İdari Yargılama Usül Kanunu ve İlgili Danıştay İçtihatları

261
2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULU KANUNU KAPSAM ve NİTELİK Madde 1 - 1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabidir. 2. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır. Kanun bu maddesiyle çözüme kavuşturmak istediği alanın sınırını çizmektedir.Bu maddeyle bu kanunun hangi yargı yoluna ilişkin olarak uygulanacağını ve bu yargılama esnasında kullanılacak usulü belirtmiştir. İÇTİHATLAR ‘’ İdare mahkemesince, davacının tez savunma sınavında başarılı olduğu ve tutulan tutanağa sehven oybirliğiyle ret kararı yazılmış olabileceği yolundaki iddialar üzerine, ara kararı ile 5 jüri üyesine, ilgilinin doktora tez sınavında başarılı olup olmadığının, oybirliğiyle verilen ret kararının sehven verilip verilmediği sorulmuş, cevaben gönderilen jüri üyelerinin ifadelerinden, 3 jüri üyesinin olumlu oy kullandığının anlaşıldığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir. Anılan Yasa hükümleri ve yerleşmiş idari yargılama usulü ilkelerine göre; yazılı yargılama yapmak zorunda olan idari yargı yerlerinin kendiliğinden yapacakları her çeşit inceleme için, lüzum gördükleri ve taraflar veya ilgili yerlerden isteyebilecekleri evrak ve bilgiler kapsamında, tanık veya şahit dinlenmesi yada ifade alınması şeklinde bir yöntem bulunmamaktadır. Ayrıca, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasına atıfta bulunulan konular arasında da bu yönde bir kural mevcut değildir.’’ 8.DAİRE 25.02.2004 2003/3369 E-2004/917 K ‘’ Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasanın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal Hukuk Devleti" niteliğinin

Transcript of İdari Yargılama Usül Kanunu ve İlgili Danıştay İçtihatları

2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULU KANUNU

KAPSAM ve NİTELİK

Madde 1 - 1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri vevergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabidir.

2. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.

Kanun bu maddesiyle çözüme kavuşturmak istediği alanın sınırınıçizmektedir.Bu maddeyle bu kanunun hangi yargı yoluna ilişkin olarakuygulanacağını ve bu yargılama esnasında kullanılacak usulü belirtmiştir.

İÇTİHATLAR

‘’  İdare mahkemesince, davacının tez savunma sınavında başarılı olduğu ve tutulan tutanağa sehven oybirliğiyle ret kararı yazılmış olabileceği yolundaki iddialar üzerine, ara kararı ile 5 jüri üyesine, ilgilinin doktora tez sınavında başarılı olup olmadığının, oybirliğiyle verilen ret kararının sehven verilip verilmediği sorulmuş, cevaben gönderilen jüri üyelerinin ifadelerinden, 3 jüri üyesinin olumlu oy kullandığının anlaşıldığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir. Anılan Yasa hükümleri ve yerleşmiş idari yargılama usulü ilkelerine göre; yazılı yargılama yapmak zorunda olan idari yargı yerlerinin kendiliğinden yapacakları her çeşit inceleme için, lüzum gördükleri ve taraflar veya ilgili yerlerden isteyebilecekleri evrak ve bilgiler kapsamında, tanık veyaşahit dinlenmesi yada ifade alınması şeklinde bir yöntem bulunmamaktadır. Ayrıca, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasına atıfta bulunulan konular arasında da bu yönde bir kural mevcut değildir.’’

8.DAİRE 25.02.2004 2003/3369 E-2004/917 K

‘’ Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel veolağandışı zararların idarece tazmini; Anayasanın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal Hukuk Devleti" niteliğinin

doğal bir sonucudur.

İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, "hizmet kusuru" veya "kusursuz sorumluluk" ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Öte yandan, nedensellik bağı idarenin tazmin sorumluluğunun mutlak koşulu da değildir. İdarenin faaliyet alanıylailgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği birtakım zararları da, nedensellik bağı aranmadan "sosyal risk" ilkesi gereğince tazmini gerekmektedir.

Davada tazmini istenilen zararı doğuran ve 03.10.1992 tarihinde ... İli ... İlçesinde teröristlerle güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışma sırasında davacılar murisinin öldürülmesi ve işlettiği otelin yanması olayında güvenlik görevlilerinin eylemleriyle, can vemal güvenliğinin korunması hizmetinin ayrılabilmesi, görevli idare ajanlarının suç niteliğindeki eylemlerinin hizmetle irtibatının kesildiğinden bahsedilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, idare ajanlarının subjektif, kasta dayalı suç niteliğindeki eylemlerinin, yürütülen hizmetle içiçe geçtiği dikkate alınarak; hizmeti yürüten idarenin yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, hukuki sorumluluğuirdelenerek davanın sonuçlandırılması zorunludur.

Diğer taraftan, bu davanın idari yargı yerinde görümü ve idarenin hukuki sorumluluğunun irdelenmesi, idare ajanlarının kişisel sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Davacılar, suç niteliğindekieylemlerinden dolayı idare ajanları aleyhine adli yargıda da dava açabileceklerdir.

Bu durumda, idarenin görev ve faaliyet alanında, mal ve can güvenliğinin korunmasına yönelik hizmetlerin kamu görevlileri eliyleyürütülmesi sırasında meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılandavanın görüm ve çözümü idari yargının görev alanında bulunduğundan;davayı görev yönünden reddeden mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle davacıların temyiz istemlerinin kabulüne, Diyarbakır İdare Mahkemesinin 17.11.1995 tarih ve E: 1994/585, K:

1995/662 sayılı Kararının BOZULMASINA, dava dosyasının yeniden kararverilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 06.11.1997 tarihindeoybirliği ile karar verildi.’’

10.DAİRE 06.01.1997 ,1996/2383 E-1997/4163 K

İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı

Madde 2

1. İdari dava türleri şunlardır:

a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtelolanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğanuyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracakbiçimde yargı kararı veremezler.

3. Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya yaptığı işlemler idari yargı denetimi dışındadır.

Bir idari işlemin iptali ancak yetki sebeb şekil konu ve maksat yönünden hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenebilir.Buradaaynı zamanda bu gerekçelerle menfaati ihlal edilen kişiler dava açabilecektir. Menfaati ihlal edilen dendiği için zararın doğrudan bu kişi üzerinde doğması şart değildir.Dava ehliyeti açısından menfaatin ihlal edilmesi yeterli görülmüştür.İkinci fıkrada anlatılan tam yargı davalarında ise dava ehliyeti açısından zararın

doğrudan o kişi üzerinde doğmuş olması gerekmektedir.Burada dava ehliyeti açısından kapsam daraltılmıştır.Madde de açılması öngörülen üçüncü dava türü kamu hizmetlerinin yürütülmesine yönelik yapılan idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklardır.Ancak burada da tahkim yolu öngörülenler hariç demekle bir istisna yaratmıştır.Maddeayrıca yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanlığının doğrudan yapmış olduğu işlemlerin yargı denetimi dışında olduğunu belirtmiştir.

Mahkemeler bilindiği üzere bir işlem yahut bir eylemin hukuka uygun olup olmadığını denetler.Yargı faaliyetinin başlayabilmesi için tecessüs etmiş bir durum olması gerekmektedir.Eğer somut olarak ortaya çıkmamış ve sonuç doğurmaya yeteneği olmayan bir işlem yahut eylem hakkında idari yargı faaliyeti yürütmek mümkün değildir.Somut olarak ortaya çıkmış bir eylem hakkında yargılama faaliyeti pozitif hukuka uygunluğu ile sınırlıdır.Yani mahkeme gerçekleştirmiş olduğu yargılama faaliyeti ile eylem yada işlemin mevcut yasal düzenlemeye uygunluğunu denetler.Eylem ya da işlem pozitif hukuka uygun ise bu durumun tespitini aykırı ise bunun tespitini yapacaktır.Yargılama faaliyeti neticesinde verilecek kararla idareye bu işi böyle yap diyemez.Yani yerindelik denetimi yapamaz.

İÇTİHATLAR

‘’�Söz konusu maddede yer alan ve iptal davasının sübjektif ehliyet koşulu olan <menfaat ihlali> doktrin ve içtihatlarda dava konuşu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Menfaatin kişisel ve meşru olması için hukuki bir durumdan ortaya çıkması gerekir. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları, her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir. Nitekim çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren veya bütün ülkeyi ve kamuoyunu etkileyen konularda sübjektif ehliyet koşulunun, bu durum dikkate alınarak geniş yorumlanması gerektiğine ilişkin Danıştay kararları, yerleşik içtihat niteliği kazanmıştır.

Öte yandan, Anayasa'nın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını düzenleyen 135. maddesinde; <...Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun

olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla konulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir,..> hükmü yer almış, 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği Kanunu�nun 2. maddesinde ise; Birliğin kuruluş amacı gösterilmiş olup, anılan hükme göre, Birliğin kuruluş amaçları arasında; <Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk, ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak> ve <Meslek ve menfaatleriyle ilgili işlerde resmi makamlarla işbirliği yaparak gerekli yardımlarda ve tekliflerde bulunmak, meslekle ilgili bütün mevzuatı, normları, fenni şartnameleri incelemek ve bunlar hakkındaki görüş ve düşünceleri ilgililere bildirmek> görevleri yer almaktadır..’’

14.DAİRE 24.10.2013 ,2013/6534 E-2013/7093 K

İdari davaların açılması

Madde 3 1. İdari davalar, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılır.

2. Dilekçelerde;

a) Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adresleri (EKLENMİŞ İBARE RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/51) ile gerçek kişilere ait Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,

b) Davanın konu ve sebepleri ile dayandığı deliller,

c) Davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi,

d) Vergi, resim, harç, benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarına ilişkin davalarla tam yargı davalarında uyuşmazlık konusumiktar,

e) Vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının nevi ve yılı, tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi ve numarası ve varsa mükellef hesap numarası,

Gösterilir.

3. Dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örnekleri dava dilekçesine eklenir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur.

Bu madde ile idari davaların nerede ve hangi şekil şartları ile açılması gerektiğinin açıklandığı maddedir.

İÇTİHATLAR

‘’Dava; ..ili, ..ilçesi, �'nde bulunan sokak aydınlatmaları için elektrik abonesi olunmasının gerektiğine, aksi halde aydınlatma tesislerinin elektriğinin kesileceğine ilişkin � sayılı � Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü � İl İşletme Müdürlüğü işleminin ve bu işleme dayanarak tesis edilen abonelik işlemi ile �-TL bedelli elektrik faturasının iptali istemiyle açılmıştır. Aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmayan davacı istemlerine yönelik olarak ayrı ayrı dava açılması gerekmektedir. Bu itibarla, İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili maddesi uyarınca dava dilekçesinin, otuz gün içerisinde �sayılı � Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü � İl İşletme Müdürlüğü işleminin iptali için ayrı, abonelik işlemi ile � tarih ve �TL bedellielektrik faturasının iptali için ayrı dilekçe ile dava açılmak üzerereddine karar verilmesi gerekirken, davanın görev yönünden reddine ilişkin olarak verilen İdare Mahkemesi kararında usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.’’

T.C DANIŞTAY 13.Daire 2012 / 1871 E - 2013 / 276 K  Karar Tarihi: 06.02.2013

‘213 sayılı Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde tebliğin ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde bulunan memur veya müstahdemlerindenbirine yapılacağı, muhatap yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne göre 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekeceği kurala bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının dava dilekçesinde ödeme emrine muttali olduğu tarihi 11.5.2010 olarak beyan ederek aynı gün dava açtığı, mahkemece yürütmenin durdurulması isteminin ara kararı cevabı ve davalı idarenin savunması alındıktan sonra incelenmesine karar verildiği, davalı idarenin vergi mahkemesi kaydına 23.6.2010 tarihinde giren savunma dilekçesi ve ara kararı cevabında, tebliğ tarihinin 27.4.2010 olarak gösterildiği, gönderilen tebliğ alındısı fotokopisine göre de, ödeme emrinin 27.4.2010 tarihinde <.... kızı> yazılmak suretiyle tebliğ edilmiş gözüktüğü, bu aşamada davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilip, davalı idarenin savunması ve ara kararına cevaben gönderdiği belge örneklerinin davacıya tebliğ edilerek davalı idarenin iddialarını cevaplandırma olanağı tanınması gerekirken, davalı idarenin savunması ve gönderdiği belgeler esas alınıp, davacının bu konudaki beyanlarının alınmasına gerek görülmeyerek, 1.7.2010 tarihli kararladavanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği, temyiz dilekçesinde, ödeme emrinin tebliğ edildiği davacının kızının tebligat tarihinde 13 yaşında olduğu belirtilerek, nüfus cüzdanı fotokopisinin sunulduğu anlaşılmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, davaların açılması, delillerin toplanması ve ilgililerce sonradan ibraz edilen belgelerin incelenmesini düzenleyen 3, 16, 20 ve 21. maddelerinde, yargılamada tarafların eşit koşullarda bulunması esası kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak, Kanunun 3. maddesinin 3. fıkrasındadava konusu işlem ve belgelerin asılları ve örneklerinin dilekçeye karşı taraf sayısından bir fazla sayıda eklenmesi; 16. maddesinin 1.fıkrasında dava dilekçesi ve eklerinin birer örneğinin davalıya tebliği; 21. maddesinde ise dilekçe ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların zamanında verilmesine imkan bulunmadığına kanaat getirilmesi halinde kabulü ile karşı tarafa tebliği kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeler nedeniyle yargılama

aşamasında taraflarca dosyaya sunulan ve sunulması kabul edilen belgeler hakkında diğer tarafın görüşünün alınması ve hüküm verilirken değerlendirilmesi gerekmektedir.

Davacılara davalı idare tarafından ileri sürülen hususları cevaplandırma hakkı tanınmadan, böylece ilk derece yargı yerlerince aydınlatılması ve karara bağlanması gereken konular yeterince aydınlatılmadan ve dosya tekemmül ettirilmeden davaların reddedilmesi, 2577 sayılı Kanunun yargılamanın adil bir şekilde gerçekleşmesi için öngördüğü yukarıda değinilen düzenlemelere aykırıolduğu gibi, tarafları temyiz yoluna başvurmak zorunda bırakarak yargılamanın uzamasına neden olacağından, Anayasanın davaların en azgiderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yolundaki 141. maddesine de aykırıdır.

Davacı tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan nüfus cüzdanı fotokopisine göre davacının kızının tebligat tarihinde 14 yaşında olduğu, dolayısıyla Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde tebligatın geçerliliği için öngörülen, görünüşüne göre 18 yaşından aşağı olmama, ölçütünden uzak olduğu sonucuna varıldığından, yasaya aykırıbu tebligatın geçerli sayılmasına olanak görülmemiştir. Tebligatın geçersiz olduğu hallerde ilgili tarafından beyan edilen ıttıla tarihine itibar edilmesi gerekli olduğundan ve davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilen bildirim tarihine göre dava yedi günlükyasal süre içinde, aynı gün, açıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki vergi mahkemesi kararı hukuka uygun bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi Ali Rıza Ülker'in Düşüncesi: Davacının kızı ...'nın tebliğ tarihi itibariyle 15 yaşını bitirmediği görüldüğünden, 213 sayılı Kanun'un 94. maddesine aykırı olarak yapılan tebliğin geçerliolmadığı sonucuna varılmış olup, dava açma süresinin başlangıcı olarak davacı beyanının kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durumda, 11.5.2010 tarihinde tebellüğ edildiği belirtilen ödeme emrine aynı tarihte açılan davanın süresinde olduğu görüldüğünden Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:

Uyuşmazlık, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararınıntemyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 94. maddesinde, tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veyavergi cezası kesilenlere yapılacağı, tebliğin, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da müstahdemlerinden birineyapılacağı, muhatap yerine bu şekilde kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmamasının gerektiği hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı adına düzenlenen 15.3.2010 tarih ve353 sayılı ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde kızı ...'na 27.4.2010 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 11.5.2010 tarihindeaçıldığı, Vergi Mahkemesince 6183 sayılı Yasa'nın 58. maddesinde belirtilen 7 günlük dava açma süresi geçtikten sonra açılan davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Olayda, temyiz dilekçesine eklenen davacının kızına ait nüfus cüzdanı fotokopisinden ...'nın doğum tarihinin 30.7.1995 olduğu, adıgeçen şahsın tebliğin yapıldığı tarih itibariyle 15 yaşını bitirmediği görülmüştür.

Yukarıda belirtilen 213 sayılı Kanun'un 94. maddesindeki tebliğ yapılacak kimsenin görüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması kriterinin hakkaniyet kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, tebliğ tarihi itibariyle henüz 15 yaşını bitirmemişolan davacının kızına yapılan tebliğin görünüş itibariyle 18 yaşından aşağı olmayan bir kimseye yapıldığının kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Bu durumda, yapılan tebligatın geçersiz olması nedeniyle tebliğ tarihi olarak davacının dava dilekçesinde belirttiği 11.5.2010 tarihinin kabul edilmesi ve süresinde açılan davanın esasının

incelenmesi gerektiğinden, davayı süreaşımı nedeniyle reddeden VergiMahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir..’’

T.C DANIŞTAY 9.Daire 2010 / 8939  E - 2012 / 2645 K  Karar Tarihi: 15.05.2012

‘’Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin tek örnek olduğu, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneğinin ve dava konusu işleme itiraz edildiği belirtilmesine karşı başvuru tarihi vebaşvuru dilekçesinin dava dilekçesine eklenmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, dava konusu işlem ve bu işleme karşı yapılan itiraza ilişkin belgeler eklenmek suretiyle karşı taraf sayısından bir fazladüzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden, dava dilekçesi bu haliyle İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ilgili maddesine uygun bulunmamaktadır.’’

T.C DANIŞTAY 13.Daire 2011 / 1350  E - 2011 / 3287 K  Karar Tarihi:04.07.2011

Dilekçelerin verileceği yerler

Madde 4 - Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlaragönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.

Dilekçelerin hangi makamlara verileceği düzenlenmiştir.

İÇTİHATLAR

‘’Para cezası verilmesine ilişkin belediye encümeni kararına karşı açılan davada, adli ve askeri yargı yerlerinde açılan davaların görev yönünden reddi üzerine gönderme kararı verilerek dosyanın

görevli idare mahkemesine gönderilmesi üzerine, idare mahkemesince adli yargı yerine başvuru esnasında verilen dava dilekçesinin kanunauygun biçimde düzenlenmek üzere dilekçenin reddine kararı verilmesi gerekirken, idare mahkemesince dosyanın esasının kapatılıp iadesine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.’’

T.C DANIŞTAY 14.Daire 2011 / 6523  E – 2012/383 K  Karar Tarihi:06.02.2012

Madde 5 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarındamaddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.

2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.

İÇTİHATLAR

‘’Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cebeci Mahallesi, 4/14-17 pafta, 2316 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının ruhsatsız olduğundan bahisle, hissedarı olan davacılara, ad ve soyadları ile hisse oranları belirtilmek suretiyle, 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin encümen kararı ile bu karar uyarınca ruhsatsız yapının yıkılması gerektiğine, aksi takdirde 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca yıkım kararı alınacağına ve ikinci kez para cezası verilebileceğine ilişkin belediye başkanlığı işleminin tesisiüzerine bakılmakta olan davanın açıldığı, Mahkeme tarafından her birdavacı tarafından ayrı ayrı dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu edilen işlemler; davacıların hissedarı olduğu yapının tamamının ruhsatsız olarak yapıldığının tespit edildiğinden bahisle tesis edilen bir işlem olup; uyuşmazlığın çözümü, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılıp yapılmadığının ortaya konulmasını gerektirdiğinden, davacıların tümünün ortak menfaatini

ilgilendirdiği gibi; olayda, davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebeplerin aynı olması koşulu da gerçekleşmiş bulunmaktadır.

Bu durumda; İdare Mahkemesince, aralarında hak ve menfaatte iştirak bulunan davacıların ayrı ayrı dava açması gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararda yürürlükteki hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanunyararına temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 06.10.2011 gün ve E:2011/1875, K:2011/1391 kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca, hükmün hukukisonuçlarına etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, kararınbirer örneğinin ilgili Sultangazi Belediye Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmesine ve kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 07.02.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun <İlk inceleme üzerine verilecek karar> başlıklı 15. maddesinin 4001 sayılı Yasa ile değişik 4. fıkrasında ilk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen, bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe ret kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna, tek hakim kararına ise itiraz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiş, bu hüküm uyarınca dilekçe ret kararlarına karşı temyiz yolu kapatılmıştır.

Anılan Kanun'un 51. maddesinde, idare mahkemelerince verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararların kanun yararına temyiz edilebileceği düzenlemesine yer verilmekle birlikte bu kararlar yanında idare mahkemesince kararların da kanun yararına temyiz olunacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu nedenle, idare mahkemesince verildiği anda kesinleşen dilekçe retkararının kanun yararına temyiz istemine konu olamayacağından, kanunyararına temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği görüşüyle,aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz. ‘’

T.C DANIŞTAY 14.Daire  2012 / 4889   E – 2013 / 706 K Karar Tarihi:07.02.2013

‘’Dava dosyasının incelenmesinden; Doğan Yayın Holding A. Ş. bünyesinde faaliyet gösteren davacı şirketlerin gazete reklam yeri fiyatlarının oluşumunda uyguladıkları indirim sistemleri ve medya planlama satın alma ajansları ile akdettikleri mutabakat ve/veya sözleşmelerdeki prim uygulamaları yoluyla 4054 sayılı Kanun'un 6. maddesi çerçevesinde hakim durumlarını kötüye kullandıklarından bahisle haklarında açılan soruşturma sonucunda Rekabet Kurulu'nun dava konusu kararıyla davacı şirketlere ayrı ayrı idari para cezası verildiği, davacı şirketlerin de anılan Kurul kararına karşı tek dava dilekçesiyle ve ödedikleri para cezası bedellerinin iadesi istemiyle dava açıldığı anlaşılmakta ise de, yukarıda anılan Kanun'un 5. maddesi hükmü uyarınca, dava konusu işlemin davacı şirketler açısından davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olduğu anlaşılmakta ise de davacı şirketlere ayrı ayrı idari para cezası verildiği göz önüne alındığında ayrı tüzel kişiliklerin hak veya menfaatlerinde iştirak bulunduğundan söz etme olanağı bulunmadığı, diğer yandan ödenen para cezası bedellerinin iadesi istemiyle dava açılmışsa da, iadesi istenen miktarların dava dilekçesinde belirtilmediği görüldüğünden, bu haliyle dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanun'un 3. ve 5. maddelerine uygun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, her bir şirket tarafından ayrı ayrı düzenlenecek, ödenmiş bulunan idari para cezalarının iadesi isteminde bulunulacaksa, iadeye konu edilen miktar gösterilerek bu miktara ilişkin nispi karar harcı yatırılmak suretiyle karşı taraf sayısından bir fazla düzenlenecek dilekçeler ile ayrı ayrı dava açılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenle, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-d maddesi uyarınca, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 3. ve 5. maddelere uygun şekilde her bir şirketin ayrı ayrı, karşı taraf sayısından bir fazla ve imzalı dilekçelerle dilekçe ret kararını veren yargı yeri sıfatıyla Danıştay'da yeniden dava açmakta serbest olmak üzere dilekçenin reddine, aynı Kanun'un 15/5 maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlık yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinin davacı şirketlere tebliğine, aşağıda dökümü yapılan 83,30-TL yargılama

giderlerinin davacı şirketler üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan 34,80-TL yürütmenin durdurulması harcı ile artan posta ücretinin istemi halinde davacı şirketlere iadesine, 10.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. ‘’

T.C DANIŞTAY 13.Daire  2012 / 198 E – 2012 / 337 K Karar Tarihi:10.02.2012

Madde 6

Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına veya 4 üncü maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç ve posta ücretleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları yapılarak kayıt tarih ve sayısı dilekçenin üzerine yazılır. Dava bu kaydın yapıldığıtarihte açılmış sayılır.

2. Davacılara, kayıt tarih ve sayısını gösteren imzalı ve mühürlü, pulsuz bir alındı kağıdı verilir.

3. 4 üncü maddede yazılı diğer yerlere verilen dilekçeler, en geç üçgün içinde Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlığına taahhütlü olarak gönderilir. Bu yerlerde harç pulları bulunmadığı takdirde bunlara karşılık alınan paraların miktarı ve alındı kağıdının tarih ve sayısı dilekçelere yazılır.

4. Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez

veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.

5. Dava açıldıktan sonra posta ücretinde tebliğ işlemlerinin yapılmasını engelleyecek şekilde azalma olması halinde, otuz gün içinde posta ücretinin tamamlanması daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Posta ücreti süresi içinde tamamlanmazsa dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Bu kararın tebliği tarihinden başlayarak üç ay içinde, noksanı tamamlanmak suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.

6. 4 ve 5 inci fıkralardaki tebligat re sen genel bütçeden yapılır.

İÇTİHATLAR

‘’Dosyanın incelenmesinden; davacılar tarafından adli yardımdan yararlanmak için Van Tapu Sicil Müdürlüğünün davacılar adına gayrimenkul kaydı bulunmadığı ve Van SSK İl Müdürlüğünün sigortalı olarak çalışmadıklarının belirtildiği belgelerin eklendiği, davacıların kendisi ve ailesini zor duruma düşürmeksizin yargılama masraflarını kısmen veya tamamen temin edip edemeyeceği yönünde başka bir bilgi-belgenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; İdare Mahkemesince, davacıların İran İslam Cumhuriyeti

vatandaşı olduğu da göz önüne alındığında oturma ve çalışma izinlerinin bulunup bulunmadığı, herhangi bir yerde çalışıp çalışmadıkları, Türkiye'de bulunma amaçları da gözetilerek Türkiye'de geçimlerini nasıl sağladıkları, İran İslam Cumhuriyetindegayrimenkullerinin bulunup bulunmadığı, anılan ülkeden davacılara herhangi bir para transferinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin İl ve/veya İlçe Emniyet Müdürlüğünden sorulması ve ihtiyar heyeti ve belediyesince verilen fakirlik ilmühaberinin bulunup bulunmadığı araştırılarak gönderilen cevaplara göre adli yardım isteminin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, İdare Mahkemesince adli yardım isteminin yukarıda aktarılan şekilde araştırma yapılmaksızın reddi ile sonrasında davanın açılmamış sayılması yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, Vanidare Mahkemesinin 17.9.2007 tarih ve E:2007/776, K:2007/1924 sayılıkararının bozulmasına, dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine 10.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.’’

T.C DANIŞTAY 10.Daire  2008 / 1136E – 2011 / 4131K Karar Tarihi:10.10.2011

Madde 7 - 1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zamve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak

sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı veidarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği;

Tarihi izleyen günden başlar.

3. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.

İÇTİHATLAR

‘’İstemin Özeti: Ortağı bulunduğu ... Tekstil Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına tescilli 19.12.2002 gün ve 10666 sayılı ve 11.11.2002 gün ve 9414 sayılı beyannameler nedeniyle, davacı adına, gümrük, katma değer vergileri ve kaynak kullanımını destekleme fonu payı tahakkuk ettirilmesi ve vergiler üzerinden gecikme faizi, fon payı üzerinden cezai faiz hesaplanması yolunda tesis edilen işlemlere karşı yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davayı; 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 242'nci maddesi uyarınca, mükelleflere tebliğ edilen tahakkuklara karşı anılan maddede belirtilen idari itiraz yolları tüketilmeden doğrudan dava açılmasının mümkün olmadığı; uyuşmazlığın vergilere ilişkin kısmı için, davacı tarafından, tahakkuka vaki düzeltme taleplerinin reddine dair işlemlerin tebliği üzerine yedi gün içindeBaşmüdürlük nezdinde itiraz edilip tesis edilen olumsuz işlemlerin iptali istemiyle açılması gerekirken, anılan süre geçirilerek doğrudan açılan davanın bahsi geçen kısmının esasının incelenmesine olanak bulunmadığı; öte yandan, fon payı ve fon payı üzerinden cezaifaiz istenilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7'nci maddesi uyarınca otuz günlük süre içinde dava konusu yapılması gerekirken,

bu süre geçirilmek suretiyle açılan davanın anılan kısmında süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle reddeden İzmir Birinci Vergi Mahkemesinin 30.09.2009 gün ve E:2008/1851; K:2009/1445 sayılıkararının; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 35'inci maddesindeki açık düzenlemeye rağmen taraflarına tahakkuk işlemi tesis edilip tebliğ edildiği; uyuşmazlıkta, gümrük yükümlüsü ithalatçı firma olmasına karşın, kendileriymiş gibi değerlendirilmek suretiyle karar verildiği; ithalatçı firmanın 1/60000 oranında hissesine sahip bulunmaları nedeniyle alacak için taraflarına başvurulmasında hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:Dosyanın incelenmesinden; davacının ortağı bulunduğu ... Tekstil Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannameleri ile yatırım teşvik belgesi kapsamında ithalatın gerçekleştirilmesinden sonra, teşvik şartlarının ihlal edildiğinden bahisle, eşyaya ait gümrük ve katma değer vergileri ile kaynak kullanımını destekleme fonu payı tahakkuk ettirilerek Şirket adresine tebliğe çıkarıldığı, adresinde bulunamaması nedeniyle ResmiGazete'de yapılan ilanen tebligat sonucunda da vergi ve fon paylarının ödenmemesi üzerine, hesaplanan gecikme faizi ve cezai faiziyle birlikte, vergi ve fon paylarının davacı adına tahakkuk ettirildiği, tahakkuk işlemlerine yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davada, Mahkemece, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle karar verildiği anlaşılmıştır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 4369 sayılı Kanun'un 21'inci maddesiyle değişen 35'nci maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde, limited şirket ortaklarının şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı ve bu Kanun hükümleri uyarınca takibe tabi tutulacağı; 55'inci maddesinde ise, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emriile tebliğ olunacağı belirtildikten sonra, ikinci fıkrasında; ödeme emrinde borcun aslı ve ferilerinin mahiyet ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödenmediği veya mal bildiriminde bulunulmadığıtakdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde

bulununcaya kadar hapis ile tazyik olunacağının kayıtlı bulunacağı düzenlenmiştir.

Yukarıda yer verilen kanun maddelerinin değerlendirilmesinden, limited şirket ortağının, Şirketten tahsil imkanı kalmayan ve kesinleşmiş amme alacağından dolayı sorumlu tutulabileceği, bu aşamada, yani Şirket adına kesinleşen vergiler nedeniyle ortağın takibinin ise, 6183 sayılı Kanun uyarınca tesis edilecek işlemlerle mümkün olabileceği, şirket adına tahakkuk ettirilmesi gereken verginin ortak adına tahakkuk ettirilmesine olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu durumda; olayda Şirket adına tahakkuk ettirilen vergi ve fon paylarının kesinleşmesinden sonra, ortak adına, 6183 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ödeme emri düzenlenmesi gerekirken, Şirket adına tahakkuk ettirilen vergi ve fon payları kesinleşmeden, davacı adına yapılan tahakkuk işlemleri, davacının hukuki durumunu etkileyen ve idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler niteliğinde değildir. Bu işlemlerin tebliği üzerine 4458 sayılı Kanunda öngörülen idari başvuru yollarının tüketilmesi de bu niteliğini değiştirmez. Dolayısıyla, incelenmeksizin reddi gereken davanın reddi yolunda yazılı gerekçeyle verilen kararda sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.’’

T.C DANIŞTAY 7.Daire  2010 / 176 E – 2013 /1030 K Karar Tarihi:12.03.2013

‘’İstemin Özeti: Adana Bölge İdare Mahkemesi'nin 23.9.2011 günlü, E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.

Düşüncesi: Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Adana Bölge İdare Mahkemesi'nce verilen kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Başsavcısı: Turgut Candan

Düşüncesi: Van İli, Merkez, Dumlupınar İlköğretim Okulu'nda 657 sayılı Yasa'nın 4/B maddesi uyarınca sözleşmeli statüde sınıf öğretmeni olarak görev yapmakta iken eş durumu nedeniyle Adana İli, Kozan İlçesi, Bucak Köyü İlköğretim Okulu'na atanan davacının, bu atama nedeniyle verilmeyen yolluğun ödenmesi istemiyle, 1.4.2011 tarihinde yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ve yolluğun yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen Adana İkinci İdare Mahkemesinin 25.5.2011 gün ve E:2011/940, K:2011/925 sayılı tek hakimli kararın onanmasına ilişkin Adana Bölge İdare Mahkemesinin 23.9.2011 gün ve E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararının yürürlükteki hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek davacı Satı SARICA vekili tarafından kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine dava dosyası da getirtilerek konu incelendi:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesinde, <niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade eden> kararların kanun yararına temyiz olunabileceği belirtilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7'nci maddesinin 1'incifıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerindealtmış gün olduğu hükmü getirilmiş; 10'uncu maddesinde, <İlgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veyaeylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri''; 11'inci maddesinde de, <İlgililer tarafından idaridava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veyareddedilmiş sayılması halinde dava açmasüresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı> hükmüne yer verilmiştir.

Mülga 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu'nun 93'üncü maddesinin

birinci tümcesi <Taallük ettiği senei maliyenin hitamı tarihinden itibaren beş sene zarfında ashabı tarafından meşru bir mazerete müstenit olmaksızın tahriren talep ve takip olunamamaktan veya evrakı ibraz edilmemekten dolayı tediye olunamayan düyun müruru zamana uğrayarak Devlet menfaatine sakıt olur> hükmünü içermekte iken, bu Kanunu yürürlükten kaldıran 30.12.2003 tarih ve 5018 sayılıKamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun <Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş borçlar> başlıklı değişik 34'üncü maddesinin üçüncüfıkrasında,> İlgili olduğu mali yılın sonundan başlayarak beş yıl içinde alacaklıları tarafından geçerli bir mazerete dayanmaksızın, yazılı talep edilmediğinde veya belgeleri verilmediğinden dolayı ödenemeyen borçlar zamanaşımına uğrayarak kamu idareleri lehine düşer.> hükmü yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; davacının naklen atanması nedeniyle yollukverilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddi üzerine açılan davada, davacının 7.8.2009 tarihli işlemle atandığı okulda göreve başladığı 17.8.2009 tarihinden itibaren bir ay içinde harcırahının ödenmemesi üzerine sürekli görev yolluğuna ilişkin dava açması ya da2577 sayılı Kanun'un 11'inci maddesi uyarınca idareye başvurması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra anılan atama işleminden kaynaklanan yolluğun verilmesi istemiyle idareye yapılan 1.4.2011 tarihli başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle 2.5.2011tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, süre aşımı yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

6245 sayılı Harcırah Kanununun 59'uncu maddesinde belirtilen bir aylık süre, dava süresi olmayıp, verilen avansın kapatılması amacınayönelik bir beyanname verme süresi olarak düzenlenmiş olduğundan, davacının atandığı yerde göreve başladığı 17.8.2009 tarihinden itibaren bir ay içinde harcırahın ödenmemesinin zımni ret şeklinde yorumlanması olanağı bulunmamaktadır.

Öte yandan; davacının atanmasına ilişkin işlemde atamanın yolluksuz olduğuna dair herhangi bir ibarenin mevcut olmaması karşısında; yolluk ödenmesi talebiyle sonradan yapılan başvurunun, 2577 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesi kapsamında yapılmış bir başvuru niteliğini taşıması sebebiyle; olayda idari dava açma süresinin de bu maddeye göre hesaplanması yerine atama işleminin tebliğ tarihinin dava

açma süresi için başlangıç olarak alınması isabetli değildir.

Ayrıca; belirtilen kanun hükümleri ile diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, beş yıllık zamanaşımı süresi alacağın doğduğu mali yılın bitiminden itibaren başlayacağı ve davacının, naklen atanmasına ilişkin işlemde <yolluksuz> ibaresinin de bulunmadığı hususları göz önüne alındığında; bu işlemden doğan yolluğunun tarafına ödenmesi için yaptığı başvuru üzerine 2577 sayılı Yasanın 10'uncu maddesi uyarınca kurulan işlemin iptali istemiyle açılan davanın süresinde olduğu anlaşılmaktadır.

Bu nedenlerle, Adana Bölge İdare Mahkemesinin, aksi yolda verilen veyürürlükteki hukuka aykırı sonuçlar ifade ettiği açık bulunan 23.09.2011 gün ve E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kamu yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:

Dava; Van İli, Merkez, Dumlupınar İlköğretim Okulu'nda 657 sayılı Yasa'nın 4/B maddesi uyarınca sözleşmeli statüde öğretmen olarak görev yapmakta iken, Adana İli, Kozan İlçesi, Bucak Köyü İlköğretim Okulu'na atanan davacının, bu atama nedeniyle verilmeyen yolluğunun ödenmesi istemiyle 1.4.2011 tarihinde yaptığı başvurunun reddine ilişkin 25.4.2011 günlü, 3183 sayılı işlemin iptali ve yolluğun yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Adana 2. İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen 25.5.2011 günlü, E:2011/940, K:2011/925 sayılı kararla; davacının, atandığı okulda göreve başladığı 17.8.2009 tarihi itibariyle kendisine harcırah ödenmediğini öğrendiği ve burada göreve başladığı tarihten itibaren altmış gün içerisinde dava açması ya da bir aylık süre içerisinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi uyarınca idareye başvurması, isteğinin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması durumlarına göre Kanunda öngörülen süre içerisinde dava açması gerekirken, bu süreler geçirildikten sonra idareye yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın süresinde açılmadığı ve

dolayısıyla esasının incelenmesi olanağının bulunmadığı gerekçesiyledavanın süre aşımı nedeniyle reddine hükmedilmiş, itiraz üzerine davaya bakan Adana Bölge İdare Mahkemesi'nin 23.9.2011 günlü, E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararıyla da, söz konusu karar onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

Adana Bölge İdare Mahkemesi'nin 23.9.2011 günlü, E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu belirtilerek kanunyararına bozulmasının istenilmesi üzerine Danıştay Başsavcılığı <yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade eden> sözkonusu kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun <Kanun Yararına Bozma> başlıklı 51. maddesinde, <1. Bölge idare mahkemesi kararları ile idari ve vergi mahkemelerince ve Danıştay'ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerineveya kendiliğinden başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir.

1. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.

2. Bozma kararının bir örneği ilgili Bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete'de yayımlanır.> hükmü yer almaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7'nci maddesinin 1'incifıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerindealtmış gün olduğu ve busürenin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükmü getirilmiş; 10'uncu maddesinde, ilgililerin, haklarında idari davayakonu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içinde bir cevap verilmezseisteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri; 11'inci maddesinde

de, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Yolluk ödenmesine (hak kazanılmasına) neden olan işlemin hukuki sebebi genellikle atama, nakil veya geçici görevlendirme işlemlerinden biri olmakla birlikte, yolluğun ödenmesi konusunda idari dava konusu olabilecek bir uyuşmazlığın doğması, yolluk konusunda bir işlemin tesis edilmiş olması koşuluna bağlıdır. Yollukkonusundaki işlem ise yolluğa hak kazandıran atama, nakil veya geçici görevlendirme işlemiyle birlikte, atama, nakil veya görevlendirmenin <yolluklu veya yolluksuz> olduğunun işlemde belirtilmesi suretiyle tesis edilebileceği gibi yolluğa hak kazandığı iddiasında olan kişinin yolluk talebiyle başvurusu üzerinede tesis edilebilir. Doğal olarak sözü edilen asıl işlemle birlikte tesis edilmiş bir yolluk işleminin varlığı halinde, yani yolluklu veya yolluksuz ibaresinin işlemde yer alması halinde dava açma süresi, yolluksuz ibaresi yer alan işlemin tebliğ tarihine göre; yolluk konusunda asıl işlemde ödenip ödenmeyeceği hususunda bir ibare konulmamış ya da ayrı bir işlem kurulmamış olması halinde dava açma süresi, 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesinde öngörüldüğü gibi ilgili tarafından yöneltilecek bir başvuru üzerine oluşacak açık veya zımni bir ret işlemine göre hesaplanacaktır.

Dosyanın incelenmesinden; Van İli, Merkez, Dumlupınar İlköğretim Okulu'nda 657 sayılı Yasa'nın 4/B maddesi uyarınca sözleşmeli statüde öğretmen olarak görev yapmakta iken, Adana İli, Kozan İlçesi, Bucak Köyü İlköğretim Okulu'na atanarak yeni görev yerine 17.8.2009 tarihinde başlayan davacının, bu atama işleminden dolayı alamadığı sürekli görev yolluğunun ödenmesi için Bucak Köyü İlköğretim Okulu Müdürlüğü'ne yaptığı 1.4.2011 günlü başvurusunun Kozan Kaymakamlığı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün 25.4.2011 günlü,3183 sayılı işlemi ile reddi üzerine bakılmakta olan davanın

açıldığı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar Adana 2. İdare Mahkemesi'nce, davacının atandığı yerde göreve başladığı 17.8.2009 tarihinin, 6245 sayılı Kanun'un 59. maddesi uyarınca kendisine yolluk ödenmediğini öğrendiği son tarih olarak kabulünün gerekmekte olduğu belirtilerek ve yapılan hesaplamasonucu, dava süre aşımı yönünden reddedilmiş ise de, dava konusu olayda başvuru öncesinde davacıya tebliğ edilmek suretiyle kendisineyolluk verilmeyeceğine ilişkin bir işlemin mevcut olmaması karşısında; yolluk ödenmesi talebiyle sonradan yapılan başvuru, 2577sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında yapılmış bir başvuru niteliğini taşıdığından, bu konuda çıkan uyuşmazlıkta atandığı yerdegöreve başlama tarihinin dava açma süresi için başlangıç olarak alınmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.

Öte yandan, 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun 59. maddesinde belirtilen bir aylık süre, dava süresi olmayıp, verilen avansın kapatılması amacına yönelik bir beyanname verme süresi olarak düzenlenmiş olduğundan, dava açma süresinin hesabında dikkate alınmaması gerekmektedir.

Kaldı ki, uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu işlemin yasal dayanaklarını oluşturan ve 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esasların 4. maddesinde yer alan; <Sözleşmeli personele geçici görev yolluğu dışında harcırah ödenemez.> ibaresi ile buna paralel olarak yürürlüğe sokulan Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2006/58 sayılı Genelgesi'nin 11. maddesinde yeralan; <Sözleşmeli öğretmenlere sürekli görev yolluğu ödenmeyecektir.> ibaresinin Danıştay İkinci Dairesi'nin 28.02.2011 günlü, E:2010/5994 sayılı kararıyla yürütmesinin durdurulmuş olması nedeniyle oluşan yeni hukuki durum karşısında, davacının sürekli görev yolluğunu alabilmek için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında idareye her zaman başvurabileceği de açıktır.

Bu nedenle, Adana Bölge İdare Mahkemesinin, yürürlükteki hukuka aykırı sonuçlar ifade ettiği açık bulunan 23.9.2011 günlü, E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyizisteminin kabulü ile Adana Bölge İdare Mahkemesi'nce verilen 23.9.2011 günlü, E:2011/3996, K:2011/4004 sayılı kararın 2577 sayılıİdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararınbirer suretinin Danıştay Başsavcılığına, Kozan Kaymakamlığı ile davacıya gönderilmesine ve bu kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 13.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.’’

‘’İstemin Özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce verilen 22.11.2011 tarih ve E:2011/987, K:2011/5188 sayılı kararın, temyiz aşamasında öne sürülen iddialarla düzeltilmesi istenilmektedir.

Savunmaların Özeti: Karar düzeltme isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi Emre ERMAN'ın Düşüncesi: İdari işlemin yürürlüğe girmesi ile o idari işleme karşı dava açma süresinin başlangıcı farklı kavramlar olup; birinci husus idari usulün, ikinciise hak arama özgürlüğünün konusuna girmektedir. Dava açma süresininvarlığı bizatihi hak arama özgürlüğüne getirilmiş bir sınırlama olup, bu özgürlüğü kısıtlayıcı nitelikteki hükümler dar yoruma tabi tutulmalıdır. Bu çerçevede Anayasa'nın ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun bireysel işlemler için öngördüğü dava açma süresinin başlangıcı yazılı bildirim esasına bağlanmış, ihalelerden yasaklama işlemleri açısından 2886 sayılı Kanun'da aksine bir hüküm yer almamış, sadece bu işlemin Resmi Gazete'de ilan edileceği ifade edilmiştir. Bu husus yukarıda belirtildiği gibi idari usule ilişkin olup, işleme aleniyet kazandırma amacı taşıdığı değerlendirilmektedir. Öte yandan, ihaleden yasaklama kararının idari yaptırım niteliğinde olduğu açık olup, bu nitelikte bir işlemekarşı sağlanması gereken hukuki güvence ve çarelerin klasik idari işlemlerden daha güçlü nitelikte olması gerektiği de açıktır. Belirtilen çerçevede, dava açma süresinin başlangıcı olarak Resmi Gazete'de ilan tarihinin esas alınarak davanın süresine açılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin Mahkeme kararını onayan Dairemiz kararının kaldırılarak, temyize konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra,davacı şirketin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 22.11.2011 tarih ve E:2011/987, K:2011/5188 sayılı kararı kaldırıldı. İşin gereği görüşüldü:

Dava, davacı şirketin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 84. maddesi uyarınca bir yıl süreyle kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmasına ilişkin 03.08.2004 tarih ve 25542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; Dairemizin 08.05.2009 tarih ve E:2007/1572, K:2009/4980 sayılı bozma kararına uyularak; 03.08.2004 tarihinde ilân suretiyle tebliğ edilmesi nedeniyle, bu tarihte öğrenildiği kabul edilen dava konusu yasaklama işlemine karşı, 04.10.2004 tarihine kadar dava açılması gerekirken 24.11.2004 tarihinde kayda giren dilekçe ile açılan davanın 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesi uyarınca süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı şirket tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa'nın 11. maddesinde, <Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.>, 36. maddesinde, <Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkınasahiptir.>, 40. maddesinin ikinci fıkrasında, <Devlet, işlemlerinde,ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.>, 125. maddesinde ise, <İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre yazılı bildirim tarihinde başlar.> hükmüne yer verilmiş, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde; dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerindealtmış gün olduğu, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı, ilânı gereken düzenleyici işlemlerde ise ilân tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinin 1.

fıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde idare mahkemelerinde altmış gün olduğu belirtilmiş; aynı maddenin 2. fıkrasında, dava açma süresininidari uyuşmazlıklarda, yazılı bildirimin yapıldığı, 4. fıkrasında ise ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kuralı yer almıştır.

Anayasa'nın 125. ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılıbildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı düzenlemesineyer verilmek suretiyle dava açma süresinin başlamasında, <yazılı bildirim>in esas alınması öngörülmüş olup, hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılabilir biçimde bildirilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 84. maddesinde; 83. maddede belirtilen fiil veya davranışlarda bulundukları anlaşılanların, bu fiil ve davranışların ihale safhasında vaki olmuşsa idarelerce o ihaleye iştirak ettirilmeyecekleri gibi, fiil veya davranışlarının özelliğine göre ihaleyi yapan bakanlık veya ilgili bakanlık tarafından, haklarında bir yıla kadar bütün ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verileceği, kararı veren idarelerin, bu kararı Resmi Gazete'de ilan ettirecekleri, bu kararların ilgililerin müteahhitlik siciline de işleneceği hükmü yeralmış; bu hüküm, kamu idarelerinin ihalelere katılmaktan yasaklı kişilerden haberdar olmasını ve yasaklı kişilerin ihalelere katılmasını engelleyerek ihale işlemlerinin sekteye uğramasını önlemek amacıyla getirilmiş olup, ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarının bireysel işlem niteliğini değiştirmemektedir.

Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'da düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin başlangıcı olarak öngörülmüş olan ilân tarihinin, bireysel işlem niteliğinde olan ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarında uygulanması mümkün olmayıp; ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal süresi içinde dava konusu edilebileceğinin kabulü gerekmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacı şirketin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunun 84. maddesi uyarınca bir yıl süreyle kamu ihalelerine

katılmaktan yasaklanmasına ilişkin işlemin 03.08.2004 tarih ve 25542sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı; davacı şirketin katılmış olduğubaşka bir ihalede teklifinin değerlendirme dışı bırakılmasının gerekçesi olarak söz konusu ihalelere katılmaktan yasaklama işleminin gösterilmesi üzerine 22.10.2004 tarihinde öğrenildiği ileri sürülerek 24.11.2004 tarihinde bu işlemin iptali için açılan davanın, 03.08.2004 tarihinde ilan suretiyle tebliğ edilmesi nedeniyle bu tarihte öğrenildiği kabul edilen dava konusu yasaklama işlemine karşı, 04.10.2004 tarihine kadar dava açılması gerekirken 24.11.2004 tarihinde kayda giren dilekçe ile açılan davanın 2577 sayılı Yasa'nın 7. maddesi uyarınca süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığından davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Anayasa'nın 125. maddesinde ve 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin hesabında başlangıçtarihi olarak yazılı bildirimin esas alınacağı kurala bağlanmış olduğundan, subjektif işlemlere karşı açılacak idari davalarda, davaaçma süresinin işlemeye başlayabilmesi için idari işlemin ilgilisineyazılı olarak bildirilmesinin zorunlu olduğu, yasaklama kararlarınınilanı gereken düzenleyici işlem niteliği taşımadığı dikkate alındığında, bakılan davanın, dava konusu işlemin öğrenilmesi üzerine yasal süre içerisinde açıldığının kabulü gerektiğinden ve 22.10.2004 tarihinde davacı tarafından öğrenilen işleme karşı 24.11.2004 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu anlaşıldığından, İdare Mahkemesince davanın esası hakkında bir kararverilmesi gerekirken süre aşımı nedeniyle davanın reddi yolunda verilen kararda usule uygunluk bulunmamaktadır.

Nitekim benzer bir uyuşmazlık hakkında İdari Dava Daireleri Kurulu'nca verilen 30.01.2013 tarih ve E:2011/212, K:2013/121 sayılıkarar da bu yöndedir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca Ankara 7. İdare Mahkemesi'nin 02.12.2010 tarih ve E:2010/2493, K:2010/2046 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 12.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.’’

Sürelerle ilgili genel esaslar

Madde 8 - 1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

2. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar.

3. Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihtenitibaren yedi gün uzamış sayılır.

İÇTİHATLAR

“Olayda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddesine dayanarak ülkemiz aleyhine verilen çeşitli kararlarındaki gerekçelerine bakıldığında; İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili maddesinin aşırı şekilci yorumlanmasının, başvuranların mahkemeye erişim haklarından ve AİHS�nin ilgili maddesiuyarınca adil yargılanma haklarından yoksun bıraktığının kabul edildiği görülmektedir. Bu durumda; dava konusu idari para cezasına karşı adli yargı yerindeaçılan davada verilen görevsizlik kararına karşı bir üst mahkemede yapılan itiraz üzerine itirazın reddine ilişkin kesin kararın tarihinde davacıya tebliği üzerine 30 gün içerisinde tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından İdare Mahkemesince aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.”

Dava; İzmir İli, Buca İlçesi, � ada, � parsel sayılı taşınmazda ruhsatsız yapı yapıldığından bahisle 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42.maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin Buca BelediyeEncümeni'nin 07.12.2010 günlü ve 2010/2732 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, 2577 sayılı Kanunun 9. maddesinin 1. fıkrası uyarınca İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleştiği 27.05.2011 tarihinden itibaren 30 günlük süre geçirildikten sonra 28.06.2011 tarihinde açılan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiş, bu karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, özel yasalarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve idare mahkemelerinde dava açma süresinin altmış gün olduğu hükme bağlanmış; aynı Yasanın 9/1. maddesinde, çözümlenmesi Danıştay'ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen gündenitibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükmüne yer verilmiştir.

Kanunların, Anayasaya ve hukukun genel ilkelerine uygun bir şekilde yorumlanmasının hukuki yorum yöntemlerinden birisi olduğu dikkate alındığında; 2577 sayılı Kanunun 9. maddesindeki ifadesini, olarak anlamak ve yorumlamak gerekmektedir. Aksi takdirde; görevsizlik kararını kesinleştiren kararın verilmesiyle, kararın gerekçesinin yazılarak tebliği arasında geçen sürede, 30 günlük dava açma süresi işleyecek, davacının henüz bilgisi dahilinde olmayan ve kendisine tebliğ edilmeyen karar nedeniyle kanunla verilen 30 günlük süre kısalacak, daha da ötesi kararın verilmesiyle davacıya tebliği arasında geçen sürenin 30 günü aşması halinde ise, İdare Mahkemesinde dava açma olanağı bulunmayacaktır. Kanun koyucunun söz konusu düzenlemeyi yaparken böyle bir amaç gütmediği açıktır. Bu sebeple; 2577 sayılı Kanunun 9. maddesindeki ifadesinin lafzi değil,amaçsal olarak ve hukukun genel ilkeleriyle, hak arama özgürlüğüne uygun yorumlamak gerekmektedir. Bu yorum tarzı, 2577 sayılı Kanunun sürelerle ilgili genel esasları belirleyen 8. maddesindeki, sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı şeklindeki düzenlemeyle de uyum arzetmektedir.

Öte yandan; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesinin 6. maddesine dayanarak ülkemiz aleyhine verilen çeşitli kararlarındaki gerekçelerine bakıldığında; İdari Yargılama Usulü Kanunu�nun 9. maddesinin aşırı şekilci yorumlanmasının, başvuranların mahkemeye erişim haklarından ve AİHS�nin 6/1 maddesi uyarınca adil yargılanma haklarından yoksun bıraktığının kabul edildiği görülmektedir. (Örneğin; Mesutoğlu, No:36533/04).

Bu durumda; dava konusu idari para cezasına karşı adli yargı yerindeaçılan davada verilen görevsizlik kararına karşı bir üst mahkemede

yapılan itiraz üzerine itirazın reddine ilişkin kesin kararın 06.06.2011 tarihinde davacıya tebliği üzerine 30 gün içerisinde 28.06.2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından İdare Mahkemesince aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, İzmir 3. İdare Mahkemesi'nce verilen 23/09/2011 günlü, E:2011/1324, K:2011/1481 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 13.12.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

DANIŞTAY 14.Daire Esas: 2011 / 16787 Karar: 2012 / 9669 Karar Tarihi: 13.12.2012

“İstemin Özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesi'nin 7.4.2009 günlü, E: 2006/5892, K:2009/3852 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Gonca Temizhan

TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakimi'nin açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü: 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46. maddesinin 2. fıkrasında, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay'da temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiş, aynı Yasa'nın 8. maddesinin 3. fıkrasında da, bu Yasa'da yazılı sürelerinbitmesinin çalışmaya ara verme zamanına rastlaması halinde, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı öngörülmüştür.

2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 86. maddesinin, 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasa'yla değişik 1. fıkrasında ise, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos'un birinden Eylül'ün beşine

kadar çalışmaya ara vermesi öngörülmüş; böylece ara vermenin son günü Eylül'ün dördü olarak belirlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu kararının 27.7.2009 günü davacı vekiline tebliğ edildiği, otuz günlük temyiz süresinin bitiminin çalışmaya ara verme zamanına rastladığı, bu nedenle sürenin, ara vermenin sona erdiği günü, yani Eylül'ün dördünü izleyen tarihten itibaren 11.9.2009 cuma günü çalışma saati bitimine kadar uzadığı; ancak davacının bu süre geçtikten sonra, 14.9.2009 gününde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Yasada öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyizbaşvurusunun incelenmesi olanağı bulunmadığından, davacının isteminin süre aşımı nedeniyle reddine, 18.2.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞIOY

2575 sayılı Danıştay Yasası'nın 86. maddesinin 1. fıkrası çalışmaya ara verme süresinin kısaltılması amacıyla yeniden düzenlenerek, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos ayının birinden Eylül'ün beşine kadar çalışmaya ara vermeleri öngörülmüştür. Bu kuralda çalışmaya ara verme süresi, bu sürenin başladığı ve sona erdiği gün açıkça gösterilerek belirlenmiştir. Yani, çalışmaya ara vermenin <...Eylül'ün beşine kadar...> süreceği ifade edilerek, Eylül'ün beşiçalışmaya ara vermenin sona erdiği gün olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla Danıştay dairelerinin Eylül'ün altısında çalışmaya başlayacakları hususunda duraksama bulunmamaktadır. Nitekim sözü edilen düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana uygulamanın da bu doğrultuda olduğu bilinen gerçektir.

Belirtilen durum karşısında, davacının Yasa'da öngörülen süre içindetemyiz isteminde bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, karara katılmıyoruz.

DANIŞTAY  İdari Dava Daireleri Kurulu  Esas: 2010 / 114 Karar: 2010 / 247 Karar Tarihi: 18.02.2010”

Görevli olmayan yerlere başvurma

Madde 9: DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/2)1. Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.

İÇTİHATLAR

“İstemin Özeti: 22.9.1993 tarihinde davalı belediyenin yaptığı kazı çalışmaları sırasında patlayan borudan sızan suyun davacıya ait mobilya atölyesini basması sonucu oluşan zararın tazmini istemiyle açılan davada; 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde, idari yargının görevine girdiği halde adli veya askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların ve bunlara karşı kanun yolları varsa süresinde olmak şartıyla bu yollara başvurulması üzerine verilen kararların tebliğ tarihini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilmesinin öngörüldüğü, oysa ... Asliye Hukuk Mahkemesindeaçılan davanın 27.6.1996 gün ve 416 sayılı karar ile görev yönünden reddedildiği, davacı vekilinin dilekçesi üzerine anılan adli yargı yerince dosyanın mahkemelerine gönderilmesi yoluyla davanın incelenmesine usul hukuku yönünden imkan bulunmadığı, aynı şekilde ayrı yargı düzenleri arasında dava dosyası gönderilmesine ilişkin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda da herhangi bir kurala yer verilmediği gerekçesiyle dosyanın esas kaydının kapatılarak ... Asliye Hukuk Mahkemesine geri gönderilmesine karar veren Bursa 2. İdare Mahkemesinin 16.4.1997 gün ve 238 sayılı kararının; dava dosyasının idare mahkemesine gönderilmesi yolunda asliye hukuk

mahkemesine süresinde verdikleri dilekçenin 2577 sayılı Yasanın 3. maddesindeki şekil şartlarına uygun olmaması nedeniyle reddedilerek süresinde usulüne uygun dilekçe ile dava açılmasına mahkemece karar verilmesi gerekirken anılan kararın verilmesinin hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Danıştay Tetkik Hakimi Adnan Dikenli'nin Düşüncesi: İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Alaattin Öğüş'ün Düşüncesi: Dava, davacının işyerini belediyenin kazı çalışmalarından ötürü su basması nedeniyleasliye hukuk mahkemesinde tazminat istemiyle açılmış, mahkemenin görevsizlik kararı üzerine idare mahkemesine gönderilen dosyada işinesası incelenmeden kaydı kapatılmış, idare mahkemesinin kaydın kapatılmasına ilişkin kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Asliye hukuk mahkemesinin görevsizlik kararında isteği halinde dosyanın görevli idare mahkemesine gönderileceği belirtilmiş, bu açıklamaya göre davacı tarafından verilen dilekçeyle dosyanın idare mahkemesine gönderilmesi sağlanmıştır.

İdari yargı yerinde bu yolla tam yargı davasının açılmasına olanak bulunmadığından idare mahkemesince verilen kararda isabetsizlik yoktur.

Ancak, davacı asliye hukuk hâkimi tarafından yanıltılmıştır. Bu itibarla, anılan yanıltıcı beyan üzerine asliye hukuk mahkemesine verilen ve dosyanın idare mahkemesine gönderilmesi istemini içeren dilekçenin usulüne göre düzenlenmemiş bir dava dilekçesi olarak kabulü ile 2577 sayılı Yasanın 3.maddesinde öngörüldüğü şekilde yeniden dilekçe düzenlenmek üzere dilekçenin reddine karar verilmesinin hukuka ve adalet ilkelerine uygun olacağı kuşkusuzdur. Aksi halde, bir adli merciinin yanıltması ile başka bir adli merciinin davaya bakmaması sonucu oluşacak, başka bir anlatımla esasşekle feda edilmiş olacaktır.

Açıklanan nedenlerle temyize konu kararın bozulması gerekir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yoluile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasınabağlıdır.

İdare mahkemesince verilen kararın dayandığı gerekçe Usul ve Yasaya uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyizisteminin reddi ile anılan kararın onanmasına ve yargılama giderlerinin temyiz isteminde bulunan üzerinde bırakılmasına 28.10.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.”

DANIŞTAY  8.Daire Esas: 1998 / 36 Karar: 1999 / 5625 Karar Tarihi: 28.10.1999

“İstemin Özeti: .............. Mahallesi, 12 pafta, 1822 parsel sayılı taşınmazın ilkokul yeri olarak belirlenmesine ilişkin 3.2.1982 onay günlü imar planının söz konusu taşınmazla ilgili bölümünün iptali ile tapuya bu yolda verilen şerhin kaldırılması istemiyle açılan davanın imar planına yönelik bölümünün reddi, tapuya bu yolda verilen şerhin kaldırılmasına yönelik bölümünde görevden reddi yolundaki ....... 2. İdare Mahkemesinin 14.6.1984 günlü, E: 1983/72, K: 1984/437 sayılı kararının, taşınmazın E-5 karayolu kenarında bulunduğu, bu durumun da çocukların can güvenliğive dikkatlerinin dağılması açısından sakıncalar yaratacağı öne sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor uyarınca verilen kararda mevzuata aykırılık bulunmadığı öne sürülerek temyiz isteminin reddi istenilmektedir.

Savcı A.Ş.'un Düşüncesi: 2577 sayılı Yasanın 46 ncı maddesi uyarıncaİdare Mahkemelerinin nihai kararlarına karşı yapılan temyiz isteminde; öne sürülen hususlar, anılan Yasanın 49 ncu maddesinin 1.fıkrasında belertilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından, İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler

karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle ....... 2. İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakimi E.L.'nun açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra temyiz isteminin süresinde olduğu görülerek işin gereği düşünüldü:

Duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek işin esası incelendi:

Dava, ........ ....... Mahallesi, 12 pafta, 1822 parsel sayılı taşınmazın ilkokul yeri olarak belirlenmesine ilişkin 3.2.1982 onay günlü imar planının söz konusu taşınmazla ilgili bölümünün iptali ile tapuya bu yolda verilen şerhin kaldırılması istemiyle açılmış olup, ....... 2. İdare Mahkemesinin 14.6.1984 günlü, E:1983/72 K: 1984/437 sayılı kararıyla, taşınmazın bulunduğu yörede yapılan keşifve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda özetle yöredeki arazinin çok küçük parseller olarak ufalandığı, parçalanmamış büyük parsellerin ise okul yeri ve diğer donatılar için ayrıldığı, 1822 sayılı parselin de bunlardan biri olduğu, 400.000 civarındaki bir nüfus için ayrılan ilkokul sayısı ve alanının fazla olmadığı, okul yeri olarak ayrılan taşınmazın E-5 karayolu üzerinde bulunmasının sakıncasının yapılacak üst geçitle ortadan kaldırılabileceği, gürültü sorununun ise ses emen duvarlarla giderilebileceğinin belirtildiği, dosyadaki bilgiler ve bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesi sonucu dava konusu taşınmazın okul yeri olarak ayrılmasında şehircilik esaslarına, planlama ilkelerine ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın imar planına yönelik bölümü reddedilmiş, davanın tapuya bu yolda konan şerhin kaldırılmasına yönelik bölümü de konunun çözümü adli yargılamaya aitolduğundan görev yönünden reddedilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyada yer alan bilgiler ve bilirkişi raporunun birlikte incelenmesinden, taşınmazın E-5 karayoluna bitişik olup yoğun ve sürekli bir trafiğin olduğu bölgede bulunduğu, ilkokul çağındaki

çocukların dikkatsiz, tedbirsiz ve meraklı olma özelliklerinin dikkate alınması durumunda yapılacak üst geçidin can güvenliğini yeterli ölçüde sağlayamayacağı, okul yerinin karayolu kenarında bulunmasının bilirkişilerce de kabul edildiği gibi çocukların yol gürültüsünden rahatsız olmaları ve dikkatlerinin dağılması sonuçlarını doğuracağı, gürültünün ses emen duvarlarla yok edilebileceği yolundaki önerinin ise maliyetin yüksek olması nedeniyle gerçekleşebilme olanağı bulunmadığı anlaşıldığından, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olmayan imar planına yönelik davanın esastan, tapuya bu yolda konan şerhe yönelik bölümünün görevden reddinde isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, ....... 2. İdare Mahkemesinin 14.6.1984 günlü,E: 1983/72, K: 1984/437 sayılı kararının bozulmasına, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesinin 2. fıkrası uyarınca incelenen imar planının dava konusu taşınmazla ilgili bölümünün dolayısıyla tapuya bu yolda konan şerhin iptaline, aşağıda dökümü yazılı 4145 lira yargılama gideri, 5000 lira avukatlık ücreti ile 31625 lira keşif ve bilirkişiincelemesi giderinin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, keşif ve bilirkişi incelemesi giderlerine karşılık peşin yatırılan 50.000 liradan kalan 18 375 lira ile fazla yatırılan600 lira harcın davacılara iadesine 20.03.1985 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

AZLIK OYU

1- Keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda uzman bilirkişiler tarafından düzenlenen 2.5,1984 günlü raporda, 12 pafta, 1822 parsel sayılı taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama planında ilkokul yeri olarak ayrılmasında plan bütünü içinde şehircilik ilkesine, planlamaesaslarına ve kamu yararına uygunluk bulunduğu ayrıntılı bir biçimdeaçıklanmış olduğundan;

2- Olayda, tapu siciline konulan şerhin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 1 inci maddesinin 2 nci fıkrası ile aynı Yasanın 7 nci maddesine dayanılarak tesis edilmediği çekişmesiz bulunduğundan,böylece bu konunun çözümü adli yargının görevi alanına girdiğinden;

Mahkeme kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına karşıyım.”

DANIŞTAY 6.Daire Esas: 1984 / 1155 Karar: 1985 / 521 Karar Tarihi: 20.03.1985

İdari makamların sükutu

Madde 10: 1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/5) 2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde davaaçabilirler.

3. (MÜLGA FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/5) 

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Mülkiyet hakkı kapsamındaki banka teminat mektuplarının iadesi istemiyle yapılan başvurunun daha önce idarece reddedilmiş olması, aynı konuda idareye tekrar başvurulmasına ve başvurunun reddi halinde ret işleminin iptali istemiyle dava açılmasına engel teşkil etmemektedir. Buna göre; İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ilgili maddesi kapsamında her zaman idareye başvurarak, istemlerininkısmen, tamamen veya zımmen reddi halinde altmış günlük süre içerisinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir.

Buna göre, davacının 2577 sayılı Yasanın 10.maddesi kapsamında yaptığı 15.4.2009 tarihli başvurusunun zımnen reddi üzerine 11.9.2009 tarihinde açmış olduğu davanın süresinde olduğu dikkate alınarak davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabetgörülmediğinden, kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Buna göre; 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında her zaman idareye başvurarak, istemlerinin kısmen, tamamen veya zımmen reddi halinde altmış günlük süre içerisinde davaaçılabileceğinin kabulü gerekmektedir.

İdare Mahkemesince; davacının banka teminat mektuplarının iadesi istemiyle en son 15.4.2009 tarihinde yapmış olduğu başvurunun zımnenreddi üzerine 60 günlük dava açma süresi içinde 11.9.2009 tarihinde açmış olduğu davanın süresinde olduğu hususu dikkate alınarak uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Ankara 16. İdare Mahkemesinin 30.9.2010 tarih ve E:2009/1088, K:2010/1166 sayılı kararın bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen idare mahkemesine gönderilmesine, 27.09.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

DANIŞTAY 10.Daire Esas: 2011 / 832 Karar: 2011 / 3923 Karar Tarihi: 27.09.2011

“ÖZET: Davacının ek göstergesinin, 657 sayılı Yasa'ya ekli I sayılı Cetvelin III-Sağlık Hizmetleri Sınıfı bölümünün (b) bendi uyarınca hesaplanmaması halinin her ay itibariyle devam ettiği, anılan bentteyer alan ek gösterge oranından yaralanmak amacıyla 28.9.2010 tarihinde yaptığı başvurunun 23.11.2010 tarihli işlemle reddi üzerine de 18.1.2011 tarihinde kayda giren dilekçe ile açtığı davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, davayı süre aşımı nedeniyle reddeden idare mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.

Buna göre, uyuşmazlık konusu olayda olduğu üzere, 

Başka bir anlatımla dava, başvuruya cevap verilmeyen hallerde davacının idareye başvurduğu tarihten önceki son uygulama tarihindenitibaren 120 gün geçirilmeden açılmış ise, davanın açıldığı tarihtengeriye doğru 120 günü geçmemek koşuluyla, başvuru tarihinden geriye doğru 60 günlük süre içindeki esas alınarak davacı isteminin esasının incelenmesi gerekecek; davacının idareye başvurduğu tarihten önceki son uygulama tarihinden itibaren 120 günlük, ya da idarenin cevabının tebliğ tarihinden itibaren, başvuru tarihine

kadar işlemiş süreyle birlikte 60 günlük süreler geçtikten sonra açılmış olan davalarda ise ancak, dava tarihinden geriye doğru 60 günlük süre içinde kalan ilk uygulamadan başlayan zararın tazminine ilişkin istek incelenebilecektir.

Bu durumda, davacının ek göstergesinin, 657 sayılı Yasa'ya ekli I sayılı Cetvelin III-Sağlık Hizmetleri Sınıfı bölümünün (b) bendi uyarınca hesaplanmaması halinin her ay itibariyle devam ettiği, anılan bentte yer alan ek gösterge oranından yaralanmak amacıyla 28.9.2010 tarihinde yaptığı başvurunun 23.11.2010 tarihli işlemle reddi üzerine de 18.1.2011 tarihinde kayda giren dilekçe ile açtığı davanın yukarıda yapılan açıklamalara göre süresinde olduğu sonucunavarıldığından, davayı süre aşımı nedeniyle reddeden İdare Mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 3.2.2011 günlü, E:2011/49, K:2011/126 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen husus gözetilmek suretiyle dosya tekemmül ettirilerek, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 28.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi. ”

DANIŞTAY 2.Daire Esas: 2011 / 4692 Karar: 2011 / 5030 Karar Tarihi: 28.10.2011

Üst makamlara başvurma

Madde 11: 1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açmasüresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.

4. (MÜLGA FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/6) 

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacının ... günlü başvurusunun ... günlü cevap ile reddedilmesi üzerine, ... tarihinde davanın açıldığının anlaşıldığı;buna göre, dava konusu karara karşı kararın ... tarihinde Resmî Gazete'de yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılmasıya da işlemi yapan makamdan işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının istenmesi gerekirken; anılan maddedeki altmış günlük süre geçirildikten sonra ... tarihinde yapılan başvurunun reddi üzerine ... tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Temyiz edilen kararlailgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddine, hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Davacı, davanın süresinde olduğunu ileri sürmekte ve Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın temyizen incelenerek bozulmasınıistemektedir.

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddine, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 20.1.2009 günlü, E:2008/12885, K:2009/776 sayılı kararının ONANMASINA, kullanılmayan 25,60.-TL harcın isteği halinde davacıya iadesine, 27.05.2010 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile, karar verildi.

GEREKÇEDE KARŞI OY

X- Dava, geçiş dönemi tarifelerine ilişkin tarife metodojisinde perakende satış hizmeti bedelinin abone başına sabit bir bedel olarak belirlenmesi gerekirken 24.8.2006 günlü, 875 sayılı Kurul

kararı ile kWh başına belirlendiği ifade edilerek bu uygulamanın sona erdirilmesi doğrultusunda işlem yapılmasına ilişkin başvurunun reddine ilişkin 26.8.2008 günlü işlem ile 24.8.2006 günlü, 875 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararına ekli başlıklı II. Bölümün (B) maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.

1.9.2006 günlü, 26276 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 24.8.2006 günlü, 875 sayılı Kurul kararı ile perakende satış hizmet bedeli, geçiş dönemi tarifeleri kapsamında yeniden belirlenmekte ve perakende satış hizmeti tarifesinin kWh başına belirlenmesi öngörülmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. fıkrasında dilekçelerin Danıştay'da, Daire Başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise Mahkeme Başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından; görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3 ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği hükme bağlanmış olup, aynı Kanunun 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, 14. maddenin 3. fıkrasının(c) bendi uyarınca dava açma ehliyeti bulunmayan kişi tarafından dava açıldığının veya aynı fıkranın (e) bendi uyarınca davanın süresinde açılmadığının saptanması hallerinde davanın reddine karar verileceği hükmüne yer verilmiştir. 

İncelenen olayda; perakende satış hizmet bedelinin, satış lisansı sahibi tüzel kişilerin (elektrik üreten-satan firmaların) tüketicilere sağladığı sayaç okuma, faturalama gibi hizmetlerin karşılığı olarak tüketicilerden tarife yolu ile alındığı hususu gözönünde bulundurulduğunda, dava konusu Kurul kararının davacı Derneğin menfaatini ihlal eden bir düzenleme getirmediği görülmektedir.

Öte yandan, 1.9.2006 günlü, 26276 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 24.8.2006 günlü, 875 sayılı Kurul kararına karşı 60 günlük süre içinde dava açılmadığı ve bu süre içinde usulüne uygun bir başvuru yapılmadığı dikkate alındığında açılan davada süre aşımıda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere dava konusu 24.8.2006 günlü, 875 sayılı Kurul kararının davacı Derneğin menfaatini ihlal eden bir düzenleme getirmediğinin saptanması, 2577 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi uyarınca yönünden incelemenin, aynı fıkranın (e) bendinde yer alan süre aşımı yönünden incelemeden önce gelmesi ve anılan maddede ilk inceleme konularının sırasıyla inceleneceğininhükme bağlanması karşısında, davanın 2577 sayılı Yasa'nın 14/3-c ve 15/1-b maddeleri uyarınca yönünden reddi gerektiği oyuyla, kararın gerekçesine katılmıyoruz.

KARŞI OY

XX- Davacı Derneğin Tüzüğünün 3. maddesi incelendiğinde, lisansı sahibi tüzel kişilerin, elektrik piyasasında geçiş dönemi tarifelerikapsamında uygulayacakları perakende satış hizmet bedelinin belirlenmesine ilişkin 24.8.2006 günlü, 875 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararı ve dava Dernek tarafından yapılan başvuru üzerine tesis edilen işleme karşı davacı Derneğin, dava açma ehliyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, üretim şirketlerince ödenecek dağıtım sistemi kullanım bedellerinin hesaplanma biçimine ilişkin olarak davacı Dernek tarafından 19.8.2008 tarihinde yapılan başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 10. maddesi kapsamında yapılmış bir başvuru olduğunun kabulü gerektiğinden, anılan başvurunun 26.8.2008 günlü işlemle reddedilerek 4.9.2008 tarihinde tebliği üzerine bu işlemin ve bu işlemin dayanağını oluşturan 24.8.2006 günlü Kurul kararının iptali istemiyle 3.11.2008 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı, bu nedenle, davanın esası incelenmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiğinden, davacının temyiz isteminin kabulü ile Dairenin süre aşımı nedeniyle davanın reddi yolundaki kararın bozulması gerektiği oyuyla, karara karşıyız.”

DANIŞTAY  İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2009 / 703 Karar: 2010 /1087 Karar Tarihi: 27.05.2010 

“ÖZET: Somut olayda 4734 sayılı Yasadaki düzenlemelerde, ihale sürecinde tesis edilen işlemler hakkında idari başvuru yolu

öngörülmüş olup, bu başvuru yolunun tüketilmesinden sonra, Kurul tarafından verilen nihai kararların dava konusu edilebileceği açıkçabelirtildiğinden, nihai karar sonrası başvurunun idari dava açma süresini durdurduğundan da söz edilemeyeceğinden, Kamu İhale Kurulu'nca verilen 04.01.2005 tarih ve 2005/UM.Z-01 sayılı kararın iptali istemiyle,bu kararın 18.1.2005 tarihinde davacıya tebliği üzerine sonraki 60 gün içinde dava açılması gerekirken,bu süre geçirilerek 3.4.2005 tarihinde açılan bu davanın süreaşımı nedeniyleesasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın süreaşımı nedeniyle reddi isabetlidir.

(4734 S. K. m. 56) (2577 S. K. m. 11) 

İstemin Özeti: Ankara 3. İdare Mahkemesinin 18.02.2008 tarih ve E:2008/166, K:2008/221 sayılı kararının; başvurunun 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi kapsamında ve süresinde olduğu, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Erkan DEMİRTAŞ'ın Düşüncesi: Temyiz istemininreddi ile idare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Mehmet KARAOĞLU'nun Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesiiçin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesininbirinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce Tetkik Hakimi'nin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, Kamu İhale Kurulu'nun itirazen şikayet başvurusu üzerine verdiği 04.01.2005 tarih ve 2005/UM.Z-01 sayılı kararın; ilişkin kısmına davacının,25.01.2005 tarihli dilekçe ile davalı idareye yaptığı düzeltme başvurusunun,03.02.2005 tarih ve 2005/UM.Z-226 sayılı kararla reddedilmesi üzerine, 05.04.2005 tarihinde, her iki Kurul kararının da iptali istemiyle açılmış, idare Mahkemesi'nce; Dairemizin 20.03.2006 tarih ve E:2005/7916, K:2006/1445 sayılı bozmakararına uyularak, 4734 sayılı Yasadaki düzenlemelerde, ihale sürecinde tesis edilen işlemler hakkında idari başvuru yolu öngörülmüş olup, bu başvuru yolunun tüketilmesinden sonra, Kurul tarafından verilen nihai kararların dava konusu edilebileceği açıkçabelirtildiğinden, nihai karar sonrası başvurunun idari dava açma süresini durdurduğundan da söz edilemeyeceğinden, Kamu İhale Kurulu'nca verilen 04.01.2005 tarih ve 2005/UM.Z-01 sayılı kararın iptali istemiyle,bu kararın 18.1.2005 tarihinde davacıya tebliği üzerine sonraki 60 gün içinde dava açılması gerekirken,bu süre geçirilerek 3.4.2005 tarihinde açılan bu davanın süreaşımı nedeniyleesasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle,davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki temyize konu Ankara 3. İdare Mahkemesinin 18.02.2008 tarihve E:2008/166, K:2008/221 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozmanedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının onanmasına, dosyanın adı geçenMahkemeye gönderilmesine, 21.05.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

 DANIŞTAY 13.Daire Esas: 2008 / 5859 Karar: 2009 / 5545 Karar Tarihi: 21.05.2009

İptal ve tam yargı davaları

Formun Üstü

Madde 12: İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıylaDanıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargıdavası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içindetam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.

“ÖZET: Olayda, davacının, iptal davasının karara bağlanması üzerine tam yargı davası açma yolunu seçtiği ve yıkım kararının iptaline ilişkin mahkeme kararının kendisine tebliği üzerine 60 günlük dava açma süresi içerisinde tazminat davasını açtığı anlaşılmış olup, mahkemece dava süresinin, işlemin icra tarihine göre hesabedilerek davanın süreden reddinde isabet görülmemiştir.

(2577 S. K. m. 12) (2709 S. K. m. 125)

Dava, taşınmaz üzerindeki yapının yıktırılması nedeniyle uğranılan zararın temyizen ödenmesi istemiyle açılmış, idare mahkemesince, dava konusu yapının yıkılma eğilimli olduğuna ilişkin statik rapora dayanılarak davalı idarece oluşturulan yıkım işlemine karşı davacıların iptal davası açtığı, bu davada yürütmenin durdurulması kararı verilmesine rağmen dava devam ederken 18.7.1985 tarihinde yapının davalı idarece yıktırıldığı, davacının bu haksız yıkım nedeni ile uğradığı zararın tazmini için 18.3.1987 de bu davanın açıldığı, olayda uğranılan zarar idari bir işlemin icrası nedeniyle doğmuş bulunduğundan, tam yargı davasının 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmüne göre işlemin icra tarihinden itibaren 60 gün içinde açılması gerektiği, oysa yıkım 18.7.1985 gününde yapıldığı halde davanın 18.3.1987 tarihinde açıldığı anlaşılmanın 60 günlük sürenin geçtiğinin açık olduğu, diğer taraftan yıkım kararının iptali istemiyle açılan davanın iptali ile sonuçlandığı, hükmün davalı idarece temyiz edildiği, Danıştay'ca onandığı ve onama kararının 15.3.1988 de davacılar vekiline tebliğ edildiği belirtilerek dava süre aşımı yönünden reddedilmiş ve bu karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının iptal ve tam yargı davalarının açılması hallerini düzenleyen 12. maddesinde, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay'a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yoluna başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinden tam yargı davası açabilecekleri kurala bağlanmışolup, idari işlemler sebebiyle açılacak Tam Yargı Davalarında dava süreleri çeşitli olasılıklar göz önüne alınarak düzenlenmiş bulunmaktadır.

Olayda da, davacının, anılan 12. madde ile kendisine tanınan olanaklardan, iptal davasının karara bağlanması üzerine tam yargı davası açma yolunu seçtiği ve yıkım kararının iptaline ilişkin mahkeme kararının 19.1.1987 tarihinde kendisine tebliği üzerine 60 günlük dava açma süresi içerisinde 18.3.1987 de tazminat davasını açtığı anlaşılmış olup, mahkemece dava süresinin, işlemin icra tarihine göre hesabedilerek davanın süreden reddinde isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildi.”

 DANIŞTAY 6.Daire Esas: 1989 / 2840 Karar: 1989 / 2514 Karar Tarihi:12.12.1989

“ÖZET: Olayda, belediyeye imar mevzuatı uyarınca bedelsiz verilen Hazine taşınmazlarının amacı dışında kullanılmasından doğacak hukukiproblemlerin iki idare arasında çözümlenmesi gerektiği, davacının 19.7.1984 tarihinde yapılan ihale sonunda sözü edilen benzin istasyonu binasını M... Belediyesinden kira sözleşmesi ile 10.11.1984 tarihinden itibaren kiralayarak kira bedellerini ödediği,anılan kira sözleşmesinin yürürlükte olduğundan, dava konusu işlemle

davacıdan ecrimisil istemesinde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptal edilmiş olması isabetlidir.

(2577 S. K. m. 2, 12)

Hazine tarafından imar mevzuatı gereğince Mersin Belediyesine terk edilen taşınmazın, belediye tarafından satılamayacağı, yeşil alana tahsis amacının dışında kullanılamayacağı bedelli veya bedelsiz olarak gerçek veya tüzel kişilere verilemeyeceği yolundaki tapu kütüğünde yer alan şerhe rağmen Belediyece, akaryakıt istasyonu tesis edilerek kiraya verildiğinin tespiti üzerine, Hazinenin bu yeri geri alma hakkıyla birlikte ecrimisil istemi hakkının doğduğundan bahisle, söz konusu yeri kiralayan davacıdan 1.1.1984-31.12.1988 dönemi için ecrimisil istenilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda, İdare Mahkemesince, belediyeyeimar mevzuatı uyarınca bedelsiz verilen Hazine taşınmazlarının amacıdışında kullanılmasından doğacak hukuki problemlerin iki idare arasında çözümlenmesi gerektiği, davacının 19.7.1984 tarihinde yapılan ihale sonunda sözü edilen benzin istasyonu binasını Mersin Belediyesinden kira sözleşmesi ile 10.11.1984 tarihinden itibaren kiralayarak kira bedellerini ödediği, anılan kira sözleşmesinin yürürlükte olduğundan, dava konusu işlemle davacıdan ecrimisil istemesinde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlem iptal edilmiştir.

Davalı idare, Adana 1. İdare Mahkemesinin 1990/1308 sayılı anılan kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2622 sayılı Kanun ile değişik 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Bozulması istenen karar, usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz sebepleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile bozulması istenen kararınonanmasına karar verildi.” 

 DANIŞTAY 10.Daire Esas: 1990 / 2735 Karar: 1992 / 2058 Karar Tarihi: 18.05.1992

Formun Altı

Formun Üstü

Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması

Madde 13: 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idaridava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerinkısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.

2. Görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargıdavasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: İdarenin tazmin sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararlaidari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise idarenin tazmin sorumluluğu ya tamamen ortadan kalkacak ya da kusur ölçüsünde azalacaktır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca, Danıştay Onuncu ve Altıncı Dairelerinden oluşan müşterek kurulca gereği görüşüldü:

Davacı... Tüketim Mad. San. ve Tic. A.Ş. tarafından Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tazminat davasında verilen kararın kesinleşmesi üzerine yargı kararı gereğince ödemek zorunda kaldığı tazminat nedeniyle meydana gelen parasal zararı davalı idarelerin hizmet kusurundan kaynaklandığından bahisle bu hak kaybının giderilmesini teminen 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde yer alan bir yıllık süre içerisinde idari başvuru yolları tüketilerek, aleyhlerine hükmedilen tazminat tutarı ile yasal faiz ve yargılama giderleri toplamı 475.637.00 TL'nin olayın meydana gelmesinde hizmetkusuru bulunan idarelerden faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu 13. maddesinin 1. fıkrasında; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kurala bağlanmıştır.

Yukarıda anılan yasa maddesinde idareye başvuru süresinin, idari eylemlerden zarar gören kişilerin eylemi öğrendiği tarihten itibarenbaşlayacağı saptanmış olmaktadır. Zararın henüz ortaya çıkmadığı, çıksa bile zararın tüm sonuçlarıyla tespit edilemediği tarihi süreyebaşlangıç almanın dava açma hakkının kullanılamaması sonucunu doğuracağının kabulü gerekmektedir.Bu haliyle, başvurma süresinin başlangıcında, yalnızca eylem tarihini esas almak yerine, zararın o eylemden kaynaklandığının öğrenildiği tarihi esas almak hakkaniyete daha uygun olacaktır.

Öte yandan idarenin tazmin sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararlaidari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise

idarenin tazmin sorumluluğu ya tamamen ortadan kalkacak ya da kusur ölçüsünde azalacaktır.

Terör olayında yaşamını yitiren kişinin murisleri tarafından olayda hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Kadıköy Belediye Başkanlığı'na karşı İstanbul 3. İdareMahkemesinde açılan dava sonucu Mahkemenin 22.3.2007 tarih ve E:2004/966, K:2007/798 sayılı kararıyla, Kadıköy Belediyesinin yangın merdiveni bulunmayan binaya Yönetmelik hükümleri hilafına inşaat ve iskan ruhsatı vermesi nedeniyle hizmet kusuru bulunduğuna karar verilmiş ise de, davacı şirket aleyhine Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve Yargıtay tarafından onanarak kesinleşentazminat davasında Mahkemece; davalı şirketin müessir terör olayınınmeydana gelmesini önlemek adına alması gerekli tedbir ve önlemleri tam ve noksansız olarak yerine getirmediği, olayda kusurlu olduğu belirlenmiş yine dava dosyasında mevcut İstanbul İli Özel Güvenlik Teşkilatı İl Koordinasyon Kurulu Kararında, davacı şirket tarafındanyapılan yazılı müracaat ile, kuruluşun Yönetim Kurulunun aldığı kararla özel güvenlik teşkilatına gerek kalmadığı bu nedenle 2495 sayılı Kanun kapsamından çıkartılması ve bünyesinde tahsis edilen 8 özel güvenlik ile 3 adet silah kadrosunun iptalinin talep edildiği ve bu talebinde Kurulun 06.07.1998 tarih ve 1998/90 sayılı kararı ile kabul edildiği görülmekte olup, işleticiliğini üstlendiği çarşıda yangın ve güvenlik ile ilgili hiç bir önlem almadığı sabit olan davacı şirketin kusuru, olay ile meydana gelen zarar arasındakiilliyet bağını kesecek ölçüdedir.

İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alansebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ilerisürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi ile İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 24.12.2007 tarih ve E:2006/2422, K:2007/3038 sayılı kararının onanmasına, 08.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

 

DANIŞTAY 10.Daire Esas: 2008 / 5366 Karar: 2012 / 423 Karar Tarihi: 08.02.2012

“ÖZET: Deprem nedeniyle minarenin davacının taşınmazının üzerine yıkılması sonucu uğranıldığı belirtilen zararların tazmini istemiyleDiyanet İşleri Başkanlığı'na karşı minarenin projesinin olmadığı, yıkılmanın yapının inşa edilirken kullanılması gerekli malzemenin eksik ve vasıfsız bulunmasından kaynaklandığı ileri sürülerek açılanbu davada, davalı idarenin cami ve minaresinin yapımı ve hizmete alınması konusunda yasal bir görevinin olup olmadığı, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı ruhsatı ve ekleri ile yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, yapının imar açısından denetlenmesi konusunda hangi idarenin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıpalınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince kararın düzeltilmesi istemiyle verilen dilekçede ileri sürülen hususlar 2577 sayılı Yasanın 54/1-c maddesine uygun bulunduğundan, düzeltme isteminin kabulüyle Danıştay Onbirinci Dairesinin 22.11.2005 gün ve E:2003/1499, K:2005/5474 sayılı kararı ortadan kaldırıldıktan sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde, cami minaresinin davacıya ait konutun üzerine düşmesi sonucunda uğranıldığı ileri sürülen 7.950.000.000. TL zararın 17.8.1999 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde <İdari eylemlerden hakları ihlaledilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgiliidareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek

hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir> hükmü yer almaktadır.

Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin yönetiminden dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yol açan eylemi de sonuç olarak idari eylem kavramı içerisinde düşünmek gerekmektedir.

Deprem nedeniyle minarenin davacının taşınmazının üzerine yıkılması sonucu uğranıldığı belirtilen zararların tazmini istemiyle Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı minarenin projesinin olmadığı, yıkılmanınyapının inşa edilirken kullanılması gerekli malzemenin eksik ve vasıfsız bulunmasından kaynaklandığı ileri sürülerek açılan bu davada, davalı idarenin cami ve minaresinin yapımı ve hizmete alınması konusunda yasal bir görevinin olup olmadığı, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı ruhsatı ve ekleri ile yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, yapının imar açısından denetlenmesi konusunda hangi idarenin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıpalınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz konusu olmaklaöğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin olarakkabulü gerekmektedir.

Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen zarar idarenin kaynaklandığından Mahkemece 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesi uyarınca davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekirken davanın süre aşımı nedeniyle

reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 28.6.2002 gün ve E:2002/579, K:2002/1024 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen mahkemeye gönderilmesine, 13.05.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

DANIŞTAY 11.Daire Esas: 2006 / 5120 Karar: 2008 / 5262 Karar Tarihi:13.05.2008

Dilekçeler üzerine ilk inceleme

Madde 14: 1. Dilekçeler Danıştayda Evrak Müdürlüğünce kaydedilir ve Genel Sekreterlikçe görevli dairelere havale olunur.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/53) 2. Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde dilekçeler, evrak bürosunca kaydedilerek ilgili mahkemelere havale olunur. Dilekçe sahibine evrakın tarih ve sayısını gösterir ücretsiz bir alındı kâğıdı verilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/5) 3. Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından:

a) Görev ve yetki,

b) İdari merci tecavüzü,

c) Ehliyet,

d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,

e) Süre aşımı,

f) Husumet,

g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,

Yönlerinden sırasıyla incelenir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/5) 4. Dilekçeler bu yönlerden kanuna aykırı görülürse durum; görevli daire veya mahkemeye bir rapor ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için rapor düzenlenmez ve 15 inci madde hüküm leri ilgili hakim tarafından uygulanır. 3 üncü fıkraya göre yapılacak inceleme ve bu fıkra ile 5 inci fıkraya göre yapılacak işlemler dilekçenin alındığı tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde sonuçlandırılır.

5. İlk incelemeyi yapanlar, bu noktalardan kanuna aykırılık görmezler veya daire veya mahkeme tarafından ilk inceleme raporu yerinde görülmezse, tebligat işlemi yapılır.

6. Yukarıdaki hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15 inci madde hükmü uygulanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: A... Caddesi, No:1 S.... - MANİSA adresinde tutanak düzenlenen ve adına idari para cezası kesilen şirket unvanı ile davadilekçesinde ve dava dilekçesine eklenen vekâletnamede davacı şirketin unvanı farklı olduğundan, belirtilen uyumsuzluk giderilmek veya farklılık sebebine ilişkin belgeler eklenmek ve açıklanmak suretiyle adına idari para cezası kesilen şirket tarafından dava açılması gerekmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dava dilekçesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra gereği görüşüldü;

Dava, davacı şirkete idari para cezası verilmesine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 21.12.2010 tarih ve 2944/141 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14/3. maddesinde de dilekçelerin görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve aynı Kanun'un 3. ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 15/1-d maddesinde ise; dilekçelerin 3.ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tesbiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddedileceği hükmüne yer verilmiştir. 

Bu durumda, Atatürk Caddesi, No:1 Soma - MANİSA adresinde tutanak düzenlenen ve adına idari para cezası kesilen şirket unvanı ile davadilekçesinde ve dava dilekçesine eklenen vekâletnamede davacı şirketin unvanı farklı olduğundan, belirtilen uyumsuzluk giderilmek veya farklılık sebebine ilişkin belgeler eklenmek ve açıklanmak suretiyle adına idari para cezası kesilen şirket tarafından dava açılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-d maddesi uyarınca bu kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde 3. maddeye uygun şekilde düzenlenerek noksanı tamamlandıktan sonra dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddine, aynı Kanun'un 15/5. maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlık yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinindavacıya tebliğine, davanın yenilenmesi halinde yeniden harç alınmamasına, 06.06.2011 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2011 / 1291 Karar: 2011 / 2707 Karar Tarihi: 06.06.2011

“ÖZET: Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin ikinci örneğinin imzasız olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, karşı taraf sayısından bir fazla düzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden, dava dilekçesi bu haliyle Kanun'a uygun bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca bu kararın tebliğinden sonra otuz gün içinde kanuna uygun şekilde düzenlenerek noksanı tamamlandıktan sonra dava açılmak üzeredava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

(2577 S. K. m. 3, 14, 15) 

Davanın Özeti: Davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin EnerjiPiyasası Düzenleme Kurulu'nun 29.07.2010 tarih ve 2676/24 sayılı kararının iptali istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hâkimi Cengiz MASYAN'ın Düşüncesi: 2577 sayılı İdariYargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesine uygun bulunmayan dava dilekçesinin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dava dilekçesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra gereği görüşüldü;

Dava, davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin Enerji PiyasasıDüzenleme Kurulu'nun 29.07.2010 tarih ve 2676/24 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesinde; idari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı, dilekçelerde tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adreslerinin, davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihinin, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın gösterileceği, dava dilekçelerinin ve bunlara ekli evrakın örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla olacağı hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı Kanun'un 14. maddesinin 3. bendinde de; dava dilekçelerinin, görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idaridavaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş, 15. maddesinin 1/d bendinde ise; dilekçelerin 3. ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tesbiti halinde, yeniden dava açılmak üzere

dilekçenin reddedileceği hükmüne yer verilmiştir. 

Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin ikinci örneğinin imzasız olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, karşı taraf sayısından bir fazla düzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden, dava dilekçesi bu haliyle 2577 sayılı Kanun'un 3. maddesine uygun bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-d maddesi uyarınca bu kararın tebliğinden sonra 30 gün içinde 3. maddeye uygun şekilde düzenlenerek noksanı tamamlandıktan sonra dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddine, aynı Kanun'un 15/5. maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlık yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinindavacıya tebliğine, davanın yenilenmesi halinde yeniden harç alınmamasına, 27.12.2010 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2010 / 4615 Karar: 2010 / 8779 Karar Tarihi: 27.12.2010

İlk inceleme üzerine verilecek karar

Madde 15: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/6) 1. Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

a) 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konulardaaçılan davaların reddine; idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veyayetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,

b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,

c) 3/f bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine,

d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak yahut (c) bendinde yazılı hallerde, ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine,

e) 3/b bendinde yazılı halde dilekçelerin görevli idare merciine tevdiine, Karar verilir.

2. Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde, Danıştaya veya ilgilimahkemeye başvurma tarihi, merciine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

3. Dilekçelerin 3 üncü maddeye uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/7) 

4. İlk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen; bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe red kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna; tek hakim kararına karşı ise itiraz yoluna başvurulabilir.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/6)5. 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine,yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneği eklenmek ve tebliğ veya öğrenme tarihi gösterilmek suretiyle karşı taraf sayısından bir fazla olarak düzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden dava dilekçesi bu haliyle 2577 sayılı Kanuna uygun bulunmamaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin

açıklamaları dinlendikten ve dava dilekçesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra gereği görüşüldü;

Dava, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun 21.10.2010 tarih ve 7289 sayılı idari para cezası kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesinde; idari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı, dilekçelerde tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adreslerinin, davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihinin, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın gösterileceği, dava dilekçelerinin ve bunlara ekli evrakın örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla olacağı hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı Kanun'un 14. maddesinin 3. bendinde de; dava dilekçelerinin, görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idaridavaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş, 15. maddesinin 1/d bendinde ise; dilekçelerin 3. ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tespiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddedileceği hükmüne yer verilmiştir. 

Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin tek örnek olarak düzenlendiği, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneğinin dava dilekçesine eklenmediği, işlemin tebliğ veya öğrenme tarihinin gösterilmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneği eklenmek ve tebliğ veya öğrenme tarihi gösterilmek suretiyle karşı taraf sayısından bir fazla olarak düzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden dava dilekçesi bu haliyle 2577 sayılı Kanun'un 3. maddesine uygun bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-d maddesi uyarınca bu kararın tebliğinden sonra 30 gün içinde

3. maddeye uygun şekilde düzenlenerek noksanı tamamlandıktan sonra dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddine, aynı Kanun'un 15/5. maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlık yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinindavacıya tebliğine, davanın yenilenmesi halinde yeniden harç alınmamasına, 30.03.2011 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2010 / 5014 Karar: 2011 / 1221 Karar Tarihi: 30.03.2011

“ÖZET: Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin ikinci örneğinin imzasız olduğu, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneğinin dava dilekçesine eklenmediği, işlemin tebliğ veya öğrenme tarihinin gösterilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneği eklenmek ve tebliğ veya öğrenme tarihi gösterilmek suretiyle karşı taraf sayısından bir fazla olarakdüzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden dava dilekçesi bu haliyle kanuna uygun bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 3, 5, 14, 15)

Davanın Özeti: Davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin EnerjiPiyasası Düzenleme Kurulu'nun 23.09.2010 tarih ve 2783/91 sayılı kararının iptali istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hâkimi Betül MÜFTÜOĞLU'nun Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesine uygun bulunmayan dava dilekçesinin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dava dilekçesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra gereği görüşüldü;

Dava, davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin Enerji PiyasasıDüzenleme Kurulu'nun 23.09.2010 tarih ve 2783/91 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesinde; idari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı, dilekçelerde tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adreslerinin, davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihinin, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın gösterileceği, dava dilekçelerinin ve bunlara ekli evrakın örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla olacağı hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı Kanun'un 14. maddesinin 3. bendinde de; dava dilekçelerinin, görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idaridavaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş, 15. maddesinin 1/d bendinde ise; dilekçelerin 3. ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tespiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddedileceği hükmüne yer verilmiştir. 

Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin ikinci örneğinin imzasız olduğu, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneğinin dava dilekçesine eklenmediği, işlemin tebliğ veya öğrenme tarihinin gösterilmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dava konusu işlemin aslı veya onaylı örneği eklenmek ve tebliğ veya öğrenme tarihi gösterilmek suretiyle karşı taraf sayısından bir fazla olarak düzenlenecek imzalı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden dava dilekçesi bu haliyle 2577 sayılı Kanun'un 3. maddesine uygun bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-d maddesi uyarınca bu kararın tebliğinden sonra 30 gün içinde 3. maddeye uygun şekilde düzenlenerek noksanı tamamlandıktan sonra dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddine, aynı Kanun'un 15/5. maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlık yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinindavacıya tebliğine, davanın yenilenmesi halinde yeniden harç alınmamasına, 13.04.2011 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2010 / 5015 Karar: 2011 / 1527 Karar Tarihi: 13.04.2011

Tebligat ve cevap verme

Madde 16: 1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya,davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur.

2. Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.

3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez.

4. Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 30.04.2013 RG NO: 28633 KANUN NO: 6459/4) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/8)  5. Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/54) 6. Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesi taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde görüşlerini yazılı olarakbildirebilirler.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biri olan savunma hakkını tam olarak kullanabilmesi için bahsolunan dilekçenindavacıya tebliği ile dilekçe ekindeki raporu inceleyebilme imkanı tanınması suretiyle raporda yer alan hususlara karşı cevap verebilmeolanağı sağlandıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği halde bu yapılmadan karar verilmiş olmasında yasa ve usule uyarlık görülmemiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: 

Karar: Dava, davacının, ... Vakıflar Bölge Müdürlüğü görevinden alınmasına ilişkin 2004/6217 sayılı müşterek kararname ile buna dayalı olarak tesis edilen İşletmeler ve İştirakler Dairesi Başkanlığına uzman olarak atanmasına ilişkin 17.08.2004 günlü, 6298 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır. 

Sivas İdare Mahkemesi'nin 22.3.2005 günlü, E:2004/1107, K:2005/305 sayılı kararıyla; ... Vakıflar Bölge Müdürü olan davacının, görev vesorumluluğunda bulunan vakıf eserlerinin restorasyon ve onarımlarında kusur ve ihmalinin bulunduğu, restore et, işlet, devret modelinde ihaleye çıkartılan dükkanların tahliyesine ilişkin müzekkereyi yerine getirmediği, bir kısım dükkanların bedelsiz kullanıma izin verdiği, bu şekilde yöneticilik görevinde başarısız olduğu, zafiyet gösterdiği, yapılan soruşturma sonucunda 8 ayrı fiilkarşılığında ayrı ayrı disiplin cezalarının ve idari yönden yöneticilik görevinin üzerinden alınmasının teklif edildiğinin görüldüğü, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç vekanaatine varıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. 

Davacı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlıklı 16. maddesinin 1. fıkrasında yer alan düzenlemede; dava dilekçesinin ve eklerinin birer örneğinin davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya tebliğ olunacağı, 2. fıkrasında ise; davacının ikinci savunmanın da davacıya tebliğ olunacağı, davalının vereceği ikinci savunmaya davacının cevap veremeyeceği; ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektirecek hususların

bulunduğu davanın görüşülmesi sırasında anlaşıldığı takdirde, davacıya cevap vermesi için bir süre verileceğinin hükme bağlandığını, aynı Yasa'nın başlıklı 21. maddesinde de; dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların vaktinde ibraz edilmelerine olanak bulunmadığına Mahkemece kanaat getirilirsekabul edileceği ve diğer tarafa tebliğ olunacağının belirtildiğini, bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; ikinci savunma dilekçesinde davacının cevaplandırması gereken bir hususun bulunmasıhalinde davacıya cevap vermesi için bir sürenin verileceği, ayrıca savunma ile birlikte Mahkemeye sunulmayan belgelerin ise bunların vaktinde ibraz edilmelerine olanak bulunmadığına Mahkemece kanaat getirilirse kabul edilerek davacıya tebliğ edilmesi gerekliliğinin ortaya çıkacağını, adil ve hakça bir yargılamanın temel koşulu olan savunma hakkının bu şekilde kısıtlandığını, dava konusu işleme esas alınan raporlar ve disiplin cezası incelendiğinde, davacıyı kusurlandıracak nitelikte ve görevinden alınmasını gerektirecek ağırlıkta olmadığının görüleceğini, bu nedenlerle İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. 

2577 sayılı Yasa'nın 16. maddesinde; <1- Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıyatebliğ olunur. 2- Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacıcevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.> hükmü, 21 maddesinde de; hükmü yer almaktadır. 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Sivas İdare Mahkemesi'nce verilen 22.3.2005 günlü, E:2004/1107, K:2005/302 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, kullanılmayan 16.400.000.- lira yürütmeyi durdurma harcı ile posta pulu ücretinden artan kısmın ve temyiz başvuru harcının istemi halinde iadesine, 30.12.2005 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. 

KARŞI OY 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlığı altında düzenlenen 21. maddesinde, dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına, Mahkemece kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edileceği belirtilmiş olup, aynı maddede davanın karara bağlanabilmesi için davacı ya da davacının bu belgelere yanıt vermesi bir zorunluluk olarak öngörülmemiştir. 

Hakkında yapılan soruşturma sonucu düzenlenen 26.1.2005 günlü ve 2 sayılı soruşturma raporunu Mahkeme kararından öğrendiğini ifade edendavacı, bu soruşturma nedeniyle suçlandığı konu ile ilgili olarak savunmasını yapmış olup (7.12.2004 günlü savunma), Mahkemece savunmahakkının kullandırmadığından söz etmek mümkün değildir. 

Öte yandan; davacının görev dönemi ile ilgili olarak düzenlenen ve davacının bilgisi dahilinde olduğu anlaşılan soruşturma raporunun 2577 sayılı Yasa'nın 21. maddesinde sözü edilen kapsamında değerlendirilmesi de hukuken olanaksızdır. 

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa'nın 21. maddesi kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan soruşturma raporunun davacıya incelettirmediği gerekçesi ile Mahkeme kararının bozulması yönünde verilen karara karşıyım.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2005 / 2698 Karar: 2005 / 6541 Karar Tarihi: 30.12.2005

Duruşma

Madde 17: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/7) 1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve (DEĞİŞİK İBARE RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/55) yirmibeşbin Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı (DEĞİŞİK İBARE RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/55) yirmibeşbin Türk Lirasını aşan vergi davalarında,taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.

2. Temyiz ve itirazlarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır.

3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/7) 4. 1 ve 2 nci fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın Danıştay, mahkeme ve hakim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir.

5. Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davalı idarenin birinci savunmasının davacı tarafından 8.12.2006 tarihinde tebellüğ edildiği, davacının bu savunmaya karşı verdiği ve aynı tarihte mahkeme kayıtlarına giren ikinci dilekçesinin davalı idareye tebliğ edilmediği, bu dilekçe yerine davacının, davalı idarenin birinci savunmasını tebellüğ tarihinden önce, 01.12.2006 tarihinde mahkeme kayıtlarına giren ve davacı vekilinin dava ile ilgili ek beyanlarından ve vekaletname ibrazındanibaret olan dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği, davalı idarenin bu dilekçeye verdiği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edilmesi suretiyle dosyanın tekemmül ettirildiği anlaşılmış olup, buhaliyle davacının ikinci dilekçesi davalı idareye tebliğ edilmeden bir başka deyişle dava dosyası usulüne uygun tekemmül ettirilmeden verilen kararda isabet görülmemiştir.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17.maddesinin 1.fıkrasında; Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve belirli bir miktarı aşan tam yargı davalarında taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılacağı 3.fıkrasında da duruşma talebinin dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Hukuki durumun bu yönde olmasına ve anılan Kanun'un 17/3. maddesine uygun şekilde davacının 1. savunmaya cevap dilekçesinde duruşma yapılmasını istemesine karşılık, Mahkemece duruşma yapılmaksızın

esas hakkında karar verildiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmış olup, bu yönüyle de verilen kararda usul hükümlerine uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle taraflar temyiz isteminin kabulü ile Elazığ İdare Mahkemesinin 14.11.2007 günlü, E:2006/1668, K:2007/2471 sayılıkararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49.maddesininl/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa iledeğişik 3.fıkrası uyarınca yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 15.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 12. Daire Esas: 2008 / 6930 Karar: 2011 / 1709 Karar Tarihi: 15.04.2011

“ÖZET : Davacının Mahkeme kayıtlarına giren dava dilekçesinde duruşma yapılması talebinde bulunduğu ve daha sonra da bu istemindenvazgeçtiği yolunda herhangi bir dilekçe sunmadığı anlaşılmış olup, davacının dava dilekçesindeki talebi uyarınca İdare Mahkemesince duruşma yapılarak karar verilmesi gerekirken duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın çözümlenmesinde usule uyarlık görülmemiştir.

(2577 S. K. m. 17, 49/1-c)

İstemin Özeti : Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Eğitim Araştırmaları Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Tarih Öğretmeni olan davacının, bu görevden alınarak ... İli Milli Eğitim Müdürlüğü emrine Tarih Öğretmeni olarak atanmasına ilişkin işlemin iptali ve bu işlemden kaynaklanan parasal hak kayıplarının davanın açıldığı 29.9.2003 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi yolunda Ankara 4. İdare Mahkemesi'nce verilen 16.6.2004 günlü, E:2003/1541, K:2004/958 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca bozulması isteminden ibarettir. 

Cevabın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır. 

Danıştay Tetkik Hakimi: B. Ufuk Kadıgil 

Düşüncesi : Davacının dava dilekçesinde duruşma isteminde bulunduğu

görülmüş olup, duruşma yapılmaksızın verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür. 

Danıştay Savcısı : Gülen Aydınoğlu 

Düşüncesi : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 17. maddesine göre duruşma yapılmadan karar verilmesi, aynı Kanunun 49. maddesinin 1/c bendi gereğince bozma nedenidir. 

Dosyanın incelenmesinden, davacının, dava dilekçesinde duruşma yapılması talebinde bulunduğu ve talebinden vazgeçtiği yolunda bir beyanda bulunmadığı halde mahkemece bu husus dikkate alınmadan kararverildiği anlaşılmıştır. 

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin işin gereği düşünüldü: 

Karar: Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Eğitim Araştırmaları Merkezi ve Akşam Sanat Okulu'nda Tarih Öğretmeni olarak görev yapan davacı, bu görevden alınarak ... İli Milli Eğitim Müdürlüğü emrine Tarih Öğretmeni olarak atanmasına ilişkin işlemin iptali ile bu işlemden kaynaklanan parasal hak kayıplarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır. 

Ankara 4. İdare Mahkemesi'nin 16.6.2004 günlü, E:2003/1541, K:2004/958 sayılı kararıyla; davacının görevini, görev mahallinde belirlenen usullere uygun olarak yerine getirdiği ve hizmetin yürütülmesiyle ilgili genel aksaklıkların mevcut olması durumunda ise, bu aksaklıklardan görevi itibariyle davacının sorumlu tutulamayacağı sonucuna ulaşıldığından aksi yöndeki değerlendirmeye dayalı olarak tesis edilen işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, bu işlemden kaynaklanan parasal hak kayıplarının davanın açıldığı

29.9.2003 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir. 

Davalı idare, davacının incelediği eğitim araçlarında bir çok hata tespit etmesine karşın "uygun bulunmuştur" biçiminde rapor düzenlemesinin, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Araçları İnceleme Yönetmeliği hükümlerine aykırılık oluşturduğunu, bu nedenle de davacı hakkında tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğunu öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/c bendinde "Usul hükümlerine uyulmamış olunması" temyiz incelemesi sırasında Mahkeme kararını bozma nedenleri arasında sayılmıştır. 

Yine aynı Yasanın 3622 sayılı Yasa ile değişik 17. maddesinin 1. fıkrasında; Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılacağı belirtildikten sonra 3. fıkrasında; duruşma talebinin, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabileceği kurala bağlanmıştır. 

Dava dosyasının incelenmesinden, davacının 29.9.2003 tarihinde Mahkeme kayıtlarına giren dava dilekçesinde duruşma yapılması talebinde bulunduğu ve daha sonra da bu isteminden vazgeçtiği yolunda herhangi bir dilekçe sunmadığı anlaşılmış olup, davacının dava dilekçesindeki talebi uyarınca İdare Mahkemesince duruşma yapılarak karar verilmesi gerekirken duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın çözümlenmesinde usule uyarlık görülmemiştir. 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Ankara 4. İdare Mahkemesi'nin 16.6.2004 günlü, E:2003/1541, K:2004/958 sayılı kararının 2577 sayılı İdari YargılamaUsulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen nedenler gözetilmek suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, posta pulundan artan 3.000.000 liranın isteği halinde davalıya verilmesine, 12.10.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 2. Daire Esas: 2004 / 6670 Karar: 2004 / 766 Karar Tarihi: 12.10.2004 

Duruşmalara ilişkin esaslar

Madde 18:  1. Duruşmalar açık olarak yapılır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli daire veya mahkemenin kararı ile, duruşmanın bir kısmı veya tamamı gizli olarakyapılır.

2. Duruşmaları başkan yönetir.

3. Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiç biri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır.

4. Danıştayda görülen davaların duruşmalarında savcının bulunması şarttır. Taraflar dinlendikten sonra savcı yazılı düşüncesini açıklar. Bundan sonra taraflara son olarak ne diyecekleri sorulur veduruşmaya son verilir.

5. Duruşmalı işlerde savcılar, keşif, bilirkişi incelemesi veya delil tespiti yapılmasını yahut işlem dosyasının getirtilmesini istedikleri takdirde, bu istekleri görevli daire veya kurul tarafından kabul edilmezse, işin esası hakkında ayrıca yazılı olarakdüşünce bildirirler.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Kamu idarelerinin, yetkili amirlerince görevlendirilecek memurlar tarafından duruşmalarda temsil edilebileceklerinin kabulü zorunludur. Merkez teşkilatı dışında Adalet Bakanlığına karşı açılanidari davalarda temsil yetkisi ve görevinin, bu Bakanlığın teşkilatıiçerisinde görevli olan ve süregelen uygulamalarda taşra teşkilatında anılan bakanlığın "İdari Temsilcisi" durumunda bulunan cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği açıktır. Bu nedenle davanın konusunu oluşturan naklen atama işleminin hazineyi ilgilendiren bir yönünün bulunmadığı hususu da gözönüne alındığında,cumhuriyet savcısının duruşmaya kabulü ve davalı idarenin temsilcisisıfatıyla kendisine söz verilmesi gerekirken, davalı idareye savunmayapma hakkı tanınmaksızın uyuşmazlığın karara bağlanması isabetsizdir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Duruşmalara İlişkin Esaslar" başlığını taşıyan 18. maddesinin 3. fıkrasında "Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiçbiri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır." hükmü yer almıştır.

Yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde, kamuidarelerinin, yetkili amirlerince görevlendirilecek memurlar tarafından duruşmalarda temsil edilebileceklerinin kabulü zorunlu olup; merkez teşkilatı dışında Adalet Bakanlığına karşı açılan idaridavalarda temsil yetkisi ve görevinin, bu Bakanlığın teşkilatı içerisinde görevli olan ve süregelen uygulamalarda taşra teşkilatında anılan bakanlığın "İdari Temsilcisi" durumunda bulunan cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği açıktır.

Belirtilen bu hukuki durum karşısında ve davanın konusunu oluşturan naklen atama işleminin hazineyi ilgilendiren bir yönünün bulunmadığıhususu da gözönüne alındığında, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 18.05.1992 günlü, 34961 sayılı yazısı doğrultusunda, budavanın görülmekte olduğu idare mahkemesinin bulunduğu ... İli Cumhuriyet Başsavcılığının 03.06.1992 günlü, B.862 sayılı yazısı ilegörevlendirilen cumhuriyet savcısının 09.06.1992 tarihinde yapılan duruşmaya kabulü ve davalı idarenin temsilcisi sıfatıyla kendisine söz verilmesi gerekirken, bu yoldaki başvurunun 4353 sayılı Yasanın 22. maddesinde yer alan hükümden bahisle reddedilmesinde ve böylece davalı idareye savunma yapma hakkı tanınmaksızın uyuşmazlığın kararabağlanmasında usul hükümlerine uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle Malatya İdare Mahkemesinin 24.09.1992 günlü, E:1992/68, K:1992/396 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/c. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve usulüne uygun şekildeyapılacak duruşmadan sonra yeniden bir karar verilmek üzere dosyanınadı geçen mahkemeye gönderilmesine, 15.11.1995 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 1992 / 5761 Karar: 1995 / 3566 Karar Tarihi: 15.11.1995

“ÖZET: Davalı idareye tebligat yapıldığı halde, davalı idareyi temsilen gelen olmaması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa göre duruşma yapılmasına engel bir durum olmadığından, davacının vekillerine yukarıdaki esaslar doğrultusunda "söz hakkı" tanınması gerekirken, bu hakkın sınırlanması şeklinde gelişen olaylar nedeniyle duruşma yapılmamasında "adil yargılanma ilkesi" ne uyarlıkbulunmamaktadır.

Dava konusu olayda; davalı idareye tebligat yapıldığı halde, davalı idareyi temsilen gelen olmaması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa göre duruşma yapılmasına engel bir durum olmadığından, davacının vekillerine yukarıdaki esaslar doğrultusunda "söz hakkı" tanınması gerekirken, bu hakkın sınırlanması şeklinde gelişen olaylar nedeniyle duruşma yapılmamasında "adil yargılanma ilkesi" neuyarlık bulunmamaktadır. 

Bu nedenle ilgililere söz hakkı tanınmadan ve bu konudaki şikayet yollarının tükenmesini beklemeden uyuşmazlığın esası hakkında verilen kararlarda hukuka uyarlık bulunmadığından davacının temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmüştür. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 18'nci maddesinde duruşmalara ilişkin esaslar düzenlenmekte, maddenin 3'üncü bendinde de, "Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir" hükmüne yer verilmektedir. Duruşmada hazır bulunan tarafa, savunma hakkı tanınacağı, savunma hakkının duruşmayı yöneten başkan tarafından, mahkeme heyetinde belirlenecek makul bir süreyle sınırlanabileceği; duruşmada hazır bulunan taraf vekillerinden yalnızca birine söz hakkı tanınması yoluna gidilemeyeceği açıktır. 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Ankara 1. İdare Mahkemesi'nin 5.11.2003 gün ve E:2003/774, K:2003/1431 sayılı kararının ve Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 19.11.2003 gün ve E:2003/3506, K:2003/4133 sayılı reddi hakim isteminin reddine ilişkin kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar

verilmek üzere dosyanın reddi hakim istemi karar bağlanmak üzere öncelikle Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine, Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nce reddi hakim isteminin yerinde görülmesi halinde 2577 sayılı Yasa'nın 57. maddesinin 4. fıkrası uyarınca işinesasının da karara bağlanmasına, reddi hakim isteminin yerinde görülmemesi halinde ise dosyanın karar verilmek üzere Ankara 1. İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine, 29.09.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2004 / 291 Karar: 2004 / 3370 Karar Tarihi: 29.09.2004

Duruşmalı işlerde karar verilmesi

Madde 19: (DEĞİŞİK CÜMLE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/9) Duruşma yapıldıktan sonra en geç onbeş gün içinde karar verilir. Ara kararı verilen hallerde, bu kararın yerine getirilmesi üzerine, dosyalar öncelikle incelenir.

İÇTİHATLAR

!!!!!!!İÇTİHAT BULUNAMADI!!!!!!

Dosyaların incelenmesi

Madde 20: 1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakıngönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

2. Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde, bu durumun verilecek karar üzerindeki etkisi mahkemece önceden takdir edilir ve arakararında bu husus ayrıca belirtilir.

3. Ancak, istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksekmenfaatlerine veya Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan veya ilgili bakan, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964

KANUN NO: 4001/10) Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar verilemez.

4. (MÜLGA FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/10) 

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/8) 5. Danıştay, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, buKanun ve diğer kanunlarda belirtilen öncelik veya ivedilik durumlarıile Danıştay için (DEĞİŞİK İBARE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/10)  Başkanlar Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler veSavcılar Yüksek Kurulunca konu itibariyle tespit edilip Resmi Gazetede ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/56) 6. İdare ve vergi mahkemelerinde heyet halinde görülen davalarda, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgelerin istenmesine ve ek süre verilmesine ilişkin ara kararları, mahkeme başkanı veya dosyanın havale edildiği üye tarafından da verilebilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Hiçbir mücbir sebep bulunmaksızın defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmeyen davacının daha sonra dava aşamasında bunları mahkemeye ibraz edebileceği yönündeki istemi vergi incelemesinden amaçlanan sonuçların ortadan kaldırılmasına sebebiyetverebileceğinden ve Katma Değer Vergisi Kanunu ile getirilen esaslara uygun olmadığından, ara kararı ile defter ve belgelerin mahkemeye ibrazının istenmesi ve bu defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi hukuka uygun görülmemiştir.

2577 sayılı Kanun'un 20'nci maddesinde düzenlenen re'sen araştırma yetkisi, idarenin kendi yetkisini kullanarak yapmış olduğu inceleme ve araştırmaya dayalı idari işlemden kaynaklanan idari uyuşmazlığın çözümü için gerekli belge ve bilgilerin, davaya bakan yargı yerine sağlanması amacını, bir başka anlatımla dava konusu yapılan idari işlemin hukuka uygunluğunu denetleme amacını güder. Buna göre

davacının tutum ve davranışı ile idarenin inceleme ve araştırma yapmasını önlemesi sonucu tesis edilen işlemin iptal davasına konu edilmesi durumunda, idari yargı yerinin idarece yapılamayan incelemeve araştırmayı yapması idarenin yerine geçmesi sonucunu doğuracağından böyle bir inceleme ve araştırma yapılmasının re'sen araştırma yetkisinin kullanılması olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.

Dolayısıyla, hiçbir mücbir sebep bulunmaksızın defter ve belgeleriniincelemeye ibraz etmeyen davacının daha sonra dava aşamasında bunları mahkemeye ibraz edebileceği yönündeki istemi vergi incelemesinden amaçlanan sonuçların ortadan kaldırılmasına sebebiyetverebileceğinden ve Katma Değer Vergisi Kanunu ile getirilen esaslara uygun olmadığından, ara kararı ile defter ve belgelerin mahkemeye ibrazının istenmesi ve bu defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi hukuka uygun görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 3.Vergi Mahkemesinin, 4.5.2010 günlü veE:2010/1299, K:2010/1138 sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 26.12.2012 gününde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY Vergi Dava Daireleri Kurulu Esas: 2010 / 707 Karar: 2012 / 618 Karar Tarihi: 26.12.2012

“ÖZET: Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılığınca vergi denetmenliği bürosuna intikal ettirilen belgelerin dosyada bulunmadığı, vergi mahkemesi tarafından, sadece dosyada bulunan belgeler incelenerek karar verildiği anlaşılmaktadır. Tarhiyatın hukuka uygunluğunun denetiminin yapılabilmesi için re'sen araştırma ilkesi gereği, davacı şirketin yasal defter ve belgeleri ile, vergilendirmeyle ilgisi ve uyuşmazlığın çözümünde etkisi tartışılamayacak olan mühür fekki tutanağı içeriği el defterleri ve diğer yazılı belgelerle jandarma birimleri ve DGM Savcılığı ve Sorgu Hakimliğince alınan ifadelere ilişkin tutanakların ve şirket yetkilileriyle çalışanlarının akaryakıt kaçakçılığı suçundan yargılandığı dosyanın

getirtilerek incelenmesi ve bu belgelerde yer alan bilgiler ve şirketin yasal defter ve kayıtları ve belgelerinde yer alan bilgilerbirlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20'nci maddesinin 1inci bendi ile de Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları düzenlenerek idari yargılama usulünde re'sen araştırma ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke uyarınca idari yargı yerleri, uyuşmazlık konusu olayı hukuki çözüme kavuşturma açısından her türlüinceleme ve araştırmayı yapma, iddia ve savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını ya da tarafların hiç değinmediği olay ve maddi unsurları araştırma, bu amaca yönelik olarak gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisine sahiptir. Re'sen araştırma ilkesi gereği bu tür bir araştırma ve inceleme yapılması, 2577 sayılı Yasanın, yargılama yetkisinin kullanımına getirilen sınırlamaya ilişkin 2'nci maddesinin ikinci fıkrasına da aykırı değildir.

Dosyada bulunan vergi inceleme raporu ve eki belgelerin incelenmesinden; davacı şirketin ortağı ve aynı zamanda kanuni temsilcileri olan ... ve ... ile çalışanları ..., ... ve ...'nın ikametgah ve iş yerlerinde 8.7.2003 ve 11.7.2003 tarihlerinde İstanbul İl Jandarma Komutanlığı birimlerince yapılan aramalarda çoksayıda el defteri ve yazılı belgenin ele geçirildiği ve bu belgelerin İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığınca, şirket yetkilileri ve çalışanlarının jandarma birimlerince ve Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı ve Sorgu Hakimliğince alınan ifadelerine ilişkin tutanaklarla birlikte İstanbul Defterdarlığı Vergi Denetmenleri Bürosu Başkanlığına intikal ettirildiği, 22.7.2003 günlü tutanakla mühürleri fek edilerek ağlan 7 poşet içeriği gayri resmi belgenin ve ifade tutanaklarının davacı şirketinyasal defter ve belgeleriyle birlikte vergi incelemesine alındığı anlaşılmaktadır.

İnceleme elemanınca, işlem tarihlerini de içeren gayri resmi kayıtlarda yer alan isimlerin çoğunlukla deniz taşıtı ismi olması, çekle yapılan ödemelere ilişkin kayıtların banka hesaplarıyla ilgiliayrıntıları içermemesi ile ifade tutanakları birlikte değerlendirilerek, davacı şirketin harici seferde bulunan gemilerden

yasa dışı yollarla temin ettiği akaryakıtı, çalışanları vasıtasıyla balıkçı teknelerine sattığı ve bu satışları aramada ele geçen defterve belgelerde takip ettiği sonucuna varılarak günler itibarıyla dökümü yapılan söz konusu 290 kalem kayıt konusu teslim bedelinin Petrol Ofisi Anonim Şirketi'nden alınan günlük satış fiyatına bölünmesi suretiyle belirlenen satış miktarları esas alınarak ödenmesi gereken akaryakıt tüketim vergisi tutarının hesaplandığı vedava konusu tarhiyatın yapıldığı anlaşılmaktadır.

Davacı şirket yetkililerince inceleme sırasında söz konusu el defterleri ve diğer yazılı belgelerin şirkete ait olmadığı ileri sürülmüş, dava dilekçesinde aynı iddia yinelenmiş ve vergi mahkemesince de kime ait olduğu belirlenemeyen bu belgelerin tümününşirketle ilgili olduğunun kabul edilemeyeceği sonucuna varılarak hüküm kurulmuş ise de; belgelerin çok yönlü ve kapsamlı bir araştırma sonucu şirket çalışanı ve kanuni temsilcisi olduğunda tartışma bulunmayan kişilerin iş yerinde ve ikametgahlarında ele geçirilmiş olması ve davacı tarafça aksini ispat eder mahiyette ortaya konmuş somut herhangi bir kanıt sunulamaması karşısında, belgelerin vergi incelemesine esas alınması hukuka uygun bulunduğundan vergi mahkemesinin aksi yöndeki yargısı yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan vergi mahkemesince, jandarma birimlerince alınan ifadelerinin de vergi incelemesine dayanak alınamayacağı yolunda hüküm kurulmuş ise de, davacı şirket yetkilileri ve çalışanlarının doğrudan şirketin faaliyet konusu ve aramada ele geçen belgelerle ilgili olarak verdiği bilgilerin, vergilendirmeyle ilgisi bulunmadığından söz edilemeyeceğinden, hükümbu yönüyle de hukuka uygun düşmemiştir.

Dosyanın ve Dairemizin E:2006/3441 sayılı dosyasının incelenmesinden, Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılığınca vergi denetmenliği bürosuna intikal ettirilen belgelerin dosyada bulunmadığı, vergi mahkemesi tarafından, sadece dosyada bulunan belgeler incelenerek karar verildiği anlaşılmaktadır. Tarhiyatın hukuka uygunluğunun denetiminin yapılabilmesi için re'sen araştırma ilkesi gereği, davacı şirketin yasal defter ve belgeleri ile, vergilendirmeyle ilgisi ve uyuşmazlığın çözümünde etkisi tartışılamayacak olan 22.7.2003 mühür fekki tutanağı içeriği el defterleri ve diğer yazılı belgelerle jandarma birimleri ve DGM Savcılığı ve Sorgu Hakimliğince alınan ifadelere ilişkin

tutanakların ve şirket yetkilileriyle çalışanlarının akaryakıt kaçakçılığı suçundan yargılandığı İstanbul 1. Ağır Ceza MahkemesininE:2003/355 sayılı dosyasının getirtilerek incelenmesi ve bu belgelerde yer alan bilgiler ve şirketin yasal defter ve kayıtları ve belgelerinde yer alan bilgiler birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken, bu belgelerin tümü incelenmeksizin dosyada bulunan belge ve bilgilerle yetinilerek yazılı gerekçeyle verilen karar hukuka uygun düşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 6. Vergi Mahkemesinin 12.4.2006 gün ve E:2005/2102, K:2006/830 sayılı kararının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanununun 13'üncü maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 26.11.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 3. Daire Esas: 2006 / 3268 Karar: 2007 / 3161 Karar Tarihi: 26.11.2007

Sonradan ibraz olunan belgeler

Madde 21: Dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgeler, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına mahkemece kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir. Bu belgelerduruşmada ibraz edilir ve diğer taraf cevabını hemen verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse, ayrıca tebliğ edilmez.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biri olan savunma hakkını tam olarak kullanabilmesi için bahsolunan dilekçenindavacıya tebliği ile dilekçe ekindeki raporu inceleyebilme imkanı tanınması suretiyle raporda yer alan hususlara karşı cevap verebilmeolanağı sağlandıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği halde bu yapılmadan karar verilmiş olmasında yasa ve usule uyarlık görülmemiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: 

Karar: Dava, davacının, ... Vakıflar Bölge Müdürlüğü görevinden

alınmasına ilişkin 2004/6217 sayılı müşterek kararname ile buna dayalı olarak tesis edilen İşletmeler ve İştirakler Dairesi Başkanlığına uzman olarak atanmasına ilişkin 17.08.2004 günlü, 6298 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır. 

Sivas İdare Mahkemesi'nin 22.3.2005 günlü, E:2004/1107, K:2005/305 sayılı kararıyla; ... Vakıflar Bölge Müdürü olan davacının, görev vesorumluluğunda bulunan vakıf eserlerinin restorasyon ve onarımlarında kusur ve ihmalinin bulunduğu, restore et, işlet, devret modelinde ihaleye çıkartılan dükkanların tahliyesine ilişkin müzekkereyi yerine getirmediği, bir kısım dükkanların bedelsiz kullanıma izin verdiği, bu şekilde yöneticilik görevinde başarısız olduğu, zafiyet gösterdiği, yapılan soruşturma sonucunda 8 ayrı fiilkarşılığında ayrı ayrı disiplin cezalarının ve idari yönden yöneticilik görevinin üzerinden alınmasının teklif edildiğinin görüldüğü, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç vekanaatine varıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. 

Davacı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlıklı 16. maddesinin 1. fıkrasında yer alan düzenlemede; dava dilekçesinin ve eklerinin birer örneğinin davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya tebliğ olunacağı, 2. fıkrasında ise; davacının ikinci savunmanın da davacıya tebliğ olunacağı, davalının vereceği ikinci savunmaya davacının cevap veremeyeceği; ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektirecek hususların bulunduğu davanın görüşülmesi sırasında anlaşıldığı takdirde, davacıya cevap vermesi için bir süre verileceğinin hükme bağlandığını, aynı Yasa'nın başlıklı 21. maddesinde de; dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların vaktinde ibraz edilmelerine olanak bulunmadığına Mahkemece kanaat getirilirsekabul edileceği ve diğer tarafa tebliğ olunacağının belirtildiğini, bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; ikinci savunma dilekçesinde davacının cevaplandırması gereken bir hususun bulunmasıhalinde davacıya cevap vermesi için bir sürenin verileceği, ayrıca savunma ile birlikte Mahkemeye sunulmayan belgelerin ise bunların vaktinde ibraz edilmelerine olanak bulunmadığına Mahkemece kanaat getirilirse kabul edilerek davacıya tebliğ edilmesi gerekliliğinin ortaya çıkacağını, adil ve hakça bir yargılamanın temel koşulu olan savunma hakkının bu şekilde kısıtlandığını, dava konusu işleme esas

alınan raporlar ve disiplin cezası incelendiğinde, davacıyı kusurlandıracak nitelikte ve görevinden alınmasını gerektirecek ağırlıkta olmadığının görüleceğini, bu nedenlerle İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. 

2577 sayılı Yasa'nın 16. maddesinde; <1- Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıyatebliğ olunur. 2- Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacıcevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.> hükmü, 21 maddesinde de; hükmü yer almaktadır. 

Dosyanın incelenmesinden; dava dosyasının İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda belirtilen usule uygun olarak tekemmül ettiği, ancak davalı idarenin ikinci savunmasını verdikten sonra 17.2.2005 günlü Ankara İdare Mahkemesi'ne ait havale imzası ile Mahkeme kaydına giren, 26.1.2005 günlü ve 2 sayılı soruşturma raporu ve eklerinin sunulması konulu davalı idare dilekçesinin davacıya tebliğ edilmediği, buna karşın kararda bu soruşturma raporu içeriğinde yer alan hususlara değinildiği ve kararın gerekçesinin bir kısmını sonradan ibraz edilen bu rapordaki hususların oluşturduğu anlaşılmaktadır. 

Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biri olan savunma hakkını tam olarak kullanabilmesi için 2577 sayılı Kanun'un yukarıdadeğinilen 21. maddesine uygun şekilde, bahsolunan dilekçenin davacıya tebliği ile dilekçe ekindeki raporu inceleyebilme imkanı tanınması suretiyle raporda yer alan hususlara karşı cevap verebilmeolanağı sağlandıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği halde bu yapılmadan karar verilmiş olmasında yasa ve usule uyarlık görülmemiştir. 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Sivas İdare Mahkemesi'nce verilen 22.3.2005 günlü, E:2004/1107, K:2005/302 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve

yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, kullanılmayan 16.400.000.- lira yürütmeyi durdurma harcı ile posta pulu ücretinden artan kısmın ve temyiz başvuru harcının istemi halinde iadesine, 30.12.2005 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. 

KARŞI OY 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlığı altında düzenlenen 21. maddesinde, dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına, Mahkemece kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edileceği belirtilmiş olup, aynı maddede davanın karara bağlanabilmesi için davacı ya da davacının bu belgelere yanıt vermesi bir zorunluluk olarak öngörülmemiştir. 

Hakkında yapılan soruşturma sonucu düzenlenen 26.1.2005 günlü ve 2 sayılı soruşturma raporunu Mahkeme kararından öğrendiğini ifade edendavacı, bu soruşturma nedeniyle suçlandığı konu ile ilgili olarak savunmasını yapmış olup (7.12.2004 günlü savunma), Mahkemece savunmahakkının kullandırmadığından söz etmek mümkün değildir. 

Öte yandan; davacının görev dönemi ile ilgili olarak düzenlenen ve davacının bilgisi dahilinde olduğu anlaşılan soruşturma raporunun 2577 sayılı Yasa'nın 21. maddesinde sözü edilen kapsamında değerlendirilmesi de hukuken olanaksızdır. 

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa'nın 21. maddesi kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan soruşturma raporunun davacıya incelettirmediği gerekçesi ile Mahkeme kararının bozulması yönünde verilen karara karşıyım.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2005 / 2698 Karar: 2005 / 6541 Karar Tarihi: 30.12.2005

ÖZET : Tarımsal faaliyette bulunan ve götürü gider emsali uygulanarak tespit edilen ortaklık kazancından ödediği kredi faizinigider yazıp yazamayacağına ilişkin uyuşmazlığın, temyiz incelemesi sırasında dosyaya sunulan gübre ve ilaç faturaları göz önüne alınıp çözümlenmesi gerekmektedir.

(193 S. K. m. 54, 56) (2577 S. K. m. 21)

İstemin Özeti: Götürü gider usulünde zirai gelir vergisi mükellefi olan ve 1995 takvim yılına ait beyannamesinde beyan ettiği zirai kazancın tespitinde, kullandığı banka kredileri nedeniyle tahakkuk eden faizleri dönem gideri olarak indirim konusu yapan davacı adına kredilerin zirai işletmede kullanıldığının kanıtlanamaması nedeniylefaizinin işletmeye ait bir gider olarak kabul edilemeyeceği görüşüyle ikmalen salınan kusur cezalı gelir vergisi ve fon payına karşı açılan davayı; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 202 sayılı Kanunla değişik 54. maddesi uyarınca kredi faizlerinin zirai kazançtan indirilebilmesi için kredinin işletmede kullanıldığının belgelendirilmesi ve beyannamede gösterilmesinin yeterli olduğu, Mahkemelerince verilen ara kararı üzerine ibraz edilen belgelerin, vergisi ihtilaflı dönemde ödenen faizlerin ilgili bulunduğu kredilerin zirai işletmede kullanıldığını kanıtlar nitelikte olmadığı, söz konusu belgelerin her zaman düzenlenmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle reddeden Adana İkinci Vergi Mahkemesinin 20.04.2000 gün ve E: 1999/881, K: 2000/350 sayılı kararının bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi: Pelin Akça

Düşüncesi: Kredi faizlerinin gider yazılabilmesi kredinin zirai işletme için alınıp, işletmede kullanılmasını gerektirir. Davacı ödediği faize ilişkin kredileri zirai işletmesinde kullandığını, üretici firmadan aldığı ve temyiz dilekçesine eklediği faturalarla kanıtladığından, faizin işletmeye ait bir gider olmadığı görüşüyle yapılan tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyize konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Savcı: O. Nuri Karabağ

Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Tarımsal faaliyetinden dolayı gelir vergisi yükümlüsü olan davacının, bu faaliyette kullandığını belgelendiremediği kredi faizini gider yazamayacağı görüşüyle adına yapılan tarhiyata karşı açılan davanın reddi yolundaki vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

Tarımsal faaliyetleri nedeniyle gelir vergisi yükümlüsü olan ve kazancı götürü gider usulüne göre saptanan çiftçilerin, Gelir Vergisi Kanununun 56. maddesinin birinci fıkrasının ilk üç bendinde yazılı hasılata, aynı Kanunun 54. maddesinin üçüncü fıkrasının ( 1 )işaretli bendine göre götürü gider emsalinin uygulanması sırasında belgelenmek ve beyannamede gösterilmek koşuluyla işletme için alınanve işletmeye harcanan borç paraların faizinin de ayrıca ve gerçek tutarıyla hasılattan indirilmesi kabul edilmiştir.

Vergisi ihtilaflı dönemde tarımsal faaliyette bulunan ve götürü gider emsali uygulanarak tespit edilen ortaklık kazancından, ödediğikredi faizini indiren davacı, üretici firma olan Çukobirlik'den vergilendirme döneminde aldığı gübre ve ilaç faturalarını temyiz dilekçesiyle birlikte sunmuştur.

Her ne kadar taraflarca iddiaların kanıtlanmasına ilişkin belgelerinve kanıtların davayı inceleyen yargı yerlerine Yasada öngörülen süreiçinde ve cevap yahut cevaba cevap dilekçeleri ile birlikte sunulması gerekmekte ise de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu21. maddesinde; süresinde sunulmasına olanak bulunmadığı için taraflarca sonradan dosyaya ibraz edilen belgelerin, sunulma olanaksızlığına ilişkin açıklamalar yeterli görüldüğünde Mahkemelerce kabul ve gerekli görülürse karşı tarafa tebliğine kararverilmesi öngörüldüğünden, hüküm verildikten sonra temyiz incelemesisırasında dosyaya davacı tarafından sunulan Çukobirlik tarafından düzenlenen gübre ve tarım ilacı faturaları göz önüne alınıp, değerlendirildikten sonra yeniden karar verilmesi gerektiği sonucunaulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Adana İkinci Vergi Mahkemesinin 20.04.2000 gün ve E: 1999/881, K: 2000/350 sayılı kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine 14.05.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 3. Daire Esas: 2000 / 2570 Karar: 2003 / 3077 Karar Tarihi: 14.05.2003

Davaların karara bağlanması

Madde 22: 1. Konular aydınlandığında meseleler sırasıyla oya konulurve karara bağlanır.

2. 15 inci maddede sayılan sebeplerden biri ile veya yargılama usullerine ilişkin meselelerde azınlıkta kalanlar işin esası hakkında da oylarını kullanırlar. Azınlıkta kalanların görüşleri, kararların altına yazılır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacı adına tesis edilen işlemin hukuka uygun olup olmadığı hususunda karar verilebilmesi için, öncelikle usul sorunlarının sırasıyla görüşülerek oylanması, bu sorunların giderilmesinden sonradavanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, her biri, kararınoluşmasına imkan vermeyecek şekilde farklı gerekçelerle görüş bildiren hakimlerden birinin kullandığı oy doğrultusunda yazdığı görüşün mahkeme kararı olarak kabulü mümkün bulunmadığından, usul hukukuna aykırı bir şekilde verilen temyize konu kararda isabet görülmemiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun başlıklı 22'nci maddesinin 1'inci fıkrasında, konular aydınlandığında meselelerin sırasıyla oya konulup karara bağlanacağı, 2'nci fıkrasında da, 15'inci maddede sayılan sebeplerden biri ile veya yargılama usullerine ilişkin meselelerde azınlıkta kalanların işin esası hakkında da oylarını kullanacakları ve azınlıkta kalanların görüşlerinin kararların altına yazılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Madde hükmü ile idari yargı yerlerinde kurul halinde bakılan davalarda davanın karara bağlanması sırasında izlenmesi gereken yöntem düzenlenmiş olup, davada öncelikle usul sorunlarının daha sonrada işin esasının karara bağlanmasının gerekli olduğu

açıklanmıştır.

Mahkemece oyçokluğu ile verilen ve temyizen bozulması istenilen karar incelendiğinde; üyelerden biri; gümrük giriş beyannamelerinin tescil edildiği tarihten sonra ihtirazi kayıt ile dilekçelerin verilmesi nedeniyle, düzeltme ve itiraz yoluna gidilemeyeceği dolayısıyla açılan davanın esastan incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi gerektiği yolunda oy kullanmıştır.

Açıklanan nedenle, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak usulüne uygun bir şekilde yeniden bir karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Temyiz başvurusu, davacı Şirket adına tescilli 16 ayrı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyaya ilişkin olarak, beyanagöre tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergilerinden, royaltibedeline isabet eden kısımlarına vaki itirazların reddine dair işlemlerin iptali istemiyle açılan davada verilen kararın bozulması istemine ilişkindir.

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 4'üncü maddesinde; idare ve vergi mahkemelerinde birer başkan ile yeteri kadar üye bulunacağı; Mahkeme kurullarının, başkan ile iki üyeden oluşacağı hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun başlıklı 22'nci maddesinde, konular aydınlandığında, meselelerin sırasıyla oya konulacağı ve karara bağlanacağı belirtildikten sonra; 15'inci maddede sayılan sebeplerden biri ile veya yargılama usullerine ilişkin meselelerde azınlıkta kalanların işin esası hakkında da oylarını kullanacakları, azınlıkta kalanlarıngörüşlerinin, kararın altına yazılacağı hüküm altına alınmış; 24'üncü maddesinin 1'inci fıkrasında ise; kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesi ve hüküm; kararın tarihi ve oybirliği ile mi,oyçokluğu ile mi verildiği ve kararı veren mahkeme başkanı ve üyelerinin veya hakiminin ad ve soyadları ve imzaları ile varsa karşı oyları, kararda bulunacak hususlar arasında sayılmıştır.

Yukarıda yer verilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere; Türk İdari Yargı Sisteminde, tek hakimle bakılması gereken davalar dışında, toplu yargılama usulü benimsenmiş bulunmaktadır. Bu sistemde, uyuşmazlığı sona erdiren, diğer bir deyişle, hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran, nihai karar aşamasına gelinmeden önce, varsa usul sorunlarının görüşülüp oylanarak bir sonuca ulaşılması, mevcut usul sorunlarının aşılmasından sonra, işin esası hakkında görüşme yapılarak, uyuşmazlığın esası hakkında oylama yapılması gerekmektedir. Bu aşamaya geçilebilmesi için, taraflarca dosyaya ibraz edilen tüm belge ve bilgiler ile, idari yargı yerinin re'sen araştırma ve inceleme yapma yetkisi çerçevesinde elde edilen sonuçlara göre, maddi ve hukuki sorunların, herhangi bir kuşkuya yervermeyecek derecede aydınlığa kavuşturulmuş olması gerekir. Kararlar, yargılamaya katılan hakimlerce oybirliği ile verilebileceği gibi oyçokluğu ile de verilebilmektedir. Bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinde kararın oyçokluğu ile verildiğinden söz edilebilmesi için, görüşmeye katılan hakimlerden en az ikisinin, yapılan oylamada, aynı yönde oy kullanması, usul sorunlarından dolayı karşı oy kullanılacak olması halinde, işin esası ile ilgili oyun da belirtilmesi zorunludur.

Olayda, temyizen incelenerek bozulması istenilen kararda, yargılamaya katılan hakimlerden hiçbirisi, uyuşmazlığın esası hakkında görüş bildirerek oy kullanmamış; mahkeme başkanı tarafından, davacının beyannamenin tescil tarihinden itibaren 15 güniçerisinde vermiş olduğu dilekçeyle ihtirazi kayıt iradesini ortaya koyduğundan, ara kararıyla istenilecek bilgi ve belgelerin incelenmesinden sonra karar verilmesi; üyelerden biri tarafından, birden fazla işleme karşı tek dilekçeyle dava açılamayacağı belirtilerek, 2577 sayılı Kanunun 5'inci maddesi uyarınca dilekçe ret kararı verilmesi; diğer üye tarafından ise, davacı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt konulmaksızın yapılan beyana göre tahakkuk ettirilen vergilere karşı, sonradan verilen dilekçe ile itiraz edilmesini, beyan edilen vergilere itiraz edilemeyeceği kuralı uyarınca, davanın esasının incelenmesinin mümkün bulunmadığı belirtilerek davanın reddinin gerektiği yönünde görüş bildirilerek oy kullanıldığı anlaşıldığından ve bu haliyle kararın verilebilmesi için oyçokluğu sağlanamadığından, kararın oluştuğundan ve dolayısıyla, ortada bir yargı kararının varlığından söz etmek

olanaklı değildir.

Her ne kadar; Kurulun iki üyesi de yönünde görüş bildirerek karşı oykullanmışlarsa da, biri, 2577 sayılı Kanunun 5'inci maddesine aykırılıktan dolayı dilekçenin reddi suretiyle, ayrı ayrı dilekçelerle açılacak davalarda işin esasının incelenmesine imkan tanıyor olmasına rağmen; diğer karşı oy, beyana karşı dava açılamayacağı görüşüyle, uyuşmazlığın yeniden incelenmesine imkan vermeyecek şekilde davanın reddi gerektiği doğrultusunda olduğundan,bu iki oy ile oyçokluğunun sağlandığından söz edilemez.

Bu durumda; davacı adına tesis edilen işlemin hukuka uygun olup olmadığı hususunda karar verilebilmesi için, yukarıda yer verilen hükümlere göre, öncelikle usul sorunlarının sırasıyla görüşülerek oylanması, bu sorunların giderilmesinden sonra davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, her biri, kararın oluşmasına imkan vermeyecek şekilde farklı gerekçelerle görüş bildiren hakimlerden birinin kullandığı oy doğrultusunda yazdığı görüşün mahkeme kararı olarak kabulü mümkün bulunmadığından, Usul Hukukuna aykırı bir şekilde verilen temyize konu kararda isabet görülmemiştir.

Öte yandan; bozma kararından sonra verilecek kararda, Mahkemece, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5'inci maddesinin de gözönüne alınacağı tabiidir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; temyize konu kararın, 2577 sayılı Kanunun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasının (c) bendinde yer alan, usul hükümlerine uyulmamasının bozma sebebi olduğuna dair hüküm uyarınca bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 14.06.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2006 / 2231 Karar: 2007 / 2766 Karar Tarihi: 14.06.2007

“ÖZET: İdari Yargı Düzeninde, iki üye ve bir başkandan oluşan toplu Mahkemelerde, heyetçe çözüme kavuşturulması gereken davalarda, kararların sonucu, toplantıya katılan hakimlerce yapılacak tartışma ve görüşmeler neticesinde oluşmakta ve varılan kararın sonucu, bir

tutanak ile belgelendirilmekte olup, görüşme tutanağında yazılı olmayan karar sonucunun ilamda yer alması mümkün bulunmamaktadır. 

(2577 S. K. m. 22, 23)

İstemin Özeti: Davacı adına tescilli 26.3.2001 tarih ve 13209 sayılıbeyanname muhteviyatı eşya nedeniyle yapılan ek tahakkuka vaki itirazın süresinde olmadığından bahisle reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı; olayda, yedi günlük yasal süresinde yapılmadığı anlaşılan itirazın bu nedenle reddinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İstanbul Dördüncü Vergi Mahkemesinin 5.7.2005 gün ve E: 2005/552; K: 2005/1217 sayılı kararının; düzeltme talebinin reddi üzerine doğrudan dava açıldığından, itirazın süreden reddinde hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. 

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır. 

Tetkik Hakimi Kurtuluş BEYRİBEY'in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden, mahkeme kararında davanın reddine hükmolunduğu halde, Mahkeme heyetince, uyuşmazlığın esastan çözümü amacıyla yapılan toplantı sonucu, toplantıda yapılan tartışma ve görüşmelerinin tutanak altına alınması amacına yönelik olan görüşme tutanağında davanın sonucunun yazılmadığı anlaşılmakla, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı Nurten KARAÇAY'ın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesiiçin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. 

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddeye yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü: 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun başlıklı 22'nci maddesinin 1'inci fıkrasında; konular aydınlandığında meselelerin sırasıyla oya konulacağı ve karara bağlanacağı; 23'üncü maddesinde de; her dava dosyası için görüşmelere katılan başkan ve üyelerin, Danıştay'da düşünce veren savcının, tetkik hakiminin ve tarafların ad ve soyadlarını, incelenen dosya numarasını, kısaca dava konusu veverilen kararın neticesini, çoğunlukta ve azınlıkta bulunanları gösteren bir tutanak düzenleneceği ve bu tutanakların görüşmelere katılanlar tarafından aynı toplantıda imzalanıp, dosyalarda saklanacağı hükmü yer almıştır. 

Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından, adına yapılan ek tahakkuka vaki itirazın süresinde olmadığından bahisle reddine dair başmüdürlük işleminin iptali istemiyle açılan davada, dosyanın tekemmülünden sonra, uyuşmazlığın esastan çözüme kavuşturulması amacıyla, Mahkeme heyetince yapılan toplantı sonucunda verilen kararın neticesinin dosya gömleğinde olarak yazıldığı halde, görüşmetutanağında bölümünün boş bırakıldığı; mahkeme ilamının hüküm fıkrasında, ise şeklinde yazıldığı anlaşılmıştır. 

İdari Yargı Düzeninde, iki üye ve bir başkandan oluşan toplu Mahkemelerde, heyetçe çözüme kavuşturulması gereken davalarda, kararların sonucu, toplantıya katılan hakimlerce yapılacak tartışma ve görüşmeler neticesinde oluşmakta ve varılan kararın sonucu, bir tutanak ile belgelendirilmekte olup, görüşme tutanağında yazılı olmayan karar sonucunun ilamda yer alması mümkün bulunmamaktadır. 

Bu durumda, görüşme tutanağında bulunmayan hüküm içeren mahkeme kararında isabet görülmemiştir. 

Sonuç: Açıklanan nedenle, mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıcahüküm tesisine gerek bulunmadığına, 05.04.2006 gününde oybirliği ilekarar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2005 / 4847 Karar: 2006 / 1079 Karar Tarihi: 05.04.2006

Tutanaklar

Madde 23: Her dava dosyası için görüşmelere katılan başkan ve üyelerin, Danıştayda düşünce veren savcının, tetkik hakiminin ve tarafların ad ve soyadlarını, incelenen dosya numarasını, kısaca dava konusunu ve verilen kararın neticesini, çoğunlukta ve azınlıktabulunanları gösteren bir tutanak düzenlenir. Bu tutanaklar görüşmelere katılanlar tarafından aynı toplantıda imzalanır ve dosyalarında saklanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Toplantı tutanağı ile karar metnindeki hususların aynı olmasıgerekir.

(2577 S. K. m. 23, 24)

İsteğin Özeti: Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 18.11.2005 günlü, E: 2005/1801, K: 2005/1248 sayılı kararının dilekçelerde yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması istemlerinden ibarettir.

Cevabın Özeti: Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Mehmet Aydın

Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden, İdare Mahkemesi'nin temyize konu kararına ilişkin yer alan karar sonucu ile, kararın kısmında yer alan karar sonucunun birbirinden farklı olduğu anlaşılmış olup; bu husus, 2577 sayılı Yasa'nın 23 ve 24/e maddelerinde yer alan hükümlere aykırılık oluşturmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarelerin temyiz istemlerinin kabulüyle, usul hükümlerine aykırı olarak verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: Saadet Ünal

Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizenincelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, davalı idarelerin yürütmenin durdurulması yolundakiistemleri hakkında bir karar verilmeksizin işin gereği düşünüldü:

Davacı, T. Halk Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü bünyesinde Uzman Yardımcısı olarak görev yapmakta iken, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü emrine Şef olarak naklen atanmasına ilişkin 19.8.2002 günlü işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı tüm parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır.

Danıştay Beşinci Dairesi'nin 29.03.2005 günlü, E:2004/5496, K:2005/1720 sayılı bozma kararına uyularak Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce verilen 18.11.2005 günlü, E:2005/1801, K:2005/1248 sayılı kararla; T. Halk Bankası bünyesinde iken uzman kadrosuna atanması gereken davacının, istihdam fazlası personel olarak belirlendikten sonra diğer bir kamu kurum ve kuruluşuna ataması yapılırken, adı geçenin statüsünde olduğunun dikkate alınması ve durumuna uygun bir kadroya atanması gerekirken, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü emrine şef olarak atanmasında hukuka uyarlıkgörülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline; tazminat isteminin kabulüne ve uzman yardımcısı kadrosu ile uzman kadrosu arasındaki aylık farkının hesaplanarak dava tarihi olan 13.12.2002 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, davanın, davacının özlük hakları istemine ilişkin kısmının ise reddine hükmedilmiştir.

Davalı idarelerden Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı; davacı hakkında yapılan atama teklifinin mevzuata uygun olduğunu; diğer davalı Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü ise; davacının atamasının Devlet Personel Başkanlığı'nın teklifi doğrultusunda tesis

edildiğini, Üniversite'de genel idare hizmetleri sınıfında uzman kadrosu yer almadığını; kaldı ki, Banka'daki uzman ile Üniversite'deki uzmanın aynı nitelikte görevler olmadığını; öte yandan, Mahkeme'ce, davanın, davacının özlük hakları istemine ilişkin kısmının reddine hükmedilmesine karşın, bu kısım yönünden lehlerine vekalet ücretine hükmedilmediğini öne sürmekte ve anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlıklı 23. maddesinde;  olarak yazılmasına karşın; Mahkeme kararının hüküm kısmında dava konusu işlemin iptali ve tazminat isteminin kabulünün yanı sıra, davanın, davacının özlük haklarına ilişkin kısmının reddine de hükmedildiği görülmüştür.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun yukarıda hükümleri yazılı 23 ve 24/e maddelerine göre, toplantı tutanağı ile karar metnindeki hususların aynı olması gerekeceğinden; görüşme tutanağında yer alan karar sonucu (İptal-Tazminat Kabul) ile Mahkemekararının hüküm kısmında belirtilen karar sonucunun (İptal-Kısmen Kabul-Kısmen Red) aynı olmadığı görülmüş olup; görüşme tutanağındakikarar sonucu ile Mahkeme kararının hüküm fıkrası farklı olduğundan, İdare Mahkemesi kararında bu nedenle mevzuata uygunluk görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce verilen 18.11.2005 günlü, E: 2005/1801, K: 2005/1248 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/c. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 11.06.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2006 / 6867 Karar: 2008 / 3604 Karar Tarihi: 11.06.2008

“ÖZET: Dava dosyası için görüşmelere katılan başkan ve üyelerin, Danıştay'da düşünce veren savcının, tetkik hakiminin ve tarafların ad ve soyadlarını, incelenen dosya numarasını, kısaca dava konusunu ve verilen kararın neticesini, çoğunlukta ve azınlıkta bulunanları gösteren bir tutanak düzenlenir. Dosyanın incelenmesinden, dosyada

mevcut olmadığı anlaşıldığından öncelikle eksikliğin giderilmesi gerekir.

(2577 S. K. m. 23)

Çay İzaleişüyu Satış Memurluğu vekili Avukat tarafından, Afyon VergiMahkemesinin 24.10.2003 gün ve E: 2003/49; K: 2003/231 sayılı kararının bozulması istemiyle Çay Vergi Dairesi Müdürlüğüne karşı yapılan temyiz başvurusuna ait dosya incelendikten sonra işin gereğigörüşüldü: 

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 23'üncü maddesinde, hükmü yer almış olmasına rağmen, dosyanın incelenmesinden, dosyada mevcut olmadığı anlaşılmıştır. 

Sonuç: Bu nedenle, yukarıda belirtilen eksikliğin giderilmesinden sonra Dairemize iade edilmek üzere, Dosyanın Denizli Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 29.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2006 / 1005 Karar: 2006 / 1026 Karar Tarihi: 29.03.2006

Kararda bulunacak hususlar

Madde 24:  Kararlarda:

a) Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları yahut unvanları ve adresleri,

b) Davacının ileri sürdüğü olayların ve dayandığı hukuki sebeplerin özeti istem sonucu ile davalının savunmasının özeti,

(DEĞİŞİK BENT RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/11) c) Danıştayda görülen davalarda tetkik hakimi ve savcının ad ve soyadları ile düşünceleri,

d) Duruşmalı davalarda duruşma yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise hazır bulunan taraflar ve vekil veya temsilcilerinin ad ve soyadları,

e) Kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesi ve hüküm:tazminatdavalarında hükmedilen tazminatın miktarı,

f) Yargılama giderleri ve hangi tarafa yükletildiği,

g) Kararın tarihi ve oybirliği ile mi, oyçokluğu ile mi verildiği,

h) Kararı veren mahkeme başkan ve üyelerinin veya hakiminin ad ve soyadları ve imzaları ve varsa karşı oyları,

ı) Kararı veren dairenin veya mahkemenin adı ve dosyanın esas ve karar numarası,

Belirtilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili maddesinin halen yürürlükte olması ve Elektronik İmza Kanununun ilgili maddesinin birlikte değerlendirilmesinden; görüşme tutanağı ve mahkeme kararının ıslak imza veya elektronik imza ile imzalanmış olması gerekeceğinden; görüşme tutanağında ıslak imza veya elektronik imzası Üye tarafından hiç atılmamış olması nedeniyle Mahkeme kararında mevzuata uygunluk görülmemiştir.

(2577 S. K. m. 14, 23, 24, 31) (6100 S. K. m. 445) (5070 S. K. m. 5)

İsteğin Özeti: Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 02.05.2013 günlü, E:2012/990, K:2013/515 sayılı kararın, temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu�nun 14. maddesi uyarınca, Tetkik Hakimi Jale Kalay'ın açıklamaları dinlenildikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği düşünüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu�nun başlıklı 23. maddesinde,her dava dosyası için görüşmelere katılan Başkan ve üyelerin, Danıştay �da düşünce veren savcının, tetkik hakiminin ve tarafların adve soyadlarını, incelenen dosya numarasını, kısaca dava konusunu ve verilen kararın neticesini, çoğunlukta ve azınlıkta bulunanları gösteren bir tutanak düzenleneceği, bu tutanakların görüşmelere katılanlar tarafından aynı toplantıda imzalanıp dosyalarında saklanılacağı hükmüne yer verilmiş; aynı Kanunun 31. maddesinde, 05/07/2012 günlü, 28344 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6352 sayılı Yasa'nın 59. maddesi ile yapılan değişiklikle, elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağıkurala bağlanmıştır.

Anılan Yasa hükmünün göndermede bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun başlıklı 445. maddesinde, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nin (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemi olduğu, dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak verilerin kaydedileceği ve saklanacağı; bu Kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgelerin güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabileceği ve gönderilebileceği; güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgelerin ayrıca fiziki olarak gönderilmeyeceği, belge örneği aranmayacağı kuralları yer almıştır.

5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu'nun 5. maddesinin 1. fıkrasına göre de, güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukuki sonucu doğurmaktadır.

Dava dosyasının karara bağlandığı 02.05.2013 günlü toplantıda düzenlenen tutanağın, Başkan � ve Üye � tarafından imzalandığı ve güvenli elektronik imza ile tamamlandığı; Üye �'ın ise tutanakta elleatılan imzasının bulunmadığı gibi güvenli elektronik imzayla da imzalamadığı görülmüştür.

Bu durumda; 2577 sayılı Yasa�nın 24. Maddesinin halen yürürlükte olması ve 5070 sayılı Yasanın 5. Maddesinin birlikte değerlendirilmesinden; görüşme tutanağı ve mahkeme kararının ıslak imza veya elektronik imza ile imzalanmış olması gerekeceğinden;

görüşme tutanağında ıslak imza veya elektronik imzası Üye � tarafından hiç atılmamış olması nedeniyle Mahkeme kararında mevzuatauygunluk görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 02.05.2013 günlü, E:2012/990, K:2013/515 sayılı kararın, 2577 sayılıİdari Yargılama Usulü Kanunu�nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden birkarar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, posta ücretinden artan 14,00 TL ile kullanılmayan 30,30 TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacıya iadesine, 13.09.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2013 / 6728 Karar: 2013 / 5914 Karar Tarihi: 13.09.2013

“ÖZET: Mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiği hk.

(213 S. K. m. 30) (2709 S. K. m. 141) (2577 S. K. m. 24)Temyiz İsteminde Bulunan: ... Vergi Dairesi Başkanlığı Karşı Taraf: ... Vekili : Av. ...İstemin Özeti: İkrazatçılık faaliyeti sonucu elde edilen faiz gelirinin beyan dışı bırakıldığının inceleme ile tespit edildiğindenbahisle 1991 yılı Ocak, Nisan ve Aralık dönemi için davacı adına banka ve sigorta muameleleri vergisi salınarak kaçakçılık cezası kesilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davada; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30'uncu maddesinin 1'inci fıkrasından bahisle, dosyanın incelenmesinden; davacının, ... isimli şahıstan 1.750.000.-lira, ... isimli şahıstan da 15.000.000.-lira olmak üzeretoplam 16.750.000.-lira faiz geliri elde ettiği anlaşıldığından, bu miktarı aşan matrah üzerinden yapılan tarhiyatta isabet bulunmadığı gerekçesiyle tarh işleminin bu miktardan, ceza kesme işleminin ise ağır kusur cezasından fazlasını iptal eden İstanbul 8'inci Vergi Mahkemesinin 19.11.1997 gün ve E:1997/68: K:1997/2035 sayılı kararının 16.750.000.-lirayı aşan matrah üzerinden yapılan tarhiyatın kaldırılmasıyla kaçakçılık cezasının ağır kusura çevrilmesine ilişkin hüküm fıkralarının; mahkemece, başka bir dava ile karıştırılarak davada, alınmayan verginin iptal edildiği ayrıca,

Ocak, Nisan ve Aralık 1991 dönemlerinin dikkate alınmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi Mesude Gündüz'ün Düşüncesi : Anayasanın 141'inci maddesinin 3'üncü fıkrasında, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı hükme bağlanmış olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 24'üncü maddesinin e bendindede kararların dayandığı hukuki sebeplerin ve gerekçesinin kararlardabulunması gerektiği açıklanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, temyiz istemine konu edilen kararda: yukarıda belirtilen Anayasa maddesi hükmü ile İdari Yargılama Usulü Kanunu hükmüne aykırı olarak, uyuşmazlık konusu kaçakçılık cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisine esas alınan matrah, herhangi bir gerekçe gösterilmeden 16.750.000.-liraya indirilerek, bu miktarıaşan matrahın kaldırılması, kaçakçılık cezasının da ağır kusura çevrilmesi yönünde karar verildiği görüldüğünden, bu husustaki gerekçeler belirtilerek bir karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Yavuz Yoklamacıoğlu'nun Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında: temyiz incelemesi sonunda Danıştay'ın: a) Görev ve yetkidışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı öngörülmüştür.

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar, yukarıda belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığı gibi mahkeme kararının dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, bu kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte de görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle mahkeme kararının onanmasının gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci -Dairesince işin gereği görüşüldü:

Anayasanın 141'inci maddesinin 3'üncü fıkrasında, bütün mahkemelerinher türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı hükme bağlanmış olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararlarda Bulunacak Hususlar" başlıklı 24'üncü maddesinin (e) fıkrasında da dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesinin kararda belirtilmesi gerektiği açıklanmıştır.

Temyize konu kararda, dava konusu vergi tarhına esas matrahın 16.750.000.- lira olması; ayrıca, olaya, kaçakçılık cezası değil ağır kusur cezası uygulanması gerektiği sonucuna varılmış ise de; mahkemeyi bu yargıya götüren maddi ve hukuki nedenler hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Başka anlatımla; kararda gerekçe gösterilmemiştir. Karar, bu bakımdan, yukarıda değinilen Anayasal ve yasal düzenlemelere aykırı bulunmaktadır.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve temyize konu kararın, gerekçesi gösterilmek suretiyle, yeniden karar verilmek üzere bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 25.11.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 1998 / 1345 Karar: 1999 / 3900 Karar Tarihi: 25.11.1999

Kararların saklanması ve tebliği

Madde 25: Kararın mahkeme başkanı ve üyeleri veya hakimi tarafından imzalı asıllarından biri, karar dosyasına, diğeri de dava dosyasına konur; mahkeme mührü ve başkan yahut hakim, Danıştayda daire veya kurul başkanı veya görevlendireceği bir üye imzasıyla tasdikli birerörneği de taraflara tebliğ edilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Temyiz olunan kararın ve temyiz dilekçesinin karşı tarafa tebliğine ilişkin işlemler tamamlanmaksızın gönderilen dosya üzerinde temyiz incelemesi yapılamayacağının gözetilmesi gerekir.

(2577 S. K. m. 25, 48)

... ve ... vekili Av. ... tarafından davacılar adına ayrı ayrı düzenlenen ihbarnameler ile salınan cezalı damga vergisinin kaldırılması istemiyle Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi Müdürlüğüne karşı açılan davada davacılar adına yapılan vergilendirmeleri, matrahlarını azaltarak değiştiren Ankara 2.Vergi Mahkemesinin 24.6.2008 gün ve E: 2008/808, K: 2008/938 sayılı ısrar kararı vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 25'inci maddesinde, davayı sonuçlandıran kararın tasdikli birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, aynı Kanunun 48'inci maddesinin 3'üncü fıkrasında da; temyiz dilekçelerinin kararı veren mahkeme veya Danıştay'ca karşı tarafa tebliğ edileceği, karşı tarafın tebliğ tarihini izleyenotuz gün içinde cevap verebileceği, cevap verenin kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile cevap dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabileceği, bu takdirde bu dilekçelerin temyiz dilekçesi yerine geçeceği, aynı maddenin 4'üncü fıkrasında ise, kararı veren Daire veya mahkemenin, cevap dilekçesi verildikten veya cevap süresi geçtikten sonra dosyayı dizi listesine bağlı olarak, Danıştay'a veyaKurula göndereceği hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, temyiz istemine konu yapılan ısrar kararının davacılar vekiline tebliğine ilişkin tebliğ alındısına vekil tarafından, kararın sadece ... adına tebellüğ edildiği, ...'yavekaletten azledilmesi nedeniyle kararın adı geçene ayrıca tebliğ edilmesi gerektiği, yazılmasına karşın ısrar kararı davacılardan ...'ya tebliğ edilmeksizin ve azilname istenmeksizin, vergi idaresinin temyiz dilekçesinin davacılardan sadece ... vekiline tebliği ile verilen cevap dilekçesinin bağlandığı dosyanın Danıştay'a gönderildiği saptanmaktadır.

Temyiz olunan kararın ve temyiz dilekçesinin karşı tarafa tebliğine ilişkin işlemler tamamlanmaksızın gönderilen dosya üzerinde temyiz incelemesi yapılamayacağından, 2577 sayılı Yasanın 48'inci maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra yeniden Danıştay'a gönderilmek üzere dosyanın Ankara 2.Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 21.11.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY Vergi Dava Daireleri Kurulu Esas: 2008 / 827 Karar: 2008 / 744 Karar Tarihi: 21.11.2008

“ÖZET: Davalı üniversite yanında davaya katılma isteminde bulunan isteminin, Mahkemece gününde kabul edilmesine karşın, davanın esası hakkında verilen kararda, katılan tarafa yer verilmediği gibi kararın ve temyiz dilekçesinin de bu kişiye tebliğ olunmadığı anlaşılmaktadır. Katılanın haricen bilgi sahibi olarak verdiği anlaşılan temyiz dilekçesinin de bu durumu değiştirmez. Bu hali ile tekemmül etmemiş olan temyiz dosyasının incelenemeyeceğinin gözetilmesi gerekir.

(2577 S. K. m. 17, 24, 25, 31) (1086 S. K. m. 53, 56)

İstemin Özeti: Davacının, ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında açık bulunan yardımcı doçentlik kadrosuna atanma istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlem ile anılankadroya ....'nin atanması yolundaki Fakülte Yönetim Kurulunun 19.3.2003 gün ve 7 sayılı işleminin iptali istemiyle açılan davada; Genel Cerrahi Anabilim Dalında açık bulunan yardımcı doçentlik kadrosuna atanmak istemiyle yapılan başvuruların, adayların puan durumu, jüri görüşleri ve takdir yetkisi kullanılarak değerlendirildiğinden tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile davayı reddeden Ankara 5. İdare Mahkemesinin 13.2.2004 gün ve E: 2003/1101, K: 2004/161 sayılı kararının; bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği, davacının daha sonra aynı Anabilim Dalına doçent olarak atandığından davanın konusuz kaldığı, davalı idarenin yargılama giderleri ile avukatlık ücreti ödemesi gerektiği öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti: Usul ve Yasaya uygun bulunmayan Mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi Melek ŞENDİL YAN'ın Düşüncesi: İstemin kabulügerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR'in Düşüncesi: Davacının, yardımcı doçentliğe atanmaması yolundaki işleme karşı açılan davayı

reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 24. maddesinin (a) bendinde, kararlarda, tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları yahut unvanları ve adreslerinin belirtileceği, 25. maddesinde de kararların, mühürlü onaylı örneğinin taraflara gönderileceği öngörülmüştür.

Anılan Kanunun 31 maddesi ile yollamada bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 53. ve izleyen maddelerinde üçüncü şahsın davaya müdahalesi düzenlenerek, Kanunun 56. maddesinde müdahale talebinin kabulü halinde, müdahilin davayı bulunduğu noktadan itibaren takip edilebileceği hükme bağlanmıştır.

İncelenen dosyadan, davalı üniversite yanında davaya katılma isteminde bulunan Dr. ....'nin katılma isteminin 14.10.2003 gününde kabul edilmesine karşın, 13.02.2004 günü verilen esas kararda katılan tarafa yer verilmediği gibi kararında bu kişiye tebliğ olunmadığı anlaşılmakta olup, tarafları eksik olan ve eksik tekemmülettirilen temyiz dosyasının incelenmesinin usul yönünden olanaklı olmadığı görülmektedir.

Açıklanan nedenle, temyiz konusu kararın bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince 2577 sayılı Yasanın 17. maddesi uyarınca davacının duruşma istemi kabul edilmeyerek işin gereği görüşüldü:

Uyuşmazlık, davacının ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında açık bulunan yardımcı doçentlik kadrosuna atanma istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlem ile anılan kadroya Abdülkadir Bedirli'nin atanması yolundaki Fakülte Yönetim Kurulu'nun 19.3.2003 gün ve 7 sayılı işleminin iptali istemine ilişkindir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının başlıklı 24. maddesinin

(a) bendinde, kararlarda, tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları yahut unvanları ve adreslerinin yer alacağı kurala bağlanmıştır.

Öte yandan, anılan Yasanın 31. maddesi ile yollamada bulunulan HukukUsulü Muhakemeleri Yasasının 53. ve devamı maddelerinde, üçüncü kişinin davaya katılması düzenlenerek, 56. maddesinde katılma talebinin kabulü halinde, katılanın davayı bulunduğu noktadan itibaren takip edebileceği öngörülmüştür.

Dava dosyasının incelenmesinden, davalı üniversite yanında davaya katılma isteminde bulunan Dr......'nin isteminin, Mahkemece 14.10.2003 gününde kabul edilmesine karşın, davanın esası hakkında verilen kararda, katılan tarafa yer verilmediği gibi kararın ve temyiz dilekçesinin de bu kişiye tebliğ olunmadığı anlaşılmakta olup, katılanın haricen bilgi sahibi olarak verdiği anlaşılan temyizdilekçesinin de bu durumu değiştirmeyeceği açıktır.

Bu hali ile tekemmül etmemiş olan temyiz dosyasının incelenmesi olanaklı olmadığı gibi, anılan Yasa kuralında belirlenen şekil koşullarını taşımayan kararda Yasaya uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle Ankara 5. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 23.11.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 8. Daire Esas: 2004 / 5563 Karar: 2005 / 4800 Karar Tarihi: 23.11.2005

Tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik

Madde26: 1. Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple taraflarınkişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafınölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.

2. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/9) 3. Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde, yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyası işlemden kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/9)  4. Dosyaların işlemden kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına dair kararlar diğer tarafa tebliğ edilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Tebligat Kanununda belirtilen usule uygun olmayan tebliğ işlemlerine dayanılarak dosyanın işlemden kaldırılması ve bir yıllıksüre içerisinde yeni adresini bildirerek dosyanın yeniden işleme konulmasının istenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılması yolundaki karar hukuka uygun görülmemiştir.

(7201 S. K. m. 21) (2577 S. K. m. 26, 60)

İstemin Özeti: Davacı şirket adına 2004/Ocak-Aralık dönemleri için re'sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ve aynı yıl için kesilen usulsüzlük cezasının terkini istemiyle açılan davada, davacının gösterdiği adreste tebligat yapılamaması üzerine 21.09.2007 tarihli kararla dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, bir yıl içinde yeni adres bildirilmediği ve dosyanın işleme konulmasının istenilmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26'ncı maddesinin 3 üncü fıkrası uyarıncadavanın açılmamış sayılmasına karar veren Gaziantep Vergi Mahkemesinin 29.05.2009 tarih ve E:2007/231, K:2009/994 sayılı kararının, tebliğin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek bozulmasıistenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Cevap verilmemiştir.

Tetkik Hakimi Özlem Bölükbaşı'nın Düşüncesi: Davalı idare tarafından

verilen savunma dilekçesi, davacıya Tebligat Kanununun 21'nci maddesinde belirtilen usule uygun olarak tebliğ edilmediğinden davanın açılmamış sayılması yolundaki Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:

Uyuşmazlıkta; davacı şirket adına 2004/Ocak-Aralık dönemleri için re'sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ve aynı yıl için kesilen usulsüzlük cezasının terkini istemiyle açılan davanın açılmamış sayılmasına karar veren Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenmesi istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26'ncı maddesinin 3 üncü fıkrasında; davacının gösterdiği adreste tebligat yapılamaması halinde, yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyasının işlemden kaldırılacağı ve varsa yürütmenin durdurulması kararının kendiliğinden hükümsüz kalacağı, dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği belirtilmiş, 60'ıncı maddesinde de, Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlütebliğ işlerinin Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı kurala bağlanmıştır.

7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21'inci maddesinde, kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligatyapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı oyerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirileceği, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin, tebliğ tarihi sayılacağı, muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurlarının bu madde kapsamında kendilerine teslim edilen evrakı

kabule mecbur oldukları hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, dava dilekçesinin davalı idareye tebliği üzerine, idarece verilen savunma dilekçesinin, hem davacı şirketin dilekçesinde gösterdiği, hem de dava dilekçesinin ekinde yer alan evraklarda mevcut adrese tebliğe çıkarıldığı, davacı şirketin gösterilen adreste olmadığı, kapandığı ve iş terki yaptığı belirtilmek suretiyle söz konusu tebliğ evrakının merciine iade edildiği anlaşılmıştır.

Tebligat Kanununun anılan 21 inci maddesinde tebliğ işlemlerinin nasıl yapılacağı açıkça belirtilmiş olup, bu maddeye uygun olarak tebliğ işlemlerinin yapılması gerekirken, maddede sayılan kişilere imza mukabilinde evrak teslim edilmediği gibi tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnamenin adresteki binanın kapısına yapıştırılmadığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, Tebligat Kanununda belirtilen usule uygun olmayan tebliğişlemlerine dayanılarak dosyanın işlemden kaldırılması ve bir yıllıksüre içerisinde yeni adresini bildirerek dosyanın yeniden işleme konulmasının istenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılması yolundaki karar hukuka uygun görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle, Gaziantep Vergi Mahkemesinin 29.05.2009 tarih ve E:2007/231, K:2009/994 sayılı kararının bozulmasına 24.09.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

“T.C DANIŞTAY 9. Daire Esas: 2010 / 5697 Karar: 2012 / 4784 Karar Tarihi: 24.09.2012

ÖZET: Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde; yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyası işlemden kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

(4054 S. K. m. 4, 16) (2577 S. K. m. 26)

Özel Kızılay Mithat Paşa Polikliniği adına Dr. S.D. tarafından, 4054sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin ihlal edildiği belirtilerek aynı Kanun'un 16. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin Rekabet Kurulu'nun 11.07.2007 tarih ve 07-59/681-238 sayılı kararının davacıya yönelik kısımlarının iptali istemiyle Rekabet Kurumu'na karşı açılan dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesinin 3. bendinde, hükmü yer almıştır.

Dava dosyasında yer alan 20.08.2010 tarihli duruşma davetiyesi tebliğ tutanağının incelenmesinden, Özel Kızılay Mithat Paşa Polikliniği adına dava açan Dr. S. D.'in dava dilekçesinde gösterdiği belirtilen adresten ayrılması nedeniyle tebligat yapılamadığından yeni adresin bildirilmesine kadar dosyanın işlemdenkaldırılmasına karar verildiği ve dosyanın işlemden kaldırıldığı 15.09.2010 tarihinden itibaren bir yıl içinde yeni adres bildirilmeksuretiyle yeniden işleme konulmasının istenilmediği anlaşılmıştır.

Açıklanan nedenle, 2577 sayılı Yasanın 26. maddesinin 3. fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına, aşağıda dökümü yapılan toplam 116,40.-TL yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine 22.11.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2007 / 15782 Karar: 2011 / 5210 Karar Tarihi: 22.11.2011

Yürütmenin durdurulması

Madde 27: (DEĞİŞİK MADDE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/12)  1. Danıştayda veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/57)  2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi

durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 06.03.2014 RG NO: 28933 MÜKERRER KANUN NO: 6526/17) Ancak, kamugörevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerdensayılmaz. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/57) 3. Dava dilekçesi ve eklerinden yürütmenin durdurulması isteminin yerinde olmadığı anlaşılırsa, davalı idarenin savunması alınmaksızınistem reddedilebilir.

4. Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncüfıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.

5. Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16 ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına dakarar verilebilir.

6. Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; ancak, durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim

tarafından çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz.

7. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurullarına, bölge idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara en yakın nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye, kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

8. Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/57) 9. Yürütmenin durdurulmasına dair verilen kararlar onbeş gün içinde yazılır ve imzalanır.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/57) 10. Aynı sebeplere dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması isteminde bulunulamaz.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: İdare mahkemesince, dava konusu işlemlerin dayanağını oluşturan para cezası ve ödeme emri işlemlerinin iptali istemiyle açılan davalarda mahkemelerince yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, bu durumda bu işlemlere dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemlerin yasal dayanağının ortadan kalktığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.

(2577 S. K. m. 27, 28)

İstemin Özeti: Isparta İdare Mahkemesi'nin 09.07.2009 günlü, E:2008/1118, K:2009/684 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi E. A.'un Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile feragat talebi hakkında bir karar verilmek üzere temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı S. L.'ın Düşüncesi: Isparta İdare Mahkemesi'nce 5.11.2009 tarihinde Danıştay Başkanlığına intikal ettirilen, yükümlünün 22.7.2009 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiği hususunu bildirdiği anlaşılmış olup, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 95. maddesi gereğince feragat, kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğuracağından, işin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, 20.05.2008 günlü, 77 sayılı Atabey Belediye Encümeni kararıyladavacıya verilen 20.000,00 TL imar para cezasının tahsili amacıyla davacı adına kayıtlı bulunan 03 DU 925 plakalı aracın trafik kaydı üzerine konulan 02.07.2008 günlü haciz kararı ile aynı araç üzerindeki haciz şerhinin yakalama şerhine çevrilmesi yönündeki işlemin ve davacının emekli aylığı hakkında alınan haciz kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dava konusu işlemlerindayanağını oluşturan para cezası ve ödeme emri işlemlerinin iptali istemiyle açılan davalarda Mahkemelerince yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, bu durumda bu işlemlere dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemlerin yasal dayanağının ortadan kalktığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekilince verilen ve 22.07.2009 gününde dosyaya sunulan dilekçe ile davadan feragat edildiği belirtilmiş bulunmaktadır.

Bu durumda feragat dilekçesi göz önünde tutularak karar verilmek üzere temyize konu Isparta idare Mahkemesinin 09.07.2009 günlü, E:2008/1118, K:2009/684 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 19.03.2010 gününde oyçokluğuyla kararverildi.

KARŞI OY

Davacı vekili tarafından verilen ve 22.07.2009 tarihinde kayda geçendilekçeyle davadan feragat edildiği anlaşılmaktadır.

İdari Yargı, Anayasa'da yer alan ilkesinin gereği olup, kural olarakilgililerin hak ve menfaatlerinin korunmasının yanında, yürütmenin idari işlemlerinin hukuka uygunluk denetiminin gerçekleştirildiği yargı türüdür.

Bu özelliği ile iptal davalarının objektif ve soyut nitelikte bir dava türü olduğu teoride genel olarak ifade edilmekle birlikte, istisnai olarak, iptal davalarının sübjektif ve somut nitelikte örneklerinin de olduğu uygulamada gözlenmektedir.

İdari Yargıda iptal davası, kural olarak ilgililerin haklarını ve çıkarlarını korumanın yanında, yürütme ve idarenin hukuka uygun davranmasını gerçekleştirmeye yöneliktir.

Feragata ilişkin uyuşmazlıklarda, kamu yararı ve bireysel yarar ölçütünün belirlenmesinden sonra feragat hakkında karar vermek yerinde olacaktır.

Dosyanın ve Dairemizin E:2009/14365, E:2009/15090 sayılı dosyalarının birlikte incelenmesinden, mevzuata aykırı olarak ruhsatsız yapı inşa ettiği açık olan davacının, bu hususun idarece tespit edilerek işlem tesis edilmesinden sonra davalı idare ile 06.05.2009 tarihinde imzaladığı protokol ile idareye karşı hukuki yollara başvurmayacağı yolunda verilen taahhüt nedeniyle bakılmakta olan bu davadan feragat ettiği, Dairemizin E:2009/15090 sayılı dosyasında yer alan belgeden anlaşılmaktadır. Anayasamızda açıkça ifadesini bulan olma ilkesinin bir gereği olarak kamu gücünü kullanma yetkisini haiz ve kamu tüzel kişiliğine sahip olan davalı idarenin, hukuki dayanaktan yoksun olduğu tartışmasız bulunan bir protokole dayalı olarak hukuka uygun olarak tesis edilmiş bulunan bir işlemi suretiyle geri alma gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Ruhsatsız olarak inşa edilen bir yapı nedeniyle uygulanan para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen haciz işlemi idare hukukunun genel prensipleri doğrultusunda her ne kadar birel işlem vasfını taşısa da, söz konusu işlemin dayanağı olan imar para cezasına yönelik davada verilen ve işlemin hukuka aykırı olmadığı yolundaki davanın reddine yönelik İdare Mahkemesi kararında davadan feragat isteminin kabul edilmemesine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesi'nin E:2009/15088 sayılı dosyasında yer alan görüşümüz doğrultusunda

yerel mahkemece verilen karardan sonra davacının davasından feragat etmesi düşünülemez.

Açıklanan nedenlerle feragat isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan mahkeme kararının onanması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyoruz.”

T.C DANIŞTAY 6. Daire Esas: 2009 / 14364 Karar: 2010 / 2834 Karar Tarihi: 19.03.2010

“ÖZET: Düzenlendiği tarihte yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun bulunan dava konusu ödeme emrinin; para cezası uygulanmasına dair kararlara vaki itirazın reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle Vergi Mahkemesinde idari dava açılmış olması sebebiyle, vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılmasının, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durduracağı yolunda yer alan hüküm uyarınca, tahsilatın durması nedeniyle konusu kalmamış bulunmaktadır.

(4458 S. K. m. 232, 245) (6183 S. K. m. 37, 55) (2709 S. K. m. 152, 153) (2577 S. K. m. 27)

İstemin Özeti: Haydarpaşa Gümrük Müdürlüğünde tescilli 27.4.2000 günve 22944 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyanın kıymetinin noksan beyan edildiğinden bahisle ek olarak tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergilerinin üç katı tutarında uygulanan para cezalarının tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; ödeme emrine konu para cezalarının ilişkin olduğu kararlara vaki itirazın reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemelerinin 12.1.2005 gün ve E:2004/1947; K:2005/80 sayılı kararıyla reddedilmiş olması karşısında, düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İstanbul Altıncı Vergi Mahkemesinin 26.5.2005 gün ve E:2004/2639; K:2005/1082 sayılı kararının; ceza kararlarına vaki itirazın reddine ilişkin işlemleriniptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulması istemiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45'inci maddesi uyarınca itiraz başvurusunda bulunulduğundan, alacağın

kesinleşmediği; para transferi, siparişlere ilişkin avans ödemesi olduğundan, eşyanın gerçek kıymetinin beyan edildiği gözetilmeksizinişlem tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi Abidin İLDEŞ'in Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden; para cezası uygulanmasına dair kararlara vaki itirazın reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle dava açıldıktan sonra düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemece, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle reddedildiği anlaşılmıştır.

2577 sayılı Kanunun 4001 sayılı Yasa ile değiştirilen 27'nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki, vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılmasının, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerin ve bunların zam vecezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durduracağı hükmünün istisnası olan, 4458 sayılı Yasanın 245'inci maddesinin 3'üncü fıkrasındaki, gümrük vergisi mükellefleri hakkındaalınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulmasının gümrük idaresince alınan kararın uygulanmasına engel oluşturmayacağı yolundaki hüküm, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle, 22.2.2006 gün ve 26088 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin18.10.2005 gün ve E:2003/7; K:2005/71 sayılı kararıyla iptal edildiğinden, para cezası uygulanmasına dair kararlara vaki itirazınreddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle dava açılmış olması nedeniyle tahsili olanaksız hale gelen kamu alacağı için düzenlenen ödeme emrinin konusu kalmamıştır.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Emel CENGİZ'in Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesiiçin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Temyiz başvurusu; davacı Şirket adına ek olarak tahakkuk ettirilen gümrük ve katma değer vergilerinin üç katı tutarında uygulanan para cezalarının tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.

4458 sayılı Gümrük Kanununun 232'nci maddesinin 4'üncü fıkrasında, ilgilisine tebliğ edilerek kesinleşen para cezalarının, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabi olduğu; aynı Kanunun 245'inci maddesinin dava konusu ödeme emrinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 3'üncü fıkrasında da, alınankararlara karşı idari yargı merciine başvurulmasının, bu kararların idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağı belirtilmiş; anılan 6183 sayılı Kanunun 55'inci maddesinin birinci fıkrasında ise, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun ödeme emri ile tebliğ olunacağı hüküm altına alınmıştır.

4458 sayılı Kanunda para cezaları için öngörülmüş bir ödeme müddeti olmadığından; olayda, ek olarak tahakkuk ettirilen vergilerin üç katı tutarında uygulanan para cezalarına vaki itirazın reddi üzerine, 6183 sayılı Kanunun 37'nci maddesi uyarınca yapılan tebligatla işlemeye başlayan bir aylık ödeme müddeti içinde ödenmediği açık bulunan anılan cezaların tahsili için ödeme emri düzenlenerek davacıya tebliğinde, o tarih itibarıyla, yukarıda açıklanan yasa hükümlerine aykırılık yoktur.

Ödeme emrinin düzenlendiği tarihteki hukuki durum bu olmakla birlikte; 4458 sayılı Yasanın 245'inci maddesinin 3'üncü fıkrasının,idari kararlara karşı idari yargı merciine başvurulmasının bu kararların idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağı yolundaki hükmü; benzer bir uyuşmazlık sebebiyle Ordu Vergi

Mahkemesince Anayasa Mahkemesine gönderilmesi üzerine, Anayasa Mahkemesinin 18.10.2005 gün ve E:2003/7; K:2005/71 sayılı kararıyla,Anayasa'nın 10'uncu maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiş ve iptal kararı 22.2.2006 gün ve 26088 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. 

Anayasanın itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurulması halini düzenleyen 152'nci maddesinin birinci fıkrasında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararname hükümlerini Anayasaya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakacağı; üçüncü fıkrasında da, Anayasa Mahkemesinin, işin gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verip, açıklayacağı; bu süre içinde karar verilmezse, mahkemenin, davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandıracağı; ancak, Anayasa Mahkemesi kararının, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelmesi halinde, mahkemenin buna uymak zorunda olduğu hükme bağlanmış; bu suretle, Anayasaya aykırılığı görülen ve kişilerin sübjektif hakları üzerinde olumsuz bir etki yapan kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünün, davanın taraflarına uygulanmasının, Anayasa Mahkemesi kararına kadar durması ve kişilerin, bu yolla, Anayasanın üstünlüğü kuralının doğal bir sonucu olarak, Anayasaya aykırı bir hükmün uygulanmasından, Anayasanın himayesi altına alınmak suretiyle korunması sağlanmıştır. Her ne kadar, Anayasanın 153'üncü maddesinde, kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün veya bunların hükümlerinin, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı, gereken hallerde, Anayasa Mahkemesinin, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabileceği ve iptal kararlarının geriye yürümeyeceği öngörülmüşse de; Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiği bilinmesine rağmen, görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesinin, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceğini kabul etmek gerekir.

Zira; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin

kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçların önlenmesi amacıyla kabul edilmiş olup, bu kuralın mutlak anlamda uygulanması durumunda, Anayasanın yukarıda anılan 152'nci maddesinde düzenlenmiş olan (itiraz) yolunun, hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı açıktır. Nitekim; aynı maddenin 3'üncü fıkrasında yer alan, yolundaki kural da, Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış ve bakılmakta olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. 

Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı ile oluşan bu hukuki durum karşısında; düzenlendiği tarihte yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun bulunan dava konusu ödeme emrinin; para cezası uygulanmasına dair kararlara vaki itirazın reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle Vergi Mahkemesinde idari dava açılmış olması sebebiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27'nci maddesinin 3'üncüfıkrasında, vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılmasının, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durduracağı yolunda yer alan hüküm uyarınca, tahsilatın durması nedeniyle konusu kalmamış bulunmaktadır.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine, Mahkemece, yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 23.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2005 / 2925 Karar: 2006 / 1687 Karar Tarihi: 23.05.2006

Kararların sonuçları

Madde 28: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/13) 1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (İPTAL EDİLEN CÜMLE RGT: 22.11.2013 RG

NO: 28829 ANY. MAH. 10.07.2013 T. 2012/107 E. 2013/90 K.)  (EKLENMİŞCÜMLE RGT: 06.03.2014 RG NO: 28933 MÜKERRER KANUN NO: 6526/18) Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereği; dava konusu edilen kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması hâlinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine getirilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 06.03.2014 RG NO: 28933 MÜKERRER KANUN NO: 6526/18) Eski kadro ile atandığı yeni kadro arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması durumunda, bu fark 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde ödenir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/58)  2. Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 06.03.2014 RG NO: 28933 MÜKERRER KANUN NO: 6526/18)  4. Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.

5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgiliidarece mükellefe bildirilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/58) 6. Tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süreye 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemez.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacının, yargı kararının uygulanması istemiyle idareye genel zamanaşımı süresi içerisinde başvurduğu anlaşılmaktadır. Ancakdavacının bu konuda yaptığı ilk başvurusuna idarece yanıt verildiği,fakat yazının tebliğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmamakla birlikte ilgilinin ikinci kez aynı istemle idareye başvurduğu, buna göre birinci başvurusuna verilen ret yanıtını en geç ikinci başvuru tarihinde öğrendiğinin kabulü gerekeceğinden, bu tarihten itibaren dava açma süresi içerisinde dava açması mümkün olan davacının bu süre geçirildikten çok sonra açtığı davanın, süreaşımı nedeniyle esastan incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28. maddesinde; esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecbur olduğu ve bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden itibaren otuz günü geçemeyeceği;kararların gereklerine göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgilinin, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Yargı kararlarının uygulanmaması ya da geç uygulanması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar üzerine açılacak davaların tabi olacağı süre konusunda 2577 sayılı Yasa'da özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, 2577 sayılı Yasa'nın 28. maddesinde yer alan

ve idarenin yargı kararlarının icaplarına göre en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu yolundaki hükmün, otuz günlük sürenin geçirilmesi ve ilgililerin bu sürenin geçirilmesi üzerine hemen tekrar yargı yoluna başvurmaması durumunda idareleri kararı uygulama zorunluluğundan kurtarmayacağı açıktır. Bu konuda açılacak davalarda ayrık durumlar dışında genel zamanaşımı süresinin esas alınması ve lehine ilam olan ilgilinin ilamın kendisine tebliğinden itibaren 10 yıl içinde idareye başvurarak ilam gereklerinin yerine getirilmesini isteyebileceği kabul edilmelidir. 10 yıllık süre idareye başvuru süresi olup dava açma süresi değildir. Dolayısıyla başvurmadan sonraki durumu, 2577 sayılı Yasa'nın 10. ve 7. maddeleri kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre, yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi isteminin idarece açık veya kapalı (zımni) olarak reddedilmesi üzerine davanın altmış gün içinde açılması zorunludur.

Diğer taraftan, 2577 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde, "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır. " hükmüne yer verilmiştir.

Bu bağlamda, davacının, yargı kararının uygulanması istemiyle idareye genel zamanaşımı süresi içerisinde 2577 sayılı Yasa'nın 10. maddesi kapsamında başvurduğu anlaşılmaktadır. Ancak adı geçenin bu konuda yaptığı 14.7.2005 tarihli ilk başvurusuna idarece 28.7.2005 tarihli işlemle yanıt verildiği, fakat yazının tebliğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmamakla birlikte ilgilinin 28.7.2005 tarihinde ikinci kez aynı istemle idareye başvurduğu, bunagöre birinci başvurusuna verilen ret yanıtını en geç ikinci başvuru tarihinde öğrendiğinin kabulü gerekeceğinden, bu tarihten itibaren dava açma süresi içerisinde dava açması mümkün olan davacının bu süre geçirildikten çok sonra 10.5.2006 tarihinde açtığı davanın, süreaşımı nedeniyle esastan incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır. Ayrıca, davalı idare tarafından davacıya verilen

her iki cevapta da davacının Danıştay Beşinci Dairesinin 19.10.2004 günlü, E:2004/4838, K:2004/3790 sayılı kararı uyarınca memuriyete atandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla cevapların içeriğinden DanıştayBeşinci Dairesinin 12.11.2004 günlü, E:2004/660 sayılı kararının yine Beşinci Dairesinin yukarıda anılan kararı uyarınca uygulanmadığı, bu yönde davalı idarenin iradesinin açıkça ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Dairece davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenmesi suretiyle verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Ayrıca, Daire kararında göndermede bulunulan Danıştay Beşinci Dairesinin 11.4.2007 günlü, E:2005/3211, K:2007/1721 sayılı kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 11.3.2010 günlü, E:2007/2594, K:2010/472 sayılı kararı ile bozulmuştur.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Beşinci Dairesi'nin 15.10.2008 günlü, E:2006/2831, K:2008/4991 sayılı kararının bozulmasına, 11.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2009 / 744 Karar: 2010 / 473 Karar Tarihi: 11.03.2010

“ÖZET: Olayda, kamulaştırma işleminin dayanağı imar planı değişikliğinin iptali sonucu taşınmazın bulunduğu yer plansız alan konumuna düştüğünden, bu aşamada davacının alanda inşai faaliyette veya herhangi bir tasarrufta bulunma olanağının kalmadığı görülmektedir. Bu durumda, idarenin hizmet kusuru nedeniyle doğmuş bir zarardan söz edilemeyeceği gibi ileride doğması muhtemel zararların tazmininin de mümkün olmaması karşısında tazminat isteminin reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle isabetsizlik bulunmamaktadır.

(2709 S. K. m. 2, 125, 138) (2577 S. K. m. 28)

İstemin Özeti: Antalya 2.İdare Mahkemesinin 13.07.2006 günlü, E:2005/844, K:2006/1326 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Samed Demirbaş'ın Düşüncesi: Temyiz istemininreddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Ekrem Atıcı'nın Düşüncesi: Isparta İli, Senirkent İlçesi, Kıbrıs Mahallesi, ... ada, ... parsel sayılı davacının hissedarı olduğu taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin işlemin yargıkararı ile iptal edilmesi üzerine davacının taşınmazın tarafına iadesi isteminin cevap verilmemek suretiyle reddi sonucu, davalı idarenin, kesinleşen yargı kararını uygulamamasından dolayı 2577 sayılı Yasanın 28. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca 30.000.000.000lira maddi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açılan davadagöreve ilişkin bozma kararına uyulduktan sonra tazminat isteminin varsayıma dayalı olduğundan dolayı tazmininin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerekbozulması davacı tarafından istenmiştir.

Olayda kamulaştırma işleminin iptaline yönelik idare mahkemesi kararı gereğinin idarece istenmesine rağmen yerine getirilmemesi sonucunda davacının taşınmazını kullanamaması nedeniyle zarara uğradığı açık olup idarenin ağır hizmet kusuru oluşturan bu işlem veeyleminden dolayı davacının uğradığı zararın gerekirse yerinde keşifve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptandıktan sonra istemini geçmemek üzere tazminine karar verilmesi gerekirken zararınvarsayıma dayandığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi yolundaki temyize konu kararda isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenle mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, Isparta İli, Senirkent İlçesi, Kıbrıs Mahallesi, ... ada, ... parsel sayılı davacının hissedarı olduğu taşınmazın

kamulaştırılmasına ilişkin işlemin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine davacının taşınmazın tarafına iadesi istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine, davalı idarenin, kesinleşen yargı kararını uygulamamasından dolayı 2577 sayılı Yasanın 28. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca 30.000.000.000 lira maddi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin 26.01.2005 günlü, E:2004/5611, K:2005/346 sayılı bozma kararına uyularak, dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusutaşınmazın 30.06.1994 günlü belediye encümeni kararıyla sebze pazarıyeri olmak üzere kamulaştırdığı, bu kamulaştırma kararının Antalya 1. İdare Mahkemesinin 23.10.1997 günlü, E:1995/824, K:1997/1130 sayılı kararıyla iptal edildiği, davacı tarafından kamulaştırma işleminin idare mahkemesince iptal edilmesine rağmen taşınmazın halen pazar yeri olarak kullanıldığından bahisle davalı idarenin kesinleşen bu yargı kararını uygulamaması nedeniyle 2577 sayılı Yasanın 28. maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğabilmesi için gerçekleşmiş bir zarar ile idarenin tutum ve davranışı arasında illiyet bağı bulunması gerektiği, bakılan davada davacı tarafından taşınmazdaki hissesinin rayiç değeri üzerinden taşınmaz üzerine yapılacak inşaattan elde edeceği gelirin tazminininistenildiği, varsayıma dayalı olarak tazminata hükmedilemeyeceği anlaşıldığından, tazminat isteminin reddine karar verilmiş, bu karardavacı tarafından temyiz edilmiştir.

2709 sayılı T.C. Anayasa'sının 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetininhukuk devleti olduğu, 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 138. maddesinin son fıkrasında da yasama, yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları öngörülmüştür.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında ise, idarenin Danıştay, bölge idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre gecikmeksizin işlem tesis etmeye ya da eylemde bulunmaya mecbur oldukları, işlem tesis edilmeyen ya da eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği, hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davalı idare tarafından, davacının hissedarı olduğu taşınmazın sebze pazarı yeri olarak kamulaştırılmasına karar verildiği, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada, Antalya 1.İdare Mahkemesinin 23.10.1997 günlü, E: 1995/824, K: 1997/1130 sayılı kararı ile kamulaştırma işleminin dayanağı olan plan değişikliğinin yargı kararıyla iptal edilmiş olması nedeniyle işlemin iptaline karar verildiği, kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiği, kamulaştırma işlemi iptal edilmiş olmasınarağmen taşınmazın pazar yeri olarak kullanımına devam edildiği, üzerinin çelik konstrüksiyon çatı ile kapatıldığı, ayrıca taşınmazınüzerinde dükkanlar inşa edildiği iddiasıyla davalı idarenin kesinleşen yargı kararını uygulamaması nedeniyle 2577 sayılı Yasa'nın 28. maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacının hissedarı olduğu taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin işlemin yargı kararı iptali edilmesi sonucu davalı idarece yargı kararı gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğu tartışmasızdır. Ancak tazminata hükmedilebilmesiiçin hizmet kusurunun varlığı ile birlikte ortada oluşmuş net bir zararın bulunması gerekmektedir.

Olayda, kamulaştırma işleminin dayanağı imar planı değişikliğinin iptali sonucu taşınmazın bulunduğu yer plansız alan konumuna düştüğünden, bu aşamada davacının alanda inşai faaliyette veya herhangi bir tasarrufta bulunma olanağının kalmadığı görülmektedir.

Bu durumda, idarenin hizmet kusuru nedeniyle doğmuş bir zarardan sözedilemeyeceği gibi ileride doğması muhtemel zararların tazmininin demümkün olmaması karşısında tazminat isteminin reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle isabetsizlik bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyize konu Antalya 2. İdare Mahkemesinin 13.07.2006 günlü, E:2005/844, K:2006/1326 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 08.04.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 6. Daire Esas: 2007 / 987 Karar: 2009 / 3604 Karar Tarihi: 08.04.2009

Açıklama

Madde 29: 1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar yeterince açık değilse, yahut birbirine aykırı hüküm fıkralarını taşıyorsa, taraflardan her biri kararın açıklanmasını veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir.

2. Açıklama dilekçeleri karşı taraf sayısından bir nüsha fazla verilir.

3. Kararı vermiş olan daire veya mahkeme işi inceler ve gerek görürse dilekçenin bir örneğini, belirleyeceği süre içinde cevap vermek üzere, karşı tarafa tebliğ eder, cevap iki nüsha olarak verilir. Bunlardan biri, açıklama veya aykırılığın kaldırılmasını isteyen tarafa gönderilir.

4. Görevli daire veya mahkemenin bu husustaki kararı, taraflara tebliğ olunur.

5. Açıklama veya aykırılığın kaldırılması, kararın yerine getirilmesine kadar istenebilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: İdare; Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğundan, istişare kararların niteliği gereği, yargı yerlerinde görülmekte olan ya da karara bağlanmış bulunan dava konularıyla ilgili olarak istişare görüş bildirilmesine olanak bulunmamaktadır. Yargı yerlerince verilen bir kararın belirsiz ve açık olmayan yönleri ya da birbirlerine aykırı hüküm fıkraları varsa, taraflardan birinin istemi üzerine hükümleri çerçevesinde, kararın açıklanmasına ya da aykırılığın giderilmesine kararı veren yargı yerince karar verilebilir.

Anayasanın 138 inci ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddeleri uyarınca idare; Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğundan, istişare kararların niteliği gereği, yargı yerlerinde görülmekte olan ya da karara bağlanmış bulunan dava

konularıyla ilgili olarak istişare görüş bildirilmesine olanak bulunmamaktadır.

Yargı yerlerince verilen bir kararın belirsiz ve açık olmayan yönleri ya da birbirlerine aykırı hüküm fıkraları varsa, taraflardanbirinin istemi üzerine 2577 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan hükümleri çerçevesinde, kararın açıklanmasına ya da aykırılığıngiderilmesine kararı veren yargı yerince karar verilebilir.

Danıştayın istişare nitelikte görüş bildirme görevi, idarenin genel ve objektif konularda düştüğü duraksamaların giderilmesiyle sınırlıdır.

İdarenin yukarıya metni alınan istem yazısından da açıkça anlaşıldığı üzere duraksama konusu, Danıştay 13 üncü Dairesinin 23.1.2007 günlü K: 2007/291, K: 2007/292, K: 2007/293 sayılı kararlarının uygulanmasından doğacak sorunlardan kaynaklandığından Dairemizin yerleşik içtihatları uyarınca istem hakkında görüş bildirilmesine olanak bulunmadığına ve dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 01.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 1. Daire Esas: 2007 / 1024 Karar: 2007 / 1073 Karar Tarihi: 01.10.2007

“ÖZET : 2577 sayılı Yasanın 29. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların yeterince açık olmaması yahut birbirine aykırı hüküm fıkralarını taşıması halinde, taraflardan her birinin kararın açıklanmasını veya aykırılığın giderilmesini isteyebileceği hükme bağlanmıştır. Kararın açıklanması isteği ile amaçlanan, kararın belirsiz ve açık olmayan taraflarını veya birbirine aykırı görünen hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak ve onun gerçek anlamını meydana çıkarmak suretiyleyerine getirilmesini kolaylaştırmaktır. Bu yol ile, kararın gerçek anlamından başka türlü yorumlanması ve anlamının değiştirilmesi önlenmiş olur. Yoksa açıklama yolu ile daha önce verilen bir kararındeğiştirilmesi olanağı yoktur. Açıklama isteğine ilişkin olarak verilen kararların, bu nitelikleri itibariyle bir üst yargı merciinde temyize konu olabilecek nihai kararlardan olmadığı kuşkusuzdur. 

Yukarıda da belirtildiği üzere, açıklama yolu ile daha önce verilen bir kararın değiştirilmesi mümkün bulunmamasına rağmen; açıklama veya aykırılığın giderilmesi isteği üzerine, idari yargı merciince daha önceki hüküm değiştirilmiş veya her ne suretle olursa olsun, yeni bir hüküm verilmiş ise, bu kararın nihai bir karar niteliğinde olduğunu ve sözkonusu karara karşı yapılacak temyiz başvurusu üzerine işin esasına girilebileceğini de ayrıca vurgulamak gerekir. 

(2577 S. K. m. 29/1, 46/2)

İsteğin Özeti : Davacının, 13.4.2001 - 13.11.2001 dönemi için tahakkuk ettirilen toplam 5.645.530.000.- TL mali hakları için temerrüt faizi ve kanuni faiz uygulanmamasına ilişkin davalı idare işleminin iptali ile her ayın 15. günü itibariyle ödeme tarihine kadar hesaplanacak kanuni faiz ve temerrüt faizinin maddi tazminat olarak ödenmesi ve maddi tazminata dava tarihinden ödeme tarihine kadar temerrüt faizi ve kanuni faiz uygulanması istemiyle açtığı davanın; davacı adına tahakkuk ettirilen 5.645.530.000 liraya yasal faiz tatbik edilmemesine ilişkin işlemin iptali, eksik ödemenin yapıldığı tarihte ödenmesi gereken gerçek miktarın dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmesi yolunda Ankara 3. İdare Mahkemesi'nce verilen 9.4.2003 günlü, E: 2002/1185, K: 2003/478 sayılı kararın ve bu kararın düzeltilmesi yoluyla açıklanması isteminin reddine ilişkin 30.5.2003günlü, E: 2002/1185 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 

Danıştay Tetkik Hakimi : Nihat Bayram 

Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür. 

Danıştay Savcısı : Mehmet Karaoğlu 

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari YargılamaUsulü Kanunu'nun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir. 

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: 

Karar: 2577 sayılı Yasanın 46. maddesinin 4001 sayılı Yasa ile değişik 2. fıkrasında "Özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay'da temyiz yoluna başvurulabilir." hükmüne yer verilmiştir. 

Dosyanın incelenmesinden; Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 9.4.2003 günlü, E: 2002/1185, K: 2003/478 sayılı kararının davacıya 21.5.2003tarihinde tebliğ edildiği; davacının 22.5.2003 günlü dilekçesiyle kararın düzeltilmesi yoluyla açıklanmasını istemesi üzerine, adı geçen Mahkeme tarafından verilen 30.5.2003 günlü, E: 2002/1185 sayılı kararla açıklama isteminin reddedildiği, bu kararın 4.7.2003 tarihinde davacıya tebliğinden sonra 8.9.2003 tarihinde Mahkeme kaydına geçen dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmıştır. 

2577 sayılı Yasanın 29. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince açıklama istenilmesi kararın taraflara tebliği ile başlayan temyiz süresine durdurmayacağından; Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak 21.5.2003 tarihinde davacıya tebliğ edilen 9.4.2003 günlü, E:2002/1185, K: 2003/478 sayılı karara karşı 30 günlük yasal süre geçtikten sonra 8.9.2003 tarihinde Mahkeme kaydına giren dilekçe ileyapılan temyiz başvurusunun süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır. 

Öte yandan davacının, açıklama isteminin reddi yolundaki Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 30.5.2003 günlü, 2002/1185 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istemine gelince; 

2577 sayılı Yasanın 29. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay, bölge

idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların yeterince açık olmaması yahut birbirine aykırı hüküm fıkralarını taşıması halinde, taraflardan her birinin kararın açıklanmasını veyaaykırılığın giderilmesini isteyebileceği hükme bağlanmıştır. 

Kararın açıklanması isteği ile amaçlanan, kararın belirsiz ve açık olmayan taraflarını veya birbirine aykırı görünen hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak ve onun gerçek anlamını meydana çıkarmak suretiyleyerine getirilmesini kolaylaştırmaktır. Bu yol ile, kararın gerçek anlamından başka türlü yorumlanması ve anlamının değiştirilmesi önlenmiş olur. Yoksa açıklama yolu ile daha önce verilen bir kararındeğiştirilmesi olanağı yoktur. Açıklama isteğine ilişkin olarak verilen kararların, bu nitelikleri itibariyle bir üst yargı merciinde temyize konu olabilecek nihai kararlardan olmadığı kuşkusuzdur. 

Yukarıda da belirtildiği üzere, açıklama yolu ile daha önce verilen bir kararın değiştirilmesi mümkün bulunmamasına rağmen; açıklama veya aykırılığın giderilmesi isteği üzerine, idari yargı merciince daha önceki hüküm değiştirilmiş veya her ne suretle olursa olsun, yeni bir hüküm verilmiş ise, bu kararın nihai bir karar niteliğinde olduğunu ve sözkonusu karara karşı yapılacak temyiz başvurusu üzerine işin esasına girilebileceğini de ayrıca vurgulamak gerekir. 

Olayda ise, davacının, 9.4.2003 günlü, E: 2002/1185, K: 2003/478 sayılı kararın hüküm fıkrasının açıklanması yolundaki istemi Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 30.5.2003 günlü, E: 2002/1185 sayılı kararıyla açıklanması gereken bir husus bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş bulunduğuna göre, anılan kararın temyize konu edilmesi ve bu istemin incelenmesi mümkün bulunmamaktadır. 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 9.4.2003 günlü, E: 2002/1185, K: 2003/478 sayılı karara yönelik temyiz isteminin süre aşımı yönünden reddine; 30.5.2003 günlü, E: 2002/1185 sayılı karara yönelik temyiz isteminin ise incelenmeksizin reddine, 23.2.2005 tarihinde oybirliğiile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2003 / 6533 Karar: 2005 / 1064 Karar Tarihi: 23.02.2005

Yanlışlıkların düzeltilmesi

Madde 30: 1. İki tarafın adı ve soyadı ile sıfatı ve iddiaları sonucuna ilişkin yanlışlıklar ile hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıklarının düzeltilmesi de istenebilir.

2. 29 uncu maddenin son fıkrası dışında kalan hükümleri, bu isteklerhakkında da uygulanır.

3. Yanlışlıkların düzeltilmesine karar verilirse, düzeltme ilamın altına yazılır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Olayda iki tarafın adı ve soyadı ile sıfatı ve iddiaları sonucuna ilişkin yanlışlıklar ile hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıklarını içerdiğinden, hüküm fıkrasındaki sonucun belirtilen kural uyarınca değiştirilmesi suretiyle verilen karar yasaya uygun görülmemiştir.

(6183 S. K. m. 35) (2577 S. K. m. 30)

İstemin Özeti: 20.08.2003-07.10.2003 tarihleri arasında ortağı olduğu (...) Ltd. Şti.'nden tahsil edilemeyen 2001 yılına ilişkin kamu alacakları nedeniyle davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerini; 2003 yılında tüm hak ve borçlarıyla ortağı olduğu şirketin önceki dönem borçlarını da yüklenmiş bulunan davacının, 07.10.2003 tarihinde ortaklığının sona ermesi ve şirkete ait vergi borçlarıyla ilgili sorumluluğun devralan yeni ortağa geçmesi nedeniyle adına düzenlenen ödeme emirlerinde yasaya uygunluk bulunmadığı gerekçesine yer verdikten sonra hüküm fıkrasında davanınreddine ve ödeme emirlerinin tasdikine karar veren, davacının yanlışlığın düzeltilmesi talebi üzerine hüküm fıkrasını, şeklinde değiştiren Vergi Mahkemesinin kararının; davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin 6183 sayılı Yasa'nın 5766 sayılı Yasayla değişik 35. maddesine uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Karar: Dosyanın incelenmesinden Vergi Mahkemesinin kararına ilişkin 14.05.2010 günlü görüşme tutanağında ve dosya üzerinde, karar sonucunun yazıldığı ancak, aynı günlü kararın hüküm

fıkrasında ifadesine yer verildiği, davacı tarafından 01.07.2010 tarihinde mahkeme kayıtlarına geçen dilekçeyle yanlışlığın düzeltilmesinin istenilmesi üzerine temyiz istemine konu yapılan 20.07.2010 günlü kararla yanlışlığın düzeltilmesine karar verilerek hüküm fıkrasının şeklinde değiştirildiği anlaşılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 30. maddesinde öngörülen yanlışlıkların düzeltilmesi durumları; iki tarafın adı ve soyadı ile sıfatı ve iddiaları sonucuna ilişkin yanlışlıklar ile hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıklarını içerdiğinden, hüküm fıkrasındaki sonucun belirtilen kural uyarınca değiştirilmesi suretiyle verilen karar yasaya uygun görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 3. Daire Esas: 2010 / 5533 Karar: 2012 / 1267 Karar Tarihi: 16.04.2012 

“ÖZET: Olayda, davacının temyiz isteminde bulunduğu sırada yürürlükte bulunan usul hükmü uyarınca davaya konu edilen mahkeme kararının nihai karar niteliği taşımadığından ve temyizi mümkün bulunmayan yanlışlığın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin mahkeme kararının temyizi istemini inceleme olanağı bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 30, 46)

Dava, İdare Mahkemesi kararında bulunan yanlışlığın düzeltilmesi istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi kararında bulunan yanlışlığın düzeltilmesi istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; kararında hükmedilen tazminat miktarına uygulanacak faizin başlangıç tarihinin19.8.1987 olacak yerde 19.8.1988 yazıldığından bu hatanın düzeltilmesi istenmiş ise de, söz konusu mahkeme kararı Danıştay incelemesinden geçmiş olduğundan ve faizin başlangıç tarihinin Danıştay kararında da açıkça belirtilerek mahkeme kararı onandığından, 2577 sayılı yasanın 30.maddesi uyarınca istemin incelenmesi olanaksız olduğu gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekillerince temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 30.maddesinin

1.fıkrasında hükmüne yer verilmiştir. Adı geçen Yasanın 3622 sayılı Yasayla değişik 46.maddesinin 1.fıkrasında ise 

Bu durumda, davacının temyiz isteminde bulunduğu sırada yürürlükte bulunan usul hükmü uyarınca davaya konu edilen mahkeme kararının nihai karar niteliği taşımadığından ve temyizi mümkün bulunmayan yanlışlığın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin mahkeme kararınıntemyizi istemini inceleme olanağı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin incelenmeksizin reddine karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 6. Daire Esas: 1992 / 2321 Karar: 1992 / 3014 Karar Tarihi: 28.06.1992 

Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller

Madde 31: 1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak (DEĞİŞİK İBARE RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/59) işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. (DEĞİŞİK CÜMLE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/14)  Ancak, davanın ihbarı vebilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır.

2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacı tarafından 24.4.1996 tarihli noter kati satış senedi ile satılan araca ilişkin motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin terkini istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada; mahkemece, dava konusu işlemin iptaline

karar verilmesine, dolayısıyla davacının haklı çıkmasına rağmen, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakıldığı; ayrıca, davanın açılmasının ve takibinin de avukat aracılığıyla yapılmasına, davacı vekilinin Av. ... olduğu da kararda belirtilmesine karşın, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, davada haksız çıkması veya aleyhine karar verilmesi ya da haksız yere dava açılmasına sebebiyet vermesi söz konusu olmayan davacı aleyhine, yargılama giderlerine hükmedilmesinde yasal isabet yoktur.

Davacının yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden temyiz istemine gelince:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun başlıklı 24'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının (f) bendinde, kararlarda, yargılama giderleri ve hangi tarafa yükletildiğinin belirtileceği hüküm altınaalınmış; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, anılan Kanunun 31'inci maddesiyle atıfta bulunulan, 417'nci maddesinde, yargılama giderlerinin (kural olarak), aleyhine hüküm verilen tarafa yükletileceği, davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması halinde ise, Mahkemenin, yargılama giderlerini, haklı çıkma nispetine göre taraflar arasında paylaştıracağı; 423'üncü maddesinin1'inci fıkrasının 6'ncı bendinde de, davanın önemine göre, kanun gereği takdir olunacak vekalet ücretinin yargılama giderlerine dahilolduğu hükmü yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından 24.4.1996 tarihli noter kati satış senedi ile satılan araca ilişkin motorlu taşıtlar vergisimükellefiyetinin terkini istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada; Mahkemece, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesine, dolayısıyla davacının haklı çıkmasına rağmen, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakıldığı; ayrıca, davanın açılmasının ve takibinin de avukat aracılığıyla yapılmasına, davacı vekilinin Av. ... olduğu da karardabelirtilmesine karşın, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmediğianlaşılmıştır.

Bu durumda, davada haksız çıkması veya aleyhine karar verilmesi ya da haksız yere dava açılmasına sebebiyet vermesi söz konusu olmayan davacı aleyhine, yargılama giderlerine hükmedilmesinde yasal isabet

yoktur.

Başka bir deyişle; iptalle sonuçlanan davada, yargılama giderlerinindavacıya yüklenmesi; yine avukat vasıtasıyla temsil edilen davacı lehine ise vekalet ücretine hükmedilmemesi yukarıda açıklanan hükümlere aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü iddialar, mahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, davalı İdare temyiz isteminin reddine, davacı temyiz isteminin ise kabulüne, mahkeme kararının yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 30.11.2010 gününde oybirliği ile kararverildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2009 / 1018 Karar: 2010 / 5597 Karar Tarihi: 30.11.2010 

“ÖZET: Olayda; davalı idare yanında müdahale isteminde bulunan ...'in, davacılardan ...'in, kemik hastalıkları hastanesindeyapılan ameliyatı sırasında sağ yerine sol kolunu ameliyat eden doktor olması ve bu davanın davalı Sağlık Bakanlığı aleyhine sonuçlanması halinde, Sağlık Bakanlığı'nca doktora rücu edilecek olması karşısında; davalı idare yanında müdahale isteminde bulunan ...'in müdahale istemi kabul edilip, savunması alınarak dosyanın usule uygun tekemmül ettirilmesi suretiyle davanın karara bağlanması gerekir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinde; üçüncü kişilerin davaya katılması konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş olup; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 53. maddesinde, 54. maddesinde, hükmüneyer verilmiştir.

2577 sayılı Yasa hükmünün yollamada bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükmünün, idari yargılama usulüyle bağdaştığı ölçüde uygulanacağı kuşkusuzdur. Üçüncü kişinin, görülmekte olan bir davaya taraflardan biri yanında katılabilmesi; davacı ya da davalı konumunda olmamasına karşın, tarafı olmadığı bir

davanın sonucundan etkilenme olasılığının varlığı halinde mümkündür.Görülmekte olan davanın, yanında katılmak istediği tarafın aleyhine sonuçlanması durumunda, yanında katılmak istediği tarafın kendisine rücu etmesi veya hukuki durumunu etkileyen bir tasarrufta bulunabilecek olması halinde, üçüncü kişinin hakkı veya burcundaki etkilenmeden söz edilebilir. Davaya müdahale yoluyla, hakkı veya borcu davanın sonucuna bağlı olan üçüncü kişinin, yanında katıldığı tarafla birlikte yargılamaya katkı sağlaması bu nedene dayanmaktadır.

Olayda; davalı idare yanında müdahale isteminde bulunan ...'in, davacılardan ...'in, Balta Limanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Hastanesinde 21.9.2000 tarihinde yapılan ameliyatı sırasında sağ yerine sol kolunu ameliyat eden doktor olması ve bu davanın davalı Sağlık Bakanlığı aleyhine sonuçlanması halinde, Sağlık Bakanlığı'ncadoktor ...'a rücu edilecek olması karşısında; davalı idare yanında müdahale isteminde bulunan ...'in müdahale istemi kabul edilip, savunması alınarak dosyanın usule uygun tekemmül ettirilmesi suretiyle davanın karara bağlanması gerekirken, davalı yanında müdahale istemi kabul edilmeksizin verilen temyize konu kararda usule uyarlık bulunmamaktadır.

Öte yandan, idare mahkemesince, dosyada bulunan Adli Tıp Raporu yanında, müdahale isteminde bulunan tarafın savunmaları da değerlendirilip, olayın oluş şekli ve zararın niteliği dikkate alınarak yeniden bir karar verileceği tabiidir.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa'nın 49. maddesi uyarınca taraflar temyiz istemlerinin ve davalı idare yanında müdahilin temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin 1.12.2006tarih ve E:2005/2974 K:2006/2942 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın, yeniden bir karar verilmek üzere anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, 11.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2007 / 4932 Karar: 2010 / 5301 Karar Tarihi: 11.06.2010

İKİNCİ BÖLÜM: İdari Davalarda Yetki ve Bağlantı ile Görevsizlik ve Yetkisizlik Hallerinde Yapılacak İşlemler

İdari davalarda genel yetki

Madde 32: 1. Göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir.

2. Bu Kanunun uygulanmasında yetki kamu düzenindendir. (MÜLGA CÜMLE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/15) 

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Uyuşmazlığın, davacının altı aydan az süreli geçici işçi statüsünde çalıştığından bahisle yararlandırılmamasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, uyuşmazlığın çözümünde, işlemi tesis eden idari merciin yargı çevresi yönünden bağlı bulunduğu yer idare mahkemesi yetkili bulunduğundan, davanın görüm ve çözümünde yetkili olmayan idare Mahkemesince karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

(5620 S. K. m. 1) (2577 S. K. m. 32)

İsteğin Özeti: Adana 2. İdare Mahkemesince verilen 10.02.2009 günlü,E:2008/609, K:2009/135 sayılı kararın 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, ileri sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesine uymadığı, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: M. Önder Tekin

Düşüncesi: Davacının 2006 yılında 180 günlük sağlık kurulu raporu nedeniyle iş akdinin askıda kalmış olması ve bunun dışında da 44 günlük çalışmasının bulunması dikkate alındığında, 5620 sayılı Kanunile sürekli işçi kadrosuna geçirilme için öngörülen 6 ay çalışmış olma şartını sağladığı kanaatiyle sürekli işçi kadrosuna geçirilmemesine dair işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bozulmasına

karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Gül Filiz Ercan Aslantaş

Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizenincelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava; geçici işçi olan davacının, sürekli işçi kadrosuna geçirilmemesine dair Orman Genel Müdürlüğü'nün 25.10.2007 günlü ve 1455 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Adana 2. idare Mahkemesinin 10.02.2009 günlü, E:2008/609, K:2009/135sayılı kararıyla; davacının 2006 yılında fiilen çalıştığı aylar ve bu aylardaki gün sayısının gösterildiği hizmet cetveline göre 2006 yılı içerisinde fiilen toplam 180 günden daha az çalıştığının anlaşıldığı, buna göre, 2006 yılı içerisinde 6 ay çalışma şartını taşımadığı anlaşılan davacının sürekli işçi kadrosuna geçirilmemesine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, sağlık sorunları nedeniyle iş akitleri askıda kalan geçici işçilerin de istirahatli oldukları bu sürenin fiili çalışma süresineilave edilmesinin öngörüldüğünü, bu husus dikkate alınmadan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesini istemektedir.

Davacı Adana Aladağ Orman İşletme Müdürlüğü'nde geçici işçi olarak görev yapmaktadır. 5620 sayılı Kanun uyarınca sürekli işçi kadrosunaatanması istemiyle yaptığı başvurusu reddedilmiştir. Sürekli işçi

kadrosuna geçirilmemesine dair Orman Genel Müdürlüğü'nün 25.10.2007 günlü ve 1455 sayılı işleminin iptali istemiyle dava açmıştır.

2577 sayılı Kanun'un 32. maddesinde, göreve ilişkin hükümlerin saklıkalması koşuluyla, bu Kanun'da veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde yetkili idare mahkemesinin, idari işlemi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olduğu hükme bağlanmıştır.

Görüldüğü üzere; uyuşmazlığın, davacının 2006 yılında altı aydan az süreli geçici işçi statüsünde çalıştığından bahisle 5620 sayılı Yasanın 1. maddesinin son fıkrası hükmünden yararlandırılmamasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, uyuşmazlığın çözümünde, anılan Yasa hükmü uyarınca işlemi tesis eden idari merciin (Orman Genel Müdürlüğü) yargı çevresi yönünden bağlı bulunduğu yer idare mahkemesi olan Ankara İdare Mahkemesi yetkili bulunduğundan, davanın görüm ve çözümünde yetkili olmayan Adana idare Mahkemesince karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Adana 2. İdare Mahkemesince verilen 10.02.2009 günlü, E:2008/609, K:2009/135 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen nedenler gözetilmek suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 18.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 12. Daire Esas: 2009 / 3044 Karar: 2011 / 4941 Karar Tarihi: 18.10.2011 

“ÖZET: 5434 sayılı Yasada Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatı öngörülmediğinden sandıktan ayrı bir tüzel kişiliği bulunmayan bölge müdürlükleri işlemlerine karşı açılan davalarda da genel müdürlüğün bulunduğu yer İdare Mahkemeleri yetkilidir.

(2577 S. K. m. 32)

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü

Vekili: Av ...

Karşı Taraf:...

İsteğin Özeti: İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 10.12.1998 günlü, E: 1997/1137, K:1998/1022 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Savunmanın Özeti: Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Gökhan Oğuz

Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile yetkisiz mahkemece esastan verilen kararın bozulması gerekeceği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: Günay Erden

Düşüncesi: Davacıya sağlık karnesi verilmemesine ilişkin işlemin iptali yolundaki idare mahkemesi kararının bozulması istenmektedir.

Davaya konu uyuşmazlığı çözmekle yetkili mahkeme 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 32. maddesinin 1. bendi hükmü uyarınca Ankara İdare Mahkemesi olduğundan temyiz isteminin kabulü ile İstanbul İdare Mahkemesi kararının bu nedenle bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli olan ve babasından dolayı EmekliSandığından yetim aylığı alan davacının Emekli Sandığı sağlık yardımından faydalandırılması yolundaki başvurusunun reddine ilişkinT.C. Emekli Sandığı ... Bölge Müdürlüğü'nün 25.8.1997 günlü, 13895

sayılı işleminin iptali istemiyle açılan dava sonucunda; İstanbul 5.İdare Mahkemesinin 10.12.1998 günlü, E:1997/1137, K:1998/1022 sayılıkararıyla, davanın esası incelenerek dava konusu işlem iptal edilmiştir. Davalı idare; davanın çözümünde Ankara İdare Mahkemesinin yetkili olduğu ve S.S.K. emeklisi olan davacının EmekliSandığı sağlık yardımından faydalanamayacağı savlarıyla; anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İdari Davalarda Genel Yetki" başlığını taşıyan 32. maddesinde; göreve ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kanunda veya özel kanunlarda yetkili idaremahkemesinin gösterilmemiş olması halinde yetkili idare mahkemesinin, dava konusu idari işlemi tesis eden veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olduğu hükme bağlanmıştır.

5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre, T.C Emekli Sandığı bu kanunda yazılı emeklilik işlerini görmek üzere ...'da kurulmuş olup tüzel kişiliğe sahiptir. Yasasında ayrıca taşra teşkilatı öngörülmeyen sandıktan ayrı tüzel kişiliği bulunmayıp T.C.Emekli Sandığı Ana Yönetmeliğinin 33. madde sinde yazılı görevleri yapan bölge müdürlüklerinin tesis ettiği işlemlerin T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün işlemleri olarak kabulü zorunlu bulunmaktadır.

Bu durumda, T.C. Emekli Sandığı tarafından tesis edilen dava konusu işlemin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde, 2577 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan 32. maddesindeki genel yetki kuralı kapsamında Ankara İdare Mahkemeleri yetkili olup; İstanbul 5.İdare Mahkemesince davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, İstanbul 5. İdare Mahkemesince verilen 10.12.1998 günlü, E:1997/1137, K:1998/1022 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/a. fıkrası uyarınca yetkiyönünden bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere adı geçen mahkemeye gönderilmesine 22.09.1999 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 1999 / 3048 Karar: 1999 / 3585 Karar Tarihi: 22.09.1999

Kamu görevlileri ile ilgili davalarda yetki

Madde 33: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/12) 1. Kamu görevlilerinin atanması ve nakilleri ile ilgili davalarda yetkili mahkeme, kamu görevlilerinin yeni veya eski görev yeri idaremahkemesidir.

2. Kamu görevlilerinin görevlerine son verilmesi, emekli edilmeleri veya görevden uzaklaştırılmaları ile ilgili davalarda yetkili mahkeme, kamu görevlisinin son görev yaptığı yer idare mahkemesidir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/12)  3. Kamu görevlilerinin görevle ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmayan disiplin cezaları ile ilerleme, yükselme, sicil, intibak ve diğer özlük ve parasal hakları ve mahalli idarelerin organları ile bu organların üyelerinin geçici bir tedbir olarak görevden uzaklaştırılmalarıyla ilgili davalarda yetkili mahkeme ilgilinin görevli bulunduğu yer idare mahkemesidir.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/60) 4. Özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, hâkim ve savcıların mali ve sosyal haklarına ve sicillerine ilişkin konularla, müfettiş hal kâğıtlarına karşı açacakları ve idare mahkemelerinin görevine giren davalarda yetkili mahkeme, hâkim veya savcının görev yaptığı yerin idari yargı yetkisi yönünden bağlı olduğu bölge idare mahkemesine en yakın bölge idare mahkemesinin bulunduğu yer idare mahkemesidir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Nakil işlemleri kavramının geniş ve kapsayıcı bir kavram olması ve; bu kavramın naklen atama işlemlerinin yanı sıra naklen atanma istemlerinin reddi işlemlerini de kapsaması nedeniyle; davacının, M. İli, M.İlçesi Tapu Sicil Müdürlüğüne atanma isteminin,kendisi yerine Z. K.'un atanması yoluyla reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, davacının görev yaptığı yer H.İdare Mahkemesi yetkili bulunmaktadır.Açıklanan nedenlerle, dava dosyasının, davanın görüm ve çözümünde

yetkili olduğu belirlenen H.İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

(2577 S. K. m. 33) (DİDDK. 16.06.2011 T. 2011/644 E. 2011/675 K.)

Hatay Reyhanlı Tapu Sicil Müdürü olarak görev yapan M. T. vekili Av.A. A. tarafından, Mersin İli, Mezitli İlçesi Tapu Sicil Müdürlüğüne kendisi yerine Z. K.'un atanmasına ilişkin 21.7.2010 günlü ve; 21550sayılı işlemin iptali istemiyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne karşı açılan davada, Ankara 6. İdare Mahkemesi ile; Hatay İdare Mahkemesi arasında yetki uyuşmazlığı çıkması üzerine gönderilen dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Ankara 6. İdare Mahkemesince, kamu görevlisinin atanmasına ilişkin işlemden doğan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde 2577 sayılı Yasanın 33/1. maddesi uyarınca davacının görev yaptığı yer olan Hatay İdare Mahkemesinin yetkili olduğu belirtilmiş ve 14.10.2010 günlü, E:2010/1774; K:2010/1338 sayılı kararla dava yetki yönünden reddedilmiştir.

Bu karar üzerine dosyanın gönderildiği Hatay İdare Mahkemesince, dava konusu uyuşmazlığın, davacı hakkında gerçekleşmiş bir atama işleminden kaynaklanmaması, kendisinin yerine başka bir kişinin atanmasına ilişkin olması nedeniyle 2577 sayılı Yasanın 33. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği; davanın görüm ve; çözümünde 2577 sayılı Yasanın 32/1. maddesi uyarınca işlemi kuran yönetimin bulunduğu yer idare mahkemesi olan Ankara İdare Mahkemesinin yetkiliolduğu belirtilmiş ve 4.5.2011 günlü, E:2011/13; K:2011/692 sayılı kararla dava yetki yönünden reddedilerek dosya Danıştay'a gönderilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 33/1. maddesinde, kamu görevlilerinin atanması ve nakilleri ile; ilgili davalarda yetkili mahkemenin, kamu görevlilerinin yeni ya da eski görev yeri idare mahkemesi olduğu hükme bağlanmıştır.

Nakil işlemleri kavramının geniş ve kapsayıcı bir kavram olması ve; bu kavramın naklen atama işlemlerinin yanı sıra naklen atanma istemlerinin reddi işlemlerini de kapsaması nedeniyle; davacının,

Mersin İli, Mezitli İlçesi Tapu Sicil Müdürlüğüne atanma isteminin, kendisi yerine Z. K.'un atanması yoluyla reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, 2577 sayılı Yasanın 33/1. maddesi uyarınca davacının görev yaptığı yer Hatay İdare Mahkemesi yetkili bulunmaktadır.

Nitekim Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16.6.2011 günlü, E:2011/644, K:2011/675 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.

Açıklanan nedenlerle, dava dosyasının, davanın görüm ve çözümünde yetkili olduğu belirlenen Hatay İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın Ankara 6. idare Mahkemesine ve taraflara bildirilmesine, 21.09.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Davaya konu edilen işlem bir atama ya da nakil işlemi olmayıp atanmaisteminin reddine ilişkin işlemdir. Yani ortada nakil işlemi yoktur.Bu nedenle yetki konusunda genel kuralın istisnalarını belirleyen, 2577 sayılı Kanunun 33. maddesinin uygulanması olanağı da bulunmamaktadır.

Yetkili mahkemenin İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 32. maddesine göre saptanması zorunlu olup bu uyuşmazlıkta yetkili mahkeme, atanmaisteğinin reddine dair işlemi tesis eden idari merciin bulunduğu yerdeki Ankara İdare Mahkemesidir.

Bu saptamaya uygun olmayan karara katılmıyorum.” 

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2011 / 5240 Karar: 2011 / 4771 Karar Tarihi: 21.09.2011

“ÖZET: Emekli olan kamu görevlilerinin görevli bulunduğu sırada işlediği fiiller nedeniyle verilen disiplin cezaları ile ilgili davalarda son görev yaptığı yer idare mahkemesinin yetkilidir.

(657 S. K. m. 125) (2577 S. K. m. 14, 15, 33) (2576 S. K. m. 5) (2575 S. K. m. 24)

Davacı:...

Davalı: Vakıflar Genel Müdürlüğü

İstemin Özeti: Davacının, ... Vakıflar Bölge Müdürü iken, 657 sayılıYasanın 125. maddesinin D/n bendi uyarınca 1 yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasına ilişkin merkez disiplin kurulunun 14.8.1997 gün ve 8 sayılı kararının iptaliistenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi Ayten Küçük'ün Düşüncesi: İlk derece mahkemesi olarak Danıştay'ın görevine girmeyen davanın görev yönünden reddedilerek davacının emekli olması nedeniyle dosyanın yetkili mahkeme olan Ankara İdare Mahkemesine gönderilmesi gerektiğidüşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 14. maddesi uyarınca dava dosyası incelendi.

Dava, ... Vakıflar Bölge Müdürü olarak görevli bulunduğu sırada hakkında açılan disiplin soruşturması sonucunda bir yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılan davacının, yükselebileceği derecenin son kademesinde olması nedeniyle brüt aylığının 1/4'nün kesilmesine ilişkin merkez disiplinkurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 5. maddesinde,idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki iptal davalarım çözümleyeceği kurala bağlanmış olup; 2575 sayılı Danıştay Kanununun 24. maddesinde de ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülecek davalar arasında disiplin cezalarına ilişkin uyuşmazlıklaryer almamıştır.

Öte yandan, 2577 sayılı Yasanın 33. maddesinin 3. fıkrasında, kamu

görevlilerinin görevle ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmayan disiplin cezalarıyla ilgili davalarda yetkili mahkemenin, ilgilinin görevli bulunduğu yer idare mahkemesi olduğu kurala bağlanmıştır.

Bu durumda, vakıflar bölge müdürü olması nedeniyle 657 sayılı Yasanın 125. maddesinin D/n bendi uyarınca 1 yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasına ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümü ... İlinin bağlı olduğu Van İdare Mahkemesine ait bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görev yönünden reddine ve dosyanın 2577 sayılı Yasanın 15. maddesinin 1/a fıkrası uyarınca yetkili Van İdare Mahkemesine gönderilmesine 21.11.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

AZLIK OYU

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının kamu görevlileri ile ilgili davalarda yetkili mahkemeyi belirleyen 33. maddesinin 3. fıkrasında, kamu görevlilerinin görevle ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmayan disiplin cezaları ile ilgili davalarda yetkili mahkemenin ilgilinin görevli bulunduğu yer idare mahkemesi olduğu kurala bağlanmış ise de, anılan madde hükmü kamu görevi ile ilişiği kesilmemiş olanlar için geçerli olup, dava konusu işlemin tesisindenönce emekliye ayrılmış bulunan ve davayı açtığı tarihte kamu görevliliği niteliklerini taşımayan davacı hakkında verilen disiplincezasına ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümünde yetkili mahkeme 2577 sayılı Yasanın 32. maddesinin 1. fıkrasındaki genel yetki kuralı uyarınca idari işlemi tesis eden Vakıflar Genel Müdürlüğü, Merkez. Disiplin Kurulunun bulunduğu yerde idare mahkemesi olan Ankara İdare Mahkemelerine ait olduğu görüşüyle. Van İdare Mahkemesinin yetkili mahkeme olduğu yolundaki çoğunluk kararına katılmıyoruz.”

T.C DANIŞTAY 8. Daire Esas: 1997 / 5324 Karar: 1997 / 3368 Karar Tarihi: 21.11.1997

Taşınmaz mallara ilişkin davada yetki

Madde 34:  (DEĞİŞİK MADDE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/16) 

1. İmar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya bunlara bağlıher türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin idari davalarda yetkili mahkeme taşınmaz malların bulunduğu yer idare mahkemesidir.

2. Köy, belediye ve özel idareleri ilgilendiren mevzuatın uygulanmasına ilişkin davalarla sınır uyuşmazlıklarında yetkili mahkeme, mülki idari birimin, köy, belediye veya mahallenin bulunduğu yahut yeni bağlandığı yer idare mahkemesidir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: İstanbul'da bulunan otele ait turizm işletme belgesinin iptalinden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olan İstanbul idare Mahkemesi'ne ait olduğundan, işin esasını inceleyen Ankara 3. İdare Mahkemesi kararında yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

(2634 S. K. m. 34) (2577 S. K. m. 32, 34)

İstemin Özeti: Ankara 3. İdare Mahkemesinin 25.03.2010 gün ve E:2009/380, K:2010/499 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğuileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Mehmet Akça

Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Özlem Şimşek

Düşüncesi: Dava, İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, Kocatepe Mahallesi, ... Sokak, ... Numarada bulunan uyuşmazlık konusu tesise ait turizm işletme belgesinin 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nun 34/d maddesi uyarınca iptaline ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü'nün 17.2.2009 günlü, 31300 sayılı işlemi ile anılan işlemin dayanağı 8.2.2009 günlü, 25346 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Olayda, anılan işlemlere karşı açılan dava 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 34. maddesinin 1. fıkrasında yer alan <...ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasından veya bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin> bir dava niteliğini haiz olduğundan bu maddede düzenlenen yetki kuralı uyarınca uyuşmazlığın taşınmazın bulunduğu yer İdare Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, Yasa'nın 32. maddesi uyarınca genel yetki kuralının esasalınması suretiyle verilen idari işlemin tesis edildiği yer İdare Mahkemesi kararının yetki yönünden bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkına karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

Dava, İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, Kocatepe Mahallesi, ...Sokak, No:... adresinde faaliyet gösteren işletmeye ait <4 Yıldızlı Otel Turizm İşletmesi Belgesi>nin ... Oto Servis inş. Tur. Tic. Ltd. Şti.adına düzenlenmiş olduğu, tesis yetkilisi tarafından davalı idareye yapılan başvuru ile, söz konusu şirketin nevi değişikliği yapılarak ... Turizm Tic. İnş. Servis Hiz. A.Ş. olduğu, söz konusu değişiklik nedeniyle turizm işletme belgesinin yeni unvan adına düzenlenmesinin, belgede yer alan ibaresinin kaldırılmasının talep edildiği, söz konusu talep üzerine yapılan inceleme sonucu, ilgili belediyeden alınacak yeni şirket adına düzenlenmiş İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatının aslı veya onaylı örneğinin 6 ay içerisinde gönderilmesi gerektiğinden bahisle, söz konusu hususun davacı tarafabildirildiği, davacı tarafça süresi içinde işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatının aslı veya onaylı örneğinin gönderilmemesi üzerine, <4 Yıldızlı Otel Turizm İşletmesi Belgesi>nin iptaline ilişkin 08.02.2009 günlü ve 25346 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yatırımve işletmeler Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, uyuşmazlık konusu olayda, söz konusu tesise yönelik olarak alınan 03.06.2003 günlü ve 9038 sayılı <4 Yıldızlı

Otel Turizm İşletmesi Belgesi>nde belge sahibinin ... Oto Servis İnş. Tur. Tic. Ltd. Şti. olduğu, anılan belgeye ilişkin yapılacak her türlü tasarrufta muhatabın belge sahibi olduğu, belge sahibinin unvanında yapılan nevi değişikliği üzerine işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile birlikte Bakanlığa başvurulması gerektiğinin açık olduğu, bu nedenle davalı idarece tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş, bu karardavacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın, başlıklı 34/1. maddesinde, imar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin idari davalarda yetkili mahkemenin taşınmaz malların bulunduğu yer idare mahkemesi olduğu kuralı yer almaktadır.

Bu durumda, İstanbul'da bulunan otele ait turizm işletme belgesinin iptalinden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, anılan yasa kuralı uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olan İstanbul idare Mahkemesine ait olduğundan, işin esasını inceleyen Ankara 3. İdare Mahkemesi kararında yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 3. İdare Mahkemesince verilen 25.03.2010 günlü, E:2009/380, K:2010/499 sayılı kararın bozulmasına,dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 18.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 14. Daire Esas: 2011 / 13018 Karar: 2011 / 1728 Karar Tarihi: 18.10.2011

“ÖZET: Olayımızda, dava konusu edilen işlem, Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi'nce tesis edildiğinden ve doğrudan doğruya taşınmaz mallarla ilgili olmayıp Tarabya Ayayorgi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı'nın şahsiyetinin kütüğe kaydedilerek mazbut vakıflar arasına alınmasına ilişkin olduğundan; uyuşmazlığın, genel yetki kuralı uyarınca, işlemi tesis eden idari merciin bulunduğu Ankara İdare Mahkemesi'nce görülüp çözümlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

(2577 S. K. m. 32, 34)

İstemin Özeti: Davacı, Ankara 5. İdare Mahkemesinin 18.9.1997 günlü,E: 1997/944, K: 1997/979 sayılı ısrar kararını temyiz etmektedir.

Savunmanın Özeti: Mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Emin Sınmaz'ın Düşüncesi: Danıştay Kanununun 34 ve 2575 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddeleri uyarınca idare mahkemesi kararının bozulması ve dosyanın İstanbul İdare Mahkemesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı Sinan Yörükoğlu'nun Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisineuymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasalnedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca gereği görüşüldü:

... Rum Ortodoks Kilisesi Vakfının mazbut vakıflar arasına alınmasına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisinin 31.7.1980 tarih ve 299/304 sayılı işleminin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Ankara 5.İdare Mahkemesinin 20.10.1994 günlü, E:1991/404, K:1994/1330 sayılı kararıyla, davanın reddine karar verilmiştir.

Bu karar, temyiz incelemesi sonucunda, Danıştay Onuncu Dairesinin 31.3.1997 günlü, E:1995/491, K:1997/1065 sayılı kararıyla; dava konusu işlemin taşınmaz mallara ilişkin bulunduğundan, davanın görülüp çözümlenmesinde yetkili olan mahkemenin taşınmazın bulunduğuyer idare mahkemesi olan İstanbul İdare Mahkemesi olduğu, Ankara

5.İdare Mahkemesince işin esası incelenmek suretiyle verilen karardahukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle yetki yönünden bozulmuş ise de, Ankara 5.İdare Mahkemesi bozma kararına uymayarak verdiği 18.9.1997 günlü, E:1997/944, K:1997/979 sayılı kararıyla; dava konusu işlemin Ankara İdare Mahkemesince görülüp çözümlenmesi gerektiği, dolayısıyla mahkemelerinin yetkisi dahilinde kaldığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle, işin esası incelenmiş ve ilk kararlarında ısrar edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, 18.9.1997 günlü, E:1997/944, K:1997/979 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Davalarda Genel Yetki" başlığını taşıyan 32. maddesinin 1.fıkrasında, "Göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir." hükmüne yer verilmiştir.

Bu genel yetki kuralının istisnası olarak, taşınmaz mallara ve kamu idarelerine ilişkin davalarda yetki konusunu düzenleyen 2577 sayılı Kanunun 34. maddesinin 1.fıkrasında ise; imar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin davalarda yetkili mahkemenin, taşınmaz malların bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olduğu hükme bağlanmıştır.

Olayımızda, dava konusu edilen işlem, Vakıflar Genel Müdürlüğü İdareMeclisince tesis edildiğinden ve doğrudan doğruya taşınmaz mallarla ilgili olmayıp ... Rum Ortodoks Kilisesi Vakfının şahsiyetinin kütüğe kaydedilerek mazbut vakıflar arasına alınmasına ilişkin olduğundan: uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanunun yukarıda anılan 32. maddesindeki genel yetki kuralı uyarınca, işlemi tesis eden idari merciin bulunduğu Ankara İdare Mahkemesince görülüp çözümlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 5. İdare Mahkemesince Danıştay Onuncu Dairesinin yetki yönünden verdiği bozma kararına uyulmayarak davanın

görüm ve çözümlenmesinin Ankara İdare Mahkemesine ait olduğu yolundaverilen ısrar kararı uygun bulunduğundan, 18.9.1997 günlü, E:1997/944, K:1997/979 sayılı kararın bu kısmının onanmasına ancak uyuşmazlığın esası ile ilgili olarak temyiz incelemesini yapan dairesince bir karar verilmemiş olduğundan, uyuşmazlığın esası hakkında temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın görevli Danıştay Onuncu Dairesine gönderilmesine, 13.02.1998 günü oyçokluğu ile kararverildi.

KARŞI OY

2575 sayılı Danıştay Kanununun 34. maddesinde, Danıştay Onuncu Dairesinin görevleri içinde, idare mahkemeleri arasında görev ve yetkiye ilişkin uyuşmazlıklarda ve bağlantılı davalarda mercii tayini sayılmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddesinde ise, Danıştay veya mahkemelerce verilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararların temyiz edilemeyeceği belirtilmiştir. İdare mahkemelerince dahi görev ve yetki yönünden verilen ret kararlarınıntemyizinin mümkün olmadığı düşünüldüğünde, kanunla yetki ve görev yönünden çıkan uyuşmazlıkların çözüm mercii olarak gösterilen Danıştay Onuncu Dairesinin, dava konusu uyuşmazlığın İstanbul İdare Mahkemesi yetki alanına girdiğinden bahisle verdiği bir bozma kararına idare mahkemesince ısrar edilebilmesinin mümkün olamayacağı, Ankara İdare Mahkemesinin ısrar kararının bu yönden bozulması ve dosyanın yetkili İstanbul İdare Mahkemesine gönderilmesi oyuyla, karara karşıyım.”

T.C DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 1997 / 772 Karar: 1998 / 93 Karar Tarihi: 13.02.1998

Taşınır mallara ilişkin yetki

Madde 35: (DEĞİŞİK MADDE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/13) Taşınır mallara ilişkin davalarda yetkili mahkeme, taşınır malın bulunduğu yer idare mahkemesidir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacı şirketin A... Ulaştırma A.Ş.'nden kiraladığı seyyar tanker ile lisanssız akaryakıt taşıması yaptığından bahisle bu

tankerin tır parkında mühürlendiği anlaşıldığından, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde seyyar tankerin bulunduğu yer mahkemesi olan B...İdare Mahkemesi yetkili mahkemedir.

(2577 S. K. m. 15, 35, 49)

İstemin Özeti: Ankara 5. İdare Mahkemesi'nin 09.03.2006 tarih ve E:2005/1777, K:2006/612 sayılı kararının; tanker ile akaryakıt taşıması yapılmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hâkimi Cihangir CENGİZ'in Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 35. maddesinde hükmü yer almıştır.

Dava konusu olayda, davacı şirketin Arkas Ulaştırma A.Ş.'nden kiraladığı 34 AC 1114 plakalı seyyar tanker ile lisanssız akaryakıt taşıması yaptığından bahisle bu tankerin Bursa İli Gemlik İlçesi Serbest Bölge Ata Mah. Çukur Mevkii'nde bulunan tır parkında mühürlendiği anlaşıldığından, yukarıdaki kanun hükmü uyarınca bu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde seyyar tankerin bulunduğu yer mahkemesi olan Bursa İdare Mahkemesi yetkili mahkemedir.

Bu durumda yetkili olmadığı anlaşılan mahkemece 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-a maddesi hükmüne göre dosyanın Bursa İdare Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, işin esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesinde isabet bulunmadığından kararın bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Ünal DEMİRCİ'nin Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesiiçin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesininbirinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkimi'nin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, davacı şirketin başka bir şirketten kiraladığı tanker ile lisanssız akaryakıt taşıma faaliyetinde bulunduğunun tespit edildiğigerekçesiyle 28.07.2005 tarih ve A-006172 sayılı tutanak ile tankerin mühürlenmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, davacı şirketin Bursa İli Gemlik İlçesi Serbest Bölge Ata Mahallesi Çukur Mevki Gemnak TırParkında akaryakıt tankı bulundurduğu, davacı şirketin 04.05.2005 günlü, BAY482-53/11147 sayılı istasyonsuz bayilik lisansı sahibi olduğu, bu lisans ile yukarıda açıklandığı üzere kendi ihtiyaçları için depolama ve kendi araçlarına akaryakıt ikmali imkânı getirildiği halde, 28.07.2005 tarihinde Bursa İl Jandarma Komutanlığı'nın denetiminde başka bir şirket olan Arkas Ulaştırma A.Ş.'ne ait 34 ... plakalı akaryakıt satış tankerine akaryakıt verildiğinin tespit edildiği ve 14.06.2005 günlü imzalanan protokol gereğince yetkili hale gelen Komutanlıkça düzenlenen dava konusu mühürleme işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 35. maddesinde hükmü yer almıştır.

Dava konusu olayda, davacı şirketin Arkas Ulaştırma A.Ş.'nden kiraladığı 34... plakalı seyyar tanker ile lisanssız akaryakıt taşıması yaptığından bahisle bu tankerin Bursa İli Gemlik İlçesi Serbest Bölge Ata Mah. Çukur Mevkii'nde bulunan tır parkında mühürlendiği anlaşıldığından, yukarıdaki kanun hükmü uyarınca bu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde seyyar tankerin bulunduğu yer mahkemesi olan Bursa İdare Mahkemesi yetkili mahkemedir.

Bu durumda yetkili olmadığı anlaşılan mahkemece 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-a maddesi hükmüne göre dosyanın Bursa İdare Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, işin esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca Ankara 5. İdare Mahkemesince verilen 09.03.2006tarihli, E:2005/1777, K:2006/612 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dava dosyasının anılan Mahkemeye gönderilmesine 07.03.2008 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2007 / 3793 Karar: 2008 / 3093 Karar Tarihi: 07.03.2008

“ÖZET: M.. Transit Gümrük Müdürlüğünün işlemine karşı açılan davanınA.. İdare Mahkemesince yetki yönünden reddinde isabetsizlik yoktur. Ancak, genel bütçeye dahil olan gümrük vergi ve resimlerine ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümünün vergi mahkemesi görevine girdiğinin davaya bakacak mahkemece göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

(2577 S. K. m. 32, 35, 37) (2576 S. K. m. 6)

Mersin Transit Gümrük Müdürlüğünde tescilli kara manifestosu muhteviyatı eşyanın yurt dışı edilmediğinden bahisle, söz konusu eşyaya ilişkin gümrük vergi ve resimlerinin tahsili amacıyla Mersin Transit Gümrük Müdürlüğünce tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davayı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 32. maddesinde, göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla, bu Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili idare mahkemesinin, dava konusu idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yer idare mahkemesi olduğunun hükme bağlandığı, yine aynı Kanunun 35. maddesinde de, taşınır mallara ilişkin davalarda yetkilimahkemenin, taşınır malın bulunduğu yer idare mahkemesi olduğunun belirtildiği, olayda, Mersin Transit Gümrük Müdürlüğü işleminin iptali istenildiğinden, anılan hükümler uyarınca uyuşmazlığın, Mersin ilinin yargı yetkisi bakımından bağlı olduğu Adana İdare Mahkemesinde görülüp çözümlenmesinin icap ettiği gerekçesiyle yetki yönünden reddederek dosyanın Adana İdare Mahkemesine gönderilmesine karar veren Ankara 8.İdare Mahkemesinin 18.10.1990 gün ve 1990/155 sayılı kararının; açılan davada Mersin Transit Gümrük Müdürlüğünün dava konusu işlemine dayanak gösterilen Gümrükler Genel Müdürlüğününolurunun da iptalinin istendiği, bu işlem açısından yetkisizlik

kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

2576 sayılı Bölge idare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 6. maddesinin (a) bendinde, vergi mahkemelerinin, genel bütçeye, ile özel idarelerine, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları çözümleyeceği belirtilmiş 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 37.maddesinin (a) bendinde de vergi uyuşmazlıklarında yetkili mahkemenin, uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezaları kesen dairenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesi olduğu hükme bağlanmıştır. 2577 sayılı Kanunun 32.maddesinin 2.fıkrasında ise yetki konusunun kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilmiş bulunmaktadır.

Bu itibarla Mersin Transit Gümrük Müdürlüğünün işlemine karşı açılandavanın Ankara 8.İdare Mahkemesince yetki yönünden reddinde isabetsizlik yoktur. Ancak yukarıda açıklanan hükümler uyarınca, genel bütçeye dahil olan gümrük vergi ve resimlerine ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümünün vergi mahkemesi görevine girdiğinin davaya bakacak mahkemece gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddine, kararın onanmasına karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 1992 / 2116 Karar: 1994 / 2564 Karar Tarihi: 04.05.1994

Tam yargı davalarında yetki

Madde 36:  İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:

a) Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili,

b) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,

c) Diğer hallerde davacının ikametgahının bulunduğu yer,

İdari mahkemesidir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Olayda, davacı şirketin işletmekte olduğu akaryakıt istasyonunda 28.05.2009 tarihinde yapılan denetimde istasyonda bulunan akaryakıt tanklarından birinde ulusal marker seviyesinin geçersiz çıkması nedeniyle mühürlenmesi sonucu uğranıldığı ileri sürülen .... TL maddi ve .... TL manevi zararın 28.05.2009 tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde, mühürleme işlemine ilişkin uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili idare mahkemesi S... İdare Mahkemesi olduğundan, açılan tam yargı davasında da bu mahkeme yetkili olacağından, davanın yetki yönünden reddi ile dava dosyasının S... İdare Mahkemesi'ne gönderilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır.

(2577 S. K. m. 3, 5, 12, 14, 15, 36)

İstemin Özeti: Ankara 13. İdare Mahkemesi'nin 24.02.2010 tarih ve E:2010/62, K:2010/214 sayılı kararının; akaryakıtın neden teslim edildiği bilinmediği gibi bu hususta şirkete yapılmış yazılı bir bildirimin de bulunmadığı, Cumhuriyet Savcılığı'nın kovuşturmaya yerolmadığına dair kararı tebliğ edilmekle birlikte herhangi bir açıklama yapılmadığı, Aralık ayı başında işlem hakkında bilgi alınması üzerine dava açıldığı, Mahkeme'ce, işlemin yazılı olarak bildirilip bildirilmediği araştırılmaksızın karar verildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hâkimi Cengiz MASYAN'ın Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Ünal DEMİRCİ'nin Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesiiçin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin

birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava; davacı şirketin işletmekte olduğu Düzce İli, Kaynaşlı İlçesi, D-100 karayolu üzerinde bulunan akaryakıt istasyonunda Düzce EmniyetMüdürlüğü yetkililerince 28.05.2009 tarihinde yapılan denetimde istasyonda bulunan akaryakıt tanklarından birinde ulusal marker seviyesinin geçersiz çıkması nedeniyle mühürlenmesi sonucu uğranıldığı ileri sürülen 20.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi zararın 28.05.2009 tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikteödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi'nce; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca bir işlemin icrasından doğan zararlardan dolayı zararı doğuran işlemin icra tarihinden itibaren dava açma süresi içinde dava açılabileceği, davacı şirkete ait akaryakıt istasyonunda yapılan denetimde istasyonda bulunan tanklardan birinde ulusal marker seviyesinin geçersiz olduğunun tespit edilmesi üzerine 28.05.2009 tarihli mühürleme tutanağı ile tankın mühürlendiği, mühürlenen tanktan alınan numunenin TÜBİTAK tarafından yapılan incelemesinde teknik düzenlemelere uygun olduğunun tespit edilmesi üzerine 06.10.2009 tarihli teslim tutanağı ile akaryakıt tankındaki mühürlerin kaldırılarak akaryakıtın davacı şirket yetkililerine teslim edildiği, davacı şirketin uğradığını ileri sürdüğü zararını en geç mührün kaldırıldığı ve akaryakıtın davacı şirket yetkililerine teslim edildiği 06.10.2009 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerektiğinden, 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca bu tarihten itibaren en geç altmış gün içinde yani 07.12.2009 tarihine kadar dava açması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 29.12.2009 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğundan davanın esasının incelenemeyeceği gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı şirket tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. bendinde, dava dilekçelerinin, görev ve yetki, idari merci tecavüzü,ehliyet, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş; 15. maddesinin 1/a bendinde, 14. maddenin 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davanınreddine; idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği hükmüne yer verilmiş; 36. maddesinde, <İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:

a) Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili,

b) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,

c) Diğer hallerde davacının ikametgahının bulunduğu yer,

İdari mahkemesidir.> hükmü yer almıştır.

Anılan yasal düzenlemeye göre, idari sözleşmelerden doğanlar dışındakalan tam yargı davalarında, zararı doğuran uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili mahkeme, tam yargı davalarını da çözmeye yetkili bulunmaktadır.

Davacı şirketin işletmekte olduğu akaryakıt istasyonunda 28.05.2009 tarihinde yapılan denetimde istasyonda bulunan akaryakıt tanklarından birinde ulusal marker seviyesinin geçersiz çıkması nedeniyle mühürlenmesi sonucu uğranıldığı ileri sürülen 20.000,00 TLmaddi ve 20.000,00 TL manevi zararın 28.05.2009 tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde, yukarıda belirtilen yasal düzenleme uyarınca mühürleme işlemine ilişkin uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili idare mahkemesi Sakarya İdare Mahkemesi olduğundan, açılan tam yargı davasında da bu mahkeme yetkili

olacağından, davanın yetki yönünden reddi ile dava dosyasının Sakarya İdare Mahkemesi'ne gönderilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49/1-c maddesi uyarınca Ankara 13. İdare Mahkemesi'nin 24.02.2010 tarih ve E:2010/62, K:2010/214 sayılı kararının bozulmasına, yenidenbir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesi'ne gönderilmesine, 26.10.2010 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2010 / 2907 Karar: 2010 / 7293 Karar Tarihi: 26.10.2010

“ÖZET: Davacılar tarafından, O.. Devlet Hastanesinde başlayan hizmetkusurunun, ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde devam ederek davacılar yakınının ölümüne sebebiyet verildiği iddia edildiğinden; uyuşmazlığın sağlık hizmetinin sona erdiği ... Üniversitesi Tıp Fakültesinin bulunduğu yer idare mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir.

(2577 S. K. m. 14, 15, 36, 44) (2576 S. K. m. 1, 5) (2575 S. K. m. 24)

Davanın Özeti: Davacılar yakınının Ordu Boztepe Devlet Hastanesinde ve 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeki tıbbi müdahalelerde hizmet kusuru işlenmesi sonucunda hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 50.000 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Sevil Mehel Telli

Düşüncesi: Davanın görev yönünden reddi ile dosyanın Samsun İdare Mahkemesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakiminin raporu ve sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un 1. maddesinde, bu mahkemelerin genel görevli mahkemeler olduğu hükme bağlandıktan sonra; aynı Yasanın 5. maddesinde, idare mahkemelerinin, vergi uyuşmazlıklarına ilişkin davalarla ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki davalara bakacağı açıklanmış ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 24. maddesinde, bakanlıkların düzenleyiciişlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslekkuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal davaları ile birden çok idare mahkemesinin yetki alanına giren işlere karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarında Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak görevli bulunduğu kuralı yer almaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15 inci maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, dava dilekçeleri üzerine yapılan ilk inceleme sonunda; idari yargının görevli olduğu konularda, görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek, dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği; 36/a maddesinde de, idarisözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkemenin, zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili yeridare mahkemesi olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, yine aynı Yasanın merci tayini başlıklı 44. maddesinde; yetkili mahkemenin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı çevresi sınırlarında tereddüt edildiği veya iki mahkemenin de aynı davaya bakmaya yetkili olduklarına karar verdikleri hallerde dava dosyalarının, tarafların veya mahkemelerin istemi üzerine merci tayini için, uyuşmazlığın aynı yargı çevresindeki mahkeme veya mahkemeler arasında çıkması halinde, o yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, diğer hallerde Danıştaya gönderileceği; Danıştay ve bölge idare mahkemesinin görevli ve yetkili mahkemeyi kararlaştıracağı, Danıştay ve bölge idare mahkemesinin bu konuda vereceği kararların kesin olduğu kuralına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; 2577sayılı Yasanın 44. maddesinde, iki mahkemenin yargı çevresi

sınırlarında tereddüt edilmesi merci tayinini gerektiren sebeplerdenbiri olarak kabul edildiğinden, böyle bir durumda dosyanın merci tayini için Danıştay'a gönderilmesi gerektiği; eğer konu 44. maddeyegöre merci tayini ile çözümlenemeyecek ise ve dava iki idare mahkemesinin de yetkisine giriyorsa, davanın 2575 sayılı Yasanın 24.maddesi uyarınca ilk derece olarak Danıştay'da görülmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; davacılar yakınının, Ordu Boztepe Devlet Hastanesinde ve 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeki tıbbi müdahalelerde hizmetin kusurlu işlemesi sonucunda hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 50.000 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle davanın açıldığı; Samsunİdare Mahkemesince, kusurlu işletildiği ileri sürülen sağlık hizmetinin Ordu Devlet Hastanesine yönelik kısmında Ordu İdare Mahkemesinin; 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesine yönelik kısmındaSamsun İdare Mahkemesinin yetkili olduğu; bu nedenle, dava birden çok idare mahkemesinin yetkisine girdiğinden 2575 Sayılı Yasanın 24.maddesinin l/e bendi uyarınca dosyanın Danıştay'a gönderildiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu olayda, zarara neden olduğu ileri sürülen idari eylemlerden bir kısmının Ordu Devlet Hastanesinde, bir kısmının ise 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapıldığı, bu duruma göre uyuşmazlığın Ordu ve Samsun İdare Mahkemelerinin yetki çevresinde kaldığı görüldüğünden, İdare Mahkemesince, mahkemenin yargı çevresi yönünden oluşan tereddüdün giderilmesi yönünden dosyanın 2577 sayılıYasanın 44. maddesi uyarınca, merci tayini için Danıştaya gönderilmesi gerekirken, davanın görev yönünden reddedilerek Danıştay'a gönderilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan, davacılar yakınının, idarenin hizmet kusuru nedeniyle hayatını kaybettiğinden bahisle davacıların uğradığını ileri sürdüğü50.000 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açılan bu dava, Danıştay'da ilk derece görülecek dava niteliği taşımadığından, uyuşmazlığın görüm ve çözümü yukarıda açıklanan yasahükümleri uyarınca idare mahkemesinin görev alanı içinde bulunmaktadır.

Bu durumda, davacılar tarafından, Ordu Devlet Hastanesinde başlayan

hizmet kusurunun, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde devam ederek davacılar yakınının ölümüne sebebiyet verildiği iddia edildiğinden; uyuşmazlığın, 2577 sayılı Yasanın 36 (a) maddesi uyarınca, sağlık hizmetinin sona erdiği 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesinin bulunduğu yer idare mahkemesince, bir başka ifade ile Samsun İdare Mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenle, Danıştay'da ilk derece görülecek dava niteliği taşımayan davanın görev yönünden reddine, 2577 sayılı Yasanın 15. maddesi 1/a fıkrası ve 44. maddesi uyarınca dava dosyasının Samsun 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine 30.10.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2009 / 12471 Karar: 2009 / 9318 Karar Tarihi: 30.10.2009

Vergi uyuşmazlıklarında yetki

Madde 37: Bu Kanununa göre vergi uyuşmazlıklarında yetkili mahkeme:

a) Uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezaları kesen,

(EKLENMİŞ BENT RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/17)b) Gümrük Kanununa göre alınması gereken vergilerle Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddineilişkin işlemlerde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren,

c) Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunun uygulanmasında, ödeme emrini düzenleyen,

d) Diğer uyuşmazlıklarda dava konusu işlemi yapan,

Dairenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesidir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Gümrük vergi ve resimlerinden doğan uyuşmazlıklar, söz konusuvergi ve resimleri tarh ve tahakkuk ettiren dairenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesince çözümlenir.

(2577 S. K. m. 37)

Temyiz İsteminde Bulunan: Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına ... Giriş Gümrük Müdürlüğü

Karşı Taraf: ... Otomotiv Ticaret A.Ş.

Vekili: Av. ...

İstemin Özeti: Davacı kurum adına ... Giriş Gümrük Müdürlüğünde tescilli beyanname kapsamında, 8429.52.11 tarife ve istatistik pozisyonunda beyan ve ithal edilen eşyanın 8429.52.21 tarife ve istatistik pozisyonunda vergilendirilen eşyalardan olduğundan bahisle yapılan ek tahakkuka vaki itirazı reddeden ... Gümrükleri Başmüdürlüğü işlemini ithal konusu eşyanın teknik özelliklerinin tespiti amacıyla mahkemelerince bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, bilirkişi tarafından düzenlenen raporda yer alan açıklamalar dikkatealındığında da eşyanın, davacı kurumca beyan edilen pozisyonda yer alan eşyalardan olduğunun anlaşıldığı, bu itibarla idarece yapılan ek tahakkukta isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden İstanbul 2.Vergi Mahkemesinin 1.7.1998 günlü ve E:1997/483; K:1998/943 sayılı kararının: uyuşmazlığı çözme yetkisinin, uyuşmazlık konusu işlemi tesis eden ... Giriş Gümrük Müdürlüğünün bulunduğu yerdeki vergi mahkemesine ait olduğu, oysa yetkisiz bulunan İstanbul 2. Vergi Mahkemesince karar verildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi Kadir Özkaya'nın Düşüncesi: 2577 sayılı Kanunun 37'ncimaddesi hükmü karşısında mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Yavuz Yoklamacıoğlu'nun Düşüncesi: ... Giriş GümrükMüdürlüğünce tescilli beyanname ile 8429.52.11 pozisyonu üzerinden ve %0,5 oranında vergi ödeyecek tarzda beyan edilerek ithal olunan "hidrolik ekskavatör"ün yükleyici olarak Gümrük Giriş Tarife Cetvelinin 8429.52.21 pozisyonunda yer aldığı ve %2 oranında vergiyetabi bulunduğu gerekçesi ile yapılan ek tahakkuku kaldıran vergi mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

İthal konusu eşyanın işlevinin ne olduğu konusunda vergi mahkemesineyaptırılan inceleme sonucunda düzenlenen ve bir örneği dosyada bulunan 8 Haziran 1998 tarihli bilirkişi raporunda; uyuşmazlık konusu eşyanın "ekskavatör" olduğu, genellikle kazılan toprağı boşaltmaya mahsus taşıyıcı tertibatla teçhiz edildiği, tekerlek veyapaletli şasiler üzerine monte edildiği lastik tekerlekli olduğu ve bu amaçla kullanıldığının anlaşıldığı, bu haliyle Gümrük Giriş Tarife Cetvelinin 8429.52.11 pozisyonuna girdiği belirtilmiş olup, mahkemece bu rapor doğrultusunda davanın kabulü ile yapılan ek tahakkukun kaldırılması yönünde verilen kararda isabetsizlik görülmemiştir.

Davalı idarenin temyiz dilekçesinde yer alan hususlar, 2577 sayılı yasanın 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan nedenlerden hiçbirisine uymadığından, temyiz isteğinin reddi ile gerekli inceleme sonucu verilmiş bulunan mahkeme kararının onanmasının gerekeceği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 37'nci maddesinin (a) fıkrasında, yetkili mahkemenin uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezaları kesen dairenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesi olduğu belirtilmiş;aynı Kanunun 49'uncu maddesinin 1' inci fıkrasının (a) bendinde de, görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, bozma sebepleri arasında sayılmıştır.

Olayda; gümrük vergi ve resimlerine ilişkin ek tahakkukun ... Giriş Gümrük Müdürlüğünce yapıldığı açık olup; buna göre de, bu tahakkuk nedeniyle açılacak idari davaya bakmaya yetkili vergi mahkemesi. ...Vergi Mahkemesi olduğundan, ... Vergi Mahkemesince, yukarıda değinilen yetki kuralı dikkate alınmaksızın, işin esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla

birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 28.04.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 1998 / 3181 Karar: 1999 / 1825 Karar Tarihi: 28.04.1999

“ÖZET: Ödeme emrine karşı açılan davanın ödeme emirlerini düzenleyenvergi dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde çözümlenmesi gerekir.

(2577 S. K. m. 37) (6183 S. K. m. 58)

Temyiz İsteminde Bulunan: Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü

Karşı Taraf: ... Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti: ... Vergi Dairesi Müdürlüğünün özelleştirilen ... Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesinden olan amme alacağının niyabeten tahsili amacıyla ... Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazılan yazı üzerine söz konusu vergi dairesince davacı genel müdürlüğe gönderilen 19.12.1995 gün ve B.07.4.DEF.06.00, 36/500/24084 sayılı yazının eki ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı; davanın ödeme emirlerine karşı değil yazının iptali amacıyla açıldığı, bu durumda yalnız bilgi mahiyetinde yazılan yazının, idaridavaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gerekli bir işlem olmaması nedeniyle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-bmaddesi uyarınca reddi gerektiği gerekçesiyle reddeden Zonguldak Vergi Mahkemesinin 8.4.1996 gün ve E:1996/174, K:1996/93 sayılı kararının; genel müdürlük finansman sıkıntısı içinde olduğundan aktarılan borçların ödenmesi için Hazine Müsteşarlığına başvurulduğu, ancak bugüne kadar bir cevap verilmediği, dava açmaktaki asıl amaçlarının 68 adet ödeme emrinde belirtilen borçlarının bulunmadığını belirlemek olduğu, borç, ödeme emirlerinden sadır olmuş iken bunun göz ardı edilerek yazıya karşı dava açılması yönüne gidilmesinin davadaki amaç ve maksatla bağdaşmadığı, dava dilekçesinde de açıkça böyle bir borçlarının olmadığının belirtildiği ileri sürülerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi: Müzeyyen Çolak

Düşüncesi Dosyanın incelenmesinden davanın, 19.12.1995 tarihli yazı ekinde gönderilen 68 adet ödeme emrine karşı açıldığı anlaşıldığından, mahkemece davanın yazının iptali amacıyla açıldığı kabul edilerek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan ödeme emirleri ... Vergi Dairesince düzenlenmiş olup muhatabı da Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğüdür. Bu haliyle ödeme emirlerine karşı açılan davayı görmeye 2577 sayılı Kanunun 37/c maddesi uyarınca Ankara Vergi Mahkemeleri görevli ve yetkilidir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

Savcı Nurhan Yücel Düşüncesi: Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun 30.12.1994 gün ve 94/16 sayılı kararı ile özelleştirilen ... Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesinin her türlü borç ve yükümlülükleri Yüksek Planlama Kurulunun 13.3.1995 günlü kararı ile uhdesinde bırakılan Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü, ...... Vergi Dairesi Müdürlüğünün 19.12.1995 günlü ve 24084 sayılı, ... D.Ç.F. Müessesesinin ... Vergi Dairesine olan borçlarının takip ve tahsil işlemlerini bu vergi dairesine niyabeten yürütmek amacıyla, T.D.Ç.İ. Genel Müdürlüğü adına düzenlenen ödeme emirlerinin bu yazı ekinde gönderildiği, ve 7 gün içinde borçların tamamının kendilerineödenmesi gerektiği bildiren yazıyı ve yazı ekinde gönderdiği 68 adetödeme emrini, dava konusu yapmış, Ankara Vergi Mahkemesi yetki yönünden davayı reddedince Zonguldak Vergi Mahkemesi davayı incelemiş ve yalnızca anılan yazının dava konusu yapıldığı, bu yazının ise yürütülmesi zorunlu bir idari işlem niteliğini taşımadığı gerekçesiyle 2577 sayılı İYUK.nun 15/1.b maddesi uyarıncaincelemeksizin reddetmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu yazı ekinde iki sayfa halinde düzenlenen listesi ile birlikte 68 adet ödeme emrinin de ayrıca tebliğ edildiği, ancak ödeme emirleri dava dilekçesine eklenmediği için olayın yanlış değerlendiği anlaşılmıştır. Temyiz aşamasında

dosyaya konulan ödeme emirleri incelendiğinde, bir kısmının gelir (Stopaj) vergilerine, bir kısmının damga vergilerine bir kısmının dagecikme zamlarına ilişkin bulunduğu ve düzenleyen vergi dairesinin ... Vergi Dairesi, muhatabının da Türkiye Demir Çelik İşletmesi Genel Müdürlüğü olduğu görülmüştür.

Bu durumda, ... Vergi Dairesince düzenlenmiş ödeme emirlerinin iptali için açılmış olduğu açık bulunan davanın 2577 sayılı İYUK.nun37. maddesinin, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasında, ödeme emrini düzenleyen vergi dairesinin bulunduğu yer vergi mahkemesinin yetkili mahkeme olduğuna ilişkin (c) fıkrası hükmü uyarınca Ankara Vergi Mahkemesince çözümlenmesi gerekirken, Zonguldak Vergi Mahkemesince karara bağlanmasında yasaya uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava dilekçesinin incelenmesinden, davanın, 19.12.1995 tarihli yazı ekinde gönderilen ödeme emirlerine ve bu ödeme emirleriyle istenen 1991, 1992, 1993, 1994 ve 1995 takvim yıllarına ilişkin toplam 1.427.047.061.000.- liralık gelir (stopaj) vergisi, damga vergisi venet aktif vergisi ile vergi cezasına karşı teşekküllerinin içinde bulunduğu ağır finansman koşulları nedeniyle söz konusu borcu ödeyemediğinden gecikmeler meydana geldiği, borçların tasfiyesi içinHazine Müsteşarlığına başvurulmasına karşın sonuç alınamadığı, borcuödememekte hata ve kusurları bulunmadığından ve iradeleri dışında borç genel müdürlüğe aktarıldığından borcun genel müdürlükten talep edilmemesi gerektiği, ayrıca 31.12.1994 tarihinden sonraki borcun kendilerinden istenilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı hususları ileri sürülerek açıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesi hükmüne göre ödeme emirlerine karşı açılan davanın esastan incelenerek karar verilmesi gerekirken mahkemece davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-b maddesi uyarınca reddedilmesinde yasal isabet görülmemiştir.

Öte yandan, temyiz aşamasında dosyaya konulan ödeme emirlerinin incelenmesinden, bu ödeme emirlerini düzenleyen vergi dairesinin ...Vergi Dairesi Müdürlüğü, muhatabının da Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü olduğu görüldüğünden davanın; 2577 sayılı Kanunun 37. maddesinin (c) fıkrası hükmü uyarınca Ankara Vergi Mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Zonguldak Vergi Mahkemesinin 8.4.1996 gün ve E:1996/174, K:1996/93 sayılı kararının bozulmasına, 01.07.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 3. Daire Esas: 1996 / 2382 Karar: 1997 / 2749 Karar Tarihi: 01.07.1997

Bağlantılı davalar

Madde 38: (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/18)1. Aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hüküm, diğerini etkileyecek nitelikte olan davalar bağlantılı davalardır.

2. İdare mahkemesi, vergi mahkemesi veya Danıştaya veya birden fazlaidare veya vergi mahkemelerine açılmış bulunan davalarda bağlantınınvarlığına taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verilir.

3. Bağlantılı davalardan birinin Danıştayda bulunması halinde dava dosyası Danıştaya gönderilir.

4. Bağlantılı davalar, değişik bölge idare mahkemesinin yargı çevrelerindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar Danıştaya gönderilir.

5. Bağlantılı davalar aynı bölge idare mahkemesinin yargı çerçevesindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar o yer bölge idare mahkemesine gönderilir.

İÇTİHATLAR

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2010 / 5548 Karar: 2010 / 4415 Karar Tarihi: 30.09.2010

“ÖZET: Genel nitelikteki düzenleyici işlemlere karşı dava açılmış olması bu işlemlere dayanılarak tesis edilen sübjektif nitelikli tümişlemlerden doğan uyuşmazlıklara ilişkin davalar ile düzenleyici işleme karşı açılan davalar arasında 2577 sayılı Kanununun 38. ve 39. maddelerinde belirtilen anlamda bağlantı olduğunun kabulünü gerektirmez.

(2577 S. K. m. 38, 39)

Davacı: ... Belediye Başkanlığı

Vekili: Av. ...

Davalı: Maliye Bakanlığı

Davanın Özeti: ... Mevkii; ... pafta. ... sayılı parselin önündeki 4387, 22 m²'lik alanın 10 yıl süre ile ... A.Ş.'ne kiralanmasına ilişkin 17.5.1997 günlü, 228 sayılı işlemin iptali istenilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakimi Elif Emel Çelik'in raporu ile dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dosyanın incelenmesinden, davanın, ... Mevkii, ... pafta, ... sayılıparsel önündeki alanın 10 yıl süreyle ... A.Ş.'ne kiralanmasına ilişkin 17.5.1997 günlü, 228 sayılı işlemin iptali istemiyle açıldığı ve bu dava ile anılan yerin gemi sokum bölgesi olarak ayrılmasına ilişkin 1/1000 ölçekli imar planının iptali istemiyle Danıştay 6. dairesinin E.1997/2278 sayılı dava dosyası arasında bağlantı bulunduğu kabul edilerek dava dosyasının Danıştay Altıncı Dairesine gönderildiği anlaşılmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 38. maddesinde, idare mahkemesi, vergi mahkemesi veya Danıştay'a veya birden fazla idare

veya vergi mahkemelerine açılmış bulunan davalarda bağlantının varlığına taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verileceği, bağlantılı davalardan birinin Danıştay'da bulunması halinde dava dosyasının Danıştay'a gönderileceği hükme bağlanmış, aynı yasanın 39. maddesinin 2/a bendinde Danıştay'ın dava konusu uyuşmazlığı incelemeye yetkili dairesinin bağlantının bulunduğuna karar vermesi halinde davalardan birinin Danıştay'da açılmış ve çözümlenmesi Danıştay'ın görevine dahil bir uyuşmazlıkla ilgili ise davaların tümünün Danıştay'da birleştirilerek görüleceği, 2/c bendinde ise Danıştay'ca verilen karar bağlantının bulunmadığı yolunda ise dosyaların ilgili mahkemelere geri gönderileceği belirtilmiş bulunmaktadır.

İdari Yargılama Usulünde idari yargı yerlerine açılan birden fazla dava arasında bağlantıdan söz edilebilmesi için davaların tamamının aynı idari yargı yerinin yani yalnızca idare mahkemelerinin veya vergi mahkemelerinin, bu mahkemelerle birlikte ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay'ın görevine girmeleri koşulu yanında, davaların biri veya birkaçının sonucunun bir diğer davada yargı yerince yapılacak saptama ve değerlendirmelerle verilecek kararlara bağlı bulunması, diğer bir anlatımla davalara konu idari işlemlerin maddi ve hukuki sebeplerinde birlik veya davaların birine konu idari işlemin diğer davalara konu idari işlemlerin sebebi olması ve davaların tümünün yargılamanın aynı aşamasında bulunması da gerekmektedir. Aralarında tanımlanan anlamda ilişki bulunmayan davalar üzerinde bağlantıdan söz edilmeyeceği gibi aralarında bu anlamda ilişki bulunan davalardan birinin yargılamanın ilk aşamasınıgeçirmiş bulunması halinde de davalar arasında bağlantının varlığından söz edilemez.

Olayda düzenleyici işlem olan imar planına karşı Danıştay'da dava açılmış olması nedeniyle taşınmazın 10 yıl süreyle ... A.Ş.'ne kiralanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle idare mahkemesinde açılan davaya ait dosyanın Danıştay'da açılan dava ile bağlantılı olduğu kabul edilerek dairemize gönderildiği anlaşılmakta ise de,

Genel nitelikteki düzenleyici işlemlerin iptali istemiyle açılan davaların varlığı, bu işlemlere dayanılarak tesis edilen sübjektif nitelikli tüm işlemlerden doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların çözümünde görev itibariyle yukarıda belirtilen nitelikteki davalarda

2577 sayılı Kanunun 38. ve 39. maddelerinde belirtilen anlamda bağlantı olduğunun kabulünü gerektirmez.

Dava konusu işlemin diğer unsurları yönünden de yasalara uygunluğunun incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bu tür davalarınçözümü de idare mahkemesine ait olacaktır.

Öte yandan bağlantı kararının sonucu olarak yargılama usulü de değişikliğe uğrayacağından ve mahkemece karar verilmesi halinde bu kararın temyiz usulü 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kânunun 48.ve49. maddeleri ne göre farklı olacağından doğal hakim ilkesi uyarıncasözü edilen işlemlere karşı açılan davaların idare mahkemesinde çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle İzmir 3.İdare Mahkemesinin 20.11.1997 günlü, E:1997/561, K:1997/1165 sayılı bağlantı kararını içeren dava dosyasının 2577 sayılı Yasanın 39. maddesinin 2/c bendi uyarınca mahkemeye geri gönderilmesine 18.03.1998 gününde oybirliği ile kararverildi.”

T.C DANIŞTAY 6. Daire Esas: 1998 / 1040 Karar: 1998 / 1622 Karar Tarihi: 18.03.1998

Bağlantılı davanın Danıştayca incelenmesi

Madde 39: 1. Danıştayın dava konusu uyuşmazlığı incelemeye yetkili dairesi, bağlantılı dava dosyalarını öncelikle ve ivedilikle incelerve karar verir.

2. Danıştay bağlantının bulunduğuna karar verdiği takdirde:

(DEĞİŞİK ALT BENT RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/14) a) Davalardan biri Danıştayda açılmış ve çözümlenmesi Danıştayın görevine dahil bir uyuşmazlıkla ilgili ise, davaların tümü Danıştayda görülür ve durum ilgili mahkemelere ve taraflara bildirilir.

b) Davaların çözümlenmesi, ayrı bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki idare veya vergi mahkemelerinin görevlerine giren uyuşmazlıklarla ilgili ise Danıştayın ilgili dairesi yetkili mahkemeyi kararında belirtir ve dosyaları bu mahkemeye göndererek

diğer mahkemeye veya mahkemelere durumu bildirir. Yetkili mahkeme dedurumu ilgililere duyurur.

(DEĞİŞİK ALT BENT RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/19)  c) Danıştayca verilen karar bağlantı bulunmadığı yolunda ise, dosyalar İlgili mahkemelere geri gönderilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: 2577 sayılı Yasanın 38. maddesi yarınca bağlantı kararı verilebilmesi için Danıştay'da bağlantı kararı verilmesi gereken ve aynı maddi ve hukuki sebepten kaynaklanan bir davanın bulunması gerekir.

(2577 S. K. m. 14, 38, 39, 42)

Bağlantı Kararı Verilmesini İsteyen: ... 2. İdare Mahkemesi

Davacı: ...

Vekili : Av....

Davalı: Milli Eğitim Bakanlığı

İstemin Özeti: Antalya 2. İdare Mahkemesi, 26.2.1998 gün ve 216 sayılı kararı ile, S. Arabistan Ümmül Kura Üniversitesi mezunu olan davacının, lisans denklik belgesinin iptal edildiğinden bahisle öğretmenlik atamasının iptal edilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanlığının 1.9.1997 gün ve 117569 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davanın; dava konusu işlemin dayanağı Yükseköğretim Kurulunun16.7.1997 gün ve 97/24-1071 sayılı kararının iptali istemiyle açıldığı öğrenilen Danıştay 8. Dairesindeki davalar ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle 2577 sayılı Yasanın 38. maddesi uyarınca bağlantı kararı verilmesini istemektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi İbrahim Özdemir'in Düşüncesi : Olayda, bağlantı kararı verilmesini gerektirecek şartlar bulunmadığından, dosyanın Antalya 2. idare mahkemesine geri gönderilmesi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince 2577 sayılı Yasanın 14. ve38, 39 ve 42. maddeleri uyarınca dava dosyası incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 4001 sayılı Yasayla değişik 38/1 maddesinde, aynı maddi ve hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hüküm, diğerini etkileyecek olan davaların bağlantılı davalar olduğu belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Suudi Arabistan Ümmal Kura Üniversitesi mezunu olan davacının Yükseköğretim Kurulunca lisans denklik belgesinin iptal edildiğinden bahisle, öğretmenliğe atama onayının Milli Eğitim Bakanlığınca geri alınmasına ilişkin işleme karşı Antalya 2. İdare Mahkemesinde bu davanın açıldığı, ancak lisans denklik belgesinin iptaline ilişkin olarak Yükseköğretim Kurulu kararına karşı ne dairemizde, ne de idare mahkemesinde herhangi bir davanın açılmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda dairemizde, davacının lisans denklik belgesinin iptali istemiyle açılmış herhangi bir dava bulunmadığından ve başka kişilerce kendi lisans denklik belgelerinin iptaline ilişkin işlemlere karşı açılan davalar da farklı üniversitelere ait denklik davaları olması nedeniyle bu davayla aynı maddi ve hukuki sebepten kaynaklanmadığından, "Bağlantı" istemi yerinde görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle Antalya 2. İdare Mahkemesinin bağlantı isteminin reddine ve dosyanın anılan mahkemeye geri gönderilmesine 2577 sayılı Yasanın 39. maddesi uyarınca 07.07.1998 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 8. Daire Esas: 1998 / 2615 Karar: 1998 / 2473 Karar Tarihi: 07.07.1998

Bağlantının Bölge İdare Mahkemesince incelenmesi

Madde 40: 1. Bölge idare mahkemesi bağlantılı dava dosyalarını öncelikle ve ivedilikle inceler ve kararını verir. Bölge idare mahkemesince verilen karar, bağlantının bulunduğu yolunda ise,

yetkili mahkeme kararda belirtilmek suretiyle dosyalar yetkili mahkemeye gönderilir. Durum ayrıca diğer mahkemeye de duyurulur. Yetkili kılınan mahkeme durumu ilgililere bildirir.

2. Bölge idare mahkemesince verilen karar bağlantı olmadığı yolunda ise, dosyalar ilgili mahkemelere geri gönderilir.

İÇTİHATLAR

!!!!!!!!!!!İÇTİHAD BULUNAMADI!!!!!

Bağlantının mahkemelerce kabul edilmemesi

Madde 41: Bağlantı iddiaları mahkemelerce kabul edilmediği takdirde,bu hususta verilen ara kararı taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içerisinde, aynı yargı çevresindeki mahkemeler için o yer bölge idare mahkemesine, 38 inci maddenin 2 ve 3 üncü fıkrasındaki durumlarla ilgili davalar için Danıştaya başvuruda bulunabilirler. Başvuru üzerine bölge idare mahkemesi veya Danıştay görevli dairesince durum, yukarıdaki maddelerde yazılı usullere göre incelenerek karara bağlanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davalara konu idari işlemlerin farklı hukuki sebeplere dayanması nedeniyle ayrı hükümlere göre değerlendirilip yargılama yapılması söz konusu olduğundan bağlantının varlığından söz edilmesiolanaklı bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının bağlantı itirazının reddi gerekir.

(2577 S. K. m. 38, 41)

... Motorlu Araçlar Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi tarafından, İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesinin 23.1.2009 gün ve E:2009/149 sayılı, bağlantı isteminin reddine dair kararına yapılan itiraza ilişkin olup, Danıştay Başkanlar Kurulunun 18.6.2010 gün ve E:2009/115; K:2010/72 sayılı kararıyla Dairemize gönderilen dosya incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dosyanın incelenmesinden; davacı ... Motorlu Araçlar Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi tarafından, kurumları adına, 2006 yılının Nisan, Mayıs, Temmuz, Ekim, Kasım, Aralık dönemleri için ikmalen

tarh edilen özel tüketim vergisinin ve kesilen vergi zıyaı cezasınıniptali istemiyle İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesinde açılan dava ile yine kurumca, aynı dönemler için salınan katma değer vergisinin iptali istemiyle Ankara Birinci Vergi Mahkemesinin E:2009/84 sayılı dosyasında açılan dava arasında bağlantı bulunduğu ileri sürülerek İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesinden bağlantı kararı verilmesinin istenildiği; anılan Mahkemece, bağlantı isteminin reddine dair kararverilmesi üzerine ise, bu karara itiraz edildiği anlaşılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 38'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, bağlantılı davalar, aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hüküm, diğerini etkileyecek nitelikte olan davalar şeklinde tanımlandıktan sonra; 2'nci fıkrasında, idare mahkemesine, vergi mahkemesine veya Danıştaya veya birden fazla idare veya vergi mahkemelerine açılmış bulunan davalarda bağlantının varlığına taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verileceği belirtilmiş; Kanunun 41'inci maddesinde, bağlantı iddialarının mahkemelerce kabul edilmediği takdirde, bu hususta verilen ara kararının taraflara tebliğ edileceği, tarafların, tebliğ tarihini izleyen on beş gün içerisinde, aynı yargı çevresindeki mahkemeler için o yer bölge idare mahkemesine, 38 inci maddenin 2'nci ve 3'üncüfıkralarındaki durumlarla ilgili davalar için Danıştaya başvuruda bulunabilecekleri, başvuru üzerine bölge idare mahkemesi veya Danıştay görevli dairesince durumun, yukarıdaki maddelerde yazılı usullere göre incelenerek karara bağlanacağı hükmüne yer verilmiş olup; buna göre, birden fazla davanın bağlantılı sayılabilmesi için,bunların birlikte incelenerek karar verilmesinin zorunlu olması gerekir.

Olayda, bağlantılı olduğu iddia edilen uyuşmazlıklardan birinin 4760sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu, diğerinin ise 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu hükümlerinden kaynaklanması, diğer bir anlatımla, davalara konu idari işlemlerin farklı hukuki sebeplere dayanması nedeniyle ayrı hükümlere göre değerlendirilip yargılama yapılması söz konusu olduğundan, anılan davalar arasında, 2577 sayılı Kanunun yukarıda anılan hükmünde öngörülen bağlantının varlığından söz edilmesi olanaklı bulunmamaktadır.

Bu nedenle, davacının bağlantı iddiasında bulunduğu davalar arasında

bağlantı olmadığından, 2577 sayılı Kanunun 41'inci maddesi uyarınca,davacının itirazının reddine, dosyanın İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesine geri gönderilmesine, 30.09.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.” 

Bağlantılı davalarla ilgili diğer esaslar

Madde 42: 1. Bağlantının varlığı yolunda idare ve vergi mahkemelerince veya bu konuda yapılacak itiraz üzerine bölge idare mahkemesi veya Danıştayca bağlantı hakkında karar verilinceye kadar usuli işlemler durur.

2. Bağlantıya ilişkin işlemler sonuçlandırıldıktan sonra bu davalarabakmakla yetkili kılınan mahkeme veya Danıştay, davalara bırakıldığıyerden devam eder.

3. Bağlantının bulunup bulunmadığı yolundaki bölge idare mahkemesi ve Danıştay kararları kesindir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava görülmekte iken açılan ikinci davanın esasının derdestlik nedeniyle incelenemeyeceği usul hukukunun genel ilkelerindendir. Davacıdan çevre katkı payı istenilmesine ilişkin 8642 sayılı 22 adet ihbarnamenin iptali istemiyle açılan dava derdest iken, 8642 sayılı ihbarnamelerden birinin iptali istemiyle aynı davacı tarafından aynınedene dayalı olarak açılan bu davanın esasının incelenmesinin hukuken olanaklı bulunmaması karşısında, Dairece bağlantı isteminin kabulüne karar verilerek işin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde ve davalı idare aleyhine yargılama gideri ile avukatlık ücretine hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 42. maddesinin 3. fıkrasında, bağlantının bulunup bulunmadığı yolundaki bölge idare mahkemesi ve Danıştay kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmıştır. Buradaki kesinlik, hem bağlantının varlığı, hem de bulunmadığı yolundaki kararlar için geçerlidir. Bu kararlara karşı, herhangi birbaşvuru yolu mevcut değildir. Ancak; bu kesinliğin, davalarda verilecek nihai kararların temyiz başvurusuna konu edilmeleri halinde, temyiz başvurusunu inceleyen dava dairesinin ya da Dava

Daireleri Kurulu'nun bağlantı yönünden yapacağı incelemeye engel oluşturmayacağı kuşkusuzdur.

Bu itibarla, nihai karar yönünden temyiz incelemesi yapılan bu dosyada, Danıştay Altıncı Dairesi'nin bağlantı isteminin kabulü yolundaki kararının incelenmesinin usul hükümlerine aykırılık oluşturmayacağı açıktır.

Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava görülmekte iken açılan ikinci davanın esasının derdestlik nedeniyle incelenemeyeceğiusul hukukunun genel ilkelerindendir.

Derdest olan davalar yönünden usul hukukunda yer alan bu genel ilke yukarıda bağlantılı davalar yönünden yapılan açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde, Çevre Gelirlerinin Takip ve Tahsili ile Tahsilat Karşılığı Öngörülen Ödeneğin Kullanılması Hakkında Yönetmeliğin kimi maddeleri ile bu maddeler uyarınca davacıdan çevrekatkı payı istenilmesine ilişkin 8642 sayılı 22 adet ihbarnamenin iptali istemiyle Danıştay Altıncı Dairesinin E:2007/4482 esasında kayıtlı dosya ile açılan dava derdest iken, 8642 sayılı ihbarnamelerden birinin iptali istemiyle aynı davacı tarafından aynınedene dayalı olarak açılan bu davanın esasının incelenmesinin hukuken olanaklı bulunmaması karşısında, Dairece bağlantı isteminin kabulüne karar verilerek işin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde ve davalı idare aleyhine yargılama gideri ile avukatlık ücretine hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, bu davada derdesttik nedeniyle davanın reddine karar verilmesi için dosyanın Ankara 14. idare Mahkemesine gönderilmek üzere Danıştay Altıncı Dairesinin 23.12.2009 günlü, E:2007/8506, K:2009/12655 sayılı kararının bozulmasına, 16.12.2011 gününde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2010 / 2045 Karar: 2011 / 1639 Karar Tarihi: 16.12.2011

Görevsizlik ve yetkisizlik hallerinde yapılacak işlem

Madde 43: 1. İdare ve vergi mahkemeleri, idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle davanın reddine karar verirlerse dosyayı Danıştaya veya görevli ve yetkili idare veya vergi mahkemesine gönderirler.

a) Görevsizlik sebebiyle gönderilen dosyalarda Danıştay, davayı görevi içinde görmezse dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir.

b) Görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle dosyanın gönderildiği mahkeme kendisini görevsiz veya yetkisiz gördüğü takdirde, söz konusu mahkeme ile ilk görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkeme aynı bölge idare mahkemesinin yargı çevresinde ise, uyuşmazlık bölge idare mahkemesince, aksi halde Danıştayca çözümlenir.

2. Görev ve yetki uyuşmazlıklarında Danıştay ve bölge idare mahkemesince verilen kararlar ilgili mahkemelere bildirilir ve bu husus taraflara tebliğ olunur.

3. Danıştay ve bölge idare mahkemesince görev ve yetki uyuşmazlıkları ile ilgili olarak verilen kararlar kesindir.

4. Bu madde hükümleri gereğince verilen kararlar ile görevli ve yetkili kılınan mahkemeye yeniden dava açılması halinde harç alınmaz.

5. (MÜLGA FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/27)

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Asfalt tahrip bedeli ile ilgili uyuşmazlıkta görevli mahkeme vergi mahkemesi olduğundan ihtilafın idare mahkemesince incelenmesinde isabet bulunmamaktadır. Bölge idare mahkemesinin görevli ve yetkili idari mahkemeyi belirleme kararındaki kesinlik temyiz safhasındaki incelemeye kadar sirayet ettirilemez.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 43/1-b maddesine göre davaya bakacak idari yargı yerini belirleyen ve aynı maddenin 3. bendine göre de kesin olan Ankara Bölge İdare Mahkemesinin kararı,

davanın bulunduğu o safhadaki kesinliği ifade eder ve bu kesinliğin amacı davanın daha başlangıçta mercisiz kalmamasını sağlamak, tarafların da mahkemelerin de görev ve yetki sorununu uzatarak işin sürüncemede kalmasını önlemektir. Yoksa bu kesinlik, temyiz merciinin, idari yargı içindeki görev ve yetki sorununu temyiz incelemesi safhasında ele almasını engelleyen nitelikte bir hüküm olarak yorumlanamaz. Çünkü aynı kanunun 49. maddesinin 1/a bendinde "görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması" hali, ilk sırada incelenecek temyiz sebebi olarak sayılmaktadır. Bölge idare mahkemesinin görevli ve yetkili idari mahkemeyi belirleme kararındaki kesinliği temyiz safhasındaki incelemeye kadar sirayet ettirmek temyiz merciinin, yasayla kendine verilmiş vazifeyi, yanı mahkemenin görev ve yetkisi dışında bir işe bakmış olup olmadığını inceleme vazifesini yapmaması, idare yahut vergi mahkemesinin görevive yetkisi dışında bir işe baktığını pek açık bir şekilde gördüğü halde dahi bu konulara girememesi ve çok açık hatalı hallerde bile bozma kararı verilememesi sonucunu doğurur.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 10. İdare Mahkemesinin 6.11.1995 gün ve1995/1341 sayılı kararının görev yönünden bozulmasına, 09.12.1997 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi

KARŞI OY

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 43/3. maddesinde "Danıştay ve Bölge İdare Mahkemesince görev ve yetki uyuşmazlıkları ile ilgili olarak verilen kararlar kesindir." hükmü yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; P.T.T. idaresinin asfalt yola vermiş olduğu hasar nedeniyle hesaplanan tahrip bedelinin tahsiline ilişkinbelediye encümen kararının iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün idare mahkemesine ait olduğu Ankara Bölge İdare Mahkemesi kararıyla belirlenmiş bulunmaktadır. Yukarıda değinilen 43. madde hükmü gereğince bu karar kesin olup görev konusunun tartışılması sözkonusu olamaz.

Açıklanan nedenlerle mahkeme kararının görev yönünden bozulmasına ilişkin çoğunluk kararına katılmıyoruz.”

T.C DANIŞTAY 9. Daire Esas: 1996 / 2377 Karar: 1997 / 4011 Karar Tarihi: 09.12.1997

“ÖZET: Danıştay tarafından görevli mahkemenin belirlendiği durumlarda, bu kararlar kesindir. Dosyanın gönderildiği mahkemenin kendisini görevsiz görmesi veya eski kararında ısrar etmesi olanağı bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 43)

... Otel ... Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi tarafından fazladan tahsil edildiği ileri sürülen damga vergisinin ret ve iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle Maliye Bakanlığına karşı ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da açılan davada; bu tür uyuşmalıkların çözümünün vergi mahkemelerinin görevine girdiği gerekçesiyle davayı görev yönünden reddederek, dava dosyasının görevli ve yetkili İstanbul Vergi Mahkemesine gönderilmesi yolundaki dairemizin 27.10.1994 gün ve E: 1992/7886; K: 1994/5191 sayılı kararı üzerine dosyayı inceleyen İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin 12.06.1995 gün ve E: 1995/38; K: 1995/1473 sayılı kararı ile davanın ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülmesi gerektiğinden bahisle davanın görev yönünden reddi ile dosyanın Danıştay Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği, bu karar gereği dosyanın dairemize geldiği ve dairemizin 30.11.1995 gün ve E: 1995/5645; K: 1995/4892 sayılı kararıyla, Danıştay tarafından görevli mahkemenin kesin olarak belirlendiği, bukararların kesin olması sebebiyle dosyanın gönderildiği mahkemenin kendisini görevsiz görmesi veya eski kararında ısrar etmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dosyanın uyuşmazlığı çözümlemekle görevli İstanbul 1. Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, bunun üzerine anılan mahkemece 15.04.1996 gün ve E: 1996/504; K: 1996/821 sayılı kararla davanın ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülmesi gerektiğinden bahisle davanın görev yönünden reddine ilişkin ilk kararında ısrar edildiği, bu karar uyarınca Danıştay Başkanlığına gönderilen dosyanın 12.01.1996 gün ve 3 sayılı DanıştayBaşkanlar Kurulu Kararıyla damga vergisi ihtilaflarını çözümlemekle görevlendirilen Danıştay Dokuzuncu Dairesince Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kuruluna gönderildiği, anılan genel kurulun ise 06.12.1996 gün ve E: 1996/327; K: 1996/418 sayılı kararıyla, mahkemekararının bir ısrar kararı değil, temyize ve itiraza konu edilmesi söz konusu olmayan bir görev ret kararı olduğu, ayrıca taraflardan birinin temyiz istemi de bulunmaksızın gönderilen dosya üzerinde

kurullarınca herhangi bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın konusu gözönüne alınarak dosyanın DanıştayDokuzuncu Daire Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği, Danıştay Dokuzuncu Dairesince ise 20.06.1997 gün ve 13 sayılı Danıştay Başkanlar Kurulu Kararı uyarınca dosyanın dairemize intikalettirildiği anlaşılmakla, dosya incelenerek işin gereği görüşüldü:

Dairemizce verilen 30.11.1995 gün ve E: 1995/5645; K:1995/4892 sayılı kararda da belirtildiği üzere, Danıştay tarafından görevli mahkemenin belirlendiği durumlarda, bu kararlar kesin olup, dosyanıngönderildiği mahkemenin kendisini görevsiz görmesi veya eski kararında ısrar etmesi olanağı bulunmamaktadır. Nitekim, vergi daireleri genel kurulunun yukarıda bahsi geçen kararında da İstanbul1. Vergi Mahkemesinin 15.04.1996 gün ve E: 1996/504; K: 1996/821 sayılı kararının bir ısrar kararı niteliğinde olmadığı belirtilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, işin esası incelenerek bir karar verilmek üzere dosyanın uyuşmazlığı çözümlemekle görevli İstanbul 1. Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 15.09.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 1997 / 2530 Karar: 1997 / 2926 Karar Tarihi: 15.09.1997

Merci tayini

Madde 44: 1. Yetkili mahkemenin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı çevresi sınırlarında tereddüt edildiği veya iki mahkemenin de aynı davaya bakmaya yetkili olduklarına karar verdikleri hallerde dava dosyaları, tarafların veya mahkemelerin istemi üzerine merci tayini için:

a) Uyuşmazlığın aynı yargı çevresindeki mahkeme veya mahkemeler arasında çıkması halinde, o yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine,

b) Sair hallerde Danıştaya,

Gönderilir.

2. Danıştay ve bölge idare mahkemesi görevli ve yetkili mahkemeyi kararlaştırır.

3. Danıştay ve bölge idare mahkemesinin bu konuda vereceği kararlar kesindir.

İÇTİHATLAR

!!!!!!!!!!!İÇTİHAD BULUNAMADI!!!!!

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Kararlara Karşı Başvuru Yolları

İtiriaz

Madde 45:  (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/61) 1. İdare ve vergi mahkemelerinin;

a) İlk ve orta öğretim öğrencilerinin sınıf geçme, not tespiti, kayıt, nakil, ilişik kesme ve disiplin cezalarına ilişkin işlemler ile yükseköğretim öğrencilerinin sınıf geçme ve notlarının tespitineilişkin işlemlerden,

b) Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilâtındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, ikinci görev, vekaleten atama, görev ve unvan değişikliği içermeyen il içi naklen atama, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izinlerine ilişkin idari işlemlerden,

c) Kamu görevlilerine uyarma ve kınama cezası verilmesine ilişkin işlemlerden,

d) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının üyeleri hakkında verdiği mesleki faaliyeti sona erdirmeyen her türlü disiplin ve sınav işlemlerinden,

e) Asker ailelerine yardım ile ilgili işlemlerden,

f) 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun uygulanmasından,

g) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan,

h) 4/12/1984 tarihli ve 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından,

ı) 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun uygulanmasından, 

kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihai kararlar ile tek hâkimle verilen nihai kararlara, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi mahkemelerin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz edilebilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 15.06.2000 RG NO: 24080 KANUN NO: 4577/7) 2. İdare ve vergi mahkemelerinin yukarıdaki fıkra uyarınca verdikleri nihai kararlara karşı itiraz süresi, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren otuz gündür.

3. İtiraz, temyizin şekil ve usullerine tabidir.

4. Bölge idare mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeter görürse veya itiraz sadece hukuki noktalara ilişkin ise veya itiraz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/15) Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan itirazı haklı bulduğu veya davaya görevsiz hakim tarafından bakılmış olması hallerinde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir, bölge idare mahkemesinin bukararları kesindir.

5. Bölge idare mahkemesinin kararları kesindir; temyiz yoluna başvurulamaz.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 15.06.2000 RG NO: 24080 KANUN NO: 4577/7) 6. İtiraza konu edilen kararı veren ya da karara katılan hakim, aynıdavanın itiraz yoluyla bölge idare mahkemesince incelenmesinde bulunamaz.

İÇTİHATLAR

“ÖZET : İdare Mahkemesince, itiraza konu kararla sonuçlandırılan uyuşmazlığın konusunu da, 3091 sayılı Kanun'un uygulanmasından kaynaklanan işlemin iptali istemi ile bu işlem nedeniyle uğranıldığıileri sürülen zararın tazmini istemi oluşturmaktadır. Bu itibarla, konusunun esaslı unsuru, yukarıda belirtilen düzenleme uyarınca, bölge idare mahkemelerine itiraz edilebileceği tartışmasızbulunan, 3091 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan işlemin iptali istemi olan davada, buna bağlı, fer'i nitelikli unsur olan tazminat isteminin tutarından hareketle, mahkeme kararının Danıştay'da temyizen incelenmesi gerektiği yolunda ... Bölge İdare Mahkemesince verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir. 

(2576 S. K. m. 7/1-b) (2577 S. K. m. 45/1-c) (3091 S. K. m. 1, 2, 3)

İstemin Özeti : Davacının Bartın Merkez ilçe Arıt-Balat Köyündeki dere yatağına taş duvar örüp kendi yerine katmak suretiyle tecavüz ve müdahalede bulunduğundan bahisle 3091 sayılı Yasa uyarınca tecavüzünün men edilmesine ilişkin davalı idare işleminin iptali ilebu nedenle uğranılan zararlar karşılığı toplam ...-lira maddi ve manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılan dava sonucunda ... İdareMahkemesince davanın reddi yolunda verilen ... tarih ve ... sayılı kararın davacı tarafından itirazen incelenerek bozulması istenilmektedir. 

D.Tetkik Hakimi Yahya Şahin'in Düşüncesi : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda 8.6.2000 tarih ve 4577 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, İdare Mahkemelerinin 3091 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkin olarak verdiklerinihai kararlara karşı bölge idare mahkemelerine itirazen başvurulabileceği hükmü getirilmiştir. 

Bu durumda, kanun koyucunun amacı da dikkate alındığında, konu olarak, 3091 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıktaitirazen bölge idare mahkemesi görevli bulunmaktadır. 

Açıklanan nedenle; dosyanın itirazı incelemekle görevli ... Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 14.maddesi uyarınca dosya incelenip gereği düşünüldü: 

Karar: Dava, davacının Bartın Merkez ilçe Arıt-Balat Köyündeki dere yatağına taş duvar örüp kendi yerine katmak suretiyle tecavüz ve müdahalede bulunduğundan bahisle 3091 sayılı Yasa uyarınca tecavüzünün men edilmesine ilişkin davalı idare işleminin iptali ilebu nedenle uğranılan zararlar karşılığı toplam ...-lira maddi ve manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılmıştır. 

İtiraz üzerine ... Bölge İdare Mahkemesince; 2576 sayılı Yasanın 7/1-b maddesi uyarınca, uyuşmazlık miktarı bir milyar lirayı aşan tam yargı davalarında heyet halinde karar verileceği, bu niteliktekikararların ancak Danıştay nezdinde temyiz edilebileceğinin tartışmasız olduğu, 3091 sayılı Yasanın uygulamasına ilişkin olmaklabirlikte ancak Danıştay'da temyizi mümkün olan bir tutara ilişkin tam yargı talebi de içeren istemler hakkında verilen kararın bölge idare mahkemesince incelenmesinin usulen mümkün olmadığı, bu nitelikteki taleplerin benzer uygulamanın yer aldığı 2577 sayılı Yasanın 38.maddesinde de belirtildiği üzere müşterek olarak Danıştay'da incelenmesinin görev ayrımına dair usuli kuralların zorunlu bir sonucu olduğu gerekçesiyle itiraz isteminin görev yönünden reddine, dosyanın Danıştay'a gönderilmesine karar verilmiştir. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 8.6.2000 tarih ve 4577 sayılı Yasanın 7. maddesiyle değiştirilen 45/1-c maddesinde, İdare mahkemelerinin 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihai kararlara, başka

kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemelerin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemelerine itiraz edilebileceği, geçici 4. maddesinde ise, bu Kanunun 45. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasında yazılı uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen nihai kararlardan, değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar ile Danıştayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece verilen kararların Danıştayda temyiz edilebileceği hükümlerine yer verilmiştir. 

Aktarılan düzenlemelerin incelenmesinden; yasa koyucunun; 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun'un uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkinolarak, 8.6.2000 tarihinden sonra verilen idare mahkemesi kararlarının, Danıştayın bozma kararları üzerine verilenler hariç, itirazen bölge idare mahkemelerinde incelenmesini amaçladığı anlaşılmaktadır. 

İdare Mahkemesince, itiraza konu kararla sonuçlandırılan uyuşmazlığın konusunu da, 3091 sayılı Kanun'un uygulanmasından kaynaklanan işlemin iptali istemi ile bu işlem nedeniyle uğranıldığıileri sürülen zararın tazmini istemi oluşturmaktadır. 

Bu itibarla, konusunun esaslı unsuru, yukarıda belirtilen düzenleme uyarınca, bölge idare mahkemelerine itiraz edilebileceği tartışmasızbulunan, 3091 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan işlemin iptali istemi olan davada, buna bağlı, fer'i nitelikli unsur olan tazminat isteminin tutarından hareketle, mahkeme kararının Danıştay'da temyizen incelenmesi gerektiği yolunda ... Bölge İdare Mahkemesince verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir. 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın 43/1-a maddesi uyarınca, davanın görev yönünden reddine, dosyanın görevli ve yetkili bulunan ... Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine 19.9.2001tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2001 / 2460 Karar: 2001 / 3068 Karar Tarihi: 19.09.2001

“ÖZET: İdare ve vergi mahkemelerinin tek hakimli olarak verdiği nihai kararlara karşı başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine

itiraz edilebileceği ve bölge idare mahkemesi kararlarının kesin olduğu, temyiz yoluna başvurulamayacağı, Danıştay'da temyiz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. 

(2577 S. K. m. 45)

İstemin Özeti : ... Gümrük Müdürlüğünün yargılamanın yenilenmesi istemini reddeden ... Bölge İdare Mahkemesinin ... gün ve ... sayılıkararının bozulması istenilmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince Tetkik Hakimi A. İldeş'in açıklamaları dinlenildikten sonra işin gereği görüşüldü: 

Karar: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45 inci maddesinde, idare ve vergi mahkemelerinin tek hakimli olarak verdiğinihai kararlara karşı başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz edilebileceği ve bölge idare mahkemesi kararlarının kesin olduğu, temyiz yoluna başvurulamayacağı, başka bir deyimle, Danıştay'da temyiz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. 

Olayda, Danıştay Daire Başkanlığına hitaben yazılan temyiz dilekçesinde, İstanbul Vergi Mahkemesinin tek hakimli kararı nedeniyle istenilen yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair,... Bölge İdare Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı kararının bozulması istenildiğinden, bu isteğin incelenmesi olanağı bulunmamaktadır. 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin incelenmeksizin reddine, 27.05.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2002 / 1628 Karar: 2002 / 2122 Karar Tarihi: 27.05.2002

Temyiz

Madde 46:  (DEĞİŞİK MADDE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/16) 1. Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyiz edilebilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/20) 2. Özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay davadaireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştayda temyiz yoluna başvurulabilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Dosyanın incelenmesinden, Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyizistemine konu kararının 25.7.2007 günü davacı vekiline tebliğ edildiği, otuz günlük temyiz süresinin bitiminin çalışmaya ara vermezamanına rastladığı, bu nedenle sürenin ara vermenin sona erdiği günü, yani Eylül'ün dördünü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayarak 11.9.2007 Salı günü çalışma saati bitiminde sona erdiği; ancak davacı vekili tarafından bu süre geçirildikten sonra, 12.9.2007 gününde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, yasada öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyiz başvurusunun esasının incelenmesiolanağı bulunmadığından, davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

(2577 S. K. m. 8, 14, 46) (2575 S. K. m. 86) 

İstemin Özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesi'nin 3.7.2007 günlü, E:2005/10182, K:2007/4249 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Burakhan Melikoğlu

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakimi'nin açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46. maddesinin 2. fıkrasında, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay'da temyiz yoluna başvurulabileceği kurala bağlanmış, aynı Yasa'nın 8. maddesinin 3. fıkrasında da, bu Yasa'da yazılı sürelerinbitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı kuralına yer verilmiştir.

2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 86. maddesinin, 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasa'yla değişik 1. fıkrasında ise, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos'un birinden Eylül'ün beşine kadar çalışmaya ara vermesi öngörülmüş; böylece ara vermenin son günü Eylül'ün dördü olarak belirlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyiz istemine konu kararının 25.7.2007 günü davacı vekiline tebliğ edildiği, otuz günlük temyiz süresinin bitiminin çalışmaya ara vermezamanına rastladığı, bu nedenle sürenin ara vermenin sona erdiği günü, yani Eylül'ün dördünü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayarak 11.9.2007 Salı günü çalışma saati bitiminde sona erdiği; ancak davacı vekili tarafından bu süre geçirildikten sonra, 12.9.2007 gününde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Yasa'da öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyiz başvurusunun esasının incelenmesi olanağı bulunmadığından, davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine, 14.01.2010 gününde oyçokluğu ile, karar verildi.

KARŞI OY

(X)- 2575 sayılı Danıştay Yasası'nın 86. maddesinin 1. fıkrası çalışmaya ara verme süresinin kısaltılması amacıyla yeniden düzenlenerek, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos ayının birindenEylül'ün beşine kadar çalışmaya ara vermeleri öngörülmüştür. Bu kuralda çalışmaya ara verme süresi, bu sürenin başladığı ve sona erdiği gün açıkça gösterilerek belirlenmiştir. Yani, çalışmaya ara

vermenin <...Eylül'ün beşine kadar...> süreceği ifade edilerek, Eylül'ün beşi çalışmaya ara vermenin sona erdiği gün olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla Danıştay dairelerinin Eylül'ün altısındaçalışmaya başlayacakları hususunda duraksama bulunmamaktadır. Nitekim sözü edilen düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana uygulamanın da bu doğrultuda olduğu bilinen gerçektir.

Belirtilen durum karşısında, davacının Yasa'da öngörülen süre içindetemyiz isteminde bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, karara katılmıyoruz.”

T.C DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2007 / 2395 Karar: 2010 / 45 Karar Tarihi: 14.01.2010

“ÖZET: Davacının bozulmasını istediği idare mahkemesinin hasım düzeltmeye ilişkin olduğu ve nihai karar niteliğinde olmadığı ve de temyiz istemine konu edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının temyiz talebinin bu aşamada incelenmesine usul hükümleri açısından olanak bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 15, 46)

İstemin Özeti: Ankara 15. İdare Mahkemesince verilen 4.6.2009 tarih ve E:2009/598 sayılı kararının bozulması istenilmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakimi Yasemin Buyuran'ın açıklamaları dinlendikten sonra işin gereği görüşüldü: 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun'un 46. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştay'da temyiz edilebileceği, aynı Kanunun 15. maddesinin 4. fıkrasında ise ilk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen; bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ

ve 1/d bendindeki dilekçe ret kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna; tek hakim kararına karşı ise itirazyoluna başvurulabileceği hükmü yer almıştır. 

Dosyanın incelenmesinden, davacının bozulmasını istediği Ankara 15. İdare Mahkemesinin 4.6.2009 tarih ve E:2009/598 sayılı kararının hasım düzeltmeye ilişkin olduğu, yukarıda yer verilen Yasanın 46. maddesi hükmünde belirtilen niteliğinde olmadığı ve aynı Yasanın 15/4. maddesi hükmü uyarınca temyiz istemine konu edilemeyeceği anlaşılmaktadır. 

Bu durumda, davacının temyiz talebinin bu aşamada incelenmesine usulhükümleri açısından olanak bulunmamaktadır. 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin incelenmeksizinreddine, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, dosyanın Ankara 15. İdare Mahkemesine gönderilmesine,14.09.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 11. Daire Esas: 2009 / 4833 Karar: 2009 / 7509 Karar Tarihi: 14.09.2009

Temyiz edilemeyecek kararlar

Madde 47:  (DEĞİŞİK MADDE RGT: 15.06.2000 RG NO: 24080 KANUN NO: 4577/8)İdare ve vergi mahkemelerinin itiraz yolu açık olan kararları temyizedilemez.

İÇTİHATLAR

“ÖZET : Tek hakim tarafından verilmiş bulunan kararın 2576 sayılı Yasanın 8. maddesinin ( a ) bendi uyarınca itirazen Bölge İdare Mahkemesince incelenmesinin gerekmekte olması karşısında; Ankara 9.İdare Mahkemesi Hakimince verilen 12.3.2004 günlü, E:2003/951, K:2004/3132 sayılı kararın bozulması istemiyle temyizen Danıştay'a başvurulmasında yasaya uyarlık bulunmamaktadır.

(2576 S. K. m. 7/1, 8/a) (2577 S. K. m. 47)

İstemin Özeti : Ankara 9.İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen

12.3.2004 günlü, E:2003/951, K:2004/362 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca ilk inceleme ile görevli Tetkik Hakimi Asiye Değirmenci'nin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği düşünüldü: 

Karar: 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 4577 sayılı Yasayla değişik 7. maddesinin 1. fıkrasında, hangi davaların idare mahkemesi hakimlerinden biri tarafından çözümleneceği açıklanmış, aynı Yasa'nın 8. maddesinin ( a ) bendinde, yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemelerinde tek hakim tarafından 7. madde hükümleri uyarınca verilen kararların bölge idare mahkemesinceitiraz üzerine inceleneceği hükme bağlanmıştır. 2577 sayılı Yasa'nındeğişik 47. maddesinde de, idare ve vergi mahkemelerinin itiraz yoluaçık olan kararlarının temyiz edilemeyeceği belirtilmiştir. 

Olayda, ilköğretim müfettişi olan davacının, resmi görevle gittiği mücavir alan içinde bulunmayan yerler için geçici görev yolluğu ödenmemesine ilişkin Valilik işleminin iptali ve yoksun kaldığı 156.500.000 liranın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılan davada tek hakim tarafından verilmiş bulunan kararın 2576 sayılı Yasanın 8. maddesinin ( a ) bendi uyarınca itirazen Bölge İdare Mahkemesince incelenmesinin gerekmekte olması karşısında; Ankara 9.İdare Mahkemesi Hakimince verilen 12.3.2004 günlü, E:2003/951, K:2004/3132 sayılı kararın bozulması istemiyle temyizen Danıştay'a başvurulmasında yasaya uyarlık bulunmamaktadır. 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin görevyönünden reddi ile dosyanın Ankara Bölge İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine, 18.10.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 2. Daire Esas: 2004 / 7238 Karar: 2004 / 857 Karar Tarihi: 18.10.2004

Temyiz dilekçesi

Madde 48:  (DEĞİŞİK MADDE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/17) 1. Temyiz istemleri Danıştay Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçeler ile yapılır.

2. Temyiz dilekçelerinin 3 üncü madde esaslarına göre düzenlenmesi gereklidir, düzenlenmemiş ise eksikliklerin onbeş gün içinde tamamlatılması hususu, kararı veren Danıştay veya mahkemece ilgiliyetebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına Danıştay veya mahkemece karar verilir.

3. Temyiz dilekçeleri, ilgisine göre kararı veren mahkemeye, Danıştaya veya 4 üncü maddede belirtilen mercilere verilir ve kararıveren mahkeme veya Danıştayca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevapveren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabilir. Bu takdirde bu dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/21) 4. Kararı veren Danıştay veya mahkeme, cevap dilekçesi verildikten veya cevap süresi geçtikten sonra dosyayı dizi listesine bağlı olarak, Danıştaya veya kurula gönderir.

5. Yürütmenin durdurulması isteği bulunan temyiz dilekçeleri, karşı tarafa tebliğ edilmeden dosya ile birlikte, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmek üzere kararı veren mahkemece DanıştayBaşkanlığına, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda, görevli dairece konusuna göre İdari veya (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15) Vergi Dava DaireleriKuruluna gönderilir. Danıştayda görevli daire veya kurul tarafından yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verildikten sonra tebligat bu daire veya kurulca yapılarak dosya tekemmül ettirilir.

6. Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde kararı veren; mahkeme veya Danıştay daire başkanı tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve

giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, temyiz isteminin reddine kararverir. Mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararları ile bu maddenin 2 nci fıkrasında belirtilen temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/21)7. Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olduğu, dilekçenin 3 üncü madde esaslarına göre düzenlenmediği ve temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının dosyanıngönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması hallerinde de 2 ve 6 ncı fıkralarda sözü edilen kararlar daire ve kurulca verilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesinin kararının Maliye Bakanlığınca tesis edilen işlemin kısmen iptaline ilişkin hüküm fıkrasının bozulması istemiyle, taraf olma ehliyeti bulunmayan Gelirİdaresi Başkanlığı tarafından temyiz isteminde bulunulduğu; ancak, Mahkemece, dilekçeler herhangi bir incelemeye tabi tutulmaksızın, dosyanın Danıştay'a gönderildiği anlaşılmıştır. Uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kararı veren Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesince, temyiz dilekçelerinin, yasaya uygun şekilde yeniden düzenlenmek üzere, eksikliğin tamamlanması kararı verilmesi gerekir.

(213 S. K. m. 122, 124) (2577 S. K. m. 3, 48) (5345 S. K. m. 1) (178S. KHK. m. 8, 35)

........ İnşaat Ticaret ve Turizm Limitet Şirketi vekili Av. ... ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından, Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesinin 30.11.2005 gün ve E: 2004/1173; K: 2005/1621 sayılı kararının bozulması istemiyle yapılan temyiz başvurularına ait dosya incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 48'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, temyiz istemlerinin Danıştay Başkanlığına hitabenyazılmış dilekçeler ile yapılacağı; 2'nci fıkrasında, temyiz dilekçelerinin 3'üncü madde esaslarına göre düzenlenmesinin gerektiği; düzenlenmemiş ise eksikliklerin on beş gün içinde tamamlatılması hususunun, kararı veren Danıştay veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunacağı; bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına Danıştay veya mahkemece karar verileceği açıklanmış ve anılan Kanunun 3'üncü maddesinde ise,dava dilekçelerinin nasıl düzenleneceği; dilekçelerde hangi hususların yer alacağı belirtilmiştir. 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 122'nci maddesinde, mükelleflerin, vergi muamelelerindeki hataların düzeltilmesini vergi dairesinden isteyebilecekleri; 124'üncü maddesinde de, vergi mahkemelerinde davaaçma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanların şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilecekleri açıklanmıştır. Bu maddeler uyarınca, vergi mahkemesinde dava açma süresi geçtikten sonra yapılan vergi hatalarının düzeltilmesi istemlerinde, davaya konu olabilecek idari işlem, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 124'üncü maddesi gereğince, düzeltme isteminin reddine ilişkin vergi dairesi işlemine karşı şikayet yolu ile yapılacak başvuru sonucu Maliye Bakanlığınca tesis edilecek ret işlemi olduğundan, bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın davalısının da Maliye Bakanlığı olması zorunludur. 

Öte yandan; 5345 sayılı Kanunla kurulan ve Kanunun 1'inci maddesindeMaliye Bakanlığına bağlı olduğu belirtilen Gelir İdaresi Başkanlığı,178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5345 sayılı Kanunla değişen 8'inci maddesinde sayılan ana hizmet birimleri içerisinde yer almayıp, anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin, yine 5345 sayılı Kanunla değişen 35'inci maddesinde sayılan bağlı kuruluşlar arasında yer aldığından ve gerek178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, gerekse 5345 sayılı Kanunda Gelir İdaresi Başkanlığının Maliye Bakanlığı adına dava açma ya da davayı takip etme yetkisi bulunduğuna dair bir düzenleme olmadığından, Gelir İdaresi Başkanlığının Maliye Bakanlığınca tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davanın tarafı olması ya da Maliye Bakanlığı yerine temyiz isteminde bulunması mümkün değildir. 

Dosyanın incelenmesinden; ... İnşaat Ticaret ve Turizm Limitet Şirketi vekili Av. ... tarafından, Danıştay Başkanlığına sunulmak üzere, Tekkeköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesi Başkanlığına hitaben yazılan ve 17.2.2006 gününde anılan mahkeme kayıtlarına alınan dilekçede, denilip; AnkaraDördüncü Vergi Mahkemesinin 30.11.2005 gün ve E: 2004/1173; K: 2005/1621 sayılı kararının temyiz edildiği belirtildikten ve temyiz nedenleri sayıldıktan sonra, sonuç kısmında yalnızca, kararın düzeltilerek onanmasının istenildiği; kararın bozulması isteminde bulunulmadığı; ayrıca, Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesinin 30.11.2005gün ve E: 2004/1173; K: 2005/1621 sayılı kararının Maliye Bakanlığınca tesis edilen işlemin kısmen iptaline ilişkin hüküm fıkrasının bozulması istemiyle, taraf olma ehliyeti bulunmayan Gelirİdaresi Başkanlığı tarafından temyiz isteminde bulunulduğu; ancak, Mahkemece, dilekçeler herhangi bir incelemeye tabi tutulmaksızın, dosyanın Danıştay'a gönderildiği anlaşılmıştır. 

Sonuç: Bu nedenlerle, uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kararı veren Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesince, 2577 sayılı Kanunun 48'inci maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca, temyiz dilekçelerinin, aynı Kanunun 3'üncü maddesine uygun şekilde yeniden düzenlenmek üzere, eksikliğin tamamlanması kararı verilmesi gerektiğinden; yukarıda açıklanan şekilde işlem yapılarak, tekemmülünün sağlanmasından sonraDanıştay'a gönderilmek üzere dosyanın, Ankara Dördüncü Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 21.09.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2006 / 2922 Karar: 2006 / 2620 Karar Tarihi: 21.09.2006

“ÖZET: Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığına hitaben yazılan dilekçenin, itiraz dilekçesi şeklinde düzenlenmiş olması nedeniyle, temyiz dilekçesi olarak kabulü mümkün değildir. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kararı veren Vergi Mahkemesince, dilekçenin, kanuna uygun şekilde, temyiz dilekçesi olarak yeniden düzenlenmek üzere, eksikliğin tamamlanması kararı verilmesi gerekmektedir. 

(2577 S. K. m. 3, 48/2)

Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı adına Halkalı Gümrük Müdürlüğü tarafından, İstanbul Birinci Vergi Mahkemesinin 11.3.2005 gün ve E: 2004/1206; K: 2005/413 sayılı kararının bozulması istemiyle Kaptan Demir Çelik Endüstrisi Ticaret Anonim Şirketine karşı yapılan başvuruya ait dosya incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 48'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, temyiz istemlerinin Danıştay Başkanlığına hitabenyazılmış dilekçelerle yapılacağı; 2'nci fıkrasında da, temyiz dilekçelerinin 3'üncü madde esaslarına göre düzenlenmesi gerektiği, düzenlenmemiş ise eksikliklerin on beş gün içinde tamamlatılması hususunun, kararı veren Danıştay veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunacağı, bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına Danıştay veya Mahkemece karar verileceği açıklanmış; anılan Kanunun 3'üncü maddesinde ise dava dilekçelerininnasıl düzenleneceği, dilekçelerde hangi hususların yer alacağı belirtilmiştir. 

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığına sunulmak üzere İstanbul Birinci Vergi Mahkemesi Başkanlığına hitaben yazılan ve 24.5.2005 gününde mahkeme kayıtlarına alınan dilekçede, <İtiraz Eden> denilip;itiraz edilen karar olarak İstanbul Birinci Vergi Mahkemesinin 11.3.2005 gün ve E: 2004/1206; K: 2005/413 sayılı kararı gösterildikten ve itiraz nedenleri sayıldıktan sonra, sonuç kısmındaise, itirazın kabulü ile mahkeme kararının bozulması isteminde bulunulduğu, söz konusu dilekçenin itiraz dilekçesi olarak İstanbul Bölge İdare Mahkemesine gönderildiği; adı geçen Bölge İdare Mahkemesince, başvurunun temyiz kapsamında bulunduğu gerekçesiyle, Danıştay'a gönderilmek üzere Mahkemeye iadesi üzerine, Mahkeme Başkanı tarafından imzalanan yazıyla söz konusu eksikliklerin tamamlanmasının davalı Gümrük Müdürlüğüne bildirilmesinden sonra, dosyanın Danıştay'a gönderildiği anlaşılmıştır. 

Buna göre, Danıştay'a gönderilmiş olmasına karşın, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığına hitaben yazılan dilekçenin, itiraz dilekçesi şeklinde düzenlenmiş olması nedeniyle, temyiz dilekçesi olarak kabulü mümkün değildir. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümüne

ilişkin kararı veren İstanbul Birinci Vergi Mahkemesince, 2577 sayılı Kanunun 48'inci maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca, dilekçenin, aynı Kanunun 3'üncü maddesine uygun şekilde, temyiz dilekçesi olarak yeniden düzenlenmek üzere, eksikliğin tamamlanması kararı verilmesi gerekmektedir. 

Sonuç: Açıklanan nedenle, yukarıda belirtilen yöntemin uygulanabilmesi için dosyanın, İstanbul Birinci Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 29.11.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2005 / 5233 Karar: 2005 / 2992 Karar Tarihi: 29.11.2005

Kararın bozulması

Madde 49: 1. Temyiz incelemesi sonunda Danıştay:

a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması,

Sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozar.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/18)2. Temyiz incelenmesi sonunda karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise kararın düzeltilerek onanmasına karar verilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/18)3. Kararın bozulması halinde dosya, Danıştayca kararı veren mahkemeye gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir.

4. Mahkeme bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebilir. Israr kararının ilgili tarafından temyizi halinde, dava, konusuna göre Danıştay İdari veya (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurulunca incelenir. Danıştayın ilgili dava dairesinin kararı uygun görülürse mahkemenin

kararı bozulur; aksi halde onanır. Danıştay İdari ve (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15) Vergi Dava DaireleriKurulları kararlarına uyulması zorunludur.

5. Kararların kısmen onaylanması ve kısmen bozulması hallerinde kesinleşen kısım Danıştay kararında belirtilir.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/18)6. Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davaların temyizenincelenmesinde de bu maddenin 4 üncü fıkrası hariç diğer fıkraları kıyasen uygulanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacının birinci hizmet bölgesinde .. ay .. gün hizmetinin bulunduğu, ikinci hizmet bölgesinde .. yıl .. ay .. gün hizmetinin bulunduğu, bunun .. yılının ..'de geçirildiği, davacının görev yaptığı Bölge Müdürlüğü bünyesinde .. yılını doldurup da ataması yapılmayan kontrol mühendisi bulunmadığı, dolayısıyla davacının � İlçesi Kadastro Müdürlüğü emrine naklen atanmasında davalı idarenin sahip olduğu takdir yetkisinin hukuka uygun bir şekilde kullanıldığısonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda ... İdare Mahkemesince verilen .. günlü, � sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir. Hükmünonanmasına karar verilmiştir.

(2577 S. K. m. 49)

İsteğin Özeti: Silifke Kadastro Müdürlüğünde kontrol mühendisi olarak görev yapan davacının Erdemli Kadastro Müdürlüğüne naklen atanmasına ilişkin 31.07.2009 günlü, 2325 sayılı işlemin iptali istemiyle açtığı davada; son yıllarda kamuoyunda Kurum hakkında olumsuz ve yıpratıcı haberlerin yer alması nedeniyle kurum ve çalışanların daha fazla yıpranmasını önlemek amacıyla önlem ve uygulamalar başlatıldığı, bu kapsamda aynı unvanda aynı müdürlükte 10 yılın üzerinde görev yapan personelin kamu yararı ve hizmet gerekleri göz önünde bulundurularak rotasyona tabi tutulması uygulamasının başlatıldığı, bu kapsamda davacının 1. hizmet bölgesinde 2 ay 19 gün hizmetinin bulunduğu, 2. hizmet bölgesinde 21

yıl 9 ay 15 gün hizmetinin bulunduğu, bunun 18 yılının Silifke'de geçirildiği, davacının görev yaptığı Bölge Müdürlüğü bünyesinde 10 yılını doldurup da ataması yapılmayan kontrol mühendisi bulunmadığı,dolayısıyla davacının Mersin İli, Erdemli İlçesi Kadastro Müdürlüğü emrine naklen atanmasında davalı idarenin sahip olduğu takdir yetkisinin hukuka uygun bir şekilde kullanıldığı sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda Mersin 1. İdare Mahkemesince verilen 10.03.2011 günlü, E:2009/1409, K:2011/202 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibaretti

Cevabın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi: 

Düşüncesi: İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yoluile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlıdır. Mersin 1. İdare Mahkemesince verilen 

10.03.2011 günlü, E:2009/1409, K:2011/202 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, 24.01.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi 

(X) KARŞI OY

Dava konusu işlemin, davalı idarece rotasyon uygulaması kapsamında kurulduğu savunulmakta ise de; ikinci hizmet bölgesinde 21 yıl 9 ay 15 gün hizmeti bulunan ve bu sürenin 18 yılını Silifke'de geçiren davacının, hizmeti eksik olan bölgeye atanması gerekirken, rotasyon

uygulaması adı altında aynı hizmet bölgesi içinde yer alan Erdemliyeatanmasında hukuka uyarlık bulunmadığı, davanın reddine ilişkin Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyız.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2011 / 3147 Karar: 2014 / 508 Karar Tarihi: 24.01.2014

“ÖZET: Davacı sendikanın, Bakanlar Kurulu kararı ile üniversitelerinarkeoloji ve sanat tarihi, sanat tarihi, arkeoloji, antropoloji, etnoloji, hititoloji, sümeroloji ve klasik filoloji bölümlerinden mezun olanların kanun maddesinin ortak hükümler bölümünün bendine alınmasına karar verilmesi üzerine, bu karar uygulanarak Bakanlar Kurulu kararında sayılan bölümlerden mezun olup, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda, genel idari hizmetler sınıfında, müze araştırmacı kadrosunda istihdam edilen personelin teknik hizmetler sınıfına geçirilip, arkeolog kadrosunda istihdam edilmeleri istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın; öğrenimlerine göre tespit edilen giriş derece ve kademelerine bir derece eklenmesine ilişkin olduğundan davacı istemidoğrultusunda işlem kurulabilmesine hukuken imkan bulunmadığı, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle reddi yolunda verilen kararın onanması gerekmiştir.

(657 S. K. m. 36) (2577 S. K. m. 49) 

İsteğin Özeti: Davacı sendikanın, 23.09.2008 günlü, 2008/14094 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile üniversitelerin arkeoloji ve sanattarihi, sanat tarihi, arkeoloji, antropoloji, etnoloji, hititoloji, sümeroloji ve klasik filoloji bölümlerinden mezun olanların 657 sayılı Kanun'un 36. maddesinin ortak hükümler bölümünün A/4 numaralıbendine alınmasına karar verilmesi üzerine, bu karar uygulanarak Bakanlar Kurulu kararında sayılan bölümlerden mezun olup, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda, genel idari hizmetler sınıfında, müze araştırmacı kadrosunda istihdam edilen personelin teknik hizmetler sınıfına geçirilip, arkeolog kadrosunda istihdam edilmeleri istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin 20.05.2009 günlü, 95365 sayılı işlemin iptali istemiyle açtığı davanın; 2008/14094 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, arkeoloji ve sanat tarihi, sanat tarihi, arkeoloji, antropoloji, etnoloji, hititoloji, sümeroloji ve klasik filoloji bölüm veya anabilim dallarından mezun olup, genel

idari hizmetler sınıfında müze araştırmacısı kadrosunda görev yapan personelin, teknik hizmetler sınıfında arkeolog kadrosuna atamalarının yapılmasına ilişkin bir düzenleme olmayıp, sayılan bölüm mezunlarından teknik hizmetler sınıfında görev yapan personelin, öğrenimlerine göre tespit edilen giriş derece ve kademelerine bir derece eklenmesine ilişkin olduğundan davacı istemidoğrultusunda işlem kurulabilmesine hukuken imkan bulunmadığı, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle reddi yolunda Ankara 11. İdare Mahkemesi'nce verilen 04/03/2010 günlü, E:2009/1195, K:2010/361 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu�nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Metin Gökdemir

Düşüncesi: İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmüştür. 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yoluile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu �nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlıdır. Ankara 11. İdare Mahkemesi'nce verilen 04/03/2010 günlü, E:2009/1195; K:2010/361 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, 28.06.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2010 / 6580 Karar: 2013 / 5601 Karar Tarihi: 28.06.2013

Temyizen verilen karar üzerine yapılacak işlem

Madde 50: (DEĞİŞİK MADDE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/19) 

Temyiz incelemesi sonucunda verilen karar, dosyayla birlikte kararı veren mahkeme veya Danıştay dairesine gönderilir. Bu karar, dosyanınmahkeme veya Danıştay dairesine geldiği tarihten itibaren yedi gün içinde taraflara tebliğ edilir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacının bildirdiği yeni adresine tebliğ edilmeksizin, Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararı uyarınca karar verilmesi yargılama usulüne aykırı düştüğünden, temyiz istemine konu yapılan kararın bozulması gerekmiştir.

(2577 S. K. m. 50, 60) (7201 S. K. m. 35)

Temyiz Eden: ...Taşımacılık Petrol İnşaat Turizm Ticaret ve Sanayi Limited, Şirketi...

Karşı Taraf: Liman Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti: Defter ve belgelerini ibraz etmemesi nedeniyle yüklendiği verginin yer aldığı faturaların defterlere kaydedildiğinikanıtlayamayan davacı adına, katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek Ocak-Aralık 1999 dönemleri için re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi ile ibraz yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle Vergi Usul Kanununun mükerrer 355'inci maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davayı, Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararı uyarınca yeniden inceleyerek; Katma Değer Vergisi Kanununun 29 ve 34'üncü maddelerine göre yüklenilen katma değer vergilerinin indirilebilmesiiçin hem fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesi, hem de bu belgelerin yasal defterlere kaydedilmesi gerektiği, tasdikli defterlerin geçerli bir neden olmaksızın ibraz edilmemesi, mal ve hizmet alışları nedeniyle ödenen verginin indirilebilmesi için gerekli olan koşullardan, belgelerin yasal deftere kaydedildiğinin tespit olanağını ortadan kaldırdığı, ibraz yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacının katma değer vergisi indirimlerinin kabul edilmemesinde ve aynı eylem nedeniyle Vergi Usul Kanununun mükerrer 355'inci maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasında yasaya aykırılık bulunmadığı, vergi ziyaı cezasının ziyaa uğratılan vergi tutarına gecikme faizinin yarısı eklenerek hesaplanmasına ilişkin

kuralın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin, kesilen vergi ziyaı cezasının, ziyaa uğratılan verginin üç katını aşan kısmını dayanaksız kıldığı gerekçesiyle tarhiyatı, vergi ziyaı cezasını azaltmak suretiyle değiştiren Mersin Vergi Mahkemesinin 1.2.2007 günve E: 2006/1985, K: 2007/127 sayılı kararının; Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararının kendilerine tebliğ edilmediği, bu nedenlekarar düzeltme yolunu izlemelerine olanak tanınmaksızın bozma kararına uyularak karar verilmesinin usul hükümlerine aykırı düştüğüileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Tetkik Hakimi: Birgül ÖĞÜLMÜŞ

Düşüncesi: Adres değişikliği bildiriminde bulunan davacının, yeni adresine tebliğ edilmeksizin, bozma kararı uyarınca karar verilmesi usul hükümlerine aykırı olduğundan temyiz istemine konu yapılan kararın bozulmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

Savcı: Sevil BOZKURT

Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden temyiz isteminin reddi ile Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararına uyularak verilen Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 50'nci maddesinde; temyiz incelemesi sonucunda verilen kararın, dosyasıyla birlikte kararı veren mahkemeye gönderileceği, bu kararın, dosyanın mahkemeyegeldiği tarihten itibaren yedi gün içinde taraflara tebliğ edileceğikurala bağlanmıştır. Yasanın 60'ıncı maddesinde de; Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işlerinin, Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı

öngörülmüştür.

7201 sayılı Tebligat Kanununun, kazai tebligata ilişkin İkinci Babının Birinci Faslında yer alan 35'inci maddesinin birinci fıkrasında; kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göretebliğ yapılmış olan kimsenin adresini değiştirmesi halinde, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan yargı yerine bildirmeye mecburolduğu, bundan sonraki tebliğlerin bildirilen yeni adrese yapılacağı, ikinci fıkrasında da, adresini değiştiren kimse yenisinibildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılacağı ve asılma tarihinin, tebliğ tarihi sayılacağı kuralına yer verilmiştir.

Davacı adına yapılan tarhiyatın kaldırılması yolundaki vergi mahkemesi kararını bozan Danıştay Üçüncü Dairesinin 23.5.2006 gün veK: 2006/1373 sayılı kararı, dava dosyasıyla birlikte 7.6.2006 tarihinde mahkemeye gönderilmiştir. Kararlara karşı başvuru yollarından olan karar düzeltme yoluna başvurulmamış olduğunun kabulü ve bozma kararı uyarınca karar verilebilmesi için düzeltilmesi istenebilecek bu kararın, usulüne uygun tebliğ edilmiş olması gerekmektedir. Vergi mahkemesi kaydına 23.2.2005 tarihinde giren dilekçesiyle dava dilekçesinde bildirdiği adresini değiştirdiğini ve yeni adresini bildiren davacıya, savunma ve duruşma davetiyesi yeni adresinde tebliğ edilmişken, mahkeme kararında değişmiş adresin yer alması nedeniyle bundan sonraki tebliğlerin yeni adres yerine değiştirilen adrese gönderildiği ve bozma kararında eski adresin gösterilmesinden dolayı değişmiş olan adrese tebliğe çıkarılan bozma kararı; muhatabın bu adreste bulunamaması üzerine 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tebliğ edildikten sonra bozma kararına uyularak karar verildiği anlaşılmaktadır.

7201 sayılı Yasanın 35'inci maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme gereğince; davacının bildirdiği yeni adresine tebliğ edilmeksizin, Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararı uyarınca kararverilmesi yargılama usulüne aykırı düştüğünden, temyiz istemine konuyapılan kararın bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin bu yönden kabulü ile Mersin

1. Vergi Mahkemesinin 1.2.2007 gün ve E: 2006/1985, K: 2007/127 sayılı kararının bozulmasına 10.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 3. Daire Esas: 2007 / 2223 Karar: 2007 / 2706 Karar Tarihi: 10.10.2007

Kanun yararına bozma

Madde 51: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/20) 1. Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerinceve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/20) 2. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.

3. Bozma kararının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete de yayımlanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Olayda davacının harcırah istemli başvurusunun reddine ilişkin � günlü işlemin iptali istemiyle açılan davanın, 2577 Sayılı Kanunun ilgili maddeleri uyarınca süresinde olduğu da açıktır. Bu durumda; süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda � İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen � sayılı karar hukuken isabetli bulunmadığı halde, bu kararın bozulması yerine onanmasına ilişkin olarak verilen �Bölge İdare Mahkemesi'nin � sayılı kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; Danıştay Başsavcılığı'nın kanun yararına temyiz isteminin kabulüne karar verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7'nci maddesinin 1'incifıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış

gün olduğu hükmü getirilmiş; 10'uncu maddesinde, <İlgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içindebir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri''; 11'inci maddesinde de, <İlgililer tarafından idaridava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veyareddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı> hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlıklı 51. maddesinde, <1. Bölge idare mahkemesi kararları ile idari ve vergi mahkemelerince ve Danıştay�ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir.

2. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.

3. Bozma kararının bir örneği ilgili Bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete'de yayımlanır.> hükmü yer almaktadır.

Buna göre;

1- Davacıya tebliğ edilen atama işleminde, işlemin (yolluksuz) olarak kurulduğu yolunda bir ibare yer almışsa, ilgili bu işlemin kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren, atama işleminde yer alan (yolluksuz) ibaresinin iptali ve bu atama işlemi nedeniyle yoksun kaldığı harcırahın (yolluğun) kendisine ödenmesine

hükmedilmesi istemiyle dava açabilir.

Bu durumda davacı, niteliği yukarıda belirtilen davayı, atama işleminin kendisine tebliğ edildiği tarihi izleyen günden itibaren 2577 sayılı Kanunun 7. maddesinde öngörülen süre içerisinde doğrudanaçabileceği gibi; anılan Kanunun 11. maddesinin tanıdığı olanak nedeniyle idareye başvurarak, bu başvuru üzerine idarece kurulacak olan olası olumsuz işleme karşı bu maddedeki süreci işleterek de açabilir.

2- Davacıya tebliğ edilen atama işleminde (yolluksuz) ibaresi bulunmamakta ise; ilgilinin, atama işleminden doğan harcırahının (yolluğunun) tarafına ödenmesi için yaptığı başvuru, 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında olup, bu başvuru üzerine kurulacak işlemin iptali istemiyle açılacak davanın süresinin de 10. madde hükmüne göre belirlenmesi gerekmektedir.

Davacının Çanakkale İli, Çan İlçe Müftülüğü'ne atanmasına ilişkin işlem dosya içerisinde yer almamakla birlikte; davalı idarece, atamanın harcırahsız olarak tesis edildiğine dair savunmada bulunulmaması ve bu yönde bir belge ya da bilginin sunulmaması karşısında, harcırah (yolluk) ödenmesi talebiyle 03.05.2012 tarihinde idareye yapılan başvurunun, 2577 sayılı Kanunun 10. maddesi kapsamında yapılmış bir başvuru olarak kabulü zorunludur. Bunedenle davacının yeni görevine başlama tarihinin dava açma süresi için başlangıç olarak alınması hukuken mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, davacının harcırah (yolluk) istemli başvurusunun reddineilişkin 10.05.2012 günlü işlemin iptali istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı Kanunun 7. ve 10. maddeleri uyarınca süresinde olduğu daaçıktır.

Bu durumda; süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda Çanakkale İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen 28.09.2012 günlü, E:2012/474; K:2012/952 sayılı karar hukuken isabetli bulunmadığı halde, bu kararın bozulması yerine onanmasına ilişkin olarak verilen Edirne Bölge İdare Mahkemesi'nin 15.01.2013 günlü, E:2013/26; K:2013/30 sayılı kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; Danıştay Başsavcılığı'nın kanun yararına

temyiz isteminin kabulü ile Edirne Bölge İdare Mahkemesi'nce verilen15.01.2013 günlü, E:2013/26; K:2013/30 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararınbirer suretinin Danıştay Başsavcılığı'na, Çan Kaymakamlığı'na ve davacıya gönderilmesine ve bu kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 13.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2013 / 9689 Karar: 2014 / 1032 Karar Tarihi: 13.02.2014

“ÖZET: Olayda davacının Polis Bakım ve Yardım Sandığından emeklilik yardımı yapılması yolundaki talebinin reddine ilişkin işlem ile işleme dayanak alınan<="" span="">

(2577 S. K. m. 51) (3201 S. K. m. 90, 93) (2576 S. K. m. 1) (2575 S.K. m. 24) (Polis Bakım Ve Yardım Sandığı Tüzüğü m. 24, 36)

İstemin Özeti: Davacının, Polis Bakım ve Yardım Sandığından emeklilik yardımı yapılması yolundaki talebinin reddine ilişkin işlem ile işleme dayanak alınan nin 13. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, uyuşmazlığın adli yargı mercilerince çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar veren Ankara 1. İdare Mahkemesi'nin 23.2.2007 tarih ve E:2005/1015, K:2007/445 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51.maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. 

Danıştay Tetkik Hakimi: Ahmet Faruk Özer

Düşüncesi: 3201 sayılı Yasa'nın 90. maddesine dayanılarak kurulan, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olan Polis Bakım ve Yardım Sandığı tarafından, kuruluş amacı doğrultusunda toplanan aidatların üyelere iadesine veya emeklilik yardımı yapılması taleplerine ilişkin olarak, kamu gücüne dayalı, re'sen ve tek yanlı olarak tesisedilen işlemlerin idari nitelik taşıması ve çıkacak uyuşmazlıkların idari yargı mercilerince çözümlenmesi gerektiğinden, İdare Mahkemesikararının, 2577 sayılı Kanun'un 51.maddesine göre kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

Davacının, Polis Bakım ve Yardım Sandığından emeklilik yardımı yapılması yolundaki talebinin reddine ilişkin işlem ile işleme dayanak alınan nin 13. maddesinin iptali istemiyle dava açılmıştır. 

Ankara 1. İdare Mahkemesince; Polis Bakım ve Yardım Sandığının, idari ve mali açıdan bağımsız, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip birkuruluş olduğu, bu nedenle sandık aleyhine açılan davaların adli yargı mercilerince çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın görevyönünden reddine karar verilmiştir.

Anılan mahkeme kararına karşı olağan kanun yollarından olan temyiz yoluna başvurulmamıştır. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51.maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay �ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesindengeçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kararın, kanun yararına bozulacağı, bozmakararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmayacağı ve bozma kararının bir örneğinin ilgili bakanlığa gönderilip, Resmi Gazete'de yayımlanacağıkuralına yer verilmiştir.

Danıştay Başsavcılığı, yasa ile kurulmuş tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olan Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Bakım ve Yardım Sandığı ile sandık üyesi arasında emeklilik yardımı ödenmemesi nedeniyle çıkan uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle mahkeme kararını kanun yararına temyiz etmiştir. 

2576 Sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş> genel görevli> mahkemeler

olduğu hükme bağlandıktan sonra aynı Kanunun 3410 sayılı Yasanın 1. maddesi ile değişik 5 inci maddesinde; İdare Mahkemelerinin vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla, ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki davalara bakacağı belirtilmiştir. 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun <İlk Derece Mahkemesi Olarak Danıştay'da Görülecek Davalar> başlıklı değişik 24.maddesinde de, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülecek davalar tek tek sayılmış, 1/c bendinde; karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarında Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak görevli bulunduğu kuralı yer almıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; Manisa İl Emniyet Müdürlüğü emrindepolis memuru olarak görev yapan ve Polis Bakım ve Yardım Sandığına üye olan davacının, Aydın İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğüne sivil savunma uzmanı olarak atandığı ve emniyet teşkilatıyla ilişiğinin kesildiği, 18.3.2005 tarihli başvuru ile sandık üyeliği nedeniyle emeklilik yardımı talebinde bulunulduğu, söz konusu başvurunun PolisBakım ve Yardım Sandığı Ortaklık, Sosyal Yardımlar ve Borç Verme Yönetmeliği'nin 13. maddesi uyarınca reddi üzerine, anılan işlemin ve işleme dayanak alınan yönetmelik hükmünün iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacı tarafından; uygulama işlemi ile birlikte işleme dayanak alınan yönetmelik hükmünün de dava konusu edilmiş olması karşısında,İdare Mahkemesince, davanın görev yönünden reddine karar verilerek dosyanın Danıştay'a gönderilmesi gerekirken, uyuşmazlığın adli yargımercilerince çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle verilen görev ret kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Diğer yandan; 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu'nun 90.maddesinde kuralı, aynı Kanunun 93. maddesinde de kuralı bulunmaktadır.

3201 sayılı Yasanın 93. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak anılan Yasanın 90. maddesine göre Bakanlar Kurulunca hazırlanan ve 4.8.1998 tarih ve 23423 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğegiren Polis Bakım ve Yardım Sandığı Tüzüğünün başlıklı 24. maddesinin son fıkrasında kuralı, aynı Tüzüğün başlıklı 36. maddesinde de kuralı yer almaktadır.

Yukarıdaki mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, Polis Bakım ve Yardım Sandığının, bünyesinde risk bulunan güvenlik hizmetini yürüten emniyet mensuplarının sosyal güvencelerine katkıdabulunacak yardım ve hizmetleri yürütmek üzere Kanunla kurulmuş tüzelkişiliği haiz bir sosyal güvenlik kurumu olduğu, kuruluşu, gelirlerive faaliyetlerinin Bakanlar Kurulunca çıkarılan Tüzük ve yine Emniyet Genel Müdürünün onayı ile yürürlüğe giren Yönetmeliklerle düzenlendiği, bu haliyle dava konusu Yönetmeliğin de düzenleyici idari işlem olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Kanunların uygulanmasını göstermek veya emrettiği işlerin ayrıntılarını göstermek ve yerine getirmek amacıyla çıkarılan tüzük,yönetmelik, genelge, tebliğ gibi idari işlemler, düzenleyici idari işlemlerdir ve yargısal denetimlerinde görevli yargı yeri, bu niteliklerinden ötürü idari yargıdır.

Bu durumda Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkarılan Tüzüğün uygulamasınıgöstermek üzere hazırlanan ve Emniyet Genel Müdürünün onayı ile yürürlüğe giren, bu haliyle idare hukuku alanında tesis edilen genelve düzenleyici bir işlem niteliği taşıyan dava konusu Yönetmeliğin ve iptali istenilen yönetmelik kuralına dayalı olarak tesis edilen uygulama işleminin iptali istemiyle açılan davanın, idari yargı yerince çözümleneceğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.

Bu durumda, davacının Polis Bakım ve Yardım Sandığından emeklilik yardımı yapılması yolundaki talebinin reddine ilişkin işlem ile işleme dayanak alınan nin 13. maddesinin iptali istemiyle açtığı davanın idari yargı mercilerince çözümlenmesi gerektiğinden, uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamakta olup, mahkeme kararının kanun yararına bozulması gerekmektedir. 

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanunyararına temyiz isteminin kabulü ile Ankara 1. İdare Mahkemesi'nin 23.2.2007 tarih ve E:2005/1015, K:2007/445 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51.maddesi uyarınca hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına, kararın bir örneğinin Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve

kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 23.12.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2009 / 6665 Karar: 2013 / 9317 Karar Tarihi: 23.12.2013

Temyiz veya itiraz istemlerinde yürütmenin durdurulması

Madde 52: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/21) 1. Temyiz veya itiraz yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veyaDanıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay dava dairesi, kurulu veya itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/22) Davanın reddine ilişkin kararların temyizi halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi 27 nci maddede öngörülen koşulun varlığına bağlıdır.

2. İptal davalarında teminat istenmeyebilir.

3. İdareden ve adli yardımdan yararlananlardan teminat alınmaz.

4. Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Davacıya iptal kararı gereği yapılmış olan ve daha sonra idarece geri alınması gereken durumdaki ödemeler bakımından faiz borcuna gelince, faiz borcu asıl alacağın varlığını ortaya çıkaran yargı kararının taraflara tebliği üzerine idarenin davacıya borcunu ödemesi için bir ihtarda bulunması ve makul bir süre vermesi ve bu tarihten itibaren asıl alacağa faiz işletmesi mümkündür. Olayda, davalı idarece davacıya gönderilen 30.10.2000 günlü yazı ile tebligat yapıldığından bu bildirimde de belirtildiği üzere 15 gün sonraki tarihten itibaren faiz başlatılması gerekmektedir.

Anayasanın 138. maddesinin son fıkrasında yasama ve yürütme organları ile idarenin Mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, bu organların ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir şekilde

değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğiöngörülmüştür. 2577 sayılı Yasanın 28. maddesinde de, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre, idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya zorunlukılınmış, aynı Yasanın 52. maddesinin 4. fıkrasında ise, temyiz incelemesi sonucunda kararın bozulmasının kararın yürütülmesini kendiliğinden durduracağı belirtilmiştir. 

Bu duruma göre, temyiz incelemesi sonucunda mahkemece verilen iptal kararının yürütülmesinin durdurulmasına veya bozulmasına ya da ilk derece mahkemesince bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi halinde iptal kararının yarattığı hukuki netice sona ereceğinden, fiilen o kadroda çalışılmayan döneme ilişkin olarak iptal kararı gereği yapılmış bir ödeme varsa bu döneme ilişkin kısmının hukuki dayanağı ortadan kalkmış olmakla idarece geri istenilmesi olanaklı hale gelmektedir.

Davacıya iptal kararı gereği yapılmış olan ve daha sonra idarece geri alınması gereken durumdaki ödemeler bakımından faiz borcuna gelince, faiz borcu asıl alacağın varlığını ortaya çıkaran yargı kararının taraflara tebliği üzerine idarenin Borçlar Yasasının 101. maddesi uyarınca davacıya borcunu ödemesi için bir ihtarda bulunmasıve makul bir süre vermesi ve bu tarihten itibaren asıl alacağa faiz işletmesi mümkündür. Olayda, davalı idarece davacıya gönderilen 30.10.2000 günlü yazı ile tebligat yapıldığından bu bildirimde de belirtildiği üzere 15 gün sonraki tarihten itibaren faiz başlatılması gerekmektedir.

Bu durumda dava konusu işlem hukuka uygun bulunduğundan, davanın reddi gerekirken iptal eden Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, ... İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, 03.12.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 8. Daire Esas: 2002 / 732 Karar: 2002 / 5670 Karar Tarihi: 03.12.2002

“ÖZET: Olayda yükümlü tarafından Danıştayca teminat karşılığında verilmiş yürütmenin durdurulmasına ilişkin bir karar verildiği

hususunda bir iddia ya da delil de ileri sürülmediğinden, ek gümrük vergi ve resimlerinin tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle onayan İstanbul 1.Vergi Mahkemesinin 10.6.1991 günlü ve 1991/1099 sayılı kararının; ek tahakkuka ilişkin ihtilaf sonuçlanmadan düzenlenen ödeme emrinin yasal olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

(2577 S. K. m. 28, 52) 

Gümrük Müdürlüğünce yükümlü şirket adına düzenlenen ödeme emrini; Halkalı Giriş Gümrük Müdürlüğünce tescilli gümrük giriş beyannamesi muhteviyatı eşya nedeniyle yapılan ek tahakkukun terkini istemiyle mahkemelerinde açılan davanın 18.4.1990 günlü ve 1990/626 sayılı kararla reddedildiği, bunun üzerine uyuşmazlık konusu ödeme emrinin düzenlendiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28.maddesinin 1.fıkrası ile 52.maddesinin 1.fıkrasından bahisle, davanın reddi yolundaki kararın Danıştay'da temyiz edilmiş olmasınınkararın yürütülmesini durdurmayacağı, kaldı ki, yükümlü tarafından Danıştayca teminat karşılığında verilmiş yürütmenin durdurulmasına ilişkin bir karar verildiği hususunda bir iddia ya da delil de ilerisürülmediğinden, ek gümrük vergi ve resimlerinin tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle onayan İstanbul 1.Vergi Mahkemesinin 10.6.1991 günlü ve 1991/1099 sayılı kararının; ek tahakkuka ilişkin ihtilaf sonuçlanmadan düzenlenen ödeme emrinin yasal olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 1991 / 4183 Karar: 1994 / 1862 Karar Tarihi: 07.04.1994

Yargılamanın yenilenmesi

Madde 53: 1. (DEĞİŞİK CÜMLE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/22)  Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden

verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi istenebilir.

a) Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,

b) Karara esas olarak alınan belgenin, sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da, yargılamanın yenilenmesini isteyen kimsenin karar zamanında bundan haberi bulunmamış olması,

c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan kalkması,

d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi,

e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması,

f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması,

g) Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla kararverilmiş olması,

(DEĞİŞİK BENT RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/23)  h) Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması.

(EKLENMİŞ BENT RGT: 19.07.2003 RG NO: 25173 KANUN NO: 4928/6)ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.

2. Yargılamanın yenilenmesi istekleri esas kararı vermiş olan mahkemece karara bağlanır.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 19.07.2003 RG NO: 25173 KANUN NO: 4928/6) 3.Yargılamanın yenilenmesi süresi, (1) numaralı fıkranın (h) bendinde yazılı sebep için on yıl, (1) numaralı fıkranın (ı) bendinde yazılı sebep için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl ve diğer sebepler için altmışgündür.Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Olayda davacının yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğutarih itibariyle henüz kesin hüküm halini almış bir karar mevcut olmayıp, temyiz incelemesi tamamlanmayan bir Mahkeme kararı mevcut olduğundan, kesinleşmemiş olan uyuşmazlığa yönelik yargılamanın yenilenmesi isteminin incelenmeksizin reddi gerekirken, Mahkemece işin esasına girilerek istemin reddedilmesinde hukuki isabet bulunmamakta ise de, bu durum sonucu itibariyle hukuka uygun bulunanMahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, � İdare Mahkemesinin�sayılı kararına yönelik temyiz talebinin reddi gerekmektedir.

(2577 S. K. m. 17, 53)

İsteğin Özeti: 4046 sayılı Yasa uyarınca davalı idareye atanan davacının, 2002 yılında kendisine ödenen maaş farkının borç çıkartılarak maaşından kesinti yapılmasına ilişkin işleme karşı açtığı davada verilen ve Danıştay�ca onanarak kesinleşen iptal kararına karşın, geçmişte ödenen fark tazminatlarının adına borç çıkartılarak fark tazminatı ödemelerinin durdurulduğunu, dolayısıylahakkında verilen yargı kararının uygulanmadığını ileri sürerek ödenmesi gereken maaş fark ve tazminatlarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve 2.000.-TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açtığı davada; Manisa İdare Mahkemesince verilen 28.12.2010 günlü, E:2009/1503; K:2010/2502 sayılı kararla davanın reddine hükmedilmiştir.

Anılan kararın davacı tarafından temyizi üzerine Mahkemece tekemmülü

sağlanan dosya, 7.3.2011 günlü yazı ekinde Danıştay'a iletilmiş, 11.4.2011 tarihinde Danıştay Genel Evrak kaydına giren dilekçe ile Mahkeme kararının açıklanması ve karardaki yanlışlığın giderilmesi talebinde bulunan davacının bu başvurusu nedeniyle dosya Danıştay Beşinci Dairesinin 20.5.2011 günlü, E:2011/1470, K:2011/2655 sayılı kararı ile Mahkemeye gönderilmiş, talebi inceleyen Manisa İdare Mahkemesi, 09/09/2011 günlü, E:2009/1503 sayılı kararı ile istemi reddettikten sonra, temyiz talebi hakkında esastan karar verilmek amacıyla dosyayı yeniden Danıştay'a iletmiştir.

Danıştay Beşinci Dairesince verilen 11/10/2011 günlü, E:2011/6560, K:2011/5148 sayılı kararla; bu kez dava dosyasında mevcut 8.9.2011 günlü dilekçeden bahisle davacının İdare Mahkemesinden, belirtilmek suretiyle bu konuda karar verilmek ve karar verildikten sonra esastan temyizen inceleme yapılmak amacıyla dosyanın Danıştay'a gönderilmek kaydıyla Mahkemeye iadesine karar verilmiş, Manisa Bölgeİdare Mahkemesince mahkeme heyetinin reddi isteminin reddine karar verildikten sonra, Manisa İdare Mahkemesinin 11.6.2012 günlü, E:2009/1503, K:2010/2502 sayılı kararıyla da yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine hükmedilmiştir.

Davacı, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine ilişkin yukarıda sözü edilen kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Cevabın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Serap Erkan

Düşüncesi: İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmüştür. 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince 2577 sayılı Kanunun 17/2. maddesi uyarınca duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek işin gereği düşünüldü:

Dosyada aynı uyuşmazlık nedeniyle Manisa İdare Mahkemesince verilen iki ayrı karara ilişkin temyiz talebi mevcuttur.

Manisa İdare Mahkemesince verilen 28.12.2010 günlü, E:2009/1503; K:2010/2502 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından bu karara yönelik temyiz talebinin reddi gerekmektedir.

Davacının, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine ilişkin olarakManisa İdare Mahkemesince verilen 11.6.2012 günlü, E:2009/1503, K:2010/2502 sayılı karara yönelik temyiz istemine gelince;

Yargılamanın yenilenmesi başvurusu, Danıştay'ın, bölge idare mahkemelerinin ve idare ve vergi mahkemelerinin kesin hüküm halini alan kararlarına karşı, İdari Yargılama Usulü Kanununun 53. maddesinde yazılı sebepler dolayısıyla tanınan olağanüstü kanun yoludur.

Bir kararın, yargılamanın yenilenmesi başvurusuna konu edilebilmesi için, ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan davada verilmiş olması ve ayrıca, kesinleşmiş, yani kesin hüküm halini almış bulunması gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta, davacının yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğutarih itibariyle henüz kesin hüküm halini almış bir karar mevcut olmayıp, temyiz incelemesi tamamlanmayan bir Mahkeme kararı mevcut olduğundan, kesinleşmemiş olan uyuşmazlığa yönelik yargılamanın yenilenmesi isteminin incelenmeksizin reddi gerekirken, Mahkemece işin esasına girilerek istemin reddedilmesinde hukuki isabet bulunmamakta ise de, bu durum sonucu itibariyle hukuka uygun bulunanMahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, Manisa İdare Mahkemesinin 11.06.2010 günlü, E:2009/1503, K:2010/2502 sayılı kararına yönelik temyiz talebinin dereddi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz istemlerinin reddiyle, Manisaİdare Mahkemesince verilen 28.12.2010 günlü, E:2009/1503; K:2010/2502 sayılı kararın onanmasına; 11.06.2012 günlü, E:2009/1503, K:2010/2502 sayılı kararın ise yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, 19.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 5. Daire Esas: 2013 / 402 Karar: 2013 / 2109 Karar Tarihi: 19.03.2013

“ÖZET: Her ne kadar davacı tarafından, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında iki ayrı mahkemeden birbirine aykırı ikikarar çıktığı iddia edilse de; yargılamanın yenilenmesini istediği davanın konusu, iştirak suçuna bağlı olarak kesilen kaçakçılık cezası iken, diğer davanın konusunun ise; müteselsil sorumluluk kapsamında tarh edilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisi olduğu anlaşılmış olup, bu durumda yargılamanın yenilenmesi sebebinin bulunmadığı görüldüğünden, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, karar verilmiştir.

(213 S. K. m. 338, 344) (2577 S. K. m. 53) (3568 S. K. m. 12)

İstemin Özeti: Yeminli mali müşavir olan davacının düzenlediği katmadeğer vergisi iadesi tasdik raporları ile ... Nakliyecilik Personel Taşımacılık Turizm İnş. ve San. Ltd. Şti.'nin haksız katma değer vergisi iadesi almasına sebebiyet verdiğinden bahisle iştirak suçunabağlı olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 338 ve 344/2. maddeleri uyarınca 1997/Ocak-Nisan dönemleri için kesilen kaçakçılıkcezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden İzmir 3. Vergi Mahkemesi'nin 28.4.1999 tarih ve E:1997/1196, K:1999/254 sayılı kararı hakkında yükümlü tarafından yargılamanın yenilenmesi istemini; dosyanın incelenmesinden; Mahkemelerinin 28.4.1999 tarih ve E:1997/1196, K:1999/254 sayılı kararı ile davanın reddedildiği, davacı tarafından bu kararın temyiz edilmesi sonucunda Danıştay Dokuzuncu Dairesi'nin 11.6.2003 tarih ve E:1999/2744, K:2003/3396 sayılı kararı ile onandığı ve kararın kesinleştiği, bu defa davacı tarafından yargılamanın yenilenmesinin istenildiğinin anlaşıldığı, olayda, 2577 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gerekçesiyle reddeden İzmir 3. Vergi Mahkemesi'nin 17.7.2008 tarih ve E:2008/615, K:2008/949 sayılı kararının; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan iki ayrı davada farklı karar verildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Savcısı Filiz Z. Gürmeriç'in Düşüncesi: İdare ve vergi

mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesiiçin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi Engin Karabacak'ın Düşüncesi: İleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 53. maddesinin 1. fıkrasının h bendinde, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başkabir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması halinde yargılamanın yenilenmesi istenilebileceğihükmü düzenlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, yeminli mali müşavir olan davacı adına, ... Nakliyecilik Personel Taşımacılık Turizm İnş. ve San. Ltd. Şti. hakkında düzenlediği katma değer vergisi iade tasdik raporları nedeniyle haksız katma değer vergisi iadesi alınmasına sebebiyet verdiğinden bahisle iştirak suçuna bağlı olarak 213 sayılıVergi Usul Kanunu'nun 338 ve 344/2. maddeleri uyarınca 1997/Ocak-Nisan dönemleri için kaçakçılık cezası kesildiği, bu cezanın İzmir 3. Vergi Mahkemesi'nin E:1997/1196 sayılı dosyasında dava konusu yapıldığı, davanın 28.4.1999 tarih ve K:1999/254 sayılı karar ile reddedildiği, bu kararın Dairemiz tarafından onanarak kesinleştirildiği, bunun yanında davacı adına müteselsil sorumluluk kapsamında 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca 1997/Ocak-Nisan dönemleri için kaçakçılık cezalı katma

değer vergisi tarhiyatının yapıldığı, cezalı tarhiyatın İzmir 1. Vergi Mahkemesi'nin E:2000/1395 sayılı esasında dava konusu yapıldığı, davanın 25.9.2003 tarih ve K:2003/1519 sayılı karar ile kabul edilerek cezalı tarhiyatın kaldırıldığı, bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine davacı tarafından, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında iki ayrı Mahkemeden birbirine aykırı iki karar çıktığı iddiasıyla yargılamanın yenilenmesinin istenildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar davacı tarafından, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında iki ayrı mahkemeden birbirine aykırı iki karar çıktığı iddia edilse de; yargılamanın yenilenmesini istediği davanın konusu, iştirak suçuna bağlı olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 338 ve 344/2. maddeleri uyarınca 1997/Ocak-Nisan dönemleri için kesilen kaçakçılık cezası iken, diğer davanın konusunise; müteselsil sorumluluk kapsamında 3568 sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca 1997/Ocak-Nisan dönemleri için tarh edilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisi olduğu anlaşılmış olup, bu durumda, 2577 sayılı Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasının h bendindebelirtilen yargılamanın yenilenmesi sebebinin bulunmadığı görüldüğünden, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, 38,20TL ilam harcının temyiz isteminde bulunandan alınmasına 23.02.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 9. Daire Esas: 2008 / 8661 Karar: 2011 / 422 Karar Tarihi: 23.02.2011

Kararın düzeltilmesi

Madde 54: 1. (DEĞİŞİK CÜMLE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/23) Danıştay dava daireleri ve İdari veya (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde taraflarca;

a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,

b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması,

c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,

(DEĞİŞİK BENT RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/23) d) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması,

Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/23) 2. Danıştay dava daireleri ve İdari veya (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurulları ile bölge idare mahkemeleri, kararın düzeltilmesi isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlıdırlar.

3. (MÜLGA FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/27) 

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/24) 3. Kararın düzeltilmesi istekleri esas kararı vermiş olan daire, kurul ve bölge idare mahkemesince incelenir. Dosyanın incelenmesindetetkik hakimliği yapanlar, aynı konunun düzeltme yoluyla incelenmesinde bu görevi yapamazlar.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Dosyanın incelenmesinden, ödeme emrinin davacıya ... tarihinde tebliğ edildiği, ancak işlemde ve tebliğ belgesinde, dava açılacak mahkeme ve dava açma süresi hakkında hiç bir bilgiye yer verilmediği görülmektedir. Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emri içeriğinde Anayasa maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak kanun yolunun ve süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle işlemin tebliğ tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan altmış gün içinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakla, davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 54) (2709 S. K. m. 11, 40, 125)

İstemin Özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 21.5.2009 günlü, E:2007/4583, K:2009/5933 sayılı kararının, dilekçede belirtilen nedenlerle düzeltilmesi istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Kararın düzeltilmesi isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Emre Yavaş

Düşüncesi: Kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı: M. İclal Kutucu

Düşüncesi: Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler,2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi gerekeceğidüşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra,2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre kararın düzeltilmesi istemi yerinde görüldüğünden Danıştay Altıncı Dairesinin 21.5.2009 günlü, E:2007/4583, K:2009/5933 sayılı kararı kaldırılarak işin esası yeniden incelendi.

Dava, davalı belediye tarafından 6.303,81 TL tutarındaki asfalt hasar bedelinin tahsili amacıyla düzenlenen 22.11.2006 günlü, 621 hesap nolu ödeme emrinin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, dava konusu ödeme emrinin 23.11.2006 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşıldığından, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde en geç 30.11.2006 tarihinde dava açılması gerekirken bu süre geçirilerek 4.12.2006 tarihinde açılan davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa'nın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve

yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, 40. maddesinin 2.fıkrasındahükmü yer almıştır.

İdari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

İdarenin Anayasa'dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esasolmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idariişlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa'nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa'nın 40. madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil,60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, ödeme emrinin davacıya 23.11.2006 tarihinde tebliğ edildiği, ancak işlemde ve tebliğ belgesinde, dava açılacak mahkeme ve dava açma süresi hakkında hiç bir bilgiye yer verilmediği görülmektedir.

Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emri içeriğinde Anayasa'nın 40. maddesindeyer alan düzenlemeye uygun olarak kanun yolunun ve süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle işlemin tebliğ tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan altmış (60) gün içinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakla, davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Malatya İdare Mahkemesinin 15.12.2006 günlü, E:2006/3083, K:2006/2285 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 15gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 23.01.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 14. Daire Esas: 2011 / 292 Karar: 2012 / 10 Karar Tarihi: 23.01.2012

“ÖZET: Dosyanın incelenmesinden, Dairemiz kararının düzeltilmesine ilişkin kararın davalı idarece düzeltilmesinin istenildiği anlaşılmaktadır. Kararın düzeltilmesi yoluna bir defaya mahsus olarak başvurulabileceğinden, davalı idarenin isteminin incelenme olanağı bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 54)

İstemin Özeti: Danıştay Altıncı Dairesi'nce verilen 24.12.2010 günlü, E:2009/3247, K:2010/11868 sayılı kararın; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istemidir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakimi Harun Coşkun'un açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinde: 

a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,

b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması,

c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,

d) (Değişik alt bent: 05/04/1990 - 3622/23 md.) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması,

Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.> hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Dairemizin 15.10.2008 günlü, E: 2006/6467,K:2008/6669 sayılı kararının düzeltilmesine ilişkin 24.12.2010 günlü, E:2009/3247, K:2010/11868 sayılı kararının davalı idarece düzeltilmesinin istenildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesiuyarınca kararın düzeltilmesi yoluna bir defaya mahsus olarak başvurulabileceğinden, davalı idarenin isteminin incelenme olanağı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine,dosyanın Ankara 6. İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine 25.05.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 6. Daire Esas: 2011 / 5024 Karar: 2011 / 1956 Karar Tarihi: 25.05.2011

Yargılamanın yenilenmesine ve kararın düzeltilmesine ilişkin özel hükümler

Madde 55: 1. İsteğin ilişkin olduğu konu, diğer bir daire veya mahkemenin görevine girmiş ise karar bu daire veya mahkemece verilir.

2. Karşı tarafın savunması alındıktan sonra istekler incelenir ve kanunda yazılı sebepler varsa davaya yeniden bakılarak karar verilir.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/25) 3. Yargılamanın yenilenmesi ve kararın düzeltilmesi istemleri, kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise, istemin reddine karar verilir.

4. Yargılamanın yenilenmesi ve kararın düzeltilmesi istemlerinde duruşma yapılması, görevli daire veya mahkemenin kararına bağlıdır.

5. 53, 54 ve bu madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yargılamanın yenilenmesinde ve kararın düzeltilmesinde bu Kanunun diğer hükümleriuygulanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Mahkemece yargılamanın yenilenmesi hakkında verilen kararların temyiz edilemeyeceği, olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma ile yargılamanın yenilemesi isteklerine karşı ayrıca bir yargı yolu olmadığı ve mahkemelerin bu istekleri ret kararlarının temyiz edilebileceğine dair bir düzenlemenin İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda yer almadığı ileri sürülerek istek reddedilmişse de yukarıda sözü edilen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 55. maddesinin son fıkrası gereğince, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararların temyizinin mümkün olması karşısında istemin reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.

(2577 S. K. m. 45, 46, 53, 55)

İsteğin Özeti: Aydın İdare Mahkemesinin 23.11.1993 günlü E: 1993/808, K: 1993/717, T. No: 1993/308 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteğinden ibarettir.

Savunmanın Özeti: Savunma süresinde verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi A.K.'nin Düşüncesi: İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından anılan kararınonanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı T.A.'nın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülenhususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Türk Milleti Adına hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü: 

... Kız Meslek Lisesinde giyim öğretmeni olan davacı olumsuz olarak düzenlenen 1990 yılı sicilinin iptali istemiyle açtığı davada 22.02.1993 tarihli dilekçesiyle davasından feragat etmesi nedeniyle Aydın İdare Mahkemesinin 01.03.1993 günlü, E: 1991/1287, K: 1993/175sayılı kararıyla, dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, davalı idarece 1990 yılı olumsuz sicilinin 3817 sayılı kanun kapsamına girmediğinden terfi yönünden değerlendirilmesinin mümkün olmadığının belirtilmiş olması nedeniyledavacı bu kez yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, Aydın İdare Mahkemesinin 21.09.1993 günlü, E: 1993/808, K: 1993/717 sayılıkararıyla da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun değişik 53. maddesinde yargılamanın yenilenmesi için gerekli koşulların ayrıayrı sayıldığı; ileri sürülen hususların istemi haklı kılacak nitelikte bulunmadığı, ancak önceki dava için temyiz nedeni olduğu gerekçesiyle bu isteminin de reddedildiği, davacı tarafından bu kez de anılan karara karşı davanın teknik anlamda yargılanmanın yenilenmesi davası olmayıp feragatın feshi ve eski davanın devamı niteliğinde olduğu öne sürülerek bu kararında temyiz edildiği, Aydınİdare Mahkemesinin 23.11.1993 günlü E: 1993/808, K: 1993/717, T. No:1993/308 sayılı kararı ile de 2577 sayılı Kanunun 45 ve 46 maddelerinde kararlara karşı başvuru yollarının itiraz, temyiz ve kararın düzeltilmesi yolları olduğu, olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma ile yargılamanın yenilenmesi isteklerine karşı ayrıca bir yargı yolu olmadığı ve mahkemelerin bu istekleri net kararlarının temyiz edilebileceğine dair bir düzenlemenin İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda yer almadığı gerekçesiyle reddedilmesi

üzerine, davacı tarafından yargılamanın yenilenmesine ilişkin kararların temyizinin mümkün olduğu öne sürülerek idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasının istendiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 53. maddesinde, yargılamanın yenilenmesi için gerekli koşullar sayılarak, bu isteğinesas kararı veren mahkemece karara bağlanacağı 55. maddenin 5. fıkrasında da 53, 54. ve bu madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yargılamanın yenilenmesinde ve kararın düzeltilmesinde bu kanunun diğer hükümlerinin uygulanacağına işaret edilmiştir.

Her ne kadar mahkemece yargılamanın yenilenmesi hakkında verilen kararların temyiz edilemeyeceği, olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma ile yargılamanın yenilemesi isteklerine karşı ayrıca bir yargı yolu olmadığı ve mahkemelerin bu istekleri ret kararlarının temyiz edilebileceğine dair bir düzenlemenin İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda yer almadığı ileri sürülerek istek reddedilmişse de yukarıda sözü edilen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 55. maddesinin son fıkrası gereğince, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararların temyizinin mümkün olması karşısında istemin reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Aydın İdare Mahkemesinin 23.11.1993 günlü, E: 1993/808, K: 1993/717 T. No:1993/308 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukardabelirtilen hususlar gözetilerek yeniden karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 13.12.1995 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 12. Daire Esas: 1995 / 3169 Karar: 1995 / 3237 Karar Tarihi: 13.12.1995

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Çeşitli Hükümler

Danıştayda çekinme ve ret

Madde 56: 1. Davaya bakmakta olan dava dairesi başkan ve üyelerinin çekinme veya reddi halinde, bunlar hariç tutulmak suretiyle, o daire

kurulu tamamlanarak, bu husus incelenir, çekinme veya ret istemi yerinde görülürse işin esası hakkında da bu kurulca karar verilir.

2. Çekinen veya reddedilenler ikiden fazla ise bu husustaki istem, idari dava dairesi başkan ve üyeleri için (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  İdari Dava Daireleri Kurulunda, vergi dava dairesi başkan ve üyeleri için (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurulunda incelenir. Çekinen veya reddedilen başkan ve üyeler bu kurullara katılamazlar. Üye noksanı diğer dava dairelerinden tamamlanır. Bu kurullarca çekinme veya ret istemi kabul edildiği takdirde davanın esası hakkında da bu kurullarca karar verilir.

3. (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  İdari Dava Daireleri Kurulu ile (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurulu başkan ve üyelerinden bir kısmının davaya bakmaktan çekinmesi veya reddi halinde noksan üyelikler diğer dava dairelerinden tamamlanır.

4. İdari ve (DEĞİŞİK İBARE RGT: 09.06.2004 RG NO: 25487 KANUN NO: 5183/15)  Vergi Dava Daireleri Kurullarının toplanmasına engel olacak sayıda ret istemlerinde bulunulamaz ve çekinilemez.

5. Danıştay Tetkik hakimleri ve savcıları sebeplerini bildirerek çekinebilecekleri gibi taraflarca da reddedilebilirler. Bunlar hakkındaki çekinme veya ret istemleri davaya bakmakla görevli daire tarafından incelenerek karara bağlanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Hakimin çekinmesi ve reddi müessesesinin, pozitif bir hukuki düzenleme olmaksızın 4483 sayılı Kanun için uygulanmasında ya da bölge idare mahkemeleri ile Danıştayın idari dairesi olan Birinci Dairesinin diğer idari kararları dolayısıyla uygulanmasına imkan bulunmamaktadır. Yetkili merci kararına yapılan itirazlar sonucu Danıştayca veya bölge idare mahkemelerince verilen kararlar kesin olduğundan, Daire kararının yargılamanın yenilenmesi suretiyle kaldırılması ile Danıştay Birinci Dairesi Başkan ve tüm üyelerinin reddi istemini içeren şikayetçi isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.

(4483 S. K. m. 1, 3, 4, 5, 7, 9) (2577 S. K. m. 31, 56) (6100 S. K. m. 36)

Dairemizin 26.5.2011 tarih ve E: 2011/351, K: 2011/805 sayılı kararının yargılamanın yenilenmesi suretiyle kaldırılması ve Danıştay Birinci Dairesinin Başkan ve tüm üyelerinin reddi istemini içeren şikayetçi ...'nın 19.9.2011 tarihli dilekçesi, Tetkik Hakimi Sebahattin Ünal'ın açıklamaları dinlenildikten sonra, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca incelendi;

Gereği Görüşülüp Düşünüldü:

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde, bu Kanunun amacının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirlemek ve izlenecek usulü düzenlemek olduğu, 5 inci maddesinde, izin vermeye yetkili merciin, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini bizzat veya 4 üncü maddede belirtilen şekilde (ihbar, bildirim ve şikayet) öğrendiğinde bir ön inceleme başlatacağı, 7 ncimaddesinde, yetkili merciin belirtilen süreler içinde soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda karar vermek zorunda olduğu, 9 uncu maddesinde, yapılan ön inceleme sonucunda yetkili merci tarafından verilen kararın Cumhuriyet Başsavcılığına, hakkındainceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirileceği, soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin, soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara ise, Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçinin, kararın kendilerine tebliğinden itibaren on gün içinde itiraz edebilecekleri, itirazın 3üncü maddenin (e), (f), (g) (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve(h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay İdari Dairesince, diğerleriiçin yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesince bakılacağı ve itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Danıştayda çekinme ve ret başlıklı 56 ncı maddesinde, davaya bakmakta olan dava

dairesi başkan ve üyelerinin çekinme veya reddi halinde, bunlar hariç tutulmak suretiyle, o daire kurulu tamamlanarak, bu hususun inceleneceği, çekinme veya ret istemi yerinde görülürse işin esası hakkında da bu kurulca karar verileceği, çekinen ve reddedilenler ikiden fazla ise bu husustaki istemin, idari dava dairesi başkan ve üyeleri için idari Dava Daireleri Kurulunda, vergi dava dairesi başkan ve üyeleri için Vergi Dava Daireleri Kurulunda inceleneceği, idari Dava Daireleri Kurulu ile Vergi Dava Daireleri Kurulu başkan ve üyelerinden bir kısmının davaya bakmaktan çekinmesi veya reddi halinde noksan üyeliklerin diğer dava dairelerinden tamamlanacağı, İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurullarının toplanmasına engel olacaksayıda ret istemlerinde bulunulamayacağı ve çekinilemeyeceği, Danıştay tetkik hakimleri ve savcıları hakkındaki çekinme veya ret istemlerinin davaya bakmakla görevli daire tarafından incelenerek karar bağlanacağı, aynı Kanunun 31 inci maddesinde de, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda, hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmış, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 36 ncı maddesinde ise, hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması halinde, taraflardan biri hakimi reddedebileceği gibi hakimin de bizzat çekilebileceği hükmüne yer verilmiştir.

Açılan bir davada, hakimin taraflardan biri veya dava ile yakın ilgisinin bulunması halinde hakimin o davada tarafsız kalamayacağından endişe duyulur. Bu nedenle hakimin tarafsız kalamayacağı varsayılan veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek hallerde, hakimin kendi mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı kabul edilmiştir. Hakimin davaya bakmaktan çekinmesi, hakimin tarafsız kalamayacağı varsayılan ve kanun tarafından sayma yoluyla gösterilen hallerdir. Buna karşılık, hakimin reddi halleri kanunda yer alan sebeplerle sınırlı değildir. Hakimin tarafsızlığından kuşku duyulan hallerde ileri sürülen ret sebebinin reddedilen hakimin katılmadığı mahkeme tarafından, reddedilen başkan ve üye birden çok ise başka mahkeme tarafından incelenip kabul edilmesinden sonra, hakimin o davaya bakamayacağınınbelirlenmesi usulü uygulanmaktadır.

Yukarıda anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, 4483 sayılı Kanuna göre soruşturma izni vermeye yetkili merciin

kararlarına karşı Kanunda gösterilen ilgililer tarafından yetkili bölge idare mahkemesi veya Danıştay idari Dairesine yapılan itiraz üzerine bu mercilerce verilen kararların yargısal kararlar olmayıp kesin idari kararlardan olduğu, bu nedenle hakim ve yüksek hakim statüsündeki kişilerden oluştuğunda kuşku bulunmayan bölge idare mahkemelerinin ve Danıştayın idari dairesi olan Birinci Dairenin, 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince yapılan itirazları incelemesi ve sonuçlandırılmasının yargısal bir işlev olmadığı, bu nedenle yargılamaya ilişkin usul kurallarının uygulanmasına olanak bulunmadığı, 4483 sayılı Kanunun uygulamasında Danıştay İdari Dairesi ve bölge idare mahkemesi başkan ve üyelerinin tarafsızlığından şüpheye düşüldüğünden bahisle hakimin çekinmesi ve reddi müessesesinin uygulanmasının istenmesi halinde, bu hükümlerin uygulanmasına olanak veren yasal bir düzenleme bulunmadığı, hakimin davaya bakmaktan çekinmesi veya reddine ilişkin kuralların ortada usul hükümlerine uygun olarak açılmış bir davanın bulunması halinde işletilebileceği, yukarıda sözlü edilen 6100 ve 2577 sayılı Kanunlarda yer alan hükümlerde sıkça sözü edilen "dava" teriminin ulaşılan bu sonucu desteklediği görülmektedir.

Usule ilişkin kurallar, bu kuralı uygulayan mercie yükümlülük yükleyen, taraflara ise hak sağlayan niteliğe sahiptir. Bu bakımdan,kanunlarda yer alan usul kurallarının işletilmemesi halinde, merci tarafından yapılan işlemlerin geçersiz sayılması gibi hukuki bir sonuç doğmaktadır. Bu önemi nedeniyle usul kurallarının yorum suretiyle kapsamının genişletilmesinin ve yine yorum ve kıyas yoluyla idari işlerde yeri olmayan yargıya ilişkin usul kurallarınınuygulamaya konulmasının hukuken mümkün olamayacağı ortadadır. 6100 ve 2577 sayılı Kanunlarda yer alan hakimin reddi ve çekinmesi müessesesinin, yorum ve kıyas yoluyla 4483 sayılı Kanunun uygulamasında idari kararlar veren mercilerde görev yapan yargı mensupları hakkında verdikleri idari kararlar nedeniyle uygulamaya konulmak istenmesi, yasa koyucunun düzenlemediği bir alanda onun yerine kural koymak sonucunu doğuracaktır.

Uyuşmazlığın çözümünde adaleti ve nesnelliği sağlama amacıyla konulduğuna kuşku bulunmayan hakimin çekinmesi ve reddi müessesesinin, pozitif bir hukuki düzenleme olmaksızın 4483 sayılı Kanun için uygulanmasında ya da bölge idare mahkemeleri ile Danıştayın idari dairesi olan Birinci Dairesinin diğer idari

kararları dolayısıyla uygulanmasına imkan bulunmamaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, 4483 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin son fıkrasında, yetkili merci kararına yapılan itirazlar sonucu Danıştay'ca veya bölge idare mahkemelerince verilen kararların kesin olduğu hükmü yer aldığından, Dairemizin 26.5.2011 tarih ve E:2011/351, K:2011/805 sayılı kararının yargılamanın yenilenmesi suretiyle kaldırılması ile Danıştay Birinci Dairesi Başkan ve tüm üyelerinin reddi istemini içeren şikayetçi .....'nın isteminin incelenmeksizin reddine, kararın bir örneği ile dilekçenin.....'ya gönderilmesine 06.12.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 1. Daire Esas: 2011 / 1663 Karar: 2011 / 1949 Karar Tarihi: 06.12.2011

Mahkemelerde çekinme ve ret

Madde 57: 1. Tek hakimle görülen davalarda hakimin reddi istemi, reddedilen hakimin katılmadığı idare veya vergi mahkemesince incelenir.

2. İtiraz üzerine veya doğrudan davaya bakmakta olan bölge idare mahkemesi ile idare ve vergi mahkemesi başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üyenin katılmadığı bölge idare, idare ve vergi mahkemesince incelenir.

3. İdare ve vergi mahkemelerinde reddedilen başkan ve üye birden çokise istem bölge idare mahkemesince incelenir. Bölge idare mahkemelerinde reddedilen başkan veya üye birden çok ise istem Danıştayca incelenir.

4. Danıştayca ve bu mahkemelerce ret istemleri yerinde görülürse için esası hakkında da karar verilir.

5. Davaya bakmaktan çekinme halinde diğer bir hakimin görevlendirilmesi ile mahkemenin noksan üyesinin tamamlanması veya görevli mahkemenin belirlenmesinde yukarıdaki hükümler uygulanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Soruşturma izni vermeye yetkili merci kararına karşı, ilgililer tarafından yetkili bölge idare mahkemesine yapılan itiraz esnasında başkan ve üyelerin tümü için hakimin reddi isteminde bulunulması durumunda, bu hususun bölge idare mahkemesince değerlendirilmesi ve sonucuna göre hareket edilmesi gerekir.

(2577 S. K. m. 57) (1086 S. K. m. 29)

İzmir İli, Konak Kaymakamının 19.11.2007 günlü, 2007/139 sayılı soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararına karşı şikayetçi ...tarafından yapılan itiraza ilişkin dilekçede yer alan, İzmir Bölge İdare Mahkemesi başkan ve üyelerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 29 uncu maddesinin 6 ncı bendi uyarıncareddine ilişkin istem hakkında gereği yapılmak üzere İzmir Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığının 25.1.2008 günlü, 130 sayılı yazısı ekinde Dairemize gönderilen dosya, Tetkik Hakimi Serkan Kızılyel'in açıklamaları dinlendikten sonra, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca incelendi; gereği görüşülüp düşünüldü:

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde, bu Kanunun amacının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirlemek ve izlenecek usulü düzenlemek olduğu, 5 inci maddesinde, izin vermeye yetkili merciin, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini bizzat veya 4 üncü maddede belirtilen şekilde (ihbar, bildirim ve şikayet) öğrendiğinde bir ön inceleme başlatacağı, 7 ncimaddesinde, yetkili merciin belirtilen süreler içinde soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda karar vermek zorunda olduğu, 9 uncu maddesinde yapılan ön inceleme sonucunda yetkili merci tarafından verilen kararın Cumhuriyet Başsavcılığına, hakkındainceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirileceği, soruşturma izni verilmesine ilişkin karara hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin,soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçinin, kararının kendilerine tebliğinden

itibaren on gün içinde itiraz edebilecekleri, itirazın 3 üncü maddenin (e), (f) (g) (Cumhurbaşkanınca verilen hariç) ve (h) bentlerinde belirtilen yetkili merci kararına karşı Danıştay İdari Dairesine, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğubölge idare mahkemesine yapılacağı ve itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu hüküme bağlanmıştır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 57 nci maddesinde, tek hakimle görülen davalarda hakimin reddi isteminin, reddedilen hakimin katılmadığı idare veya vergi mahkemesince, itirazüzerine veya doğrudan davaya bakmakta olan bölge idare mahkemesi ileidare ve vergi mahkemesi başkan ve üyelerinin reddi isteminin, reddedilen başkan ve üyenin katılmadığı bölge idare, idare ve vergi mahkemesince, idare ve vergi mahkemelerinde reddedilen başkan ve üyebirden çok ise istemin bölge idare mahkemesince, bölge idare mahkemelerinde reddedilen başkan veya üye birden çok ise istemin Danıştay'ca inceleneceği, Danıştay'ca ve bu mahkemelerce ret istemleri yerinde görülürse için esası hakkında da karar verileceği,aynı Kanunun 31 inci maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 29 uncu maddesinin 6 ncı bendindeise, genel olarak hakimin tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektiren önemli sebeplerin bulunmasının hakimin reddi nedenlerinden biri olduğu hükme bağlanmıştır.

Açılan bir davada, hakimin taraflardan biri veya dava ile yakın ilgisinin bulunması halinde hakimin o davada tarafsız kalamayacağından endişe duyulur. Bu nedenle hakimin tarafsız kalamayacağı varsayılan veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek hallerde, hakimin kendi mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı kabul edilmiştir. Hakimin davaya bakmaktan çekinmesi, hakimin tarafsız kalamayacağı varsayılan ve kanun tarafından sayma yoluyla gösterilen hallerdir. Buna karşılık, hakimin reddi halleri kanunda yer alan sebeplerle sınırlı değildir. Hakimin tarafsızlığından kuşku duyulan hallerde ileri sürülen ret sebebinin reddedilen hakimin katılmadığı mahkeme tarafından, reddedilen başkan ve üye birden çok ise başka mahkeme tarafından incelenip kabul edilmesinden sonra, hakimin o davaya bakamayacağınınbelirlenmesi usulü uygulanmaktadır.

Yukarıda anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, 4483 sayılı Kanuna göre soruşturma izni vermeye yetkili merciin kararlarına karşı Kanunda gösterilen ilgililer tarafından yetkili bölge idare mahkemesi veya Danıştay İdari Dairesine yapılan itiraz üzerine bu mercilerce verilen kararların yargısal kararlar olmayıp kesin idari kararlardan olduğu, bu nedenle hakim ve yüksek hakim statüsündeki kişilerden oluştuğunda kuşku bulunmayan bölge idare mahkemelerinin ve Danıştay'ın idari dairesi olan Birinci Dairenin 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince yapılan itirazları incelemesi ve sonuçlandırılmasının yargısal bir işlev olmadığı, bu nedenle yargılamaya ilişkin usul kurallarının uygulanmasına olanak bulunmadığı, 4483 sayılı Kanun uygulamasında Danıştay İdari Dairesi ve bölge idare mahkemesi başkan ve üyelerinin tarafsızlığından şüpheye düşüldüğünden bahisle hakimin çekinmesi ve reddi müessesesinin uygulanmasının istenmesi halinde, bu hükümlerin uygulanmasına olanak veren yasal bir düzenleme bulunmadığı, hakimin davaya bakmaktan çekinmesi veya reddine ilişkin kuralların ortada usul hükümlerine uygun olarak açılmış bir davanın bulunması halinde işletilebileceği, yukarıda sözlü edilen 1086 ve 2577 sayılı Kanunlarda yer alan hükümlerde sıkça sözü edilen teriminin ulaşılan bu sonucu desteklediği görülmektedir.

Usule ilişkin kurallar, bu kuralı uygulayan mercie yükümlülük yükleyen, taraflara ise hak sağlayan niteliğe sahiptir. Bu bakımdan,kanunlarda yer alan usul kurallarının işletilmemesi halinde, merci tarafından yapılan işlemlerin geçersiz sayılması gibi hukuki bir sonuç doğmaktadır. Bu önemi nedeniyle usul kurallarının yorum suretiyle kapsamının genişletilmesinin ve yine yorum ve kıyas yoluyla idari işlerde yeri olmayan yargıya ilişkin usul kurallarınınuygulamaya konulmasının hukuken mümkün olamayacağı ortadadır. 1086 ve 2577 sayılı Kanunlarda yer alan hakimin reddi ve çekinmesi müessesesinin, yorum ve kıyas yoluyla 4483 sayılı Kanun uygulamasında idari kararlar veren mercilerde görev yapan yargı mensupları hakkında verdikleri idari kararlar nedeniyle uygulamaya konulmak istenmesi, yasa koyucunun düzenlemediği bir alanda onun yerine kural koymak sonucunu doğuracaktır.

Uyuşmazlığın çözümünde adaleti ve nesnelliği sağlama amacıyla konulduğuna kuşku bulunmayan hakimin çekinmesi ve reddi

müessesesinin, pozitif bir hukuki düzenleme olmaksızın 4483 sayılı Kanun uygulaması ya da bölge idare mahkemeleri ile Danıştay'ın idaridairesi olan Birinci Dairesinin diğer idari kararları dolayısıyla dauygulanacağının kabulü halinde, hakimin reddi istemini karara bağlayacak görevli merciin de belirlenmiş olması gerekir. 2575 sayılı Danıştay Kanununun 42 nci maddesinde sayılan Dairemizin görevleri arasında, bölge idare mahkemelerinin başkan ve üyeleri hakkında hakimin reddi isteminde bulunulması halinde bu istemin sonuçlandırılması gibi bir görevin bulunmadığı açıktır.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, 4483 sayılı Kanuna göre soruşturma izni vermeye yetkili merci kararına karşı, ilgililer tarafından yetkili bölge idare mahkemesine yapılan itiraz esnasında başkan ve üyelerin tümü için hakimin reddi isteminde bulunulması durumunda, bu hususun bölge idare mahkemesince değerlendirilmesi ve sonucuna göre hareket edilmesi gerektiğinden, şikayetçi ... tarafından yetkili merci kararına yapılan itiraza ilişkin dilekçede yer alan, İzmir Bölge İdare Mahkemesi başkan ve üyelerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 29 uncu maddesinin 6 ncı bendi uyarınca reddi istemi hakkında Dairemizce yapılacak bir işlem bulunmadığından dosyanın gereği yapılmak üzere İzmir Bölge İdare Mahkemesine iadesine, 08.02.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 57 nci maddesinin 3 üncüve devamı bentlerinde, idare ve vergi mahkemelerinde reddedilen başkan ve üye birden çok ise istemin bölge idare mahkemesince, bölgeidare mahkemelerinde reddedilen başkan veya üye birden çok ise istemin Danıştay'ca inceleneceği, Danıştay'ca ve bu mahkemelerce retistemleri yerinde görülürse için esası hakkında da karar verileceği,aynı Kanunun 31 inci maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 29 uncu maddesinin 6 ncı bendindeise, genel olarak hakimin tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektiren önemli sebeplerin bulunmasının hakimin reddi nedenlerinden biri olduğu hükme bağlanmıştır.

Hakimin davaya bakamaması ve reddi kurumu, hakim unvanıyla karar

verilmesinin ve tarafsızlığın doğal bir sonucu olduğu, bu kurumun kabul edilebilmesi için genel hükümler dışında ayrıca pozitif bir düzenleme olmasına gerek bulunmadığı, 4483 sayılı Kanunda sadece soruşturma izni kararları alınmasına ve bu kararlara itiraz halinde bakılacak görevli yerlerin tayinine ilişkin düzenlemelere yer verildiği, bu Kanunda öngörülmeyen hususlarda ise mahkemelerin işleyişi ve hakimlik mesleğinin zorunlu gereklerine ilişkin kuralların uygulanacağına kuşku bulunmamaktadır.

4483 sayılı Kanun uyarınca verilen soruşturma izni kararlarına yapılan itirazları inceleyen hakimlerin tarafsızlığını sağlamak bakımından hakimin çekinmesi ve reddi kurumunun varlığının yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca kabul edilmesi gerektiği, bu bakımdan şikayetçi ... tarafından yapılan itiraza esas dilekçede yeralan, İzmir Bölge İdare Mahkemesi başkan ve üyelerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 29 uncu maddesinin 6 ncı bendi uyarınca reddine ilişkin istem hakkında bir karar verilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.”

T.C DANIŞTAY 1. Daire Esas: 2008 / 126 Karar: 2008 / 181 Karar Tarihi: 08.02.2008

“ÖZET : Temyiz başvurusu, davacı tarafından Vergi Mahkemesi hakimlerinden ikisi hakkında yapılan reddi hakim talebinin reddine dair Bölge idare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir. Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın bozulması istemiyle yapılan temyiz başvurusunun incelenme olanağı bulunmamaktadır. Nihai olmayan ve bu nedenle, ancak, davanın esası hakkında verilen ve yargılamayı sona erdiren kararla birlikte temyizedilebilir nitelikte olan reddi hakim talebi hakkında verilen kararın, müstakilen temyiz başvurusuna konu edilmesine yasal olanak yoktur.

(2577 S. K. m. 31, 57/3) (1086 S. K. m. 29, 36/A)

İstemin Özeti : Davacı Şirket tarafından, Gaziantep Vergi Mahkemesi hakimlerinden ikisi hakkında yapılan reddi hakim talebinin reddi yolundaki Gaziantep Bölge idare Mahkemesinin 9.1.2004 gün ve E:2004/7; K:2004/7 sayılı kararının; dilekçede yazılı nedenlerle bozulması istenilmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince, 2577 sayılı idari YargılamaUsulü Kanununun 14'üncü maddesi uyarınca ilk inceleme ile görevli Tetkik Hakimi Bülent Seyitdanlıoğlu'nun açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü: 

Karar: Temyiz başvurusu, davacı tarafından Gaziantep Vergi Mahkemesihakimlerinden ikisi hakkında yapılan reddi hakim talebinin reddine dair Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istemine ilişkindir. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 57'nci maddesinin 3'üncüfıkrasında, idare ve vergi mahkemelerinde reddedilen başkan ve üyenin birden çok olması halinde istemin bölge idare mahkemesince inceleneceği; bölge idare mahkemelerinde reddedilen başkan veya üyenin birden çok olması halinde, istemlerin Danıştay'ca inceleneceği hükme bağlanmış; 31'inci maddesinde de, 2577 sayılı Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hususlar arasında, hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi de sayılmıştır. Sözü edilen madde ile göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 29'uncu maddesinde ise, hakimin reddi sebepleri sayılmış; müteakip maddelerde de, hakimin reddi süresi, nasıl yapılacağı, ret talebininnasıl ve hangi merci tarafından inceleneceği gibi usule ilişkin düzenlemelere yer verilmiş; 2494 sayılı Kanunun 8'inci maddesiyle eklenen 36/A maddesinde de, esas hüküm bakımından temyiz yolu kapalıbulunan dava ve işlerde hakimin reddi istemi ile ilgili merci kararlarının kesin olduğu; esas hüküm bakımından temyiz yolu açık bulunan dava ve işlerde, ret istemi hakkındaki merci kararlarının tefhim veya tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebileceği hüküm altına alınmıştır. 

Temyiz, hukuki uyuşmazlığı sona erdiren ilk derece mahkemesi kararlarına karşı öngörülen olağan kanun yollarından biridir. Hukukiuyuşmazlığı sona erdirmeyen, diğer bir deyişle, nihai olmayan ve bu nedenle, ancak, davanın esası hakkında verilen ve yargılamayı sona erdiren kararla birlikte temyiz edilebilir nitelikte olan reddi hakim talebi hakkında verilen kararın, müstakilen temyiz başvurusuna

konu edilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. 

Her ne kadar, 2577 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen 31'inci maddesiyle göndermede bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda, reddi hakim talebi hakkında verilen kararların temyiz edilebileceği hüküm altına alınmış ise de; söz konusu gönderme, anılan Kanunun, reddi hakim sebepleri, buna ilişkin istemin şekli ve karara bağlanması ile ilgili kurallarına yapılmış olduğundan; ilk derece yargı yerlerinin nihai kararları için öngörülen ve bu kararların hukuka uygunluğunun denetlenmesini sağlayan temyiz başvurusunu da kapsaması olanaklı değildir. Öte yandan, 2577 sayılı Kanunda, temyizaşaması ile ilgili olarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılmışbir gönderme de yoktur. Bu bakımdan; reddi hakim talebi hakkında Gaziantep Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın bozulması istemiyle yapılan temyiz başvurusunun incelenme olanağı bulunmamaktadır. 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin incelenmeksizin reddine, 20.600.000. ( Yirmimilyonaltıyüzbin ) lira maktu karar harcının temyiz edenden alınmasına, 15.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2004 / 586 Karar: 2004 / 1003 Karar Tarihi: 15.04.2004

İdari davalarda delillerin tespiti

Madde 58: 1. Taraflar, idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkindelillerin tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden isteyebilirler.

2 - Davaya bakan Danıştay, İdare ve Vergi Mahkemeleri istemi uygun gördüğü takdirde üyelerden birini bu işle görevlendirebileceği gibi,tespitin mahalli idari veya adli yargı mercilerince yaptırılmasına da karar verebilir.

3. Delillerin tespiti istemi, ivedilikle karara bağlanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: 2003 yılı için yapılan re'sen tarhiyata karşı açılan davada, Sulh Hukuk Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu

yapılan tespitlerin davanın çözümüne esas alınması olanaklı değildir. Bu durumda, Vergi Mahkemesi tarafından vergi ve cezaların kaldırılması yolunda verilen kararın gerekçesinin bu kısmı hukuka uygun bulunmamakla beraber yapılan diğer değerlendirmeler sonucu belirtilen gerekçelerle davanın kabulü yolunda verilen Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.

(2577 S. K. m. 58)

İstemin Özeti: 2003 yılı işlemleri incelenen davacı adına bir kısım mal alış ve genel giderlerini içeriği itibarıyla yanıltıcı fatura ile belgelendirdiği ileri sürülerek re'sen kurumlar vergisi salınmış, bu vergi ve aslı aranmayan geçici vergi üzerinden vergi ziyaı cezası kesilmiştir. (...) Vergi Mahkemesince; dosyanın incelenmesinden, davacının kısa metrajlı televizyon ve reklam filmleri ile uzun metrajlı sinema filmleri çektiği, çekilen filmlerin ulusal ve uluslararası festivallerde ödüller aldığı, bu işlerle ilgili olarak düzenlediği faturalarla 8.248.174.944.750 Lirahasılat elde ettiği ve 6.253.206.000.000 hizmet maliyeti bulunduğunun anlaşıldığı, yüksek bir ciroya sahip firmanın, mal ve hizmet alımlarının da sağlanan hasılat ile orantılı olacağı ancak inceleme elemanınca, bu yönde bir inceleme yapılmadan alt firmalardan birinin kendi altındaki firmalardan satın aldığı iddia edilen mal ve hizmeti % 94.5'inin içeriği itibarıyla yanıltıcı olduğundan söz edilerek, Kabataş firmasının da davacıya düzenlediği faturaların %94.5'inin içeriği itibarıyla yanıltıcı fatura olarak kabul edilmesinin, iktisadi ve teknik icaplarla bağdaşmadığı, nitekim firma tarafından verilen teklif formları, hizmetin gerçekleşmesi için yapılan mekanlar, platformlar, harcama kalemlerinin boyutlarını gösteren belgelerin dosyada bulunduğu, davacı iddialarının gerçekliği hususunda Sarıyer Sulh Hukuk Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, 671 emsal firma ile davacı kurumun karşılaştırıldığı ve davacının kayıtlarının gerçekçi olduğu, kayıtlarda yer alan gider kalemlerinin gerçekte yapıldığı, içeriği itibarıyla yanıltıcı belge kullanılmadığının belirtilmesi karşısında, Mahkemelerince ve Sulh Hukuk Mahkemesince bu görüşün benimsendiği, verilen kararda bu tespitin yegane delil olarak değil esas delillerin doğrulanmasına ilişkin bir karine olarak kabul edildiği, bu durumda, vergi inceleme

raporuyla yapılan tespitler, defter kayıtları ve belgeleri kusurlandırmadığından yapılan tarhiyatın yasal olmadığı gerekçesiylevergi ve cezaların kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı İdare, yapılan tarhiyatın yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Karar: 2003 yılında bir kısım alış ve giderlerini içeriği itibarıylayanıltıcı fatura ile belgelendirdiği ileri sürülen davacı adına inceleme raporuyla belirlenen matrah üzerinden re'sen salınan kurumlar vergisi ile bu vergi ile aslı aranmayan geçici vergi üzerinden kesilen vergi zıyaı cezasını kaldıran Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun başlıklı 58. maddesinin1. fıkrasında, tarafların idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delillerin tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden isteyebileceği belirtilmiştir.

Bu düzenleme uyarınca, idari dava açıldıktan sonra, delillerin tespiti ancak, davaya bakan idari yargı yerinden istenebileceğinden uyuşmazlık konusu olayda, 2003 yılı için yapılan re'sen tarhiyata karşı açılan davada, Sulh Hukuk Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu yapılan tespitlerin davanın çözümüne esas alınmasıolanaklı değildir. Bu durumda, Vergi Mahkemesi tarafından vergi ve cezaların kaldırılması yolunda verilen kararın gerekçesinin bu kısmıhukuka uygun bulunmamakla beraber yapılan diğer değerlendirmeler sonucu belirtilen gerekçelerle davanın kabulü yolunda verilen Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddine (...) Vergi Mahkemesininkararının onanmasına oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 4. Daire Esas: 2006 / 2239 Karar: 2006 / 2470 Karar Tarihi: 30.11.2006

Yol giderleri, tazminat ve gündelikler

Madde 59: 1. Danıştay meslek mensupları ile Danıştayda görevli idariyargı hakim ve savcılarından keşif, bilirkişi incelemesi veya delillerin tespiti için görevlendirilenlere gerçek yol giderleri ilegörevde geçen günler için net aylık tutarlarının otuzda biri

oranında gündelik verilir. Bu gündelikler, zorunlu giderleri karşılamazsa, aradaki fark belgelere dayalı olmak şartı ile ayrıca ödenir. Ancak, bu suretle yapılacak ödemeler, gündeliklerin yüzde ellisini geçemez.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/26) 2. Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri hakimleri ile diğer görevlilerin yol giderleri ve tazminatları hakkında 3717 sayılı AdliPersonel ile Devlet Davalarını Takip edenlere Yol Giderleri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: İdari yargı personeli olan davacının adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli personele yol tazminatı ödenmek üzere oluşturulan hesaptan yararlandırılmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı tarafından, aynı Yasa hükmüne dayanılarak yasa kapsamındaki personel için farklıuygulama yapılmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

(2577 S. K. m. 59) (3717 S. K. m. 2)

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ...

Karşı Taraf (Davalı) : Adalet Bakanlığı-ANKARA

İsteğin Özeti: Dava, Bursa 2. İdare Mahkemesinde zabıt katibi olarakgörev yapan davacının, 2577 sayılı Yasanın 59/2. maddesinin göndermede bulunduğu 3717 sayılı Yasanın 2. maddesinin 6. fıkrası uyarınca adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazıişleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ve diğer personele yol tazminatı ödenmek üzere oluşturulan hesaptan yararlandırılması suretiyle 18.6.1994 tarihinden itibaren yol tazminatı ödenmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 18.6.1994 tarihinden itibaren yoltazminatı ödenmesi istemiyle açılmıştır. Bursa 2. İdare Mahkemesi

10.9.2003 gün ve E:2002/1875, K:2003/1087 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 59 uncu maddesinin 4001 sayılı Yasa ile değişik ikinci fıkrasında, bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri hakimleri ile diğer görevlilerin yol giderleri ve tazminatları hakkında 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Giderleri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten KaldırılmasıHakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağının hükme bağlandığı, 3717 sayılı Yasanın 449 sayılı KHK ile değişik 2. maddesinin 1. fıkrasında, tebliğden başka bir işlem yapmak için makamından uzaklaşma durumunda olan hakimler, savcılar, askeri mahkemelerdeki subay üyeler ve icra müdürleri ile yardımcılarına, adli tabiplere, yazı işleri müdürlerine, zabıt katiplerine, mübaşirlere, hizmetlilere ve bu işlemlere katılan hazine avukatlarına, hazine avukatı olmayan il ve ilçelerde davaları takibe yetkili daire amirleri ve 3402 sayılı Kanuna göre yetkili kılınan kişiler ile muhakemat hizmetlerinde görev yapan memurlara yol giderlerinden başka aşağıdaki miktarda yol tazminatı verileceği, 6 fıkrasında birinci fıkrada sayılanlardan adli yargı hakim ve savcıları ile adliyargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakipyol tazminatının 1/2'sinin ödeneceği, 8. fıkrasında ise, hesapların açılması kesintilerin bu hesaplara yatırılması, merkez teşkilatındaki personele yapılacak ödeme miktarı ve mahsup işlemleriile uygulamaya ilişkin diğer esasların Adalet Bakanınca belirleneceği hükmünün yer aldığı, düzenlemede idari yargı hakim ve savcıları ile diğer personeline yer verilmemekle birlikte 2577 sayılı Yasanın 59. maddesinin 2. fıkrası uyarınca idari yargı hakim ve savcıları ile diğer personeli hakkında da 3717 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı, Adalet Bakanlığının 11.10.1994 tarih ve 69199 sayılı Genelgesi ile idari yargıda görevli hakim ve savcılar ile diğer personele ödenecek yol tazminatlarının ayrı bir hesapta toplanarak ödemelere ilişkin işlemler ile esasların belirlendiği, anılan Genelgenin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararıyla yürütülmesinin durdurulmasına karar verildiği, ancak davanın reddi yolundaki Danıştay Onikinci Dairesinin 21.9.1998 gün ve E:1996/1842, K:1998/2130 sayılı kararının Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararıyla onanarak kesinleşmiş olması nedeniyle idari yargı personeli olan davacının adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli

personele yol tazminatı ödenmek üzere oluşturulan hesaptan yararlandırılmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı tarafından, aynı Yasa hükmüne dayanılarak yasa kapsamındaki personel için farklı uygulama yapılmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Metin Gürz

Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı: Mehmet Ali Samur

Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizenincelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

İdare mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Bursa 2. İdare Mahkemesince verilen 10.9.2003 günve E:2002/1875, K:2003/1087 sayılı karar ve dayandığı gerekçe, hukukve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, gereksiz olarak alınan 11.97.- YTL temyiz başvuru

harcının istemi halinde davacıya/davalı idareye iadesine, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 03.05.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 11. Daire Esas: 2004 / 911 Karar: 2006 / 2051 Karar Tarihi: 03.05.2006

Tebliğ işler ve ücretler

Madde 60: (DEĞİŞİK MADDE RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/24) Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlütebliğ işleri, Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu suretle yapılacak tebliğlere ait ücretler ilgililer tarafından peşin olarak ödenir.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Dava; İstanbul İli, A... Belediyesi'nde Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yapan davacı tarafından, Sandıkla ilgilendirilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Dosyanın incelenmesinden, davacının dava dilekçesinde belirttiği adresin olduğu, posta ve harç tamamlama yazısının anılan adrese tebligata çıkarıldığı, tebligat alındısında <... muhatabı tanımadığını beyan etti. Muhtarlık kayıtlarında kaydına rastlanmamıştır. ... Petrol.> kaydının yer aldığı, İdare Mahkemesince İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davacının gösterdiği adreste tebligat yapılamaması nedeniyle dosyanın işlemdenkaldırılmasına karar verildiğinin ve davacı tarafından bir yıl içinde yeni adres bildirilerek dosyanın yeniden işleme konulmasının istenilmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, temyiz aşamasında yürütmenin durdurulması isteminin savunmadan sonra incelenmesi yolunda verilen Danıştay Onbirinci Dairesinin kararının davacıya dava dilekçesinde belirtilen adreste tebliğ edildiği, dolayısıyla davacının adresini değiştirmediği ve davacıya yapılan ilk tebligatın usulsüz olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, Tebligat Kanunu'na uygun olarak yapılmayan ilk tebligat göz önünde bulundurularak İdare Mahkemesincedavanın açılmamış sayılması yolunda verilen kararda usul hükümlerineuygunluk bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulü gerekmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 60. maddesinde, Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlütebliğ işlerinin, Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanınkapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirileceği, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin, tebliğ tarihi sayılacağı, muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurlarının yukarıdaki fıkra uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecbur olduğu kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının dava dilekçesinde belirttiği adresin olduğu, posta ve harç tamamlama yazısının anılan adrese tebligata çıkarıldığı, tebligat alındısında <... muhatabı tanımadığını beyan etti. Muhtarlık kayıtlarında kaydına rastlanmamıştır. ... Petrol.> kaydının yer aldığı, İdare Mahkemesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesinin 3. fıkrası uyarınca davacının gösterdiği adreste tebligatyapılamaması nedeniyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğinin ve davacı tarafından bir yıl içinde yeni adres bildirilerek dosyanın yeniden işleme konulmasının istenilmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, temyiz aşamasında yürütmenin durdurulması isteminin savunmadan sonra incelenmesi yolunda verilen Danıştay Onbirinci Dairesinin 6.5.2011 tarihli ve E: 2011/3019 sayılı kararının davacıya dava dilekçesinde belirtilen adreste tebliğ edildiği, dolayısıyla davacının adresini değiştirmediği ve davacıya yapılan ilk tebligatın usulsüz olduğu anlaşılmıştır.

Bu durumda, Tebligat Kanunu'na uygun olarak yapılmayan ilk tebligat göz önünde bulundurularak İdare Mahkemesince davanın açılmamış sayılması yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk

bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmediğinden 30,30-TL tutarındaki harcın istemi halinde davacıya iadesine, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere Mahkemeye gönderilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 11. Daire Esas: 2011 / 3019 Karar: 2012 / 597 Karar Tarihi: 08.02.2012

“ÖZET: Davalı idarenin savunmasının şerhiyle mahkemeye iade edildiğive savunmadan önce dava dilekçesinde gösterilen adreste mahkemece verilen ara kararının davacıya tebliğ edildiği tartışmasız olduğundan, tebliğ olunacak evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılmak suretiyle yeniden tebligata çıkarılması gerekirken mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına ve bir yıl içinde yeni adresin bildirilmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

2577 sayılı Yasanın 60 inci maddesinde; Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işlerinin TebligatKanunu hükümlerine göre yapılacağı kurala bağlanmıştır. Bu kural uyarınca uygulanması gereken 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35 inci maddesinde; kendisine veya adresine, kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimsenin, adresini değiştirmesi halinde yeni adresini hemen tebliğ yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecbur olduğu, bu taktirde bundan sonraki tebliğlerin bildirilen yeni adrese yapılacağı, adresini değiştiren kimse yeni adres bildirmediği ve tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılacağı ve asılma tarihinin tebliğ tarihi sayılacağı kabul edilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirketin dava dilekçesinde gösterdiği adreste Mahkemelerince 5.4.2006 tarihinde verilen ara kararın 21.4.2006 tarihinde tebliğ edildiği ve bunun üzerine davacı şirket tarafından ara kararın gereğinin yerine getirildiği, ancak davalı idarece verilen savunmanın anılan adreste davacı şirkete

tebliğ edilemediği gerekçesiyle Vergi Mahkemesince 15.6.2006 tarihinde dosyanın işlemden kaldırıldığı, işlemden kaldırma tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yeni adresin bildirilmek suretiyle dosyanın yeniden işleme konulmasının istenilmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 26 ncı maddesinin 3 üncü fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı idarenin savunmasının şerhiyle mahkemeye iade edildiği ve savunmadan önce dava dilekçesinde gösterilen adreste Mahkemece verilen ara kararınındavacıya tebliğ edildiği tartışmasız olduğundan yukarıda açıklanan Tebligat Kanununun 35 inci maddesine göre tebliğ olunacak evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılmak suretiyle yeniden tebligata çıkarılması gerekirken mahkemece dosyanın işlemdenkaldırılmasına ve bir yıl içinde yeni adresin bildirilmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne Samsun Vergi Mahkemesinin 19.6.2007 tarih ve E:2006/207, K:2007/356 sayılı kararının bozulmasına 21.01.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” 

T.C DANIŞTAY 9. Daire Esas: 2007 / 4510 Karar: 2009 / 91 Karar Tarihi: 21.01.2009

Çalışmaya ara verme

Madde 61: (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 10.04.1990 RG NO: 20488 KANUN NO: 3622/25)  1. (YENİDEN DÜZENLENMİŞ CÜMLE RGT: 07.07.2013 RG NO: 28700KANUN NO: 6494/18) Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler. Ancak, yargı çevresine dahil olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında kalan idare ve vergimahkemeleri çalışmaya ara vermeden yararlanamazlar. Bu mahkemeler, 62 nci maddedeki sınırlamaya tabi olmaksızın görevlerine devam ederler.

2. Ara verme süresi içinde; bölge idare mahkemesi başkanının önerisiüzerine, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, her bölge idare mahkemesi merkezinde idare ve vergi mahkemesi başkan ve üyeleri arasından görevlendirilecek üç hakimin katıldığı bir nöbetçi mahkeme

kurulur. Nöbetçi kalanlardan en kıdemli başkan, yoksa en kıdemli üyenöbetçi mahkemenin başkanlığını yapar.

(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 18.06.1994 RG NO: 21964 KANUN NO: 4001/27) 3. Çalışmaya ara vermeden yararlanamayanlar ve nöbetçi kalanların yıllık izin hakları saklıdır.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Olayda, davacı adına tescilli beyanname nedeniyle ek olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisine vaki itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istemiyle yapılan başvuruyailişkin olan ve kanunen belli süre içerisinde karara bağlanma zorunluluğu bulunmayan davada, ara verme dönemine rastlayan 7.8.2009tarihinde oluşturulan nöbetçi mahkemece karar verilmesinde, yargılama usulü kurallarına uyarlık görülmemiştir.

(2577 S. K. m. 61)

İstemin Özeti: Davacı adına tescilli 22.11.2007 gün ve 2936 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapsamı eşya nedeniyle ek olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisine vaki itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden İzmir Dördüncü Vergi Mahkemesinin 17.3.2009 gün ve E:2008/543; K:2009/365 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istemiyle yapılan başvuruyu, süre aşımı nedeniyle reddeden İzmir Dördüncü Vergi Mahkemesinin 7.8.2009 gün ve E:2008/543; K:2009/365; Temyiz No: 2009/920 sayılı kararının; davanın reddi yolundaki mahkeme kararınıntebliğ edildiği tarih itibarıyla, Av: ...'nın kendilerini temsil yetkisinin bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Bülent SEYİTDANLIOĞLU'nun Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından,temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı H. Hüseyin TOK'un Düşüncesi: Mahkemece; her ne kadar süre aşımı nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmiş ise de, davacı vekili Av. ... adına düzenlenen vekaletnamenin 31.12.2008 tarihine kadar sınırlı süre ile verildiği, dolayısıyla davacı vekilinin 17.3.2009 tarihli mahkeme kararının tebliğ tarihinde temsil yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda temyiz isteminin süresinde yapılıp yapılmadığının belirtilen husus dikkate alınmak suretiyle yeniden karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 61'nci maddesinin 1'incifıkrasının, 5219 sayılı Kanunun 11/A maddesiyle değişik birinci cümlesinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinin her yıl Ağustos ayının birinden Eylül ayının beşine kadar çalışmaya ara verecekleri; 61'inci maddesinin 1'inci fıkrasının devamında, ancak, yargı çevresine dahil olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında kalan idare ve vergi mahkemelerinin çalışmaya ara vermeden yararlanamayacakları, bu mahkemelerin 62'nci maddedeki sınırlamaya tabi olmaksızın görevlerine devam edecekleri belirtilmişve 2'nci fıkrasında da, ara verme süresi içinde; bölge idare mahkemesi başkanının önerisi üzerine, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, her bölge idare mahkemesi merkezinde idare ve vergi mahkemesi başkan ve üyeleri arasından görevlendirilecek üç hakimin katıldığı bir nöbetçi mahkemenin kurulacağı açıklanmıştır. Aynı Kanunun 62'nci maddesinde ise, nöbetçi mahkemenin, çalışmaya ara verme süresi içinde, yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işlerle, kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işleri göreceği hükme bağlanmıştır.

Olayda ise, davacı adına tescilli beyanname nedeniyle ek olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisine vaki itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istemiyle yapılan başvuruyailişkin olan ve kanunen belli süre içerisinde karara bağlanma zorunluluğu bulunmayan davada, 2577 sayılı Yasanın yukarıda yer

verilen 61'inci maddesinin 1'inci fıkrasında öngörülen çalışmaya araverme dönemine rastlayan 7.8.2009 tarihinde, aynı maddenin 2'nci fıkrası uyarınca oluşturulan nöbetçi mahkemece karar verilmesinde, Yargılama Usulü kurallarına uyarlık görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu mahkeme kararının, görevli ve yetkili İzmir Dördüncü Vergi Mahkemesince karar verilmek üzere bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına 25.01.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 7. Daire Esas: 2009 / 7907 Karar: 2011 / 223 Karar Tarihi: 25.01.2011

Nöbetçi mahkemenin görevleri

Madde 62: Nöbetçi mahkeme çalışmaya ara verme süresi içinde aşağıda yazılı işleri görür:

a) Yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işler,

b) Kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işler.

İÇTİHATLAR

“ÖZET: Dosyanın incelenmesinde, yürütmenin durdurulması istemi bulunmaksızın ara verme süresi içinde 6.8.2002 tarihinde açılan davanın, Nöbetçi İdare Mahkemesince incelenerek karara bağlandığı görülmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Yasanın 62. maddesinde belirtilen işlerden olmayan davanın yetkisiz mahkemece karara bağlandığı anlaşılmaktadır

(2577 S. K. m. 62)

İstemin Özeti: ... İl Trafik Komisyonunun... gün ve ... sayılı kararlarının iptali istemiyle açılan davada; ... sayılı İl Trafik Komisyonu kararının davacının menfaatini etkilemediği, ... sayılı İlTrafik Komisyon kararının ise... İlçe Trafik Komisyonunun... gün

ve... sayılı kararı hakkında karar alınmasına yer olmadığına karar verildiğinden, söz konusu İl Trafik Komisyonu kararının davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem niteliğini haiz olmadığı anlaşıldığından, davanın, ... İl Trafik Komisyonunun... gün ve... sayılı kararına yönelik kısmının 2577 sayılı Yasanın 15/1-b maddesi uyarınca ehliyet yönünün reddine, ... gün ve... sayılı kararına yönelik kısmının ise aynı madde uyarınca incelenmeksizin reddine karar veren Zonguldak İdare Mahkemesinin... gün ve... sayılı kararının; M plakası tarafına verilmediğinden müktesep haklarının ihlal edildiği öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir. 

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır. 

Danıştay Tetkik Hakimi S. K. ERDOĞAN'ın Düşüncesi: İstemin kabulü ile 2577 sayılı Yasanın 62. maddesine aykırı olarak verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı R. TİRYAKİ'nin Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir. 

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü: 

Karar: Uyuşmazlık, ... İl Trafik Komisyonunun... gün ve ... ve ... sayılı kararlarının iptali isteminden doğmuştur. 

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 62. maddesinde, Nöbetçi Mahkemenin çalışmaya ara verme süresi içinde, 

a) Yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işleri, 

b) Kanunen belli bir süre içinde karara bağlanması gereken işleri görecekleri kurala bağlanmıştır. 

Dosyanın incelenmesinde, yürütmenin durdurulması istemi bulunmaksızın ara verme süresi içinde 6.8.2002 tarihinde açılan davanın, Nöbetçi İdare Mahkemesince incelenerek karara bağlandığı görülmektedir. 

Bu durumda, 2577 sayılı Yasanın 62. maddesinde belirtilen işlerden olmayan davanın yetkisiz mahkemece karara bağlandığı anlaşılmaktadır. 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, ... İdare Mahkemesi kararının bozulmasına 08.04.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 8. Daire Esas: 2002 / 5264 Karar: 2003 / 1631 Karar Tarihi: 08.04.2003

“ÖZET: Davacı, olay tarihi itibariyle zararlı sonuç ile ilgili olarak kesin rapor bulunmadığı dolayısıyla zamanaşımı süresinin sonaermediği iddiasıyla ararın temyizen incelenip bozulmasını istemektedir. Nöbetçi mahkeme, çalışmaya ara verme süresi içinde yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işler ile kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işleri görecektir. Dosyanın incelenmesinden; dava dilekçesinde yürütmenin durdurulması istemi olmamasına karşın, nöbetçi mahkeme tarafından dosya üzerinde ilk inceleme yapılarak karar verildiği anlaşılmaktadır. İlk inceleme üzerine verilen karar esas alınarak nöbetçi mahkemece davanın reddedilmesinde yasal isabet bulunmamaktadır.

(2577 S. K. m. 13, 14, 62)

İstemin Özeti: Davacının davalı idareye ait yüksek gerilim hatlarından geçen elektrik çarpması sonucu sağ kolunu kaybettiğindenbahisle uğranıldığı öne sürülen 20.000.000.000 TL maddi ve 25.000.000.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda, davanın süre yönünden reddine karar veren ... Nöbetçi

İdare Mahkemesinin ... tarih ... sayılı kararının temyizen incelenipbozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi: Ergün Özcan

Düşüncesi: Temyiz isteminin reddiyle usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: Emin Celalettin Özkan

Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılankararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Dava, davacının yüksek gerilim hattından geçen elektrik çarpması sonucu sağ kolunu kaybettiğinden bahisle uğranıldığı öne sürülen 20.000.000.000 TL maddi ve 25.000.000.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

... Nöbetçi İdare Mahkemesi'nce; dava konusu elektrik çarpması olayının 26.5.1993 tarihinde meydana geldiği, davacının hastanede geçirdiği ameliyat sonrası 11.6.1993 tarihinde taburcu olduğu dolayısıyla cismani zarardan en geç bir tarihte haberdar olduğu bunagöre 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca zararı öğrendiği 11.6.1993 tarihinden sonra en geç 11.6.1994 tarihine kadar idareye başvurarak zararın tazminini istemini gerekirken anılan Yasa hükmünde öngörülen bir yıllık süre geçirildikten sonra açılan

davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacı, olay tarihi itibariyle zararlı sonuç ile ilgili olarak kesinrapor bulunmadığı dolayısıyla zamanaşımı süresinin sona ermediği iddiasıyla ararın temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı Yasanın nöbetçi mahkemenin görevlerini düzenleyen 62. maddesinde, nöbetçi mahkemenin çalışmaya ara verme süresi içinde yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işler ile kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işleri göreceği hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; dava dilekçesinde yürütmenin durdurulması istemi olmamasına karşın, nöbetçi mahkeme tarafından 2577 sayılı Yasanın 14. madde hükmü uyarınca dosya üzerinde ilk inceleme yapılarak karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, yukarıda anılan maddede karara bağlanması gereken işler kapsamında yer almadığından ilk inceleme üzerine verilen karar esas alınarak nöbetçi mahkemece davanın reddedilmesinde yasal isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu uyuşmazlık hakkında esas mahkemesince karar verilmek üzere ... Nöbetçi Mahkemesinin ... tarih, ... sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 05.02.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

T.C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 1998 / 7310 Karar: 2001 / 282 Karar Tarihi: 05.02.2001

Kaldırılan hükümler:

Madde 63: – Vergi Usul Kanununun Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin 379 ila 412 nci madde hükümleri, bu Kanunla kurulan vergi mahkemeleriningöreve başladıkları tarihte yürürlükten kalkar.

Ek Madde 1: – (Ek: 5/4/1990 - 3622/26 md.; Değişik : 8/6/2000 - 4577/9 md.)

Bu Kanunun 17 nci maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz.

Ek Madde 2: – (Ek: 5/4/1990 - 3622/26 md.)

Belediyeler ile il özel idarelerinin seçilmiş organlarının organlık sıfatlarını kaybetmelerine ilişkin olarak yetkili mercilerden Danıştaya gönderilen dosyalar; belediye başkanlarının düşmesi istemine dair ise belediye başkanlarının, belediye meclislerinin veya il genel meclislerinin feshi istemine ilişkin ise meclis başkanvekilinin savunması onbeş gün içinde alındıktan sonra veya bu süre içerisinde savunma verilmediği takdirde sürenin bittiği tarihtetekemmül etmiş sayılır ve kanunlarda gösterilen karar süreleri bu tarihten itibaren işlemeye başlar. Karar dosya üzerinden verilir.

Bu kararlara karşı tebliğini izleyen günden itibaren onbeş gün içerisinde İdari Dava Daireleri Kuruluna itiraz edilebilir. İtiraz bir ay içerisinde sonuçlandırılır. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.

Ek Madde 3: – (Ek: 5/4/1990 - 3622/26 md.; İptal: Ana.Mah.'nin 1/10/1991 tarih ve E. 1990/40, K. 1991/33 sayılı kararıyla)

Geçici Madde 1: – Bu Kanunun uygulanmasında, 27/10/1980 tarih ve 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun hükümleri saklıdır.

Geçici Madde 2: – Yeni Anayasa yürürlüğe girinceye ve Sayıştayla ilgili yasal bir düzenleme yapılıncaya kadar, Sayıştayın yargı kararlarına karşı açılan davalar, idari yargı mercilerinin denetimi dışındadır.

Geçici Madde 3: – (Ek: 23/7/1995 - 4124/1 md.;Mülga: 14/7/2004 – 5219/11 md.)

Geçici Madde 4: – (Ek: 8/6/2000 - 4577/11 md.)Bu Kanunun 45 inci maddesinin değişik (1) numaralı fıkrasında yazılı uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen nihaî kararlardan, değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar ile Danıştayın bozma kararı

üzerine kararı bozulan mahkemece verilen kararlar, Danıştayda temyizedilebilir.

Geçici Madde 5:- (Ek: 15/7/2003-4928/7 md.)(İptal birinci cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 20/5/2010 tarihli ve E.: 2009/34, K.: 2010/72 sayılı Kararı ile.) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kesinleşmişolan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ilişkin yargılamanınyenilenmesi istemleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılır.

Geçici Madde 6: – (Ek: 2/7/2012-6352/62 md.)

1. Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde evrak büroları oluşturuluncaya kadar dilekçeler mahkeme başkanı veya hâkim tarafından havale edilmeye devam olunur.

2. Bu Kanunun 45 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında yazılı uyuşmazlıklarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerince verilen nihaî kararlardan, bu maddeyi ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden önce verilen kararlar ile Danıştayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece verilen kararlar, Danıştayda temyiz edilebilir.

Geçici Madde 7: – (Ek: 11/4/2013-6459/5 md.)

1. Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlüktarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.

Yürürlük

Madde 64 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 65 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

6/1/1982 TARİH VE 2577 SAYILI KANUNA İŞLENEMEYEN HÜKÜMLER:

1 – 5/4/1990 tarihli ve 3622 sayılı Kanunun Geçici Maddesi:

Geçici Madde: – a) Bu Kanunun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 26 ncı maddesinin 3 üncü fıkrasında değişiklik yapan hükmündeki bir yıllık süre, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

b) Bu Kanunun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 33 ve 35 inci maddelerinde değişiklik yapan hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu maddelere göre açılmış olan davalar, aynı mahkemecesonuçlandırılır.

c) Bu Kanunun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 46 ncı maddesinin 2 nci fıkrasındaki temyiz süresinde değişiklik yapan hükmü, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlarakarşı yapılacak temyiz istemleri hakkında uygulanır.

d) Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, verdiği nihai kararlara karşı temyiz isteminde bulunulabilir. Ancak, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemesi olarak verilen kararlara karşı yapılmış veya yapılacak karar düzeltme istemleri, ilgili dairede incelenerek sonuçlandırılır.

2 – 10/6/1994 tarihli ve 4001 sayılı Kanunun geçici maddeleri:

Geçici Madde 1: – Bu Kanunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 28 inci maddesinin 1 ve 4 üncü fıkralarında değişiklik yapanhükümleri,Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra verilicek kararlar hakkında uygulanır.

Geçici Madde 2:– (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 gün ve E.1995/46, K.1995/49 sayılı Kararı ile.)