(59) Karamenderes deltasının (Çanakkale) Holosen stratigrafisi ve Troia jeoarkeolojisi...

7
Prof. Dr. İlhan KAYAN Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tel: (232) 388 01 10 / 1328 Coğrafya Bölümü Fax: (232) 388 11 02 35100 Bornova İZMİR e mail: [email protected] Türkiye Kuvaterneri Sempozyumu V İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü 2-3 Haziran 2005 İstanbul Bildiriler Kitabı s. 77-81 KARAMENDERES DELTASININ (ÇANAKKALE) HOLOSEN STRATİGRAFİSİ VE TROİA JEOARKEOLOJİSİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ İlhan KAYAN Troia kültürü, Çanakkale Boğazının Ege Denizine açıldığı kesimin güneyinde, alçak plato sırtları ve bunlar arasındaki çukurluklarda uzanan alüvyal vadi tabanlarından oluşan bir alanda gelişmiştir (Şekil 1). Geç Miosen’de bu alanı kaplayan sığ bir denizin tabanında biriken kumlu, killi, kireçli sediman tabakaları, Miosen sonundan itibaren bloklar halinde parçalanarak yükselmiş ve günümüzdeki plato sırtlarını oluşturmuştur. Bunlar arasında çöken yerlere yönelen akarsular ise buraları vadi tabanı olarak şekillendirmiştir. Buna göre, Troia çevresinde jeomorfolojinin ana birimleri faylarla sınırlanan üç büyük plato bloğundan oluşmaktadır. Bunlar Karamenderes vadi tabanının batısında, onu Ege Denizinden ayıran güney-kuzey doğrultulu Yeniköy sırtı ile doğuda doğu-batı doğrultulu Yenikumkale ve Troia sırtlarıdır. Doğudaki sırtlar arasında Dümrek vadisinin aşağı kesimi ve bunun tabanını kaplayan alüvyal düzlük uzanır. Troia, doğudaki sırtlardan güneyde bulunanın batı ucu üzerinde kurulmuş ve gelişmiştir. Bu sırt batıda 20-30 m yüksekliktedir ve doğuya doğru yavaş yavaş yükselerek 100-120 m lere kadar çıkar ve daha yüksek rölyefe bağlanır. Troia sırtının kuzey yamaçları faylı ve dik, güney yamaçları az eğimlidir. Bölgesel tektonik etkinliğin Troia çevresinde oluşturduğu bloklu yapı ve blokların yükselme, çarpılma, dönme, kayma gibi farklı yerel hareketlerine bağlı şekillenmeleri yanında, Kuaterner’deki östatik deniz seviyesi değişmeleri kuşkusuz kıyı zonunda etkili olmuş, özellikle Karamenderes ırmağının aşağı kesiminde önemli jeomorfolojik-çevresel değişmeler meydana getirmiştir. Son buzul çağının (Würm) son döneminde (Günümüzden 20- 18 bin yıl önceki dönem) deniz seviyesinin bugünkünden 100 m kadar alçakta olduğu bilinmektedir. Bu durumda Marmara ve Karadeniz birer göl, İstanbul ve Çanakkale boğazları akarsu vadileridir. Karamenderes ırmağı ise Çanakkale Boğazındaki ana akarsuya kavuşarak sularını Marmara denizine akıtan bir kol akarsudur. Troia çevresinde yapılan ilk sondajlarımızda bu dönemdeki vadi tabanı bugünkü yüzeyden 30-40 m kadar derinlerde çakıllı-kumlu alüvyon katmanlarıyla izlenebilmektedir (Kraft ve ar. 1980). Post-glasyal dönemde (Holosen) hızla yükselen deniz önce Çanakkale Boğazına, yaklaşık 10.000 yıl kadar önce de Karamenderes ırmağının ağız kesiminden güneye doğru sokulmuştur. Kuşkusuz, Karamenderes ırmağı deniz seviyesi yükselirken de alüvyon getirmiş ve bunları her dönemde denize ulaştığı kıyı kesiminde delta sedimanları olarak biriktirmiştir. 1

Transcript of (59) Karamenderes deltasının (Çanakkale) Holosen stratigrafisi ve Troia jeoarkeolojisi...

Prof. Dr. İlhan KAYAN Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tel: (232) 388 01 10 / 1328 Coğrafya Bölümü Fax: (232) 388 11 02 35100 Bornova İZMİR e mail: [email protected]

Türkiye Kuvaterneri Sempozyumu V İstanbul Teknik Üniversitesi

Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü 2-3 Haziran 2005 İstanbul Bildiriler Kitabı s. 77-81

KARAMENDERES DELTASININ (ÇANAKKALE) HOLOSEN STRATİGRAFİSİ VE

TROİA JEOARKEOLOJİSİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

İlhan KAYAN

Troia kültürü, Çanakkale Boğazının Ege Denizine açıldığı kesimin güneyinde, alçak plato sırtları ve bunlar arasındaki çukurluklarda uzanan alüvyal vadi tabanlarından oluşan bir alanda gelişmiştir (Şekil 1). Geç Miosen’de bu alanı kaplayan sığ bir denizin tabanında biriken kumlu, killi, kireçli sediman tabakaları, Miosen sonundan itibaren bloklar halinde parçalanarak yükselmiş ve günümüzdeki plato sırtlarını oluşturmuştur. Bunlar arasında çöken yerlere yönelen akarsular ise buraları vadi tabanı olarak şekillendirmiştir. Buna göre, Troia çevresinde jeomorfolojinin ana birimleri faylarla sınırlanan üç büyük plato bloğundan oluşmaktadır. Bunlar Karamenderes vadi tabanının batısında, onu Ege Denizinden ayıran güney-kuzey doğrultulu Yeniköy sırtı ile doğuda doğu-batı doğrultulu Yenikumkale ve Troia sırtlarıdır. Doğudaki sırtlar arasında Dümrek vadisinin aşağı kesimi ve bunun tabanını kaplayan alüvyal düzlük uzanır. Troia, doğudaki sırtlardan güneyde bulunanın batı ucu üzerinde kurulmuş ve gelişmiştir. Bu sırt batıda 20-30 m yüksekliktedir ve doğuya doğru yavaş yavaş yükselerek 100-120 m lere kadar çıkar ve daha yüksek rölyefe bağlanır. Troia sırtının kuzey yamaçları faylı ve dik, güney yamaçları az eğimlidir.

Bölgesel tektonik etkinliğin Troia çevresinde oluşturduğu bloklu yapı ve blokların yükselme, çarpılma, dönme, kayma gibi farklı yerel hareketlerine bağlı şekillenmeleri yanında, Kuaterner’deki östatik deniz seviyesi değişmeleri kuşkusuz kıyı zonunda etkili olmuş, özellikle Karamenderes ırmağının aşağı kesiminde önemli jeomorfolojik-çevresel değişmeler meydana getirmiştir. Son buzul çağının (Würm) son döneminde (Günümüzden 20-18 bin yıl önceki dönem) deniz seviyesinin bugünkünden 100 m kadar alçakta olduğu bilinmektedir. Bu durumda Marmara ve Karadeniz birer göl, İstanbul ve Çanakkale boğazları akarsu vadileridir. Karamenderes ırmağı ise Çanakkale Boğazındaki ana akarsuya kavuşarak sularını Marmara denizine akıtan bir kol akarsudur. Troia çevresinde yapılan ilk sondajlarımızda bu dönemdeki vadi tabanı bugünkü yüzeyden 30-40 m kadar derinlerde çakıllı-kumlu alüvyon katmanlarıyla izlenebilmektedir (Kraft ve ar. 1980).

Post-glasyal dönemde (Holosen) hızla yükselen deniz önce Çanakkale Boğazına, yaklaşık 10.000 yıl kadar önce de Karamenderes ırmağının ağız kesiminden güneye doğru sokulmuştur. Kuşkusuz, Karamenderes ırmağı deniz seviyesi yükselirken de alüvyon getirmiş ve bunları her dönemde denize ulaştığı kıyı kesiminde delta sedimanları olarak biriktirmiştir.

1

Buna göre kıyı çizgisinin konumu, deniz seviyesi yükselmesi ve kıyının alüvyonlarla doldurulması arasındaki dengeye bağlı olarak yer değiştirmiştir. Deniz seviyesinin daha hızlı yükseldiği dönemde, yaklaşık 7000 yıl öncelere kadar kıyı çizgisi Karamenderes ağzında güneye doğru ilerlemeye devam etmiş, önceki delta alanlarını kaplayarak güneyde Pınarbaşı yakınlarına kadar sokulmuştur (Şekil 1).

Denizin yükselme hızının giderek azaldığı ve 6000 yıl kadar önce bugünkü seviyesine ulaştığı bilinmektedir (Kayan 1988). Bu dönemde Karamenderes’in Bayramiç-Ezine havzasından getirdiği bol alüvyon ile “körfez” dolmaya (deltaic progradation), kıyı çizgisi bu defa kuzeye doğru çekilmeye başlamıştır. Troia güneyinde, bugünkü ova ortalarındaki sondajlardan sağlanan bilgiler, bu dönemde kıyı bataklıklarının burada geniş alanlar kapladığını göstermektedir (Kayan 1995).

Ege kıyılarında yapılan araştırmalar son 6000 yılda da deniz seviyesinin sabit kalmadığını göstermektedir (Kayan 1999). Bölgede Prof. Korfmann tarafından yönetilen arkeolojik araştırma ve kazı projelerinin Beşik Sivritepe ve Beşik Yassıtepe çalışmaları sırasında (1983-1988), Beşik (Beşige) kıyı düzlüğünde el burgusu ile 7-8 m ye kadar inilen 80 kadar sondaj yapılmıştır. Bunlardan sağlanan bilgilere göre deniz seviyesi günümüzden yaklaşık 5000 yıl öncesinden 3500 yıl öncesine kadar 2 m kadar bir alçalma göstermiş, sonra milat yıllarına kadar tekrar bugünkü seviyesine yükselmiştir (Kayan 1991). Bunun nedeni tam olarak aydınlatılabilmiş değildir. Ancak, Bronz Çağına rastlayan böyle bir deniz seviyesi alçalmasının (Bronz Çağı Regresyonu. Kayan 1997a), bölgesel tektonik hareketlerle ilgili (bağıl: relative) olabileceği üzerinde durulmaktadır. Bu küçük seviye değişmesinin özellikle

2

Troia çevresindeki alüvyal düzlüklerin (Karamenderes ve Dümrek ovalarının) gelişmesi üzerinde önemli etkileri olduğu anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bu da Troialıların bölgedeki faaliyetleri ve arazi kullanımları bakımından önem taşımaktadır.

1988 yılında çalışmalarını Beşige’den Troia’ya kaydıran Prof. Korfmann’ın sağladığı imkânlarla Troia çevresindeki alüvyal düzlüklerde yoğun bir sondaj programı gerçekleştirilmiştir. Kazı projesini destekleyen Daimler-Benz (Mercedes) tarafından verilen iş makinesine (Unimog) bağlı hidrolik sondaj takımı (rotary-coring) ile 1988-1995 yılları arasında Troia çevresindeki düzlüklerde ve batıdaki Yeniköy sırtının (Sigeion) ovaya bakan eteklerinde 100 den çok sondaj yapılmıştır. Bu sayede 1996 yılına kadar bu bölgedeki Holosen stratigrafisi ve yüzey altına ait alüvyon birikme ortamlarının özellikleri ayrıntılı olarak öğrenilmiş, paleocoğrafya haritaları çizilmiştir (Kayan 1995, 1996).

Bu stratigrafi içinde en ilginç seviyenin denizel sediman birimlerinden karasal birimlere geçiş katmanı olduğu dikkati çekmiştir. Bölgede insan varlığının ve arazi kullanımının ilk izlerini taşıyan bu katman, ovanın Troia’yı çevreleyen kesimlerinde (Bugünkü yüzey yükseltisi kuzeyde 7 m, güneyde 10 m kadar) genel olarak bugünkü deniz seviyesinin birkaç metre (Genellikle 2 m, ovanın kuzey kesiminde 4 m ye kadar) altında başlamakta, bugünkü deniz seviyesinin biraz üzerine (0,5-1 m) kadar devam edebilmektedir (Şekil 2). Bu katmanın daha ayrıntılı incelenebilmesi için 1996 yılında Troia Projesi bize kompresörle çakılan “gouge-coring” sondaj takımı sağlamış ve bundan sonra çalışmalara bu takımla devam edilmiştir. Gerektiğinde uygun ortamlarda 20 m den derinlere kadar inilebilen bu takımla genellikle 15 m kadar derinliklere inilmesi yeterli olmuş ve 1996 dan beri yapılan 103 sondajla ayrıntılı yeni bilgiler sağlanmıştır.

Troia çevresinde yapılan ve toplam sayıları 300 ü geçen bu sondajlardan sağlanan sedimantolojik bilgiler ve bunların korelasyonu ile hazırlanan kesitlerle bugünkü Karamenderes-Dümrek alüvyal düzlüğü altındaki alüvyon (Holosen) stratigrafisi ayrıntılı olarak belirlenebilmiştir. Eski sediman birimlerinin yüzey altındaki yatay dağılışlarının değerlendirilmesiyle de belli dönemlerle (özellikle Troia VI gibi arkeolojik bakımdan önemi olan dönemler) ilgili paleocoğrafya haritaları çizilmiş, böylece eski çağlarda insan-doğal çevre ilişkileri, arazi kullanımı ve bunun kültür dönemleri ile ilişkileri üzerinde değerlendirmeler yapılabilmiştir. Aşağıda bu konuda sağlanan stratigrafik bilgilerin kısa bir özeti verilmiştir (Şekil 2):

Troia çevresindeki alüvyal düzlüklerin altında genç tektonik hareketlerle parçalanmış Neojen bloklarının arızalı yüzeyi bulunmaktadır. Bunun üzerinde bazı sondajlarda C14 yöntemiyle 20-30 bin yıldan eskiye tarihlendirilen Pleistosen denizel sedimanlarının kalıntılarına girilmiştir. Troia çevresinde jeoarkeolojik bakımdan önemli olan asıl sedimantasyon birimleri Holosen’e ait olanlardır. Bunlar sediman özellikleri, biriktikleri ortamların paleocoğrafya özellikleri ve krono-stratigrafik istif düzeni bakımından üç birimden oluşmaktadır:

1. Erken Holosen (10.000-6.000 yıl önceki dönem) - Denizel sedimantasyon: Erken Holosen’de hızla yükselen deniz öncelikle Troia batısındaki Karamenderes vadisinde, bugünkü yüzeyin 30 m kadar altındaki vadi tabanı üzerinde, deniz seviyesinin alçakta bulunduğu zamanda kazıldığı anlaşılan akarsu yarıntısına sokulmuştur. Burada 50 m kadar derinlerdeki transgresif taban örtüsünden (lag deposit) alınan denizel kavkıların C14 tarihleri 10.000 yıl kadar önceye ait bulunmuştur. 7000 yıl kadar önce ise Troia batısında 30 m kadar derindeki geniş vadi tabanı bütünüyle deniz suları ile kaplanmış ve kıyı çizgisi güneyde Pınarbaşı-Mahmudiye yakınına kadar sokulmuştur. Kenarlarda Neojen anakayaya ulaşılabilen sondajlarda denizel sedimantasyon kaba elemanlı (çakıl ve kaba kum) taban örtüsü ile başlamaktadır. Bu örtüde genellikle kalın kavkılı Ostrea, Cardium ve Ceridium’lar

3

4

bulunmaktadır. Bunun üzerine ince taneli ve genellikle çok homojen denizel çamurlar gelmektedir. Bunlar bol organik kolloid içeren, siyahımsı koyu gri renkli sığ deniz sedimanlarıdır. Yer yer çok iyi boylanmış çok ince kumlu, yer yer daha kolloidal çamur niteliğindedir. Denizel fosillere çok az yerde ve ince kırıntılar şeklinde rastlanabilmektedir. Bunu sedimantasyon ortamının asit özellikte ve anoksik olması ile açıklamak mümkündür. Ova güneyindeki sondajlarda metan gazı çıkışları da olmuştur. Bu birim içinde hiçbir yerde arkeolojik materyale (örneğin bu eski denize sürüklenmiş çanak-çömlek kırıntıları gibi) rastlanmamıştır. Holosen transgresyonuna bağlı deniz seviyesi yükselmesinin 6000 yıl öncelerde bugünkü deniz seviyesinde durduğu anlaşılmaktadır. Bunun kanıtı “körfez” kenarlarında, hemen her yerde bugünkü deniz seviyesinde girilen kıyı birikintilerinden alınan kavkı örneklerinin C14 tarihleridir.

2. Orta Holosen Geçiş zonu (6.000-3.500 yıl önceki dönem) - Deniz tabanının alüvyonlarla dolması (Hızlı delta gelişimi): Çoğu yerde denizel sedimanların üst yüzeyi bugünkü deniz seviyesinin birkeç metre kadar altında bulunmakta, oldukça düz bir uzanış göstermektedir. Bu yüzeyin üzerinde sedimanların fiziksel özelliklerinde bazı yerlerde pek belirgin olmayan, fakat genel olarak tanınabilen bir değişiklik olmaktadır. Birimin bütünü alttaki görünüşte koyu gri, siltli-ince kumludur. Bir şekilde denizle ilişkili, fakat çok çeşitlilik gösteren sediman birimlerinden oluşmaktadır. Yer yer laminalı, yer yer homojen, sert, blok çamur strüktüründedir. Bazı blok strüktürlü yerlerde karbonat konkresyonları bulunmaktadır. Denizel fosiller az ve tatlı-acı su ortamlarını temsil eden türlerle karışıktır. Bütün bunlar, bu ortamın çok sığ, yer yer kıyı bataklığı, yer yer yaz aylarında kuruyan kıyı düzlüğü (delta kıyısı) niteliğinde bulunduğunu göstermektedir. Bu birimin üst yüzeyi genellikle hemen hemen bugünkü deniz seviyesinde bulunmaktadır. Denizel sediman biriminin bugünkü deniz seviyesinden 2 m kadar aşağıdaki yüzeyinde yer yer orta-kaba kumlu, genellikle çamurlu, bol organik katkılı sediman birimlerine de rastlanmaktadır. Bunlar eski azmak yatakları (distributary channel) olmalıdır. Kaba kumlar daha güçlü su akışını, bunların bitkili ve çamurlu olması zaman zaman akışsız su birikintisi niteliğinde bulunduğunu göstermektedir. Buna karşılık bu birimde plaj kumlarına ve tipik lagün sedimanlarına rastlanmamış olması da çok sığ bir kıyı zonunda dalga enerjisinin çok düşük olduğunu göstermektedir.

Geç Tunç Çağında deniz seviyesinde meydana gelen küçük bir alçalma, Bu sığ su ortamında geniş alanların kuruyup kara durumuna dönüşmesine neden olmuştur. Sediman özellikleri bunu çok iyi yansıtmaktadır. C14 tarihleri ise bu karalaşmanın günümüzden 5000-3500 yıl önceki döneme rastladığını göstermektedir. Bu nedenle, bugün ovayı kaplayan alüvyonlar altında, bugünkü deniz seviyesi ile bunun birkaç metre altına kadar inen 2-3 m kadar kalınlıktaki bir katman, denizel sedimanlarla üstteki karasal (akarsu taşkın) sedimanlar arasında bir geçiş zonu olarak hemen her yerde tanınabilmektedir. Burada değişken ortama uygun olarak sedimanlar çok çeşitlilik göstermektedir.

Bu geçiş zonu, ovanın karalaşması ve insan kullanımına uygun duruma gelmesinin başlangıcı olduğu için jeoarkeolojik bakımdan da önem taşımaktadır. Normal olarak bu birim içinde arkeolojik materyal (çanak-çömlek ve tuğla kırıntıları gibi) bulunmamaktadır. Ancak etek kesiminde yamaçtan deltaya sokulan kolüvyal sedimanlar içinde delta gelişimi ile çağdaş seramik kırıntılarına rastlanmaktadır. Bunlardan özellikle 129 nolu sondajda bugünkü yüzeyden 10 m kadar derinde bulunanlar çok ilgi çekicidir. Bulunan seramiklerin kesin tarihlendirmesi mümkün olmamakla birlikte, Troia arkeologları bunların eski, muhtemelen Bronz Çağına ait olduğu değerlendirmesini yapmışlardır. Bütün bu verilerden, Troia çevresinde, Bronz Çağında hızla gelişen delta kıyılarında doğal liman olma özelliği taşıyan koyların bulunmadığı gibi bir sonuç çıkmaktadır. Bu, jeoarkeolojik bakımdan çok önemli bir sonuçtur.

5

3. Geç Holosen (Son 3.500 yıl) - Fluvial (akarsu-taşkın) sedimantasyon: Troia çevresindeki alüvyal düzlüklerde, bugünkü deniz seviyesi üzerindeki sediman katmanı genellikle ince kumlu-siltli akarsu taşkın birikintilerinden oluşmaktadır. Bunun renk özelliği taban suyuna bağlı olarak değişmektedir. Taban suyu altında kalan seviyelerde gri-koyu gri renklerdeki sedimanlar daha alttaki birimlere benzemekte, bazen onlardan ayırt edilmesi zor olmaktadır. Ancak sert çamur niteliği ve karbonat içeriği ile farklılık göstermektedir. Taban suyu üzerinde kalan katmanlar ise yerel farklılıklarla kahverengi tonlarında, yer yer zeytuni renktedir. Yüzeye yakın birimlerde tane boyu homojenliği biraz bozulmakta, yüzeysel akış izleri, taşkın katmanları ve topraklaşma horizonları izlenebilmektedir. Ancak yine de kaba elemanlarla belli olan büyük akarsu yataklarına çok az rastlanabilmektedir. Bunun nedeni çevredeki anakayanın hep ince taneli sediman üretmesidir.

Alüvyal düzlüğü çevreleyen eteklere doğru tabandaki taşkın sedimanlarına kolüvyal unsurlar karışmaktadır. Bunlar Troia çevresinde, Neojen yapılı alçak sırt yamaçlarından yağmur suları ile yıkanıp eteklerde biriken, yine genellikle ince kumlu sedimanlardır. Ancak, bunların kökeni tabandan yüksek alanlarda oluşan killi toprak materyali olduğu için taşkın sedimanlarından ayrılabilmektedir. Ayrıca, Troia yakın çevresinde bunlar içinde bulunan arkeolojik unsurlardan (örneğin kap veya tuğla, kiremit kırıkları, ateş artıkları) arkeolojik bakımdan yararlı bilgiler sağlanabilmektedir. Örneğin az da olsa, bunlardan bazılarının ait olduğu dönemler arkeologlar tarafından tarihlendirilebilmektedir. Çoklukları, köşeli (taşınmamış) veya aşınıp yuvarlaklaşmış (taşınmış) olmaları, ait oldukları arkeolojik katmanlarla (Örneğin yangın tabakaları) ilişkilendirilmeleri bakımından anlamlı olabilmektedir. Troia sırtının kuzey ve güney eteklerinde böyle bir yaklaşımla yapılan değerlendirmelerde bazı ilginç sonuçlar sağlanmıştır (Kayan 1996, 1997b).

Sonuç Sonuç olarak Troia çevresindeki alüvyal düzlüklerde ve Troia sırtını çevreleyen

eteklerde yapılan delgi sondajlardan sağlanan sedimantolojik ve stratigrafik bilgiler, Holosen boyunca burada meydana gelen coğrafi çevre değişmelerinin aydınlatılmasında önemli bir kaynak oluşturmuştur. Bu bilgilerin daha ayrıntılı sedimantolojik ve paleontolojik analizlerle geliştirilmesi mümkündür. Ancak sayıları 300 ü geçen delgi sondajların değerlendirilmesinde görülen uyumlu ilişkiler, genel stratigrafinin ve bununla ilişkili jeoarkeolojik sonuçların tutarlı olduğu ve ana çizgilerinin değişmeyeceği izlenimini vermektedir.

Referanslar Kayan, İ. 1988. Late Holocene sea-level changes on the Western Anatolian coast.

Palaeogeography, Palaeoclimatology, Palaeoecology. Vol. 68, No 2-4, p. 205-218.Special Issue: Quaternary Coastal Changes. Ed. by P. A. Pirazzoli - D. B. Scott. (A selection of papers presented at the IGCP-200 meetings) Elsevier Science Publishers B. V. Amsterdam. The Netherlands.

Kayan, İ. 1991. Holocene geomorphic evolution of the Beşik plain and changing environment of ancient man. Studia Troica. Band 1, p. 79-92.

Kayan, İ. 1995. The Troia bay and supposed harbour sites in the Bronze Age. Studia Troica. Band 5, p. 211-235.

Kayan, İ. 1996. Holocene stratigraphy of the Lower Karamenderes-Dümrek plain and archaeological material in the alluvial sediments to the north of the Troia ridge. Studia Troica. Band 6, p. 239-249.

6

Kayan, İ. 1997a. Bronze Age regression and change of sedimentation on the Aegean coastal plains of Anatolia (Turkey). Third Millennium B.C. Climate Change and Old World Collapse (Ed. by H. N. Dalfes, G. Kukla, and H. Weiss). NATO Advanced Research Workshop. September 19-23, 1994. NATO ASI Series 1. Global Environmental Change, Vol. I 49, 431-450. Springer-Verlag Berlin Heidelberg 1997.

Kayan, İ. 1997b. Geomorphological evolution of the Çıplak valley and archaeological material in the alluvial sediments to the south of the Lower City of Troia. Studia Troica. Band 7, p. 489-507.

Kayan, İ. 1999. Holocene stratigraphy and geomorphological evolution of the Aegean coastal plains of Anatolia. The Late Quaternary in the Eastern Mediterranean Region. Quaternary Science Reviews. Vol 18, No 4-5, 541-548. Elsevier Science Ltd. Pergamon. England.

Kayan, İ. 2002. Paleogeographical reconstruction on the plain along the western foot-slope of Troy. Mauerschau: Festschrift für Manfred Korfmann. Band 3.

Kraft, J. C. – Kayan, İ. – Erol, O. 1980. Geomorphic reconstructions in the environs of ancient Troy. Science. American Association for the Advancement of Science. Vol. 209, No. 4458, p. 776-782.

7