FRANSA VE AZINLIKLAR

33
HAZIRLAYAN MÜCAHİT ER | 1004009001 FRANSA’DAKİ AZINLIK GRUPLARI; AZINLIK VE YURTTAŞLIK KAVRAMLARI MİLLİYETÇİLİK VE AZINLIKLAR ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ M. ÖZLEM ULTAN T.C. KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

Transcript of FRANSA VE AZINLIKLAR

HAZIRLAYAN

MÜCAHİT ER | 1004009001

FRANSA’DAKİ AZINLIK GRUPLARI; AZINLIK VE

YURTTAŞLIK KAVRAMLARI

MİLLİYETÇİLİK VE AZINLIKLAR

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ M. ÖZLEM ULTAN

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

1

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ ………………………………………………………………………………………………………………………………..2

AZINLIK KAVRAMI ……………………………………………………………………………………………………………3

YURTTAŞLIK KAVRAMI …………………………………………………………………………………………………….5

FRANSA’ DA AZINLIKLAR: GENEL GİRİŞ ……………………………………………………………………………7

KORSİKA…………………………………………………………………………………………………………………………………10

OKSİTANLAR…………………………………………………………………………………………………………………………..15

ALSASLILAR……………………………………………………………………………………………………………………………17

BRÖTONLAR………………………………………………………………………………………………………………………….20

BASKLAR …………………………………………………………………………………………………………………..24

DİNSEL AZINLIKLAR: MÜSLÜMANLAR VE YAHUDİLER………………………………………………….25

YAHUDİLER……………………………………………………………………………………………………………….25

MÜSLÜMANLAR…………………………………………………………………………………………………………26

ULUSAL AZINLIKLAR…………………………………………………………………………………………………….27

ULUSAL AZINLIKLAR ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ………………………………………………………………………….27

DİĞER AZINLIK GRUPLARI……………………………………………………………………………………………29

SONUÇ……………………………………………………………………………………………………………………….31

2

GİRİŞ

Liberté - Egalité – Fraternité (özgürlük - eşitlik – kardeşlik). Fransa’ da tüm kamu kurumlarının

girişlerinde yazılı olan bu slogan, bu ülkenin yaratıcı aydınları tarafından, bütünleştirici bir yaklaşım

sergilemesi açısından benimsenmiş bir şiardır. Azınlıklar açısından bu slogan Fransa’ nın uygulamakta

olduğu azınlık politikalarına pozitif bir katkı sağlamaktadır. Fakat teori ve pratik açısından çok büyük

farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Fransa’ nın eski Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy’ in İtiraflarım adlı

kitabında yer verdiği adaletsizlik örneği gibi.

Cumhuriyetin şu ya da bu bölge ya da insan için uyguladığı ek bir çabanın meşruiyeti sonuçta bir

eşitlik sağlayacak olmasından gelir. Bu eşitlik bir kez sağlandığında ek çabalar sona erdirilmelidir.

Fransa bütünleşme modeline en büyük zararı veren mağribi ve siyahi gençlerin avukat, politeknisyen,

gazeteci, bankacı, girişimci veya Bakan olmasına izin vermek değil, bir gencin DESS1 dönem birincisi

olmasına rağmen, dönem arkadaşları iş bulurken, siyah ya da mağribi olduğu için bir yılsonunda hala

işsiz olmasına tahammül etmektir.2

Bu ve bunun gibi birçok örnek aslında Fransa’ da bu şiarın (özgürlük, eşitlik ve kardeşlik)

son ikisini zaten yıkmaktadır. Azınlıklara uygulanan asimilasyon politikaları da ilkinin

uygulamada yerinin olmadığını göstermektedir. 4 Ekim 1958 tarihli de Gaulle ‘ün girişimleri

sonucunda oluşturulan anayasanın 1. Maddesi bu şiarı giden yolu hazırlar niteliktedir.

Azınlıkları yok sayması üniter yapısını koruma amacından geçmektedir. Anayasanın 1. ve 2.

Maddeleri bu konuda Fransa’ ın azınlıklara bakışı açıkça belirlenmiştir. 1. Madde şu

şekildedir; Fransa, bölünmez, laik, demokratik sosyal bir Cumhuriyettir. Köken, ırk veya din

ayrımı yapmaksızın, tüm vatandaşların yasa önünde eşitliğini garanti eder. Her inanca

saygılıdır. İdari yapısı yerinden yönetim esasına dayanır. Kadınlar ve erkeklerin seçimle

gelinen görev ve mevkilerin yanı sıra mesleki konumlara ve sosyal sorumluluklara eşit şekilde

erişebilmeleri, kanunla teşvik edilir. Yukarıda bahsettiğimiz 3 kavram 2. Maddede

cumhuriyetin veciz ifadeleri olarak yer almaktadır. 2. Madde şöyledir; Cumhuriyetin dili

Fransızca’dır. Ulusal simge mavi, beyaz ve kırmızı renklerden oluşan üç renkli bayraktır.

Ulusal Marş Marsillaise’dir. Cumhuriyetin veciz ifadesi “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşliktir”.

Cumhuriyetin ilkesi; “Halkın, halk tarafından ve halk için yönetimidir.

1DESS: Özel sektörde çalışmaya yönelik yüksek lisans programı 2 Nikolas Sarkozy, İtiraflarım, Çev. Hasret Banu Bulut, Karakutu Yayınları, 2006, s.88.

3

Fransa azınlıklarla ilgili birçok uluslararası anlaşmayı imzalamış olmasına rağmen iç

hukukta yürürlüğe girmemiştir. Bu açıdan bakıldığında Fransa aslında Avrupa’ da ortaya çıkan

antlaşmaları imzalamak zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler dışında Fransa birçok uluslararası

girişimlerde de bulunmuştur. Mesela Avrupa’ da Sarkozy girişimiyle göçü engellemek için G5

toplantıları önermiştir. Bu zirvede 5 büyükler yer alarak bu konuda daha hızlı kararlar

verecekler. Bunun sebebi ise Avrupa Birliği içinde 27 üye ülkelerin tam destek sağladığı oy

birliği kararları kanun hükmü almaktadır. Bu zirvenin amacını da Sarkozy döneminde bilindiği

gibi Romanlara ve diğer azınlık gruplarının sayısında ortaya çıkacak artışın önünün alınması

yatar.

Bu ve birçok sorun aşağıda ele alınarak değerlendirilmiştir. Bu ülkede yaratılmaya çalışılan

‘’yurttaşlık’’ kavramı açıklanmaya çalışılmış ve bunun azınlıklar konusunda ortaya çıkardığı

sorun anlatılmıştır. Tabii ki azınlık kavramına da çok kısa bir şekilde değinilmiştir. Ulusal

azınlıklar konusuna çok derine inmeyip sadece kısa bilgiler vereceğim ve daha sonra tüm

azınlık gruplarını sonuç kısmından önce değerlendirmemize yardımcı olması açısından tablo

şeklinde sunacağım. Sonuç kısmında tekrar sorunların oluşma nedenleri araştırıp kısaca

maddeler halinde sıralamaya çalışacağım.

AZINLIK KAVRAMI

Azınlıklar asırlardan beri var olsalar da kavram olarak ortaya çıkışları yakın bir tarihe

dayanmaktadır. Bu kavram ulus-devlet kavramının ortaya çıkışı ile eşanlı bir zamanda ortaya çıkmıştır.

Ulus-devlet’ ten kasıt mutlakiyetçi krallıklar olmakla birlikte, bugün ki manasıyla ulus-devlet

kavramının son halini almasıyla azınlık kavramı da daha keskinleşmiştir. Baskın Oran’ ın deyimi ile ;

Tarihte azınlık kavramının ortaya çıkması için hem ‘’bütünlük’’ ün bozulması sonucu ‘’farklı’’ bir

grubun ortaya çıkması, hem de bunun korunması gerektiğinin anlaşılması gerekmiştir. Tabi

,’’bütünlük’’ ün bozulduğu kanısı ancak merkezi bir devlette oluşacaktır. Çünkü imparatorluklar

merkeziyetçi değillerdir; etnik, dinsel, dilsel bütünlükle ilgilenmektedirler; onlar için önemli olan

imparatora sadakattir.3

Burada bütünlük’ ten kasıt bir devletin var olması ve bu devletin siyasi sınırları ile diğer

devletlerden ayrı olması anlaşılmalıdır. Çünkü bu bütünlükten bahsedilmez ise zaten, yukarıda ki

pasajda bahsedildiği gibi, azınlık kavramından da bahsedilemezdi. Yukarıda bahsettiğimiz bütünlüğü

ilk sağlayan devletler Batı Avrupa’ da , İngiltere ve bizim konumuzu da oluşturan Fransa’da ortaya

çıkmıştır. Bütünleşme ilk olarak bu ülkelerde ortaya çıktığı için ilk azınlık sorunları veya olayları bu

ülkelerde ortaya çıkmıştır. Azınlık’ ın kavram olarak ilk defa ortaya çıkması Westphelia anlaşması

sonucu dinsel azınlıkların ortaya çıkması olarak kabul edilmektedir. Tabi bu kavram, azınlık kavramı,

ortaya çıkarken beraberinde birçok kavramı da beraberinde tarihsel süreç içerisine sürüklemiştir. Erol

Kurubaş’ ın Asimilasyondan Tanınmaya kitabındaki giriş cümleleri ile ;

Azınlıklar konusu hem tarihsel hem de kuramsal olarak çok daha kapsamlı süreçleri içeren ulusçuluk,

uluslaşma ve ulus-devlet ekseninde doğmuş ve gelişmiştir. Dolayısıyla konu, kavramsal ve kuramsal

olarak ‘’ulus’’, ‘’ulusçuluk’’, ‘’etnisite’’, self-determinasyon’’, ‘’ayrılıkçı hareketler’’, ‘’farklılıkların

3 Baskın Oran, Türkiye’de Azınlıklar; Kavramlar, Teori, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat,Uygulama, Tesev Yayınları, 2004 (1. Baskı), s.18.

4

birlikteliği ve yönetimi’’, ‘’devlet-yurttaş ilişkisi’’, ‘’kimlik tartışmaları’’ ve ‘’insan hakları’’ nı içeren çok

geniş bir konsepte oturmaktadır.4

Haliyle kavramdan söz açarken hayli engebe aşmak gerekiyor. Azınlıkları tanımlak için çokça girişim

olmasına rağmen tam manası ile bir kavram geliştirememekle birlikte kavrama katkılar devam

etmektedir. Bu zamana kadar geçen süre içerisinde kavrama ilişkin yaklaşımlar eklemlenerek devam

etse de ,kavrama kesinlik kazandıracak yeterli bir zaman geçmediğinden, bu konuda yazılıp çizilen her

metin gibi bu metinde sözlük tanımı, literatürde kabul gören birkaç tanımlamadan örnekle konuya

giriş yapmadan önce bir fikir oluşması açısından örnekler sunacaktır. İlk olarak türkçe sözlükte

kavram, “bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar ya da

bunların bu durumu, çoğunluk karşıtı, ekalliyet...Bir ülkede egemen ulusa göre ayrı soydan ve sayıca

az olan topluluk...” şeklinde tanımlanmıştır.5

1928’de Uluslararası Adalet Divanı’nda Yukarı Silezya Azınlık Okulları Davasında hukukçu Mello

Toscana azınlık kavramını:

“Bir devletin nüfusunun, toprakların belirli bir bölümüyle tarihsel olarak bağlı, kendine özgü bir kültüre

sahip, ırk, dil, ve din farklılığı nedeniyle devletin diğer uyruklarının çoğunluğuyla karşılaştırılması

imkansız kalıcı parçası” 6 şeklinde tanımlamıştır.

Uluslararası arenada pek çok kavram olmasına karşın hiçbiri Capotorti’ nin ileri sürdüğü tanım kadar

yaygınlık kazanmamıştır. Capotorti’ nin geliştirdiği bu kavram, azınlık sorunlarına ilişkin neredeyse

bütün belgelerin dayanak noktasını oluşturmuştur.

BM İnsan Hakları Komisyonu ve Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu

Raportörü Francesco Capotorti ; Capotorti’ye göre azınlık; “

- Bir devletin nüfusun geri kalanına göre sayısal olarak az,

- Egemen durumda bulunmayan,

- Üyeleri o ülke vatandaşları olarak etnik, dini ya da dilsel açıdan nüfusun geri kalanından “farklı” olan

- Kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumak amacıyla üstü örtülü bir dayanışma

duygusu gösteren grup”tur.7

Bu maddelerle şu tanım ortaya çıkmaktadır. Bir devlet içerisinde nüfusun geri kalanına göre sayısal

azlık gösteren ve bu sebeple başat olmayan fakat o devletin vatandaşı olup etnik, dini veya dili geri

kalan nüfustan farklı ,kültür, gelenek ,din ve dillerini koruma bilincinde üstü örtülü bir dayanışma

içerisinde olan gruplara azınlık denir. Bu tanımla birlikte uygulanan uluslararası hukuk açısından

somut olarak atılmış bir adıma örnek olması açısından Hüseyin Pazarcı’ nın Uluslararası Hukuk

kitabındaki tanımdan ve örnekten yararlanmakta fayda var. Tanım ve örnek şu şekilde;

Uygulanan uluslararası hukukta ilk azınlık tanımı Birinci Dünya Savaşı sonrası belirli devletlerde kalan

ve çoğunluktan ayrı ırk, dil ya da dine sahip olan toplumsal grupların korunmasını düzenleyen

andlaşmaların yorumu çerçevesinde U.S.A.D. (Uluslararası Sürekli Adalet Divanı)’ nca yapılmıştır.

4 Doç. Dr. Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya, Asil Yayınları, 2006 (2. Baskı), 5 Prof. Dr. Hasan Tunç, Uluslararası Sözleşmelerde Azınlık Hakları Sorunu ve Türkiye 6 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya. 7 Tülin YANIKDAĞ, Azınlık Kavramı ve Azınlık Hakları, Salı, 20 Nisan 2010 (Bu tanım Tülin Yanıkdağ’ ın azınlıklara ilişkin Bilgesam çatısı altında yayımlanan makalesinden alınmıştır)

5

U.S.A.D.’ na göre azınlık kavramı ‘’ bir devlette yerleşmiş bulunan (incorporés) ve nüfusu ayrı bir ırk,

dil ya da dinden oluşan toplumsal grupları’’ belirtmektedir.8

2. Dünya Savaşından sonraki yıllarda gerek B.M. çerçevesinde gerekse Avrupa’da insan hakları

konusunda izlenen gelişmenin uzun süre din, ırk ve dil gibi ölçütlere dayalı azınlıkların ayrı bir biçimde

korunmasını büyük ölçüde gereksiz kıldığı düşünülmüştür. Böylece, azınlıkların sorunları bu kez insan

haklarının korunması çerçevesinde ve özellikle ayrım gözetmenin yasaklanması yoluyla ele alınmaya

başlamıştır. Bu yaklaşım 1980’li yıllarda değişmeye başlamıştır. İnsan hakları çerçevesinde ayrım

gözetmeme ilkesine dayanarak korunmaya çalışılan azınlıkların bu yolla korunmasının zor olduğu ve

azınlık gruplarının doğrudan korunmasına yönelik düzenlemelere yer verilmesi gerektiği anlayışı

1990’lı yıllarda yeni birtakım uluslararası belgelerin kabul edilmesine yol açmıştır. Böylece, B.M. Genel

Kurulu 1992’de Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin

Bildiriyi kabul etmiştir. Bu anlayış bölgesel düzeydeki birtakım çalışmaları da etkilemiş olup, Avrupa

Konseyi bünyesinde 5.11.1992 tarihinde Bölgesel Diller ve Azınlık Dilleri İçin Avrupa Şartı ve 1.2.1995

tarihinde de Ulusal Azınlıkların Korunması İçin Çerçeve Sözleşme devletlerin imzasına açılmış ve ilki

1.3.1998’de ikincisi ise 1.2.1998’de yürürlüğe girmiştir.9

Bu bilgiler ışığında, konumuzun başlığını oluşturan Fransa’da Azınlıklar, konusunu daha sağlam bir

temele oturtacak ve kolay ayrım yapmamızı sağlayacak olan azınlık türlerini verip kavram

konusundan çıkmış bulunacağız. Bu durumda ortaya dört tür azınlık çıkmaktadır; dinsel, dilsel, etnik

ve ulusal azınlık…

Dinsel azınlık en eski azınlık grubudur ve özellikle Protestan Katolik çatışması sonucunda

Protestanların ayrı bir dinsel grup olarak kabul edilmesi ile belirginleşmiştir.

Dilsel azınlıklar açısından önemli olan ise ilerde de açıklanacağı üzere çoğunluk dilinin diyalektinin

azınlık dili olarak kabul edilememesidir.

Etnik azınlık teriminden anlaşılan ise, ortak bir kökeni paylaşan, çeşitli kültürel, tarihsel ve topraksal

bağlardan oluşan kimliklerin özelliklerine sahip, fakat belirli bir siyasal niteliği bulunmayan gruplardır.

Etnik kelimesi sadece soyla ilişkili değildir. Dil, din ve kültürel farklılaşmanın bir yansıması

anlamındadır. Etnik kelimesi son zamanlarda bazı yazarlar tarafından azınlık kelimesiyle eş anlamlı

olarak kullanılmaktadır.

Bu tasnif içinde izaha en fazla muhtaç olanı ulusal azınlıklardır. Bu kavram, Avrupa’ya özgü bir

kavram olup - AK Asamblesi’ ’nin yaptığı tanımdan da anlaşılacağı gibi - bir devlet ülkesinde yaşayan

ve orada çoğunluğu oluşturan bir ulusun üyelerinden bazılarının, bir başka devlet ülkesinde azınlık

durumunda olmasını ifade eder. Bir başka deyişle ulusal azınlık, kendisini devletleşmiş bir başka

ulusun parçası olarak gören azınlık grubudur.10

YURTTAŞLIK KAVRAMI

Yurttaşlık çalışmaları özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren milliyetçilik çalışmalarına paralel

olarak büyük bir ivme kazanmıştır. Bu çalışmaların arkasındaki itici güç, ulus devlet sürecinde devletin

sınırları ile belirlenen yurttaşlığın yeni devletlerin kurulması, göç, meşruiyet arayışları gibi nedenlerle

tanımının değişmesi olarak görülebilir.

8 Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara, Turhan Kitabevi Yayınları, 2013, 12. Baskı, s. 211. 9 Pazarcı, a.g.e. , s. 212. 10 Prof. Dr. Hasan Tunç, Uluslararası Sözleşmelerde Azınlık Hakları Sorunu ve Türkiye, s.9.

6

Tarihsel süreci içerisinde Marshall’ın ayrımını yaptığı medeni, siyasal ve sosyal hakların gelişimini

yurttaşlığın oluşumu ile birlikte okuyabilmek mümkündür.2 Bu gelişim süreci içerisinde ulus devlet

vurgusu ayrı bir önem taşımaktadır. Bir anlamda Kadıoğlu’nun da ifadesiyle ulusal kimlik olarak

görülmeye başlayan yurttaşlık ulus-devlete içkin bir role sahip olarak algılana gelmiştir. Ancak Soğuk

Savaş sonrası dönem, giderek artan küresel bağlar, mobilitenin artması, yaşanan yoğun göçler ve

Avrupa Birliği gibi ulus üstü nitelik taşıyan yapıların varlığı ile birlikte yurttaşlık kavramının geçirdiği

evrim incelenmeye muhtaçtır

Literatüre baktığımızda yurttaşlık çalışmaları içerisinde farklı kategoriler mevcuttur. Kadıoğlu bu

çalışmaların dört farklı şekilde ele alınabildiğini vurgulamaktadır. Bunlar:

1) Ulusal kimlik veya milliyet olarak tanımlanan vatandaşlık,

2) Evraklar temelinde tanımlanan vatandaşlık,

3) Haklar temelinde tanımlanan vatandaşlık,

4) Görev ve sorumluluklar temelinde tanımlanan vatandaşlık.11

Konumuz Fransa’daki azınlıkları incelemek olduğu için bu kavrama ilişkin açıklamalarda bulunmak

faydalı olacaktır. Çünkü Fransa’da azınlıkların var olduğu kabul edilmekle birlikte, bu farklılık

‘’yurttaşlık’’ kavramı ile ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Fransız devriminin temelini oluşturan

İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinde de aslında Fransız toplumunun heterojen değil de homojen bir

yapıya kavuşturulması ümit edilmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasının sebebi bu ülkede birçok

etnik grubun mevcut olmasıdır. Daha açık söylemek gerekirse dünyanın neredeyse her yerinden

gelmiş olan azınlık grup bulunmaktadır. Bu durumun yarattığı karmaşadan kurtulmanın yollarından

bir tanesi de, ABD’ de olduğu gibi ve bizim ülkemizdeki anlamıyla ‘’vatandaşlık’’ olan, yurttaşlık

kavramıdır.

Devrim öncesi süreçte Fransa hâlâ bir tarım ülkesi konumundadır. Fransızların % 80-85’ini

oluşturan köylüler kiliseye, feodal beye ve devlete ödenen çeşitli vergiler nedeniyle çok zor koşullar

altında yaşamaktadır. 28 Ağustos 1789 tarihinde kabul edilen İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi’nin

üçüncü maddesinde belirtildiğine göre, devlete anayasasını bağışlayan ulustur ve buna karşılık devlet,

iktidarını ulustan almaktadır; egemen olan, özgür insanların meydana getirdiği ulustur.12

Fransa’da reform yanlısı düşünürler 13ile kentli halk, ‘’ancien regime14’’ ‘in ayrıcalıklı tabaka ve

loncalarının karşısına ulusu çıkarmış; ulusallık kavramına eleştirel bir boyut katarak yepyeni, dinamik

11 Selma Şekercioğlu, Yurttaşlık ve Avrupa Birliği 12 http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsan_ve_Yurtta%C5%9F_Haklar%C4%B1_Bildirisi

13 Fransız devrimine önayak olan düşünür ve onun etkilendiği kişiler: bunlar; Fransız Devrimi’nin habercisi ve sözcüsü de, toplumsal ayrıcalıkları eleştirdiği Üçüncü Tabaka Nedir? adlı yapıtıyla ünlü olan ve bu ünü sayesinde üçüncü tabaka adına Etats Généraux’da (Fransa Parlementosu) konuşan, Abbé (Emmanuel Joseph) Sieyès adında bir papaz olmuştur. Bu yapıtının ilk sayfasında sorduğu üç sorudan ilki olan Tiers état (üçüncü tabaka) nedir sorusu ve verdiği Her şey (yani ulus) yanıtı Fransız Devrimi’nin özünü oluşturmaktadır. Her şey olarak adlandırdığı köylülerden, işçilerden ve burjuvalardan oluşan halk, devletin ve iktidarın kendisi olacaktır. Fikirlerinin temeli Rousseau ve Bodin’e kadar dayanan Sieyès, ulusun temsil ettiği genel iradenin egemenliğinde bir devlet tasavvur etmiştir. 14 ancien regime; XIV. Louis ‘in toplumu katmanlara ayırıp daha güçlü bir merkezi yapı oluşturmayı amaçladığı siyasal sistemdir.

7

bir siyasi anlam vermişlerdir. Bugün kullandığımız anlamda yurttaşlık kavramı Fransız Devrimi’ndeki

eşitlik anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.15

Fransa Rehberi (Guide France, Hachette) diye bir kitap var. Kitapta Fransız halkı şöyle

tanımlanıyor: “Fransa çağlar boyunca, fetihler, istilalar ya da sızmalar yoluyla, birçok etnik

grupları asimile etti: Bundan dolayı bir Fransız ırkından değil ama daha çok Fransız halkından

(ulusundan) söz edilebilir.”

Kitap Fransız Ruhu ‘nu ise şöyle tanımlıyor:

Fransız halkının zihniyet dünyasında karmaşık etnik kökenlerini bulmak çok doğaldır. Ama bu

halkın görünen çelişkilerinin ötesinde, bir denge ve birlik ilkesi yok mudur?16

Bu durumu destekleyen yasalar sık sık gündeme gelmeye devam etmiştir. Fransa’da kabul edilen

yeni yasaya göre, vatandaşlık adayları Fransız toplumuna ‘asimile’ olduklarını kanıtlamakla yükümlü

olacaklar. STRASBOURG - Yabancı göçmenlerin Fransa'ya girişleri ve Fransız vatandaşlığına geçişleri

konusunda Fransız parlamentosunda aylardır tartışılmakta olan yasa tasarısı dün akşam oy

çoğunluğuyla kabul edildi. Yeni mevzuata göre, Fransa'da ikamet hakkı elde edebilmek için Fransa'da

yaşayan bir kişiyle evlenenler 5 yıl hapis ve 15 bin Euro para cezasıyla yargılanacak. Bir Fransızla

evlenen göçmenin Fransız vatandaşlığına geçmek için başvuru yapma süresi 1 yıldan 2 yıla çıkarılacak.

Fransız vatandaşlığına geçmek isteyen yabancıların ‘vatandaş hak ve yükümlülükleri şartı’ adlı bir

belge imzalamaları gerekecek. Vatandaşlık adayları Fransız toplumuna ‘asimile’ olduklarını

kanıtlamakla da yükümlü olacaklar. Buna karşılık ‘asimile’ olmuş adayların vatandaşlık için bekleme

süreleri kısaltılacak.17

FRANSA’ DA AZINLIKLAR; GENEL GİRİŞ

Bu bölümde bazı kaynaklardan derlediğim bilgileri, Fransa’da mevcut olan azınlıkları,

mümkün olduğunca geniş bir kaynak kullanarak ve bu ülkede var olan tüm azınlıklara yer

vererek başlayacağım. İlk olarak konuya Ayşim Parlakyıldız’ ın AB’de Azınlık Statüsü ve

Fransa’nın Tutumu makalesinden birkaç cümleyle giriş yapmak sanırım yerinde olacaktır.

Fransa azınlıkları yok saydığı için bu gruplarla ilgili herhangi bir istatistik de düzenlememektedir. Bu

nedenle Fransa’da azınlıkların nüfusu konusunda sadece tahminler vardır. 1994 yılına ait bir Avrupa

Parlamentosu raporundaki tahminlere göre; Fransa’da toplam nüfusun Oksitanlar 10,2%’sini,

Almanlar 2,5%’ini, Alsalsılar 2,1%’ini, Lothringler 0,4 %’ünü, Bretonlar 0,8%’ini, Katalanlar 0,4%’ünü,

Korsikalılar 0,3%’ünü, Flamanlar 0,2%’sini, Basklılar 0,1 %’ini oluşturmaktadır. Fransa’da azınlıkların

toplamı tahminen 8 milyon civarındadır. Buna rağmen Fransa’da Fransızca dışında herhangi bir dilin

kamusal alanda kullanımı yasaktır. Fransa’da Fransız asıllı olmayanlar anayasanın getirdiği eşitlik

15 Ayhan Kaya, “Avrupa Birliği Bütünleşme Sürecinde Yurttaşlık, Çokkültürlülük ve Azınlık Tartışmaları: Bir arada yaşamanın siyaseti”, Ayhan Kaya & Turgut Tarhanlı (der.), Türkiye’de Çoğunluk ve Azınlık Politikaları: AB Sürecinde Yurttaşlık Tartışmaları içinde (35- 63), İstanbul: Tesev Yayınları, 2006, s. 37. 16Özdemir İnce, Cehaletin Cahil Rönesans’ı, Aydınlık, 22 Nisan 2013 http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/183-oezdemir-nce/21043-cehaletin-cahil-ronesansi-.html 17 Kayhan Karaca, Fransız Vatandaşlığı için ‘Asimile’ olma Şartı, 12 Mayıs 2011

(http://www.ntvmsnbc.com/id/25212443 )

8

ilkesi ve temel hak ve hürriyetlerin garantisi ile yetinmek zorundadır. Fransızcanın yegâne dil olarak

kullanımı konusundaki Fransa’nın katı tutumu her alanda kendini göstermiştir. Örnek vermek

gerekirse, Fransız aileler çocuklarına Fransızca olmayan bir ismi koyma hakkına ancak 1993’te

kavuşmuşladır.18

Yukarıdaki pasajda değinildiği gibi, Fransa’ da ki azınlıklar konusunda derinlemesine bir araştırma

yapmak hayli güçtür. Makalenin diğer kısımlarında da değindiği şekilde Fransa’ nın benimsediği

politikalar bu araştırmayı güçleştirmektedir. Bu konuda geniş çaplı bir azınlık araştırması sunan David

Levinson’ un Ethnic Groups Worldwide kitabından edindiğimiz bilgiler ışığında genel bir bakış

yaptıktan sonra bu azınlık gruplarını sınıflandırıp daha derinlemesine bilgiler sunacağız.

Fransa dünyanın her bölgesinden yaklaşık 100 etnik grup ile etnik olarak heterojen bir toplumdur.

Anayasa’daki tanımlamalara uyan nüfus 85% oluşturmakla birlikte geri kalan diğer gruplar 10% veya

başka bir deyişle 8.7 milyon civarındadır. Fransız çoğunluk ile birlikte bazı uzmanlarında tercih ettiği

ayrım şekli ile etnik gruplar; Alsas, Brittany, Burgundy, Auvergnat, Aveyronnais, Aquitaine, Occitan ve

Provence grupları mevcuttur. Her ne kadar bu bölgelerin geleneksel insanları şimdilerde ekonomik ve

politik olarak Fransa ulusuna entegre olduysa da farklı giyim farklı yiyecekler ve dili sürdürmekteler.

Bu gruplar arasında en ayrımcı iki grup Alsaslar ve Bretonlardır. Alsaslar Fransa’nın doğusunda

Almanya sınırında almanca konuşan iki bölümlü topluluktur. Fransa’daki Alsasların yaklaşık olarak 1,5

milyonu her ne kadar şimdi çoğunluğu fransızca konuşsada bir kısmı almanca konuşmaktadır. Alsace

bölgesinin kontrolü üzerine kavga Fransa ve Almanya arasında 16000’lere kadar dayanır. Alsaslılar

hem Fransa hem de Almanya yönetimine karşı direnişte uzun bir tarihe sahiptir ve bölgeleri 2. Dünya

savaşında Almanya tarafından işgal edildiği zaman ve kabaca yönetilmeye çalışıldığında Fransa’ya

olan bağlılık artmıştır. 1970’lerden beri Fransız hükümetlerin genel olarak direndiği ve asimilasyon

uyguladığı Alsaslılar arasında alman tarihlerini ve alman kültürel elementlerinde bir yükselme vardır.

Geçmişte benzeri olmayan bazı alsasların bağımsızlık için iddiada bulunduğu ve Almanya’ya katılmayı

istiyordu. Fakat günümüzdeki hareketler Fransız dialektiği yerine Alman dialektiğini kullanmaya

devam etmeye ve Alsace’ ın geleneksel kültürünü yeniden kurmayı ve onu korumaya odaklanıyor.

Bretonlar yaklaşık 3.7 milyon nüfusları ile temel olarak Fransa’nın kuzey-batısında yaşarlar.

1789’daki merkezileşmeye kadar , Bretonlar’ ın yurtları –Brittany—siyasi ve kültürel olarak özerkti.

Bu zamandan beri özerklik , şu anda Bretonlar’ ın 25% ‘nin anadili olan breton dilinin kullanımıyla

aşındırıldı.1940’ların başlarında ,Bretonlar’ ın kabul edilme töreninde, bir dizi ekonomik politik ve

eğitim reformu uygulandı. Bu uygulamalar Bretonlar’ ın daha muhteşem ekonomik refah sağladı ve

Bretonlar’ ın dil ve kültürlerinde bir canlanmaya izin verdi. Bu değişimler Bretonlar arsında daha az

insanın ayrı bir devletin daha iyi bir durum yaratacağına inanmalarını sağladı.

Bunlara ek olarak Korsika’ya yerleşmiş olan Korsikalılar, Akdeniz’de , İtalya’nın güneyinde ve

Fransa’nın yaklaşık olarak 100 mil güneydoğu sınırından uzaktadır. In 1769, Korsika fransa tarafından

Ceneviz’den alındı. Ancak, 1700’lerde Korsikalılar Fransız kontrolünden önceleri ayrı bir devlet

kurmaya çalışıyorlardı. Adanın nüfusu 250,000 civarındadır , bunların 70% i Korsikalı’ dır. Bunların

birçoğu adaya Afrika’daki Fransız imparatorluğunun çökmesi sonrasında gitmişlerdir. Birçok düşük

seviyeli işlerde çalışmak üzere adaya gelen İtalyanlar ve nüfusları yükselmeye devam eden araplar…

18Ayşim PARLAKYILDIZ, AB’de Azınlık Statüsü ve Fransa’nın Tutumu, Cumartesi, 04 Aralık 2010

9

Bu yerel kültürlerle birlikte, iki adet dilsel azınlık bulunmaktadır; İspanya’ nın kuzey-doğusunda

yaşayan Katalanlar ve İspanya’nın kuzey-batısında yaşayan Basklardır. 19

Diğer büyük etnik grup/kategory ise eski Fransa kolonilerde yaşayan araplar ve afrikalılardır. Bu

grup batı ve doğu afrikalılar olmak üzere iki veya daha fazla alt gruplara ayrılabilirler. Araplar genel

olarak eski kolonilerden Cezayir’den gelen 620,000 Fas’tan 585,000 ve Tunus’tan gelen 208,000 kişilik

nüfustan oluşmaktadır. Fransa’da bunlar orginal asıllarından çok daha çok araplar, Müslümanlar,

kuzey afrikalı, afro-araplar veya mağripler olarak tanımlanırlar. Fransa’da bir başka ayrımda Harkis

ve Beur ’ler arasındadır. Harkisler, Cezayir devriminde Fransa’nın tarafında yer almış ve Fransa’da

onların çocuklarıda yaklaşık olarak 400,000 nüfusa sahiptir. Bunların bir kısmı henüz Fransız

toplumuna asimile edilmemiş ve Kuzey Afrika’dan henüz gömüş olanlardan çekinmektedirler. Beur’ler

sayıları 600,000 bulan ve Fransa’da doğmuş olan Müslüman göçmen çocukları için kullanılan tabirdir.

Araplar Fransız nüfus içerisinde en yoksul kesimi oluşturmaktadır. Bu grupların önceleri yaşımış

oldukları gecekondular şimdi yok olmuş durumdalar. Fakat çoğu şimdi şehir merkezlerinde hükümetin

sağlamış olduğu düşük gelirliler için ayrılmış veya kendi mülkleri olan evlerde oturmaktalar.

Sahra Altı Afrikalılar genel olarak Fransız eski kolonileri olan Senegal, Mali’ den gelen ve sayıları

100,000’i bulan etnik gruptur. Müslümanlardır. Gerçi onlar Kuzey Afrika Araplarından ayrılmış başka

bir şekil Müslüman topluluktur. Bu grup Kuzey Afrikalı Araplar gibi asimilasyon politikalarını ve

ayrımcılığı reddeder.

Bir başka grupta sayıları belirsiz ve 1954 ‘ te sonlanan Vietnam kolonisine tepki olarak oluşan Çinli,

Japon, Vietnamlı gruptur. Bunlara Asya grubu da denilebilir. Bu Asyalı gruplar önemli ve büyük

şehirlere yerleşmiş buralarda küçük işletmeler, mağazalar ve restoranlar kurmuşlardır. Asya’dan

ayrıca sayıları 300,000 civarında olan Türkler’ de bu grup içine alınabilir. Birçok Avrupalı gibi Türkler’

de 1960 ve 70’lerde turizm, inşaat veya endüstride çalışmak için işçi olarak Fransa’ ya gelmişlerdir.

Bazı Türk işçiler burada vatandaşlık alarak kalmayı tercih ettiler.20

Bu noktada değinmemiz gereken veya ilgimizi çekebilecek bir konuda Fransa’da yaşayan Türklerin

sayısıdır. Çünkü bu sayı aslından bahsedilenden daha fazladır. Yani bu sayı 450,000 i bulmaktadır.

Fakat başta azınlık kavramını tanımlamıştık. Capotorti ‘nin tanımına ve genel kabul gören görüşe göre

bu gruplar azınlık tanımı içerisinde yer almazlar.

Avrupa merkezi diplomasisinin 17. yy’ dan 20. yy’ a uzanan dönemde olduğu gibi Fransa da Avrupa

uluslarından halkları ülkesine çekmeye devam ediyordu. Fransa’da ki en büyük ulusal azınlık grubu

yaklaşık olarak 640,000 nüfusu ile Portekizliler, ikinci grup 254,000 nüfus ile İtalyanlar , üçüncü olarak

da 216,000 nüfus ile İspanyollar ve sırasıyla daha küçük gruplar halinde Rus, Polonyalılar ,Bretonlar ve

Yugoslavya’ dan gelen azınlıklar oluşturmaktadır. Bretonlar hariç diğer gruplar 1960-70’ ler de turizm,

endüstri ve insan gücü gerektiren işlerde çalışmak üzere geçici olarak Fransa’ya gelen ve bazıları

kalmayı seçen gruplardır. Şimdi kalmayı seçmiş olan bu grupların bu ülkede doğmuş olan çocukları 18

yaşlarına geldiklerinde Fransız vatandaşlığını seçme şansları olduğu gibi kendi atalarının ülke

vatandaşlığını seçme hakkı da bulunmaktadır.

Hristiyan olmayan iki büyük dini azınlık grubu Müslümanlar ve Yahudilerdir. Müslüman grup temel

olarak Arap ve Türklerden ve sayıları biraz daha az olan Ortadoğu halklarından oluşmaktadır. Bu grup

genel olarak çok farklılık göstermesine rağmen Müslümanlar veya Araplar olarak anılmaktadır.

19 David Levinson, Ethnic Groups Worldwide, ORYX Press, 1998, Arizona

20 David Levinson, a.g.e. .

10

Yahudiler, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ve Cezayir’ deki Fransız yönetiminin sona ermesinin

ertesinde ülkenin kuzeyine gelenler ile birlikte sayıları yaklaşık 600,000’ i bulmaktadır. Fransa, ABD,

İsrail ve Rusya’ dan sonra , dünyanın en fazla Yahudi nüfusuna sahip olan dördüncü ülkedir.21

KORSİKA

Sicilya, Sardinya ve Kıbrıs’tan sonra Akdeniz’de dördüncü büyük ada olan Korsika, bağlı olduğu

Fransa’dan 170 km uzakta bulunmasına karşın İtalya’dan yaklaşık 90 km uzaklıktadır. Başkenti

Napolyon’un doğduğu kent Ajaccio‟dur. Dağlık bir yapıya sahip olan adanın yüzölçümü 8,681

km2‟dir. Korsikalı kimliği açısından Korsika’nın üç önemli coğrafi özelliği vardır. Birincisi, onu diğer

coğrafyalardan doğal sınırlarla ayıran ama aynı zamanda yüzyıllardır istilalara maruz bırakan bir ada

olması; ikincisi, tarım alanlarını oldukça sınırlayan dağlık bir yapıya sahip olması; üçüncüsü ise

Akdeniz’de yer almasıdır.

Harita:

https://www.google.com.tr/search?q=korsika&espv=210&es_sm=122&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ei=DJCk

UuCNI8ruswb-

jYGYBw&ved=0CAkQ_AUoAQ&biw=1366&bih=642#es_sm=122&espv=210&q=korsika+harita&tbm=isch&facrc=

_&imgdii=_&imgrc=AGhGEIBzdHezfM%3A%3B6bzqTEOUU-

MShM%3Bhttp%253A%252F%252Fupload.wikimedia.org%252Fwikipedia%252Fcommons%252Fd%252Fda%25

21 David Levinson, a.g.e. .

11

2FLigurian_Sea_map.png%3Bhttp%253A%252F%252Ftr.wikipedia.org%252Fwiki%252FLigurya_Denizi%3B600%

3B505

Öncelikle coğrafi bir mekân olarak ada, insanlara içinde yaşadıkları koşulların ve sınırların

farkındalığını aşılamaktadır. Ada toplumu olmak, insanların istilalar karşısında mücadeleci yönlerini

ve kendilerini koruma içgüdülerini geliştirmeleri anlamına gelmektedir. Ada insanı, istilalar

karşısındaki tek çözüm yolunun mücadele etmek olduğunu iyi bilmektedir. Zira adanın sınırlı coğrafi

koşulları, insanlara hareket edebilecekleri veya geri çekilebilecekleri geniş bir alan tanımamaktadır.

Bir başka ifadeyle ada, her ne kadar sularla çevrili doğal bir savunma sistemine sahip olsa da saldırılar

karşısında adalıların hareket serbestîsini ve manevra alanını sınırlandırmaktadır. Nitekim adalar, 16.

yüzyılın ortalarında yani deniz tarihinin en çatışmacı ve en savaşçı olduğu dönemde deniz güçleri

tarafından binlerce kez kuşatılmıştır. Özellikle de Korsika gibi deniz ticaret yollarının güzergâhı

üzerinde bulunan adalar, sürekli kuşatılma tehdidi altında kalmıştır. Bu sebeple Korsikalılar, tarih

boyunca denizden gelebilecek tehditlere karşı devamlı teyakkuz halinde yaşamışlardır.

Adalıların korumacı, savunmacı ve reaksiyoner davranış modelleri geliştirmelerine zemin hazırlayan

coğrafi bütünsellik ve sosyo-psikolojik parametreler, özgürlükçü bir kimlik oluşumunda da rol

oynamaktadır. Montesquieu’nün “adalılar özgürlüklerine, karada yaşayanlardan daha düşkündürler”

savı, ada insanının özgürlükçü yönünü özetlemektedir. Bu durum, adalıların muhafazakâr yönleri

açısından düşünüldüğünde paradoksal bir görüntü sergilese de ada toplumlarının kimliğinde

tamamlayıcı bir role sahiptir. Söz konusu karakteristik eğilim, adalıların özgürlüklerini ve kimliklerini

korumak amacıyla mücadeleci bir tutum geliştirmelerine de imkân tanımaktadır. Ada toplumlarının

mücadeleci yönleri, özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına düşkün olmalarıyla birlikte düşünülmelidir.

Öteki ile ilişkilerinde baskıcı bir tutumla karşılaşmaları halinde asimetrik bir direnç sergilemeleri de bu

durumun çıktısı olarak değerlendirilebilir. Nitekim Fransa’da bağımsızlık taleplerini en fazla gündeme

getiren etnik grubun Korsikalılar olması, Korsikalıları anakaralı etnik kimliklerden farklı kılan adasal

kimliğin bir yansıması olarak yorumlanabilir.

Akdeniz toplumlarındaki sosyal bağların ve aidiyet duygusunun diğer Batı toplumlarındaki

bireyselciliğe nazaran güçlü olması, Akdenizli kimliğini öznel kılan unsurlardan biridir. Yaşlı insanlara

saygı, ailenin önemi, sıkı akrabalık bağları ve toplumsal dayanışma gibi kültürel parametrelerin

Korsika’nın toplumsal kodlarında yer alması ve pratiğe dönüştürülmesi, Korsikalıların Akdenizli

kimliğinin bir yansıması olarak belirtilebilir. Özetle Akdeniz’in verdiği kültürel farklılık, Fransa

anakarasından kopuk coğrafi konumun Korsika’yı doğal olarak çevre kılması ve dağlık yapısının

etkilediği toplumsal yaşamdaki arkaizm gibi bileşenler, Korsika’nın kendine özgü Etno-karakteristik

özelliklerini açığa çıkarmaktadır.

Coğrafi parametrelerin yanı sıra dil de kolektif kimlik oluşumunda ve toplumsal bağların

korunmasında önemli bir paya sahiptir. Bu kapsamda Korsika dili, Korsikalı kimliğinin oluşturucu

unsurlarından biridir. Kökeni Etrüsk, Ligurya ve Liberya dillerine dayanan bu yerel dil, Latin dönemi ve

Ceneviz yönetimi etkisi altında şekillenmiştir. Korsikaca, adanın Toskana ve Sardinya ile etkileşimine

paralel olarak Fransızcadan ziyade İtalyancaya benzemektedir.19. yüzyıla kadar yazı dili olarak

kullanılmayan Korsikaca, bugün birçok Korsikalı tarafından hem konuşma hem de yazı dili olarak

kullanılmaktadır. Hatta birçok Korsikalı, Fransızcadan önce Korsikacayı öğrenmiştir. 1995‟te yapılan

bir araştırmaya göre ada nüfusunun %81‟i Korsikacayı anlamakta, %64‟ü konuşmakta ve %57‟si de

okuyabilmektedir. Korsikaca, Fransa’daki bölgesel diller arasında en çok öğretilen ve en yaygın

biçimde kullanılan dildir. 1998 yılı verilerine göre Korsika’daki öğrencilerin %85‟i Fransızcanın yanında

12

anadillerinde de eğitim almaktayken, bu oran Brötonya‟da sadece %5, Katalan bölgesinde ise

%13,5‟dur.

1995‟te Korsika’da yapılan bir araştırmada Korsikalı ebeveynlerin %73‟ü, çocuklarının Korsikacayı

öğrenmesini istediklerini belirtmiştir.

Benzer şekilde Louis Harris tarafından yapılan ve Korsika dergisinde Ocak 2000‟de yayınlanan ankette

“adadaki tüm okullarda Korsikaca öğretiminin zorunlu olmasını destekliyor musunuz?” sorusuna %62

oranında “evet” cevabı verilmiştir. Bu soruya olumlu görüş bildirenlerin %84‟ünün 18-24 yaş

aralığında olması, genç kuşağın da dillerini sahiplendiğini göstermektedir. Ayrıca lise ve üniversite

öğrencileri, 28 Şubat 2002‟de Bastia, Ajaccio, Corte ve Porto-Vecchio kentlerinde düzenledikleri

gösterilerde Korsika dilinin resmi dil olarak tanınmasını talep etmiştir. Genç kuşağın etnik diline ilişkin

sahiplenici tutumları ve Korsikalı ailelerin dil konusundaki bu hassasiyetleri, sosyal öğrenme teorisiyle

açıklanabilir.

Tarihi milattan önce 7000‟e kadar uzanan Korsika adasının en eski yerleşimcilerinin İberler ve Ligürler

olduğu tahmin edilmekte ve Korsikalıların kökenlerinin İberler ile Latinlerin karışımından meydana

geldiği düşünülmektedir. Milattan önce 14. ve 12. yüzyıllar arasında, yaptıkları kaleler nedeniyle Torre

adı verilen bir deniz kavminin Korsika’yı istilasının ardından adaya sırasıyla Finikeliler, Foçalılar ve

Kartacalılar yerleşmiş ve adada ticaret merkezleri kurmuşlardır. Korsika, Kartacalılar ile Sicilya’yı ele

geçiren Romalılar arasındaki uzun süreli rekabetten sonra milattan önce 162‟de Romalıların eline

geçmiştir. Roma yönetiminin Korsika toplumu üzerindeki kalıcı etkisi, Latin dili ve Hıristiyanlığın adaya

girmesi olmuştur. Özellikle Roma geleneği etkisi altındaki Katolik Hıristiyanlık, Roma döneminde

adaya yayılmış ve Korsika toplumunun kültürel değerlerine köklü biçimde yerleşmiştir.

Korsika milattan sonra Vandallar, Bizanslılar, Lombardlar, Franklar, Araplar (Sarazan) ve Papalık

tarafından ele geçirilmiştir. 6. ve 7. yüzyıllardaki Bizans hâkimiyeti sonrasında 8. yüzyılda Papa’ya hibe

edilen Korsika, Papa VII. Gregorius tarafından 1077 yılında Pizza Cumhuriyeti’ne bırakılmış, ancak

adadaki Piza hegemonyası uzun sürmemiştir. Zira Akdeniz’in önemli deniz gücü olan Cenova

Cumhuriyeti, 1195‟de Bonifacio ve 1268‟de Calvi‟ye yerleştikten sonra 1284‟de Pizalıları yenilgiye

uğratmış ve uzun süren rekabet döneminin ardından Korsika‟yı 1347 yılında tamamen ele geçirmiştir.

Böylece ada, 1768‟e kadar dört yüzyıl boyunca Cenevizlilerin egemenliği altında kalmıştır.

Adadaki bağımsızlık hareketleri ve ayaklanmalar, 1729-1768 arasında yoğunlaşmış ve bu dönem

Korsika tarihine “bağımsızlık mücadelesi” olarak geçmiştir. İlk büyük ayaklanma, konulan ek vergi

nedeniyle 1729 yılında ortaya çıkmış, ancak Ceneviz yönetimi tarafından bastırılmıştır. Cenevizlilere

karşı 1734‟de başlatılan bir diğer büyük ayaklanma, çok kısa süreliğine (1736-1741) Korsika Krallığını

ilan eden Alman asıllı Theodor von Neuhoff‟ün liderliğinde yayılmış fakat başarıya ulaşamamıştır.

Adada yaşanan kargaşa ortamı, Korsika’nın 1743 yılında Osmanlı egemenliğine girmesini gündeme

getirmişse de bu durum gerçekleşmemiştir.

Cenevizliler, Paoli önderliğinde verilen bağımsızlık mücadelesinin iktidarlarını yıpratmasının etkisiyle

adayı daha fazla egemenlikleri altında tutamamış ve adanın yönetimini Versailles Antlaşmasıyla

1768‟de Fransızlara bırakmıştır.

Korsika, II. Dünya Savaşı sırasında çok kısa süreli uğradığı İtalyan işgalinin dışında 1796‟dan bu yana

Fransa’nın egemenliği altında yönetilmektedir.

19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Fransa ile yeterli düzeyde ekonomik ilişki kurulamaması ve

adada tarım ve sanayi tekniklerinin gelişmemesi nedeniyle Korsika, ağır ekonomik krizler yaşamıştır.

Bu krizler, ekonomik durumu zaten kötü olan ada toplumunun daha da yoksullaşmasına ve büyük

13

kitleler halinde Fransa’ ya ve başta Cezayir olmak üzere denizaşırı sömürgelere göç etmesine neden

olmuştur. Adanın dışarıya verdiği göç, Korsika’ da ki nüfus hareketlerini o kadar etkilemiştir ki 1890

yılında 300.000 olan Korsika nüfusu, 1950‟ye gelindiğinde 150.000‟e düşmüştür. Dolayısıyla sosyo-

ekonomik sorunlar, demografik krizleri beraberinde getirmiştir. Adanın göç veren demografik ve

sosyolojik yapısı, tarihi bir devamlılık olarak günümüze dek süregelmiştir. Korsika, bu anlamda

Braudel’ in kavramsallaştırmasıyla “insan ihracatçısıdır”.

Korsika, sosyo-ekonomik krizlerin yanı sıra özellikle 19. yüzyıldan itibaren ağır bir kültürel bunalım

yaşamaya başlamıştır. Bu bunalımda, Fransa’nın ada yönetimini 1768‟de ele geçirmesinden sonra

uyguladığı kültürel asimilasyon politikaları büyük rol oynamıştır. Adaya gönderilen Fransız yöneticiler,

Korsika toplumunun yerel geleneklerini “Fransızlaştırmak” (franciser) için yoğun çaba göstermiştir.

Fransa, özellikle İtalyan kültürünün etkisini azaltmak amacıyla İtalyancanın kamu kurumlarında

kullanılmasını yasaklamış ve adada yeni bir eğitim sistemi inşa etmiştir. Fransızlaştırma (francisation)

stratejisi, modernleşme projesi çerçevesinde ada elitlerinin İtalya ile olan ticari bağlarını zayıflatmak

ve kültürel ve siyasal açıdan da adayı anakaraya eklemlemek üzerine kurgulanmıştır. Bu süreç, bir

yandan Korsikalılar üzerindeki İtalyan etkisini kırarken, diğer yandan Korsikalıların kültürel ikilem

yaşamasına sebep olmuştur. Thierry Dominici, adanın anakaraya kültürel bütünleşmesini hedefleyen

1769-1896 yılları arasındaki bu dönemi “Fransızlık ve İtalyanlık arasındaki kültürel zıtlık dönemi”

olarak kavramsallaştırmıştır.

Bu sürecin çıktısı olarak Korsika toplumu, Fransa’ya büyük tepki göstermiş; Korsikacanın korunması ve

okullarda Korsika tarihinin okutulması gibi kimliksel taleplerde bulunmuştur. Korsikalı şair ve

yazarların öncülüğünde kültürel taleplerin arttığı 1896-1940 arası yıllar, kültürel kimlik talepleri

dönemi olarak nitelendirilebilir. Bu dönem, aynı zamanda otonomist bir kimlik oluşumunun

başlangıcıdır. Etno-kültürel talepler, II. Dünya Savaşı sonrasındaki dekolonizasyon hareketleri ile ivme

kazanmıştır. Korsika, tüm bu sorunların fonksiyonu olarak 1940- 1965 yılları arasında yeni bir politik,

ekonomik, demografik ve kültürel kriz dönemine girmiştir. Fransa’nın bu süreçte adada uygulamaya

koyduğu ekonomik ve idari politikalar, bir sonraki döneme, yani Korsika’daki milliyetçi hareketlerin

yükselmesine zemin hazırlamıştır. 1965 sonrası dönem ise kimliksel taleplerin, sosyal ve ekonomik

bölgeselcilikten ekonomik otonomiye ve hatta bağımsızlık mücadelesine evirildiği bir dönem olmuştur.

Adanın tarih boyunca birçok işgale uğraması, Korsikalıların sürekli kolonizasyon ve yok edilme endişesi

taşımalarına neden olmuştur. Bu psikolojik durum, Korsikalı kimliğine aidiyeti güçlendiren bir faktör

olarak yorumlanabilir. Zira Korsika toplumu, tarihte başkalarıyla o kadar çok karşılaşmıştır ki yaşadığı

güvenlik ikilemlerine bağlı olarak “öteki” karşısında günümüze dek süregelen bir savunma

mekanizması geliştirmiştir. Bu durum, farklı kimlikler karşısında “biz” kimliğinin Korsika toplumunda

köklü bir biçimde yerleşmesine zemin hazırlamıştır. Korsikalıların farklı kimliklere karşı direnç

göstermeleri, aynı zamanda kültürel normlarının, değerlerinin, kimliklerinin ve yaşam alanlarının

tahribata uğratıldığı yönündeki derin kaygılara bağlıdır ve bu psikolojik parametreler, sosyal kimlik

teorisiyle yorumlanabilir.22

Fransa’ya kıyasla ekonomik açıdan geri kalmış olan adada yaşayan Korsikalılar kimliklerini korumak

ve ekonomik büyümeyi sağlamak için 1970’lerde özerklik-bağımsızlık yelpazesin de bazı taleplerde

bulunarak silahlı mücadeleye giriştiler. Böylece Korsika’da terörist şiddet, devlet baskısı kısır döngüsüne

girildi. Bu durum Fransa’yı bazı önlemler almaya iterek, 1975’te Korsika’ya “bölge” statüsü veren bir

22 Bilgehan Emeklier, Fransa’ nın Etnik Kimlik Sorunlarına Politik-Psikolojik Bir Yaklaşım: Korsika Örneği, Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri (Editör; Atilla Sandıklı) ,Bilgesam Yayınları, İstanbul, 2012

14

yasa çıkarıldı. Yasayla Korsikalılar, bölge meclisi ve ekonomik, sosyal ve kültürel komiteler yoluyla iki

temsil organına sahip oldular. Fakat bu uygulamanın esasen azınlık statüsüyle bir ilgisi yoktu. Korsika,

özel bir kanunla “ülkesel ortaklık" (collectivité territoriale) adıyla anılan yönetim özerkliğine sahip

olmuştu. Ayrıca 1975 tarihli yasa bölgenin sadece coğrafi ve tarihsel özelliklerine değinmiş, etnik

özelliklerine yer vermemişti, öte yandan, bu bölgesel özerklik anayasal uyuşmazlığa yol açmışsa da,

Fransız Danıştay’ı ilgili kanun maddelerini geniş yorumlayarak Korsika’nın özerkliğini tanımıştı.

1982’de Fransız Parlamentosunca Korsika’nın farklı özelliğini vurgulayan bir yasa daha kabul

edildi, ama bu adadaki şiddeti durdurmada yeterli olmadı. Bu tarihten sonra Korsika Ulusal

Kurtuluş Cephesi (FLNC) bölgede şiddeti daha da tırmandırdı. Bu olayların ardından 1991’de

yeni bir yasa çıkarılarak Korsika için yarı özerklik olarak nitelendirilebilecek bir statü kabul

edildi. Korsika Meclisi’nin icra yetkisini genişleten yasa, meclisin üstünde merkezden atanmış

bir vali öngörmekle birlikle, valiye meclisi feshetme yetkisi tanımadı. Valinin sadece anayasaya

aykırı gördüğü yasaları mahkemeye götürme yetkisi vardı.

Korsika'daki Resistenza Corsa, FLNC Korsika Devrimci Tugaylar gibi illegal ayrılıkçı örgütler

zaman zaman şiddet eylemlerine başvursalar da, 1999 sonunda Başbakan Lionel Jospine’le

yapılan görüşmenin ardından süresiz ateşkes ilan etmişlerdir. Jospin hükümeti de Aralık 2001’

de terörün sona ermesi şartıyla adaya aşama aşama özerklik veren bir yasayı Fransız

parlamentosundan geçirmiştir. Buna göre, şartlar yerine geldiğinde 2004’te Korsika bölge

hükümeti adanın yönetiminde tam yetkili kılınacak, savunma ve dış politika konuları dışında

özerklikten yararlanacak, vergi toplayabilecekti. Korsika Meclisinde çıkan yasalar Fransa

parlamentosunda onaylanmak koşuluyla uygulanabilecek, ayrıca zamanla okullarda

Fransızcanın yanı sıra Korsika dilinin öğretilme zorunluluğu getirilecekti. Anayasa Konseyi 17

Ocak 2002’de bu yasayı bazı bölümler hariç (özellikle Korsika dilinde eğitimle ilgili kısımlar)

“cumhuriyetin tekliği ve bölünmezliği ilkesiyle” çeliştiği gerekçesiyle reddetti.

Bundan sonra iktidara gelen merkez sağ hükümet (J. P Raffarin hükümeti) bir bakıma Jospin’

in başlattığı süreci devam ettirerek Fransa’nın tamamında geçerli olacak adem-i merkezi-

yetçilik reformları içine Korsika’nın statüsüyle ilgili bir paket de ekleyerek bunu 6 Temmuz

2003’te halkoyuna sundu. Fakat ne gariptir ki, Korsikalılar hem Paris’in hem de Korsika

milliyetçi' si örgütlerin desteklediği ve adanın özerkliğini güçlendiren bu statü değişikliğini çok

az farkla da olsa (%50.98 hayır, %49.02 evet) reddettiler. Bundan sonra adada şiddet yeniden

başladı.

Adadaki bu siyasal gelişmeler dışında kültürel alanda ise durum şudur: fransa Korsika diline

yasal bir statü tanımamakla birlikte, bu dilin öğretilmesine ve medyada kullanmasına izin

vermektedir. Uygulamada Korsikalıların önemli bir kısmı özel yaşamlarında bu dili kullanmakla

birlikte, kamu hizmetlerinde ve mahkemelerde bu dil nadiren kullanılmaktadır. Dilin kamuda

kullanımını teşvik için Korsika meclisine bağlı kültür konseyinin ve bazı Korsika derneklerinin (

Association Scola Corsa di Bastia gibi) çabaları vardır. Bölge meclisinde Korsikalı bağımsızlığını

isteyen kişilerin bu dili kullandıkları gözlemlenmektedir.

15

Eğitim alanında, sadece bu dilde eğitim yapan resmi okul bulunmamaktadır. Ama bu dil okul

öncesi eğitimde öğretmenler tarafından gönüllü olarak okutulmakta, ilkokul düzeyinde

haftada üç saat öğretilmektedir. Yapılan bu işe ‘anadili canlı tutma eğilimi’ denilmektedir.

Okullarda kimi öğretmenlerin dersleri Korsikaca anlatma eğiliminde oldukları da

görülmektedir. Ortaokullarda bu dil seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Ama bunların dilin

eğiminde kullanımı açısından yeterli olduğunu söylemek doğru değildir. 1991 yasasıyla yerel

yönetime eğitim programı hazırlama yetkisi tanınmış ve bu çerçevede bu dilin öğretiminin

kolaylaştırılması sağlanmıştı.

Medya alanında, bölgesel devlet radyosu her gün bu programları ve haber bültenlerini bu

dilde yayımlarken, bölgesel devlet televizyonu da haftada iki saat bu dilde yayın yaparken, özel

bir radyoda tamamen bu dilde yayınlarını sürdürmektedir. Günlük ve haftalık Korsikaca gazete

olmamakla birlikte, Fransızca gazetelerde bazen bu dilde yazılar yayınlanmaktadır.2324

OKSİTANLAR

Oksitanlar Fransa’nın üçte birini teşkil eden bütün Güney Fransa’da yaşıyorlar. Provence,

Drome-Vivarais, Auvergne, Limousin, Guyenne, Gascogne ve Languedoc’ta yoğunluğa

sahipler. Oksitanca bu bölgelerin dışında İtalya sınırında ve Val d’Aran diye de anılan Katalon

bölgesinde de konuşuluyor. Bugün Fransa sınırlar içinde kalan Oksidanya’ da 12 milyon insan

yaşıyor. Ancak Fransa’nın politikaları sonucunda Oksitanca’ yı bugün sadece 1-3 milyon kişi

biliyor. Fransa’da Oksitanca’ yı kaç kişinin bildiği konusunda bir bilgi dahi bulunmuyor.

11. Asır ile 14. Asır arasında yaşayan ve daha sonra Fransızların yok ettiği dinî Katarer

hareketinin bitişinden bu yana Oksitanca peş peşe darbeler aldı. Özellikle 14. Louis döneminde

yasaklanan Oksitanca Fransız Devrimi’nden sonra kaybolma noktasına geldi. Günümüzde

Oksidan kültüründe hareketlilik göze çarpsa da, gelişimi ve geleceği engellenen Oksitanca

bugün sadece birkaç okulda ve bazı bölgelerde trafik tabelalarında kullanılıyor.25

Oksitanlar dört farklı diyalekt kullanırlar: Languedoziyen, Provençal, Gakson ve Kuzey Oksitan.

Bunların hiçbirisinin resmi statüsü yoktur. Ne yönetim ne de yargı işlerinde kullanılır, sadece bazı yol

işaretlerinde bu dilde yazılara rastlamak mümkündür. Oksitanca Oksitan grupların bulunduğu bazı iki

dilli devlet okullarında okul öncesi ve ilkokullarda bir eğitim aracı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bazı

Fransızca okutulan okullarda da bir ders olarak sunulmaktadır. Ortaokul düzeyinde bu dil bir eğitim dili

değil, sadece seçmeli bir derstir. Bunlar haricinde Oksitan dili öğreten kurslar açılmaktadır. Bu konuyla

ilgilenen çeşitli kurumlar vardır. Devlet televizyonundan (FR3) haftada 40 dakika bu dilde yayın yapılır.

23 Doç. Dr. Kurubaş, a.g.e. , s.273-275. 24 Korsika’ da ki yönetim sistemi hakkında ilgili bilgiler Baskın Oran’ ın Radikal gazetesinde 11.09.2009

tarihinde yayınlamış olduğu ‘’ Korsika ve Alsace-Moselle devlet içinde devlettir’’ başlıklı yazısı ilgili

konuda ayrıntılı bilgi edinilmesi açısından yararlı olacaktır. (http://www.radikal.com.tr/politika/korsika_ve_alsace_moselle_devlet_icinde_devlettir-953943 )

25Diplomatik Gözlem, 19 Eylül 2006

( http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-4749/fransa-kendi-azinliklarina-baksin.html )

16

Ayrıca birçok yerel özel radyolar da Oksitanca yayınlar yaparlar. Bir tane haftalık yayınlanan gazete (La

Setmana) ile magazin (Plumalhon) bulunmaktadır.26

Şekil 1: Oksitanca yayımlanan derginin örneği

26 Kurubaş, a.g.e. , s.276.

17

Şekil 2: Oksitanca yayımlanan gazete örneği; resmin veriliş amacı bu dilin Fransızcadan farklı, Fransızcanın bir

şivesi olmadığını göstermektir.

ALSASLILAR

Harita http://www.progenealogists.com/germany/alsace/alsacelorraine.htm internet sitesinden alınmıştır.

Fransa’ nın kuzey-doğu’ sunda Almanya sınırında bulunan bu bölge çok uzun yıllar boyunca Fransa

ve Almanya arasında bir gidip gelmiştir. Bu durumun yarattığı çalkantılar bu grubun kimlik arayışına

da yansımıştır. Gerek dil gerekse de Fransa’ nın asimilasyon politikaları karşısında ki aslında bu

durumun Almanya yönetimi altındayken de yaşandığını da söylemek gerek, toplumsal bir kimlik

bunalımı yaşanmıştır. Bu duruma sebep olan olayları sadece Fransa’nın politikaları sonucuna

indirgemek yanlış olacaktır. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu durumu yaratan sebepler arasında

18

bölgedeki yönetim üzerine Almanya ve Fransa arasında yaşanan ciddi git-gel’ ler neden olmaktadır.

Fransa’ nın bu politikalarına örnek seçimlerde yasaklanan Almanca…

Fransa’nın en büyük azınlık gruplarından birini barındıran Alsace bölgesi, yerel dili olan Almanca ile

ile ilgili haklarını teker teker kaybediyor. Bugüne kadar Alsace ve Moselle bölgelerindeki bazı istisnai

yasalar, Fransızca ve Almanca olmak üzere iki dilli broşür, siyasi bildiri ve döküman hazırlanmasına

müsaade ediyordu. Ancak, ülke çapında yapılacak yerel seçimler öncesinde Fransız İçişleri Bakanlığı,

geçen cuma günü yayınladığı bir duyuruda bölgede seçim kampanyalarında Almanca kullanımının

bundan sonra yasaklandığını duyurdu.27

Fransa’nın Alsas bölgesinde Almanca konuşan halklar yaşamaktadır. 1870 sedan savaşı ile

Almanya’ya katılan, fakat Alman yasalarının yanı sıra Fransa yaslarının nispeten korunduğu bölge, 1.

Dünya savaşı sonrası yeniden Fransa’nın eline geçmiştir. 2. Dünya savaşı sırasında Almanya

tarafından işgal edilen Alsas-lorraine 1944’te yeniden Fransa’ya katılmıştır. Bu gel-gitlerle dolu

tarihsel süreç sonunda bugün nüfusu 1.600.000 nüfusu olan bölgede yaklaşık 1 milyon kişi Almanca

konuşmakta fakat bu dilin resmi bir statüsü bulunmamaktadır. Bölgedeki bütün kamu ilişkileri yasal

olarak Fransızca yürütülmek zorundadır. Ama birçok kamu personelinin ana dili Almanca olduğu için

uygulamada kamu hizmetlerinde bu dil kullanılmaktadır. Ayrıca bazı belediyeler yol işaretlerini iki dilli

hale getirmişlerdir. Eğitim alanında Almanca kullanımı konusunda gelişmeler vardır. Kreşlerde bu dilin

kullanımı teşvik edilirken ilkokullarda haftada birkaç saat Almanca öğretilmektedir. 1990’ dan beri iki

dilli eğitim için imkanlar hazırlanmaktadır. Medya alanında da Almanca kullanımı söz konusudur.

Fransız devlet televizyonunda haftada 75 dakika, devlet radyosu da günde 5 saat yayın yapar. Yazılı

basında iki dilli günlük gazeteler ve magazinler bulunmaktadır.28

Alsace bölgesinin başkenti olan Strasburg, aynı zamanda Avrupa’nın da başkenti. 1949’dan beri

Avrupa Birliği görüşmelerine ev sahipliği yapıyor. Şehir tarihi mirasının ve yıllarca Almanya-Fransa

arasında el değiştirmesinin izlerini taşırken aynı zamanda “Avrupa Konseyi”, “Avrupa Parlamentosu”

ve “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni’’ de barındırıyor. AB için önemli bir kent olması ve hem tarihi

hem de modernleşen yüzüne rağmen 273 bin nüfusuyla küçük bir kent diyebiliriz.29

Alsasca Fransa’da Bas-Rhin, Haut-Rhin ve Moselle’de konuşuluyor. Almancanın şivesi olan ve farklı

etnik azınlık kimliklerine denk gelen bu dil Orbey, Montreux ve Courtavon-Levoncourt dışında bütün

Alsas’ta konuşuluyor.

Bugün Fransızcanın baskısı altında olan bu dil giderek kan kaybediyor. Alsas’ın Dili ve Kültürü Bürosu

(OLCA) adlı kuruluşun verilerine göre Alsas’ın 1,7 milyon seviyesindeki nüfusunun sadece 600.000’lik

bölümü, yani neredeyse %30’u Alsasca biliyor. 2001 yılında bu oran %61 seviyesindeydi. Aynı oranın

1945’te %90’ın üzerinde olduğu biliniyor.

Bu kapsamda yapılan bir diğer araştırma da, Fransa’nın politikaları sonucu Alsasca bilen Alsaslıların

sayısının ve oranının yaş gruplarına bağlı bir şekilde çok ciddi bir düşüş gösterdiğini ortaya koyuyor;

27 Erdem Demir, Fransa Alsace’ deki seçimlerde Almanca Kullanımını Yasakladı, Zaman, 11 Aralık 2007 (http://euro.zaman.com.tr/euro/newsDetail_getNewsById.action?newsId=21541) 28 Kurubaş, a.g.e. , s.279. 29 http://geziyazilari.net/avrupanin-baskenti-strasburg/

19

60 yaş üzeri; %86, 50-60; 77%, 40-50; %70, 30-40: %60, 20-30: 38%, 10-20: %25 ve 10 yaş altı: %10.

Fransa’nın Alsaslılara verdiği haklar, okullarda Almancanın yabancı dil olarak okutulması –ki bu

durum Almanca ile akraba olan Alsasca’nın zayıflaması sonucunu doğuruyor- ve trafik tabelalarının

büyük ölçüde iki dilde hazırlanması ile sınırlı.

Alsas’ın dışında, Lothringce, Lüksemburgca, Moselfrança ve Renfrankça da yine Paris’in dezavantajlı

kıldığı diller. Bugün bu diller Moselle’in kuzeyinde ve çok seyrek olarak konuşuluyor. En son 1962

yılında derlenen verilere göre Fransa’da 300.000 Lohtringce ve anılan diğer Frank dillerini bilen kimse

vardı. Ancak bugün hâlâ ayakta olan Lothringce’nin büyük ölçüde Fransızcanın etkisi altına girdiği

kabul ediliyor.30

Alsace-Lorraine’in Fransa’ya dönmesinden sonra, Alsace-Moselle’de Fransız ceza yasaları hemen

yürürlüğe sokulmuş, ama Alman hukukundan gelen yerel yasaların bir kısmı korunmuştur. Fransa

Yargıtay’ı, bu bize çok acayip gelecek durumu, 1937’de aldığı bir kararla “Bu yasalar Fransız yasası

haline gelmiştir” diyerek tevil etmek zorunda kalmıştır. Çok da akıllılık etmiştir, çünkü bugün

Fransa’da Alsace-Lorraine’de hiçbir azınlık sorunu yoksa, bu tür pragmatik akıllılıklar sayesinde

yoktur.

Almanya sınaileşmeye Fransa’dan önce başladığı için, sosyal güvenlik önlemleri açısından zamanının

önünde olmuştur. Bölge Fransa’ya geçtikten sonra bu hukuk kuralları da muhafaza edilmiştir. Örneğin

bu bölgede, sosyal sigortalıların yüzde 20 yerine yüzde 10 katılım payı ödedikleri ek bir sosyal güvenlik

sistemi yürürlüktedir. 19. yüzyıl Almanya’sında belediye başkanı gerçek bir yönetim makamı niteliği

taşıdığından, bölge 1918’de Fransa’ya geçtikten sonra da buradaki belediye başkanlarının yetkileri,

Fransa’nın diğer belediye başkanlarınınkinden fazla olmuştur. Durum ancak 1982 yerel yönetim yasası

sonucu eşitlenebilmiştir.

Bu bölgedeki dernekler Alman Medeni Kanunu’nun çeşitli maddelerine tabidirler. Örneğin bölgesel

hukuka göre kurulmuş bir dernek, kâr amacı güdebilir. Alsace-Moselle bölgesinde geçerli olan kimi

yasalar, örneğin Yerel Dernekler Yasası Fransızcaya çevrilmemiştir bile; Almanca olarak durmaktadır.

1975’te İstinaf Mahkemesi, bu yasanın Almanca olması nedeniyle geçersiz olduğu yolundaki bir

başvuruyu reddetmiştir.

10 Mart 1988’de Fransız Yargıtay’ı bir kararında şöyle demiştir: “Kimi Almanca yerel hukuk metinlerini

yürürlükte tutan 1 Haziran 1924 sayılı yasa, bunların uygulanmasını Fransızca olarak yayımlanmış

olmalarına bağlamamıştır”. Yani Fransa’da uygulanan kimi yasalar yalnızca Almancadır.

Devam edelim: Bölgenin bu hukuksal ayrıcalıkları, ‘Azınlıkları reddeden’ Fransa’daki Anayasa

Konseyi’nden de onay görmüş ve Konsey bu azınlık ayrıcalıklarını ‘Cumhuriyet’in bölünmezliği’ veya

‘yurttaşların eşitliği’ ilkelerine aykırı saymamıştır.31

Siyasal alanda Alsas-Loren ulusalcı forumu milliyetçi bir oluşum olarak ayrıcalıklı yanı ağır basan

faaliyetlerde bulunmaktadır. Bunun dışında Alsas Halk Birliği, Önce Alsas, Alsas İçin, Alsas Bölgeselci

Hareketi gibi oluşumlarda siyasal etkinlikler göstermektedirler.32

30 Diplomatik Gözlem

( http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-4749/fransa-kendi-azinliklarina-baksin.html )

31 Baskın Oran, Korsika ve Alsace-Moselle devlet içinde devlettir, Radikal, 11.09.2009

(http://www.radikal.com.tr/politika/korsika_ve_alsace_moselle_devlet_icinde_devlettir-953943)

32 Kurubaş, a.g.e. , s.279.

20

BRÖTONLAR33 veya BRETONLAR

Bretagne’da (V. yy. akınlarından önce Armorik idi) birçok tarihöncesi taş yapıt (dolmenler

tümülüsler, menhirler, kromlekler) vardır. Bölgeyi Romalılardan önce ele geçiren halkların

başlıcası Venet’lerdir. Venet’ler Crassus (M.Ö. 57) ve Brutus’a (MÖ. 58) yenildiler. Bundan

sonra Bretagne roma galyasında ikinci derecede rol oynadı ve Hristiyanlaşması yavaş oldu. V.

yy. akınları sırasında Germenlerin hemen hiç dokunmadığı Bretagne, buna karşılık Angıl ve

Sakson’lardan kaçan birçok Breton’un sığınağı oldu. Merovenjler zamanında Bretagne

bağımsızlığını korudu. Karolenjler Bretagne marklığını kurdular ve yönetimini bir süre

«Chansons de geste>> lerin kahramanı Roland’a verdiler. Ama dindar Louis’in vasılı olan

bölgesel bir önder olan Nominoe, bağımsızlığını sağlamlaştırdı ve bölgede ilk dini ve idari

teşkilâtı kurdu. Dükalığın tamamı ancak X. yy. da Rennes kontu Canan’ın yetkisi altında

toplandı. Anjou’lu Foulque sülâlesi ve Normandiya dükleri Bretagne için çatıştılar.

11. yy. da Bretagne önce Comovailles sülâlesine, Henri II’nin oğlu Geoffroi’nın dükalığın

vârisiyle evlenmesi sonunda da Plantagenet' lere geçti. Fransa kralı Louis Philippe bölgeyi bir

33 Erol Kurubaş Asimilasyondan Tanınmaya Kitabında bu konuya ayırdığı başlıkta bu azınlık grubunun ismini bu şekilde türkçeleştirmiş olmasına karşın Meydan Larousse ansiklopedisinde bu azınlık grubunun adı ‘’Breton’’, dili ile ilgili bilgiler ‘’Bretonca’’ başlığı altında toplanmıştır. Bu azınlıkların yaşadığı bölge ise ‘’Bretagne’’ (Fransızca ve literatürde orijinal adıyla) gösterilmektedir. Aynı azınlık grubu bazı kaynaklarda ‘’Bretonlar’’ şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

21

krallık yurtluğu haline getirdi ve Dreux sülâlesinden Pierre 1 Mauclerc’e (1213-1237) verdi.

1297’de Bretagne’ ın dükalığı tanındı.

Dreux hanedanı bölgesel teşkilâtı sağlamlaştırdı. XIII. yy. da bir kontlar kamarası ve bir

parlamentonun ilk belirtileri ortaya çıktı ve ülke sekiz «baillies» ye bölündü. Bretagne akınlar

ve iç savaşlar yüzünden XIV. yy. a kadar bir iktisat ve kültür merkezi olamadı. Jean 3 ’ün

(1312-1341) varis bırakmadan ölmesi şiddetli bir buhrana yol açtı: Bretagne Veraset savaşı.

Bu savaşı, Yüzyıl savaşlarının birinci yarısında Fransa’ya büyük zararı dokunan buhranın

benzeridir. Dükalığa Blois’li Charles « Montfort’lu Jean sahip çıktılar. Sonucunda savaşı

Charles V kazandı.

Charles V’in oğlu jean V (1399-1442) zamanında Bretagne en güçlü devrini yaşadı. Feodal

Bourgogne, Anjou ve Berry eyaletlerine eşit duruma geldi. Son Bretagne dükü François II

(1458-1488) İngiltere, sonra da imparator Maximilian ile ittifaklar yaparak bağımsızlığını

korumak istedi. Kızı Anne önce Maximilian (1490), sonra Charles VIII (1491) ile o ölünce de

Louis XII ile evlendi. Kızları Claude, François I ile evlendi ve Bretagne Fransa krallığına katıldı.

Veliaht Henri III, Bretagne dükü unvanını aldı (1547) XV. yy. da dükalığın kurumları değişti.

Dük’e yönetimde bir şansölye ve bir konsey yardım ediyordu. Genel parlamento öbür büyük

yurtlukların eyaletleriyle bir seviyedeydi. XV. yy. da Bretagne ansızın zenginleşti: hayvan

yetiştiriciliğinin ilerlemesi, kumaşçılığın gelişmesi, denizciliğin (açık deniz balıkçılığı, tuz ve

Gencin Eserleri şarap ticareti) artması, basımevlerinin kurulması.

Fransız monarşisi Breton imtiyazlarına saygı gösterdi. Reform bu bölgeye ulaşamadığı halde

Bretagne din savaşlarıyla çalkalandı. 1675' te dolaysız vergilerin aşırılığına karşı bir isyan

patlak verdi ama şiddetle bastırıldı. XVIII. yy. başlangıcında kralın yetkili kişiyle Bretagne

parlamentosunun özel çıkarları arasındaki çatışma sürüp gitti(Poncallec'ın isyanı; savcı

Chalotais’nin Aiguillon düküyle savaşı [bu savaş 1788 Lamignon reformuna yol açtı]).

Bretagne XV. yy. dan XVIII. yy. a kadar tam bir denizcilik bölgesi oldu. Saint Malo ve MorIaix

limanlarından çıkan balıkçı gemileri İslanda ve Newfoundland’da’ da avlandılar. XVI. yy. dan

itibaren Bilbao ile ilişki kuran Nantes sömürge ticaretinin başkenti oldu (Afrika ve Antillerden

köle, Antillerden rom ve tütün getiriyordu). Loricat doğu Hindistanla ilişki kuran başlıca liman,

Brest ise bir askeri üs halini aldı. Rennes, Nantes ve Vannes’da kalabalık bir tüccar ve memur

burjuvazisi ortaya çıktı.

Rönesans üslûbunda veya klasik üslûpta anıtlarla doldu. Fransız ihtilâline coşkunlukla katılan

Bretagne rahip sınıfının anayasasına karşı ayaklandı ve kral taraftarı çiftçilerin (1794) yatağı

oldu; kral taraftarlığı ancak Concordat’sı imzalanınca ortadan kalktı. Ama gene de bütün

karşı devrimci hareketler Bretagne’da doğdu (Vendée, 1793-1794 federalistlerin

teşebbüsleri).34

Kelt kökenli Bretonlar Fransa’daki Bretagne bölgesine bugünden 1.500 yıl önce İngiliz

adalarından geldiler. Bugün Fransa’da 2,3 milyon Breton var, ama sadece 250.000’i Bretonca

34 Meydan Larousse, 2. Cilt

22

biliyor. Bretonca bugün Fransa’da Bretonların Penn ar Bed, Aodou-an-Arvor ve Morbihan

adını verdiği, ama Paris’in Finistere, Cotres-d’Amor ve Morbihan adını vererek

Fransızlaştırdığı bölgelerde konuşuluyor.

Bugün Bretonların olduğu bölgeler şöyle;

Treguier (Tregor) de Saint Tugdual, Saint Pol de Leon de Saint Paul Aurélien, Quimper

(Cornouaille) de Saint Corentin, Vannes (Vannetais) du Gallo Saint Patern, Dol (Pays de la

Rance) de Saint Samson, Saint-Malo (en Pays de la Rance) de Saint Malo, Saint Brieuc de

Saint Brioc, Rennes ve Nantes

Bugün hâlâ Bretonca bilen Bretonların üçte ikisi 60 yaşının üzerinde ve 15 yaşından genç

olanlar arasında Bretonca bilenler sadece %5 seviyesinde. Birinci Dünya Savaşı öncesinde

Bretonların en az %90’ının Bretonca bildiği ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bu oranın

%75 olduğu düşünüldüğünde, Breton dili ve kültürünün 19. Asır’ dan bu yana yaşadığı

baskının boyutu daha iyi anlaşılıyor.

Daha 19. Asır’ da “Union Regionaliste Bretonne” ve “Federation Regionaliste de Bretagne”

adında direniş örgütleri kuran Bretonlar, daha sonra Paris’e karşı Almanya ile akraba

azınlıklar ile beraber kültürel haklar için mücadele verdiler. Bu tutumları Paris’i daha da

kızdırdı ve olumsuz tepkisine yol açtı.

1950’li ve 1960’larda kendilerini Bretonca bildiğini saklamaya mecbur hisseden ve Bretonca

bilmenin toplumun en alt tabakası anlamına geldiğini düşünen Bretonlar, bu psikolojik baskıyı

henüz atlatamadılar. O nedenle bugün sadece 10.000 Breton ana dilinde eğitim görürken,

360.000 Breton Fransızca eğitim alıyor.35

Brötonlann ve kullandıkları dilin yasal bir statüsü bulunmamaktadır. Bröton milliyetçiliğinin ilk izlerine 19. Yüzyıl başlarında rastlanmaktadır. Bu dönemde Fransa’nın uyguladığı asimilasyonist politikalar Bröton milliyetçiliğini besledi. Bu yıllarda Brötonya'daki okullarda Fransızca konuşmayan öğrenciler cezalandırılmakla kalmadı aynı zamanda bölgedeki resmi dairelerin duvarlarına 'tükürmek ve Brötonca konuşmak yasaktır" şeklinde uyarı levhaları asıldı. Ama Brötonların gerçek anlamda siyasallaşmaları ve özerklik talebiyle ortaya çıkmaları 1925’tedir. Bu tarihte Bröton ligi ve Bröton Özerklik Partisi kuruldu. 1930’larda ise sınırlı da olsa şiddet eylemlerine giriştiler. 1950’lerde yeniden Bröton hareketi, 1960 sonlarından itibaren çok daha örgütlü ve etkin olarak hem kültürel hem de siyasal alanda çalışmalar yürütmeye başladı. Günümüzde Brötonların hak taleplerini dile getiren ve siyasal mücadele yürüten birçok örgüt bulunmaktadır. Bunlar arasında Bröton Ulusalcı Muhafazakâr Parti, Bağımsızlıkçı Bröton Sol Partisi, özgür Brötonya, Bröton Bölgeselci Hareket, özgür Brötonya örgüt Partisi, Bröton Demokratik Birliği ve Bröton Partisi sayılabilir. Yürütülen çabalar sınırlı da olsa Fransa’nın Brötonlara dönük bazı kültürel imkânlar tanımasına yol açmış, bu çerçevede Bröton dilinin kullanımı konusunda bazı ilerlemeler söz konusu olabilmiştir. Günümüzde kamu hizmetlerinde nadiren Bröton dilinin kullanıldığı görülmekte, sadece bazı yol işaretlerinde Brötonca yazılara rastlanmaktadır. Bröton dilinin

35 Diplomatik Gözlem, 19 Eylül 2006

http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-4749/fransa-kendi-azinliklarina-baksin.html

23

ilkokuldan ortaokula değin bir eğitim dili olarak kullanılması mümkündür. Bu işi düzenleyen ve Brötonca ile birlikte Oksitan, Bask, Katalan ve Alsaslıların eğitim işleriyle ilgilenen DIWAN adında bir kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluş, bölgesel ve yerel makamlarca desteklenmektedir. DIWAN okullarında Brötonca eğitim dilidir. Bunun dışında 1983’ten beri ikidilli okullarda da Fransızca ile birlikte Brötonca eğitim yapılmaktadır. Medya alanında bölgesel devlet televizyonu haftada 90 dakika, bölgesel devlet radyosu da

haftada 30 saat bu dilde yayın yapar.36

Bretonca ve Edebiyat

Armonik yarımadasının batısında konuşulan bretonca kelt dillerinin «brythonik» Öbeğindendir; ama

IV. yy.dan itibaren kaybolan galya dilinin bir kalıntısı değildir. Bretonca, Büyük Britanya’nın

anglosakson istilasına uğradığı sırada (V.-VI. yy.) göçmenlerle Manş ötesinden gelen bir dildir. Galya

diliyle akrabadır. Konuşulduğu alan hiç bir zaman eski dükalık arazisinin bütününü kapsayamadı. Bu

alan X. yy .da üçte bir oranında daraldı; bunun nedenleri iyi bilinmez, ama norman akınları yüzünden

ülkede meydana gelen karışıklığa bağlanabilir. Bu alanın en büyük genişliğe ulaştığı dönemden bugün

fransızca konuşulan bölgelerin yer isimlerinde çok belirli izler kalmıştır. Bretonca günümüzde Finistére

idare bölgesinin bütününde, Cötes-du-Nord ve Morbihan idare bölgelerinin yaklaşık olarak yarısında,

Saint-Brieuc koyundaki Plouba’dan Atlantik kıyısındaki Rhuys yarımadasının doğu kısmına çekilecek

saymaca bir çizginin batısında konuşulur.

Bretonca konuşulan ülkede dört lehçe görülür: Léon, Treguier, Cornouaille ve Vannes lehçeleri. Léon

lehçesi edebiyat bakımından belli bir üstünlük sağlamışsa da, kelimeleri öbür lehçelerinkinden daha

arı değildir.

Breton dili önce Latince sonrada Fransızcanın etkisinde kaldı; bu diller bildirilerin ve resmî

yazışmaların kaleme alınmasında kullanılıyordu. XI. yy dan itibaren ren Breton dili burjuvaların ve halk

tabakalarının dili oldu. Ortaçağ boyunca ve sonraki yüzyıllarda yazarlar Fransızca ve Latinceden dinî

eserler çevirmekle yetindiler. İlk edebî metinler Fransızca yazıldı: lain Bouchart’ın Grandes Chroniques

de Bretagne’i (Büyük Bretagne Kronikleri); [1514]; Pierre le Baud’un Chroniques et Histoires des

Bretons’u (Breknlam Kronikleri ve Tarihleri) [1638]. XV. yy. dan itibaren elyazması veya baskılı

mister*ler ortaya çıkmağa başladı; bunlar breton dilinde edebiyatın en canlı örnekleridir.

Romantizmle birlikte breton dilinde eserlerde nispi bir gelişme görüldü; bu altlım özellikle Hersart de

la Vitemarque’ ın Barra Breiz' i et- kisiyledir. Bu yazar da gramerci Jeaa François le Gonide’in (öl.

1838) başlattığı dilin arıtılması ve yazıda reform hareketinin etkisindendir. Barraz-fireiz aslında çoğu

la Villemarque tarafından daha önce hazırlanmış breton türkülerini kapsar.Özellikle Le Moal' ın

hikâyeleri (Dirrador). 37

36 Kurubaş, a.g.e. 37 Meydan Larousse, 2. Cilt.

24

BASKLAR

BASK Ülkesi, batı Pirene’lerde bölge. Bask Ülkesi genellikle Basklann oturduğu (Eskual-Herria)

bölge olarak kabul edilir; ama bu halkın (Eskualduna) bütünlüğü, arılığı ve etnik özelliği henüz

tanıtlanamadığından bölgeyi, XVIII. yüzyılda Bask dilinin (Eskuara veya euskara) konuşulduğu

toprakların bütünü diye tanımlamak daha doğru olur. Geleneksel Bask ülkesi yedi ilden

meydana gelir: İspanya’da Vizcaya, Guipizcoa, Alava ve Navarra; Fransa’da Labourd, Aşağı

Navarre ve Soule.

Bask ülkesinin Fransa’daki kısmı Anie tepesinin batısından ve Pirenelerin ön tarafından Adour

alçak vadisine kadar uzanır. Bask ülkesinin dağlık kesimi pek yüksek değildir, yükseltiler 2 000

m’yi ancak Orhy tepesinde (2 017 m) aşar. Ama jeolojik yapı çok karmaşıktır; Nive, Bidovze ve

Saison nehirlerinin pek çok küçük kolu bu bölgede Pireneleri böler. İktisat yayla otlaklarına

çıkarılan kuzu ile sağmal inek yetiştiriciliği- ne dayanır. Bask ülkesi, fliş tabakaları içinde

şekillenmiş, çeşitli yönlerde uzanan tepe- ler üzerinde yayılır. Ilık ve yağışlı iklim, yeşillik ve

korulukların yayılmasına elverişlidir. Buralarda ilgi değer evleri olan köy ve köycükler

serpilmiştir. Çayır ve yemlik bitki ekiminin gitgide yayılmasına rağmen tahıl, mısır, meyve

ağaçları (elma), hatta bağlar da önemli yer tutar;

Sanayi Bayonne bölgesinde toplanır, ama birçok dokuma, özellikle de ayakkabı ve bez

sandalet atölyesi iç kısımlardaki kasabaları canlandırır. Bu arada kıyı kesimi de yaz turizmi

(Biaritz, Hendaye, Bidart vb.) ve balıkçılıktan (Saint-Jean-de-Luz) büyük gelir sağlar.

25

Bask Ülkesinin Ispanya'daki illeri, Pireneleri Cantabria sıradağlarına bağlayan dağlık bölgeler üzerinde yayılır. Nüfus özellikle kuzey yamaçlarda yoğundur. Bu yamaçlarda yer şekilleri, Atlas okyanusuna ulaşan derin vadilerle yarılır. Nemli İklim tarım(mısır, tahıl) ve özellikle otlaklara (büyük baş hayvancılık) elverişlidir; ama yer şekillerinin çeşitliliği ve ağaçlık alanlar tarımın yayılmasını engeller. Kıyı ve açık deniz balıkçılığı çok etkindir. Çağlayanlardan yararlanan sanayi (orman ürünleri sanayii, kâğıtçılık, makine ve elektrik malzemeleri) hızla gelişmiştir. Bilbao demir yatakları ağır demir sanayiinin doğmasına yol açtı. Limanların tümü, özellikle İspanya’nın ikinci büyük limanı Bilbao, çok etkindir. Turizm sanayii de (San Sebastian) ek gelir sağlar.38Fransız Baskları İspanya sınırındaki Labourd, Basse-Navarra ve Soule bölgelerindeki tarihsel yerleşim yerlerinde yaşarlar. Bölgenin toplam nüfusu 258.000 olmakla birlikte, 100.000 dolaylarında insan Bask dili bilmektedir. Bask dilinin de diğer bölgesel diller gibi yasal bir statüsü yoktur. Kamu işlerinde kullanılmamakla birlikte, nadiren bazı yerel makamlar bu dili kullanır. Ayrıca bölgedeki yol işaretlerinde de ikidillilik yönünde gelişmeler vardır. Bask kimliğinin korunması için çalışan Bask Kültür Enstitüsü, Seaska Derneği, Ikas-Bi Demeği gibi örgütler vardır. Bask dili 1951’den beri haftada 1-3 saatlik bir ders olarak gösterilmektedir. Ayrıca müfredat dışında da bu dili öğrenme imkânı bulunmaktadır. Yeterli talep olması halinde Fransızca eğitim yapan okullarda ikidilli birimler oluşturulabilmektedir. Ortaokul düzeyinde de Bask dili seçmeli ders konumundadır. Fransız devlet televizyonu sadece günlük birkaç dakika, devlet radyosu da günlük bir saat Bask dilinde yayın yapmaktadır. Ayrıca Basklılara ait üç yerel radyo bulunmakta ve 1994’ten beri Basklılar kendi dillerinde haftalık bir gazete çıkarmaktadırlar.39

DİNİ AZINLIKLAR; MÜSLÜMANLAR ve YAHUDİLER

Buraya kadar bahsedilen azınlık grupları etnik ve ya dilsel azınlıklardı. Bu konuda dini azınlık

olarak, azınlık konusunun başlangıcı olarak kabul edilen dini azınlıkların, Protestanların

Fransa’ da ki durumuna girilmeyecektir. Ancak 16. yy ‘ da bu ülkede ve tüm Avrupa’ da

yaşanan din savaşları Aziz Bartolomeus (Protestan) katliamları gibi olaylar ve ardından

Fransa’ da ki din savaşlarını bitiren ünlü Nantes Fermanı ile Fransa’ da yaşayan Protestanlara

tanınan haklar, kendi yargıçları karşısısın da yargılanma, Protestan okullarının açılması,

kendilerine ait ibadethane açma hakkını vermiştir. Daha sonra XIV. Louis tarafından

Protestanlık yasaklanmış ve günümüzde Fransa’ da ki nüfusları % 2 ler civarına kadar

düşmüştür.

YAHUDİLER

Fransa'daki Yahudiler ülkede yaşayan göçmenler içinde önemli bir yere sahiptir.[3] Fransız

Yahudileri, dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış Yahudi nüfusu içerisinde de önemli bir yer

tutmaktadırlar. Bazı ülkelere ait Yahudi nüfus varlığına ilişkin veriler ortaya konulduğu takdirde

Fransa'daki Yahudilerin sayı itibariyle dünya Yahudileri içindeki yerleri net bir biçimde

görülebilir. Örneğin, Yahudilerin dünya üzerindeki varlığını sürdüren tek devletleri

İsrail'de 2009 yılı itibariyle 5.703.700 Yahudi yaşamaktadır. İsrail'deki 5.5 milyonun üzerinde

Yahudi varlığıyla Fransa'daki yaklaşık 500 bin kişilik Yahudi varlığının kıyası Fransa'daki 38 Meydan Larousse 39 Kurubaş, a.g.e.

26

Yahudilerin dünya üzerindeki toplam Yahudi nüfusu açısından ne derece önemli olduğunu

ortaya koymaktadır. Bu Yahudi nüfusu özellikle de Paris, Marseille, Strasburg, Lyon ve Toulouse

gibi metropollerde yaşamaktadırlar.

Fransa, İsrail ve ABD'den sonra 2009 yılı itibariyle bünyesinde Yahudi barındıran ülkeler

bazında üçüncü sıra da yer almaktadır. Bu sıralamayı yüzdesel oranlarla aktaracak olursak

İsrail %42,5, ABD %39,3, Rusya (burada ki sıralama da Rusya’ da ki Yahudilere yer

verilmemiştir. Ancak yukarıda David Levinson’ dan (1999) alınan bilgiye göre Rusya Yahudi

nüfusu açısından 3. sıradadır.) , Fransa %3,6’dır. Fransa'nın hemen ardından gelen Kanada'da

bu oran 375.000 kişi ile %2,8’dir.40

MÜSLÜMANLAR

Fransa'daki Müslümanların sayısı üç milyonu geçiyor. Bu sayıyla Müslümanlar, Katoliklerden sonra ikinci büyük kitleyi oluşturuyorlar. Yani azınlık olarak Fransa'nın en büyük dini cemaati Müslümanlar. Fransa'daki Müslümanların 600 bin kadarı Fransız asıllı. Bir buçuk milyonu Arap asıllı. Diğerleri ise değişik kavmiyetlerden. Arap asıllı Müslümanların büyük çoğunluğu Kuzey Afrika ülkelerinden.

Fransa'da Müslümanlar arasında nüfus artışı diğer kesimlerdekine nispetle hayli yüksek. Müslümanlar genel nüfusun yaklaşık % 6'sını oluşturdukları halde ülke genelindeki doğumların % 15'i Müslümanlar arasında oluyor. Dolayısıyla Müslümanların oranları yıldan yıla artmaktadır. Fransız asıllılardan İslâm'ı seçenler de bu artışa katkıda bulunuyorlar. Tabiatıyla bu durum Fransız yönetimini endişeye düşürüyor. Fransız yönetimini endişeye düşüren bir başka gelişme de bu ülkedeki Müslümanlardan İslâm'ı bir bütün olarak hayatlarına geçirmeye çalışanların sayılarının sürekli artması. Bu yüzdendir ki, Avrupa ülkeleri içinde İslami gelişmeyi en çok gündeme getiren ve en çok problem eden ülke Fransa'dır.

Fransa yönetimi İslami gelişmeyi kısmen dizginleyebilmek için Müslümanların dini hürriyetlerini kısıtlamaya çalışıyor. Bunu da "uyum" adını verdiği bir anlayışa dayandırıyor. "Entegrasyon" ile kastedilen ise Müslümanların Fransa'nın genel yapısına ve geleneklerine uyumlarını sağlamak. Ayrıca Fransa'nın laikliği bir devlet geleneği olarak benimsemiş tek Avrupa ülkesi olması da bu ülkede yaşayan Müslümanların çeşitli problemlerle karşılaşmalarına yol açıyor. Yönetim zaman zaman Müslüman kız öğrencilerin başörtülerini problem ediyor. Ancak hukuk kurumları açılan davalarda Müslüman kız öğrencilerin başörtülü olarak öğrenim görme haklarını teyit etti. Fransa'da basın yayın organları da zaman zaman Müslümanları rahatsız edici yayınlar yapıyorlar.41

40 Araş. Gör. Özer ÖZOCAK, Fransa'daki Yahudi Okuluna Yapılan Saldırıya Başka Bir Açıdan Bakmak: Fransa'da

Yahudiler Var, 20-03-2012 (http://www.erusam.com/makale.php?id=90)

41 http://www.vahdet.info.tr/isdunya/dosya3/0799.html

27

Yukarıda verilen bilgiler farklı bir kaynaktan baktığımızda farklı oran ve sayılarla karşımıza çıkmaktadır. Aksiyon dergisinde geçen bilgilere göre Fransız asıllı Müslüman sayısını 30.000 olarak vermektedir.

Fransa'da ise 3 milyonun üzerinde Müslüman olduğu tahmin ediliyor. Fransa'daki Müslümanların üçtebiri Cezayirli, ülkede 30 bin civarında Fransız asıllı Müslüman da yaşıyor. Fransa'daki Müslümanlar İngiltere'deki gibi homojen bir yapı sergileyemiyorlar. Şu anda Fransa'da Müslümanları temsil eden Fransa Müslümanlar Federasyonu, İslam Asamblesi ve Tebliğ Cemaati olmak üzere üç farklı grup var.42

ULUSAL AZINLIKLAR

Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi

1 Şubat 1998 tarihinden beri geçerli olan Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi

bugün itibariyle 35 devlet tarafından onaylanmıştır. Bu devletlerden Yunanistan, Hollanda,

Lüksemburg, Letonya, İzlanda, Gürcistan, Belçika, Sözleşmeyi imzalamış ancak

onaylamamıştır. Türkiye, Fransa ve Andora ise henüz imzalamamıştır. Sözleşme, sadece

ulusal azınlıkların korumasına ilişkin ilk çok taraflı ve devletler tarafından iç hukukta yasal

düzenlemelerle adapte edildiği nispette bağlayıcı bir sözleşmedir. Sözleşme çerçeve

niteliğinde olduğundan iç hukukta yasal düzenlemeler haline getirilmedikçe geçerliliği yoktur.

Sözleşme ağırlıklı olarak kültürel hakları düzenlemektedir. Sözleşme-’de ulusal azınlık

teriminden bahsedilmesi nedeni olarak AİHS’nin 14.Maddesinde ulusal azınlık teriminin

kullanılmış olmasından kaynaklandığı Açıklayıcı Notta belirtilmiştir. Ancak, Sözleşme ulusal

azınlık teriminden ne anlaşıldığını açıklamamış, herhangi bir tanım yapmamıştır. Avusturya,

Danimarka, Estonya, Almanya, Slovenya, İsviçre, Polonya, İsveç, Makedonya yaptıkları yorum

beyanları ile ulusal azınlık teriminden ne anladıklarını açıklamışlar, Lüksemburg, Malta ve

Liechtenstein ise ülkelerinde azınlık olmadığını bildirmişlerdir. Giriş Bölümünde, Sözleşmenin

“Üye Devletlerde ve bu belgeye taraf olacak diğer devletlerde, hukuk düzeni içinde,

devletlerin ülke bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygı gösterecek, ulusal azınlıkların ve

bu azınlıklara mensup kişilerin hak ve özgürlüklerinin etkin bir şekilde korunmasını sağlamak

amacıyla…” ifadesiyle diğer sözleşmelerde de olduğu gibi bu Sözleşme’ deki hakların ulusal

bütünlüğe ve devletlerin egemenliğine zarar verecek şekilde kullanılamayacağını ve hakların

azınlıklara değil azınlıklara mensup bireylere verildiğini işaret etmiştir. Giriş dışında otuz iki

maddeden oluşan Çerçeve Sözleşme’nin ilk bölümünde genel ilkeler sıralanmıştır. 1. Maddede

ulusal azınlıkların ve bu azınlıklara mensup bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunmasının

insan hakları uluslararası korumasının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunun altı çizilmiş,

3.Maddede, “ulusal azınlığa mensup her birey, kendisine bu azınlığın üyesi olarak

davranılmasını ya da davranılmamasını serbestçe seçme hakkına sahiptir ve bu tercihiyle

bağlantılı hakların kullanımı herhangi bir olumsuzluğa neden olmaz.” ifadesine yer verilerek,

bireylerin, hem devletten hem de kendi azınlık gruplarından gelebilecek baskılara maruz

kalmalarının önüne geçilmek istenmektedir. Ayrıca, Sözleşme’ de tanınan hakların hem

42 MURAT UÇAR, 250 milyonluk Müslüman azınlık, 16 Mayıs 1998

28

bireysel hem de başkalarıyla birlikte topluca kullanılabileceğinin belirtilmesi ile hakların

sadece bireysel değil aynı zamanda kolektif niteliği de ima edilmiştir. Bizce, bu ifadede bir

imadan ibarettir. Sözleşme’ de geçen “azınlıklara mensup bireyler” ifadesinin açıklığı yanında

zayıf kalmaktadır. İkinci Bölümde ise, katılımcı devletlere azınlıklara mensup bireyler için

tanımaları istenen haklar ve devletlerin yükümlülükleri ortaya konmuştur. Çerçeve Sözleşme

ile düzenlenen haklar ve devletlerin yükümlülükleri:

• Yasa önünde eşitlik, ayrımcılık yasağı, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşam

alanlarında tam ve etkin eşitlik, (4. Madde),

• Kültürel miraslarını (dinlerini, dillerini, geleneklerini) korumak için gerekli koşulların

sağlanması, asimilasyon yasağı (5.Madde),

• Hoşgörünün geliştirilmesi ve düşmanlık ve şiddetin önlenmesi (6.Madde),

• Barışçıl amaçlarla toplanma, örgütlenme, ifade, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü haklarına

saygı gösterme (7.Madde),

• Ulusal azınlığa mensup bireylerin kendi dinini ve inancını açıklama ve dinsel kurum, örgüt ve

derneklerini kurma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt etme (8.Madde),

• Azınlık dilinde haber ve fikir alma ve verme özgürlüğünü tanımayı taahhüt etme, (9.Madde

1.Paragraf); ( Bu hak, radyo, televizyon yayıncılığı ve sinema işletmeciliğini bir izin sistemine

bağlı kılmalarını engellemez (9.Madde 2.Paragraf),

• Azınlıklara mensup bireylerin dilini, özel ve kamusal alanda kullanma hakkına sahip

olduğunu tanımayı taahhüt etme, bu kişiler talep ederlerse ve böyle bir talep gerçek bir

ihtiyaca karşılık geliyorsa idari makamlar önünde azınlık dilinin kullanılmasını sağlayacak

koşulları mümkün olduğu ölçüde yaratmaya çaba gösterme, mahkemelerde kendi dilini

kullanabilme (10.Madde),

• Azınlık dilinde ad ve soyadlarını kullanma hakkı, bu hakkın devletlerce tanınması

yükümlülüğü, azınlıklara mensup önemli sayıda kişinin geleneksel olarak yaşadıkları

bölgelerde tabela, sokak adları ve kamuya yönelik diğer topoğrafik işaretlerde azınlık dilinin

kullanılması için taraf devletlerce çaba gösterilmesi (12.Madde),

• Azınlıklara mensup bireylerin eğitimi alanında fırsat eşitliğini gerçekleştirmeyi taahhüt

etme, bu kimselerin kendi dillerinde eğitim ve öğretim kurumları kurma hakkını tanımayı(12.

ve 13.Maddeler),

• Azınlıklara mensup bireylerin kendi azınlık dilini öğrenme hakkını taahhüt etme (14.Madde),

• Kültürel, sosyal ve ekonomik yaşama ve özellikle azınlıkları ilgilendiren kamusal işlere etkin

katılımlarının sağlanması için gerekli koşulları yaratma (15.Madde),

• Azınlıklara mensup bireylerin yaşadıkları bölgelerde nüfus değişikliklerinden kaçınma

(16.Madde),

• Diğer devletlerde yasal olarak bulunan kişilerle kültürel iletişim sağlama hakkına müdahale

etmeme (17.Madde),

29

• Ulusal azınlıkların korunması için diğer devletlerle antlaşmalar yapmaya çaba gösterme

(18.Madde).43

Fransa’ nın imzalamadığı bu sözleşme 35 devlet tarafından imzalanmıştır. Bölgesel ve

Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nı ise imzalamış ama henüz onaylamamıştır. Şartı imzalarken

Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine yaptığı bildirimde yukarıdaki görüşlere benzer

görüşlerini tekrarlayarak şu noktaların altını çizmiştir:

Şartın amacı azınlıkları tanımak veya korumak olmayıp, Avrupa dil mirasını geliştirip

zenginleştirmek olduğundan, Şartta kullanılan “gruplar” terimi bölgesel veya azınlık dillerini

konuşanlara kolektif haklar bahşetmez. Fransız Hükümeti Şartı; köken, ırk veya din ayrımı

gözetmeksizin bütün vatandaşlarının oluşturduğu tek bir Fransız halkının varlığını kabul eden

ve bütün vatandaşlarının kanun önünde eşitliğini garanti eden Anayasanın başlangıç

bölümüne uygun olduğu şeklinde yorumlar. Fransız Hükümeti, bölgesel veya azınlık dillerinin

kullanımının genel ilkelerini düzenleyen Şartın madde 7/1 paragraf d ile 9. ve 10. maddelerini;

kamu tüzel kişilerinde, kamu görevlerini yerine getiren kişiler arasında ve bireylerin kamu

makamları ve kamu görevlileri ile ilişkilerinde, Fransızcanın kullanımını zorunlu kılan

Anayasanın 2. maddesi ile uyumsuz olmadığı şeklinde yorumlar.44 Fransa’ da bulunan ulusal

azınlıklar şu şekildedir:

• İspanyollar: 216,000

• İtalyanlar: 254,000

• Polonya

• Ermeniler: 500,000

• Ruslar: 67,000

• Portekizli: 640.000

• Türkler: 400,000 45

DİĞER GRUPLAR46

Bir diyalekt grup olarak görülen ve 1,5 milyon insan tarafından konuşulan Creole dili, denizaşırı departmanlar olan Guyana, Guadaloupe, Reunion ve Martinique’ te kullanılmaktadır. Bölgesel dil olarak görülmediğinden eğitim ve medya kullanımı çok sınırlıdır. Denizaşırı topraklardaki Kültür Eğitim ve Çevre Konseyinin bu dili bölgesel dil içine sokma çabaları vardır.

43 Prof. Dr. Hasan TUNÇ, ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE AZINLIK HAKLARI SORUNU VE TÜRKİYE

44 Aziz Aydın, AB Ülkeleri, ABD ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarında Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler, TBMM Araştırma Merkezi, Kasım 2011 45 David Levinson, Ethnic Groups Worldwide, ORYX Press, 1998, Arizona 46 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya, Asil Yayınları, 2. Baskı, 2006, s.279.

30

Loren bölgesinde yaşayan 30-40,000 kişi ise Luxemburg dili kullanmaktadır. Bu dil de yönetim, yargı ve medya alanında kullanılmamakta, eğitim alanında sadece bazı okullarda bir ders olarak okutulmaktadır. Fransa'nın kuzeyinde Westhoek' te yerleşmiş Hollandalıların sayısı 80.000 dolaylarında olup, bunlar Dutch dili (Hollandaca) konuşurlar. Bu dil kamu İşlerinde değilse bile eğitim ve medyada kullanılmaktadır. Eğitim sistemi içinde bir yabancı dil olarak öğretilen bu dile, istek doğrultusunda kreş ve ana okullarda yer verilmektedir. Bu dilde televizyon yayını olmamakla birlikte, bir (kel radyo haftada 10 saat bu dilde yayın yapmaktadır. Fransa'da yaşayan bir başka dil azınlığı İse Oil dilleri (Gallo, Picard vd.) konuşanlardır. Bunların sayıları hakkında sağlıklı veri yoktur. Daha çok Picardy, Basse Normandy, Haute, Gironde, Morvan, Ardennes, Britanny bölgelerinde yaşadıkları bilinmektedir. Gerçi Oil dilleri Fransızca’ ya yakındır, ama uzmanlar bunu ayrı bir dil grubu olarak değerlendirmektedir. Oil dillerinden Gallo, batı okullarda seçmeli dert olarak okutulmaktadır. Bazı yerel radyolar Oil bölgelerinde bu dillerde yayın yaparlar. Ayrıca barı bölgesel gazetelerde bu dilde makalelere yer verilmektedir. Fransa'da Harkis olarak adlandırılan topluluğun durumu da ayrıca dikkat çekicidir. Çünkü bunlar I. Dünya Savaşı sırasında Cezayir'den Fransa'ya kaçanların torunları olup, Fransız vatandaşlığına kabul edilmişlerdir. Ama bunların durumu göçmenlerden farksızdır. Harkisler kültürel haklar ve ayrımcılığın önlenmesi talepleriyle 1991'de polisle çatışmışlardır, Hükümet son zamanlarda unlunu sorunlarıyla ilgilenme sözü vermiş, ama bu tam olarak henüz gerçekleşmemiştir.47

ETNİK VE DİLSEL AZINLIKLAR

YERLEŞİM ALANLARI SAYILARI

ALSASLILAR ALSAS 1,600,000

BASKLAR BASSE NAVVARRA,LABOURD,SOULE

258,000

BRÖTONLAR FİNİSTERE,COTES D’ARMOR,MORBİHAN

4,300,000

ROMANLAR DAĞINIK 310,000

KATALANLAR DOĞU PİRENELER 200,000

KORSİKALILAR KORSİKA 350-400,000

HOLLANDALILAR WESTHOEK 80,000

OİL DİL AZINLIĞI PİCARDY, BASSE NORMANDİE, HAUTE, GİRONDE, MORVAN, ARDENES, BRİTTANY

VERİ YOK

OKSİTANLAR COTE D’AZUR, AQUİTAİNE, AUVERGNE, DAUPHİNE, LİMOUSİNE, LANGUEDOC-ROUSSİLON VE ORTA PİRENELER

500,000

CREOLE DİL AZINLIĞI GUYANA,GUADALOUPE, REUNİON VE MARTİQUE

1,500,000

47 Kurubaş, a.g.e. , s.79.

31

LUXEMBURG DİL AZINLIĞI LORRAİNE 30-40,000

MAĞRİPLİ DAĞINIK 2,000,000

DİĞER GÖÇMENLER DAĞINIK 500,000 48

SONUÇ

Tarihsel süreç içinde azınlıkların ilk olarak dinsel araçlarla ortaya çıkmasının Fransa’ da ve

Avrupa kıtasındaki yansıması Protestan azınlıkların ortaya çıkması ile somutluk kazanmıştır.

Fransa, azınlıkta olsun, olmasın, ülkesinde hiçbir etnik grubun mevcudiyetini kabul etmez.

Dinler ve dillere (devletin resmi dili dışında) ilişkin olarak, Fransız Hükümeti bu ikisinin

devletler hukukunun konuları değil, vatandaşlarına tanınan kamu özgürlüklerinin özel

uygulamalarının bir tezahürü olduğu görüşündedir. Hükümetin görevi, kanunlar çerçevesinde

vatandaşların bu hak ve özgürlükleri serbestçe kullanmalarını güvence altına almaktır.

Fransız Hükümeti, ayrıca, mahalli dillerin kullanılmasının, bilimsel amaçlar dışında, hiçbir

şekilde bir grubun kimliğini belirlemede bir kıstas olarak kabul edilmesinin mümkün

olamayacağına dikkati çeker. Kaldı ki, bireysel olarak kullanılan bu diller ve lehçelerin, teknik

olarak düşüncelerin geliştirilmesi açısından yetersiz kalması, bu dil ve lehçeleri kullananların

Fransız milletine karşı bir azınlık sayılmasına da engeldir.49 Fransa’ nın bu tutumu üniter

yapısını bozacak etmenlerden kaçınmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü azınlıklara verilecek

herhangi bir statü bir sonraki aşamaya ve daha sonrasında self-determinasyon hakkına sahip

olmalarına kadar giden yola duyulan korkudan kaynaklanmaktadır.

Fakat bu durum yalnızca bundan ibaret değildir. Yaklaşık olarak devrimden beri ülkede var

olan teklik ve üniter yapı aynı zamanda bir istikrar konusudur. Bu şekilde azınlık gruplarını

bastırmak veya farklılıkları öne çıkarmayıp asimilasyon ve entegrasyon yolunu seçmesi diğer

yoldan daha kolay bir yönetimi sağlamaktadır. Her ne kadar genel olarak farklı kültürlere

bakış ve farklı kültürler ile birlikte yaşama arzusu duyulan bir toplum yapısı olsa da bu

durumu siyasi boyutlara yansıtmaya pek olumlu bakılmamaktadır. Hatta aslında toplum

farklılıkları iç içe yaşandığının söylenmesi bir nevi yanlışlık olabilir. Bunu söylememin sebebi

de aslında ulusal azınlıklar ve etnik azınlıklar bir tarafa bırakılırsa örneğin mağrip veya siyahi

azınlık grupları toplumsal olarak hala kabul görülmemiştir. Mesela Paris’ te şehir merkezi ve

banliyöler arası yolculuklarda, tecrübeyle sabittir, bu hemen fark edilebilir. Banliyölere

hareket eden bir trene bindiğiniz zaman bu durumun farkına hemen varabilirsiniz. Fakat

durum 1999’ da Colorado Denver’ deki Columbia Lisesinde yaşanan alt-kimlik

çeteleşmelerinden kaynaklanan 25 ölümlü vahim olay ve ya Kosova krizinde basında yer alan

dövmeli, bandanalı, kaleşnikoflu ve ‘Cehennem Melekleri’ tişörtleri ile boy gösteren Sırp

milliyetçilerinin durumları kadar kötü değil. 50 Fakat bu şekildeki sosyal yapı ırkçılığa karşı

48 Kurubaş, a.g.e. , s.281. 49 Aziz Aydın, AB Ülkeleri, ABD ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarında Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler, TBMM Araştırma Merkezi, Kasım 2011 50 Dick pountain & David Robins, Cool Bir Tavrın Anatomisi, çev. Aslı Ağca, Ayrıntı Yayınları, 1. Baskı, 2002.

32

düzenlenen Arap Yürüyüşleri51 ve ya Kasım 200552 ayaklanmasına neden olacak kadar sosyal

yapıda siyasetin neden olduğu toplumsal ve ya etnik hareketler oluşturabilir. Fransa’ da

eğitime yönelik yapılan pozitif ayrımcılık ya da hassas bölgelerde eğitimi ayrıcalıklı kılma

yolunu seçtiği ZEP53 sistemi çoğunlukla azınlıkların entegrasyonunu amaçlayan çalışmalar

arasındadır. Bunlara ek olarak göçmenler için yapılan bazı düzenlemeler ve karşı-

düzenlemeler farklı hükümetlerin kendi dönemlerin değişkenlik göstermektedir. Mesela

Mitterand hükümeti ‘Çifte Ceza kanunu’54 kaldırılması ve ya Lionel Jospin’ in bu kanun

hakkında ‘kaldırılmalı fakat Fransız halkı buna hazır değil ‘ şeklinde konuşması ve ya Sarkozy

döneminde bu kanuna son verilmesi azınlıkların da siyasi olgular içerisinde salınımlarına

neden olmaktadır.

Genel olarak, tekrar ulusal ve etnik azınlıklar dışında, bu ülkede bulunan azınlıklar iş

bulmada veya çalışma alanlarında bazı zorluklar yaşamaktadırlar. Örnek olarak yine Sarkozy’

nin İtiraflarım adlı kitabının bir bölümünde okulda bölüm birincisi olarak mezun olan siyahi

bir kişiye göre daha başarısız olan bir Fransız’ ın bu siyahiye göre daha hızlı iş

bulabilmektedir. Bu zaman aralığı bazen 1 ve ya 2 yıla çıkabilmektedir. Bu durum azınlıklarda

bir güvensizlik durumu yaratmasının yanında toplumsal dayanışmayı bozar ve toplumsal

kırılmalara neden olmaktadır.

Sonuç olarak bu ve bu gibi birçok olayda ülkede var olagelen ve hala devam etmekte olan

bir ayrımcılık ve arı Fransızlara verilen öncelikler göze çarpmaktadır. Bir yanda üniter yapısını

korumak isteyen fransa diğer yanda ayrıma uğrayan ve bazen bunun farkına bile varamayan

bir kısım azınlıklı bir ülkedir.

51 Sarkozy’ nin itiraflarım adlı kitabından alınan bilgilerin Fransızca’ da ‘La Marche des Beurs’ Arap yürüşü olarak anılan bu kavram 1983’ te bu bölgelerden gelmiş olan göçmenlerin ırkçılığa karşı yürüyüşlerini anlatır. 52 Banliyölerde mağribi, siyahi ve Türk göçmenlerinde bulunduğu bir azınlık ayaklanmasıdır. Bu ayaklanma dönemin devlet başkanı Nicolas Sarkozy’ nin isyancıları ‘ayak takımı’ olarak nitelemesi, bir kişinin ölümü ve yaklaşık olarak 1000-1600 kişinin tutuklanması ile sonuçlanmıştır. 53 ‘’Zone d’éducation priorité’’ öncelikli eğitim bölgeleri. Bu oluşumla banliyölerdeki okullara ayrılan bütçeler normal şehir merkezinde ki kurumlara oranla daha fazladır. 54 Çifte Ceza Kanunu’’ fransa’ da suç işleyen bir göçmenin alacağı hapis cezasından sonra sınır dışı edilmesidir. Nicolas Sarkozy bu kanunu göçmen derneklerini ve göçmen ailelerin desteklerini arkasına alarak kaldırmıştır.(İtiraflarım-Nicolas Sarkozy)