OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLKYILLARINA TÜRK TIBBININ MODERNLEŞMESİ VE HASTANELER
Emre KURT
GİRİŞ
17. yüzyılda gerek iç gelişmeler gerekse dış gelişmeler
Osmanlı İmparatorluğu’nda reform yapılması gerekliliğini
ortaya koymuştur. Bu tespitin akabinde imparatorlukta
özelikle ordunun modernleştirilmesi veya ıslah edilmesi
için çalışmalar yapılmaya başlanmış ve fakat yapılan
çalışmalardan istenilen sonuç elde edilememiş ve ordunun
bozulması hızlanmıştır. Bu durum 2. Viyana Kuşatması
sırasında kendisini göstermiş ve Osmanlı Ordusu, modern
ordulara sahip Avrupa devletleri karşısında yenilgiler
almaya başlamıştır.
1683 Viyana Kuşatması’nda Osmanlı ordusu yenilmiş ve
akabinde vuku bulan savaşlar dizisinde Türk ordusunun
ağır yenilgilere uğramıştır. Alınan bu kötü neticeler
sebebiyle Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında Karlofça
Antlaşması’nı imzalamak durumunda kalmıştır. Bu durum
Osmanlı yönetici sınıfının Batı’nın teknik, askeri vd.
alanlardaki üstünlüklerini kabul etmesine ve Batı’nın
kaynaklarına yönelerek devlet aygıtlarını düzenleyen
reformlar gerçekleştirmesine neden olmuştur.1 Bu
çerçevede ilk defa Lale Devri’nde askeri reformların yanı
sıra diğer alanlarda da reformlar yapılmış ve devlete
düzen verilmeye çalışılmıştır. Mamafih, bu girişim patlak
veren Patrona Halil İsyanı sebebiyle yarım kalmıştır.
Lale Devri’ni takip eden dönemde de Osmanlı
İmparatorluğu’nda reform faaliyetleri devam etmiştir.
Bununla birlikte, gerçekleştirilen reformlar genel olarak
askeri kısmen mali reformlar şeklinde gerçekleşmiştir.
Fakat gerek reformların kişilerle sınırlı kalması gerekse
cereyan eden savaşlar bu faaliyetleri yarım bırakmıştır.
1789 yılında tahta çıkan 3. Selim ile birlikte Osmanlı
İmparatorluğu’nda reform anlayışı da değişmiştir.
İmparatorluğun varlığını korumak, imparatorluğun
kurallarını yeni temellere dayandırarak yeni bir düzen
yaratma gayesini güden 3. Selim, reform faaliyetlerine
girişimden önce Ebubekir Ratıf Efendi’yi incelemeler
yapması için Avusturya’ya göndermiştir. Bunun yanı sıra
1 Necdet Hayta, Uğur Ünal, “Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri”, Ankara,Gazi Kitabevi, 2012, s. 25
devletin önde gelen kişilerinden layihalar istenmiştir.2
Gerek Ebubekir Ratıf Efendi gerekse ileri gelenlerin
raporları çerçevesinde bir program belirlemiş ve
belirlenen bu program kapsamında tarihe Nizam-ı Cedit
olarak geçen yenilik hareketlerine başlamıştır. Nizam-ı
Cedit yenilikleri kapsamında modern bir ordu kurulmuş,
mevcut askeri ocaklar modernize edilmeye çalışılmış,
askeri okullar kurulmuş, iktisadi, idari ve diplomasi
alanında önemli yenilikler yapılmıştır. Fakat gerek ülke
içerinde artan yenlilik karşıtlığı gerekse Yeniçeri’lerin
tutumu reformları sekteye uğratmış ve Kabakçı Mustafa
İsyanı ile Nizam-ı Cedit dönemi sona ermiştir.
3. Selim dönemine kadar gerçekleşen reformlar genel
olarak askeri ve mali problemlerin çözümüne ilişkin
olmuş, buna karşın özellikle sosyal konularda reformlar
çok sınırlı kalmıştır. Fakat 3. Selim dönemi ile sosyal
alanlarda da reformlar yapılmaya başlanmıştır. Bu
çerçevede Osmanlı İmparatorluğu’nda tıp alanında ilk
çalışmalar başlamıştır.
2 Hayta, a.g.e., s. 68-70
1) Osmanlı İmparatorluğu’nda Tıbbın Modernleştirilmesi
Çalışmaları
3. Selim dönemine kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda sağlık
işlerini Reisül Etibba adı verilen kurum aracılığı ile
gerçekleştirilmiş ve bu kurum devletin sağlık işlerini
düzenlediği gibi tabib, cerrah gibi sağlık personelinin
atama işlerini çözmeye çalışmıştır.3 Halk nezdinde ise
sağlık işleri, bu işlerin gerçekleşmesi için kurulan
vakıflar aracılığı ile yapılmıştır.
17. yüzyıl ile birlikte Osmanlı tıbbında da
hareketlenmeler yaşanmaya başlamıştır. Bu yüzyılın ikinci
yarısı ile birlikte Avrupa’da önemli yer edinen tıp
kitapları Türkçe ve Arapça’ya çevrilmeye başlanmıştır.4
Bu tarihten sonra Türk tıbbının geliştirilmesi yönünde
çalışmalar yapılmış ve fakat sonuç alınamamıştır. Mamafih
3. Selim dönemi ile Türk tıbbının modernleşmesi ivme
yakalamış ve bu dönemde sonra Osmanlı Tıp okulları ve
3 Recep Akdur, “Sağlık Sektörü Temel Kavramlar, Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu”, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003, s. 234 Arslan Terzioğlu, “ Tershane-i Amire’deki Tabibhane’den Gülhane’yeTürk Tıbbının Batılılaşması”, Arslan Terzioğlu, Erwin Lucius, “Türk Tıbbının Batılılaşması”, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1993, s. 24
hastaneleri önemli ölçüde Avrupa’nın modern okulları ve
hastaneleri seviyesine yükselmiştir.
Nizam-ı Cedit yenilikleri çerçevesinde düzenlenen
bahriyenin doktor ve cerrah ihtiyacını karşılamak için
1805 yılında Spitalya adı verilen kurum ile 1806 yılında
Tabibhane adı verilen tıp okulları açılmıştır. Bu
kurumların açılmasında Osmanlı yönetimi Viyana’daki
Josephinum adındaki tıp okulundan etkilenmiştir. Fransa
elçisi olarak görevlendirilen Seyid Mehmed Emin Vahit
Efendi Fransa yolculuğu sırasında Viyana’da, ismi geçen
hastaneyi de ziyaret etmiş ve bu hastaneyi Fransa’daki
hastaneler ile karşılaştırmıştır. Hazırladığı raporda
Josephinum’un daha ileri bir okul olduğunu belirtmesi
Osmanlı’da kurulan tıp okullarını da etkilemiştir.5
İstanbul Kasımpaşa’da kurulan Spitalya ve Tabibhane 1822
yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş ve Türk tıbbının
gelişmesine katkı sağlamıştır. Bununla birlikte yaşanan
yangınla faaliyetleri sona ermiştir. Her iki hastane de
dünyada donanamaya ait en eski modern tıp ve cerrahi
akademisi olduğu gibi aynı zamanda bünyesinde5 Terzioğlu, a.g.e., s. 25
barındırdığı mühendislik yüksekokulu ile dünyadaki en
eski modern Bahriye Üniversitesi olmuştur.6
Türk tıbbının modernleşmesi yolunda en önemli reformların
gerçekleştiği dönemlerden biri de 2. Mahmud dönemi
olmuştur. Devleti Aliye’de köklü reformlar gerçekleştiren
2. Mahmud modernleşmenin önündeki en büyük engel olan
Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak yerine Asakir-i Mansure-i
Muhammediye adında bir ordu kurmuştur. Bu ordunun ihtiyaç
duyduğu modern eğitimli doktor ve cerrahanı
yetiştirilmesi için 14 Mart 1827’de Tıbhane-i Amire ve
müteakip dönemde Cerrahhane-i Mamure adı verilen iki
okulu kurmuştur ki bu kurumların kurulması günümüzde
çağdaş Türk tıbbının başlangıcı olarak kabul edilmiştir.7
1827’de faaliyete geçen bu kurumlar 1839 yılında
birleştirilerek Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane yani
Galatasaray Tıbbiyesi adını almıştır. İki tarih arasında
geçen sürede her iki kurumda da öğrenci sayısı hızla
artmıştır. Tıbhane-i Amire’ye giden öğrenciler
6 Terzioğlu, a.g.e., s. 277 Yeşim Işıl Ülman, “Türkiye’de 19. ve 20. Yüzyıllarda Tıp TarihininAna Hatları: 1827 – 1923” https://www.academia.edu/3034770/19-20._yuzyillarda_Turkiyede_Tip_Tarihinin_Ana_Hatlari
eğitimlerini İtalyanca almış, buna karşın Cerrahhane-i
Mamure’de dersler Türkçe verilmiştir.
1839 yılında birleştirilen Galatasaray Tıbbiyesi’nin
düzenlenmesi ve geliştirilmesi için 2. Mahmud’un isteği
üzerine Avusturya Başbakanı Metternich Karl Ambroso
Bernard’ı İstanbul’a göndermiştir.8 Dr. Bernard
yönetiminde Tıbbiye, Josephinum örnek alınarak
oluşturulmuş ve dersler Fransızca verilmiştir. Yapılan
çalışmalar kısa sürede olumlu sonuçlar doğurmuştur. Öyle
ki 1847 yılında Josephinum’a gönderilen dört öğrenci,
1848 yılında bu okulda girdikleri sınavları başarı ile
vererek Viyana Tıp Fakültesi Tıp Doktoru unvanlarını
almışlardır.9 Açıldığı günden itibaren önemli
çalışmaların yapıldığı Galatasaray Tıbbiye’sinde Dr.
Spitner döneminde de çalışmalar devam etmiştir. Elde
edilen başarı üzerine Sultan Abdülmecid Darül Fünun
Tıbbiye-i Şahane adıyla Galatasaray Tıbbiyesi’ni fakülte
haline getirmiştir.10 Bununla birlikte 1848 yılında çıkan
bir yangın Tıbbiye’ye ciddi zarar vermiş ve o tarihe8 Niyazi Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, 15. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2010, s.1859 Terzioğu, a.g.e., s. 2810 Terzioğlu, s.29
kadar yapılan çalışmalar ve toplanan kitaplar eserler yok
olmuştur. Yangının ardından yapılan düzenlemelerle
Tıbbiye, İstanbul’un farklı semtlerinden hizmet vermeye
devam etmiştir. Bünyesine katılan çok sayıda farklı branş
ve açılan laboratuarlar ile Tıbbiye önemli bilim
insanlarının yetişmesine vesile olmuştur. 1909 yılında
Darül Fünun Osmani Tıbbiyesi ile Türk tıbbına katkıda
bulunmaya devam etmiştir.
19. yüzyılın ilk yarısında açılan tıp
okulları/akademileri askeri amaçlarla kurulmuştur.
Bununla birlikte yüzyılın ikinci yarısı itibariyle
sivillere yönelik de tıp okulları da açılmaya
başlanmıştır. Bu çerçevede 1867 yılında Türkçe eğitim
veren Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye adıyla ilk sivil tıp
okulu açılmıştır.11 Bununla birlikte bu okul 1895 yılında
askeri tıbbiye ile birleştirilmiştir. 1909 yılında ise
Darül Fünun Osmani Tıbbiyesi adını almıştır.
Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri 19. yüzyılda tıp
okullarının kurulması ve geliştirilmesi için yoğun çaba
sarf etmiştir. Bu dönemde tıp okullarının11 Ülman, a.g.m.
açılmasına/gelişmesine paralel olarak günümüze kadar
ulaşan çok sayıda hastane de kurulmuştur.
a) Haydarpaşa ve Yıldız Askeri Hastaneleri
Haydarpaşa Askeri Hastanesi 1845 yılında inşa edilerek
faaliyete geçirilen askeri bir hastanedir. Yapımında
Münih’teki Atlgemeine Krankenhaus hastanesinden
esinlenilmiş ve bu hastanenin kuruluş amacı Tıbbiye’de
yetişen doktorların aldıkları eğitimi uygulamaya
geçirirerek pekiştirmeleridir.12
Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ni düzenlemesi için Dr.
Rigler görevlendirilmiş ve hastanenin başına
getirilmiştir. Dr. Rigler yönetimindeki hastane kısa süre
Haydarpaşa Avrupa’nın önemli merkezlerden biri haline
gelmiş ve hizmetlerinden dolayı Dr. Rigler’e Abdülmecid
tarafından Nişan-ı İftihar madalyası takdim edilmiştir.13
Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan bir diğer askeri
hastane ise Yıldız Askeri Hastanesi’dir ve 2. Abdülhamit
döneminde 1896 yılında kurulmuştur. Askeri nitelikli olan
bu hastanenin en önemli özelliği dünyada ilk defa Rıfat
12 Terzioğlu, a.g.e., s.2913 Terzioğlu, a.g.e., s.29
Osman ve Esat Feyzi beylerin Boyabadlı Mehmed adında bir
hastanın röntgenini çekmesi olmuştur.14
b) Bezm-i Alem Gureba-i Müslimin Hastanesi
24 Mart 1843 yılında açılan ve yapımında Atlgemeine
Krankenhaus’tan esinlenen Gureba Hastanesi, Osmanlı
İmparatorluğu’nda isminde hastane barındıran ilk kurum
olmuştur.15 Adülmecid’in annesi tarafından yapılan bu
hastane, Valide Sultan’ın rüyasından hareketle
oluşturulmuş ve 200 yatak kapasiteli fakirlere hizmet
veren erkek hastanesi olarak kurulmuştur. Hastanenin
giderlerinin karşılanması için vakıf oluşturulmuş ve bu
vakfın vakıfnamesinde hastanenin çalışma koşulları
belirtilmiştir. İstanbul’un yanı sıra 1851 tarihinde
İzmir’de, 1879’da Bursa’da ve 1888’de Edirne de Gureba
Hastaneleri açılmıştır.16
c) Haydarpaşa Numune Hastanesi
Selimiye Kışlası ile Haydarpaşa Askeri Hastanesi arasında
kurulan bu hastaneyi İstanbul’da çok sayıda eseri bulunan
14 Terzioğlu, a.g.e., s.2915 http://www.bezmialemhastanesi.com/tarihce.asp16 http://www.bezmialemhastanesi.com/tarihce.asp
ünlü İtalyan mimar Raimondo Tommaso D’aranco yapmıştır.
1894 yılında inşaatına başlanan hastane 2. Abdülhamit’in
doğum gününe denk gelen 6 Kasım 1903 günü hizmete
açılmıştır. Hastane 1903 – 1908 yılları arasında askeri
hastane olarak faaliyet göstermiştir. 1908 yılında ise
Tıbbiye ile birleştirilmiş ve 1933 yılına kadar İstanbul
Tıp Fakültesi olarak kullanılmıştır.17
d) Hamidiye Etfal Hastanesi
2. Abdülhamit döneminde kurulan önemli hastanelerden
biridir. Hastanenin kuruluşunda 2. Abdülhamit’in kızı
Hatice Sultan’ın ölümünden çok etkilenmesinin rol
oynadığı ifade edilmektedir.18 Hastanenin kuruluşu için
Kolağası İbrahim Bey görevlendirilmiştir. 1893 yılında
Almanya’ya gönderilen İbrahim Bey, burada mesleki
eğitiminin yanı sıra Alman hastanelerini de incelemiştir.
Almanya’da bulunduğu sürede 2. Wilhelm tarafından inşa
edilen Kaiser und Kaiserin Friedrich Kinderkrankenhaus
17 http://www.anadolukuzey.gov.tr/HastaneIcerik.aspx?p=6c798471-23e3-4574-afc5-cae8c3fe663518 Suat Turgut, “Hastane Tarihimizde Bir Kutup Yıldızı Hamidiye Etfal Hastanesi”, İstanbul, Ajansfa, 2010 s.29
adlı çocuk hastanesinde çalışmıştır. Bu durumun İbrahim
Bey’in Hamidiye Etfal Hastanesi’ni Kaiser und Kaiserin
Friedrich Kinderkrankenhaus hastanesine benzer şekilde
inşa etmesinde rol oynaması muhtemeldir.19 Bu çerçevede
hastanenin inşaat 1898 yılında başlanmış ve 5 Haziran
1899 günü açılışı gerçekleştirilmiştir.20 Açılan hastane
kısa sürede Avrupa’nın en önde gelen çocuk
hastanelerinden biri ve 2. Abdülhamit’in iktidarının
simgesi haline gelmiştir.
e) Haseki Hastanesi
Haseki Hastanesi olarak günümüze kadar gelen hastanenin
tarihi 1500’lü yıllara dayanmaktadır. Hastane, Haseki
Sultan’ın isteği üzerine 1550 yılında inşa ederek
faaliyete geçmiştir. Haseki Sultan Darüşşifası olarak
hizmete geçen hastane, 1843 yılında yapılan bir düzenleme
ile kadınlara tahsis edilmiştir. 1869 yılında ise hastane
kadın hapishanesine dönüştürülmüş ve halk arasındaki adı
Haseki Zindanı olmuştur. 1880’de yapılan cezaevi ile
buradaki tutuklu kadınlar nakledilmiş ve kurum yapılan19 Nadir Özbek, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet”, 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011, s.225-22720 Suat Turgut, a.g.e., s. 32-35
tadilat ile birlikte tekrar hastane kimliğine
kavuşmuştur. 1894 yılında meydana gelen depremle birlikte
zarar görmüştür. Bununla birlikte tamir edilerek tekrar
faaliyetlerine devam etmiştir. 1918 yılında çıkan yangın
hastaneye büyük zarar vermiş ve ancak 1948 yılında
yapılan çalışmalar neticesinde tekrar faaliyete
geçebilmiştir.21
f) Zeynep Kamil Hastanesi
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı Zeynep Hanım tarafından
İstanbul Üsküdar’da 1862 yılında kurulan ilk özel
hastanedir. Hastanenin kuruluş amacındaki gaye, bölgedeki
fakir fukara halka ücretsiz olarak hizmet verilmesidir.
1935 yılına kadar farklı branşlarda hizmet veren hastane
bu tarihte doğumevine dönüştürülmüştür.22
2) Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikası
Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nı
kaybetmesi ve topraklarının işgale uğraması üzerine
Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştır. 1923 yılına kadar
gerek askeri gerekse siyasi mücadelenin neticesinde
21 http://www.hasekihastanesi.gov.tr/Kurumsal/Tarihcemiz.aspx22 http://www.zeynepkamil.gov.tr/detay.php?id=58&cid=110
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Kurulan yeni
devlet ve devlet adamları, Türkiye’yi kalkındırmak için
siyasi, ekonomik, askeri bilim, sanayi vd. alanlarda çok
sayıda reform gerçekleştirmiştir. Bu reformların
gerçekleştirildiği alanlardan biri de sağlık alanı
olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan Büyük Millet
Meclisi’nin ilk faaliyetlerinden biri 3 Mayıs 1920
yılında kabul etiği 3 Sayılı Kanun’dur. Bu kanun ile
birlikte Sıhhiye ve İçtimaiye Vekaleti adıyla sağlık
bakanlığı kurulmuş ve bakan olarak da Adnan Adıvar
atanmıştır. 1921 yılında ise bakanlığın başına Refik
Saydam getirilmiş ve kısa kesintiler haricinde 1937
yılına kadar koltuğunu muhafaza etmiştir. Refik Saydam’ın
bakanlığı döneminde Türkiye genelinde önemli sağlık
hamleleri yapılmıştır. Bu çerçevede Osmanlı
İmparatorluğu’nun aksine ülkeyi oluşturan bütün illerde
sağlık müdürlükleri tesis edilmiş, ilçelerde ise hükümet
tabiplikleri kurulmuştur. Ayrıca sağlık bakanlığı,
belediyelerin ve il özel idarelerinin sağlık alanında
daha fazla yatırım yapmasını teşvik etmiştir. Bu
çerçevede belediyelere ve il özel idarelerine örnek olmak
için Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum ve Diyarbakır’da
numune hastaneleri kurmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık alanında yapılan bir
diğer kanun da 1928 yılında çıkartılan 1219 Sayılı
Tababet ve Şuabatı Sanatların Tarzı İcrasına Dair
Kanun’dur. Bu kanun ile sağlık personelinin yetki ve
sorumlulukları belirlenmiş ve kurumlara disiplin
getirilmeye çalışılmıştır. 1930 yılında ise günümüzde de
önemli ölçüde yürürlülükte olan Hıfzıssıhha Kanunu
çıkartılmış ve sağlık alanındaki düzenlemeler büyük
oranda tamamlanmıştır.23 Kanunların yanı sıra 1933
yılında gerçekleştirilen üniversite reformu ile İstanbul
Üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite bünyesindeki tıp
fakültesinde çok sayıda Alman bilim insanı görev almış ve
Türk tıbbının ilerlemesine önemli katkılarda
bulunmuşlardır.
23 Esin Kahya, Hüseyin Gazi Topdemir, “Cumhuriyet Döneminde Bilim”, Ed. Hasan Celal Güzel, Ali Birinci, “Genel Türk Tarihi”, Cilt 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.479
Cumhuriyetin ilk yıllarında gerek teşkilatlanma gerekse
sağlıkla ilgili kanunların belirlenmesi açısından önemli
yıllar olmuştur. Fakat bu dönemde gerçekleştirilen
reformlarının önceliğinin farklı olması ve ülkenin
imkanlarının kısıtlılığı hastane yapımının ikinci planda
kalmasına ve daha ziyade Osmanlı’dan kalma hastanelerin
yeniden düzenlenme çalışmalarının yapılmasına neden
olmuştur. Verilen bu bilgi çerçevesinde Cumhuriyet’in ilk
yıllarındaki hastane politikasını ikiye ayırmak
mümkündür: Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulan
hastanelerin yeniden düzenlenmesi ve kurulan yeni
hastaneler.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun
son döneminde kurulan hastanelere yönelik önemli
değişiklikler yapılmıştır. Merkezi İstanbul’da olan GATA,
Ankara’ya taşınmıştır. İstanbul Darülfünunu’na bağlı
olarak faaliyet gösteren hastaneler 1933 yılında
gerçekleşen reformla İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
olarak hizmet vermeye başlamıştır. Almanya’da Hitler
rejiminin politikaları gereği çok sayıda Yahudi asıllı
Alman doktor tıp fakültesinde görev alarak Türk tıbbının
ilerlemesine katkı sağlamıştır. 1933 reformu ile İstanbul
Darülfünunu bünyesinde faaliyetlerine devam eden
Haydarpaşa Numune Hastanesi ayrılmış ve 1936 yılında
yapılan bir düzenleme ile günümüzdeki haline gelmiştir.
Bir Ankara’da gureba hastanesi olarak hizmet veren kurum,
1924 yılında çıkartılan bir kanun ile Ankara Numune
Hastanesi’ne dönüştürülmüştür.24 Bu gelişmelerin yanı
sıra Cumhuriyet döneminde bazı hastaneler de yapılmıştır.
Yukarıda zikredildiği üzere Sivas, Erzurum ve
Diyarbakır’da numune hastaneleri açılmıştır. Ayrıca 1924
yılında Heybeliada’da bir sanatoryum da kurulmuştur.25
24 http://www.anh.gov.tr/25 http://aslicikk.blogcu.com/heybeliada-sanatoryum-bir-tarihti/3715006
SONUÇ
19. yüzyılda devlet aygıtlarına yönelik yapılan
reformlardan Osmanlı Sağlık Teşkilatı da etkilenmiş ve
19. yüzyılda yapılmaya başlanan reformlarla birlikte
Türkiye, modern tıp eğitimi yolunda önemli adımlar
atmıştır. Bu çerçevede 14 Mart 1827’de kurulan Tıphane-i
Amire ve Cerrahhane-i Mamure modern tıp eğitiminin
başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte
modern tıp eğitimi yolunda ilk adım 3. Selim döneminde
atılmış ve bu çerçevede günümüzde Kasımpaşa olarak
adlandırılan bölgede askeri hastaneler/okullar
kurulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılda kurulan
hastanelerde germen etkisi kendisini çok kolay bir
biçimde göstermektedir. Bunda özellikle Avusturya’nın ve
Almanya’nın tıpta çok ileri olmasının rolü büyüktür. Aynı
dönemde her iki devletin de Osmanlı İmparatorluğu gibi
mutlak monarşi ile yönetilmesi de bu etkinin artmasında
rol oynamıştır. Ayrıca 3. Selim döneminde Napolyon ile
görüşmesi için gönderilen elçinin Avusturya
hastanelerinden oldukça etkilenmesi de Osmanlı
İmparatorluğu’nda germen etkisinin artmasına neden
olmuştur.
19. yüzyılda kurulan hastanelerin başında her ne kadar
Almanlar bulunsa da kurulan hastanelerin resmi dili
dönemin evrensel dili olan Fransızca olmuştur. Öyle ki
Almanlar dahi derslerini Fransızca işlemiştir. Bununla
birlikte 1870’li yıllarla birlikte tıp dili
Türkçeleştirilmeye başlanmış ve bu tarihten itibaren
Türkçe Osmanlı hastanelerinde resmi dil olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurduğu sağlık tesisleri ilk
etapta askeri odaklı olmuştur. Devlet, askeriyenin cephe
gerisinde ihtiyaç duyduğu doktorların yetişmesi için tıp
eğitimi veren hastaneler açmıştır. Mamafih, 1870’li
yıllarla birlikte bu konuda da bir değişim olmuş ve bu
tarihten itibaren halka yönelik hizmet veren/doktor
yetiştiren okullar/hastaneler açılmaya başlanmıştır.
Osmanlı hastanelerine ilişkin belirtilmesi gereken bir
diğer husus da azınlıklarında hastane kurması ve bu
hastanelerden faydalanmasıdır. Bu çerçevede Osmanlı
sınırları içersinden çok sayıda azınlık hastanesi
kurumuştur. Bunun yanı sıra Osmanlı sınırları içersinde
faaliyet gösteren misyonerler de çok sayıda hastane ve
sağlık meslek okulu kurmuşlardır. Bu açıdan
incelendiğinde Anadolu ve Avrupa’da Protestanlara ait 29
hastane, Suriye ve Filistin’de 42, Amerikalılara ait 4,
Almanlara ait 9, İngilizlere ait 4 ve Fransızlara ait çok
sayıda hastane kurulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını devralan Türkiye
Cumhuriyeti de sağlık reformuna önem vermiştir. Bu
çerçevede milli mücadelenin ilk yıllarında ve ilerleyen
dönemde sağlık bakanlığı kurulmuş, gerekli kanuni
düzenlemeler yapılmış ve ülke genelinde teşkilatlanmaya
gidilmiştir. Bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’ndan
kalan hastaneler dönüştürülmüş ve yeni hastaneler
açılmıştır. Fakat gerek reform önceliklerinin farklı
olması gerekse ülkenin iç koşuları hastane yapımını
kısıtlamıştır. Bununla birlikte özellikle 1950’li
yıllardan sonra ülke genelinde hastane yapımına hız
KAYNAKÇA
Akdur Recep. “Sağlık Sektörü Temel Kavramlar, Türkiye ve Avrupa
Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu”, Ankara, Ankara
Üniversitesi Basımevi, 2003
Berkes Niyazi. “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, 15. Baskı, İstanbul,
Yapı Kredi Yayınları, 2010
Hayta Necdet. ve Ünal Uğur. “Osmanlı Devleti’nde Yenileşme
Hareketleri”, Ankara, Gazi Kitabevi, 2012
Kahya Esin. Ve Topdemir Hüseyin Gazi. “Cumhuriyet
Döneminde Bilim”, Güzel Hasan Celal. ve Birinci Ali.
“Genel Türk Tarihi”, Cilt 9, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları,
2002
Özbek Nadir. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet”, 4. Baskı,
İstanbul, İletişim Yayınları, 2011
Terzioğlu Arslan. “ Tershane-i Amire’deki Tabibhane’den
Gülhane’ye Türk Tıbbının Batılılaşması”, Terzioğlu
Arslan. Lucius Erwin. “Türk Tıbbının Batılılaşması”, İstanbul,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1993
Turgut Suat. “Hastane Tarihimizde Bir Kutup Yıldızı Hamidiye Etfal
Hastanesi”, İstanbul, Ajansfa, 2010
Ülman Yeşim Işıl. “Türkiye’de 19. ve 20. Yüzyıllarda Tıp
Tarihinin Ana Hatları: 1827 – 1923”
https://www.academia.edu/3034770/19-
20._yuzyillarda_Turkiyede_Tip_Tarihinin_Ana_Hatlari
http://www.anadolukuzey.gov.tr/HastaneIcerik.aspx?
p=6c798471-23e3-4574-afc5-cae8c3fe6635
http://www.anh.gov.tr/
http://aslicikk.blogcu.com/heybeliada-sanatoryum-bir-
tarihti/3715006
http://www.bezmialemhastanesi.com/tarihce.asp
http://www.hasekihastanesi.gov.tr/Kurumsal/
Tarihcemiz.aspx
http://www.zeynepkamil.gov.tr/detay.php?id=58&cid=110
Top Related