ABD-AFRİKA İLİŞKİLERİ
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
5 -
download
0
Transcript of ABD-AFRİKA İLİŞKİLERİ
DOÇ. DR. FERHAT PİRİNÇÇİ
ABD AFRİKAİLİŞKİLERİ
Muhammet Kağan GÜNEY12/29/2014
Öğrenci No:701416004Uluslararası İlişkiler Ana Bilim DalıDers: Soğuk Savaş Sonrası ABD Dış Politkası
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 3
ÖZET 3
Afrika’nın Enerji Kaynakları 4
ABD AFRİKA İLİŞKİLERİ 5
Soğuk Savaş Dönemi İlişkileri 5
Soğuk Savaş Sonrası İlişkiler 9
Afrika Boynuzu 10
Somali 10
Etiyopya 11
Cibuti 12
Ruanda Soykırımı 13
Africom 14
Afrika Korsanları 16
SONUÇ 17
KAYNAKÇA 19
3
ÖZET
ABD’nin Afrika politikas tüm diğer sahalarda olduğu gibipragmatist bir çerçevede şekillenmiştir. Ne zaman stratejik olarakçıkarları ön plana çıkarsa o zaman Afrika’ya olan ilgisi de dereceliolarak artmıştır. Soğuk Savaş dönemi boyunca Rusya’nın bölgeyle olanilişkileri yine ABD’nin bölgeye yönelik dış politikasınıyönlendirmiştir. Soğuk savaş döneminde sonrasına kıyasla kıtaya olandüşük ilgisi 1990’lardan sonra bölgedeki keşfedilen yeni petrolrezervleri ve Çin’in bölgeyle olan etkili münasebetleri ABD’yiendişelendirmeye ve Afrika’yı dış politikasının öncelikleri arasınaalmaya zorlamıştır. Peki Afrika’yı bu kadar artan bir şekilde çekicikılan özellikler nelerdir? Neden ABD, AB, Rusya ve Çin gözünübölgeye dikmiştir? Burada Afrika’nın göz kamaştıran enerjikaynakları başlıca sebeptir. Ayrıca Ortadoğu petrollerine olanyakınlığı ve Afrika Boynuzu olarak bilinen Doğu Afrika’nın stratejikolarak deniz ticaretleri için bir kavşak noktası olması kıtanınjeopolitik değerini başıboş bırakılmayacak kadar arttırmaktadır.
4
GİRİŞ
ABD’nin dış politikasını dikkatli bir şekilde incelediğimizzaman her zaman aktif olduklarını ve pragmatist yaklaşımlardabulunduklarını söyleyebiliriz. Aslında her zaman müdahaleciolmuşlardır diğer bölgelere; en çok izolasyonist olarakeleştirildiği dönemlerde bile, kendi güney sınıırndaki ülkeler ileilgili müdahaleci politikalarını gerçekleştirmiştir. Buna örnekolarak da 1823 yılında imzalanan Monroe doktrini ile ABD’ninyalnızca Avrupa kıtasına müdahalelerden kaçındığını fakat LatinAmerika’ya da başkalarının müdahil olmamasını istediğini görürüz. Busayede Meksika’nın topraklarının bir kısmını kendine dahil etmişayrıca Güney Amerika topraklarında da askeri olarak varlığını çokfazla arttırmıştır. Ayrıca ABD’nin 1. Dünya Savaşı’ndan sonraserbest ticaret gibi liberal ekonomik söylemleri kullanarak da yinekendi ulusal çıkarlarını gözettiğini söylemek çok doğru olacaktır.Yine 2. Dünya Savaşı’ndan sonra özgürlük, insan hakları vebağımsızlık gibi söylemleri sık sık kullanarak Avrupa ülkelerininsömürgelerinden vazgeçmeleri yönünde baskılar uygulamıştır. Fakataynı ABD’nin soğuk savaş döneminde Sovyet komünizmini engellemek vekendi nüfuzunu Ortadoğu’da ve Afrika’da arttırmak için bazı despotve diktatör liderle işbirliğine girdiğini belirtmekte fayda var.ABD’nin o zaman burdaki tek amacı bu ülkelerin sovyetlerle işbirliğiyapmasını önlemek olmuştur. Yoksa, bu ülkelerin insan haklarını nekadar uyguladğını çok da önemsememiştir. Sonuç olarak ABD’nin dışpolitikasında kuruluşundan beridir aktif, müdahaleci ve ve ulusalçıkarlarını gözeten pragmatist uygulamalar olduğunu rahatlıkla iddiaedebiliriz. Soğuk savaş sonrası dönemde ise ABD tek süper güçolmanın da verdiği rahatlama ile daha çok insan hakları, demokrasive özellikle serbest pazar ekonomisi söylemlerini yaymayaçalışmıştır. Ancak, 11 Eylül olaylarından sonra ABD tekrar soğuksavaş döneminde uyguladığı politikalara geri dönmüştür, ve askeriyaptırımlarını arttırmıştır. Terörü kendisine tehdit olarakbelirlemiş ve bunu da ulusal çıkarları dahilinde kullanmıştır tıpkıIrak’a yaptığı müdahale gibi. Nitekim bu müdahalenin sonucunda, nenükleer silah bulunabilmiş ne de bölge daha istikrarlı ve demokratikbir yer haline gelmiştir. ABD’nin Afrika’ya olan ilgisini de
5
uluslararası arenanın genel konjonktürü ve kendi ulusal çıkarlarıtemelinde ele almak doğru olacaktır. Bunun için önce Afrika’nınenerji kaynakları ve jeoplitik açıdan önemini daha sonra dauluslararası sahada soğuk savaş döneminden bu yana kıtanın nasıl birsatranç tahtası haline geldiğini, ABD’nin soğuk savaş dönemi vesonrasındaki somut dış politika uygulamalarıyla inceleyeceğiz.Afrika’nın enerji kaynakları açısından gün geçtikçe artan değerinidikkate alarak konuya başlamak doğru olacaktır.
Afrika’nın Enerji KaynaklarıAfrika demir, bakır ve altın kaynaklarıyla 2000 yıldır
sömürgeci devletlerin bölge üzerindeki çıkar emellerine hizmetetmekteir. 1400 lü yıllarda Portekiz ve İspanyolların bölgeyeyerleşmesiyle çok büyük bir yerli katliamı yapıldı, kıtanınkaynakları zor kullanılarak ele geçirilmekle kalınmayıp köleticareti de başlamış oldu. 17. yüzyıldan sonra ise diğer avurpalıdevletler kıtanın kıyılarında sömürge kolonilerini kurdular.Dolayısıyla Afrika yeraltı zenginlikleri açısından hep önemli birbölge oldu. Dünyadaki maden kaynaklarının yüzde 20’si bu kıtada.Stratejik olan ve nadir bulunan kıymetli madenler açısından, Afrika,dünyanın en zengin bölgelerinden biri. Yer kürenin hidroelektrikpotansiyelinin yüzde 40’ına sahip olan Afrika, yeraltı su kaynaklarıbakımından da çok zengin bir bölge.Dünyadaki elmasın yüzde 30’u vekoltanın yüzde 80’i Kongo’da. Koltan madeninden niyopyum ve tentalüretiliyor. Bunlar cep telefonu, play station, bilgisayar ekranıgibi ileri teknoloji içeren ürünlerde kullanılıyor. Kıtanın engelişmiş madencilik bölgeleri Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabve,Zambia ve Zaire’nin Katanga yöresidir. Bu bölgelerden çıkarılançeşitli madenler arasında en önemlileri altın, elmas, bakır, platin,vanadyum, kobalt, uranyum, asbest ve kromdur.1
20. yüzyılda ise enerji kaynakları ön plana çıkmıştır.Afrika’nın gün geçtikçe yeni yeni ortaya çıkan petrol ve doğalgazrezervleri büyük devletleri fazlasıyla cezbetmiştir. Dünyadakikeşfedilmiş petrol rezervlerinin yüzde 10 una yakını Afrika’dabulunmaktadır. Bu veriler dünyadaki petrol çıkarılan diğer yerlere
1 Arif KOŞAR, ABD, Afrika ve AFRICOM, http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/268-sayi-240/731-abd-afrika-ve-africom
6
göre küçümsenebilir fakat, önümüzdeki on yıl içerisinde kıtadabulunan rezervlerin yaklaşık iki katına çıkacağı öngörülmektedir.Afrika, petrol üretimi açısından, son 20 yılda giderek önemli birhavza haline geldi. Dünya petrol rezervlerinin dağılımında 1989yılında Afrika kıtası yüzde 5.9’luk bir paya sahipken, bu oran,1999’da yüzde 7.8’e, 2009 ise yüzde 9.6’ya yükseldi. BöyleceAfrika’nın dünya petrol rezervleri içindeki yüzdelik payı, 20 yıliçinde yüzde 62 oranında artış gösterdi.2 Böylece Afrika da tıpkıOrtadoğu gibi başta ABD, AB ve son yıllarda Çin olmak üzere, dünyadasüper güç olma arzusuna sahip ülkelerin gözlerini kamaştırmaktadır.Bu noktada ABD nin büyük enerji şirketlerinin söylemleri dahivardır, özellikle Batı Afrika’nın öneminin giderek artacağınıbelirtmekten geri kalmamışlardır. BP verilerine göre 1980’deAfrika’da 53 milyar varil petrol çıkarılırken, bu miktar 2000’lerinbaşında 100 milyarı geçiyor, ulaşabildiğimiz son 2013 verilerinegöre is bu sayı 130 milyar olarak saptanmıştır. Doğal gazda dapetroldeki gelişime paralel bir gelişim görmekteyiz. 1980 lerde busayı 6 trilyon metreküp iken 2013’te bu rakam iki katını da aşmışolup 14 trilyon metreküp civarındadır. Bu da yerküre kanıtlanmışrezervlerinin yüzde 7,6 sına tekabul etmektedir.3 ABD’ninhedeflerinden biri de bu kaynakları kullanıp kendi petrolihtiyaçlarının dörtte birini Afrika’dan karşılamaktır. Sonuç olarakAfrika barındırdığı enerji kaynakları ile gün geçtikçe daha dadeğerlenmektedir, özellikle ABD ve Çin’in bölge ile artan ithalatilişkileri, kıtayı tıpkı Ortadoğuda olduğu gibi, ulusal çıkarbazında startejik bir bölge haline getirmektedir.
2 Arif KOŞAR, ABD, Afrika ve AFRICOM, http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/268-sayi-240/731-abd-afrika-ve-africom3 http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BP-Statistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
7
ABD Afrika İlişkileri
Soğuk Savaş Dönemi
ABD ile Afrika arasında siyasi tarihleri açısından bakıldığındaçok fazla benzerlikler görmekteyiz.4 1776’ daki bağımsızlıkbildirgesiyle 13 koloninin bağımsızlık süreci, Afrika’da yaklaşıkiki asır sonra 1955’te Endonezya’da Bandung Konferansı’nda bir arayagelen Bağlantısızlar Hareketiyle başlamıştır. Aslında baştasosyalist devletler olmak üzere ABD de bu bağımsızlık hareketlerinikendi pragmatist politikaları doğrultusunda desteklemiş veAvruplalıların sömürgeci çıkarlarına karşı çıkmıştır. 1941 yılındaABD Başkanı Roosvelt ile İngiltere başbakanı Churchill tarafındanaçıklanan hür irade ve özerk ilkeleri, Afrika'da Avrupasömürgeciliğinin sonunun geldiğini belirtiyordu. Afrika'dasömürgeciliğin sona ermesi, İtalya'nın Etiyopya ve Libya'dansürüldüğü 1940'lı yıllarda başlamıştır.5 Tüm bu Afrika’ya olan ABDilgisine karşın, bu ilginin Asya ve Ortadoğu’ya göre oldukça düşükolduğunu söylemek doğru olacaktır. Çünkü bu bölgelerde keşfedilmişenerji kaynakları oldukça yüksek olmakla beraber, özellikle Ortadoğubölgesi stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca olduğu gibi soğuksavaş döneminde de jeopolitik öneme sahip olmuştur. Dönemin genelkonjonktürüne baktığımızda, Afrika politikalarını da tıpkı Ortadoğugibi ABD’ nin Sovyet Rusya ilişkileri temelinde ele almamızgerekmektedir. Sovyetlerin Bağlantısızlar hareketiyle olan
4 http://exploringafrica.matrix.msu.edu/students/curriculum/m10/activity4.php5 http://asyaahileri.com/soguk-savas-donemi_h260.html
8
ilişkileri ve bu hareketin BM’deki oy potansiyeli ABD’nin bu dönemdedış politiada izlediği staretejinin çoğu zaman reel politik temelliolmasına sebep verdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Soğuk Savaşdöneminde ABD’nin Afrika politikası süreklilik ve tutarlılık arzetmiştir. 1946-1976 yılları arasındaki dönemde ABD’nin Afrika’yailgisi oldukça düşük olmuştur ABD’nin bu desteği vermesinde deAvrupa’nın kıtada güç kaybetmesinin etkisi olmuştur. ABD, oluşan güçboşluğunu bağımsızlık hareketlerine destek vererek doldurmayaçalışmıştır. Bu dönemde ABD’nin başlıca siyaset felsefesini, tıpkıI. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde olduğu gibi, self-determinasyonu savunan Wilson ilkeleri oluşturmuştur. İkinci DünyaSavaşı’nın hemen sonrasında gündeme gelmeye başlayan ve BirleşmişMilletler tarafından bir bildirgeyle garanti altına alınmayaçalışılan insan hakları da, ABD’nin o dönemde Afrika’ya yaklaşımındaönemli bir söylem kaynağı olmuştur. Mısır’da Nasır rejimininBağlantısızlar Hareketi ile bağlantılı olarak izlediği dış politika,Çekoslovakya ile yaptığı silah anlaşması, Asvan Barajının yapımıiçin ABD’yi karşısına alması, Süveyş Kanalını millileştirmesi,SSCB’ye yakınlaşması ABD tarafından kendisine karşı yapılmış birmeydan okuma olarak algılanması, ABD’nin farklı bölgelerde deSovyetler Birliği’ne karşı nüfuz alanları edinmek için mücadeleetmesine sebebiyet vermiştir. SSCB’nin Bağlantısızlar üzerindenAfrika’da artan etkisi ABD’nin Afrika üzerine geliştirdiği dışpolitika stratejilerinde ve Afrika’ya yaklaşımında değişikliğegitmesine neden olmuştur.6
ABD’nin bir diğer soğuk savaş temelli Afrika’daki dışpolitikası da Etiyopya ile ilişkileri olmuştur. 20. yüzyılınbaşlarından beridir bu ülke ile iyi ilişkiler kuran ABD, kendiulusal çıkarları doğrulstusunda İtalya’nın kolonicilikfaaliyetlerine de karşı çıkmakla beraber özellikle 1930 lardan1974’teki ülkedeki devrime kadar sıkı ilişkiler içinde olduğunusöylemek doğru olacaktır. ABD’nin ilişkileri daha çok ekonomiktabanlı olsa da klasik Amerikan söylemlerinden bahsetmekte faydavardır; insan hakları, özgürlük, demokrasi ve barış gibi kavramlarda bu ilişkilerde birer araç olmuştur. Fakat 74’ten sonraki rejiminSovyet Rusya’ya yakınlaşmasından, bu rejimin 1991’de yıkılmasınakadarki süreçte ABD’nin Etiyopya ile olan ilişkilerini minimuma
6 http://akademikperspektif.com/2013/03/11/abdnin-afrikadaki-askeri-mevcudiyeti/
9
indirgemesine sebep olmuştur. 7 Günümüzde ise Etiyopya ile sıkıilişkiler içine giren ABD bu ülke ile koordineli çalışarak GüneySudan’daki çatışmalara ve Somali’deki silahlı örgütlere karşıbirlikte tutum geliştirmişlerdir.
Soğuk savaş döneminde kurulan PEACECORPS da ABD’nin bugün dahilkullandığı en dikkat çekici dış politika araçlarından birisiolmuştur. Dünyanın özellikle Orta Asya, Kafkasya, Orta Doğu veAfrika coğrafyaları olmak üzere, az gelişmiş ve gelişmekte olanülkelerin yoğun bulunduğu ve stratejik öneme sahip bölgelerinde‘Barış Gönüllüleri’ olarak adlandırılan bir örgüt faaliyetgösteriyor. Barış Gönüllüleri (peace corps) projesi, ABD’de 1961yılında dönemin başkanı Jonn F.Kenedy tarafından, parlamento kararıile kurulmuştur.(Özbalkan ,1970) Soğuk savaş döneminde de bu örgütoldukça faal bir şekilde Afrika ve Asya’da misyonunu gerçekleştirmekiçin oldukça özgün yöntemler kulllanmıştır. Bugün PEACECORPS kendinidünya barışının gerçekleşmesi amacıyla hareket ettiğini söyleyerektanıtmaktadır. Burda üç tane misyonları olduğunu söylemektedirler:Birincisi; belirlenen ülkelerde, ihtiyaç duyulan eğitimli kadın veerkek istihdam ihtiyacını karşılamak, ikincisi; hizmet edilentoplumlarda Amerikalıların daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve sonolarak Amerikalılara hizmet edilen bu diğer kıtalardaki insanlarıdaha iyi anlatabilmek.8 Nitekim 1993’te apartheid’ten hemen sonra 33kişilik bir grup PEACECORPS gönüllüsünün eğitim ve sağlık amaçlıbölgeye gönderilmesi bunun öreneklerinden sayılabilir. 9 FakatPEACECORPS’un varlığı bölge insanlarını her zaman mutluetmemektedir. Kimileri bu gönüllülere aşırı şüpheli yaklaşmaktadır.Onların CIA ajanı olabileceklerini düşünerek, asıl amaçlarının kendidoğal kaynaklarının ve insan güçlerinin ABD hükümeti tarafındanistihdam başlığı altında sömürüye maruz kalacağı endişeleri vardır.10
Bir diğer tartışma da, PEACECORPS’un efektifliği konusunda Amerikaniç politikasında tartışılmaktadır. Bazı görüşler, bu örgütünfaaliyetlerinin Amerika’nın Afrika politikasında en etkili elementolduğunu düşünmektedir. Gönderilen kişilerin Amerikan hükümetinitemsil ettiğini de kabul etmek gerekiyor burda. Yani bu örgütün7 http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/2859.htm8 http://www.peacecorps.gov/about/9 http://www.dipity.com/peacecorps/Peace-Corps-50th-Anniversary-1961-2011/?eid=HNdZWApTuzk10 http://money.howstuffworks.com/peace-corps4.htm
10
diplomatik bir silah olarak kullanıldığında, çoğu resmi diplomatikilişkilerin başaramayacağı ilişki düzenlerini uzun vadedesağlayabileceği düşünülmektedir. Bazılarına göre ise de, PEACECORPSgönüllülerinin ABD hükümetinden çok ABD sivil halkını temsil ettiğiiçin, örgüt daha güvenilir bir konumda değerlendirilmektedir.
Jim Carter’in başa gelmesinden sonra ABD detente politikasındanreelpolitike geçiş yapmıştır, nitekim bunu en net olarakAfganistan’ın işgal edilmesi ile tespit edebiliriz. Bu reelpolitikbakış açısı ABD’nin Afrika ile olan ilişkilerine de yansımıştır;askeri ilişkilerini yoğun bir şekilde arttırmaya başlamıştır ve budönemde askeri üsler edinmeye devam etmiştir. Özellikle Etiyopyagibi bir müttefikini kaybettikten sonra, Sovyet tehdinie karşı, ABDgözünü Somali’ye dikmiş ve burda askeri varlığını arttırmıştır.Amaç, aynı zamanda ortadoğu petrollerini Ruslardan korumak olmuştu.Bu dönemde, Sovyetler Birliği ile mücadele edilirken farklıbölgelerde ekstra güç harcamamaya çalışan ABD, Afrika ülkeleriningüçlenmesinin ve kalkınmasının önüne geçmek amacıyla Afrikaülkelerinin birbirleriyle çatışmasını sağlamış, aynı zamanda buülkelerin iç karışıklıklar yaşamasına sebep olmuştur. Afrikaülkeleri, ABD’ye dost ve düşman olmak üzere iki ayrı kategoriyeayrılmıştır. Bu dönemin ‘hard power’a dayalı ABD politikaları, baştaaçlık, kıtlık, bulaşıcı hastalıklar ve siyasal sistemlerinotoriterleşmesi gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olurken,bunlara benzer sorunların da büyümesi neticesini doğurmuştur. ABD,genel olarak Soğuk Savaş süresince güç dengesini korumak içinstratejisini bazı devletler üzerine inşa etmiştir. Bu politikanınortaya çıkardığı çifte standart durumu, Afrika’da sorunlarınderinleşmesine yol açmıştır.11ABD’nin seksenli yılların başından beriAfrika’da uygulamaya çalıştığı “African solutions for Africanproblems” (Afrikalı sorunlara Afrikalı çözümler) stratejisi soğuksavaşın bitmesi ve ABD’nin Afrika ile olan ilişkilerindeki çiftestandartlı ilgisizliği ile paralellik gösterir. Bu politika ile ABD,bölgenin içindeki aşiret savaşlarına, iç çatışmalara adeta izleyeciolmayı tercih ederek bölgedeki huzursuzluğun bitmemesine ve kaosundevamına hizmet etmiştir. Günümüzde yaşanan sorunlara da bir temeloluşturur bu ABD’nin bu çözümsüzlük yanlısı politikaları.
11 http://akademikperspektif.com/2013/03/11/abdnin-afrikadaki-askeri-mevcudiyeti/
11
ABD’nin soğuk savaş döneminde detente ve reelpolitik açılarla
Afrika ile olan ilişkilerini sürdürdüğünü söyelemiştik daha önce,
fakat ABD her zaman olduğu gibi bu dönemlerde de oldukça pragmatist
bir yol izlemiştir ulusal çıkarları doğrulutusunda. Bunu da ABD’nin
uyguladığı zamanın ihtiyaçlarına göre hareket etme, ayrıca söylem ve
pratikteki uygulumalarının birbiriyle örtüşmemesinden çıkarmak
oldukça kolaydır. Sürekli olarak Batı’nın lideri olduğunu belirten
ABD bazı söylemlerle de bunu pekiştirmekten geri kalmıyordu soğuk
savaş döneminde. Bunlar hepmizin sık sık duyduğu, ABD’nin “diğer”
ülkelere çıkarları örtüştüğü sürece götürmekle kendinin sorumlu
kıldığı “insan hakları, demokrasi, barış ve bireysel özgürlükler”
gibi kavramlar olup, ABD’nin Ortadoğu ve Afrikadaki askeri
faaliyetlerinin süslü kılıfı olmuştur. Buna örnek olarak da ABD’nin
bölgelerdeki despot ve ırkçı yönetimlerle işbirliği içine girmesinin
verilmesi çok yerinde olacaktır. Soğuk Savaş reel politiğinde II.
Dünya Savaşı'ndan sonra kendisini dünyaya sömürgecilik karşıtı
olarak tanıtan ABD, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 1960
yılında Sömürge Ülkeleri ve İnsanlarına Özgürlük Verilmesi Üzerine
Karar (The Declaration on the Granting of Independence to Colonial
Countries and Peoples (UNGA Res 1514 (XV) (14 December 1960))12
oylamasında çekimser kalmıştır.13 Özellikle Vietnam Savaşı'ndan sonra
ABD hür dünyanın lideri konumunu Afrika'da bir bakıma unutmuştur.
Zaire ve Güney Afrika Cumhuriyeti Güney Afrika bölgesinde komünizme
bir kalkan görevi üstlenebileceği için ABD desteğini almıştır. ABD
çıkarları sebebiyle ırkçı ve demokratik olmayan Güney Afrika
Cumhuriyeti rejimine arka çıkmış ve Ekim 1975'te Namibya'yı işgal
etmesini desteklemiştir.14 Burda da gördüğümüz gibi ABD’nin
12 http://www.un.org/en/decolonization/declaration.shtml13 Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”, sayfa 514 Deborah Potts, ''The Changing Geography of Southern Africa'', der. Chapman P. Grahamve Baker M. Kathleen, The Changing Geography of Africa and the Middle East,Londra ve
12
söylemleri ile uyguladığı politikaların ne kadar birbirne ters
olduğunu görüyoruz. Çıkarlar söz konusu olduğunda liberal söylemler
reel politike her zaman olduğu gibi kurban edilmiştir ABD dış
politikasında. Güney Afrika Cumhuriyeti Namibya'yı Angola'da
iktidara gelen, Afrika sosyalizmini savunan ve Sovyetler Birliği
tarafından desteklenen Angola'nın Bağımsızlığı için Halk Hareketi –
İşçi Partisi (MPLA)’ni devirebilmek için işgal etmişti. ABD bu
harekete destek vererek hem Angola'nın Sovyet Bloğu'na katılmasını
önlemeye hem de bölgedeki petrol çıkarları başta olmak üzere platin
gibi yüksek teknoloji savunma sanayisi ve uzay endüstrisi için
gerekli mineraller ve dünyanın en büyük altın rezervleri üzerindeki
çıkarlarını korumaya çalışmıştır. Afrika'nın diğer bölgelerinde de
durum farklı olmamıştır. Eğer bir ülkede iktidarda Sovyet yanlısı
bir rejim varsa ABD muhaliflere yardım etmiştir. Libya, Angola,
Etiyopya ve Mozambik buna örnek gösterilebilir.15
ABD zaman zaman da gelişmemiş Afrika ülkelerine yapacağı dış
yardımlarda bazı kısıtlamalarda bulunmuştur. Nitekim 1976 çıkardığı
Dış Yardım Yasağı ile demokratik olmayan ve insan hakları ihlali
yapan ülkelere olan yardımını kesmiştir fakat bunlar da dönemin
detente politikaları ile uyuşmaktadır, ve daha önemli bir ulusal
çıkar gündemlerinde olmadığı için, insani açıdan değerlendirilmesi
fazlasıyla optimistic Amerikan yanlısı bir yaklaşım olur.
Soğuk Savaş Sonrası
Soğuk savaşın sonuna doğru ABD ırkçılık karşıtı politikaları
benimsemiş ve bu iç politikanın dışarıya da yansımaları olmuştur,
yani ABD Afrika’da apartheid rejimi karşıtı politikalar
New York, Routledge, 1992, s.1415 Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”, sayfa 5
13
benimsemiştir. Bu dönemde dolayısıyla ABD’nin Afrika’da daha aktif
rol aldığını söylemek doğru olacaktır. Soğuk Savaşın sonlarına doğru
Reagan yönetimi boyunca anti-apartheid temalı kampanyaların kongrede
bazı temsilciler tarafından desteklenmesi, ve uluslar arası
kamuoyunda sıkça gündeme gelen ırkçılık karşıtı söylemlerin
etkisiyle, ABD Afrika politikalarında ırkçı rejimle mücadele
konusunu vurgulamıştır. Bunun yanında Reagan, zedelenen Amerikan
hegemonyasının rakiplerine karşı yeniden inşası açısından 3. Dünya
ülkeleriyle işbirliği kapsamında Afrika’da aktif olma çabasına
girşimiştir. Neticede Reagan dönemi Afrika politikasının ana
temaları çatışmaların önlenmesi ve ırkçı rejimlerle mücadele
olmuştur.16 Bu politikanın da yine iç dinamiklerin etkisiyle
oluştuğunu varsayacak olursak, ABD’nin bu insani görünen
politikasının aslında bir nevi pragmatist bir siyasanın parçası
olduğunu düşünebiliriz.
ABD’nin sürekli olarak dile getirdiği insan hakları ve
demokrasi gibi ilkeler, doğrudan kendi ulusal çıkarları ile
örtüştüğü sürece paralel bir şekilde gelişme göstermiştir. Aslında
soğuk savaş sonrası dönemde ABD’nin Afrika’ya olan ilgisi oldukça
azalmıştır. Bunun sebepleri arasında da Rusya’nın kendi içişleri ile
uğraşması ve Afrika’yla olan ilişkilerini azaltması önemli yer
tutar. Afrika’nın dış politika stratejisinde ağırlığını kaybetmesi,
kıta ülkelerinin soğuk savaş döneminde kesintisiz olarak aldıkları
ABD yardımlarını azaltmıştır. Görüyoruz ki, 1995’te, Amerikan
kongresi, soğuk savaş döneminde yaklaşık 30 yıl boyunca Afrika
ülkelerine sağladığı yardımı kesecek olan Güvenlik Yardımı ve
Ekonomik Destek Fonu’nu kaldırmıştır.17 Bu karar ile soğuk savaş
döneminde bölgeye yapılan yardımlar üçte bir oranında azalma
göstermektedir. Ayrıca yapılan yardımların da petrolce zengin olan
16 http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=2333&konu=0&bolge=1217 http://www.fas.org/sgp/crs/row/RL33591.pdf
14
Nijerya, Güney Afrika, Angola ve Gabon’a yapıldığını göz önüne
alırsak ABD’nin yine pragmatist bir politika izlediğini belirtmekte
fayda olacaktır.
AFRİKA BOYNUZU
Somali, Etiyopya ve Cibuti, Afrika Boynuzu olarak tanımlanan
bölge içinde, kendi doğal kaynakları ile birlikte jeopolitik bir
öneme sahiptir. Afrika Boynuzu bölgesi, dünyanın jeopolitik
taksiminde en önemli stratejik bölgelerden biri sayılmaktadır. Zira
eski ve modern tarih boyunca deniz ulaşımı hareketinde merkezi bir
öneme sahip olmuştur. (Özellikle de 19. Yüzyılın ikinci yarısında
Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra). Kızıldeniz’in soğuk savaşla
birlikte petrolün batıya taşınmasında bir kanal olarak benimsenmesi
Afrika Boynuzu’nu; Akdeniz, Karadeniz, Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu
ve Pasifik Okyanusu arasında petrol taşıma hareketinin, ticari ve
askeri trafiğin stratejik kontrolünde önemli bir halkayı oluşturması
nedeniyle uluslararası çatışma alanı kılmıştır. Bu önemle birlikte
başka etmenler de o vakit sömürgeci güçlere nüfuzunu yayma ve
bağlılık meselelerine ilişkin uluslararası çatışmalarında yardımcı
olmuştur. Büyük güçlerin rekabetine Somali’nin parçalanmasından
sonra bir de; stratejik çıkarların ve bölgesel emellerin ittiği
bölgesel rekabet, Eritre’nin bağımsızlığını kazanmasından sonra
Etiyopya’nın Kızıldeniz kıyılarını kaybetmesi durumu ve Afrika’nın
tümünde en uzun kıyı şeridine sahip; çökmüş bir Somali’nin varlığı
15
eklendi.18 Nitekim bölgeyi kontrol altında tutmak için ABD Cibuti ve
Etiyopya ile derin ilişkiler içine girmiştir.
SOMALİ
Soğuk savaş sonrası dönemde ise, ABD’nin daha çok insan hakları
söylemli dış politikalara önem verdiğini söylemek gerekir. Fakat, bu
dönemde de reelpolitik stratejiler ön plandadır. Buna örnek olarak
da ABD’nin Abacha rejimiyle olan ilişkilerini vermek yerinde
olacaktır. Bu rejimin insan hakları ihlallerine rağmen, AB ve BM
ülkeleri ambargo uygularken ABD bu ülkedeki çıkarlarından ötürü bu
ambargo uygulamasını reddetmiştir ve işbirliği yapmıştır bu rejimle.
Fakat bu sadece söylemde kalmamıştır, pratikte Somali’ye 1992’de BM
ile beraber yapılan müdehale ABD’nin aktif rol oynadığını gösteriyor
bize bu dönemde. Fakat bu operasyonun aslında insan hakları ile
alakalı olmadığını daha sonraki zamanlarda ABD’nin bölge ile olan
ilişkileri bunu apaçık göstermiştir. Mogadişu’da bölgenin ileri
gelenlerinin yaptığı bir toplantıya batılı güçlerin yaptığı
bombalama ile birlikte Somali halkı adeta dış güçlere karşı birlik
olup Aidid tarafında kenetlenmiştir. Bu “umut operasyonu” adı
verilen kanlı müdehaleden sonra Mogadişu sokaklarında 18 ABD
askerinin öldürülüp sürüklenmesi ABD Afrika dış politikasında uzunca
bir süre sendrom olarak yer etmiştir. Nitekim dönemin başkanı Bill
Clinton, “umut operasyonu”nun başarısız olduğunu kamuoyuna açıklamış
ve ABD, Somali’deki askerlerini geri çekmiştir. Peki Somali’yi bu
kadar önemli yapan neydi ABD için? Akıllara gelen bu sorunun cevabı
hiç de görünürde servis edildiği gibi bölgeye “insan hakları,
demokrasi ve barış” getirmek değildir. Bu süphesiz Somali’nin yeni
keşfedilmekte olan yer altı zenginlikleri ve Aden Körfezinde’ki
jeopolitik konumu ile ilgilidir.18 http://timeturk.com/m/haber.asp?id=552902
16
ETİYOPYA
ABD’nin Etiyopya’nın güneyinde kullandığı askeri bir üs vardır
ve burda insansız hava uçakları kullanılmaktadır, bunun da başlıca
sebebi, Mogadişu’da yaşanan kayıpa benzer bir kayıpın tekrar
yaşanmak istenmemesidir. Etiyopya sürekli olarak Somali ile sınır
çatışmalarına içine giren bir ülkedir. Eski adıyla Habeşistan olan
Etiyopya, Somali’nin bağımsızlığını geçmişte dahi istememiştir.
Afrika Boynuzu bölgesinin bu iki devlet için küçük olduğunu ütopik
olarak düşünen Etiyopya bunu Somali’ye gerçekleştirdiği
operasyonlarla da gösermektedir. Bugün halen sürmekte olan
batılıların miras bıraktığı bir “Ogedan” bölgesi sorunu vardır bu
iki ülke arasında.19 Etiyopa, Somalinin topraklarına girip kendisine
100 km’lik bir tampon bölge oluşturarark kendi güvenlik politikasını
da aktif olarak gerçekleştirmek istemektedir. ABD ile ilişkilere
tekrar dönecek olursak, bunun askeri üsle sınırlı olduğunu
söyleyemeyiz. Etiyopya;’nın Somali’de bulunan Barışı koruma
Güçleri’ni ABD’nin finanse etmekte ve eğitimlerini vermektedir. Aynı
zamanda Etiyopya’nın 2006’da Somali’ye gerçekleştirdiği askeri
operasyon ABD tarafından açıkça desteklenmiştir. ABD’nin bu bölgede
Etiyopya’yı politik partner olarak seçmesini ve işbirliği yapmasını
kolaylaştıran sebepler de Etiyopya’nın kendi tarihsel ve siyasi
yönetim kültüründen gelmektedir. Bunu daha iyi anlayabilmek için
Etiyopya’nın bu işgallerle ne hedeflediğine bakmamız çok isabetli
olacaktır: Birinci olarak, ülkedeki çöküş ve kaos halini devam
ettirmek, Somalili taraflar arasındaki iç bölünmeyi
derinleştirmek. İkinci sebep, Somali’yi birbirlerine düşman ve
çekişen ancak Etiyopya’da gönüllü ya da gönülsüz bağlılık gösteren
çeşitli kısımlara ayırmak. Bir diğer sebep, dış dünyaya açılan bir
19 http://www.acikarsiv.gazi.edu.tr/index.php?menu=2&secim=10&YayinBIK=6780
17
kapı olarak Somali’nin mevkiinden faydalanmak. Bu da Somali’nin Hint
Okyanusu ve Kızıldeniz’e bakan sahilleri ve kıyıları ile el değmemiş
servetlerini ele geçirmekle mümkün olabilecekti. Zira özellikle
Eritre’nin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Etiyopya, bölgede
hapsolmuş bir ülke haline gelmişti. Ayrıca Ogaden bölgesinde yeni
keşfedilen doğal gaz ve petrolün çıkartılması için yabancı
şirketlerle anlaşma yapmıştı ve bu doğal gaz ve petrolü ihraç
edebilmesi için Somali’yi işgal edip limanlarını kontrol altına
alması büyük önem arz ediyordu. Son sebep ise, Somali’yi yutmak,
egemenliğini, kimliğini ve bağımsızlığını bitirmek! Bir diğer
deyişle Somali’yi Etiyopya’ya katmak! Etiyopya’ya sadık Somali geçiş
hükümetinin içişleri bakanı Hüseyin Aideed’in Etiyopya’nın ülkeyi
işgalinin hemen ardından yaptığı şu açıklamalar bu niyeti apaçık
ortaya koymuştur: ‘Somali ve Etiyopya ülkeleri, iki ülke arasındaki
sınırları kaldırma, ortak bir ordu kurma, tek bir pasaport ve tek
bir para biriminin geçerli kılınmasını kapsayan ortak icraatlarda
bulunma sadedindedir.’ İçişleri bakanının bu açıklamaları o vakit
Cumhurbaşkanı Abdullah Yusuf için sıkıntı kaynağı olmuş ve kendisi
bu açıklamaları ‘zamansız’ olarak nitelendirmişti. 20 Etiyopya,
Somali üzerinde bu kadar kendi ulusal çıkarlarını gözeten
politikaları ve amaçları varken, ABD için adeta kullanabileceği,
işbirliği yapabileceği biçilmiş bir kaftan olarak bölgede ön plana
çıkmaktadır.
CİBUTİ
Cibuti, Afrika Boynuzu bölgesi içinde en çok dikkat çeken
ülkelerin başında gelmektedir. Yer altı kaynakları zengin olmasa
da(kayda değer en önemli kaynağı; tuz) konumu nedeniyle tüm batılı
ve hatta asya ülkelerinin ilgisini üzerinde toplamaktadır. Üllkede
şuan üç farklı ülkenin askeri üssü vardır; ABD, Fransa ve Japonya.20 http://timeturk.com/m/haber.asp?id=552902
18
ABD’nin Afrika’da en çok asker bulundurduğu tahmin edile ülkedir
Cibuti. Ayrıca ABD’nin tek askeri üssü bu ülkededir. Cibuti’nin
jeoplitik konumu Afrika Boynuzu içinde oldukça önemlidir, ülkenin
bir diğer çekici özelliği bölgedeki komşuları Etiyopya ve Somali
kadar yönetilmesi zor bir yapısının olmayışıdır. Yemen’in tam
karşısında bulunan Cubiti, Kızıldeniz’deki deniz ticaretinin
güvenliği için de önemli bir rol oynamaktadır, özellikle Somalili
korsanlarla verilen mücadele, Cibuti’nin değerini arttırmaktadır,
nitekim Japonya bile bu amaç için burada bir üs kurmaya gelmiştir.
Sonuç olarak Arika Boynuzu bölgesi, bugün ABD’nin Afrika kıtası
içinde askeri ilişkilerini en yoğun bir şekilde devam ettirdiği
bölgedir. Bölgenin ortadoğu petrollerine yakın olması, radikal
islami örgütler için bir yuva olması ve deniz korsancılığının
önlenmesinde stratejik bir konuma sahip olması gibi sebepler ABD’nin
21. Yüzyıl başından beri bölgeye olan ilgisini gözle görülür bir
şekilde arttırmıştır. Afrika Boynuzu’nda karada, havada, denizde
farklı şekillerde varlık gösteren ABD’nin jeopolitik hedefleri şu
şekilde sıralanabilir; İlk olarak, Amerika’nın Afrika Boynuzu’na
yönelik çıkarlarına ters düşmeyen, Washington’un istediği zaman
istediği yöne çevirebileceği eli olacak bir Somali hükümeti
kurmak. İkinci hedef ise; eğer birinci hedef gerçekleştirilemezse
Amerika yine de Somali’nin, ‘terörist’ olarak nitelendirdiği
gruplardan birinin ya da bölgedeki jeopolitik çıkarlarını tehdit
ettiğini düşündüğü tarafların sığındığı bir yer olmasına razı
gelmeyecektir. Birbirinden ayrı varlıklar oluşturacak, bu
politikanın Somali milletini parçalaması yönündeki muhtemel
sonuçlarına aldırış etmeksizin her bölgeye ayrı şekilde muamele
edecektir. Bir diğer amaç; 9 ülkenin bulunduğu Doğu Afrika
bölgesinde varlığını güçlendirmek. (Somali, Cibuti, Kenya, Etiyopya,
Sudan, Uganda, Burundi, Tanzanya ve Eritre). Amerika’nın bu
19
ülkelerden bazılarında şu anda yoğun şekilde varlık gösterdiği
bilinmektedir. Bu ülkelerin başında da askeri ve istihbarî
merkezleri bulunan Etiyopya’ya ek olarak Kenya ve Uganda
gelmektedir. Bu sebeplerin dışında, Sudan’ın güneyi ile Uganda
arasında bir boru hattı inşa edilmesi. Bu süreç, Sudan hükümetine
karşı düşmanlığının boyutuyla bilinen mevcut rejimiyle Uganda’da tüm
hızıyla sürdürülmektedir. Son olarak da, Hint Okyanusu’nda;
özellikle de Ortadoğu’daki gelişmeleri kontrol edeceği bir nokta
olarak Somali’nin Arap Yarımadası’na yakın kıyılarında Amerikan
askeri üsleri edinmek.21
RUANDA SOYKIRIMI
Ruanda soykırımında ise ABD’nin ve tüm batılı ülkelerin olayı
izlemekle yetindiğini söylememiz gerekiyor. Ruanda’da yıllarca süren
iç savaşın ardında, 1994’te yönetimde bulunan radikal Hutular
tarafından yaklaşık 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu’nun katledilmesi
bugün soykırım olarak kabul edilmiştir. Bu yıl, olayları anma
gününde, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, bu olayın BM adına utanç
verici olduğunu şu sözleriyle dile getiriyor:”
Birçok BM personeli, olağanüstü cesaret gösterdi. Ama biz hala daha çok şey yapmış
olabilirdik. Daha fazlasını yapmalıydık. En çok ihtiyaç duyulan zamanda Ruanda'da askerler
geri çekildi. BM hala Ruanda soykırımının utancıyla çalkalanıyor” 22 Aynı törende,
Obama’nın arkasından konuşma yapan soykırımın olduğu dönemde mevcut
ABD başkanı olan Clinton mikrofonu eline alıyor ve o zaman ki
eylemsizlik politikalarından dolayı özür diliyor. Nitekim Clinton
yıllarca bu olayın bir soykırım olduğunu kabul etmiyor, çok daha
sonraları bunu bir “genocide” olarak söylemlerinde dile getiriyor ve
21 http://timeturk.com/m/haber.asp?id=55290222 http://www.aa.com.tr/tr/dunya/310984--bm-hala-ruanda-soykiriminin-utanciyla-calkalaniyor
20
özür diliyor 1998’deki Ruanda gezisinde.23 Bölgede sürekli olarak
insan hakları ve barış söylemlerinde bulunan ABD’nin bu etkileri
hala devam eden katliama neden seyirci kaldığı ise bugün hala
tartışılmaktadır. Bölgeyi yakından takip eden akademisyen ve iktisat
uzmanı Prof. Dr. Samir Amin ise tüm bu olaylardan Fransa ve ABD’nin
sorumlu olduğunu iddia etmekle beraber, bunun ispatlanamadığını
söylemektedir. Amin, Ruanda’nın yer altı kaynaklarının çok fazla
önem arzetmediğini belirtmekle beraber, Ruanda’nın öneminin
jeoplitik konumu olduğunu söylüyor:” Yer altı kaynakları çok mu, yani bu açıdan
hiç gündeme gelmiyor. Batı komşusu Kongo’da çok önemli doğal kaynaklar var. Kongo’yla
sınır var. Ruanda’nın sürekli silahlanması ve Kongo’ya devamlı müdahil olmasının nedeni bu.
Çünkü asıl yer altı kaynaklarının zengin olduğu ve stratejik anlamda çok önemli olan nokta
Kongo’nun Ruanda sınırı ve ABD bu bölge ile çok ilgileniyor.”24 Nitekim, bugün
Ruanda’nın başında bulunan yönetimin ABD çıkarları doğrultusunda
hareket etmesi ve sürekli olarak Kongo’ya müdahalelerde bulunması,
tüm bu çatışmalardan ve katledilen bir milyona yakın insanın
kanından ABD’nin faydalı çıktığını göstermekle birlikte, bize
yeniden bu meselede de ABD’nin etik değerleri bir yana bırakıp
Ruanda’nın jeoplitik öneminden yola çıkarak pragmatist politikalar
uyguladığını düşündürtüyor.
AFRICOM
Özellikle 11 Eylül sonrası, ABD dış politikası daha çok teröre
karşı mücadele çerçevesinde gelişmeye başlamıştır. ABD şimdiye
kadarki uyguladığı ikili ilişkilerin içinde artık askeri anlaşmaları
daha çok ön plana getirmiştir. Daha önce Ortadoğuda etinlik gösteren
ABD’nin tanımlamasına göre bu “terör” örgütleri artık Afrika’da da
23 http://www.theguardian.com/world/2004/mar/31/usa.rwanda24 http://www.aydinlikgazete.com/m/?id=37513
21
faal olmaya başlamışlardır ve bu acil olarak bölgeye müdehaleyi
gerektiren bir durum olmuştur ABD için. Tüm bu etkenler ABD’yi
bölgede bir Afrika Komutanlığı kurmaya itmiştir. ABD’nin resmi
tanımına göre bu onların altıncı komutanlığı olup Savunma
Bakanlığına bağlı çalışan, Afrika ile askeri ilişkiler kuran,
Afrika’nın birliği için için uğraşan ve Afrika bölgesel güvenlik
örgütleriyle işbirliğini hedeflyen bir komutanlık olarak 1 Ocak
2007 de ilk operasyonlarına başlamış fakat resmi olarak 1 Ocak 2008
de merkez olarak Almanya’nın Stutgart şehrinde açılmıştır ve 2000
personeli bulunmaktadır. 25 ABD bu komutanlığı kendi ulusal kamuoyuna
ve dünyaya anlatırken daha çok barış ve insani değerler kapsamında
anlatmaktan geri kalmamıştır her zamanki gibi. ABD AFRİCOM’un
faaliyetlerinin bölgeye barışı getirmek amaçlı olduğunu söylemekle
birlikte kıta ülkelerinde sivil demokrasiye uygun yönetimlerin
gelmesi için yardımlarda bulunacağını da söylemlerinde sıkça dile
getirmektedir. Fakat apaçık bilinen bir şey varsa o da bu sebeplerin
sadece görünür sebepler olduğu ve, AFRICOM’un gizli misyonun,
özellikle 2000’li yılların başından beridir ABD’nin Afrika’yla daha
özel ilişkiler içine girmesinin sebepleri altında yatmaktadır. Bu
gizli sebeplerin hiçbiri de Afrika insanının faydasını gözeten
sebepler değildir doğal olarak, ABD’nin pragamatist dış politikası
çerçevesinde. Burada AFRICOM’un birincil misyonu ABD’nin kıtanın
petrole, gaza ve yer altı kaynaklarından altına doğrudan erişimidir.
Bu oluşumun altında ABD’de kongresinde büyük lobileri olan enerji
şirketleri sahipleri olduğunu söylememiz AFRICOM’un misyonunu
anlamamızda daha keskin bir görüşe sahip olmamızı sağlayacaktır.
Dolayısıyla, Afrikada yaşayanlar arasında AFRICOM’a karşı çok
şüpheli yaklaşımlar da vardır. Ama bu yaklaşımların hiçbiri,
Kaddafi’nin gerçekleştirdiği karşı koyma kadar ABD için engel teşkil
etmemiştir. Kaddafi bölgedeki AFRICOM faaliyetlerine sadece kuşkuyla
25 http://www.africom.mil/about-the-command
22
yaklaşmakta kalmamış açık bir şekilde buna karşı olduğunu, bu
komutanlığın amacının Afrikayı yeniden kolonileştirmek olduğunu
belirtmekle beraber aktif olarak da uyguladığı politikalarla bu
duruma küçümsenmeyecek oranda karşı koyabilme başarısını
göstermiştir. Kaddafi, AFRICOM’ a karşı çıkan tek Afrika devleti
başkanı olmakla beraber, diğer devletlerin yöneticilerine ABD’den
aldıkları mali desteğin en az iki katını vererek ABD’nin
politikalarına taş koymayı başarabilmiştir. Kaddafi yalnızca kendi
ülkesinin ulusal çıkarlarını düşünmekle kalmayıp tüm kıtadaki ABD
varlığına karşı gelmiştir. Bunun en güzel örneklerinden biri,
Kaddafi’nin Uganda’nın Somali’deki askeri varlığına karşı geliyor
olmasıdır. Yine Kaddafi’nin engel olmak istediği durum ABD’nin
aleyhinde yer almaktadır çünkü Uganda’nın Somali’yle olan askeri
ilişkileri ve operasyonlarının en büyük destekçisi yine ABD’dir. Bu
da ABD’nin Afrika Boynuzu bölgesinde Cibuti, Etiyopya ve Eritre’yi
içine alan dış politikasının bir parçasıdır, ve Kaddafi tüm bu
planlara karşı gelmektedir ayrıca, ülkesi içinde ABD’nin kendisinden
istediği neoliberal değişimleri de gerçekleştirmekte oldukça
isteksiz davranmaktadır. Buna ek olarak Uganda’da mevcut yönetime
karşı silahlı bir şekilde örgütlü muhalefet yapan “Lord’s Resistance
Army” liderlerinden Joseph Kony’e olan
açık Kaddafi desteği26 de ABD’nin gözünde onu başlıca engel olarak
görmesine sebep oluyordu. Nitekim bu örgüt Uganda’da ve bölgede
ABD’nin özellikle Afrika Boynuzu bölgesi ile ilgili çıkar
politikalarına ve stratejilerine ters düşen faaliyetlerde
bulunmaktaydı. Sonuç olarak ABD batılı müttefikleriyle beraber
Kaddafi’yi yok ettikten sonra, AFRICOM, 2007’den Kaddafi’nn
katledildiği 2011 tarihine kadar engellenen faaliyetlerine artık
hızlı bir şekilde devam edebilme konjonktürüne sahip olmuştur. Tüm
26 http://www.motherjones.com/mojo/2011/10/obama-sends-soldiers-hunt-lra-joseph-kony
23
bu olup bitenler arasında en ilginç olan şeylerden biri de
Kaddafi’nin El Kaide ile olan ilişkileridir. Burada Kaddafi’nin
görünürde biraz tutarsız bir politika izlediğini söylemek mümkündür.
Önce Libya’daki muhalif isyanın sorumlusunun Batı ile birlikte, El
Kaide olduğunu bir Sırp muhabirine yaptığı röportajla dile
getirmiştir.27 Fakat hemen ardından El Kaide ile birlikte Nato
güçlerine karşı beraber olabileceğini söyleyebilmiştir Kaddafi.28
ABD’nin Somalili El Shabab adlı militan örgütle de savaş içinde
olduğunu ve bu örgütün El Kaide ile doğrudan bağlantılı olup
Kaddafi’nin öldürülmesini de hoş karşıladıklarını29 düşündüğümüzde,
burada bazı tespitler ortaya koymamız gerekebilir. Kafamızda oluşan
ikilem şu olmalıdır: Ya Kaddafi ve radikal islami silahlı
gruplarları arasında Afrika’da bir anlaşmazlık olduğu, ya da ABD’nin
El Kaide ile işbirliği içinde olduğudur, en azından yeri geldiğinde
ortak hareket etmiş olabilmeleridir. Yoksa normal şartlarda, El
Kaide’nin batıya karşı bölgedeki en uygun müttefik adyının Kaddafi
olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Tüm bunların yanısıra, ABD’nin en büyük endişe duyduğu gelişme
ise Çin’in 2000’lerin başından beri Afrika’da çok ciddi bir şekilde
ABD’ye rakip olmasıdır. Bunu da Angola, Sudan ve Kaddafi
liderliğindeki Libya ile Çin’in ciddi petrol anlaşmaları içine
girmeleri olarak gösterebilirz. Nitekim Çin, Libya iç savaşında da
muhalif güçlere karşı müttefiki Kaddafi’nin başarılı olmasını
istemiştir.30 Böylece, AFRICOM’un amaçlarının salt ABD’nin ulusal
amaçları olduğunu söylemekte bir zorluk çekeceğimizi sanmıyorum. ABD
ve diğer batılı ülkelerin yaklaşık kırk yıldır bölgeye getirdikleri
faydayı, ÇiN’in 2000’ lerin başında bölgeye nüfuz etmeye
başlamasından sonraki 8 yılda içinde getirdikleri ile eşdeğer
27 http://t24.com.tr/haber/kaddafi-el-kaideyi-sucladi-belgrad-aa,12993128 http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=828229 http://allafrica.com/stories/201110230102.html30 http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2011/04/201141195046788263.html
24
olduğunu belirtmeliyiz.31 Özellikle soğuk savaş sonrası Afrika’da
rakipsiz kalan ABD, bölgeyle ilişkilerini kendi istediği şekilde ve
rahatlıkla gerçekleştirebiliyordu. Bir nevi, milli gelirleri enerji
ve yer altı kaynaklarının ihracıtına bağlı olan Afrika ülkeleri, ABD
ve Batıya muhtaç durumdaydılar ve özellikle ABD bu durumu Afrika
devletlerine ekonomik yaptırım zorlamaları ile kendi lehine
kullanıyordu. Bu bağımlılıktan adeta boğulma noktasına gelen
Afrikalı ülkeler için Çin’in bölgeye gelmesi ve şimdiye kadar ABD ve
Avrupalıların uyguladığı poltiikaların aksi yönde, yani yaptırımsız
ilişkiler içine girmesi, Çin’i Afrikalılar için bir kurtarıcı olarak
görmelerine sebep verdi. Nitekim Afrikalı ülkelerin 2000 li yılların
başından itibaren ekonomilerinin de daha hızlı geliştiğini
görüyoruz. Afrikalı devletlerin Çin’i tercih etme sebeplerinden biri
de bölge ile sömürgeci bir tarihinin olmamasıdır batılılardan farklı
olarak. Çin’in bir diğer getirisi de, anlaştığı bölge ülkelerine,
yollar, hidro elektrik santralleri, okullar ve hastaneler gibi
sosyal hizmet ve bayındırlık hizmetlerini de herhangi bir ekonomik
yaptırım dayatmaksızın kurmasıdır. Ayrıca, Afrika ülkelerinin IMF ve
Dünya Bankası’na bağımlılıklarının Çin’in ekonomik yardımları ile
gün geçtikçe azalmasıdır. Bu durum ABD’yi ve Avrupayı derinden
sarsmıştır ve AFRICOM’la bu artan Çin nüfuzunu kırmak
istemektedirler.
Afrika Korsanları
ABD’nin Afrika korsanları ile ilişkisi çok eskiye, hatta
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nden öncesine kadar gider. ABD bu
31 http://www.modernghana.com/news/426168/1/africom-and-the-recolonisation-of-africa.html
25
yüzyıllarda daha çok Osmanlı Devleti’nin toprakları içinde yer alan
Kuzey Afrika (Tunus, Fas, Cezayir ve Trablusgarp) korsanları ile
problemler yaşamıştır ve kendi deniz ticaretini korumayı Büyük
Britanya’ya devretmiştir. Şimdi 21. yüzyılda ise Doğu Afrika(Afrika
Boynuzu) ve Batı Afrikalı korsanlarla mücadelesine devam etmektedir.
Aden Körfezi ve Somali açıklarındaki 2000’li yılların başından beri
artan korsancılık faaliyetleri ABD’nin Afrika’ da askeri olarak
kurduğu ilişkilerde önemli bir yere sahiptir. Bunun için 2009’da
içinde Türkiye’nin de bulunduğu ABD öncülüğünde Birleşik Görev
Kuvveti kurulmuştur.32 Çünkü tam da bu yıllarda sadece ABD’nin bu
korsan saldırılarında uğradığı zarar yıllık 5 milyar dolara tekabül
ediyordu.33 1981’de kurulan Uluslararası Denizcilik Bürosu bugün
hala ciddi bir problem olan korsancılıkla çeşitli yollarla mücadele
etmektedir, ve bunun için diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine
eğitimler de vermektedir.34 Bu büronun raporlarına göre 2012’den beri
Somali korsanlarının etkinliğinin azaldığından ve korsancılık
faaliyetlerinin Afrika Boynuzu bölgesinden Batı Afrika bölgesine
kaydığını görüyoruz. Korsanlar artık Liberya ile Angola arasındaki
daha çok Nijerya yakınlarındaki Gine Körfezi’nde etkinliklerini ABD
için endişe uyandırabilecek şekilde arttırdığını görüyoruz.
AFRICOM’un burda Kamerun ve Nijerya savunma bakanlıkları ile bu
korsan hareketlerine karşı ortak hareket ettiklerini ayrıca Avrupalı
devletlerin bu konuda ABD ile sıkı bir işbirliği içinde olduğunu
söylemeliyiz; bunun sebebi olarak da Nijerya petrollerinin bugün en
çok Avrupa için önemli olduğunu gözden kaçırmamamız gerekir.
32 http://www.dzkk.tsk.tr/denizweb/turkce/uluslararasi/CTF151.php33 http://www.nytimes.com/2012/08/29/world/africa/piracy-around-horn-of-africa-has-plunged-us-says.html?_r=034 https://www.icc-ccs.org/icc/imb
26
SONUÇ
Bütün bu gelişmelerin ışığında ABD’nin Afrika dış
politikasının, dönemin koşullarına göre şekillendiği fakat ABD’nin
değişmeyen nihai ulusal çıkarlarını ön plana alan pragmatist
stratejilerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Ayrıca “jeoplitik”
kavramının 20. yüzyıl sonlarına doğru yeniden hatırlanması ve
devletlerin dış politika yapım süreçlerinde en temek unsurlardan
biri olarak yerini alması Afrika kıtasının yerküre üzerindeki
stratejik konumu sayesinde olmuştur. Aslında uluslarrası politika
çözümlemelerinde coğrafyanın kullanılması yeni bir olgu değil;
fakat, son zamanlara kadar özellikle XX. Yüzyılda gerek teknolojide
(askeri, silah, ulaşım ve iletişim teknolojisinde) meydana gelen baş
döndürücü gelişmelerin gerekse uluslararası politikada yaşanan
değişimlerin etkisiyle bu alanda yürütülen araştırmalarda coğrafya
geri planda kalmış ve yeterince vurgulanmamıştır. Ancak, özellikle
Sovyetler Birliği’nin dağılmasını izleyen süreç, Avrasya adı vrilen
coğrafyanın Dünya tarafından fark edilmesini sağlayınca “jeopolitik”
kavramı Rus ve Amerikan karar vericilerinin dış politikadaki
davranışlarına yön vermeye ve tekrar XIX. yüzyıldaki çekiciliğine
kavuşmaya başlamıştır.35 Avrasya coğrafyasının önem kazanması ve
özellikle Ortadoğu’nun büyük devletlerin ve bölge ülkelerinin
satranç tahtası haline gelmesi, Afrika içindeki özellikle Afrika
Boynuzu’nu jeopolitik olarak 21. yüzyılın en önemli bölgesi konumuna
getirmiştir. ABD de bu durumun farkında olarak 2000’li yılların
başından beri bölgeye daha fazla odaklanmıştır. Afrika’da yeni
petrol rezervlerinin gün ışığına çıkması ve ABD’ nin önümüzdeki
birkaç yıl içinde petrol ithalatının dörtte birini Afrika’dan
gerçekleştirme planları bölgenin jeoplitik önemini daha da
35 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, MKM Yayınları, 8. Baskı, 2013, sayfa 182
27
arttırmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında özellikle 1990’lı yıllarda
bölgede rakipsiz kalan ABD’nin Afrika devletleri ile ekonomik
yaptırım bir başka deyişle tehdit temelli yürüttüğü dış politikası,
11 Eylül olaylarından sonra ciddi değişikliklere uğramıştır. Artık
ABD “terör “söylemlerini arttırmış ve bu söylem devletin bundan
sonraki dış politikasında içinde yapacağı askeri müdehalelere meşru
zemin hazırlamıştır. Ancak 2002’den sonra aktif olarak Afrika
kıtasıyla ilişkilerini arttıran Çin, ABD’nin Afrika dış politikasını
yeniden gözden geçirmesi ve revize etmesi ihtiyacını doğurmuştur.
Sonuç olarak, Afrika bugün çatışmaların ortasında kalmış, gelişmemiş
3. Dünya ülkelerinin başını çekmektedir. Asırlardır kaynaklarının
sömürüldüğünün farkına varan Afrikalılar, kendi yöneticilerinin ABD
ve Batı ile giriştiği çıkarcı işbirliklerine rağmen bu ülkelerle
ilgili oldukça kötümser düşüncelere sahipler. Eski ABD Dışişleri
Bakanı Hilary Clinton’un Afrika’da ABD’nin az bir askeri varlığı
olduğu36 söylemi Afrikalılar için ne kadar inandırıcı olmuştur
tartışılmasına bile gerek yoktur. Sonuç olarak şu soruyu sormak
yerinde olacaktır: “Yoksulluk, açlık, hastalıklar ve silahlı
örgütlerle boğuşan Afrikalılar için Çin bir kurtuluş ışığı olabilir
mi?” Bunu ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Yalnız şundan emin
olabiliriz ki; ABD ve Batının, Afrikalı devletlerin Çin ile olan
ilişkilerini ve kendi birliklerini kıta içinde kurma girişimlerini
baltalamak için insani yardım ve demokrasi kılıfı içinde her türlü
etik olmayan eylemleri yapacak olmalarıdır, çünkü ulusal çıkarları
bunu gerektirmektedir.
36 http://www.politifact.com/truth-o-meter/statements/2014/jun/12/hillary-clinton/hillary-clinton-says-memoir-theres-very-little-us-/
28
KAYNAKÇA
Arı, Tayyar (2013) Uluslararası İlişkiler Teorileri, MKM
British Petrol Statics,(2014) http://www.bp.com
Arif KOŞAR, ABD, Afrika ve AFRICOM, http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/268-sayi-240/731-abd-afrika-ve-africom
29
THOM SHANKER, (August 28, 2012), U.S. Reports That Piracy Off Africa Has Plungedhttp://www.nytimes.com/2012/08/29/world/africa/piracy-around-horn-of-africa-has-plunged-us-says.html?_r=0
Gerard W. Gawalt, America and the Barbary Pirates: An International Battle Against an Unconventional Foe http://memory.loc.gov/ammem/collections/jefferson_papers/mtjprece.html
Moki Edwin Kindzeka (April 23, 2014)US, African Countries Team Up to Tackle Piracy in Gulf of Guinea http://www.voanews.com/content/us-african-countries-team-up-to-tackle-piracy-in-gulf-of-guinea-/1899510.html
Nick Turse, (Sep. 25, 2014), The US Is Also Fighting Pirates Off theCoast of West Africa, http://www.motherjones.com/politics/2014/09/us-also-fighting-pirates-west-africa-gulf-of-guinea?page=2
VOA News, (October 15, 2014), US Embassy Warns of al-Shabab Attack in Ethiopia, http://www.voanews.com/content/us-embassy-ethiopia-al-shabab-threats/2484618.html
PEPE ESCOBAR, (28 Nisan 2011, Perşembe), Afrika 'yıldız savaşları', http://www.zaman.com.tr/yorum_yorum-pepe-escobar-afrika-yildiz-savaslari_1127009.html
Café Pan-Afrika, (25 October 2012), AFRICOM and the Recolonisation of Africa, http://www.modernghana.com/news/426168/1/africom-and-the-recolonisation-of-africa.html
Politics and Government in Post-Colonial Africa, http://exploringafrica.matrix.msu.edu/students/curriculum/m10/activity4.php
Sümeyye BAHŞİ AKYÜZ, (02.09.2014), ABD'NİN AFRİKA KOMUTANLIĞI, http://www.kasem.org/abd-nin-afrika-komutanligi-3917820-haberi
Steve Contorno, (June 12th, 2014), Hillary Clinton says in memoir that there's very little U.S. military presence in Africa, http://www.politifact.com/truth-o-meter/statements/2014/jun/12/hillary-clinton/hillary-clinton-says-memoir-theres-very-little-us-/
30
Zachary A. Goldfarb (May 5th,2014), U.S., Djibouti reach agreement to keep counterterrorism base in Horn of Africa nation, http://www.washingtonpost.com/politics/us-djibouti-reach-agreement-to-keep-counterterrorism-base-in-horn-of-africa-nation/2014/05/05/0965412c-d488-11e3-aae8-c2d44bd79778_story.htmlThe United States Army in Somalia ,http://www.history.army.mil/brochures/Somalia/Somalia.htm
Defne Bayrak, ABD, Etiyopya, Kenya ve büyük Somali pastası!, http://timeturk.com/m/haber.asp?id=552902
Şafak Terzi, ABD-Fransa Cepheye geldi, Yüzbinlerce Ruandalı Katledildi, http://www.aydinlikgazete.com/m/?id=37513
Akademik Perspektif, ABD’nin Afrika’da Askeri Mevcudiyeti http://akademikperspektif.com/2013/03/11/abdnin-afrikadaki-askeri-mevcudiyeti/
BUREAU OF AFRICAN AFFAIRS ,( August 23, 2013 )US Relations with Ethiopia, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/2859.htm
About Peacecorps, http://www.peacecorps.gov/about/
Peacecorps Timeline, www.dipity.com/peacecorps/Peace-Corps-50th-Anniversary-1961-2011/?eid=HNdZWApTuzk
Ed Grabianowski, How the Peace Corps Works, http://money.howstuffworks.com/peace-corps4.htmThe United Nations and Decolonization, http://www.un.org/en/decolonization/declaration.shtml
Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”
Huriye Yıldırım, (24th June 2010), Soğuk Savaş Döneminde Amerikan Dış Politikasında Afrika, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=2333&konu=0&bolge=12
Ted Dagne,(15th September,2011), Africa: U.S.Foreign Asistance Issues, http://www.fas.org/sgp/crs/row/RL33591.pdf
Rory Carrol, (31th March, 2004), US Chose to Ignore Rwandan Genocide, http://www.theguardian.com/world/2004/mar/31/usa.rwanda
31
BM hala Ruanda soykırımının utancıyla çalkalanıyor, (8 Nisan 2014) http://www.aa.com.tr/tr/dunya/310984--bm-hala-ruanda-soykiriminin-utanciyla-calkalaniyor
Samantha Oltman, (Oct. 14, 2011), Obama Sends Soldiers to Help HuntDown Joseph Kony, http://www.motherjones.com/mojo/2011/10/obama-sends-soldiers-hunt-lra-joseph-kony
Pepe Oscabar,(14th April 2011), Chinese’s Interest in Gaddafi, http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2011/04/201141195046788263.html
International Maritime Bureu, https://www.icc-ccs.org/icc/imbCibuti Hakkında Bilgi, https://www.nkfu.com/cibuti-hakkinda-bilgi/