Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme: OECD Ülkeleri ve Türkiye
Transcript of Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme: OECD Ülkeleri ve Türkiye
0
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIMI VE BÜYÜME:
OECD ÜLKELERİ VE TÜRKİYE
Deniz Tan Celasun
Uluslararası İlişkiler Bölümü, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Ankara
“For most of history, Anonymous was a woman.” – Virginia Woolf
Özet
Kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkların temelinde tarihsel süreç içerisinde toplum tarafından
onlara verilen (veya yakıştırılan) kavramlar vardır. Toplum tarafından yakıştırılan bu kavramların tamamı
“Toplumsal Cinsiyeti” oluşturur; tarihsel süreç içinde oluştuğu için de ortadan kaldırılması da aynı şekilde
zaman alacaktır. Toplumsal cinsiyetler, ilk toplulukların oluşması ile oluşmaya başlamıştır bu nedenle de
toplum tarafından kullanılan bir kültürel inşaa mekanizması gibidir (Butler, 1999). Ancak bu gerçek,
toplumsal cinsiyetin ne bireyin kontrolü dışında gelişen bir olgu olduğu anlamına, ne de hiçbir şey
yapmadan ortadan kalkmasını bekleyeceğimiz anlamına gelmiyor, gelmemeli.
Büyüyen ekonomisine rağmen Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranları 1981-2001 yılları
arasında büyük artış gösteren diğer OECD ülkelerinin aksine (Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ile birlikte)
düşüş yaşamıştır (Jaumotte, 2003). Bu durumun temelinde yatan nedenler ise insan kaynaklı politika ve
piyasa hatalarıdır. Bu hataların bir bölümü toplumsal cinsiyet kimliklerinden kaynaklanırken, bir bölümü de
doğrudan piyasa bilgi eksikliklerinden ve ekonomi anlamında rasyonel olmayan politikalardan ve
tercihlerden kaynaklanmaktadır.
Bu çalışma, kadınların haklı eşitlik mücadelerinde gelinen noktada iş gücüne katılım oranları ve
şekilleri üzerinden kadın istihdamı ile ekonomik gelişme arasında bir ilişki olduğunu, akademik yazından
faydalanarak göstermeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Kadın, toplumsal cinsiyet, işgücü, büyüme, işgücüne katılım.
1
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
İçerik:
1. Giriş 2
2. Dünya’da İş Gücü ve Kadın İstihdamı 3
3. Kadın İstihdamı: Türkiye ve OECD Ülkeleri 6
4. Kadınların İş Gücüne Katılımının Getirileri 9
5. Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Solow Modeli 11
6. Sonuç 14
7. Kaynakça 16
2
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
1. Giriş
Aydınlanma çağının özgürleştirici rüzgarları Avrupa’da kadınların sosyal ve siyasi haklar için
seslerini yükseltmelerine kaynak olmuştur. O zamandan beri feminist hareket -cinsiyet temelli eşitlik
temelinde kadın haklarının savunulması1- önemli kazanımlar sağlanmıştır. Kadınlar bu sayede seçimlerde oy
kullanmaya, üniversitelerde eğitim görmeye, erkeklerle aynı işlerde çalışabilmeye başlamıştır. Günümüzde,
kağıt üstünde de olsa, kadın-erkek eşitliğinin birçok ülkede sağlanmış olması bunun bir göstergesidir. Ancak
tabii ki yazılı kuralların pratiğe tam olarak yansıması için bile zaman ve ek çaba gerektirmektedir.
Kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkların temelinde tarihsel süreç içerisinde toplum tarafından
onlara verilen (veya yakıştırılan) kavramlar vardır. Toplum tarafından yakıştırılan bu kavramların tamamı
“Toplumsal Cinsiyeti” oluşturur; tarihsel süreç içinde oluştuğu için de ortadan kaldırılması da aynı şekilde
zaman alacaktır. Toplumsal cinsiyetler, ilk toplulukların oluşması ile oluşmaya başlamıştır bu nedenle de
toplum tarafından kullanılan bir kültürel inşa mekanizması gibidir (Butler, 1999). Ancak bu gerçek,
toplumsal cinsiyetin ne bireyin kontrolü dışında gelişen bir olgu olduğu anlamına, ne de hiçbir şey
yapmadan ortadan kalkmasını bekleyeceğimiz anlamına gelmiyor, gelmemeli.
Kadınlar hala fiziksel, psikolojik şiddet başta olmak üzere çeşitli ayrımcılıklara maruz kalıyor.
Gelişmiş ülkelerde görülen şiddet daha çok psikolojik iken; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde
psikolojik şiddetin yanı sıra fiziksel şiddetle de sıkça karşılaşılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO)
2002 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre Dünya’da her 3 kadından 1’i yaşamının bir döneminde şiddete
mağruz kalırken Ankara Tabip Odası’nın aynı yıl ülke genelinde yaptığı araştırmaya göre bu oran
Türkiye’de neredeyse 3’te 2 (hurriyet.com.tr, 2014).
Bu çalışma, kadınların haklı eşitlik mücadelerinde gelinen noktada iş gücüne katılım oranları ve
şekilleri üzerinden kadın istihdamı ile ekonomik gelişme arasında bir ilişki olduğunu, akademik yazından
faydalanarak göstermeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Ekonomik İşbirliği
1 “feminizm, n.” Oxford Dictionaries, March 2014, Oxford University Press, <http://www.oxforddictionaries.com/>
3
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) konu ile ilgili verilerinden yararlanılarak karşılaştırmalar yapacağım. Son
olarak ise basit bir biçimde, ünlü Amerikalı ekonomist Robert Solow’un adı ile anılan, Solow Büyüme
Modeli üzerinde kadınların iş gücüne katılımının arttırılmasının etkilerini tartışarak çalışmamı bitireceğim.
2. Dünya’da İş Gücü ve Kadın İstihdamı
2013 Temmuz ayında Dünya nüfusu 7 milyar 95 milyon olarak ölçülmüş ve bu nüfusun
48.29%’unun kadın olduğu belirlenmiş (CIA, 2013). Bu nüfusun iş gücüne katılan kısmı 3 milyar 314
milyon ve bunların 9%’u işsiz. Bağımlı nüfus (<15 + >65 yaş) ise 2012 yılında 12% olmuş (World Bank,
2012)
Bu verilere göre, 12% oranı ile bağımlı nüfus 851 milyon insan edecektir.
“Toplam Dünya Nüfusu – Bağımlı Nüfus – İş Gücüne Katılan Nüfus” sonucu bize iş gücüne
katılmayan ancak bağımlı olmayan (çalışabilir) nüfusu verecektir. Bu durumda,
7,095 – 851 – 3,314 = 2 milyar 930 milyon
insan üretime katılabileceği halde çalışmıyor olacaktır. Oldukça iyimser bir yaklaşımla, iş gücüne katılan
nüfus ile bağımlı nüfusun cinsiyetlere göre dağılımının Dünya nüfusu ile birebir aynı oranlarda olduğunu
varsayaraksak,
2,930 x 48.29% = 1 milyar 414 milyon
çalışabileceği halde üretime katılmayan kadın olduğu sonucuna ulaşırız. Ancak tabii ki gerçekte olan ile
yaptığımız bu varsayımın sonucu ne yazık ki aynı değil. Kadınlar çeşitli nedenlerle iş gücüne katılmıyor
veya katılamıyor.
Tablo 1.1’den de görülebileceği üzere kadınların da erkeklerin de iş gücüne katılım oranı 1990’dan
2012’ye doğru sınırlı bir azalma göstermiştir. Bu durumun nedeni olarak ise yeni jenerasyonun kendi aileleri
ile karşılaştırıldığında daha uzun süre eğitim alıyor oluşu ve erkeklerin artık daha erken emekli oluyor
olması gösterilmiştir. (Mankiw, 2010)
4
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Erkeklerin iş gücüne katılım oranı 75%’in üzerindeyken, kadınların iş gücüne katılım oranı
50%’lerde oluşunu açıklayan farklı görüşler var. Bir görüş, giriş bölümünde bahsettiğim gibi, kadınların iş
gücüne katılımının erkeklere oranla daha düşük oluşunu sosyolojik kavramlarla açıklarken (Jütting,
Morrisson, Dayton-Johnson, & Drechsler, 2008); bir diğer görüş ise ağırlıklı olarak ekonomik kavramlarla
açıklıyor (Jaumotte, 2003). Konuyu sosyolojik açıdan ele alan yaklaşım sorunun temeline toplumsal yapıyı
ve bileşenlerini koyuyor. Toplumsal cinsiyet, bu konuda hakkında en çok çalışma yapılmış kavramlardan
biri.
Toplumsal cinsiyet kimliklerinin kadın istihdamı üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu/olabileceğini
görmek için Simon de Beauvoir’nın “Kadın doğmaz, kadın olur” sözü ile ne anlatmak istediğine bakılabilir.
Beauvoir, kadına yakıştırılan iş alanlarının (ki bunlar çocuk bakımı, ev temizliği, yemek yapmak vb. gibi iş
gücüne katılım olarak sayılmayan alanlardır) aslında “kadın” ile bir ilgisi olmadığını, yalnızca toplumsal
cinsiyet kimliği olarak kadınla ilişkilendirilebileceğini söyler (de Beauvoir, 1993) Diğer bir deyişle,
toplumsal cinsiyet kimliği olan “kadın” değiştikçe, kadınların “iş gücüne” katılımlarının artacağını söyler.
Öte yandan soruna ekonomik kavramlarla yaklaşan görüşe göre ise kadınların iş gücüne erkekler ile
aynı oranda katılmıyor oluşunun nedenlerinden biri politik hatalar ve piyasa hatalarıdır (Jaumotte, 2003).
Kadın ve erkek arasında verimlilik dışında herhangi bir ayrım kriterinin kullanılması, ekonomik
rasyonaliteye aykırı olacak ve bu nedenle de piyasa hataları yaratacaktır.
0,00%
20,00%
40,00%
60,00%
80,00%
100,00%Tablo 2.1 Kadın ve Erkek İş Gücüne Katılım Oranları
Kadın Erkek Dünya Bankası verileri kullanılmıştır.
5
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Ne var ki, bu iki yaklaşım birlikte de düşünülebilir, kullanılabilir. Şöyle ki; günümüz liberal ekonomi
yaklaşımının temelini oluşturan şey Adam Smith’in görünmez el kavramı ile anlattığı sıfır insan müdahalesi
altında bütün piyasaların dengeye geleceği kuralıdır. Toplumsal cinsiyet insan üretimi olduğu için bu açıdan
–temelde– iş gücü piyasasına yapılmış bir insan müdahalesi olarak görülebilir. Bu durumda piyasa dengesini
sağlayabilmek için öncelikle toplumsal cinsiyet kimliklerinin ortadan kaldırılması gerekecektir. Ancak,
başlangıçta da bahsettiğim gibi tarih boyunca oluşagelmiş bu kimliklerin yıkımı da uzun zaman alacaktır.
Tabii bu kimliklerin dinamik oldukları ve bugüne kadar da sürekli olarak değiştikleri gözden
kaçırılmamalıdır. 20. yüzyılın başlarında kadınların seçimlerde oy kullanmak için “yetkin” görülmüyor
oluşu bugün artık ortadan kalkmış, “kadın” kimliğinin bir parçası olmaktan çıkmıştır. Aynı şekilde
“kadının” çalışma yaşamının dışında kalması gerektiği yaklaşımı da, yavaş da, olsa bu kimliğin dışına
itilmeye başlanmıştır. Bu noktada önemli olan şeylerden biri de genellemeler yapan bir “kadın” kimliğinin
(hatta herhangi bir sosyolojik kimliğin) olmaması gerektiğinin görülebilmesidir.
Jaumotte’nin yaklaşımındaki politik hataların kaynağında da bu düşünce bulunmaktadır.
Politikacılar, kendi ideolojilerine/düşüncelerine göre genellemeler yaparak politika üretirler. Politika
oluşturma eyleminin genellemeler olmaksın yapılamayacağı ortadadır, dolayısıyla her zaman politik hatalar
olacaktır. Ancak, kullanılacak bu genellemelerin açık uçlu şekillendirilmesi ile oluşacak politik hatalar
azaltılabilecektir. Bu yolla Jaumotte’nin söz ettiği politika kaynaklı piyasa hataları da aynı şekilde
azaltabilir.
Yapılan politik hatalar ve piyasa hataları ise ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Bu çalışmada,
ekonomiye olan bakış açıları ve amaçları ile benzeşen ülkelerin oluşturduğu ve Türkiye’nin de kurucu
üyeleri arasında yer aldığı OECD’nin kadınların iş gücüne katılımı üzerine yaptığı çalışmalardan
faydalanılmıştır. Verileri olmasa da amaçları aynı olan 342 ülkenin karşılaştırmasının yapılması Türkiye’nin
ekonomik gelişmenin ilerleyen aşamalarında neler bekleyebileceğini göstermesi açısından önemlidir.
2 OECD üyeleri: Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Danimarka,
Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Kore, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Şili, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.
6
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
3. Kadın İstihdamı: Türkiye ve OECD Ülkeleri
2011 yılında OECD, hükümetlere eğitim, istihdam ve girişimcilik alanlarında toplumsal cinsiyet
kimlikleri arasındaki farkın ve eşitsizliğin (Gender Gap) azaltılmasına yardımcı olmak için Toplumsal
Cinsiyet Girişimi’ni (Gender Initiative3) başlatmıştır. O zamandan beri üye devletlere cinsiyet ayrımının
azaltımasına yönelik somut politika önerileri ve veri sunmaktadır.
Öte yandan, OECD’nin yıllık olarak yayınladığı veritabanın önemli bileşenlerinin önemli bir bölümü
de yine üye ve partner ülkelerdeki kadın-erkek eşitsizliklerini göstermektedir. Tablo 3.1 ve Tablo 3.2’ye
bakıldığında görüleceği gibi OECD ortalaması ile Tablo 2.1’deki Dünya ortalaması yaklaşık aynıdır.
Dünya’nın geri kalanına göre sosyo-ekonomik anlamda daha gelişmiş olan OECD üyesi ülkelerdeki kadın iş
gücüne katılım oranlarının, Dünya geneli ile paralellik göstermesi sorunun kaynağında toplumsal cinsiyet
kimliği gibi tarihsel sosyolojik kavramlar olduğu argümanlarını destekliyor.
Tablo 3.1’de kadın iş gücüne katılım oranı sıralamasında OECD ülkeleri arasında son sırada yer alan
Türkiye için durum, Tablo 3.2’den görülebileceği gibi, 2012’de de aynı kalmıştır. Bu veriler üzerinden
3 Gender Initiative: 3E=Education+Employment+Entrepreneurship
Tablo 3.1 OECD Ülkeleri ve Partner Ülkelerde Kadın ve Erkek İş Gücüne Katılım Oranları 1990
7
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
kadınların iş gücüne katılımı ile yaşadıkları toplumda baskın olan dini inanç arasında bir ilişki kurmak
mümkün olmasa da, çoğunlu Müslüman olan ülkelerde kadın-erkek eşitsizliğinin daha fazla olduğu bir
gerçektir (Pew Global Attitudes Projects, 2012). Pew’in araştırmasından örnek vermek gerekirse; “Kadınlar
evlerinin dışında çalışabilmelidir” cümlesine katılanların oranı Lübnan’da 95%, Tunus’ta 90%, Türkiye’de
86%, Pakistan’da 66% ve Mısır’da 61%. Ancak tabii ki yalnızca bu sonuca dayanarak sorunun kaynağında
inancın olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Bu tablolarda dikkat çeken bir diğer nokta ise Hindistan’da yaşanan değişim. 1990’dan 2012’ye
kadar kadınların iş gücüne katılma oranı 40%’tan 25-30% aralığına kadar gerilemiştir. Bu düşüşün en
önemli nedenlerinden biri kadınların eğitim sürelerinin artması ile birlikte iş gücünde yer almamaları olsa da
Uluslararası İş Gücü Örgütü’nün (ILO) analizine göre tek neden bu değil (International Labour
Organization, 2013). ILO’nun analizine göre Hintli kadınlar eşit çalışma olanağına sahip olsaydı, 1994 –
2010 arasında Hindistan’da iş gücüne katılan kadın sayısı 18 milyon olabilecekken bu sayı yalnızca 9
milyon.
Tablo 3.2 OECD Ülkeleri ve Partner Ülkelerde Kadın ve Erkek İş Gücüne Katılım Oranları 2012
8
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Türkiye’ye dönecek olursak, gelişmekte olan birçok ülke gibi Türkiye’de de üretimin yapısı zaman
içinde değişiklik göstermiştir. Tarımın payı görece azalırken, sanayi ve hizmet sektörlerinin payları
artmıştır. Dünya genelinde kadınların en çok yer aldığı sektör olan hizmet sektörünün (Pissarides, Garibaldi,
Olivetti, Petrongolo, & Wasmer, 2005) payının artıyor oluşu şüphesiz olumlu bir durumdur.
Grafik 3.1’de gösterildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
verilerine göre; 1995’te çalışan kadınların yalnızca 19.2%’si hizmet sektöründe yer alırken, bu sayı 2007’de
37.9%’a, 2012’de ise 45%’e ulaşmıştır (Önder, 2013). Bu verilerden de anlaşılacağı gibi Türkiye’de de
kadınların en çok yer aldıkları alan hizmet sektörü olmuştur.
Grafik 3.1 Türkiye’de İş Gücüne Katılan Kadınların Sektörel Dağılımları
(Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verileri kullanılmıştır.)
Diğer yandan çeşitli araştırmalar, aynı pozisyonda çalışan erkek ve kadınlara ödenen maaşların kadın
aleyhine farklılık göstermesinin de (wage discrimination veya wage unequality) kadınların iş gücünü
katılımlarını etkileyen faktörlerden biri olduğunu göstermiştir (Erkek & Karagöz, 2009) (OECD, 2008-1).
Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımlarının oldukça düşük olmasının nedenlerinden biri de bu durum
olabilir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2010 yılı için yayınladığı ücret eşitsizliği göstergeleri de bu
önermeyei destekler nitelikte. 2010 yılında yüksekokul ve üstü eğitim düzeyine sahip çalışan bir kadın yıllık
brüt 28 bin Türk Lirası kazanırken, aynı eğitim düzeyine sahip bir erkek için bu ücret 33 bin Türk Lirası’dır
(TÜİK, 2010). Aynı çalışmada yer verilen meslek gruplarına göre ücret eşitsizliği göstergelerinde ise
40%
15%
45%
2012
Tarım Sanayi Hizmet
48%
14%
38%
2007
Tarım Sanayi Hizmet
69%
13%
18%
1995
Tarım Sanayi Hizmet
9
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
yalnızca “yönetici” pozisyonunda çalışan kadınların yıllık ücretleri erkeklere ödenenden daha fazla iken
diğer bütün meslek gruplarında erkeklerle aynı yetkinliklere sahip kadınların aldığı ortalama yıllık maaş
daha düşüktür.
Bütün Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de görülen bu durumun temelinde, yine, toplumsal cinsiyet
kavramı bulunuyor. İşverenler ve çalışanlar içinden geldikleri toplumun onlara verdiği/öğrettiği kimliklerin
dışına –eğitim düzeyi ne olursa olsun– çıkamıyor. İşverenler kadın çalışanlarına belki bilerek, belki
bilmeyerek daha düşük ücret ödeyerek aslında doğrudan bir piyasa hatası yaratıyorlar. Bu piyasa hatasının
teorik olarak kendi kar maksimizasyonlarını da etkileyeceğinden habersiz işverenler ve bu hataya engel
olacak düzenlemeleri yapmayarak kendi ekonomik büyümelerini baltalayan hükümetler ücret eşitsizliğinin
sürmesine neden oluyor.
Peki ücret eşitsizliği gibi kadın istihdamını azaltan etkenler azaltılsa veya tamamen ortadan kaldırılsa
getirileri neler olur?
4. Kadınların İş Gücüne Katılımının Ekonomik Getirileri
Çalışmamın bu bölümünde temel olarak yararlanacağım kaynak Uluslararası Para Fonu’nun (IMF)
sürekli olarak yayınladığı Personel Açıkoturum Notları’ndan (Staff Discussion Note) Eylül 2013’te
yayınlananı. Buna göre Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınların iş gücüne katılmalarının
sağlanmamasının ciddi makroekonomik sonuçları var. Başka bir değişle, kadınlar Dünya’da en verimsiz
kullanılan üretim girdisidir (OECD, 2008-2).
IMF Personel Açıkoturum Notu’na (IMF, 2013) göre kadınların iş gücüne katılımının arttırılmasının
makroekonomik faydaları şöyle sıralanabilir;
Kadınların iş gücüne eksik katılımları nedeni ile yaşanan GDP per capita kaybı bazı bölgeler
için 27% civarındadır (Cuberes, Teignier, 2012).
Yaşlanan nüfus sorununa bir çözüm olarak kadınların iş gücüne katılımı arttırılabilir.
10
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Kadın istihdamının arttırılması için kadınların eğitim seviyesinin yükseltilmesi araştırma-
geliştirme çalışmalarının çeşitlenmesini dolayısıyla da teknolojik ilerlemeyi sağlayacaktır.
Kadınların üretim girdilerine eşit erişimi, kadınların sahip oldukları şirketlerin verimliliğini
arttıracaktır (Do, Levchenko, ve Raddatz, 2011).
Kadınların eşit kriterlere göre iş gücüne dahil olmaları, şirketlerin yetenek havuzundan daha
etkin faydalanmalarını sağlayarak verimlilik artışı yolu ile büyüme yaratacaktır. (Barsh ve
Yee, 2012)
Görüldüğü üzere yapılan araştırmalar kadınların iş gücüne katılımlarının arttırılmasının uzun vadede
getirisinin oldukça fazla olacağını göstermektedir. Özellikle Japonya gibi bağımlı nüfus oranının oldukça
yüksek olduğu ülkelerde yeni iş gücü bulmak önemli bir sorun haline gelmiştir; bu açıdan bakıldığında
Japonya’nın 2012’de 48% olan kadın iş gücüne katılım oranını yükseltmesi oldukça önemlidir (OECD,
2008-2).
Kadınlar iş gücüne katılımlarının da iş gücü piyasasının arz ve talebiyle doğrudan ilişkili olduğu
düşünüldüğünde, yalnızca kadınların iş gücüne daha çok katılmayı istemelerini sağlamak –yani kadın iş
gücü arzını arttırmak– kısa vadede yeterli olmayacaktır. Bunun nedeni de piyasa hatası (market
Grafik 4.1 – İş Gücü Piyasası
11
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
imperfection) olarak bilgi iletimindeki aksaklıklardır, diğer bir deyişle yeni kadın iş gücü arzının iş
verenlerce eş zamanlı olarak görülememesidir. Bu durumun üstesinden gelmek içinse iş verenlerin yani iş
gücü talebinin piyasa bilgisini arttırmaya yönelik politikalar geliştirilebilir; Grafik 4.1’den de görülebileceği
üzere, böylece üretim maliyeti olarak genel ücretlerin düşeceğini söylemek mümkündür.
5. Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Solow Modeli
Ekonomistler, özellikle de makroekonomi ile ilgilenenler, büyümenin nasıl sağlanacağından çok
nasıl sürekli hale getirilebileceği üzerinde çalışmıştır. 1956’da Robert Solow tarafından oluşturulan ve uzun
vadeli ekonomik büyümeyi sermaye, iş gücü/nüfus ve verimlilik/teknoloji ilişkileri üzerinden açıklayan
Solow Modeli de bu amaçla oluşturulmuştur (Acemoğlu, 2009). Solow Modeli’nden basitçe bahsetmek
gerekirse model sermaye birikimi eşitlikleri üzerinden kurulmuştur.
K(t+1) = (1-δ)K(t) + sY(t)
Bu eşitlik toplam sermaye birikimini vermektedir. Kişi başına düşen sermaye birikimi denklemini
bulmak için eşitliğin iki tarafının da 1/L (Labor veya P: Population) ile çarpılması sonucunda aşağıdaki
denklem elde edilir:
(1+n)k(t+1) = (1-δ)k(t) + sy(t)
Kişi başına düşen sermaye birikimini gösteren bu denklemin durağan dengesi (steady state) ise
dönemler arasındaki kişi başına düşen sermaye miktarı eşitlendiğinde (k(t+1) = k(t)) gerçekleşmektedir. Bu
durumda denge halinde:
(1+n)k* = (1-δ)k
* + sy
*
k* / y
* = s / (n+δ)
yatırım oranı (s), amortisman oranı (δ) ile nüfus/iş gücü (n) artışının sermaye-üretim/gelir oranı ile olan
ilişkisini gösteren eşitlik elde edilir.
12
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Solow Modeli’nin grafik üzerinde gösterimi şöyledir;
Solow Modeli’ne göre sermaye artışı uzun vadede büyümeyi sürekli kılmak için yeterli değildir.
Grafik 5.1’deki k* noktası ile gösterilen kişi başına düşen sermaye miktarına ulaşıldığında büyüme sona
erecektir. Solow Modeli’ne göre sürdürülebilir büyüme yalnızca sürekli verimlilik/teknoloji (productivity)
artışı ile sağlanabilir. Diğer bir değişle üretim fonksiyonunun devamlı olarak değişmesi gerekir. Bu değişim
sayesinde k* noktası her teknolojik ilerleme ile daha ileri bir seviyeye taşınmış olacaktır.
Solow Modeli’nin bu yaklaşımı bilinirken, iş gücü piyasasında cinsiyet eşitsizliği yüzünden oluşan
hatalar, üretimin toplumun yetenek havuzundan etkin bir şekilde yararlanamaması sonucunu doğurmaktadır.
Toplumun yetenek havuzunun etkin kullanılmasının doğrudan doğruya teknolojik gelişme/verimlilik artışı
ile ilişkili olduğu düşünülürse iş gücü piyasasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği sürdürülebilir büyümenin
önünde bir engeldir.
Yine verimlilik artışı sağlanabilecek bir diğer nokta ise, mevcut durumda istihdam edilen
eğitimsiz/niteliksiz erkek iş gücünün yerine, eğitimli/nitelikli ancak iş gücüne katılmayan kadınların
istihdam edilmesi kişi başına düşen üretimin daha verimli bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bu
yolla iş gücü maliyetleri sabit tutulurken, üretim verimliliğinde artış gerçekleşecektir.
Grafik 5.1 – Solow Modeli
13
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Solow Modeli kullanılarak tartışılabilecek diğer bir nokta ise iş gücünün büyüme üzerindeki
etkisidir. İş gücünün bir üretim girdisi oluşundan kaynaklanan gelir ile pozitif ilişkili bir büyüme etkisi
varken (growth effect), aynı zamanda tüketen nüfus olmasından gelen gelir ile negatif ilişkili bir düzey etkisi
(level effect) vardır (Ray, 1998). Büyüme etkisi temel olarak bir üretim girdisi olarak iş gücünün daha fazla
kullanılması sonucunda büyüme hızını arttıran bir etki yaratır. Ancak bu noktada önemli olan iş gücü artışı
yaşandığında kişi başına gelir seviyesinin artış öncesine göre daha düşük olacağıdır. Bu durumda politika
oluşturucuların karar vermesi gereken şey büyüme hızının mı yoksa o zaman dilimindeki kişi başına düşen
gelirin mi daha önemli olduğudur. Öte yandan düzey etkisi ise, tüketim yapan nüfusun artışından
kaynaklanır. Nüfusta yaşanan ancak iş gücüne katılıma yansımayan bir artış bütün zaman dilimlerinde kişi
başına düşen gelir düzeylerini aşağı çekecektir. İş gücü veya nüfus artışının kişi başına düşen gelir
üzerindeki bu etkileri aşağıdaki grafikte görülebilir.
Kadınların iş gücüne katılımlarının arttırılıması sağlandığında görülecek etki büyüme etkisi olacaktır.
Çünkü halihazırda zaten tüketen nüfusun içinde yer alan ancak üretime katılmayan bu “üretim girdisinden”
daha çok yararlanılması büyüme hızını arttıracaktır.
Grafik 5.2 – Nüfus Artışının Kişi Başına Düşen Gelir Üzerindeki Etkileri
14
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
6. Sonuç
Daha önce bahsettiğim gibi üretime katılmayan kadın iş gücü Dünya’nın en verimsiz kullanılan
üretim girdilerinden biridir. Yalnızca bu mekanik ve ekonomik rasyonaliteye uygun bakış açısıyla bile
kadınların iş gücüne daha fazla katılmaları gerektiği sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir. Ekonomi anlamında
bilimsel bir karşılığı olmayan toplumsal cinsiyetin ekonomik sonuçlar doğuruyor oluşu, dolaylı da olsa bir
insan müdahalesi olduğuna işaret etmektedir. Eğer en başa dönecek olursak, Adam Smith’in 1776’da
Milletlerin Zenginliği isimli kitabında bahsettiği “görünmez el”e müdahale eden bir insan elidir. Kuşku yok
ki, kapitalist sistemin bu hatayı düzeltmeye yönelik birçok çalışması var. OECD, IMF, Dünya Bankası vb.
diğer birçok kurumun iş gücüne katılımda cinsiyet eşitliğinin sağlanamasına yönelik hazırladığı bütün
çalışmalar bu doğrultuda varolan hatayı ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Bu amaçla yapılan önerilerden çalışma saatlerinin esnekleştirilmesi, çocuk bakımına yönelik
desteklerin arttırılması (gündüz bakımevleri vb.) gibi olanları, her ne kadar reel yaşama uygun gibi görünse
de, ne yazık ki sorunun temeline yönelik kayda değer bir katkı sunmamaktadır. Sorunun temeli, başlangıçta
da bahsettiğim gibi, toplumsal cinsiyet kimliği olan “kadın”dır. “Kadın” çocuk sahibi olup; üretimden
sayılmayan, herhangi bir sosyal güvence sağlamayan ama yapması “beklenen” ev işlerini yapmak zorunda
değildir. Bu “beklentilerin” devamını sağlayacak bütün politika önerileri ne yazık ki yalnızca geçici
çözümler verebilir. (Ki eğer rasyonel bir bakış açısı ile bakarsak fizyolojik olarak kas kütlesi daha fazla olan
erkeklerin görece daha fazla kas gücü gerektiren ancak kadınlardan “beklenen” ev işlerini yapması
verimliliği arttıracaktır.)
Bu noktada farkında olunması gereken bir diğer nokta ise “kadın” kimliğinin dışa vurumsal olmadığı,
davranışsal (perfomatif ) olduğudur (Butler, 1999). Yani toplumu bu yönde davranmaya devam etmeye
teşvik edecek bütün uygulamalar bu “kadın” kimliğinin devamına neden olacaktır.
Bu durumda uygulanacak politikaların daha çok bireye yönelik olması gerekmektedir. Örneğin, hane
gelirinin vergilendirilmesi yerine bireysel gelirin vergilendirilmelidir (IMF, 2013). Böylelikle evin ikincil
15
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
gelir kaynağı olan birey –ki bu birey çoğu zaman kadındır– üzerindeki vergi yükünü azalacağı için iş gücüne
katılım arttıracaktır. Aynı şekilde toplumsal cinsiyet temelli iş gücü piyasası hatalarının ortadan kaldırılması
için ayrımcılıkla mücadeleye yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla varolan bütün yasal
düzenlemelerin de ayrımcı toplumsal cinsiyet kimliklerinden arındırılması gerekir. Toplumsal cinsiyet
kimliklerinin kısa süre içerisinde ortadan kalkması beklenemez ancak, bu doğrultuda izlenecek politikalar,
verilecek eğitimler sayesinde orta ve uzun vadede aşılabilir.
Kadınların iş gücüne düşük katılıyor oluşlarının serbest piyasa ekonomisi için bir sorun olduğunu
çünkü insan müdahalesinden kaynaklandığını çalışmam içerisinde göstermeye çalıştım. Toplumsal cinsiyet
kimlikleri olarak gördüğüm bu insan müdahalesi ortadan kalktığında kadın ve erkek iş gücüne katılım
oranlarının benzer seviyede olmasını bekleyebiliriz.
Son olarak iş gücüne katılmak konusunda hem kadın hem de erkekler için geçerli olan bir nokta ise,
bence, üretime katılmanın yani üretmenin kişini kendisini gerçekleştirmesi anlamına geliyor oluşudur. Birey
üretim yaparsa birey olur. Yalnızca tüketim yapan bir bireyden söz etmek mümkün değildir.
Üretmek birey olarak varolmanın başlangıcıdır!
16
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
7. Kaynakça
Acemoğlu, D. (2009). Introduction to Modern Economic Growth. Princeton: Princeton University
Press.
Alkın, E., Yıldırım, K., & Özer, M. (2005). İktisada Giriş. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi.
Butler, J. (1999). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. (B. Ertür, Çev.) İstanbul:
Metis.
CIA. (2013, July 1). CIA The World Factbook. 04 12, 2014 tarihinde Central Intelligence Agency:
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/xx.html adresinden alındı
de Beauvoir, S. (1993). İkinci Cins. (B. Onaran, Çev.) İstanbul: Payel.
Erkek, S., & Karagöz, H. (2009). Kadının İş Hayatındaki Yeri ve Karşılaştığı Sorunlar. Konya:
Konya Ticaret Odası Etüd Araştırma Servisi.
hurriyet.com.tr. (2014). Yanlış İnanış: "Aile içi şiddet sanıldığı kadar yaygın değildir.". 04 02, 2014
tarihinde Aile İçi Şiddete Son!: http://dosyalar.hurriyet.com.tr/aileici/aileicisiddet2.asp adresinden
alındı
IMF. (2013). Women, Work, and the Economy. IMF Staff Discussion Note.
International Labour Organization. (2013, 02 13). India: Why is women’s labour force participation
dropping? 04 12, 2014 tarihinde ILO Newsroom: http://www.ilo.org/global/about-the-
ilo/newsroom/comment-analysis/WCMS_204762/lang--en/index.htm adresinden alındı
Jaumotte, F. (2003). Female Labour Force Participation: Past Trends and Main Determinants in
OECD Countries. OECD, Economics Department.
17
Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014
Jütting, J. P., Morrisson, C., Dayton-Johnson, J., & Drechsler, D. (2008). Measuring Gender
(In)Equality: The OECD Gender. Journal of Human Development, 65-86.
Mankiw, N. G. (2010). Macroeconomics (7 b.). New York: Worth.
OECD. (2008-1). OECD Employment Outlook.
OECD. (2008-2). Gender and Sustainable Development: Maximising The Economic, Social and
Environmental Role of Women. OECD.
Önder, N. (2013). Türkiye'de Kadın İş Gücünün Görünümü. Çalışma Dünyası Dergisi, 35-61.
Pew Global Attitudes Projects. (2012). Most Muslims Want Democracy, Personal Freedoms, and
Islam in Political Life. Washington: Pew Research Center.
Pissarides, C., Garibaldi, P., Olivetti, C., Petrongolo, B., & Wasmer, E. (2005). Women in the
Labour Force: How Well is Europe Doing? T. Boeri, D. Del Boca, & C. (. Pissarides içinde, Women
at Work: An Economic Perspective (s. 9-120). New York: Oxford University Press.
Ray, D. (1998). Development Economics. Princeton: Princeton University.
TÜİK. (2010). Temel İstatistikler. 04 12, 2014 tarihinde Türkiye İstatistik Kurumu:
http://tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist adresinden alındı
World Bank. (2012, 12 31). World Bank Database. 04 12, 2014 tarihinde World Bank:
http://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.DPND.OL/countries?display=map adresinden alındı