Amerika Birleşik Devletleri'nin Kafkasya Politikaları
Transcript of Amerika Birleşik Devletleri'nin Kafkasya Politikaları
1
ABD’nin Kafkasya Politikaları
Şuhnaz Yılmaz
Giriş
Amerikan Dış Politikasının Küresel ve Bölgesel Boyutu
Ünlü siyaset bilimci Robert Gilpin War and Change in World Politics başlıklı eserinde
savaşların, özellikle de hangi ülke ya da ülkelerin egemen güç olacağını belirleyen 'hegemonik
savaşlar'ın tarih boyunca uluslararası sistemde değişimi tetikleyen başlıca olaylar olduğunu
savunmaktadır.1 Bu durumun en dramatik örneği, kuşkusuz dünyayı kana bulayan Birinci ve
İkinci Dünya Savaşları‟nın sonucunda Amerika ve Sovyetler Birliği‟nin liderliğinde iki kutuplu
dünya düzeninin ortaya çıkması olmuştur. Soğuk Savaş yılları boyunca, siyasi düşünce
tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Alexis de Tocqueville‟in neredeyse yüzyıl önce
öngördüğü gibi “Rus kamçısı ve Amerikan cüzdanı”, yani Rus askeri ve Amerikan ekonomik
gücü tüm dünyanın kaderini belirledi. Buna istisna sayılabilecek bir gelişme ise, Soğuk
Savaş‟ın sona ermesiyle yeni bir dünya düzenine geçilirken yaşandı. Soğuk Savaş‟ın Sovyetler
Birliği‟nin yıkılmasıyla barışçı bir şekilde sona ermesi ve komünist rejimlerin teker teker
yıkılmasıyla, ABD hegemonik savaş yaşamadan tek kutuplu dünyada başat güç haline geldi.
Rusya ve Çin gibi diğer küresel aktörlerin yeniden yükselişi ile sistemik düzeyde ABD
askeri ve siyasi açıdan yumuşak hiyerarşi içinde başat konumunu korumakla beraber, özellikle
ekonomik ve teknolojik kapasite açısından hiyerarşik ve çok merkezli ilişki kalıplarının iç içe
Doç. Dr., Koç Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. Şuhnaz Yılmaz Özbağcı‟nın araştırmaları TUBA-
GEBİP bursu tarafından desteklenmektedir. Yazar ayrıca araştırma sürecindeki katkısı ve titiz çalışması için
asistanı Muhammet Tahir Kılavuz‟a teşekkür eder. 1 Robert Gilpin, War and Change in World Politics, New York, Cambridge University Press, 1981.
2
geçtiği yeni bir yapı ortaya çıkmıştır.2 Ayrıca, Kafkasya bölgesinde de çok net olarak
görüldüğü gibi bir yandan küreselleşme, diğer yandan da ayrışma süreçleri tüm hızıyla devam
etmektedir. Bu durum, alt-sistemlerin daha belirginleşmesi sonucunu doğurmuş,
belirsizliklerin ve çatışmaların hâkim olduğu süreç, bölgesel aktörlere daha geniş bir hareket ve
etki alanı sağlamıştır. Ayrıca, Kafkasya bölgesine odaklandığımızda, Soğuk Savaş yıllarında
tamamen Sovyet hakimiyeti altında olan bölgede, Soğuk Savaş sonrasında klasik güç dengesi
politikalarının ön plana çıktığı görülmektedir. ABD ve Rusya gibi küresel güçlerle, bölgesel
güçler arasında yeni gruplaşmaların oluştuğu farklı dengeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Soğuk
Savaş‟ın bitimini izleyen ilk on yıl içinde, Rusya‟nın geleneksel olarak “arka bahçesi” kabul
ettiği Kafkasya‟daki etki savaşı, enerji politikaları üzerinden şekillenmiştir.
Kafkasya 19. yüzyılda İngiliz İmparatorluğu ve Rus Çarlığı arasında yaşanan rekabetin,
bir başka deyişle “Büyük Oyun”un sahnelendiği bölgeydi. İki güç arasındaki rekabet sona
ererken Kafkasya 20. yüzyılda da “İkinci Büyük Oyun”a sahne olmuştur. Büyük Oyun‟un bu
yeni versiyonu, 19. yüzyıldaki versiyonunun aksine Rusya, Çin, Türkiye ve Batılı devletlerin de
bulunduğu pek çok yeni aktörü içermektedir. İki dönem arasında Büyük Oyun‟daki en önemli
değişim ise etki alanları konusunda olmuştur. 19. yüzyılda amaç siyasi nüfuz ve stratejik
avantaj elde etmek iken, 20. yüzyılda eksen ekonomi ve enerji alanlarına kaymıştır. Bu
çerçevede ekonomik çıkarlar, boru hatları, alternatif enerji kaynakları, yeni pazarlar ve yeni
bağımsızlaşmış ülkelere yapılan yatırımlar İkinci Büyük Oyun‟un merkezinde yer almaktadır.3
Kafkasya‟nın ABD ve dünya siyasetindeki önemi 20. yüzyılın sonuna dek bu çerçevede
gelişirken, Soğuk Savaş‟ın bitiminden sonra Amerikan dış politikasındaki en önemli değişim
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra olmuştur. Amerikan dış politikasının şekillenmesinde 11
Eylül saldırılarının etkisini iyi anlamak yapılacak analizin sağlıklı olabilmesi için şarttır.
2 Faruk Sönmezoğlu, “Dünya ve Türkiye”, Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul,
Der Yayınları, 2004, s. 985-1006. 3 Mustafa Aydın, “Orta Asya‟nın Değişen Dinamikleri ve Jeopolitiği”, Mustafa Aydın (der.), Küresel Politika’da
Orta Asya: Avrasya Üçlemesi I”, İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım, 2005, s. 6.
3
Öncelikle, dünyanın en güçlü ülkesinin şahsında devletler sistemine devlet dışı bir aktör
tarafından meydan okunmuştur. İkinci olarak, küreselleşmenin sembolü olan ABD'yi tehdit
eden uluslararası terörün bizzat kendisi, eylemlerin yapılma tarzı ve örgütlenme modeli
bakımından küresel dünyanın sonucudur. Üçüncüsü de, bu saldırılar dev bir güç olan ABD'yi
kendi evinde vurmuş ve Amerikan halkının güvenlik duygusunu temelinden sarsmıştır.
Amerikan toplumu üzerinde ciddi bir travma yaratan bu trajik gelişmelerin sonucunda
“Vietnam sendromu” yerini “11 eylül sendromu”na bırakmıştır. Vietnam savaşı sonrasında
ülke dışına asker gönderilmesine şiddetle karşı çıkan Amerikan halkının, dünya kamuoyunun
yoğun tepkisine rağmen Irak‟taki savaşa %60 gibi yüksek bir oranda destek vermesinin nedeni
budur. Bush yönetimi ise yeni bir tehdit ile karşı karşıya kalınmasından yararlanarak, öncelikle
kendi iç kamuoyu desteğini arttırmış, sonrasında da uluslararası terörle savaşırken yeni-
muhafazakar bir gündem doğrultusunda kendine göre bir dünya düzeni kurma amacıyla adımlar
atmıştır. Afganistan'da Taliban rejiminin devrilmesiyle başlayan bu süreç, Irak‟ta devam
edecek ve Amerika'nın stratejik ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda Ortadoğu'da yeniden
yapılanmayı beraberinde getirecekti.
Bu dönemde, Ortadoğu‟yla karşılaştırıldığında nispeten ikincil konumda kalsa da, ABD
benzer bir şekilde eskiden tamamen Sovyetler Birliği‟nin etki alanında olan Kafkaslar‟da da
daha etkin olmak için girişimlerde bulundu. İşin politik ve stratejik boyutu bir yana, dünya
enerji kaynaklarının kontrolü üzerindeki ekonomik çıkarlar da, kuşkusuz Amerika için
önemliydi. ABD sınırlı enerji kaynaklarının ve dağıtım ağlarının kontrolüne hayati önem
atfetmektedir. Bütün bu politik, stratejik ve ekonomik faktörler göz önüne alındığında
Amerika'nın Kafkasya politikasına yön veren etkenler daha iyi anlaşılacaktır.
4
ABD’nin Kafkasya Politikalarının Güvenlik Boyutu
ABD- Rusya Denklemi
ABD, Soğuk Savaş‟ın bitiminden sonraki ilk on yıllık dönemde Rusya‟ya öncelik veren ve bu
ülkenin Batılı ülkelerle ilişkilerine odaklanan bir dış politika izlemiştir. Kafkasya‟yı da büyük
ölçüde sadece bölgedeki enerji kaynaklarının batı pazarlarına güvenli olarak ulaştırılması
bağlamında ele almıştır. ABD, Irak‟ın Kuveyt‟i işgalini takip eden dönemde, güvenlik
kaygılarıyla Ortadoğu‟yu dış politikasında ilk sıraya yerleştirirken, Kafkasya jeostratejik açıdan
öncelikler arasında yer almamıştır. Bu dönemde, Strobe Talbott‟un liderliğini yaptığı “Önce
Rusya” politikası Washington‟ının bölgede izlediği stratejiler açısından belirleyici olmuştur.4
Bu politika, Sovyetler Birliği‟nin nükleer silahlarını Rusya içinde tutulmasını ve Rus
askerlerinin Baltıklar‟dan çekilmesini hedeflemekteydi. Bu doğrultuda, 1994‟te Rusya‟nın
Baltık devletlerinden çekilmesi gerçekleşti. 1996‟da ise Ukrayna, Beyaz Rusya ve
Kazakistan‟dan nükleer silahların çıkartılması önemli bir dönüm noktası oldu.
Brzezinski bu dönemde Rusya‟nın küresel bir işbirliği içinde sisteme entegre olması
gerektiğini savunmaktaydı. Bunun da gerçekleşebilirse demokratikleşmeyle olacağını, ama
kuvvetle muhtemel olduğu üzere gerçekleşmezse de uluslararası örgütlerde Ruslara önemli
noktalarda roller vermek suretiyle, bir anlamda onları küstürmeyerek mümkün olduğunu
belirtiyordu.5 Bundan hareketle Soğuk Savaş sonrası Rusya‟yla ilişkilerde işbirliği temel
öncelik olmuştur. 90‟larda gerçekleşememiş işbirliği, 11 Eylül sonrası teröre karşı savaş
sürecinde gerçekleşti. Bu dönemde Rusya ABD‟ye istihbarat bilgilerini vererek yardımcı
olurken, ABD de Rusya için de problem teşkil eden Taliban ile mücadele etti.6 Ayrıca Rusya,
4 ABD‟nin bu dönemdeki Rusya politikası için bkz, Strobe Tallbot, The Russian Hand: A Memoir of Presidential
Diplomacy, New York, Random House, 2003. 5 Zbigniew Brzezinski, “A Geostrategy for Eurasia,” Foreign Affairs. Cilt 76, Sayı 5, Ekim-Kasım 1997, s. 56.
6 Celeste A. Wallander, “Silk Road, Great Game or Soft Underbelly? The New US-Russia Relationship and
Implications for Eurasia”, Shireen Hunter (der.), Strategic Developments in Eurasia After 11 September, 1st ed.
London, Frank Cass Publishers, 2004, s. 92.
5
ABD‟nin kuvvetlerini ve malzemelerini Afganistan‟a geçirmek için kendi topraklarını transit
olarak kullanmasına izin verdi.7 Irak Savaşı öncesi ABD, Fouskas‟ın da vurguladığı gibi, ikili
ilişkilerde Rusya‟yı yabancılaştırmamaya çalışıyordu. Bu bağlamda Amerikan yönetimi
1993‟te “Barış İçin Ortaklık” (Partnership for Peace) sürecini başlattı ve Mayıs 2002‟de de
NATO-Rusya Konseyi kuruldu. Taraflar ayrıca on yıl içinde nükleer savaş başlıklarının
sayısını düşürme konusunda da anlaştılar.8
ABD açısından Kafkasya gündemini belirleyen konulardan biri de Çeçenistan‟daki
gelişmeler olmuştur. Çeçenistan, ABD‟nin Rusya politikası çerçevesinde öncelikli konular
arasında yer almasa da, ABD yönetimi meseleye dönem dönem önem vermiştir. 90‟ların
sonunda Rusya‟nın Çeçenistan‟a yönelik harekâtları arttığı sıralarda, Amerika Rusya‟ya karşı
çok daha eleştirel yaklaşmıştır.9 Fakat, 11 Eylül saldırılarını takiben Amerika‟nın Çeçenistan
politikasında önemli değişiklik olmuş ve önceki dönemlerde sık sık insan hakları ihlallerini dile
getiren Washington, Rusya‟yı Çeçenlere karşı desteklemeye başlamıştır. Burada Bush
yönetiminin temel amacı, terörle mücadele konusunda Rusya‟ya destek vermek suretiyle, Putin
yönetiminin kendi “teröre karşı savaş” çabalarını desteklemesini sağlamaktı.10
ABD, Rusya‟nın
bu konudaki desteğini kazanmayı başarsa da, ilerleyen yıllarda Çeçenistan politikasında
başarıya ulaşamadı.11
Günümüzde ABD, bir yandan bu konuda Rusya‟ya destek vermeye
devam ederken, diğer yandan insan hakları ihlalleri konusunda Rus yönetimini eleştiriyor.12
Bu
çerçevede, bölgede kullanılmak üzere yardım paketleri oluşturuyor. Rusya ise, ABD‟nin bu
eleştirilerinden rahatsız olduğunu belirterek, kendi iç sorunlarını kendisinin çözebileceğini
7 Phillip H. Gordon, Overview of U.S. Relations with Europe and Eurasia, Testimony to House Foreign Affairs
Subcommittee on Europe and Eurasia (Washington DC, 2011),
http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/2011/158214.htm. 8 Vassilis Fouskas, “US Macht-politik in Eurasia and the Re-fashioning of the Greater Middle East,”
Alternatives: Turkish Journal of International Relations, Cilt 2, Sayı 2, Yaz 2002, s. 102. 9 Thomas Graham, “U.S. Role in Chechnya”, New York Times, 10 Aralık 1999.
10 Sarah E. Mendelson and Scott Lindsay, “Toward a U.S. Policy in Chechnya”, PONARS Policy Memo 204,
2001. 11
Michael McFaul, US Foreign Policy and Chechnya, The Stanley Foundation, 2003, s. 4-5. 12
Jim Nichol, Stability in Russia’s Chechnya and Other Regions of the North Caucasus: Recent Developments,
Congressional Research Service, 2009, s. 13-14.
6
vurguluyor.13
Diğer bölgesel çatışmalara bakıldığında, Dağlık Karabağ sorununda Minsk Grubu
çerçevesinde işbirliği öne çıkarken, Irak savaşı ile ilgili görüş ayrılıkları ve özellikle de
Gürcistan krizi ikili ilişkilerin ciddi şekilde gerilmesine neden olmuştur. ABD-Rusya
ilişkilerinde son aşamaya, “yeniden ayarlama” (reset) politikası ile girilmiştir. ABD Dışişleri
Bakanı Hillary Clinton ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov arasında 6 Mart 2009‟da
karşılıklı ilişkilerin iyileştirilmesine dair pozitif sinyaller verdi. Toplantıdan önce Hillary
Clinton, NATO‟nun Rusya ile yeni bir başlangıç yapmasının zamanın geldiğini ve ittifakın
“ortak çıkarları paylaştığı alanlarda Rusya ile birlikte çalışmanın yollarını bulabileceği ve
bulmak zorunda olduğunu” vurguladı.14
Toplantı sırasında ilişkilere iyi bir “başlangıç" yapılmasını sağlayan, önemli bir somut
gelişme süresi dolan Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması‟nın (START) yerini alacak bir
anlaşmanın temelini atmak üzere bir "çalışma planı" üzerinde anlaşılmasıydı. Bunun
sonucunda, 8 Nisan 2010‟da Prag‟da Obama ve Medvedev‟in imza attığı anlaşma, iki ülke
parlamentolarının da onaylamasının ardından 5 Şubat 2011‟de yürürlüğe girdi. İki ülke
yönetimi de anlaşmanın yürürlüğe girmesinden memnun olsa da, özellikle ABD‟de
Cumhuriyetçiler içinden bir grup Avrupa‟nın Rusya‟ya karşı korumasız bırakılmış olduğu
gerekçesiyle anlaşmaya karşı çıkmaktadır.15
Rusya‟da Putin‟in yeniden devlet başkanı olması
da “yeniden ayarlama” politikasının geleceği konusunda Washington‟daki kaygıları
arttırmaktadır.
ABD-Rusya-Türkiye ilişkilerine gelince, Türkiye‟nin güvenlik kaygıları yüzünden
politikalarını ABD ve NATO‟yla aynı doğrultuda tuttuğu Soğuk Savaş‟ın çift kutuplu
çerçevesinden uzaklaşılırken, ortaya çıkan önemli paradigma değişimini vurgulamak elzemdir.
13
“Anger at U.S. Chechen Policy”, CBS News, 11 Şubat 2009. 14
James Blitz, “US Heralds „fresh start‟ with Russia”, Financial Times, 5 Mart 2009. 15
Stephen Blank, “The Real Reset: Moscow Refights the Cold War,” World Affairs. Cilt 173, Sayı 3, 2010, s.
81-84.
7
Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk on yılında, karşılıklı cepheleşmenin rekabete dönüştüğü yeni
bir paradigma belirmiştir. Dolayısıyla, ABD destekli bir Türkiye ile yeniden yükselen Rusya
arasında, özellikle Kafkaslar ve Orta Asya‟da politik ve ekonomik nüfuz bakımından hatırı
sayılır bir rekabet ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemin ikinci on yılında ise
ilişkilerde yeni bir döneme girilmiştir. Rusya ile ABD tarafından desteklenen Türkiye bir yanda
rekabet ilişkisini korurken, diğer yanda özellikle de ekonomik konularda işbirliği önemli ölçüde
artmıştır. Bu çerçevede ikili ticaret ilişkileri ciddi bir artış göstererek yaklaşık 40 milyar dolara
(Türkiye-ABD ticaret hacminden üç misli fazla) yükselmiş, böylece Rusya‟yı Türkiye‟nin
başlıca ticaret ortağı haline getirmiştir. Türkiye aynı zamanda artan enerji ihtiyacı nedeniyle,
Rusya‟ya giderek daha fazla bağımlı hale gelmiştir.16
Bu değişimler aynı zamanda uluslararası alandaki gelişmelerden de etkilenmiştir. Irak
savaşı sonrasında, Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorunlu dönem ile Türkiye-AB ilişkilerinde,
AB'ye katılım müzakerelerinin başlaması sonrasında çıkan sayısız sorunun getirdiği soğuma da
özellikle önemlidir. Bu dönemde, Türkiye Avrasya‟yı kuvvetle vurgulayan, proaktif ve
bağımsız bir dış politikayı uygulamaya koymaya çalışmıştır.17
Karşılıklı ilişkilerin değişen dinamiğinin bir yansıması olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül 12-15 Şubat 2009‟da Rusya Federasyonu‟na ekonomik ve politik işbirliği konularını
görüşmek üzere, dört günlük bir ziyarette bulundu. Moskova‟nın bu ziyarete ve genelde
Türkiye‟ye verdiği önemin bir belirtisi Gül‟ün ziyaretinin “resmi ziyaret”ten, “devlet ziyareti”
mertebesine yükseltilmesi olmuştur. Böylelikle, Türkiye Cumhurbaşkanı devlet protokolünün
en yüksek seviyesinde kabul edilerek, Devlet Başkanı Medvedev ve Başbakan Putin ile
toplantılar yapmıştır. Bu ziyarette Gül‟e Dışişleri Bakanı, Enerji Bakanı, Dış Ticaretten
Sorumlu Devlet Bakanı ve kalabalık bir Türk iş adamları grubu da eşlik etti. Ziyaret sırasında
16
Şener Aktürk, “Turkish-Russian Relations after the Cold War (1992-2002), Turkish Studies, Cilt. 7, Sayı: 3,
2006, s. 337-364. 17
Şuhnaz Yılmaz and Ziya Öniş, “Between Europeanization and Euro-Asianism: Foreign Policy Activism in
Turkey during the AKP Era”, Turkish Studies, Cilt 10, Sayı 1, 2009, s. 7-24.
8
Gül ile Medvedev karşılıklı dostluk ve çok boyutu işbirliğine bağlılıklarını vurgulayan ortak bir
bildiri imzaladılar. Ticari bağların genişletilmesi, enerji alanında işbirliği ve Kafkasya‟daki
gelişmeler gündemin başlıca maddeleriydi. Görüşmelerde ekonomik kriz döneminde
Türkiye‟nin Rusya‟ya ihracatını arttırmak için dış ticarette Türk Lirası ile Rus Rublesini
kullanmaya başlama olasılığı da değerlendirildi. Bu ziyaret, şüphesiz iki taraf arasındaki
ilişkilerin bölgesel rekabete ve zaman zaman meydana gelen gerilimlere rağmen pozitif olan
iklimini yansıtmaktadır.
Fakat önde gelen Türk yetkilileri ve dış politika stratejistlerinin de pek çok vesileyle
vurguladığı gibi, Rusya Amerika Birleşik Devletleri ile ve daha geniş ölçekte Batı ile stratejik
ortaklığa gerçekçi ve sürdürülebilir bir alternatif sunmamaktadır. Ankara‟nın Batı yönelimi ve
bağlarının yanı sıra, NATO‟daki yeri halen ülkenin öncelikli angajmanını oluşturmaktadır.
Yine de, Türkiye-ABD-Rusya ilişkileri üçgeninin yeni dinamiğini ve Türkiye‟nin her iki tarafla
ilişkilerini iyi tutarak kurmaya çalıştığı hassas dengeyi anlamak önemlidir. Bu bakımdan,
Obama yönetiminin, Rusya‟ya ilişkin göreceli olarak daha yapıcı yaklaşımı Türkiye‟nin
konumu ve çıkarlarıyla daha uyumlu olmuştur.
Dağlık Karabağ Sorunu
Sovyetler Birliği‟nin dağılmasından sonra, Kafkasya bölgesinde ortaya çıkan çatışmalar,
ABD‟yi kimi zaman Dağlık Karabağ sorununda olduğu gibi diğer küresel ve bölgesel aktörlerle
işbirliği yapmaya itmiş, kimi zamanda Gürcistan krizinde olduğu gibi karşı karşıya getirmiştir.
AGİT 1992‟de Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunundan kaynaklanan
çatışmaya barışçıl çözümler bulmak amacıyla, Minsk Grubunu kurdu. Grup üç eşbaşkan ülke
(ABD, Rusya ve Fransa) ile Beyaz Rusya, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, İsveç,
Finlandiya, Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan‟dan meydana gelmekteydi. Minsk Grubu‟nun
9
en önemli adımlarından biri tarafların ulaşılacak bir anlaşmanın uluslararası bağlayıcı yasal
garantiler çerçevesinde olması konusunda anlaştıkları 2008 Moskova deklarasyonu olmuştur.18
1994‟te Ermenistan ve Azerbaycan, Rusya‟nın aracılığıyla çatışmayı donduran, fakat
çözmeyen bir ateşkes anlaşmasına vardılar. ABD‟nin de bölgeyi stratejik çıkarları yönünden
önemli görmeye başladıktan sonra, Dağlık Karabağ konusundaki stratejisi barışın korunması ve
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki silahlı çatışmaların engellenmesi yönünde olmuştur.
ABD‟nin bölgedeki ilk çatışmalara tepkileri geçici nitelikteydi. Washington 90‟ların sonundan
itibaren Rusya‟nın etkisini dengelemek ve petrole ulaşmak gibi Amerikan çıkarlarına hizmet
edecek şekilde daha sistematik bir yaklaşım benimsemiştir. Özellikle de 11 Eylül‟den sonra,
Kafkasya‟nın jeostratejik öneminin artmasıyla bölgeye duyulan ilginin ve dolayısı ile yapılan
yardımların miktarlarında artış görülmüştür.19
Washington‟da çeşitli seviyelerde yaşanan iç siyaset çekişmeleri ve lobilerin farklı
talepleri de ABD‟nin bölge siyasetinde fikir ayrılıklarına sebep olmuştur. Örneğin, Ermenistan
Amerikan Kongresi‟nde önemli bir desteğe sahiptir, zira birçok siyasetçinin seçim bölgesinde
ciddi bir Ermeni nüfus bulunmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ise Azerbaycan tarafını desteklemeye
daha meyillidir. Bunun sebebi de Kafkasya‟nın jeostratejik önemi ve petrol yönünden zengin
oluşudur.20
Türkiye‟nin ABD tarafından da çok desteklenen Ermenistan ile başlattığı görüşmelerde
Dağlık Karabağ sorunu kritik bir öneme haizdir. İlk aşamada her ne kadar, özellikle Amerikan
hükümeti tarafından, bunların ayrı meseleler olarak ele alınması gerektiği söylense de, Dağlık
Karabağ‟ın görüşmelerde bir problem teşkil edebileceği ön görülüyordu.21
Zira, Türkiye bir
yandan Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmeyi hedeflerken, diğer yandan da ulusal çıkarları
18
Benjamin Graham ve A.T. Benjamin, Nagorno-Karabakh in Limbo. By: Graham, Middle East Quarterly, Güz
2009, Cilt 16, Sayı 4. 19
Irina Ghaplanyan, U.S. Strategy in the Nagorno-Karabakh Conflict, Project on National Security Reform,
http://www.pnsr.org/web/page/928/sectionid/579/pagelevel/3/interior.asp (son erişim: Aralık 2011). 20
Ibid. 21
Phillip H. Gordon, US-Turkey Relations, Remarks at Press Conference at US Embassy, Ankara, 12 Kasım
2009.
10
gereği Azerbaycan ile iyi ikili ilişkilerini korumak durumundaydı. Bu açıdan görüşmelerin bir
sonuca ulaşamamasında, Dağlık Karabağ konusunun çözüme kavuşturulamamış olması önem
taşımaktadır.
Aralık 2010‟da Eurasia Summit‟te Amerika Dışişleri Bakan Yardımcılarından Phillip
Gordon‟a, Rusya görüşmelerde aracı olarak ciddi rol üstlenirken, neden ABD‟nin konuya az
ilgi gösterdiği sorulunca, Gordon bu savı reddederek, tıpkı Rusya gibi ABD‟nin de ciddi rol
üstlendiğini ve Dağlık Karabağ sorununun çözülmesinin öncelikleri arasında olduğunu
savunmuştur. Buna örnek olarak da, Haziran 2010‟da Hillary Clinton‟ın bölgeye yaptığı ziyaret
ve iki tarafla görüşmelerini vermiştir. 22
Bu gelişmeleri takiben, Temmuz 2011‟de ABD, Rusya
ve Fransa liderleri tarafından soruna yapıcı çözümler bulmak amacıyla tarafları adım atmaya
çağıran ortak bir bildiri yayınlandı.23
Fakat, genel bir değerlendirme yapıldığında, ABD‟nin
Minsk Grubu aracılığıyla nihai bir barış anlaşması konusundaki aracılığı ve etkisi sınırlı
kalmıştır ve halen başarıya ulaşmaksızın devam etmektedir.
Ermeni Kulvarı
Amerikan yönetiminin, Ermeni sorununu ele alış biçimi, Washington‟un Ankara ile ilişkilerinin
atmosferinin belirlenmesinde kritik bir öneme sahiptir. “Ermeni Soykırımı” tasarısının ABD
Kongresi‟nden geçmemesi elzemdir. Tasarının geçmesi durumunda, şüphesiz Türk-Amerikan
ilişkilerinde çok olumsuz etkiler doğuracaktır. Washington açısından, 1915‟te yaşanan
trajedinin “soykırım” olarak tanınması taleplerine teslim olmakla edinilecek ulusal kazanımlar,
bunun Türk-Amerikan ilişkilerine vereceği zararla kıyaslandığında sönük kalmaktadır. Hele de
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, Irak ve Afganistan gibi yüksek düzeyde
işbirliğini gerektiren çok sayıda acil mesele varken. Dahası, böylesi bir gelişme Türk-Ermeni
22
Phillip H. Gordon, Briefing on European and Eurasian Summits, 7 Aralık 2010. 23
Joint Statement on the Nagorno-Karabakh Conflict by Dmitry Medvedev, President of the Russian Federation,
Barack Obama, President of the United States of America, and Nicolas Sarkozy, President of the French
Republic at the Deauville Summit of the Eight. http://www.whitehouse.gov/the-press-office/2011/05/26/joint-
statement-nagorno-karabakh-conflict-dmitry-medvedev-president-russ
11
ilişkilerinde yeni gelişmekte olan diyalog ve düzelme sürecine de büyük zarar verecektir. Fakat
Başkan Obama ve üst düzey kurmaylarının, Ermeni meselesinde verdiği demeçler göz önüne
alındığında, risk hayli yüksektir. Dolayısıyla Ankara hem Erivan, hem de Washington‟a karşı
proaktif adımlar atmayı ertelememeli ve salt stratejik önemine güvenmeyi bırakmalıdır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Gül 6 Eylül 2008‟de Erivan'da Ermenistan ve Türkiye arasında
oynanan dünya kupası eleme maçını izlemek üzere Ermenistan‟a kısa ama dönüm noktası
niteliğinde bir ziyaret yapmıştı. Bu “futbol diplomasisi” iki küskün komşu arasında iletişim
kanallarını açmak bakımından büyük bir fırsat sağladı. Ziyaret, karşılıklı ilişkilerdeki
diplomatik ve politik sorunların ele alınmasının yanında daha geniş kapsamlı, bölgesel
sorunlarda işbirliği sağlanması konusunda önemli bir sembolik adımdı. Azerbaycan ise,
Türkiye-Ermenistan sınırının Dağlık Karabağ sorunu çözümlenmeden açılması durumunda,
bunun Bakü‟nün elini önemli oranda zayıflatacağı kaygısıyla yakınlaşmaya karşı çıktı.
Türkiye‟nin Azerbaycan ile güçlü kültürel ve tarihi bağlarının yanında, dikkate değer enerji
çıkarları da vardır. Dolayısıyla, Erivan ile ilişkileri şekillendirirken, Ankara'nın stratejik
analizine Bakü'nün kaygılarını da eklenmesi gerekmektedir. Bu ihtilafın çözülmesi durumunda,
Türkiye‟nin Erivan‟la ilişkilerini normalleştirmesi çok daha kolay olacaktır. Bu bakımdan,
Amerika Birleşik Devletleri‟nden gelecek yapıcı katkılar son derece önemlidir.
Gürcistan Krizi
Gürcistan‟ın ayrılıkçı Moskova yanlısı Güney Osetya bölgesini yeniden ele geçirmek üzere
kuvvet kullanması üzerine Rusya‟nın Ağustos 2008‟de Gürcistan‟a yaptığı saldırı bölgede
büyük çalkantıya neden oldu. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nin, birliklerin
Gürcistan‟ın iç bölgelerine asker konuşlandırılması ve bombalamalara karşı yayınladığı kınama
mesajlarına rağmen Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, “Rusya dünya sahnesine kendi
12
yurttaşlarını koruyabilen, sorumlu bir devlet olarak döndü,”24
diyerek, eleştirilere rağmen
bağımsızlık ilan eden Güney Osetya ile Abhazya‟yı vakit geçirmeden tanıdı.
Bu eylemler yeniden yükselen Rusya‟nın giderek daha iddialı bir dış politika
sergileyeceği sinyalini vermektedir. Bu gelişmelere cevaben Türkiye, Gürcistan-Rusya
savaşının sonrasında bir “Kafkas Dayanışma ve İşbirliği Platformu” kurma fikrini savunarak
çok boyutlu ve yumuşak güç yaklaşımını korumak için önemli bir adım attı. Fakat Amerika
Birleşik Devletleri kendisinin dışında kalacağı bu platformun oluşumuna ve başarı şansına
ilişkin pek hevesli davranmamıştır.
Savaş daha başlamadan önce, Rusya Gürcistan‟a karşı saldırgan tavırlarını arttırmıştı.
Putin, NATO‟nun Gürcistan‟a genişleme ihtimali karşısında tampon bölge oluşturmak için
Güney Osetya ve Abhazya‟nın bağımsızlığını tanıyacağını belirtmişti.25
Durum böyle olmasına
rağmen, ABD‟nin bölgedeki bu savaşa stratejik ve askeri olarak hazır olmadığı söylenebilir.
Savaş süresince, ABD yönetimi Gürcistan müdahalesine karşı sert bir dil kullansa da, bunun
Rus yönetimi üzerinde ciddi bir etkisi olmamıştır. Bu süreçte, Gürcistan Devlet Başkanı
Saakaşvili ABD‟yi savaşa çekmek için ciddi bir gayret gösterse de, ABD yönetimi savaşa
müdahil olmamıştır.26
Savaş çok uzun sürmeden sona ermesine rağmen, Rusya‟nın ABD‟nin
bölgedeki varlığından ve özellikle de NATO‟nun genişleme sürecinden duyduğu rahatsızlığı
göstermesi açısından önemlidir.27
Karadeniz Politikası
ABD-Rusya rekabetinin stratejik bir alanı da Gürcistan çatışması sırasında Türkiye açısından
24
http://www.alertnet.org/thenews/newsdesk/L1611254.htm (son erişim: Mart 2009). 25
Blank, “International Rivalries in Eurasia,” Maria Raquel Freire ve Roger E. Kanet (der.), Key Players and
Regional Dynamics in Eurasia, Palgrave Macmillan, 2010, s. 35. “Kommersant (2008). „Ugroza Kremlya‟, 7
April; Radio Free Europe Radio Liberty Newsline„dan çeviri, 8 Nisan.
http://www.kommersant.ru/daily/?date=20080407(accessed 8 July 2010).”dan alıntı. 26
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), Gürcistan - Rusya Krizi Değerlendirme Raporu: Krizin
Türkiye’ye, Bölgeye ve Küreye Etkileri. (Ankara: International Strategic Research Organization, 2008), 31. 27
Ibid, s. 34-35.
13
önemli sonuçlar doğuracak şekilde ortaya çıktığı üzere, Karadeniz‟dir. Jeostratejik, sosyopolitik
ve ekonomik nedenlerden dolayı, Karadeniz bölgesini daha geniş açıdan ve Kafkas, Hazar ve
Balkan bölgeleriyle bağlantılı olarak değerlendirmek daha uygun olacaktır. Soğuk Savaş
bağlamında, Karadeniz Doğu-Batı arasında bir stratejik çekişme bölgesiydi. Soğuk Savaş
sonrası dönemde ise yönetilmesi zor olan daha da karmaşık bir sahneye dönüşmüştür.28
Yeni bağımsız kıyı devletlerinin ortaya çıkması, milliyetçi, etnik ve dini çekişmelerin
yükselen dalgasıyla birleşince, Balkanlar‟dan Kafkaslar‟a kadar uzanan bölgede, eski
Yugoslavya, Trans-Dniester, Güney Osetya, Abhazya, Çeçenistan ve Dağlık Karabağ‟daki
sorunları da kapsayan çok sayıda çatışmayı körükledi. AGİT, NATO ve BM gibi uluslararası
organizasyonların yanı sıra, güven arttırıcı girişimlerde krizlerin çözülmesinde başarısız
oldular.
Ekonomi cephesinde daha olumlu bir nokta ise, Aydın‟ın da belirttiği gibi, “bölgedeki
en kurumsallaşmış yerel kurum” olarak Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Teşkilatı‟nın
ortaya çıkışı ve gelişmesi olmuştur.29
KEİ, 1992‟de Türkiye'nin liderliğinde başlatılmış ve
kurulmuştur. Tüzüğünün yürürlüğe girmesiyle birlikte 1 Mayıs 1999‟da bir “bölgesel ekonomik
teşkilat” olarak resmi tüzel kişilik vasfı kazanmıştır. Ekonomik işbirliği ve bölgecilik amaçları
doğrultusunda çalışırken, proje bazlı bir yaklaşım sergilemektedir. KEİ bölgede güvenlik ve
istikrara, başlıca öncelik olarak ekonomik işbirliği yoluyla katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
NATO ve AB genişlemelerinin ardından Karadeniz, Avrupa‟nın Doğu sınırı ve NATO
için daha da önemli hale gelmiştir. Rusya‟nın kuvvetli itirazlarına rağmen, hem Ukrayna, hem
de Gürcistan gelecekte NATO üyesi olmak yönündeki niyetlerini ifade etmiştir. Dolayısıyla, bir
yanda yeniden yükselen Rusya Karadeniz‟in fırtınalı kıyılarında kontrolünü sıkılaştırmaya
28
Mustafa Aydın, “Geographical Blessing versus Geopolitical Curse: Great Power Security Agendas for the
Black Sea Region and a Turkish Alternative”, Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 9, Sayı 3, Eylül
2009, s. 271-285. 29
Mustafa Aydın, “Regional Cooperation in the Black Sea and the Role of Institutions,” Perceptions, Cilt 10 (3),
Güz 2005, s. 57-83.
14
çalışırken, diğer yanda Amerika Birleşik Devletleri ile NATO bu son derece istikrarsız ama
stratejik önemi yüksek bölgede varlıklarını ve nüfuzlarını arttırmayı amaçlamaktadır. Hem
Türkiye, hem de Amerika Birleşik Devletleri bu bölgede barışı, istikrarı ve ekonomik işbirliğini
sağlamaya çalışmaktadır ve bu bakımdan amaçları açısından önemli bir örtüşme vardır.
Fakat iki müttefikin Karadeniz stratejileri bir noktada birbirinden ayrılmaktadır. ABD
Karadeniz bölgesinde kendi varlığını ve NATO‟nun deniz kuvvetlerini arttırmasını isterken,
Türkiye NATO‟nun deniz kuvvetleri varlığının artmasının gerilimi yükselteceğine
inanmaktadır. Üst düzey bir Türk diplomatının vurguladığı gibi, “Montreux Anlaşmasını
değiştirme teşebbüsleri Türk tarafı açısından son derece problemli ve kabul edilemezdir".30
Bunun yerine Türkiye, Montreaux Anlaşması uyarınca kıyı ülkeleri arasında bölgesel işbirliği
ve kıyı ülkelerinin mülkiyet haklarının uluslararası çabaların başlıca odağı olması gerektiğini
savunmaktadır. Daha acil durumlar için, Türkiye bir NATO üyesi olarak bu bölgede zaten
vardır ve on yıllardır NATO himayesinde bu bölgede istikrarın korunmasına ve deniz güvenliği
alanında gerilimin yükselmesinin önlenmesine yardımcı olmuştur. Fakat NATO içinde Türkiye
ile ABD arasında, özellikle de çatışma ve kriz durumlarında daha etkili işbirliğine olanak
verecek, geliştirilmiş kurumsal işbirliği mekanizmalarının kurulmasına ihtiyaç vardır.
Kafkasya Bölgesi Ülkeleriyle İkili İlişkiler
ABD Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan‟ın bağımsızlıklarını Sovyetler Birliği‟nin
dağılmasının hemen ardından 1991‟in sonlarında tanıdı. O zamandan bu yana ABD bölge
ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye ve onların Rusya‟ya ekonomi, siyaset ve güvenlik
alanlarındaki bağımlılıklarını kırmaya gayret ediyor. 11 Eylül sonrası bölgenin stratejik
öneminin artması, ABD yönetimlerini bölge üzerinde daha çok vakit harcamaya yöneltmiştir.
Bu çerçevede ABD‟nin Ermenistan ile ilişkilerindeki temel nokta Ermenistan‟ın
30
Yüksek seviyeli bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ile özel görüşme, 24 Ocak 2008.
15
demokratikleşmesini sağlamaktır. Gürcistan ile kurulan bağlar Gürcistan‟daki Batıya yakın
yönetimlerle daha da gelişmiştir. Azerbaycan ile ilişkilerde de en önemli nokta enerji konusu
olmuştur. Bu çerçevede ABD‟nin bölge ülkeleriyle ilişkileri uyuşmazlıkların çözümlenmesi,
kaçakçılık ve terörizmle mücadele, enerji kaynaklarını çeşitlendirme, demokratikleşme ve insan
hakları ihlallerinin önüne geçme konularında yoğunlaşmaktadır.31
ABD‟nin Gürcistan‟la yakın ilişkiler kurma çabası bağımsızlığı takiben Eduard
Şevardnadze‟nin liderliği sürecinde başlamış, fakat gayet yavaş gelişmiştir. 11 Eylül sonrasında
Gürcistan ABD‟ye hava üslerini kullanma ve diğer konularda destek teklif etmiştir. İlişkiler
özellikle Gül Devrimi‟nin gerçekleşmesi sonrası Batı yanlısı Saakaşvili‟nin liderliğe gelmesi ve
NATO‟nun genişleme planları çerçevesinde Gürcistan‟ın potansiyel üye görülmesiyle
gelişmiştir. Bu süreçte ABD‟nin Gürcistan‟a yardımlarında da yükseliş gözlemlenmiş,
Gürcistan ordusunu geliştirmek için eğitim programları başlatılmıştır. George Bush‟un Mart
2005‟te Gürcistan‟a ziyareti ilişkiler için zirve nokta olarak kabul edilebilir. 2008 Rusya-
Gürcistan Savaşı ise ilişkiler açısından sıkıntılı dönemin başlangıcı olmuştur. ABD yönetimi
Rusya‟yı eleştirip Gürcistan tarafında kendini konumlandırsa da Gürcistan‟dan gelen müdahale
taleplerine olumlu cevap vermemiştir. Savaş sonrası Obama yönetimi Gürcistan‟a desteğini
sürdürse de, Bush yönetiminin aksine temkinli ve bölge dinamiklerini göz önünde bulunduran
bir yaklaşımı tercih etmiştir.32
ABD-Ermenistan ilişkileri Ermenistan‟ın demokratikleştirilmesi çerçevesinde
şekillenmektedir. İlişkilerin gelişimde ABD‟deki Ermeni nüfusun ve kuvvetli Ermeni lobisinin
ciddi bir rolü vardır. ABD‟nin yardımları ve ticaret sayesinde Ermenistan‟da ciddi bir
31
Jim Nichol, Armenia, Azerbaijan and Georgia: Political Developments and Implications for U.S. Interests.
Congressional Research Service Report for Congress, Ekim 2011. 32
Ahmet Öztürk, “Obama Yönetiminin Gürcistan Politikası: 2008-2010”, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları,
Cilt 5, Sayı 9, 2010, s. 1-26
16
zenginleşme olsa da, bu durumun demokratikleşme alanında yansıması olmadı.33
ABD‟nin
Ermenistan‟la ilişkilerindeki diğer iki önemli konu Dağlık Karabağ sorunu ve Türkiye ile
ilişkilerdir. ABD, Dağlık Karabağ konusunda Minsk Grubu‟nun faaliyetleri çerçevesinde
soruna çözüm üretmeye çalışmaktadır. Türkiye ile yakınlaşma konusunda da, ABD‟nin ciddi
gayretleri söz konusudur. ABD-Ermenistan ilişkileri açısından en sıkıntılı nokta, Ermenistan‟ın
Rusya‟yla sürdürdüğü yakın ilişkidir. Ermenistan, Sovyetler Birliği‟nin dağılmasının ardından
Rusya ile en yakın ilişkilere sahip Kafkasya ülkesidir. Ayrıca Rusya‟nın topraklarında askeri
üsler bulundurmasına da Ermenistan cephesinden itiraz gelmemektedir.34
Bunun yanı sıra
Ermenistan‟ın diğer bölge ülkeleriyle yaşadığı sorunlara bağlı olarak, bölgenin
istikrarsızlaşmasında rolü olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ABD‟nin Ermenistan‟la
ilişkiler konusunda iç baskılar ve dış gereksinimler arasında kaldığı görülmektedir.
Sovyetler Birliği‟nin dağılmasının ardından, ABD‟nin ilişkilerini en yavaş ilerlettiği
bölge ülkesi Azerbaycan‟dır. Bağımsızlıkların tanınmasının ardından ABD‟nin bölgeye
yardımları başlarken 1992‟de“Özgürlükleri Destekleme Yasası” adıyla bilinen ve Azerbaycan‟a
yardımları kısıtlayan karar ilişkilerin gelişiminde çok önemli olmuştur. Bu kararın alınmasında,
Ermeni lobisinin Azerbaycan‟ın Ermenistan‟a uyguladığı ablukaya misilleme olarak
gerçekleştirdiği lobi faaliyetleri etkili olmuştur. Karar 2001‟de uygulanmamaya başlanmış ve
ABD-Azerbaycan ilişkilerine zarar vermiştir.35
Azerbaycan ile ilişkilerde demokratikleşme
faaliyetleri önemli bir alan olmakla birlikte, asıl önemli konu enerjidir. ABD‟nin enerji
kaynaklarını çeşitlendirme planı çerçevesinde, Azerbaycan‟ın sahip olduğu enerji kaynakları bu
ülkeyi önemli bir ortak haline getirmiştir.36
ABD‟nin devlet olarak Azerbaycan‟daki varlığının
yanı sıra, özel yatırımlar da iki ülke arası ilişkilerin önemini artırmaktadır. Ermeni lobisinin
33
Michael Mihalka ve Mark Wilcox, “Security Assistance in the South Caucasus”, Joint Force Quarterly, Sayı:
57, 2010, s. 26-27. 34
Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, USAK Yayınları: Ankara, 2009, s. 180. 35
Thomas Goltz, A Montana Perspective on International Aid and Ethnic Politics in Azerbaijan, Zerbaijan,
http://www.zerbaijan.com/azeri/goltz1.htm , (son erişim: Aralık 2011) 36
Jim Nichol, Armenia, Azerbaijan and Georgia: Political Developments and Implications for U.S. Interests, s.
1-2.
17
faaliyetleri ile Dağlık Karabağ sorunu ise ilişkiler bakımından en sıkıntılı noktalar olarak
varlığını sürdürmektedir.
Bölge ülkeleriyle ilişkiler bağlamında küresel güçlerden de bahsetmek gerekir.
Brzezinski‟ye göre ABD‟ye karşı Avrasya‟daki en büyük tehlikelerden biri düşman bir ittifak
oluşmasıdır. Ona göre en tehlikeli senaryo “hegemonya karşıtı koalisyon” (antihegemonic
coalition) olarak isimlendirdiği Rusya-Çin-İran koalisyonudur. Bunun alternatifleri olarak da
Çin-Japon ittifakı ile Alman-Rus/Fransız-Rus ittifaklarından bahsediyor.37
Ona göre yakın
gelecekte ABD‟nin gücünü tek başına dengeleyebilecek bir devlet olamayacağı için bu
ittifaklar kurulmadığı sürece ABD bölge ile ilişkiler açısından ciddi bir problem
yaşamayacaktır. Fakat ABD‟nin bu tehlikeye karşı daima tetikte olması gerekmektedir.
ABD’nin Kafkasya Politikalarının Enerji ve Ekonomik Boyutu
ABD Başkanı George W. Bush, 2006 yılı Ulusa Sesleniş konuşmasında açıkça “ABD petrole
bağımlıdır” demiştir.38
Bu bağımlılık esasında sadece Amerika için değil, tüm gelişmiş ve hızla
gelişmekte olan ülkeler için söz konusudur. Fakat ABD, dünyanın açık ara en büyük enerji
tüketicisi konumundadır. ABD‟de günlük petrol tüketimi 2010 itibariyle yaklaşık 19 milyon
varildir ki, Avrupa Birliği‟nin tamamında bu rakam 14 milyonun altındadır. ABD kendisi de en
büyük petrol üreticilerinden biri olsa da, enerji ihtiyacının yüksek olması sebebiyle aynı
zamanda, günlük yaklaşık 10 milyon varil petrol ithalatıyla, dünyadaki en büyük petrol
ithalatçısı konumundadır. ABD doğalgaz tüketimi ve ithalatında da dünya lideridir.39
Tüm
bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ABD‟nin en önemli stratejik konularından birinin
enerji olması gayet doğaldır.
37
Zbigniew Brzezinski, “The Grand Chessboard,” Harvard International Review, Cilt 20, Sayı 1, Kış 1997, s.
52. 38
George W. Bush, State of the Union Address by the President of the United States of America, January 31,
2006. 39
The World Factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/us.html (son erişim:
Aralık 2011).
18
1973 Petrol Krizi‟nden sonra ABD enerji konusundaki bağımlılığından kurtulma çabası
içine girmiştir. Yıllar boyu, ABD‟nin ithal petrol konusundaki politikası petrol fiyatlarını
mümkün olduğunca düşük tutmak olmuştur. Fakat ironik bir şekilde, petrol fiyatları düşük
olduğu sürece, ABD‟nin ithal petrole bağımlılığı da artmaktadır. Dünya petrol kaynaklarının
sınırlı ve uzun vadede tükenecek olması, ayrıca küresel ısınmaya bağlı gelişmeler, ABD‟yi
farklı enerji kaynakları arayışına yöneltmektedir. Son yıllarda görüldüğü gibi, petrol fiyatlarının
artmasıyla beraber enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi yönünde daha ciddi adımlar
atılmıştır.40
Bu çerçevede, ABD‟de henüz sınırlı olmakla beraber, yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelme söz konusudur. Başkan Obama da 30 Mart 2011‟de yapmış olduğu
konuşmasında petrole bağımlı olmanın tehlikelerinin farkında olduklarını ve bunun artık
değişmesi gerektiğini vurgulayarak, daha güvenli bir enerji geleceği için oluşturulan planı
yayınlamıştır.41
Yine de fosil yakıtlar halen küresel enerji talebinin %85‟ini oluşturmaktadır ve
dünya enerji talebinde petrol hakimiyetini korumaktadır. Bu bağlamda, enerji talebinin hızla
arttığı bir dönemde, enerji kaynaklarına erişim ve enerji kaynaklarının denetimi için verilen
küresel mücadele artmıştır. Dolayısıyla, küresel kanıtlanmış petrol kaynaklarının üçte ikisinden
çoğunun ve dünyanın kanıtlanmış doğalgaz kaynaklarının %40‟tan fazlasının bulunduğu Hazar
bölgesi ile İran Körfezi‟ni kapsayan “enerji elipsi”, stratejik açıdan adeta bir “büyük
ikramiye”dir.42
Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, AB ve Çin, bu bölgelerde önemli çıkarları ve
nüfuzu olan ana küresel aktörler iken Türkiye, Azerbaycan ve İran da önemli bölgesel aktörler
40
Tayyar Arı, “ABD‟nin Gizli Enerji Politikası”, www.tayyarari.com/download/eskiyazi/abdnin_enerji.doc, (son
erişim: Aralık 2011) 41
Obama‟s Remarks on “A Secure Energy Future”, Council on Foreign Relations, 30 Mart 2011,
http://www.cfr.org/energy-security/obamas-remarks-secure-energy-future-march-2011/p24535; Blueprint for a
Secure Energy Future, The White House, 30 Mart 2011.
http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/blueprint_secure_energy_future.pdf 42
Bu konunun daha detaylı analizi için bkz., “Active Diplomatic Engagements and Energy Politics:The Caspian,
Azerbaijan, and the Gulf Region”, Marat Terterov (der.), Russian and CIS Relations with the Gulf Region:
Current Trends in Political and Economic Dynamics, Dubai, Gulf Research Center Publications, 2009.
19
olarak öne çıkmaktadır. Açık denizlerden uzak Hazar Havzası kaynaklarını uluslararası
pazarlara nakletme problemi, üreticileri, enerji geçiş ülkeleri ve enerji tüketicileri arasındaki
hassas dinamiği daha da karmaşıklaştırarak, "boru hattı siyaseti"ni enerji güvenliğinin
vazgeçilmez unsuru haline getirmiştir. Bu durum, küresel aktörler için Türkiye ve Ukrayna gibi
enerji hatlarının geçtiği ülkelerin önemini sürekli olarak arttırmaktadır.
Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve Amerika Birleşik Devletleri arasında yoğun işbirliği
sayesinde açılan Doğu-Batı Enerji Koridoru, bu girişimlerin kritik bir parçasını teşkil
etmektedir. Enerji Koridorunun başlıca amacı Kafkasya ve Orta Asya ham petrolü ve
doğalgazını güvenli, Rusya ve İran‟a alternatif güzergahlar üzerinden Batı pazarlarına
nakletmektir. Bu projenin başlıca bileşenleri arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ham petrol
boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı, ile Türkiye-Yunanistan-İtalya Boru Hattı
Projesi ve Nabucco Projesi, demiryolları ve tamamlayıcı altyapı projeleri bulunmaktadır.
Özellikle, BTC boru hattı projesinin tamamlanması, Hazar petrolünü küresel enerji pazarlarına
ulaştırmak için, tam da ABD‟nin vizyonu doğrultusunda Rusya ve İran‟a alternatif bir geçiş
yolu açması nedeniyle, Batı enerji güvenliği bakımından özellikle önemli olmuştur.
Kasım 1999 tarihli AGİT zirvesinde Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan, ABD Başkanı
Clinton‟ın da katılımıyla Hazar petrolünü BTC boru hattı üzerinden Batı pazarlarına ulaştıracak
geniş kapsamlı bir boru hattının inşası üzerinde anlaşmaya vardılar. BTC boru hattı projesi
2006‟da tamamlandığında toplam uzunluğu 1.767 kilometre (1.098 mil), maliyeti ise yaklaşık 4
milyar dolar olmuştu. Bu boru hattından her gün bir milyon varil Hazar ham petrolü
pompalanmaktadır. BTC boru hattının fizibilitesi, Azerbaycan ve Kazakistan‟ın Haziran
2006‟da Kazak petrolünü BTC boru hattına bağlamak üzere bir Geçiş Anlaşması imzalamasıyla
birlikte daha da artmıştır. Anlaşma her iki ülkenin parlamentosu tarafından onaylanmış ve
Ekim 2008 itibarıyla Kazak petrolü BTC boru hattına akmaya başlamıştır. Dolayısıyla, proje
Türkiye‟yi kritik bir enerji koridoruna dönüştürerek, ABD açısından Türkiye‟nin jeopolitik
20
önemini arttırmıştır.
Planlama aşamasında olan önemli bir doğalgaz nakil projesi de, adını bir Verdi
operasından alan Nabucco‟dur. Potansiyel tamamlanma tarihi hedefi 2015 olan, bu çok uluslu
boru hattı projesi, doğalgazı birincil olarak Azerbaycan‟dan (ekonomik olarak daha
uygulanabilir olması için Türkmenistan, Kazakistan ve Irak gibi diğer kaynaklardan katkıların
da eklenmesi gerekmektedir) Türkiye‟deki Erzurum merkezi üzerinden Orta Avrupa‟ya
taşıyacaktır. Bu proje AB ülkeleri için, güzergah ve kaynakların çeşitlendirilmesi açısından
enerji güvenliği için önem taşımaktadır. Fakat günümüze kadar projede, Türkiye ile AB
arasında fiyatlandırma ve projeyi ekonomik olarak uygulanabilir kılmaya yetecek doğalgaz
kaynağının var olup olmayacağına ilişkin kaygılar yüzünden çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle
ilerlemeler nispeten sınırlı kalmıştır. AB üyesi ülkeler, enerji güvenliği konusunda verdikleri
tüm ortak demeçlere rağmen pozisyonları arasında uyum sağlamakta ve projeye devam etmek
konusundaki kararlılıklarını göstermekte güçlük çekmektedirler. Bu konuda, yakın dönemde
sağlanan en önemli gelişme, 13 Temmuz 2009‟da Hükümetler Arası anlaşmanın imzalanması
olmuştur.43
Yakın geçmişte Rusya enerji siyaseti alanında, özellikle de doğalgaz arzını ve
doğalgazın aktarımını kontrol etmek konusunda aktif bir siyaset izlemiştir.44
Rusya, İran ve
Katar gibi diğer doğalgaz üreticileri ile yeni bir uluslararası doğalgaz kartelinin kurulması
çabalarında başı çekmektedir. Dahası, Kremlin Nabucco‟ya alternatif olarak Gazprom destekli
Güney Akım Boru Hattı projesini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Başbakan Putin‟in bu amaca
ulaşmak için yaptığı stratejik bir hamle, Rusya‟nın Türkmenistan ve Kazakistan ile imzaladığı
yeni enerji anlaşmalarıyla henüz oluşum aşamasındaki Nabucco projesine potansiyel doğalgaz
43
Meltem Müftüler Bac, “The Future of Energy Security for Europe: Turkey‟s Role as an Energy Corridor”,
Middle Eastern Studies, Cilt 47, Sayı 2, 2011, s. 361-378. 44
Mert Bilgin, “Energy Security and Russia‟a Gas Strategy: The Symbiotic Relationship between the state and
firms”, Communist and Post-Communist Studies, Cilt 44, 2011, s. 119-127.
21
arzını azaltmaktı.45
Ayrıca, Moskova‟nın bu projeye atfettiği önemin bir işareti olarak,
Gazprom eski İtalya Başbakanı Romano Prodi‟ye, başbakanlığı bırakmasından önce Güney
Akım AG‟nin yöneticiliğini teklif etti.46
Bu stratejik teklif, eski Almanya Başbakanı Gerhard
Schröder‟in Kuzey Akım boru hattını inşa eden konsorsiyum olan Nord Stream AG'nin başına
atanmasını andırmaktadır. Fakat bu defa Prodi teklifi nazikçe reddetmiştir.
Güney Akım projesi, Roma'da, 23 Haziran 2007‟de, İtalyan enerji şirketi Eni‟nin
CEO‟su Paolo Scaroni‟nin o sırada Rus Gazprom'un Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
olarak görev yapan Alexander Medvedev ile Güney Akım‟ın inşası için bir mutabakat belgesi
imzalamasıyla birlikte duyurulmuştu. Güney Akım, Rus doğalgazını İtalya ve Avusturya‟ya
taşımayı planlamaktadır. Başlangıçta en kısa yolun Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan
kıta sahanlıklarından geçmesi planlanmıştı. Fakat Ukrayna ile yaşanan doğalgaz ihtilafları
nedeniyle, Rus makamları Türkiye‟ye ait ekonomik bölgeden geçen nispeten daha uzun bir yol
tasarladılar ve 2011‟in son günlerinde de bu konuda Türkiye‟nin onayını aldılar.47
Güney Akım
projesinin ekonomik fizibilitesine ilişkin ciddi kaygılara (maliyeti Nabucco‟nun iki katına
varabileceğinden)48
ve bu durumdan kaynaklanan, küresel ekonomik krizin ortasında yüksek
maliyetler yüzünden projeyi erteleme planlarına karşın, Rusya halen Güney Akım‟ı bölgede ve
enerji piyasalarında, Rus hakimiyetini genişletecek ve sağlamlaştıracak, kritik bir proje olarak
görmektedir.
ABD ise BTC konusundaki aktif tutumunu daha sonra sürdürememiştir ve petrole göre
doğalgaz ile ilgili projelere ilgisi nispeten daha sınırlı kalmıştır. ABD‟nin uzun vadeli çıkarları
gereği, Washington kendisini Avrasya enerji rekabetinde önemli bir küresel aktör olarak
yeniden tesis etmek zorundadır. Moskova arz yolları üzerindeki kontrolünü tekelleştirmeye
45
Cenk Başlamış, “Putin Engeli”, Milliyet, 13 Mayıs 2007; Gazprom‟un rolü ile ilgili kapsamlı ve eleştirel bir
analiz için bkz., Cenk Pala, “Ayı ile Dans: Kutsal Gazprom İmparatorluğu ve Türkiye,” yayınlanmamış metin. 46
Ocak 2008‟de Gazprom ve Eni, İsviçre‟ye kayıtlı ve iki firma tarafından eşit miktarda sahip olunan “South
Stream” isimli bir ortak girişim tesis etti. “Eni, Gazprom set up company for South Stream gas pipeline,” Forbes,
18 Ocak 2008. 47
Milliyet, 30 Aralık 2011. 48
“Energy Security: South Stream vs. Nabucco Gas Pipelines”, Southeast European Times, 14 Şubat 2008.
22
çalıştığından, özellikle görece ihmal edilmiş doğalgaz alanında proaktif bir ortak strateji
elzemdir. Fakat genelde 1990‟larda Türkiye ile ABD arasında enerji stratejileri konusunda çok
etkili bir işbirliği varken, Mark Parris‟in “geçen sekiz yıl trajik bir fırsat kaybını temsil
ediyor"49
gözlemi kesinlikle doğrudur. Enerji güvenliğini yüksek öncelik olarak belirleyen
Obama yönetiminde, ABD ile Türkiye arasında enerji politikası alanında Avrupalı ortaklarıyla
yakın işbirliği içinde yeni bir atağa gereksinim vardır. Bu türden bir stratejik hamle, Rusya ve
İran‟a alternatif güzergahlar sağlayıp, Hazar bölgesi enerji kaynaklarını dünya piyasalarına
bağlayarak, küresel ve Avrupa enerji güvenliğinin arttırılması bakımından kritik önemde
olacaktır.
Ekonomik Yardımlar ve Ticaret
ABD, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan‟a ikili ekonomik yardımlarda da bulunmaktadır.
Yardımlar değişen oranlarda genelde demokratikleşme, barış ve güvenlik ile ekonomik gelişme
alanlarında yoğunlaşmıştır. Fakat 2000‟den itibaren Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan‟ın
ekonomileri büyüme kaydetmekle beraber, bu süreçte bu ülkelerdeki demokratikleşme çabaları
başarılı olamamıştır. 2000-2007 arasında ekonomik büyüme oranları Gürcistan‟da %5 ile %10
arası, Ermenistan‟da %10 ila %15 arası ve Azerbaycan‟da ise %10 ile %35 (petrol ve doğal gaz
gelirleri sayesinde) arasında gerçekleşmiştir. Gürcistan‟ın “Gül Devrimi” demokratikleşme
konusunda bir umut vaat etse de, Gürcistan bu süreci ilerletmede başarılı olamamıştır. Yine de,
bu üç ülkede de Freedom House sıralamaları 2000‟deki yerlerine göre yükselmiştir.50
49
Mark R. Parris, “Looking Ahead: The United States and Turkey under Obama”, Medeniyetler İttifakı
Konferansı‟nda Konuşma, Kennesaw University, GA, 29 Ocak 2009. 50
Mihalka ve Wilcox, “Security Assistance in the South Caucasus”, s. 25.
23
İkili yardımlar değerlendirildiğinde, 11 Eylül sonrası ABD tarafından Gürcistan‟a
yapılan güvenlik yardımlarında artış görülmektedir. Bu yardımların temelinde, teröristlerle
savaşma, boru hatlarını koruma ve iç istikrar amacıyla ordunun eğitilmesi yer almaktadır.51
Yalnızca 2002-2004 arasında ABD Gürcistan‟daki askeri eğitim programına 64 milyon dolar
harcamıştır. Sonraki iki yılda ise bu rakam 90 milyon dolara yükselmiştir. Fakat bu yardımların
beklenmeyen sonuçları Gürcistan-Rusya savaşında görüldü. Ağustos 2008‟de Gürcistan‟ın
Güney Osetya‟ya girmesi ciddi anlamda sorunları arttırdı. Yine de Gürcistan‟ın uzun vadade
potansiyel bir NATO üyesi olarak görülmesi ve Rusya‟ya karşı desteklenmesi sebebiyle, 2008
sonrasında yardımlarda ciddi bir artış gerçekleşti.52
Önceki yıllarda 100-150 milyon dolar
civarlarında olan ABD yardımları toplamı 2008‟de 350 milyon dolar oldu; 2009‟da ise 300
milyon doları aştı. Fakat 2010‟da bu rakam 78 milyon dolara geriledi. 2010 yılı rakamlarına
göre, ABD‟nin Gürcistan ile olan ticareti de 500 milyon dolar civarında gerçekleşti.53
51
Foreign Operations Assistance Fact Sheet: Georgia, United States Department of State, April 2011.
http://www.state.gov/documents/organization/167515.pdf 52
Mihalka ve Wilcox, “Security Assistance in the South Caucasus”, s. 29-30. 53
Trade in Goods with Georgia, US Census Bureau. (son erişim: Aralık 2011). http://www.census.gov/foreign-
trade/balance/c4633.html
24
Azerbaycan üç ülke arasında, Amerika‟daki Ermeni lobisinin etkisiyle, en az Amerikan
yardımı alan ülke konumundadır. İkili yardımlar içindeki en yüksek oran demokratikleşme
alanında yapılan yardımlardır ve toplam yardımların %40‟ını oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra,
sınırlı da olsa, güvenlik konusunda da yardımlar yapılmaktadır.54
Bu bağlamda, ABD‟nin temel
amaçlarının başında, Azerbaycan‟ın anti-terör kapasitesini arttırmak gelmektedir. Fakat tıpkı
Gürcistan‟da olduğu gibi, Azerbaycan‟a yapılan yardımlarda da temel soru işaretlerinden biri,
bu yardımların kullanım alanıdır. Bu konuda Dağlık-Karabağ konusu ciddi bir hassasiyet
nedenidir. ABD bir yandan Minsk Grubu vasıtasıyla soruna çözüm ararken, diğer yandan iki
tarafa da askeri yardımlarıyla silahlı bir mücadeleye sebebiyet vermek istememektedir.55
Belki
de bunun etkisiyle geçtiğimiz yıllarda 60 milyon dolara yaklaşan yardım, günümüzde 28
milyon dolar seviyesine düşmüştür. ABD‟nin 2010‟da Azerbaycan‟a ihracatı 252 milyon dolar,
Azerbaycan‟dan ithalatı ise 2 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Yüksek ithalat rakamında
enerji ithalatı büyük pay sahibidir.56
Ermenistan‟a yapılan yardımlar ise demokratikleşme, güvenlik ve ekonomik gelişme
alanlarında birbirine yakın oranlarda ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan‟a göre demokratikleşme
süreci daha iyi gitse de, Ermenistan‟ın istikrarlı olmayan yapısı demokratikleşmenin önünde
önemli bir engel olarak görülüyor. ABD, Ermenistan‟a yaptığı güvenlik yardımlarıyla daha çok
kaçakçılığı engellemeyi ve nükleer enerji ile boru hatlarının güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.57
Ancak Azerbaycan‟a yapılan askeri yardımların kullanım alanı konusundaki endişeler,
Ermenistan için de geçerlidir. 2000‟de 100 milyon dolara yaklaşan ABD yardımları, özellikle
2005 sonrasında düzenli bir gerileme eğilimi göstermektedir. Günümüzde yardımların toplamı
54
Foreign Operations Assistance Fact Sheet: Azerbaijan, United States Department of State, April 2011.
http://www.state.gov/documents/organization/167503.pdf 55
Mihalka ve Wilcox, “Security Assistance in the South Caucasus”, s. 30-31. 56
Trade in Goods with Georgia, US Census Bureau. (son erişim: Aralık 2011). http://www.census.gov/foreign-
trade/balance/c4632.html. 57
Foreign Operations Assistance Fact Sheet: Armenia, United States Department of State, April 2011.
http://www.state.gov/documents/organization/167498.pdf
25
45 milyon dolar civarındadır. ABD‟nin Ermenistan‟a ihracatı 2010‟da 113 milyon dolar,
ithalatı ise 75 milyon dolar olmuştur.58
Güney Kafkasya'ya Yıllık Mali ABD Yardımı (milyon dolar)
1992-2007 2009 Tahmini 2010 Yardım
Ülke Yardımları 2008 Yardım Yardım Talebi
Ermenistan 1746,08 62,634 52,3 34,86
Azerbaycan 753,26 26,841 24,946 30,135
Gürcistan 1989,64 378,85 309,2 83,05
Toplam 4436,71 468,325 386,446 148,045
Kaynak: U.S. Department of State, Congressional Budget Justification Operation, FY 2010, Washington DC
Bölgenin küresel aktörü Rusya‟ya gelince, Soğuk Savaş‟ın bitişinin ardından Rusya‟ya
demokratikleşme yönünde yapılan yardımlar azalsa da, günümüzde de devam etmektedir.
ABD‟den gelen yardımların yaklaşık %50‟si insan hakları ve demokratikleşme alanındaki
yardımlardan oluşmaktadır.59
Bu amaçla, ABD sivil toplum kuruluşlarına doğrudan destek
vermektedir. Fakat 2004 öncesinde 150 milyon doların üzerinde olan yardımlar, daha sonra 100
milyon doların altına düşmüştür. 2010‟da ise 70 milyon dolar civarında gerçekleşmiştir.
2010‟da, ABD‟nin Rusya‟ya ihracatı 6 milyar dolarken, Rusya‟dan ithalatı 25 milyar doların
üstündedir.60
58
Trade in Goods with Armenia, US Census Bureau. (son erişim: Aralık 2011). http://www.census.gov/foreign-
trade/balance/c4631.html#questions. 59
FY 2010 U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, United States State of
Department, http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/eurasiafy10/index.htm. 60
Trade in Goods with Russia, US Census Bureau. (son erişim: Aralık 2011). http://www.census.gov/foreign-
trade/balance/c4621.html.
26
Görüldüğü gibi Kafkasya bölgesine ikili yardımlar ve ticaret nispeten önemli olmakla
beraber, ABD‟nin bölgedeki ekonomik çıkar ve stratejilerinin odağını enerji politikaları
oluşturmaktadır.
Sonuç
Soğuk Savaş‟ın bitiminden 11 Eylül 2001‟e kadar olan dönemde, ABD Kafkaslar‟da enerji
kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılmasına öncelik veren ve ekonomik çıkarlara
odaklanan bir politika izlemiştir. 11 Eylül 2001 sonrasında ise güvenlikle ilgili konu ve
endişeler ABD‟nin Kafkasya politikasında ağırlık kazanmaya başlamıştır. Fakat, Afganistan ve
Irak gibi konular ve genelde Ortadoğu ve Asya-Pasifik bölgesi ABD‟nin öncelikli ilgi alanlarını
oluştururken, ABD açısından Kafkasya bölgesindeki gelişmeler nispeten daha geri planda
kalmıştır.
Rusya‟nın yeniden yükselişi ve Gürcistan krizinde de açıkça ortaya çıktığı gibi Batı ile
ilişkilerinde daha çatışmacı bir tavır takınması, ABD‟nin bölgeye yönelik politikalarında
Rusya‟yı dengeleme ihtiyacını doğurmuştur. ABD, küresel aktörlerden Rusya‟ya karşı
dengeleme ve bölgesel güçlerden İran‟a karşı bölgede nüfuzunu azaltma ve dışlama,
Türkiye‟ye ise işbirliği ve destekleme politikaları uygulamaktadır. Kafkasya‟da Sovyetler
Birliği‟nin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan
gibi nispeten küçük ülkeler üzerinde de mümkün olduğunca etkisini arttırmayı hedeflemektedir.
Fakat bölgenin karmaşık dinamikleri ve çatışmalar, hedeflerine ulaşma konusunda
Washington‟ı hayli zorlamaktadır.
Azerbaycan, özellikle sahip olduğu enerji kaynakları ve Orta Asya‟ya açılımdaki kritik
rolüyle öne çıkmaktadır. Fakat ikili ilişkilerde Ermeni lobisinin olumsuz etkileri de açıkça
görülmektedir. Gürcistan, Hazar Havzası petrollerinin taşınmasında transit ülke olmasından,
27
Karadeniz‟e kıyıdaş konumundan ve toprak bütünlüğü konusunda yaşadığı ciddi tehditler ile
konuya Rusya‟nın müdahalesi yüzünden Washington‟ın ilgisini çekmektedir. Ermenistan ise
ABD dış politikası açısından çok karmaşık bir durum oluşturmaktadır. Bir yandan
Ermenistan‟ın politik, ekonomik ve askeri bakımdan Rusya‟ya bağımlı olması ve Kremlin ile
çok yakın ilişkiler içinde bulunması bir sorun olarak görülmekteyken, diğer yandan ABD‟deki
Ermeni lobisi, Azerbaycan topraklarının işgalinden sorumlu olmasına karşın, Amerikan
hükümetinin Ermenistan‟a baskı yapmasını önlemekte ve Erivan ABD‟den ciddi miktarda
yardım almayı sürdürmektedir.
Avrasya, ABD için giderek daha önemli olan stratejik bir bölgedir. Hemen Soğuk
Savaş‟ın bitiminde yazdığı bir kitapta Zbigniew Brzezinski Avrasya‟yı hem küresel hem de
bölgesel aktörlerin jeostratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak üzere sürekli rekabet ettiği
“büyük bir satranç tahtası” olarak tanımlamıştı.61
Kafkasya da bu satranç tahtasının tam
merkezinde yer almaktadır ve bu açıdan ABD için önemini arttırarak koruması kaçınılmazdır.
61
Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New
York, Harper Collins Publishers, 1997, s. 30-56.