal Değil Gerçek Ülkücüyüz!
Araştırma çerçevesinde www.milliyetciforum.com incelenen
internet sitelerinden biridir. Sitede yer alan forum
başlıklarından “Neden Ülkücüyüz?” incelenmiş ve verilen
cevaplar üzerinden “ülkücülük” ve “ülkücü olmanın gerekleri”
değerlendirmeye alınmıştır.
http://www.milliyetciforum.com/showthread.php?t=15413 (Erişim
Tarihi:11.04.2014)
Soru sorulma amacı olarak yer alan, “sebeplerden netice
çıkararak, nasıl olunması, hangi şartlara karşı daha iyi
şartlar geliştirip, neticenin daha güzel başlangıçlara vesile
olmasını sağlama” bir ortaklık çerçevesinde birleşebilme ve
bunun dışında kalanlara karşı savunma aracı geliştirebilmeyi
anlatmaktadır. Yazıda yer alan Türk kelimelerinin tamamının
büyük harfle yazılması, yazmayanlara uyarıda bulunulması söz
konusudur.
Sitede yer alan bir başka cevap şu şekildedir:
Cevapta görüldüğü üzere milliyetçilik, yalnızca milletini
sevmekle bağdaştırılmamaktadır. Aynı zamanda gerçek
Atatürkçülüğün kendisidir. Biz ve öteki ayrımının bu cevapta
kendisini gösterdiğini söylemek yerinde olacaktır. Zira
“Bizimle hesapları olanlarla hesabımız olduğu için” kısmı, tam
olarak buna işaret etmektedir. Milliyetçiliğin bir başka yönü,
din ile olan ilişkisidir. İslam dininin emrettiği her şey
milliyetçilik için de vardır. “Yaradan Rabbinin adıyla okumak”,
Afrika’da açlıktan ölen çocukların vebalini üzerinde taşımak,
nerede bir garip ve mazlum görse utanmak din ile
birleştirilmiş, milliyetçi vazifelerdir.
Sosyal paylaşım ağlarından olan Türkiye’de 34 milyon
kullanıcıya sahip ol facebook4, örgütlenme ve kendine
benzeyeni bulmayı sağlayan en etkili site konumundadır. Türk
milliyetçiliğinin, Ermeniler ve Kürtler üzerinden yaydığı
nefret söyleminin pek çok örneği, facebooktaki gruplarda
görülebilmektedir.
4 http://www.campaigntr.com/2014/02/20/68209/facebook-turkiye-rakamlarini-acikladi/
https://www.facebook.com/groups/17428789942/ (Erişim Tarihi:
16.04.2014)
Grubun, Ermenilerden özür dileme olayının gerçekleşmesinin
ardından açıldığı görülmektedir. Şu anda aktif olarak 4 üyesi
bulunan grupta, dörtten fazla kişinin yazılarına rastlanmakta,
böyle bir soy olmadığı vurgusu sıkça yapılmakta ve tarih
referans olarak verilmektedir. Soykırım olsaydı, Ermenilerin
şimdi yaşayamayacağı söylenerek, nefret söyleminin en şiddetli
hallerinden biri gerçekleştirilmektedir. Aynı zamanda “Türk
olmak şereftir”, “Kürt açılımını desteklemiyorum ve PKK
destekçisi DTP’nin kapatılmasını isteyen 5.000.000 kişi
bulabilirim diyenler” gibi çeşitli gruplar da bulunmaktadır.
İncelenen örneklerde, milliyetçiliğin en yoğun boyutunun
cinselliğe atıf yaparak ifade edildiği söylenebilir. Kendinden
olmayanı ya da o şekilde gördüğünü bedensel faaliyetlerle
ortadan kaldırmaya çalışmak, aynı zamanda milliyetçiliğin
ataerkillik ile bağlantısını da ortaya koymaktadır. Erkekleri
kadınlıkla aşağılamak (!) kullanılan yöntemlerden bir
diğeridir:
Milliyetçi ya da ülkücü olmak bir “erkeklik” göstergesi
olmakla birlikte, milliyetçi kadınlar da kendi nazarlarında
takdir edilmekte, ancak erkeklerden her zaman ayrı bir yere
konulmaktadır. “Liseli Ülkücü Gençlerin Okuması Gereken
Kitaplar” başlıklı bir yazıda5 kızlar ve erkekler için ayrı
okuma listeleri yapılmakta, “İslam’da Kadın” gibi kitapların
kadınları daha çok ilgilendirdiği sonucuna varılmaktadır.
Bir Talihsiz Söylemler Dizisi Olarak Van Depremi
Nefret söyleminin çeşitli boyutları, 23 Ekim 2011’de
Van’da yaşanan deprem ile ortaya çıkmıştır. Yalnızca sosyal
5 http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi40795-Ulkuculere_Tavsiye_Edilen_Kitaplar.html (Erişim Tarihi: 28.05.2014)
medyada değil, anaakım medyada da çeşitli tezahürlerinin
görüldüğü nefret söylemi, deprem üzerinden Türk-Kürt
karşılaştırmasının yapılması şeklinde olmuştur. Geleneksel
medyada yer alan bazı nefret söylemleri şu şekildedir:
“Türk polisine, askerine kurşun sıkanın kafasına Allah
beton yağdırır. Etnik olarak güçlenmek için o kadar doğurtursan
olacağı budur”. - Erman Toroğlu
“Yerle bir olsa beş kuruş vermem. Sokak köpeklerine mama
alırım. Hiç olmazsa onlar ihanet etmez. Askere, polise taş
atarken iyiydi. Şimdi deprem olunca devlet gelsin. Oh ne ala!
Herkes haddini bilecek”. - Müge Anlı
“Ancak askere, polise taş, molotof atarken organize
oluyorlar, depremde olmuyorlar” - Recep Tayyip Erdoğan
Etnik kimlik üzerinden yapılan nefret söylemleri, Türk
milliyetçiliği üzerinden hareket etmektedir.
Ahmed’in makalesinde belirttiği üzere, örgütlü nefret bir
nesne yani kurban yaratma ihtiyacı duymaktadır. Ahmed’e göre;
“Nefret ötekini ellerinde görmek ister; onu yok etmek isterken,
dokunmak ister”.
Yukarıdaki örnekler, oluşturulan örgütsel nefret
söyleminin twitterdaki yansımalarından yalnızca ikisidir.
Araştırıldığı zaman, bu şekilde yüzlerce hatta binlerce örneğe
ulaşmak mümkündür. Genel olarak depremden dolayı yaşamını
kaybeden insanlar, Kürt ve PKKlı kimlikleriyle bağdaştırılmış,
yaşanan “İlahi İkaz” olarak nitelendirilmiş, ölüm onlar için
müstehak bir şey olarak görülmüş, hatta ölümün en kolay kaçış
yollarından biri olduğu belirtilmiştir. Aşağıdaki tweette bu
tür bir yaklaşım görmek mümkündür:
Sonuç ve Değerlendirme
İnternet, konuşamayanların açık ve rahatça konuştuğu bir
platform olarak demokrasinin vazgeçilmez oluşumlarından biri
olarak lanse edilmektedir. Bize benzeyenleri kolayca
bulabileceğimiz alanların oluşturulduğu, örgütlenerek toplumsal
hareketliliğe fırsat yaratabildiğimiz bir yer olmakla birlikte,
bizden olmayanı dışlamanın da en iyi örneklerinden birini
oluşturmaktadır.
Hayatın hemen her alanında karşılaştığımız nefret söylemi,
sosyal ağlarda kendini çokça hissettirmektedir. Milliyetçilik
bağlamında yapılan nefret söylemleri, sosyal medyada kendine
yer bulmakta, kolay erişebilirlik ve zahmetsizlik göz önüne
alındığında, “gerçek” hayatta söylenemeyenlerin rahatça
söylenebildiği bir yer haline gelmektedir. Düşman pozisyonunda
oluşturulan öteki, sosyal ağlarda birlik ve beraberlik
duygusunu güçlendirmekle birlikte, acısını karşı tarafın
bedeninde birleştirmeye ve o bedeni parçalayarak ya da türlü
şekillerde ortadan kaldırmaya hizmet etmektedir. Aktivite
bağlamında aşırı milliyetçi olarak kendisini tanımlamayan
kişiler bile, bilgisayar başında ırkçı söylemlerde
bulunabilmekte, kendinden olmayana zarar vererek yok etme
amacına hizmet eden paylaşımlar yapabilmektedir. Ancak bu tür
bir nefret söyleminin, bilgisayar başında ahkam kesmenin
ötesinde anlam taşıdığına dikkat çekmek ve bu tür söylemlerin
yargılamasının yapılması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Ahmed, S. (2004) “The Organisation of Hate” The Cultural
Politics of Emotion içinde, s.42-61, Routledge
Bilgiç, E. E. (2008), “Vatan, Millet, Reyting:
Televizyondan Haberlerinde Milliyetçilik”, Evrensel Basım
Yayın. İstanbul.
Binark vd. (2009), “Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook:
Görülüyorum Öyleyse Varım!”, Kalkedon Yayınları, İstanbul.
Butler, J. (1993) “The Imitation and Gender
Subordination”, The Lesbian and Gay Studies Reader içinde,
Routledge (http://pcnw.org/files/Butler-
ImitationandGenderInsubordination.pdf)
Castells, M. (2013), “İsyan ve Umut Ağları: İnternet
Çağında Toplumsal Hareketler”, Koç Üniversitesi Yayınları.
İstanbul.
Wallerstein, I. (1993). “Halklığın İnşası: Irkçılık,
Milliyetçilik ve Etniklik”. Ulus Sınıf: Belirsiz Kimlikler (Ed.
E.Balibar, I.Wallerstein). Metis. İstanbul
http://hamzaaktan.blogspot.com.tr/2010/12/web-
otaglarindan-sokaga-turk-irkclgnn.html (Erişim Tarihi:
15.04.2014)
http://www.altust.org/2012/04/tanil-bora-milliyetcilik-
dogallikla-mesrulastirilamaz/ (Erişim Tarihi: 14.04.2014)
http://www.campaigntr.com/2014/02/20/68209/facebook-
turkiye-rakamlarini-acikladi/ (Erişim Tarihi: 16.04.2014)
https://www.facebook.com/groups/17428789942/ (Erişim
Tarihi: 16.04.2014)
http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/
koseyazisi40795_Ulkuculere_Tavsiye_Edilen_Kitaplar.html
(Erişim Tarihi: 28.05.2014)
http://www.meb.gov.tr/belirligunler/29ekim/siirler/
onbes_yil.htm (Erişim Tarihi: 28.05.2014)
http://www.milliyetciforum.com/showthread.php?t=15413
(Erişim Tarihi:11.04.2014)