SOSYAL BİLİMLERDE KAVRAM ÖĞRETİMİNE ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM

14
SOSYAL BILIMLERDE ELEŞTIREL YAKLAŞıM AYDIN Özet Sosyal bilimlerde kavram öğretimine felsefî açıdan yaklaşan bu makale, bir yandan Türk eğitim sisteminde kavram öğretiminde göze çarpan (rasyonalist) ve eleştirmekte, yandan da, kavram deneyci geleneğe dayanarak kavramların evrimi temelinde yeni bir kuramsal yaklaşım geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle, makalede, örneklik teşkil etmesi amacıyla sınıf bölümleri öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış kimi yapıtlardaki kavram realizmine ve anakronizme yer veren pasajlar analitik bir biçimde çözümlenmiş, kavram realizmi ve anakronizme düşmeyi önlemek kavram konusunda yeni bir strateji önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilimler, kavram öğretimi, anakronizm, kavram realizmi. Abstract the of concepts social sciences a context. has the of the and trends observed the of concepts the Turkish education and the development of a theoretical approach on the of the content depending on the related to the teaching of concepts. this article, passages for recommendation to teacher concept realism and have been analysed and a novel strategy has been put to prevent with concept realism and anachronism. Key Social sciences, teaching of consept, anachronism, concept realism, * Mayıs Üniversitesi. Sinop Eğitim Öğretim Doç. Dr.

Transcript of SOSYAL BİLİMLERDE KAVRAM ÖĞRETİMİNE ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM

S O S Y A L BILIMLERDE

ELEŞTIREL

Y A K L A Ş ı M

AYDIN

Özet

Sosyal bilimlerde kavram öğretimine felsefî açıdan yaklaşan bu makale, bir yandan Türk eğitim sisteminde kavram öğretiminde göze çarpan (rasyonalist) ve

eleştirmekte, yandan da, kavram deneyci geleneğe dayanarak kavramların evrimi temelinde yeni bir kuramsal

yaklaşım geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle, makalede, örneklik teşkil etmesi amacıyla sınıf bölümleri öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış kimi yapıtlardaki kavram realizmine ve anakronizme yer veren pasajlar analitik bir biçimde çözümlenmiş, kavram realizmi ve anakronizme düşmeyi önlemek kavram konusunda yeni bir strateji önerilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Sosyal bilimler, kavram öğretimi, anakronizm, kavram realizmi.

Abstract

the of concepts social sciences a context. has the of the and

trends observed the of concepts the Turkish education and the development of a theoretical approach on the of the content depending on the related to the teaching of concepts. this article, passages for recommendation to teacher

concept realism and have been analysed and a novel strategy has been put to prevent with concept realism and anachronism.

Key Social sciences, teaching of consept, anachronism, concept realism,

* Mayıs Üniversitesi. Sinop Eğitim Öğretim Doç. Dr.

düşüncesinin tarihsel evrimine bakıldığında, onun temelde kavramlar üretme, üretilen kavramların zenginleştirme ve kavramlar arasında kurma süreci olduğu görülür. Bu haliyle gerek ait mitolojik, gerek ortaçağa ait metafizik ve gerekse modern döneme ait bilimsel düşünce, nitelikleri olsa da, yeni kavramlar üretme, üretilen kavramlar arasında kurma, kavramların dönüşümler yaratma süreci olarak karşımıza Kavramlar arası kurma ve kavramların

dönüşümler yaratma etkinliği, her dönemde, üretim biçimi, kültürel koşullanmışlık, bilgi birikiminin göreceli doğası, sahip olunan araçlar ve genel kabul gören paradigmalar (kültürel-düşünsel çerçeveler) gibi değişkenlere bağlı olarak farklılık gös­terir. Ancak bu farklılığı kavramak ve kültürel ve düşünsel evrimine koşut olarak kavramlar arası ve kavramların meydana gelen değişimlerin farkına varmak, hiç de kolay gözükmemektedir.

Öyle görünüyor ki, tarihsel süreçte kavramların meydana gelen değişimin ve dönüşümün kavranmasına engel oluşturan, eleştiriye açık, biri kuramsal diğeri eylemsel olmak üzere temel neden vardır ve bu neden de, belli bir felsefî anlayışın ürünüdür.

ve rasyonalist felsefeden beslenen ve genel kavramların zihninden ve bilgisinden bir biçimde varolduğunu, tümellerin, onların bilincine vara­

cak, bilgisine sahip olacak zihinlerin hiç var olmaması halinde bile var olacağını savunan kavram realizmi; edimsel ve kültürel koşullanmışlığın bir ürünü olan öznel ya da toplumsal deneyimleri geçmişe yansıtmak, geçmişe değerleri ve çerçevesi

bakmak, bir diğer deyişle anakronizme felsefeden beslenen kavram realizmi, bir yandan kavramları, bireylerin düşüncesinden nesnel bir gerçeklik olarak algılamaya ve onların bireylerden bağımsız varlıklarının savlamaya neden olurken, diğer yandan onların değişmeden kaldığı ve

birlikte kavramların saltık düşüncesinin benimsenmesine yol açmakta ve böylece onları Edimsel ve kültürel koşullanmışlığa öznel ve toplumsal deneyimleri geçmişe yansıtmak, geçmişe bugünün ve çerçevesi bakmak, bir deyişle anakronizm yapmak basit bir analoji kavramlara yüklenen anlamların geçmişte de bugünden farklı olamayacağı varsayımıyla, onlara yüklenen bugünkü anlamı, geçmişe yansıtmaya neden Bu nedene bağlı olarak gündeme ve kavramların olarak evriminin görülmesini zorlaştırılan hataların örneklerini, gerek felsefe tarihi gerek sosyal bilimler gerekse doğa bilimleri alanında gözlemlemek olasıdır. Bu hatayı düşünürler, gözlemlediğimiz kadarıyla daha çok ve rasyonalist ve düşüncesinin biricik olarak, ve matematiğin yapısı dayandığı tümdengelim yöntemini benimsemektedirler. Onlarca kavramlar, adeta Platon gibi 1992:199 değişmez, göksel ve zihninde doğuştan mevcutturlar. Deneyim, sadece göksel kaynaklı-ussal hakikatlerin anımsanmasında bir sahip Jnsanın tüm bilgisi, göksel kaynaklı ussal tümdengelimle çıkarsanan bilgilerdir. Bu

haliyle ussal sahip kavramlar ve ve gelişimden uzaktır; çünkü onlar saltıktır. Anakronizme dayalı hata türü daha çok, ve rasyonalist

kimi (yorumbilimcilerde) ve kimi postmodern düşünürlerde kendini gösterir ve onlar kavramların tarihsel anlamlarını ve tarihsel süreçte

evrimi dikkate almadan olanak sağladıkları onların anlamlarını tümüyle yorumcu öznenin algılayışına ve sezgisine (Fay, 196

Söz postmodernistlerin yorum açığa vuran E. Gellner, kay­gan bir şeydir; çok biçimli, dönük ve özneldir; gerçeğe anlamını veren özne

göre, gerçek özneye bağlıdır, özne gerçeğe değil" (Gellner, 43) diyerek, adeta nesnel metni ve metnin oluştuğu koşulları hiçe sayarak, kavramlara yüklenen tarihsel koşullu anlamları tümüyle öznelleştirmektedir. Bu tutumlarıyla kimi post-

yorumcu öznenin kendi deneyimlerini ve yaşantılarını, özellikle tarihsel koşullu çalışmalarda, geçmişte edilmiş kavramlara ve o kavramlarla oluşturulmuş metne yansıtmasına, kavramların evrimini görmezden geldikleri onların her dönemde aynı ve anlama sahipmiş gibi bir algının oluşmasına zemin hazırlamış olmaktadırlar (Aydın, 2006: 37-39).

2.Türk Eğitim Sisteminde Kavram Öğretimi:

İdealist ve Rasyonalist

Gözlemlediğimiz kadarıyla, Türk eğitim sisteminde, kavram öğretiminde felsefî açıdan ve rasyonalist geleneğin bir etkisi vardır. Bu gözlem öznel bir

gözlem zira ve ortaöğretimde yük sek öğretimde araştırma

görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştığımız yıllarda, hem kimi ve öğret­ hem de kimi öğretim görevlisi ve öğretim kavramları ve

genellemeleri donuk, saltık gerçeklikler biçiminde algıladıklarını gözlemlediğimizi söyleye­biliriz. Aslında anılan durumun oluşmasında, gerek ve orta öğretimde gerekse sitede ders kitabı olarak hazırlanan materyallerin ve kimi bilgi eksiklerinin etkili olduğu sürülebilir, Savımızı daha nesnel hale getirmek, Türk eğitim sisteminde kavram realizminin ve anakronizmin kökenlerini ve eleştirisinin zorunluluğunu göstermek amacıyla

bölümü hazırlanmış yardımcı ders kitabı niteliğindeki yapıtlardan alıntıladığımız dört örnek üzerinde durmak

Üzerinde durmak örnek, mikrop kavramıyla ve anılan kavramın defa Hipokrates tarafından bulunduğunu savunmaktadır. Sınıf Öğretmenliği bölümlerinde Uygarlık Tarihi derslerinde yardımcı ders kitabı olarak öğrencilere önerilmek üzere hazırlanan yapıtta Muhammet Şahin şu açıklamayı yapmaktadır:

hastalıkların mikroplardan geldiğini sürerek modern tıbbın temel­lerini atmıştır" (Şahin, 40).

Mikrop kavramının mikroskobun bulunmasından sonra ortaya çıktığını bilmeyen ancak bir bilim bunu göremeyecek kadar dikkatsiz ya da en hafif deyişle, anakro­nizm konusunda duyarsız gözüküyor, Bu altında öyle görünüyor ki, bu gün

sahip tüm kavramların her dönemde bulunduğu ve aynı sahip bugün bizim paradigmamızda geçerli olan bilgilerin geçmiş paradigmalarda da

aynen geçerli olduğu düşüncesi yatmaktadır, Kuşkusuz Hipokrdtes, tıp alanında önemli bir ve yeminiyle Ancak onun çalıştığı paradigma, bizim

paradigmadan köklü bir biçimde ayrılmaktadır; bunun ana nedeni dönemsel farklılıktır, Nitekim Hipokrates'e göre ya dg onun paradigmada, hastalık kavramı, vücutta bulunan ve mizacı belirleyen dört sıvının, yani kan, balgam, sarı safra ve kara safranın kaynaklanmaktadır. Sağlıklılık anılan sıvıların denge halidir, dört kuramına bağlı olarak geliştirilen dört sıvı kuramı, beraberinde kuru, yaş, ve sıcak gibi dört nitelik kuramının da gelişmesine neden olmuş; her bir bir sıvı ve nitelikle doktorun görevi anılan kök­ler, sıvılar ve nitelikler arasında bozulan dengeyi yeniden eski haline getirmek olarak belir­

Üzerinde durmak örnek, yine Sınıf bölümü hazırlanmış yardımcı ders kitaplarından birine ait. Türk Tarihi ve Kültürü adını taşıyan yapıtın Türklerde adlı bölümünü yazan tarihçisi Yahya Akyüz şu açıklamayı yapmaktadır:

Sina, hangi sınıf ve statüde olursa olsun, her böylece demokratik bir görüş sürmüştür.

Sina, meslek eğitimine çok önem vermiştir.

Sina, okul kendi yaşıt ve arkadaşlarıyla eğitilmesinin önemini belirtmiştir.

4- Sina, tanıması, onun yetenek ve kabiliyetlerini fark etmesi sürmüştür. böylece, bireysel farklılıkların göz önünde tutulmasını

miştir.

Sina, zevk ve genel ve mesleki göz önünde tutul­masını

Sina, özgü bir faaliyet söylemiş, böylece, yeni önemli birini dile getirmiştir.

Sina, deneye, gözleme, nedenleri araştırmaya dayanan bir öğretim önermiştir.

Sina, çocuk üzerindeki baskıların olumsuz sonuçlarına çekmiş ve disiplin alanında günümüz verilerine uygun görüşler sürmüştür,

Şu halde Sina'nın XVIII. yüzyılda Batı'da yeni akımını başlatan J. J. etkilemiş olduğu düşünülebilir. Onun eserleri Latince'ye çevrilip yüzyıllar­

ca Batı'da bu pekâlâ mümkün görünmektedir" (Akyüz, 350; Akyüz,

eğitim anlayışını değerlendiren anılan eğitim kavramı açısından ciddi bir anakronizm ve Sînâ'yı modern bir gibi sunmaktadır.

M A K A L E

bakılırsa, demokrasi, meslekî bireysel farklılık, oyun öğretim, deney ve gözleme dayalı öğretim, nedenleri araştıran bir eğitim ve hoşgörüye dayalı baskıcı olmayan bir gibi, modern düşünür­lerin savunduğu bir anlayışı savunmuştur ve bu açıdan modern anlayışlarını etkilemiştir. Bu deyişler eğitim kavramının süreçteki evrimini hiçe saydığı gibi, demokrasi, bireysel farklılık, deney ve gözlem, doğal neden gibi ortaçağda çok da önemsenmeyen kavramları ortaçağda çok önemseniyormuş gibi göstermekte­dir. Akyüz'ün anılan okuyan bir Sînâ'nın yaşadığı çağda, modern okulların olduğu, hatta meslek okullarının diğerlerinden ayrıldığı, kurumsallaşmış bir öğretimsel yapının öğrencilerin birey olarak ve kabiliyetlerine göre yetiştirilmeye çalışıldığı, ceza yöntemine hiç yer verilmediğini düşünebilir bu günkü eğitim sistemimize bakarak ortaçağda yaşamaya heveslenebilir. Oysa Sînâ'nın yaşadığı çağda Sünniler arasında Medrese teşkilatı henüz yeni yapılanmaktadır ve meslek eğitimi veren bir kurum da bulunmamaktadır. Meslek eğitimi, Osmanlı'nın son dönemlerine değin devam ettiği gibi, salt usta çırak dayanmaktadır. Ayrıca,

ve Sînâ'da bireysel farklılık kavramı, en azından bu gün bizim eğitimde kul­ anlamda bulunmamaktadır, Yine Sînâ, Fârâbî gibi düşünürler, Platon'u

örnek alarak demokrasiyi eleştirmişler, birey kavramından kul (abd) kavramından söz etmişlerdir. Özellikle yaşamının sonlarına doğru felsefeye yönelen Sînâ, tasavvufî bir yaşam biçimini benimsemiş ve tanrısal aydınlanmaya dayanan, bu dünyadan uzaklaşmayı ve yönelmeyi ve ahlaksal yaşamı önemseyen bir eğitim yöntemi önermiştir. Onca bilgi, dış dünyanın araştırılmasından çok, bireyin dünyadan uzaklaşması, ussal cebraille aynı sayılan sonu­cu elde edilmektedir Sînâ, Sînâ, ve o, öncüsü Fârâbî gibi (Fârâbî, Aristoteles ve onun Yeni yorumcularının etkisiyle tüm bilgiyi esine 2005: 246; Aydın, 30-33). Nitekim şöyle tedir:

şeylerin, kıyastaki orta terim bellidir. Orta terim şöyle mey­dana gelir: Ya çabuk kavrayışla oluşur ki, böyle bir durumda, tanrısal ussal esin (hads), orta terimi nefse fırlatır. Bu nefsin sahip olduğu yeteneği etkin akıldan adıyla cebrailden- etkilenmesi sebebiyledir. Ya da orta terim bir (mürşit) meydana Gerçekte bu konuyu her sorunun tanrısal ussal esinle (hads) 1990: 27-35;

Sînâ'nın eğitim anlayışına anılan deyişleri bakıldığında, onun eğitimi ya etkin akılla kurma ya da etkin akılla kurmuş bir takım deneyimlerini diğer

paylaşması olarak algıladığını söyleyebiliriz, Bu açıdan onun deney (tecrübe-tecârib) kavramına yüklediği anlam, Akyüz'ün sanısının aksine modern dönemde olduğu gibi deney yapmak değil, yönelerek, dünyadan el etek çekmek ve mistik deneyim­ler yaşamaktır, Ayrıca gerek Fârâbî, gerekse gibi Aristocuları, Akyüz'ün

gibi doğal bir nedenden de söz etmezler. Bu konuda da Yeni Platoncu geleneği anılan düşünürler, nedenler nedeni olarak görürler ve nedenler

olarak da, ayrık akıllar, dindeki adıyla melekleri kabul ederler. Onların sudurcu (türümcü) evren kurgusunda, cansız olan hiçbir nesnenin etkin bir gücü yoktur, dolayısıyla, evren­deki hangi olayın ardına düşersek düşelim, karşımız önce ayrık akıllar, onun ardından da Tanrı çıkar (Aydın, 2002: 36 Tüm bu olgular salt kimi yapıtlarının Latince'ye bilgisine dayanarak Batı'daki aydınlanma­da onun etkisinin sürmenin ve mistisizme yönelmiş bir filozofun yani Sînâ'nın, Emile adlı yapıtında ortaçağ kökenli geleneksel eğitim anlayışını eleştirerek

uygun bir eğitim 2003: vd.) geliştiren J. J. etk­ söylemenin ne kadar gerçekten uzak bir düşünce olduğu

anlaşılacaktır.

Yukarıdaki değerlendirmelerden de gibi, eğer herhangi bir düşünürün diz­gesini anlamlandırmak onun yaşadığı çağa uzanmak ve yaşadığı dönemin

çerçevesi hareket etmek ve onu anılan çerçeve ele almak gerekmektedir, Aksi halde, Yahya Akyüz gibi

derin bir anakronizm açmazı düşmemiz bile değildir, Akyüz'ün anakronizm deyişlerinin Sınıf Öğretmenliği bölümü hazırlanmış kimi yapıtlarda aynen

aktarılması (Fidan ve Erdem, 1989: 25-26; 2005: 223), alanında henüz eleştirel bakışın ve kuşku yeterince bir göster­gesi olarak değerlendirilebileceğinin altını çizmek gerekir.

Üzerinde duracağımız üçüncü örnek, öncekiler gibi Sınıf bölümleri yardımcı ders kitabı olarak hazırlanmış Okullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve Öğretim Yöntemleri adlı yapıtın, Kur'an'ın ışık bazı bilim dalları adlı bölümün­den alınmıştır. Bir akademisyen olan yapıtın yazarı Mustafa şöyle demektedir:

her şeyin aslının su olduğu Kerimde şöyle açıklanmaktadır: edenler, gökler ve yer bitişik bir halde bizim onları birbirinden ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de. (Enbiya Suresi, Başka ayetlerde de, daha sonra su kütlesinin büyük bir gaz kütlesi haline gaz kütlesinin de parçalanarak, günde yedi gök olarak ve semanın kandillerle (yıldızlarla) (Fussilet Suresi,

anlatılmaktadır" (Öcal, 2004:

Öcal, her şeyden önce, dinle bilim kavramını birbirine karıştırmakta; onların yöntem, konu alanı ve amaçları açısından birbirinden farklı etkinlikler göz ardı etmek­

Konumuz açısından onun en temel yanlış, modern döneme ait kavramını Kur'an ayetlerine Kur'an'ın oluştuğu yedinci yüzyıllar­da gaz kütlesi kavramının bulunmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Ancak o, bir anakronizmle ya bir manevrayla Kur'an'da geçen ve ve anlamına gelen sözcüğünü, olarak yorumlamakta ve onun modern bilimle göstermeye çalışmaktadır. Kur'an'ın bilimsel bir mucize olduğunu göstermeyi erekleyen anılan kavramsal saptırma, son dönemlerde sık sık gündeme

ve projesiyle birleştirilmeye çalışılmaktadır

12 Bu kimi simgesel kopartılıp, gerçek anlamının dışına çekilmekte; böylece modern dönem bilimsel bulguların var gösterilmeye çalışılmaktadır. Aynı anlayışın, değerler alanında da laiklik, demokrasi, hakları gibi modern kavram­ların Kur'an'da var olduğunun gösterilmeye çalışıldığı görülmektedir (Aydın, Kuşkusuz anılan yöntem, anakronizm yanında, bilimi ve değerleri dinin güdümüne sokmak gibi başka olumsuz sonuçlara da yol açabilecek niteliktedir. Bu özde ortaçağın temel mantığını her türden bilgi ve değeri kutsal kitapta aramayı salık veren davetiye Bilgi ve değerleri kutsal kitapla görmek, dinamik olan bilgi ve değeri onları kutsallaştırmak ve değişim ve gelişimin önüne engeller çıkarmak anlamına gelmektedir.

Üzerinde duracağımız son örnek, Vatandaşlık ve Hakları dersleri yardımcı ders kitabı olarak kaleme alınmış bir Özde yapıt oldukça bilimsel bir anlayışla kaleme alınmış ve aydınlatıcı bilgiler Ancak yine de kavram realizmi ve anakro­nizmden tam anlamıyla kurtulabilmiş değildir. Yapıtın yazarı, anakronizm

ve kavramların algılanışında çelişkiler yaratan deyişleri şöyledir:

toplumu, tüm siyasal ve dinsel açıdan karşın, gene de eşitlikçi bir topluluktu. Hindu kast sistemine benzer bir sisteme de, batının Hıristiyan toplumlarındaki soylu sınıfın ayrıcalıklarına da hiçbir zaman yer vermemişti" (Doğan, 2003: 167).

devletinde yurttaşlar, ana toplanırdı. ile ehli kitaptan oluşan Gayrimüslimler, yani Hıristiyanlar Museviler, olarak grup yurttaş eşit

Her şeyden önce devlet hizmetine girmek Müslüman olmak temel koşuldu. Gayrimüslim yurttaşlar ayrıca devleti kendilerini koruduğu ayrı bir vergi de öderlerdi, Yaşamlarında Müslümanları rahatsız etmemeye özen göstermek zorunda Bu eşitsizlik yüzyıla kadar, dünyada hiç de dikkat çekici Batı, Hıristiyan mezhepleri arasında bir hoşgörüye dahi ancak XVII, yüzyılda erişti.

dinlere hoşgörü o tarihten sonra bile yoktu. Osmanlı devletinde yukarıda anılan eşitsizlik bir yana, gayrimüslim milyonlarca yurttaşa dinsel hoşgörü tanınmış, onların özel hukuklarına hiç karışılmamış, cemaatler halinde örgütlenmelerine ver­

Kendilerine adil

Osmanlı söz eden bir dile getirilen anılan söylemler, Osmanlı toplumunu diğer toplumlarla karşılaştırmalı bir bağlamda ele alsa da, yer yer

bir olarak sunmakta; yine karşılaştırmalı bir bağlamda Osmanlı'nın ve gayrimüslimler bağlamında söz etmektedir.

bakışta anılan hiçbir sorunun düşünülebilir. Ancak konu analitik bir bakışla kavramların evrimi taşındığında, bir toplum, hoşgörü, adalet,

gibi kavramların yerli yerine oturtulmadığı görülecektir. Kuşkusuz, Doğan'ın da dediği gibi, Osmanlı toplumu diğer dinler konusunda nispeten hoşgörü sahibidir; ancak bunun bedeli onun da belirttiği gibi ek kelle vergisi ödemektir, Zira Osmanlı'da da uygu­lanan hukukuna göre, dünya, ve (dâr'ul-

M A K A L E

harb) diye ayrılır ve savaş yurdunda yaşayanların, eğer karşılarındaki devleti güçlüyse üç seçenekleri vardır. Bunlar, ya Müslüman olup kurtuluşa ermek ya cizye öde­meye zorlanmak ya da bu reddederlerse savaşı göze almaktır. Bu koşullarla karşı karşıya bırakılan kitab Gayrimüslimler, cizye vergisi ödemeyi kabul ederlerse toplumunda varlıklarını sürdürürler. Fakat Müslümanlarla aynı hakka kesinlikle sahip ola­mazlar, Giyim kuşamları, oturdukları evler ve Müslümanlardan ayrılmaları zorunludur. Söz Osmanlı'da Gayrimüslimlerin evlerini daha yüksek yapma hakları gibi binek olarak ata binme hakları da yoktur; onlar sadece binek olarak kullanabilirler, Tanzimat Fermanına karşı çıkan anılan fermanın Gayrimüslimlerin hak ve özgürlükler açısından Müslümanlarla eşitlenme­sine karşı çıkmışlardır. Hatta anılan durum halk arasında kimi öykülerin anlatılmasına ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu öykülerin en şöhretlisi, bir Gayrimüslime

kadının karşısına çıkarılan kadının, Tanzimat Fermanını ederek, gavura gavur denilmeyecek bunu bilmiyor dediğinden söz eden öyküdür. anılan deyişleri, yer yer gönderme yapsa da adil

diyerek Gayrimüslim Osmanlı adil olarak nite­lendirmekte, ancak adalet kavramıyla eşitlik kavramı arasındaki bağı ve adalet kavramının geçirdiği evrimi göz ardı Zira adalet, Müslümanlar bağlamında ele alındığında dahi mirasta kadına erkeğin yarısını veren, köleye köle, cariyeye cariye, özgüre özgür, gayrimüslime gayrimüslim gibi davranılmasını salık veren bir adalettir ve kökeninde eşitlik unsuru barındırmamaktadır, Bir

deyişle yaşayan Müslüman ve gayrimüslimler arasında belli bir hiyerarşi kuran, onların hukuksal hak ve özgürlüklerini statülerine göre tanımlayan bir adalettir. Bu adalet sisteminde, söz gelimi kadın erkeğin yarısı miras almakta, köle bir suç

ona özgüre verilen cezanın yarısı verilmekte, kadının şahitliği bir eş sayılmaktadır Oysa bunlar bugünkü adalet anlayışımıza göre oldukça geridir, Yine

Osmanlı'da soylu sınıfın bir söylemi de gerçeği yansıtma­maktadır; zira yönetsel erkin sadece ait oluşu ve soylarının kutsanması ve saray çevresine dayanan ayrıcalıklar açıkça bir soylu sınıfın varlığına etmekte­dir. Tüm bunlara ek olarak Doğan'ın yer yer reaya kavramını kullanmasına Osmanlı'da söz etmesi de, anakronizm zira Osmanlı'da yurttaş kavramının, yüzyılda Batılı etkilerle Kemal gibi dillendirilmeye bilinmektedir. Osmanlı, içinde yaşayanları yurttaş olarak reaya ya da teba'a olarak görmüştür ve bunların modern yurttaşlık kavramıyla hiçbir yoktur.

Sınıf Öğretmenliği bölümü hazırlanmış yardımcı kaynak kitaplardan anılan bilgileri ve bu bilgilere yönelik tartışmaları sizinle niçin paylaşıyoruz?

Bunun temel nedeni, anılan örnekler ışığında Sınıf olacak öğrettiğimiz sorunsalına dikkat ve gerek ve orta gerekse yüksek

öğretimimizi tartışmaya açmanın zamanının ve öğretimine ciddi bir bilimsel yöntemin benimsememiz göstermektir,

M A K A L E

Öğretimine Yeni Bir Yaklaşım:

Deneysel Temeli ve Evrim

Bilimsel zorunlu olarak deneyci geleneğe gönderme yapar ve bu gelenek, D. Hume'un da ettiği gibi, ne türden olsun, deneyimden türetil-

62) ve deneyimleri zenginleştikçe kavramların evirildiğini ve geliştiğini; hatta bilim felsefecisi T Kuhn'un deyişiyle, dönüşümlere olarak kavramsal tümüyle altüst her dönemin kendine özgü yeni kavramlar ürettiğini"( Kuhn, 79 vd.) onaylamayı ön koşul olarak kabul etmeyi gerektirir, Bu saptamamız nedensiz, gerekçesiz metafizik bir sav değildir, Gerekçelerimizi sizinle paylaşmak ve bu anlayışımızın neden Türk sisteminin bir parçası haline getirilmesi gerekçeleriyle göstermek

Her şeyden önce kavramları bir soyutlama süreciyle elde eder ve bu haliyle, kavramlar ve rasyonalist düşünürlerin savlarının aksine, deneysel temellidir. Bir başka deyişle, ne göksel temellidir ne de değişimden bağımsız saltık

John Locke'un deyişiyle zihni doğuştan boş bir levhadır" (Locke, 1992: Onun kimi potansiyellere sahip olması, doğuştan saltık kavramlara sahip olduğu

anlamına gelmez. Zira kavramlar, dil öğrenimi ve kültürlenme sürecinde ve genellemelerde olduğu gibi bir tür soyutlama ve tümevarım yöntemiyle elde edilir; çünkü özde onlar da birer genelleme niteliği kavramı, tek tek ların gözleminden ve ortak niteliklerine gönderme yapan bir kavramdır ve gözlemsel veriler arttıkça kavramının Bu yüzden orta ve modern çağların kültürel-düşünsel çerçevelerine göre farklık gösterir.

2. Her kültür, o kültüre mensup bireylerin geçmişten devraldıkları ve bir parça geliştirdik­leri ve teknik olanaklarıyla sınırlıdır ve onların kavramlara yükledikleri anlam­lar sonul değildir. Söz Socrates'in gen, çoklu zeka, duygusal zeka gibi kavramlar yoktur; bu kavramların kavramının girmesi modern bir olgudur.

3. Kavramların dönemden döneme ve kültürden kültüre az ya da çok farklılaşır. Söz gelimi, köleci bir toplumsal yapıya sahip Sümerlilerin adalet kavramı, aynı suçu lerinde köleyle özgüre aynı yaptırımı uygulamayı ya da aynı hakları vermeyi salık vermez, Onların adalet kavramı köleye köle, özgüre gibi davranmayı salık verir (Tanilli, 69), Yine Eski Yunan'ın demokrasisi, kölelere ve kadınlara oy vermeyi yasak­lar (Şenel, Oysa anılan her tutum da bizim bugünkü adalet ve demokrasi kavramımıza terstir 1993:

4. Sosyo-kültürel ve düşünsel devrimlerin yaşandığı dönmeler, bir önceki dönemden köklü kopuşu ve bu kopuş kavramların anlamlarını tümden etkileyebilir. Bu durum bir önceki dönemde olmayan yeni kavramların ortaya çıkmasına hazırlayabilir. Çünkü yeni durumu önceki kavramlar açıklamakta zorluk çekebilir. Söz gelimi,

devrimi, sistemine son ve bir sisteme geçmemizi kavramlarımızı ve algılayışımızı kökten

(Yıldırım, 81), Aynı değişim, Einstein'ın zaman ve mekanı göreceli sayan kuramı de geçerlidir, sisteminde her şey anlayışı kavramların özüne otururken, Kopernicus devrimi ve Einstein'ın mutlakçı zaman ve mekan kavramlarından devrimsel kopuşu, evren sıradan bir varlık düşüncesinin benimsenmesine neden olmuştur, Bugünkü çevre duyarlılığı, hayvan hak­ları vb, bu bakış açısının birer ürünüdür.

5, Aynı dönemde yaşayan, farklı sınıflara ya da gruplara ait bireyler, aynı kavramlar karşısında farklı tutumlar benimseyebilir ve onlara farklı anlamlar yükleyebilir, Sözgelimi, kapitalist bir toplumda bir adalet kavramının haklarını ve ekonomik durumlarının daha hale getirilmesini, bir sermaye sahibi sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasını ve daha çok kazanacak koşulların oluşturulması anlayışını doldurabilir,

6. Kavramların farklı gruplar arasında tez, antitez ve sentez yöntemiyle evirilebilir. Sözgelimi, adalet kavramına ve sermaye sahiplerinin anlam çarpışarak her sınıfta yeni bir anlayışta birleşebilir

kavram niçin titiz davranmamız gerektiği konusun­da hem belli uyarılar hem de kavram belli bir stratejinin mesi etmektedir. Bu strateji, yurttaşı, bilim ve düşün olması beklenen belli bir bilim felsefesi paradigmasını göstermeyi ve bu par­adigmaya üretken bir birey olarak katılmayı salık vermektedir. Burada kullanılan

terimi önem taşımaktadır; zira kavramsal bir temele dayanan bilgi salt bir olgu değil, aynı zamanda üretilen bir olgudur. Bilgi tür genelleme ve kavramların

belirleme, yeni kavramlar üretme ve kavramlar arası kurma süreciyse, özel­likle deneysel temelli bilimlerde, ve rasyonalist felsefeden beslenen kavram

kavramları donuklaştırdığı, kavramları saltık gerçek saydığı için, gelişimin ve yeni bilgi üretiminin ve var olan bilgiden kuşku duymanın önüne set çekmektedir. Kavramlar, deneysel temelli olduklarına göre tümevarımla elde ediliyor demektir ve tümevarım, David Hume'dan bu yana bilim felsefecilerinin sıkça gibi belli bir türe özgü kavramların tüm bireyleri gözlemleme olmadığı daima koşullu ve

olmasına neden 571-573), Bu nedenle, özellikle deneysel temelli kavramların olasıdır; sınırlıdır ve genel önermeler

sürdüğü düşünceyi 67vd.) kavramsal bağlama kavram­ların daima eleştiriye ve gelişime açık söyleyebiliriz. Kuşkusuz bu durum, kavramların daima gelişime ve evrime açık olduğu anlamına gelir. Söz gelimi, evrenle, toplumsal yaşamla olarak

tüm kavramlar, şu an kullandığımız paradigma, bilgi araçlarımız ve ve her yeni gelişme bu kavramlarımızın yeni

Öğrencinin anılan bilgiye sahip oluşu, yeni araçlar bulduğunda, kendisine

M A K A L E

öğretilen kavramların zenginleştirme ve yeni kavramlar üretme becerisine ve olanağına sahip olduğunu, her kavramın değişime açık bulunduğunu ve bu anlamda kendisinin yeni olanaklarla daha öte kavramlar üretebileceği ya da var olan kavramların zenginleştirebileceği anlayışını kavramasını Böylesi bir bakış açısı, kavramların özde bir üretim sürecinin ürünü olduğunu ve her bireyin gözleminin kavramların geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve evirilmesi açısından önem taşıdığının görülmesini sağlayabilir, Bu, bilimin sürekli gelişim, doğrulama ve yanlışlama mantığının kazanması ve öğrenciye bunun kazandırılması açısından da önemli bir katkı sağlayabilir, Kavramların deneyim ve sahip olunan araçların göreceli doğasıyla olduğunu kavrayan öğrenci, her dönemde paradigmaların ve bilgi edinme araçlarının farklılaştığını kavradığı her dönemin kavramlara yüklediği anlamın kendi ve teknik koşullarıyla sınırlı olduğunu bilir ve özellikle tarihsel nitelikli araştırmalarda kavram realizmi ve anakronizm tehlikesinden kendisini koruyabilir. Böylelikle kavramlara ve kavramlar arası dayanan bilimin statik değil, dinamik bir süreç sezebilir.

ve

Türk eğitim sistemi, kavramları salt bir olgu değil, aynı zamanda üretilen bir olgu olarak algılatmayı arzuluyor, bilimin kavramsal bir temelde gerek birik­erek gerekse yer yer köklü devrimlerle bir süreç olduğunu göstermek

var olanın belli bir bağlamda var olduğu" hareketle, bilimin dayandığı her kavramın sınırlı ve olduğunu; bu

açıdan her kavramın yeni gözlemlerle değişime ve gelişime açık olduğunu; bu gözlem sürecine herkesin temel koşul olarak kabul etmesi ve öğretmesi gerekmektedir. Aynı durum, değerlere kavramlar geçerlidir ve her birey değerlere kavram yeni durumlar ekleme ve hatta tüm kavram ve değerlerin devrimsel dönüşümler yaratma olanağına sahiptir. Bu özgürlük, son­suz bir olanağı ve herkes bu özgürlüğü kullanırken sınırlılıklarını ve katkılarının sonul gerçeği yansıtmayacağını bilmelidir.

Öyle görünüyor ki, nesnel davranmak, kavram realizminden ve anakronizmden kaçınmak, eleştiri gerekçeli olduğu sürece sınırsız olduğunu kabul etmek, bilgi ve değere her kavramın açık olduğunu benimsemek ve her bireyin bu sürece katılma hakkının olduğunu kabul etmek, her dönemin bilgi ve değere

kavramlarının bir sonraki döneme göre görece eksik olduğunun bil­incinde olmak, kavramsal bir zemine dayanan bilgi ve üretiminde dinamizm

temel Değişmeyen, saltık hiçbir kavram yoktur; yeter ki duyarlılığımızı ve araçlarımızı geliştirelim ve kendimize güvenelim. Kavramsal bir temele dayanan bilgi ve değer üretmenin temel koşulu, kuşku duymak, bilgi ve değerlere kavramların doğru öncede değil, sonrada ve sonraki süreçlerde, özellikle kavramların zenginleştirmede, yeni kavramlar üretmede öğretmeni olmaya aday böylesi bir bakış açısı sunulduğunda, hem

Tanzimat'tan beri sıkça yapıldığı gibi, Batı'dan bilgi ve kavramlar aktar­manın önüne geçilecek, hem de olarak Türk gençlerinin bilgi ve yeni kavramlar üretmelerinin ve sahip oldukları kavramların zenginleştirmelerinin önündeki kimi engeller nispeten kaldırılmış olacaktır.

w M A K A L E

1 Burada sizinle, öğretmenliğin sırasında, öğrencilerle yaşadığım bir olayı paylaşmak

olay, Ankara'nın Kazan bir lisesinde geçen ve tutumum yüzünden tehdit edilmeye varan bir olay. Olayın özü, Osmanlı döneminde, 18. yüzyılların sonuna değin, (Mısır) ve dünyanın en önde gelen köle pazarının olduğunu söylememle Öğrenciler, hep bir ağızdan, tarih ders kitaplarından öğrendikleri bilgilere dayandrak, Osmanlının hakları konusunda çok olduğunu, bu nedenle benim söylediklerimin gerçeği yansıtmadığını sürdüler. Bu olay üzerine, onlara, haklan kavramının modern bir kavram olduğunu anlatmaya çalıştım. Bir öğrencinin hakları kavramını hatırlatması üzerine, onlara şunu söyledim: haklarından değil, kul haklarından söz eder; onun söz kul haklan, bugün hakları kavramına karşılık gelmez, sadece onun önsel, evirilmemiş bir halidir; çünkü bağlam gereği mayan, müşrik, kitap ehli, köle, cariye, özgür gibi kategorilere Söz gelimi, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, der; kitap ehlini, önce davet eder, kabul etmezse, cizye vermeye çağırır, bunu da kabul etmezse onunla savaşmayı emreder. Yine, cizye vermeyi kabul eden kitap ehlini Müslümanlardan ayırmaya özen gösterir; sözgelimi, Osmanlıda uygulandığı gibi, Müslüman ata binerse onun hakkı eşeğe binmektir; cariyeye özgüre uygulanan cezanın yarısını vermeyi önerir; kadına yarısı miras verir; kadının bir eş sayar, (dinden dönen) öldürülmesini salık verir Bu söylemim, okulda, çağdışı saymak, Osmanlı devletini karalamak ve ve kültür açısından eleştirmek olarak algılandı ve şikayet konusu oldu. milli eğitim müdürü aklı başında birisi olmasaydı, ceza almama bile neden olabilirdi, Ancak, bilime söyleyen milli müdürünün bu olayla olarak bana nasihati oldukça "Sen musun, neden başını belaya sokuyorsun; milli eğitimin onayladığı kitapları öğrenciler okut ve geç. Bu ülkeyi sen mi öldürülen düşünürleri görmüyor musun?" Beni anladı mı bilmiyorum, ama ona, öğrencilere hakları kavramı örneğinde, kavramların nasıl evirildiğini göstermeye çalıştığımı söyledim, Bu yöntemle onları kavramları ve anakronizm düşme tehlikesinden korumaya çalıştığımı belirttim ve bilimin korkuya değil, cesarete ve dayandığını ekledim.

2 Öğrencilerle yaşadığım deneyimin bir öğretmenlerle de kaydetmeliyim. menlerle deneyimim, odasında adalet kavramının tartışıldığı bir ortamda, bir

hak ettikleri biçiminde yönetilirler; dönmedikçe, adalet sağlanamayacaktır" deyişi üzer­ine, adalet kavramının her dönemde adalet kavramının da dönemine özgü olduğunu ve köleci toplumsal yapıyla bulunduğunu yaşadım. Söyleşinin genel seyri

"üretim biçimine göre adalet kavramını farklılaştığını; Islamın adalet kavramın da dönemine özgü olduğunu; bu nedenle kadına erkeğin yarısı kabul ettiğini, erkekleri kadınlar üzerinde yönetici olarak ben­imsediğini; şahitlikte kadını erkeğin yarısı köle ve cariyelerle özgür buna rağmen bu uygulamaları adalet olarak algıladığını anlatmaya çalıştım. Hatta feodal ve sanay­ileşmiş toplumlarda adalet kavramının var olduğunu ama her dönemde farklı anlamlar yüklendiğini" göstermeye çalıştım. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu, benimle merhabalaşmayı kesti ve tüm söylediklerim beni karalamak yayılmaya

3 üyelerinin daha bilgili oldukları varsayılır; bu normaldir; zira mastır ve doktora süreci, kavramların evrimine kimi verileri görmeyi üyeliğim sırasında karşılaştığım olay, çekim yasasının önce Sînâ tarafından bulunduğund Sava göre Sînâ yersel ve sel nesneler arasındaki tartışırken cazibe kavramını kullanmış ve asırlarca önce çekim yasasını bulmuş" şeklindeydi. Anılan üyesi, ne Arapça biliyordu ne de okumuştu. Ona, Aristoteles'in, doğal eğilim kavramından söz ettim ve Yeni Platoncu felsefe geleneğine bağlı

ve atılan taşın neden yere doğru düştüğünü açıklarken, tıpkı Aristoteles gibi, doğal yerine dönme eğilimi taşıması yüzünden bu hareketin oluştuğunu; yine ateşin yukarıya doğru hareketinin kendi yerini bulma olarak söylemeye çalıştım. Sina'nın cazibe terimini kul­lanıp bilmiyorum, ama kullanıyorsa, bunun anlamının onun dönemi ve kültürü açısından bakıldığında, doğal anlamına söyledim, Daha sonra cazibe yani

kavramını Onu edememiş olmalıyım, aynı bilgiyi öğrencilerle

4

M A K A L E

KAYNAKÇA

— Yahya (2004-a). Türklerde Eğitim, Türk Tarihi ve Kültürü. Yayıncılık.

— Akyüz, Yahya. (2004-b). Türk Tarihi 2004. Ankara: A Yayıncılık.

— Aydın, Hasan, Postmodern Bilim ve Ütopya Dergisi,

— Aydın, Hasan. (2002). Düşüncesinde Neden Kavramı ve Nedensellik. Dergisi, Sayı:

— Aydın, Hasan. Düşünce Bilgi Kuramı. Ankara:

— Aydın, Hasan. (2005-b). Düşünce ve Bilim, Ankara: Naturel

— Aydın, Hasan. (2006), Eleştirel Aklın Postmodernizm, Temel Dayanakları ve Felsefesi, Politika Analizleri ve Stratejik Araştırmalar cilt: I, sayı: I, Copyright: International Association of Educators (INASED).

— Dağ, Mehmet. (1990). Notes on Avıcenna's Epistemology, Atatürk Supreme Council for Culture, and Atatürk Culture Center No: Series of Acts of and No: Acts of the International Symposium on Fârâbî, Sînâ (Ankara Ankara: TTK Yayınları.

— Dağ, Mehmet, (2004), ABD Kaynaklı Bir Islamileştirme. Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı: 4.

— (2003). Modern Toplumda Vatandaşlık Demokrasi ve Hakları Haklarının Kültürel Temelleri). Ankara: PegemA Yayıncılık,

— Fârâbî. (1964). es-Siyâset Beyrut, (Yayına Hazırlayan: F. M.

— Fay, (2001). Sosyal Bilimler Felsefesi (Çokkültürlü Bir Yaklaşım). Ayrıntı (Çeviren: Türkmen).

— Fidan, Nurettin ve Erdem, (1989). Eğitim Bilimine Giriş. Ankara: Yayınları.

— Gellner, (1994), Postmodernizm ve Us. Ankara: Ümit Yayınları. (Çeviren: Bülent

— David. (1986), Zihni Üzerine Bir (Essay Concerning the MEB Yayınları. (Çeviren: Evrim).

— Sînâ. (1912). Kitâb Kahire, (Yayına Hazırlayan: Kurdî).

— Sînâ. (1970). De Yayına Hazırlayan: F. Rahman, Oxford: Press.

— Kuhn, (1995). Bilimsel Devrimlerin Alan Yayıncılık, (Çeviren: Nilüfer

— Bilal. (1995). Bilgi Teorisi, MEB

— Locke, John. (1992). Anlığı Üzerine Bir Deneme (An Essay Concerning Understanding). Ara Yayıncılık. (Çeviren: Vehbi

— Mustafa. (2004). Okullarında Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ve Yöntemleri. Düşünce

— Platon. Devlet. Remzi Kitabevi. (Çeviren: Sabahattin M, Ali Cimboz).

— Platon. Menon, Remzi Kitabevi. (Çeviren: Adnan

— Popper, Kari Bilim ve Eleştiri. Daha Bir Dünya YKY, (Çeviren: Aka).

— Reichenbah, (1978). Probality and An Introdoction to lnquiry. Editör: J. York: Alfred A Knof.

— Rousseau, J. (2003). Emile (Bir Çocuk Büyüyor), Selis (Yayına Hazırlayan: Ülkü

— Sartori, Giovanni. (1993). Demokrasi Teorisine Geri Dönüş. Ankara: Demokrasi (Çevirenler: Tuncer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turhan),

— Şahin, Muhammet. (2002). Uygarlık Tarihi, Ankara: Gündüz ve Yayıncılık.

— Mustafa. (2005), Eğitimin Tarihsel Temelleri, Giriş. Editör: Kadir Keskin Ankara: PegemA Yayıncılık.

— Şenel, (1968). Eski Yunanda Siyasal Düşünce. Ankara: Sevinç Matbaası.

— Server. Yüzyılların ve Mirası Tarihine Giriş). Cem

(1996), YKY. (çeviren: Oruç

— Yıldırım, Cemal. Bilim Remzi Kitabevi