Bob Jessop: Kültürel Ekonomi Politik (KEP/CPE) Yaklaşım

15
August 14, 2015 1 Bob Jessop: Kültürel Ekonomi Politik (KEP/CPE) Yaklaşım Giriş Bob Jessop'un Kültürel Politik Ekonomi (KEP/CPE; Cultural Political Economy) yaklaşımı, sosyal bilimlerde dikkati “söylem”e çeviren dilbilimsel dönüşe/dönemeçe (linguistic turn) teorik ve kurumsal bir tepki olarak ortaya çıkar. Norman Fairclough (2005) bunun, Marksizm ve eleştirel dilbilim geleneğini harmanlamaya dönük bir araştırma yöntemi geliştime çabası olduğunu belirtmekte (Fairclough, Jessop ve Sayer, 2003), Jessop da çalışmasında (2004), eleştirel söylem analizi (Fairclough, 1992) ile Marksist kurumsal analizi (düzenleme/regülasyon teorisi/okulu) bir araya getirmeyi denemekte, eleştirel göstergebilimsel çözümlemelerde ve eleştirel ekonomi politik çözümlemelerde kullanılan kavram ve araçları bir arayı getirmeyi önermektedir (Geray, 2014). Ekonomik süreçleri anlamada dil dolayımında üretilen göstergebilimsel ögelerin büyük önemi vardır ve KEP yaklaşımı, kültürün önemini vurgulayan diğer yaklaşımlardan, -öznel anlam üretimini belirleyici kerte olarak kabul eden yaklaşımlara karşı -, ekonomi politiğin göstergebilimsel ve göstergebilimsel ötesi unsurlarını ortaklaşa olarak kullanmayı savunmak bakımından ayrılmaktadır. Yukarıda ayraç içinde bahsi geçen Düzenleme Okulu, Jessop’un asıl ilgi alanına, bir Marksist devlet kuramcısı olma yönüne işaret eder. Kapitalist devleti anlamaya çalışan Jessop herşeden önce, Düzenleme Okulu’nun İngiliz geleneği içindeki önemli teorisyenlerden birisidir. Bununla birlikte, Jessop’un kuramsal macerasında, Düzenleme Okulu kadar, Eleştirel Gerçekçilik ve -özellikle son dönem çalışmalarında- Niklas Luhmann’ın autopoiseis” kavramının önemli bir yeri/etkisi de bulunmaktadır (Juniper, 2006). Bu bağlamda, Jessop’un geliştirdiği Stratejik İlişkisel Yaklaşım

Transcript of Bob Jessop: Kültürel Ekonomi Politik (KEP/CPE) Yaklaşım

August 14, 2015

1

Bob Jessop: Kültürel Ekonomi Politik (KEP/CPE) Yaklaşım

Giriş

Bob Jessop'un Kültürel Politik Ekonomi (KEP/CPE; Cultural Political

Economy) yaklaşımı, sosyal bilimlerde dikkati “söylem”e çeviren dilbilimsel

dönüşe/dönemeçe (linguistic turn) teorik ve kurumsal bir tepki olarak

ortaya çıkar. Norman Fairclough (2005) bunun, Marksizm ve eleştirel

dilbilim geleneğini harmanlamaya dönük bir araştırma yöntemi geliştime

çabası olduğunu belirtmekte (Fairclough, Jessop ve Sayer, 2003), Jessop

da çalışmasında (2004), eleştirel söylem analizi (Fairclough, 1992) ile

Marksist kurumsal analizi (düzenleme/regülasyon teorisi/okulu) bir araya

getirmeyi denemekte, eleştirel göstergebilimsel çözümlemelerde ve

eleştirel ekonomi politik çözümlemelerde kullanılan kavram ve araçları bir

arayı getirmeyi önermektedir (Geray, 2014). Ekonomik süreçleri anlamada

dil dolayımında üretilen göstergebilimsel ögelerin büyük önemi vardır ve

KEP yaklaşımı, kültürün önemini vurgulayan diğer yaklaşımlardan, -öznel

anlam üretimini belirleyici kerte olarak kabul eden yaklaşımlara karşı-,

ekonomi politiğin göstergebilimsel ve göstergebilimsel ötesi unsurlarını

ortaklaşa olarak kullanmayı savunmak bakımından ayrılmaktadır.

Yukarıda ayraç içinde bahsi geçen Düzenleme Okulu, Jessop’un asıl ilgi

alanına, bir Marksist devlet kuramcısı olma yönüne işaret eder. Kapitalist

devleti anlamaya çalışan Jessop herşeden önce, Düzenleme Okulu’nun

İngiliz geleneği içindeki önemli teorisyenlerden birisidir. Bununla birlikte,

Jessop’un kuramsal macerasında, Düzenleme Okulu kadar, Eleştirel

Gerçekçilik ve -özellikle son dönem çalışmalarında- Niklas Luhmann’ın

“autopoiseis” kavramının önemli bir yeri/etkisi de bulunmaktadır (Juniper,

2006). Bu bağlamda, Jessop’un geliştirdiği Stratejik İlişkisel Yaklaşım

August 14, 2015

2

(SİY/SRA, Strategic Relational Approach), KEP yaklaşımını anlamak

bakımından da önem arz etmektedir.

Stratejik İlişkisel Yaklaşım

Atilla Güney’e (2009) göre Jessop’un kapitalist devleti anlamaya yönelik

kuramsal çalışmalarının genel özelliği, sürekli değişen siyasal gündemi

açıklayabilecek özelliklere sahip olması gerektiği kaygısıdır. Öte yandan,

devlet ile iktisadi alan arasındaki ilişkinin niteliğinin, Jessop’un bütün

çalşmalarının örtük veya açık temel sorunsalı olduğu söylenebilir. Jessop,

genel olarak siyasete, özelde ise kapitalist devlete ilişkin çalışmalarında

Marx’ın ekonomi politik eleştirisini kendisine referans alarak yola çıktığını;

fakat Fransız Düzenleme Okulu’nun ekonomiye ilişkin kuramsal

çalışmaları, Niclas Luhmann’ın sosyoloji yaklaşımı ve Sosyalist İktisat

Konferansları çerçevesinde yürütülen devlet tartışmalarının sonraki

çalışmaları için yön tayin edici olduğunu vurgular. Ekonomizm ve

kültürelcilik ile yapısalcılık ve iradecilik ikiliğini aşmayı amaçlayan Jessop,

Gramsci olduğu kadar Foucault’dan da yararlandığını dile getirmektedir

(Neo-Gramscici ve Neo-Foucauldian) (Jessop ve Sum, 2006).

Düzenleme Okulu, Fransa'daki iktisatçıların 1970'lerde geliştirdikleri bir

yaklaşımdır (Taymaz, 1993). Kapitalizm ve kapitalizmin dönüşü konularını

incelerken kendilerine özgü bir kavram seti geliştiren bu yaklaşıma göre

kapitalizm, tarihsel gelişimi boyunca bir dizi birikim rejiminden geçmiştir.

Her bir birikim rejimi, birikim sürecini düzenleyen, kendine özgü bir

düzenleme biçimini doğurur. Birikim rejiminin sürekliliğini olanaklı kılan

şey de işte bu birikim rejimine uygun düzenleme biçimidir. Devletin aldığı

August 14, 2015

3

biçim ve ürettiği hegemon söylem, siyasal ve toplumsal kurumlar ve

normlar bu düzenleme biçiminin öğeleridir.1

Jessop, Marksist kuram içerisinde kapitalist devlet bağlamında yürütülen

tartışmalardaki “sermaye mi/sınıf mı?” ikilemini aşmak amacıyla önce

stratejik-kuramsal yaklaşımı önerir. Sermaye-kuramsal analizini

Düzenleme Okulu’ndan, sınıf-kuramsal çözümlemeleri de, Gramsci ve

Poulantzas’ın ideolojik hegemonya yaklaşımlarından alan Jessop, “birikim

stratejisi” ve “hegemonik proje” olmak üzere iki kavram geliştirir

(Karahanoğulları,2009). Bir birikim stratejisi, sermayenin çeşitli

fraksiyonlarının çıkarlarını farklı şekillerde etkileyen özgül bir ekonomik

büyüme modelini ifade eder. Böyle bir stratejinin başarılı olabilmesi için,

sermayenin çeşitli fraksiyonlarını bir fraksiyonun hegemonyasında

birleştirmesi ve hepsinin çıkarlarını ilerletmesi gerekir. Daha sonraki

çalışmalarında ise Jessop, Eleştirel Gerçekçilik’ten de yararlanarak,

kapitalist devleti açıklamada sınıf-kuramsal ve sermaye-kuramsal

yönelimli açıklama biçimlerinin içine düştükleri iktisadi belirlenimciliği

aşmayı, stratejik- ilişkisel yöntemi kullanarak dener. Bu yöntem

yapıların, bizatihi kendilerinin yapıda kayıtlı stratejiye bağlı seçicilik ve

toplumsal eylemlerin yine yapısal olarak yönelimli stratejik hesaplar

dikkate alınarak incelenmesini içerir. Buna Jessop bir de söylem analizini

ekler, böylece söylemsel paradigmaların, söylemsel kimlik ve konumların,

söylemsel stratejilerin ve taktiklerin diğer taktik ve stratejiler üzerindeki

önceliği incelemeye dahil edilir. Bu bağlamda, devlet artık yapısal olarak

belirlenmiş stratejik ilişkiler bütününün bir bileşeni olarak bir ilişki biçimidir

(Güney, 2009).

1 Ayşegül Kars Kaynar,

https://www.academia.edu/2294421/Devlet_Kuramlar%C4%B1_D%C3%BCzenleme_Okulu

August 14, 2015

4

Kendisiyle yapılan bir görüşmede Jessop, felsefi konumunu, eleştirel

gerçekçilikle tarihsel maddeciliğin bir bileşimi olarak tanımlar ve bu

bileşimin özne ve yapı ile zorunluluk ve olumsallık sorunlarına iç tutarlılığı

olan bir çözüm getirdiğine inandığını söyler (Çelik ve Ozan, 2001). Roy

Bhaskar’ın öncülüğünü yaptığı Eleştirel Gerçekçilik, pozitivizm ve post-

modernizmin asla uzlaşmaz gözüken iddialarını birbirlerine uyumlu

kılmaya çalışır (Ollmann, 2011). Farklı gerçek düzeyleri, dolayısıyla çeşitli

düzeylerde olgular vardır ve bu olguların hiçbiri bir diğerine indirgenemez

(Geray, 2014). Tabakalaşmış (yapılanmış), farklılıklara ayrılmış ve

değişken olan “gerçek (dünya)”te; gerçek düzen, yapılar ve değişimleri

açığa çıkarmak için, çalışmanın yapıldığı toplumsal bağlamdan gelen

önyargıların ve sınırlılıkların da incelenmesi gerekir (Ollmann, 2011).

Eleştirel Gerçekçilik, nedensellik düzeneklerinin ve insani pratiğin ürünü

olan ancak bu pratikten bağımsız hareket eden yapıların gerçeklikten

soyutlanarak çıkarılan kavramlar aracılığıyla incelenebileceğini savunur.

Dolayısıyla bireyler kendilerini sarmalayan ve içinde eyledikleri yapıları

eleştirel biçimde anlayabilirler. Jessop, Düzenleme Okulu ile Eleştirel

Gerçekçi okul arasındaki ilişkiyi ve bunun kendi devlet kuramına katkısını

üç başlık altında özetler. Birincisi, Düzenleme Okulunun kapitalist

ekonomik ilişkileri çözümlerken kullandığı stratejik ilişkisel yöntemdir. Yani

sermaye, düzenleme kuramı çerçevesinde toplumsal bir ilişki –ilişkiler

içindeki karmaşık ilişkiler düzeneği– olarak çözümlenir. Bu ilişkiler, anlamlı

toplumsal eylemler içinde ve onlar aracılığıyla üretilir. Ayrıca, Eleştirel

Gerçekçilik aracılığıyla, Jessop, kapitalist devlet çözümlemesine, içinde

kapitalist yeniden üretim ve düzenlemelerin ortaya çıktığı

“zamansalmekânsal sabitlikler”i dahil eder. İkincisi, çözümlenmeye

eklenen gerçek mekanizmaların çift taraflı eğilimselliğidir. Eleştirel

gerçekçi yöntemde, doğa bilimlerindeki nedensel mekanizmalar, kendi

gerçekleşimlerinden bağımsız olarak vardırlar. Toplumsal bilimlerde ise bu

nedensel mekanizmalar, içinde ve aracılığıyla yeniden üretildikleri

toplumsal eylemlerden ayrı var olamazlar. Yine bu nedensel mekanizmalar

August 14, 2015

5

doğadakine kıyasla daha kısa ömürlü ve rastlantısaldır. Bu noktada

“zaman-mekânsal sabitlik” kavramı, bu yeniden üretilip düzenlenen, eğilim

ve karşı eğilimlerin özgül mekanizmalarının içinde oluştuğu özgül

toplumsal bağlamı belirlemede yardımcı olur. Üçüncüsü, Düzenleme Okulu

daha çok toplumsal ilişkilerin dönüşümsel çözümlemesi ile -yani belirli bir

düzenleme biçiminden başka bir düzenleme biçimine geçişin dönüşümsel

dinamikleriyle – ilgilenirken, Eleştirel Gerçekçi yöntem sayesinde bu

ilişkilerin yeniden üretim boyutu da çözümlemeye katılmış olur. Jessop

buna toplumsal faillerin sermaye ilişkilerinin yeniden üretimi süreci

içindeki eylemlerinin stratejik bir boyutunun olduğunu ekler. Çünkü,

toplumsal yapılar idare ettikleri faaliyetlere binaen var oldukları için, bu

faaliyetleri yerine getiren aktörlerin yaptıkları şeyi ifade etmek için sahip

oldukları kavramlaştırmadan bağımsız var olamazlar. Yani Jessop’un

strateji kavramı da tıpkı yapı, yapısal belirlenim gibi bir soyutlamadır

(Güney, 2009).

Tarihsel özne sorunu nasıl aşılacaktır? Jessop son dönem çalışmalarında

Luhmann’ın toplumbilim kuramından yararlanarak bunu yapmaya çalışır.

Luhmann, Talcott Parsons’ın sistem kuramını sibernetik ve otopoietik

toplum anlayışı ile sentezlemiştir. “Autopoiesis kuramı” doğada varolan

organik ve inorganik oluşumları kendi kendilerini yeniden üreten ve

yeniden oluşturan sistemler olarak gören aslen biyolojide kullanılan bir

yaklaşımdır. Luhmann, autopoetik kuramın toplumsal sistemleri anlama ve

açıklamada da uygulanabileceğini savunmuştur. Autopoiesist yaklaşım,

bütün toplumsal alt sistemlerin (hukuk, siyaset, ekonomi ve bilim) kendi

kendine gönderme yapan, kendi kendisini üreten ve kendi kendisini

düzenleyen sistemler olarak çalışabileceğini savunur. Bir başka deyişle, bu

sistemler kendi sınırlarını söylemsel olarak kurarlar, kendi içsel işleyişleri

için gerekli koşulları kendi kendilerine üretirler ve herhangi bir dışsal

mantığa göre değil, kendi modus operandilerine (işleyiş mantıklarına) göre

gelişirler. Jessop autopoiesis kavramını, Marx’ın sermayenin kendi kendini

August 14, 2015

6

değerlemesi (self-valorization of capital) üzerine analiziyle ilişkilendirir.

Jessop’un burada temel amacı devletin sermaye karşısında görece

özerkliği gibi eski bir tartışmaya son noktayı koymaktır. Bu yaklaşım,

işleyiş olarak özerk, ancak temelde birbirine bağımlı iki alt sistem

arasındaki önceden izlenen güzergaha bağımlı yapısal eşleşmenin (path-

dependent structural coupling) ve ortak evrimin (co-evolution) yönünü ve

doğasını etkilemek ya da yönetmek için ekonomik ve siyasi güçlerin

güzergah-şekillendirici (path-shaping) çabaları olarak ele alınabileceğini

önerir. Sonuçta söylem ve autopoietik model kavramlaştırmaları Jessop’un

stratejik ilişkisel devlet kuramında devletin bütün sınıf mücadelelerinden

uzak, üretim ilişkilerinden özerk bir alan ve ilişkiler sistemi olarak

kavramlaştırılmasına yardımcı olacaktır (Güney, 2006 ve 2009).

Kültürel Ekonomi Politik

Jessop ve Sum, anlamın toplumsal üretiminin tüm formlarını

karşılamak/kavramak üzere semiosis terimini önerirler. Bunu, Norman

Fairclough’ın da gösterdiği gibi, söylem kavramının çok çeşitli anlamlara

gelmesi nedeniyle tercih ederler. KEP, düzenleme okulunun kavramlarını

da kullanır-eklemler, düzenleme okulunun postyapısalcı yorumundan da

beslenir. KEP, düzenleme okulunun kapitalist sosyal ilişkilerin nasıl

yeniden üretildiği ve dönüştürüldüğü temel sorusunu, söylem teorisi ve

evrimci ekonomiye referansla yeniden formüle eder. Bu genişletmenin

anahtar kavramları, ekonomik tahayyül, varyasyon, seleksiyon ve

korumadır. KEP, sadece kurumsal formları değil, içinde norm ve rutinlere

tabi tutulduğu sosyal pratikleri, bu kurumsal formların kuruluşuna

sembolik-kültürel formların, söylemlerin ve tahayyüllerin nasıl

aktığını/karıştığını da sorgular. Ekonomik tahayyüller kurumsal formlarda

maddileşebilen söylemsel elemanlardır, fakat bu zorunlu değildir (Hauf,

2010).

August 14, 2015

7

“Evrimci iktisadı özgünleştiren en önemli nokta iktisadi olayların

açıklanmasında biyoloji alanında da kullanılan evrim metaforlarının

kullanılmasıdır. İktisatta evrim metaforlarının kullanılmasıyla üretim,

bölüşüm ve tüketim ilişkileri durağan değil sürekli dönüşümlerin

görüldüğü, geçmişten devralınan kurumların üzerine inşa edildiği,

sadece deterministik olmayan, aynı zamanda şans faktörlerinin de

birikimsel sonuçlara yol açtığı bir evren içinde algılanır. Bu evren

zorunlu olarak belli bir amaca doğru (örneğin “ileri”ye doğru)

gelişmez. Başka bir ifadeyle, “gelişme” ve “ilerleme” alternatifi

olmayan iktisadi ve toplumsal paradigmalar değildir. İktisat artık

sadece sınıflar arasındaki çelişkilerin “kötümser” analizlerine yer

veren bir bilim dalı olmanın ötesinde, farklı alışkanlıklara ve

geçmişlere sahip bireylerin toplumsal konvansiyonlara

adaptasyonunu amaçlayan davranışlarını inceleyen bir araştırma

alanıdır. Evrimci iktisatçılar piyasa ilişkilerini fiyatların ötesine geçen

değerler sistemi üzerinden açıklamaya çalışır. Evrimci iktisat ile

birlikte piyasa ilişkilerini oluşturan (ya da piyasalara içkin) kurumsal

yapılar da araştırma alanı içine dâhil edilir. Bu şekilde iktisat

mühendislikten çok, sosyoloji ve diğer toplumsal bilimlere yaklaşır

ve uzun bir zamandır tereddütle yaklaştığı beşeri bilimlerle ilişkisini

yeniden kurar.” (Yalçıntaş, 2010)

Metodolojik olarak KEP, Eleştirel Semiyotik Analiz’in (ESA/CSA, Critical

Semiotic Analysis) kavram ve araçlarını, Eleştirel Ekonomi Politik’inkilerle

(EEK/CPE, Critical political economy) birleştirir. Jessop’a göre ESA, ekstra-

semiyotik (extra-semiotic, semiyotik ötesi/semiyotiği aşan) bağlamı

hesaba katmadığı sürece, semiyotik indirgemeciliğe ve/veya emperyalizme

düşer. Maddi dönüşüm, semiyotik boyutlar ve dolayımlamalar dikkate

alınmadığında, durağanlık ve değişim açıklamaları, zorunluluk ve

olumsallık arasında salınma riskini doğurur. Bu ikiz problemden kaçınmak

için KEP, kültürel ekonomi (soft cultural economy) ve ortodoks ekonomi

August 14, 2015

8

(hard ortodox economy) arasında bir yol bulmayı amaçlar. İlki, ekonomik

aktiviteleri sosyal ve kültürel hayat hakkındaki geniş genellemeler altında

sınıflandırırken/kapsarken, ikincisi, formel, piyasa-akılcı, hesaplama

aktivitelerini cisimleştirir/somutlaştırır ve onları söylemsel önem/anlam ve

geniş ekstra-ekonomik bağlam ve desteklerinden ayrı analiz eder. İlki

ekonomik sosyolojide yaygındır ve yeni ekonomide ekonomik hayatın

kültürelleşmesini iddia eder. Mesela bu kültürel materyalizm veya

ekonomik antagonizmalar (Laclau ve Mouffe) üzerine çalışmalarda ortaya

çıkar. Maalesef bu akımlar, kültürel ile maddi olan arasındaki keskin

bölünmeyi reddetseler ve maddi hayatın kültürel boyutlarını vurgulasalar

da, farklı ekonomik formların, karşıtlıkların, kurumların özgüllüğü bakışını

kaybetmeye eğilimlidirler. Buradaki risk, kapitalist ve kapitalist olmayan

ekonomik pratikler, kurumlar ve formasyonlar arasında maddi açıdan

ayrım yapmamak şeklinde ortaya çıkar. Hepsi, eşit biçimde söylemsel olur

ve semiyotik pratik, anlam, bağlam ve performatif etkileri yoluyla

farklılaştırılabilirler. Diğer taraftan ortodoks ekonomi de, ekonomik ve

kültürel olan arasına keskin sınır çekme eğilimindedir, ekonomik nesneleri

cisimleştirir, homo economicus’u doğallaştırır ve rijid ekonomik yasalar

ileri sürer—ekonomik indirgemecilik. Üçüncü yol olarak önerilen KEP,

kapitalizmin, genelleşmiş meta üretimiyle ilişkili özgül ekonomik formları

(meta, para, ücret, fiyat, mülkiyet vs.) olduğunu vurgular. Bu formlar

sahip oldukları etkiler üzerinden analiz edilmelidir. Bu nedenle birbiriyle

yarışan ekonomik tahayyüllerin (economic imaginaries) alıkonulmasını ve

seçilmesini biçimlendirirler (Jessop, 2004).

KEP lehindeki argümanlar 1990’larda, kültürel dönüşe/dönemeçe (cultural

turn) cevabın bir parçası olarak çeşitli bağlamlarda ortaya çıkar ve ilk

versiyonu Lanchaster Üniversite’sindeki araştırmacılar tarafından

geliştirilir. Jessop kendi yaklaşımının üç tanımlayıcı özelliği olduğunu

belirtmektedir: Birincisi KEP, tarihaşırı/tarihötesi (transhistorical)

analizlere karşı çıkar, hem tarih hem de kurumlar konusunda ısrar eder.

August 14, 2015

9

Bu, stratejik-ilişkisel diyalektik bir yol çizmeye ve göstergebilimin

dinamiklerini şekillendirmede anahtar bir rolü olan varyasyon (olumsal

ortaya çıkış), seçicilik (ayrıcalık kazanma) ve koruma/saklama (devam

eden gerçekleşme) (variation, selection, and retention) (evrimci)

mekanizmalarına vurguya işaret eder. İkincisi KEP, kültürel dönüşü ciddiye

alır ve anlamlarla pratikler arasındaki karmaşık ilişkilerin altını çizer.

Öznelerarası anlamın üretilmesi, ekonomik ve politik davranışın

anlaşılması, açıklanması ve tanımlanması için çok önemli/kritiktir. Üçüncü

olarak KEP, semiyotik ve ekstra-semiyotik süreçlerin birlikte evrimine (co-

evolution) ve onların kapitalist formasyonların dinamikleri ve

kuruluşundaki birleşik etkilerine odaklanır (Jessop, 2008).

KEP yaklaşımında kullanılan Eleştirel Söylem Çözümlemesi’nin (ESÇ/CDA,

Critical discourse analysis) ana ilgisi, söylem pratiklerinde ideolojileri

“aklın yolu” olarak doğallaştıran yazı ve konuşmaları oluşturan dil

kullanımıyla hegemonyanın nasıl sağlandığıdır. KEP yaklaşımıyla ortak

çalışmalar içinde olan Fairclough ve arkadaşlarının ESÇ yaklaşımı,

göstergebilimsel unsurlarla göstergebilimsel olmayan maddi gerçekliği aynı

bağlamda kavramaya çalışır. Bu yaklaşımda söylem bir “toplumsal pratik”

olarak ele alınır ve ilişkinin diyalektik olduğu savunulur. Söylem bir

toplumsal pratik olarak kavramsallaştırılınca, bağlamından kopartılarak

çözümlenmesi mümkün olamaz. İttifaklar kurarak gerçekleştirilen bir

süreç olan hegemonya mücadelesinde, söylemlerin eklemlenmesi,

kopması ve yeniden eklemlenmesi gerçekleşir. Söylem düzeni kavramı

burada ortaya çıkar. Farklı türlerin, söylemlerin ve üslupların belirli bir

biçimde birbiriyle eklemlenmesiyle “söylem düzenleri” ortaya çıkar. Bu

düzenler toplumsal bir alanın veya kurumun veya örgütün, yani toplumsal

pratiğin özgün eklemlenmelerinin göstergebilimsel boyutunu oluşturur. Bir

söylem düzeninde belli bir söylem egemen olan söylemken, diğerleri

alternatif veya muhalif söylemler olabilir. Söylem düzeni, kapalı ve katı bir

sistem değil, gerçek etkileşimlerdeki gelişmelere bağlı olarak değiştirilebilir

August 14, 2015

10

açık sistemlerdir. ESÇ’de metinlerin çözümlenmesi, türlerin, söylemlerin ve

üslupların nasıl birbiriyle eklemlendiğini anlamak için “söylemlerarası”

düzeyde yapılır ki, Fairclough ve arkadaşlarının eleştirel gerçekçi söylem

çözümlemesi yönteminin ayırdedici unsurlarından birini söylemlerarasılık

oluşturur (Geray, 2014).

Jessop’un KEP yaklaşımı stratejik ilişkisel yaklaşımıyla yakından ilişkilidir.

Toplumsal dünyanın karmaşıklığını anlamak için SİY’den yararlanılır ve

söylemsel-seçici tahayyüller (discursively-selective imaginaries) ve

yapısal-seçici kurumlar (structurally-selective institutions)

kavramlaştırması kullanılır. Tahayyüller, yaşanan deneyime temel

sağlayan semiyotik sistemlerdir; kurumlar da, toplumsal ilişkilerdeki

yerleşik deneyimin araçlarını sağlarlar. Bu kapsamda ekonomik

tahayyüller, kurucu bir rol oynadıklarından özel bir önem taşırlar. Bir

söylemsel düzen olan ekonomik tahayyül, türlerin, söylemlerin ve stillerin

belli bir konfigürasyonudur ve verili bir toplumsal alan, kurumsal düzen

veya geniş toplumsal formasyondaki toplumsal pratikler ağının semiyotik

momentini oluşturur. SİY, hegemonya mücadelesinde hem özne hem de

yapının rolünü, evrimci bir yaklaşımla kavrar (Jossep ve Sum, 2006).

Jessop, evrimsel düzeneğin analizini basit biçimde şöyle ifade eder:

Çeşitlilik: Söylem ve toplumsal pratiklerde bir çeşitlilik hakimdir ve

aralarında mücadele ederler (özellikle kriz zamanlarında).

Seçme/Eleme: Olayların yorumlanması, eylemlerin meşrulaştırılması ve

toplumsal fenomenin temsilinde bazı söylemler öne çıkar/seçilir. Bunda

hem semiyotik faktörler (verili bir söylemsel düzende kişisel, örgütsel,

kurumsal olanla ve kapsayıcı anlatılarla (meta-anlatı) uyum içinde

olma/bütünleşebilme; olası alternatif kombinasyonları sınırlayabilme) hem

de maddi faktörler (güç ilişkileri, yapısal eşleşme/seçicilik) etkilidir.

August 14, 2015

11

Koruma: Bazı uyumlu söylemler korunur/saklanır ve yerleşmeye başlar.

Henüz yerleşmeyen kısımları ise potansiyel olarak saklanır.

Güçlendirme: Bu hem söylemsel seçicilik hem de maddi seçiciliği içeren

bir süreçtir. Elverişli tür, stil ve stratejiler güçlendirilir, elverişsiz

alternatifler elenir.

Seçici alım/yerleşme: Toplumsal gruplar, kurumlar, örgütler ve

toplumsal aktörler alır, kendilerine mal eder, güçlendirirler (Jessop, 2008).

Bireylerin rutinlerine dahil olur ve kurumsal olarak yerleşir (Jessop ve

Sum, 2006).

Uygulama

Jessop KEP yaklaşımını bilgi temelli ekonomi söylemine uygular ve bu

söylemin ABD, AB ve Batı ülkelerinde egemen hayali öğe olduğunu

savunur. Bilgi temelli ekonomi söylemi Fordizm’in çöküşünden sonra

ekonomik olan birikim rejimine ve bir düzenleme biçimine yeni bir “tamir”

olarak ortaya çıkmış, post-Fordist birikim rejimine dayalı olan birikim

rejimlerinin 1990’lardaki birikim stratejilerinin önder iktisadi anlatısı

olmuştur. Bu imgesel anlatı, tüm düzeylerdeki ekonomik stratejileri

aydınlatıcı ve biçimlendirici olma ve özel, kurumsal ve daha kapsayıcı

kamusal anlatılarla bütünleşerek devletlerin politikalarını ve farklı

ölçeklerdeki hegemonik vizyonların önünü açma/biçimlendirme

gerekliliklerini karşıladığı için öne çıkabilmiştir (Geray, 2014).

İnsan hakları söylemi de klasik bir örnek teşkil eder. Bir yandan ideolojik

olarak kapitalist düzenin eştsizliğini maskelemekte, diğer yandan, aynı

zamanda, karşı-hegemonik hareketler ve direniş stratejileri tarafından da

kullanılabilmektedir. Sosyal çatışmalar, yalnızca maddi kaynaklar

August 14, 2015

12

kullanılarak yapılmaz, aynı zamanda sembolik-söylemsel düzeyde de

gerçekleşir (Jessop, 2009’dan aktaran Hauf).

Jessop ve arkadaşlarının merkez ülkeler açısından yaptığı çalışmayı (bilgi

temelli ekonomi söylemi) çevre ülkeler bağlamında çözümlemek isteyen

Başaran ve Geray, bilgi temelli ekonomi söylemine eklemlenmiş olan bilgi

toplumu/enformasyon toplumu söylemini Türkiye örnekolayı çerçevesinde

gerçekleştirirler. Dünya Bankası ve AB’ye bağımlılığı yeniden üreten

anlatıların eleştirel söylem çözümlemesi, bu kuruluşların politika

belgeleriyle Türkiye’deki bazı politika belgelerini ele alarak çözümlenir.

Araştırma sadece söylem yaklaşımını değil, iletişimin eleştirel ekonomi

politiği, bağımlılık okulu, medya emperyalizmi gibi kuramsal yaklaşımları

da çözümlemenin içine katar. Çalışma, egemen söylemlerin bağımlılığı

yeniden ortaya çıkarırken nasıl yerel alternatif hegemonya söylemlerini

alıp, dönüştürüp evcilleştirdiğini de ortaya çıkarır (Başaran ve Geray,

2011’den aktaran Geray, 2014).

İsmet Akça (2011), Türkiye’de devletin ve siyasal alanın otoriterleşme ve

militerleşmesinin nasıl neoliberal kapitalizmle ilişkili olduğu ve “askeri

vesayete” karşı sivilleşme adımları atılan AKP dönemi siyasal

otoriteryenizminin ancak bu ilişki üzerinden anlaşılabileceğini, bunun için,

Türkiye’de sosyo-politik iktidar ilişkileri analizinin sınıf siyaseti ve kimlik

siyaseti boyutlarıyla hegemonya mücadeleleri üzerinden anlaşılması

gerektiğini savunur. Teorik çerçevesini, “devlet, siyaset ve sınıflar

arasındaki ilişkilere dair yapısalcı-işlevselci ve araçsalcı olmayan, sosyo-

politik aktörler arası güç mücadelelerine odaklanan stratejik-ilişkisel

yaklaşıma (Jessop)” dayandıran Akça, “sosyo-politik iktidar ilişkilerinin,

Bob Jessop’un kavramsallaştırmasını takiben “hegemonya projeleri” ve

onun bir parçası olarak “birikim stratejileri” oluşturma süreçleri üzerinden

sistematik olarak analiz edilebileceğini söyler. Türkiye’de, 1970’lerin ikinci

yarısından itibaren yaşanan, gitgide derinleşen bir sermaye birikim krizi ve

August 14, 2015

13

hegemonya krizidir: “Türkiye’de neoliberalizm, bir yandan güçlü bir

kültürel, ideolojik hegemonya sağlarken diğer yandan da paradoksal

olarak hegemonik bir projeyle ortaya çıkarak neoliberal kapitalizmi

yönetecek güçlü bir siyasal parti ortaya çıkaramamıştır; diğer bir deyişle,

siyasal hegemonya krizi AKP dönemine kadar aşılamamıştır. ANAP’ın Yeni

Sağ hegemonya projesi, birçok başka ülkedeki muadilleri gibi, üç temel

sacayağının eklemlenmesinden müteşekkildir: neoliberalizm,

otoritaryanizm ve muhafazakârlık. ANAP’ın 12 Eylül gölgesi altındaki ilk

seçimde sergilediği hegemonya hamlesi 1980’lerin ikinci yarısında hızla

çözüldükten sonra, 1990’lar tam bir siyasal hegemonya krizi dönemi

olmuştur. AKP, bu hegemonya başarısını neoliberal otoriter popülist bir

strateji üzerinden sağlamıştır. AKP’nin hegemonya projesi, 2007

seçimlerinin kazanılmasından bir süre sonra gelişen bir dizi olayla

çatırdamaya başlamıştır.”

Bir Eleştiri

Jessop’un yaklaşımı, her şeyden önce, sınıf mücadelesini tarihsel

materyalist yöntembilimin merkezinden çıkarıp, sınıfsal ilişkileri tarihsel

toplumsal gerçekliği açıklamada, zahiri ve ikincil bir konuma itme

sonucunu doğurması noktasından eleştiriye uğrar. Öte yandan kuramdan

kovulan sınıf mücadelesi ve sınıfsal çatışma yaklaşımına pratik siyasal

mücadelede de artık yer kalmaz (Güney, 2009).

Kaynakça

Çelik, S. K. ve Ozan, E.D. (2001). Bob Jessop’la Görüşme, Praksis (1),

2001, s.136-148

August 14, 2015

14

Fairclough, N. (2005). ‘Discourse Analysis in Organization Studies: The

Case for Critical Realism’, Organization Studies, 26(6): 915–939.

Fairclough N (1989) Language and Power, London: Longman

Fairclough N (1992), Discourse and Social Change, London: Polity

Fairclough, N, Jessop, B and A Sayer, (2003). Critical Realism and

Semiosis. In J.M. Roberts and J. Joseph (eds.), Realism, discourse and

Deconsturction (pp. 32-34), London: Routledge

Geray, H. (2014), Toplumsal Araştırmalarda Nicel ve Nitel Yöntemlere

Giriş, Umuttepe Yayınları, Kocaeli, 2014

Güney, A. (2006). Bob Jessop’da Yönetişim Kavramı: Stratejik İlişkisel

Devlet Biçiminden Yönetişim Biçimine, MEMLEKET SiyasetYönetim,

2006/1, s. 153-171

Güney, A. (2009). Kapitalizmin Krizi ve Devlet Kuramı: Bob Jessop Üzerine

Bir Değerlendirme, Praksis 9, 357 - 377

Hauf, F. (2010). Feminist Perspectives in Cultural Political Economy: The

Case of Decent Work, European International Relations Conference

Stockholm, Sweden, 9–11 September 2010

Jessop B. (2004) ‘Critical Semiotic Analysis and the Cultural Political

Economy’, Critical Discourse Analysis, 1(2):159-174.

Jessop, B. ve Sum, N-L. (2006) ‘Towards a cultural international political

economy: post-structuralism and the Italian School’, (co-authored with N-

August 14, 2015

15

L. Sum) in M. de Goede, ed., International Political Economy and Post-

Structural Politics, Basingstoke: Palgrave, 157-76

Jessop, B. ve Oosterlynck, S. (2008). Cultural Political Economy: on

Making the Cultural Turn without Falling into Soft Economic Sociology,

Geoforum, Volume 39, Issue 3, May 2008, Pages 1155–1169

Juniper, J. (2006). A Critique of Bob Jessop’s Application of Biocybernetic

Frameworks in Regulation Theory

Karahanoğulları, Y. (2009). Türkiye’de “Devletin Mali Krizleri” Praksis 9,

247 – 276

Taymaz, E. (1993). Kriz ve Teknoloji, Toplum ve Bilim, 5 6 - 6 1

Yalçıntaş, A. (2010). İktisat Düşüncesinde Evrimci Yol: İktisat Güncel

Evrim Teorisine Ne Kadar Katkı Yaptı?, GETA Tartışma Metinleri, No. 108