KENTSEL YENİLEMENİN UNUTULAN ÖĞESİ: TOPLUMSAL YENİLENME

21
KENTSEL YENİLEMENİN UNUTULAN ÖĞESİ: TOPLUMSAL YENİLENME Pelin Pınar ÖZDEN Özet: Ülkemizde son yıllarda gündemdeki yeri ve önemi giderek artan, hazırlanan yasal zemin ile yeri daha da sağlamlaştırılan kentsel yenileme, toplumsal ve akademik tepkilere maruz kalmaya ise devam etmektedir. Bu karşı duruşun iki temel dayanağı söz konusudur: Bunlardan biri, kentsel yenilemenin, siyaseti mekana indirgemenin ve bu yol üzerinden bir rant yaratmanın en önemli unsuru ve temel aracı haline gelmiş olması ve buna bağlı olarak kamu hizmeti anlayışının içerik değiştirmesi, bir diğeri ise toplum ayağının eksik kalmasıdır. Üretilen projeler, toplumsal yenilenme üzerine kurgulanmış bir altyapıya sahip değillerdir. Bu iki temel konunun her biri, hiç kuşkusuz ayrınıtılı tartışmaları ve değerlendirmeleri hak etmektedir. Bu çalışmada, bu konulardan ikincisi ele alınacak ve birkaç soru üzerinden tartışılacaktır. Bu çerçevede, kentsel yenileme, yoksulluk ve yoksunluk ilişkisi yeniden nasıl kurgulanabilir; toplumsal dışlanma dönüşümün kaçınılmaz sonucu olmaktan kurtulabilir mi; toplumsal bütünleşme yenileme alanlarında nasıl sağlanabilir; tüm bunları içeren toplumsal yenilenme, kentsel yenileme uygulamalarını başarılı kılmada bir araç olabilir mi sorularına yanıt aranacaktır. Anahtar kelimeler: Kentsel yenileme, yoksunluk, toplumsal yenilenme, toplumsal dışlanma ve bütünleşme Giriş Kentsel yenileme son yılların gündeminde önemini korumaya devam ederken, içinde barındırdığı unsurlar ve farklı boyutlar, giderek daha etraflıca tartışılmaya başlanır olmuştur. Bu içerik derinleşmesinde, kentsel yenileme uygulamalarının sonuçlarının, geçen yıllar içinde daha gözlemlenebilir hale gelmesinin kuşkusuz önemli bir rolü vardır. Yapılan hatalar, çıkartılan dersler, uygulamaların gerek fizik mekan, gerekse yerel toplum üzerindeki yansımaları, kentsel yenilemenin her bir boyutunun tek tek ve derinlemesine tartışılmasının önemini ortaya koymaktadır. Geçen yılların kentsel yenileme gündemi, neredeyse tümüyle, kentsel yenilemede yasal açıdan eksikler, boşluklar bulunduğu, belediyelerin yenileme uygulamaları esnasında yetkilerinin sınırlı olduğu ve daha fazla yetkiyle donatılmaları gerektiği gibi konularla doldurulmuştur. Aslında bu süre içinde, bu eleştirilerin hemen hepsi karşılık bulmuş, önce 2004 tarihli 5226 sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İle Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve 2004 tarihli 5162 sayılı Toplu Konut Kanununda Ve Genel Kadro Ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Toplu Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı

Transcript of KENTSEL YENİLEMENİN UNUTULAN ÖĞESİ: TOPLUMSAL YENİLENME

KENTSEL YENİLEMENİN UNUTULAN ÖĞESİ:

TOPLUMSAL YENİLENME

Pelin Pınar ÖZDEN

Özet: Ülkemizde son yıllarda gündemdeki yeri ve önemi giderek artan, hazırlanan

yasal zemin ile yeri daha da sağlamlaştırılan kentsel yenileme, toplumsal ve akademik

tepkilere maruz kalmaya ise devam etmektedir. Bu karşı duruşun iki temel dayanağı söz

konusudur: Bunlardan biri, kentsel yenilemenin, siyaseti mekana indirgemenin ve bu yol

üzerinden bir rant yaratmanın en önemli unsuru ve temel aracı haline gelmiş olması ve buna

bağlı olarak kamu hizmeti anlayışının içerik değiştirmesi, bir diğeri ise toplum ayağının eksik

kalmasıdır. Üretilen projeler, toplumsal yenilenme üzerine kurgulanmış bir altyapıya sahip

değillerdir. Bu iki temel konunun her biri, hiç kuşkusuz ayrınıtılı tartışmaları ve

değerlendirmeleri hak etmektedir. Bu çalışmada, bu konulardan ikincisi ele alınacak ve

birkaç soru üzerinden tartışılacaktır. Bu çerçevede, kentsel yenileme, yoksulluk ve yoksunluk

ilişkisi yeniden nasıl kurgulanabilir; toplumsal dışlanma dönüşümün kaçınılmaz sonucu

olmaktan kurtulabilir mi; toplumsal bütünleşme yenileme alanlarında nasıl sağlanabilir; tüm

bunları içeren toplumsal yenilenme, kentsel yenileme uygulamalarını başarılı kılmada bir

araç olabilir mi sorularına yanıt aranacaktır.

Anahtar kelimeler: Kentsel yenileme, yoksunluk, toplumsal yenilenme, toplumsal

dışlanma ve bütünleşme

Giriş

Kentsel yenileme son yılların gündeminde önemini korumaya devam ederken, içinde

barındırdığı unsurlar ve farklı boyutlar, giderek daha etraflıca tartışılmaya başlanır olmuştur.

Bu içerik derinleşmesinde, kentsel yenileme uygulamalarının sonuçlarının, geçen yıllar içinde

daha gözlemlenebilir hale gelmesinin kuşkusuz önemli bir rolü vardır. Yapılan hatalar,

çıkartılan dersler, uygulamaların gerek fizik mekan, gerekse yerel toplum üzerindeki

yansımaları, kentsel yenilemenin her bir boyutunun tek tek ve derinlemesine tartışılmasının

önemini ortaya koymaktadır.

Geçen yılların kentsel yenileme gündemi, neredeyse tümüyle, kentsel yenilemede

yasal açıdan eksikler, boşluklar bulunduğu, belediyelerin yenileme uygulamaları esnasında

yetkilerinin sınırlı olduğu ve daha fazla yetkiyle donatılmaları gerektiği gibi konularla

doldurulmuştur. Aslında bu süre içinde, bu eleştirilerin hemen hepsi karşılık bulmuş, önce

2004 tarihli 5226 sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İle Çeşitli Kanunlarda

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve 2004 tarihli 5162 sayılı Toplu Konut Kanununda

Ve Genel Kadro Ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Toplu

Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre

Sorunları Anabilim Dalı

2

Konut İdaresi Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, ardından

2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu 73. maddesi1, 2005 tarihli, 5366 sayılı Yıpranan

Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması

Hakkında Kanun, 2009 tarihli 5835 sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe girmiş, böylelikle kentsel yenileme -ve

dönüşüm -uygulamalarının yerel ve merkezi aktörleri tanımlanmış; çıkan yönetmeliklerle de

ne şekilde uygulama yapılacağı konusu açığa kavuşturulmuştur.

Yasal zeminin netleştirilmiş olmasına rağmen, kentsel yenilemenin planlama ile

ilişkisi gerektiği gibi kurgulanamamış, yenileme projelerinin, planlamanın doğal bir parçası

olabilmesine yönelik düzenlemeler yapılmamamış, dahası, bu projelerin toplumla ilişkisini

kurgulayan bir içerik de oluşturulamamıştır. Kapsamdaki bu eksik yanlar, kentsel yenileme

projelerinin uygulamada çok ciddi toplumsal gerilimlerle karşı karşıya kalmasına sebep

olmakta, toplumsal yenilenme ve bütünleştirme gibi hedefleri bulunmadığı için de, yalnızca

fiziksel uygulamalar olarak kalmasına ve sürdürülebilirliğinin sağlanamamasına yol

açmaktadır. Böylelikle ortaya, dış kabuğu yenilenen; ancak içi boşaltılıp; yeni bir dolgu

maddesi ile doldurulmaya çalışılan, yeni malzemeyi kabul etmeyip dışarı geri püskürten

uyumsuz ve kentin geri kalanından kopuk; üstelik bu yönüyle hala sorunlu alanlar

çıkmaktadır.

Toplumsal sorunlarla mücadeleyi konu almayan, sosyal yapıyı iyileştirmeyi programı

içine dahil etmeyen uygulamalar, başarılı olamamaktadır. Bu tür uygulamaların sonuçları,

henüz ülkemizde yeterince izlenebilmiş değildir. Bununla birlikte, Avrupa ve Amerika

Birleşik Devletleri’nde geçmişe yapılan birçok hatalı uygulama, bu sonucu gözler önüne

sermiştir; dolayısıyla sonuçların, ülkemizde farklı olacağını düşünmek hayal görmek

olacaktır. İşte tam da bu noktada, kentsel ve toplumsal yenileme, toplumsal dışlanma ve

bütünleşme, yoksulluk ve yoksunluk gibi kavramları bir kez daha gözden geçirmek, bu

kavramları yeterince içselleştirmenin ardından sorunlara çözüm üretmek gereği açıkça

hissedilmektedir.

1. Kentsel Yenilemeye Kavramsal Yaklaşım ve Ülkemizde Kentsel Yenilemeye

Bakış

Kentsel yenileme özellikle Avrupa ülkeleri ve Amerika için oldukça eski bir

kavramdır. 19. yüzyıldan bu yana her iki kıtada yenileme uygulamalarına tanık olunduğu

bilinmektedir. Bununla birlikte, kentsel yenilemenin bugünkü anlamıyla uygulanmaya

başlanması, 2. Dünya Savaşı sonrasına denk düşmektedir. Savaş sonrası dönemde yakılıp

yıkılmış kentlerin yenilenmesi, tahrip olmuş zengin kültür mirasının onarılması, ekonomik

çöküntüye uğramış alanların yeni fonksiyonlarla canlandırılması zorunluluğu, kentsel

yenileme kavramının önemini ortaya koymuş ve böylece konu ilgili çevrelerde yoğun bir

biçimde tartışılmaya başlanmıştır (Özden, 2008).

Uzun yıllar boyunca fiziksel boyutunun ağırlıkta olduğu yenileme projeleri, 1990’larla

birlikte, farklı bir içeriğe bürünmeye başlamış, kentsel yenileme (urban renewal) kavramının

“yıkıp yeniden yapma” gibi bir yaklaşımı içerdiğine yönelik eleştirilerin bir sonucu olarak,

“kentsel yenileme” yerine “kentsel yenileşme” (urban renaissance) kullanılması gereğine

dikkat çekilmiş ve kentsel yenileşmenin, “yeni yaşam koşulları ve yeni yaşam biçimi

yaratılması” anlamına geldiği belirtilmiştir (Çubuk, 1998).

1 Bu madde, 17.06.2006 tarihinde 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda değişiklik yapan 24 Haziran 2010 tarihinde,

5998 sayılı Belediye Kanunu’nda değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ile değişikliğe

uğramıştır.

3

Geçen yıllar içinde bu yaklaşım daha da belirginleşerek kendini göstermiş; yenileme

projelerinin toplumsal boyutu giderek daha fazla ağırlık kazanır olmuştur. Hague (2005),

yoksullukla bağlantısından ötürü, konut alanlarında yenileme eyleminin hiçbir zaman dar kapsamlı bir

konut meselesi gibi ele alınmaması gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre bunun nedeni, yoksulluğun,

örn., yaşlı ve genç arasında, yeni gelenler ile uzun süredir o bölgede ikamet edenler arasında, kadınlar

ve erkekler ya da farklı etnik gruplar arasında vs.. çeşitlilik içermesidir. Benzer bir yaklaşımla, konut

alanlarının yenilenmesine yönelik olarak kademeli bir dönüşüm sürecine odaklanan

yaklaşımların, toplulukların yerinde muhafaza edilmesini sağlayabildikleri oranda destek

bulduklarını öne süren Bailey (2005), konut alanları yenilendikten sonra alanın daha uzun

vadede nasıl geliştiğine yönelik başarı ölçütleri üzerinde durmaktadır. Alanda yaşayan eski

sakinlerin yerlerinde kalmaya ya da bir başka deyişle o mahallede yaşama maliyetlerini

karşılamaya devam edip edemeyeceği, başarı ölçütünü belirlemektedir. Bir başka deyişle,

kentsel yenileme, “zaman süreci içerisinde eskiyen, köhneyen, yıpranan, sağlıksız / yasadışı

gelişen ya da potansiyel arsa değeri üst yapı değerinin üzerinde seyrederek değerlendirilmeyi

bekleyen ve yaygın bir yoksunluğun hüküm sürdüğü kent dokusunun, altyapısının sosyal ve

ekonomik programlar ile oluşturulup beslendiği bir stratejik yaklaşım içinde, günün sosyo-

ekonomik ve fiziksel şartlarına uygun olarak değiştirilmesi, geliştirilmesi, yeniden

canlandırılması ve bazen de yeniden üretilmesi eylemi” olarak tanımlanmaktadır (Özden,

2008). Bu tanım da, kentsel yenileme eyleminin sosyal ve ekonomik programlar ile bütünleşik

bir şekilde yapılması gereğine vurgu yapmaktadır.

Ülkemizde kentsel yenilemeden önce, kentsel dönüşüm kavramı, 2003 yılında

TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul

Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ile birlikte düzenlediği

Kentsel Dönüşüm Sempozyumu ile gündeme taşınmıştır. Bunun hemen ardından, 2004

yılında yine TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Küçükçekmece Belediyesi ile

işbirliği içinde Uluslararası Kentsel Dönüşüm Sempozumu’nu düzenlemiş ve ulusal

katılımcıların yansıra çeşitli Avrupa ülkelerinden davet edilen uzmanların ağzından, kendi

deneyimlerini dinleme fırsatını yaratmıştır. Bu iki etkinlikte de en çok vurgulanan konu,

ülkemizde dönüşümün yasal altyapısının yetersizliği olmuştur. Sempozyumların hemen

ardından gündeme gelen “Kentsel Dönüşüm Kanunu Taslağı” bu konudaki boşluğu

doldurmak gibi bir gerekçe ile hazırlanmış olmakla birlikte, planlamanın bütüncüllüğünü

zedeleyen, yerel sakinleri dönüşüm alanlarından dışlayan ve onlar için sosyal politikalar

içermeyen yaklaşımı nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu konuda özellikle ilgili

meslek odalarının basın açıklamaları ve raporları, eleştirel bakış açıları ve içinde

barındırdıkları mesleki ve toplumsal kaygıları ile dikkat çekmektedir2.

Kanun tasarısı henüz gündemdeki sıcaklığını kaybetmemişken, önce 2005 yılı içinde

5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu3 yürürlüğe girmiş, ancak

bunun ardından yürürlüğe giren bir başka kanun, kentsel yenileme kavramına ülkmizde farklı

bir anlam ve içerik kazandırmıştır. “5366 Sayılı Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz

Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun4”,

gündemde hiçbir şekilde yok iken, kapalı kapılar ardında hazırlanarak yürürlüğe girmiş ve bu

2 Sözkonusu raporlardan bazıları: Kentsel Dönüşüm Kanun Taslağı" Hakkında TMMOB Şehir Plancıları

Odası'nın Ön Görüş Raporu (10.02.2004), “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı" Hakkında Mimarlar

Odası tarafından yapılan değerlendirme (14.03.2005), Kentsel Dönüşüm Kanun Tasarısı Taslağı Üzerine Jeoloji

Mühendisleri Odası tarafından yapılan değerlendirme (12.07.2005), Kentsel Dönüşüm” Değil Rant Amaçlı

Tasfiye Yasası konulu TMMOB Şehir Plancıları Odası basın açıklaması (11.10.2006), Dönüşüm Alanları

Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. (21.11.2006),

vb…

3 Kabul Tarihi: 04.03.2004, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi: 12.03.2004

4 Kabul Tarihi: 16.06.2005, Resmi Gazete Tarihi: 05/07/2005

4

kanunla, kentsel yenileme kavramına kanunun kapsamı itibariyle başka hiçbir ülkede benzer

bir karşılık bulmayan bir anlam yüklenmiştir. Sözkonusu Kanun’un 14.12.2005 tarihli

Uygulama Yönetmeliği5’ne göre yenileme alanı, “Sit ve koruma alanı olarak tescil ve ilan

edilen bölgeler ile, bu bölgelere ait koruma alanlarının içinde, sınırları yetkili idarenin teklifi

üzerine Bakanlar Kurulu’nca kabul edilerek belirlenen alanlar”dır. Bu sınırlamanın, kentsel

yenilemenin, yerel-toplumsal faktörler, ekonomik ölçütler, mimari değer ve diğer fiziksel

unsurları da gözeten evrensel tanım ve içeriği ile örtüştüğünü söylemek mümkün değildir.

Üstelik, ne Kanun, ne de Kanun’un yönetmeliği yenileme alanı belirleme konusunda ölçütler

tanımlamıştır. Yenileme alanlarının neye göre belirleneceği, alanı belirlemede hangi bilimsel

ölçütlere uyulacağı belirlenmemiştir. Bu durum, kentsel yenileme uygulamalarının

spekülasyon konusu olmasına yol açmakta ve uygulamalara karşı bir güven problemi ortaya

çıkartmaktadır. Genel yaklaşımı itibariyle 5366 sayılı Kanun,

Bütüncül bir planlama anlayışından kopuk oluşu,

Yenileme ve dönüşümü sosyal ve ekonomik boyutlarından bağımsız olarak ele alışı,

Planlama sürecinin doğal bir parçası olmayı reddeden yaklaşımı,

Parçacıl / noktasal çözümleri teşvik edişi,

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile çok yakından ilgili olduğu halde bu kanuna

referans vermeyişi,

“Kentsel Yenilenme Alanı” ilanının bilimsel kriterlere dayanmayışı

Kolaylıkla istismar edilmeye açık oluşu,

Bu alanlara yönelik olarak önceden alınmış Kentsel Sit Alanı Kararlarının ve koruma amaçlı

imar planlarının gözardı edilerek yapı adası temelinde projelendirme ve planlama anlayışının

hakim kılınması yoluyla yenilenmesi ve bunlara uygun yapılmış koruma amaçlı imar

planlarının bütünlüğünün bozulması,

Bölgeler özelinde koruma kurulları oluşturulması,

Uygulama için gerekli araçları tanımlamaması gibi olumusuzluklar içermektedir.

5366 sayılı kanunun ardından, yürürlüğe giren Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz

Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun

Uygulama Yönetmeliği çerçevesinde “Yetki ve sorumlulukları yenileme alanları ile sınırlı

olmak ve yenileme projelerini karara bağlamak amacıyla, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat

Varlıklarını Koruma Kanununun 51 inci maddesine göre gerektiği kadar koruma bölge kurulu

oluşturulması” öngörülmektedir.

Yönetmeliğin 34. maddesine göre, 29/9/2005 tarihli ve 25951 sayılı Resmi Gazete’de

yayımlanan “Belediyelerin Arsa, Konut ve İşyeri Üretimi, Tahsisi, Kiralaması ve Satışına

Dair Genel Yönetmelik”e göre konut ve işyerlerinin satışı yapılmaktadır. Bu durum, yenileme

amacıyla üretilen bir kısım konutların kamulaştırıldıktan sonra tekrar ilgili idarece satışını

olanaklı kılmaktadır ki bu durum, “kamulaştırma”nın ruhuna tümüyle aykırıdır. Buna göre

kamulaştırma, rant amaçlı bir yapıya büründürülmektedir.

5366 sayılı Kanun, Belediye ve İl Özel İdarelerinin yanısıra, Toplu Konut İdaresi’ne

de uygulama yapma yetkisi vermektedir6. 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda 2003 yılında

5 Karar Sayısı: 2005/9668

6 Uygulama (Madde 3): Yenileme alanları olarak belirlenen bölgelerde il özel idaresi ve belediye tarafından

hazırlanan veya hazırlatılan yenileme projeleri ve uygulamaları ilgili İl Özel İdareleri ve belediyeler eliyle yapılır

veya kamu kurum ve kuruluşları veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine yaptırılarak uygulanır. Bu alanlarda

Toplu Konut İdaresi ile ortak uygulama yapılabileceği gibi, Toplu Konut İdaresine de uygulama yaptırılabilir.

5

yapılan bazı değişiklikler de, İdare’nin kentsel yenileme konusundaki yetkilerinin çerçevesini

çizmektedir7. Toplu Konut Kanunu, sözkonusu düzenlemelerden de anlaşılacağı gibi,

yenileme uygulmalarına kaynak aktarma, onları kredilendirme gibi yetkilere sahiptir. Bununla

birlikte; yasal düzenlemelerin yapıldığı tarihlerden bu yana, İdare, yetkilerini ağırlıklı olarak

müteahhitlik yapma yönünde kullanma eğiliminde olmuştur.

İstanbul, kentsel yenileme uygulamaları açısından başı çeken illerimizdendir. 5366 sayılı

Kanun’un yürürlüğe girmesinin hemen ardından, Beyoğlu bölgesinde yenileme alanları

belirlenmiş8; bu uygulamanın ilk etabında da, ilgili kesimlerce çeşitli eleştirilere ve

tartışmalara9 konu olan Tarlabaşı bölgesi kentsel yenileme projesi hayat geçirilmeye

başlanmıştır. Beyoğlu Belediyesi sahipliğinde, 210’u tescilli 278 yapının bulunduğu 9 ayrı

yapı adasında yaklaşık olarak 20 bin metrekare büyüklüğünde bir alan yenileme alanı olarak

ilan edilmiştir. Tarlabaşı Projesinin hemen ardından, yine çok büyük eleştiriler ve dirençlerle

karşılaşan Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri Yenileme Alanı ilan edilmiş; Fatih

Belediyesi’nin Büyükşehir Belediyesi ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın ortaklığı ile

yürütülen proje, 2005 yılı Eylül ayında, imzalanan protokolle uygulamaya konulmuştur. 2006

yılında Fener Balat Yenileme Alanı Projesi Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girmiştir10

.

Yenileme projelerinin sayısı bu tarihlerden itibaren hem İstanbul’da, hem de başka illerde

giderek artmaktadır. Bununla birlikte, sözkonusu projelere yöneltilen, sosyal dışlanma,

etiketlenme, damgalanma, yerinden edilme, soylulaşma, rant artışı, spekülasyon, toplumsal ve

mekansal ayrışma yönündeki ortak eleştiriler ve tepkiler de hızla güçlenmektedir.

Esasen, sürece yönelik eleştirileri tek bir paydada toplamak gerekirse, bunu toplum

odağına indirgemek mümkün görünmektedir. Tüm eleştirilerin odağında toplum/ yerel halk

bulunmaktadır. Konu, ülkemizde yapılan kentsel yenileme uygulamalarının topluma

kazanımları ve çıktıları yönünden ele alındığında, birçok boşluk ve soru işareti olduğu

görülmektedir. Yürütülen projelerin hedefleri arasında toplumsal hedefler ağırlıklı bir yer

kaplamamakta; ağırlığın, fiziksel çevrenin ve çevre kalitesinin geliştirilmesi yönündeki

hedeflerde olduğu saptanmaktadır. Oysaki, kentsel yenileme uygulamalarının evrensel

anlamdaki ana hedefi ve önceliği, toplumu kalkındırmak, toplumsal yaşam kalitesini ve

refahını artırmak, toplumu sağlıklı ve güvenli yerleşmelerde yaşatmaktır. Bu hedefe

ulaşabilmenin yolu, kentsel yenileme projeleri içindeki ağırlık noktasını toplumsal yenilenme

odağına çekebilmekten geçmektedir. Bu noktada, bir soru ile konuyu genişleterek, yeniden

gözden geçirmek yerinde olacaktır: Dönüşüm alanlarında toplumsal yenilenmeden ne

anlıyoruz? Sürece yönelik eleştiriler, toplumsal dışlanmayı hedef göstermekte, yerinden

edilmeye şiddetle karşı çıkmaktadır; bununla birlikte, toplumsal anlamda bütünleşerek

yenilenmenin nasıl olabileceği konusu üzerinde de yeterince düşünülmemektedir. Yerel

topluluklara sahip çıkma, onları yerinde muhafaza etme, toplumun diğer kısmıyla

uyumlaştırma gibi konular, kentsel yenileme projelerinin en zor etapları olarak ve içi gerektiği

gibi doldurulmamış bir şekilde, çözümlenmeyi beklemektedir.

7 Toplu Konut İdaresinin kaynakları aşağıdaki amaçlar için kullanılır:

a) (Değişik bend: 31/07/2003 - 4966 S.K./3. md.) …….. tarihi doku ve yöresel mimarinin korunup,

yenilenmesine yönelik projelere kredi verilmesi ve kredilerde faiz sübvansiyonu yapılması.

ı) (Ek bend: 31/07/2003 - 4966 S.K./4. md.; Değişik bend: 08/11/2004 - 5273 S.K./8.mad) ……….tarihi doku

ve yöresel mimarinin korunup yenilenmesine yönelik uygulamalar yapmak ve bu konulardaki projeleri

kredilendirmek ve gerektiğinde tüm bu kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak 8 Proje alanı, 16.06.2005 tarih ve 5366 sayılı kanuna dayanarak 20.02.2006 tarih ve 2006/10172 sayılı Bakanlar

Kurulu kararı ile Yenileme Alanı olarak ilan edilmiştir. 9 Ayrıntılı bir okuma için bkz: Tarlabaşı İçin Sen de Bir Söz Söyle Paneli, 26 Haziran 2008, TMMOB Şehir

Plancıları Odası, http://www.spoist.org/etkinlik-dosyalari/blog 10

Karar Sayısı : 2006/10961

6

2. Kentsel yenilemeyi yoksulluk ve yoksunluk ilişkisi üzerine yeniden kurgulamak

Kentsel yenileme alanları, çoğu kere, yoksulluğun ve -daha çok da- yoksunluğun

gölgesinin güçlü bir şekilde hissedildiği alanlardır. Kentsel dokudaki bozulmalarla doğrudan

ilişkili olan kentsel yoksunluk, “slum” adı verilen sefalet yuvaları ile kendini göstermektedir.

Yoksunluğun göstergeleri, eski konut dokusu, yetersiz konfor koşulları, onarım ve mevcudu

sürdürme durumu, genel görünümün sefilliği, hizmet birimlerinin ve donatıların noksanlığı ve

düşük standartları, çok kullanıcılık ve yüksek oranda kiracılık durumları ile ifade edilmektedir

(Stewart ve diğ., 1974). Yoksunluğu, çok kabaca, sayısal bir kavram olmaktan öte, temel

kamusal hizmetlere yeterli derecede erişememe hali ile ifade etmek mümkündür. Yoksunluk

kavramı her zaman yoksulluk ile üst üste çakışmayabilir; bazı durumlarda iki kavram arasında

boş ve tanımsız alanlar kalabilir. Bir görüşe göre, yoksulluk istenilen nitelikte ya da düzeyde

olmamayı ifade ederken, yoksunluk bu niteliğin ya da düzeyin yol olması veya olmamasına

karşılık gelmektedir Bilsel vd. (2009).

Yoksulluk ise, daha çok somut ekonomik göstergelerle açıklanıp ifade edilen bir

kavramdır. Yoksulluğun, güçsüz ve örgütsüz bazı sınıfların birarada yaşamasından

kaynaklanan bir olgu olduğu zaman zaman dile getirilmektedir. Özuğurlu (2009)’ya göre,

geçinebilecek gelir ya da diğer üretken kaynakların yokluğu, toplumsal-kültürel hayata ve

politik süreçlere katılım eksikliği, belirli bir hayat kalitesini sağlayabilme kapasitesinden

yoksunluk ya da aile-hemşehrilik ve toplumsal kurumların sağladığı güvenlik ağlarının dışına

düşmek gibi göstergeler, herhangi bir teorik işlemden geçmeden, yoksulluğun kavramsal

çerçevesi olarak kabul edilir.

Lewis11

, yoksul hanehalklarının yaşamları üzerine yaptığı derinlemesine analizde,

yoksul ve uzun süreli işsizlik sorunu olan ve yoksul alanlarda yaşayan insanların bu alanlarda

toplanmasının, gelecekte sosyal problemler oluşmasına katkıda bulunan bağımsız bir faktör

olan bir yoksulluk kültürü yarattığını vurgulamakta, benzer şekilde, Wilson12

, siyahi

toplulukların gettolarında ekstra sosyal problemler olduğunu, bunun, siyahilerin ayrıştırılmış

bir dünyada yaşamalarından kaynaklandığını iddia etmektedir. Massey ve Denton13

da,

ayrışmanın kendisini, yoksulluğu üreten ve bütünleşmeyi önleyen bir faktör olarak ele

almaktadır (aktaran: Musterd, 2003).

Küreselleşen dünyamızın değişen sosyo-ekonomik dengeleri, birçok kavramın olduğu

gibi, yoksulluğun da içeriği ve kapsamını farklılaştırmıştır. Bu farklılaşma, yeni yoksulluk

kavramını gündeme getirmiştir. Yeni yoksulluğun kriterlerine bakıldığında, istihdam ve gelir,

çocukların eğitimiyle ilgili sorun ve tavırları, konut durumları, aile ilişkileri, göç ettikleri

kırsal kesimle sürdürdükleri veya sürdürmedikleri ilişkiler, ulaşabildikleri formel veya

enformel yardım mekanizmaları gibi unsurları içinde barındırdığı görülmektedir; yeni

yoksulluk olarak adlandırılan olgu, toplumsal dışlanma riski taşıyan, kenarda kalan, ekonomik

ilişkiler açısından sistemle bütünleşmesi giderek zorlaşan bir tabakaya işaret etmekte ve

toplumla bütünleşme ihtimalini büyük çapta ortadan kaldıran koşulların bir ürünü olarak

ortaya çıkmaktadır. (Buğra ve diğ, 2003).

11

Lewis, O. ‘The culture of poverty’, in LeGates, R.T. and Stout, F. (eds) The City Reader. London and New

York: Routledge, 1966, 217–224. 12

Wilson, W.J. The Truly Disadvantaged: The Inner City, the Underclass, and Public Policy. Chicago 1987,

University of Chicago Press. ve Wilson, W.J., When Work Disappears: The World of the New Urban Poor. New

York, 1996, Alfred A.Knopf. 13

Massey, D.S. and Denton, N.A. American Apartheid. Cambridge: 1993, Harvard University Press.

7

Günümüz dünyasında başlıbaşına bir “sistem sorunu” haline gelmiş olan yoksulluk, yaşam

alanlarına dair ihtiyaç ve taleplerin çıtasını düşürmekte, maliyeti düşürmeye dönük kalitesiz

ve niteliksiz malzeme kullanımını artırmakta ve aşırı kalabalık konutlarda oturulmasına neden

olmakta, konut ihtiyacını ve konut sorununu büyütmektedir. Bu tür sorunlara “yoksullukla”

değil “yoksullarla” mücadele ile çözüm aranmaktadır (“Türkiye’de Konut Sorunu Ve Konut

İhtiyacı” Raporu http://e

imo.imo.org.tr/Portal/Web/new/uploads/file/menu/KONUT_RAPORU.pdf).

İşte bu noktada, kentsel yenileme ve toplumsal yenilenme arasındaki ilişkiye farklı bir

şekilde yaklaşılmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Kentsel yenilemenin en önemli ayağı olan

toplumsal yenilenme, yoksulluk ve yoksunlukla mücadele hedefi üzerinden yeniden

düşünülmelidir. Kentsel yenilemenin savaşı, bugün büyük ölçüde fiziksel çevre ile olan

savaştır ve bu savaş toplumun yenilenmesine kapsamlı bir katkı yapamamaktadır. Öyle ise,

aslında başlanılması gereken nokta, -yerel- toplumun kendisidir. Bununla beraber, başlıbaşına

bir sistem olan toplumun yapısını etraflıca analiz etmeden, onu anlamaya çalışmadan, temel

ve öncelikli ihtiyaçlarını saptamadan, yaşama alışkanlıklarını ortaya koymadan, ayrışmaları

yaratan faktörleri belirlemeden yoksulluk ve yoksunlukla mücadele etmek, dolayısıyla da bu

mücadelenin üzerinden toplumu yenilemek mümkün değildir.

Buğra ve diğ. (2003)’ne göre, yoksulluğu tanımlamada, sosyal bilim literatüründe

yoksulluk yerine, toplumla ilgili bir konumu da belirten başka kavramlar tercih edilmektedir.

“Toplumsal dışlanma” (social exclusion), “alt-sınıf” (underclass), “kenardalık”(marginality)

bu noktada önemli üç kavram olarak öne çıkmaktadır.

Toplumsal Dışlanma: AB ülkelerinde daha fazla kullanılan “toplumsal dışlanma”,

tedavisi mümkün bir hastalık gibi görülmektedir. Toplumsal bütünleşme, ancak sosyal politika

vasıtasıyla elde edilebilir (Buğra ve diğ. 2003, Byrne14

’dan alıntı). İşin ilginç tarafı ise, bu

kavramların yoksulluğun sebebi olabilecekleri gibi, yoksulluğun da bunlara sebebiyet

verebilmesidir. Yani çift taraflı bir etkileşim söz konusudur. Özellikle de kentsel yenileme

alanlarında, uygulama öncesi, yoksulluğun bileşenleri varsayılan alt sınıflar, toplumsal

dışlanmışlık ve kenarda kalmışlık durumları, uygulama sonrasında her biri birer sonuç olarak

yeni yoksulluk alanları ortaya çıkarabilmektedir. Işık ve Pınarcıoğlu (2003), “sosyal dışlanma

(social exclusion) ve sosyal kabul (social inclusion) ifadelerini açıklarken, bu iki kavramın,

“yoksulluğun yapısının sistemin içinde veya dışında oluşmasını ayırt etmekte olduğunu”

vurgularlar. Sapancalı (2005) ise, toplumsal dışlanmanın, yoksulluk, işsizlik, sosyal koruma,

eşitsizlik, ayrımcılık gibi temel sosyal politika konularını kapsaması ve/veya bunlarla ilişkili

olması itibariyle ekonomik, sosyal siyasal tartışmaların ve kamu müdahalelerinin en önemli

kavramı olarak kentsel dönüşüm/yenileme uygulamalarının da temel sorun alanlarından biri

haline geldiğine dikkat çekmekte; bu doğrultuda dışlanmayı, “bireyin toplumla

bütünleşmesini sağlayan ve bireyin kendi geleceğini oluşturmasında fırsatlara tam anlamıyla

erişimini engelleyen temel gereksinmelerden yoksun kalması, toplumla olan bağlarının

kopması, sivil, siyasal, ekonomik ve sosyal yurttaşlık haklarından yoksun olma/bırakılma

durum ve süreçleri” olarak tanımlamaktadır. Sapancalı’nın tanımından da anlaşılacağı üzere,

toplumsal dışlanmışlık, yoksulluk ve yoksunluk ile doğrudan ilişkili bir kavramdır ve kentsel

yenileme alanları da çoğu kere yoksulluğun ve yoksunluğun hüküm sürdüğü alanlar olarak,

dışlanmışlığa zemin hazırlar gibi görünmektedirler. Burada dikkate alınması gereken ise,

mekan faktörünün bu zeminin oluşmasında doğrudan / baş rolü bulunmadığı; kentsel

yenileme politikalarının ve uygulamalarının, -koşulları itibariyle zaten elverişli olan- bu

alanlarda dışlanmışlığı vareden ortamı yaratıyor olduğudur.

14

Byrne, D., 1999, Social Exclusion Buckingham: Open University Press

8

Kenardalık: Daha çok Latin Amerika’da kullanılan “kenardalık” sisteme entegre

olamamışlığı ifade etmektedir. Kenarda kalanlar, sistemden hiçbir şey beklemeden, ekonomik,

politik ve kültürel anlamda sistemin dışında kalarak kendi kendilerine çözüm üretmektedirler

(Buğra ve diğ. 2003). Bu kesim, toplumun genelini ilgilendiren sosyo-kültürel ve siyasal

gelişmeleri yalnızca bir kenardan izlemekle yetinir ve pasif bir tutum benimser. Toplumsal

olaylara katılım konusunda geri planda kalarak, kararlara “boyun eğmeyi” tercih ederler.

Genel olarak örgütsüz ve lideri bulunmayan kesimlerdir. Bu anlamda da kentsel yenileme

uygulamalarında çoğu kez en fazla mağdur olan, yerinden edilen ve buna karşı gelemeyen

kesimlerdir.

Alt sınıf: Genelde Amerikanların kullandığı “alt sınıf” kavramı, sistemin içinde bir

şekilde var olanların, sistemin dönüşümünden sonra artık aynı olanaklara sahip olamamaları,

sosyal özellikleri nedeniyle toplumsal bir sınıf olmaktan çıkıp, sınıflar altı bir tabaka olarak

ve toplumla bütünleşme beklentileri olmadan, kendi gettolarında yaşamlarını sürdürmelerini

anlatır (Buğra ve diğ. 2003, Wilson, 198715

’dan alıntı). Kendine özgü bir kültürel sistemi olan

alt sınıf, sık sık, ekonomik yapısıyla tanımlanır. Vasıfsız işçiler ve işsizlerin yer aldığı bu grup

için “bugün” önemlidir (Pane, 2007). Gelecekten büyük beklentileri bulunmadığı için,

yaşadıkları kentsel yenileme alanlarında projeler kapsamında bir yandan büyük bir

güvensizlik yaşarlar; ancak kaybedecekleri son derece sınırlı olduğundan, bir o kadar da

fırsatlara açıktırlar.

Birleşmiş Milletler’in yoksulluk tanımına bakıldığında, “yeterli bir yaşam

standardına ulaşma ve diğer sivil, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal haklardan

yararlanma açısından gerekli kaynaklardan, yapabilirliklerden, seçeneklerden, güvenlikten ve

güçten sürekli ya da kronik olarak yoksun oluşla belirlenen bir insanlık durumu” ifadesi

görülmektedir. “Temel mal ve hizmetlerden yoksun olma ve insan haklarının diğer yaşamsal

öğeleri” de yoksulluk tanımı içinde yer bulmaktadır (UNİCEF, 2005).

Ünsal (2002) ise, bir adım daha ileriye giderek kent yoksulluğuna vurgu yapar ve kent

yoksulluğunu, ekonomik bir sorun olmanın ötesinde, geniş kapsamlı bir tablo içinde

değerlendirmek gerektiğini vurgular. Ona göre, bu tablo üç bileşenlidir ve bireysel gelişim

(gelir, eğitim, sağlık ve güvenlik), fiziksel koşullar (konut, kentsel altyapı ve doğal çevre) ve

toplumsal ilişkileri (enformel örgütlenmeler, siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları ve

cemaatler) içerir. Kalaycıoğlu (2002) da, kent yoksulluğunu dayanışma ve direnme

mekanizmaları ile ilişkilendirir ve yoksul kesimi, toplumsal adalet ve eşitlik kavramlarının

toplumda yapılanması, kurumlaşması ve kaynakların dağıtımında sosyal devlet himayesinin

dışında kalan, dışlanmış bir kesim olarak tarif eder.

Yoksulluğa yönelik tanımları çeşitlendirmek kuşkusuz ki mümkündür. Ancak, burada

yapılan tanımlar kapsamları itibariyle genel bir yoksulluk çerçevesi çizdiğinden, bunun

yerine, baştaki “Kentsel yenileme, yoksulluk ve yoksunluk ilişkisi üzerine yeniden nasıl

kurgulanabilir?” sorusuna dönmek yerinde olacaktır.

Kentsel yenileme alanlarının büyük ölçüde birer yoksulluk ve yoksunluk alanı olduğu

açık bir gerçektir. Genellikle yüksek kiracı oranlarına sahip olan bu alanlarda yoksulluğu

yıllık ekonomik göstergelerle tescillenmiş olarak yaşayanların, aynı zamanda birçok kamusal

hizmetten yoksun olduğu, bakımsız, sefil ve köhneleşmiş konutlar ve bu konutların yetersiz

konfor koşulları, hizmet birimlerinin ve donatıların noksanlığı ve düşük standartları, çok

kullanıcılık ve yüksek oranda kiracılık durumları gibi problemlerle yoksunluğu had safhada

hissettikleri söylenebilir.

15

Wilson W. J.,1987, The Truly Disadvantaged: The Inner City, The Underclass and Public Policy Chicago:

University of Chicago Press

9

Dolayısıyla bu tür alanlarda, kentsel yenileme, yoksulluğu, ama daha da çok

yoksunluğu en aza indirgeme hedefinin en önemli aracı olarak görülmek durumundadır.

Yoksunluğu ve yoksunluğu azaltmak amacıyla, kentsel yenileme, fiziksl koşulları

iyileştirmenin yanısıra, yaşam kalitesini sosyal ve ekonomik yönden de yükseltecek tedbirleri

içermeye hizmet etmelidir. Tekeli (2000)’nin yoksulluğu hafifletme bağlamında yaşam

koşullarını iyileştirme ve kolaylaştırma söylemi de bu yaklaşımı desteklemektedir.

Kenardakiler, altsınıflar, dışlanmışlık problemi yaşayanlar, damgalanmış, etiketlenmiş

kesimler için kentsel yenilemenin öncelikli hedefi, yaşam koşullarını iyileştirip, onları

toplumla bütünleştirecek tedbirleri almak olmalıdır.

Bugün yürütlen kentsel yenileme uygulamalarına bakıldığında, büyük ölçüde bu

yaklaşımın tam tersine bir politikanın sürdürüldüğü, mimari değeri yüksek bu alanların

tümüyle bu kesimlerde arındırıldığı; ancak gönderilenlerin yoksulluk ve yoksunluk sorununa

çözüm aranmadığı; bu konuda politikalar izlenmediği görülmektedir. Üstelik bu politikalar

kısa vadeli değil, tam tersine uzun vadeli politikalar olmak zorundadır. İzlemeye, geri

beslemeye, gerektiğinde yeni tedbir ve politikalarla yaşam koşullarını sürekli iyileştirmeye

yönelik bir tutum benimsenmelidir. Aksi takdirde, bugün örneklerine çok sık rastladığımız

şekilde, yalnızca yer değiştirerek, toplumsal yapının iyileştirilmesine, yoksulluk ve

yoksunluğun azaltılmasına hizmet edilemez. Tam tersine, bu yaklaşım yeni dışlanmışlık ve

kenarda bırakılma, hatta terkedilme duygusuna yol açarak, bu kesimler üzerinde bir anomi16

etkisi yaratır. Bu ise, yeni sefalet mahalleler, toplumsal gerginlikler, çatışmalar ve artan

oranda suç anlamına gelir.

Yaşam koşullarının ve kalitesinin iyileştirilmesi, yoksunluk ve yoksulluğun

hafifletilmesi, kentsel yenileme uygulamalarında süreklilik arzetmesi gereken ilkeler

olmalıdır. Özellikle yenileme alanlarının uygulama sonrasında yeniden çöküntü alanı haline

gelmemesi, ya da yeni alanlara yerleştirilen eski sakinlerin, yerleştikleri bu alanları çöküntü

alanı haline getirmemesi için, birtakım uzun soluklu önlemlerin ve izleme mekanizmalarının

geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunu, kentsel suç üzerine çalışmalar yapan Wilson ve

Kenig’in 1982’de ortaya koyduğu “Kırık Pencere Teorisi17

”nden yola çıkarak biraz daha

açmak mümkündür: Kırık Pencere Teorisi ile, Wilson ve Kenig, basit suç ya da küçük

düzensizliklerle mücadele etmenin birtakım ciddi suçları önemli oranda azaltacağını ileri

sürmüşlerdir. Temel kaygıları kamu düzeninin sürdürülmesidir. New York, 1990’larda bunu

(metro alanlarında) uygulamıştır. Bu amaçla, küçük düzensizliklerle mücadele edilmiş ve

hafif suçlara yönelik mevzuat katı bir şekilde uygulanmıştır. Benzer şekilde başka kentlerde

de Semt İzleme Programları uygulanmıştır (Beşe, 2006). Kırık Pencere Teorisi’nin konusu her

ne kadar kentsel suçla mücadele ise de, aynı yaklaşım, yenileme sonrası bu alanların

sürdürülebilirliğinin sağlanması için küçük dokunuşlarla, küçük düzensizliklere müdahale

edilebilmesi açısından da benimsenmelidir. Böylelikle yeni çöküntü alanları oluşmadan ve

sorunlar başedilemeyecek kadar büyümeden, radikal ve büyük yıkımlara, inşaatlere,

maliyetlere konu olan projelere gerek kalmadan, bu alanların sürekliliği ve düzenliliği

sağlanacaktır. Aynı şekilde, toplumsal yapıdaki bozulmalara, yaşam koşullarındaki

olumsuzluklara “zamanında” müdahalelerle yoksulluk ve yoksunluğu azaltmak ve yaşam

kalitesini belirli bir çizginin altına düşürmemek ilkesi gözetilmelidir.

16

Anomi: Toplumsal yaşamın yol açtığı amaçsızlık ya da umutsuzluk duygusu.

17

Teoriye göre, bir binadaki herhangi bir kırık pencere tamir edilmezse, binaya kimsenin gözkulak olmadığını

düşünen insanlar diğer pencereleri de kırmak isteyecekler ve daha fazla pencere kırılacaktır. Bir süre sonra da

bina penceresiz kalacaktır.

10

3. Toplumsal dışlanma: Yenileme uygulamalarının kaçınılmaz sonucu (mu)

Kentsel yenileme alanları, genel özellikleri itibariyle, kabaca iki kategoride

değerlendirilebilir. Bunların ilki fiziksel koşulları itibariyle yüksek kiracılık oranlarına sahip,

aralarında duygusal bağlar ya da dayanışma bulunmayan insanların kısa süreli, geçici olarak

ya da sadece birkaç yıldır birarada yaşadığı alanlardır. Bekarların, işsizlerin, marijinal

sektörlerde çalışanların oranı yüksektir. Örgütsüzlük, toplumsal liderlerinin bulunmayışı,

sınırlı gelecek kaygısı ve günü kurtarma duyguları bu alanlarda yaşayanların ortak paydasıdır.

Suçluluk oranı, yasadışılık ikinci gruba göre çok daha yüksektir. Fiziksel anlamda eskimişlik

ve köhneme, konutların içinde de dışında da aynı ölçüde belirgindir. Burada yaşayanlar, güçlü

bir dışlanmışlık duygusu yaşamakta, toplumla bütünleşme konusunda büyük problemler

yaşamaktadır. Yalnızlık ve anomi, giderek artan şekilde kendini göstermektedir.

Eski ve yerleşik semtlerde ise, bu durumun tersine, onlarca yıldır aynı mahallelerde

yaşayan, aralarında manevi bağlar, destek ve dayanışma duygusu bulunan insanlar

bulunmaktadır. Bu alanlarda özellikle sosyal kontrol mekanizmaları güçlüdür. Kiracılık

oranları ilk kategori kadar yüksek değildir; kiracıların büyük çoğunluğu da hemen hemen ev

sahipleri kadar uzun sürelerdir alanda yaşamaktadır. Aile hayatı güçlü; çocuk oranı diğerine

nispeten çok daha yüksektir. Bu alanlarda gelecek kaygısı ve yaşamdan beklentiler daha fazla,

mahalle dernekleri gibi örgütlenmelerle mahalleye sahip çıkma ve aidiyet duygusu daha

güçlüdür. Fiziksel olarak eskimişlik konutların dış cephelerinde kendinii gösterir; bununla

birlikte, iç mekanlarda eskimeye rağmen, bakım, onarım yer yer kendini gösterir. Bu

mahallelerin sakinleri ciddi boyutlarda toplumla bütünleşme sorunu yaşamayanlardır. En

azından ilk grupta olduğu gibi bir yalnızlık ve tek başına bırakılmışlık duygusu

bulunmamaktadır. Buralarda yaşananı, “kenardalık” kavramı bir ölçüde daha iyi

tanımlayabilir.

Herbert Gans, Boston’un Batı Yakası üzerine yaptığı araştırma sonucu, 1959 yılında

yazdığı makalede18

, benzer bir ayrıştırmaya gitmiş, bu tür alanları sefalet mahalleleri ve düşük

kiralı alanlar olarak ikiye ayırmıştır (derleyen:Yörükan, 2006). Ona göre, “sefalet mahalleleri

içerisinde bulunan konutlar ve diğer unsurlar fizik, sosyal ve duygusal yönden sakinlerine

veya topluma geniş ölçüde zararlı olduğu bilinen birtakım yerlerdir. Düşük kiralı konutlar ve

diğer unsurlar ise, fazla kira ödemeyen, modern tesislerin yokluğunu, fazla yoğun bir şekilde

oturmayı, müstakil olmamayı, merdiven çıkmayı ve diğer rahatsızlıkları kabul eden halkın

oturmakta olduğu, insan sağlığı için zararlı olmayan zorunlu birtakım tesislerin bulunduğu

yerlerdir”.

Kentsel yenileme alanlarında özellikle ilk grupta yer alanların toplumsal dışlanmışlık

sorunu, uygulama süreci ve sonrasında giderek daha sancılı bir hal almaktadır. Özyurt (2007),

kentlerde aralarında duygu ve heyecan bağı olmayan insanların bir arada yaşamaları ve

çalışmalarının rekabet, yükselme ve düşmanlık duygusunu geliştirdiğine, farklı tiplerdeki

insanlar arasında gerçekleşen sosyal ilişkinin heterojenliğinin, bireyleri farklı gruplarla

ilişki içinde olmaya yönelttiğine vurgu yapar ve kent halkının ihtişam ve sefalet, zenginlik ve

yoksulluk, entelektüellik ve cahillik, düzen ve kaos arasında büyüyen çelişkilerden

kurtulamadığını belirtir. Wirth’ten aktararak, çağdaş kentte yaşamanın stratejisine sahip

olmayanların, sınırları kalınlaştırma eğiliminde olduklarına, kendi yaşanabilir alanlarını

çevrelenmiş “getto”lara dönüştürdüklerine, bu gettonun, dışarıdakiler için “girilmez bölge”,

içeridekiler için de “çıkılmaz bölge”olduğuna dikkat çeker. Büyük kentlerde hayatta

kalmanın stratejisi artık birliktelik değil, “sakınma” ve “arınma”dır. Wirth’in deyimiyle

18

Gans H. J., “The Human Implications of Current Redevelopment and Relocation Planning”, Journal of

American Institute of Planners, 1959, C: XXV, 15-25

11

“sınırların kalınlaşması, toplumsal ayrışmayı yaratmakta, bu durum toplumda çemberin içinde

ve dışında kalan gruplar olarak kendini göstermektedir.

Randolph ve Bruce (2000)’a göre, birçok yönden, toplumsal dışlanma, oluşan

toplumsal dezavantajın ve hatta onun da öncesinde, sosyal yoksunluk ve yoksulluğun

kapsamında bir gelişmeyi ifade eder ve dezavatajın maddi (somut) yönlerinden daha fazlası

anlamını taşır. Bu durum, ayrıca yaşam fırsatlarına, somut olmayan nitelik ve değerlere

ulaşma ile de ilgilidir.

Birçok kentsel yenileme uygulamasının, süreçleri ve sonuçları itibariyle

değerlendirildiklerinde, toplumsal dışlanmaya sebebiyet verdiği görülmektedir. Yapılan

uygulamaların genel yaklaşımı, bu alanlarda yaşayanları, mevcut ya da potansiyel başka bir

yoksulluk ya da yoksunluk alanına göndermekten ibarettir. Yalnızca ülkemizde değil,

dünyada da çok tartışılan bir konu olarak, yenilenen alanlar büyük bir değer artışına konu

olmakta, dolayısıyla bu alanlara daha varsıl sınıflar yerleşmektedir. Bu yeniden yerleştirme

sorunu, kentsel yenileme uygulamalarına karşı yürütülen en temel eleştiriler arasında yer

almaktadır. Alandan çıkarılanlar için ise, önceden de var olan dışlanmışlık duygusu, daha da

güçlenerek büyümeye devam etmektedir. Yenileme alanlarının dışına sürülenler, kendi

kaderlerine terkedilmekte, sahiplenilmemekte ve zaten var olan dışlanmışlık duygusu, artarak

güçlenmektedir. Öyleyse, dışlanmaya yol açmayacak bir yenileme uygulaması mümkün

müdür sorusunu tartışmak, konuyu biraz daha açmak açısından faydalı olacaktır.

Kentsel yenileme alanlarında toplumsal dışlanmayı yaratan -ya da artıran- iki temel

unsur vardır. Bunlardan biri, yenileme sonrası mülk değerlerindeki ve kiralardaki artış,

ikincisi yenileme alanlarında görev yapan karar vericilerin dışlayıcı ve zorlayıcı politikaları.

Mülk değerlerindeki ve kiralardaki artış, alanın eski sakinlerinin, özellikle de kiracıların,

yenileme sonrasında burada yaşamasını olanaksız kılmaktadır. Alanda yaşayanlar, ekonomik

anlamda alanın yeni değeriyle başedebilecek güçte değillerdir. Dolayısıyla, bu konuda

tedbirler alınmadığı sürece, yürütülen kentsel yenileme uygulamasının her ne kadar bu kişileri

uzaklaştırma gibi bir tutumu olmasa da, buradan uzaklaşmaya mahkum kalmaktadırlar. Bu

konuda, proje sonrası, eski sakinlere özel olarak, mülk ve kira denetimine yönelik hukuki

tedbirlerin alınması ve böylelikle onların alanda yaşamaya devam etmelerinin sağlanması çok

önem taşımaktadır. İkinci olarak, karar vericilerin tutumlarının yeni bir bakış açısına

kavuşturulması gereklidir. Karar vericilerin, alanın sakinlerini ve kullanıcılarını dikkate

almayan, taleplerini dinlemeyen, onları proje sürecine dahil etmeyen yaklaşımları

değiştirilmelidir. Karar vericilerin, alanın sakinlerini yenileme projesinin temel taşı olarak

kabul eden bir yaklaşıma dönülmesi önemlidir.

Yerinden etme, genellikle yeni toplumsal sorunları beraberinde getirmektedir. Bunun

“zorlayıcı bir uygulama” ile yapılması, sorunları daha da büyütmektedir. P. Marris, bir

makalesinde19

, yenileme uygulamalarında yeniden yerleştirme ile ilgili şunları söylemektedir:

“Bazı aileler, yeni konutları sayesinde belki de daha iftihar edecekleri bir yaşayış içine

girmişlerdir; fakat genellikle yeniden yerleştirme ana problemlerin çözümünü daha güç bir

hale getirmiştir. Büyük toplumla ilgili korkularının kendi sefalet mahallesi kültürleri içinde

yenebilen gençler, yeni yerlerinde kendilerini ümitsiz ve mutsuz hissetmiştir” (derleyen:

Yörükan, 2006). Burada üzerinde önemle durulması gereken bir nokta daha bulunmaktadır:

Bazı özel durumlarda, eski sakinlerinin tümünün veya bir kısmının alandan uzaklaştırılması

gerekebilir. Ancak, bu kimselerin yerlerinden edilmesi, aslında onların dışlanması anlamına

gelmemelidir. Dışlama sadece alandan uzaklaştırma demek olmadığı gibi, kimi zaman alanda

muhafaza edilenler de toplumsal dışlanmaya maruz kalabilir. Dışlamayla mücadele, doğrudan

19

Marris P., “The Social Implications of Urban Redevelopment”, Journal of the American Institute of Planners,

1962, C: XXVIII, 180-186

12

yer ile ilgili bir konu olmaktan çok, başlı başına bir sosyal problem olarak ele alınmalıdır. Bu

noktada, sakinleri sürece katma konusu öne çıkmaktadır. Alanın sakinlerinin, -olduğu yerde

ya da gittiği yerde- yerinden çıkarılacaksa gideceği yer hakkında söz sahibi olması, kentsel

yaşama katılması, kentsel yaşama ve üretim süreçlerine katılabilmeleri için gerekli koşulların

onlar için hazırlanması, sosyal paylaşım merkezleri oluşturulması ve herşeyden önce bu

kimselerin karar vericiler / kent yöneticileri tarafından -her neredelerse orada- sahipsiz

bırakılmaması, sağlık, eğitim ve güvenlik gibi temel haklarının temin edilmesi, özel ihtiyaç

gruplarını bu yeni yaşam koşullarına dahil edecek tedbirlerin alınması, dışlanmışlık

duygusunu ortadan kaldıracak temel ilkeler olarak sıralanabilir.

Yeniden yerleştirme durumlarında birarada yaşayan toplulukların, yine birlikte yaşama

olanağı bulacağı yaşam zeminlerinin oluşturulması da bu anlamda önem taşımaktadır. Bu

durumda, bu kesimler, eski yaşam koşullarına özlem duymadan, toplumun bir kıyısına

itilmeden, toplumun geri kalanına öfke ve kin duymadan, güvenle yaşama olanağına sahip

olacaklardır.

4. Yenileme alanlarında toplumsal bütünleşme

Toplumsal dışlanma sorunu ile doğrudan ilintili bir başka kavram ise, toplumsal

bütünleşmedir. Bir toplulukta yalnızca dışlanma sorununu çözümlemek yeterli

olamamaktadır. Dışlanma sorununu ortadan kaldırmakla yetinmek, yerel toplulukların bu kez

de kenarda kalmışlık duygusu içinde yaşamalarına yol açar. Yenileme uygulamalarında yerel

toplulukların toplumla bütünleşmesini sağlamak, yerel toplumu dinamik ve üretken hale

getirecek başta gelen hedeflerden olmalıdır. Aksi takdirde, kent içinde birbirinden kopuk,

uyumsuz, parçalanmış yaşam alanları ortaya çıkacaktır. Oysaki uluslararası birçok anlaşmada

da odak noktası olan kentsel sürdürülebilirlik, ancak ve ancak sosyal ve mekansal anlamda

uyumlu, bütünleşik alanlar yaratmakla gerçekleşebilir.

Bu noktada, öncelikle toplumsal bütünleşmeden ne anlaşıldığını ortaya koyarak

konuyu açmak mümkündür. Toplumsal bütünleşme (social integration), bir topluluğun sosyo-

kültürel, ekonomik ve mekansal anlamda birarada, saygı, hoşgörü ve güven çerçevesinde

yaşaması, kentsel gerginlik ve çatışmalardan arınma, sosyo-kültürel, ekonomik ve mekansal

koşullar arasında derin uçurumların değil, farklılıkların var olması gibi unsurları içerir.

Kabaca, bir topluluğun üyelerinin, toplum içinde kalmasında rol oynayan güçlerin bileşkesi

olarak tanımlanır. Sosyal bütünleşme kavramı ilk önce, Augusıc Comte'un sosyal uyuşma

(Con-sensus Social) ifadesinde yeralmıştır. Daha sonraları Emile Durkheim'ın "Sosyal işbö-

lümü" teorisi içinde, insanların "işbölümüne bağlı bütünleşme" durumlarının açıklanmasında

kullanılmıştır. Amerikalı ve İngiliz sosyal bilimciler ise, "kültürel bütünleşme" terimini

kullanmayı tercih etmektedirler (Er, http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/050.htm).

Toplumsal uyum (social cohesion), topluma dahil olma (social inclusion), sosyal

uyuşma (social consensus), kentsel çoğulculuk (pluralism) gibi kavramlarla doğrudan ilişkili,

hatta çoğu kez üstüste çakışan bir kavramdır. Leichester Belediye Başkanı Rodney Green,

bütünleşik bir toplumun, farklı ırk, yaş, geldiği yere bağlı olarak, konut, eğitim ve boş zaman

aktivitelerini özgürlük, mutluluk içinde birarada sürdürmesini sağlayan birçok çapraz ilişkiyi

içinde barındırdığını belirtir (Social Cohesion Report, 2006). Housing, Planning, Local

Government and The Regions Komitesi’nin tanımına göre, bütünleşik bir toplumda,

- Tüm topluluklar için genel bir vizyon ve aidiyet duygusu sözkonudur.

- İnsanların farklı geçmişlerindeki ve durumlarındaki çeşitliliğinin değeri bilinir ve

bu durum olumlu olarak değerlendirilir.

13

- Bu farklı geçmişlerden gelenlerin benzer yaşam fırsatları vardır.

- Çalışma alanlarında, okullarda ve mahallelerde, farklı geçmişlerden gelen insanlar

arasında güçlü ve olumlu ilişkiler geliştirilir (Social Cohesion Report, 2006).

Kentsel, sosyal, etnik bütünleşmenin, sosyo-mekansal düzeyde yukarıdan aşağı destek

ve etnik çeşitliliği dikkate alan bir yerel perspektif gerektirdiğini belirten Ingeborg vd.

(2006)’ne göre, bunun üç temel ilkesi şunlardır:

- Ekonomiye ve istihdama uçlar uzatan yerel ekonomiyi desteklemek

- Okulların eğitim odaklı bütünleşik fonksiyonlarını artırmak

- Birarada yaşamaya hoşgörü ve yaşayan mahalleleri geliştirmek

Ingeborg’un belirttiği gibi, toplumsal bütünleşmeyi kentsel hayatın farklı aşamalarında

izlemek mümkün olabilir. Ekonomik alanda, sosyal alanda, örgütlenme alanında ve kentsel /

mekansal alanda toplumsal bütünleşme için farklı stratejiler yeralabilmektedir. Kentsel

yenileme uygulamaları bu amaçla çeşitli politikaları içermek durumundadır.

Toplumsal bütünleşmenin önemli bileşenlerinden biri olarak, kentsel çoğulculuktan

söz etmek yerinde olacaktır. Bilgin ve Göregenli (2002)’ye göre, “Kent yaşamında

çoğulculuktan söz etmek, aynı bir bütün içinde yer alan öğelerin veya alt birimlerin, ilke

olarak etkileşimini varsayar. Çoğulculuk, herkesin kendi dünyasını kurup diğerlerinden

kopmasını değil, onlarla etkileşim içerisinde olmasını gerektirir. Bu, kendi kültürel

kimliğinden kopmadan bir üst kimlikle birleşme olgusur”. Tekeli’ye göre (2002), demokratik

bir çoğulculuk modelinde, toplumdaki tüm grupların çıkarı eşit ölçüde önemlidir; bu yüzden

de kimse kendini dışlanmış hissetmez.

Ülkemizde de son yıllarda toplumsal bütünleşme konusu, merkezi düzeyde tartışılan

ve dikkate alınan bir konu olarak öne çıkmaktadır. 2009 yılında yürütülen KENTGES

çalışmasının “Toplumsal Yapının Güçlendirilmesi” başlığı altında toplumsal bütünleşme

önemli bir başlık olarak yeralmıştır (KENTGES Raporu, 2009). Raporun “Sosyal

Bütünleşme” alt başlığı kapsamında, mekansal planlama politikaları ve yaklaşımları, sosyal

politikalar ve ekonomik politikalar olmak üzere üç ilke yer almış, “yaşam ve mekan

kalitesinin iyileştirilmesi ve artırılması, düşük kaliteli ve riskli konut ve konut dokularının

yerinde ikamet ilkesi çerçevesinde iyileştirme ve yenileme politikalarıyla sağlıklı kentsel

doku ve yaşam çevrelerine dönüştürülmesi, kentsel dönüşüm alanlarında yerinde ikamet

ilkesi gözetilerek mutenalaştırmanın sınırlandırılması, kapalı ve sosyal yaşamdan kopuk

toplulukların kentsel sosyal ve mekânsal sistemle bütünleştirilmesi, dışlanma ve

ayrımcılığın önlenmesi ve sosyal bütünleşmenin sağlanması için; merkezi ve yerel

yönetimlerce, birlikte yaşamanın önceliklerine ağırlık veren kentsel yaşam kültürü,

bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı halk eğitim programları gibi sosyal içerikli

çalışmaların geliştirilmesi, sosyal düzensizliklere ilişkin yaptırımlar konusunda yasal

düzenlemeler yapılması ve bunları uygulayacak görevlilerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi;

ilgili sivil toplum kuruluşlarının sosyal bütünleşmeye katkı sağlayacak şekilde nitelik ve

nicelik olarak gelişmelerinin desteklenmesi, işsizlik, yoksulluk, sosyal güvence yoksunluğu

ve çalışma alanındaki eşitsizlikler gibi ekonomik nedenlerden kaynaklı dışlanma ve

ayrımcılığı azaltacak mesleki eğitim ve işe yerleştirme önlemlerin artırılması” gibi hedefler

raporda sıralanmıştır.

Görüldüğü üzere, ülkemizde toplumsal bütünleşme merkezi düzeyde ele alınan bir

sorun alanı haline gelmiştir. Nitekin 2007-2013 yıllarını kapsayan 9. Kalkınma Planında da bu

konuda politikalar yer almaktadır. Bölgesel Gelişmenin Sağlanması ana hedefi altında yeralan

hedeflerden ikisi, kentsel yenileme ve toplumsal bütünleşme hedeflerine ulaşmanın da

14

yollarını göstermektedir. 9. Kalkınma Planı’na göre, yerel dinamiklere ve içsel potansiyele

dayalı gelişmenin sağlanması ve yerel düzeyde kurumsal kapasitenin artırılması hedeflerini

destekleyen diğer maddeler şöyledir:

- Toplumsal bütünleşme ve dayanışmanın artırılması amacıyla hoşgörü, toplumsal

diyalog ve ortaklık kültürünü geliştirici politikalara öncelik verilecektir.

- Gençlerin aileleriyle ve toplumla iletişimlerini daha sağlıklı hale getirecek,

özgüvenlerini geliştirecek, yaşadıkları topluma aidiyet duygusu ve duyarlılıklarını artıracak,

karar alma süreçlerine katılımlarını sağlayacak tedbirler alınacaktır.

- Kamu politikalarının oluşturulmasında demokratik katılımı, saydamlığı sağlamak

ve toplumsal diyaloğu geliştirmek için STK’ların karar alma süreçlerine katkılarını

sağlayacak mekanizmalara yönelik çalışmalar yapılacaktır.

- Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının sosyal hizmet ve yardımlar

alanındaki faaliyetleri desteklenecektir.

Toplumsal bütünleşmeyi sağlamada, toplumun çeşitli kesimlerine farklı görevler

düşmektedir. Bu anlamda, toplumsal bütünleşmede söz sahibi olan farklı aktörlerin

benimsemesi gereken ilkeler sıralanmıştır (Tablo)

Alan Ekonomik

alanda

Sosyal alanda Örgütsel

alanda

Kentsel /

Mekansal

alanda

Toplumun

Kendisi

Yerel ekonomik

işlevlerine ve geçim

kaynaklarına sahip

çıkmak, onları

geleceğe aktarmak

konusunda

girişimlerde

bulunmak

Toplumun geri

kalanına karşı

hoşgörülü ve

toleranslı

davranmak,

böylelikle

bütünleşmeye

katkıda bulunmak

Kendi içlerinde

liderler çıkararak

örgütlenmek

Kentsel yenileme

uygulamalarının

gereği gibi

uygulanmasında

kolaylaştırıcı rol

oynamak,

Katılım

süreçlerinde rol

oynamak

Kentsel yenileme

süreçlerinde aktif

görev almak

Mekana ve ait

olduğu yerel

topluluğa sahip

çıkmak

Yerel ve

Merkezi

Yönetimler

Yerel ve bölgesel

ölçekteki toplumsal

gruplar arasında

ekonomik

eşitsizlikleri

azaltacak tedbirleri

almak

Dışlanma ve

ayrımcılığın

önleyecek

mekanizmalar

geliştirmek

Sivil toplum ve

kentin diğer

aktörleri ile

işbirliği sağlamak

Kentsel toplulukları

yenileme

süreçlerinde ortak

kentsel mekanlarda

(Pazar yerleri,

kermesler, el

sanatları sergileri,

festival alanalrı

gibi)n biraraya

getirerek,

bütünleşmelerine

katkıda bulunmak

Yerel işgücü ve

istihdam yaratacak,

yeni fırsatlar

üretecek

yaklaşımlar

geliştirmek

Toplumsal

bütünleşmeyi

sağlamaya yönelik

olarak kurumsal

kapasite

geliştirmek

Kira ve mülk

değerleri

konusunda

yenileme

uygulamaları

öncesi ve

Kentsel çelişkileri

yönetmek

Sosyal hizmet

alması gereken

yoksulların ve

dezavantajlı

grupların

belirlenerek, temel

15

sonrasında ayrışma

ve kutuplaşmalar

yaratılmaması için

gerekli koşulları

oluşturmak

sosyal yardım

hizmeti verilmesi

Yerel ekonomiyi,

toplumsal sınıflar

arasındaki ayrışma

ve çatışmaları

azaltacak bir araç

olarak kullanmak

Sivil Toplum,

Meslek

Odaları,

Üniversiteler

Kentsel yenileme

alanlarında

toplumsal

bütünleşmeyi

sağlamak üzere

yeni bilimsel

ekonomik modeller

geliştirmek

Çeşitliliğe ve yerel

toplumsal

değerlere tolerans

gösterilmesi

amacıyla bu

çeşitliği “değerli”

hale getirecek

stratejiler üretmek

Çeşitli

düzeylerdeki

demokratik

süreçlere katılım

gösterilmesi

konusunda yerel

toplulukları teşvik

etmek, özendirmek

ve

cesaretlendirmek

Kamusal

mekanlarda

etkinlikler

düzenleyerek,

yerel topluluklarda

diyalog ortamları

yaratarak,

toplumsal

bütünleşmeye

katkı sağlamak

Toplumsal

taleplere duyarlı

politikaları,

kentsel yenileme

uygulamalarının

odağına

yerleştirmek

Yerel/toplumsal

aidiyeti

güçlendirecek

sosyal aktiviteleri

geliştirmek

Projeler yoluyla

fonlar bulunmak ve

kullanmak

Farklı kesimlerden

toplulukları zaman

zaman biraraya

getirecek

düzenlemeleri

sağlamak

Çoğulculuğu

destekleyici

toplumsal katılım

mekanizmaları

geliştirmek

Yenileme

süreçlerinin süreki

gözlemcisi ve

denetçisi olmak

amacıyla

mekandaki

uygulamalrı

sürekli olarak

izlemek

Yerel kimliklere

vurgu yapacak,

onları

güçlendirecek

projler geliştirmek

Yenileme

uygulamasında rol

oynayan aktörler

arasında tarafsız

hakemlik yapmak,

uzlaştırıcı rol

üstlenmek

16

Toplumsal

dayanışma, uyum

ve bütünleşmeyi

sağlayacak sosyal

politika ve

projeler

geliştirmek

Uygulayıcılar Toplum temelli

projelerde aşırı

yüksek karlardan

ödün vererek,

uygulamaların rant

projelerine

dönüşmesinin

önüne geçmek;

böylece toplumsal

gerginlik, çatışma

ve ayrışmaları

engellemek

Alanda yaşayanları

sürekli

bilgilendirmek ve

onlara uygulamaya

karşı güven

duygusu aşılamak

Ortaklıklar,

protokoller ve

işbirliği modelleri

vasıtasıyla alanda

uygun örgütlenme

modelleri kurmak

Mekanı toplumun

temel ihtiyaçları,

talepleri ve yaşam

alışkanlıkları

doğrultusunda

şekillendirmek

Toplumsal

çeşitliliği ve

değerleri, kentsel

mekanı

zenginleştirecek

araçlar olarak

kullanmak

Mekanı

tektipleştirmek ve

/veya derin

ayrışmalara neden

olacak mekanlar

üretmek yerine,

toplumsal eşitlik,

uyum ve

bütünleşmeye

hizmet edecek

alanlar yaratmak Olabildiğince yerel

toplulukları yerinde

muhafaza eden

yenileme

yaklaşımlarını

benimsemek

Çeşitli Kamu /

Özel Kurum ve

Kuruluşları

(Hastaneler,

eğitim

kurumları,

SGK, vb)

Yerel toplulukların

ekonomik refah

düzeyini artırmayı

hedefleyen eylem

ve girşimlerde rol

almak

Yerel halkı

toplumun geri

kalanıyla

bütünleştirecek

sosyal ve kültürel

projelerde rol

oynamak

Kentsel yenileme

uygulamalarında

aktif birer aktör

olarak yerel

yönetimlerle, sivil

toplum ve

üniversitelerle

işbirliği yapmak

Yenileme

alanlarında sağlık,

eğitim ve güvenlik

gibi konularda

destek verecek

merkezler

oluşturup, özellikle

yaşlılar, çocuklar,

gençler, kadınlar

gibi özel ihtiyaç

gruplarının

gelişimlerine katkı

sağlamak

Tablo: Toplumsal Bütünleşme Odaklı Kentsel Yenilemede Stratejiler

Türkiye’deki dönüşüm mevzuatı sosyal problemlere referans vermediği gibi, merkezi

yönetimin, 9.Kalkınma Planı’nda sosyal politikalarla dönüşüm mevzuatını ilişkilendirmeye

17

yönelik bir çabası da görülmemektedir. Bugünkü anlayış içinde, gerek merkezi yönetimin,

gerek yerel yönetimlerin, gerekse uygulayıcıların, sosyal sorunları çözmeye yönelik

yaklaşımında, sosyal sorunların alanda yaşayanlardan kaynaklandığına yönelik bir kabul

olduğu da göze çarpmaktadır. Oysaki sosyal sorunların varlığının, sosyal sorunların yaşayan

kişilerden çok daha eski ve geniş kapsamlı bir durum olduğunu, sorunların kökenine inmeden,

sorunların yerini değiştirmenin, sorunları kökten çözemeyeceğini hatırlamakta yarar vardır.

Bu açıdan bakıldığında, İngiltere’de merkezi yönetimin alan-özelindeki girişimleri (bir

diğer deyişle mahalle ölçeğindeki dönüşüm / yenileme programları) bir dizi eleştiriye konu

olmuştur. Buradaki temel sorun, tüm problemlerin ‘alan özelinde’ tanımlanmasıdır. Bu

yaklaşımda sadece alan özeline odaklanıldığından, yerelde sunulan hizmetler fiziksel çevre

sorunlarını çözse bile, asıl sorunların kökenine inilmesi -yani üst ölçekteki ekonomik

sorunlara müdahale edilmesi- söz konusu değildir. Bu da sorunları sadece alana indirgeyerek

bir ‘mekansal fetişizm’ (spatial fetishism) yaratmakta, üst ölçekli sosyal ve ekonomik

sorunların görmezden gelinmesine yol açmaktadır (Oatley, 200020

, aktaran Özdemir, 2010 ).

Alan özelindeki politikaları eleştirenler arasında en güçlü seslerden biri olan Oatley

(2000)’e göre mahallelerde yaşanan sorunların başında ekonomik problemler ve işsizlik

gelmekte olup bu durum aileleri konut piyasasından dışlamakta, suç, eğitimsizlik, sağlık

sorunları gibi bir dizi diğer soruna yol açmaktadır. Mahallelerin dışında var olan üst ölçekli

sebeplere odaklanmadan, mikro-ekonomik tedbir ve teşviklere yönelmek başarısızlık

yaratmaya mahkûmdur. Bu açıdan yönetimdeki İşçi Partisi’nin ‘küreselleşmeye karşı bir şey

yapılamaz, neoliberalizmden başka bir yol mümkün değildir’ yaklaşımını eleştiren Oatley,

alan-özelindeki stratejilerin eskiden beri uygulandığına ve buna rağmen derinleşmeye devam

eden eşitsizliklerin varlığına dikkat çekerek, asıl dönüşümlerin önce üst ölçekli politikalarla

başlayacağını belirtmektedir (Oatley, 2000, aktaran Özdemir, 2010). Bu çerçevede, Oatley,

yerel, bölgesel, ulusal ve ulusüstü düzeyde bir dizi strateji uygulanması gerektiğine ve

dünyayı birbiri ile rekabet etmekte olan ulusal ekonomiler olarak görmek yerine desantralize

olmuş bir sistem olarak kabul etmek gerekliliğine değinmektedir.

Alan-özelindeki teşviklere yönelik bir diğer eleştiri de Hastings (2003)21

tarafından

yapılmaktadır (aktaran Özdemir, 2010). Mahalleler için geliştirilen dönüşüm projelerinde

birbiri ile birlikte ele alınması gereken iki yaklaşımdan söz etmektedir: dışa dönük (outward-

looking) ve içe dönük (inward-looking). Bunlardan birincisi, alandaki sosyal dışlanma,

yoksulluk, işsizlik, kentsel mekandaki ayrışma gibi problemlerin kökenlerinin üst ölçekte

ekonominin yapısal sorunlarından kaynaklandığına vurgu yapan yaklaşımdır. Bu bakış açısı,

bir alanda yer alan sorunların çoğu kez işsizlik sorunu ile başlayarak devamında eğitimsizlik,

artan suç oranları, sağlık koşullarının kötüleşmesi, fiziksel mekanın köhnemesi gibi

katlanarak artan diğer sorunları tetiklemesi görüşüne dayanır. Dışa-dönük olarak

tanımlanabilen bu yaklaşımda, alan ölçeğinde görülen sorunların kökenleri, üst ölçekte

görüldüğü için öneriler de alan dışına referanslı, kent ölçeğinde çözüm arayışlarını

içermektedir. İkinci yaklaşım ise, tümüyle alana odaklanan ve alandaki problemleri alana

özgü olarak algılayan, üst ölçekli ekonomik ve sosyal dinamiklere yer vermeyen yaklaşımdır.

20

Oatley, N., ‘New Labour’s Approach to Age-old Problems: Renewing and revitalising poor neighbourhoods –

the national strategy for neighbourhood renewal’, Local Economy, 15(2), 2000, 86-97

21

Hastings, A. ‘Strategic, multilevel neighbourhood regeneration: an outward-looking approach at last?’,

R.Imrie ve M.Raco (ed), Urban Renaissance? New Labour, Community and Urban Policy içinde, The Policy

Press, 2003, Bristol

18

İçe dönük olarak tanımlanabilen bu yaklaşımda, alandaki sorunlar yine alanda yaşayanların

bir kusuru/eksikliği olarak görülür (Hastings, 2003, s.87-88). Bu bakış açısı çerçevesinde,

hem Hastings (2003) hem de Oatley (2000), çok-katmanlı yaklaşımlar geliştirilerek, alan

özelindeki yaklaşımların üst ölçekli sorunlar ve bunlara yönelik politikalar düzeyinde ele

alınmaya başlanması gerektiği görüşünü savunmaktadırlar.

5. Kentsel yenileme uygulamalarını başarılı kılmada bir araç olarak toplumsal yenileme

Yoksulluk, açlık, işsizlik, suç, etnik, vb. sorunlarla uğraşan kentlerde toplumlar

giderek daha büyük bozulmalara uğramaktadırlar. Kentsel yenileme uygulamalarında

toplumsal bütünleşme, yenileme uygulamalarını başarıya taşıyacak bir adım olarak büyük

önem taşımaktadır. Bununla birlikte, kentsel yenilemenin ana hedefi, toplumsal bütünleşmeyi

bir adım daha ileriye götürecek olan toplumsal yenilenmedir. Yalnızca mekansal gelişim ve

yenilenmeleri hedef alan kentsel yenileme uygulamalarının, kentsel sürdürülebilirliği

sağlamada başarısız olduğu, örnekler ve deneyimlerle sabittir. Toplumsal bozulmalarla başa

çıkarak, bozulmaların kaynaklarını ortadan kaldırmayı, böylelikle toplumu daha ileriye

taşıyacak iyileştirmeleri gerçekleştirmeyi amaç edinen toplumsal yenileme (community

renewal), yerel toplumların sağlık, eğitim, istihdam ve refahını geliştirecek, topluluk

kapsamında destekten, bireysel desteğe kadar her aşamada insanları teşvik edip

cesaretlendirerek, onların toplumsal olaylara dahil olmasını sağlayacak bir tür programdır.

Batılı ülkelerin birçoğunda uygulanan bu program sayesinde, her yıl yüzlerce işsiz, eğitimsiz,

umutsuz, gelecekten beklentisi olmayan ya da sağlık problemleriyle uğraşan insan, topluma

kazandırılarak toplum yaşamına katılmanın yollarını öğrenmektedir.

Konuya bir örnekle yaklaşmak gerekirse, Waterloo bölgesinden söz ederek

başlanabilir. Randolph and Judd (2000) Waterloo bölgesindeki, düşük piyasa katılımı

oranlarından, yüksek genç işsizliğinden, sosyal hizmetlere yüksek oranda bağımlılıktan, alkol

ve uyuşturucu kullanımına bağlı belirgin oranda yüksek ruhsal hastalıklardan ve yüksek

oranda suç ve vandalizmden bahsetmektedirler. Alan 1990’ların ortalarında, konut arzına

karşı yüksek oranda red, yüksek konut açığı oranları, yüksek kira borçları, sorunlar, sıkıntılar

ve vandalism ile birlikte anılır gelmiştir. Böylelikle çeşitli kurumların işbirliği ile bölgede

çalışmalar başalmıştır. Bu kurumlardan “Airds and Macquarie Fields NIPs” fiziksel tasarım

ve değer geliştirme stratejiler üzerinde dururken, Waterloo NIP, başlangıçtan itibaren UNSW

School of Social Work ve Faculty of the Built Environment, the Department of Housing ve

The Inner Sydney Regional Council for Social Development and the South Sydney City

Council arasında kurulmuş bir birlik olan Waterloo-Redfern Toplum Geliştirme Projesi

(WRCDP) tarafından güçlü bir şekilde desteklenen “toplum gelişimi” üzerinde araştırma

yapmıştır. Waterloo-Redfern Toplum Geliştirme Projesi’nin Waterllo ve Redfern’de

gayrimenkulleri ile ilgili olarak toplumsal gelişime dahil olma ve mahalle geliştirme projeleri

ve araştırmaları, UNSW öğrenci ve personelini koordine etmek üzere Waterloo’da bir ofisi,

tam zamanlı koordinatörü vardır. Proje, mahalle danışma kurulu ve bölge komiteleri ile yakın

ilişki içinde yürümektedir. Toplum geliştirme projesi, Inner Sydney Regional Council for

Social Development’la ilişkili Housing Communities Assistance Program çalışanları

tarafından da destek görmektedir. Department of Housing in Waterloo’nun fiziksel ya da

emlaka yönelik stratejileri, daha çok bina girişleri için elektronik güvenlik sistemleri temin

etmek, konut alanlarının her tarafında ışıklandırmayı artırmak, birimleri iyileştirmek, yaşlılar

için standart-altı birimleri iki odalıdan tek odalıya çevirmek kamusal alanları çevrelemek ve

bazı yapıların dış görünüşlerini iyileştirmek üzerinedir. UNSW’nin mimari kadrosu ve

öğrenciler, düzenli olarak toplumla görüşmeler yaparak fikirlerini almışlardır. Toplumsal

19

gelişim stratejileri, bir mahalle merkezi, farklı kültürel gruplar için İngilizce sınıfları, iş

girişimleri, bir geçici işçi servisi, topluma yönelik sanat aktiviteleri, gençlik rekreasyon

programları, okul sonrası programı, üç adet halk bahçesi, geri dönüşüm projeleri, halk

festivalleri ve etkinliklerini kapsamaktadır. WRCDP, ayrıca üniversite personeli ve

öğrencilerini dahil edip, onları bilgilendirerek, mahalle iyileştirme ve toplum gelişim süreçleri

üzerine araştırma projeleri yürütmektedir. Projeler, bir yandan konut stoğunun niteliğini

geliştirir ve kamusal açık alanların kullanımını artırırken, diğer yandan da istikrarlı, etkin,

güçlü bir toplum oluşturmaya yardım etmektedir. Başarılı toplum katılımı vasıtasıyla, uygun

yapıların yanısıra, bir güven ilişkisi, beceri gelişimi, sakinler için somut sonuçlar ve iyi

iletişim, planlama ve projelerin uygulanmasında süreklilik sağlanmaktadır. Üniversiteler

dönüşümde kiracılar, ilgili birim ve diğer kurumlar arasında tarafsız aktörler ve dürüst

arabulucular olarak çok önemli bir rol oynamaktadırlar.

Toplum yenileme programları, kentsel yenilemenin önemli araçlarından biri olarak,

önemli bir güce ve role sahiptir. Bu projeler, toplumun gerçek ihtiyaçlarına gerçek yanıtlar

arayarak, doğru ve en uygun çözümleri sunma hedefi gütmelidir. Ercan (2009), konuyu

“topluluk ihtiyacı odaklı planlama” olarak ele alarak, bu kavramı, “çöken, bozulan, toplumsal

dışlanmanın hızla arttığı konut alanlarında yaşayan toplulukların ortak ihtiyaç ve

problemlerini tespit eden, bunlara yönelik çözüm yollarını bulan ve uygulayan bir planlama

yaklaşımı olarak ifade etmektedir. Toplum yenileme programları, genellikle bir ekip

tarafından yürütülmekte, çeşitli kurum ve kuruluşlarca da desteklenmektedir. Bu ekip,

toplumun gereksinmelerini tanımlamak ve bunlara öncelik vermek, fonlar araştırıp bulmak,

atılacak adımlara yön vermek, kentsel yenileme uygulamalarının maliyetlerini ve sonuçlarını

değerlendirmek gibi roller üstlenmektedir. Çoğunlukla gönüllülerin katılımına da açıktırlar.

Geçmiş deneyimlere bakarak, merkezine toplumsal yenilemeyi oturtmamış olan

kentsel yenileme uygulamalarının, glecekte ana hedefine ulaşamadığını söylemek

mümkündür. Bu tür uygulamalar, mekansal kaliteyi bir ölçüde artırmakla beraber, yoksulluğu

ve yoksunluğu bir yerden başka bir yere taşımakta, dışlanma sorununa çare olamamakta,

toplumu bütünleştirici çözüm yolları sunamamaktadır. Dolayısıyla bir süre sonra, yenileme

uygulamasının konusu olan alanlar, yeni çöküntü bölgelerine dönüşmekte, yeni sorunlarla

mücadele eder hale gelmektedir. Hague (2005)in de belirttiği üzere, yoksullukla

bağlantısından ötürü, konut alanlarında yenileme eylemi hiçbir zaman dar kapsamlı bir konut

meselesi gibi ele alınmamalıdır. Aksi takdirde, esasen toplum adına yapılan kentsel yenileme

uygulamaları, yeni sorun alanları haline gelmenin ötesine geçemezler.

Kentsel yenileme uygulamalarının en önemli bileşenleri olan toplum yenileme

programları, uygulama sürecinin bir parçası olarak süreç içindeki yerini almalıdır. Bu

program içinde, genç işsizliği, uyuşturucu ve alkol kullanımı, çeşitli sağlık sorunları,

kadınların toplum hayatına ve ekonomiye entegre edilmesi, umutsuzluk ve boşluk gibi

psikolojik sorunlar, boş zaman değerlendirme, okul öncesi eğitim, sosyal güvenlik, barınma

problemi, kayıt dışı yaşam gibi her tür sorun, birer mücadele konusu olarak ele alınmalı;

özellikle yerel yönetimlerin girişimiyle, yenileme alanları içindeki tüm bireysel ve toplum

ölçeğindeki sorunlara ulaşılıp çözüm aranması, yenileme uygulamalarını başarıya

götürecektir.

Sonuç ve Değerlendirme

Çalışma bütününde, birbiriyle doğrudan ilişkili, ya da birbirini tamamlayan kavramlar

olarak, yoksulluk, yoksunluk, toplumsal dışlanma, toplumsal bütünleşme ve toplumsal uyum

kavramları detaylı olarak ele alınmış; kentsel yenileme kavramı ise, bu kavramların süzgeçten

geçirilmesi ile elde kalan toplumsal yenilenme konusu üzerinden okunarak açıklanmaya

20

çalışılmıştır. Kentsel yenileme uygulamaları, bilindiği üzere, kentlerin eskiyen, bozulan,

çöküntü alanı haline gelen kısımlarını kapsayan uygulamalardır. Ancak buradaki temel sorun,

fiziksel eskimeden çok daha karmaşık olan toplumsal sorunlardır. Kentsel yenileme süreçleri

çoğunlukla yerinden etmelerle, yıkımlarla, değer artışlarıyla, varsılların, eski yoksulluk

alanlarına yerleşmeleriyle, gerginliklerle sonuçlanmakta, ancak bu ciddi sorun, bugün

itibariyle halen görmezden gelinmektedir. Kısacası “halka rağmen” kentsel yenileme mantığı

ile, zorlayıcı ve baskıcı uygulamalar yürütülmektedir. İşte çağdaş, “halka rağmen” değil,

“halk için”bir kentsel yenileme uygulaması, odağına toplumu yerleştirmek ve tüm ilkelerini

de bu eksende belirlemek durumundadır. Bu süreçte, toplumun tüm aktörlerine önemli roller

düşmektedir. Uygulamanın başından sonuna dek, öncelikle toplumun kendisinin projeye inanç

ve güveni oluşturulmalı; yerel yönetimler süreci baştan sonra koordine edip yönetmeli,

uygulamacılar toplumla elele çalışmalı, üniversiteler toplumu bilinçlendirme, ilkeler

oluşturma, sivil toplum ve meslek odaları, toplum lehine sürekli gözleme ve denetleme,

kamusal hakları savunma gibi görevleri hep birlikte üstlenmeli, eğitim, sağlık kuruluşları,

medya gibi kurum ve kuruluşlar, her tür toplumsal desteği vererek alan sakinlerinin gelişimine

katkı sunmalıdır. Böylelikle, kentsel alanların gerçek anlamda ve bir bütün olarak yenilenmesi

sağlanmış olacaktır.

Kaynakça

Back K.W. Influence Through Social Communication. J. Abnorm. Soc. Psych. 1951, 46:9-23

Bailey N.., Konuta Yönelik Dönüşüm: Glasgow Deneyimi, Uluslararası Kentsel Dönüşüm

Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Kasım 2004, D. Özdemir, P.Özden ve

S.Turgut (der.)., 2005, İstanbul

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kentsel Geliştirme Strateji Belgesi ve EylemPlanı

Hazırlanması Projesi, KENTGES Raporu, 16 Aralık 2009, Ankara

Beşe E., Kırık Pencereler Teorisi Bağlamında Kentsel Yaşamda Suç ve Güvenlik, Polis

Bilimleri Dergisi, C:8 (1), 2006, 1-24

Bilgin N. ve Göregenli M., “Kentsel Katılım ve Çoğulculuk”, Kentte Birlikte Yaşamak

Üzerine, Demokrasi Kitaplığı, WALD Yay., 2002, İstanbul, 51-64

Bilsel G. vd. (vd dediğin kişilerin isimlerin açıkça yaz) Kentsel Yoksulluk/ Yoksunluğun

Değişik Tanımları ve Boyutları Üzerine, Dünya Şehircilik Günü 26. Kolokyumu, 2002,

Ankara, 193-197

Buğra A., Keyder Ç., Balaban U. B., Yakut B., “Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen

Refah Rejimi”, BM Kalkınma Programı İçin Hazırlanan Proje Raporu, 2003

Er İ., Sosyal Bütünleşme, http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/050.htm

Ercan A., Z., M., Kentsel Dönüşümde Yeni Bir Planlama Yaklaşımı: Topluluk İhtiyacı

Odaklı Planlama, Gecekondu, Dönüşüm, Kent, Tansı Şenyapılı’ya Armağan içinde, yayına

hazırlayanlar: Kayasü S., vd., ODTÜ Mim. Fak. Basım İşbilirliği, 2009, Ankara 163-176

Hague C., “Konut Alanlarının Dönüşüm ve Yenileme Projelerinde Başarıya Ulaşma”,

Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Kasım

2004, D. Özdemir, P.Özden ve S.Turgut (der.), 2005, İstanbul

House of Commons ODPM: Housing, Planning, Local Government and The Regions

Committe, Social Cohesion, Sixth Report of Session 2003-4, V:1

21

Ingeborg B., Alev D., Hanns-Uve S., “Berlin: Urban, Social and Ethnic Integration - an

Urban Policy Challenge” In: William J.V. Neill, Hanns-Uve Schwedler (Hrsg.): Migration

and Cultural Inclusion in the European City, 2006, 136-147

Işık O. ve Pınarcıoğlu M., Nöbetleşe Yoksulluk, 3. baskı, İletişim Yay., 2003, İstanbul

Kalaycıoğlu S., Türkiye’de Kentsel Yoksulluğun Tanımlanmasında Geçinme ve Aile

Stratjilerinin Etkileri, Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama, 26. Dünya Şehircilik Günü

Kolokyumu, 6-8 Kasım 2002, Ankara, 65-72

Musterd S., “Segregation and integration: a contested relationship”, Journal of Ethnic and

Migration Studies Vol. 29, No. 4: July 2003, 623–641

Özdemir, D. ‘Giriş: kentsel dönüşüm olgusunun süreç içinde değişen anlamları’, (derleyen:

D.Özdemir) Kentsel Dönüşümde Politika, Mevzuat, Uygulama: Avrupa Deneyimi, İstanbul

Uygulamaları içinde, Nobel Yayınları, 2010, Ankara

Özden P., Kentsel Yenileme, İmge Yayınları, 2008, Ankara

Özuğurlu A.,”Yoksulluk Araştırmalarına Eleştirel Bir Bakış”, Mülkiye Dergisi, Cilt: XXX

Sayı:250, 2009, 53-66

Özyurt C., “Yirminci Yüzyıl Sosyolojisinde Kentsel Yaşam”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 18, Aralık 2007, 111-126

Payne R., “Yoksulluğu Anlamak İçin Bir Çerçeve”, 23 Haziran 2007, Radikal Gazetesi

Cumartesi Eki

Randolph, Bill and Judd, Bruce., “Community renewal and large public housing estates”,

Urban Policy and Research, 2000, 18: 1, 91- 104

Sapancalı F., “AB’nde Sosyal Dışlanma Sorunu ve Mücadele Yöntemleri”, Çalışma ve

Toplum, 2005/3, s. 51-69

Stewart J. ve diğ. Local Government: Perceptions and Approaches to Urban Deprivation,

Report on a Study Commissioned by the Home Office, Urban Deprivation Unit, 1974.,

Birmingham

Tekeli İ,, “Kent Yoksulluğu ve Modernitenin Bu Soruya Yaklaşım Seçenekleri Üzerine”,

Devlet Reformu Yoksulluk, İstanbul, 2000, 139-160

“Türkiye’de Konut Sorunu Ve Konut İhtiyacı” Raporu http://e

imo.imo.org.tr/Portal/Web/new/uploads/file/menu/KONUT_RAPORU.pdf

Ünsal F., “Toplumsal Barışın Korunması Bağlamında Kent Yoksulluğunun Çağdaş

Kentsel Dinamikler Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve

Planlama, 26. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, 6-8 Kasım 2002, Ankara, 55-64

Yoksulluk İçinde Yaşayan Çocuklar, UNİCEF; 2005,

http://www.unicef.org/turkey/dcd05/_dcd05c2b.html

Yörükan T., Şehir Yenilemesi Sırasında İşbirliği, Nobel Yay., 2006, Ankara