Kapitalizmin Krizine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak: Analitik bir Çerçeve Önerisi...

23
Kapitalizmin Krizine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak: Analitik bir Çerçeve Önerisi Görkem Akgöz, Ecehan Balta ÖZET Bu çalışmada, 2008 yılında başlayan ve etkileri halen sürmekte olan kapitalizmin son krizinin analizinde ve aşılmasında toplumsal cinsiyet perspektifinin merkezi bir önem taşıdığı önermesinden yola çıkarak, bu perspektifin kullanımına ilişkin bir bir analitik çerçeve sunmayı amaçlıyoruz. Özellikle Türkçe litaretürde, kriz çalışmalarının büyük ölçüde cinsiyet körü olduğu gözleminden hareket ediyor, bu körlüğün krizin uzun vadeli etkilerini anlamak açısından ciddi sorunlar doğuracağını iddia ediyoruz. Bu çerçecevede, krizin kadınlar üzerindeki spesifik etkilerinin anlaşılması açısından, krizin ekonomik etkilerinin ötesinde toplumsal etkileri bağlamında ele alınması makalemizin ilk kısmını oluşturuyor. Bu kısmı uluslararası literatürde kriz çalışmalarına getirilen toplumsal cinsiyet perspektifinin temel özelliklerinin eleştirel bir gözle aktarılması takip ediyor. Bu perspektifin Türkiye'deki kriz ve kadın konulu çalışmalara olası katkılarını üç ana başlık altında tartışılması makalemizin son kısmını oluşturuyor. Anahtar sözcükler: Ekonomik kriz, Kadın emeği, Ücretsiz emek, Yeniden üretim emeği, İstihdam piyasası, Üreme politikaları, Pronotalizm ABSTRACT Key words: Economic crisis, Female labor, Unpaid labor, Reproductive Labor, Labor market, Reproductive policies, Pronatalism 1. Giriş: Krizleri Nasıl Anlamalı? Kapitalizmin 2008 yılında başlayan son krizi, finansal bir kriz olma ve gelişmekte olan ekonomilerin merkezde olduğu önceki krizlerden farklı olarak dünya ekonomisinin merkezinden tamamına doğru yayılma özellikleriyle sosyal bilimciler tarafından analiz

Transcript of Kapitalizmin Krizine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak: Analitik bir Çerçeve Önerisi...

Kapitalizmin Krizine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak:Analitik bir Çerçeve Önerisi

Görkem Akgöz, Ecehan Balta

ÖZET

Bu çalışmada, 2008 yılında başlayan ve etkileri halen sürmekteolan kapitalizmin son krizinin analizinde ve aşılmasındatoplumsal cinsiyet perspektifinin merkezi bir önem taşıdığıönermesinden yola çıkarak, bu perspektifin kullanımına ilişkinbir bir analitik çerçeve sunmayı amaçlıyoruz. Özellikle Türkçelitaretürde, kriz çalışmalarının büyük ölçüde cinsiyet körüolduğu gözleminden hareket ediyor, bu körlüğün krizin uzun vadelietkilerini anlamak açısından ciddi sorunlar doğuracağını iddiaediyoruz. Bu çerçecevede, krizin kadınlar üzerindeki spesifiketkilerinin anlaşılması açısından, krizin ekonomik etkilerininötesinde toplumsal etkileri bağlamında ele alınması makalemizinilk kısmını oluşturuyor. Bu kısmı uluslararası literatürde krizçalışmalarına getirilen toplumsal cinsiyet perspektifinin temelözelliklerinin eleştirel bir gözle aktarılması takip ediyor. Buperspektifin Türkiye'deki kriz ve kadın konulu çalışmalara olasıkatkılarını üç ana başlık altında tartışılması makalemizin sonkısmını oluşturuyor. 

Anahtar sözcükler: Ekonomik kriz, Kadın emeği, Ücretsiz emek, Yenidenüretim emeği, İstihdam piyasası, Üreme politikaları, Pronotalizm  

ABSTRACT

Key words: Economic crisis, Female labor, Unpaid labor,Reproductive Labor, Labor market, Reproductive policies,Pronatalism 

1. Giriş: Krizleri Nasıl Anlamalı? 

Kapitalizmin 2008 yılında başlayan son krizi, finansal bir krizolma ve gelişmekte olan ekonomilerin merkezde olduğu öncekikrizlerden farklı olarak dünya ekonomisinin merkezinden tamamınadoğru yayılma özellikleriyle sosyal bilimciler tarafından analiz

edilmeye devam ediliyor. Elinizdeki bu makale, özellikle iktisadiyanı gelişkin bu analizlerin, varlığı Türkçe literatürde sonderece belirgin olan çok temel bir eksik taşıdığı gözlemindenhareket ediyor: Krizin toplumsal cinsiyet perspektifindenanlaşılması. Bu iddianın altında, toplumsal cinsiyetperspektifinden yapılmış kriz analizlerinin sayıca eksikliğindenfazlası yatıyor. Niceliksel olarak toplumsal cinsiyet temellikriz analizlerinin yetersizliği olgusal bir gerçek olsa da,kanımızca literatürün eksiği bununla sınırlı değil. Krizinkavramsallaştırılmasından başlayarak, sebeplerinin, sonuçlarınınve krizden çıkmak üzere önerilen reformların toplumsalcinsiyetlendirilmiş niteliğini analizin merkezine koymakgerektiğini savlıyoruz. Bu savın karşısında, kriz ve toplumsalcinsiyet konulu çalışmaların sayısında niceliksel bir artışın tekbaşına bir çözüm olamayacağı açık bir sonuç olarak ortadadır. 

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin artmasını krizin sonuçlarındanbiri olarak değerlendirmek yetersiz kalmaktadır. Finansal birkriz olarak başlayan ve ekonomik bir krize dönüştüğü belirtilenkrizin, öncesinde, devamında ve sonrasında da ekonomik, ekolojikve toplumsal -yapısal- kriz özellikleri gösteren niteliksel birdönüşüme işaret ettiğine dikkat çekiyoruz. Bu nitelikseldönüşümün her bir veçhesinin kadınlar üzerinde bütüncületkilerini göstermek için metodolojik olarak da krize toplumsalcinsiyet perspektifinden bakmayı olanaklı kılacak bütünsel birkavrayışa ihtiyaç var. Bu bakımdan, var olan iktisadi vesosyolojik açıklamaların bu bütünleşik kavrayıştan uzak olduğunuidda ediyoruz. Özellikle Türkçe literatürde, iktisadi vetoplumsal alanların bir bakışımsızlığı söz konusudur. Bumakalenin amacı, nihai bir sonuca ulaşmaktan ziyade, bu yolda birçerçeve çizmek ve yapılacak yeni çalışmalar için sorularsormaktır. Bu amaçla, krizin kavrasallaştırılmasından başlayarak,toplumsal cinsiyeti analitik bir kategori olarak kullanmakyoluyla, kapitalizmin krizlerini çalışmak için bir çerçeveönerisinde bulunacağız. Açıktır ki, bu türden bir gayret,cevapları bulmaktan ziyade doğru soruların, anlamlıfomülasyonları üzerine yoğunlaşacaktır. Dolayısıyla, buçalışmada, krizin Türkiye'de kadınlar üzerindeki etkileriniortaya sermekten ziyade, Türkiye'den ve dünyadan örneklerışığında, krize toplumsal cinsiyet bakış açısından yaklaşmanınanahatlarını belirlemeye çalışacağız. 

Makaleyi üzerine inşa ettiğimiz bu fikir feminist tarihyazımı iletanışıklığı olanlara son derece tanıdık gelecektir. Feministtarihçi Joan Scott'un 1986 yılında ilk kez dile getirdiği, kadıntarihinin sadece bir eksiklikler tarihinin tamamlanmasıolamayacağı fikri, hem feminist metodolojide, hem detarihyazımında önemli tartışmalar doğurmuştur. Scott'un feministtarihyazımının, kadınları temelde erkeklerin olan tarihe eklemekyerine, toplumsal cinsiyeti tarihyazımında analitik bir kategoriolarak kullanarak, verili kavramların toplumsalcinsiyetlendirilmiş niteliğine müdahale etme çağrısının, sadecetarih alanında değil, feminist metodolojiyi benimsemiş sosyalbilimlerin tamamında önemli bir karşılığı olduğunu düşünüyoruz.Elimizdeki çalışmanın kapsamı açısından düşünüldüğünde bufikir, krizin kadınlar üzerindeki etkilerini ortaya sermeninyeterli olmadığı, bunun çabanın ötesinde krizinkavramsallaştırılmasında toplumsal cinsiyetin analitik birkategori olarak kullanılması gerektiği sonucuna götürür. (Scott'areferans vermek lazım burda) 

Çalışmanın ilk kısmında literatürde krizlarin kadınlar üzerindekietkilerinin ele alınma biçimleri tartışılacaktır. Bu literatürüneleştirel bir değerlendirmesi bizi makalenin ikinci kısmınataşır. Bu kısımda, üç ana başlık altında (??) kapitalizminkrizlerinin toplumsal cinsiyet perspektifinden analizininanahatlarını tartışmaya açacağız. Sonuç kısmında ise başladığımıznoktaya dönerek, kapitalizmi cinsiyetçiliğiyle birlikte, ya daona eklemlenme biçimleri ile birlikte tartışan feminizmin,krizleri de bu yapısal / bütünsel analiz çerçevesi içindetartışabilmesinin mümkün ve gerekli olduğunu ileri süreceğiz.

2. Kriz -Toplumsal Cinsiyet İlişkisini Yeniden Kurmak

Dünyanın tamamında etkileri eşzamanlı olarak hissedilen ve1930'lardan beri ilk defa gayri safi küresel hasılada ilk defadüşüşe neden olan (Espino, s. 267) 2008 krizinin yıkıcıetkilerinin boyutlarının anlaşılması açısından iki iktisadigöstergenin anılması yeterli olacaktır. 2008 yılında küreseliktisadi büyüme rakamı %3,4’iken, 2009 yılına gelindiğinde burakam %0,5’e gerilemiş (UN/DESA 2009 raporundan aktaran RaniaAntonopoulos ve Emel Memiş, Toplumsal Cinsiyet Bakış AçısıylaMevcut Küresel Ekonomik Kriz Ve  Gelişmekte Olan ÜlkeEkonomilerine Etkileri), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün

verilerine göre 2009 yılına gelindiğinde işsizler ordusuna 34milyon kişi katılmıştır. (ILO 2010 raporundan aktaranAntonopoulos ve Memiş, 2009: ?). 2008 krizinin küresel niteliğionu önceki krizlerden, ortaya çıktığı ve etkisi altına aldığıcoğrafi bölgeler, sebepleri, ortaya çıktığı andaki ekonomik vefinansal şartlar ve krize karşı geliştirilen politika önerileriaçısından farklılaştırır. Örneğin, 1997 Asya kriziylekarşılaştırıldığında, 2008 krizi dünyanın ekonomik merkezi ABD'yivurması, ABD'nin temel ticari partnerlerinden Asya-Pasifikbölgesinin krizin etkilerinden ihracat yoluyla kurtulmasınıimkansız kılar. (Shamika Sirimanne, s:3) Bu farklılıkların elealdığımız konu açısından önemi, krizin özellikle gelişmekte olanekonomilerde kadınlar ve fakirler üzerindeki yıkıcı etkileribağlamında ortaya çıkar. 

Kadınların krizlerden nasıl etkilendiği sorusu, krizin nedenleriile ilgili tartışmadan da bağımsız değildir. Özellikle 2008krizini “eşik-altı konut kredisi krizi”, “finansalkriz”, “yönetişim krizi” ya da “kapitalizmin yapısal krizlerindensonuncusu” olarak okuduğunuzda, ilk soruya verilen yanıt daradikal bir biçimde değişecektir. (dipnot: diğer yandan örneğinWalby, 2008 krizini bir finansal kriz olarak ele almakla birliktebunun nedeninin bir yönetişim krizi olduğunu, fakat bizzatyönetişimin toplumsal cinsiyetlendirilmiş bir kavram olarak elealınması gerektiğini ileri sürer (kaynak) Benzer bir biçimdemortgage krizi olarak ele alan feminist yaklaşımlar da krizeatfedilen özellikler dolayısıyla kadınların ev merkezli yaşama-çalışma pratiklerinin daha derinden etkilendiğini analiz ederler.Ancak bu analizler krizi toplumsal cinsiyetlendirilmiş olarakokusalar da hiçbiri krizin yapısal-bütünsel özellikleriniaçıklamaz.) Burada 2008 krizinin “doğasını” uzun uzadıyatartışmaya açmayacağız. Ancak "krizin nedeninin bizzat üretimorganizasyonunun kapitalist sermaye birikime dayananörgütlenişinde olduğu”(Akçay, 2013) tespitinden hareket edeceğiz.

Kadınların ekonomik krizlerden etkilenme biçimlerini analiz edenliteratürün vurgu yaptığı temel noktaları iki grupta toplamakmümkündür. Bunlardan birincisi, kadınların istihdam piyasalarınakatılımıyla ilgilidir. İkinci gruptaysa, anaakım iktisatteorilerinin gözardı ettiği bir kategori olan kadınların ücretsizemeğinin krizler karşısındaki durumu yer alır. Bu iki alanınkrizler karşısında değişimleri yakın bir etkileşim içerisindedirve kuşkusuz kapitalizmin krizleri tarihsel olarak kadınlar

üzerinde iki alanda da yıkıcı etkilere sebep olmuştur. 

Kadınların istihdam piyasalarına katılımlarının krizlerdenetkinlenme biçimlerinin ele alınışında dikkat edilmesi gerekenilk nokta, krizler karşısında uygulanan ekonomik politikalar vebunların uygulanabilmesi için yapılan yasal düzenlemelerin,kapitalizmin yeniden üretimini mümkün ve süreğen kılmanın biraracı olarak sömürü ve ezme-ezilme ilişkilerini güçlendirme vedolayısıyla toplumsal eşitsizliği arttırma eğilimigösterdiğidir. Bu artan eşitsizliklerden özellikle etkilenecekgruplardan bir tanesi de kadınlardır. Ancak bu etkilenmeninfarklı tarihsel anlarda birbirine neredeyse taban tabana zıtnitelikler gösterdiği unutulmamalıdır. Örneğin 1970’lerde erkenkapitalistleşen ülkelerde yaşanan krizlerin sonucunda,uluslararası sermaye ucuz iş gücü nedeniyleyatırımlarını azgelişmiş ülkelere transfer etmiştir. Bu sermayeaktarımının teşvik edilmesi için azgelişmiş ekonomilerdesendikalaşmanın engellendiği, yatırımcıların iş ve sosyalgüvenlik harcama yüklerinin azaltıldığı yasalçerçevelerde, kadınların giderek daha büyük bir kısmınıoluşturduğu ucuz emek gücünün kullanımı yaygınlaşmıştır. 

Krizlerin kadın emeğine duyulan ihtiyacı arttırmasının yanında,kriz karşısında ilk işten çıkarılacakların kadın olduğu tarihselörnekler de bulunmaktadır. Örneğin, 1997’deki Güney Korekrizinde, ilk işten çıkarılanlar kadınlar olduğu gibi, (Pearson,1994; Eisenstein, 2005’den aktaran Yaman, sayfa 2), kriz sonundakadınlar erkeklerden yedi kat daha fazla işten çıkarılmıştır(Stephanie Seguino, s??). Kadınların istihdam piyasasında ilkolarak feda edilecekler olmalarının arkasında yatan nedenlerdenen önemlisi "ekmek getiren/kazanan erkek" paradigmasınınbirbirinden son derece farklı kültürleri kesecek biçimdevarlığını sürdürüyor olmasıdır (Sakiko Fukuda-Parr, s???). 2005yılında yapılan küresel bir araştırmada görüşülen kişilerinyaklaşık %40'ı, iş olanakları sınırlı olduğunda, erkeklerinçalışma hakkının kadınlardan fazla olduğu yönünde görüşbildirmiştir (Seguino, s???) Diane Elson (Cansu da bu kadınareferans vermisti ama hangi makalede oldugunu gilmiyorum, bubenim okduugum kithcen makalesinden, görkem. Melda Yaman'ınmakalesinde geçiyor Elson'dan alıntı yapmış.) tarihsel olarakistihdam örüntülerinin ve bunlardan kaynaklanan toplumsalilişkilerdeki iktidar pozisyonlarının, kadınların ve çocuklarıngeçimlerinin kocaların ve babaların geliriyle mümkün olduğunu

varsayan bu paradigma etrafında şekillendiğini belirtir. Buvarsayım kaçınılmaz olarak kadınları ikincil çalışan statüsünehapseder ve kamu politikaları dolayımıyla güvenceli ve yüksekücretli işleri erkeklere tahsis ederken, kadınlarıngüvenceli/kayıtlı istihdama erişimini engeller (ss.13-4). 

Bu eğilimin tam tersinin görüldüğü tarihsel örnekler de vardır.Örneğin Endonezya’da 1998 yılında yapılan bir araştırma, krizsonucu kadınlar tarafından yapılan iş miktarının erkeklere oranlaarttığını göstermektedir. Diane Elson bu artışı krizde kadınlarınson çare rolü üstlenmesine bağlar (buraya referans konulmasılazım, Cansu sen yazmıstın bu kısmı). Erkeğin işsiz kalmasıdurumunda, iş bulmasına yönelik ümitler tükenince veya erkeğingeliri ailenin geçimini sağlamakta yetersiz kalınca kadınlar sonçare olarak çalışmaya başlamaktadırlar. 2008 krizinin emekpiyasalarına ilk etkisi, imalat ve inşaat sektörleri gibierkeklerin yoğun olduğu sektörlerin krizden direketkilenmeleriyle, erkeklerin işlerini kaybetmesi ya da çalışmasaatlerinin azalması olmuştur. Lescke ve Jepsen, bu durumunAvrupa Birliği'nin 27 ekonomisinde erkek işsizliğinin kadınişsizliğinden ilk defa yüksek olması sonucunu doğurduğunu notederler. Fakat krizin etkilerinin yayılması neticesinde,özellikle de kamu istihdamının daraltılmasıyla birlikte,kadınların yoğun olduğu sektörlerde de yıkıcı etkilerhissedilmeye başlandı. Krizden çıkmak için benimsenen temel ilkeolan kamu harcamalarının azaltılması, kamu sektöründen ve sosyalyardımlardan yararlananların çoğunlukla kadınlar olmasınedeniyle, bu yıkıcı etkileri güçlendirdi (s. 485, 582). 2008krizinin dünya genelinde kadınlardaki işsizlik oranlarınıarttırdığına dair bir haber: Milliyet.com.tr 3 Temmuz2013 Ekonomik kriz kadınları daha fazla işsiz bırakıyor."Uluslararası Çalışma Örgütü’nün BM Kadın Örgütü ile kalemealdığı  raporda, 2002-2007’de dünya genelinde kadınların işsizlikoranının yüzde 5,8,  erkeklerinkinin ise yüzde 5,3 olduğubelirtildi. 2007’den sonraki ekonomik krizin aradaki farkı0,5’ten 0,7’ye  çıkardığının açıklandığı raporda, krizinkadınların yaptığı 13 milyon işi ortadan  kaldırdığıvurgulandı." (dipnot Leschke ve Jensen, krizden etkilenme ileilgili bu zamansal sıralamaya, toplumsal cinsiyet eşitliğiaçısından uzun vadede önemli sonuçlar doğuracak olmasınarağmen, literatürde yeterince önem verilmediğini belirtirler.Politika önerilerinin de aynı şekilde, toplumsal cinsiyeteşitliği perspektifini krizden öncesine kıyasla gözardı ettiğini

not ederler, s.502)

   Krizlerin kadın istihdamı üzerinde ilk bakışta paradoksal olanetkiler yaratması, krizin ortaya çıkış sürecinde kapitalizmintarihsel özellikleriyle ve bu etkilerin gözlendiği bağlamlarınkapitalist dünya ekonomisine eklemlenme biçimleriyleaçıklanabilir. Gülay Toksöz, Kalkınmada Kadın Emeği kitabından,bir raporda da geçiyordu sanırım, dropbox?, ben ekleyeceğim bunu,görkem)

Krizlerin kadınların emek piyasasına katılımlarını arttırmasınınardında, toplumsal cinsiyet ilişkileri açısından düşünülmesigereken iki temel mesele yatar. Bunlardan ilki, kadınlarınistihdam piyasalarındaki konumlarını ilgilendirir.Kadının ucuz işgücü olmasına değinilecekse Milliyet.com.tr 8 Mayıs 2013-Kadınemeği sudan bile ucuz. Tarım alanında kadın-erkek arasındakiücret farklılıklarını içeriyor. 

Kadınların gelirinin yapısal olarak erkeklerin gelirinden farklıolması meselesi. 

Kriz ve kadın konusundaki literatürün ele aldığı ikinci temelmesele, kadınların ücret karşılığı emek güçlerini satmasınınartmasının, ücretsiz kadın emeğine etkisidir. Hakim iktisadiyaklaşımlar ekonomiyi yalnızca piyasalaşmış üretim ve tüketimdinamikleriyle ele alarak kadınların yeniden  üretim konumunuinceleme dışı bırakırlar. Oysa iktisadi gereksinimlerin büyük birkısmı piyasa dışı faaliyetlerle yeniden üretim cephesinde yerinegetirilmektedir (Ferber/ Nelson, 1993: 1-22; Power, 2004: 3-19;Barker/Kuiper, 2003: 2-3 aktaran Antonopoulos ve Memiş, 2009:sayfa??). Bu nedenle ekonomik kriz incelenirken, yeniden üretimalanında gerçekleşen değişimler ve bu alanın aktif öznelerikadınların bu değişimlerden etkilenme biçimleri ele alınankonuların başında gelmelidir. Örneğin krizlerin en yaygınsonuçlarından biri olarak sosyal harcamaların azaltılması sonucusağlık alanında yapılan kısıtlamalar sonucunda, kriz nedeniylemevcut gelirlerinde halihazırda azalma olan aileler sağlıkhizmetlerine ulaşımları zorlaşır. Bu durumun dolaysız sonucu,kadınların ücretsiz bakım emeklerinin niceliksel artışıdır (GeçKapitalistleşen Ülkelerde Krizlerin Kadınların HayatındaYarattığı Güçlükler, Melda Yaman, sayfa 12). Bir başka deyişle,sağlık alanında kamu harcamalarının kısılması, kadınların tıpkı

erkekler gibi bireysel olarak sağlık hizmetlerine erişiminigüçleştirirken, erkeklerden farklı olarak kadınların görünmezemeğinde de bir artışa neden olur. Bu ve bunun gibi pek çok başkaörneğin gösterdiği gibi, kadınların yeniden üretim alanındakikonumlarını incelemeye tabi tutmak, ekonomik krizlerin toplumsaletkilerinin anlaşılması açısından hayatidir. 

2008 krizinin Türkiye'de kadının ücretli ve ücretsiz çalışmasaatleri üzerindeki etkisini inceledikleri makalede Memiş ve KayaBahçe bu incelemeyi son derece çarpıcı sonuçlarla ortayakoyarlar. Partnerin işsizlik riskinde %1'lik bir artışın kadınınhem ücretli hem ücretsiz çalışma saatlerinde yüzde 5'lik birartışa neden olduğunu kaydederken, erkekler için bu artışın ancakyüzde 0.7 olduğunu belirtirler. Bu artışlar, haihazırda kadın veerkek arasında çalışma saatleri arasındaki farkı yüzde 25oranında (günde 18 dakikaya karşılık gelecek şekilde) arttığınıbelirten Memiş ve Kaya Bahçe, kır ve kent arasında bu artışlardaciddi farklılıklar görülse de, ulusal ortalamalarda kadınlarınçalışma sürelerinin erkeklerinkinden sekiz kat daha fazlaarttığını belirtirler. (s.183) Gelişmekte olan ekonomilerdeekonomik krizlerin kadınlar ve erkeklerin çalışma süreleriüzerindeki etkiler hakkındaki ampirik verilerin yokluğuna rağmen,Memiş ve Kaya Bahçe 1997 krizinden sonra Endonezya'da, 2008krizinde ise Filipinler'de benzer eğilimlerin varlığınıaktarırlar (198). 

Kadınların yeniden üretim sürecindeki konumları dolayısıylaücretsiz emeklerinin artışı, kadınların istihdam piyasasınakatılım biçimleri üzerinde de etkilidir. Çocuk ve yaşlı bakımı,yemek yapma, evin temizliğini sağlama gibi işlerden sorumlututulan kadın, iş piyasasına girdiğinde bu yeniden üretimfaaliyetlerine vakit ayırabilmek adına sıklıkla esnek, düşükücretli ve güvencesiz çalışmak durumunda kalmaktadır. Diğeryandan kriz dönemlerinde kadının iş piyasasına girmesi, zatenkrizden önce de sorumlu tutulduğu ev içi yeniden üretimsorumluluklarının yanına bir de üretim için harcaması gerekenemek gücünü koymaktadır. Bu nedenle de kadınlar yaşanan bu türkrizlerden hem üretici konumlarıyla hem de yeniden üreticikonumlarıyla zarar görmektedir. 

Meta ekonomisi ve karşılıksız emek arasındaki ilişkinin ikifarklı boyutundan söz etmek mümkündür. Buna göre meta ekonomisive karşılıksız emek arasında birbirini bazen besleyen ve

destekleyen, bazen ise birbirlerine yönelik engel teşkil eden birilişki vardır.  Bunlardan ilki karşılıksız emeğin piyasayı olumlubir dışsallık yaratarak desteklemesidir. Buna göre piyasa dışıekonomik faaliyetler piyasadaki maliyetlerin düşük tutulmasınısağlar (Rania Antonopoulos ve Emel Memiş, Toplumsal CinsiyetBakış Açısıyla Mevcut Küresel Ekonomik Kriz Ve  Gelişmekte OlanÜlke Ekonomilerine Etkileri).  Örneğin ücretlerin daha düşükseviyelere çekilebilmesi ve bu düşük ücretlerle emeğin yenidenüretilmesi sürecinin sürdürülebilmesinin ancak karşılıksız emeğindesteği ile gerçekleşebildiği savunulur (Gardiner, 1997:240’den aktaran Antonopoulos ve Memiş, 2009: sayfa???). Birbirineengel teşkil edecek nitelikte olan ilişki ise son yıllardaAvrupa’da sıkça tartışılan “aile ve iş yaşamının uzlaştırılması”politikaları ile ortaya çıkmıştır. Bu uygulamalar kadının direktgelir getirmeyen çalışma yaşamının işgücü piyasasına katılımınıengellediği ve çeşitli sosyal, ekonomik ve politik olumsuzetkileri olduğunu vurgulamakta ve kadının her iki cephedekirolünü yerine getirebilmesi için çalışma koşullarının gereklişekilde değiştirilmesini savunmaktadır (Antonopoulos ve Memiş,2009: sayfa??). Yapılan araştırmalar bu tespitin doğru olduğunukanıtlar niteliktedir. Gerçekten de kadınların işgücünekatılmamalarının başlıca nedeni evde ailelerine sundukları bakımemeği olarak kavramsallaştırabileceğimiz ev işleridir. Bu durumilk olarak, kadının yenidem üretim alanındaki konumunu ortayakoyması açısından önemli bir kanıttır. İkinci olarak ise, sonyıllarda bu tür tartışmaların ortaya çıkması, kadının piyasayaçekilmek istediğinin bir göstergesidir. Avrupa eksenli butartışmalar, yaşanan ekonomik kriz de göz önünde bulundurularakdeğerlendirildiklerinde, bu tartışmaların aynı zamanda kadınlarıiş piyasasına çekmenin ve bunu yaparken de onu esnek çalışmabiçimleriyle üretime katmanın meşru zemininlerini hazırlayantartışmalar oldukları da görülür.İşçi alan ülkelerin artan ucuz işçi talebinden veya kendiülkelerinde iş olanaklarının yetersizliğinden kaynaklanan ve/veyadış ülkelerde daha iyi koşullarda çalışma beklentisi gibisebeplerle milyonlarca kadın sınırlar ötesine göç etmektedir (UN,2005: 5; ILO, 2004c: 3-12aktaran Antonopoulos ve Memiş, 2009:sayfa???). Ancak, göç edilen ülkedeki toplumsal cinsiyet temelliişbölümünün mevcut yapısı nedeniyle kadın göçmenler gelenekselolarak “kadın işlerinde” – ev işleri, çocuk/yaşlı bakımı,hemşirelik/hastabakıcılık, ev içi hizmetler veya seks işçileriolarak çalışmaktadırlar. Çoğunlukla da bu işler düşük ücretli,sosyal hizmetlerden  yararlanılamayan ve kötü çalışma koşulları

sağlayan, istikrarsız işlerdir (İnsan Hakları İzleme Komitesi,Dünya Raporu, 2007: 2-3 aktaran Antonopoulos ve Memiş, 2009:sayfa). Bu durum göçmen işçi kadınların üretim ilişkileribakımından konumları itibariyle yüksek oranda sömürü ve ezilmeyemaruz kaldıklarını göstermektedir. Ancak işçi göçünün ülkepiyasaları için oldukça önemli bir özelliği daha vardır; göç edenişçiler, göç edilen ülkeye döviz taşımaktadırlar. Bir çokaraştırma bu işçi döviz gelirlerinin yoksulluğu azaltma konusundaönemli bir rol oynadığını göstermektedir. (Lucas, 2004: 2; Adams,2006: 1; WB, 2006: 25-51 aktaran Antonopoulos ve Memiş, 2009:sayfa?).

2013 yılı verilerine göre kadınların yüzde 52’si korunmasız /kayıtdışı çalışmaktadır (DİSK-AR, 2014). Korunmasız istihdamgrubundaki çalışanlar kendilerini iktisadi durgunluk dönemlerindekoruyacak sosyal güvenlik ve güvence ağlarından yoksunolduklarından ve genellikle bu tür dönemlerin olumsuz etkilerinibertaraf edecek yeterli tasarrufları yapabilecek gelire sahipolmadıklarından, bu istikrarsız çalışma biçimi ile yoksullukarasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır (Antonopoulos ve Memiş,2009). Çalışan kadınların yarısından fazlasının bu istihdamgrubuna girmesi de kriz dönemlerindeki kadın yoksulluğununnedenlerinden bir olarak gösterilebilir. 

Literatürün kadınların krizden etkilenmesi noktasında vurguyuyaptığı asıl yer de burasıdır. Hiç kuşkusuz, kadınlarıngörünmeyen emeğinin tartışmaya dahil edilmesi, anaakım iktisatteorileri karşısında feminist iktisadın son derece önemli birkazanımıdır ve krizin toplumsal cinsiyet perspektifindenanlaşılması açısından merkezi bir rol oynar. Ancak vurgununyalnızca bu noktaya yapılması, kriz ve toplumsal cinsiyetaçısından krizin etkilerinin ücretli ya da ücretsiz kadın emeğialanına hapsedilmesi anlamına gelir, dolayısıyla toplumsaletkilerinin bütüncül bir kavrayışını olanaksız kılar. Makaleninbundan sonraki kısmında, bu kavrayışın ana hatlarını oluşturacakilişkileri ele alacağız. 

3b. Krizin ekonomik boyutunun ötesi

i.gıda, su, iklim krizi karşısında kadın (gıdaya ve suya erişim,bunun da kuşkusuz unpaid labourun artması ile ilişkisi var ancakonun da ötesinde yaşam-sermaye arasındaki çatışmada kadınlarıntaraf olması hadisesi de var. bunun politik sonuçları da oldu:

arap devriminde kadının merkezi rolü) Bu bölümü Ece yazacak. 

Krizin ekolojik boyutu için; Milliyet.com.tr  28 Eylül 2010-Kriz,Türkiye’deki yatırımları 2008’de vurmuş. " SERAGAZI EMİSYONU 18YILDA İKİ MİSLİ ARTTI 2005 yılı toplam seragazı emisyonu (1990=100) 176.4 iken 2008yılında 196 olarak hesaplandı. Kişi başı CO2  emisyon miktarıise, 2008 yılında 4.18 ton olarak tahmin edildi. 2005 yılında 72milyon tep olan toplam enerji tüketimi, 2008 yılı için 80 milyontep olarak hesaplandı. Yenilenebilir enerji kaynaklarındanüretilen elektrik miktarının, üretilen toplam elektrikiçerisindeki payı 2008 yılında yüzde 17.4 olarak belirlendi.

ORGANİK TARIM YAPILAN ALANIN PAYI YÜZDE 0.43 OLARAK HESAPLANDI2005 yılında tarım alanı içerisinde organik tarım yapılan alanpayı yüzde 0.49 iken, bu rakam 2008 yılında yüzde 0.43 olarakgerçekleşti. Korunan alanlar 2005 yılında 4.4 milyon hektar iken,bu rakam 2008 yılında 4.1 milyon hektar oldu."

Kadınların krizden daha farklı etkilenmelerinin nedenlerindenbiri de gıda sektöründe yaşanan krizdir. Bu krizin arka planındayatan nedenlerden biri finans sektörünün diğer sektölere kısaysaöncelikli hale gelmesi bu durum sonucunda izlenen politikalarınbirçok ülkenin tarım sektörünü olumsuz yönde etkilemesidir. Temelgıda maddelerini ithal etmek durumda kalan bu ülkeler yaşananfiyat dalgalanmalarıyla, gıda güvensizliği riski ile karşıkarşıya kalmışlardır. Bu neden dışında araştırmacılar kuraklık,artan taşıma maliyetleri, tahılların ve yağlı tohumlarınınbiyoyakıt ve endüstriyel hammadde olarak kullanılması, tarımayetersiz yatırım yapılması gibi farklı birçok nedenden sözederler. Ancak bu nedenler gıda güvencesizliği krizini kısmenaçıklıyor olsalarda, krizin arkasında yatan temel neden geçmiştehükümetlerin uygulamaları ve uluslararası antlaşmalar vedüzenlemeler sonucu verilen politik kararlardır.

Kadınların kendilerine yönelik de bir bakım emeği harcamalarıgerekiyor (Burada mı ele almalıyız bunu emin değilim???) İlgilihaber: Milliyet.com.tr  5 Mayıs 2009 Ekonomik sıkıntı güzelliğide vurdu "İZMİR Alsancak’taki bir parfümeri mağazasının yetkilisiGamze Erdem, kriz öncesinde, işyerinin dolup taştığını, sonaylarda ise adeta sinek avladıklarını söylüyor, şöyle diyor:“Artık bayanlar cilt bakımı, makyaj için güzellik merkezlerinegitmiyor. Ucuz ürünlerle, kendi işlerini kendileri görüyor.

Bugünlerde yalnızca ücretsiz bakım günlerimiz ilgi görüyor.Normale dönmeyi dört gözle bekliyoruz.”

Bana çok gerçekçi bir haber gibi gelmedi ama belki yine de birşey çıkar diye ekliyorum; Milliyet.com.tr 31 Ekim 2011-Krizevliliği değiştirdi.Erkekler işsiz kalırken kadının iş yaşamındagüçlenmesini evlilik açısından çeşitli değişimlere yol açtığınısöylemiş ama pek bir açıklama yok bu değişimlere dair. 

ii. Nüfusun Biyopolitikası ve AKP Pronatalizmi

Nüfus politikaları ve biyopolitika, her zaman iktidarların temelaraçlarından bir tanesi olmuştur. Aile ve onun merkezi olarakkadın, temel sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamanın yanı sıra,bedenin ve dolayısıyla doğurganlığın kontrolü işlevini deyüklenir.  “Bedenlerin denetimli bir biçimde üretim aygıtınasokulması ve nüfus olaylarının ekonomik süreçlere göreayarlanması” kapitalizm için vazgeçilmez öğelerdir (Foucault,2003: 102).

Ancak devletin niteliği ve elbette kapitalist üretim tarzınıngeldiği aşama, nüfus politikalarında en önemli belirleyicidir.“Kadınların bedenlerinin bir devlet aygıtı haline gelmesi, ya damakineleşmesi” (Akşit, 183) denilebilecek bu sürecin dümeninitutan hükümetler, kapitalizmin dönemsel ihtiyaçlarına görenüfusun artırılması ya da azaltılmasına yön verebilirler.

Refah rejimlerinde sosyal güvenlik harcamaları önemli bir kalemolduğundan, devlet nüfusun aşırı artışını istemeyecektir. Bunedenle de doğum kontrolü araçlarına erişim kolaylaşır, devletinbizzat doğum kontrolü ve aile planlamasını teşvik ettiğine tanıkoluruz. Hatta 1960’ların sonunda doğum kontrol yöntemlerininsonuç olarak laboratuvarlarda geliştirilmesinde kadın özgürlüğühareketinden çok, bedenin tıbbileştirilmesinin, dolayısıylakontrol altına alınmasının daha belirleyici olduğu da ilerisürülebilir (Kaynak?). Doğum kontrolünün spiral gibi modernformlarına yakın biçimler, kadınların 1920’lerden beri kullandığıaraçlardır. Esas olarak bunların seri üretimleri ve kimyasallarınkullanımı 1970’lerden sonra ortaya çıkmış ve kimileri tarafındanhaklı olarak kadın özgürlüğü hareketinin bedenleri üzerindekikontrolün geliştirilmesi talep / ihtiyacına bir yanıt olaraksavunulmuş, diğer kimileri tarafındansa yine haklı olarak, ataerkilsistemde erkeklerin cinsel özgürlük ihtiyacına yanıt veren

araçlar ya da nüfus kontrolü politikalarının bir sonucu olarakeleştirilmiştir.

Nitekim, biyopolitika “iktidarın genişleyerek silikleşmesi ya dabireyin kendisine daha fazla inisiyatif alanı açması, fakat buinisiyatif alanlarının iktidara olan bağımlılığı neticesindebireyin eylem kapasitesinin de iktidara tabi olma sonucunudoğurması durumu”dur (Baştürk: 2013, 263).

Bu tartışmanın cinsel özgürlükle ilgili olan kısmını bir kenarabırakarak, bugün yapılan müdahale açısından daha kritik olannüfus politikası alanından devam edelim. Nüfus devletin savunma,üretim gibi çeşitli işlevleri yerine getirmesi açısından elindekien büyük güçtür.AKP için buna bir örnek; Milliyet.com.tr 26.05.2012-Erdoğan: Her kürtaj bir Uluderedir "Kürtaj vesezaryenle Türk milletinin dünya sahnesinden silinmesi için sinsibir plan yürütüldüğünü ileri süren Erdoğan, “Bu milletinçoğalması için asla bu oyunlara prim vermemeliyiz. Bu milletmuasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacak, çıkmalıdır. Bununiçin de genç dinamik nüfusa ihtiyaç var. İnsan ekonominintemelidir. İnsan varsa ekonomi var, sermaye, üretim ve tüketimvar. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok. Bunun için genç nüfusuartırama gayreti içinde olacağız. Aksi halde 2037’de ihtiyar birnüfusla gerileme dönemine gireriz”ifadelerini kullandı."Malthus1798’de sistematize ettiğinden beri, doğum kontrolü ve bunun içinde genel olarak kadın bedenlerinin kontrolü, önleyici bir nüfuspolitikası olarak devletlerin gündemindedir (dipnot). Bugün bile,kadınların doğum kontrolüne ve hatta sterilizasyona zorlanması,bazı ülkelerde ciddi bir sorun olarak yaşanmaktadır.[1]Ancak,doğum kontrolü kadar, kadınların çocuk yapmaya devlet eliyleteşvik edilmesi de önemli bir beden kontrolü sorunudur.İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme gelindiğinde, refah rejimleriemek gücünün yeniden üretimi ve nitelikli işgücüne duyulanihtiyaç sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim alanlarındakiharcamaları artırmasını engellemek ve işsizliği azaltmak içinnüfusu da kontrol altına alma ihtiyacını da beraberindegetirmiştir. Ancak neoliberalizmin yeni büyüme modelinde emekgücü daha çok hizmet sektöründe çalışan ve çoğunlukla niteliksizbir biçimde karşımıza çıkar. Kabaca, bunların tamamınınniteliklileştirilmesine de ihtiyaç yoktur. Hatta istihdamsızbüyüme denilen modelde bir grup işgücünün elbette çağımızdaistatistiklere yansımayacak şekilde dışarıda bırakılması,fevkalade beklenen ve özlenen bir olgudur. Öze4llikle muhafazakar

bir hükümette bu kesimin kadınlar olması istenir bir durumdur.Çünkü hiç kuşkusuz bu iki dinamik birbirini besleyecektir. Birbaşka deyişle, muhafazakar hükümet kadınları aileye döndürüpniteliksiz işgücü olarak yetiştireceği çocuklar yaptırmakta dahaaz bariyerle karşılaşırken, diğer yandan da bu nesnel dinamiksonucu gelişen muhafazakarlaşma eğilimi, muhafazakar hükümeti degüçlendirecektir.

Muhafazakârlığın kadın bedeni üzerinden işlemesi şaşırtıcıdeğildir. Bunun altında temel olarak, kadının “üretimişlevlerinin”, “üretme” organları ile birlikte, doğaya aitsayılması yatmaktadır (Kaynak). Kafa ve kol, erkeğe ve emeğe aittabirlerken, kadınların biyolojik yazgılarının bir sonucu olarakyaptıkları üretken işlevler ve örneğin rahim, kadına bir “ücretliköle statüsü” vermeye yetmez, kadın daha çok mülkiyet olarakgörülür. Milliyet.com.tr 10 Mart 2011-AKP'li yönetici: "Örtüsüzkadın satılıktır"AKP Ünye Tanıtım ve Medya Başkanı Facebook'takisayfasına, başı açık kadınlar için "Örtüsüz kadın perdesiz evebenzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır" yazdı.Kadınınbedeni ile birlikte mülk edinilmesi ise, ücretli emeğin sosyalmaliyetini, ikili işgücü piyasası dolayımıyla gerçek ücretleri deazaltan, aynı zamanda erkekleri de çalışmaya mahkûm eden,dolayısıyla onunla bir bütün olarak düşünülmesi gereken birunsurdur.

Ayrıca, kadınların ikincil konumunun üretim alanındakiişlevlerine ek olarak, muhafazakârlığın bir de “ekstra disiplineedici” işlevini eklemek durumundayız. Neoliberal saldırıkarşısında işçi sınıfının çoğunlukla kol gücüyle çalışanerkeklerini bir bütün olarak disipline etmek için evde bakılmasıgereken çoluk çocuk ve razı olunması gereken bir kaderden dahaiyi bir gerekçe olamaz. Diğer yandan, kadınların da ev kadınıolarak konumlandırılması, kadınların iş arayanlar ordusunakatılmasını engelleyen bir işlev görmektedir.Yine de 2009 yılıILO rakamlarına göre bütün işsizlerin (aktif iş arayanların)yüzde 52.6’sını kadınlar oluşturmaktadır (güncelle).

Türkiye’de 1980 itibariyle sadece darbe olmamış, nüfuspolitikasında da derin bir kırılma yaşanmıştır. Örneğin o zamanakadar yapılan ve hem de uygulanmaya çalışılan Kalkınma Planlarıaşırı nüfus artışından dem vururken, 1980’lerle birlikte birden“plancılar” nüfus artışının nerdeyse durmasını dert etmeyebaşlarlar. ANAP hükümeti bu soruna bir çözüm bulur: “Ferdin

topluma kazandırılmasında birinci derecede önemli olan ailenin,maddi ve manevi bakımdan sağlıklı bir kurum olarak korunmasıeğitilmesi ve geliştirilmesi yönünde tedbirler alınacaktır” (5.Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1985-1989).

Görüldüğü gibi, aileye dönüş, AKP hükümeti birlikte başlamamış,ancak onunla birlikte; siyasal iklimi, AKP’nin muhafakazaryapısını ve işgücü ihtiyaçlarının her geçen gün daha daacilleşmesini arkasına alarak, çok daha hızlanan bir eğilimhaline gelmiştir.  Milliyet.com.tr 13 Mart 2008 - Aile planlamasırafa kaldırılıyor; Erdoğan'ın her eve üç çocuk söylemini elealıyor bu haber. Milliyet.com.tr 5 Mayıs 2008 - AKP’nin kadınlarıfeminist ideolojinin kölesi olmadı; “AKP  olarak kadına bakışaçımız diğer partilerden, toplumun diğer kesimlerinden çokfarklı. Kadın ile erkek arasında feminist düşüncenin yarattığıfelsefi inancın, çatışma ortamının yaratılmasından yana değiliz.Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kadınları, feminist ideolojininkölesi olmadılar, olmayacaklardır. Çünkü biz kadın ve erkeğinbirbirinden ayrılmaz birer parça olduğu ve birbirini tamamladığıinancındayız. Dolayısıyla ona karşı saygımız sözde değil özde.”

Kadınla erkeğin eşit olmadığını, birbirini tamamlayan iki farklı parça olduğunu vurguluyor. Neoliberalizmle birlikte artan muhafazakarlığın toplumsal cinsiyet eşitsizliği taşıdığına kanıt niteliğinde.

Diğer yandan, 1970’lerin krizine bir yanıt olarak başlayan emeğinesnekleştirilmesi süreci, muhafazakarlaştırmanın da yapısalgerekçesini oluşturur. Kadınlar esnekleşmenin doğrudanhedefleridir. Ancak esnekleşmeyi sağlayan koşullardan biri de tamda kadınları evlerine geri çağıran neoliberal muhafazakârlıkolmuştur. Esnekleşme elbette erkekleri de işsizleştiren,güvencesiz işlere mahkûm eden, bir deyimle de “evkadınlaştıran”bir pratiktir. Diğer yandan, yükselen erkek işsizliğine karşıkadınların ailenin sağladığı ekonomik garantiyi kaybetmeleri sözkonusudur, buna karşın işsizliğin kompanse edilmesi ve sosyalkoruma masraflarının azaltılması için yine de aile içinde kalmayadevam etmeleri gerekir. Haliyle, içinden geçtiğimiz yapısal çokyönlü krizde “düzeni” muhafaza etmek için muhafazakârlığın dozuda bir o kadar artırılmalıdır. Pronatalizm, işte bu çok yönlühedefi gerçekleştirmenin bir yolu olarak karşımıza çıkar.

Eğer kürtaja ve serzaryen doğuma değinilecekse şu haberler

kullanılabilir; Milliyet.com.tr 29.05.2012-Bakan Akdağ: Kürtajaile planlaması yöntemi değil, Milliyet.com.tr  26.05.2012-Erdoğan: Her kürtaj bir Uluderedir “Tekrar ediyorum: ‘Bensezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım’. Bunların planlıyapıldığını biliyorum. Bunun bu ülke nüfusunun artmaması içinatılan adımlar olduğunu biliyorum. Bunun bir taraftan dakendilerine mali kaynak teşkil etmesi için adımlar olduğunubiliyorum. Bununla bu ülkenin nüfusu bir yerde donduruluyor. İki,‘Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum’. Bu ifademe karşı çıkanbazı çevrelere ve medya mensuplarına sesleniyorum: Yatıyorsunuzkalkıyorsunuz, ‘Uludere’ diyorsunuz. ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’diyorum. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonraöldürmekten ne farkı var?”

Milliyet.com.tr 10 Haziran 2012-Newsweek'ten kürtaj yorumu: BirErdoğan klasiği"Owen Matthews, AKP’nin son olarak “benzer birplana” Başbakan’ın zinanın suç sayılmasını önerdiği 2004 yılındagiriştiğini, ancak o dönemde Türkiye AB üyeliğini tüm güçlehedeflediği için Avrupa liderleri söz konusu öneriye serteleştirilerle yanıt verdiğinde Erdoğan’ın “sessizce” vazgeçtiğiyorumunu yaptı. 

"ERDOĞAN HİÇ BİR ZAMAN O KADAR POPÜLER OLMAMIŞTI"

O zamandan beri 8 yıl geçtiği, birçok şeyin değiştiği belirtilenanalizde şöyle denildi: “Avrupa derin bir finansal kriz vedevamlı bir siyasi felçle karşı karşıya iken Türkiye hala yüzde 4üzerinde bir ekonomik büyüme üretiyor. Erdoğan da, altı seçim vereferandum kazandı. 10 yıllık iktidardan sonra da Erdoğan, büyükölçüde şaşmaz bir popülizm içgüdüsü sayesinde hiçbir zaman bukadar popüler olmamıştı. AKP’nin kürtaja saldırısı, bir Erdoğanklasiği yani, açığa vurulmamış, ima edilen dini tonlar desteklikaba bir Türk milliyetçiliği.”

Newsweek büro şefi Matthews, analizinde kürtaj adımının, AKPyerel otoriterlerinin, içki yasaklama, sadece kadınlar içinotobüs gibi girişimlerinin ardından atıldığını, bunların da“tırmanan İslamlaşma” iddialarını tetiklediğini yazdı"

 Akçay, Ümit (2013) "5. Yılında 2008 Krizi: Bir AraDeğerlendirme” http://kriznotlari.blogspot.com.tr/2013/10/5-ylnda-2008-krizi-bir-ara-degerlendirme.html İndirilme tarihi:

28.11.2104.DİSK-AR (2014) Kadın İstihdamı ve Güvencesizlik Raporu Foucault, Cinselliğin TarihiElif Ekin Akşit “Geç Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde NüfusKontrolü Yaklaşımları” Toplum ve Bilim 117, 179-197.Efe Baştürk “BİR KAVRAM İKİ DÜŞÜNCE: FOUCAULT’DAN AGAMBEN’EBİYOPOLİTİKANIN DÖNÜŞÜMÜ”  Alternatif Politika, Cilt 5, Sayı 3,242-265, Aralık 2013 2425. Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1985-1989.(2000) “Population Control” Routledge International Encyclopaediaof Women 4 Volume Set: Global Women's Issıues and Knowledgeeditedby Cheris Kramarae, Dale Spender Routledge: NYC. 

iii.Kadına Karşı Şiddetin Krizle artması

Devletin ekonomik şiddeti

Hakim iktisadi yaklaşımlar, kriz dönemlerini üretim ve tüketimilişkileri üzerinden analiz ederken, yeniden üretim alanınıanalize katmazlar. Bu durum, kadınların erkeklerden farklıolarak, kriz karşısında yaşadığı spesifik sorunların göz ardıedilmesine yol açar.  Ev işi adı altında gerçekleştirilen,temizlik, yemek, yaşlı ve çocuk bakımı gibi yeniden üretimsüreçleri, toplumda kadının görevi olarak kabul edilirler. Krizdönemlerinde ise, devletin sosyal güvencelere ayırdığı bütçedeazalma görülür. Bu durum devletin sağladığı sağlık hizmetlerinin,çocuk ve yaşlılara yönelik bakım hizmetlerinin ücretlerininarttırılmasına yol açar.

Krizin diğer bir boyutu ise, işsizlik oranlarındaki artış veişçilere verilen ücretlerdeki azalmadır. Mevcut gelirlerindeazalma olan hane halkları, devletin kendilerine sağladığıhizmetlerdeki bu pahalanma karşısında, bu hizmetleri satın almakyerine hane içerisinde kendileri gerçekleştirme yoluna giderler.Hane içerisinde bu hizmetleri gerçekleştirmek ise, ev işini kadınişi olarak gören hakim toplumsal kabul nedeniyle, genelliklekadına düşer. Örneğin, pahalanan sağlık hizmetlerinin daha az

kullanılması kadını, bir birey olarak sağlık hizmetlerindenmahrum bıraktığı kadar, onu ailenin diğer üyelerinin sağlıkhizmetlerine ulaşım açısından karşılaştıkları zoluklarınoluşturduğu açığı kapatmaya da zorlar. Yani çocukların,hastaların ve yaşlıların bakımından sorumlu tutulanlar kadınlarolduğu için sağlık hizmetleriyle ilgili her kötüleşme kadınınbakım emeğine harcayacağı zamanı da arttırmaktadır (GeçKapitalistleşen Ülkelerde Krizlerin Kadınların HayatındaYarattığı Güçlükler, Melda Yaman).

Krizlerin özellikle kadını etkileyen başka bir yanı da,sermayenin duyduğu ucuz iş gücü ihtiyacıdır. Kadın ve erkeğintoplumsal konumlarındaki eşitsizlik iş gücü piyasalarına dayansır ve kadın, ucuz emek gücü olarak değerlendirilir. Kadınınişgücü piyasasındaki konumlanışı da genellikle, hane içipratiklerine benzer olan meslek gruplarına yönelik olur.Kadınların yoğun olarak çalıştığı bu sektörler, kadınsı işlerolarak anılırlar ve bu sektörlerdeki ücretler, işlerin “kadınsı”yapısından dolayı düşüktür. Bu tür nedenlerle erkeklerle eş değeremek gücü harcadıkları halde eşit ücret alamayan kadınlar,sermaye grupları için ucuz iş gücü haline gelmektedirler. Krizdönemlerinde sermayenin ucuz iş gücüne duyduğu ihtiyaç sonucundada piyasaya çekilirler. Ancak üzerlerine yüklenen temizlik vebakım gibi ev içi işler, kadınların iş gücü piyasasınaesnekleşmiş üretim biçimleriyle dahil olmasına neden olur.

Toplumda hakim olan görüş kadınların yerinin evinin içi,ailesinin yanı olduğu görüşürüdür. Esnek üretim, kadını buyerinden koparmadan, geçici olarak piyasaya çekmenin en önemliaracı haline gelir. Gerçek yeri, evinin içi olan kadın, esneküretim biçimleriyle birlikte geçici olarak iş yaşantısında yerinialır. Bu nedenle de kadın için çalışma yaşamı oldukçagüvencesizdir (KEİG, Çalışma yaşamında eğretilik, eğreti istihdamve aitipik istihdam ilişkisi raporu). Kadının, artan orandagüvencesizleşmiş bir biçimde, emek gücünün karşılığını alamadan,

ucuza çalıştırılması ise, kriz dönemlerinde kadının artan orandaekonomik şiddete maruz kaldığının göstergesidir.

Devletin psikolojik şiddeti

Bu ekonomik şiddetin yanı sıra, devletlerin kriz dönemlerindeuyguladıkları politikaların, kadınlara karşı piskolojik/duygusalşiddet içerdiğini gösteren örnekler de mevcuttur. Krizdönemlerinde kadınlardan, işlerini kaybeden eşlerine destekolmaları beklenir. Oysa bu dönemlerde kadınların yaşamlarıyukarıda da gösterdiğimiz gibi zaten oldukça zorlaşmaktadır.Fakat, hakim kabulde “yuvayı dişi kuş yaptığı” gibi, yuvanınbekasını sürdürmekte kadına düşer. Bunun için de, işinikaybetmiş, ailesinin geçimini sağlayamaz olmuş erkek, kadıntarafından desteklenmeli, kadın erkeğe psikolojik destek sunarakonu rahatlatmalıdır. Güney Kore’de 1998 yılındaki krizden sonrauygulanan devlet politikası tam da bu duruma örnek teşkil eder.Bu dönemde Güney Kore hükümeti kadınlara yönelik olarak şöyle birslogan üretmiştir; “Kocalarınıza enerji verin”. Hükümetin busloganla hedeflediği, kadınların krizin erkekler üzerindekietkisini azaltmalarıdır (Melda Yaman, Geç KapitalistleşenÜlkelerde Krizlerin Kadınların Hayatında YarattığıDeğişiklikler). Burada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta,kadınların erkekleri “sakinleştirerek” yuvanın bekasınısağladıkları gibi, aynı zamanda devletin de bekasınısağladıklarıdır. Kadınlar, bu tür devlet politikalarıylaişsizliğin, yoksulluğun arttığı kriz dönemlerinde, yaşanmasımuhtemel bir toplumsal kırılmaya karşı da tampon olarakkullanılmaktadırlar.

Erkeğin şiddeti

Devletin ekonomik ve psikolojik şiddetinin yanı sıra, kadınayönelik erkek şiddetinin de kriz dönemlerinde artma eğilimigösterdiği görülmektedir. Örneğin 1997 Asya Krizi’nde sonra GüneyKore’de ev içi şiddete uğradığı için Kadınlar İçin Yardım Hattını

arayan kadınların sayısı, 1998 yılında bir önceki yıla göre yedikat artmıştır. Tayland’da ise Kadın Haklarını Koruma Merkezi’ninverilerine göre kadına karşı ev içi şiddet vakası 1997 yılında534 iken 1998’de 812’ye çıkmıştır  (Melda Yaman, GeçKapitalistleşen Ülkelerde Krizlerin Kadınların HayatındaYarattığı Değişiklikler). Türkiye’de ise 2008 krizinin ardındanölümle sonuçlanan kadına yönelik şiddet vakalarında artışgörülmektedir. 2009 yılında 105 kadın erkekler tarafındanölüdürülmüşken, 2013’te bu rakam 214’e çıkmıştır (http://hu-wgs.org/2014/03/kadina-yonelik-siddet-ve-kadin-cinayetleri-bildirisi/). Bu örneklerin de gösterdiği gibi ekonomik kriz,kadına karşı fiziksel şiddet vakalarında da bir artışa nedenolmaktadır.

Muhafazakarlık-şiddet ilişkisi

Yukarıda bahsedildiği üzere, kriz toplumdaki cinsiyeteşitsizliklerini derinleştirmekte ve buna bağlı olarak da kadınakarşı şiddeti arttırmaktadır. Ancak burada gözden kaçırılmamasıgereken nokta, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin herhangi birekonomik kriz sonucunda ortaya çıkan bir olgu olmamasıdır.Özellikle 1980’den sonra dünyada hakim ekonomi politikası halinegelen neoliberalizm, muhafazakarlıkla da iç içedir. Bunun nedenineoliberalizmin muhafazakarlığa duyduğu ihtiyaçtır. Esnek çalışmabiçimleriyle iş gücü piyasasına çağrılan kadınlar, aynı zamandamuhafazakar kabullerle de evlerine çağrılmaktadır. Bu çift yönlüçağrının altında yatan neden ise, sermayenin ucuz iş gücüneihtiyaç duymasıyla birlikte devletin sosyal koruma masraflarınaayırdığı bütçeyi azaltarak yarattığı boşluğu kadınlarındoldurumasının beklenmesidir. Krizle birlikte ucuz iş gücüneduyulan ihtiyaç daha da artarken, devletler sosyal korumabütçelerine ayırdıkları payları daha da azaltırlar. Bununsonucunda da düzeni korumak için muhafazakarlığın dozu da artar. 

5. Sonuç

2008 krizinin, tıpkı kendinden önce gelen kapitalizmin diğerkrizleri gibi, toplumsal cinsiyetlendirilmiş sonuçlar yarattığı,gerek sosyal bilimciler, gerekse ulusal ve uluslararası kurumlartarafından ortaya konmuştur. Bu amaçla üretilen yayınlarda,krizin kadınlar üzerindeki etkileri tartışması, iki temel alanüzerinde yoğunlaşmıştır: kadınların istihdam piyasalarındakikonumu ve ücretsiz emekleri. Bu bakış açısından, toplumsalcinsiyet, krizin sonuçlarından sadece biri olarak ele alınmış,krizi önceleyen süreçler, krize yol açan sebepler ve kapitalizminyapısal özellikleri bağlamında toplumsal cinsiyet rejimlerinegereke önem verilmemiştir. Bu makalede, toplumsal cinsiyetin 2008krizinin, ve ondan önceki ve sonraki diğer krizlerin de,analizinde toplumsal cinsiyetin analitik bir kategori olarakkullanılması gerektiğini savunduk. 

Temelde bu sav, krizin kavramsallaştırılmasında başlayarak,sebepleri, süreçleri, kriz karşısında önerilen reformlar vebunların sonuçları açısından toplumsal cinsiyet rejimleriyleilişki içerisinde analiz edilmesi gerekliliğine işaret eder.Toplumsal cinsiyet bakış açısıyla krizi analiz etmek, ücretli-ücretsiz emek ikiliğinin ötesinde, krizi üreme politikaları,kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet söylemlerinindeğişimi açısından ele almayı gerektirir. Kadınların da krizdenetkilendiğini söylemek artık yetmemektedir. Bu gözlemle iktifaeden bir sosyal bilimi aşmak ancak krizin patriyarkalkapitalizmin yapısal bir özelliği, ona içkin bir süreç olduğukavramsallaştırılmasından başlayarak mümkün olabilir. 

Kanımızca var olan kriz ve kadın konulu literatürün buperspektifi benimseyebilmesi için geliştirilmesi gereken birtakımhususlar vardır. İlk olarak, alanın interdisipliner niteliğiningeliştirilmesi gerekir. halihazırda iktisadi analizlerlesosyolojik analizler arasında bir bakışımsızlık olduğu açıktır.Bu bakışımsızlık, iktisadın rakamlardan ibaret soyutkategorileriyle, sosyolojinin gündelik hayattan beslenen somutkategorilerinin arasında bir ilişki kurulmasının önünegeçmektedir. Bir başka deyişle, makro ekonomik değişimler vepolitkalarla gündelik hayatın ilişkisinin kurulması, krizdenetkilenen kadının ete kemiğe büründürülmesi gerekir. Bu açıdan,alandan beslenen ve kadınların somut deneyimleri üzerndeyoğunlaşan, merkezine bunları alan bir yaklaşımın benimsenmesigerektiğini iddia ediyoruz. Bir başka nokta, kadın ve kriz, daha

doğrusu kadın ve ekonomi konulu literatürün, sosyal politikaevreninin düşünüş biçimleri ve söylemsel pratikleri tarafındanşekillendirilmesidir. Bu sosyal politika ajandasının sosyal bilimajandasının sınırlarını ve vurgularını belirlemesinin yanında,literatürün sürekli tekrarlanan birtakım kalıp yargılar vealandan beslenmek yerine tümdengelim yöntemiyle başka bağlamlardaüretilip Türkiye örneğine transfer edilen eğilimler tarafındankarakterize edilmesi sonucunu doğurmaktadır. 

 

Yaşanan ekonomik krizleri kadınlar açısından özel sonuçlarıylabirlikte değerlendirmek isteyen çalışmalara bakıldığında, mevcutçalışmaların toplumsal cinsiyet duyarlı yaklaşımlar olduklarıancak yine de tek boyutlu bir inceleme gerçekleştirdiklerigörülür. Bu çalışmalar, hakim iktisadi yaklaşımları cinsiyet körüolmakla ve ekonomi analizlerinde yeniden üretim alanını yoksaymakla suçlarlar. Ancak bu yaklaşımlar, yeniden üretimi dedahil ederek gerçekleştirdikleri analizlerde, yine de ekonomikalanı sıkışıp kalır ve bu açıdan tek boyutlu bir analizgerçekleştirirler. Oysa kadınların krizlerden etkilenme biçimleriböyle bir tek yönlülükle açıklanamaz. Bizce kadınların spesifiketkilenme biçimlerini görmek için en etkili yollardan biri,kadınların günlük yaşam pratiklerindeki değişiklikleriincelemektir.  Literatürde bunun oldukça güzel bir örneği MeldaYaman’ın Geç Kapitalistleşen Ülkelerde Krizlerin KadınlarınHayatında Yarattığı Güçlükler adlı makalesinde görülür. Yaman,makalesinde kriz süresince hane gelirlerinin düşmesine bağlıolarak gittikçe azalan kaynaklarla evin gıda ihtiyacınıkarşılamaya çalışan kadınları örnek verir. Hanenin gıdaihtiyaçlarını karşılamak genellikle kadının görevidir ve kadınlarazalan kaynaklarla bu ihtiyacı gidermeye çalışırken, ucuz gıdaürünlerini satın almak için gıda fiyatlarını, marketlerinindirimli günlerini takip etmek zorunda kalırlar. Makalede buduruma örnek olarak, Türkiye’nin yaşadığı 2001 krizinden sonraRadikal Gazetesi’nde çıkan bir haber verilir. Haber 45 yaşındakiFahriye Hanım’ın, 10 kişilik hanesindeki ekmek ihtiyacını dahaucuza karşılayabilmek için, hergün sabah altıda kalkıp Halk Ekmekbayine gidişini anlatır. Eve günde 25 ekmek götürmek zorunda olanFahriye Hanım, Halk Ekmek bayinden tek seferde 5 ekmekalabilmektedir ve bu nedenle günde üç kez ekmek kuyruğuna girer.Yani Fahriye Hanım 100 bin lira (şimdiki karşılığı 10 kuruş)

ucuza ekmek alabilmek için her gün, günde üç saat kuyruktabekler.

Yaman’ın kullandığı bu örnek, kriz ve kadın meselesinin mikrobakış açısıyla ele alındığında, kadının görünmeyen emeğinin nasıldaha belirgin olarak ortaya çıkacağını göstermektedir. Oysaliteratürde, genellikle makro bakış açısıyla ele alınan bu konu,kadının krizle birlikte sosyal yaşantısındaki değişimlerigerçekçi bir şekilde ortaya koymaya yetmemektedir. Bu nedenlebizim önerimiz, krizin kadınların hayatındaki sonuçlarına dairdaha gerçekçi sonuçlar ortaya koymak isteyen çalışmaların,iktisadi yaklaşımlarla sosyolojik yaklaşımları birleştirerek,kadınların ekonomik temelli sorunlarının yanına sosyalsorunlarını da ekelmeleridir. Örneğin, Türkiye’de yapılançalışmalar, kadına yönelik şiddetin krizle birlikte artışgöstermesini açıklama konusunda yetersiz kalmaktadırlar. Hatta bukonuya değinen neredeyse hiç araştırma yoktur. Bu nedenle, krizinsosyal boyutlarını ortaya çıkarmak isteyen araştırmacılar,ekonomik temelli niceliksel verilere sıkışıp kalmamalı, alanainerek kadınların sosyal yaşamlarında meydana gelen değişimleride gözlemlemelidirler. 

[1] Özbekistan ve Namibia örnekleri için bakınız “ViolatingWomen's Rights: Forced Sterilization, Population Control andHIV/AIDS”http://www.trust.org/item/20130607154657-nwthf/indirilmetarihi: 27/11/2014