ABD-LATİN AMERİKA

45
T.C ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ ÇALIŞMANIN ADI BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEN GÜNÜMÜZE ABD-LATİN AMERİKA İLİŞKİLERİ: MADALYONUN İKİ YÜZÜ HAZIRLAYANIN ADI – SOYADI IŞIL IŞIK ÖĞR. NUMARASI 021060503 BURSA 2013 1

Transcript of ABD-LATİN AMERİKA

T.C

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

ÇALIŞMANIN ADI

BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEN GÜNÜMÜZE ABD-LATİN AMERİKAİLİŞKİLERİ: MADALYONUN İKİ YÜZÜ

HAZIRLAYANIN ADI – SOYADI

IŞIL IŞIK

ÖĞR. NUMARASI

021060503

BURSA 2013

1

İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ BÖLÜM

1.PAYLAŞILAMAYAN BÖLGE: LATİN AMERİKA TARİHİ (1815-1823)………… 4

1.1. Latin Amerika’da Bağımsızlık Hareketleri (1815-1820)

1.1.2. Kurtuluşun öncüleri : Francisco De Miranda & Simon Bolivar

1.2. Bağımsızlığın ilk yılları (1820-1823)

İKİNCİ BÖLÜM

2.LATİN AMERİKA’NIN ABD DIŞ POLİTİKASI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE

İLİŞKİLERİN TARİHSEL SEYRİ………………………………… 6

(1823-1990)

2.1. Bağımsızlık hareketlerinin ABD’deki etkileri

2.1.2. 1823 Monroe Doktrini……………………………………………………… 6

2.2. 20. Yüzyıl ve daha müdahaleci bir ABD………….............................................. 8

2.2.1. Ekonomik çıkar mücadeleleri

- Panama Kanalı,

- Muz Savaşları (ABD’nin ‘’Big Stick’’ <Kalın Sopa> Politikası)

2.3. Soğuk Savaş Yılları ve ABD’nin anti-komünist cephe oluşturma

çabaları ( 1947 Rio Paktı, 1948OAS )............................................. 13

2

2.3.1. 1959-1990 ABD’nin komünizm ile savaşı ve askeri Müdahaleleri

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. 2000’LER VE OBAMA’DAN SONRA ABD’NİN LATİN AMERİKA

POLİTİKASI……………………………………. 15

3.1. Obama’dan Sonra ABD’nin Latin Amerika Tutumu

3.2. ABD – Bolivya , Küba, Venezuela ve Meksika İlişkileri (Obama Öncesi & Sonrası Dönem)

3.2.1. ABD-Bolivya ilişkileri……………………………………. 17

3.2.3. ABD-Venezüella ilişkileri………………………………… 19

3.2.2. ABD- Meksika İlişkileri…………………………………... 22

3.2.3. ABD-Küba İlişkileri………………………………………. 23

GİRİŞ

Amerika kıtası, dünya üzerindeki diğer kıtalara nazaranbelki de içinde gerek politik gerek kültürel anlamda en çokçeşitliliği barındıran kıta olarak düşünülebilir. Bu çeşitlilikpolitik eylemlerde tarihte ve günümüzde hep etkisinigöstermiştir. Özellikle 1800’lerde Latin Amerika’dabağımsızlıkların kazanılması ve oluşan yeni devletlerin deuluslar arası sisteme dahil olmasıyla söz konusu çeşitlilikdaha da artmış; kültürden politikaya, sosyal yapıdan rejimfarklılığına, birçok alanda birbiriyle uyumlu/uyumsuz yapınınaynı kıtayı paylaşmaları realitesi doğmuştur.

Zaman zaman bir ‘’Amerikan Birliği’’ hayaliyle adımlaratıldığı görülmüşse de çoğu zaman ABD, kıtadaki çeşitliliğikabul etmek yerine sindirip asimile etmeye çalıştıkça zamanla

3

bu birlik fikrinin dışına itilmiştir. Zamanında şeklen,sömürgeciliğe baş kaldırıp bağımsızlıklarını kazanan LatinAmerika ülkelerinin yanında gibi görülse de aslında ABD deAvrupalı sömürgeci devletleri aratmamış; kıtadan Avrupaetkisini uzaklaştırır uzaklaştırmaz kendi tarzında sömürgecilikgeleneğini sürdürmüştür. Latin Amerika’da önayak olduğu sayısızdarbe, akabinde sebep olduğu politik istikrarsızlıklar,‘’özelleştirme’’ maskesi altında söz konusu ülkelerin doğalkaynaklarının sömürülmesi, bölge ülkelerinin yönetiminde sözsahibi olma isteği ve bu istekle girişilen müdahaleler ABD’ninsömürgecilik tarzının yalnızca birkaç örneğidir. LatinAmerika’dan bütün bu sömürüye cevap olarak belki gecikmiş amakesinlikle keskin bir dönüşümle tepkiler gelmeye başladı. Oncazaman Latin Amerika üretti veya üretmeye zorlandı, doğalzenginliklerinin, kaynaklarının esiri oldu fakat uzun bir sürene kendi kaynakları ne de ürettikleri üzerinde söz sahibiolabildi. ‘’İçeride’’ bir örgütlenme, milli bilinç ruhununoluşması oldukça zaman aldı. Bazı ülkelerde bu dönüşüm çok dahakeskin ve çok daha erken yaşandı. Bazılarında ise daha ağırkanlı ve yumuşak olabildi. Hatta bazılarında hala tam anlamıylasağlanabilmiş değil. Kıtadaki bu dönüşüme zemin hazırlayan çoksancılı hatta çok kanlı olaylara şahit olundu.

ABD ve Latin Amerika’yı madalyonun iki yüzü yapan, enbaşta fikir ayrılığı, sonra da ekonomik bağımlılık, sömürünedeniyle ‘’paranın iki yüzü’’ olmalarıdır. Uzun yıllar ABDhegemonyasının etkisiyle ABD ile politik açıdan paralellikgösteren / göstermek zorunda kalan Latin Amerika ülkeleri, ensivri çıkışlarını ve politik dönüşümlerinin temelini II. DünyaSavaşı ve sonrasını izleyen dönemde belirginleştirmeyebaşlamışlardır. Özellikle II. Dünya Savaşı’ından sonraki dönemkıtada sosyalizmin en çok taraftar kazandığı, en köklüdeğişimlerin yaşandığı ve bazı ülkeler için geri dönüşü olmayanbir yola girildiği dönem özelliğindedir. İlerleyen zamanlardakipolitik farklılıklarının nedeni de bu; yani büyük oranda LatinAmerika’nın, Bağımsızlığını çok erken bir zamanda kazanmasıdır.Bu nedenle ileride çok daha marjinal politikalar

4

benimsenebilmiştir. Peki bu değişim / dönüşüm döneminden sonrada ABD ve Latin Amerika’nın tarihte benzer algılar içinegirdiği, paralel politikalar güttüğü olmuş mudur ? ABD’nintarihten günümüze Latin Amerika politikası nasıl bir seyirizledi ? ABD’nin süre giden Latin Amerika politikasına yön veşekil veren etmenler nelerdir ? Politikanın ve iki bölgeninilişkilerinin seyrini değiştiren olaylar olmuş mudur ? Buçalışmada tüm bu sorulara yanıt aranmaya çalışılacak ve ABD-Latin Amerika ilişkilerinin günümüze kadar aldığı halincelenecektir.

1. PAYLAŞILAMAYAN BÖLGE: LATİN AMERİKA TARİHİ

LATİN AMERİKA’DA BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİ

Latin Amerika tarihi aslında bir sömürgeler tarihidir.

Kristof Kolomb’un 15. yy’da Avrupa’yı bugünkü Amerika

kıtasından haberdar etmesiyle beraber kıta, başta İspanya olmak

üzere birçok Avrupa ülkesinin sömürge rekabetine sahne olmak

durumunda kalmıştır. Kıtanın özellikle güney kısmına verilen

‘’Latin Amerika’’ adı 1860’lardaki popüler akım Pan-Latinliğin

hakim olduğu zamanlarda öne çıkmıştı.1 Bu kavramın kendini

gösterdiği yıllar aynı zamanda III. Napolyon’un tarih

sahnesinde büyük ölçüde yer edindiği ve İspanya’yı işgaliyle

belki de Latin Amerika’nın bağımsızlık hareketlerine giden

yolda cesaretlenmesini sağlayıp bu yöndeki ilk kıvılcıma

sebebiyet verdiği zamanlardır.

Bugün ‘’Latin Amerika’’ olarak tabir ettiğimiz bölge

ülkeleri, Avrupa tarafından sömürüldükleri, yine Avrupa’dan

ithal virüslerle ve bilimum hastalıklarla nüfuslarının büyük

1 Sait Yılmaz, ‘’Latin Amerika’da Neler Oldu ?’’, s. 3, http://usam.aydin.edu.tr/analiz/LATiNAMERiKA_.pdf, (e.t 17/11/2013).

5

bir kısmını kaybettikleri, zorla dinlerinin ve hayat

tarzlarının değiştirildiği onca yıldan sonra nihayet 19.

Yüzyılda büyük ölçüde Napolyon’un en önemli sömürgecilerden

İspanya’yı işgalinden cesaret alıp kendi kaderlerini tayin etme

sevdasıyla ayaklanmaya başladılar. Bu başkaldırıya şüphesiz

Amerikan ve Fransız ihtilalleri, İngiltere’nin İspanyol

sömürgelerini bu yönde kışkırtması, yerli halkla karışan

İspanyolların o dönemin Avrupa’sındaki liberal fikirleri Latin

Amerika’ya ithal etmeleri gibi etkenler de büyük ölçüde zemin

hazırlamıştır.2 Tüm bu nedenlerle uzun yıllar maddi manevi

sömürülen Latin Amerika halkı ayaklanmış ve 1815-1830 yılları

arasında bölge ülkeleri tek tek bağımsızlıklarını ilan etmeye

başlamıştır. Bu süreçte ilk olarak 1816 yılında Venezüella ve

Arjantin, 1818’de Şili, 1821’de Panama ve Peru, 1822’de

Brezilya ve 1828’de Uruguay bağımsızlıklarını ilan ettiler.3

Her ülkenin bağımsızlık hareketinin genellikle asker

kökenli tek bir lideri olagelmiştir. Fakat o tarihlerde ‘’tek

bir Güney Amerika’’ rüyasıyla öne çıkıp halk arasında ‘’El

Libertador (kurtarıcı)’’ olarak benimsenen ve halen ‘’Latin

Amerika Bağımsızlık Hareketlerinin en büyük lideri’’ olarak

anılan asker kökenli Simon Bolivar ve onun fikir babası

sayılabilecek Francisco De Miranda ‘’El Precursor (öncü)’’;

Latin Amerika’nın bağımsızlığa kavuşmasındaki katkıları ve

çabaları açısından sayılabilecek en önemli isimlerdir.4 İkisi2 Büşra Öğütçü, ‘’Latin Amerika’da Bağımsızlık Hareketleri’’, http://www.politikakademi.org/2013/02/latin-amerikada-bagimsizlik-hareketeri/, (e.t 17/11/2013).

3 Yılmaz, op.cit., s. 2.4 Christopher Minster, ‘’Biography Of Simon Bolivar Liberator of South America’’, s. 1,

6

de asker kökenli olup büyük ölçüde Kuzey Amerikalı demokratlar

ve Fransız Devrimi düşünürlerinden etkilenmişlerdir. Hatta

Francisco De Miranda, zamanında George Washington’ın

ordularında savaşmış; daha sonra ise Avrupa’da Fransız Devrimi

ordularında varlık göstermiştir.5 Bu iki ismin yegane amacı

günümüzdeki gibi birbirinden bağımsız birçok Latin Amerika

ülkesi kurulması değil; birleşik, tek ve güçlü bir Güney

Amerika oluşturmaktı. O tarihlerde bağımsızlık istenci iki

türlüydü : İspanyol tacına değil; Napolyon’un kardeşi Joseph

Bonapart’ın krallığına karşı olup Ferdinand VII tekrar tahta

geçene kadar bir cunta kurularak bağımsız hareket etmeyi

isteyen Karakaslı elitler ve Simon Bolivar gibi bunun yarım bir

bağımsızlık olduğunu düşünüp tam bağımsızlığın peşinden

gidilmesi gerektiğini savunanlar.6 Miranda ve Bolivar hemen

hemen aynı düşünceyi savunmuş; büyük ölçüde de bu idealleri

uğruna adımlar atmışlardır. 1816’da İspanyolları yenerek

Venezüella’nın bağımsızlığını ilan edip, 1819’da

cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra Bogota’da bir Kolombiya

Devleti kurup Venezüella ile birleştiren ve kurduğu bu birliğe

1822’de Ekvator’u da katan, Peru’ya ülkelerini İspanyollardan

tamamen temizlemeleri için yardım eden ve kafasındaki birliğin

kurumsal temeli için 1826’da Panama’da bir Vekiller Kongresi

kurulması çağrısında bulunan Simon Bolivar, belki de bu amacın

http://latinamericanhistory.about.com/od/latinamericaindependence/a/simonbolivarbiography.htm, (e.t 17/11/2013).

5 Oral Sander, Siyasi Tarih, 19.Baskı, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2009, s. 286.6 Ayşe Yarar, ‘’Latin Amerika’da İspanyol Sömürgeciliği ve Simon Bolivar’ınBağımsızlık Mücadelesi’’, s. 398, http://www.historystudies.net/Makaleler/582580588_21-Ay%C5%9Fe%20Yarar..pdf, (e.t 17/11/2013).

7

gerçekleştirilmesine en çok yaklaşan isim olmuştur.7 Bolivar

efsanesi ve geride bıraktığı fikirler, içinde bulunduğumuz

yüzyılda bile hala büyük ölçüde etkisini göstermektedir. Öyle

ki Venezüella’nın önceki başkanı Hugo Chavez, ülkesine

sosyalizm rejimini getirirken buna ‘’Bolivarcı Devrim’’ demiş;

bir anlamda Simon Bolivar’ın izinden gittiği izlenimini

vermiştir.8 Diğer Latin Amerika ülkelerinin Liderlerine nazaran

Simon Bolivar, sırf yerel değil, büyük ölçüde dünya çapında üne

kavuşmuş, bölgede ondan sonraki liderler açısından da bir esin

kaynağı olagelmiştir.

Latin Amerika ülkeleri tarafından kazanılan bağımsızlığın

ilk yıllarında her ne kadar görünüşte siyasi bağımsızlık elde

edilmiş olunsa da ekonomik anlamda bağımlı olmaktan

kaçınılamadı. Çünkü özellikle ABD ve İngiltere tarafından

bağımsızlıklarını elde etmeleri için desteklenen çoğu Latin

Amerika ülkesi zamanla yine başta bu iki ülkenin yegane pazarı

ve hammadde üreticisi durumuna geldiler.

2. LATİN AMERİKA’NIN ABD DIŞ POLİTİKASI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE

İLİŞKİLERİN TARİHSEL SEYRİ

ABD ve İngiltere, daha Latin Amerika ülkelerini

bağımsızlıklarını kazanmaları yolunda desteklerken

/kışkırtırken renklerini belli etmişlerdi. Amerika kıtasının

güneyinde özellikle İspanya ve Portekiz tarafından paylaşılmış

bir sömürge uygarlığı görmek yerine öncelikle o iki ülkeye ve

Avrupa’daki diğer sömürgeci devletlere karşı ayaklanan,

zincirlerini kıran birçok küçük devlet görmek istiyorlardı.7 Yılmaz, loc.cit.8 Minster, op.cit., s.4.

8

Uzun vadede ise şüphesiz ABD ve İngiltere tarafından

zincirlenmeleri bu iki ülkenin işine gelmekteydi. Fakat ABD

İngiltere ile iş birliği niyetinde değildi. Daha çok bireysel

çıkarlar ile politik ve ticari avantajlar peşindeydi. ABD’nin

bütünlüğü ve gelişebilmesi için Güney Amerika’daki Avrupa

varlığı son bulmalıydı. Bağımsızlıklar peşi sıra gelmeye başlar

başlamaz ABD, bağımsızlıklarını kazanan Latin Amerika

ülkelerini ekonomik ve politik etki alanına alma çalışmalarına

başladı. Bu amaca yönelik ilk ve en sağlam angajmanı Monroe

Doktrini oldu.

MONROE DOKTRİNİ

ABD tarafından en uzun süre uygulanan bu doktrinin yegane

amacı kıtada ABD’ye alternatif bir güç olmamasını sağlamaktı.

ABD, kıtada İngiltere dahil bölgeyle ilgili sömürgecilik ve

etki alanı faaliyetleri planlayan diğer tüm Avrupa ülkelerini

de içerecek bir ‘’temizlik’’ istiyordu. Bu, aynı zamanda

Amerikan Bağımsızlık Savaşı önderlerinin ve başta George

Washington’ın ABD’nin Avrupa’nın karışık diplomatik oyunları

içine girmemesi ve Avrupa’yı Amerika’ya müdahale ettirmeme

şeklindeki politik vasiyetlerinin de bir ürünüdür.9

Dönemin ABD başkanı James Monroe’nün 1823 yılında Amerikan

Kongresine sunduğu mesajdaki söylemi gayet açıktı: ABD,

Avrupa’nın işlerine karışma niyetinde değildi. Buna karşılık

Avrupa da ABD ile iyi ilişkilerin devamını istiyorsa Amerika

Kıtası’nın işlerine karışmamalıydı. Bu beyanata göre herhangi

9 Sander, op.cit., s. 287. 9

bir Avrupa ülkesi, Latin Amerika’nın iç işlerine bir müdahalede

bulunduğu takdirde karşısında ABD’yi bulacaktı.

ABD, Monroe Doktrini’nin verdiği rahatlıkla açık bir

şekilde neredeyse bütün Latin Amerika’yı siyasi ve ekonomik

etkisi altına almaya başladı (Küba burada bir istisnadır).

Artık söyleyeceğini söylemişti ve dayandığı kendince ‘’meşru’’

bir angajmanı vardı.

ABD’nin bölgedeki bu tekeli 1860’larda Meksika’daki

karışıklığa kadar sürebildi. Meksika’da, İspanya’dan ayrılıp

bağımsızlık ilan edildiğinden beri iç istikrar bir türlü

sağlanamamıştı. Tüm istikrarsızlıklar ve kargaşaya bir de ABD

ile Teksas sorunu, Meksika’nın ABD’ye köle geçişini yasaklaması

gibi olayların büyüyüp savaşa dönüşmesi ve Meksika’nın

Kaliforniya sahillerini de kaybetmesi eklenince Meksika

Avrupa’dan yüklü miktarlarda borç almak durumunda kaldı.10

Meksika’daki liberal-muhafazakar iç çekişmenin ise tohumları

daha 1855’te atılmıştı. Çekişmenin tarafları : Liberal Benito

Pablo Juarez ile muhafazakar General Miguel Miramon idi ve bu

çekişme 1861’de Juarez’in anayasal başkan sıfatına kavuşup

neredeyse tüm gücü elinde toplamasına kadar sürdü.11 Başa geçen

Juarez’in Meksika’nın içinde bulunduğu ekonomik durumu

düşünerek Avrupa’ya olan borçların ödenmesini askıya alması,

İspanya, Fransa ve Monroe Doktrini’ni zaten resmi olarak kabul

etmemiş İngiltere’yi harekete geçirdi ve bu üç ülkenin

10 Durmuş Akalın, ‘’Maximillian’ın Meksika İmparatorluğu ve Meksika’ya GidenMısır Askerleri’’, s. 614, http://www.turkishstudies.net/Makaleler/519211100_40_Akal%C4%B1n%20Durmu%C5%9F_S-611-627.pdf, (e.t 17/11/2013). 11 Ibid., s. 615.

10

Meksika’ya birleşik bir ordu göndermesine neden oldu.12 Bu üç

ülkenin istekleri ve amaçları farklı olsa da ABD’nin doktrinini

çiğneme, bölgedeki tekelini kırma konusunda birleştiler ve bu

noktada bir süre beraber hareket ettiler. İngiltere ve İspanya

yalnızca ekonomik anlamda alacaklarının peşine düşmüş olsa da o

sıralarda bir iç savaş yaşayan Amerika’nın çok yakında bölünüp

yok olacağından oldukça emin olan Fransa’nın amacı daha

farklıydı ve bu anlamda ABD tekeline karşı en ciddi tehdidi

oluşturuyordu. Fransa’nın asıl isteğinin Meksika’yı kendi

‘’uydusu’’ yapmak olduğunu fark eden İngiltere ve İspanya,

amaçlarının dışında bir eyleme bulaştıklarını fark edip

ordularını çekmeye başlayınca tek başına kalan Fransa’ya ve ona

karşı yine tek başına mücadele etmeye çalışan Juarez’e en büyük

ekonomik ve askeri destek ABD’den geldi.13 ABD’den aldığı

desteklerle Juarez tekrar başa geçip Maximillian idam edilse de

1876’da Meksika yeni bir dikta altına girmekten

kurtulamamıştır.14

Tüm bu karışıklıklar, bölgede ABD’nin Monroe Doktrini

ile elde ettiği tekelin kırıldığını ve Latin Amerika

ülkelerinin tekrardan Avrupa’nın ilgi ve etki alanına girdiğini

göstermekteydi. ABD’nin bu süreçteki en temel dış politikası,

kıtada kendisinden başka bir güç barındırmamak, tekelini kırmak

isteyen ve bölgedeki yerine göz diken Avrupa ülkelerine karşı

tüm gücüyle çiçeği burnunda bağımsız Latin Amerika ülkelerini

desteklemek şeklindeydi. Bu süreci izleyen dönemde Latin

Amerika ülkelerinin ekonomileri neredeyse tamamen ABD ve

12 Sander, op.cit., s. 288.13 Akalın, op.cit., s. 616.14 Sander, loc.cit.

11

Avrupa’ya ihraç ettikleri bir iki ürüne dayanmaya başladı.

Burada sadece istisna olarak Arjantin, Avrupa’ya sattığı

çeşitli ürünlerin özellikle de et ve buğdayın sayesinde

ekonomik olarak kalkınan, siyasal olarak ise istikrarlı bir

yapı gösterebilen tek Latin Amerika ülkesi olabildi.15

20. YÜZYIL VE DAHA MÜDAHALECİ BİR ABD

20. Yüzyıl, ABD-Latin Amerika ilişkilerinin oldukça

hareketli geçtiği bir takım dönemler ve yıllar

barındırmaktadır. Burada öncelikle farklı dönemlerden iki ABD

başkanının konuşması hem ABD’nin izleyeceği Latin Amerika

politikasına dair sinyaller ve ipuçları içermesi açısından hem

de bu demeçlerin Latin Amerika açısından oldukça küçük düşürücü

bulunması açısından önem arz etmektedir. İlk olarak 1904’te

Theodore Roosevelt, verdiği bu demeçle 20. Yüzyılda ABD’nin

daha müdahaleci bir tavır takınacağının sinyallerini vermiştir:

‘’ Uygar toplumun bağlarında genel bir gevşemeye sebebiyet veren

kronik bir kabahat veya iktidarsızlık, bazı uygar uluslar tarafından müdahaleyi

gerektirebilir.’’16

Daha sonra 1961’de Domuzlar Körfezi Çıkarması’nın da

yaşandığı yılda Başkan John F. Kennedy’nin ise şu demecine

şahit olunmuştur :

‘’ Eğer bu yarımkürenin ulusları, dış Komünist nüfuza karşı olan taahhütlerini yerine

getirmede başarısız olurlarsa; bu hükümetin, ulusumuzun güvenliği adına birincil

15 Ibid., s. 289.16 J.P.Morray, ‘’The United States and Latin America’’, Latin America, Reform or Revolution?, Der. James Petras & Maurice Zeitlin, New York: Fawcett World Library, 1968, s. 100.

12

yükümlülüklerini yerine getirmekten çekinmeyeceğinin açık bir şekilde anlaşılmasını

istiyorum.’’17

ABD başkanlarının farklı zamanlarda yaptıkları bu beyanatlar,

ABD’nin 20. Yüzyılda daha müdahaleci bir tavır takınacağının

sinyallerini verirken aynı zamanda sadece Latin Amerika’ya

değil dünyanın geri kalanına da tehditkar bir söylem

içermektedir. ABD, daha ileriki tarihlerde görülen Ortadoğu’ya

müdahalede teröre karşı açtığı savaşa dayanarak kendi

güvenliğinin tehlikede olduğu gerekçesiyle yaptıklarını

meşrulaştırdığı gibi burada da ‘’uygar toplumun bağlarında

gevşeme’’ şeklinde bir kılıfla karşımıza çıkmaktadır ve

komünizmin kendi güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle de

birçok Latin Amerika ülkesine bulunduğu müdahaleyi meşru

kılmaya çalışacaktır. Fakat işin ulusal güvenlik boyutunun

yanında azımsanamayacak derecede bir de ekonomik çıkar boyutu

vardır ki aslında sırf ABD’nin değil Avrupa’nın da bölgeye

ezelden beridir var olan ilgisini ve ABD ile zaman zaman

kendisini rekabet ortamında bulmasını açıklayan çoğu zaman işin

bu boyutudur. Yine bu dönemde Latin Amerika, ABD’nin gerek

Avrupa ülkelerine karşı gerek tüm dünyada gittikçe şiddetlenen

özellikle ekonomik bakımdan söz sahibi olma arzusu ve amacına

yönelik bir basamak statüsüne büründü. Giderek ‘’pasta’’dan

daha büyük dilimler almak isteyen ve bu konuda Avrupa ile

paylaşımcı bir tutum sergileme niyetinde olmayan ABD,

ekonomisinde ve bölgedeki itibarı açısından son derece önemli

olan Panama Kanalı’nın yapımına soyundu ve 1914’te kanalı

hizmete açtı, aynı anda da 1912’de Nikaragua, 1914’te Haiti,

17 Ibid., s.101. 13

1916’da Dominik Cumhuriyeti’ne daha sonra Muz Savaşları olarak

anılacak olan müdahalelerde bulundu.18 Bunların yanında bir de

güney komşusu Meksika’da yaşanan politik ve askeri

mücadelelerle de yakından ilgilenip oraya da müdahale etmesi,

ileriki yıllarda Latin Amerika’nın ABD’nin ‘’arka bahçesi’’

olarak anılmasına neden oldu.19

Henüz 1890’ların sonunda stratejik zorunlulukların yanı

sıra esasen yine ekonomik beklentilerle işadamlarının Büyük

Okyanus’taki pazarlara kolay yoldan ulaşma istekleri bir araya

gelince dönemin ABD başkanı ve Kongre üzerinde iki okyanus

arasında bir kanal açılması gerekliliği üzerinde görüş

birliğine varılmıştı bile.20 Fakat ortada bir engel vardı:

Panama o dönemde Kolombiya’nın elindeydi. ABD, bir an önce

planını hayata geçirmeliydi. Bölgedeki hakimiyetini büyük

ölçüde arttıracak ve beraberinde müthiş ekonomik getirileri

olacak bu büyük fırsatı kaçırmamalıydı. Çok geçmeden ABD’nin

beklediği fırsat ayağına geldi ve 1903’te Panama’da

Kolombiya’ya karşı bir bağımsızlık hareketi filizlendi ve tabi

ki ABD kendisine karşı olmayan birçok ayaklanmada olduğu gibi

buna da gizliden destek verdi.21 ABD, yeni kurulan Panama

Cumhuriyeti’ni derhal tanıdı ve aralarında imzalanan anlaşmayla

kanalın yapımına başlandı. Bu, ABD açısından hem diplomatik

hem de ekonomik bir zaferdi. İki Okyanusu birbirine bağlayan

kanal (1978’de Başkan Jimmy Carter’ın, kanalın Panama devletine

devredilmesine yönelik anlaşmadan aldığı onay ile 1999’dan

18 Yılmaz, op.cit., s. 3.19 Hakan Türk, Amerikan İmparatorluğu, 1. Baskı, İstanbul: Melisa Matbaacılık, 2003, s. 182.20Ibid., s. 181.21 Ibid.

14

itibaren kanalın yönetimi Panama’ya geçse de)22 artık onun

kontrolündeydi. Ayrıca 1903’te bağımsızlığını kazanan Panama,

1939 yılına kadar ABD’nin protektorası olarak kaldı.23 Bu arada

1921’de ABD, Kolombiya’ya 25 milyon$ tutarında bir tazminat

ödedi.24 Bu aynı zamanda, ABD iki okyanus arasında bir yola

sahip olabilsin diye kurulan bir devletin fiyatıdır. ABD, kanal

yapımı zaferinin yanı sıra hemen hemen aynı tarihlerde bölgede

tam hakimiyeti sağlamak amacıyla Nikaragua, Meksika, Dominik

Cumhuriyeti ve Haiti’ye karışmakta da bir sakınca görmedi. Bu

müdahaleler, 1845 Teksas, 1848 Kaliforniya ilhakı ve 1898 Küba

müdahaleleri sonucunda 1901 yılında başkan Theodore

Roosevelt’in ortaya attığı Big Stick (Kalın Sopa) politikasının

ürünüydü.25 ABD’nin bu ülkelere müdahalelerinin ‘’Muz

Savaşları’’ olarak adlandırıldığını belirtmiştik. Bu terimi

biraz açmak gerekirse ; Muz savaşları denen olgu, aslında bir

ticaret savaşıydı ve yine köken ekonomik rekabete dayanıyordu.

Bir anlamda ABD ve Avrupa arasındaki ticari anlaşmazlığın doruk

noktasıydı. ABD, hem kendi ekonomisi için endişelendiğinden hem

de ABD ağırlıklı ve Latin Amerika Muz endüstrisini elinde tutan

çok uluslu şirketlerin büyük baskısı altında olduğundan, Latin

Amerika ile beraber Avrupa’nın uygulamasına serbest ticaret

22 David C. Hanson, ‘’Theodore Roosevelt and the Panama Canal’’, s. 4, http://www.upa.pdx.edu/IMS/currentprojects/TAHv3/Content/PDFs/Roosevelt_Panama_Canal.pdf, (e.t 19/11/2013).

23 Ibid.24 Ibid.25 Özgecan Şahin, ‘’Arka Bahçe’de Süper Gücün Gölgesi: Venezüella-Kolombiya Gerginliği’’, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=793:arka-bahcede-sueper-guecuen-goelgesi-venezueella-kolombiya-gerginlii&catid=89:analizler-latinamerika&Itemid=142, (e.t 19/11/2013).

15

kurallarının çiğnendiği ve Latin Amerika ülkelerine haksızlık

yapıldığı gerekçesiyle karşı çıktı.26 Enteresandır ki daha önce

cumhuriyetçilerin destekçisi olan çok uluslu güçlü muz şirketi

Chiquita Markasının Demokrat Parti’ye 500.000$ bağış

yapmasından yalnızca 24 saat sonra Clinton yönetimi ‘’Muz

Savaşı’’nı Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) taşımıştır.27 Latin

Amerika ve Avrupa arasında neredeyse günümüze kadar süren bu

anlaşmazlık nihayet 2009’da varılan anlaşmanın 2012’de AB ile

11 Latin Amerika ülkesi ( Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika,

Honduras, Meksika, Ekvador, Guatemala, Peru, Venezüella,

Panama, Nikaragua ) arasında Cenevre’de imzalanan diğer bir

anlaşmayla etkinleştirilmesi ile AB’nin Afrika ve

Karayipler’deki eski kolonilerindeki küçük üreticileri korumak

için Latin Amerika’dan muz ithalatına yüksek vergi uyguladığı

düzen terk edilerek daha önce ton başına alınan özel ücretin

resmen düşürülmesi ile sona ermiştir.28 Temelde Latin Amerika

ile Avrupa Birliği ülkelerini ilgilendiriyor gibi görünen bu

olaya, bahsedildiği üzere bir aşamasında ABD de dahil olmuş ya

da ‘’ekonominin devleri’’nin siyasi kararlara etkisi göz önünde

bulundurulursa ABD, olaya dahil edilmiştir. Çünkü siyaset bir

kenara, bu anlaşmazlığın Latin Amerika lehine çözümlenmesi,

oradaki Amerikan çoğunluklu çok uluslu şirketleri kurtaracaktı

bu da doğrudan ABD’yi etkiler bir durumdu. Muz piyasasını

elinde bulunduran bu çok uluslu şirketlerin etki alanlarına

değinecek olursak aslında siyasetin kaderini26 Patrick Barkham, ‘’What Are the Banana Wars?’’, http://www.theguardian.com/world/1999/mar/05/eu.wto3, (e.t 19/11/2013).

27 Ibid.28 http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/792595-20-yillik-muz-savasi-sona-erdi, (e.t 19/11/2013).

16

değiştirebilmelerindeki başarıyı anlamak kolaylaşabilir. Muz

üretimi ve ihracatında rakiplerini ezici bir farkla geride

bırakan United Fruit Company adlı şirketin şubeleri, demir ve

deniz yolları nakliyatını, limanları ele geçirip kendi özel

gümrüğünü ve özel güvenlik güçlerini kurmuştur; yani

gümrükleri, maliyeyi, toprakları ve hükümeti ele geçirmişlerdir

ve zaten Dolar da bu ülkelerin resmi parası haline gelmiştir.29

Ekonomik çıkarların ABD’ye yaptırdıklarına bir çarpıcı örnek de

ABD tarafından Latin Amerika’ya yapılan birçok çıkartmayı

yöneten komutan Smedley D. Butler’ın emekliye ayrıldıktan

sonraki ifadeleridir :

‘’Bu ülkenin en başarılı kuvvetinde, deniz piyade sınıfında asker

olarak otuz üç yıl, dört ay geçirdim. Asteğmenlikten tümgeneralliğe hiyerarşinin tüm

basamaklarında bulundum. Bütün bu süre boyunca, çoğu zaman büyük işadamları,

Wall Street ve bankerler hesabına, kısacası kapitalizmin hizmetinde kiralık katillik

yaptım…Örneğin 1914’te, Meksika’nın, özellikle Tampico’nun, ABD petrolcülerinin

çıkarlarına kurban edilmesine yardım ettim. Haiti ve Küba’nın, National City Bank’ın

faizini kolayca toplayabileceği yerler olmasına yardım ettim…1909-1912 arasında,

Nikaragua’nın tasfiyesinde uluslar arası Brown Brothers Bankası’na yardım

ettim.1916’da ABD şeker endüstrisinin çıkarlarını korumak için Dominik

Cumhuriyeti’ni işgal ettim. 1903’te, ABD meyve şirketleri yararına Honduras’ın

sindirilmesine yardım ettim.’’30

Bu ifadeler, ABD’nin o dönemdeki Muz savaşlarının da bir

uzantısı sayılan bu müdahalelerini birinci ağızdan özetler

niteliktedir. Amerika’nın, sahip olduğu bu muz şirketleri ile

genişlettiği etkinlik alanları ve bunlar vasıtasıyla bulunduğu29 Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, 4. Baskı, Çev. AtillaTokatlı-Roza Hakmen, İstanbul: Çitlembik Yayınları, 2010, ss. 144-146.30 Ibid., s. 146.

17

ülkelerinin iç işlerine müdahil; ekonomisine ve hatta bazen

yönetimine hakim olma şekli ve ağır işçilik koşullarıyla koloni

zamanı uygulamalarını andırıyordu. Bugün adaletsiz ve dışa

bağımlı ülke anlamına gelen Muz cumhuriyeti terimi o zamanlarda

türemiştir ve tarihteki gerçek muz cumhuriyeti Guatemala

olmuştur.31

ABD’nin bu dönemde Latin Amerika’ya müdahalede en çok

kullandığı bir diğer angajman ise ekonomik kalkınma

yardımlarıydı. ABD, kendi çıkarına en uygun diktatörlerin başa

gelmesini sağlıyor, ya da zaten bir şekilde kendi yararına

olanların başa geldiği hükümetleri derhal tanıyıp siyasi ve

ekonomik istikrarın sağlanması adına hükümetlere değişken maddi

yardımlarda bulunuyordu. Buna düşünülenin aksine Latin Amerika

ülkelerinin tek başına değil ancak ABD’nin yardımlarıyla

kalkınabileceğini savunan Latinlerden de destek verenler vardı.

Örneğin ; Perulu Victor Haya De La Torre’ye göre emperyalizm,

Latin Amerika’nın kalkınması için gerekliydi, Ekvador

başkanlarından Jose Maria Velasco Ibarra ise Ekvator’un yerli

sermayesi olmadığı gerekçesiyle bunu uygun bulmakta; Şili

başkanlarından Frei ve Venezüella başkanlarından Romulo

Betancourt da bu görüşlere katılmaktaydılar.32 Bu düşüncelere

en sert tepki ise Brezilya’da bir dönem başkanlık yapmış olan

ve ülke ekonomisinde devlet sektörünün rolünü pekiştirip

güçlendirmek adına çaba sarf eden ve bir yardım gerekiyorsa

bunun sadece sosyalist ülkelerden sağlanmasını uygun gören

Janio Quadros ve João Goulart gibi politikacılardan gelmiştir

fakat, bu gibi isimler kendi sınıflarında karşıt görüşlü güçlü31 Yılmaz, op.cit., s. 4.32 Morray, op.cit., s.106.

18

bir kesim ile karşılaşmışlardır ve bu yalnızca ideolojik

bölünmüşlüğe neden olabilmiştir.33 Bu gibi isimlerin

savundukları düşünceler dikkate alınırsa neden zamanında askeri

darbelerle yerlerinden edildiklerinin de cevabı büyük ölçüde

bulunmuş olur. Her şeyden önce ABD, devletin ekonomideki

rolünün yok denecek kadar az olması taraftarıydı. Bunun için de

Latin Amerika ülkelerini sıkça özel sektör uygulamalarına ikna

etmeye, daha çok özel yatırıma izin vermeye, alan ayırmaya

çağırıyordu. Bir ülkede devlet sektörünün ekonomide giderek

artan bir etki grafiği göstermesi dahi ABD için oradaki

hükümetin değişmesine taraftar olmaya yeterdi.

Tüm bu angajmanlarıyla 20. Yüzyılın müdahaleci ABD’si

ancak 1930’lu yıllardaki Başkan Franklin Roosevelt’in ‘’İyi

Komşuluk’’ politikası ile kendini biraz olsun

dizginleyebildi.34 Neredeyse bir gelenek haline gelen doğrudan

müdahaleler ise yerini bir süreliğine Amerikan yandaşlarının

iktidara gelmesini destekleyen bir politikaya bırakmış oldu.

SOĞUK SAVAŞ YILLARI VE ABD’NİN ANTİ-KOMÜNİST CEPHE

OLUŞTURMA ÇABALARI

Bilindiği üzere, özellikle Soğuk Savaş yıllarındaABD’nin en büyük düşmanı ‘’komünizm’’ ideolojisi olmuştur.ABD’nin bu dönemdeki politikasını büyük ölçüde komünizme karşıduyduğu korku ve endişeleri şekillendirmiştir. Yaptıklarıçoğunlukla bu korkunun ürünü olmuştur. Doğal olarak Komünizmideolojisinin beklentileri, ABD’nin çıkarlarına ve dünyagörüşüne oldukça aykırıydı ve o yıllara kadar ABD’nin bir33 Ibid.34 Hanson, loc.cit.

19

şekilde sağladığı dünya hakimiyetini ve itibarını sarsacaknitelikte de destek görüyordu. Şüphesiz en büyük destekçilerdenbiri Sovyetlerdi. Fakat Amerika’yı asıl korkutan çok dahayakınlarda, kendi kıtasında bu ideolojinin taraftar bulmasıydı.Hem coğrafi konum itibariyle hem de bölgedeki itibarınınsarsılacağı düşüncesiyle kendi ulusal güvenliğinin tehlikedeolduğunu düşünen ABD, öncelikle komünizmin yayılmasına karşıkıtada çeşitli ittifaklar/örgütler kurma, anlaşmalar yapma,kısacası taraftar toplama veya komünizme karşı teminat almaarayışına girdi. Bu anlamda ilk icraatlarından biri 1947’de‘’Amerika içi karşılıklı dayanışma anlaşması’’ sıfatıyla 19Latin Amerika ülkesi (Arjantin, Bahamalar, Bolivya, Brezilya,Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador, ElSalvador, Guatemala, Meksika, Nikaragua, Panama, Paraguay,Peru, Haiti, Honduras ve Küba) ile dönem başkanı Harry Trumanarasında Rio Paktı imzalanmış; Küba, devrimden sonra pakttançekilse de günümüzde imzacı devletlerin sayıları 23’übulmuştur.35 Harry Truman’ın bu girişiminin amaçlarından biride unutulmaya yüz tutmuş Monroe Doktrini’ni pekiştirmekti.

Peki oluşturulmaya çalışılan bu dayanışma örgütü nederecede başarılı oldu ? Rio Paktı maalesef başarılı olamadı.Çünkü 1982 Falkland Savaşı sırasında ABD yönetimi, Rio PaktıAnlaşması’nın taraflardan birinin saldırıya uğraması durumundabunun tüm üyelere yapılmış kabul edileceğini ve ortak meşrusavunmayı öngören üçüncü maddesini hiçe sayıp; kendisindenyardım isteyen Arjantin’e yardım etmektense en önemli NATOmüttefiki İngiltere’ye yardım etmeyi tercih etmiştir.36 Buise , Latin Amerika ülkelerinin ABD’ye karşı tekrar şüpheci birtavır takınmalarına neden olmuştur. Bu başarısız örgütlenmebiçimi bir yıl sonra OAS (Organization of American States) yani, Amerikan Devletleri Örgütü ile bir başka örgütlenmeylepekiştirilmeye çalışılmıştır. Amaç yine aynıydı. Monroe

35 Yusuf Küpeli, ‘’ABD’nin Askeri Gücü, Toprakları Dışındaki Askeri Üsleri, Yayılması ve Dünya Egemenliği Düşleri ‘’, http://www.sinbad.nu/abd02.htm, (e.t 19/11/2013).

36 Ibid.20

Doktrini’nden beri ABD’nin en büyük çabası: kıtada yabancı güçbarındırmamak üzerineydi. Fakat kendi kurduğu bu örgütlenmelerbile ABD’yi rahatlatamamış, kendini güvende hissettirememişti.Nihayet Amerika’nın korktuğu başına geldi ve uzaklardakiideolojik düşmanını yanı başında hissettiği bir olaygerçekleşti: Küba’da 1960 Devrimi ve başa geçen Fidel Castro…

1898 Amerikan işgalinden 1959’a dek Küba’da başa geçenWashington destekli kukla yöneticilerin en sonuncusu, burjuvazive büyük toprak sahiplerinin temsilcisi Fulgencio Batista’nınFidel Castro ve Che Guevara önderliğindeki bir halk hareketiyledevrilip; ülkede sosyalist bir devrimin meydana gelmesi, ABD’yioldukça telaşlandırdı. Bu olay, Monroe Doktrini’nin ABDaçısından en temel amacına aykırılık oluşturuyordu. Artıkkıtaya yabancı bir güç, en azından onun ideolojik etkisigirmişti. ABD, bu darbeyle Sovyetler Birliği’nin nefesini adetaensesinde hisseder oldu ve komünizme karşı yoğun bir cadı avınasoyundu. Bu komünist avı Küba Devrimi’nden de önce 1950’liyıllarda gelen bir ihbarla ünlü sinemacı Charlie Chaplin’insaatler süren bir sorguya çekilmesi gibi olaylarla en absürtnoktaya ulaşmıştı.37 İlerleyen yıllarda ise çok daha kanlı birhal almaya başladı.

Özellikle Küba’daki sosyalist yönetimi devirmeye yönelikWashington destekli 1961 Domuzlar Körfezi Çıkarması,verilebilecek en önemli örneklerdendir. ABD, beklediğininaksine bir hüsran yaşamış; Çıkarma’dan eli boş dönmüştür. Buemperyalist müdahalenin geri püskürtülmesinde Batista dönemindesilah taşımaları yasak olan, ancak devrimden sonrasilahlandırılan ve çıkarmayı 72 saatte dağıtıp boşa çıkarmayıbaşaran köylülerin rolü oldukça büyüktür.38 ABD’nin özelliklebu hezimetten sonraki gayesi, kıtada başka komüniste imkanvermemek olmuştur ve birçok Latin Amerika ülkesi bundan payınıalmıştır. Çıkarmayı takip eden yıllarda ABD, ister demokratikseçimle başa gelsin ister darbeyle, sosyalist kökenli /eğilimli

37 Türk, op.cit., 193.38 G. Ali, ‘’Küba Devrimi Üzerine’’, http://www.barikat-lar.de/barikat/49/kuba.htm, (e.t 25/11/2013).

21

neredeyse bütün liderlere ve onların hükümetlerine terörestirmiş, yeri geldiğinde askeri darbe uygulayıp cuntarejimlerini desteklemiş, bunun da yeterli olmadığı durumlardaise bizzat zor kullanmıştır. Komünizmin ulusal güvenliğinitehdit ettiği gerekçesiyle ABD, kendi deyimiyle bu zorbalığabir son vermeliydi. Buna yönelik Latin Amerika’ya bir dizimüdahalede bulunuldu, komünizm ve ülkesinde sosyalist rejimlerbarındıranlar, uluslar arası arenada ve dünya kamuoyunda eldengeldiğince tehlikeli ve şeytani gösterilmeye çalışıldı.Gerçekten komünizm, gerek ABD, gerek tüm dünya devletlerini vekamuoyunu tehdit ediyor muydu ? veya ABD, düşündüğü kadarmasum, sosyalist devletler gösterilmeye çalışılan kadar şeytanimiydi ? ABD, komünizmin kökünü kurutmak uğruna neler yapabilir,ne kadar ileri gidebilir ? Tüm bu sorulara çok çarpıcı birörnekle cevap vermek mümkün: ABD’li araştırmacı yazar JamesBamford, 2001 yılında, askeri makamlarca ABD’nin Küba’yamüdahalesini meşrulaştırmak amacıyla hazırlanan ve 40 yılarşivlerde gizli kalan birtakım senaryoları ele aldığı ‘’Bodyof Secrets’’ adlı bir kitap çıkarır.39 Kitapta yer verilensenaryolar aynen şu şekildedir:

‘’Uzaktan kumanda edilen uçak, kalkıştan sonra gerçek uçak ile Florida’nıngüneyinde buluşmak üzere programlanmış olacak. Randevu noktasında yolcularıtaşıyan minimum irtifa seviyesine alçalarak doğrudan Eglin Hava Üssü’ndeki desteksahasına inecek ve burada yolcularını tahliye ettikten sonra uçak orijinal haline geridöndürülecek. Uzaktan kumanda edilen uçak ise bu arada uçuş planına göreuçmaya devam edecek. Uçak, Küba üzerindeyken uluslar arası tehlike frekansındanKüba MİG uçaklarının saldırısına uğradığını ifade eden ‘’May Day’’ mesajıgönderilecek. İmdat çağrısı, uçağın imha edilmesiyle birlikte kesintiye uğrayacak.

Küba sularında uzaktan kumanda edilen insansız bir gemiyi havayauçurabiliriz. Benzeri bir olayı Havana yakınlarında veya Santiago’da düzenleyebilir vebunu Küba’nın havada, denizde veya her ikisinde birden yaptığı bir saldırı sonucumeydana gelen hayret verici bir olaymış gibi yansıtabiliriz. ABD, bu olayı takibenAmerikan askerlerinden oluşan bir ekiple havadan ve denizden kurtarma operasyonu

39 Türk, op.cit., ss. 159-160.22

düzenleyip, olmayan mürettebattan hayatta kalanları tahliye etmeye çalışabilir. ABDgazetelerindeki zayiat listeleri, ulusal öfkenin dalgalanmasına yardımcı olacaktır.’’40

Bu senaryolar, sivil otorite tarafından reddedilincekaldırılıp arşivlerdeki yerini alsa da ABD’nin komünizmiortadan kaldırmayı ne denli kafasına koyduğunun ve bu uğurdayapabileceklerinin göstergesi olma özelliğini taşır.

Dönem itibariyle özellikle başarısız Domuzlar KörfeziÇıkarması’ndan sonraki ABD girişimlerini inceleyecek olursakburada göze çarpan durumlar : Brezilya’daki CIA destekli 1964darbesi, 1967’de Che Guavera’nın Bolivya ordusu ve CIA ajanlarıtarafından yaralıyken kurşuna dizilmesi, Şili’de 1973’tekiaskeri darbe ile sosyal demokrat Salvador Allende’ninyönetimine son verilip Amerikan yanlısı General Pinochet’inbaşa getirilmesi, Arjantin’deki 1976 cuntası, 1979’da ElSalvador’da oluşturulan ölüm mangaları, yine 1979’da Grenada’dasosyalist eğilimli Bishop’ın katledilerek devrilmesi, 1990’dauyuşturucu ticareti yaptığı bahanesiyle Panama devlet başkanıve aynı zamanda eski bir CIA ajanı olan Noriega’nın tutuklanıpABD’ye götürülmesi…41 Özetle Soğuk Savaş yılları, aslında ABD-Latin Amerika açısından sıcak geçmiştir denebilir. ABD’ninSovyet ideolojisinden duyduğu endişe, o dönemdeki politikdavranışlarına ve daha çok da Latin Amerika ile ilişkilerineyansımıştır.

3. 2000’LER VE OBAMA’DAN SONRA ABD’NİN LATİN AMERİKA

POLİTİKASI

ABD ve Latin Amerika açısından sıcak ve oldukçahareketli geçen Soğuk Savaş yılları ve ABD’nin bölgedekigirişimleri, politikaları ve müdahaleleri; özellikle LatinAmerika ülkeleri kamuoyunda ABD karşıtı hareketleringüçlenmesine neden oldu. 2000’lerin başında terk edilmeye

40 Ibid.41 Yılmaz, op.cit., ss. 6-7.

23

başlanan ‘’doğrudan askeri müdahaleler’’ politikası, yerini‘’uyuşturucu kaçakçılığı ve benzeri organize suçlarlamücadele’’ ye bıraktı. Bu söylem, ABD’nin yeni angajmanıydı.Uzun bir süre bu durum bahane gösterilerek bir takımmüdahalelerde bulunulmaya çalışıldı ya da en azından bazı LatinAmerika ülkelerinin dünyaya ‘’kötü reklamı’’ yapıldı. Bu dagüney komşulardan gelen tepkilerin ve karşıt görüşlerinartmasına neden oldu. Aynı zamanda 2000’lerde sosyalizm LatinAmerika’da daha da popülerleşti ve daha çok destek bulmayabaşladı. Bu sefer de kıtada açık bir şekilde sosyalizmibenimseyen ülkeler/liderler arasında dayanışmalar, daha yakınilişkiler görülmeye; bundan son derece rahatsız olan ABD’ninise yine ideolojik olarak kendisine daha yakın gördükleriylebir cephe oluşturup karşı grubu çevreleme, abluka çabalarıoluşmaya başladı.

Ocak 2009’da iktidara gelen Obama’nın ise işi zordu.Hala öyle. İktidara geldiği dönemde zaten iktidarı devraldığıBush yönetiminin eseri olan ABD’ye karşı nefret ve şüpheciliken üst seviyelerde seyrediyordu. Anti-amerikancılık söylemi gitgide daha çok taraftar toplamaktaydı ve bu söylemle özellikleVenezüella, Bolivya ve Küba, bu ideolojinin ve ABD’ye karşımuhalefetin başını çekmekteydi. Obama’nın bu anlamda tansiyonudüşürmesi ve çok dikkatli adımlar atması gerekiyordu. Zaten birbakıma da öyle yaptı. Hugo Chavez’in İran ziyaretlerine,Hizbullah’ı davetlerine, Çin ile ilişkilerini geliştirmesineses çıkarmadı. Diğer başkanlardan farklı olduğunu göstermekadına Amerikalılar Zirvesi’ni bekledi. Peki bu zirvelerde neleroldu ?

Obama yönetimi döneminde iki Amerikan Zirvesigerçekleşti (2009 ve 2012 ). Bunlardan ilkinde ABD, doğalolarak büyük ölçüde Bush yönetiminin neden olduğu gergin havayıkırmak, yeni siyahi Başkanın politik bakımdan çok daha farklıyaklaşımlar içinde olduğunu göstermek için çokça çaba sarfetti. Obama’nın buradaki söylemi : ‘’karşılıklı saygı veeşitlik’’ idi. Latin Amerika ülkelerinin yeni başkandanbeklentileri çoktu. Trinidad’daki ilk zirvede Obama bir takım

24

vaatlerde buluna dursun, Küba’ya karşı yarım yüz yıllıkambargonun devam etmesi, Serbest Ticaret Anlaşmalarının tesisive hala ABD merkezli banka ve şirketlerin çıkarlarını korumapolitikaları, bunların yalnızca söylemlerden ibaret olduğunuortaya koymuştur.

2012’deki ikinci zirve ise özellikle ABD açısındanoldukça gergin geçmiştir. Burada diğer Latin Amerikaülkelerinden ABD’ye Küba yollu sıkıştırmalar ve Küba lehine birbirlik ve rest tavrı görülmektedir. Küba’yı dışlayan bu zirveyeEkvator devlet başkanı Rafael Correa’nın katılmaması, Brezilyadevlet başkanı Dilma Rousseff’in Cartagena zirvesinin, Küba’nınkatılmadığı son zirve olması gerektiğini açıklaması, Bolivya,Ekvator, Honduras, Nikaragua, Venezüella ve Küba gibi birçokALBA (Bolivarcı ittifak) ülkesinin Küba’nın katılımı olmadığıdiğer zirvelere katılmayacaklarını açıklamaları ve ABD’yeKüba’ya uyguladığı ambargoyu kaldırması yönünden baskıyapmaları, ABD’ye karşı bu örgütlenişin en önemligöstergeleridir.42 Bu dönemde artık Latin Amerika’nın elinde degüçlü bir angajman (Küba) bulunmaktadır ve bunu kullanmaktan daçekinmeyecek bir duruma gelinmiştir.

Şekil 1: ABD'nin son AmerikanZirvesi ve sonrasında kıtadaki durumu.

42 http://www.wsws.org/tr/2012/apr2012/amer-a21.shtml, (e.t 28/11/2013).25

ABD – BOLİVYA , MEKSİKA, VENEZUELA, KÜBA İLİŞKİLERİ :

OBAMA ÖNCESİ VE SONRASI DÖNEM

ABD – BOLİVYA

Bolivya da birçok Latin Amerika ülkesi gibibağımsızlığını kazanır kazanmaz ABD tarafından tanınmıştır.Fakat bu ülkenin farkı, ABD’nin yardım sağladığı tüm LatinAmerika ülkeleri içinde en fazla miktarda ve en geniş kapsamlıyardımı yapmış olmasıdır. ABD, Bolivya’nın bağımsızlığınıkazandığı andan itibaren ekonomik ve siyası anlamda istikrarsağlayabilmesi için geniş kapsamlı yardımlarda bulundu. Çünküsağlanacak istikrarla uzun yıllar ABD’nin işine gelenhükümetlerin iktidarda kalması daha kolaylaşacaktı. Fakatistenen bir türlü olamadı ve Bolivya o istikrarlı yapıya uzunbir süre kavuşamadı. Bu da ABD yardımlarının bu denli artışgöstermesine neden oldu. Yapılan hesaplamalara göre yalnızca1953-1959 arası Bolivya’ya ABD ekonomik yardımları tutarı : 124milyon$ olarak tespit edilmiştir.43 Yine bu ülke ile ilgili birbaşka veri de bağımsızlığını kazandığı 1825 yılından günümüzekadar ülkede 190 askeri darbe yaşanmış olduğudur.44 Ülke, aynızamanda altı gün içinde üç cumhurbaşkanı değiştiren, üç ayrıbaşkanın da bir dönem aynı anda görevde olması gibi garipdurumlara da imza atmıştır.45 Sadece bu veriler sonucundan bileABD yardımlarının aslında iki yüzü olduğu ve Bolivya’dasüregelen siyasi istikrarsızlık görülebilir. Ya da burada birdoğru orantıdan bahsedilebilir. Yani ne kadar çok ABD yardımı,o kadar iç işlere müdahale…

43 Richard W. Patch, ‘’United State Assistance in a Revolutionary Setting’’,Der. Robert D. Tomasek, New York: Anchor Books, 1970, s. 346.44 Yılmaz, op.cit., s. 5.45 Nur Dolay, Latin Amerika Başkaldırıyor, 1. Baskı, İstanbul: Süreç Yayıncılık, 1985, s. 120.

26

ABD, sağladığı yardımlarla hiç şüphesiz Bolivya içsiyasetinde büyük ölçüde etkili olabilmiş, uzun bir süre kendiistediği yönetimleri başa getirebilmiştir. Ta ki 2006’da ilk‘’yerli’’ başkan sıfatıyla Evo Morales’in iktidara gelişinekadar. Morales iktidarı ve uyguladığı politikalar, iki ülkearasındaki en önemli kırılma noktalarıdır.

Morales’in büyük ses getiren ilk icraatı, Obama’nıniktidara gelmesinden üç sene önce 2006’da halkına verdiği sözüyerine getirip petrol ve doğalgaz kaynaklarını kamulaştırmak vebuna karşı çıkan yabancı şirketler olursa altı ay içindeBolivya’yı terk etmeleri şeklinde göz dağı vermek oldu.46 Bu,tabi ki ülkedeki emperyalist güçlere dolayısıyla ABD’ye ağırbir darbe oldu ve iki ülke arası ilişkiler ilk defa bu kadargerildi. Ertesi sene ise Morales’in ABD vatandaşlarına vizezorunluluğu getirmesi tuz biber olmuş; ilişkiler kötü seyrinedevam etmiştir.47

Her şeyden önce Morales, Bolivya’nın ilk yerlibaşkanıydı. Aslen bir köylü ve bunun yanında Koka üreticilerisendikasının da lideridir.48 İktidara geliş söylemi ve yeganeamacı da bugüne kadar ezilen, hor görülen köylü sınıfınınkalkındırılmasına ve yaşam koşullarının iyileştirilmesineçalışmak, sosyal adaletsizliği azaltmaktı. Dolayısıyla daideolojik anlamda ABD’den ve onun beklediğinden oldukça farklıbir çizgidedir. İki ülke arasında süregelen en önemliproblemlerden biri de uyuşturucunun kontrolü sorunudur.49

ABD’nin de Bolivya politikasını şekillendiren zaten güvenlik veuyuşturucu ile mücadeledir. Bu iki ülke arasında uyuşturucukonusundaki çekişme ‘’koka’’ ürününden çıkmaktadır. Bolivyaönde gelen bir koka üreticisidir ve doğal olarak ürettiğinisatmanın peşindedir. Fakat ABD, kokadan elde edilen kokainin46 Cihan Dura, ‘’Latin Amerika Solu Bugün Che Guevara’dan Daha Şanslı’’, http://turksolu.org/123/dura123.htm, (e.t 28/11/2013).47 Büşra Öğütçü, ‘’Dünden Bugüne ABD-Bolivya İlişkileri’’, http://www.politikakademi.org/2013/02/dunden-bugune-abd-bolivya-iliskileri/, (e.t 28/11/2013).48 http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130107_bolivia_us.shtml, (e.t 28/11/2013).49 Öğütçü, loc.cit.

27

‘’uyuşturucu ile mücadele’’ politikası kapsamında kontrolaltına alınmasına uğraşmaktadır. Bu yönde de Bolivya’yazamanında çeşitli kuruluşlarla yüklü miktarlarda para yardımıyapmıştır. Bu konuda Morales’in politikası ise ‘’ Koka YesKokain No’’ (Kokaya evet, kokaine hayır) olarak kendinigöstermiş; kokanın alternatif kullanım alanlarının, ülkedekikoka ekiminin serbest olması gerektiğinin, altı çizilmiştir.50

ABD ile Bolivya’nın genel anlamdaki ideolojikfarklılığı ve uyuşturucu ile mücadele, yabancı şirketlerinözelleştirilmesi gibi ana iki konu üzerindeki görüşfarklılıkları ilişkilerin günümüze kadar gergin seyretmesineneden olmakta; devlet başkanı Morales’in de bir yandan kendinidiken üstünde hissetmesine sebebiyet vermektedir. ABD-LatinAmerika ilişkileri tarihine bakıldığında nedeni oldukçaaşikardır. Şimdiye kadar ABD, anlaşamadığı yönetimler ilemüzakereler ve çözüm arayışları bir yana dursun; muhatap olmayabile gerek duymadan alaşağı etme eğilimindeydi. Tüm LatinAmerika gibi Morales de bunun farkındaydı ve ABD tarafındanolabilecek bir alaşağı girişimi her zaman ihtimal dahilindeydi.Bu yüzden Morales de oldukça emin ve dikkatli adımlaratmaktadır. Bu beklentisinin bir ürünü olarak 2008’de ABDbüyükelçisi Philip Goldberg’i ABD’nin hükümet karşıtıprotestoları teşvik ettiği ve hükümeti devirmeye çalıştığıgerekçesiyle sınır dışı etmişti.51 Neredeyse arka arkaya gelenbütün bu gerginliklerden sonra nihayet iki ülke arasında olumlubir gelişme yaşanmış; 2009’daki diyalog çabaları 2011’deÇerçeve Antlaşmasıyla sonuçlanmıştır.52 Bu, kendisinden önceBolivya’nın sivri tutumlarına çok daha sert cevaplar verenBush’tan, müzakereye daha açık olan Obama’nın bir anlamdafarkını da ortaya koymaktadır. Fakat yine de bunun da çok fazlayeterli olduğu ve ABD-Bolivya ilişkilerinin kusursuz ilerlediğisöylenemez.

50 Ibid.51 http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130107_bolivia_us.shtml, , (e.t 28/11/2013).

52 Öğütçü, loc.cit.28

Bu iki ülkeyle ilgili en son olaylardan biri;Temmuz 2013’te yaşandı. ABD istihbarat servislerinin, telefonkayıtlarını ve internet faaliyetlerini izlediği yolundaki gizlibilgileri sızdıran eski CIA çalışanı Edward Snowden üzerindeniki ülke arasında başlayıp diğer Latin Amerika ülkelerinin desonradan dahil olduğu bir olay cereyan etti. Rusya’da katıldığıbir konferanstan sonra evine dönmek üzere hareket eden EvoMorales’in uçağı, Fransa, Portekiz, İtalya ve İspanya’dan inişizni alamayınca Viyana’da Snowden’i taşıyor olabileceğişüphesiyle zorla indirildi. Sonradan Snowden’in ne uçakta ne deViyana’da olmadığı doğrulandı.53 Bu, tabi ki Bolivya açısındanbir skandaldı. Her şeyden önce, bir devlet başkanı zor durumdabırakılmıştı. Bolivya hükümetine göre bu uluslar arası hukukunbir ihlaliydi ve uçak aslında emperyalizm tarafındankaçırılmıştı.54 ABD’den gelen açıklama ise Snowden’inpotansiyel uçuşları üzerinde diğer ülkeler ile temas halindeolduğunu itiraf etmesi şeklinde oldu.55 Bu olaya Latin Amerikacephesinden tepkiler gecikmedi. Birçok Latin Amerika ülkesiolayı kınadığını ve Bolivya’nın yanında olduklarını açıkladı. 5Temmuz 2013 günü ise Venezüella başkanı Nicolas Maduro veNikaragua başkanı Daniel Ortega, ABD ve Avrupa’nın budavranışını kınamak için Edward Snowden’e ülkelerinde sığınmateklif ettiklerini açıkladılar.56 Bu olay, ilişkilerde büyükgerginlik yarattı ve bir yandan da Amerika kıtasındaki anti-kapitalist ittifakın giderek sesini duyurmaya başladığını,yalnız olmadıklarını göstermiş oldu.

53 http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=265914, , (e.t 29/11/2013).54 The Guardian, 03/07/2013, http://www.theguardian.com/world/2013/jul/03/bolivia-un-evo-morales-plane, (e.t 29/11/2013).55 Ibid.56 The Guardian, 06/07/2013, http://www.theguardian.com/world/2013/jul/06/venezuela-nicaragua-offer-asylum-edward-snowden, (e.t 29/11/2013).

29

Şekil 2: Steve Bell'in The Guardian gazetesindekikonuyla ilgili karikatürü.

ABD – VENEZÜELLA

Kuşkusuz, ABD-Venezüella ilişkilerinin seyrindeki‘’sapma’’, 1998’de Hugo Chavez’in yönetime geçmesi ve ülkede1980-98 arası Perez ve Caldera dönemlerindeki neo-liberaluygulamaların yerine ulusalcı uygulamalar benimsemesiylegörülmeye başlanmıştır. Önceden ABD’nin yakın müttefiklerindenolan Venezüella; Chavez’den sonra ABD’nin en çok sorun yaşadığıülkelerden olmuştur. Bu keskin ‘’sol’’a dönüş; beraberinde yinekeskin bir takım politika ve icraatlar getirmiştir. Chavez’inözellikle de ABD’de yarattığı en önemli hoşnutsuzluklardan biripetrolünü kamulaştırma girişimleridir. Venezüella, günümüzdedünyanın Suudi Arabistan’dan sonra en büyük petrol rezervinesahip ülkesi ve dünyanın beşinci büyük ihracatçısıdır.57 Buyüzden de ABD açısından önemi büyüktür. Fakat Chavez’iniktidara gelir gelmez petrolü kamulaştırması, ABD’nin57 Büşra Öğütçü, ABD-Venezüella İlişkileri ve Hugo Chavez’’, http://www.politikakademi.org/2013/02/abd-venezuela-iliskileri-ve-hugo-chavez/, (e.t 01/12/2013).

30

çıkarlarına indirilen en ağır darbelerdendi. Ama bu tabi kiChavez’in ideolojisinin temeline oldukça uygun ve gerekli biradımdı. Chavez’in ideolojisinin temelini Bolivarcılık yani,‘’emperyalizme karşı tek bir Latin Amerika fikri’’oluşturuyordu. ABD ile ilişkilerin eskisi gibi olması neredeyseimkansız görünüyordu hala da öyle görülmektedir. Venezüella’daChavez’in iktidara gelip kıtada Amerikan karşıtlığı bayrağınıKüba’dan devralırcasına başına buyruk ve ABD aleyhtarıpolitikalar gütmesi, ABD açısından ikinci bir Küba travmasıolmuş; Chavez, ABD ve Venezüella’daki sağ kesim tarafındanülkeyi ‘’Kübalılaştırmak’’la suçlanmıştır.

Chavez’in Amerikan firmaları aleyhine bulunduğugirişimlerine, Rusya ve Çin ile imzaladığı askeri anlaşmalaraABD, bir yandan Chavez karşıtı politikaları destekleyipKolombiya ile ilişkilerini güçlendirerek cevap vermiş ve bugünKolombiya-Venezüella gerginliğinin temel sebeplerindenolmuştur.58 Gerginliğin temelini özetlemek gerekirse : ABD’ningerillalarla mücadele için Kolombiya’ya yüklü miktarda paraaktarması, bunun karşılığında da Kolombiya’nın topraklarındaAmerikan üslerinin kurulmasına izin vermesi ve bunun Venezüellatarafından hiç hoş karşılanmayıp tehdit ve tehlike olarakgörülmesidir.

Bunlarla kalmayıp, ABD merkezli mali kuruluşlarınbölgedeki hegemonyasını kırmak adına bunlara alternatifkuruluşlar oluşturarak, yıllardır ABD ambargosunda olan Küba’yahekim ve sağlık personeli karşılığında bedava petrol sağlayıpyardım ederek, İran, Irak; Libya gibi ülkelere ziyaretlerdebulunarak ABD’yi kızdırmaya büyük bir zevkle devam ediyordu.59

Gidişat bu şekildeyken 2002 senesinde önemli bir olay yaşandı.Chavez karşıtları ve yanlıları, büyük kitleler halindehareketlendiler, grevlere gittiler ve bu olaylar sırasındaaçılan ateş yüzünden hayatını kaybedenler oldu. Buna daha fazladayanamadığını söyleyen asker, yönetime el koydu ve Chavez,gerçekleştirilen darbe ile devrildi. Yerine ise İş Adamları

58 Şahin, loc.cit.59 Küpeli, loc.cit.

31

Derneği Başkanı Pedro Carmona getirilir ve kendisinin ilkicraatı, 1999 Anayasasını askıya almak, Ulusal Parlamento,Yüksek Mahkeme, Başsavcılık, Yüksek Seçim Kurulu, valiliklerinçalışmalarını durdurup Venezüella’da hukuk düzenine fiilen sonvermek olur.60 Daha ertesi gün Devlet Başkanlığı Konutu’nunönünde Chavez yanlısı 100 bin kişi toplanıp darbeyi protestoederler ve Ordudaki Chavez yanlıları da Carmona’dan emiralmamaya başlarlar, Carmona istifa edip tutuklanır ve böyleceertesi gün Chavez, Başkanlık Konutu’nun etrafındaki 400 binkişinin alkışları arasından geçip yönetimi tekrar devralır.61

Chavez, bu olaylarda Washington’ın (CIA) parmağı olduğundanemindir ve açıkça ABD’yi suçlar. Bu kısa süreli darbe,Venezüella tarihindeki yerini alır. Aslında bu ne ilk ne desondur. ABD-Venezüella ilişkilerine CIA-Chavez ilişkileri desekde yanlış olmaz. CIA’in Venezüella’da faaliyette olduğu aslındasır olmamakla birlikte bu faaliyetler doğrudan CIA merkezlideğil de psikolojik harekatlar, rejim değişikliği isteyenhareketlerin parasal açıdan desteklenmeleri gibi sivil toplumanüfuz etme şeklinde olup; açık veya gizli CIA operasyonlarınınmodern türleridir ve CIA bu faaliyetlerini NED (Demokrasi içinUlusal Yardım Kurumu) maskesiyle gerçekleştirmekte ve paraaklamaktadır.62

Obama öncesi dönemde ilişkilerde yaşanan diğer önemliolay da, henüz devlet bakanı olmamışken Condoleezza Rice’ın,2005 yılının Ocak ayının senato onay oturumunda Venezüella’nınKüba ile birlikte Latin Amerika’daki şer eksenine dahiledildiğini ilan etmesidir.63 Bu, bir anlamda Chavez’e karşımüdahale ve hareketlerin çanlarını çalma olarak daanlamlandırılabilir. ABD’nin burada Venezüella’yı suçlu bulduğukonu, Chavez’in boş arazi ve özel mülklere karşı açtığısavaştır. ABD’ye göre boş arazilere el koymak, özel mülkiyete60 http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/bir-zamanlar-venezuela-da-maglubiyete-mahkum-bir-darbe-girisimi-26729, (e.t 01/12/2013).

61 Ibid.62 Eva Golinger, Chavez Şifresi, Çev. Levent Kartal, İstanbul: bilim+gönül Yayınları, 2011, s. 35.63 Ibid., s. 17.

32

saldırmaktı, özel mülkiyete saldırmak ise diktatörlüğüngöstergelerindendi.

ABD’de iktidara gelen Obama’ya Chavez’in AmerikanZirvesi’nde bir sürprizi vardı. Zirvede kendisine, Avrupa’nınAmerika kıtasının yerlilerine beş yüz yıllık sömürge zulmünüanlatan bir kitap hediye etti.64 Buradaki mesaj çok açıktı vehediyenin altında oldukça derin manalar yatmaktaydı. ‘’Bukıtaya Avrupa ile beraber çektirdiklerinizi biliyoruz ve bumodern özgülükçü tavrınıza rağmen sizi aslında çok iyitanıyoruz.’’ Demeye çalışılmıştı büyük ölçüde.

Obama döneminde Venezüella ile yaşanan bir önemli olay ise2012’deki ‘’Gemi Krizi’’dir. Kriz, Amerikan bandıralı bir yükgemisine, içinde mühimmat bulunduğu ve silah kaçakçılığıgerekçeleriyle Chavez hükümetince el konulmasıyla başgösterdi.65 Denizcilik kuralları gereği arama yapılan gemideözel mallara dokunulmaması gerekiyorken ABD, Venezüella’nınbunu ihlal ettiği iddiasında bulundu fakat Venezüella’nın karşıiddiası ise gemide Chavez hükümetini devirmek adına mühimmatbulunmaktaydı ve bu yüzden gemiye el konulmalıydı, öyle deyapıldı ve sonuç olarak gemiye bir süreliğine el konuldu,kaptanı hapse atıldı ve mürettebat gemide mahsur bırakıldı.66

Bu olay, Chavez’in de Latin Amerika’daki diğer sosyalistliderler gibi diken üstünde olduğunun işaretidir. Chavez,kendisine ABD’den gelebilecek herhangi silahlı bir müdahaledenkorunmak amacıyla bu tip aramalar yapıp yıpratma yolunabaşvuruyor. Çünkü bu aynı zamanda diğer Amerikan gemilerine debir uyarı niteliğindeydi.

Chavez’in vefatından sonra yerine geçen NicolasMaduro, Chavez’in sert üslubunu devam ettirmiş; o da agresifsöylemler ve politikalarda bolca bulunmuş, ABD’ye sıkça restçekmiştir. Genelde Maduro döneminde ABD-Venezüella çekişmesidaha çok diplomatik seviyelerin durmadan düşürülüp

64 Ibid., (Oktay Sinanoğlu’nun önsözünden).65 http://www.denizhaber.com/HABER/30227/1/ocean-atlas.html, (e.t 01/12/2013).66 Ibid.

33

yükseltilmesi, elçilerin karşılıklı çekilmesi şeklindeolmuştur.

Yaşanan en son olaylardan biri ise bu yılın Eylül ayındabaşkan Maduro’nun Çin’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmeyiplanlarken ABD engeline takılmasıdır. ABD, Venezüella devletbaşkanının hava sahasını kullanmasına izin vermemiş; Madurobunu ‘’büyük bir densizlik’’ olarak nitelendirmiş, Bolivya isehiç vakit kaybetmeden buna tepki göstermiş; Latin Amerikaülkelerine bir toplantı çağrısında bulunmuştur.67 Burada yineABD karşısında birlik ve dayanışma politikası gözeçarpmaktadır.

ABD-MEKSİKA

Günümüzde ABD’nin en önemli ticaret ortağı olanMeksika ile Obama öncesi belki de en iyi ilişkiler Bill Clintonzamanında olmuştur denebilir. Clinton yönetiminde 1994yılındaki NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest TicaretAnlaşması) imzalanması ve Clinton’ın 1998’de Jimmy Carter’ın1979’daki ziyaretinden beri Meksika’yı ilk ziyaret eden başkanolması, dönemin önemli gelişmeleridir.68 Meksika, her zaman ABDiçin önemliydi. Her şeyden önce sınır komşusuydu ve ABD’ye görekomşular iyi geçinmeliydi. Bu anlamda Meksika ABD dışpolitikasında öncelikli bir yere sahip olmuştur. İki ülkearasındaki en temel iki sorun ise : uyuşturucu trafiği veyasadışı göçmenliktir. İki ülke liderleri, genelde bu konularüzerine yoğunlaşmış, bunun üzerine politikalar üretmişlerdir.ABD-Meksika sınırındaki en hareketli dönemlerden biri 11 Eylülsaldırılarından sonra yaşanmıştır. Saldırılardan sonrasınırlarında en yüksek derecede güvenlik artışına giden ABD,Meksika’dan ABD’ye geçişleri de sıkı denetime tabi tutmuş ; buda o dönemde göçmenler arasında büyük bir tutuklanma korkusunaneden olmuştur. 2006’daki olaylı seçimle ( rakibini %1’den azbir farkla geride bırakmış; diğer aday olayı şike olaraktanımlayıp uzun süre bunu kabullenememişti.) başa gelen Felipe67 http://www.ntvmsnbc.com/id/25467641/, (e.t 01/12/2013).68 http://www.cfr.org/mexico/us-mexico-relations-1810-present/p19092, (e.t 04/12/2013).

34

Calderon’un, görevine başlamasına az bir zaman kala GeorgeW.Bush ABD-Meksika sınırı boyunca 1200 kilometrelik bir duvarörülmesini kapsayan mevzuatı imzalamıştır.69 Bu olay Meksikatarafından büyük bir tepkiyle karşılanmış; bunun ikiliilişkilere zarar vereceği öne sürülmüştür. Felipe Calderon isebunu Berlin Duvarına benzetmiş ve bunun büyük bir hata olduğunu: ‘’İnsanlık, Berlin Duvarını inşa ederek bir hata yaptı. Şimdi ABD de ülkelerimizarasına bir duvar dikerek büyük bir hata yapıyor.’’ Şeklindeki konuşmasıylayorumlamıştır.70 Bunu takip eden yıllarda ülkesindekiuyuşturucu çeteleriyle savaş için ülkenin dört bir yanınafederal birlikler salan Calderon ve ABD işbirliği içinde birgörünüm sergilemiştir.

12 yıllık bir aranın ardından Meksika’da KurumsalDevrimci Parti (PRI) 2012 yılında Enrique Peña Nieto ile tekrariktidara geldi. Daha başkanlık koltuğuna oturmadan, Obama ileerken bir görüşme gerçekleştiren Nieto, bir anlamda ileriki ABDyanlısı politikalarının sinyallerini vermişti. İkili görüşmeyine göçmenlik sorunu üzerinde yoğunlaştı ve Nieto, ABD’nin bukonudaki bütün girişimlerine tam destek verdiğini öne sürdü.Sonuç olarak iki lider, daha güvenli ve legal bir sınıroluşturulması konusunda anlaşmaya vardı. Nieto’nun halkındanen sert tepkiyi alan ABD yanlısı icraatı, enerji piyasasınınserbestleştirilmesi kararı ve hükümetin, ülkenin petrol,doğalgaz ve elektrik alanında devlet tekelini koruyup özelyatırımı engelleyen anayasa maddelerinin değiştirmeyebaşlamasıdır.71 Petrolün Meksika’nın elinde olması kamuoyundahep bir gurur kaynağı idi. Bu uygulama buna bir darbe ve ABD’yemüthiş bir imtiyaz niteliğinde görüldü ve Meksika halkınınbüyük ölçüde tepkisini çekti. Bu politikaya karşı içindeMeksikalı ünlü oyuncuların da yer aldığı bir video klip bileçekildi ve ülkede ‘’Bana Sor!’’ kampanyası başlatıldı.72

69 Ibid.70 http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=5455, (e.t 04/12/2013).71 Gözde Kök, ‘’Bana Sor!’’, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/gozde-kok/bana-sor-84292, (e.t 17/12/2013).72 Ibid.

35

Özellikle son dönem başkanı ve bu gibi icraatlarıdüşünülecek olursa ABD, komşusu Meksika ile hala yakınilişkiler içindedir denebilir ve bu tip uygumlalar sürdüğümüddetçe de böyle devam etmesi işten bile değildir. Diğer LatinAmerika ülkeleri (özellikle Bolivya, Venezüella, Küba, ) vepolitik eğilimleri düşünüldüğü zaman Meksika’yı bu anlamdabiraz daha farklı (ABD’ye daha yakın) bir yere koyabiliriz.

ABD-KÜBA

Bilindiği üzere Küba, kıtada ABD açısından hep biristisna olagelmiştir. Çünkü zamanında Monroe Doktrini’ningerektirdiği ‘’kıtada ABD’den başka bir gücün etkisininbulunmaması’’ başta Küba tarafından çiğnenmiştir. Küba,Devrimden bu yana ABD’nin en büyük travması olmuştur. Buyüzdendir ki ABD, sosyalizm eğilimli liderleri hala ülkelerini‘’Kübalılaştırmak’’la suçlamaktadır. Şüphesiz ki, iki ülkeninkırılma noktası Küba Devrimi ve Fidel Castro’nun başagelmesinden henüz 1 sene sonra kendisini devirmeye yönelikWashington destekli Domuzlar Körfezi Çıkarması’dır. Buolaylardan sonra ilişkiler hiçbir zaman eskisi gibi olmamış;bir bakıma ‘’dönülmez’’ bir yola girilmiştir. İlişkilerdesüregelen bir diğer çıkmaz ise Helms Burton ticaret ve seyahatambargosudur. 40 yılı aşkın süredir uygulanan bu ambargonunbüyük ölçüde birçok ülkeyi de bağlayıp kısıtlayıcı özelliklerbarındırmaktadır. Burada Toricelli Kanunu’ndan bahsetmekgerekir: Bu kanun, Üçüncü Dünya ülkelerindeki Amerikanşirketleriyle çalışan şirketlerin de Küba ile ticaretiniyasaklamakta; böylelikle örneğin bugün ne Türkiye’nin Küba’danaldığı şekerle yaptığı tatlılar, aldığı tütünle ürettiği sigarave purolar ne de Japonya’nın Küba’dan aldığı nikel ile ürettiğiarabaları ABD’ye satması mümkün olabiliyor.73 Fakat Küba, bukapsamlı ve ağır ambargoya rağmen kendi halkına sağladığıbedava eğitim ve sağlığın yanında, yüze yakın ülkeye de

73 Cüneyt Göksü, ‘’Küba ve Bir Ambargonun Düşündürdükleri’’, http://www.sendika.org/2005/10/kuba-ve-bir-ambargonun-dusundurdukleri-cuneyt-goksu/, (e.t 07/12/2013).

36

doktorlarını göndermiş ve hala göndermekte, dünyanın dört birtarafına sağlık yardımları yapmaktadır.

ABD-Küba denklemindeki çıkmazlara ve sorunlara değinecekolursak :

Öncelikle ABD tarafından Küba tamamen gözden çıkarılmışbir ülke değildir. Ortada her zaman ‘’Castro sonrası’’beklentisi bulunmaktadır ve bu beklentiler tabi ki Raul Castrosonrasında başa ona muhalif bir ismin gelmesi şeklindedir. Bubeklentiyle, ABD, Küba-Amerika Ulusal Kurumu (KAUK) ve NED gibiaraçlarını sonuna kadar Küba’daki muhalif hareketleridesteklemek adına kullanmaktadır. Özellikle KAUK’un NED’den1983’ten 1988’e kadar anti-küba faaliyetleri için toplam390.000$ yardım aldığı söylenmektedir.74 ABD’nin Muhalefetdestekleri konusundaki bir başka olgu ise ABD hükümetinin hibeve fon sağladığı, hatta ABD Çıkar Seksiyonu Başkanı JamesCason’ın 2002-2003 yıllarında evinde ve bürosunda bir dizitoplantı yapıp ne yazacaklarını, nasıl örgütleneceklerinianlattığı Kübalı ‘’itirazcılar’’dır (memurlardır).75

Washington, barındırdığı bu itirazcılara da yüklü miktardayardımlarda bulunmaktadır.

Bir başka çelişki ise, Fidel Castro’nun bir yandan‘’fikirlerin kavgası’’ çağrısında bulunup diğer yandanWashington’ı sert uygulamalarının de tetiklemesiyle kendiülkesi içinde çoğu kesime karşı bu özgürlükçü söylemine karşıbir tutum sergilemesi, ülkesinde örgütlenme, basın ve ifadeözgürlüğü yokluğudur.76 Bu ortamda elbette ülke içindeeleştirel duruşlar sergilenememektedir.

Küba’ya karşı uygulanan ambargo bugün hala devametmektedir. Fakat enteresandır ki, bu durum gitgide Küba’yıdeğil ABD’yi bir çıkmaza sokmaktadır. İktidarında katıldığı ilkAmerikan Zirvesi’nde durumu bir bakıma ucuz atlatan Obama,74 Golinger, op.cit., s. 8.75 James Petras, ‘’Aydın Sorumluluğu, Küba, ABD ve İnsan Hakları’’, Küba’yı Savunmak ya da Bir Sokağın Köşesinde Dikilmek, 1. Baskı, Latin Bilgi, Çev. Ali Ergin Demirhan, İstanbul: Kalkedon Yayıncılık, 2007, s. 85.76 Saul Landau, ‘’Castro Sonrası Küba’’, Ibid., s. 76.

37

ikinci zirvede çok büyük bir karşı örgütlenmeyle karşılaşmış veKüba’nın gündeme gelmesine engel olamamıştır. Diğer çoğu LatinAmerika ülkesi Küba’nın bu zirveye katılamamasını sert birdille eleştirmiş; ABD’ye Küba’ya uyguladığı ambargoyukaldırması konusunda baskı yapılmıştır. ABD tam anlamıylaçapraz ateşe tutulmuştur ve Küba, özellikle son zamanlardaLatin Amerika’nın ABD’ye karşı angajmanı olagelmiştir.

Küba-ABD ilişkilerinde görünürde küçük fakat içerikolarak çok kritik oldukça önemli tarihi bir olay yaşanmıştır.İçinde bulunduğumuz bu ay yani Aralık 2013’te Nelson Mandelaiçin Johannesburg’da düzenlenen anma töreninde Obama ile RaulCastro’nun el sıkışması…Obama ve Raul Castro, 2000 senesindedönem başkanı Bill Clinton ve Fidel Castro’nun New York’taki BMzirvesinde el sıkışmasından bu yana tekrar el sıkışan ikinciliderler oldular fakat birinci el sıkışmafotoğraflanamadığından aynı zamanda bu, ABD-Küba liderlerininşimdiye kadar fotoğraflanan ilk el sıkışması olması açısındanönem arz etmektedir.77

Önemi tabi ki sadece bu değildir. Bu görüntü aynı zamanda ABD-Küba ilişkilerindeki beklentilerde kocaman bir soru işareti vebelki de olumlu yönde bir umut barındırmaktadır. Çoğu kesimtarafından bu el sıkışmaya oldukça fazla mana yüklendiğiaşikardır. Öyle olmalıdır da. Bundan sonraki beklentilerin iseo görüntünün boşa çıkarılmaması, dönüşü yok denen iki ülkeilişkilerinde belki de bir çıkar yol bulunması yönündeşekillendiği muhtemeldir. Hiç kuşkusuz bu el sıkışmanın devamı

77 http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25321253.asp, (e.t 11/12/2013).38

gelir ve bu olayın altı doldurulursa, hem ABD-Latin Amerika,hem de tüm dünya adına ılımlı bir dönemin sinyallerinigörebiliriz.

SONUÇ

Günümüzde sosyalizm giderek Latin Amerika’da daha çoktaraftar toplamaktadır. Giderek daha çok sosyalist eğilimlihükümetlerin başa gelmesi ve giderek artan ‘’anti-emperyalist’’söylemler kıtada ister istemez gerginliklere sebep olmaktadır.Latin Amerika, hala kendisine sömürgecilik zamanlarından kalanen kötü mirasla; sermaye yokluğuyla savaşmaktadır. Artık dahabilinçli ve kaynaklarını daha sahiplenici adımlar atmaktadır.Fakat Latin Amerika’daki ideoloji bile tek bir yumruk halindedeğildir. Bugün bölge ülkeleri arasında ciddi bir gruplaşmamevcuttur. Bu gruplaşmayı belirleyen kıstas da şüphesiz ABD ileilişkilerdir. Latin Amerika ülkeleri günümüzde, ABD ileilişkilerinin seyri ve ABD’ye sundukları/sunmadıklarına göregruplara ayrılmaktadırlar. Bu gruplarda başı çeken en belirginülkeler ise ABD politikalarına daha ılımlı bir penceredenbakıp, ABD’ye ülkelerinde biraz daha ekonomik pay ayırmaktasakınca görmeyen Şili, Meksika, Brezilya ve ABD’ye karşı çokdaha keskin bir tutum sergileyen, daha agresif bir yapıdabulunan ve ‘’Bolivarcı’’ ideolojilerin peşindeki Venezüella,Bolivya ve Küba gibi ülkelerdir. Bugün Latin Amerika Ülkeleri,bu iki eksen veya daha çeşitli eksenler ve bunlara liderlikeden ülkeler çevresinde gruplaşmaktadır. Günümüzde bu ülkelerABD ile herhangi bir sorunda şaşırtıcı bir hızla bir arayagelebilme, birbirlerini kollayıcı politik adımlar atabilmepotansiyeline sahiptirler. Evet, ABD’de başa Obama’nıngeçmesinden sonra umutlar bir nebze yeşerdi ve beklentileroldukça arttı. Tüm dünya ve özellikle de Latin Amerika, az daolsa ABD politikalarının eskisinden daha farklı olabileceğibeklentisi içerisindeydi. Fakat şimdiye kadar tam anlamıyla bubeklentilere karşılık bulunamadı. Karşılık bulunamadıkça LatinAmerika’nın büyük bir kısmı örgütlenmeye ve zamanla birbirinekenetlenmeye başladı.

39

ABD’nin kıtadaki hegemonyasının ciddi ölçüde kırıldığıartık sır değil. ABD de bunun farkında. Her ne kadar Kolombiya,Meksika, Şili gibi ülkeleri yanında tutmaya çalışsa da kıtadaona yanaşmakta çok daha şüpheci hatta ona sırtını tamamen dönmeeğiliminde olan ülkelerin de varlığından haberdar ve dünya,Latin Amerika’dan ibaret değil, bunun da farkında. Çünküzamanında Latin Amerika’da tek güç olma amacıyla yaptıklarınındünyadaki çoğu devletten olumsuz tepkilere ve anti-amerikancılığa, Amerikan nefretine neden olduğunu gördü. Aynızamanda Venezüella gibi Latin Amerika Ülkelerinin ABDkarşıtlığına yine diğer kıtalardaki ülkelerden taraftarbulduğunu ve Latin Amerika’nın bir zamanlar olduğu gibi yalnızolmadığını gördü. Günümüzde Latin Amerika liderleri Che Guevaragibi önceki liderlerden çok daha şanslı. Çünkü artık yalnızdeğiller ve örgütlenme bilincine sahipler.

ABD, bütün bunlara şahittir. Bu yüzden de özellikle Obamaartık çok daha dikkatli adımlar atmaktadır. Bu bağlamdaObama’nın da radikal sayılabilecek hiçbir adım atmadığınısöylemek yanlış olur. Obama’nın, önceki ABD başkanlarındanyaklaşımsal anlamdaki farkı oldukça açıktır. Fakat bunu fiilipolitikaya dökmekte yavaş ve yetersiz kaldığı doğrudur.Olaylara politik açıdan farklı yaklaşsa da iş fiiliyata dökmeyegelince Obama’nın da bir yerde eli kolu bağlanmaktadır. ÇünküABD siyasi mekanizması bunu gerektirir ve bu mekanizmadansıyrılıp politik gelenekleri tamamen başka yöne götürebilmek,beraberinde bundan etkilenebilecek, buna karşıt tüm kesim vemekanizmaları da hesaba katmayı gerektirecektir. Bu anlamdahiçbir ABD başkanının esasında yegane karar merkezi veuygulayıcı olduğunu, bütün ipleri elinde tuttuğunu söylemekyanlıştır.

ABD ve Latin Amerika, madalyonun iki yüzüdür. Fakatburadaki zıtlık vurgusunun yanında aynı zamanda bir bütününparçaları olduğu gerçeği de karşımızda durmaktadır. Evet,bunlar iki farklı yüzdür fakat aynı parçanın iki farklı yüzü…Yani, zenginliklerinde, sahip olduklarında, yaşam koşullarındaneden bu kadar farklılık olsun? Bu göz önünde bulundurularak bu

40

soru çerçevesinde atılacak adımlar hiç şüphesiz kıtanıngeleceği için en yararlısı olacaktır.

KAYNAKÇA

Kitaplar

41

- Türk Hakan. Amerikan İmparatorluğu, 1. Baskı, İstanbul: Melisa Matbaacılık, 2003.

- Golinger Eva. Chavez Şifresi , 1. Baskı, Çev. Levent Kartal, İstanbul: bilim+gönül Yayınları, 2011.

- Latin Bilgi. Küba’yı Savunmak ya da Bir Sokağın Köşesinde Dikilmek, 1. Baskı, Çev. Ali Ergin Demirhan, İstanbul: Kalkedon Yayıncılık, 2007.

- Tomasek D. Robert. Latin American Politics, New York: Anchor Books, 1970.

- Petras James, Zeitlin Maurice. Latin America: Reform or Revolution?, New York: Fawcett World Library, 1968.

- Dolay Nur. Latin Amerika Başkaldırıyor, 1. Baskı, İstanbul: Süreç Yayıncılık, 1985.

- Galeano Eduardo. Latin Amerika’nın Kesik Damarları, 4. Baskı, Çev. Atilla Tokatlı-Roza Hakmen, İstanbul: Çitlembik Yayınları, 2010.

- Sander Oral. Siyasi Tarih, 19.Baskı, Ankara: İmge KitabeviYayınları, 2009.

Makaleler-İnternet Kaynakları

- Yılmaz, Sait. ‘’Latin Amerika’da Neler Oldu ?’’, http://usam.aydin.edu.tr/analiz/LATiNAMERiKA_.pdf, (e.t 17/11/2013).

- Öğütçü, Büşra. ‘’Latin Amerika’da Bağımsızlık Hareketleri’’, http://www.politikakademi.org/2013/02/latin-amerikada-bagimsizlik-hareketeri/, (e.t 17/11/2013).

42

- Minster, Christopher.‘’Biography Of Simon Bolivar Liberator of South America’’, http://latinamericanhistory.about.com/od/latinamericaindependence/a/simonbolivarbiography.htm, (e.t 17/11/2013).

- Akalın, Durmuş. ‘’Maximillian’ın Meksika İmparatorluğu veMeksika’ya Giden Mısır Askerleri’’, http://www.turkishstudies.net/Makaleler/519211100_40_Akal%C4%B1n%20Durmu%C5%9F_S-611-627.pdf, (e.t 17/11/2013).

- Hanson, David. ‘’Theodore Roosevelt and the Panama Canal’’, s. 4, http://www.upa.pdx.edu/IMS/currentprojects/TAHv3/Content/PDFs/Roosevelt_Panama_Canal.pdf, (e.t 19/11/2013).

- Şahin, Özgecan.‘’Arka Bahçe’de Süper Gücün Gölgesi: Venezüella-Kolombiya Gerginliği’’, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=793:arka-bahcede-sueper-guecuen-goelgesi-venezueella-kolombiya-gerginlii&catid=89:analizler-latinamerika&Itemid=142, (e.t19/11/2013).

- Barkham, Patrick.‘’What Are the Banana Wars?’’, http://www.theguardian.com/world/1999/mar/05/eu.wto3, (e.t19/11/2013).

- Küpeli, Yusuf. ‘’ABD’nin Askeri Gücü, Toprakları Dışındaki Askeri Üsleri,

Yayılması ve Dünya Egemenliği Düşleri ‘’, http://www.sinbad.nu/abd02.htm, (e.t 19/11/2013).

- G, Ali. ‘’Küba Devrimi Üzerine’’, http://www.barikat-lar.de/barikat/49/kuba.htm, (e.t 25/11/2013).

43

- Göksü, Cüneyt.‘’Küba ve Bir Ambargonun Düşündürdükleri’’, http://www.sendika.org/2005/10/kuba-ve-bir-ambargonun-dusundurdukleri-cuneyt-goksu/, (e.t 07/12/2013).

- Kök,Gözde. ‘’Bana Sor!’’, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/gozde-kok/bana-sor-84292,

(e.t 17/12/2013).

- Dura, Cihan. ‘’Latin Amerika Solu Bugün Che Guevara’dan Daha Şanslı’’, http://turksolu.org/123/dura123.htm, (e.t 28/11/2013).

- Öğütçü, Büşra. ABD-Venezüella İlişkileri ve Hugo Chavez’’, http://www.politikakademi.org/2013/02/abd-venezuela-iliskileri-ve-hugo-chavez/, (e.t 01/12/2013).

- Öğütçü, Büşra. ‘’Dünden Bugüne ABD-Bolivya İlişkileri’’,http://www.politikakademi.org/2013/02/dunden-bugune-abd-bolivya-iliskileri/, (e.t 28/11/2013).

- The Guardian, 03/07/2013, http://www.theguardian.com/world/2013/jul/03/bolivia-un-evo-morales-plane, (e.t 29/11/2013).

- http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25321253.asp , (e.t 11/12/2013).

- http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=5455, (e.t

04/12/2013).

- http://www.ntvmsnbc.com/id/25467641/, (e.t 01/12/2013).

- http://www.cfr.org/mexico/us-mexico-relations-1810-present/p19092, (e.t 04/12/2013).

44

- http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=265914, , (e.t 29/11/2013). -http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130107_bolivia_us.shtml

- http://www.wsws.org/tr/2012/apr2012/amer-a21.shtml,(e.t 28/11/2013).

45