Neolitik'ten "Mısır Eski Krallığı"nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan İlişkileri...
Transcript of Neolitik'ten "Mısır Eski Krallığı"nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan İlişkileri...
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
İzzet ÇIVGIN1
NEOLİTİK’TEN “MISIR ESKİ KRALLIĞI”NIN KURULUŞUNA
KADAR MISIR-NÜBYE/SUDAN İLİŞKİLERİ (MÖ. 5000-2700):
TAKAS, KÜLTÜREL ETKİLEŞİM VE DEVLETLEŞME
Özet
Bu makale, yiyecek üretiminin başladığı ve çiftçi-otlatıcı yaşam tarzının
doğduğu çağlardan “Mısır Eski Krallığı”nın kuruluşuna kadar geçen zamanda
(MÖ. 5000-2700) Orta ve Aşağı Nil’de ikamet eden toplumlar arasındaki kültürel
aktarımları, etkileşime zemin sağlayan takas ilişkilerini ve ticari ağlar üzerinde
denetim kurma ihtiyacının devletleşme sürecine katkısını incelemeyi
amaçlamaktadır. Mısır devletinin doğumu ile seçkinlerin talep ettiği (statü
göstergesi) prestijli malların ve hammaddenin ülkeye güvenli biçimde girişini
sağlama arzusu arasında doğrudan bir bağ olduğu yadsınamaz. Metinde yanıtı
aranan soru, Mısır’da devleti görünür kılıp siyasal aktörleri meşrulaştırmak için
ihtiyaç duyulan uzun-mesafeli ticaret etkinliğinin aracı güney/Nübye topraklarında
yaşayan toplumların siyasal kurumsallaşma ve devletleşme dinamikleri üzerinde
nasıl bir rol oynadığıdır. Makalede, Aşağı-Orta Nil kültürlerinin coğrafi konumları
ile maruz kaldıkları iklim değişikliklerinin geçim biçimi farklılaşmasına ve
toplumsal örgütlenmeye etkileri de tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Eski Mısır ve Sudan, Takas/Ticaret Ağları, Kültürel
Etkileşim, Erken Siyasal Seçkinler, Devletleşme.
RELATIONS BETWEEN ANCIENT EGYPT AND NUBIA FROM
THE NEOLITHIC TIMES TO THE EGYPT’S OLD KINGDOM
PERIOD (5000-2700 BC): EXCHANGE, CULTURAL
INTERACTIONS AND STATE FORMATION
Abstract
The purpose of this article is to examine the complex relationship between
Ancient Egypt and Nubia, involving cultural transmissions, trade expeditions and
military raids from the Neolithic times to the Egypt’s Old Kingdom (5000-2700
1Yrd. Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset ve Sosyal
Bilimler Anabilim Dalı, [email protected]
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
16
İzzet Çıvgın
BC). Currently, scholars debate whether Lower Nubian society was organized as a
complex chiefdom or as a proto-kingdom at the beginning of the 3rd millennium BC
(during the “Early Dynastic period of Egypt”, 3100-2700 BC). Elite demand for
exotic/status/prestige/luxury goods can be an initial stimulus to formation of
political hierarchy. This statement is likely to be true in the case of early state
formation in Egypt. In the same way, Lower Nubia’s (region between the First and
Second Cataracts of the Nile) prosperity was underpinned by its intermediary
position in the long-distance trade networks. The early Nubian policies (Sayala,
Qustul) became powerful by controlling the trade routes and shared with their
northern neighbors (Egyptian proto-kingdoms) in the moves towards social
complexity. But during the maturation of the Egyptian state, early pharaohs
conquered the Lower Nubia and could directly control the exchange with the south.
While the Lower Nubia experienced cultural decline and poverty, by 2500 BC, a
powerful kingdom began to be established around the Third Cataract of the Nile
(Upper Nubia): Kerma. A highly stratified (complex) society had emerged in the
northern part of Nubia (in direct contact with early Egyptian state), but the first
centralized kingdom had emerged in the southern part, in Upper Nubia called
“Kush” by the Egyptians.
Keywords: Ancient Egypt and Nubia, Trade Networks, Cultural
Interaction, Early Political Elites, State Formation.
GİRİŞ: Nil, Çağlayanlar, Mısır, Nübye (Sudan) ve Kültürlere Sınır Çizme Sorunu
Dünyanın en eski iki uygarlığının doğduğu merkezler, Dicle-Fırat’ın suladığı Güney
Mezopotamya ile varlığını Nil’e borçlu olan Mısır’dır. İki büyük uygarlığın da doğum tarihi
MÖ 4. binyılın ikinci yarısıdır. Yüksek kentleşme düzeyi, erken tabakalaşması ve yazılı kültürü
sayesinde Mezopotamya uygarlığı Mısır’dakinden 1-2 yüzyıl önce zuhur etmiş görünür. Ancak
uygarlıkların ortaya çıkışında ve biçimlenişinde en önemli faktörlerden biri olan ticari ağlar, iki
bölgedeki devletleşme hızı üzerinde benzer sonuçlara yol açmıştır. Güney Mezopotamya’yı
kuzeye, batıya ve doğuya bağlayan “çapraz” yolların sayısı o kadar çoktur ki bunların hepsine
birden hâkim olup ticaret üzerinde tekel kurmak neredeyse olanaksızdır. Sümer uygarlığı bu
yüzden kent-devletler halinde örgütlenebilmiş, “tarımsal artı ürün”ün estetik uygarlık eserlerine
(anıtsal mimariye ve lüks/prestijli mallara) dönüştürülmesinden ibaret olan “refah ekonomisi”ni
Mısır’dan farklı biçimde kurmuştur. Mısır’da ticaret esasen Orta ve Aşağı Nil Havzası boyunca
işlediği için, nehir boylarına hâkim olan bir devletin ticaret üzerinde tekel kurması, dolayısıyla
Sümer kentlerine nazaran çok geniş bir coğrafyaya tek başına hükmetmesi işten bile değildir.
Sonuç itibariyle, (indirgemecilikten kaçınmak kaydıyla) Mezopotamya ile Mısır’daki siyasal
yapı farklılığını iki bölgedeki ticari ağların farklı doğasına bağlamak mümkündür.
Yaklaşık 6700 km uzunluğundaki Nil, iki kaynaktan beslenir. Etiyopya ile Uganda’da
doğan kollar, günümüz Sudan Cumhuriyeti ortalarında Hartum kenti civarında birbirine karışıp
Sudan’ın kuzeyi ile Mısır’ın tamamında birlikte akarlar. Yukarı Nil dendiğinde Uganda ve
Etiyopya’dan Orta Sudan’a kadarki coğrafya anlaşılmalıdır. Orta Nil ise, Hartum (Orta Sudan)
ve Asvan (bugünkü Güney Mısır) kentleri arasındaki bölgeyi sular. Nil’in 6 çağlayanı Orta Nil
üzerindedir. Aşağı Nil, işte bu çağlayanlardan en kuzeyde olan 1. Çağlayan ile nehrin büyük bir
delta oluşturarak Akdeniz’e döküldüğü iki noktanın arasıdır. Eski Mısır yaklaşık olarak buraya,
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
17
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
yani Aşağı Nil Havzası’na karşılık gelmektedir. Kurucu-Kral Narmer’e kadar (MÖ. 3100) Aşağı
Nil’in siyasal birlikten yoksun olduğuna inanan (büyük olasılıkla öyleydi) Eski Mısır ahalisine
göre, Narmer’den önce ülkeleri Yukarı/Güney ve Aşağı/Kuzey olmak üzere iki parçaydı; Mısır
Krallığı ya da 1. Hanedan’ın doğumu ancak Narmer’in İki Mısır’ı birleştirdiği tarihten (3100)
sonra mümkün olmuştu.
Aşağı ve Orta Nil... Kuzeyden Asvan’a kadarki bölge Eski Mısır topraklarını oluşturur. Nübye olarak bilinen
coğrafya, 1. Çağlayan’ın (Asvan’ın) güneyine düşer. İki ülke arasındaki iletişim kanalı sadece Nil değildir. Libya’ya
doğru uzanan Batı Çölü, göçebe otlatıcıların hareket alanı içindeki Dunqul, Kurkur, Kharga ve Dakhla gibi vahaları
da kapsar. 4. binyılda Nübye’nin en önemli bölgesel merkezleri Sayala ve Qustul ile Mısır devletinin doğum yerleri
olarak niteleyebileceğimiz Hierakonpolis (Nekhen), Naqada ve Abydos arasındaki iletişim ve kültürel etkileşimde bu
vahalar da aracı rolü üstlenmişlerdir (Kaynak: http://www.forumbiodiversity.com/showthread.php/41633-Tuareg-
Origins-split-mod/page4).
Eski Mısır’ın güney sınırını oluşturan 1. Çağlayan civarında akış hızlıdır, kayalar yüzeye
yakın olduğundan burada taşıt kullanmak zordur. Yine de, eski Mısırlılar bu sıkıntılı durumu
avantaja çevirmeyi bilmişlerdir. Yunancası Elefantin olup bugünkü Asvan kentinde 1. Çağlayan
civarında konumlanan Abu Adası, Mısır-Nübye sınırını oluşturur; burası güneyden gelecek
saldırıların görülebildiği, savunulması rahat bir mevkiidir. Mısır-Nübye sınırını oluşturan 1.
Çağlayan bölgesindeki Abu Adası’nın Mısır dilinde hem “fil” hem “fildişi” anlamına gelmesi,
adanın en eski devirlerden beri Mısır’ın fildişi talebine karşılık veren bir takas üssü olduğu
düşüncesini güçlendirir; Büyük İskender’in Mısır’ı fethinden sonra da üsse Abu’nun Grekçe
karşılığı olarak “Elefantin” denmiştir. Eski Mısırlıların İki Mısır (Neb-Taui: İki Ülke) dedikleri
yurt, Akdeniz ile Abu Adası arasındaki bölgeyi kapsamaktadır (Wilkinson, 2011: 32-33). İki
Ülke’nin kuzeydeki yarısı “Ta-Mehu”, Aşağı Mısır, güneydeki yarısı “Ta-Şemau”, Yukarı
Mısır’dır (Williams, 2011: 88).
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
18
İzzet Çıvgın
İki Ülke (Aşağı ve Yukarı Mısır), adlarını Nil’in akış yönünden alırlar. Devletleşmenin anayurdu olan Yukarı Mısır,
1. Çağlayan nahiyesinde bugünkü Asvan kentinin bulunduğu noktadan Süveyş Körfezi’nin başlangıç hizasına kadar
uzanır. Aşağı Mısır ise, Karun Gölü’nün de bulunduğu Feyyum Vahası’nı ve Nil Nehri Akdeniz’e dökülürken oluşan
Delta bölgesini içerir (Kaynak: David, 2003: 59).
Mısır dilinde İki Ülke’yi tanımlayan bir başka terim Kemet’tir (“km.t”). Mısır’a Kemet
(Kara Ülke) denmesinin nedeni, yukarıdan alüvyon getiren taşkınlar nedeniyle Aşağı Nil tarım
arazilerinin siyaha bürünmesidir. Mısırlılar, Kemet’e komşu 3 bölgeyi şu biçimde adlandırırlar:
güneyde Ta-Nehesi (Siyahların Ülkesi) ya da Ta-Seti (Ok/Yay Ülkesi), batıda Tjehenu ya da
Tjemehu (Libya) ve kuzeydoğuda Aamu (Asyalıların ülkesi). Siyahların Ülkesi’nden kasıt
Nübye (bugünkü Mısır’ın güneyi + Sudan’ın kuzey yarısı) ve Etiyopya’dır. Asya Ülkesi’nden
Sina Yarımadası, Filistin ve Suriye anlaşılır. Batıda göçebe kavimler yaşar ve Libyalılar kavim
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
19
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
adlarından hareketle Tjehenu/Tjemehu olarak isimlendirilirler (Harkless, 2006: 82). Görüldüğü
üzere, Mısır zihniyeti kendisinin merkezde olduğu dünyayı 4 etnik kümeye böler: Mısırlılar,
Nübyeliler, Libyalılar, Asyalılar. Bu 4 kimliğin 3’ü aynı kültürde eriyebilir: Coğrafi yakınlıktan
ve doğa koşullarının benzerliğinden dolayı Libyalılar ile Nübyeliler Mısır evreninin parçası
sayılırlar ve onların “yüksek Mısır kültürü”ne uyum sağlayabileceklerine inanılır. Libyalılar ile
Nübyeliler, etnik değilse bile kültürel açıdan Mısırlılaşmaları doğal görülen gruplardır. Bunların
dışında kalan herkes mutlak yabancı kategorisine girer. İkisi arasında seçim yapmak gerekse,
Mısırlı Nübyeliyi Libyalıya tercih eder; zira ilki Nil sakini olduğundan Mısır zihniyetine daha
yakındır, göçebe olan ikincisi uygarlığı anlamlandırma ve ona uyum sağlama hususunda sorun
yaşayabilir. Mısır kültürü etkiye açıktır, Libya ve Nübye’den gelen katkılarla yenilenebilir, ama
onu tamamen kaldırıp atmak ve yerine bir başka kültür koymak düşünülemez bir şeydir: Ülke
farklı geleneklerle ve etnik gruplarla senteze açık olsa bile, “Mısır Mısırlı olarak kalmalıdır”
(Naunton, 2010: 133-134, 137-138).
Mısırlılık, Aşağı Nil’de (Delta ve 1. Çağlayan arasındaki Nil kıyılarında) ikamet etmekle
ve ortak bir kültürü/ideolojiyi paylaşmakla kazanılan kimliktir. Aşağı Nil’in doğu ve batısındaki
çöl bölgelerinde yaşayanlar, “kum ahalisi” olarak adlandırılmalarından anlaşılacağı gibi, Mısırlı
sayılmazlar. Batı Çölü’nün büyük vahalarında (Siva, Bahariye, Farafra, Dakhla ve Kharga’da)
oturan, geçimlerini hayvancılık kadar tarımla da sürdüren, bugünden bakarak maddi kültür,
etnik aidiyet ve dini inanış bakımından nehir ahalisi ile aralarındaki farkları sezemediğimiz kum
insanları, Nil’den uzaklıkları nedeniyle “Kemet-dışı topluluklar” olarak nitelenirler. Bu bize
Mısırlılığın etnik aidiyetle değil, aynı yaşam tarzını paylaşmakla ölçülen bir kimlik olduğunu
gösterir. 2000 km²’lik geniş bir alana yayılan Dakhla Vahası sakinleri bile Nehir insanlarının
nazarında çölde yaşayan yabancılardır. Mısır devleti vahaları ilhak edip kendine bağladığında da
durum değişmez; yazılı kayıtlar vahayı hiçbir Kemetli/Mısırlının uyum sağlayamayacağı nahoş
bölgeler, vaha insanlarını da yaratılıştan geçimsiz topluluklar olarak tanımlamayı sürdürürler.
Duvar tasvirlerinde bile vaha toplumu Mısırlılardan farklı biçimde resmedilir; fizikleri Mısırlıya
benzemeyen bu insanlar, giydikleri hayvan postlarıyla da Kemet’in değil yabanıl bir dünyanın
parçası oldukları izlenimi verirler (Hubschmann, 2010: 51, 55).
Mısırlılar, Eski Krallık döneminde (2700-2200) güneylerinde uzanan toprakları Başlangıç
Ülkesi anlamına gelen “Ta-Khent” terimiyle de tanımlamışlardı. Mısır’dan bakıldığında Nübye
Nil’in doğup geldiği yön olduğundan, başlangıçtan kasıt herhalde Nil’in başlangıcıdır. Orta
Krallık’ta (2050-1750), Nübye’yi tarif için “Kas” “Kash” ve “Kashi” terimleri kullanıldı; Yeni
Krallık devrinde (1540-1070) aynı kökten türetilen “Kush” ya da “Ksh” kavramı yerleşti. “Kas”
sözcüğü ilk kez 2. Çağlayan civarında kurulan Mısır kale-üslerinden Buhen’deki bir yazıtta yer
alır (Obenga, 2001: 348). Buradan hareketle, Mısırlıların 2. Çağlayan’ın güneyine, yani Yukarı
Nübye’ye Kush adını verdiklerini öne sürebiliriz. Ülkelerini dünyanın merkezine koyan ve
komşularına küçümsemeyle bakan Mısırlılar, güney komşularını (kendi üstünlüklerine kıyasla)
aşağı öteki olarak görme eğilimindedirler. MÖ. 2. binyılda yaygınlaşan Kush sözcüğü kayıtlarda
bu yüzden “sefil, tiksinç, biçare” anlamlarını verecek biçimde kullanılır. Mısırlıların Nübyelileri
tanımlamak için kullandıkları negatif sıfatlar Kush ahalisinin siyah derililiğinden kaynaklanıyor
da olabilir. İskelet analizlerine bakılırsa, 4.-3.-2. binyıllarda 1. ve 6. çağlayanlar arasında ikamet
eden topluluklar siyah ırka mensupturlar (Adams, 1995: 777-778).
Mısır gibi, Nübye de iki bölümden oluşur. Aşağı/Kuzey Nübye, Mısır’a komşu olup 1. ve
2. çağlayanlar arasında yer alır. Bugünkü Sudan Cumhuriyeti’nin kuzey yarısına denk düşen
Yukarı Nübye, 2.-6. çağlayanlar arasındaki bölgenin adıdır. Mısırlılar Aşağı Nübye’yi “Wawat”
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
20
İzzet Çıvgın
sözcüğüyle tanımlıyorlardı; Yukarı Nübye’nin Mısır dilindeki karşılığı ise “Kush” idi. En eski
Mısır kayıtlarında (4. binyıl sonu ile 3. binyılın tamamında) Wawat ve Kush’un toplamından 1.
ve 4. çağlayanlar arasındaki kıyı şeridi ile doğu ve batıdaki yakın çöl bölgeleri anlaşılır.
Eski Nübye ya da Mısırlıların adlandırmasıyla Ta-Seti (Ok ülkesi)… 1-2. çağlayanlar (Asvan ile Buhen) arası Aşağı
Nübye’dir (Wawat). Yukarı Nübye (Kush), Nil’in iki kolunun birleştiği Hartum’dan (6. Çağlayan’dan) başlar, 2.
Çağlayan’a kadar uzanır. Devlet-öncesi karmaşık toplumların doğum yeri Aşağı Nübye olsa da, “şeflik”/“ön-devlet”
evresini aşan ve krallık adını gerçekten hak eden ilk Orta Nil devleti, MÖ. 2. binyılda Yukarı Nübye’de, 3. Çağlayan
civarındaki Kerma kentinde hayat bulmuştur. Kush’un siyasal merkezi 1. binyıl ortalarında daha güneye/yukarıya, 4.
Çağlayan civarındaki Napata kentine, miladi dönemlere girilirken de 5-6. çağlayanlar arasındaki Meroe’ye
taşınacaktır (Kaynak: David, 2003: 125).
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
21
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
4. ve 6. çağlayanlar arasının ilk başta Nübye’nin parçası olarak görülmemesi, Yukarı
Nübye kültürünün erken çağlarda 2-4. çağlayanlar civarına sıkışmış olmasından kaynaklanır.
Aslına bakılırsa, kültür evrenini yalnızca doğa unsurlarından (örneğin çağlayanlardan) hareketle
tanımlamak doğru bir yaklaşım değildir. Zira iki kültürün doğal sınırı olarak belirlenen bölge de
erken etkileşimler sonucunda komşu kültürlerden birinin uzantısına dönüşebilir (Gatto, 2011:
22). Nitekim son yıllarda sayısı artan kazılar sayesinde, Nübye kültürünün 1. Çağlayan’ı da aşıp
Eski Mısır’daki kentleşme sürecinin ilk merkezlerinden Nekhen/Hierakonpolis’e kadar uzandığı
anlaşılmıştır. Demek ki oluşum evresinde Yukarı Mısır ile Aşağı Nübye kültürleri iç-içedir ve
iki kültürün de temelinde diğerinin harcı bulunmaktadır. Hierakonpolis’te günlük yaşamın
sürdürüldüğü evsel mekânlar kadar mezarlık bölgesinde de bol miktarda Nübye çanak-çömleği
keşfedilmiştir. Bunlar, nadir bulunan ve statü göstergesi sayılan ithal ürünler değil, gündelik
kullanıma ait keramik objelerdir (Roy, 2011: 204-205).
Eski Mısırlıların “Ta-Seti” dedikleri ülkenin adı Orta Çağ’da “Nübye” olarak yerleşmiş
ve günümüze o haliyle gelmiştir. Mısır’ın güneyindeki toprakları “Nübye” terimiyle tanımlayan
ilk yazar, Amasya doğumlu Yunan coğrafyacı Strabon’dur (MÖ. 64 – MS. 24). Asvan’ı geçip
Aşağı Nübye’de de seyahat ettiği sanılan Strabon, orada “Nubas” adlı bir kavimle karşılaştığını
belirtir, MÖ. 9-5 arasında kaleme aldığı “Geographika” adlı kitabında Mısır’ın güneyindeki
toprakları bu nedenle “Nubia” olarak tarif eder (Lobnan Jr., 2004: 373-374; Remler, 2010: 135).
Terimin hangi kökten türetildiği aslında tartışmalı bir konudur. Bir görüşe göre, sözcüğün kökü
(eski Mısırca) “nebu”, yani altındır; bu açıklama Nübye’nin Eski Mısır’ın altın ihtiyacını
karşılayan bölge olduğu bilgisiyle desteklenir (Ziegler, 2001: 327). Mısır yazılı kayıtlarında,
Bronz Çağı’nın (MÖ. 3100-1100) en başından beri, Ta-Seti (Ta-Nehesi) ahalisine verilen ad
“Nehasyu”dur. Belki Nübye ile aynı kökten gelen bu terim, Nil Nehri ile Kızıldeniz arasında
yaşayan göçebe kavimleri tarif etmekte kullanılmıştır ve Nübyeli/Zenci anlamına gelmektedir.
Bazı yazarlar ise, terimin bugünkü kuzey-güney Sudan (ülke Temmuz 2011’de iki ayrı devlete
dönüşmüştür) sınırını oluşturan Nuba Dağları (Cebel el-Nuba) ile bağlantılı olduğunu düşünür.
Buna göre Nübye’nin kökeni eski çağlarda değil Orta Çağ’da aranmalıdır; zira Nuba’da yaşayan
dağlı halkların çeşitli akınlar sonucunda esir edilip köleleştirilmesinden dolayı köle anlamını da
veren Nuba sözcüğü, son binyıl içinde “Nübye” ile özdeşleşmiştir. Kesin olan, Mısırlıların
güneylerindeki topraklardan söz ederken Nübye terimini asla kullanmadıklarıdır. Oysa Yukarı
Nübye’yi tarif eden “Kush” sözcüğü zamanla “Wawat”ı (Aşağı Nübye’yi) içerecek biçimde
genişlemiş ve MÖ. 1. binyılda Nübye’nin tamamını tanımlar hale gelmiştir. Bu devirdeki Mısır,
Asur, Pers ve Yahudi kayıtlarının hepsinde Nübye’nin bütününü tarif ederken başvurulan terim
Kush’tur (Buzon, 2011: 21). Mısırca “Kush”, Greklerle Romalıların “Etiyopya” adlandırmasına
denk düşer; Orta Çağ Arapları ise aynı bölgeye “Nübye” demişlerdir (Adams, 1995: 775).
Wawat’taki ilk kazıları yöneten ve 1907’de bölgenin en eski maddi kültür varlıklarını
keşfeden Amerikalı Reisner (1867-1942), Aşağı Nübye’nin ilk çiftçilerini A-Grup Halkı olarak
tanımlamıştır. Bunlar, 3700-2800 arasında Aşağı Nübye’de tarım kültürünü derinleştirerek kimi
yazarların “şeflik” olarak tarif ettiği ön-devleti/ön-uygarlığı yaratan insanlardır. 1. Çağlayan’ın
güneyinde Mısır’dan farklı bir kültür evreninin varlığını saptayan Reisner, pek çok höyükten
topladığı arkeolojik bulguları, özellikle de Mısır çanak-çömleğinden hemen ayırt edilen keramik
kalıntılarını, (aralarındaki ortak noktaları dikkate alarak) kümelere bölmüş; kümelerin her birine
A ile başlayıp X ile sona eren isimler vermiştir. Ancak bazı kümelendirmelerin gereksiz olduğu
zamanla anlaşılır. Örneğin B-Grup olarak adlandırılan kümenin anlamlı bir kültürel bütünlük
oluşturmadığı, ayrıca A ile B grup maddi kültürlerini içeren mezarların aynı dönemlere ait
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
22
İzzet Çıvgın
oldukları çok geçmeden ortaya konmuş; bu yüzden de, 1960’lardan sonra B-Grup kültüründen
bir daha söz edilmemiştir (Gatto, 2006: 61-62).
Reisner’in yaşadığı dönemlerde, Batılı arkeologlar/tarihçiler, uygarlığın (anıtsal yapıların
ve özenli işçilik gerektirdiğinden “örgütlenme düzeyi yüksek toplum”lara izafe edilen estetik
objelerin) mutlaka bir merkezde doğup olgunlaştığını ve oradan da az-gelişmiş çevre/periferi
bölgelerine ithal edildiğini düşünme eğilimindeydiler. Bu yaklaşım, kökü Aydınlanma Çağı’na
(MS. 18. yüzyıla) giden “çağdaş uygarlığın Batılılarca yaratıldığı ve coğrafi keşiflerden sonraki
kolonyalist yayılma ile az-gelişmiş ülkelere götürüldüğü” savıyla uyumludur. Bu mantığın çıkış
noktası Batılıların kültürel (hatta ırki) üstünlüğüdür ve eski uygarlıkların gelişme seyrini ortaya
sermek için de aynı mantıktan yararlanılmıştır. Buna göre, ilk uygarlıkların arka-bahçesi kabul
edilen topraklarda az-gelişmişlikten çıkmanın birinci koşulu komşuya öykünmek, onun
kurumsal/siyasal/mali örgütlenmesini kendine uyarlamaktır.
Nübye kazılarını yürüten Reisner de çağının adamı olduğundan, büyük kerpiç binaları,
maddi kültürü ve tümülüs mezarlarıyla 4. binyılın diğer önemli merkezleriyle kıyaslanabilecek
çaptaki Nübye yerleşimlerinin siyah ırka mensup yerliler eliyle kurulmuş olabileceğine ihtimal
vermez. Reisner’e göre, kazılarda gün yüzüne çıkarılan özenli yapılar onun “beyaz” saydığı
Mısırlıların ticari amaçlarla inşa ettikleri üsler/karakollar ya da kaleler olmalıdır; O, söz konusu
yerleşimlerde Mısır devletinin gönderdiği vali-yöneticilerin ikamet ettiğine inandığı için, statü
göstergesi hediyelerle dolu Nübye mezarlarında Mısırlı seçkinlerin yattığını öne sürmüştür. 20.
yüzyıl başında Nübye yerleşimlerine ilgi duyan diğer araştırmacılar da, onun izinden giderek,
karmaşık topluma işaret eden “A-Grup maddi kültürü”nün tarih sahnesinden çekilişini
güneyden (Yukarı Nübye’den) gelen siyahî toplulukların neden olduğu yozlaşmaya
bağlayabilmişlerdir (Buzon, 2011: 22).
Eski Mısır Nil’in yalnızca 1/3’ünü kaplar. Ne var ki, nehrin geri kalan 2/3’lük kısmındaki
kültürel-toplumsal yapının görkemli Mısır uygarlığının etkisi altında şekillendiği inancı pek
yaygındır. 1940’ların sonunda bazı Yukarı Nil höyüklerinde kazı çalışmaları yürüten Britanyalı
O. G. S. Crawford (1886-1957), çabasının çevrede şaşkınlık yarattığını belirtir: Yukarı Nil’in
“uygarlık merkezi” olmadığından hareket eden kişiler, bölgedeki kazılardan anlamlı bir sonuç
çıkmayacağını düşünmektedirler. Nil’i Mısır’a indirgeyen bu yaklaşıma göre, (Mısır’dan coğrafi
uzaklıklarına bakılmaksızın) Nil kıyılarındaki höyüklerde yapılan bütün kazıların nihai amacı
Mısır kültürünün uzak bölgelere yayılımını ortaya koymak olmalıdır (Wengrow, 2003: 122).
1. Çağlayan (Asvan) civarında çıkarılan ve MÖ 5-4. binyıl gibi erken çağlara tarihlenen
maddi kültür kalıntılarından hareketle Yukarı Mısır ve Aşağı Nübye kültürlerini net çizgilerle
ayırmak mümkün değildir. İki bölge arasında çok eskiye dayalı kültürel geçişliliklerin olması
doğaldır. Arkeolojik objelerin komşu kültürlerin etkisine maruz kalmaksızın tamamen otantik
biçimde üretildiklerini varsaymak, tarihöncesinden beri süregelen kültürel aktarımları gözden
kaçırmak ve özcü bir yaklaşımla katışıksız kültür kategorisinin varlığını kabul etmek olurdu.
Oysa günümüzdeki gibi, tarihöncesinde ve erken çağlarda da insan toplulukları hem teknik hem
zihinsel açıdan temas halindeydiler. Sınır boylarındaki ahali birden çok kültürün taşıyıcısı
olabiliyor, iki bölgeden izler taşımakla birlikte kendine ait “yerli” bir kültür yaratabiliyordu.
1. Mısır ile Nübye’de Eşitlikçi Köy Toplumundan Karmaşık Topluma Geçiş
Mısır, avcı-toplayıcı yaşam biçiminin hâkim olduğu ve tarım kültürünün bilinmediği
Paleolitiğin son demlerinde (10000-5100) çekirdek ailelere ev sahipliği yapıyordu. Ülkenin
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
23
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
tarım ve yerleşik kültürle tanıştığı Neolitik dönemde (5100-3900) ise, aileden büyük toplumsal
birimler belirmeye başladı. Çiftçiliğin Mısır’a Doğu Akdeniz kıyılarından girdiği hususunda
fikir birliği vardır, zira ülkede yetiştirilen bitki ve hayvan türlerinin çoğunun (triticum dicoccum
buğdayı, arpa, koyun, keçi) ilk evcilleştirildiği coğrafya Nil boyları değil Güneybatı Asya’dır:
“Yiyecek üretimi Mısır’da MÖ. 6. binyılda Güneybatı Asya’dan gelen tarım bitkileriyle
başladı. Ancak bundan sonra Mısırlılar firavunincirini ve ayakotu denen bir sebzeyi
evcilleştirdiler. (…) Yiyecek üretiminin başka yerlerden gelen tarım bitkilerinin önderliğinde
başladığı bölgelerde, acaba o yörenin yaban bitki ve hayvanlarıyla geçinen insanları [avcı-
toplayıcılar] bu bitkileri komşularından kendileri mi alıp çiftçilik yapmaya başladılar? Yoksa
kendi yörelerine dışarıdan gelen çiftçiler mi ürün paketini yanlarında getirdi[ler]? (...) Mısır’da
birincisi oldu gibi görünüyor: Yerel avcı – yiyecek toplayıcılar önce kendilerinin yaban bitki ve
hayvanlardan oluşan beslenme tarzlarına Güneybatı Asya’dan gelen evcilleri, çiftçilik ve
hayvancılık yöntemlerini eklediler, daha sonra yavaş yavaş yaban besinleri bıraktılar. Yani
Mısır’da yiyecek üretimini başlatan şey yabancı tarım ürünleriyle çiftlik hayvanları oldu,
yabancı insanlar değil. (…) Mısır’ın Nil Vadisi, Bereketli Hilal’in Dicle ve Fırat vadilerine
doğal çevre olarak çok benzer. Bu yüzden de o iki vadide başarılı olan paket [buğday, arpa,
bezelye, mercimek, nohut, keten; koyun, keçi, domuz, sığır] Nil Vadisi’nde de başarılı oldu ve o
görkemli Mısır uygarlığının doğmasına yol açtı” (Diamond, 2002: 131-132, 237).
1.1. Aynı Nehir Üzerinde İki Neolitik Süreç: Mısır’da Tarım, Nübye’de Otlatıcılık
Temelli Yiyecek Üretimi’nin Yaygınlaşması (MÖ. 5000-3800)
Mısır ile Yukarı Nübye’nin “yiyecek üretimine geçiş” tarihleri arasında çok büyük zaman
dilimi bulunmamaktadır. Ancak neolitiğe geçildikten sonra Mısır’da tarım kültürü olağanüstü
bir sıçrama gerçekleştirirken, coğrafi koşullardan ve hayvan-bitki evcilleştirme süreçlerindeki
farklılıktan dolayı Nübye neolitiği otlatıcılık üzerinde yükselmiştir. Diamond’dan aktardığımız
pasajın da gösterdiği gibi Mısır neolitiği varlığını büyük ölçüde Güneybatı Asya’dan ithal evcil
türlere borçlu iken, Nübye’de otlatıcılık çiftçilikten çok daha önce keşfedilmiştir. Yaşamlarını
nehir kıyıları ile (Nil’den doğuya doğru uzanan ve iklim değişiklikleri nedeniyle tarihi çağlarda
kurumuş olan su yatakları ve göletler sayesinde) yakın çöllerde sürdüren Nübyeli avcılar, aynı
coğrafyayı paylaştıkları yerli sığırları evcilleştirerek otlatıcılığa bizzat kendi çabalarıyla geçmiş
olabilirler. Güneybatı Asya ile Orta-Amerika’da “yiyecek üretimi”ne geçişin itici gücünü bitki
evcilleştirme deneyleri oluşturur. Afrika kıtası ise, neolitikleşmesini aslen sığır evcilleştirmeye
borçludur. Sınırlı sayıdaki kemik kalıntılarına bakılırsa, Nübye’de sığır evcilleştirmenin tarihi
MÖ. 8000’e kadar götürülebilir. Kanıt azlığından dolayı bu tarih çok iddialı görünse bile Yukarı
Nübye’nin ilk neolitik merkezlerinden Kerma (3. Çağlayan) bölgesinde evcil olduğu sanılan ve
7000’e tarihlenen kemik örnekleri bulunmuştur. Bu keşfin ortaya koyduğu sonuç, Mısır’a Doğu
Akdeniz üzerinden MÖ 6000 civarında getirilen evcil bitki-hayvan türlerinden çok önce Nübye
civarında yerli sığırların evcilleştirilmiş olduğudur (Gatto, 2011: 22).
MÖ. 7. binyılda Nil Vadisi ve ona yakın çöl bölgeleri, ılıman bir iklime ve zengin bitki
örtüsüne sahipti. Avcılıktan hayvancılığa geçiş evresindeki Nübyeliler, bitki çeşitliliği sayesinde
sığır sürülerine otlak bulmakta zorlanmamışa benziyorlar. Ancak 6. binyıldaki iklim değişikliği
çölün bitki örtüsünde belirgin bir yoksullaşma yaratmış ve yaşamlarını toplayıcılıkla sürdüren
grupları nehir kıyısına sığınmaya zorlamış olmalıdır. Toplayıcılık açısından sıkıntı yaratan bu
durum, otlatıcı yaşam tarzının gelişimine engel değildir. Zira sığır, Nübye çöllerindeki yeni
çevresel koşullara uyum sağlayabilecek bir hayvandır (Gatto, 2011: 23-24).
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
24
İzzet Çıvgın
Bugün çöl olarak bildiğimiz Sahra, Nübye’de yiyecek üretiminin başladığı devirlerde hala
nemli ve ılıman bir iklime sahipti. Sahra’yı yaşanması zor bir coğrafyaya çeviren kuraklaşma,
oradaki geçim ve yerleşme pratikleri üzerinde köklü değişimlere neden olmuştur. 2. Çağlayan
civarındaki Abka yerleşiminde yapılan kazılar, buralarda MÖ. 7300-6300 arasında yaşayan
mezolitik toplumun geçimini büyük ölçüde balık avlayarak ve kabuklu yumuşakça toplayarak
sağladığını ortaya koymaktadır. Abka ahalisi yabani hayvan avlayıp bitki toplayıcılığı yapmışsa
da, aslen su ürünlerine dayalı bir beslenme rejimine sahiptir. 6. binyılda Abka nüfusunda çok
belirgin bir artış gözlenir, doyurulması gereken boğazlar çoğalınca avcı-toplayıcı pratikler de
yaygınlaşmıştır. Arkeolojik kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla, gözde av hayvanı devekuşudur.
Tüketilen diğer hayvanlar, kedibalığı, Nil levreği, kaz, yabani tavşan, ceylan, sığır ve yabani
eşektir. Abkalılar 6. binyılda sığır evcilleştirmeyi başarıp kısmen otlatıcı yaşam tarzına geçmiş
olabilirler, ancak arkeolojik bulguların sınırlılığından dolayı bu hususta kati yargıya varmak
güçtür (Sadig, 2010: 117, 119-120, 136-137).
6. Çağlayan (Hartum) sakinleri ise, Hartum Mezolitiği olarak bilinen dönemlerde (8000-
4900), avcı-toplayıcı yaşam tarzını sürdürürken çanak-çömlek üretmeye de başlarlar. Bugünkü
Hartum kentinin 40 km kuzeyinde, (MÖ. 5700’e tarihlenen) Saggai yerleşiminde, özenli işçilik
gerektiren çanak-çömlekler ile taş/kemik objeler keşfedilmiştir. Bölgede hayvan evcilleştirme
çalışmalarının 7. binyılda başladığına dair izlere rastlanırsa da, evcil türlere ait kalıntı sayısının
arttığı devir 6. binyıldır. Yine de Geç Mezolitik – Erken Neolitik’te (6000-4100) temel geçim
kaynağı hala avcılık ve balıkçılıktır (Török, 2009: 25-26, 28).
5. binyıl boyunca, 3. ve 4. çağlayanlar arasında bulunan Dongola bölgesinde otlatıcı
kültürün yaygınlaşmaya başladığı açıkça görülür. Nehir kıyısındaki yerleşim sayısında patlama
olmuştur; bunlar büyük olasılıkla kuru mevsimlerde hayvanlarına otlak bulmak amacıyla Nil’in
alüvyonlu ovalarına akan yarı-göçebelerin kurduğu (yarı-zamanlı ikamet edilen) yerleşimlerdir.
Aynı devirlerde 3. Çağlayan (Kerma) bölgesinde de otlatıcılığın çok önemli bir geçim kaynağı
haline geldiği gözlenir. Ancak hipopotam dişleri, ceylan kemikleri ve çift kabuklu yumuşakça
kalıntılarından anlaşıldığı üzere, avcı-toplayıcı pratikler de terk edilmemiştir (Sadig, 2010: 137).
Mısır ile Nübye’nin avcılık-toplayıcılık-balıkçılıktan yiyecek üretimine geçiş dinamikleri
arasında büyük benzerlikler vardır. İkisinde de insanın doğayla kurduğu yeni dengenin (doğanın
verdiklerini tüketen insandan onları kendi ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürüp üretici konuma
geçen insana) pekişmesi zaman almıştır. İki bölge de, bitki-hayvan evcilleştirmeye dayalı yeni
geçim anlayışını yavaş ve seçici biçimde benimsemiştir. Ancak 5. binyıl başında hemen bütün
Nil Havzası’nda ortak olan yaşam biçimleri, yiyecek üretiminin farklı iklimlere ve coğrafi
koşullara uyum sağlayıp çeşitlenmesi sonucunda farklılaşır. Binyıl sonlarında, 2. Çağlayan’ın
kuzeyi ile güneyine, Hartum (6. Çağlayan) bölgesine, Doğu Sahra’ya ve nihayet Nil’in batısı ile
doğusundaki çöllere hâkim olan geçim stratejileri arasında bariz farklar gözlenir. Bu durum, her
bölgenin ihtiyaç duyduğu ama kendi başına üretemediği dayanıklı ve dayanıksız mallar için
komşusuna müracaat etmesini zorunlu kılmaktadır. Orta Nil Havzası’nın 5. binyıl sonu ile 4.
binyıl başında dinamik bir takas merkezine dönüşmesinin nedeni işte bu ihtiyaçlar ve dışa
bağımlılık halidir. Tam bu noktada, takas ağlarını kuranların öncelikle (içeride üretilmeyen
gıda ürünlerini değil) çiftçi-otlatıcı geçim biçiminin yol açtığı toplumsal tabakalaşma sisteminin
inşasına yarayan prestijli/egzotik malları talep eden erken seçkinler olduğu belirtilmelidir. Zira
3. Çağlayan’ın (dolayısıyla Kerma’nın) biraz güneyindeki Kadruka yerleşiminin mezarlarında
bulunan bir kadın figürini kumtaşından imal edilmiştir ve en yakın kumtaşı ocağı höyükten 150
km. uzaktadır. 6. Çağlayan bölgesindeki Saggai yerleşiminde de Kızıldeniz’e ait (5. binyıla
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
25
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
tarihlenen) yumuşakça kabukları çıkarılmıştır. 2. Çağlayan ahalisi ise, alet yapmak için aynı
dönemlerde yüzlerce kilometre öteden (Mısır’dan) çakmaktaşları getirtmiştir. Bu tür takas
etkinlikleri, evcil bitki-hayvan türlerinin Aşağı ve Orta Nil boyunca yayılmasının birincil nedeni
olmalıdır. Çanak-çömlek stillerinin ve süsleme anlayışının yayılması da herhalde yine takasın
neden olduğu “kültürel karşılaşma”ların eseridir (Török, 2009: 32-33).
Yukarıda sergilenen tablodan da görülebileceği gibi, Nübye’de avcı-toplayıcılıktan çiftçi-
otlatıcılığa geçiş düz bir çizgi izlememiştir. Çanak-çömlek yapmayı bilen, avcı-toplayıcılık ile
balıkçılığı bırakmayan ve bunlara sığır besiciliğini ekleyen Mezolitik (geçiş dönemi) Nübye
toplumu, tarım destekli hakiki neolitik evreye girdiğinde bile “yiyecek üretimi” dışında kalan
ekonomik etkinliklerden vazgeçememiş, doğanın sunduklarını tüketme anlayışını sürdürmüştür.
Yaşanan coğrafya üretim biçimini belirleyen ana faktördür. Nil kıyı ahalisi, geçimini neolitikten
önce balık avlayarak temin ederken, yiyecek üretmeyi öğrenince verimli tarım arazilerine
yönelmiştir. Çölde avcılıkla geçinen topluluklar ise, sığır evcilleştirmeyi öğrendikten sonra
avcılık ile otlatıcılığı birlikte yürütmeye başlamışlardır.
Nübye toplumunun dönüşümünde belirleyici olan gelişme, 6. binyıl sonunda gelen iklim
değişikliğidir. Orta Holosen’e (MÖ. 5000-3000) denk düşen dönemlerde, aşırı sıcağın neden
olduğu kuraklık yüzünden çöl bölgelerinde uzun süreli ikamet olanağı ortadan kalkmıştır. Bu
durum, Nübye’de otlatıcılık kaynaklı göçebeliğin kökleşmesine yol açmıştır. Aynı devirlerde,
Yakın Doğu’da evcilleştirilen keçi ve koyun gibi türlerin Mısır üzerinden Orta Nil Havzası’na
ulaşmasından dolayı, Nübye’deki “pastoral yaşam biçimi” (göçebe çobanlık) çeşitlilik kazanır.
Orta Holosen’deki kurak iklim nedeniyle çöl bölgelerinde yaşamak zorlaşırken, Nil Vadisi’nde
tarım kültürü olgunlaşır ve nüfus hızla artar. Mısır’da MÖ. 5100 yıllarından başlayarak neolitik
köy toplumunun temellerini atan “Bereketli Hilal’den ithal bitki türleri”nin Nübye coğrafyasına
ulaşması 1000 yıla yakın zaman almıştır. Nübye toprağında keşfedilen evcil tohum örneklerinin
en eskisi MÖ. 5. binyıl sonuna aittir. 6. Çağlayan civarında hayat bulan Hartum Neolitiği (4900-
3800) sırasında tedrici biçimde çiftçi-otlatıcılığa geçilen Nübye’de, tarım kültürü ancak Geç
Neolitik’te (3800-3000), 1-2. çağlayanlar bölgesinde olgunlaşır. Yukarı Nübye’de, Kerma (3.
Çağlayan) uygarlığının yükselişe geçtiği devirlere (2. binyıla) kadar yiyecek üretimi tarımdan
ziyade otlatıcılıktan güç alır. Çobanlıkla çiftçiliğin kesin çizgilerle birbirinden ayrılan ekonomik
etkinliklere dönüşmesi Kerma devletinin altın çağını yaşadığı dönemlerde (2. binyıl ortalarında)
mümkün olmuştur. Ne ki, çobanlığın Nübye toplumsal kimliğinin ve dini inancının oluşumunda
üstlendiği merkezi rol bundan sonra da aşınmayacaktır (Gatto, 2011: 24; Török, 2009: 25-26).
Hartum Neolitiği, Yukarı Nübye’de avcılık-balıkçılığa eklenen otlatıcılık sayesinde hayat
bulur. 3. ve 6. çağlayanlar arasında yaşayan ahalinin geçim pratiklerini temelden sarsan bu
gelişme, önceki (mezolitik) döneme nazaran çok daha hareketli bir toplumun ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Aslen avcılık ile otlatıcılığa dayalı bir ekonomide otlaklar hızla tüketildiği için
hayvanlara başka bölgelerde yeni otlaklar arayıp bulmak bir zorunluluktur. Bu ise, avcılık ve
balıkçılığa göre daha hareketli bir yaşamı gerektirir (Roy, 2011: 34). İlk başta düşünülenin
aksine, avcılık ile yerleşiklik birbiriyle mutlak surette çelişen olgular değildir. Aksine, geçimini
balık, timsah ve su aygırı avlayarak sürdüren toplulukların Nehir kıyısındaki göllerin yakınında
ikamet etmesi (yerleşik olması) gerekmektedir. (Roy, 2011: 38).
Nil Havzası’nın iklimi, kabaca 8000-5000 arasını kapsayan Mezolitik çağda nemliydi. Bu
devirlerde Nil’in debisi yüksek olduğundan taşkın ovaları geniş alanları kapsamaktaydı. Bugün
çöl olan bölgeler, o vakit savan bitki örtüsüne sahiptiler. Kuraklaşma, savanı çöle çevirdiği gibi,
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
26
İzzet Çıvgın
orada yaşayan insanların da nehir kıyılarına akmasına neden oldu. Bu iki gelişmenin örtüşmesi
ise, kıyı yerleşimlerinin büyümesiyle ve kasaba boyutuna ulaşmasıyla sonuçlandı.
1.2. Yerleşim Boyutlarının Büyümesi, Erken Seçkinlerin Statü Kazanma Arzuları,
Takas İhtiyacı ve Mısır-Nübye Sınırında Kültürel Geçişlilik
Aşağı Nübye’nin 4. binyıl boyunca kentleşme eğilimi taşıyan merkezleri Mısır’daki geniş
yerleşimlerin gölgesinde kalıp yavaş yavaş silinirken, Afrika kıtasının Mısır sınırları dışındaki
en eski kenti olan Kerma, ancak 2. binyılda doğdu. Bu kent varlığını 4. binyılda gelen iklim
değişikliğine (kuraklaşmaya), otlatıcılıkla çiftçilik arasında kurulan senteze, erken devletleşen
Mısır’ın talep ettiği abanoz/fildişi gibi malların geçiş noktası üzerinde bulunmasına ve ticari
ağlar sayesinde biriken servetin yarattığı tabakalaşmaya borçluydu (Lüscher, 2006: 13-14).
Sahra’nın çölleşmesi, eski yolların hükmünün kalmadığı anlamına gelmez. Belki çölden geçmek
zorlaşmıştır ve uzman rehberler olmadan böyle bir işe girişmek risklidir, ama nehir yollarının
güvensiz ve seyahate elverişsiz olduğu durumlarda vahalar kullanılabilir. Batı Çölü, otlatıcılığı
ve ticareti kolaylaştıran vahalara sahiptir; Doğu Çölü’nün avantajı ise, çok talep edilen değerli
taşların ve metallerin buradaki ocaklardan çıkarılıyor oluşudur (Roy, 2011: 41, 43).
Asvan çevresinde keşfedilen ve 4. binyıl ortalarına tarihlenen arkeolojik objelerin çoğu,
Yukarı Mısır’da (neolitikten uygarlığa geçiş sürecini temsil eden ve 4. binyılın son üç çeyreğini
kapsayan) Naqada kültürüyle bağlantılıdır. El-Adaima, Naqada, el-Mamariya ve Hierakonpolis
gibi Yukarı Mısır höyüklerinde, oranı asla % 20’yi aşmasa bile, A-Grup maddi kültür unsurları
keşfedilmiştir. Aşağı Nübye’nin batısındaki çöllerde/vahalarda ise, A-Grup çanak-çömleklerine
rastlanır. Bunlar, Nil kıyılarından vahalara takas mekanizması ile ve çoban-otlatıcılar tarafından
sokulmuş olmalıdır. İtalyan arkeolog-antropolog Gatto’ya göre, 2. Çağlayan bölgesini Asvan’a
(1. Çağlayan’a), onu da Yukarı Mısır’a bağlayan takas ağları içinde Batı çöllerindeki Dunqul,
Kurkur, Kharga ve Dakhla vahaları çok önemli işlevler yüklenmiştir. Öyleyse, Nübye ile Mısır
arasındaki takas, nehir boyları, Batı Çölü’ndeki vahalar ve Doğu Çölü’nün altın ocaklarıyla
bağlantıyı sağlayan Allaqi Vâdisi gibi (zamanla kuruyan) su yatakları sayesinde sürdürülmüştür.
A-Grup kültürünün izlerine daha güneyde (Yukarı Nübye: 3.-4. çağlayanlar arasındaki Dongola
bölgesinde) de rastlanır. Bu durum, Aşağı ve (Kerma-Öncesi olarak bilinen) Yukarı Nübye
kültürleri arasındaki bağlantının 4. binyılın ikinci yarısına kadar uzandığını ortaya koymaktadır
(Gatto, 2006: 62, 64, 68).
Yukarı Nübyeliler herhalde Mısır’da talep edilen lüks malları güneydeki komşularından
(Nil’in doğduğu bölgelerden ve ona yakın çevreden) temin edip “aracı” konumdaki A-Grup
seçkinlerine aktarıyor; A-Grup kültürünü yaratan Aşağı Nübyeliler ise, Mısır’a egzotik/lüks mal
gönderip karşılığında oradan kısa sürede tüketilmesi gereken gıda maddeleri ithal ediyorlardı.
Zira “A-Grup yerleşimleri”nde keşfedilen arkeolojik bulguların başında, sıvı ve tahıl gibi gıda
maddelerini saklamaya/taşımaya yarayan geniş hacimli Mısır çömlekleri gelir. Mısır’da çok
talep edilen metalleri ve yarı-değerli taşları doğu çöllerindeki ocaklardan çıkarıp Aşağı Nil’e
aktaranların da Nübyeliler olması muhtemeldir (Bianchi, 2004: 36).
Mısır-Nübye etkileşimi (Mısır’da devletin keşfedildiği 4. binyılın son çeyreğine kadar)
tek-yönlü değil karşılıklıdır. A-Grup objeleri Naqada evrenine girerken, Naqada maddi kültürü
Aşağı Nübye’de ikamet eden “A-Grup halkı”nın gündelik yaşamına karışır. Aynı coğrafyada,
oranı yüksek olmamakla birlikte, Naqada’dan bağımsız maddi kültür unsurlarına da rastlanır.
Asvan çömlekleri ve taş aletleri, Mısır maddi kültüründen farklı karakteristikler sergiledikleri
için yerli Nübye kültürünün ilk örnekleri sayılırlar. Bu durumda Aşağı Nübye kültürünün baştan
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
27
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
beri Mısır etkisine açık olduğunu kabul etmek gerekir. Belki Mısırlı toplulukların 1. Çağlayan’ı
aşıp buraya yerleşmeleri (kolonileşme) belki Aşağı Nübye sakinlerinin Yukarı Mısır kültürüne
özenip onu kendi yaşam tarzlarına uyarlamaları (kültürleşme) sonucunda, Asvan çevresinde
tamamen taklit olmasa da Mısır-bağlantılı yeni bir kültür doğmuştur (Gatto, 2009: 132).
5. binyılda Mısır-Nübye sınırında hayat bulan karma kültür, 4. binyılın ikinci yarısına
damga vuran “A-Grup kültürü”nden ziyade Naqada geleneğine yakındır. Bir kısım arkeolog, bu
yüzden bazı Mısırlı toplulukların 1. Çağlayan civarına göç ederek orayı kolonileştirdiklerini öne
sürebilmiştir. Yukarı Mısır’dan Asvan’a doğru bölgenin kültürel yapısında değişim yaratacak
boyutta bir nüfus akışı olduğunu kanıtlamak zordur. Ortada bir nüfus hareketi varsa bile, onun
yol açtığı “kültürel temas”ın biri çok diğeri daha az gelişmiş iki toplum arasında gerçekleştiği
yönündeki klasik paradigmadan uzak durulmalıdır. Göçün kolonileşme terimiyle tarif edilmesi
için nüfusun mutlaka kültürel manada yenilikçi bir coğrafyadan pasif alıcı konumdaki yerli
topraklarına akması gerekmez (Gatto, 2009: 126).
Bu tür yaklaşımlar, yeni yurt arayışı içinde ya da takas ağları üzerinde denetim kurmak
niyetiyle anayurdunu terk eden topluluğun kültürünün “aktif, dolayısıyla baskın”, onun temas
ettiği yerli kültürün de “pasif, dolayısıyla değişime hazır, yatkın ve yazgılı” olduğu kabulüne
dayanır. Bu ön-kabulün nedeni kuşkusuz kolonileşme teriminin Avrupalıların Büyük Coğrafi
Keşiflerden sonra Amerika ve Afrika kıtalarının bütünü ile Güneydoğu Asya’da kurdukları
“koloni”lerden bağımsız düşünülememesidir. Kolonileşme 16-20. yüzyıllardaki “modern”
kolonileşmeye indirgendiğinde, koloniler aracılığıyla temas kuran kültürlerden birinin diğerini
hemen bütün unsurlarıyla tasfiye etmesi doğal görülür. Oysa bu tarz indirgemeler, sınırlardaki
katışıklı kültürel yapıyı açıklamayı olanaksız kılar.
Kültürlere sınır çizmek zordur. Bugün eski toplumların kültürlerini ve (iç dinamikleri ya
da komşularıyla kurdukları çok boyutlu ilişkiler nedeniyle) yaşadıkları kültürel değişmeyi
açıklamak için yazılı kayıtlara başvuruyor, bunların yokluğunda “arkeolojik bulguların toplamı”
olan maddi kültürün kapsamını ve tarihsel değişimini ölçmeye çalışıyoruz. Eldeki objelerden
yola çıkarak tanımladığımız “kültür” tabii bir ölçüde kurgusaldır. Naqada kültürü ve A-Grup
kültürü gibi kavramlaştırmalar, Yukarı Mısır’ın Naqada höyüğü civarında ve onun birkaç yüz
km. güneyinde 1-2. çağlayanlar arasında (Aşağı Nübye) ikamet eden insanların kültürlerine dair
yaptığımız bir tür soyutlamadan doğmuşlardır. Maddi kültür elle tutulur olsa da, onu çerçeve
içine alarak basitleştirmek ister istemez soyutlama gerektirir. İki coğrafya iki farklı kültür evreni
olarak tarif edildiğinde, “arada kalan” ve ana kültürler temel alınarak “karma” ya da “melez”
terimleriyle tanıtılan kültürleri kendi bütünlükleri içinde kavramak zorlaşır.
Bütün bu söylenenlere karşın, eski toplumların toplumsal örgütlenmelerini ve dünyayı
anlamlandırma biçimlerini (ideolojilerini) kavramanın yolu arkalarında bıraktıkları eserlerden
geçmektedir. 1. Çağlayan’ın kuzeyi ile güneyi arasındaki etkileşimin boyutunu ve dönüşümünü
ortaya sermek istiyorsak, tartışmalı “arkeolojik kültür” kavramına başvurmaktan kaçınamayız.
İki “kültür” evreni karşılaştığında ve bu süreçle bağlantılı olarak toplumsal değişme dinamikleri
harekete geçtiğinde, etkileşimin sonuçlarına ilk maruz kalanlar sınır boylarıdır. Sınır halkı, göçe
açıktır; gelenlerin kültürüyle yakın temas kurduğu ya da komşudan öğrendiği (ihtiyaçlarına
uygun) teknikleri ve toplumsal örgütlenme biçimlerini benimsemekten kendini alamadığı için,
çoğu kez dışarıdan gelen “yeniliklerin ilk uygulayıcısı ve taşıyıcısı”dır (Gatto, 2009: 127).
Tarihsel dönemlere girilirken, eşitlikçi köy toplumları, yiyecek üretiminin neden olduğu
nüfus artışından dolayı tabakalı toplumlara dönüşürler. Yiyecek depolama evresine geçildiğinde
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
28
İzzet Çıvgın
ise, ayrıcalıklı bir grup tarımsal ürün fazlasını depolama ve ihtiyaç halinde yeniden dağıtma
sorumluğunu üstlenir. Hiyerarşi düzeyi yüksek yeni bir toplumsal örgütlenme biçimi yaratmaya
koyulanlar işte bu seçkinlerdir. Bu gelişmelerin doğal sonucu, bölgelerarası takasın/etkileşimin
(neolitik çağla karşılaştırılamayacak ölçüde) artmasıdır. Dünyanın en eski iki uygarlık merkezi
Mezopotamya ve Mısır ile bunların yakın komşuları açısından dönüm noktası 4. binyılın ikinci
yarısıdır. Bu dönemde, Güney Mezopotamya (Uruk) kültürünün kuzeye, Yukarı Mısır (Naqada)
kültürünün Aşağı Mısır’a (yine kuzeye) yayıldığı ve her iki örnekte nehir boylarının (ilkinde
Aşağı ve Orta Dicle-Fırat; ikincisinde Aşağı Nil) kültürel bir bütünleşme yaşadığı biliniyor.
Mezopotamya’da buradan siyasal birliğe geçiş zaman alırken, İki Mısır’ın siyaseten birleşmesi
çok hızlı olmuştur. Bu birleşme, Aşağı Nübye’nin bağımsız bir kültür evreni olarak kalmasını
olanaksız kılacaktır. Sadede gelirsek, 4. binyıl ve sonrasında iki coğrafya arasındaki etkileşimin
“uygarlık merkezi Mısır” lehine geliştiğini söylemekte beis yoktur; ama önceki dönemlerde (5.
binyılın ikinci yarısında) Mısır ve Nübye’deki kültürel oluşumlar birbirleriyle etkileşim halinde
olsalar bile, a) etkileşimin boyutu sınırlıdır, b) “baskın” ve “çekinik” olarak tanımlanabilecek iki
kültür evreninin varlığından söz edilemediği için kültürel aktarımların yönünü saptamak zordur.
Yukarı Nübyeliler, 3. binyıl ortalarına değin “ilkel demokrasiler” olarak tanımlanabilecek
özerk ve birbirinden kopuk köylerde yaşamışlardır. İktidarını aynı soydan kişilere aktarabilen
güçlü bir seçkinler sınıfı ancak MÖ. 2400’lerde Kerma yerleşimi çevresinde belirmiştir. 1600’lü
yıllarda Kerma kent görünümü kazanmış, Yukarı Nübye’deki en önemli siyasal merkez haline
gelmiştir. Atölyeleri, dükkân benzeri yapıları, ambarları, seçkinlerin ikametine ayrılmış semtleri
ve kerpiç tuğlalı tapınakları ile civar yerleşimlerden hemen ayırt edilen Kerma, Mısır’la kurulan
ticari ilişkilerin de etkisiyle büyümüştür. Kerma, kuzeyli komşusunun seçkinlerinin “yüksek
kültür”üne kuşkusuz hayran kalmış, ama maddi kültürde ve mimaride komşusunun eserlerini
taklit etmek yerine kendi sanatsal anlayışını geliştirmeyi başararak (Adams, 1995: 178) Mısırlı
olmayan bir kültür yaratabilmiştir.
Mısır’da köylülükten devletliliğe/uygarlığa geçişi mümkün kılan dinamikler ve üretim
biçimi Nübye’dekinden farklıdır. Aslen çoban-otlatıcılıktan beslenen bir yiyecek üretimi sistemi
“devlet”e giden yolu açabilir; ancak orada devletin keşfi için, tarımsal üretime dayalı yerleşik
toplumda (Mısır) olduğundan çok daha fazla beklemek gerekir. Mısır devletinin doğuşu ve hızla
kurumsallaşması, Sayala ve Qustul gibi Aşağı Nübye merkezlerindeki devletleşmeyi olumsuz
etkilemiş olmalıdır; “A-Grup maddi kültürü”nü (3700-2800) üreten toplumun Mısır yörüngesine
girip fırsatı kaçırmasıyla, bayrak nüfuz bölgesinin dışında kalan Yukarı Nübye’ye, 3. Çağlayan
(Kerma) kültürüne geçmiştir. Yukarı Nübye’deki avcı-toplayıcı (eşitlikçi) kültür, otlatıcılığın
yaygınlaşmasıyla aşınmıştır; 5. binyılın ilk yarısına ait bazı mezarlar statü farklılaşmasına işaret
etmektedir. Mısır ile Nübye arasındaki fark, “tarımsal üretimin keşif sürecindeki zamansal
açıklık” kadar, “kurumsallaşma ve hiyerarşikleşme düzeyi yüksek karmaşık toplumlara geçiş
hızı”ndaki uçurumdan da kaynaklanır. 1. Çağlayan’ın kuzeyi (Mısır) ile güneyi (Nübye), 4.
binyıldan başlayarak, devletleşmeye zemin hazırlayan siyasal merkezileşme ve ticari faaliyetleri
denetleme kapasitesi bakımından da ayrışmıştır.
1.3. Naqada I-II Dönemi (3800-3200): Mısır ile Nübye’de Toplumsal Hiyerarşinin
Derinleşmesi, “Ön-Devlet”ler ve Bölgelerarası Siyasal/Kültürel Etkileşim
(Mezopotamya’daki kentleşme-devletleşme sürecinde büyük rol oynayan “Uruk kültürü”
gibi) 4. binyılın tamamını kapsayan Naqada kültürünün ilk evresi (3800-3600), Yukarı Mısır’da
karmaşık toplumların gelişini haber verir. İkinci evre (3600-3200), uzun-mesafeli takas ağları,
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
29
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
(kasaba tipi) bölgesel merkezler ve nihayet ön-devletlerin doğum anıdır. Kültürün son evresinde
ise (3200-3000), kimi yazarların “şeflik” olarak tanımladığı ön-devletler tek bir siyasal otorite
altında birleşir, İki Mısır bütünleşir ve “Erken Hanedanlar Devri” (3100-2700) başlar.
Mısır devletinin/uygarlığının doğuş öyküsünde en başından (4. binyılın ikinci yarısından)
beri belirleyici olan unsur uzun-mesafeli takastır. Zira ekonominin bütünü gibi, onun bir parçası
olan takas da kamu yönetimi içinde değerlendirilmiş ve devletin sıkı denetimi altında işlemiştir.
Eski Mısır’da yabancı/egzotik malların ülkeye girişinin en yaygın yolu, krallık tarafından belli
metaları bulup getirmeye memur edilen devlet görevlilerinin örgütlediği/yönettiği uzun-mesafeli
ticaret seferleridir (Smith, 2009: 41).
Naqada 1C döneminden (3700’den) önce Mısır-Nübye ilişkilerinin boyutunu/gelişimini
ortaya sermek neredeyse olanaksızdır. Yine de Yukarı Mısır’ın en eski arkeolojik kültürleri olan
Tasa (4500-4000) ve Badari’nin (4400-3900) Nübye geleneğiyle bağlantılı karakteristikler
sergiledikleri söylenebilir. Asvan bölgesinde ikamet eden toplulukların Tasa-Badari ile Aşağı
Nübye kültürleri arasındaki etkileşimde aracı rolü oynamış olmaları muhtemeldir (Gatto, 2009:
127). Zira 1. Çağlayan’ın kuzeyinde Kubbaniya Vadisi’nde yapılan kazılar, sınırdaki kültürün
karma yapısını ele vermektedir. Nil’den doğu ve batı çöllerine uzanan, çoğunluğu günümüzde
kurumuş olan “vadi”lerden (nehir yataklarından) biri Kubbaniya’dır. Burası, Mısır ile Nübye
kültürleri arasında gri bir hat oluşturur. Vadideki arkeolojik kalıntılar genel itibariyle Nübye
kültürüyle bağlantılıdır; ama çömlekler, taş-bakır objeler ve muskalar Yukarı Mısır kültürünün
özelliklerini taşımaktadır. Yine sınırda ve 1. Çağlayan’ın kuzeyinde konumlanan, ama bu kez
Nil’in batısına değil doğusuna düşen Asvan – Kom Ombo kazılarında da benzer sonuçlara
ulaşılmıştır. Özellikle Şaab Negema adlı vadideki tümülüste keşfedilen çömlekler, erken Nübye
ve Mısır kültürlerinin bu ara bölgede kaynaştığını ortaya koymaktadır. Konunun uzmanlarından
Gatto’ya bakılırsa, Mısır-Nübye kültürel sınırı Orta Krallık gibi geç bir dönemde (2050-1750)
bile Kubbaniya-Asvan hattından değil, daha kuzeydeki Hierakonpolis bölgesinden geçmektedir.
Mısır devletleşmesinin merkezlerinden Hierakonpolis, tarihi boyunca Nübye maddi kültür
öğelerini barındıran bir karşılaşma-temas noktası olarak işlev görmüştür (Roy, 2011: 203, 205).
Asvan’a yakın mesafedeki Ebu Sübeyra Vadisi’nde keşfedilen kaya resimleri, Mısır-
Nübye ilişkilerinin farklı bir boyutuna vurgu yapar: Naqada IIC devrinde (3500-3350) çizilen
resimlerde, Aşağı Nil Havzası’nda bugüne kadar keşfedilen en eski şahin tasviri bulunmaktadır.
Şahin 4. binyılın son çeyreğinden itibaren Mısır devlet ideolojisini simgeleyen Tanrı Horus’la
özdeşleştirildiği için, Mısır Krallığı’nın henüz doğmadığı bu kadar erken bir devirde Nübye
sınırında bu tasvirin bulunması, 1. Çağlayan bölgesindeki kültürel geçişliliğin boyutunu bir kez
daha gözler önüne sermektedir. Belçikalı Huyge’ye göre, Sübeyra kayalarındaki figürlerin pek
çoğu (zürafalar, kayıklar, silahlarını yukarı kaldırmış insanlar, kıvrık boynuzlu dağ keçileri)
güneşle bağlantılı simgeler olup ölümden sonra diriliş temasına vurgu yapmaktadır. Olgun Mısır
kozmolojisine (evren tasarımına) özgü tasvirlerle Mısır kraliyet ideolojisinin en önemli unsuru
şahin figürü birlikte düşünüldüğünde, Yukarı Mısır’da doğacak olan devletin Nübye sınırındaki
kültürle bağlantısı net biçimde görülebilir. Tasvirler, Nübye dini sembolizmiyle de ilintilidir.
Yağmur mevsiminde suyla dolan gölet-vadinin, onu çevreleyen kayaların ve buraya su içmeye
gelen yabani hayvanların (ceylan) resimleri, 1. Çağlayan nahiyesindeki Abu Adası’na özgü
(ikisi de Nübye kökenli) Satet ve Anuquet adlı tanrıçaları tasvir ederken kullanılan simgelerdir
(Gatto, 2009: 128, 132).
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
30
İzzet Çıvgın
Mısır’da merkeziyetçi Naqada kültürünün olgunlaştığı (ülkenin kültürel/ekonomik/siyasi
açılardan bütünleşerek devletleşme sürecine girdiği) çağlarda, Aşağı Nübye’de A-Grup (3700-
2800), Yukarı Nübye’de ise Kerma-Öncesi (3500-2500) olarak adlandırılan kültürler boy verir.
4. binyıl sonunda, bu üç kültürün siyasal kurumsallaşma düzeyi en yüksek olanı Mısır’dakidir.
Bu devirde Naqada kültürü üzerindeki Nübye etkisi en aza inerken, “A-Grup yerleşimleri”nin
siyasal seçkinleri “devletleşen” Mısır’ın kraliyet ideolojisini/simgelerini taklit etmeye başlarlar.
Ancak bu öykünmeden devlet çıkmayacak; Sayala ve Qustul gibi Aşağı Nübye yerleşimleri, ön-
devlet / şeflik olmaktan öteye gidemeyeceklerdir. Yukarı Nübye’deki durum daha da belirsizdir.
Arkeolojik veri yetersizliğinden dolayı kesin yargılara ulaşılamasa da, 2. Çağlayan’ın güneyinde
kuzeydekine benzer “şeflik” rejimlerinin kurulduğunu öne süren yazarlar vardır. Zira orada da,
4. binyıl sonlarına ait “basit köy” sınıfına sokulamayacak denli geniş yerleşimler keşfedilmiştir;
bunlar, haneler dışında, yiyecek ambarı ve ağıl gibi “toplumsal karmaşıklık” işareti sayılan
unsurları içermektedir (Gatto, 2011: 25-26). Özetle, Mısır erken devletinin tam anlamıyla zuhur
ettiği dönemlerde (MÖ. 3100-3000) Aşağı Nübye “ön-devlet” evresinde kalmıştır. Toplumsal
tabakalaşma yolunda ilerlediğinden kuşku duyulmayan Yukarı Nübye ise, “pastoral/otlatıcı
yaşam biçimi”nden dolayı daha kararsız bir siyasal merkezileşme düzeyine sahiptir.
A-Grup yerleşimleri, 1. Çağlayan’ın kuzeyindeki Kubbaniya ile 2. Çağlayan’ın güneyine
düşen Saras arasında bulunur (Török, 2009: 34). 4. binyılın ilk çeyreğinde 1. Çağlayan civarında
yoğunlaşan “A-Grup kültürü”nün kuzey yerine 2. Çağlayan yönünde genişlemesinin nedeni,
kuzeydeki “kurumsallaşma düzeyi yüksek Mısır kültürü”nün Naqada I-II dönemlerinde (3800-
3200) bölgeselleşmesi ve A-Grup’a kendi alanına sokulma izni vermemesidir (Williams, 2011:
84). “A-Grup kültürü”nün izini süren araştırmacıların yaşadığı en büyük zorluk, bu kültürü
yaratan toplulukların evlerini Nil Vadisi boyunca inşa etmiş olmalarıdır. Mevsimlik taşkınlar,
“fırınlanmamış kil tuğla” gibi zamana dayanıksız malzemeden yapılan evlerin her yıl su altında
kalmasına neden olmaktadır. Bu yüzden de, “A-Grup kültürü”ne ait bulguların neredeyse hepsi
mezarlıklardan çıkarılmıştır (Török, 2009: 40). 4. binyıl sonuna ait mezarlar ise, toplumsal
tabakalaşmaya işaret etmektedir: Buralara mücevher, silah, levha, keramik saklama kabı, vazo
ve kupa gibi statü bildiren mezar hediyeleri konmuştur. “Tabakalaşma düzeyi en yüksek Nübye
yerleşimi” olan Qustul’da, büyüklüğü 35 m²’yi bulan, üzeri ahşapla örtülü, içinde altın ve bakır
objeler barındıran mezarlara rastlanır (O’Connor, 1994: 14-20). A-Grup mezarlarındaki Suriye-
Filistin’e ve Yukarı Mısır’a ait çanak-çömlek örnekleri, Nübye kültürünün yoğun bir ticaret
etkinliğinin tam merkezinde konumlandığını açıklamaya yeter.
A-Grup yerleşimleri, coğrafi konumlarından dolayı kuzeydeki Naqada (Yukarı Mısır) ve
güneydeki Kerma-Öncesi (Yukarı Nübye) toplumlarının kültürel etkisine maruz kalmışlardır.
Ancak iki kültür arasında takas ağlarının işleyişi ve teknik-ideolojik aktarımlar bakımından
aracı rolünü üstlenen Aşağı Nübye, (onu “A-Grup” adı altında tekil bir kültür evreni olarak
tanımlama çabasına karşın) kendi içinde farklı karakteristikler sergilemektedir. Örneğin, ölüler
2. Çağlayan civarında hayvan derisine sarılarak defnedilirken, 1. Çağlayan mezarlarındakiler
hasır ya da keten dokumaya sarılmıştır. Ölünün altına konan malzeme de iki bölgede farklılık
gösterir: 2. Çağlayan hattında yine hayvan derisi, 1. Çağlayan çevresinde ise hasır ya da tabut.
Ölünün ahşap bir yatak üzerine yatırıldığı tek örnek, Orta-Geç A-Grup devrinde (3400-2900)
Aşağı Nübye’nin en önemli siyasi/ekonomik merkezi olan (ve devletleşme atılımını başlatmaya
en çok yaklaşan) Qustul yerleşimidir (Gatto, 2006: 69).
1. Çağlayan civarındaki mezarlarda keşfedilen keten parçaları, Mısır-Nübye etkileşiminin
boyutunu gösterdikleri için değerlidirler. Mısır’da ölüyü ketene sarma geleneği eskiye dayanır,
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
31
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
hatta 3. binyılın ortalarına doğru uygulanmaya başlayan mumyalama işlemi sırasında da ceset
yağlı keten kumaşlarla sımsıkı sarılır. Mısır sınırında yaşayan Aşağı Nübye ahalisinin defin
pratikleri nasıl kuzeydeki komşuya benziyorsa, Yukarı Nübye’ye komşu 2. Çağlayan bölgesinde
de ölünün hayvan derisine sarılıp yine deri üzerine yatırılması doğaldır. Zira Yukarı’da yiyecek
üretimi sisteminin birincil ekonomik etkinliği hayvan otlatıcılığıdır ve otlatıcı kültürde et-süt
dışında hayvanın derisini de farklı alanlarda kullanma geleneği yaygındır.
1. Çağlayan mezarlarında bulunan keten ve saman örnekleri, A-Grup halkının çiftçiliğinin
dolaylı bir kanıtı olarak okunabilir. Keten lifi, aynı adı taşıyan bitkinin yan ürünüdür; saman da
genellikle tahıl tarımı sonucunda elde edilir. Ayrıca, “Erken, Orta ve Geç A-Grup” (3700-3250;
3250-3150; 3150-2800) dönemlerine ait çeşitli Aşağı Nübye yerleşimlerinde arpa, buğday ve
sebze üretildiğine dair doğrudan kanıtlara ulaşılmıştır. Ancak Yukarı’da olduğu gibi Aşağı
Nübye’de de yiyecek üretimi aslen hayvancılığa dayanır. 1. Çağlayan civarında çıkarılan kemik
kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla buralarda Bereketli Hilal’den ithal evcil türler (keçi, koyun,
köpek) yetiştirilirken, 2. Çağlayan nahiyesinde sığır beslenir. Aşağı Nübye ekonomisinde tarım
ikincil bir role sahiptir ve Nil kıyıları dışındaki topraklarda hiç yapılmaz (Gatto, 2006: 70-71).
2. Ön-Hanedanlar (3300-3100) ve Erken Hanedanlar (3100-2700) Dönemi: Mısır’da
“Erken Devlet”, Aşağı Nübye’nin Takas Ağlarını Denetleme Yarışından Düşmesi ve Mısır
Kültürel/Siyasal Üstünlüğünün Tescili
Mısır, 4. binyılın ikinci yarısına damga vuran “Naqada Yayılımı” (3350-3250) sayesinde
kültürel bir bütünleşme yaşadı. Yukarı Mısır’ın hiyerarşik ve merkeziyetçi siyasal kültürünün
(ticaret, kültürel aktarımlar ya da göçler yoluyla) Delta’ya taşınması, İki Mısır’ın homojen bir
kültür altında birleşmesini sağladı, Delta’daki toplumsal değişme dinamiklerini harekete geçirdi
ve siyasal birlikle tamamlanacak olan sürecin önünü açtı. Yukarı (ve daha sonra Birleşik) Mısır
seçkinleri, inşa etmek istedikleri siyasal iktidarı kurumsallaştırıp somutlaştırmak (görünür hale
getirmek) için ticari yolların sorunsuz işlemesini sağlamak zorundaydılar. Hedefe ulaşmanın tek
yolu, “İki Ülke”yi ticari açıdan bütünleştirmekti. Bu gerçeğin farkına varan seçkinler, Aşağı ve
Yukarı Mısır’ı uzun vadede tek bir siyasal otorite altında birleştirmek için gerekli adımları
atmayı bildiler. Mısır’la komşu olduğu ve 4. binyıl başında benzer bir toplumsal karmaşıklık
düzeyine eriştiği halde, Nübye’de böylesi bir kültürel/ekonomik bütünleşme süreci saptanmaz.
Mısır’da, erken seçkinler, siyasal otoritelerini meşrulaştırmak için kamu binaları yapıp
devletin görünürlüğünü artırmaları ve statü belirten giysiler ile değerli kişisel eşyalar üzerinden
kendilerini toplumun kalandan ayrıştırmaları gerektiğini anlamışlardı. Siyasal statüyü sürekli
kılmaya / pekiştirmeye yarayan prestijli mallar ile doğal kaynaklar şu şekilde tasnif edilebilir: 1-
Giysilerde aksesuar ve dini törenlerde kült objesi olarak işlev gören değerli taşlar / metaller; 2-
Hammaddesi, görünümü ve bezemeleriyle yerli örnekleri gölgede bırakan egzotik kaplar, 3-
Yalnız seçkinlerin tükettiği yiyecek-içecekler... Bu mallar, biri Filistin – Sina – Aşağı Mısır,
diğeri Sahra – Yukarı Nübye – Aşağı Nübye – Yukarı Mısır olmak üzere iki hattan geliyordu.
Aşağı Nübye, ticari ağlar üzerindeki özel konumu sayesinde Mısır’ınkine benzer bir devletleşme
macerası yaşayabilirdi. Ama öyle olmadı. Kuzeyde “Abydos şefliği” devlete dönüşüp 3 binyıllık
(MÖ. 3100-31) Eski Mısır Tarihi’ni başlatırken, Aşağı Nübye kuzey komşusunun gölgesinde
kaldı, şeflikten devlete geçemedi. Orta Nil Havzası’ndaki ilk devlet, erken bölgesel merkezlerin
yurdu Aşağı Nübye’de değil, belki de Mısır’dan uzakta olmanın avantajını kullanan (bu sayede
kendi dinamikleriyle güç merkezileşmesi yaşayabilen) daha güneydeki Yukarı Nübye’de doğdu.
Nübye devletleşmesinin niçin ülkenin güney yarısından başladığı (Mısır’da da böyle olmuştu,
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
32
İzzet Çıvgın
ama iki bölgenin koşulları farklıydı) ve Mısır’ın Orta Nil (1. Çağlayan’ın güneyi) üzerinde
siyasal ve ekonomik hâkimiyet kurma çabalarının Nübye’de karmaşık toplumların oluşumu
üzerindeki etkisi aşağıda tartışılmaya çalışılacaktır.
Mısır ile Nübye’nin ilk ticari/siyasi merkezleri 4. binyılın ikinci yarısında doğmuştur.
Yukarı Mısır’ın erken bölgesel merkezleri Abydos, Naqada ve Nekhen/Hierakonpolis; Aşağı
Nübye’ninkiler Sayala ve Qustul’dur. Orta-Aşağı Nil’in bu 5 bölgesel merkezi, geniş bir ticari
ağın parçasıdırlar. Bunlar, Yukarı Nübye ile Mısır arasındaki mal akışının stratejik noktalarına
kurulmuşlardır. 5 merkez, Orta Nil (Aşağı Nübye ve Yukarı Mısır) üzerinde sıralanan, kimi
yazarların “şeflik” olarak tanımladığı devlet-öncesi karmaşık toplumların belirdiği topraklardır.
Yukarı Mısır’daki 3 merkez, İki Ülke’nin birleşip tek bir kralın hükmü altına girdiği devletleşme
sürecinin başlangıç noktasını oluşturur. Abydoslu ön-krallar, 4. binyıl sonunda kuzeylerindeki
Delta ile güneydeki Naqada ve Hierakonpolis’i fethedip bu iki merkezin bağımsızlığına son
vermişlerdir. İki Ülke’nin birleşmesinden önce belli bölgelerde hüküm süren ve henüz bütün
Mısır’ı yönetemeyen ön-kralların (Akrep I, Çifte Şahin, İri-Hor, Ka, Akrep II ya da Akrep-Kral)
“0. Hanedan”ı oluşturdukları varsayılır. Buna göre, Mısır “0. Hanedan” zamanında (3200-3100)
yerel iktidara sahip ön-krallıklar ya da “şeflikler” biçiminde örgütlenmiştir.
Yukarı Mısır’daki bölgesel/ticari merkezlerin hepsinde hâkimiyet kurmayı başaran ilk
krallar, siyasal birlik adına başlattıkları fetih tamamlandığında, Yakın Doğu ticaret yollarına
doğrudan müdahale edebildiler. Ticareti denetleme arzusunun devletleşme sürecine yön veren
faktörlerin başında geldiği tezini destekleyen kanıt, kurucu kralların 1. Çağlayan’ı aşıp Qustul
ön-krallığını kendilerine bağlamak için çaba göstermeleridir. Mısır ön (3200-3100) ya da erken
(3100-2700) kralları, muhtemelen takas yolları üzerinde mutlak söz sahibi olup siyasi güçlerini
artırmak için Aşağı Nübye yönünde askeri sefer düzenlemişlerdir. Zira 2. Çağlayan bölgesinin
Cebel Şeyh Süleyman yerleşimindeki kaya tasvirlerinde bir işgalin resmedildiğine dair kanıtlar
bulunur. Kayalara işgali yöneten ön-kralın imzası/ismi bile kazınmış olabilir. Devasa bir akrebin
tutsağını sıkıca kavramasına bakılırsa, seferin önderi belki de Mısır ön-kralı (Nekhen’in yerel
kralı) Akrep II’dir. Mısırologlar arasındaki yaygın kanıya göre, sahne Akrep-Kral’ın Aşağı
Nübye’deki hâkimiyetini simgelemektedir. Benzer bir temaya Tarkhan ve Minşat Ebu Ömer
gibi Aşağı Mısır yerleşimlerinde de rastlanır. Eğer Aşağı Nübye ile Aşağı Mısır gibi birbirinden
çok uzak iki bölgeye hükmünü geçiren ilk kral gerçekten Akrep II ise, o zaman onu İki Mısır’ı
birleştiren hükümdar olarak selamlayıp bütünleşmenin Narmer’den önce (32. yüzyıl sonunda)
gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Ne var ki, Akrep II’nin Abydos’ta da hüküm sürdüğüne
dair iz yoktur (Wilkinson, 1999: 39-42; Bestock, 2009: 7).
Bu durum iki karşıt yorumun önünü açar. 1- Akrep-Kral’ın Aşağı Nübye ile Aşağı
Mısır’a hükmettiği varsayımı doğru ise, yol üstündeki Abydos’un aynı kralın hâkimiyeti altına
girmemesi düşünülemez. 2- Nekhenli ön-krala atfedilen hükümdarlık işaretlerine Orta ve Aşağı
Nil’de rastlanırken Nekhen’in en büyük rakibi Abydos’ta bunlardan eser olmaması, ancak ilk
varsayımın zayıflığına delalet eder. Kaldı ki Akrep-Kral’dan hemen sonraki hükümdar Narmer,
Nekhenli değil Abydosludur: Akrep-Kral komşu krallığı ilhak etmiş olsa idi, sonraki kralın da
Nekhen’den çıkması ve “İki Mısır Krallığı”nı Akrep II’nin halefi olarak yönettiğini sonraki
kuşaklara aktarması gerekmez miydi? Bütünleşmenin mimarı belki Narmer, belki ondan önceki
başka bir kraldır; ancak bütünleşme tarihi Abydos’taki kral mezarlarında yatan ve Akrep I
olduğu sanılan ön-kralla Narmer’in taht dönemleri arasında bir yerlerde olmalıdır (3200-3100).
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
33
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
Yukarı Mısır’daki devletleşmenin hızını en iyi yansıtan “bölgesel merkez” Abydos’tur.
Kurucu-Kral Narmer’in de mensup olduğu Abydos Hanedanı 3300-3200’lerde ortaya çıkmıştır
ve buraya hükmeden siyasal seçkinlerin yükseliş öyküsü yerleşimde bulunan U-j mezarına
bakılarak sezilebilir. U-j mezarına konan hediyelerin en şaşırtıcı olanı, Filistin kökenli yüzlerce
çömlektir. Bunlar, Güneydoğu Akdeniz kıyılarından şarap taşımak için kullanılmış olmalılardır.
Herhalde mezarda yatan ön-kralın (Akrep I olduğu varsayılan bu kişi, Narmer gibi bütün Mısır
toprağına değil, yalnızca Abydos çevresine hükmettiği için “kral” sözcüğüyle tanımlanmaz)
sağlığında, ön-krallık mülkü olarak depolanan şarap çömlekleri, yönetici ölünce onun yanına
gömülmüştür. Yukarı Mısır’ın diğer ön-devletlerinde de Filistin ve Nübye’den ithal egzotik
mallara ve değerli sıvı taşıyan çömleklere rastlanır. Nübye’ye ulaşan az sayıda Filistin çömleği
ise, “A-Grup kültürü”nün en gelişmiş yerleşimi Qustul’da çıkarılmıştır (Roy, 2011: 30).
Mısır Krallığı’nın doğumu İki Ülke’nin Birleşmesi ile başlar: Birleşmenin mimarı sayılan
Narmer (3100), 1. Hanedan’ın kurucusu ve “erken kral”ların (Narmer, Hor-Aha, Djer, Djet,
Merneith, Den, Anedjib, Semerkhet, Ka) öncüsü kabul edilir. 1.-2. hanedanların taht yılları,
“Erken Hanedanlar Dönemi” (3100-2700) olarak adlandırılır. Erken krallar, Birleşik Mısır’a
hükmetmişlerdir. Onların öncüleri olan, Mısır’ın bazı parçalarını yönetebilen ve rakiplerini alt
etmezlerse ülkenin bütününde hüküm süremeyeceklerini bilen ön-kralların/”şefler”in (3200-
3100) hâkimiyet alanı sınırlıdır. Aşağı Nübye’de güç merkezileşmesinin yaşandığı Sayala ile
Qustul (bugünkü adıyla Cebel Adda) ise, devlet-öncesi karmaşık toplum evresini atlatamadan
İki Mısır’ın “ön” ve “erken” krallarının askeri seferleriyle sarsılmış, kuzey komşularının arka
bahçesi olmuşlardır.
2.1. Sahra’yı Akdeniz’e Bağlayan Takas Ağlarındaki Stratejik Konumları Nedeniyle
Devlet Olmaya Yaklaşan Ama Mısır’ın Hızlı Yükselişi Sonucunda Bu Şansı Yitiren Aşağı
Nübye Merkezleri: Ön-Hanedanlar Dönemi’nde (3300-3100) Qustul ve Sayala
Aşağı Nübye’de neolitik köy toplumundan karmaşık toplumlara geçişi simgeleyen ve
bölgelerarası ticaret ağlarına aktif biçimde katılan ilk bölgesel merkezlerin (“şeflik”lerin) Sayala
ile Qustul olduğunu belirtmiştik. Sayala’yı yöneten “şef”lerin şansı, 1. Çağlayan’ın 180 km
güneyindeki (altın madeni bakımından zengin) Allaqi Vâdisi’nin (kuru nehir yatağının) girişini
tutuyor olmalarıdır. Bu merkez, uzunca bir zaman Yukarı Mısır ile Nübye arasındaki ticarette
“aracı” rolü oynamıştır: Mısır’dan Nübye’ye, oradan da Afrika içlerine giden malların başında
şarap, bira, bitkisel/hayvani yağlar, peynir, taş kap-kacaklar, metal objeler, boncuklar, kozmetik
paletler ve testiler gelir. Sayala’nın 150 km güneyinde kurulan Qustul, Mısır kültürel etkisine
maruz kalmış bir başka Orta Nil yerleşimidir. Aşağı Nübye’de uygarlık atılımını başlatan bu
merkezler, Yukarı Mısırlı ön ve erken kralların müdahalesi olmasaydı da kendi dinamikleriyle
devletleşme sürecine girebilirlerdi. Aşağı Nübye’nin kadersizliği, ön-devlet izlerinin Qustul’a
sıkışması, bu kasaba-kentin etkileşim kurabileceği başka bir siyasi/ticari merkezin bulunmaması
ve birbirleriyle rekabet ederken benzer bir evrim çizgisi de izleyen “Mısır ön-devletleri”nin
(Abydos, Naqada, Nekhen/Hierakonpolis) siyasal ve ekonomik canlılığının Nübye coğrafyasına
ulaşmamış olmasıdır. Yukarı Mısır, Aşağı Nübye üzerinde uyarıcı bir etkiye sahipti: İki bölge
arasında mal değiş-tokuşu yapılırken, Mısır kökenli tasvir sembolizmi, düşünceler ve inançlar
da Nübye’ye girmişti. Öyle anlaşılıyor ki, Yukarı Mısırlı ön ve erken krallar, kendi ülkelerinde
siyasal birlik kurar kurmaz Aşağı Nübye’deki merkezlerin aracı rolüne son vermek istediler ve
Mısır’ın buradaki siyasi/ekonomik üstünlüğünü askeri bir hâkimiyete dönüştürdüler. Bağımsız
Nübye kültürü çözülürken ve ülke Mısır kültürel evreninin parçası haline gelirken, Nübye’deki
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
34
İzzet Çıvgın
Mısırlılaşma da kuzeyden güneye göçler sayesinde hız kesmeden sürmüş olmalıdır (Raffaele,
2003: 118-119).
Qustul ve Nekhen’deki Geç Hanedan-Öncesi Dönem’e (Mısır’da Ön-Hanedanlar Evresi:
3300-3100) ait ikonografik eserler ve sanatsal tasvirler incelendiğinde, iki ön-krallık arasındaki
kültürel etkileşimin yoğunluğu hemen anlaşılır. Qustul’daki seçkinler mezarlığının zenginliğine
bakılırsa, burası Mısır’ın bölgesel merkezlerinde (Abydos, Naqada ve Nekhen’de) olduğu gibi
siyaseten güçlü yöneticilere sahipti; Qustul’u yönetenler, Aşağı Nübye’nin bütününde ya da
büyük kısmında hâkimiyet kurmuş olabilirler. Qustul seçkinlerinin siyasal ve ekonomik güçleri
herhalde Mısır ile Sahra-altı Afrika (Sahra Çölü’nün güneyi) arasındaki ticarette oynadıkları
aracı rolünden kaynaklanıyordu. Zira ticari yolların işleyişine etkin biçimde katılmak ve bunlar
üzerinde denetim kurmak devletleşmeyi hızlandıran bir faktördür. Qustul seçkin mezarlarında,
Yukarı Mısır ile Suriye-Lübnan-Filistin’den ithal çanak-çömlek örneklerine, örneğin sürahi
biçimli testilere rastlanmıştır. Sahra-altı Afrika mallarının Mısır’a geçişini sağlayan Qustul’un
Akdeniz’den gelen metalara da ulaşabildiği göz önüne alınırsa, bu yerleşimin uzun-mesafeli
ticaret ağları içinde vazgeçilmez bir konumda bulunduğundan kuşku duyulamaz (Wilkinson,
1999: 33; Braun, 2011: 118-121). Qustul, Mısır bütünleşmesinin parçası değildir, hatta coğrafi
konumuyla İki Mısır’ın dışında kalan bir merkezdir. Yine de, Mısır’daki kültürel ve siyasal
bütünleşmenin ana motifi ticari yolları denetlemek olduğundan, bu yerleşim İki Mısır’ın
birleşmesine ve Orta Nil Vadisi’nde devlet ideolojisinin oluşumuna büyük katkı sunmuştur.
Aşağı Nübye’de balıkçılık ile avcılığın ekonomi içindeki payının azaldığı ve bölgelerarası
takas etkinliğinin yoğunlaştığı Orta-Geç A-Grup Dönemi’nde (3250-2800), Mısır ile kültürel
etkileşim daha da artar. Yukarı Nil kökenli doğal kaynakların Mısır’a ulaşmasını kolaylaştıran
A-Grup halkı, ihtiyaç-fazlası sığırlarını da Mısırlı komşularına göndererek bunun karşılığında
oradan şarap, bira, bitkisel yağlar ve tahıl getirtmiş olmalıdır. Özenle belirtilmelidir ki Mısır’la
kültürel/ticari temas hayvan-bazlı beslenmeden bitki-bazlı beslenmeye geçişi hızlandırmıştır: 4.
binyıl sonuna doğru arpa, buğday, mercimek ve bezelye ekiminde artış olur, kavun da öğünlerin
vazgeçilmez ürünlerinden birine dönüşür (Bianchi, 2004: 44-45).
Aşağı Nübye’de bulunan mezar hediyelerinin ¾’ü yerlilerin ürettiği objelerdir; geri kalan
¼ ise, Mısır ve Levant’tan (Filistin’den) ithal edilmiş olmalıdır. Aşağı Nübye’de devletleşme
potansiyeli olan iki merkezin (Sayala ve Qustul) mezarlarında, Mısır’da iktidar simgesi olarak
işlev gören (4. binyıl sonlarına ait) topuz başları keşfedilmiştir. Erken A-Grup yerleşimlerinde
çok miktarda bulunan topuz başının pür bir iktidar simgesi olduğunu söylemek zordur, ama bu
objelere yüklenen anlamın Orta ve özellikle Geç A-Grup kültüründe değiştiği öne sürülebilir.
Anlam değişikliği Mısır’ın Ön-Hanedanlar evresine geçtiği çağda (3300-3100) gerçekleşmiştir
ki bu devir Aşağı Nübye ile Yukarı Mısır kültürleri arasındaki etkileşimin arttığı bir devirdir. Bu
yerleşimlerdeki diğer arkeolojik kalıntılar da aynı sonuca işaret etmektedir. Qustul ve Arkaik
Horus adı verilen iki buhurdan (tütsü yakma kabı) üzerindeki kabartmalarda, “Nil’de kayıklarla
gerçekleştirilen dini görünümlü geçit törenleri” resmedilir. İki örnekte de kayıkların yönü saray
benzeri görkemli bir binaya doğrudur ve kral gibi giyinmiş (tahtta oturan) bir figürün başında
Yukarı Mısır’da kraliyet sembolü sayılan “beyaz taç” bulunmaktadır (Gatto, 2006: 70-71).
Açık biçimde Mısır kültürüne ait temalarla süslenmiş bir buhurdanın 4. binyıl sonunda
Aşağı Nübye’nin en büyük “bölgesel merkez”i Qustul’da keşfedilmesi, uzun-mesafeli takasın
Mısır’dan Nübye’ye kraliyet ideolojisini yansıtan simgesel objelerin de gönderilmesine varacak
denli genişlediğini gösterdiği için anlamlıdır. Bu değerli obje, Nil boyunca yürütülen ticareti
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
35
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
kutsamak ve bundan duyduğu memnuniyeti dışa vurmak isteyen Mısır sarayının Qustul ön-kralı
ya da şefine hediyesi olarak da değerlendirilebilir. Öte yandan, o dönem ticaretinde önemli rol
oynadığı sanılan Kerma bölgesinde buna benzer bir “kraliyet hediyesi”ne rastlanmaz. Bugüne
kadar, Kerma-Öncesi kültür evreninde, doğrudan Mısır geleneğine ait bir obje ortaya çıkarılmış
değildir: Mısırlılar Kerma (3. Çağlayan) üzerinden gelen mallara ancak A-Grup (1. Çağlayan)
seçkinlerinin onayı/iradesi/katılımıyla sahip olabilmişlerdir. Öyleyse Aşağı Nübye, Mısır ile
Orta-Yukarı Nil halkları arasında meta dolaşımını mümkün kılan ve “dolaylı kültürel temas”ın
da önünü açan bir tür tampon bölge olarak tanımlanabilir (Bianchi, 2004: 38-39).
Başka türden kanıtlarla da doğrulanan Yukarı Mısır – Aşağı Nübye etkileşiminin nedeni
kuşkusuz iki ülke arasında yürütülen takas etkinliğidir. Takasta aktif (karar verici) taraf Yukarı
Mısır olmalıdır. Zira orada devletleşmeyi başlatan seçkinler, iktidarlarını görünür kılmak (inşa
ettirdikleri büyük kamu binaları, giysileri ve sahip oldukları değerli kişisel eşyalar ile “sıradan
insan”lardan farklarını ortaya koymak) için ülke içinde bulunmayan egzotik nesnelere ihtiyaç
duymaktadırlar. Güney Levant (Filistin) yerleşimlerinden de kıymetli meta ithal eden ve uzun-
mesafeli takas ağlarını denetim altına almaya çalışan Mısırlı seçkinlerin hammadde açısından
zengin Nübye ile temas kurmaları son derece doğaldır. Üstelik Aşağı Nübye, Sahra-altı Afrika
ile Orta Nil Havzası’nın doğu ve batısındaki çöllerden getirilip Mısır’a iletilen lüks doğal
kaynaklar için de geçiş noktası olarak işlev görmektedir.
Afrika kıtasının ilk devletini kuran Mısırlı seçkinler, Nübye’den abanoz, fildişi, devekuşu
yumurtaları ve tüyleri, tütsü, sığır, canlı hayvan (zürafa, leopar, maymun) ve panter/leopar postu
gibi iktidarlarını korumaya ve genişletmeye yarayan malları talep etmişlerdir (Ziegler, 2001:
327). A-Grup (Aşağı Nübye) seçkinleri MÖ. 3500-3400’lerde (göçebe gruplar aracılığıyla)
Doğu Çölü’ndeki ocaklardan altın ve değerli taşlar da getirtmeye başlayınca, siyasal statüyü
görünür kılan lüks objelerin Nübye üzerinden Mısır’a girişi kolaylaşmıştır. Yukarıda saydığımız
prestijli mallar karşılığında Mısır’dan Nübye’ye (iç talebi aşacak biçimde üretilen) zeytinyağı,
peynir, bira, şarap, bal, tahıl gibi dayanıksız tüketim malları ihraç edilmiş olması muhtemeldir.
Nübyelilerin Mısır’dan getirttikleri hem dayanıklı hem de statü ve prestij göstergesi olan objeler
ise, bakır kaplar, mücevherler, fayans ya da seramik “sır”ı, tekstil ürünleri, giyim eşyaları, taş
kaplar, çakmaktaşı bıçaklar, silttaşı paletler, taraklar, saç tokaları, boncuklar, kolyeler ve makyaj
malzemeleridir (Roy, 2011: xx, xxii, 201; Török, 2009: 36). Günümüzde ressamların boya
karıştırmak için kullandıklarına benzeyen Eski Mısır paletleri, kadınların üzerinde yüz ve vücut
makyajı için boya karıştırdıkları kozmetik objelerdir. Mısır’la özdeşleşen bu tip lüks objelerin
Nübye’de bulunması, Nübyeli kadınların kuzeydeki hemcinslerinin güzellik malzemelerinden
haberdar olduklarını ve onlara öykündüklerini gösterir. Roy ise, Nübye mezarlarında keşfedilen
silttaşı paletlerin Mısır’dan gitmiş olduğunu yadsımamakla birlikte, kozmetik palet kullanma
geleneğinin iki bölgede ortak biçimde geliştiğini ve yalnızca Mısır maddi kültür topluluğunun
bir parçası sayılmaması gerektiğini düşünmektedir (Roy, 2011: 276).
Mısır’daki gibi, Nübye seçkinleri arasında da takas etkinliğini düzene koymak için mühür
kullanma geleneği yaygındır. A-Grup mezarlarından seçkinlere ait olduğu sanılan mühürler ve
mühürlü objeler çıkarılmıştır. Nübye’deki Mısır kraliyet ideolojisini simgeleyen (topuz başları
gibi) prestijli eşyalar, yönetsel merkezileşmeye hizmet ederek devletleşmeyi mümkün kılan
silindir mühürler ve kil objeler üzerine bırakılmış mühür izleri, siyasal-ekonomik statüye işaret
eden değerli malların 1. Çağlayan’ın güneyinde de seçkinlerin denetimi altında dolaştığını
ortaya koymaktadır. 4. binyılın ikinci yarısında Mısır ve Nübye yerleşimlerindeki ölü gömme
pratiklerinin benzeşmesine bakılırsa, iki toplum arasındaki kültürel alış-verişin boyutu daha iyi
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
36
İzzet Çıvgın
anlaşılır. Yukarı Mısır’daki devletleşmenin önemli merkezlerinden Hierakonpolis’te A-Grup
kültürüne özgü (herhalde dini işlevi olan) sığır mezarlarının keşfi, orada Nübyeli bir topluluğun
yaşamış olabileceği düşüncesini bile güçlendirir (Török, 2009: 44-45). Eğer öyleyse, iki ülke
arasındaki temas yoğun ve sistematik olmalıdır. Her durumda, Nübye seçkinlerinin siyasal
iktidarlarını pekiştirmek için kuzeydeki komşularına öykündüklerini saptayabiliyoruz.
Devletten hemen önceki karmaşık toplumların ortaya çıkışını saptamak için kullanılan
kıstasların başında “takas, kentleşme ve yazılı kayıt sistemi” gelir. Bu kıstasların ilk izlerine
rastlanan başlıca Nübye yerleşimi Qustul’dur. 2. Çağlayan yerleşimi Qustul, araştırmacıların
“bölgesel şeflik”, “karmaşık şeflik”, “monarşi” veya “ön-devlet” adını verdikleri kurumsallaşma
evresine ulaşmış nadir bir örnektir. Qustul L mezarlığında Geç A-Grup dönemine (3150-2800)
tarihlenen 25 mezar kazılmıştır. Bunların 8’i öyle geniştir ki ortak kanı buralarda yerleşimi
yöneten kişilerin gömülü olduğudur. 1. Çağlayan civarındaki Sayala ve Naga Wadi gibi Dakka
Ovası yerleşimlerinin ekonomik/siyasal etkinlik alanları daha sınırlı olduğundan bunlara “yerel
şeflik” adı layık görülür (Gatto, 2006: 71-72). Qustul seçkin mezarlarından Mısır’dakilerle
yarışabilecek denli özel hediyeler çıkarılmıştır: altın mücevherler, fildişleri, taş kap-kacaklar,
içinde yiyecek saklanan koni biçimli çömlekler (Ziegler, 2001: 328). Török, Sayala’daki seçkin
mezarlarının büyüklük ve hediye sayısı bakımından Qustul’dan aşağı kalmadıklarını belirterek
Sayala’nın da “ön-devlet” olarak nitelenmesi gerektiğini ifade eder. Gerçekten, Sayala’daki 137
no.’lu mezarlığın en zengin mezarı yüksek statü belirten objelerle doludur. Taş kaplar, bakır
baltalar, kuş kafasıyla bezenmiş paletler (süslenmeye yarayan bu objeler, erkek mezarlarında da
bulunur), taş ya da ahşap yontmaya yarayan keskiler, belki ayna olarak kullanılan bir mika levha
ve Mısır’da kraliyet otoritesini simgeleyen 2 topuz başı (Török, 2009: 41-43)…
Qustul gibi yerleşimler, karmaşık topluma özgü karakteristiklere sahiptirler; ancak bunlar
henüz devlet olarak nitelenebilecek kurumsallaşma-hiyerarşikleşme düzeyine ulaşamamışlardır.
Niçin? 1- Aşağı Nübye, takası örgütleyen aktif (karar verici) taraf değildir; o pasif (aracı ya da
“sunulanı alan”) konumdadır. Nübye’den Mısır’a statü göstergesi prestijli mallar giderken, ters
istikametten kitlesel tüketime uygun dayanıksız mallar gelmektedir; bunlar seçkinler kadar diğer
sınıfların da talep ettiği gıda ürünleridir. 2- Mısır’ın bile yüksek kentleşme düzeyine erişmeden
devletleştiği kıtada, Nübye’deki kentleşme eğilimleri daha zayıftır. Mısır’da olduğu gibi kasaba-
kent sınıfına giren bölgesel merkezler (Abydos, Naqada ve Hierakonpolis/Nekhen) vardır; ama
bunlar (Qustul, Sayala vb.) geniş bir bölgede ekonomik/ticari denetim mekanizmaları oluşturup
küçük yerleşimler üzerinde sürekli hâkimiyet kuramamışlardır. 3- Mühürler, (Mezopotamya ve
Mısır’daki gibi) tarımsal üretim fazlasını ve alış-verişi denetleyen iktidar sahibi seçkinlerin
varlığını kanıtlar, ama kayıt tutmada mühürden yazıya geçilememiş, rasyonel bir bürokrasinin
ortaya çıkmasını sağlayacak koşulların tamamı oluşmamıştır.
2.2. Erken Hanedanlar Dönemi’nde (MÖ 3100-2700) Mısır’ın Takas Ağları Üzerinde
Tekel Kurma Siyaseti, Eşitlik Esasına Dayalı Ticari İlişkilerin Sonu, Aşağı Nübye’de Mısır
Kültürel/Siyasal Nüfuzu
Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tek bir siyasal otorite altında bütünleştiği ve Aşağı Nil’de devlet
aygıtının keşfedildiği 4. binyıl sonunda, Nübye’de geçim tarzları ve maddi kültürleri birbirinden
farklı 3 topluluk vardı. 1- Aşağı Nübye’de ikamet eden A-Grup halkı (3700-2800); 2- Kerma-
Öncesi kültür evresindeki (3500-2500) Yukarı Nübyeliler; 3- Vahalarda/çöllerde hareketli bir
hayat sürdüren göçebe kavimler. Bu 3 topluluk, henüz Mısır’da olduğu gibi kültürel bir
homojenleşme yaşamamıştı. Kuzeyde eşitlik esasına dayalı köy yaşamından hiyerarşi düzeyi
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
37
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
yüksek karmaşık topluma geçiş A-Grup maddi kültürünü üreten Aşağı Nübyelilerin eseriydi. En
son çalışmalar, 1. Çağlayan civarındaki A-Grup yerleşimlerinin büyük kısmının MÖ. 2800
civarında terk edildiğini ve buradaki nüfusun 2. Çağlayan bölgesi ile Batı Sahra’daki vahalara
çekildiğini ortaya koymaktadır (Buzon, 2011: 24). Aşağı Nübye’de 3. binyılın üççeyreği
boyunca Mısır’dan bağımsız bir yerli kültürün gelişemediği görülür. Mısır’ın Nübye üzerindeki
siyasal/kültürel/ekonomik nüfuzu 2. Hanedan zamanında (2900-2700) başlayacak, 3-4-5-6.
hanedanların hükmettiği Eski Krallık (2700-2200) devrinde kurumsallaşacak, Orta Krallık
(2050-1750) döneminde pekişecektir. Aşağı Nübye’de yeniden yerli bir kültürün serpilebilmesi
için Mısır Krallığı’nın zayıflaması ve siyasal bir kriz yaşaması gerekmektedir.
A-Grup toplumunun tam da devletleşme sürecinin başlaması için koşulların olgunlaştığı
(Qustul ve Sayala gibi bölgesel merkezlerin 3-4 yüzyıl önce Mısır’da yaşanana benzer tarzda
ön-devletler ya da “şeflik”ler halinde örgütlendikleri, tarım kültürünün iyice kökleştiği, kasaba-
tipi merkezlerin ticaret sayesinde daha da büyüyüp kentli toplum özellikleri gösterebileceği ve
olası bir ekonomik bütünleşmenin birkaç yüzyıl içinde siyasal bütünleşmeyle, yani Nübye’nin
ilk devletinin doğumuyla sonuçlanabileceği) bir çağda Aşağı Nübye yerleşimlerini terk edişini
ve 900 yıllık kültürün apansız ortadan kalkışını açıklamak hiç de kolay değildir.
Bir kültür evreninin çöküşünü değişen coğrafi koşullara ve genel olarak doğal felaketlere
dayandırma yaklaşımı çok yaygındır. A-Grup yerleşimlerinin boşalmasını iklim değişikliğine ve
Nil debisindeki azalmaya bağlayan açıklamalar da bilim çevrelerinde hüsnükabul görmektedir.
Eğer A-Grup halkını evlerini bırakmaya zorlayan neden gerçekten bu ise, debi azalması Nil’i
besleyen kollardan birinin ya da birkaçının kurumasından kaynaklanmış olmalıdır. Bu tür bir
doğa olayı, taşkın ovalarının verimliliğini düşürmüş ve nehir sularındaki azalmaya Delta’ya
nazaran daha duyarlı olan Orta Nil Havzası’ndaki tarım etkinliğine büyük zarar vermiş olabilir
(Bianchi, 2004: 45). Mısır’ın erken kralları herhalde Nübye’deki bu krizi değerlendirip bölgeye
dair askeri hedeflerini büyüttüler, daha önce görece “eşitlikçi” ticari ilişki kurdukları ön-
devletlerin zayıflayıp çözüldüğünü görünce güneye yıkıcı seferler düzenlemeye başladılar ve
nihayet zorlayıcı çevre koşullarına karşın ayakta kalmaya çalışan Aşağı Nübye ön-devletlerinin
ya da şefliklerinin direncini tamamen kırarak bölgedeki ticari ağları (artık bir aracıya ihtiyaçları
olmadığı düşüncesiyle) kendilerine bağlamayı başardılar.
Mısır ile Sahra ve genel olarak çöl bölgeleri arasındaki takas ancak “örgütlü bir toplum”
aracılığında yürütülebilirdi. Aynı önermeyi tersten kurup uzun-mesafeli takasın “aracı” rolü
oynayan Nübye toplumunun kurumsallaşma eğilimlerini uyardığını söylemek de mümkündür.
Özenle belirtilmesi gereken nokta, Mısır ile Nübye arasındaki ticari ilişkilerin ve bundan
kaynaklanan kültürel etkileşimin iki ülkede de “karmaşık toplum”un gelişimine katkı yapmış
olduğudur. Yukarı Mısır’da boy veren ön-devlet, refahını büyük ölçüde köprü konumundaki
Nübye üzerinden yürütülen uzun-mesafeli takasa borçluydu. Ülkeye bu takas sayesinde giren
hammaddeler, yeteneği durmaksızın artan zanaatkârlar sınıfı tarafından seçkinlerin iktidarda
kullanacakları statü göstergesi prestijli mallara (kişisel eşyalara; dini ve kamusal objelere)
dönüştürüldü. Ticaretin Nil boylarında önemli bir ekonomik etkinlik haline gelmesi ve bunun
sonucunda tarım ve hayvancılığa eklenen üçüncü bir sektör olarak zanaatın yükselişe geçmesi,
bazı Nübye yerleşimlerinin “ticari üs”ler biçiminde örgütlenmesini zorunlu kılmış olabilir. O
halde, Yukarı Mısır’da siyasal merkezileşme (dolayısıyla devletleşme) sürecini başlatan Naqada
kültürü, takas ağlarını harekete geçirip Aşağı Nübye’yi merkeze koyarak A-Grup yerleşimlerini
kurumsallaşma yolunda dev adımlar atmaya zorlamış olmalıdır. Herhalde Yukarı Mısır – Aşağı
Nübye ticareti başta karşılıklılık ilkesine dayanıyordu, ama Mısır Krallığı’nın kuruluşunu (3100)
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
38
İzzet Çıvgın
izleyen yüzyıllarda işin rengi değişti ve devlet gücünü arkalarına alan Mısır seçkinleri 1.
Çağlayan’ın güneyindeki şeflikleri kendileriyle eşit statüde görmeyip onlara dayatma, zor ve
şiddete dayalı yayılmacı bir tavırla yaklaştılar. 2. Çağlayan bölgesinin Cebel Şeyh Süleyman
yerleşiminde keşfedilen kaya resimlerine bakılırsa, Nübye’ye askeri sefer düzenleyen ilk Mısırlı
yönetici Akrep-Kral’dır (Akrep II). Bu zat büyük olasılıkla yalnızca Yukarı Mısır’a hükmediyor
ve İki Mısır’ı birleştiren Kurucu Narmer’den önce geldiği için de “ön-kral” sayılıyordu. Nübye
üzerindeki Mısır siyasi-askeri nüfuzunun Narmer’den önce başlaması, Mısır Krallığı’nın henüz
kuruluş sürecinde bile Nübye “şeflik”lerinden çok daha kudretli olduğunu gösterir. Nübye’nin
Mısır’la yürütülen ticarette eşit statüde olması artık mümkün değildir; hatta A-Grup kültürünün
2800 civarında tarihten silinişi, Mısır’ın Nübye üzerinde uyguladığı agresif politikadan ve onu
kendi uydusuna dönüştürme projesinden kaynaklanmış olabilir (Török, 2009: 37, 49-50).
Doğmakta olan Mısır Krallığı’nın Nübye ön-devletleri ile yürüttüğü en az yarım yüzyıllık
“barışçı ticari ilişki”ye nokta koyup komşusuna “yayılmacı” bir ticaret politikası dayatması ile
Güney Levant’taki (Filistin’deki) Mısır ticaret kolonilerinin (MÖ. 3300-3000) ortadan kalkışı
arasında bağlantı kurmak mümkündür. Mısır’ın Levant ve Nübye’den talep ettiği mallar aynı
değilse de, Levant ticareti coğrafi uzaklıktan dolayı masraflı/meşakkatli hale gelmiş olmalıdır.
Eskiden Filistin’de ticareti örgütleyebilecek güçlü aktörler yoktu ve Mısır oradan mal getirtmek
için kurdurduğu ticari kolonilerin koordinatörlüğüne ihtiyaç duyuyordu. Filistin, herhalde 3.
binyıla doğru bu tür bir kültürel temasın da etkisiyle “karmaşık toplum” olma yolunda ilerlediği
için, Filistinli tacirler Mısır-Levant ticaretini yönetebilecek düzeye gelmişlerdi. Bu durumda,
Mısır’ın Filistin’e göçmen/kolon göndermesine gerek kalmadığı için, erken kralların yayılmacı
arzularının yakın komşuya (Mısırlıların kutsal saydığı Nil Nehri’nin çıkıp geldiği güney/Nübye
topraklarına) yönelmesi doğaldır. Ayrıca, aynı nehri paylaşmak ve çok eskiye dayanan kültürel
alış-veriş, Mısırlılar ile Nübyelileri bir ölçüde aynı evrenin insanları haline getirmiştir. Nübye
üzerinde siyasi/askeri nüfuz kurup ticaretin işleyişini mutlak biçimde denetlemek, Mısırlılara bir
“işgal” değil “doğal bir süreç” gibi görünmüş olmalıdır.
Mısırlıların kuzeydoğu (Levant) ve güney (Nübye) komşularına yaklaşımları kuşkusuz
aynı değildir. Mısır ile Nübye en azından bolluğun ve düzenin kaynağı olan Nil’de birleşirler.
Nübye, İki Mısır’ı (Delta ile Vadi’yi) sulayan nehrin yukarısındadır ve bu yüzden de İki Ülke’ye
huzur getiren kutsal nizamdan pay alır. Asya ise, mutlak yabancıların yurdudur. Filistin kısa bir
dönem Sınır-ötesi Mısır olarak tanımlanmış ise de (Wilkinson, 1999: 39, 42; Bestock, 2009: 7),
egzotik malların kolonileşmeye gerek duyulmadan elde edilebildiği bir ortamda, “hakiki Mısır”
dışındaki topraklar yeniden “yabancı” muamelesi görecektir. Nil’i paylaştıkları için ve ulaşım
kolaylığından dolayı, Mısır ile Nübye bir ölçüde aynı coğrafi ve zihinsel dünyanın parçasıdırlar.
Ancak Mısır’ı evrenin merkezine koyan köklü ideoloji nedeniyle, Nübye dendiğinde 3. binyıl
boyunca hala Mısır-olmayan anlaşılmaktadır. Mısır sistemi orayı da içine alıp kendine
benzetmediği sürece, Orta Nil Havzası yabancı ve uzak diyarlar olarak kalacaktır.
4. binyıl Mısır-Nübye takas ilişkilerinin başlangıçta siyasal seçkinlerin denetimi dışında
plansız-programsız biçimde yürütülmüş olduğu öne sürülebilir. İki ülke arasındaki mal akışının
yoğunlaştığı dönem, Mısır Krallığı’nın kurulup kurumsallaştığı 1. ve/veya 2. Hanedanlar (Erken
Hanedanlar: 3100-2700) dönemidir. Mısır teknolojisi sayesinde ve Mısırlı zanaatkârlar eliyle
üretilen lüks malların (bakır keskilerin, kaymaktaşından vazoların, fildişi takıların) Nübye’ye
girişi de bu devirde olmuştur. 1. Hanedan’ın ortaya çıkışı (Mısır’da devletin/krallığın kuruluşu)
ile Nübye ticaretini merkezden denetleme ve yönlendirme arzusu arasında doğrudan bağ vardır.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
39
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
1. Hanedan’ın doğum yeri Abydos yerleşiminde bulunan bir fildişi tablet üzerinde, adının
Hor-Aha olduğu anlaşılan kralın Nübye’ye sefere çıktığını düşündürten bir kayıt vardır. Kurucu
Kral Narmer’in halefi, dolayısıyla 1. Hanedan’ın ve Erken Hanedanlar Dönemi’nin ikinci kralı
Aha (3050) ile ilgili kayıtta “Ta-Seti’nin cezalandırıldığı yıl” ifadesi yer alır. Araştırmacıların
bir kısmı, bu ifadeyi Nübye’ye doğru gerçekleştirilen seferin ve kazanılan askeri zaferin kaydı
olarak okuma eğilimindedir. Bu konuda kesin bir uzlaşı yoksa da, Aha’nın halefi Djer’in (3030-
2990?) binyıl dönümünde bir Nübye seferine başkanlık ettiğini ve 2. Çağlayan bölgesine kadar
gidip nehir kıyısındaki kaya katmanları üzerine seferle ilgili kayıtlar bıraktığını biliyoruz. Yazı
emekleme evresinde olduğundan, kayıt pür hiyeroglif değil yarı-piktografiktir (tasvir/resimlerle
iç-içe geçmiş bir yazı-kayıttır). Nübye toprağındaki askeri bir operasyonu yansıtan tasvirlerde,
Kral’ın gemisinin baş kısmına bağlanmış tutsak figürü öne çıkmaktadır. Bu görüntüye bakılarak
Mısır’ın Nübye’ye ilgi göstermesinin (sefer düzenlemesinin) bir nedeninin de buradan tutsaklar
toplayıp köleleştirmek olduğu söylenebilir. Mısır’ın köle emeğine ihtiyaç duymaya başladığını
gösteren bu tip tasvirler ve yazılı kayıtlar, özellikle 2, 4 ve 6. hanedanlar zamanında (2900-
2200) daha da yaygınlaşacaktır (Adams, 1984: 41-42).
1. Hanedan’ın sonu geldiğinde ve 2. Hanedan devrine geçildiğinde (2900), Aşağı Nübye
ile Mısır arasında yürütülen aktif ticaretin kesintiye uğradığı görülür. Mısır’dan Nübye’ye mal
akışı durmuş, buna karşın Mısır devletinin bölgedeki askeri etkinlikleri artmıştır. Bu dönemi, A-
Grup kültürünün 1-2. çağlayanlar arasından tamamen çekilişi izleyecektir (2800). Çöküşün ilk
nedeni iklim değişiklikleri olabilirse de (bu hususta hala çok güçlü kanıtlara ulaşılamamıştır),
yaşanan krizin Mısır sarayı tarafından iyi değerlendirildiği ve bölgenin çok hızlı biçimde Mısır
nüfuzu altına girdiği kuşkusuzdur. Aşağı Nübye nüfusunun önemli bir kısmı, bu gelişmelerden
sonra çöle (vahalara) ya da 3. Çağlayan / Kerma bölgesine çekilmiş olmalıdır. A-Grup maddi
kültürüne ait izlerin tamamen silindiği MÖ. 2800’den sonraki 600 yıl boyunca Nübye tarihine
dair bilgilerimizde kocaman bir boşluk vardır, zira ilk örnekleri 2200’lere tarihlenen C-Grup
maddi kültürüne kadar Aşağı Nübye’de karmaşık ve hiyerarşik toplumların yaşadığını gösteren
arkeolojik deliller bulunmamaktadır. Nübye’nin bu dönemini yansıtan Mısır kayıtları mevcut ise
de bunlar bölgeye ilişkin tatmin edici bilgi vermek yerine Eski Mısır devlet ideolojisini yansıtan
propaganda metinleridir (Bianchi, 2004: 45-46).
2.3. Mısır’dan Uzakta Kendi Dinamikleriyle Evrimleşen, Takas Ağlarının İşleyişine
Görece Bağımsız Biçimde Katılan ve 2. Binyıl Ortasında İlk Gerçek Nübye Krallığının
Doğum Yeri Olan Bölgesel Merkez: Kerma
3. Çağlayan civarındaki Kerma yerleşimi, ilk Nübye krallığının ve uygarlığının doğum
yeridir. Kerma “erken Nübye devleti”nin merkezi olduğu için, kentin kuzey ve güneyinde (2.-4.
çağlayanlar arasında) keşfedilen maddi kültür ona referansla Kerma-Öncesi (Pre-Kerma) olarak
adlandırılır. Komşu Kerma-Öncesi ve A-Grup yerleşimlerinde ortaya çıkarılan ve 4. binyılın son
çeyreğine tarihlenen çanak-çömlek örnekleri arasında açık benzerlik vardır. A-Grup kültürünün
Yukarı Mısır kadar Yukarı Nübye’den de izler taşımasına bakılırsa, Aşağı Nübye yerleşimleri
iki bölgenin kültürel etkileşiminde kilit rol üstlenmiş olmalıdır. Mısırolog ve dilbilimci Rilly,
Kerma-Öncesi kültürün yaratıcılarının 3.-4. çağlayanlar nahiyesinden batı çölüne doğru uzanan
Howar Vadisi halkı olduğunu öne sürmektedir. Buna göre, 4. binyıl ortasına kadar az-çok yağış
alan ve savan bitki örtüsü nedeniyle insan yerleşimine açık olan Vadi, küresel iklim değişikliği
nedeniyle kuraklaşmış, Nil Havzası’na göç vermiştir. Rilly’nin sözünü ettiği dönemden bin yıl
kadar sonra (3. binyıl ortalarında) yine aynı vadiden Nil’e yoğun göçlerin olduğu bilinmektedir.
Hatta Kerma kenti, bölgesel bir merkeze dönüşüp devletleşme sürecine girişini büyük ölçüde bu
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
40
İzzet Çıvgın
göçlerden kaynaklanan nüfus artışına borçludur. Rilly, Kerma-Öncesi tarım kültürü (3500-2500)
ile Nübye devletleşmesinin beşiği Kerma kent kültürü (2500-1500) arasında etnik ve kültürel bir
süreklilik kurmaktadır (Török, 2009: 28-29). Rilly’nin haklı olma olasılığı yüksektir, zira köy
toplumundan siyasal merkeziyetçi karmaşık toplumlara geçiş süreci çoğu tarihsel örnekte nüfus
artışından ve yaşadıkları felaket nedeniyle yeni yurtlarına sıkıca tutunan toplulukların düzen ve
istikrar arayışından kaynaklanmıştır.
Herhalde, Nil’in doğusu ve batısı boyunca uzanan su yatakları ile irili-ufaklı göletlerin 4.
binyıl itibariyle kurumaya başlaması, varlığını su sayesinde sürdüren vaha toplumunun yaşama
olanaklarını kısıtlamış ve (otlatıcı kültürün doğası gereği) Nil kıyılarını belli aralıklarla ziyaret
eden çobanların oradaki ikametlerinin uzamasına yol açmıştır. Mevsim koşulları doğrultusunda
nehir kıyıları ile vahalar arasında gidip-gelen göçebe grupların önemli bir kısmı, geleneksel
yaşam biçimlerini derinden sarsan kuraklık sonucunda konar-göçerliği terk edip Nil kıyılarında
kök salmaya karar vermiş olmalıdırlar (Gatto, 2011: 21-22). Hayvan-otlatıcılık hala asli geçim
kaynağı olsa da, yerleşiklik ve tarım kültürü sayesinde çeşitlenen bir ekonomik sistem toplumsal
değişmeyi hızlandırabilir. Aşağı Nil’de (Mısır’da) yiyecek üretiminin daha ziyade tarıma dayalı
olması, nüfus artışını uyarmış ve karmaşık toplumlara özgü siyasal kurumsallaşma dinamiklerini
harekete geçirerek devlet aygıtının keşfini kolaylaştırmıştı. Vahalardaki kuraklaşma, kuşkusuz
otlatıcılığın hâkim olduğu Orta Nil’de (Yukarı Nübye’de) de nüfus artışı, tarıma yöneliş ve
toplumsal tabakalaşmanın güçlenmesi biçiminde tezahür etmiştir; ancak iç dinamikler henüz
böylesi bir atılıma izin vermediği için devletleşme sürecine girilememiştir.
Kerma Havzası, Orta Nil’de aşağı-yukarı 70 kilometrelik bir hatta yayılır. Yukarı Nübye
coğrafyasının en geniş alüvyonlu ovası burasıdır (20 kilometrelik bir hattı kapsamaktadır).
Kerma’nın Afrika Tarihi’nde Eski Mısır’dan sonraki en önemli merkez olmasının temel nedeni,
havzanın coğrafi konumu ve tarımsal potansiyelidir. Mezolitik devirde (MÖ. 8000-5000) Kerma
halkının temel geçim kaynağı balıkçılıktı. Mezolitik kamplarda keşfedilen tohum ezme-öğütme
taşlarından anlaşıldığı kadarıyla, bu dönemin insanları aynı zamanda toplayıcıydılar. Mezolitik,
adının da gösterdiği gibi paleolitikten neolitiğe geçiş çağı olduğundan, bu dönemde sabit bir
mekâna yerleşme eğilimi güçlenmiş, kamp yerlerinde bulunan objelerin ve kalıcı mezarlıkların
sayısı artmıştır (Honegger, 2001: 12, 15-17).
Kerma Neolitiği (5000-3500) sırasında balıkçılık ve toplayıcılığa dayalı yaşam tarzından
sığır otlatıcılığına geçen Yukarı Nübyeliler, Nil’in debisinin düşük olduğu dönemlerde otlaklara
yakın olmak için nehir boylarına kamp kurmuş; taşkın zamanlarında / debi arttığında, taşkının
yarattığı alüvyonlu ovanın sınırındaki yüksek bölgelere çıkmışlardır (Sudan’ın bugünkü göçebe-
otlatıcıları da 6 binyıl öncekini hatırlatan bir yaşam döngüsüne sahiptirler). Neolitikten Kerma-
Öncesi döneme (3500-2500) geçildiğinde, 3. Çağlayan ahalisinin yaşamında tahıl tarımının da
önemli bir yer tutmaya başladığı görülür: Kerma yerleşiminin uygarlık-öncesi kültürünü açığa
çıkarmak için yapılan kazılarda, 280 kadar tahıl depolama çukuru keşfedilmiştir. Yerleşim, bu
depo-çukurlardan başka, çok sayıda ahşap yapıya sahiptir. Ahşap zamana karşı dayanıksız olsa
da, dikmelerin bıraktığı izler kaybolmadığından böylesi bir çıkarımda bulunmak mümkündür.
Dikmeler büyük olasılıkla hane olarak kullanılan kulübelere, dörtgen planlı daha geniş yapılara,
ağıllara ve tahılı nemden korumak için zeminden yüksekte inşa edilen ambarlara aittirler. Kerma
depo-çukurlarının derinlikleri farklı (30 ila 100 cm), çapları aynıdır (100 cm). Kerma-Öncesi ve
hatta Kerma toplumunda, hayvancılığın tarımdan çok daha önemli yer tuttuğunu belirtmiştik:
Aynı adlı yerleşimde keşfedilen dikme deliklerinin büyük kısmı herhalde hayvan ağılı olarak
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
41
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
işlev gören çitlerden kalmış izlerdir. Bunlar, hayvan sürüleri kadar insanları da dış tehditlere
karşı korumak için örülmüş olabilirler (Honegger, 2001: 20-22, 25).
Yapılaşma mantığına ve tahıl depolamaya yarayan ambarların sayısına bakılırsa, Kerma
geçici bir kamp yeri olmayıp uzun süre ikamet edilmek üzere kurulmuş bir yerleşimdir. Burada
yaşayan nüfus büyük olasılıkla göçebe değil yerleşiktir ve hem hayvancılığa hem tarıma dayalı
karma bir geçim ekonomisine sahiptir. Yerleşimde bulunan maddi kültür unsurlarının dönemsel
dağılımı ve bunların üretimini mümkün kılan teknik-sanatsal süreklilik bize Kerma kültürünün
Neolitik dönemden uygarlığın doğumuna kadar (5000-2000) kendi dinamikleriyle evrimleştiğini
göstermektedir. MÖ. 4500’deki çanak-çömlek süslemeleri ile 2 binyıl sonraki keramik örnekleri
üzerine nakşedilen temalar arasında bile büyük benzerlik vardır. Aynı gerçeğe işaret eden başka
kanıtların da gösterdiği üzere, Kerma kültürü (2500-1500) kendinden önce geldiği için “Kerma-
Öncesi” olarak adlandırılan ve neolitikten uygarlığa geçişi hazırlayan yerli geleneğin devamıdır.
İki kültür, kopuştan ziyade süreklilik içeren koşullarda birbirini takip etmiş olmalıdır ve Kerma
uygarlığının bölgeye dışarıdan göç yoluyla gelen yabancı bir halk tarafından kurulmuş olması
mümkün görünmemektedir (Honegger, 2001: 26).
Sonuç
Aynı nehri paylaşan iki komşu ülkenin neolitik maceraları ve devletleşme/uygarlaşma
süreçleri, coğrafi konumlarına, sahip oldukları bitki örtüsüne ve değişen iklim koşullarına göre
farklılık gösterebilir. Mısır ve Nübye için de bu yargının geçerli olduğu görülmektedir. Mısır’ın
şansı, Akdeniz’e açılan Delta’sı, onu Sina üzerinden Filistin’e ya da deniz yollarıyla Lübnan-
Suriye’ye (dolayısıyla kentlerin/uygarlığın beşiği Mezopotamya’ya) bağlayan coğrafi konumu
ve Doğu Çölü’ndeki maden ocakları ile Batı Çölü’ndeki vahalara yakınlığıdır. Mısır’ın güney
komşusu da, onunla Sahra-altı Afrika arasında bağlantı kuran Nübye’dir. Mısırlılar, ilk kez
Yakın-Doğu’da evcilleştirilen bitki/hayvan türlerini Nil Havzası’na uyarlamış ve benzer iklim
koşulları nedeniyle başarısından kuşku duyulamayacak bir neolitik sürece (“yiyecek üretimi”
sistemine) neredeyse zahmetsizce geçmişlerdir. Avcı-toplayıcı pratikleri geride bırakıp çiftçi-
otlatıcı geçim tarzını benimseyen bir toplumun (yiyecek üretiminden kaynaklanan nüfus artışı
dolayısıyla) köyden çok daha büyük “bölgesel merkez”lerde örgütlenmeye başlaması ve bu
merkezlerin artan toplumsal tabakalaşma ve hiyerarşik kurumsallaşma nedeniyle takas ağlarının
odağına yerleşmesi doğaldır. Devletleşme atılımını başlatan büyük yerleşimler, çevreye doğru
genişleyip bir birleşme/bütünleşme dalgası yaratırlar. Zira nüfus artışı ile takas ihtiyacı arasında
doğrudan bir ilişki vardır; takası yönetmek için ticari ağlara ve dolayısıyla yakın çevreye hâkim
olup oraları güvenli hale getirmek gerekir, bu ise ticari bir merkezde örgütlenen siyasi otoritenin
yakın merkezler ile kırsal bölgeleri içine alıp büyümesini gerektirebilir. Mezopotamya’dakinden
farklı olarak, Mısır devletleşmesi yoğun bir kentleşmenin sonucu değildir; “bölgesel merkezler”
(Abydos, Naqada ve Hierakonpolis ya da Nekhen) henüz kentleşemeden birleşmek durumunda
kalmışlardır ve bu yüzden bağımsız kent-devletler biçimde mikro örgütlenmeler oluşmamıştır.
Nübye’deki neolitikleşme ve uygarlaşma süreci ise, bazı yönleriyle Mısır’dakine benzer,
bazı açılardan da ondan farklılaşır. “Coğrafi determinizm”le suçlanmak pahasına, Nübye’nin
coğrafi konumunun Mısır kadar avantajlı olmadığını hatırlatarak başlayalım. Nübye’nin temel
handikabı, Akdeniz gibi neolitik yayılmayı ve uygarlık atılımlarını hızlandırıcı etkiye sahip bir
teknoloji havuzundan uzaklığıdır. Mısır nasıl Nübye (Orta Nil) olmadan Sahra-altı Afrika ile
bağ kuramazsa, Nübye de Mısır’ın aracılığı olmadan Akdeniz’deki yeniliklerden habersiz kalır.
Oysa neolitiğin ve tabakalı toplumun yayıldığı merkez Yakın-Doğu’dur. Uygarlığı besleyen
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
42
İzzet Çıvgın
geçim tarzı hayvancılıktan ziyade tarımdır ve üretim fazlasının biriktirilmesi suretiyle karmaşık
toplumların ortaya çıkışına zemin hazırlayan tarım toplumlarının doğu yeri Doğu Akdeniz’dir.
Tarım temelli geçim tarzını benimseyen Mısır, MÖ. 4. binyıldaki kuraklaşma ile birlikte çöllere
doğru uzanan su yatakları kuruyup vahalarda yaşamak zorlaşınca göç almış, kendine katılan
nüfusu massedebilmek için merkeziyetçi ve kurumsal bir örgütlenmeye gitmiştir. Kuraklaşma 1.
Çağlayan’ın (Asvan’ın) güneyinde de benzer sonuçlar doğurur ve 4. binyıl biterken Aşağı
Nübye’de (Mısır’dakilerle çok yakın mesafede ve onlarla kültürel/ticari etkileşim içinde) ilk
bölgesel merkezler boy verir. Filistin – Aşağı Mısır – Yukarı Mısır – Aşağı Nübye – Yukarı
Nübye hattındaki ticari canlılık sayesinde gelişen Sayala ve Qustul gibi kasaba-tipi merkezler de
Mısır’da olduğu gibi ön-devletler, yerel krallıklar ya da “şeflik”ler halinde örgütlenmişlerdi.
Uzun-mesafeli takas, 1. Çağlayan’ın kuzeyi (Mısır) kadar güneyinde (Nübye’de) de
seçkinlerin siyasal gücünün somutlaşması, meşruiyet kazanması ve sorgusuzca kabullenilmesi
gibi sonuçlar doğurmuştu. Ancak coğrafi konumu ile tarım-temelli geçim biçimi nedeniyle hep
avantajlı olan Mısır karmaşık toplum evrelerini çabucak aşıp devletleşirken; otlatıcı yaşam
tarzından dolayı Mısır kadar hızlı kurumsallaşamayan Nübye, neolitikte geri kalışının ve takas
ağları üzerinde kuzeyli komşusu gibi kapsayıcı/etkin denetim kuramayışının bedelini onun
nüfuzuna girerek ödemiştir. Kültürel, ticari ve nihayet siyasal açılardan birleşip bütünleşerek
Kuzeydoğu Afrika’nın ilk devletini kuran Mısırlılar, önceleri karmaşık toplum olmasına katkı
sağladıkları güney komşularını zamanla vesayet altına alarak olası bir Nübye devletleşmesinin
önünü tıkamışlardır. İlk Nübye krallığı, Mısır’ın siyasal nüfuzundan görece uzak topraklarda, 3.
Çağlayan / Kerma civarında (ancak Mısır’dakinden 1500 yıl sonra) hayat bulmuştur.
Yaşadığı sancılı rejim krizleri “(ara dönem”ler) sırasında siyasal istikrarını yitiren, hatta
yabancı güçlerin işgaline maruz kalan Mısır’ın Nübye’ye nazaran kalıcı/sürekli ve kurumsal
açıdan da daha sağlam bir devletleşmeye sahip olduğundan kuşku duyulamaz. Aşağı Nübye, 6
yüzyıl boyunca (2800-2200) Mısır’dan bağımsız bir kültür evreni olarak var olamamıştır. Eski
Krallık döneminde (2700-2200) 1. Çağlayan’ın ötesinde de ticari, kültürel ve siyasal denetim
kurmayı başaran Mısır, Orta Krallık’ta (2050-1750) nüfuz alanını 2. Çağlayan’a dek genişletir.
Mısır devletinin komşularına nazaran köklü bir bürokratik örgütlenmeye sahip olduğunun en
belirgin kanıtı, 2. binyıl ortalarında yaşananlardır. Mısır, kuzeydoğudan Asyalı Hiksosların ve
güneyden Kerma-Kush Krallığı’nın işgaline uğradığı 2. Ara Dönem’i (1750-1540) atlatır
atlatmaz kısa ömürlü Kerma devletine son verir ve Yeni Krallık dönemine (1540-1070) Nübye
hâkimiyetini 4. Çağlayan’a dek genişletmiş olarak girer.
Bu çalışmanın genel amacı, Mısır-Nübye temasının da ötesinde, kültürel karşılaşmaların
gelişmişlik düzeyleri farklı toplumlar üzerinde bırakabileceği izleri saptamaktır. Bölgelerarası
ticarete Mısırlı ön-devletlerle eşit düzeyde katılan Aşağı Nübye’nin tam da devletleşme sürecine
girebileceği bir çağda kültürel/siyasal/ekonomik özerkliğini yitirip Mısır’ın arka bahçesine
dönüşmesi, ticari ve kültürel etkileşimlerin çok farklı sonuçlar doğurabileceğinin güzel bir
kanıtıdır. MS. 17.-19. yüzyıllarda Britanya ile okyanus-ötesi bir yolculuk sonucunda ulaşılan
Hindistan arasındaki ilişkiler de neredeyse aynı senaryo doğrultusunda gelişmişti. Britanyalı
gemiciler I. Elizabeth döneminde (1558-1603) Hindistan’la ilk teması gerçekleştirdiklerinde,
kraliçeleriyle aynı yıllarda hüküm süren Ekber Şah’ın (1556-1605) ülkesindeki ve sarayındaki
görkem göz alıcıydı. Ama en az bir yüzyıl süren eşitlikçi ticaretin sonu geldiğinde, dünyanın
bütününü bir pazar olarak gören Britanya, 18. yüzyıldan 20. yüzyıla değin Hindistan üzerindeki
ticari üstünlüğünü siyasal ve askeri bir hâkimiyete dönüştürmeyi bildi.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
43
Neolitik’ten “Mısır Eski Krallığı”nın Kuruluşuna Kadar Mısır-Nübye/Sudan
İlişkileri (MÖ. 5000-2700): Takas, Kültürel Etkileşim ve Devletleşme
Örnekler arasında pek tabii görmezden gelinemeyecek denli bariz zaman, mekân ve boyut
farkları vardır. Modern çağların ticaret kapitalizmi kuşkusuz arkaik takas etkinliği ile aynı
kategoride değerlendirilemez. Ancak iki örnekte de ticaretin eşitlikçi niteliğini sona erdirip onu
eşitsiz bir zemine oturtan, taraflardan birini yükseltip diğerini ona mahkûm eden, hatta zayıf
düşenin siyasal özerkliğini bile yitirmesine yol açan süreç aynı biçimde işlemiştir. Takas ya da
ticaretin karar verici konumda bulunan aktif tarafı hep daha karmaşık ekonomik/siyasal/askeri
örgütlenme yönünde evrilirken (ön-devletten erken devlete Mısır), ticarette aracılıktan öteye
gidemeyen pasif taraf (Nübye) komşusundaki evrimi kendine uyarlayamamış, aksine diğerinin
vesayetini kabullendiği ölçüde, önceki siyasal/ekonomik konumundan da geriye düşmüştür. Bu
şemanın modern kolonyal karşılaşmalar ve Avrupa merkezli dünya-sistem ile benzerlikler
gösterdiği söylenebilir. İkisinde de, ticaretin pasif ortağı, komşusunun kültürel etkisine maruz
kalmış, o kültüre duyduğu hayranlık nedeniyle gündelik hayatında ve örgütlenme tarzında
yeniliklere gitmiş, ama kendini sürekli üreten eşitsizlik temelli ilişkileri aşmayı başaramamıştır.
KAYNAKLAR
ADAMS, William Y., (1984), “The First Colonial Empire: Egypt in Nubia”, Comparative
Studies in Society and History, Vol. 26, no: 1 (January), s. 36-71.
ADAMS, William Y., (1995), “The Kingdom and Civilization of Kush in Northeast
Africa”, (Ed. in Chief: Jack M. Sasson), Civilizations of the Ancient Near East –
Vol. 2, s. 775-789, Charles Scribner’s Sons, New York.
BESTOCK, Laurel, (2009), The Development of Royal Funerary Cult at Abydos: Two
Funerary Enclosures from the Reign of Aha, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden.
BIANCHI, Robert Steven, (2004), Daily Life of the Nubians, The Greenwood Press,
Westport.
BRAUN, Eliot, (2001), “Proto, Early Dynastic Egypt, and Early Bronze I-II of the
Southern Levant: Some Uneasy 14C Correlations”, Radiocarbon, vol. 43. no: 3, s.
1279-1295.
BUZON, Michele Rose, (2011), “Nubian identity in the Bronze Age: Patterns of cultural
and biological variation”, Bioarchaeology of the Near East, no: 5, s. 19-40.
DAVID, Rosalie, (2003), Handbook to Life in Ancient Egypt (Revised Edition), Facts On
File, Inc., New York.
DIAMOND, Jared, (2002), Tüfek, Mikrop ve Çelik, (Çev., Ülker İnce), Tübitak, Ankara.
GATTO, Maria Carmela, (2006), “The Nubian A-Group: a reassessment”, Archéo-Nil,
no: 16, s. 61-76.
GATTO, Maria Carmela, (2009), “Egypt and Nubia in the 5th-4th millennia BCE: A view
from the First Cataract and its surroundings”, British Museum Studies in Ancient
Egypt and Sudan, no: 13, s. 125-145.
GATTO, Maria Carmela, (2011), “The Nubian Pastoral Culture as Link between Egypt
and Africa: A View from the Archaeological Record”, (Ed. Karen Exell), Egypt
in its African Context: Proceedings of the conference held at The Manchester
Museum, University of Manchester, 2-4 Octobre 2009, s. 21-29, Publishers of
British Archaeological Reports, Oxford.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 2, Sayı: 5, Eylül 2014, s. 15-44
44
İzzet Çıvgın
HARKLESS, Necia Desiree, (2006), Nubian Pharaohs and Meroitic Kings: The Kingdom
of Kush, AuthorHouse, Bloomington – Milton Keynes.
HONEGGER, Matthieu, (2001), “Evolution de la société dans le bassin de Kerma
(Soudan) des derniers chasseurs-cueilleurs au premier royaume de Nubie”,
Bulletin de la Société Française d’Egyptologie, no : 152, s. 12-27.
HUBSCHMANN, Caroline, (2010), “Who Inhabited Dakhkeh Oasis? Searching for an
Oasis Identity in Pharaonic Egypt”, Papers from the Institute of Archaeology, no:
20, s. 51-66.
LOBBAN JR., Richard A., (2004), Historical Dictionary of Ancient and Medieval Nubia,
Scarecrow, Lanham.
LÜSCHER, Geneviève, (2006), “Du village de huttes à la cité royale”, Horizons : Le
Magazine Suisse de la Recherche Scientifique, no : 69, s. 12-14.
NAUNTON, Christopher, (2010), “Libyans and Nubians”, (Ed. Alan B. Lloyd), A
Companion to Ancient Egypt – Vol. I, s. 120-139, Wiley-Blackwell, Chichester.
OBENGA, Théophile, (2001), “La Nubie et ses relations avec l’Egypte (1780-700 av. J.-
C.)”, (Ed. Corinne Julien), Histoire de l’Humanité, Vol. II: 3000 à 700 av. J.-C.,
s. 347-363, Editions UNESCO, Paris.
O’CONNOR, David, (1994), Ancient Nubia: Egypt’s Rival in Africa, University of
Pennsylvania Museum of Archaeology and Anthropology, Philadelphia.
RAFFAELE, Francesco, (2003), “Dynasty 0”, Aegyptiaca Helvetica, no: 17, s. 99-141.
REMLER, Pat, (2010), Egyptian Mythology A to Z (Revised 3rd Edition), Chelsea House,
New York.
ROY, Jane, (2011), The Politics of Trade: Egypt and Lower Nubia in the 4th Millennium
BC., Brill, Leiden.
SADIG, Azhari Mustafa, (2010), “Neolithic Settlement Patterns and Cultural Sequence of
Nubia (Northern Sudan)”, Sahara Journal, no: 21, s. 117-140.
SMITH, Richard Lee, (2009), Premodern Trade in World History, Routledge, New York.
TÖRÖK, László, (2009), Between Two Worlds: The Frontier Region between Ancient
Nubia and Egypt 3700 BC – AD 500, Brill, Leiden – Boston.
WENGROW, David, (2003), “Landscapes of Knowledge, Idioms of Power: The African
Foundations of Ancient Egyptian Civilization Reconsidered”, (Eds. David
O’Connor & Andrew Reid), Ancient Egypt in Africa, s. 121-135, University
College London Press, London.
WILKINSON, Toby, (1999), Early Dynastic Egypt, Routledge, London – New York.
WILKINSON, Toby A. H. (2011), The Rise and Fall of Ancient Egypt, Random House,
New York.
WILLIAMS, Bruce B. (2011), “Relations between Egypt and Nubia in the Naqada
Period”, (Ed. Emily Teeter), Before the Pyramids: The Origins of Egyptian
Civilization, s. 83-92, Oriental Institute of the University of Chicago, Chicago.
ZIEGLER, Christiane, (2001), “La vallée du Nil (3000-1780 av. J.-C.)”, (Ed. Corinne
Julien), Histoire de l’Humanité, Vol. II: 3000 à 700 av. J.-C., s. 298-334,
UNESCO, Paris.