Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarına TürkTıbbının...

23
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK YILLARINA TÜRK TIBBININ MODERNLEŞMESİ VE HASTANELER Emre KURT GİRİŞ 17. yüzyılda gerek iç gelişmeler gerekse dış gelişmeler Osmanlı İmparatorluğu’nda reform yapılması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu tespitin akabinde imparatorlukta özelikle ordunun modernleştirilmesi veya ıslah edilmesi için çalışmalar yapılmaya başlanmış ve fakat yapılan çalışmalardan istenilen sonuç elde edilememiş ve ordunun bozulması hızlanmıştır. Bu durum 2. Viyana Kuşatması sırasında kendisini göstermiş ve Osmanlı Ordusu, modern ordulara sahip Avrupa devletleri karşısında yenilgiler almaya başlamıştır. 1683 Viyana Kuşatması’nda Osmanlı ordusu yenilmiş ve akabinde vuku bulan savaşlar dizisinde Türk ordusunun ağır yenilgilere uğramıştır. Alınan bu kötü neticeler sebebiyle Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında Karlofça Antlaşması’nı imzalamak durumunda kalmıştır. Bu durum Osmanlı yönetici sınıfının Batı’nın teknik, askeri vd. alanlardaki üstünlüklerini kabul etmesine ve Batı’nın

Transcript of Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarına TürkTıbbının...

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLKYILLARINA TÜRK TIBBININ MODERNLEŞMESİ VE HASTANELER

Emre KURT

GİRİŞ

17. yüzyılda gerek iç gelişmeler gerekse dış gelişmeler

Osmanlı İmparatorluğu’nda reform yapılması gerekliliğini

ortaya koymuştur. Bu tespitin akabinde imparatorlukta

özelikle ordunun modernleştirilmesi veya ıslah edilmesi

için çalışmalar yapılmaya başlanmış ve fakat yapılan

çalışmalardan istenilen sonuç elde edilememiş ve ordunun

bozulması hızlanmıştır. Bu durum 2. Viyana Kuşatması

sırasında kendisini göstermiş ve Osmanlı Ordusu, modern

ordulara sahip Avrupa devletleri karşısında yenilgiler

almaya başlamıştır.

1683 Viyana Kuşatması’nda Osmanlı ordusu yenilmiş ve

akabinde vuku bulan savaşlar dizisinde Türk ordusunun

ağır yenilgilere uğramıştır. Alınan bu kötü neticeler

sebebiyle Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında Karlofça

Antlaşması’nı imzalamak durumunda kalmıştır. Bu durum

Osmanlı yönetici sınıfının Batı’nın teknik, askeri vd.

alanlardaki üstünlüklerini kabul etmesine ve Batı’nın

kaynaklarına yönelerek devlet aygıtlarını düzenleyen

reformlar gerçekleştirmesine neden olmuştur.1 Bu

çerçevede ilk defa Lale Devri’nde askeri reformların yanı

sıra diğer alanlarda da reformlar yapılmış ve devlete

düzen verilmeye çalışılmıştır. Mamafih, bu girişim patlak

veren Patrona Halil İsyanı sebebiyle yarım kalmıştır.

Lale Devri’ni takip eden dönemde de Osmanlı

İmparatorluğu’nda reform faaliyetleri devam etmiştir.

Bununla birlikte, gerçekleştirilen reformlar genel olarak

askeri kısmen mali reformlar şeklinde gerçekleşmiştir.

Fakat gerek reformların kişilerle sınırlı kalması gerekse

cereyan eden savaşlar bu faaliyetleri yarım bırakmıştır.

1789 yılında tahta çıkan 3. Selim ile birlikte Osmanlı

İmparatorluğu’nda reform anlayışı da değişmiştir.

İmparatorluğun varlığını korumak, imparatorluğun

kurallarını yeni temellere dayandırarak yeni bir düzen

yaratma gayesini güden 3. Selim, reform faaliyetlerine

girişimden önce Ebubekir Ratıf Efendi’yi incelemeler

yapması için Avusturya’ya göndermiştir. Bunun yanı sıra

1 Necdet Hayta, Uğur Ünal, “Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri”, Ankara,Gazi Kitabevi, 2012, s. 25

devletin önde gelen kişilerinden layihalar istenmiştir.2

Gerek Ebubekir Ratıf Efendi gerekse ileri gelenlerin

raporları çerçevesinde bir program belirlemiş ve

belirlenen bu program kapsamında tarihe Nizam-ı Cedit

olarak geçen yenilik hareketlerine başlamıştır. Nizam-ı

Cedit yenilikleri kapsamında modern bir ordu kurulmuş,

mevcut askeri ocaklar modernize edilmeye çalışılmış,

askeri okullar kurulmuş, iktisadi, idari ve diplomasi

alanında önemli yenilikler yapılmıştır. Fakat gerek ülke

içerinde artan yenlilik karşıtlığı gerekse Yeniçeri’lerin

tutumu reformları sekteye uğratmış ve Kabakçı Mustafa

İsyanı ile Nizam-ı Cedit dönemi sona ermiştir.

3. Selim dönemine kadar gerçekleşen reformlar genel

olarak askeri ve mali problemlerin çözümüne ilişkin

olmuş, buna karşın özellikle sosyal konularda reformlar

çok sınırlı kalmıştır. Fakat 3. Selim dönemi ile sosyal

alanlarda da reformlar yapılmaya başlanmıştır. Bu

çerçevede Osmanlı İmparatorluğu’nda tıp alanında ilk

çalışmalar başlamıştır.

2 Hayta, a.g.e., s. 68-70

1) Osmanlı İmparatorluğu’nda Tıbbın Modernleştirilmesi

Çalışmaları

3. Selim dönemine kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda sağlık

işlerini Reisül Etibba adı verilen kurum aracılığı ile

gerçekleştirilmiş ve bu kurum devletin sağlık işlerini

düzenlediği gibi tabib, cerrah gibi sağlık personelinin

atama işlerini çözmeye çalışmıştır.3 Halk nezdinde ise

sağlık işleri, bu işlerin gerçekleşmesi için kurulan

vakıflar aracılığı ile yapılmıştır.

17. yüzyıl ile birlikte Osmanlı tıbbında da

hareketlenmeler yaşanmaya başlamıştır. Bu yüzyılın ikinci

yarısı ile birlikte Avrupa’da önemli yer edinen tıp

kitapları Türkçe ve Arapça’ya çevrilmeye başlanmıştır.4

Bu tarihten sonra Türk tıbbının geliştirilmesi yönünde

çalışmalar yapılmış ve fakat sonuç alınamamıştır. Mamafih

3. Selim dönemi ile Türk tıbbının modernleşmesi ivme

yakalamış ve bu dönemde sonra Osmanlı Tıp okulları ve

3 Recep Akdur, “Sağlık Sektörü Temel Kavramlar, Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu”, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003, s. 234 Arslan Terzioğlu, “ Tershane-i Amire’deki Tabibhane’den Gülhane’yeTürk Tıbbının Batılılaşması”, Arslan Terzioğlu, Erwin Lucius, “Türk Tıbbının Batılılaşması”, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1993, s. 24

hastaneleri önemli ölçüde Avrupa’nın modern okulları ve

hastaneleri seviyesine yükselmiştir.

Nizam-ı Cedit yenilikleri çerçevesinde düzenlenen

bahriyenin doktor ve cerrah ihtiyacını karşılamak için

1805 yılında Spitalya adı verilen kurum ile 1806 yılında

Tabibhane adı verilen tıp okulları açılmıştır. Bu

kurumların açılmasında Osmanlı yönetimi Viyana’daki

Josephinum adındaki tıp okulundan etkilenmiştir. Fransa

elçisi olarak görevlendirilen Seyid Mehmed Emin Vahit

Efendi Fransa yolculuğu sırasında Viyana’da, ismi geçen

hastaneyi de ziyaret etmiş ve bu hastaneyi Fransa’daki

hastaneler ile karşılaştırmıştır. Hazırladığı raporda

Josephinum’un daha ileri bir okul olduğunu belirtmesi

Osmanlı’da kurulan tıp okullarını da etkilemiştir.5

İstanbul Kasımpaşa’da kurulan Spitalya ve Tabibhane 1822

yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş ve Türk tıbbının

gelişmesine katkı sağlamıştır. Bununla birlikte yaşanan

yangınla faaliyetleri sona ermiştir. Her iki hastane de

dünyada donanamaya ait en eski modern tıp ve cerrahi

akademisi olduğu gibi aynı zamanda bünyesinde5 Terzioğlu, a.g.e., s. 25

barındırdığı mühendislik yüksekokulu ile dünyadaki en

eski modern Bahriye Üniversitesi olmuştur.6

Türk tıbbının modernleşmesi yolunda en önemli reformların

gerçekleştiği dönemlerden biri de 2. Mahmud dönemi

olmuştur. Devleti Aliye’de köklü reformlar gerçekleştiren

2. Mahmud modernleşmenin önündeki en büyük engel olan

Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak yerine Asakir-i Mansure-i

Muhammediye adında bir ordu kurmuştur. Bu ordunun ihtiyaç

duyduğu modern eğitimli doktor ve cerrahanı

yetiştirilmesi için 14 Mart 1827’de Tıbhane-i Amire ve

müteakip dönemde Cerrahhane-i Mamure adı verilen iki

okulu kurmuştur ki bu kurumların kurulması günümüzde

çağdaş Türk tıbbının başlangıcı olarak kabul edilmiştir.7

1827’de faaliyete geçen bu kurumlar 1839 yılında

birleştirilerek Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane yani

Galatasaray Tıbbiyesi adını almıştır. İki tarih arasında

geçen sürede her iki kurumda da öğrenci sayısı hızla

artmıştır. Tıbhane-i Amire’ye giden öğrenciler

6 Terzioğlu, a.g.e., s. 277 Yeşim Işıl Ülman, “Türkiye’de 19. ve 20. Yüzyıllarda Tıp TarihininAna Hatları: 1827 – 1923” https://www.academia.edu/3034770/19-20._yuzyillarda_Turkiyede_Tip_Tarihinin_Ana_Hatlari

eğitimlerini İtalyanca almış, buna karşın Cerrahhane-i

Mamure’de dersler Türkçe verilmiştir.

1839 yılında birleştirilen Galatasaray Tıbbiyesi’nin

düzenlenmesi ve geliştirilmesi için 2. Mahmud’un isteği

üzerine Avusturya Başbakanı Metternich Karl Ambroso

Bernard’ı İstanbul’a göndermiştir.8 Dr. Bernard

yönetiminde Tıbbiye, Josephinum örnek alınarak

oluşturulmuş ve dersler Fransızca verilmiştir. Yapılan

çalışmalar kısa sürede olumlu sonuçlar doğurmuştur. Öyle

ki 1847 yılında Josephinum’a gönderilen dört öğrenci,

1848 yılında bu okulda girdikleri sınavları başarı ile

vererek Viyana Tıp Fakültesi Tıp Doktoru unvanlarını

almışlardır.9 Açıldığı günden itibaren önemli

çalışmaların yapıldığı Galatasaray Tıbbiye’sinde Dr.

Spitner döneminde de çalışmalar devam etmiştir. Elde

edilen başarı üzerine Sultan Abdülmecid Darül Fünun

Tıbbiye-i Şahane adıyla Galatasaray Tıbbiyesi’ni fakülte

haline getirmiştir.10 Bununla birlikte 1848 yılında çıkan

bir yangın Tıbbiye’ye ciddi zarar vermiş ve o tarihe8 Niyazi Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, 15. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2010, s.1859 Terzioğu, a.g.e., s. 2810 Terzioğlu, s.29

kadar yapılan çalışmalar ve toplanan kitaplar eserler yok

olmuştur. Yangının ardından yapılan düzenlemelerle

Tıbbiye, İstanbul’un farklı semtlerinden hizmet vermeye

devam etmiştir. Bünyesine katılan çok sayıda farklı branş

ve açılan laboratuarlar ile Tıbbiye önemli bilim

insanlarının yetişmesine vesile olmuştur. 1909 yılında

Darül Fünun Osmani Tıbbiyesi ile Türk tıbbına katkıda

bulunmaya devam etmiştir.

19. yüzyılın ilk yarısında açılan tıp

okulları/akademileri askeri amaçlarla kurulmuştur.

Bununla birlikte yüzyılın ikinci yarısı itibariyle

sivillere yönelik de tıp okulları da açılmaya

başlanmıştır. Bu çerçevede 1867 yılında Türkçe eğitim

veren Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye adıyla ilk sivil tıp

okulu açılmıştır.11 Bununla birlikte bu okul 1895 yılında

askeri tıbbiye ile birleştirilmiştir. 1909 yılında ise

Darül Fünun Osmani Tıbbiyesi adını almıştır.

Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri 19. yüzyılda tıp

okullarının kurulması ve geliştirilmesi için yoğun çaba

sarf etmiştir. Bu dönemde tıp okullarının11 Ülman, a.g.m.

açılmasına/gelişmesine paralel olarak günümüze kadar

ulaşan çok sayıda hastane de kurulmuştur.

a) Haydarpaşa ve Yıldız Askeri Hastaneleri

Haydarpaşa Askeri Hastanesi 1845 yılında inşa edilerek

faaliyete geçirilen askeri bir hastanedir. Yapımında

Münih’teki Atlgemeine Krankenhaus hastanesinden

esinlenilmiş ve bu hastanenin kuruluş amacı Tıbbiye’de

yetişen doktorların aldıkları eğitimi uygulamaya

geçirirerek pekiştirmeleridir.12

Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ni düzenlemesi için Dr.

Rigler görevlendirilmiş ve hastanenin başına

getirilmiştir. Dr. Rigler yönetimindeki hastane kısa süre

Haydarpaşa Avrupa’nın önemli merkezlerden biri haline

gelmiş ve hizmetlerinden dolayı Dr. Rigler’e Abdülmecid

tarafından Nişan-ı İftihar madalyası takdim edilmiştir.13

Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan bir diğer askeri

hastane ise Yıldız Askeri Hastanesi’dir ve 2. Abdülhamit

döneminde 1896 yılında kurulmuştur. Askeri nitelikli olan

bu hastanenin en önemli özelliği dünyada ilk defa Rıfat

12 Terzioğlu, a.g.e., s.2913 Terzioğlu, a.g.e., s.29

Osman ve Esat Feyzi beylerin Boyabadlı Mehmed adında bir

hastanın röntgenini çekmesi olmuştur.14

b) Bezm-i Alem Gureba-i Müslimin Hastanesi

24 Mart 1843 yılında açılan ve yapımında Atlgemeine

Krankenhaus’tan esinlenen Gureba Hastanesi, Osmanlı

İmparatorluğu’nda isminde hastane barındıran ilk kurum

olmuştur.15 Adülmecid’in annesi tarafından yapılan bu

hastane, Valide Sultan’ın rüyasından hareketle

oluşturulmuş ve 200 yatak kapasiteli fakirlere hizmet

veren erkek hastanesi olarak kurulmuştur. Hastanenin

giderlerinin karşılanması için vakıf oluşturulmuş ve bu

vakfın vakıfnamesinde hastanenin çalışma koşulları

belirtilmiştir. İstanbul’un yanı sıra 1851 tarihinde

İzmir’de, 1879’da Bursa’da ve 1888’de Edirne de Gureba

Hastaneleri açılmıştır.16

c) Haydarpaşa Numune Hastanesi

Selimiye Kışlası ile Haydarpaşa Askeri Hastanesi arasında

kurulan bu hastaneyi İstanbul’da çok sayıda eseri bulunan

14 Terzioğlu, a.g.e., s.2915 http://www.bezmialemhastanesi.com/tarihce.asp16 http://www.bezmialemhastanesi.com/tarihce.asp

ünlü İtalyan mimar Raimondo Tommaso D’aranco yapmıştır.

1894 yılında inşaatına başlanan hastane 2. Abdülhamit’in

doğum gününe denk gelen 6 Kasım 1903 günü hizmete

açılmıştır. Hastane 1903 – 1908 yılları arasında askeri

hastane olarak faaliyet göstermiştir. 1908 yılında ise

Tıbbiye ile birleştirilmiş ve 1933 yılına kadar İstanbul

Tıp Fakültesi olarak kullanılmıştır.17

d) Hamidiye Etfal Hastanesi

2. Abdülhamit döneminde kurulan önemli hastanelerden

biridir. Hastanenin kuruluşunda 2. Abdülhamit’in kızı

Hatice Sultan’ın ölümünden çok etkilenmesinin rol

oynadığı ifade edilmektedir.18 Hastanenin kuruluşu için

Kolağası İbrahim Bey görevlendirilmiştir. 1893 yılında

Almanya’ya gönderilen İbrahim Bey, burada mesleki

eğitiminin yanı sıra Alman hastanelerini de incelemiştir.

Almanya’da bulunduğu sürede 2. Wilhelm tarafından inşa

edilen Kaiser und Kaiserin Friedrich Kinderkrankenhaus

17 http://www.anadolukuzey.gov.tr/HastaneIcerik.aspx?p=6c798471-23e3-4574-afc5-cae8c3fe663518 Suat Turgut, “Hastane Tarihimizde Bir Kutup Yıldızı Hamidiye Etfal Hastanesi”, İstanbul, Ajansfa, 2010 s.29

adlı çocuk hastanesinde çalışmıştır. Bu durumun İbrahim

Bey’in Hamidiye Etfal Hastanesi’ni Kaiser und Kaiserin

Friedrich Kinderkrankenhaus hastanesine benzer şekilde

inşa etmesinde rol oynaması muhtemeldir.19 Bu çerçevede

hastanenin inşaat 1898 yılında başlanmış ve 5 Haziran

1899 günü açılışı gerçekleştirilmiştir.20 Açılan hastane

kısa sürede Avrupa’nın en önde gelen çocuk

hastanelerinden biri ve 2. Abdülhamit’in iktidarının

simgesi haline gelmiştir.

e) Haseki Hastanesi

Haseki Hastanesi olarak günümüze kadar gelen hastanenin

tarihi 1500’lü yıllara dayanmaktadır. Hastane, Haseki

Sultan’ın isteği üzerine 1550 yılında inşa ederek

faaliyete geçmiştir. Haseki Sultan Darüşşifası olarak

hizmete geçen hastane, 1843 yılında yapılan bir düzenleme

ile kadınlara tahsis edilmiştir. 1869 yılında ise hastane

kadın hapishanesine dönüştürülmüş ve halk arasındaki adı

Haseki Zindanı olmuştur. 1880’de yapılan cezaevi ile

buradaki tutuklu kadınlar nakledilmiş ve kurum yapılan19 Nadir Özbek, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet”, 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011, s.225-22720 Suat Turgut, a.g.e., s. 32-35

tadilat ile birlikte tekrar hastane kimliğine

kavuşmuştur. 1894 yılında meydana gelen depremle birlikte

zarar görmüştür. Bununla birlikte tamir edilerek tekrar

faaliyetlerine devam etmiştir. 1918 yılında çıkan yangın

hastaneye büyük zarar vermiş ve ancak 1948 yılında

yapılan çalışmalar neticesinde tekrar faaliyete

geçebilmiştir.21

f) Zeynep Kamil Hastanesi

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı Zeynep Hanım tarafından

İstanbul Üsküdar’da 1862 yılında kurulan ilk özel

hastanedir. Hastanenin kuruluş amacındaki gaye, bölgedeki

fakir fukara halka ücretsiz olarak hizmet verilmesidir.

1935 yılına kadar farklı branşlarda hizmet veren hastane

bu tarihte doğumevine dönüştürülmüştür.22

2) Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikası

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nı

kaybetmesi ve topraklarının işgale uğraması üzerine

Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştır. 1923 yılına kadar

gerek askeri gerekse siyasi mücadelenin neticesinde

21 http://www.hasekihastanesi.gov.tr/Kurumsal/Tarihcemiz.aspx22 http://www.zeynepkamil.gov.tr/detay.php?id=58&cid=110

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Kurulan yeni

devlet ve devlet adamları, Türkiye’yi kalkındırmak için

siyasi, ekonomik, askeri bilim, sanayi vd. alanlarda çok

sayıda reform gerçekleştirmiştir. Bu reformların

gerçekleştirildiği alanlardan biri de sağlık alanı

olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan Büyük Millet

Meclisi’nin ilk faaliyetlerinden biri 3 Mayıs 1920

yılında kabul etiği 3 Sayılı Kanun’dur. Bu kanun ile

birlikte Sıhhiye ve İçtimaiye Vekaleti adıyla sağlık

bakanlığı kurulmuş ve bakan olarak da Adnan Adıvar

atanmıştır. 1921 yılında ise bakanlığın başına Refik

Saydam getirilmiş ve kısa kesintiler haricinde 1937

yılına kadar koltuğunu muhafaza etmiştir. Refik Saydam’ın

bakanlığı döneminde Türkiye genelinde önemli sağlık

hamleleri yapılmıştır. Bu çerçevede Osmanlı

İmparatorluğu’nun aksine ülkeyi oluşturan bütün illerde

sağlık müdürlükleri tesis edilmiş, ilçelerde ise hükümet

tabiplikleri kurulmuştur. Ayrıca sağlık bakanlığı,

belediyelerin ve il özel idarelerinin sağlık alanında

daha fazla yatırım yapmasını teşvik etmiştir. Bu

çerçevede belediyelere ve il özel idarelerine örnek olmak

için Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum ve Diyarbakır’da

numune hastaneleri kurmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık alanında yapılan bir

diğer kanun da 1928 yılında çıkartılan 1219 Sayılı

Tababet ve Şuabatı Sanatların Tarzı İcrasına Dair

Kanun’dur. Bu kanun ile sağlık personelinin yetki ve

sorumlulukları belirlenmiş ve kurumlara disiplin

getirilmeye çalışılmıştır. 1930 yılında ise günümüzde de

önemli ölçüde yürürlülükte olan Hıfzıssıhha Kanunu

çıkartılmış ve sağlık alanındaki düzenlemeler büyük

oranda tamamlanmıştır.23 Kanunların yanı sıra 1933

yılında gerçekleştirilen üniversite reformu ile İstanbul

Üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite bünyesindeki tıp

fakültesinde çok sayıda Alman bilim insanı görev almış ve

Türk tıbbının ilerlemesine önemli katkılarda

bulunmuşlardır.

23 Esin Kahya, Hüseyin Gazi Topdemir, “Cumhuriyet Döneminde Bilim”, Ed. Hasan Celal Güzel, Ali Birinci, “Genel Türk Tarihi”, Cilt 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.479

Cumhuriyetin ilk yıllarında gerek teşkilatlanma gerekse

sağlıkla ilgili kanunların belirlenmesi açısından önemli

yıllar olmuştur. Fakat bu dönemde gerçekleştirilen

reformlarının önceliğinin farklı olması ve ülkenin

imkanlarının kısıtlılığı hastane yapımının ikinci planda

kalmasına ve daha ziyade Osmanlı’dan kalma hastanelerin

yeniden düzenlenme çalışmalarının yapılmasına neden

olmuştur. Verilen bu bilgi çerçevesinde Cumhuriyet’in ilk

yıllarındaki hastane politikasını ikiye ayırmak

mümkündür: Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulan

hastanelerin yeniden düzenlenmesi ve kurulan yeni

hastaneler.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun

son döneminde kurulan hastanelere yönelik önemli

değişiklikler yapılmıştır. Merkezi İstanbul’da olan GATA,

Ankara’ya taşınmıştır. İstanbul Darülfünunu’na bağlı

olarak faaliyet gösteren hastaneler 1933 yılında

gerçekleşen reformla İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi

olarak hizmet vermeye başlamıştır. Almanya’da Hitler

rejiminin politikaları gereği çok sayıda Yahudi asıllı

Alman doktor tıp fakültesinde görev alarak Türk tıbbının

ilerlemesine katkı sağlamıştır. 1933 reformu ile İstanbul

Darülfünunu bünyesinde faaliyetlerine devam eden

Haydarpaşa Numune Hastanesi ayrılmış ve 1936 yılında

yapılan bir düzenleme ile günümüzdeki haline gelmiştir.

Bir Ankara’da gureba hastanesi olarak hizmet veren kurum,

1924 yılında çıkartılan bir kanun ile Ankara Numune

Hastanesi’ne dönüştürülmüştür.24 Bu gelişmelerin yanı

sıra Cumhuriyet döneminde bazı hastaneler de yapılmıştır.

Yukarıda zikredildiği üzere Sivas, Erzurum ve

Diyarbakır’da numune hastaneleri açılmıştır. Ayrıca 1924

yılında Heybeliada’da bir sanatoryum da kurulmuştur.25

24 http://www.anh.gov.tr/25 http://aslicikk.blogcu.com/heybeliada-sanatoryum-bir-tarihti/3715006

SONUÇ

19. yüzyılda devlet aygıtlarına yönelik yapılan

reformlardan Osmanlı Sağlık Teşkilatı da etkilenmiş ve

19. yüzyılda yapılmaya başlanan reformlarla birlikte

Türkiye, modern tıp eğitimi yolunda önemli adımlar

atmıştır. Bu çerçevede 14 Mart 1827’de kurulan Tıphane-i

Amire ve Cerrahhane-i Mamure modern tıp eğitiminin

başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte

modern tıp eğitimi yolunda ilk adım 3. Selim döneminde

atılmış ve bu çerçevede günümüzde Kasımpaşa olarak

adlandırılan bölgede askeri hastaneler/okullar

kurulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılda kurulan

hastanelerde germen etkisi kendisini çok kolay bir

biçimde göstermektedir. Bunda özellikle Avusturya’nın ve

Almanya’nın tıpta çok ileri olmasının rolü büyüktür. Aynı

dönemde her iki devletin de Osmanlı İmparatorluğu gibi

mutlak monarşi ile yönetilmesi de bu etkinin artmasında

rol oynamıştır. Ayrıca 3. Selim döneminde Napolyon ile

görüşmesi için gönderilen elçinin Avusturya

hastanelerinden oldukça etkilenmesi de Osmanlı

İmparatorluğu’nda germen etkisinin artmasına neden

olmuştur.

19. yüzyılda kurulan hastanelerin başında her ne kadar

Almanlar bulunsa da kurulan hastanelerin resmi dili

dönemin evrensel dili olan Fransızca olmuştur. Öyle ki

Almanlar dahi derslerini Fransızca işlemiştir. Bununla

birlikte 1870’li yıllarla birlikte tıp dili

Türkçeleştirilmeye başlanmış ve bu tarihten itibaren

Türkçe Osmanlı hastanelerinde resmi dil olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun kurduğu sağlık tesisleri ilk

etapta askeri odaklı olmuştur. Devlet, askeriyenin cephe

gerisinde ihtiyaç duyduğu doktorların yetişmesi için tıp

eğitimi veren hastaneler açmıştır. Mamafih, 1870’li

yıllarla birlikte bu konuda da bir değişim olmuş ve bu

tarihten itibaren halka yönelik hizmet veren/doktor

yetiştiren okullar/hastaneler açılmaya başlanmıştır.

Osmanlı hastanelerine ilişkin belirtilmesi gereken bir

diğer husus da azınlıklarında hastane kurması ve bu

hastanelerden faydalanmasıdır. Bu çerçevede Osmanlı

sınırları içersinden çok sayıda azınlık hastanesi

kurumuştur. Bunun yanı sıra Osmanlı sınırları içersinde

faaliyet gösteren misyonerler de çok sayıda hastane ve

sağlık meslek okulu kurmuşlardır. Bu açıdan

incelendiğinde Anadolu ve Avrupa’da Protestanlara ait 29

hastane, Suriye ve Filistin’de 42, Amerikalılara ait 4,

Almanlara ait 9, İngilizlere ait 4 ve Fransızlara ait çok

sayıda hastane kurulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını devralan Türkiye

Cumhuriyeti de sağlık reformuna önem vermiştir. Bu

çerçevede milli mücadelenin ilk yıllarında ve ilerleyen

dönemde sağlık bakanlığı kurulmuş, gerekli kanuni

düzenlemeler yapılmış ve ülke genelinde teşkilatlanmaya

gidilmiştir. Bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’ndan

kalan hastaneler dönüştürülmüş ve yeni hastaneler

açılmıştır. Fakat gerek reform önceliklerinin farklı

olması gerekse ülkenin iç koşuları hastane yapımını

kısıtlamıştır. Bununla birlikte özellikle 1950’li

yıllardan sonra ülke genelinde hastane yapımına hız

verilmiş ve büyük ölçüde günümüze kadar gelen hastaneler

kurulmuştur.

KAYNAKÇA

Akdur Recep. “Sağlık Sektörü Temel Kavramlar, Türkiye ve Avrupa

Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu”, Ankara, Ankara

Üniversitesi Basımevi, 2003

Berkes Niyazi. “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, 15. Baskı, İstanbul,

Yapı Kredi Yayınları, 2010

Hayta Necdet. ve Ünal Uğur. “Osmanlı Devleti’nde Yenileşme

Hareketleri”, Ankara, Gazi Kitabevi, 2012

Kahya Esin. Ve Topdemir Hüseyin Gazi. “Cumhuriyet

Döneminde Bilim”, Güzel Hasan Celal. ve Birinci Ali.

“Genel Türk Tarihi”, Cilt 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları,

2002

Özbek Nadir. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet”, 4. Baskı,

İstanbul, İletişim Yayınları, 2011

Terzioğlu Arslan. “ Tershane-i Amire’deki Tabibhane’den

Gülhane’ye Türk Tıbbının Batılılaşması”, Terzioğlu

Arslan. Lucius Erwin. “Türk Tıbbının Batılılaşması”, İstanbul,

Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1993

Turgut Suat. “Hastane Tarihimizde Bir Kutup Yıldızı Hamidiye Etfal

Hastanesi”, İstanbul, Ajansfa, 2010

Ülman Yeşim Işıl. “Türkiye’de 19. ve 20. Yüzyıllarda Tıp

Tarihinin Ana Hatları: 1827 – 1923”

https://www.academia.edu/3034770/19-

20._yuzyillarda_Turkiyede_Tip_Tarihinin_Ana_Hatlari

http://www.anadolukuzey.gov.tr/HastaneIcerik.aspx?

p=6c798471-23e3-4574-afc5-cae8c3fe6635

http://www.anh.gov.tr/

http://aslicikk.blogcu.com/heybeliada-sanatoryum-bir-

tarihti/3715006

http://www.bezmialemhastanesi.com/tarihce.asp

http://www.hasekihastanesi.gov.tr/Kurumsal/

Tarihcemiz.aspx

http://www.zeynepkamil.gov.tr/detay.php?id=58&cid=110