İfade ve Sorgu

29
TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları” Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır. I) GİRİŞ Ceza muhakemesi hukukunda ifade ve sorgu kurumlarını ele alacağımız bu çalışmada öncelikle kavramlar ve işlevleri ele alınacak, ardından sanığın sorgudaki hak ve yükümlülükleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmanın son bölümünde sorgunun yöntemi ve sorgu esnasında başvurulan yöntemlerin ele alınması planlanmıştır. Öncelikle çalışma boyunca sorgu terimini geniş anlamıyla kullanacağımızı ve bu çalışmada “ifade alma” terimini “sorgu” terimine dahil olarak kabul ettiğimizi belirtmemiz gerekir. Şöyle ki; bir hakim işlemi olan teknik manada sorgu ile kolluk ve savcılık işlemi olan ifade alma sorgu teriminin kapsamı içindedir. 1 Türk doktrin ve mevzuatında hakimin sanığı dinlemesine “sorgu” savcı veya kolluğun dinlemesine ise “ifade alma” denilmektedir. Buna karşın pek çok ülkede ilgilinin bilgisine başvurmaya -başvuran makama bakılmaksızın- “sorgu” denilmektedir. 2 Pek çok yazar ifade alma-sorgu ayrımının gereksiz hale geldiğini düşünmektedir. 3 İfade ve sorgu ayrımının anlam ifade edeceği tek yerin ifade üzerine tutulan tutanağın sanığın ikrarına delil olarak okunabilmesi (CMUK m. 247/1) olduğu söylenmekte ise de 4 sanığın aynı haklara sahip olduğu bu işlemleri tek isimle (sorgu) ve faaliyeti gerçekleştiren organın adıyla (kolluk sorgusu, savcı sorgusu, hakim sorgusu) biçiminde anmaya başladığımızda CMUK 247. madde yönünden bir sakınca doğmayacaktır. A) Sorgu Kavramı Öncelikle sorgu kavramı üzerinde durmak gerekir. Sorgu kavramı fonksiyonel ve biçimsel olarak ele alınabilir. İşlevsel tanıma göre sorgu, “sanığın kendini suçlaması sonucunu doğurabilecek bir açıklamada bulunmasını gerektiren veya onu bu yönde bir beyanda bulunmaya sevkedecek her türlü davranış”tır. 5 Biçimsel tanıma göre ise “sorguya çeken kişinin tanık veya sanıkla resmi fonksiyonu içinde karşı karşıya gelmesi ve bu sıfatı çerçevesinde bilgi talep etmesi” olarak tanımlanmaktadır. 6 Burada esas olarak iki anlayış dikkati çekmektedir; sorguyu bilgi alma vasıtası olarak gören görüş ve sorguyu esas olarak 1 Şahin, Cumhur Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, Yetkin yay., Ankara, 1994, s.22, Öztürk, Bahri, Özbek V. Özer, Erdem M. Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, Seçkin yay., Ankara, 2001, s. 454 2 Şahin, s. 63 3 Şahin, s. 63 ayrıca Şahin aynı yerde dn 221’de Dönmezer’in görüşünün de bu yönde olduğunu belirtmektedir. Öztürk, Özbek, Erdem, s. 456 4 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 456 5 Şahin, s. 64 6 Öztürk, Özbek, Erdem, s.454

Transcript of İfade ve Sorgu

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

I) GİRİŞ

Ceza muhakemesi hukukunda ifade ve sorgu kurumlarını ele alacağımız bu çalışmada

öncelikle kavramlar ve işlevleri ele alınacak, ardından sanığın sorgudaki hak ve

yükümlülükleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmanın son bölümünde sorgunun

yöntemi ve sorgu esnasında başvurulan yöntemlerin ele alınması planlanmıştır.

Öncelikle çalışma boyunca sorgu terimini geniş anlamıyla kullanacağımızı ve bu

çalışmada “ifade alma” terimini “sorgu” terimine dahil olarak kabul ettiğimizi belirtmemiz

gerekir. Şöyle ki; bir hakim işlemi olan teknik manada sorgu ile kolluk ve savcılık işlemi olan

ifade alma sorgu teriminin kapsamı içindedir.1

Türk doktrin ve mevzuatında hakimin sanığı dinlemesine “sorgu” savcı veya kolluğun

dinlemesine ise “ifade alma” denilmektedir. Buna karşın pek çok ülkede ilgilinin bilgisine

başvurmaya -başvuran makama bakılmaksızın- “sorgu” denilmektedir.2 Pek çok yazar ifade

alma-sorgu ayrımının gereksiz hale geldiğini düşünmektedir.3 İfade ve sorgu ayrımının anlam

ifade edeceği tek yerin ifade üzerine tutulan tutanağın sanığın ikrarına delil olarak

okunabilmesi (CMUK m. 247/1) olduğu söylenmekte ise de4 sanığın aynı haklara sahip

olduğu bu işlemleri tek isimle (sorgu) ve faaliyeti gerçekleştiren organın adıyla (kolluk

sorgusu, savcı sorgusu, hakim sorgusu) biçiminde anmaya başladığımızda CMUK 247. madde

yönünden bir sakınca doğmayacaktır.

A) Sorgu Kavramı

Öncelikle sorgu kavramı üzerinde durmak gerekir. Sorgu kavramı fonksiyonel ve

biçimsel olarak ele alınabilir. İşlevsel tanıma göre sorgu, “sanığın kendini suçlaması sonucunu

doğurabilecek bir açıklamada bulunmasını gerektiren veya onu bu yönde bir beyanda

bulunmaya sevkedecek her türlü davranış”tır.5 Biçimsel tanıma göre ise “sorguya çeken

kişinin tanık veya sanıkla resmi fonksiyonu içinde karşı karşıya gelmesi ve bu sıfatı

çerçevesinde bilgi talep etmesi” olarak tanımlanmaktadır.6 Burada esas olarak iki anlayış

dikkati çekmektedir; sorguyu bilgi alma vasıtası olarak gören görüş ve sorguyu esas olarak

1 Şahin, Cumhur Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması, Yetkin yay., Ankara, 1994, s.22, Öztürk, Bahri,

Özbek V. Özer, Erdem M. Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, Seçkin yay., Ankara, 2001,

s. 454 2 Şahin, s. 63 3 Şahin, s. 63 ayrıca Şahin aynı yerde dn 221’de Dönmezer’in görüşünün de bu yönde olduğunu belirtmektedir.

Öztürk, Özbek, Erdem, s. 456 4 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 456 5 Şahin, s. 64 6 Öztürk, Özbek, Erdem, s.454

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

savunma vasıtası olarak gören görüş. Biçimsel görüşü doğru bulduğunu belirten Öztürk,

fonksiyonel sorgu tanımını şekilde vermektedir; “dinlenen kişinin koğuşturma konusunu

oluşturan fiil ve bununla ilgili muhakeme açısından önemli olacak durumlar hakkında bilgi

vermesini sağlama faaliyetidir.” Öztürk’ün fonksiyonel sorgu tanımında7 bilgi vermeyi

sağlama ifadesi dikkat çekmektedir. Oysa işlevci tanımı doğru bulduğunu belirten Şahin’in

tanımında öne çıkan unsur sanığın kendini suçlaması sonucunu doğurabilecek ifadesidir. İlk

bakışta teorik bir ayrımdan öte bir anlam taşımıyor gibi görünen bu görüş ayrılığı uygulamada

son derece önemlidir. Zira, sorgu biçimsel anlamı ile anlaşılırsa sanık sorgu olarak

adlandırılmayan faaliyetlerde haklarını kullanamayacak ve dolayısıyla savunma hakkı önemli

bir darbe almış olacaktır. Somutlaştırmak gerekirse; kollukça sorgulama olarak

adlandırılmayan faaliyetler sorgu değil midir? Kolluğun “olay yeri gösterme”, “mülakat”,

“önsorgu” ve hatta “sohbet” adı verdiği faaliyetleri sorgu mudur, değil midir? Biçimsel

olarak sorgu olmadığı için sanık bu durumlarda haklarından yararlanamayacak mıdır?

B) Sorgunun Amacı (İşlevi)

Sorgunun hem olayın aydınlatılması hem de sanığın savunmasına hizmet etmek

fonksiyonlarını birlikte taşıdığı kabul edilmektedir. Sorgunun amacının yalnızca maddi

gerçeğe ulaşmak olduğunu kabul eden yazarlar da vardır.8 Ancak sorgunun tek amacının

maddi gerçeğe ulaşmak olduğunu kabul edersek “kendini ve yakınlarını ithama zorlanmama”

ilkesini ve yalan söyleyen sanık için bir yaptırım belirlenmemiş olmasını açıklamak çok güç

olacaktır.

Sorguya koğuşturmayı yapan makam açısından baktığımızda ilk sırada gelen amaç

olayın aydınlatılması, sanık açısından baktığımızda ise kendini savunmadır.9 Birbirleriyle

çelişen bu iki taraf arasında nasıl bir denge kurulacağına karar verilmesi gerekmektedir.

Öncelikle bir noktaya dikkat çekmek isteriz, sorgunun öncelikli -hatta tek- amacının maddi

gerçeği ortaya çıkartmak olduğunu kabul etsek dahi bu sorgunun amacının sanığın

suçluluğunu ispatlamak, ondan bir ikrar elde etmek olduğu anlamına gelmeyecektir.10 Zira

maddi gerçeği ortaya çıkartmakla, şu veya bu nedenle sanık konumuna girmiş bir insana suçlu

olduğunu kabul ettirmeye çalışmak bambaşka şeylerdir.

7 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 454, dipnot;114 8 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 457: “beyan gerçeğe tıpatıp uygun olacaktır” 9 Şahin, s. 99 10 Şahin, s. 100 dn. 8’de kolluğa yönelik olarak yazılmış sorgu tekniğine ilişkin eserlerde, suçluluğu ispat etmek

ve ikrar elde etmenin sorgunun tek amacı olarak gösterildiğine ve polis sorgularının da bu amaca yöneldiğine

dikkat çekmektedir.

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

Sanığın meramını anlatabilme hakkı ve kendisini etkili biçimde savunabilmesi

sorgunun öncelikli amacıdır.11 Ceza muhakemesinin tarihsel gelişimine ve sanığa verilen

haklara baktığımızda bu görüş doğrulanmaktadır. Zira, ikrarın delillerin incisi olarak

adlandırıldığı dönem gerilerde kalmış, sanık soruşturmaların zorlaşması pahasına da olsa,

sorguda daha güçlü bir konum elde etmiştir. Sanığın sorgu esnasında sahip olduğu hakları

hatırlarsak; temel haklarına saygı duyulmasını bekleme hakkı, lekelenmeme hakkı, isnadı

öğrenme hakkı, haklarını öğrenme hakkı, susma hakkı, müdafi yardımına başvurma ve buna

bağlı olarak sorgu sırasında yanında müdafi bulundurabilme hakkı, kendini ve yakınlarını

suçlayıcı beyanlarda bulanmaya zorlanmama hakkı, vb. Bu hakların özünde iki esas vardır;

insan haklarına saygı ve sorgunun sanığın savunmasına yönelik bir işlem olduğu inancı. Eğer

sorgunun esas amacı maddi gerçeğin ortaya çıkması olsa idi sanığa temel haklarına saygı

duyulmasını bekleme hakkı dışında bir hak tanımaya gerek olmazdı. Sanık her hal ve şart

altında tüm ülkelerde temel haklarına saygı bekleme hakkına sahiptir, bu haklarını

çiğnememek koşulu ile diğer hakları ortadan kaldırılabilir. Örneğin sorguda müdafi

bulundurma hakkı pek çok demokratik ülkece tanınmayan bir haktır.12 Ama bu örnekleri

çoğaltmak mümkün değildir, hiçbir demokratik ülke sanığa temel haklarını sağlamak

düzeyinde kalamaz, tüm ülkelerde sanığa temel haklardan daha fazlası tanınmıştır, çünkü

sorgu esas olarak bir savunma aracı, tali olarak maddi gerçeği ortaya çıkarmak için kullanılan

bir araçtır. Bu konuyu CMUK gerekçesinden bir alıntıyla kapatmak istiyoruz; “Maznunun

isticvabından maksat, sırf suçun delailini elde etmek, ortaya bir suçlu çıkartmak değildir.

Belki, aynı zamanda tahtızanda bulunan bir ferdi bu şüpheden kurtaracak, kendisini cemiyete

saf ve temiz bir halde iade edecek vesaiti ihzar etmektir.”13

Sorguyu işlevsellik yönünden ikiye ayrılmaktadır; araştırma sorgusu ve doğrulatma

sorgusu.14 Buna göre araştırma sorgusu, kolluk (veya savcı, bazı durumlarda sulh hakimliği)

tarafından yapılan, suç ile ilgili bilgi toplamayı amaçlayan, sanığın ilk kez sorgulandığı

sorgudur. Bir hazırlık soruşturması işlemidir. Doğrulatma sorgusu ise hakim tarafından

yapılan, daha önce yapılmış bulunan sorgudaki beyanların ve varsa hazırlık soruşturmasında

sonucunda ortaya konulan diğer bulguların güvenilirliğinin ve gerçeğe uygunluğunun

11 Şahin, s.100 12 Şahin, s.88 13 Akt., Erem Faruk, Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu Şerhi, Dayınlarlı yay., Ankara, 1996, s.282 14 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 457

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

denetlendiği sorgudur. Bir son soruşturma işlemidir. Ancak hazırlık soruşturmasında yapılan

sorguların da kontrol veya doğrulatma amacı taşıyabilir.15

II) SANIĞIN SORGUDAKİ HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Sanığın sorguda sahip olduğu hakları -bir sıra gözetmediğimizi belirterek- sayarsak:

sorgudaki haklarını bilme hakkı,

isnadı öğrenme hakkı,

vakit geçirilmeksizin sorgulanma hakkı,

susma hakkı,

müdafi yardımına başvurabilme ve buna bağlı olarak sorgu sırasında yanında müdafi

bulundurabilme ve onun yardımını talep edebilme hakkı,

lehine olabilecek delillerin toplanmasını talep hakkı,

yakınlarından istediğine yakalandığını bildirme hakkı,

sorgu tutanağını imzadan imtina hakkı,

sorgulanmayı talep edebilme hakkı (beyanda bulunabilme hakkı),

sorguda bulunmaya zorlanamama hakkı,

lekelenmeme hakkı,

temel haklara ve hukuk devleti ilkesine saygı.

Şimdi bu hakların manasını kısaca açıklayalım.

1) Sorgudaki Haklarını Bilme Hakkı:

CMUK 135. maddesinin 3., 4. ve 5. bendleri sanığa hem haklar tanımakta hem de

ilgilileri bu hakları sanığa bildirmek/hatırlatmakla yükümlü kılmaktadır.

Tüm yurttaşların sanıkların sahip olduğu hakları bildikleri ve bir gün sanık

pozisyonuna geçtiklerinde bu haklarını kullanmakta tereddüt etmeyecekleri gibi bir düşünce

ne yazık ki gerçek hayatla bağdaşmayacak derecede iyimser kalmaktadır. Yurttaşların pek

çoğu temel haklarını dahi bilmemekte ve sanıkları “öteki” olarak (kendisine

benzemeyenlerden oluşan ayrı bir sosyal grup -veya kategori- olarak) görmektedirler. Oysa ki,

15 Demirbaş Timur, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması, DEÜHF yay., İzmir, 1996, s.36

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

suçu meslek haline getirmiş çok küçük bir grubu dışarıda bıraktığımızda, sanıklar; sanıkları

öteki olarak gören insanlardan oluşmaktadır. Doğal olarak sanığın daha önce kendisine hiç

lazım olmayacağını düşündüğü, hatta suçu arttırdığı düşüncesiyle yararsız bulduğu haklara

ihtiyaç duyduğu o an geldiğinde bu hakların kendilerinden beklenen yararları doğurması,

bilinmelerine ve talep edilme bağlı olacaktır. Haklarını bilme ve talep etme ise kolluğun

sanığa haklarını hatırlatması ile mümkün olabilecektir. Sanığın bildiği haklarını talep

etmesinin de hatırlatmaya bağlı olduğunun altını çizmek isteriz. Şöyle ki; kolluk veya savcı

karşısında sanık korkuya kapılmış durumda olabilir, çekingen ve edilgen bir ruh haline

girebilir, bu durumda bildiği haklarını dahi, tepkiyle karşılaşacağı korkusuyla ileri

süremeyebilir. Oysa karşısındaki makam bu haklarını ona hatırlatırsa, ona aynı zamanda bir

hukuk devletinin makamları karşısında olduğunu, amaçlarının ne pahasına olursa olsun onun

suçluğunu ispat etmek değil maddi gerçeği ortaya çıkartmak olduğunu ve haklarını güven

içerisinde kullanabileceğini de bildirmiş olur. Ancak sorguyu gerçekleştiren makamdan sanığa

haklarını öğretmesini beklemek yersizdir16. Haklarını bildirmesi yeterli olacaktır.17 Ancak

bundan haklarının kısaca ve hızlıca okunması manası da çıkarılmamalıdır. Sanık hakları

anlamış olmalıdır.18

2) İsnadı Öğrenme Hakkı:

CMUK 235/2. maddesinde ifade edilmiştir. Sanık sorguya alındığı zaman; hiçbir şey

saklanmaksızın isnadı tamamıyla öğrenmek hakkına sahiptir. İsnadı öğrenme hakkı iki

yönlüdür; ithamın tam ve zamanında sanığa bildirilmesi. Carrara ithamın tam olarak sanığa

bildirilmesinde masumluk karinesini ölçü kabul etmiştir, buna göre sanık hakkındaki

masumluk karinesini yıkacak her şeyden haberdar edilmelidir.19 Suçlama konusunun

bildirilmemesi sanığın savunmasını zorlaştırır.20 Zamanında bildirmenin manası ise, sanığın

savunma araçlarını davaya katma olanağından mahrum olmayacağı bir zamanda ithamı

öğrenmesidir.21 Unutulmamalı ki; adalet gafil avlamak değildir.22

16 Karşı görüş için bkz. Doğan Y. Hakkı, Hazırlık Soruşturmasında Savunma, Kazancı yay., İstanbul, 1994, s. 82 17 “Sanığın CMUK.nun 135. maddesinde öngörülen hakları hatırlatılmadan sorgusunun yapılması yasaya

aykırıdır” 9. CD., 05/10/1993, 397/3814, YKD. 1994/3, s.492’den akt. Erem, s.281 18 Kunter Nurullah, Yenisey Feridun, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku Birinci Kitap,

12. Baskı, Beta yay., 2003, İstanbul s.413 19 Erem, s.284 20 Doğan, s. 81 21 aynı yerde 22 Erem, s.283

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

3) Yakalanan Kişinin Vakit Geçirilmeksizin Sorgulanma Hakkı:

Muayyen bir zamanda sorguya çekmeyi mecbur kılan haller hariç olmak üzere, sanığın

sorguya çekilmesi, soruşturmayı idare edene aittir.23 Ancak sanık sorguya alındıktan sonra

vakit geçirilmeksizin sorgulanmalıdır. Kolluk sorguyu ancak somut olayın ve sorgu

tekniklerinin gerektirdiği kadar uzatabilir. Sorgunun gerektirmediği halde sırf sanığı bir

yaptırıma tabi tutmayı amaçlar şekilde uzatılması (aynı şekilde sorgulanmadan tutulması)

hukuka aykırıdır. Bu durum CMUK 128. maddesinde ifade edilmiştir. Aynı zamanda hukuk

devleti ilkesinden doğan bir sonuçtur. Keyfilik yasağı, hakkında tutuklanması için gerekli

sebep bulunmayan bir kimsenin özgürlüğünün belirsiz bir süre elinden alınmasını da engeller.

128. madde bu süreyi (bir, dört veya sekiz gün olarak) somutlaştırmıştır. Madde son

fıkrasında kişinin hakkında yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet Savcısının

kararı olmadıkça aynı fiil nedeniyle yeniden yakalanamayacağını hükme bağlamıştır.

Bu hak kişinin kanunda öngörülmemiş bir cezaya maruz kalmamasını da garanti eder.

Kolluğun ve savcıların bazen kendilerini yargılama makamı sandıkları ve suç olarak

öngörülmemiş bir fiilin failini, fiili suç tipine uygun olmayan (unsurlarında eksiklik olan) bir

faili yahut kanunda yetersiz bir ceza öngörülmüş bir fiilin failini, ceza almayacak veya

yetersiz ceza alacak olması vicdanlarını rahatsız edeceği için uzun süre karakolda tuttukları

görülmektedir. Ayrıca siyasi nedenlerle yakalanan kimselerin belirsiz sürelerle tutuldukları

görülmektedir.

Kolluk sorguya çekeceği kimse hakkında araştırma yapmak, ortaya net şüpheler

koymakla yükümlüdür. Kişiyi yakaladıktan sonra, kişi veya olay hakkında araştırma yaptığını

zamana ihtiyacı olduğunu ileri süremez, yakaladığı kişinin sorgusuna en kısa sürede başlamalı

ve tamamlayarak ilgiliyi serbest bırakmalı yahut hakime gönderilmelidir.

Ayrıca sanığın baskı altında bekleyeceği bir dönem olan hazırlık soruşturulmasının

hızlı olması gerekmektedir. Kunter-Yenisey, Cumhuriyet Savcısının bu hususu denetlemesini,

çalışmaların hazırlık soruşturmasının amacı (kamu davası açıp, açmamak konusunda karar

verilmesi) dışına çıkarılmamasını ve araştırmaların aynı anda birkaç koldan yürütülmesinin

gerekliliği belirtmektedirler.24 Kanunumuz hazırlık soruşturmasının kısa olmasını arzuladığını

çeşitli seferler göstermiştir. Savcının suç haberi alır almaz hemen gerçeği araştırması (m.153),

kolluğun işin aydınlatılması için acele tedbirleri alması, evrakı hemen savcılığa götürmesi (m.

23 aynı yerde 24 Kunter-Yenisey s.469

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

156), yakalanan sanıkların belirli süreden daha fazla gözetim altında tutulmamaları (m. 128)

gerekir.25

4) Susma Hakkı:

Susma hakkının var olup olmaması, sorgunun münhasıran delil vasıtası olarak

değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği konusuyla doğrudan ilgilidir.26

Bir görüşe göre sanık cevap vermeye mecburdur. Sanık beyanı delil olduğuna göre,

zorla elde edilmesinde sakınca yoktur, katıldığımız ve hakim olan diğer görüşe göre ise sanık

beyanı aynı zamanda bir savunma aracıdır dolayısıyla susma hakkı savunma hakkının

kapsamı içinde mütalaa edilmelidir. Ceza muhakemesi hukuku, sanığı kendisine karşı ifade

vermeye zorlamaz.27 Susma hakkı “nemo tenetur se ipsum prodere (accusare) olarak ifade

edilen kimsenin kendi ceza koğuşturmasına kendi fiili ile katılma yükümünde olmadığını

belirten ilkeyle doğrudan ilgilidir, dersimizde ayrı bir çalışmaya konu edilen bu alana girmek

istememiz nedeniyle çalışmamızın kapsamı dışında kalmaktadır.

5) Müdafi Yardımına Başvurabilme ve Buna Bağlı Olarak Sorgu Sırasında

Yanında Müdafi Bulundurabilme ve Onun Yardımını Talep Edebilme Hakkı:

Sanığın kendini savunma hakkına sahip olması her zaman çok manalı değildir. Karşısında

sürekli benzer olaylar bulunan ve bu tür durumlar için eğitim almış kolluk, hukuk eğitimi

görmüş ve mesleki tecrübeye sahip savcı, ondan savunmasını en kısa sürede ve özlü olarak

yapmasını bekleyen iş yoğunluğu altındaki hâkim varken sanık pek iç açıcı bir konumda

değildir. Çoğu zaman karşı karşıya olduğu durumu kavraması bile çok güçtür. Savunma

yaptığını düşünerek durumunu kötüleştirmesi, veya kendisi için önem taşıyan deliller

kaybolurken onların taşıdığı değerin farkında olmadığı için tespit edilmelerini istememesi sık

rastlanan durumlardır. Sanıklar genellikle hukuki konularda bilgi sahibi olmayan kişiler

oldukları için, haklarını nasıl kullanacaklarını ve kendilerini nasıl savunacaklarını bilmezler.28

İfade veren kişi bir müdafi ile açıklamalarda bulunma hakkına sahiptir ve bu hakkı

kendisine hatırlatılmalıdır.29 Müdafi yardımına başvurabilme hakkı hemen tüm ülkelerce

tanınmış bir haktır. Ancak bu hak sorgudan önce yahut sorgu sırasında bir müdafie danışma

25 Doğan, s. 7 26 Erem, s. 286, Doğan, s. 94 27 Demirbaş, s. 104 28 Demirbaş, s.113 29 Doğan, s.87

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

hakkı verdiği kabul edilmektedir. Sorgu esnasında müdafi bulundurma hakkı ancak bazı

ülkelerce tanınmıştır.30

6) Yakınlarından İstediğine Yakalandığını Bildirme Hakkı:

CMUK 135/3 sanığın yakınlarından istediğine yakalandığının duyurulacağını

belirtmektedir. Anayasa 19/7 bu hakkı düzenler ancak Anayasa tıpkı PVSK m. 13. gibi

koğuşturma bakımından açık bir mahzur doğacağı hallerde sanığın yakalandığının

duyurulmayabileceğini belirtmiştir.

7) Sorgu Tutanağını İmzadan İmtina Hakkı:

CMUK 135/7 e bendinde imzadan imtina halinde bunun nedenleri tutanakta gösterilir

diyerek sanığın imzadan imtina edebileceğine işaret etmiştir. Bu nedenle imzadan imtina bir

hak olarak kabul edilebilir.31 İmzadan imtina etme sanığın sorgusu esnasında haklarına riayet

edilmemesi durumunda kullanabileceği bir silahtır. Sanık, sorguda tanzim edilen tutanağı

neden imza etmediğini bildirerek lehine bir kanıt oluşturabilir, en azından aleyhine bir kanıt

oluşturması muhtemel bir belgeyi saf dışı bırakabilir.

8) Meramını Anlatabilme Hakkı

Her sanığın yargı organı önünde derdini anlatabilmesi, ne istediğini söyleyebilmesi, hiç

veya gereği gibi dinlenmeden mahkum edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan

delilleri çürütebilmesini ve böylece mahkemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye

meramını anlatabilme ilkesi denir.32 Bu ilke muhakemeye aktif katılımı ifade eder. Meramını

anlatabilme hakkı, sanık açısından, hakkındaki tüm suçlamayı öğrenebilmesi, soruşturmanın

her aşamasında suçlamadan kurtulmasına yarayacak her şeyi söyleyebilmesi, yazabilmesi ve

her delili öne sürebilmesi anlamına gelir.33 İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6/1. maddesinde

bu hakkı dile getirmiştir. Bu hak çerçevesinde “Sorgulanmayı Talep Edebilme Hakkı

(Beyanda Bulunabilme Hakkı)”ndan söz etmek gerekir. Sanık kendisinden gizli yürütülen,

yahut koğuşturma organının talep etmediği durumlarda da dinlenmeyi talep edebilmelidir.34

30 Şahin, s. 88 ayrıca Şahin, ABD, İngiltere, İtalya ve Danimarka’nın sorgu esnasında müdafi bulundurma

hakkını tanıdığını ancak Danimarka’da sanığın sorgudan önce müdafi ile görüşemeyeceğini ve Avusturya’da

sanığın sorguda müdafi bulundurma hakkına sahip olmadığını belirtiyor. 31 Şahin, s.101 32 Şahin, s. 77 33 Cihan, İHFM 1984/1-4, C.L., s.142, akt. Şahin, s. 78 34 Şahin, s.79

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

9) Sorguda Bizzat Bulunmaya Zorlanamama Hakkı:

Bu hak sanığın yükümlülükleri ele alınırken tartışılacaktır.

10) Lekelenmeme Hakkı:

Koğuşturma makamları hakkında koğuşturma yaptıkları kişinin lekelenmemesi için azami

dikkat ve özen göstermelidirler.35 Yukarıda belirttiğimiz gibi hazırlık soruşturmasının esas

amacı ilgili hakkında kamu davası açılıp açılmayacağı hakkında karar vermektir. İlgili kişinin

hakkında kamu davası açmaya yetecek derece bir şüphe olup olmadığının dahi belli olmadığı

bir aşamada teşhir edilmesi kabul edilemez. Hakkındaki suçlama belirli bir olgunluğa

kavuşursa aleyhinde dava açılacak ve aleniyet ilkesi nedeniyle bunu herkes öğrenebilecektir.

Ancak daha önceki aşamalarda koğuşturulan lekelenmekten korunmalıdır.36

Kanaatimizce hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesi biçim değiştirerek burada hayat

bulmaktadır. Tabi amaç yönünden çok önemli bir farkla: sanığın lekelenmemesi. Çağdaş Ceza

Muhakemesi Hukukunda soruşturmanın gizliliği istisna haline gelmiştir. Soruşturmanın gizli

olmaması sanık ve müdafi için geçerlidir. Koğuşturmayı yapan makamlar sanığın lekelenmesi

önlemek için gereksiz işlemleri yapmaktan kaçınmak ve ilgileri dışında soruşturmayı gizli

tutmak yükümlülüğü altındadırlar.

11) Temel İnsan Hakları Bakımından:

Sanık elbette ki muhatap olduğu kolluk veya savcıdan insan haklarına saygılı (yaşama

hakkına, vücut bütünlüğüne, insan haysiyetine, zarar verebilecek davranışlardan uzak) ve

hukuk devleti ilkelerine uygun (keyfilik yasağına, kanun önünde eşitlik ilkesine, hukukun

üstünlüğü ilkesine ve dürüst işlem ilkesine uygun) davranış talep etme hakkına da sahiptir.

Ancak bu hakların tanımı çalışmamızın sınırları dışında kaldığından yalnızca anılmakla

yetinilecektir.

35 Yenisey Feridun, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s.57 36 Doğan, s.98

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

B) SANIĞIN SORGUDAKİ YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Sanığın sorgudaki yükümlülüklerinin başında sorguda hazır bulunma gelmektedir.37

Sanığın kendi sorgusunda hazır bulunması onun için bir haktır fakat diğer taraftan hazır

bulunma maddi gerçeğin daha iyi meydana çıkarılmasını sağlama imkânı veren bir

yükümlülüktür.38 Yurtcan, sorgu için çağrılan kişinin bu çağrıdan kaçması olasılığına karşı

yasakoyucu bu tedbiri öngörmüştür, “çağrıya uymayan kişi yargıç kararıyla zorla getirilir.”39

demektedir. Demirbaş ve Şahin’in ise yargıç kararına ihtiyaç duyulmaksızın PVSK’nın

verdiği yetki çerçevesinde kollukça zorla getirilebileceğini belirmektedirler.40 Erem,

celpnameye gelmemesi halinde zorla getirileceği yazılmazsa sanığın ihzaren getirilmesinin

mümkün olmayacağını söylemektedir.41 Şahin ise, PVSK’nun 15., PVST 16. ve JTGYY

124/2. maddelerine dayanarak celpnamede bu yönde bir kayıt yer almasa dahi sanığın sorgu

için zorla getirilebileceğini söylemektedir.42

Hukukumuzda mevcut düzenlemeye göre sanık sorgu için celpname ile davet

olunduğunda bu davete uymamak hakkı yoktur. Gelmediği takdirde suç işlemiş olur ve zorla

getirilir. (CMUK m. 132, PVSK m. 15, PVST m. 16, TCK m. 526)

Ancak susma hakkının bir uzantısı olarak sanığın kendi sorgusunda hazır bulunmaya

zorlanamama hakkı olduğu ileri sürülmektedir.43 Nitekim sanığın sorgudaki haklarını

mukayeseli hukuk bakımından inceleyen Şahin bu hakkın genellikle kabul edildiğini

belirtmektedir.44 Sanığın isterse gelmesi ve sorgulandığı yeri istediği zaman terk etmesi makul

görünmektedir. Zira tutuklama farklı bir kurumdur, sorgu farklı. Tutuklu olmayan bir

kimsenin sorgulanması sebebiyle özgürlüğünün kısıtlanması doğru değildir. Ancak bizim

hukukumuzda mevcut düzenleme bu yöndedir.45 Ayrıca hazırlık soruşturmasında sanığın

katlanmakla yükümlü olduğu tedbirlerin varolduğunu da hatırda tutmak gerekir; yüzleştirme,

üst araması gibi işlem ve eylemler katılmama sonucu doğurabilir

37 Şahin, s.101 38 Şahin, s.142 39 Yurtcan Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, 1992 Değişiklikleri, 1993, İstanbul s.4’ten akt. Erem, s. 278 40 Demirbaş, s. 86, Şahin, s. 142, PVST m. 16: “Polis, yaptığı tahkikat esnasında ifadelerine müracaat lüzum

gelen kimseleri çağırır … Bu davete icabet etmeyenler hakkında PVSK 17. maddesi uygulanır” PVSK m. 17/1

“Polisin: A) Kanun ve usul dairesinde verdiği emre itaatsizlik ve ittihaz eylediği tedbirlere riayetsizlik edenler,

… karakola götürülüp haklarında tanzim olunacak evrakla beraber adliyeye verilirler” 41 Erem, s. 278 42 Şahin, s. 142 43 Erem, s. 287 dn. 14; “esasında sanığa tanınan susma hakkı da bu yöndedir” 44 Şahin, s.88 45 aynı yönde bir düzenleme için bkz. İtalyan CMUK m.362 akt. Şahin, s.88

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

Sanık kimliği konusunda doğru bilgi vermek zorundadır. Kanun koyucu CMUK 135/1

ile kimlik bilgileri hususunda susma hakkını tanımadığını ortaya koymuştur ve ayrıca yalan

söyleyen sanık için diğer konularda bir ceza öngörülmemiş olmasına rağmen TCK 343 ve

528. maddeleri ile kimlik bilgileri konusunda yalan bilgi verilmesini yaptırıma bağlamıştır.

Hatta kanun koyucu CMUK 135 3. fıkrasında “… kim olduğunu ispat edememesi halinde

tutuklanabilir.” diyerek ilgilinin bilgi vermesini yeterli görmediğini ispatla yükümlü kıldığını

da ortaya koymuştur.

Sanığın kimliği konusunda bilgi verip-vermemesi konusunda üç değişik görüş

mevcuttur. Hâkim görüşe göre, kimliğe ilişkin bilgiler için susma hakkı tanınmamalıdır.46

Diğer bir görüş ise sanığın hiçbir soruya (bu arada kimliğine ilişkin olanlara) cevap vermeye

mecbur tutulamamasını savunmaktadır.47 Zira savunma için kimliğin gizlenmesi gerekebilir,

kimliğin bilinmesi, tekerrür gibi gerekçelerle, cezanın artmasına neden olabilir.48 Karma

görüş, kural olarak kimlik konusunda bilgi verme yükümü olduğunu kimlik bilgilerinin esasa

ilişkin bir değer taşıdığı durumlarda sanığın kimliği konusunda da susma hakkına sahip

olacağını kabul etmektedir.49 Şahin, bu meselenin hukukumuzda çözülmüş olduğunu, ancak

olması gereken hukuk açısından ele alındığında bu sorunun karma görüşün savunduğu

biçimde çözülmesi gerektiği görüşündedir. Sanığın korunması amacı ile koğuşturmanın

yapılamaz hale gelmemesi amacı arasında bir denge kurulmasının karma görüş yoluyla

olabileceğini savunmaktadır. Kanaatimizce teorik olarak düşündüğümüzde sanığı hiçbir

şekilde konuşmaya zorlamamak gerekmektedir. Nemo tenetur ilkesi kişinin kimlik bilgileri

içinde geçerliliğini korumalıdır. (Ancak uygulamayı ele aldığımızda kimlik bilgilerinin

verilmesi mecburiyeti kendini dayatmakta, karma görüşe dahi yer bırakmamaktadır. Şöyle ki;

meri mevzuatımızda bir şahsın kimliğini ispat edememesi tutuklanması için yeterli bir sebep

teşkil etmektedir. Hayatın gerçekleri de bu durumu dayatmaktadır, kolluğun susma hakkını

kullanan bir kimseyi 24 saatin dolması ile salıvermesi kabul edilemez. Ayrıca karma görüş

uygulama da nasıl uygulanacaktır, sanık kimliğini neden açıklamadığı konusunda bilgi

vermeli midir? Bu durumda açıklamamasından doğacak yarar ortadan kalkar. Eğer

46 Bu görüş taraftarları için bkz. Şahin, s. 106, dn. 31, Kunter-Yenisey, s. 418 dn. 106, Doğan, s. 94 ve dn.; 117

ve 123 47 Bu görüş taraftarları için bkz. Şahin, s. 106, dn. 32, Kunter-Yenisey, s. 418, Doğan, s. 95 ve dn.; 120 ve 121,

Demirbaş, s. 91, dn. 35 48 Kunter-Yenisey, s. 418 49 Bu görüş taraftarları için bkz. Şahin, s. 106, dn. 36, Demirbaş s. 91’de karma görüş taraftarı olduğunu

belirtmekte ve bu görüş taraftarlarını için bkz. dn. 36

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

açıklamama konusunda sanığa güveneceksek, sonuçta sanığın açıklamama sebebinin haklı

olmadığı ortaya çıkarsa sanık ceza alacak mıdır?

Sanığın kendini suçlamaya zorlanamayacağı ilkesi onun bir takım tedbirlere

katlanması mecburiyetini ortadan kaldırmaz.50 Hakkında yeterli ağırlıkta şüphe mevcutsa

sanık üst araması, tanıklarla yüzleştirme ve gerekirse dış görünüşünün değiştirilmesi gibi

tedbirlere katlanma yükümü altındadır. Örneğin tanıkların teşhis edebilmesi için sonradan

bırakılan sakalın kesilmesi, sanığın fotoğrafını çekerek başka mahale göndermek gibi usuller

uygulanabilir.51 Hukuk devleti ilkelerine uygun olmak kaydıyla bu tedbirlerin uygulanması

sanığın haklarını ihlal eden bir durum olarak değerlendirilemez. Ancak sanığın bedenine

ilişkin müdahaleler söz konusu olduğunda meşru olup olmadığı konusunda tereddüt etmek

gerekmektedir.52

1) Sanığın Yalan Söylemesi Durumu

Sanık doğru cevap vermekle yükümlü müdür? Anglosakson sisteminde sanık susma

hakkına sahiptir, ancak cevap vermek istediği takdirde yemin etmek ve doğruları söylemek

zorundadır. Aksi takdirde sanığın eylemi yalan tanıklık veya ayrıca muhakeme hilesi olarak

cezalandırılır.53 Bizim sistemimizde sanık gerçeği söylemekle yükümlü kılınmamıştır.

Kanaatimizce bu yerinde bir düzenlemedir. Sanığı doğruyu söylemeye mecbur etmek insanın

doğasına aykırı olur üstelik bu durumda ne susma hakkı, ne de iradeyi etkileyen yöntemler

üzerindeki yasaklar bir anlam ifade etmeyecektir. Sanığı doğru söylemeye yükümlü kılarsak

susma hakkı anlamını yitirebilir zira susma hakkını kullanan sanığın yalan söylemekten başka

çıkar yol olmadığı ancak ceza korkusu nedeniyle yalan da söyleyemediği bu nedenle sustuğu

ön yargısına sebep olabilir. Ayrıca sanığın yalan söylemesi yasaklanırsa doğal olarak bu

yasağın bir müeyyidesi olacaktır, bu durumda bu müeyyidenin sanığı söyletmek için bir baskı

aracı olacağı açıktır. Hatta bunun sanığın konuşması için işkence edilmesi yolunu açacağını

dahi savunanlar vardır.54 Eğer sanığın yalan söylemesini cezalandırılacak bir durum olarak

görürsek, onun iradesini kıracak ilaçlar veya teknikler veya hileler kullanılması yasağını nasıl

savunabiliriz, eğer yalan söylemek cezalandırılacaksa, doğruyu söylemek de şu veya bu

şekilde sağlanabilmelidir. Sanık yalan söylediği takdirde bir yaptırımla karşılaşmaz. Ancak bu

durumun hâkimin takdir hakkını etkileyebileceği hatırda tutulmalıdır.

50 Şahin, s. 105 51 Erem. s. 286 52 aynı yerde 53 Kunter-Yenisey, s. 418 54 Kunter-Yenisey, s. 415

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

Peki, sanığın yalan söylemesi bir hak mıdır? Sanığın yalan söylemesi bir hak değildir,

zira bir hak olsa idi, kanunda güvence altına alınmış olması gerekirdi, ancak böyle bir

düzenleme mevcut değildir; kanun sanığın yalan söylememesini suç saymamakla birlikle bir

hukuka uygunluk nedeni haline de getirmemiştir. Sanık yalan beyanı ile bir suça vücut

vermişse (örneğin iftira etmişse55) cezalandırılacaktır. Yalanı cezalandırmamak başka, onu

hak saymak başka şeydir.

55 Şahin, s. 115

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

C) SORGUNUN ŞEKLİ

1) Sözlü Sorgu

(a) Kimlik Tespiti:

Sorgu kimlik tespiti ile başlar. Kimlik bilgilerinin kapsamı net olarak belirtilmemiştir.

Uygulamada kimlik tespiti şu hususları kapsar; “ad, soyadı, baba ve ana adı, doğum yeri ve

tarihi, nüfusa kayıtlı olduğu yer, o andaki ikametgahı, mesleği, medeni hali, tahsil durumu,

sabıkası olup olmadığı”56 Esasa ilişkin değilse ekonomik, ailevi vb. kişisel durumların

araştırılması gereksizdir. Ancak şahsi hallere ilişkin bilgiler esasla ilgili iseler dahi kişiye isnat

edilen suç ve hakları bildirilmeden bu konulara girilmemesi gerekir. Zaten kanunumuzda bu

nedenle kimlik bilgilerini 1., şahsi hale ilişkin bilgileri 6. bendde anmıştır. Yukarda

değindiğimiz üzere sanık bu aşamada bilgi vermek ve doğru bilgi vermek yükümlüğü

altındadır. Öztürk kimlik tespitini “sorgu öncesi merasim” olarak adlandırmakta ve

koğuşturma makamlarının bu safhaya büyük önem vermeleri gerektiğini, bu suretle sorguya

çekilenin işin ciddiyetini ve sorgu odasının egemenini tanıyacağını öne sürmektedir.57

(b) Esasa İlişkin Sorgu

(i) İthamın Bildirilmesi:

Sorgunun en önemli aşaması esas hakkında sorgudur. Bu aşamaya geçmek için sanığa

ne ile suçlandığının bildirilmesi gerekir. Sanığın meramını anlatabilme hakkının sağlanması

ne ile suçlandığı tam olarak bilebilmesi ile mümkün olur.

Sanığı suçlamadan önce ondan çeşitli bilgiler almak fiilen -ve kriminalistik açıdan-

daha etkili bir yöntemdir58, buna göre sanığa ilgili ve ilgisiz pek çok soru sorulur ve ondan

önemli bilgiler elde edilir. Zira ne ile suçlandığı bilmeyen sanık hangi bilgileri vermemesi

gerektiğini de kestiremez. Ancak bu yöntem, her şeyden önce hukuk devleti ilkesine aykırı

olur.59

Sanık ne ile suçlandığını açıkça bilmelidir. Ona hangi suçla itham edildiği ismen değil,

en azından ana hatlarıyla bildirilmelidir. Örneğin, hırsızlıkla ya da dolandırıcılıkla suçlandığı

değil, belirli tarih ve yerdeki hırsızlık veya dolandırıcılık olayıyla suçlandığı bildirilmelidir.60

Kanunumuzda kendisine 135/2’de isnad edilen suç anlatılır, diyerek olayla ilgili açıklayıcı

56 Şahin, s. 117, dn. 83 57 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 472 58 Doğan, s. 81Demirbaş, s. 100 59 Şahin, s. 119 60 Şahin, s. 119

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

bilgiler verme mecburiyeti öngörmüştür. Yukarıda belirttiğimiz gibi61 “adalet gafil avlamak

değildir.” Bu durum isnadı öğrenme hakkı’nın sonucudur. İHAS m. 6/3, her sanığın; “şahsına

tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dilde ve etraflı

surette haberdar edilmek hakkına sahiptir”

Sanık itham edildiği konuyu kendini savunabilecek kadar iyi tanımalıdır.62 Yani,

kendisinden şüphelenilmesine nelerin sebep olduğu bildirilmelidir. Böylece sanık susmanın

mı, yoksa konuşmanın kendisi açısından daha yararlı olabileceğini kestirebilir. Ancak

koğuşturmanın tehlikeye düşmesine neden olabilecek konular sanığa bildirilmeyebilir. Bu

istisna CMUK 143/2’de ifadesini bulmaktadır.

Bildirilecek hususun konusunu, bir fiil teşkil etmektedir. Fiil kavramı ceza

muhakemesi anlamıyla bir bütüne işaret eder ve bölünmesi doğru değildir.63 Sanığa tam

olarak bildirilmelidir.64 Sanığın birden fazla fiil nedeniyle sorgulanması durumunda, sadece

sorgusu yapılacak olayın bildirilmesi yeterli olacaktır. Hangi olayın sorgusu ile başlanacağı ve

diğerlerinin sırası kolluğun takdirindedir. Fakat bir olayın sorgusu yapılıyor görünümü

yaratarak birden fazla olay hakkında sorgu yapmak caiz değildir.65

Kolluk sorguladığı fiil ile ilgili kanun hükmünü bildirmekle yükümlü değildir.

Unutulmamalıdır ki, kolluğun yaptığı sorguda amaç hukuki olayın değil maddi olayın

aydınlatılmasına yöneliktir. Maddi gerçek ortaya çıktıktan sonra bu gerçeğin hukuk âleminde

neye tekabül ettiği son soruşturmada ortaya konulacak bir meseledir. Şahin, Alman

CMUK’unun kolluk sorgusu ile savcı ve hâkim sorgusu arasında bir ayrım yaptığını ve savcı

ve hâkim sorgusunda isnat edilen suç yanında bu suçun sabit görülmesi halinde söz konusu

olacak ceza hükümlerinin de bildirilmesi gerektiğini ve bu düzenlemeyi isabetli bulduğunu

belirtmektedir.66

Kimsenin kendi hakkındaki ceza kovuşturmasına aktif olarak katılmak zorunda

olmaması nedeniyle sanık kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında görüş bildirmek zorunda

değildir.

61 bkz. dn. 21 (Erem, s. 283) 62 Şahin, s. 119 63 Şahin, s. 120 64 Erem, s. 284 65 Şahin, s. 121, Demirbaş, s. 103 66 Şahin, s. 121

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

(c) Sanığa Haklarının Bildirilmesi

CMUK 135. maddesi ile sorguyu yapacak makamın sanığa, isnat konusunda susma

hakkı ve müdafiden yararlanma hakları olduğunun ve yakınlarından istediğine yakalandığının

duyurulabileceği ve şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını talep

edebileceğinin bildirilmesini emretmiştir. 135. madde de hakların bildirilmesi için bir sıra

takip edilmesi gerektiği belirtilmemiştir. Ancak doktrinde hakların sorguya başlanmadan önce

ve en geç kimlik tespitinin ve isnadın bildirilmesinden hemen sonra yapılması yönünde bir

fikir birliği vardır.

(i) Müdafi Tayin Etme Hakkının Bildirilmesi:

CMUK 135/3, sanığa müdafi tayin hakkının olduğunun, müdafi tayin edebilecek

durumda olmaması halinde baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceğinin,

müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile sorguda hazır bulunabileceğinin, bildirilmesi

gerektiğini emreder. Müdafi ile temas hakkının bildirimi ifade hürriyeti hakkındaki

aydınlatma ile eş zamanlı olması gerekir çünkü sanık konuşup konuşmaması konusunu bir

müdafie danışmasını zorunlu kılabilir.67

AİHS m. 6/3-c ile sanığa bir avukatın yardımından yaralanmak, mali durumu uygun

değilse ve adaletin selameti gerektiriyorsa bir avukatın yardımından para ödemeksizin

yararlanmak hakkını tanımıştır. CMUK mevcut düzenlemesi ile sözleşmenin ötesindedir. Zira

avukat yardımını adaletin selameti ölçütüne bağlamamış ve tüm olaylara yaymıştır.

Yukarıda müdafi yardımından talep etme hakkı ile sorguda müdafiin hazır bulunması

ve sorguda yardım edebilmesi haklarının bağlantılı ancak farklı haklar olduğuna işaret

edilmişti.68

Tayin olunacak avukat ismen tayin edilir, ortak büro halinde çalışan avukatların

büroları görevlendirilemez.69

138. madde zorunlu müdafi tayin edilmesi gereken durumları belirtmiştir.

Sanık ve müdafiin başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşmeleri gerekir. (144.

madde)

67 Şahin, s. 124 68 bkz. s. 6 vd. 69 Erem, s. 285

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

136. madde müdafiin sorgu süresince sanığın yanında olma ve hukuki yardımda

bulunma hakkının engellenemeyeceğini ve kısıtlanamayacağını belirtmiş ancak kanun 135/3.

maddesi ile soruşturmayı geciktirmemek kaydı koyarak müdafiin sorguda bulunma hakkına

önemli bir darbe vurmuştur.70 Geciktirilmenin ne olduğu, geciktirilmiş ve geciktirilmemiş

sayılmasına kimin karar vereceği konuları belirsizdir. Erem, kolluğun geç haber vererek

avukata inceleme yapacak zaman bırakmaması halinde kuşku duymak gerektiğini

belirtmektedir.71

(ii) Susma Hakkının Bildirilmesi72:

Sanığa isnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu

bildirilecektir.73 Bu hak özellikle kolluk sorgusunda daha da önemlidir.

Susma hakkına ilişkin bildirim mutlaka sorgulayan tarafından ve bizzat sorgulanana

yapılmalıdır.

Sanığın haklarını biliyor görünmesi, haklarının ona bildirilmemesini gerektirmez.

Diğer hakları gibi susma hakkı da sanığa anlayabileceği şekilde söylenmelidir. Yani algılama

seviyesi düşük olduğu gözlenen veya çok cahil olduğu anlaşılan sanığa anlayabileceği şekilde

bildirmek gerekir.74 Susmanın ilgilinin aleyhine olacak sonuçları anlatılabilir, söylemesiyle

ortaya çıkacak lehine durumların önemi bildirilebilir. Ancak bu durumlarda ilgilinin iradesine

bir müdahale olmamalıdır, kanuna aykırı bir vaat veya tehdit kabul edilemez. ABD’nin ünlü

Miranda kararı susma hakkını teyit eder, buna göre ilgilinin ifadesi alınmadan önce açık ve

anlaşılabilir şekilde susma haklarının olduğu anlatılır ve ilgili susma hakkını kullanmak

istediğini söyler söylemez ifade almaya son verilir.75

(d) Esasa İlişkin Sorgunun Yapılışı

(i) Sanığın Sorgulanma Ehliyetinin Araştırılması

Sorgulanma ehliyeti sorgunun ön şartıdır. Sorgulanan sorgu esnasında kendi yararını

makul bir şekilde algılayabilecek, savunmasını doğru ve anlaşılır tarzda yapabilecek,

açıklamalarda bulunup, yapılan açıklamaları anlayabilecek durumda olmalıdır.76 Sorgulanma

ehliyeti ifade verebilme yeteneği olarak da adlandırılmaktadır. Sanığın soruları anlayıp serbest

70 Şahin, s. 125 71 Erem, s. 284 72 Susma hakkının anlamı yukarıda açıklanmıştır. bkz. s. 7 vd. 73 Erem, s. 286 74 Şahin, s. 123 75 Doğan, s. 96 76 Şahin, s. 126

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

iradi faaliyet içinde, savunmasını idrak ederek, cevap ve açılamaları anlaşılır surette

verebilmesi durumudur.77 Sanığın sorgulanma ehliyetinin araştırılmaması sorgunun sıhhatini

ve geçerliliğini tehlikeye sokar.

Sanıkta geçici bir rahatsızlık varsa beklemek, ağır veya devamlı bir rahatsızlık varsa

dosyayı savcılığa intikal ettirtmek gerekir. Savcı muhakeme şartının gerçekleşmemesinden

dolayı koğuşturmama kararı vermelidir.78

Kolluğun hazırlık soruşturmasını yapmak bakımından yetkisiz olduğu durumlar da bu

kapsama girer. Küçüklerin işlediği suçlar (ÇMK m. 19), Avukatlık Kanunu m. 58/1, Meşhut

Suçların Muhakeme Usulü Kanunu m. 4, Sıkıyönetim Kanunu m. 4, CMUK m. 422/1 gibi

kanunlarda kolluğun yetkisiz olduğu bizzat savcının yapması gerektiği öngörülmüştür.

(ii) Sanığın Sorgulanması

Uygulamada hazırlık soruşturmasındaki sorguların büyük bölümünü kolluk

yapmaktadır. Bu nedenle kolluk sanığın haklarına sorgu boyunca uymak, hukuka aykırı kimi

yollarla sanıktan bilgi almaya çalışmamak zorundadır79. Ceza muhakemesinin her ne pahasına

olursa olsun gerçeğin araştırılması şeklinde bir amacı olmadığı unutulmamalıdır.80

Sorgu esas olarak savunmaya yönelik bir araçtır. Etkin bir ceza koğuşturmasının

gerekliliği gerçeği ile sorgunun savunmaya hizmet eden fonksiyonu mutlaka birleştirilmelidir,

sanığa aleyhine oluşan şüphenin yok etme fırsatı verilmelidir.

Müdafie danışma hakkı konusunda aydınlatılan ve müdafi talep eden sanığın istemi

yerine getirilmeli, sorgunun devam etmesi, vakit kaybı olmaması ve benzeri düşüncelerle

hakkından mahrum edilmemelidir. İlgilinin müdafi yardımından mümkün olduğunca erken

yararlandırılması savunma açısından büyük önem arz eder.81 Ancak sorguyu yapanın sanığa

belirli bir avukatı tavsiye etmesi sakıncalıdır.82 Sanık serbest ise kendisine esas hakkında

konuşmak isteyip istemediğini bildirmesi için bir süre verilmesi, süre sonunda bilgi vermediği

takdirde susma hakkını kullanmayı tercih ettiği manasına geleceği bildirilmelidir.

77 Demirbaş, s.81 78 Şahin, s. 126 79 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 473 80 Şahin, s. 128, buna karşın Demirbaş; “sanığın ifadesinin alınmasının amacı daima gerçeği araştırmaktır”

Demirbaş, s.73, Öztürk, Özbek, Erdem, s. 457’de, sorgunun görevi insan haklarını ihlal etmeden maddi gerçeğe

ulaşmaktır demektedir, 81 Doğan, s. 100 82 Şahin, s. 128

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

CMUK 135/5 hükmü sanığa lehine olan delillerin toplanmasını talep hakkı vermekte

ve bu hakkının sorgu sırasında bildirilmesini emretmektedir. Bu hatırlatmanın susma ve

müdafi haklarının bildirilmesinden hemen sonra bildirilmesi yerinde olacaktır, ancak sorgu

esnasında telafisi de mümkündür.83 Sanık susma hakkını kullanmak istediğini beyan etmiş

dahi olsa bu imkânını sonradan talep edebilir. Müdafi de delillerin toplanması talebini ileri

sürebilir. Delilerin toplanmasını kabul etmek ifade vermek dâhil hiçbir şarta bağlanamaz.

Ancak koğuşturma makamları sanığın talebiyle tamamen bağlı değillerdir.84 Talep edilecek

delilin önemi konusunda sorguyu yapan kolluk memurunun takdir hakkı vardır. İlgisiz veya

çok önemsiz hususlarda ileri sürülen talepler reddedilebilir. Ancak delil, sanığın suçsuzluğunu

ortaya koyabilecek değerde veya kaybolması muhtemel bir durumda ise toplanması

mecburidir. Kolluk muhtemelen her delilin önem taşıdığı bu aşamada çok titiz ve eleyici

olmamalıdır.85

Sorgunun başında sorguyu yapacak memur ile sanık arasında bir ön görüşme

yapılabilir. Şu kadar ki, bu görüşme dahi sanığa hakları bildirildikten sonra

gerçekleştirilmelidir.86 Mülakat veya ön sorgu adı da verilen bu yöntem insanların

işlemedikleri bir suç hakkında sorgulanmalarını dahi önlemek amacı taşır.87 Bu yönüyle

lekelenmeme hakkının sınırları içerisindedir. Demirbaş, somut bir şüphe sebebiyle

soruşturmanın kendisine karşı yürütüldüğü bir sanık mevcut olmadığı için haklarını

öğretilecek kimsenin de olmadığı görüşündedir.88 Hakların öğretilmesinden sonra bilgi

akışının oldukça yavaşladığını belirten Demirbaş, sırf öğretme görevini dolanmak için bu

müessesenin kullanılması durumunun hakkın kötüye kullanılması olduğunu belirtmektedir.89

Şahin CMUK 135/5 hükmünden (lehine olan durumları ileri sürmek) sanığa herhangi

bir müdahalede bulunmadan bildiklerini anlatma imkânı verilmesi gerektiği sonucunu

çıkartmakta bunun sanığın haklarına ve dürüst muhakeme ilkesine uygun olacağını

belirtmektedir. Ancak somut duruma göre baştan itibaren soru-cevap tarzında hareket

edilmesinin de mümkün olduğunu hatta olayı aydınlatıcı, hatırlatıcı sorular sormanın ve

sanığın anlattıklarının açık, net ve çelişkisiz hale koymanın kolluğun yükümlülüğü olduğunu

83 Şahin, s. 129, Doğan, s. 96 84 Şahin, s. 129 85 aynı yerde 86 Şahin, s. 129 87 Öztürk, Özbek, Erdem, s.459 88 Demirbaş, s. 28 89 Demirbaş, s. 29

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

söylemektedir.90 Elbette ki, bu durum kolluğun sanığı etkilemesi ve yönlendirmesini himaye

etmez.

Susmayı tercih eden sanığa somut duruma göre susmasının olası sakıncalar

hatırlatılabilir. Susma hakkının “iki yanı keskin bir kılıç” olduğu unutulmamalıdır.91

Susmanın neticelerinin aktarılması sanığın savunmasına hizmet ettiği ölçüde gereklidir, ancak

sanığın iradesine tesir edecek biçimde ve ağırlıkta olmamsı gerekir. Aynı şekilde konuşmayı

tercih eden sanığa, yalan söylemesinin neticeleri aktarılmalı, muhtemel sonuçlara dikkat

çekilmelidir. Ancak sanıkta, gerçeği söylemek zorunda olduğu kanaati uyandırılması caiz

değildir.92

Konuşmayı tercih eden sanık susma hakkını tüketmiş olmaz. Her an susma hakkını

kullanabilir, bazı soruları cevaplamayabilir, bazı soruları kısmen cevaplayabilir.93

Birden fazla sanık varsa bunların ayrı ayrı sorgulanmaları daha doğrudur. Böylece

ifadelerin birbirlerinden etkilenmesi ve sanıkların birlikte hareket etmesi önlenmiş olurken,

beyanların birbirleriyle karşılaştırılması imkânı doğmuş olur.94

CMUK 135/6 hükmüne uygun olarak sanığın şahsi hallerinin sorguda araştırılması

gerekli değildir. Bu hususlar kusuru ve ceza miktarının tayinini etkileyen hususlar oldukları

için son soruşturmaya bırakılmalıdırlar. Şahsi hallerle ilgili bir araştırma ancak işlendiği iddia

edilen fiil ile doğrudan bağlantılı olmak şartıyla incelenmelidir.

(iii) Sanığın Kolluk Tarafından Alınan İlk İfadesinin Güvenilirliği

Sorunu:

Sanığın ilk ifadesinde verdiği bilgilerin değeri ve güvenilirliği konusunda değişik

görüşler mevcuttur. Sanığın son soruşturmada ifadesinde değişikliklere gitmesi halinde bu

sorun önem kazanmaktadır.

Sanığın ilk ifadesinin daha doğru olduğu yolundaki anlayışın gerekçeleri şöyledir;

Hadiseye zaman itibariyle yakın olunması sebebiyle bilgiler tazedir. Sanık kendi savunma

sistemini kuracak zaman bulamadığı için ifadesi büyük ölçüde dürüsttür. Sanığın psikolojik

90 Şahin, s. 130 91 Salmaner, s. 130’dan akt. Şahin, s. 130 92 Kunter-Yenisey, s. 415, Şahin, s. 131 93 Şahin, s. 131, 94 Şahin, s. 131

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

yükünün en ağır halinin ilk ifadesi olduğunu ve hatta bu nedenle itiraf için en uygun zaman

olduğunu kabul eden yazarlar vardır.95

Sanığın son soruşturmadaki ifadesinin farklı olması hususunda ikinci ifadeye itibar

edilmesini ileri süren anlayış ise; öncelikle mevcut zabıt sisteminin sakıncalarına dikkat

çekmektedir. Tutanaktaki bilgiler doğru ve eksiksiz olarak geçirilmiş dahi olsa gerçeği

yansıtmayabilir. Olay nedeniyle geçirilen şokun etkisi, kızgınlık, korku, sorgulayan memurun

kaba davranışları sanığı gerçeğin dışında bir ifade vermeye itebilir.

Şahin kimi çekincelerine rağmen ilk görüşe daha yakın durmaktadır.96 Sanığın zaman

içerisinde ayrıntıları unutabileceği, kendisini savunmak maksadıyla senaryolar

oluşturabileceğini belirten Şahin, bununla birlikte, sanığın ağır bir travma etkisi altında olması

halinde olayı yanlış yansıtabileceğini de kabul etmekte ve mevcut zabıt sisteminin tutanaktaki

bilgilerin güvenilirliğine şüphe düşürdüğü inancında olduğunu belirtmektedir.

Usul kanunumuza göre tutanaktaki bilgilerin ifadeyle çelişmesi halinde, imzadan

imtina edilmesi mümkündür, ancak bu durumun sonuçları ve tutanağın akıbetine dair

düzenleme mevcut değildir.

(iv) Sorguda Teknik ve Taktik

Sorgu gerçeği iki açıdan, hukuki değerler sistemine ya da suçlulukla mücadele yönüne

öncelik verilerek anlaşılabilir.97 Hukuk kaynakları, haklı olarak, sorgunun başta gelen

amacının sanığın savunma hakkını kullanabilmesine hizmet etmek olduğunu söylemektedirler

ve bu amaç suçlulukla mücadele gereği ile her zaman çatışmaz hatta kimi zaman gerçeğin tam

olarak ortaya çıkmasını sağlar.

Sorgunun diğer fonksiyonu ön plana çıkarıldığında ise bazen, sorgunun tek görevinin

sanıktan ne pahasına olursa olsun ikrar elde etmeye yöneldiği görülmektedir. Şahin, polise

yönelik olarak yazılmış soru yöntem ve taktiklerinde ön plana hep bu hususun çıktığını ve bu

tür eserlerde hukuka aykırı yol ve yöntemlerinin, sorguyu yapan görevli yönünden sakıncalı

bulduğu için reddetmektedir.98

95 Demirbaş, s. 182 96 Şahin, s. 133 97 Şahin, s. 134 98 aynı yerde

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

Bu tür kaynaklar sanığı, ele geçirilecek bir kaleye, kendisinden “sır” çalınacak bir

“fail”e, sürek avında yorgun düşene kadar kovalanacak bir ava benzetirler. Buna göre sanık

denen yaratıklar “şirret”, “dikkafalı”, “ahlaken dejenere olmuş” insanlardır.

Sorguda koğuşturma makamları geniş bir hareket alanına sahip değildir. İnsanlığın

gelişim süreci boyunca uygulanan pek çok hatalı yöntem terkedilmiş ve yerlerini daha insani

metotlara bırakmışlardır. Koğuşturma makamlarının savunma hakkını kısıtlamamak ve

hukukun çizdiği sınırlara riayet edecek olmaları cümlesi anlamını sanığın iradesinde bulur.

Eğer sorgu metotları sanığın iradesinin yerine geçmiyor veya iradesini dışlamıyor ise hukukun

ve insan haklarının gerektirdiği sınırlar içerisindedirler. Ancak bu durum sorgunun bütünüyle

sanığın arzuladığı biçimde geçeceği onun arzularına uygun olarak ve iradesini hiç

zorlamayacak bir ortam olacağı anlamına gelmez. Kolluk ve savcı sanık üzerinde hukukun

izin verdiği ölçüde tazyik uygulama hakkını haizdirler. Eğer kolluğun ve savcının bu hakkını

tanımıyor olsa idik, suçlu olduğu kesin olarak kanıtlanmamış bir kimsenin özgürlüğünün

elinden alınmasını da izah edemezdik. Sorguda gerçeği söylememekte direnen kişilerin

direncini kırmak için uygulamada ve uzmanlar tarafından -hukuk düzeninin izin verdiği

sınırlar içerisinde- geliştirilen teknik ve taktiklere sorgu teknik ve taktikleri denir.99 Demirbaş

bu iki kavramı birbirinden ayırmak mümkün olmadığını belirmekle birlikte bir tanım

getirmiştir; “ifade alma taktiğinin; bir ifade alma planlaması ve icrasını, amaca uygun

ilavelerin görünüş noktasına göre, gerçeğin araştırılmasında izin verilen bütün araç ve

metotları ifade eder. İfade alma tekniği ise, bir ifade almanın müşkülsüz yürüyüşünü mümkün

kılan bütün maharet ve yardımcı araçların ortaya konulmasıdır.100” Belirtmek gerekir ki,

sorgunun belirlenmiş bir sistemi yoktur.101 Kriminalistik kaynaklara göre üç önemli sorgu

taktiğinden söz edilmektedir.102 Gafil avlama (şok) taktiği, sondajlama taktiği, yıpratma

(mozaik) taktiği.

Gafil avlama taktiği; iyi yapılan hazırlığa dayanarak, sorgunun hemen başında eldeki

en kuvvetleri delillerin, bir çırpıda söylenmesi, sanığın direnci kırılarak çelişkiye düşmesi ve

yakalanan çelişkilerin üzerine gidilerek çözülmesini ifade eder. 103

Sondajlama taktiğinde sanığa ne ile itham edildiği bildirilir ve önce genel bir bilgi

vermesi sağlanır. Daha sonra sorular ve çelişkilerin ortaya konulması ile bulanık, zayıf ve

99 Öztürk, Özbek, Erdem, s.454 100 Demirbaş, s.189 101 Demirbaş, s. 207 102 Şahin, s. 136, Demirbaş, s. 207, Öztürk, Özbek, Erdem, s.469, 103 Şahin, s. 136, Öztürk, Özbek, Erdem, s.470

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

gerçek dışı noktalar üzerinde derinlemesine durularak (sondaj yapılarak) sonuca gidilmeye

çalışılır. Kural olarak kullanılan sorgu yöntemi budur çünkü tecrübesiz sorgucular için de

uygundur ve en güvenilir yöntemdir.104

Sanık bakımından en tehlikeli yol olan yıpratma taktiğinde ise sorgu en geniş şekliyle

ele alınacak ve bütün parçalar bir araya getirilecektir. (Bu nedenle Öztürk, mozaik taktiği

demektedir.) Yan konular ve olayın öncesi gibi olayla ilgili ilgisiz pek çok bilgi toplayacak

olan kolluk bunları bir araya getirmeyi başarırsa ortaya manalı bir tablo çıkacaktır. Mutlak bir

disiplin, yoğun bir emek ve zaman isteyen bu taktik daha çok önemli olaylar için tecrübeli

kolluk görevlilerince tatbik edilen bir usuldür.105

Ayrıca bir de Zik-Zak taktiği olduğu belirtilmektedir. Buna göre kolluk sorgu

esnasında tüm yöntemleri kullanmakta, ihtiyaç duyduğu anda taktik değiştirmektedir. Bu

yöntem önceden hazırlığa imkân vermemesi ve kolluğun hislerine büyük işi düşmesi

nedeniyle yalnızca çok tecrübeli görevlilerce uygulanabilir.106

(e) Sorgunun Yapılacağı Yer, Sorgunun Zamanı Ve Süresi

(i) Sorgunun Yapılacağı Yer

Biçimsel sorgu anlayışına göre sorgu belirlene yerde yapılmalıdır. Oysa fonksiyonel

anlayış sorgunun yapılacağı yer konusunda bir kısıt olmadığını kabul eder.

Sorgunun yapılacağı yeri belirlemek kolluğun görevidir. Bu mekân karakolda bir oda

olabileceği gibi, suç mahalli de olabilir. Toplumda infial yaratmış bir suçun failini, korumak

amacıyla, açıklamadığı bir yerde de sorgulayabilir107. Sorgu mekânı insan onuruna aykırı bir

yer olamaz. Yeterli aydınlatma ve havalandırma sağlanmış olmalı, rahatsız edici ve oyalayıcı

unsurlardan arındırılmış olmalıdır. Sürekli telefonların çaldığı, başka insanların çalıştığı,

sürekli içeri giren ve çıkanların olduğu bir oda sorgunun amaçlarına hizmet etmeyecektir.

Sanığın dikkatini toplayabileceği bir yere ihtiyacı vardır. Bu aynı zamanda kolluğun da

yararınadır, zira sanık her bir kesintide durumunu tekrar düşünmeye, eğer gerçekleri

söylemiyorsa senaryosundaki eksikleri kapatmaya fırsat bulacaktır.

104 Şahin, s. 136, Öztürk, Özbek, Erdem, s.470 105 Şahin, s. 136, Öztürk, Özbek, Erdem, s.470 106 Öztürk, Özbek, Erdem, s. 471 107 Açıklamamak, yakınlarına ve müdafie bilgi verilmemesi manasına gelmez, topluma bilgi vermemek

anlamındadır.

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

Sanığın korku ve panik hissi içinde olabileceği veya tehlikeli olabileceği hatırda

tutulmalı, kapı ve pencereler kapalı olmalı, silah niteliği kazanması muhtemel hiç bir şey

sanığın ulaşabileceği bir yerde olmamalıdır.

Sanığın bağsız olması, oturuyor olması, temel ihtiyaçlarını karşılamış durumda olması

gerekir. Bu gibi durumlar esas olarak sorgu tekniğini ilgilendirmekte olup, insan haklarına ve

sanık haklarına aykırılık teşkil etmeyecek şekilde kollukça çözülmelidir.108

(ii) Sorgunun Zamanı ve Süresi

Sorgunun zamanı konusunda usul kanunumuz bir hüküm içermemektedir. Bu konu

insan haklarına ve sanık haklarına aykırılık teşkil etmeyecek şekilde kolluğun

inisiyatifindedir.109 Önemli olan sanığın iradesine müdahale edilmemesidir.

Sorgunun kural olarak gündüz saatlerinde yapılması gerekir, olayın niteliği göre gece

yapılmasında da bir sakınca yoktur. Ancak sırf sanığı zora sokmak, iradesini etkisiz kılmak

için gece yapılması, sanığın uzun süre bekletildikten sonra müdafi yardımı talep edemeyeceği

kadar kısa sürede sorgunun tamamlanması uygun değildir110.

Sorgunun uzun sürmesi mümkündür, ancak sırf sanığın iradesini etkileyecek şekilde

yorulmasını amaçlanıyorsa bu durum caiz değildir. Şahin burada sanığın beyanının değil

kolluğun dürüst gözleminin önemli olduğunu belirmekte ancak sanığın talep etmesi halinde

kısa aralar verilmesinin de yerinde olduğu görüşündedir.111

Sorgunun süresi sanığın yaşına, fiziki veya ruhsal dayanaklılığına bağlıdır. Ancak

aralıksız 1 saatten fazla süren sorgunun sanığın iradesini etkileyeceği kabul edilmektedir.112

Araştırmalar aralıksız 2 en fazla 3 saatlik sorgunun sonunda konsantrasyon sorunları

başladığını belirtmektedir. Uzun süren sorguların birden fazla yetkili tarafından dönüşümlü

olarak aralıksız devam etmesi CMUK 135-A’ya aykırılık teşkil eder.113 İfade alan görevlinin

yorulması halinde ifade veren için de bir ara verilmesi gerekir.

108 Şahin, s. 140 109 Demirbaş, s.89 110 Erem, s. 285 111 Şahin, s. 141 112 Şahin, s. 141 113 Öztürk, Özbek, Erdem, s.474

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

(f) Sanığın Hazır Bulunması Sorunu

(i) Sanığın Hazır Bulunması ve Zorla Getirme

Sanığın kendi sorgusunda hazır bulunmasının meramını anlatabilme ilkesi bakımından

önemli olduğunu, hazır bulunmanın diğer yönden de maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için

bir yükümlülük olduğunu belirtmiştik.

Mevcut düzenlemeye göre; PVSK’nun 15., PVST 16. ve JTGYY 124/2. maddelerine

dayanarak sanığın sorgu için zorla getirilebileceğini söylemektedir.114

Bir resmi makamın, bir kişiye belirli bir yer ve zamanda hazır bulunmasını

emretmesine “davet etme” denir.115 Hukukumuzda mevcut düzenlemeye göre sanık sorgu için

celpname ile davet olunduğunda bu davete uymamak hakkı yoktur. Gelmediği takdirde suç

işlemiş olur ve zorla getirilir. (CMUK m. 132, PVSK m. 15, PVST m. 16, TCK m. 526)

Burada PVST. m. 16’daki “ifade vermeleri mecburdur” ifadesinin, susma hakkına aykırı

olması nedeniyle hem Anayasaya hem de CMUK m. 135/4’e aykırı olduğuna da dikkat

çekmek isteriz.116

Sanığın ne için çağrıldığını bilmesi gerekir ancak ithamın bildirilmesi gerekli

değildir.117

(ii) Müdafiin Hazır Bulunması

Hukukumuzda sanık hem müdafie danışma ve hem de sorguda onun yardımından

faydalanma hakkına sahiptir.

CMUK 136. maddesi ile soruşturmanın her hal ve safhasında sanığın bir veya daha

fazla müdafiin yardımından faydalanabileceği belirtilmiştir. Kolluk tarafından yapılan sorguda

bir, savcılıkta ise üç müdafi hazır bulunabilir.

Anglosakson sisteminde kolluğun sorguda sahip olduğu geniş haklar, sorguda

müdafiin bulunmasının önemini çok arttırmaktadır. Kıta Avrupası sisteminde kolluğun

nispeten dar olan yetkileri, müdafiin bulunmamamsını mazur gösterebilmektedir. Müdafiin

niteliği itibariyle muhakemeye en baştan itibaren katılması savunulmaktadır. Muhakemenin

sonraki safhalarının sorgu tutanaklarına göre şekillendiği tecrübelerle sabittir. Ayrıca müdafi

114 Şahin, s. 142 115 Demirbaş, s. 86 116 Demirbaş, s. 87 117 Şahin, s. 143, karşı görüş için bkz. Demirbaş, s. 87

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

sadece sanığın haklarını korumaz, onu hukuk dışı muamelelerden koruyarak toplum adına bir

görev de ifa etmektedir.

Sanık ilk kez sorgulanıyorsa haklarını ve karşı karşıya geldiği durumun ağırlığını

kestiremeyecek, gereksiz inkârlar, hatalı savunmalarla durumunu ağırlaştırabilecektir.

Araştırmalar ilk kez sorgulananların, haklarını kullanmak yönünde en çekingen kesim

olduğunu ortaya koymuştur.118

Öte yandan müdafiin bulunmamasının savunma haklarına aykırılık teşkil

etmeyeceğini, sanığın hazırlık soruşturmasındaki haklarının zaten güvence altına alınmış

olduğunu ileri süren bir görüş vardır. Buna göre koğuşturma makamı objektif davranmak

yükümlülüğündedir, sanık müdafi ile görüşme hakkına ve susma hakkına sahiptir bu

nedenlerle sorgu esnasında müdafi bulunmaması hukuk devletine aykırı değildir.

(g) İkrar

İkrar genel olarak sanığın aleyhine olacak hususları bildirmesi, mahkeme için önemli

olacak “vakıaların” sanık tarafından kabul edilmesi olarak anlaşılmaktadır. 119

İfade almanın amacının gerçeği ortaya çıkarmak olup olmadığını ele almıştık.120 İfade

almanın amacının gerçeğe ulaşmak olduğunu kabul eden Demirbaş, bu nedenle her ifade

almada ilgilinin itirafa zorlandığını zira itirafın ifade almanın amacına en iyi şekilde

ulaşıldığını gösterdiğini ileri sürmektedir.121 İkrar ancak bir delildir. Karar maddi gerçek

üzerine inşa edilebilir. Ancak ikrar büyük öneme haiz bir beyandır, zira pek çok başka delilin

ortay çıkmasını, olayın tüm yönleriyle ve bu arada saiki ile ortaya çıkmasını sağlayabilir.

İkrar sanığın her zaman aleyhine değildir, suçluluğu yönünde yadsınamaz belirtiler

olan bir sanık bazen ikrar ile inkardan daha iyi neticeler elde edebilecektir.

(i) İkrar Ve İkrardan Dönmenin Değerlendirilmesi

Her zaman bazı sebepler sanığı yanlış/kısmen yanlış/tam olmayan bir ikrara

yöneltebilir. Kişi baskı altında olabilir, iradesi etki altında olabilir. Kişinin iradesini

sakatlayan sebep kolluk olabileceği gibi çok farklı başka sebepler de olabilir. Vicdan azabı ile

bir kaza, kasıtlı bir fiil gibi, ailevi veya maddi nedenlerle başkasının fiili kendi fiili gibi

gösterilebilir.

118 Şahin, s. 147 119 Şahin, s. 149 120 bkz. dn. 78 121 Demirbaş, s. 181

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

Kişiyi ikrara iten sebepler araştırılmadan ikrar hükme esas alınırsa bu haklara kolayca

düşülebilir.122

İkrarın samimi olup olmadığı da önemlidir, gözyaşları içinde kazaen adam

öldürdüğünü ikrar eden sanık, yalan söyleyen kurnaz bir katil olabilir. Yahut tam aksine

soğukkanlı bir katil görünümü altında kendini cezalandırmak arzusu içinde olan bir kaza

sonucu ölüm faili olabilir.123

Serbest delil değerlendirmesinin geçerli olduğu bir muhakeme sisteminde ikrar

belirleyici bir konuma sahip değildir. Bu nedenle ikrar ile bundan dönme eşit ağırlıktadır,

kişiyi ikrardan dönmeye iten sebepler araştırılmalıdır.124

(h) Sorgunun Tutanağa Geçirilmesi

Bu başlık esas olarak çalışmamızın kapsamı dışında olduğu için derste yaptığımız

sunum esnasında getirilen öneriye uygun olarak çalışmadan çıkarılmıştır.

2) Yazılı Sorgu

Sanık esas hakkında konuşmak zorunda olmadığından yazılı ifade vermeyi tercih

edebilir.125 Erem de ilgilinin yazılı ifade vermesine bir mani olmadığı görüşündedir. Ancak

Erem CMUK’un 135., 231. ve 236. maddeleri uyarınca sorgunun mutlaka sözlü olacağı,

hakimin sanığı sözlü olarak sorgulayacağı düşüncesindir.126 Sanığın yazılı açıklama

kapasitesinin olup olmadığına bakmamak gerekir, zira müdafi yardımı alabilir hatta müdafi

sanığın tasviri ile ifadesini bizzat da yazabilir.

Sanık yazılı ifadesine ilave belgeler ve sistematik aktarma gibi imkânlara sahiptir.

Celpnamede yazılı ifade vermeyi tercih edebileceğinin belirtilmesi gerekmez.127 Yazılı sorgu

çok elverişli bir yol değildir. Yanlış anlama belirsizlik ve eksiklikler tam olarak giderilemez.

Kolluğun tekrar çağrıda bulunması ve o hususların tekrar yazılı olarak bildirilmesi sorguyu

çıkmaza sokabilir. Sorgulanmayı talep hakkı çerçevesinde sanık, yazılı ifadesini hazırlayarak

kolluğa başvurabilir. Sanığın kabul etmesi halinde koğuşturma makamları yazılı ifade

üzerinde sorularını sözlü olarak yöneltebilirler, tıpkı susma hakkının kullanımı gibi kısmi

olarak ve parçalanarak kullanımı mümkündür.

122 Şahin, s. 151 123 Erem F., Bir Ceza Avukatının Anıları, Çark Kitabevi yay., 7. Baskı, Ankara, 1996, s. 47 124 Şahin, s. 152 125 Şahin, s. 166, Demirbaş, s. 76 126 Erem, s. 290 127 Şahin, s. 167

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

3) Duruşmada Sanığın Önceki İfadelerinin Okunması

CMUK 247. maddesi ile sanığın ifadesinin hâkim tarafından tanzim edilmiş olması

halinde ikrarına delil olmak üzere, ya da duruşmadaki ifadesi ile önceki ifadesi ararsında

çelişki olması halinde okunabileceğini belirtmektedir.

İfadelerin okunması yönünden CMUK m. 274’nin 1 ve 2. fıkrası arasında önemli bir

fark vardır. Buna göre 1. fıkraya dayanarak hâkim tarafından tanzim edilmiş ifade belge delili

amacıyla okunabilirken, 2. fıkraya dayanarak yalnızca hatırlatma maçlı okutma yapılabilir.128

CMUK 135. madde uyarınca sanık kendisine isnat edilen suça ilişkin hususlarda

susma hakkına sahiptir, yukarıda ele aldığımız üzere129 susma hakkının kısmen kullanılması

da mümkündür. Ancak CMUK 247. maddesinin 1. fıkrası sanığın önceki ifade tutanağının

hâkim tarafından düzenlendiği hallerde duruşmada ikrarına delil olmak üzere okunabileceğini

belirtmektedir. Bu madde sanığı ikrarıyla bağlamakta, ikrardan dönmüş olan sanığın karşısına

önceki ifadesini savunma hakkına darbe vuracak şekilde çıkartmaktadır. CMUK 135’in yeni

şekli ile kolluk-savcı-hâkim sorgusu arasındaki ayrımın bir temeli de kalmadığından hareketle

247/1’in yeniden ele alınması savunulmaktadır.130

4) CMUK Tasarısında İfade ve Sorgu

CMUK tasarısında ikinci bölümde “İfade ve Sorgu Usulü” başlığı altında “İfade ve

sorgunun tarzı” kenar başlıklı 141. madde ifade ve sorgunun esaslarını belirlemektedir. Madde

de 4. fıkrada Anayasa ve PVSK’ya uygun olarak yapılan değişiklik dışında önemli bir fark

göze çarpmamaktadır.131 Ayrıca tasarının 135 ve 136. maddeleri olarak tazminata ilişkin

128 Şahin, C., Duruşmada Sanığın Önceki İfadelerinin Okunması, Ankara Barosu Dergisi, S. 1999/2-3, s.170 129 bkz. s. 19 130 Şahin, Duruşmada …, s. 171, ve dn. 33, 37 131 Madde 141.— Kolluk âmir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin ifadesinin alınmasında

ve hâkim veya mahkeme tarafından şüpheli veya sanığın sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:

1) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak

zorundadır.

2) Kendisine yüklenen suç anlatılır.

3) Avukat atama hakkının bulunduğu, atayabilecek durumda değilse baro tarafından seçilecek bir avukat

isteyebileceği ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, isterse avukatın, vekâletname aranmaksızın ifade

veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir.

4) 129 uncu maddenin altıncı fıkrasındaki hüküm saklı kalmak üzere yakalanan kişinin yakınlarından istediğine

yakalandığını bildirmesi sağlanır. 5) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının yasal hakkı olduğu

söylenir.

6) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan

şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.

7) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel durumu hakkında bilgi alınır.

İfade veya sorgu tutanağında:

a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,

b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya

TOPRAK, Musa. “İfade ve Sorgu Kavramları”

Bu yazının bir versiyonu Türk Hukuk Dergisi sayı 90’da (Ağustos 2004) yayınlanmıştır.

değişikliklerin ifade ve sorgu da dâhil olmak üzere haklara saygıyı kuvvetlendireceği

savunulmaktadır.

III) SONUÇ

İfade ve sorgu suç araştırmalarında en önemli yöntem durumundadır. Gelişen

teknolojinin sağladığı olanaklarla suç araştırmalarının maddi deliller üzerinden yapılması ve

delilden sanığa ulaşılması metodu ülkemizde de yerleşene kadar da öyle olacak gibi

görünmektedir. İfadenin hem ikrar elde etme, hem de maddi delillere ulaşılacak araç olma

fonksiyonu devam etmektedir. Bu durum yanında kimi sıkıntıları da getirmektedir. Kişilerin

temel haklarına saygı duyan bir sistemin ceza soruşturmasının temeline maddi delilleri

koyması gereklidir. Sorgu bu derece önemli olduğu sürece ve özellikle kolluktaki ifade

mahkemelerde bu derece itibar gördükçe işkence ve kötü muamele iddiaları bitmeyecektir.132

çekilen kişinin açık kimliği,

c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler

yerine getirilmemiş ise nedenleri,

d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan avukat tarafından okunduğu ve imzalarının

alındığı,

e) İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri,

yer alır. (www.tbmm.gov.tr’den alınmıştır) 132 Özgenç - Şahin, Türk Hukuk Dergisi, Nisan 2003, S. 74, s. 8