19. ve 20 Yüzyıllarda Avrupalı Gezginler ve Dervişleri Gösterisi

12
15. yüzyılda Büyükelçi Clavijo ya da Georgius de Hungaria gibi, Osmanlı İmparatorluğu’na gelen ilk Avrupalı gezginler, çok geçmeden Hıristiyan keşişlerine benzettikleri 1 dervişlerin (ya da muta- savvıfların) yaşam tarzlarından ve ayinlerinden çok etkilenmişlerdir. Hatta 18. yüzyıldan bir yazar “der- vişlerin giysilerinin Kapüsen rahiplerininkine ben- zediğini” ileri sürmüştür: “Bu yüzden, o papazların o bölgelerde kılık değiştirmelerine gerek yoktur, çünkü giysilerinin Abdallarınkine ve dervişlerinkine benzemesi halkta saygı uyandırır.” 2 Sonraki yüzyıl- larda, özellikle 19. yüzyılla 20. yüzyılın başlarında, İstanbul’da yaşayan ya da kenti ziyaret eden Avru- palıların ilgisini, özellikle, kısa zamanda “gösteri” olarak değerlendirilmeye başlanan iki tür gizemci ayini çeker. Söz konusu iki gösteri Avrupalılarca “dönen dervişler” ve “haykıran dervişler” adlarıyla bilinen Mevleviye ve Rıfaiye tarikatlarından der- vişlerin ayinleridir. Bu iki tarikatın gizemci ayinleri gezginleri öylesine etkilemiştir ki başta Fransa ve İngiltere’de olmak üzere, Avrupa’da yayımlanan magazinlerde ve resimli dergilerde onlarla ilgili, genellikle ünlü Oryantalist sanatçıların desenleri ya da yağlıboyaları eşliğinde pek çok makale çıkmış- tır. Bu dervişlerin ayin gösterisi tarikatlara bağlı iki ünlü tekkenin bulunduğu İstanbul’a gelen her gezginin ilgisini çekmiştir. 1839’da, Fransız dergisi Le Magasin pittoresque’te, bir gazeteci, semazenlere adadığı makalesinde bu din olgusunun Avrupalılara neden çekici geldiğini açıkça anlatır: “Haykıran dervişlerle dönen dervişlere özellikle dikkat etmek gerekiyor. Gerek tuhaf uygulamalarıyla olsun, gerek Müslü- manlıkta tekke kurumunun özelliklerinin anlaşılmasını sağlamalarıyla olsun, en ilgi çekici tarikatlar onlardır. Adlarından anlaşıldığı gibi, birileri haykırırken, öte- kileri vals yapar.” 3 Gezgin Louis Enault da 1855’te şöyle der: “İşaret ettiğimiz farklı mezhepler arasından özellikle ikisi tanınır Avrupa’da: İstanbul’un dönen dervişleriyle Üsküdar’ın haykıran dervişleri.” 4 Özetle, semazenlerin daire çizerek ettikleri dans ve ney ça- lışlarının güzelliği Avrupalılara çekici gelirken; iba- detlerinde bedenlerine kızgın demirlerle vuran, kimi yerlerini delen ve müritlerini çiğneyen şeyh öğren- cilerinin duaları korkutucu gelmiş olabilir. Bu kısa araştırmada semazenleri ele almayacağım, onların dansı zaten birçok çalışmada işlendi; 5 ben karşılaştırıldığında çok daha az incelenmiş Rıfai ta- rikatıyla ilgilenmek istiyorum. Aslında Rıfai dervişleri semazenler kadar büyük bir hayranlık uyandırmamıştır Avrupalılar üstünde; semazenlerin dansı bütünüyle halkbilimiyle ilgili bir çerçevede olsa da, geçmişin gezginlerinin yerini alan turistlere yönelik olarak günümüzde de İstanbul’da sürmektedir. Aynı şekilde, Rıfai dervişlerinin ayinleriyle de ayrıntılarıyla ilgi- lenmeyeceğim, benim sunmak istediğim şey Avru- palıların tepkileri ve bakışları, çizerlerle ressamların ayinleri betimleme biçimi. * CNRS-EPHE / Sorbonne Üniversitesi. 1 Historia des Gran Tamorlan e intinerario y enarracion del viage, y relacion de la embajada que Ruy Gonzalez de Clavijo le hizo por mandado del muy poderoso señor Rey Don Henrique el Tercero de Castilla, 2. bs. Madrid, 1782, 101; Clavijo Embassy to Tamerlane 1403–1406, [1582 baskısından] çev. G. Le Strange, Routledge, Londra, 1928, 139–240; G. de Hungaria, Des Turcs: Traité sur les mœurs, les coutumes et la perfidie des Turcs, [Latinceden] çev. J. Schnapp, Anarcharsis, Toulouse, 2003, 123. 2 Mémoires géographiques, physiques et historiques sur l’Afrique, l’Asie et l’Amérique par l’Auteur des mélanges intéressants et curieux, 4, Yverdon, 1767, 71. 3 “Derviches tourneurs”, Magasin pittoresque, 1839, 71. 4 L. Enault, Constantinople et la Turquie. Tableau historique, pittoresque, statistique et moral de l’Empire ottoman, Hachette, Paris, 1855, 447. 5 Örneğin bkz., E. Feuillebois, A. Ambrosio ve T. Zarcone, Les Derviches tourneurs. Histoire, doctrines et pratiques, Le Cerf, Paris, 2006; E. Işın (haz.), Aşk Ocağında Cân Olmak. İnsanlığın Mirası: Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul, 2007; E. Işın (yay. haz.), The Dervishes of Sovereignty, The Sovereignty of Dervishes: The Mevlevî Order in İstanbul, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2007. 19. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİTHIERRY ZARCONE * İSTANBUL ARAŞTIRMALARI YILLIĞI, 1 2012

Transcript of 19. ve 20 Yüzyıllarda Avrupalı Gezginler ve Dervişleri Gösterisi

15. yüzyılda Büyükelçi Clavijo ya da Georgiusde Hungaria gibi, Osmanlı İmparatorluğu’na gelenilk Avrupalı gezginler, çok geçmeden Hıristiyankeşişlerine benzettikleri1 dervişlerin (ya da muta-savvıfların) yaşam tarzlarından ve ayinlerinden çoketkilenmişlerdir. Hatta 18. yüzyıldan bir yazar “der-vişlerin giysilerinin Kapüsen rahiplerininkine ben-zediğini” ileri sürmüştür: “Bu yüzden, o papazlarıno bölgelerde kılık değiştirmelerine gerek yoktur,çünkü giysilerinin Abdallarınkine ve dervişlerinkinebenzemesi halkta saygı uyandırır.”2 Sonraki yüzyıl-larda, özellikle 19. yüzyılla 20. yüzyılın başlarında,İstanbul’da yaşayan ya da kenti ziyaret eden Avru-palıların ilgisini, özellikle, kısa zamanda “gösteri”olarak değerlendirilmeye başlanan iki tür gizemciayini çeker. Söz konusu iki gösteri Avrupalılarca“dönen dervişler” ve “haykıran dervişler” adlarıylabilinen Mevleviye ve Rıfaiye tarikatlarından der-vişlerin ayinleridir. Bu iki tarikatın gizemci ayinlerigezginleri öylesine etkilemiştir ki başta Fransa veİngiltere’de olmak üzere, Avrupa’da yayımlananmagazinlerde ve resimli dergilerde onlarla ilgili,genellikle ünlü Oryantalist sanatçıların desenleri yada yağlıboyaları eşliğinde pek çok makale çıkmış-tır.

Bu dervişlerin ayin gösterisi tarikatlara bağlı ikiünlü tekkenin bulunduğu İstanbul’a gelen her gezgininilgisini çekmiştir. 1839’da, Fransız dergisi Le Magasinpittoresque’te, bir gazeteci, semazenlere adadığı

makalesinde bu din olgusunun Avrupalılara nedençekici geldiğini açıkça anlatır: “Haykıran dervişlerledönen dervişlere özellikle dikkat etmek gerekiyor.Gerek tuhaf uygulamalarıyla olsun, gerek Müslü-manlıkta tekke kurumunun özelliklerinin anlaşılmasınısağlamalarıyla olsun, en ilgi çekici tarikatlar onlardır.Adlarından anlaşıldığı gibi, birileri haykırırken, öte-kileri vals yapar.”3 Gezgin Louis Enault da 1855’teşöyle der: “İşaret ettiğimiz farklı mezhepler arasındanözellikle ikisi tanınır Avrupa’da: İstanbul’un dönendervişleriyle Üsküdar’ın haykıran dervişleri.”4 Özetle,semazenlerin daire çizerek ettikleri dans ve ney ça-lışlarının güzelliği Avrupalılara çekici gelirken; iba-detlerinde bedenlerine kızgın demirlerle vuran, kimiyerlerini delen ve müritlerini çiğneyen şeyh öğren-cilerinin duaları korkutucu gelmiş olabilir.

Bu kısa araştırmada semazenleri ele almayacağım,onların dansı zaten birçok çalışmada işlendi;5 benkarşılaştırıldığında çok daha az incelenmiş Rıfai ta-rikatıyla ilgilenmek istiyorum. Aslında Rıfai dervişlerisemazenler kadar büyük bir hayranlık uyandırmamıştırAvrupalılar üstünde; semazenlerin dansı bütünüylehalkbilimiyle ilgili bir çerçevede olsa da, geçmişingezginlerinin yerini alan turistlere yönelik olarakgünümüzde de İstanbul’da sürmektedir. Aynı şekilde,Rıfai dervişlerinin ayinleriyle de ayrıntılarıyla ilgi-lenmeyeceğim, benim sunmak istediğim şey Avru-palıların tepkileri ve bakışları, çizerlerle ressamlarınayinleri betimleme biçimi.

* CNRS-EPHE / Sorbonne Üniversitesi.1 Historia des Gran Tamorlan e intinerario y enarracion del viage, y relacion de la embajada que Ruy Gonzalez de Clavijo le

hizo por mandado del muy poderoso señor Rey Don Henrique el Tercero de Castilla, 2. bs. Madrid, 1782, 101; Clavijo Embassyto Tamerlane 1403–1406, [1582 baskısından] çev. G. Le Strange, Routledge, Londra, 1928, 139–240; G. de Hungaria, DesTurcs: Traité sur les mœurs, les coutumes et la perfidie des Turcs, [Latinceden] çev. J. Schnapp, Anarcharsis, Toulouse, 2003,123.

2 Mémoires géographiques, physiques et historiques sur l’Afrique, l’Asie et l’Amérique par l’Auteur des mélanges intéressants etcurieux, 4, Yverdon, 1767, 71.

3 “Derviches tourneurs”, Magasin pittoresque, 1839, 71.4 L. Enault, Constantinople et la Turquie. Tableau historique, pittoresque, statistique et moral de l’Empire ottoman, Hachette,

Paris, 1855, 447.5 Örneğin bkz., E. Feuillebois, A. Ambrosio ve T. Zarcone, Les Derviches tourneurs. Histoire, doctrines et pratiques, Le Cerf,

Paris, 2006; E. Işın (haz.), Aşk Ocağında Cân Olmak. İnsanlığın Mirası: Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, T.C. Kültür ve TurizmBakanlığı, İstanbul, 2007; E. Işın (yay. haz.), The Dervishes of Sovereignty, The Sovereignty of Dervishes: The Mevlevî Order inİstanbul, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2007.

19. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER

VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİ”

THIERRY ZARCONE*

İSTANBUL ARAŞTIRMALARI YILLIĞI, 1 2012

THIERRY ZARCONE194

BİR YANDAN HAYRANLIk, BİR YANDANkoRkU

18. yüzyılda, Baron de Tott Türk derviş tarikat-larını, dans etmelerine ya da haykırmalar eşliğindenefislerini köreltmeye çalışmalarına göre ikiye ayı-racak bir sınıflandırma sistemi ortaya atar. Şöyleyazar:

“Keşişleri andıran bu adamların Türkiye’de bir-birinden farklı iki türü vardır, bu iki tür de aynıoranda dikkat çekicidir. Aralarındaki fark kuru-cularının dayattığı kurallardan ileri gelir. Mevlevidervişleri oldukça yumuşak bir müzikle fırdöndügibi dönüp, baş dönmesi sayesinde bu tuhaf alış-tırmanın doğal olarak yol açacağı kutsal esrikliğeulaşmaya çalışırlar, kendilerine o baş dönmesinive esrikliği bu şekilde dönme alışkanlığı sağla-masaydı, bu eksikliği meyhanelerde giderirlerdi.Tahta tepen6 adıyla anılan öteki dervişlerin ku-rallarıysa çok daha iç karartıcı, daha barbarcadır.Ayinlerde ağırbaşlı bir havayla, sıra halinde dinimekanlarının çevresinde yürüyüp, davula hervurulduğunda yüksek sesle ve var güçleriyleTanrı’nın adını haykırırlar: Derken tokmak öylehızlanır, öyle hızlanır ki, zavallı adamlar göğüs-lerini parçalamak zorunda kalırlar; en sofularayini ancak kan kusarak tamamlayabilirler. Gö-rünüşleri her zaman karanlık, her zaman yaba-nıldır; üstelik bu dervişler yaptıkları işin kutsal-lığına o kadar inanmışlardır, haykırmalarını Tan-rı’nın hoşuna gittiğinden o kadar eminlerdir ki,başka insanlara hep aşağılayarak bakarlar.”7

Baron de Tott’un sınıflandırması doğal olarakgerçekten uzaktır, Türkiye’deki öteki pek çok derviştarikatını hesaba katmayan gezginin ortadaki sorunuçok iyi bilmediğini gösterir. Dolayısıyla, her şeyekarşın etnografya açısından değer taşıyan bu ilkbakış açısının kökeninde, öncelikle bir özgünlük,bir çarpıcılık arayışı vardır.

“Haykıran dervişler” Avrupalıların mutasavvıfRıfaiye tarikatına verdiği addır. Adını kurucusuAhmed Rıfai’den (1106–1182) alan Irak kökenli butarikat İstanbul’a 16. yüzyılda girmiştir. Yemenkökenli Rıfai Şeyhi Mehmed 1591–92’de kentinAsya yakasına, Üsküdar’a yerleşip Tavaşi HasanAğa Camisi’nde tarikat ayinleri düzenler. Bu camidaha sonra, 1732’de tarikatın merkezi (âsitâne)olarak görülecek tekkenin kurulacağı yerin karşı-sındadır. Tekkeyi kuran kişinin adı Mehmed Hadidî’dir(ö. 1756). Bu tekke, ayinlerin yapıldığı güne atıfla,ayrıca “Perşembe Tekkesi” adıyla da anılır.8 Per-şembeleri başta kadınlar olmak üzere, birçok muta-savvıf ve inanan katılır ayine, bunun nedeni deşeyhin mucizeler gerçekleştirdiğine, hastaları iyi-leştirdiğine, içine cin girmişlerden cinleri kovaladığınainanılmasıdır. Çocuklar da, meraklılar da bayılırlarbu gösteriye.9 Üsküdar tekkesi böylece, farklı ne-denlerle de olsa, Müslümanlarda da, gezgin Avru-palılarda da büyük hayranlık uyandırır.

Bu tekkeye değinen ilk Avrupalı gezgin kuşkusuz,ünlü Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması’nın yazarı,Polonyalı Potocki’dir. 1784’te, o dervişleri daha“haykıran” olarak nitelemeyen Potocki, ayinlerinsonraki yüzyıllarda gezginlerle turistlerin ilgisiniçekecek özgün yanlarından birine tanıklık eder yinede: “En coşkulu dervişlerin [...] kızgın demir şişlerisoğuyasıya ağızlarında tuttukları”nı anlatır. Potockisözlerini şöyle bitirir: “İnsan bunu okuyunca,Rıfailerin ibadetlerinde Saint-Médard’daki çırpınanmüritlere öykündüklerini düşünebilir.”10

Bu tekke üstüne, “haykıranlar tarikatından Üs-küdar dervişleri”ne açıkça gönderme yapan bir pa-pazın 1784–92 tarihli tanıklığına da rastlanır; papazbeş altı kuruş karşılığında ayini izlemiştir.11 Aynıdönemde, 1792’de, Fransız doğabilimci GuillaumeAntoine Olivier Rıfai dervişlerinin tekkesine yaptığıziyareti uzun uzadıya anlatır; o da dervişlerin be-denlerini delmelerine, çığlıklar atmalarına tanık ol-muştur olmasına ama daha önce adı geçen öteki

6 Tott bu söze şu açıklamayı getirir: “Belki de başlarda ellerinde başka aletleri olmadığından tahta döverler.”7 Mémoires du Baron de Tott sur les Turcs et les Tartares, 1, Amsterdam, 1784, 161–163 (M. R. Uzmen [çev.], Türkler ve

Tatarlara Dair Hatıralar, Tercüman, İstanbul, 1976).8 Bu tekkenin tarihi üstüne bkz., M. B. Tanman, “Rifaî Âsitanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 6, İstanbul, 1994,

324–325; E. Işın, “Rıfaîlik”, age., 325–330; Ö. T. İnançer, “Rıfaîlikte Zikir Usulü ve Musiki”, age., 330–331; E. Demirel İşli,“Üsküdar’da Rifâî Âsitânesi”, Arkitekt, Ocak 1996; E. Övüç, “Bir Osmanlı Sokağının Tasavvuf Merkezli Tahlili: Üsküdarİnadiye Caddesi Örneği”, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007, 75–85.

9 1890’da, çocukken sık sık tekkeye giden Selim Sırrı’nın anlattıklarından hareketle: “Otuz Beş Sene Evvel Rıfaî TekkesindeNeler Görmüşdüm”, Haftalık Mecmuası, 27, Temmuz 1925, 5.

10 Potocki, Voyages en Turquie et en Egypte faits en l’année 1784, Royez, Varşova-Paris, 1788, 73–77. Kendisi daha önce dePera’daki semazenleri görmeye gitmiştir, kente gelen hemen hemen her gezginin yaptığı gibi.

11 Voyage à Constantinople fait à l’occasion de l’ambassade de M. le comte de Choiseul-Gouffier à la Porte ottomane parM. l’abbé XX [G. Martin], F. Plée, Paris, 1821, 190 (İ. Yerguz [çev.], İstanbul’a Seyahat, İstiklal Kitabevi, 2007).

19519. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİ”

iki gezgin gibi, sonraki onyıllarda tekkenin yabancılarıoldukça etkileyen çiğneme ayininden söz etmez.Bu ayin ancak 19. yüzyılda devreye girmiş olmalı-dır.12

Avrupalılar genelde Mevleviler tarafından da,Rıfailer tarafından da iyi karşılanır; gezginler 18.yüzyılın sonundan başlayarak -kimi zaman- gösterileriçin giriş ücreti öderler.13 Bu Müslüman gizemcilerineadanmış metinlerin, yolculuk anlatılarının, röpor-tajların vb. sayısı şaşırtıcıdır, yolu İstanbul’a düşmüşpek çok ünlü yazar iki tekkeye ziyaretlerini yazıyageçirmiştir. Bunlar arasında Théophile Gautier,Christian Andersen ve Gérard de Nerval sayılabilir.“İnsan Péra’daki dönen dervişleri gördü mü”, diyeyazar Gautier 1843’te, “bir de Üsküdar’daki haykırandervişleri ziyaret etmelidir”.14 Andersen’in bu ikitarikatı ziyareti çok iyi bilinmez, ama masalcı notdefterinde bir semazenin taslağını çıkarmıştır. 1845’te,“Pera bölgesindeki dönen dervişleri” görmeyegittikten sonra, o ayini bir baleye benzettiğini yazar,arkasından Üsküdar’a geçer; oradaki dervişlerinse,belleğine “akıl hastanesinden bir sahne” gibi kazın-dığını söyler.15

19. yüzyılın ilk onyıllarından sonra Rıfai derv-işlerinin ayini gitgide daha çok Avrupalıya çekicigelmeye başlasa da, çoğu Üsküdar’daki ayinlerdenrahatsız olur. Hatta pek çok yazar ayini sertçeeleştirir. Örneğin İkinci İmparatorluk döneminde,bir gezgin yanındaki bayanla birlikte “dervişlerin‘haykırmasını’ görmeye” gitmek istemez. Şöyle der:“Çok korkuyorduk, bize göre değildi. Ama dönerkenkihalleri kaçırılmaması gereken bir gösteri…”16 Öteyandan, Magasin pittoresque’ten17 bir gazeteci de1839’da şöyle yazar: “Haykıran dervişlerle gittikçedaha az ilgileneceğiz, ayinlerinde öyle acımasızcaşeyler var ki insan görmeden inanamıyor, gördüğündede büyük bir tiksinti uyanıyor içinde.” Türk romancıSelim Sırrı Tarcan birçok Avrupalının Pierre Loti’nin

kitaplarını okuduktan sonra Türklerin Doğu’sunu,peçeli kadınları, kafesli pencereli evleri ve “haykırandervişleri” görmek istediğini anlatır. 1910’da, birRus kadının Rıfai ayinini izlediğini, sonrasında ogösteri aklına kazındığından ötürü bir iki gün uyu-yamadığını yazar.18 Ne var ki, kimi gezginler deAvrupalı izleyicilerin bu şekilde üstten bakmalarıylaalay ederler; sözgelimi, koleksiyonlarıyla Paris’tekikendi adını taşıyan müzenin temelini oluşturanEmile Guimet, Rıfai dervişlerinin ayiniyle alay et-meden önce “bir düşünmek gerek, acaba biz Fransa’dadaha aklı başında mı davranıyoruz, Bretagne’dakihac törenlerinde dindarların dizlerinin üstünde yap-tıkları yorucu gezintiler, Ars ya da La Salette’tekimucizevi tedaviler Müslümanları güldürmez mi?”19

der.Rıfai dervişlerinin tekkesindeki Perşembe ayini

dergilerdeki makalelerin, yolculuk anlatılarının dagösterdiği gibi pek çok yabancının ilgisini çeker.1854’te Londralı yayıncı John Murray’in yayımladığı,yolculuk rehberlerimizin atası Handbook for travellersin Turkey’de çok sayıda ziyaretçinin tekkeye akınettiği,20 daha önce birçok gezginin de söylediğiüzere Üsküdar’daki Rıfai dervişlerine yapılan buziyaretin İstanbul’un o bölümündeki olmazsa olmazeğlencelerden biri olduğu dile getirilir. Rehberdeokurlara semazenlerin göze hoş gelen dansının“dance of the spheres in the Samothracianmysteries”in (Semadirek ayinlerindeki semalarındansı) devamı olduğu, Rıfailerin şiddet içeren uy-gulamalarınınsa “Persian dance of the Thesmopho-rians”ın (Thesmophoria şenliğindeki Pers dansı)izinden gittiği anımsatılır.21 Fransız bir yazar dabaşka tanıkların ve bir gravürün doğruladığı ilgiçekici bir bilgi aktarır: “Tavanı ayakta durulamayacakkadar alçak, küçük bir tribüne yığılır yabancı turist-ler…”22

12 G. A. Olivier, Voyage dans l’Empire Othoman, l’Egypte et la Perse, fait par ordre du gouvernement pendant les six premièresannées de la République, 1, H. Agasse, Paris, 1801, 80–88.

13 Üsküdar’daki Rıfaî dervişlerinin tekkesinde rastlanan bir uygulamadır bu; J. Griffiths, Nouveau Voyage dans la Turquied’Europe et d’Asie et en Arabie, 1, Paris, 1812, 104.

14 T. Gautier, Constantinople, M. Levy Frères, Paris, 1856, 143: T. Gautier, İstanbul, çev. N. Berk, İstanbul Kitaplığı, İstanbul. 15 H. C. Andersen, A Poet’s Bazaar, 3, R. Bentley, London, 1846. Desen T. Zarcone, Le Soufisme: Voie mystique de l’Islam’da kul-

lanılmıştır (Gallimard, Paris, 2009, 115).16 Baronne D. de Fontmagne, Un séjour à l’ambassade de France sous le Second Empire, Plon, Paris, 1902, 125, 275: Baronne D.

de Fontmagne, Kırım Savaşı Sonrasında İstanbul Günleri, çev. İsmail Yerguz, İstiklal Kitabevi, İstanbul, 2007.17 7. yıl.18 S. Sırrı, Doğru Sözler, Tefeyyüz Kitabhanesi, İstanbul, 1914, 48.19 E. Guimet, L’Orient d’Europe au fusain. Notes de voyage, J. Hetzel libraire-Editeur, Paris, 1868, 106–107.20 “… numerous visitors who flock to the convent.”: Handbook for travellers in Turkey describing Constantinople, European

Turkey, Asia Minor, Armenia, and Mesopotamia, Murray, London, 1854, 120.21 Age., 119–120.22 C. Améro, “Les derviches hurleurs et tourneurs”, Journal des voyages et des aventures de terre et de mer, no. 455, Paris, 28

Mart 1886, 195.

THIERRY ZARCONE196

1925’te, Mustafa Kemal Atatürk’ün tarikatlarıyasaklamasıyla semazenlerin ve Rıfai dervişlerininayinlerine son verilir, ama otuz yıl kadar sonra bü-tünüyle halkbilimiyle ilgili bir bakış açısıyla sema-zenlerin dansına izin verilir. Hatta kimi zaman Pe-ra’daki tekkede, demek ki kuşaklarca gezginin onlarıizlediği yerde edilir bu dans. Buna karşılık, Rıfaidervişlerinin ayinine asla izin verilmez, üstelik Üs-küdar’daki tekke 1942’de bir yangında yıkılmış,geriye yalnızca mezarlığın bir bölümü ve kafeslipencerelerle bezeli bir duvar kalmıştır. Benimbildiğim kadarıyla, o tekkenin 19. yüzyıldaki ve1942’de yıkılmadan önceki görüntüsünü bize anım-satan iki belge vardır: Biri James Robertson’laAntonio Beato’nun 1854 tarihli fotoğrafı,23 ötekiyseEsin İşli’nin tekkeler üstüne 1999 tarihli doktora te-zinde yayımladığı gravürdür (Şek. 1).24

DERVİŞ DESENLERİ VE YAğLIBoYA TABLoLAR

Semazenler ve Rıfailer sıradışı ayinleri dolayısıylaAvrupalı çizer ve ressamların çok ilgisini çekmiştir.Bununla birlikte, ortaya konan gravür ve resimleryalnızca sanatsal açıdan ilgi çekici değildir; tekkeniniçinin ve içerideki eşyanın herhangi bir fotoğrafıbulunmadığından, bu tasvirlerden sanat ve mimarlıktarihçileri ile, aynı şekilde Rıfai ayinlerinin ayrıntılarınıOsmanlı kaynaklarında korunmuş seyrek betimle-melerle karşılaştıran insanbilimciler de yararlan-mışlardır. Fransız ve İngiliz, üç gezgin, 19. yüzyılınbaşıyla ortası arasında, tekkedeki ayin salonunu ol-dukça ayrıntılı biçimde betimlemiştir; eldeki resimlerde onları doğrulamaktadır:

“Haykıranlar adıyla bilinen dervişlerin ayinlerinigörmenin zamanı gelmişti; din aldatmacasınınaptallarla, bilgisizlerle nasıl alay ettiğini, onlarınasıl kandırdığını görecektik. Pek de geniş ol-mayan, kare, loş, oldukça kötü durumdaki birsalonda, erkekler için üç ya da dört ayak yük-sekliğinde bir galeri, üstünde de kadınlar içinsıkı bir kafesle bezeli bir tribün bulunuyordu.Bir tarafta salonun zemininden bir ayak dahaalçak bir alan vardı, orada parterde oturur gibiduruyorduk. Salonun ortasında, sarıklarına ba-kılırsa, farklı sınıf ve mesleklerden, otuz kadardin adamı duruyordu. Kimileri yeniçeri kılığın-daydı, kimileri çuhadar, kimileri de bostancı kı-lığında; çoğunun başında dervişlerin o neredeysesilindir biçimli, uzun, keçe başlıklarından vardı.Tarikatın önde gelenlerinin sarıkları aşağı yukarıhukukçularınkini andırıyordu. Çoğu emirler gibiyeşil sarık takmıştı…”25 (1805)“Kumsaldan büyük mezarlığa uzanan uzun ana-yolun üstünde, küçük, iki katlı, ahşap bir evyükselir: Karşısında dar bir mezarlık ve yeşileboyalı bir cami vardır. Bu önemsiz yapınınsıradışı bir özelliği yoktur hiç, bir Müslüman ai-lenin sessiz konutu sanılabilir. Aslında hiç deöyle değildir. Akıl almaz bağnazların korkutucumekânı, haykıran dervişlerin tekkesidir orası.… Üsküdar’daki salonları küçüktür, birinci kattaizleyicilerin durduğu dar galerilerle çevrilidir.Alttaysa, mihrabın karşısında, saygın görünüşlü,ak sarıklı, ak sakallı, yaşlı bir adam olan imamayakta durur, çevresini de birkaç yardımcısı sar-mıştır. Duvarda bu hem gülünç, hem iç karartıcı

23 Paris’teki Bibliothèque nationale de France’ta korunan kopyada adı yanlış biçimde “Üsküdar’daki Dönen Dervişler Tekkesi”olarak yazılmıştır (eski Alfred Armand koleksiyonu).

24 E. Demirel İşli, “İstanbul Tekkeleri Mimarisi, Eklentileri ve Restorasyonu”, yayımlanmamış doktora tezi, Yıldız TeknikÜniversitesi, İstanbul, 1999.

25 Olivier, Voyage dans l’Empire Othoman, 88.

Şek. 1: Üsküdar’daki Rifaî Âsitanesi (J. Robertson veA. Beato, 1854: [Demirel İşli, “İstanbul”]).

19719. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİ”

törenlerde kullanılan tuhaf gereçler, şişler, çen-geller, yürek biçiminde delici aletler, dizi dizikeskin oklar, uzun mızraklar, ağır zincirler,topuzlar asılıdır. Sırra ermişler salonun dibinde,üst galeriyi destekleyen küçük sütunlar boyuncatek sıra halinde dururlar; üstlerinde uzun, beyazbir elbise vardır, dip dibe dururlar.”26

“Rıfaî Dervişleri’nin Üsküdar’daki tekkesi, kentinöte yakasında, bir ucu büyük mezarlığın köşesinekadar uzanan yolun hemen başında, mütevazıbir yapıdır. İbadetin yapıldığı mekan, uzun, incebiçimlidir ve üç tarafı sütunlarla desteklenengeniş bir galerisi vardır. Bu galerinin bir tarafı,Müslüman kadınlar için kafeslerle kapatılmıştır,daha alçaktaki geniş bölümse bir korkulukla ay-rılmış ve ziyaretçilerin kullanımına açılmıştır.Burada ayini izlemek isteyen yabancıların yapmasıgereken tek şey, içeri girmeden önce ayakkabılarınıçıkarmaları ve ayin boyunca ayakta durmalarıdır.Bu uzun ince mekanın en sonunda, ne galeri nede korkuluk bulunur, orada “mihrab” adı verilenve içinde, bir rahlede, altın işlemeli ipek kapağıylabir Kuran nüshası duran küçük bir niş vardır;bunun da üstüne, büyük altın harflerle, tekkeninkurucusu Ahmed Rıfaî’nin adının kolaylıkla se-çilebildiği bir hat konmuştur. Bu duvarın karşısındabir sancak durur, mihrabın çevresinde de ürkütücügörünümlü işkence aletleri asılıdır: hançerler,topuzlar, zincirler, şişler, deri kırbaçlar, kılıçlarve demir kancalar... Galerinin ön tarafındaki du-varlarda ise, küçük davullar ve tefler asılıdır.Zemine parça parça, bazıları kırmızı ya da maviyeboyanmış, bazıları da kendi doğal renklerinde,Ankara keçisi postları serilmiştir. Şeyh, bu post-lardan birinin üstünde durur ama ibadete geçil-diğinde, postta değil, seccade ya da kilim üstündesecdeye varır.”27

Haykıran dervişlerin ya da Rıfailerin ayinindeiki belirgin uygulama vardır, her birine boğuk vegürültülü çığlıklarla edilen uzun, yinelemeli dualar(zikir) eşlik eder; Avrupalıların “haykıran” nitelemesinikullanması da bundan kaynaklanır. İlk uygulamabedeni delme uygulamasıdır, bunu bizim bildiğimizkadarıyla, sadece 18. yüzyılın sonunda Ohsson’unkitabı için Hilaire resmetmiştir. Şeyhin müritlerinyanaklarına ya da böğürlerine soktuğu metal aletlerinen önemlisi, 19. yüzyıldan bir gözlemciye göre,“bir ayaktan daha uzun demir şişlerdir, bunların bir

ucu sivridir, öteki ucundaysa son halkaları çok sivribir çiviyi andıran küçük zincirlerle kaplı ahşap birtop vardır”.28 Bu uygulamada amaç, mutasavvıflaragöre, Tanrı’nın varlığını, şeyh aracılığıyla dervişlerikoruduğunu ve mucizeler yaratmalarına izin verdiğini“kanıtlamak”tır (burhan göstermek).

Rıfailerdeki ikinci uygulamaysa -oryantalist akı-mın iki ünlü sanatçısı tarafından resmedildiğindenve başka çizerlerce de betimlendiğinden en etkile-yicisi- “çiğneme”dir (devse/devsiye); bu ayindeşeyh önüne canlı bir halı gibi birbiri ardına uzanmışmüritlerinin, hatta kimi zaman çocukların üstündeyürür. Aynı zamanda Suriye ve Mısır’da da rastlan-dığından, yalnızca Türkiye’ye özgü olmayan bu uy-gulamaya boyun eğenlerin kutsandığına ya da iyi-leştiğine inanılır. Devse, işin içine çocuklar da ka-rıştığında büyük bir dikkatle gerçekleştirilir. Sözgelimi,Vikont René Vigier 1886’da ayin sırasında şeyhin“zavallı masumların kolları bacakları kırılmasındiye iki müridi tarafından koltukaltlarından tutul-duğunu”29 belirtir. Aynı yıl, Mary Adelaide Walkerde Vigier’in gözlemlerini doğrular:

“Daha sonra, çok çevik biri olan kara dervişbirkaç çocuk getirdi. Dikkatle küçücük kalçalarınıdüzleştirerek, üçerli, dörderli sıralar halinde, yü-zükoyun, yavaşça yere yatırdı onları; iki yanındakiyardımcılarından destek alıp, sağ ayağını yumu-şakça bedenlerin üstünden geçirdikten sonra,baldırlarına dikkatlice bastığında çocuk müritlerkarşı koyar gibi görünmüyorlardı; bu narin be-denler o ağırlığı kısa süre için bile olsa epeycehissediyor olsalar gerek, ne var ki ufaklıklartuhaf biçimde bundan zevk alıyor gibiler; ço-cukların hiçbiri ağlamıyor, mızmızlanmıyor.”30

İlk çiğneme betimlemeleri 1876’da, İngiliz TheGraphic: Illustrated Weekly Newspaper31 dergisindeve 1880’da, adını bulamadığım bir gazetede çıkar.İlk gravürde, şeyh müritlerinden birinden yardımalarak üç çocuğun üstünde yürür, ikincisindeysekimseden yardım almadan tek bir çocuğun üstünde.Bu gravürlerin renklileri de vardır, siyah-beyazolanları da. İlk gravürün adı “The Eastern Question:Howling Dervishes at Scutari. From a Sketch byOur Special Artist at Constantinople”dır (Şek. 2).Belli ki aynı kişinin yaptığı ikincisi ise “The HowlingDervishes of Scutari Healing the Sick”tir (Şek. 3).

26 C. de Moüy, Lettres du Bosphore: Bucarest, Constantinople, Athènes, Plon, 1879, 192–194.27 M. A. Walker, Excursions in Asia Minor, Mytilene, Crete and Roumania, Chapman and Hall, London, 1886, 283–284.28 C. Mac Farlane, Constantinople et la Turquie en 1828 et 1829, [İngilizceden çeviri], Moutardier, Paris, 1830, 155. 29 Vikont R. Vigier, Un Parisien à Constantinople, Paul Ollendorf, Paris, 1886, 46. Bu iki uygulama üstüne bkz., Övüç, “Bir

Osmanlı Sokağının”, 80–85.30 Walker, Excursions in Asia Minor, 285–286.31 22 Nisan 1876, 13. cilt, no. 334.

THIERRY ZARCONE198

Bunların yanı sıra, tanınmış oryantalist ressamlarFransız Albert Aublet’yle (1851–1938) İtalyan FaustoZonaro’nun (1854–1929) konuyla ilgili birer tablosuvardır. 1881 yılında İstanbul’a gelen Aublet’nintuval üstüne yağlıboya çalışması 1882’de tamam-lanmış, ardından aynı yıl Paris oryantalist ressamlarsalonunda sergilenmiştir.32 Bu yapıtın salonun kata-loğundaki özgün adı “Üsküdar’daki Haykıran Derv-işlerin Ayini”dir.33 Aynı resim 1883’te, siyah-beyazolarak Fransız Magasin pittoresque’te34 yayımlanmış,böylece daha çok insana ulaşmıştır. Bu resim gerçeğeşaşırtıcı biçimde bağlı kalarak, genel anlamda birderviş tekkesini, özel olarak da Rıfailerinkini yansıtır.Şeyhin arkasında, delme işleminde kullanılan demirçubuklar seçilmektedir. Ayrıca başka ayin aletleri,kılıçlar, teberler ve alemler görülür. Sağdaki duvarda,kadınların bulunduğu tribünün altında, irili ufaklı

davullar vardır. Mihrabın üstündeki uzun panodatarikata adını veren Ahmed er-Rıfai’nin adı seçile-bilmekte, muhtemelen de “Ya Hazret-i Pir SeyyidAhmed er-Rıfai” yazmaktadır. O panonun yanında,küçük bir çerçevede yine aynı ad okunur; inceliklibir yazıyla işlenmiş, Arap harfi medli elifin (“Yâ”Ahmed er-Rıfai) bir uzantısına dayanan yeşil birsancakla bezenmiştir. Tarikat sanatında yaygın olarakrastlanır bu tür betimlemelere. Mihrabın sağındakibüyük hat İmam Ali’ye adanmıştır; bilinen bu form,her birinin “İ”si iki uçlu bir kılıç, yani imamınsimgesi Zülfikâr biçiminde çizilmiş, karşılıklı ikiAli’den oluşur. Ortada, tarikata özgü tacın yalınlaş-tırılmış, yine hat gibi işlenmiş bir betimlemesi vardır.Türkiye, özellikle de İstanbul Rıfaileri, Bektaşikökenli bu tür hatları benimsemişlerdir. 111 x 146,3cm. boyutlarındaki özgün resmi inceleyebilsek,

32 Bkz., L. Thornton, Les Orientalistes, peintres voyageurs, ACR Édition, Paris, 2001, 245.33 F.-G. Dumas, Catalogue illustré du salon 1882, L. Baschet, Paris, 1882, 212.34 Ed. Ch., “Les Derviches hurleurs”, Magasin pittoresque, 1883, 41–42.

Şek. 2: “The Eastern Question: Howling Dervishes at Scutari. From a Sketch by Our Special Artist at Constantinople” (Doğu Sorunu: Üsküdar’da Haykıran Dervişler. İstanbul’daki Özel Sanatçımızın Eskizinden) adlırenkli bir gravür, (tarihsiz), Ekrem Işın arşivi.

19919. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİ”

başka ayrıntılar da ortaya çıkacaktır kuşkusuz, amane yazık ki yayımlanan küçük fotoğraflardan onlarıseçebilmek olanaksızdır (Şek. 4–5).35

Bununla birlikte, Aublet 1881’de ayini resme-derken, tekkenin şeyhinin de bir portresini yapmıştır(36 x 28 cm., pano üstüne yağlıboya). Kuşkusuzbunu, yukarıda bahsi geçen tablo için bir “önçalışma” olarak görmüştür. Söz konusu şeyhin adıda Hâfız Abdurrahman Tevfik Efendi’dir (ö. 1898).36

Magasin pittoresque’teki makalenin yazarı devseayinini açık seçik anlatan ve gezginlerin tersine,değer yargıları, acımasız eleştiriler savurmaktan ka-çınan Aublet’nin sözlerini aktarır. Ressamın gözlemyeteneği bu metinde açıkça görülmektedir:

“Derken çocukları getirirler, diyor yayımladığımıztablonun ressamı M. Albert Aublet; uzun, karabir giysi giymiş, soğukkanlı imamın durduğu

mihrabın (kürsü ya da sunak) önüne siyah birderi atarlar. İmamın başında kara bir sarıkla sar-malanmış ak bir başlık vardır. İç giysisi kırmızıçizgilidir. Yüzü çok ciddidir, gizemli bir ifadeyledonup kalmıştır sanki; ellerini göğsüne çekmiştir;sağ eliyle sol bileğini tutar.”“Ayini izlediğimiz gün, bir oğlan getirdiler.İmamın karşısında diz çöktü, imam da onu öpüpbir şey içirdi.”“Arkasından pembe bir giysi giymiş, alımlı birkız çocuğu geldi, yine capcanlı renklere bürünmüşbaşka çocuklar izledi onu da. İki şeyh onları yanyana derinin üstüne yatırdı, başlarını mihrabınsoluna çevirdi, kolları bedenlerine yapışıktı.”“Sonra imam sağ elini yüreğine götürüp, soleliyle bir şeyhin koluna yaslanarak, çocuklarınsırtlarının üstünden yavaşça ilerlemeye başladı,ayinin amacı çocukları bedensel ve manevi has-talıklardan korumaktı.”

35 L. Thornton, Les Orientalistes, 19.36 Bir zamana kadar ressamın varislerinin elinde bulunan bu resim Aralık 2007’de Drouot, Paris’te (Gros et Delettrez) açık

artırmaya çıkarılmıştır.

Şek. 3: “The Howling Dervishes of Scutari Healing the Sick” (Üsküdar’daki Haykıran Dervişler Hastaları İyileştirirken) adlı siyah beyaz bir gravür (The Graphic: Illustrated Weekly Newspaper, 13, no. 334, 22 Nisan 1876).

THIERRY ZARCONE200

“Arkasından getirilen kundaktaki bebeler der-vişlere uzatıldı. Onların ardından da sıra hastalara,inmelilere vb. geldi. İmam hasta uzuvların üstündeyürüdü, sonra da bebelerin başlarını şakaklarındantutup uzun uzun dua etti.”37

Magasin pittoresque’teki makalenin yazarı, Aub-let’nin resminin “son salonda (oryantalist ressamlarınsalonunda) hem güzelliğiyle, hem de ilginç konusuylaçok dikkat çektiğini” söyleyerek bağlar sözünü.

Aynı çiğneme ayini yirmi yıl sonra saray ressamıFausto Zonaro’yu da derinden etkilemiştir; Zonaro1 x 2 m.lik büyük bir resimde işler konuyu. 1906tarihli Milano Sergisi’ndeki yapıtları arasından en

çok o resim beğenilir. Ayrıca Şubat 1907’de, Figaroillustré’nin ressama adanmış bir makalesinde si-yah-beyaz olarak yayımlanır.38 Fransız halkı bu türbetimlemelere pek düşkündür, “haykıran dervişler”konusu da her zaman ilgi çekmiştir. Resme hiç kuş-kusuz 1900’den sonra başlanılmıştır.39 Zonaro anı-larında resmi yaparken, perşembe akşamları birçokkez dervişlerin ayinine gittiğini yazar. ArkadaşlarıGubernatis ve Valli de kendisine eşlik ediyor, kıla-vuzluk ediyorlarmış. Zonaro’nun gözünden ayinAublet’nin resmettiğinden çok da farklı değildir.Yalnızca Zonaro’da şeyhin çocukları değil de yetiş-kinleri “çiğnediği”, salonun dibine pek çok Avrupalı

37 Ed. Ch., “Les Derviches hurleurs”, 41–42.38 A. Thalasso, “Fausto Zonaro, peintre de S.M.I. le Sultan”, Figaro illustré, 18, no. 203, Şubat 1907, 22–33. Resmin 2000’de

Londra’da Christies tarafından satılırken 1910 yılıyla tarihlendirilmesi yanlıştır (bilirkişi resmin sol üst tarafındaki “Zonaro1910” yazısına dayandırmıştır bu tarihlendirmeyi). Aslında resim hem onu, hem de boyanmamış taslağını yayımlayan Figaro il-lustré’deki makale yayımlandığında, yani 1907’de tamamlanmıştır.

39 Frédéric Hitzel’in kitabında (Couleurs de la Corne d’Or, ACR, Paris, 2002, 275) “semazen ayini”ne gönderme yapan ve otarikatı ayrıntılarıyla anlatan bölümün düzeltilmesi gerekmektedir.

Şek. 4: A. Aublet’nin “La Cérémonie des Derviches Hurleurs de Scutari” (Üsküdar’daki Haykıran Dervişlerin Ayini)adlı ve 1882 tarihli tablosu (Thornton, 245).

20119. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİ”

ziyaretçinin toplandığı görülür. Öte yandan, Zonarotablonun soluna, zikredenlerin arasında kendisinide çizmiş, ziyaretçilerin arasında da karısıyla kızınıbetimlemiştir. Ne var ki, Zonaro’nun bu resminin,estetik açıdan tartışma götürmez bir niteliği olsa da,“oryantalist bir kırkambar” olduğu, ressamın teksahnede dervişliğin ana öğelerinin hepsini bir arayagetirmeye çalıştığı fark edilir: çiğneme ayini, dizilmişRıfailer, hatta ney çalan bir Mevlevi dervişi. Aynışekilde, Zonaro sadece “yabancıl ayrıntı”yla ilgilenir(sarık, yüzler vb.), Aublet’yse tersine “oryantalistayrıntı”ya, demek ki ayin nesnelerine, hatlara vs.öncelik tanır. Aublet’nin resmi tarihçi ve insanbilimciiçin Zonaro’nunkinden çok daha ilgi çekicidir ke-sinlikle (Şek. 6).

Kuşkusuz yine Rıfai dervişlerine adanmış birbaşka resim, bu kez gizemci ayinlerini değil de tek-kedeki gündelik yaşamı işler. İstanbul’u 1880’de

ziyaret eden oryantalist ressam Rudolf Ernst (1854-1932) tarafından gerçekleştirilen bu resim -renkliözgün resmin nerede olduğunu bilmiyoruz- 1897’desiyah-beyaz olarak Fransız La famille dergisindeyayımlanmıştır.40 Adı “Üsküdar Dervişlerinin Ha-yırseverliği”dir. Resimde küçük, yuvarlak, ahşapbir masanın çevresinde yenen bir yemek betimlenir,içinde bulunulan oda bir caminin Rıfai tekkesininkineçok benzeyen ana salonudur: İki kocaman şamdanınve iki teberin çevrelediği mihrap, duvarlardaki ikibüyük hat, galeri, onun üstünde de davulların asılıdurduğu tribün göze çarpmaktadır (Şek. 7).

Bir başka gravür de Üsküdar’daki Rıfai derviş-leriyle ilişkili olabilir, ama bu konuda kesin bir şeysöylenemez, yine gezginlerin ve İngiliz, Fransızdergilerinin ilgisini çeken Mısır Rıfailerinin betim-lemesi de olabilir bu. “Haykıran dervişler” adındakibu siyah-beyaz gravür 1878’de adını belirleyeme-

40 “La charité chez les derviches à Scutari”, La famille, no. 906, 14 Şubat 1897.

Şek. 5: Aublet’nin resminin siyah beyaz versiyonu (Ed. Ch., “Les Derviches hurleurs”, 41–42).

THIERRY ZARCONE202

Şek. 6: “Haykıran Dervişler” (F. Zonaro, yak. 1900: [O. Öndeş ve E. Makzume, Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro, YKY, İstanbul, 2003]).

Şek. 7: R. Ernst’in “La Charité Chez les Derviches à Scutari” (Üsküdar Dervişlerinin Hayırseverliği) adlı ve 1897 tarihli gravürü (La famille, no. 906, 14 Şubat 1897).

20319. VE 20. YÜZYILLARDA AVRUPALI GEZGİNLER VE DERVİŞLERİN “GÖSTERİSİ”

diğimiz bir dergide yayımlanmıştır.41 Tek sırahalindeki Rıfai dervişlerinin ellerini kollarını savurarakzikir çektikleri bir caminin içini betimler. Şeyhsalonun bir ucuna, yüksekçe bir yere, duvarlarındadelme ayininde kullanılan metal aletlerin asılıdurduğu mihrabın karşısına kurulmuştur. Bir yanda,üstünde bir tribün bulunan galeride, başlıklarınabakılırsa aralarında birkaç Avrupalının da bulunduğubirçok izleyici vardır. Ön planda, başında Mevlevi-lerinkinden uzun, silindir biçimli bir başlık bulunanbir adamın olması, bunun Üsküdar’daki Rıfai tekkeside olabileceğini akla getirir, çünkü Mevleviler dedüzenli olarak o tekkeye giderler (Şek. 8).42

Atatürk’ün 1925’te tarikatları yasaklamasıylaOsmanlı İmparatorluğu’ndaki tüm tekkeler kapatılır.Avrupalı gezginler, turistler de dervişlerin “haykır-ması”nı izlemeye Üsküdar’a gitmeyi bırakırlar, çiğ-neme ayini çabucak unutulur. Bununla birlikte, buayin bir sanatçıya, bir Türk karikatürcüye de esinkaynağı olacaktır: Kendisi Üsküdar tekkesinin şeyhinikaranlık, ciddi bir halde betimler: Şeyh “doksando-kuzluk” tespihini çekerek acı çektikleri yüzlerindenokunan çocukları çiğner (Şek. 9). Çizer karikatürüyle,eskiden tüm Avrupalıların, Beyoğlu dervişlerinin“vals”ini izledikten sonra, bu tekkeye toplandıklarınıanımsatır.43

41 Paris’te, Musée des Arts Décoratifs’in kütüphanesinde korunmaktadır.42 G. A. Olivier’nin daha önce alıntılanan metninden hareketle; bkz., dipnot 25.43 S. Muhtar, “Rüfai dergahında”, Yeni Mecmua, 8, 1939, 27–28.

Şek. 8: “Les Derviches Hurleurs” (Haykıran Dervişler) adlı bir gravür (1878); Paris, Musée des Arts Décoratifs’inkütüphanesi.

THIERRY ZARCONE204

Şek. 9: Üsküdar’daki Rifaî Âsitanesinden bir Rıfaî şeyhini konu edinen 1939 tarihli karikatür (S. Muhtar, “Rüfai dergahında”, Yeni Mecmua, 8, 1939, 27–28).