Osmanlı Devleti'nde Yahudilerin Filistin'de Toprak Edinmeleri
Osmanlı Tarihi Kaynaklarından Avarız Defterleri
Transcript of Osmanlı Tarihi Kaynaklarından Avarız Defterleri
ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH-COĞRAFYA FAKÜLTESİ
OSMANLI TARİHİ KAYNAKLARINDAN
AVARIZ DEFTERLERİ Erken Modern Dönem Osmanlı Tarihinin
Kaynakları
ÜMİT KATIRANCI
[13.01.2014]
[Avarız defterleri hakkında bilgi ve bu defterlerin Osmanlı Tarihi açısından ne derece önem arzettiğini anlamaya çalışan yüksek lisans ödevidir.]
13.11.2013
OSMANLI TARİHİ KAYNAKLARINDAN AVÂRIZ DEFTERLERİ
Devlet ve birey arasındaki ilişkilerin temel araçlarından bir tanesi olan vergi, Osmanlı
devleti tarihinde önemli bir yer tutmakla birlikte, Osmanlı sosyo-ekonomik tarihi içinde de
önemli bir yer edinmektedir. Ekonomi kaynağı olarak vergi, Osmanlılar için özel bir önem
teşkil etmiş ve sıkı bir denetim mekanizmasıyla yürütülmüştü.
Osmanlı vergi sistemi temelde örfî ve şer’i olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. Örfî
vergiler, devletin lüzum hissedildikçe değişik zamanlarda, ancak şer‘î kurallar ihlâl edilmeden
halktan muhtelif ad ve şekillerde aldığı vergilerdi ki, bunlar “Tekâlif-i Örfiyye” ismiyle
bilinmekteydi.1 Şer’i vergiler ise, Osmanlı Devleti’nin bir İslam devleti olması nedeniyle,
Kur’an’ın ve şer’îatın ortaya koyduğu vergiler grubudur. Örfi vergiler, Padişahın iradesiyle
hüküm bulan vergiler grubu olmakla birlikte çeşitlilik göstermiş kimi vergiler düzenli, kimi
vergiler ise olağanüstü hallerde alınmıştı. Örfî vergiler grubunda, avarız, çift bozan, ağnam,
alınan vergilerden bazılarıdır. Şer’i vergiler ise, İslam hukukunun öngördüğü, Müslümanların
ve gayrimüslimler için şer’îatın emrettiği ve devletin temel vergi gruplarından biriydi. Şer’i
vergiler arasında haraç, cizye, öşür vergileri temel vergilerdendir.
Tekâlif-i Örfiyye denen bu vergi grubu olan Avârız vergisi, Osmanlı vergi sistemi
içerisinde, merkez hazinesinin kaynağını oluşturan vergi biçimlerinden biriydi. 16. yüzyılın
sonlarına kadar, avarız vergisi, ihtiyaç halinde toplanan bir vergi olarak ortaya çıksa da
özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda düzenli vergiye dönüşmüş ve Osmanlı hazinesinin temel
kaynaklarından birini oluşturmuştu. Düzenli hale dönüştürülen avarız vergisi, önem
kazanmaya başladıktan sonra, ayrı defterler halinde tutulmaya başlanmıştı.
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı vergi sistemi içerisinde avarız vergisi ve avarız
vergisinin önem kazanmaya başladığı 17. yüzyıldan itibaren tutulan avarız defterlerinin
1 Mefail Hızlı, Bursa’da “Tekalif-i Örfiyye” Uygulamaları (XVIII. Yüzyıl İkinci Yarısı), U.Ü İlahiyat Fakültesi
Dergisi, c. 10, s. 2, (Bursa, 2001), s. 28
Osmanlı tarihi kaynakları arasındaki önemini anlamaya çalışmaktır. Avarız vergisinin önem
kazanmaya başlamasının ve ayrı defterlerde tutulmasının sebepleri nelerdir? Avarız defterleri,
Osmanlı sosyo-ekonomik tarihi açısından ne gibi bilgiler içerir? Avarız defterlerini incelerken
ne tür problemler ile karşı karşıya kalırız? Bu soruların yanıtlarını cevaplamak bu makalenin
ana sebebidir.
Avârız; Osmanlı vergi sistemi içerisinde olağanüstü hallerde alınan gayri mükerrer bir
vergi türü olarak ortaya çıkmıştır. Bu vergi türü aynî, bedenî ya da malî olarak alınabiliyordu.
Bu vergi grubu içerisinde, nüzul, sürsat ve iştirâ gibi aynî vergiler ile kürekçi, lağımcı ve
şayka gibi bedenî vergiler de bulunuyordu. Nakdî bedeller ise, devletin nakit ihtiyacına
yönelik alınan vergilerdir. Avârız akçesi, nüzul bedeli, sürsat bedeli ve iştira bedeli bunlar
arasındaki en önemli vergi türleridir. 17. Yüzyılın başlarından itibaren düzenli vergiler olarak
reayaya yüklenen bu vergiler, mevkufat kaleminin denetimi ve sorumluluğu altındaydı.
Klasik dönemde, tahrir defterlerine yazılan vergiler, 17. yüzyıldan itibaren ortaya
çıkan malî yönetim değişiklikleri ile birlikte yeni tahrir biçimleri ortaya çıkmıştı. Klâsik tahrir
geleneğine ait defterlerde, tahriri yapılan sancağa ait nüfus, köy ve mezralar, ziraî, ticarî, sınaî
ve cizye gelirleri, bunların tevcihi/bölüşümü ile vakıflar, bir tek defterde verilmekteydi.2 Yeni
tahrir geleneğine ait defterlerde bu form biraz değişmiş ve “hane” terimi, gerçek haneden
ziyade vergi yükümlüğü olan birden fazla gerçek haneyi temsil ediyordu.
16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarındaki ekonomik durum, dönüşümün
kaçınılmaz olmasına yol açmıştı. Uzun süren savaşlar sonucunda devletin sırtına malî açıdan
büyük bir yük binmiş ve devlet nakit ihtiyacını karşılayamaz duruma gelmişti. Bu durum,
devletin vergi sistemine de yansımış, olağanüstü durumlarda alınana avârız türü vergiler yıllık
alınmaya başlanmıştı. Ayrıca, tımar sisteminin bozulması ile birlikte, devlet toprak sisteminde
yeni bir yapılanmaya gitmiş, tımar gelirlerini iltizam usulüne dönüştürmüş ve nakit ihtiyacını
2 Mustafa Öztürk, “1616 Tarihli Halep Avârız-hâne Defteri”, OTAM, 8 (Ankara, 1997), s. 251
karşılama yoluna gitmişti. Malî bürokrasinin, tımar yükünü iltizama yöneltmesi ile birlikte,
yeni düzenli vergiler (avârız ve cizye) Osmanlı hazinesi için büyük bir önem kazanmış ve bu
dönüşüm klasik tahrir defterlerinin yerini, avârız ve cizye defterlerine bırakmıştı. Avarız
vergilerinin toplanması ve sayımlarının yapılmasından sorumlu olan mevkufat kalemi
1560’lardan itibaren, cizye kaleminde olduğu ölçüde olmasa da, genişlemeye başlamıştır.3 18.
Yüzyılın genel eğilimine uygun olarak avârız vergisinin giderek nakde dönüşmesi sebebiyle
avârız yükümlüsü nüfusu belirlemek için yapılan avârız tahrirlerine dayanarak Hazîne-i
Hümâyûn’un Mevkûfât Kalemi’nde imparatorluğun her tarafındaki kazalarda kaçar avârız
hânesi bulunduğunu gösteren mevkûfât defterleri düzenlenmeye başladı. Bu defterler avârız
vergisinin toplanmasında esas teşkil etti. Devlet, büyük bir özenle Hazîne-i Âmire’de mahfûz
olunan mevkûfât defterlerine müracaat etmiş, bu konudaki kayıtları incelemiş ve vergi
mükelleflerinin haklarını göz önünde tutmuştur.4
Avarız-ı divaniye ya da tekâlif-i örfiye adı verilen vergi türleri çok çeşitli olup kökeninin
salgun denilen vergi türü olduğu belirtilmektedir. 5 Salgun ile başlayıp avarız adı ile devam
eden bu vergi türü Tanzimat’ın ilanı ile sonlandırılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin kayıt sisteminin en önemli parçasını tahrir defterleri
oluşturuyordu. Bu defterler, devlet birey arasındaki vergi sistemini kayıt altına alan ve sayısal
veriler içeren temel kaynakların başında geliyordu. Osmanlı klasik döneminde her türlü
sayısal veriler, tahrir defterine yazılır ve o dönem ile ilgili demografik, ekonomik ve sosyal
veriler, bu defterlere kayd olunurdu. Klasik dönemin sonlarından itibaren ortaya çıkan
değişim, tahrir defterlerinin öneminin azalmasına ve yeni bir kayıt sisteminin oluşmasına
sebep olmuştu. Başlangıçtaki tahrir mantığı devletin ihtiyaçlarına göre değişmiş ve Osmanlı
ekonomik aktivitelerinin değişmesi ile birlikte yerini yeni bir kayıt sistemine bırakmıştı. 16.
3 Oktay Özel, “Avarız ve Cizye Defterleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, (der. Halil İnalcık, Şevket
Pamuk),T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Ankara, 2000, s. 35-50 - Evgeni Radushev (ed.) Osmanlı Demografi Tarihi Açısından Avarız ve Cizye Defterleri, “Balkan identities”
içinde (gözden geçirilerek revize edilen hali) 4 Jülide Akyüz Orat, Avârız Vergisi Üzerine Bir Çalışma: 18. Yüzyıl Başlarında Ankara Uygulamaları, Uluslar
arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c.5, sayı 22, vol. 5, konu 22, (Ordu, 2012), s. 223 5 İslam Ansiklopedisi, Avarız maddesi, c.2, (İstanbul, 1979), s.15.
yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkan kayıt sistemindeki dönüşüm yerini avarız ve cizye
gibi vergi türlerinin düzenli olarak yükümlülük haline getirilmesi ile birlikte avarız ve cizye
defterlerinin kayıtlarının tutulmaya başlaması, Osmanlı devleti tahrir geleneğini de
değiştirmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde malî kayıtları ve sayısal verileri içeren temettuat
defterleri, Osmanlı tahrir geleneğini son haline kavuşturmuştu. Osmanlı tarihi açısından tahrir
defterleri bize nasıl klasik dönemin malî, sosyal ve demografik verilerini ortaya koyuyor ise,
17. ve 18. yüzyıllar için de avarız ve cizye defterleri tahrir defterlerinin yerini almıştı.
Osmanlı tahrir geleneğinin değişmesini, idarî ve ekonomik düzenin değişmesine
bağlamak gereklidir. Klasik dönemin mutlakıyetçi anlayışı, 19. yüzyılın sonlarına kadar
büyük bir değişime uğramış ve yerini merkezi bürokrasiye bırakmıştı. İdaredeki bu değişimin
kökenlerinde ekonomik nedenler olduğunu belirtmekte fayda vardır. Klasik dönemde,
devletin vergi ve yönetim sistemi temelde has, zeamet ve tımar olarak ortaya çıkmışken, 17.
ve 18. yüzyıllarda tımar sisteminin öneminin azalması ve teknolojik gelişmelere ayak
uydurulmaya çalışılması, Osmanlı sayım geleneğini de etkilemiştir. Bozulan tımarların,
iltizam usulüne çevrilmesi, devletin nakit ihtiyacını karşılamakta temel bir amaç gibi görünse
de toprakların üzerindeki işletme ve vergi kontrolünü mültezime devretmesiyle birlikte devlet
sadece kayıt tutmak, ihale yapmak ve tahsili gerçekleştirmek gibi görevlere sahip olmuştu.6
Bu dolaylı kontrol de tahrir defterlerinin sayımlarında büyük bir değişikliğe sebep olmuştu.
Bu da zamanla tahrir defterlerinin önemini kaybetmesine ve artık 17. yüzyıldan sonra
kullanılmamaya başlamasına neden olmuştu. Bir diğer deyişle, Osmanlı toprak sistemi ve
toprağa bağlı olan gelir sistemindeki değişimler Osmanlı merkezi yapısını da değiştirmiş ve
bu değişimler tahrir anlayışında da değişime yol açmıştı. Klasik tahrirlerde yer alan ekilebilir
toprak büyüklüğü ve ürün miktarı bu defterlerde yer almazken, avarız defterlerinde hane
temelli ya da bireysel olarak yapılan sayımları içeriyordu. Bu değişimi Mehmet Öztürk
oldukça güzel bir biçimde tablo haline getirmiştir:
6 Oktay Özel, a.g.m s.5
Mustafa Öztürk, “1616 Tarihli Halep Avârız-hâne Defteri”, OTAM, 8 (Ankara, 1997), s.251
17. ve 18. yüzyılın en önemli gelir kaynakları olan avarız ve cizye gelirleri, mevkufat
kaleminin temel uğraşı haline gelmiş, avarız ve cizye vergilerinin kendine has yapısı, Osmanlı
tahrir geleneğinde de değişime yol açmıştı. Avarız vergisinin düzenli olarak alınmasıyla
beraber kaynak olarak tahrir defterleri başlangıçta yerini korusa da, avarızın avarız-hane
oluşturularak toplanması ve sayımlarda muaf olanların da olması sebebiyle kendine özgü bir
teknik geliştirilmişti. Çünkü tahrir defterleri esas olarak timar sistemi çerçevesinde merkezi
hazineyi ilgilendiren çok çeşitli vergi kalemlerini içerirken, avarız ve cizye defterleri, 17.
yüzyılda merkezi hazinenin en önemli gelir kaynakları haline gelen avarız ve cizye
vergileriyle ilgilidir.7
16. yüzyılın sonundan itibaren ekonomik sıkıntıların baş göstermesi ile birlikte,
devletin çeşitli ihtiyaçlarını gidermeye çalışması, avarızı önemli kılmıştı çünkü bu verginin
aynî, nakdî ya da bedenî olarak alınması, devletin hem nakit hem de hizmet ihtiyacını
karşılamak için oldukça verimliydi. Bu verimlilik, avarız vergisini düzenli hale dönüştürmüş
ve bu dönüşüm, kayıtların muntazaman tutulmasını gerekli kılmıştı. Devletin ihtiyaçları
7 Oktay Özel, a.g.e., s.2
doğrultusunda tutulan bu ihtiyaçlar, çeşitli hanelere bölünmüş görünüyordu. Bu hanelerin
tespiti için çeşitli esaslar göz önünde bulunduruluyordu.8 Avarız hanesinin zenginliği ya da
ihtiyaca göre yapabileceği her şey, bu esasların içerisinde kabul ediliyordu. Bedensel yardım,
ürünsel destek ya da nakdi yükümlülükler bunların başlıcalarıdır. Her avarız hanesi, ekonomik
durumuna göre, a’lâ (iyi), evâsıt(orta) ve ednâ(aşağı) olarak üç ayrı grupta kategorize
ediliyordu. Bu şekildeki bir ayrım, klasik avarız-hanesinin temel özelliği olup alınacak vergi
temelde bu üç ekonomik şarta göre şekillendiriliyordu. Bu üç grubun dışında muaf tutulan
askeri, dini ya da reayadan olup vergiye tabi olmayan gruplar da vardı. Devleti muaf tuttuğu
grupları da sayımların içerisine alarak kapsamlı bir kayıt sistemi oluşturmuştu. Bu defterlerde
cizye ve avarız vergisi yükümlüsü nüfus, evli aile reisleri (kadın veya erkek) ve bekar yetişkin
erkek temelinde, diğer ayırtedici özellikleriyle, örneğin hangi toplumsal ve siyasi sınıfa
mensup oldukları, ekonomik güçleri, fiziksel engelli olup olmadığı, vb., birlikte
kaydedilmişlerdir.9 Muaf tutulan grupların sayısı zaman içerisinde azalmış ve vergi
yükümlüsü olmuşlardır. İhtiyaca göre oluşturulan bu vergi sistemi, düzenli olmasıyla birlikte,
kendi içerisindeki düzeni sistemli bir şekilde oluşturmaya çalışmış ve ayrı defterlerde bunların
tahririni yapmıştı. Çünkü bu sayımlarda vergi mükellefi olmak tamamıyla devletin ihtiyaçları
doğrultusunda gelişmişti. Avarız vergisinin kendi içerisindeki bu sistemi, kendine özgü bir
defter yapısı oluşturmasıyla avarız defteri denilen mufassal ve icmal olarak 2 farklı türü
bulunan defterlerde kayıt olunuyordu. Mufassal ve icmal defterler, avarız yükümlüsü olan her
haneyi ayrıntılı olarak kayıt altına alıyor ve kadılar aracılığı ile tutuluyordu. Zamanla
defterhanelerdeki kâtipler bu vergilerin düzenlenmesi ile uğraşmışlar ya da bu iş için
merkezden atanan askeri sınıf mensuplarınca yapılmaya başlanmıştır.
“Arşivlerde mevcut defterlerden anlaşılıyor ki, bu sayımlar sonucunda, yukarıda da
belirtildiği gibi, başlıca iki tür defter ortaya çıkmıştır: 1) Anılan ve sayılan bütün vergi yükümlüsü nüfusu (=yetişkin erkek nüfus + mal-mülk tasarruf eden askeri, ulema ve
seyyidler + hane reisi konumundaki dul kadınlar) tek tek "hane" (evli) ve "mücerred"
(bekâr yetişkin erkek) olarak kaydeden ayrıntılı, "mufassal" defterler, 2) bu ayrıntılı
defterlerden hareketle, yalnızca cizye ve "avarız-hane"lerinin toplamını bazen eyalet
8 İA, Avarız maddesi, c. 2 s. 14 9 Oktay Özel a.g.e., s.17
ölçeğinde ve genellikle kaza bazında veren özet, "icmal" defterler. İki kopya halinde
hazırlanan defterlerden biri sarayda defterhanede, diğeri ise taşrada beylerbeyilik
merkezinde muhafaza edilir, vergi toplanırken bunlar esas alınırdı.”10
Avarız defterleri 17. ve 18. yüzyılın sosyo-ekonomik tarihi ve iskân tarihini anlamak
açısından bize çok değerli bilgiler verir. Tahrir defterlerinin önemini yitirip yerine avarız ve
cizye defterlerinin ortaya çıkmasıyla, sayımlar bu deftere kayıt olunmuştur. Bu nedenle
Osmanlı demografi tarihi açısından 17. ve 18. yüzyıl hakkındaki bilgiler bu defterlerde
bulunur. Kayıtların mücerred ve mutad tutulması sebebiyle, nüfustaki değişimlere ve zaman
içerisindeki ekonomik eğilimlere dair bize ipuçları vermektedir. Defterlerdeki sayımlar, o
bölgenin bize nüfusu hakkında bilgi vermekle kalmaz o bölgedeki nüfusun niteliği hakkında
da bize bilgiler sunar ve ayrıntılı bilgiler verir. Örneğin Gümülcine kasabasının, mahalleleri
ve nüfus durumu aşağıdaki tabloda görülecektir11
:
Turan Gökçe, Osmanlı Nüfus ve İskân Tarihi Kaynaklarından “Mufassal-İcmâl” Avârız Defterleri ve
1701 – 1709 Tarihli Gümülcine Kazâsi Örnekleri, Tarih İnceleme Dergisi, vol. XX, sayı. 1., (İzmir,
2005), 71-134, s. 88
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere, kayıtlarda mahallelerdeki bireyler, zümre
olarak kaydedilmekle kalmamış, Müslim ve gayr-i Müslim olarak da ayrı ayrı hesap
10 Oktay Özel, a.g.e, s.11 11 Turan Gökçe, Osmanlı Nüfus ve İskân Tarihi Kaynaklarından “Mufassal-İcmâl” Avârız Defterleri ve 1701 –
1709 Tarihli Gümülcine Kazâsı Örnekleri, Tarih İnceleme Dergisi, vol. XX, sayı. 1., (İzmir, 2005), 71-134, s. 88
edilmiştir. Demografi tarihi açısından vergilendirme usulüyle elde edilen veriler oldukça
detaylı olsa da bir takım eksiklikler de gözümüze hemen çarpıyor. Tahmini nüfus hanesinde
görüldüğü üzere, vergiler hane hesabı ya da mücerred hesabıyla toplandığı için kadın ve
çocuklar hakkında bir bilgi yoktur. Kadın ve çocukların olmaması, Osmanlı tahrir geleneğinin
bir klasiği olmakla birlikte, bu dönemde de kayıt altına alınmaması normaldir. Fakat buradaki
mesele, bir gerçek hane de ya da avarız hanesindeki kadın ve çocukların sayısı belirtilmediği
için, gerçek nüfus tam anlamıyla bilinememektedir. Bu durum, sadece Gümülcine kasabası
için değil genel olarak vergi sisteminin avarız hanesi ya da mücerred olarak
hesaplanmasından kaynaklanmaktadır. Muhtemelen, 1701 yılında tutulan kayıtlar ile 1702
yılına ait kayıtlar birbirinden farklı olacak ve sayımların ortaya çıkardığı bu farklılık,
vergilerin bölgeden bölgeye göre ekonomik şartların değişmesi ile alakalıdır. Yine, yukarıdaki
tabloda gördüğümüz üzere, muaf tutulan kesim de kayıt altına alınmış olduğuna göre,
sayımlardan nüfus bilgileri tahmini olarak elde edilebilecektir. Burada karşımıza başka
sorunlar çıkıyor; eğer bir bölgenin demografik bilgilerini elde etmek istersek bu da kayıtların
hangi sistemle tutulduğunun önemli olduğunu gösterir. Örneğin, 16. yüzyılın sonlarında, son
büyük arazi ve nüfus tahrirlerinin verileri üzerinden hazırlanan cizye defterlerinde karsımıza
çıkan vergi birimi klasik "hane" iken, daha sonraki dönemlerde bu "nefer", yani yetişkin erkek
nüfus olabilmekte veyahut belli gruplardan ya da cemaatlerden topluca, yani "ber vechi
maktu" alınabilmektedir.12
Bir diğer mesele de terminoloji sorunudur. Yukarıda da açıkladığımız gibi, hane
üzerinden alınan avarız vergisi, hane terimi üzerinde de tartışmalara yol açmıştır. “hane”
terimi klasik haneyi mi ihtiva etmektedir yoksa avarız-hanesi denilen birkaç haneden oluşan
vergiler hanesi mi temsil etmektedir? İşte bu sorunsal birçok tarihçi için tartışmalı olmuştur.
Şöyle ki, düzenli bir vergi türü olmayan avarızın klasik dönemlerde gerçek hanelerden
alındığı, daha sonraki dönemlerde, yani düzenli hale getirildikten sonra, avarız-hanesi
12 Oktay Özel, A.g.e içinde Nedkoff, "Osmanlı Đmparatorluğu'nda Cizye", s. 621
oluşturularak alındığı bir tarihsel gerçekliktir. Burada tartışmalı olan mesele gerçek haneden
avarız hanesine ne zaman geçildiği meselesidir ki, bu tarih şimdiye kadar bilinmemekle
beraber, bu geçiş dönemlerindeki kayıtları inceleyen bir tarihçi için oldukça zor anlaşılan bir
meseledir.13
Son olarak, defterlerin mufassal ya da icmal olması meselesi de araştırma yapılan
bölgenin kayıtlarından elde edilen bilgilerin farklılaşmasına yol açmaktadır. Mufassal
defterler, yeni sayımların ya da bir önceki kayıtların güncellenerek ayrıntılı olarak kaleme
alınması ile oluşturulurken, icmal defterlerin özet mahiyetinde olması da bir diğer sorun
olarak tarihçilerin önüne çıkmaktadır. Özet avarız defterlerindeki itibarî "avarız-hane"
kayıtlarına gelince, bu defterler gerçek hane ve mücerred rakamlarını değil, mahalle, nahiye
ve/veya kaza ölçeğinde yalnızca toplam avarız-hanesi miktarını vermektedir. Yukarıda
değinildiği gibi, her bir avarız defterinin düzenlendiği tarih ve bölgede bir avarız-hanesinin
kaç gerçek haneden ve mücerredden oluştuğunu bilmediğimiz sürece, bu kayıtlardan hareketle
her hangi bir hesaplamaya girişilemeyeceği açıktır.14
Bir diğer tarihsel kaynak olarak avarız defterleri, şehir tarihi çalışmalarında oldukça
önemli bilgiler içerir. Yukarıda verilen bilgilerden de görüleceği gibi, herhangi bir şehri
incelerken, o bölgedeki, mahalle adlarına kadar kayıtlar tutulmuş ve idari yapılanma bu
defterlere kayıt edilmişti. Yani bu defterler, köy ve mahallelere varıncaya kadar, her türlü
coğrafi ve idari bölgenin kaydını içermektedir. Bir bölgeden diğer bölgeye geçişler ile oluşan
nüfus değişimleri, göçler, nüfus artışı ya da düşüşü, ekonomik gelişmelerin seyri, bu
defterlerde etraflıca anlatılmış olması sebebiyle, avarız defterlerinden şehrin o dönemki
durumu hakkında belli başlı bilgi edinmek mümkün görünüyor.
Bu sayımlar öyle sistemli ve idarî mekanizması öyle düzenliydi ki, bu işlerle ilgilenen
bürokratik kalemler için bile ayrı defterler tutulmaktaydı. 18. Yüzyılda merkezin istekleri ile
birlikte taşradaki örf mensuplarının “teklif”leri ve bu konuda görevlendirilmiş olanların
13 Daha detaylı bilgi için bkz: Oktay Özel a.g.m s.14-16 14 Oktay Özel, a.g.m. s. 20
masrafları, çoğu kez büyük meblağlara ulaşmaktaydı. Bu masrafların âdil şekilde dağıtılması
ve gerektiğinde önem sırasına göre dizerek ertelenmesi için kazalarda kadıların denetiminde
ve beldenin önde gelenlerin önerileri doğrultusunda “tevzî‘ defterleri” denen defterler
düzenlenmeye başlandı. Sancak, kaza, nahiye ve köylere düsen imdad-ı seferiyye, imdad-ı
hazariyye, avârız, nüzul, menzil ücretleri, paşalar için harcanan paralar, emr-i âli ile
görevlendirilen kişilere verilen zahire, asçı ve konak ücretleri, teftiş için gelen görevlilere vs.
kişilere verilen ücretlerle kazalara düsen diğer giderleri gösteren deftere salyâne ya da tevzi
defteri adı verilmektedir.15
Bu denli sistemli bir sayım ve denetim mekanizması avarız
vergisinin Osmanlı için ne derece hayatî olduğunun bir nevi kanıtıdır aslında. Tevzi
defterlerinden, şehir tarihi hakkında o şehirde yer alan, vergi bürokrasisinin de kayıtlarına
ulaşılarak, idare mekanizması hakkında da bilgiler edinilebilir.
Son olarak, avarız vergisinin yıllık olarak alınması ile birlikte, avarız vakıfları ya da
avarız sandığı denen vakıflar da yaygınlaşmıştır. Örneğin, Bursa’da 1708’de kurulan vakıflar
arasında avarız vakıflarının sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmektedir16
:
Mefail Hızlı, XVIII. Yüzyıl Başlarında Bursa Vakıfları, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 9,
sayı 9, (Bursa, 2000) s. 12
Görüldüğü üzere, avarız bir vergi türü olmasına rağmen, zaman içerisinde bölgelerde
bu vergi nedeniyle vakıflar oluşturulmuş ve sayıları da artmıştı. Yukarıdaki tabloya göre, her
15 Jülide Akyüz Orat, a.g.m s.223 -224 16 Mefail Hızlı, XVIII. Yüzyıl Başlarında Bursa Vakıfları, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 9, sayı 9, (Bursa,
2000) s. 12
dört vakıftan yaklaşık bir tanesi avarız vakfıdır. Bu da demektir ki, bu vakıflar sayesinde,
devlet dışında da vergi veremeyenler içinde hayır müesseseleri oluşturulmuş ve bu
müesseseler aracılığıyla devlete karşı olan maddi yükümlülükler yerine getirilmiştir.
Vakıfların özel statüde olması ve kayıtlarının vakfiyelerde tutulması, bizim konumuz olmasa
da, avarız toplumdaki dönüşüme ne ölçüde katkı sağladığının kanıtı olarak avarız vakıfları
gösterilebilir. Yeni bir vakıf türü olarak ortaya çıkması ve kendine özgü yapısı itibariyle,
Osmanlı terminolojisine yeni bir vakıf türü kazandırılmış hem de devlet ihtiyacı olan kaynağı
bu vakıflar yardımıyla elde etmiştir.
Sonuç olarak, Osmanlı’daki avarız vergisi ve avarız defterleri, klasik dönemden
modern bürokrasiye doğru yol alırken Osmanlı sayımlarını ve kayıtlarını içeren 17. ve 18.
yüzyılın en önemli kaynaklarından biri olmuştur. Bu kaynaklar bize, birçok veri sunmakla
birlikte problemleri de beraberinde getirmiştir. Ayrıntılı bir incelemeyle ancak
çözümlenebilecek sorunsallara sahip olan avarız defterlerinin, mufassal ve icmal olarak
tutulması da ve bunlardan hangisinin kaynak olarak kullanıldığının belirlenmesi de oldukça
külfetli bir iştir. Ayrıca, sayımların güvenilirliği, niteliği, verilerin değerlendirilmesi hususları
da tarihçiler tarafından dikkat edilmesi gereken bir konudur. 17. ve 18. yüzyıl, dönem
itibariyle isyanlar ve savaşlar dönemi olmasıyla birlikte kayıtlarda çıkan sorunsalları ve bu
sorunsalların çözümünde devletin aldığı önlemleri de hesaba katar isek, bu çok değerli bilgiler
bize dikkatli olmamızı ve hassas davranmamız gerektiğini açık bir biçimde ortaya
koymaktadır.
ÜMİT KATIRANCI
13911501
Yüksek Lisans
KAYNAKÇA
Gökçe, Turan, Osmanlı Nüfus ve İskân Tarihi Kaynaklarından “Mufassal-İcmâl” Avârız
Defterleri ve 1701 – 1709 Tarihli Gümülcine Kazâsi Örnekleri, Tarih İnceleme Dergisi, vol.
XX, sayı. 1., (İzmir, 2005)
Hızlı, Mefail, XVIII. Yüzyıl Başlarında Bursa Vakıfları, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 9,
sayı 9, (Bursa, 2000)
Hızlı, Mefail, Bursa’da “Tekalif-i Örfiyye” Uygulamaları (XVIII. Yüzyıl İkinci Yarısı), U.Ü
İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 10, s. 2, (Bursa, 2001)
İslam Ansiklopedisi, Avarız maddesi, c.2, (İstanbul, 1979)
Orat, Jülide Akyüz, Avârız Vergisi Üzerine Bir Çalışma: 18. Yüzyıl Başlarında Ankara
Uygulamaları, Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c.5, sayı 22, vol. 5, konu 22, (Ordu,
2012)
Özel, Oktay, “Avarız ve Cizye Defterleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, (der. Halil
İnalcık, Şevket Pamuk),T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, (Ankara, 2000)
Öztürk, Mustafa “1616 Tarihli Halep Avârız-hâne Defteri”, OTAM, 8 (Ankara, 1997)