Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme: OECD Ülkeleri ve Türkiye

18
0 Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014 KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIMI VE BÜYÜME: OECD ÜLKELERİ VE TÜRKİYE Deniz Tan Celasun Uluslararası İlişkiler Bölümü, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Ankara For most of history, Anonymous was a woman.” Virginia Woolf Özet Kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkların temelinde tarihsel süreç içerisinde toplum tarafından onlara verilen (veya yakıştırılan) kavramlar vardır. Toplum tarafından yakıştırılan bu kavramların tamamı “Toplumsal Cinsiyeti” oluşturur; tarihsel süreç içinde oluştuğu için de ortadan kaldırılması da aynı şekilde zaman alacaktır. Toplumsal cinsiyetler, ilk toplulukların oluşması ile oluşmaya başlamıştır bu nedenle de toplum tarafından kullanılan bir kültürel inşaa mekanizması gibidir (Butler, 1999). Ancak bu gerçek, toplumsal cinsiyetin ne bireyin kontrolü dışında gelişen bir olgu olduğu anlamına, ne de hiçbir şey yapmadan ortadan kalkmasını bekleyeceğimiz anlamına gelmiyor, gelmemeli. Büyüyen ekonomisine rağmen Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranları 1981-2001 yılları arasında büyük artış gösteren diğer OECD ülkelerinin aksine (Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ile birlikte) düşüş yaşamıştır (Jaumotte, 2003). Bu durumun temelinde yatan nedenler ise insan kaynaklı politika ve piyasa hatalarıdır. Bu hataların bir bölümü toplumsal cinsiyet kimliklerinden kaynaklanırken, bir bölümü de doğrudan piyasa bilgi eksikliklerinden ve ekonomi anlamında rasyonel olmayan politikalardan ve tercihlerden kaynaklanmaktadır. Bu çalışma, kadınların haklı eşitlik mücadelerinde gelinen noktada iş gücüne katılım oranları ve şekilleri üzerinden kadın istihdamı ile ekonomik gelişme arasında bir ilişki olduğunu, akademik yazından faydalanarak göstermeyi amaçlamaktadır. Anahtar Sözcükler: Kadın, toplumsal cinsiyet, işgücü, büyüme, işgücüne katılım.

Transcript of Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme: OECD Ülkeleri ve Türkiye

0

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIMI VE BÜYÜME:

OECD ÜLKELERİ VE TÜRKİYE

Deniz Tan Celasun

Uluslararası İlişkiler Bölümü, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Ankara

“For most of history, Anonymous was a woman.” – Virginia Woolf

Özet

Kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkların temelinde tarihsel süreç içerisinde toplum tarafından

onlara verilen (veya yakıştırılan) kavramlar vardır. Toplum tarafından yakıştırılan bu kavramların tamamı

“Toplumsal Cinsiyeti” oluşturur; tarihsel süreç içinde oluştuğu için de ortadan kaldırılması da aynı şekilde

zaman alacaktır. Toplumsal cinsiyetler, ilk toplulukların oluşması ile oluşmaya başlamıştır bu nedenle de

toplum tarafından kullanılan bir kültürel inşaa mekanizması gibidir (Butler, 1999). Ancak bu gerçek,

toplumsal cinsiyetin ne bireyin kontrolü dışında gelişen bir olgu olduğu anlamına, ne de hiçbir şey

yapmadan ortadan kalkmasını bekleyeceğimiz anlamına gelmiyor, gelmemeli.

Büyüyen ekonomisine rağmen Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranları 1981-2001 yılları

arasında büyük artış gösteren diğer OECD ülkelerinin aksine (Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ile birlikte)

düşüş yaşamıştır (Jaumotte, 2003). Bu durumun temelinde yatan nedenler ise insan kaynaklı politika ve

piyasa hatalarıdır. Bu hataların bir bölümü toplumsal cinsiyet kimliklerinden kaynaklanırken, bir bölümü de

doğrudan piyasa bilgi eksikliklerinden ve ekonomi anlamında rasyonel olmayan politikalardan ve

tercihlerden kaynaklanmaktadır.

Bu çalışma, kadınların haklı eşitlik mücadelerinde gelinen noktada iş gücüne katılım oranları ve

şekilleri üzerinden kadın istihdamı ile ekonomik gelişme arasında bir ilişki olduğunu, akademik yazından

faydalanarak göstermeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Sözcükler: Kadın, toplumsal cinsiyet, işgücü, büyüme, işgücüne katılım.

1

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

İçerik:

1. Giriş 2

2. Dünya’da İş Gücü ve Kadın İstihdamı 3

3. Kadın İstihdamı: Türkiye ve OECD Ülkeleri 6

4. Kadınların İş Gücüne Katılımının Getirileri 9

5. Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Solow Modeli 11

6. Sonuç 14

7. Kaynakça 16

2

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

1. Giriş

Aydınlanma çağının özgürleştirici rüzgarları Avrupa’da kadınların sosyal ve siyasi haklar için

seslerini yükseltmelerine kaynak olmuştur. O zamandan beri feminist hareket -cinsiyet temelli eşitlik

temelinde kadın haklarının savunulması1- önemli kazanımlar sağlanmıştır. Kadınlar bu sayede seçimlerde oy

kullanmaya, üniversitelerde eğitim görmeye, erkeklerle aynı işlerde çalışabilmeye başlamıştır. Günümüzde,

kağıt üstünde de olsa, kadın-erkek eşitliğinin birçok ülkede sağlanmış olması bunun bir göstergesidir. Ancak

tabii ki yazılı kuralların pratiğe tam olarak yansıması için bile zaman ve ek çaba gerektirmektedir.

Kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkların temelinde tarihsel süreç içerisinde toplum tarafından

onlara verilen (veya yakıştırılan) kavramlar vardır. Toplum tarafından yakıştırılan bu kavramların tamamı

“Toplumsal Cinsiyeti” oluşturur; tarihsel süreç içinde oluştuğu için de ortadan kaldırılması da aynı şekilde

zaman alacaktır. Toplumsal cinsiyetler, ilk toplulukların oluşması ile oluşmaya başlamıştır bu nedenle de

toplum tarafından kullanılan bir kültürel inşa mekanizması gibidir (Butler, 1999). Ancak bu gerçek,

toplumsal cinsiyetin ne bireyin kontrolü dışında gelişen bir olgu olduğu anlamına, ne de hiçbir şey

yapmadan ortadan kalkmasını bekleyeceğimiz anlamına gelmiyor, gelmemeli.

Kadınlar hala fiziksel, psikolojik şiddet başta olmak üzere çeşitli ayrımcılıklara maruz kalıyor.

Gelişmiş ülkelerde görülen şiddet daha çok psikolojik iken; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde

psikolojik şiddetin yanı sıra fiziksel şiddetle de sıkça karşılaşılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO)

2002 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre Dünya’da her 3 kadından 1’i yaşamının bir döneminde şiddete

mağruz kalırken Ankara Tabip Odası’nın aynı yıl ülke genelinde yaptığı araştırmaya göre bu oran

Türkiye’de neredeyse 3’te 2 (hurriyet.com.tr, 2014).

Bu çalışma, kadınların haklı eşitlik mücadelerinde gelinen noktada iş gücüne katılım oranları ve

şekilleri üzerinden kadın istihdamı ile ekonomik gelişme arasında bir ilişki olduğunu, akademik yazından

faydalanarak göstermeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Ekonomik İşbirliği

1 “feminizm, n.” Oxford Dictionaries, March 2014, Oxford University Press, <http://www.oxforddictionaries.com/>

3

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) konu ile ilgili verilerinden yararlanılarak karşılaştırmalar yapacağım. Son

olarak ise basit bir biçimde, ünlü Amerikalı ekonomist Robert Solow’un adı ile anılan, Solow Büyüme

Modeli üzerinde kadınların iş gücüne katılımının arttırılmasının etkilerini tartışarak çalışmamı bitireceğim.

2. Dünya’da İş Gücü ve Kadın İstihdamı

2013 Temmuz ayında Dünya nüfusu 7 milyar 95 milyon olarak ölçülmüş ve bu nüfusun

48.29%’unun kadın olduğu belirlenmiş (CIA, 2013). Bu nüfusun iş gücüne katılan kısmı 3 milyar 314

milyon ve bunların 9%’u işsiz. Bağımlı nüfus (<15 + >65 yaş) ise 2012 yılında 12% olmuş (World Bank,

2012)

Bu verilere göre, 12% oranı ile bağımlı nüfus 851 milyon insan edecektir.

“Toplam Dünya Nüfusu – Bağımlı Nüfus – İş Gücüne Katılan Nüfus” sonucu bize iş gücüne

katılmayan ancak bağımlı olmayan (çalışabilir) nüfusu verecektir. Bu durumda,

7,095 – 851 – 3,314 = 2 milyar 930 milyon

insan üretime katılabileceği halde çalışmıyor olacaktır. Oldukça iyimser bir yaklaşımla, iş gücüne katılan

nüfus ile bağımlı nüfusun cinsiyetlere göre dağılımının Dünya nüfusu ile birebir aynı oranlarda olduğunu

varsayaraksak,

2,930 x 48.29% = 1 milyar 414 milyon

çalışabileceği halde üretime katılmayan kadın olduğu sonucuna ulaşırız. Ancak tabii ki gerçekte olan ile

yaptığımız bu varsayımın sonucu ne yazık ki aynı değil. Kadınlar çeşitli nedenlerle iş gücüne katılmıyor

veya katılamıyor.

Tablo 1.1’den de görülebileceği üzere kadınların da erkeklerin de iş gücüne katılım oranı 1990’dan

2012’ye doğru sınırlı bir azalma göstermiştir. Bu durumun nedeni olarak ise yeni jenerasyonun kendi aileleri

ile karşılaştırıldığında daha uzun süre eğitim alıyor oluşu ve erkeklerin artık daha erken emekli oluyor

olması gösterilmiştir. (Mankiw, 2010)

4

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Erkeklerin iş gücüne katılım oranı 75%’in üzerindeyken, kadınların iş gücüne katılım oranı

50%’lerde oluşunu açıklayan farklı görüşler var. Bir görüş, giriş bölümünde bahsettiğim gibi, kadınların iş

gücüne katılımının erkeklere oranla daha düşük oluşunu sosyolojik kavramlarla açıklarken (Jütting,

Morrisson, Dayton-Johnson, & Drechsler, 2008); bir diğer görüş ise ağırlıklı olarak ekonomik kavramlarla

açıklıyor (Jaumotte, 2003). Konuyu sosyolojik açıdan ele alan yaklaşım sorunun temeline toplumsal yapıyı

ve bileşenlerini koyuyor. Toplumsal cinsiyet, bu konuda hakkında en çok çalışma yapılmış kavramlardan

biri.

Toplumsal cinsiyet kimliklerinin kadın istihdamı üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu/olabileceğini

görmek için Simon de Beauvoir’nın “Kadın doğmaz, kadın olur” sözü ile ne anlatmak istediğine bakılabilir.

Beauvoir, kadına yakıştırılan iş alanlarının (ki bunlar çocuk bakımı, ev temizliği, yemek yapmak vb. gibi iş

gücüne katılım olarak sayılmayan alanlardır) aslında “kadın” ile bir ilgisi olmadığını, yalnızca toplumsal

cinsiyet kimliği olarak kadınla ilişkilendirilebileceğini söyler (de Beauvoir, 1993) Diğer bir deyişle,

toplumsal cinsiyet kimliği olan “kadın” değiştikçe, kadınların “iş gücüne” katılımlarının artacağını söyler.

Öte yandan soruna ekonomik kavramlarla yaklaşan görüşe göre ise kadınların iş gücüne erkekler ile

aynı oranda katılmıyor oluşunun nedenlerinden biri politik hatalar ve piyasa hatalarıdır (Jaumotte, 2003).

Kadın ve erkek arasında verimlilik dışında herhangi bir ayrım kriterinin kullanılması, ekonomik

rasyonaliteye aykırı olacak ve bu nedenle de piyasa hataları yaratacaktır.

0,00%

20,00%

40,00%

60,00%

80,00%

100,00%Tablo 2.1 Kadın ve Erkek İş Gücüne Katılım Oranları

Kadın Erkek Dünya Bankası verileri kullanılmıştır.

5

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Ne var ki, bu iki yaklaşım birlikte de düşünülebilir, kullanılabilir. Şöyle ki; günümüz liberal ekonomi

yaklaşımının temelini oluşturan şey Adam Smith’in görünmez el kavramı ile anlattığı sıfır insan müdahalesi

altında bütün piyasaların dengeye geleceği kuralıdır. Toplumsal cinsiyet insan üretimi olduğu için bu açıdan

–temelde– iş gücü piyasasına yapılmış bir insan müdahalesi olarak görülebilir. Bu durumda piyasa dengesini

sağlayabilmek için öncelikle toplumsal cinsiyet kimliklerinin ortadan kaldırılması gerekecektir. Ancak,

başlangıçta da bahsettiğim gibi tarih boyunca oluşagelmiş bu kimliklerin yıkımı da uzun zaman alacaktır.

Tabii bu kimliklerin dinamik oldukları ve bugüne kadar da sürekli olarak değiştikleri gözden

kaçırılmamalıdır. 20. yüzyılın başlarında kadınların seçimlerde oy kullanmak için “yetkin” görülmüyor

oluşu bugün artık ortadan kalkmış, “kadın” kimliğinin bir parçası olmaktan çıkmıştır. Aynı şekilde

“kadının” çalışma yaşamının dışında kalması gerektiği yaklaşımı da, yavaş da, olsa bu kimliğin dışına

itilmeye başlanmıştır. Bu noktada önemli olan şeylerden biri de genellemeler yapan bir “kadın” kimliğinin

(hatta herhangi bir sosyolojik kimliğin) olmaması gerektiğinin görülebilmesidir.

Jaumotte’nin yaklaşımındaki politik hataların kaynağında da bu düşünce bulunmaktadır.

Politikacılar, kendi ideolojilerine/düşüncelerine göre genellemeler yaparak politika üretirler. Politika

oluşturma eyleminin genellemeler olmaksın yapılamayacağı ortadadır, dolayısıyla her zaman politik hatalar

olacaktır. Ancak, kullanılacak bu genellemelerin açık uçlu şekillendirilmesi ile oluşacak politik hatalar

azaltılabilecektir. Bu yolla Jaumotte’nin söz ettiği politika kaynaklı piyasa hataları da aynı şekilde

azaltabilir.

Yapılan politik hatalar ve piyasa hataları ise ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Bu çalışmada,

ekonomiye olan bakış açıları ve amaçları ile benzeşen ülkelerin oluşturduğu ve Türkiye’nin de kurucu

üyeleri arasında yer aldığı OECD’nin kadınların iş gücüne katılımı üzerine yaptığı çalışmalardan

faydalanılmıştır. Verileri olmasa da amaçları aynı olan 342 ülkenin karşılaştırmasının yapılması Türkiye’nin

ekonomik gelişmenin ilerleyen aşamalarında neler bekleyebileceğini göstermesi açısından önemlidir.

2 OECD üyeleri: Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Danimarka,

Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Kore, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Şili, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.

6

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

3. Kadın İstihdamı: Türkiye ve OECD Ülkeleri

2011 yılında OECD, hükümetlere eğitim, istihdam ve girişimcilik alanlarında toplumsal cinsiyet

kimlikleri arasındaki farkın ve eşitsizliğin (Gender Gap) azaltılmasına yardımcı olmak için Toplumsal

Cinsiyet Girişimi’ni (Gender Initiative3) başlatmıştır. O zamandan beri üye devletlere cinsiyet ayrımının

azaltımasına yönelik somut politika önerileri ve veri sunmaktadır.

Öte yandan, OECD’nin yıllık olarak yayınladığı veritabanın önemli bileşenlerinin önemli bir bölümü

de yine üye ve partner ülkelerdeki kadın-erkek eşitsizliklerini göstermektedir. Tablo 3.1 ve Tablo 3.2’ye

bakıldığında görüleceği gibi OECD ortalaması ile Tablo 2.1’deki Dünya ortalaması yaklaşık aynıdır.

Dünya’nın geri kalanına göre sosyo-ekonomik anlamda daha gelişmiş olan OECD üyesi ülkelerdeki kadın iş

gücüne katılım oranlarının, Dünya geneli ile paralellik göstermesi sorunun kaynağında toplumsal cinsiyet

kimliği gibi tarihsel sosyolojik kavramlar olduğu argümanlarını destekliyor.

Tablo 3.1’de kadın iş gücüne katılım oranı sıralamasında OECD ülkeleri arasında son sırada yer alan

Türkiye için durum, Tablo 3.2’den görülebileceği gibi, 2012’de de aynı kalmıştır. Bu veriler üzerinden

3 Gender Initiative: 3E=Education+Employment+Entrepreneurship

Tablo 3.1 OECD Ülkeleri ve Partner Ülkelerde Kadın ve Erkek İş Gücüne Katılım Oranları 1990

7

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

kadınların iş gücüne katılımı ile yaşadıkları toplumda baskın olan dini inanç arasında bir ilişki kurmak

mümkün olmasa da, çoğunlu Müslüman olan ülkelerde kadın-erkek eşitsizliğinin daha fazla olduğu bir

gerçektir (Pew Global Attitudes Projects, 2012). Pew’in araştırmasından örnek vermek gerekirse; “Kadınlar

evlerinin dışında çalışabilmelidir” cümlesine katılanların oranı Lübnan’da 95%, Tunus’ta 90%, Türkiye’de

86%, Pakistan’da 66% ve Mısır’da 61%. Ancak tabii ki yalnızca bu sonuca dayanarak sorunun kaynağında

inancın olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.

Bu tablolarda dikkat çeken bir diğer nokta ise Hindistan’da yaşanan değişim. 1990’dan 2012’ye

kadar kadınların iş gücüne katılma oranı 40%’tan 25-30% aralığına kadar gerilemiştir. Bu düşüşün en

önemli nedenlerinden biri kadınların eğitim sürelerinin artması ile birlikte iş gücünde yer almamaları olsa da

Uluslararası İş Gücü Örgütü’nün (ILO) analizine göre tek neden bu değil (International Labour

Organization, 2013). ILO’nun analizine göre Hintli kadınlar eşit çalışma olanağına sahip olsaydı, 1994 –

2010 arasında Hindistan’da iş gücüne katılan kadın sayısı 18 milyon olabilecekken bu sayı yalnızca 9

milyon.

Tablo 3.2 OECD Ülkeleri ve Partner Ülkelerde Kadın ve Erkek İş Gücüne Katılım Oranları 2012

8

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Türkiye’ye dönecek olursak, gelişmekte olan birçok ülke gibi Türkiye’de de üretimin yapısı zaman

içinde değişiklik göstermiştir. Tarımın payı görece azalırken, sanayi ve hizmet sektörlerinin payları

artmıştır. Dünya genelinde kadınların en çok yer aldığı sektör olan hizmet sektörünün (Pissarides, Garibaldi,

Olivetti, Petrongolo, & Wasmer, 2005) payının artıyor oluşu şüphesiz olumlu bir durumdur.

Grafik 3.1’de gösterildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın

verilerine göre; 1995’te çalışan kadınların yalnızca 19.2%’si hizmet sektöründe yer alırken, bu sayı 2007’de

37.9%’a, 2012’de ise 45%’e ulaşmıştır (Önder, 2013). Bu verilerden de anlaşılacağı gibi Türkiye’de de

kadınların en çok yer aldıkları alan hizmet sektörü olmuştur.

Grafik 3.1 Türkiye’de İş Gücüne Katılan Kadınların Sektörel Dağılımları

(Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verileri kullanılmıştır.)

Diğer yandan çeşitli araştırmalar, aynı pozisyonda çalışan erkek ve kadınlara ödenen maaşların kadın

aleyhine farklılık göstermesinin de (wage discrimination veya wage unequality) kadınların iş gücünü

katılımlarını etkileyen faktörlerden biri olduğunu göstermiştir (Erkek & Karagöz, 2009) (OECD, 2008-1).

Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımlarının oldukça düşük olmasının nedenlerinden biri de bu durum

olabilir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2010 yılı için yayınladığı ücret eşitsizliği göstergeleri de bu

önermeyei destekler nitelikte. 2010 yılında yüksekokul ve üstü eğitim düzeyine sahip çalışan bir kadın yıllık

brüt 28 bin Türk Lirası kazanırken, aynı eğitim düzeyine sahip bir erkek için bu ücret 33 bin Türk Lirası’dır

(TÜİK, 2010). Aynı çalışmada yer verilen meslek gruplarına göre ücret eşitsizliği göstergelerinde ise

40%

15%

45%

2012

Tarım Sanayi Hizmet

48%

14%

38%

2007

Tarım Sanayi Hizmet

69%

13%

18%

1995

Tarım Sanayi Hizmet

9

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

yalnızca “yönetici” pozisyonunda çalışan kadınların yıllık ücretleri erkeklere ödenenden daha fazla iken

diğer bütün meslek gruplarında erkeklerle aynı yetkinliklere sahip kadınların aldığı ortalama yıllık maaş

daha düşüktür.

Bütün Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de görülen bu durumun temelinde, yine, toplumsal cinsiyet

kavramı bulunuyor. İşverenler ve çalışanlar içinden geldikleri toplumun onlara verdiği/öğrettiği kimliklerin

dışına –eğitim düzeyi ne olursa olsun– çıkamıyor. İşverenler kadın çalışanlarına belki bilerek, belki

bilmeyerek daha düşük ücret ödeyerek aslında doğrudan bir piyasa hatası yaratıyorlar. Bu piyasa hatasının

teorik olarak kendi kar maksimizasyonlarını da etkileyeceğinden habersiz işverenler ve bu hataya engel

olacak düzenlemeleri yapmayarak kendi ekonomik büyümelerini baltalayan hükümetler ücret eşitsizliğinin

sürmesine neden oluyor.

Peki ücret eşitsizliği gibi kadın istihdamını azaltan etkenler azaltılsa veya tamamen ortadan kaldırılsa

getirileri neler olur?

4. Kadınların İş Gücüne Katılımının Ekonomik Getirileri

Çalışmamın bu bölümünde temel olarak yararlanacağım kaynak Uluslararası Para Fonu’nun (IMF)

sürekli olarak yayınladığı Personel Açıkoturum Notları’ndan (Staff Discussion Note) Eylül 2013’te

yayınlananı. Buna göre Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınların iş gücüne katılmalarının

sağlanmamasının ciddi makroekonomik sonuçları var. Başka bir değişle, kadınlar Dünya’da en verimsiz

kullanılan üretim girdisidir (OECD, 2008-2).

IMF Personel Açıkoturum Notu’na (IMF, 2013) göre kadınların iş gücüne katılımının arttırılmasının

makroekonomik faydaları şöyle sıralanabilir;

Kadınların iş gücüne eksik katılımları nedeni ile yaşanan GDP per capita kaybı bazı bölgeler

için 27% civarındadır (Cuberes, Teignier, 2012).

Yaşlanan nüfus sorununa bir çözüm olarak kadınların iş gücüne katılımı arttırılabilir.

10

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Kadın istihdamının arttırılması için kadınların eğitim seviyesinin yükseltilmesi araştırma-

geliştirme çalışmalarının çeşitlenmesini dolayısıyla da teknolojik ilerlemeyi sağlayacaktır.

Kadınların üretim girdilerine eşit erişimi, kadınların sahip oldukları şirketlerin verimliliğini

arttıracaktır (Do, Levchenko, ve Raddatz, 2011).

Kadınların eşit kriterlere göre iş gücüne dahil olmaları, şirketlerin yetenek havuzundan daha

etkin faydalanmalarını sağlayarak verimlilik artışı yolu ile büyüme yaratacaktır. (Barsh ve

Yee, 2012)

Görüldüğü üzere yapılan araştırmalar kadınların iş gücüne katılımlarının arttırılmasının uzun vadede

getirisinin oldukça fazla olacağını göstermektedir. Özellikle Japonya gibi bağımlı nüfus oranının oldukça

yüksek olduğu ülkelerde yeni iş gücü bulmak önemli bir sorun haline gelmiştir; bu açıdan bakıldığında

Japonya’nın 2012’de 48% olan kadın iş gücüne katılım oranını yükseltmesi oldukça önemlidir (OECD,

2008-2).

Kadınlar iş gücüne katılımlarının da iş gücü piyasasının arz ve talebiyle doğrudan ilişkili olduğu

düşünüldüğünde, yalnızca kadınların iş gücüne daha çok katılmayı istemelerini sağlamak –yani kadın iş

gücü arzını arttırmak– kısa vadede yeterli olmayacaktır. Bunun nedeni de piyasa hatası (market

Grafik 4.1 – İş Gücü Piyasası

11

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

imperfection) olarak bilgi iletimindeki aksaklıklardır, diğer bir deyişle yeni kadın iş gücü arzının iş

verenlerce eş zamanlı olarak görülememesidir. Bu durumun üstesinden gelmek içinse iş verenlerin yani iş

gücü talebinin piyasa bilgisini arttırmaya yönelik politikalar geliştirilebilir; Grafik 4.1’den de görülebileceği

üzere, böylece üretim maliyeti olarak genel ücretlerin düşeceğini söylemek mümkündür.

5. Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Solow Modeli

Ekonomistler, özellikle de makroekonomi ile ilgilenenler, büyümenin nasıl sağlanacağından çok

nasıl sürekli hale getirilebileceği üzerinde çalışmıştır. 1956’da Robert Solow tarafından oluşturulan ve uzun

vadeli ekonomik büyümeyi sermaye, iş gücü/nüfus ve verimlilik/teknoloji ilişkileri üzerinden açıklayan

Solow Modeli de bu amaçla oluşturulmuştur (Acemoğlu, 2009). Solow Modeli’nden basitçe bahsetmek

gerekirse model sermaye birikimi eşitlikleri üzerinden kurulmuştur.

K(t+1) = (1-δ)K(t) + sY(t)

Bu eşitlik toplam sermaye birikimini vermektedir. Kişi başına düşen sermaye birikimi denklemini

bulmak için eşitliğin iki tarafının da 1/L (Labor veya P: Population) ile çarpılması sonucunda aşağıdaki

denklem elde edilir:

(1+n)k(t+1) = (1-δ)k(t) + sy(t)

Kişi başına düşen sermaye birikimini gösteren bu denklemin durağan dengesi (steady state) ise

dönemler arasındaki kişi başına düşen sermaye miktarı eşitlendiğinde (k(t+1) = k(t)) gerçekleşmektedir. Bu

durumda denge halinde:

(1+n)k* = (1-δ)k

* + sy

*

k* / y

* = s / (n+δ)

yatırım oranı (s), amortisman oranı (δ) ile nüfus/iş gücü (n) artışının sermaye-üretim/gelir oranı ile olan

ilişkisini gösteren eşitlik elde edilir.

12

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Solow Modeli’nin grafik üzerinde gösterimi şöyledir;

Solow Modeli’ne göre sermaye artışı uzun vadede büyümeyi sürekli kılmak için yeterli değildir.

Grafik 5.1’deki k* noktası ile gösterilen kişi başına düşen sermaye miktarına ulaşıldığında büyüme sona

erecektir. Solow Modeli’ne göre sürdürülebilir büyüme yalnızca sürekli verimlilik/teknoloji (productivity)

artışı ile sağlanabilir. Diğer bir değişle üretim fonksiyonunun devamlı olarak değişmesi gerekir. Bu değişim

sayesinde k* noktası her teknolojik ilerleme ile daha ileri bir seviyeye taşınmış olacaktır.

Solow Modeli’nin bu yaklaşımı bilinirken, iş gücü piyasasında cinsiyet eşitsizliği yüzünden oluşan

hatalar, üretimin toplumun yetenek havuzundan etkin bir şekilde yararlanamaması sonucunu doğurmaktadır.

Toplumun yetenek havuzunun etkin kullanılmasının doğrudan doğruya teknolojik gelişme/verimlilik artışı

ile ilişkili olduğu düşünülürse iş gücü piyasasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği sürdürülebilir büyümenin

önünde bir engeldir.

Yine verimlilik artışı sağlanabilecek bir diğer nokta ise, mevcut durumda istihdam edilen

eğitimsiz/niteliksiz erkek iş gücünün yerine, eğitimli/nitelikli ancak iş gücüne katılmayan kadınların

istihdam edilmesi kişi başına düşen üretimin daha verimli bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bu

yolla iş gücü maliyetleri sabit tutulurken, üretim verimliliğinde artış gerçekleşecektir.

Grafik 5.1 – Solow Modeli

13

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Solow Modeli kullanılarak tartışılabilecek diğer bir nokta ise iş gücünün büyüme üzerindeki

etkisidir. İş gücünün bir üretim girdisi oluşundan kaynaklanan gelir ile pozitif ilişkili bir büyüme etkisi

varken (growth effect), aynı zamanda tüketen nüfus olmasından gelen gelir ile negatif ilişkili bir düzey etkisi

(level effect) vardır (Ray, 1998). Büyüme etkisi temel olarak bir üretim girdisi olarak iş gücünün daha fazla

kullanılması sonucunda büyüme hızını arttıran bir etki yaratır. Ancak bu noktada önemli olan iş gücü artışı

yaşandığında kişi başına gelir seviyesinin artış öncesine göre daha düşük olacağıdır. Bu durumda politika

oluşturucuların karar vermesi gereken şey büyüme hızının mı yoksa o zaman dilimindeki kişi başına düşen

gelirin mi daha önemli olduğudur. Öte yandan düzey etkisi ise, tüketim yapan nüfusun artışından

kaynaklanır. Nüfusta yaşanan ancak iş gücüne katılıma yansımayan bir artış bütün zaman dilimlerinde kişi

başına düşen gelir düzeylerini aşağı çekecektir. İş gücü veya nüfus artışının kişi başına düşen gelir

üzerindeki bu etkileri aşağıdaki grafikte görülebilir.

Kadınların iş gücüne katılımlarının arttırılıması sağlandığında görülecek etki büyüme etkisi olacaktır.

Çünkü halihazırda zaten tüketen nüfusun içinde yer alan ancak üretime katılmayan bu “üretim girdisinden”

daha çok yararlanılması büyüme hızını arttıracaktır.

Grafik 5.2 – Nüfus Artışının Kişi Başına Düşen Gelir Üzerindeki Etkileri

14

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

6. Sonuç

Daha önce bahsettiğim gibi üretime katılmayan kadın iş gücü Dünya’nın en verimsiz kullanılan

üretim girdilerinden biridir. Yalnızca bu mekanik ve ekonomik rasyonaliteye uygun bakış açısıyla bile

kadınların iş gücüne daha fazla katılmaları gerektiği sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir. Ekonomi anlamında

bilimsel bir karşılığı olmayan toplumsal cinsiyetin ekonomik sonuçlar doğuruyor oluşu, dolaylı da olsa bir

insan müdahalesi olduğuna işaret etmektedir. Eğer en başa dönecek olursak, Adam Smith’in 1776’da

Milletlerin Zenginliği isimli kitabında bahsettiği “görünmez el”e müdahale eden bir insan elidir. Kuşku yok

ki, kapitalist sistemin bu hatayı düzeltmeye yönelik birçok çalışması var. OECD, IMF, Dünya Bankası vb.

diğer birçok kurumun iş gücüne katılımda cinsiyet eşitliğinin sağlanamasına yönelik hazırladığı bütün

çalışmalar bu doğrultuda varolan hatayı ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Bu amaçla yapılan önerilerden çalışma saatlerinin esnekleştirilmesi, çocuk bakımına yönelik

desteklerin arttırılması (gündüz bakımevleri vb.) gibi olanları, her ne kadar reel yaşama uygun gibi görünse

de, ne yazık ki sorunun temeline yönelik kayda değer bir katkı sunmamaktadır. Sorunun temeli, başlangıçta

da bahsettiğim gibi, toplumsal cinsiyet kimliği olan “kadın”dır. “Kadın” çocuk sahibi olup; üretimden

sayılmayan, herhangi bir sosyal güvence sağlamayan ama yapması “beklenen” ev işlerini yapmak zorunda

değildir. Bu “beklentilerin” devamını sağlayacak bütün politika önerileri ne yazık ki yalnızca geçici

çözümler verebilir. (Ki eğer rasyonel bir bakış açısı ile bakarsak fizyolojik olarak kas kütlesi daha fazla olan

erkeklerin görece daha fazla kas gücü gerektiren ancak kadınlardan “beklenen” ev işlerini yapması

verimliliği arttıracaktır.)

Bu noktada farkında olunması gereken bir diğer nokta ise “kadın” kimliğinin dışa vurumsal olmadığı,

davranışsal (perfomatif ) olduğudur (Butler, 1999). Yani toplumu bu yönde davranmaya devam etmeye

teşvik edecek bütün uygulamalar bu “kadın” kimliğinin devamına neden olacaktır.

Bu durumda uygulanacak politikaların daha çok bireye yönelik olması gerekmektedir. Örneğin, hane

gelirinin vergilendirilmesi yerine bireysel gelirin vergilendirilmelidir (IMF, 2013). Böylelikle evin ikincil

15

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

gelir kaynağı olan birey –ki bu birey çoğu zaman kadındır– üzerindeki vergi yükünü azalacağı için iş gücüne

katılım arttıracaktır. Aynı şekilde toplumsal cinsiyet temelli iş gücü piyasası hatalarının ortadan kaldırılması

için ayrımcılıkla mücadeleye yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla varolan bütün yasal

düzenlemelerin de ayrımcı toplumsal cinsiyet kimliklerinden arındırılması gerekir. Toplumsal cinsiyet

kimliklerinin kısa süre içerisinde ortadan kalkması beklenemez ancak, bu doğrultuda izlenecek politikalar,

verilecek eğitimler sayesinde orta ve uzun vadede aşılabilir.

Kadınların iş gücüne düşük katılıyor oluşlarının serbest piyasa ekonomisi için bir sorun olduğunu

çünkü insan müdahalesinden kaynaklandığını çalışmam içerisinde göstermeye çalıştım. Toplumsal cinsiyet

kimlikleri olarak gördüğüm bu insan müdahalesi ortadan kalktığında kadın ve erkek iş gücüne katılım

oranlarının benzer seviyede olmasını bekleyebiliriz.

Son olarak iş gücüne katılmak konusunda hem kadın hem de erkekler için geçerli olan bir nokta ise,

bence, üretime katılmanın yani üretmenin kişini kendisini gerçekleştirmesi anlamına geliyor oluşudur. Birey

üretim yaparsa birey olur. Yalnızca tüketim yapan bir bireyden söz etmek mümkün değildir.

Üretmek birey olarak varolmanın başlangıcıdır!

16

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

7. Kaynakça

Acemoğlu, D. (2009). Introduction to Modern Economic Growth. Princeton: Princeton University

Press.

Alkın, E., Yıldırım, K., & Özer, M. (2005). İktisada Giriş. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi.

Butler, J. (1999). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. (B. Ertür, Çev.) İstanbul:

Metis.

CIA. (2013, July 1). CIA The World Factbook. 04 12, 2014 tarihinde Central Intelligence Agency:

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/xx.html adresinden alındı

de Beauvoir, S. (1993). İkinci Cins. (B. Onaran, Çev.) İstanbul: Payel.

Erkek, S., & Karagöz, H. (2009). Kadının İş Hayatındaki Yeri ve Karşılaştığı Sorunlar. Konya:

Konya Ticaret Odası Etüd Araştırma Servisi.

hurriyet.com.tr. (2014). Yanlış İnanış: "Aile içi şiddet sanıldığı kadar yaygın değildir.". 04 02, 2014

tarihinde Aile İçi Şiddete Son!: http://dosyalar.hurriyet.com.tr/aileici/aileicisiddet2.asp adresinden

alındı

IMF. (2013). Women, Work, and the Economy. IMF Staff Discussion Note.

International Labour Organization. (2013, 02 13). India: Why is women’s labour force participation

dropping? 04 12, 2014 tarihinde ILO Newsroom: http://www.ilo.org/global/about-the-

ilo/newsroom/comment-analysis/WCMS_204762/lang--en/index.htm adresinden alındı

Jaumotte, F. (2003). Female Labour Force Participation: Past Trends and Main Determinants in

OECD Countries. OECD, Economics Department.

17

Kadınların İş Gücüne Katılımı ve Büyüme – Deniz Tan Celasun – TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi – 2014

Jütting, J. P., Morrisson, C., Dayton-Johnson, J., & Drechsler, D. (2008). Measuring Gender

(In)Equality: The OECD Gender. Journal of Human Development, 65-86.

Mankiw, N. G. (2010). Macroeconomics (7 b.). New York: Worth.

OECD. (2008-1). OECD Employment Outlook.

OECD. (2008-2). Gender and Sustainable Development: Maximising The Economic, Social and

Environmental Role of Women. OECD.

Önder, N. (2013). Türkiye'de Kadın İş Gücünün Görünümü. Çalışma Dünyası Dergisi, 35-61.

Pew Global Attitudes Projects. (2012). Most Muslims Want Democracy, Personal Freedoms, and

Islam in Political Life. Washington: Pew Research Center.

Pissarides, C., Garibaldi, P., Olivetti, C., Petrongolo, B., & Wasmer, E. (2005). Women in the

Labour Force: How Well is Europe Doing? T. Boeri, D. Del Boca, & C. (. Pissarides içinde, Women

at Work: An Economic Perspective (s. 9-120). New York: Oxford University Press.

Ray, D. (1998). Development Economics. Princeton: Princeton University.

TÜİK. (2010). Temel İstatistikler. 04 12, 2014 tarihinde Türkiye İstatistik Kurumu:

http://tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist adresinden alındı

World Bank. (2012, 12 31). World Bank Database. 04 12, 2014 tarihinde World Bank:

http://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.DPND.OL/countries?display=map adresinden alındı