İSLAM ANSİKLOPEDİSİ 28

588
MAN İ SA MEVLEVÎHÂNES İ MAN İ SA MEVLEVÎHÂNES İ Saruhano ğ lu ishak Bey taraf ı ndan XIV. yüzyı l ı n ikinci yar ı sı nda kurulan Mcvlevî âsitânesi. L J Saruhan Bey'in torunu İ shak Çel ebi ta- raf ı ndan Saruhano ğ ullar ı 'n ın ba şş ehri Manisa'n ı n en eski yerle ş im merkezle- rinden biri olan Spil da ğı e te ğ ind e, Evli ya Çelebi'nin kaydetti ğ i, cümle kap ı s ı üze- rindeki kitâbeye göre 770'te (1368-69) in ş a ettirilmi ş tir. İ shak Çelebi'nin 1366- 1379 y ı llar ı aras ı nda yapt ı rd ığı Ulucami Külliyesi'ne dahil olmakla birlikte külliye- nin uza ğı nda bulunan mevlevîhâne Saru- hano ğ ullarf na ait en eski eserlerden biridir. Eski Manisa Mevlevîhânesi olarak bilinen yap ı günümüzde Manisa il merke- zinin güneydo ğ usunda Yukar ı Tabakhane mahallesinde tenha bir yamac ı n s ı rt ı nda, eskiden Mevlevîhâne ba ğı denilen mesi- renin yan ı nda olup bugün Millî Park içe- risinde kalmış t ı r. Yap ı büyük restorasyon hatalar ı na ra ğ men orijinalli ğ ini koruya- bilen en eski Mevievî âsitânesidir. Asl ı kaybolan ve Fâtih Sultan Mehmed dönem inde yeniden yaz ı lan İ shak Çelebi vakfiyesinde , Saruhan il i beyi İ shak Çele- bi'nin Manisa'nı n en yükse k yerine bir ulu- cami ve medrese ile camiye e ş mevkide, Mevlevîli ğ i Bat ı Anadolu'da yaymak ve ya ş atmak amac ı yla bir mevlevîhâne yap- t ı rd ığı kaydedilmektedir. Vakfiyede belir- tildi ğ ine göre kurulu ş unda m evlevîhâne- de bir ş eyh, bir imam ve müezzin, bir nâ- z ı r, bir kayy ı m, bir kâtip, bir mesnevîhan, âyini okuyacak güzel sesli i ki hânende gö- revlendirilecek, yemek i ş i için bir vekil- harç ve bir aş ç ı görev yapacakt ı . Manisa merkez nahiyelerinden Karao ğ lanl ı köyü ile Akcahavl ı , Çatalkilise gibi köyleri ve timarlar ı ile iki hamam ı n geliri ulucami, medrese ve mevlevîhâneye tahsis edil- mi ştir. Mevlevîhâne, Saruhano ğ ullar ı devrinde oldu ğ u gibi Osmanl ı dönem inde de faali- yCLllll UCVaill CLU1 IViaau a  1111  11. Selim'den itibaren ş ehzadelerin gönde- rildi ğ i yegâne sancak merkezi olma gele- ne ğ i Mevlevîler'ce de benimsenmi ş , Kon- ya'daki çelebinin yerine geçecek olan çe- lebi önce Manisa'ya ş eyh tayin edilmi ş tir. XVI. yüzy ı l ı n sonunda mevlevîhâne vak- f ı n ı n maddî gücünün artt ığı ve mütevel- lîlik, ş eyhlik gibi birçok görevin Mevlânâ ailesine mensup ki ş ilerin elinde toplan- d ığı görülmektedir. Mevlevîhânede yeti ş - mi ş birçok ş air aras ı nda  Bülbülnûme'si ve bir divan ı olan Attâr Birrî Mevievî ile Kâmilî ve Dervi ş Ahmed Mevievî adl ı iki Manisal ı ş airden söz edilebilir. Evliya Çelebi'nin kaydetti ği kitâbeye gö- re mevlevîhânenin mimar ı Emetullaho ğ lu Hac ı Osman'd ı r. Baz ı yazarlar v e özellikle Ça ğ atay Uluçay, İ shak Bey'in yapt ı rd ığı medresenin kitâbesinde "Mimar Emed b. Osman" yaz ı ld ığı için medresenin de mevlevîhânenin de Emed b. Osman adl ı mimar taraf ı ndan yap ı ld ığı n ı . Evliya Çelebi'nin mimar ı n ad ı nı yanl ış yazd ığı n ı söylemi ş tir. XVII. yüzyı la ait şer"î sicillerden m evlevî- hânenin s ı k s ı k onar ı m geçirdi ğ i anla şı l- makta ve bu tamir ke ş iflerinden binan ı n durumu ve fonksiyonlar ı hakk ı nda bilgi edinilmektedir. Bu dön emde m evlevîhâ- nede bir mescid, kubbeli, orta sofal ı , ah- ş ap dö ş emeli, kalem i ş leriyle süslenmi ş bir semâhâne, bir mutripyeri, alt katta bir ş eyh odas ı , alt ı dervi ş hücresi, güney- do ğ usunda ocakl ı bir mutfak, do ğ usun- da bir kiler, ayr ı ca d ış ar ı da kiremit örtü- lü bir teras ı n yer ald ığı ve dam üzerine tuz serpilmesi sebebiyle kubbe etraf ı n- daki mekânlar ı n üst örtüsünün düz top- rak dam olmas ı gerekti ğ i anla şı lmaktad ı r. Mevlevîli ğ in Bat ı Anadolu'daki en güçlü merkezi olan mevlevîhâne 1870'ten önce kendi haline terkedilmi ş ve ş ehir m erke- zine yak ı n yeni bir mevlevîhâne inş a edil- mi ş tir. Çok harap bir durumda olan eski mevlevîhâne ancak 1961-1962'de Vak ı f- lar Genel Müdürlüğ ü taraf ı ndan restoras- yona al ı nmış , çe ş itli aral ı klarla sürdürü- len ve 1982'de tamamlanan bu restoras- yon çal ış malar ı nda y ı k ı lmış olan beden duvarlar ı , orta kubbe, di ğ er tavan k ı s ı m- lar ı ile son cemaat yerinin örtüsü ve di- rekleri yap ı lmış t ı r. Aslî hüviyetiyle ba ğ - da ş mayan kötü restorasyonlar geçirmi ş olan mevlevîhâne üst kat dö ş emesi ihya edilmedi ğ inden günümüzde bu kata ait, ş er'î sicil kay ı tlar ı ndaki tarifl ere uymayan merdivenlere, kap ı a ğı zlar ı na ve pence- relere sahiptir. Mevlevîhâne 1983-1992 y ı llar ı aras ı nda Manisa Müzesi İ slâmî Me- zar Ta ş lar ı ve Kitâbeler Seksiyonu olarak kullanı lmış, daha sonra Celal Bayar Üni- versitesi'nin bir kitapl ığı ve tarih ara ş t ı r- malar ı bölümü olarak hizmete girmi ş tir. Küçük bir tepe üzerine oturan kareye yak ı n dikdörtgen planl ı (27,6 x 20,25 m.) mevlevîhâne binas ı n ı n do ğ u ve güney cepheleri ş ehre bakar. Güneybat ı istika- metinden mevlevîhâneye ulaş an yol bi- nanı n önce güney, sonra bat ı cephelerini dola şı p kuzey giri ş cephesine ula şı r. Ya- p ı nı n yüksek cephe duvarlar ı ana bina ve sundurma olarak ikiye bölünmü ş olup müstahkem bir görünüm arzeder. Üst düz dam çat ı n ı n ortas ı nda küçük bir kub- be bulunur. Duvarlarda açı lan küçük pen- cereler dikdörtgen veya sivri kemerlidir. Yap ı nı n do ğ u ve bat ı cepheleri birbirine benzemektedir. Güney cephesi di ğ er cep- helere nazaran simetrik bir düzen gös- terir. Kuzey giri ş cephesinde kare kesitli dört beton direk ve do ğ u ile batı duvar üzerine oturan 5,50 x 20,25 m. ölçüsün- de bir sundurma y er al ı r . Taçkap ı gibi dü- zenlenmi ş giriş ince uzun dikdörtgen bir ni ş ş eklindedir. Ni ş içine bas ı k yuvarlak kemerli bir kap ı ı lmış t ı r. Kap ı üzerinde bir, bat ı yanı nda iki adet, do ğ u yanı nda bir sivri kemerli fil gözlü penc ere bulunur. Moloz ta ş ve tu ğ ladan in ş a edilen ya- p ı da özellikle kö şe dönü ş lerinde kesm e ta ş malzeme, kemer ve tonoz örgülerin- Manisa Mevlevîhânesi'nin ön cephesi 1 Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi : Manisa Mevlevîhânesi-Meks Ankara : TDV, 2003. 28. c. (16, 591 s.)

Transcript of İSLAM ANSİKLOPEDİSİ 28

MAN SA MEVLEVÎHÂNES
M A N S A M E V L E V Î H Â N E S
Saruhanolu ishak Bey tarafndan
Mcvlevî âsitânesi.
L J
raf ndan Saruhan oullar 'n n ba eh ri
Man isa 'n n en eski yer le im me rkezle-
rinden biri olan Spil da e te ind e, Evliya
Çelebi 'nin kaydetti i , cümle kap s üze-
r indeki ki tâbeye göre 770' te (1368-69)
ina ettirilmitir. shak Çelebi'nin 1366-
1379 yllar arasnda yaptrd Ulucami
Külliyesi'ne dahil olmakla birlikte külliye-
nin uzanda bulunan mevlevîhâne Saru-
hano ul lar f na a i t en esk i ese r l e rde n
biridir. Eski Manisa M evlevîhânesi olarak
bilinen yap günümüzde Manisa il merke-
zinin güneydousunda Yukar Tabakhane
renin yannda olup bugün Millî Park içe-
risinde kalmtr. Yap büyük res torasyon
hatalarna ramen orijinalliini koruya-
Asl kaybolan ve Fâtih Sultan Mehmed
dönem inde yeniden yaz lan shak Çelebi
vakfiye sinde , Saruhan ili beyi shak Çele-
bi'nin M anisa'nn en yükse k yerine bir ulu-
cami ve medrese ile camiye e mevkide,
Mevlevî l i i Bat Anadolu 'da yaymak ve
yaatm ak amac yla bir mevlevîhâne yap-
t rd kaydedilmektedir. Vak fiyede belir-
ti ldi ine gö re kuruluunda m evlevîhâne-
de bir eyh, bir imam ve mü ezzin, bir nâ-
zr, bir kayym, bir kâtip, bir mesn evîhan,
âyini okuyacak güzel sesli iki hânende gö-
revlendirilecek, yemek i i için bir vekil-
harç ve bir aç gör ev yapacakt . M anisa
merkez nahiyelerinden Karaolanl köyü
timarlar ile iki ham am n geliri ulucam i,
medrese ve mevlevîhâneye tahsis edi l -
mitir.
yCLllll UCVaill CLU1 IViaau a 1111  11.
Selim'den itibaren ehzadelerin gönde-
ne i Mevlevîler 'ce de benimsenm i , Kon-
ya'daki çelebinin yerine g eçe cek olan çe-
lebi önce Manisa'ya eyh tayin edilmitir.
XVI. yüzy l n sonunda mevlevîhâne vak-
f n n maddî gücünün artt ve mütevel-
lîlik, eyhlik gibi birçok görevin Mevlânâ
ailesine mensup ki i lerin elinde toplan-
d görülmektedir. Mevlevîhânede yeti-
mi birçok air arasnda  Bülbülnûme'si
ve bir divan olan Attâr Birrî Mev ievî i le
Kâmilî ve Dervi Ahmed Mevievî adl iki
Manisal airden söz edilebilir.
re mevlevîhânenin mimar Emetullaholu
Çaatay Uluçay, shak Bey'in yapt rd
medresenin kitâbesinde "Mimar Emed
b. Osman" yaz ld iç in med resenin de
mevlevîhânenin de Em ed b. Osman adl
mimar tara f ndan yap l d n . Ev l i ya
Çelebi'nin mimarn adn yanl yazdn
söylemitir.
hânenin sk sk onarm geçirdii anlal-
makta ve bu tamir ke i f lerinden binan n
durumu ve fonksiyonlar hakk nda bilgi
edinilmektedir. Bu dön em de m evlevîhâ-
nede bir mescid, kubbeli, orta sofal, ah-
ap döemeli, kalem i leriyle süslenmi
bir semâhân e, bir mutr ip yer i , a l t katta
bir eyh odas, alt dervi hücresi, gün ey-
dousunda ocakl bir mutfak, dousun-
da bir kiler, ayrca darda kiremit örtü-
lü bir teras n yer ald ve dam üzerine
tuz serpilmesi sebebiyle kubbe etraf n-
daki mekânlar n üst örtüsünün düz top -
rak dam olmas gerektii anlalmaktadr.
Mevlevîliin Bat Anadolu'daki en güçlü
merkezi olan mevlevîhâne 1870'ten önce
kendi haline terkedilmi ve ehir m erke-
zine yakn yeni bir mevlevîhâne ina edil-
mitir. Çok harap bir durumda olan eski
mevlevîhâne ancak 1961-1962'de Vak f-
lar Genel Müdürlüü tarafndan restoras-
yona alnm, çeitli aralklarla sürdürü-
len ve 1982'de tamam lanan bu restoras-
yon çal malar nda y k lm olan beden
duvarlar, orta kubbe, dier tavan ksm-
lar i le son cemaat yerinin örtüsü ve di-
rekleri yap lm t r. Aslî hüviyetiyle ba-
damayan kötü restorasyonlar geçirmi
merdivenlere, kap azlar na ve pence-
re lere sahipt ir. M evlevîhâne 1983-1992
yllar arasnda Manisa M üzesi slâmî M e-
zar Talar ve Kitâbeler Seksiyonu olarak
kullanlm, daha sonra Celal Bayar Üni-
versitesi'nin bir kitapl ve tarih aratr-
malar bölümü olarak hizm ete girmitir.
Küçük bir tepe üzerine oturan kareye
yakn dikdörtgen planl (27,6 x 20,25 m.)
mevlevîhâne binas n n dou ve güney
cepheleri ehre bakar. Güneybat istika-
metind en mevlevîhâneye ulaan yol bi-
nann önce güney, sonra bat cephelerini
dolap kuzey giri cephesine ular. Ya-
pnn yüksek cep he duvarlar ana bina ve
sundurma olarak ikiye bölünmü o lup
müstahkem bir görünüm arzeder. Üst
düz dam çatnn ortasnda küçük bir kub-
be bulunur. Duvarlarda açlan küçük pen-
cereler dikdörtgen veya sivri kemerlidir.
Yapnn dou ve bat cepheleri birbirine
benzem ektedir. Güney cephesi dier cep-
helere nazaran s imetr ik bir düzen gö s-
terir. Kuzey giri cephesinde kare kesitli
dört be ton direk ve d ou i le bat duvar
üzerine oturan 5,50 x 20,25 m . ölçüsün-
de bir sund urma y er alr. Taçkap gibi dü-
zenlenmi giri ince uzun dikdö rtgen bir
ni eklindedir. Ni içine bas k yuva rlak
kemerli bir kap açlmtr. Kap üzerinde
bir, bat yannda iki adet, dou yannda
bir sivri kemerli fil gözlü p enc ere bulunur.
Moloz ta ve tu ladan ina edilen ya-
p da özel lik le köe dönü ler inde kesm e
ta malzeme, kem er ve ton oz örgüler in-
Manisa Mevlev îhânes i 'n in ön cephesi
1
 
loz ta aras nda tu la, alt pencerelerin
söve ve lentolar nda yekpâre kesme ta
kullanlmtr. Duvarlar  1  m. kalnlnda-
dr. Saçaklarda iki sra tula kirpi saçak-
lara rastlan r; çat saçan n alt ndaki
çörtenler de dikkati çeker.
m edr es e veya zâviye plan na benzeyen,
merkezî kubbeli, kapal orta avlu ve dört
eyvanl simetrik haçvari bir plan emas-
na sahiptir. Simetrik görünen plan biraz
yamuk olup çou aç lar 90 derece de i l-
dir. Kapdan girilince çapraz tonozla ör-
tülü küçük bir giri holü eyvanna gelinir.
Bu holün batsnda ve dousunda birer
oda yer a l r ; bat daki 4,36 x 4,40 m.
ebatl d olap nili oda k are plana yakndr
ve dierinden biraz küçüktür, çünkü do-
u odas n n giri inde üst kata ç kan bir
me rdiv en ye r alr. Mescid olarak kullanl-
m güneydeki eyvan dierlerinden daha
büyüktür. Sivri kemer alnlkl eyvanlarn
üzeri beik tonozlarla örtülü olup sivri ke-
merler üzerine orta avlunun kubbesi otu-
rur. Kubbeye p andan tiflerle geçilir. Semâ-
hâne olarak kullanlm, kare planl (7,20
x 7,20 m.), giri eyvan holüyle kotu ayn
olan orta avlunun etraf yerden 50 cm.
kadar yükseklikte bir setle çevril idir. 6
x 7,90 m. ebad ndaki ana mescid-ey-
van gen i bir sivri tono zla örtülü olup iki
sra halinde ikier pencereyle aydnlatl-
mtr. Buradaki yan duvarlarda bulu-
nan bo b rak lm derin ni lerin ahap
kapakl dolaplar olduu söylenebilir. Mes-
cid-eyvan n iki yan nda 4,70 x 8,80 m.
ebad ndak i s imet r ik köe oda lar ya -
muk dikdörtgen planl d r ve ikisine de
avludaki köe kaplarndan girilmektedir.
her ah n iki çapraz tonozla örtülmü ve
ortalar na kat seviyesinde asl mee ol-
mas gereken ikier gergi kirii atlm-
tr. Douda ve batda iki, kble tarafnda
bir pencere, ayrca her ikisinin mescid du-
Manisa
ocak bulunmaktadr. Sivri kemerli tonoz-
la örtülü, 3 x 4,60 m . ebadn da karlkl
iki yan eyvan n geni seti sonunda iki-
er basamakla çklan penceresiz, 1,80 x
1,70 m. ebadnda, alçak ve karanlk iki-
er küçük dervi hücresi vardr.
Mevlevîhânenin ikinci kat plan güneye
doru açk "U" planl olup güney eyvan,
odalarnn dnda kalan köe odalar ve
dervi hücreleri üstünd e yer alyordu. An-
cak restorasyonlarda ikinci katn dö em e-
si ihya edi lmedi inden merdivenlerden
üst kat mekânlarna ulalamamaktadr.
tya kadar çkan dar bir merdiven mev cut
olmakla birlikte giri holündeki merd iven-
de olduu gibi üst kat döemesi yaplma-
dndan ve buradaki merdiven sahanl-
ndan açlmas gere ken kap azlar açl-
mad ndan, alt kat iki dervi odas n n
üstündeki yaklak 1,90 x 4,75 m. ebatl
mekânla ku zeydou üst kat odas na giri-
leme mek tedir. Günümüzdeki yapnn için-
de v e dnda süslem e yoktur. Ancak 1105
(1693) tarihli erT sicil kaydnda nakkaa
60 akçe ödem e yap l d be l i r t i ld i ine
göre, iç mekânlarda özell ikle semâhâne
kubbesinin içiyle panda ntiflerin sval yü-
zeylerinin kalem ileriyle süslenmi olabi-
lece i düünülmektedir.
mas nda, merkezî kubbel i orta av lu et-
rafna yerletirilen simetrik haçvari dört
eyvanla, Orta Asya meneli olup Selçuk-
lular ve Beylikler döneminde hem medre-
se hem tarikat yaplarnda skça rastlanan
eski plan geleneklerinin devam ettirildi-
i gö rülm ekted ir. XIV. yüzyln ikinci yar-
sna ait bu eski plan geleneklerine bura-
da ayrca mevlevîhâne plannn olgun si-
me trisi, binan n iki katl oluu, ocak v e
bacalar n tesis edilmi olmas gibi yeni
özellikler de eklenmitir. Türk mimarisi-
nin bilinen en eski tasar m em as olan,
Orta Asya ve özellikle Horasan bölgesind e
sivil mimariye de uygulanan, "ev-h anka h"
tipi i lk tarikat tesislerinde deva m ettiri-
len mehur plan emas n n mevlevîhâne
olarak mimari fonksiyon açsndan en iyi
ekilde nasl çözülebilecei ve kullanla-
bilece i Manisa Mevlevîhânesi 'nde orta-
ya konulmutur. Çevresindeki eyvanlar-
lendirilmi, eyvanlar mutrip maksuresi,
nlmtr. Cümle kaps üstünde bulunan
mutrip maksuresinin hem yüksekte hem
tam mihraba (dolay s yla eyh postuna)
kar tasarmnn daha sonra yaplan se-
mâhânelerde XX. yüzy la kadar devam
et t i r i ld i i d ikkat i çekmekted i r . Semâ
meydan daha düük kotta bulunduu
için eyvandaki mah fillerinden rahatça gö-
rülebilmekteydi. Köede kalan odalar eyh
odas, matbah - erif, kiler gibi fonksiyon-
lar için kullanlm ve dier nücreier muh-
temelen bar nma ve e it im ihtiyaçlar na
tahsis edilmitir.
mas bir âsitâne için yete rsiz kaldndan
1870'te terkedil ip ehrin içinde Ali Bey
Camii 'nin yan nda yeni bir mevlevîhâne
ina edilmitir. XIX. yüzylda yaplan me v-
levîhânelerin mimari anlayn yanstan
tecr id edi lmi semâhâne, türbe, mat-
bah- erif, dedegân hücreleri ve harem -
lik-selâml k bölümleri vard . Semâhâ ne-
nin dairevî, galeril i semâ meydan plan
emas Kütahya, Bursa, Kahire ve Sam-
sun mevlevîhânelerini and rmakta olup
son devrin olgun semâhâne çözümlerin-
den biridir. 1933'te Vakflar daresi mevle-
mevlevîhânenin matbah- erif dndaki
med en 2000 y l na kalanlar sad ece arka
giri , matbah- erif , havuz, semâhâne-
nin beden duvar kalntlar ve bu duvar-
lar n üzerinde bulunduu setten ibaret-
ti. Daha sonra belediye mevlevîhânenin
kalntlarn ykarak arsasn park haline
getirmitir.
BA,
  TD ,
  s.
5-10 ; VGMA, Esas 8/1, s ra 841, Manisa ve Ni f -
te shak Çelebi Veledi Saruhan Vakf , H. 866/M.
1462 Tarih li A rapça V ak f i y es i , 22. Mücedded
Anadolu Defteri,  nr. 608 , s. 31 8-3 19 , s ra 129;
Tapu Kadastro Genel Müdürlüü, Tahrir Defteri,
nr. 544 , vr. 10 " |h. 1115 / m. 1704 Tarihli] 157 5
la ua u u <_>au .aCji va v uu c uc s a \
Çelebi Veledi Saruhan Vakf 'n n tam bir nüshas ;
Evliya Çelebi,   IX, 75; smail Hak-
k lUzunçar l ] ,  Kitabeler,  stanbul 1929 , II, 75-
76; A. Gabrie l ,  Monum ents turcs d'Anatolie,
Paris 1934, I I, 123-12 5; M. Çaatay Ulu çay- b-
rahim Gökçen,  Manisa Tarihi,  stanbul 1939, s.
91-92; M. Çaatay Uluçay,  Saruhanoullan ve
Eserlerine Dair Vesikalar,  stanbul 1940-46, I,
34-36, 81-82; I I , 16, 22-23, 30, 93-96; a .ml f . ,
Manisa Ünlüleri,  stanbul 194 6, s. 91 -93 ; bra-
him Gökçen,  Manisa Tarihinde Vakflar ue Ha-
yrlar,  stanbul 1946, 1, 184, 187 -188 ; a .ml f . ,
Saruhan Zaviye ve Yatrlar,
leri,  stanbul 1970, i, 63, 183-187; Nusret Kök-
l / K »
v ' N ?
ir H
ti::; T'
ti * J
 
MANSABDÂR
lü . Dünkü Manisa,  Ankara 19 70, s . 21; a .ml f . ,
"Saruhanl lar Devr inde Manisa (4 ) " , Manisa,  sy.
7, Manisa 1984 , s. 7-11 ; G. Goodvvin, A History
of Ottoman Architecture,
Oktay Aslanapa,
t (XIV. Yüzyl),
radan man,  Manisa Tarihi Eser ve Kitabeleri,
Manisa, ts . , s . 4-6; a .ml f . , "Manis a 'da Me vle v i -
l i k " , Manisa,  sy. 1 (1982) , s . 36 -38 ; Abdüibâki
Gölpnarl,   Mevlanâ'dan Sonra Mevlevîlik,  s-
tanbul 1983, s. 86, 177, 263, 335; Hakk Acun,
" M a n i s a M e v l e v î h â n e s i " ,  IX. Vakf Haftas Ki-
tab: 2-4 Aralk 1991,  Ankara 19 92 , s . 109-
111; a.mlf.,
"Saruhanoul lan ve Mev l ev i l i k " ,
  Ekrem Hakk
Ayverdi Hâtra Kitab,  stanbul 1995 , s . 282 -
297 ; . Bar ihûda Tanrkorur, "Man isa Me vl ev î -
hânes i Res to rasyonu : Tenk id ve Tek l i f " ,  a.e.,
s.   331-361; a .ml f . ,  Türkiye Mevlevîhanelerinin
Mimarî Özellikleri  (doktora tezi, 2000), SÜ Sos-
yal Bi l imler Enst i tüsü, s. 76-92, 3 98-40 2, ç iz im
çük, "Man isa Mev l ev ihan es i " ,
  Manisa Aratr-
  Manisa 2002, II , 15-19; Müjgâ n Cun-
bur , "Ma n isa Me v l ev îh âne s i ' nd en Ye t ien k i
a i r " ,
2001),  Manisa 2002, s . 267 -274 ; Semavi Eyice ,
" lk Osmanl Devr inin Dinî - çt im aî Bir Müe s-
s e s e s i : Z â v i y e l e r v e Z â v i y e l i - C a m i l e r " ,  FM,
XXII I/1 -2 ( 1962-63 ), s . 21 ; "M ev l e v ih an e 'n in
Restorasyon Çal malar Sürdürülüyor" ,  Mani-
sa ,
  sy. 3 (1982), s. 53; Nuran Tezcan, "Manisa
M e v l e v î h â n e s i " ,
  Osm.Ar.,
de Manisa maret ler i " ,
 Manisa,
r
  M A N S A U L U C A M
  n
L J
r
  M A ' N O U L L A R I
  n
L J
( j Aut i l o )
Hindistan'da
L J
yapan askerî ve sivil memurlar bell i bir
rütbe ile (mansab) derecelendirilmi bir
tekilâtlanma yapsna sahiptiler. dare-
veya gelir karl toprak tahsisiyle vazi fe
yapma" anlam na gelen mansabdârl k,
esasen Hindistan'a Türkler taraf ndan
getirilm ekle birlikte bir sistem olarak Ek-
ber ah taraf ndan 1573-1574'te geliti-
rilmi ve uygulamaya konulmutur. Öde-
me ekillerini ve barndrmakla yükümlü
bulunulan askerlerin celb, tâlim ve snf-
n (piyade, süvari ve fil says) düzen leyen
sicilleri de bizzat E kber ah tesbit etm i-
tir. Ebü'1-Fazl el-Allâmîye göre mansab-
dârlar, deh- bâ î ile (onba, on askere ku-
manda eden) deh-hezârî (10.000 askere
kumanda edenler) aras nda b ar nd rd k-
lar ve kumanda ettikleri asker saysna
göre onluk rakamlarla ifade edilen rütbe-
lere ayrlrd. Bunlardan 5000 üzeri rüt-
beler sadece hükü mdar n oul lar iç in
tahsis edilmiti ve onlar emîr diye adlan-
drlrd. Ekber ah, balangçta rütbe sa-
y s n Allah lafz n n ebced sistemindeki
saysal karl olan 66 ksm olara k d ü-
ünmü tü. Ancak Â'în-i Ekberî'nin ya-
zld 1595 ylnda bu say 33 olarak kay-
dedi lmi t i r . Ekber ah devr inde 1671
mansabdârn 412'si 200 ile 5000 rütbe-
sinde, geri kalanlar da 150 ile on rütbe-
sinde idi. Sistemin ba lang ç dönem inde
rütbeyi bel ir ten rakam, ayn zamanda
öd em e kategorisini ve bar nd rmakla yü-
kümlü bulunulan asker say s n da gö s-
teriyordu. 1595-1597'den itibaren rütbe
lenmeye ba land . Bunlardan zât olan
maa statüsünü, süvâr da asker says ile
bunlarn ma sraflarn ifade ediyordu. Ma-
alar, barndrlan süvari ve bunlarn te-
min edece i at say s na göre düzenleni-
yordu. Bir at ve atl temin eden e "yek es-
peh" (sipahi), iki at getirene "dü espeh",
üç at get irene "seh espeh" deniyordu.
Mansabdârlarn maalar ya nakit olarak
ödeniyor ya da bunun karl kendileri-
ne tahsis edilen arazinin (câgîr) gelirinden
hesaplan yordu. ah Cihan döneminin
resmî vak'anüvisi Abdülhamîd Lâhûrî'ye
sahip olan mansabdâr rütbesinin göster-
dii rakamn üçte biri kadar süvari barn-
drmakla yükümlü iken baka bir eyalete
câgîr verildiyse bu rakam dört te bire dü-
üyordu. Meselâ 3000 rütbesindeki bir
mansabdâr câgîr i görev bölgesinde ise
1000 süvari i le, baka bölgede ise 750
süvari ile yükümlü idi. Dörtte bir esa sna
göre hesaplandnda ah Cihan'n salta-
natnn (1628-165 7) yirminci ylnda man -
sabdârlarn sorumluluundaki süvari sa-
çkmaktadr.
raf n ya da eyalet ler in ik inci derecede
önemli yöneticisi olan bahi-i memâlikin
tavsiyesi üzerine bizzat hükümdarn tak-
diriyle tayin edilirdi. Mansabdârlk baba-
dan oula geçm eme kle bir likte g örevde
olan bir mansabdâr n o luna genell ikle
düük rütbeli man sablar verilebilirdi. An-
cak bunlarn terfileri kendi yeteneklerine
göre yaplrd. ran ve OrtaAsya'daki dev-
let görevlerinden ayrlarak Bâbüriü hiz-
me tine giren tan nm soylulara konum -
larna uygun mansablar verilmesi yaygn
bir uygulama idi. Bunlarn terfile ri de sa-
dakatleri ve kabiliyetlerine göre olurdu.
Hindu racalar da Bâbüriü Devleti'ne ba -
land klar nda durumlar na uygun man-
sablarla taltif edilirlerdi ve genellikle da-
ha önce hâkim olduklar topraklar câgîr
olarak kendilerinde braklrd. Bunlarn
ta ye ters iz kalrsa baka câgîrler verilirdi.
Bu durum Hindu racalarnn devlete tâbi
olmalar n tevik ederdi. Mansabdâr ta-
yini devletin ihtiyaç duyduu bürokrasi-
nin bütün alanlarnda yaplrd. Ekber
ah'm kâtibi olan Ebü'1-Fazl el-Allâmî ve
ah Cihan'n vezirlerinden Sâdullah Han
da yüksek rütbeli mansab sahibi idiler.
Sadak at ve kabiliyet yannda rütbenin g e-
reini yapabilme terfi için yeterli olurken
bunlarn zaa f halinde tenzîl-i rü tbe kaç-
nlmazd. Mansabdârlara rütbelerinin ya-
unvanlar da verilirdi. Ekber ah dönemin-
de en büyük unvan olarak "hân- hânân",
Cihangir zamannda ise "emîrü'l-ümerâ"
sevkyat talebiyle karlaan m ansabd âr-
lar bunun iç in gereken maddî mebla
bulmakta zorluk çektiklerinde devle t ha-
zinesinden borç almalar mümkündü. Bu
uygulamaya "müsâadet" deniliyordu. Hü-
ziyi mansabdâr hayatta iken ondan alp
bakasna verebildii gibi bir mansabdâ-
rn vefat halinde sahip olduu m ülk do -
rudan devlete dönüyordu. Mansabdârla-
deitirilerek sürekli bir güç oluturacak
yaplanma içerisinde olmalar engelleni-
büyük ksmn Hindistan'a dardan gel-
mi memurlar tekil ediyordu.
kümdara ba l olarak i ledi i ve bütün
ceza ve taltifler dorudan hüküm dardan
geldii için devletin güçlü olduu dönem-
lerde belli bir disiplin içerisinde hüküm-
dara sadakatle ileyen, bu sebeple de Bâ-
büriü geni lemesinde fonksiyonel o lan
bir sistemdi. Ancak Evrengzîb'in salta-
nat n n sonlar na doru bozulman n ilk
iaret ler i görülmeye ba land . Evreng-
3
 
rn liyakat ve ihtiyaç ölçülerinden ç ok hü-
kümdarlarn yaknlarna verilmeye ba-
sarst . Mansabdâr üzerinde devlet otori-
tesinin zayflamasyla da kendi aralarn-
da mevcut olan rekabet ve bölgesel hâ-
kimiyet mücadelesi had safhaya ulat;
sonunda bu durum devletin yklna se-
bep oian etkenlerden biri oidu.
B B L Y O G R A F Y A :
Berenî ,  Târîh-i Fîrûz âhî (nr . Seyy id Ah m ed
Han) , Ka lküta 1860-62, s . 145; N izâmeddin Ah-
m e d ,
Ebü'1-Fazl el-Allâmî,
  A'în-iEk-
berî,
  Ka lkü ta 1867 -77 ,1 , 176 , 179 , 191 , 222 -
232; Abdülkâdir e i -Bedâûnî ,
  Müntehabü't-tevâ-
rîh,  K alküta 186 4-69, I I, 190- 191; C ihangir, 7u-
zük-i Cihângtrî   (nr. Seyy id Ah me d Han) , A l i -
garh 1864, s . 4 , 195; Abdü lham îd Lahor î ,  Pâdi-
âhnâme,   Kalküta 1869 -72, I I, 506, 715- 717 ;
Ebü'l-Feth Geyiânî,
  Mansabdari System
  The Agrarian System ofMug-
266 ; M . A tha r A l i ,
  The Mughal N obility under
Augrangzib,  Bo mb ay 1966, s . 7-6 6; I . Husain
Qureshi,   The Administration of the Mughal Em-
pire,  Karach i 1966, s . 84- 114 ; Shireen Mo osv i ,
The Economy of the Mughal Empire,  B o m b a y
1987 , s . 202 -247 ; W . H . More l and , "R an k (Man -
sab) in the Mughal State Serv ice" ,
  JRAS(
  1936),
s . 650 -6 55 ; J . F. R i cha rds , "M an a b an d M an -
s a b d â r " ,
  EP
H SA IY ID ATHA R ABBAS R IZV I
r
L
r
(bk. CÂH).
n
j
~
L
J
gelir. Osmanl tekilât nda vak ftaki gö-
revler için cihet, devlet tekilâtndaki m e-
muriyetler için mans b (çoulu me nâs b)
kel imesi kul lan lm t r . Osmanl idar î
yaplanmasnn belirgin hale geldii XVI.
yüzyldan itibaren askerî ve sivil görevler
için "menâsb- seyfiyye"; yarg, eitim ve
baz dinî görevle r için "m enâsb- ilmiyye";
bü rok ras ide ki çjorGvlsr için îTîGnssîD
-
 
kalemiyye" eklinde bir s n f land rma ya-
p ld dikkati çeker. Sonuncu gruptaki
yüksek bürokratlar n alt s (nianc , üç
defter dar {kk- evvel, sânî ve sâlis], re î-
sülküttâb ve defter emini) "menâsb- sit-
te" olarak adlandrlr. Bu mansblara ta-
yinler usulüne uygun ekilde vekîl-i mu t-
lak sfatyla sadrazama aitti ("Sadrazam
olanla r ... cemî-i menâsb- sey fiyy e ve il-
m iyy en in tevcih ve azlinde ... vekîl-i mut-
laktr", TevkiîAbdurrahm an Paa, s. 498).
Sadrazam Lutf Paa, görev
 /
runmas, haklarndaki ikâyetlerin iyice
rûznâme, muhasebe, ki tâbet vb. man-
sblarn ehline verilmesi konusunda sad-
razamn çok dikkat etmesi gerek tiini be-
lirtir  (Âsafnâme,  s. 62, 65, 73-74).
Mansb sahiplerinin tayinleri azli gerek-
tiren bir sebep olmadkça bir yllk süre
için yaplrd. Bu süre bitm ede n ön ce hiz-
met ler inden memnun kal nanlar n ya
kendi müracaatlar veya âmirlerinin üst
makamlara teklifleriyle görevlerinde kal-
"mukarrer" denilirdi. lmiye mansblarn
eyhülislâm iâret-i aliyyesiyle sadraza-
mucibince tevcih olunmak buyuruldu"
derkenarn yazarak muvafakatini bildi-
ba tayinlerinde olduu gibi bazan dört-
lü, hatta mansb talebinde bulunann ar-
zuhaliyle birlikte beli mutabakatla olur-
du. Bir müneccimban n tayin talebini
hekimba eyhülislâma sunar, eyhülis-
çekleirdi.
mazan bayram ndan hemen sonra evval
aynn ilk haftas nda yap lrd. Vezir, bey-
lerbeyi ve sancak beyler i , ocak aalan,
devlet ricâli ve Dîvân- Hümâyun hâce-
gân iç in o lmak ü zere d ört l iste (def ter )
veya bazan birletirilerek iki liste düzen-
lenirdi. Bu listelerin kenarlarna sadra-
zam "ibkâ" veya "tev cih" kaytlarn düer,
padiah n uygun gördüü de i iklikleri
iaretlemesi için bir telhisle arzederdi.
Padiah listelerde yapt deiiklii sad-
razam a ge r i gönderir , bu de i ik l ik lere
göre sadrazam yeniden düzenleyerek ni-
haî iradesini almak üzere tekrar padi-
aha sunard. Çkan hatt- hümâyundan
sonra sadra zam buyruldusuyla yeni man-
sb sahiplerinin ruüs ve be ratlar h azrla-
rvr/^ m »r m n m n n r l n Fp+ nK I 'H 'S V\ 1 _
1111 Ul . ICiyiU OM a j l l UU I71.U1UU1 UU L/U1U'
nan büyük mansb sahipleri, kapkuluna
ulûfe ç kt zaman yeni m emu riyet ler i
sebeb iyle padiah tarafnd an kabul edilir-
di. Osmanl arivlerinde m ansb tevcihleri
ve bunlarla ilgili muameleyi ihtiva eden
onlarca defter türü bulunmaktad r. Çok
defa ruüs defterlerinde olduu gibi görev
deiiklikleri, terakkiler ksa notlar halin-
de defterlere i lenirdi. Bir makam n fi i-
len verilmesine mans b, makam n sadece
rütbe ve un van n n verilmesine ise pâye
denilirdi.
bata olm ak üzere baz yetkililere pîke-
ler sunulmas kanunnâmelerde yerini al-
m bir usuldü. Anca k bu uygulama da ha
ilerilere götürülerek iyi bir göreve tayin
için pîkee ilâveten ayrca hediyeler tak -
dim edi lmesi veya göreve ba lad ktan
sonra ksa sürede azledilmemesi için yet-
kil i lere hediyeler gönderilmesi âdet ol-
mutu . Bu husus, Osmanl vekâ yi 'nâme-
leri ve tekilât tarihiyle i lgi l i eserlerde
"ma ns b sat " olarak an lp çok ar bir
ekilde eletirilir.  Selânikî Tarihinde  ve
Naîmâ Tarihi'nde
ve açk arttrma ile elde edilmesi konula-
rnda örnekler yer alr.
Kurulu dönemlerinde yetimi eleman
yin edilenler görevlerinde uzun süre kal-
mlarsa da XVI. yüzyln ikinci yarsndan
it ibaren medrese ve Enderun'dan yet i -
enler çoalnca devlet bu kiileri snrl
say dak i gör ev l e re ta y inde zor luk lar la
kar lam t r. Buna çözüm olarak pâye
usulünün uygulamaya konulmas, man-
snrlandrlmas, yeni gö revler ihdas edil-
mesi gibi tedbirler alnmtr.
yap lmaktayd . Tanzimat dön eminde dev-
let tekilâtnda önemli deiiklikler oldu-
u gibi görev anlay ve da l m nda da
önemli yenilikler yaplmtr. Bu gelime-
leri Tanzimat'tan itibaren düzenli olarak
ç kan salnâmelerden takip etmek müm-
kündür.
B B L Y O G R A F Y A :
Lut f Paa,
  için-
de ) , stanb ul 1991 , s . 62, 65, 73-7 4; Se lânik î ,
Târih
  ( p i r l i ) , s . 409 , tür .yer . ; Tevk i îAb durr ah-
m a n P a a , " K a n u n n â m e "  (MTM,  1/3 113311 için -
de ) , s . 494 - 544 ; Na îmâ ,   Târih,  I V, 284 -28 5 ; V ,
519 ; Uzunça r l ,  Medhal,  b k . n d e k s ; a m l f . ,
Merkez-Bahriye,  tür .yer .; Ah me t Mu mcu , Os-
man/
vet),
" O s m a n l m p a r a t o r l u u n d a M a k a m V e r g i s i :
C a i z e " ,
  Türk Kültürü incelemeleri Dergisi,
IS I MEHM ET PRL
4
 
(
Türk mûs ik is i ça lg l a r ndan
neyin b i r türüne
ve b i r saz akorduna ver i len ad
(bk. NEY).
L J
  n 
F
  n
b. Muhammed b. Alt el-Hâimî cl-Abbasî
(ö. 158/775)
Abbâsî halifesi
meyme'ae dünyaya geldi . Doum tar i-
hiyle ilgili olarak 90-101 (708-71 9) yllar
arasnda deien baka rivayetler de var-
d r. Babas Muh am med b. Ali el-Abbâsî,
annesi Seliâme adl bir câriyedir. Arap ge -
lene ine uyularak iyi Arapça örenmesi
ve salkl bir genç olarak yetimesi için
çöle gönderi ld i . Yedi yana geldi in de
kabilenin dier çocuklaryla birlikte küt-
tâba gitti. Ardndan hadis, fkh, ensâb,
fesah at ve belâ gat dersleri ald . Ebû Tâ-
lib'in soyundan gelen Abdullah b. Muâvi-
ye'nin Bat ran'da ba latt isyana katl-
d . Abdullah b. Muâviye taraf ndan îzec
ehrine vergi tahsil etmek üzere gönde-
rildi. Ancak Mansûr toplad vergileri
Abdullah'a göndermeyip Basra'ya kaç n-
ca yakalanp hapse atld. Bir süre sonra
hapisten kurtulup Humeyme'de görevli
ti ve halife oluncaya kadar orada kald .
132 (749-50) y l nda Humeyme'den Kû-
fe'y e gelen Ab bâsî ailesi fertleri aras nda
Ebû Ca'fer el-Mansûr da vard. Burada ilk
Abbâsî halifesi karde i Ebü'l-Abbas es-
Se ffâh için biat ald ve onun b ütün i le-
riyle i lgi lendi. Ebü'l-Abbas es-S effâh ta-
rafndan Ebû Müslim-i Horasânî'den biat
a lmak üzere Merv ' e gönder i ld i . Ancak
burada Ebû Müslim'den ilgi görmedi ve
dönüünde halifeye onu ortadan kaldr-
mas n tavsiye etti.
Ebü'l-Abbas, Mansûr'u Emevîler'in son
üzerine gönderdi. Mansûr, Hasan b. Kah-
tabe'ye bal kuvvetleri de yanna alarak
bn Hübeyre 'nin bulunduu Vâs t ' ku-
att . Abbâsî ordusu kars nda Vâs t '
savunmaya devam eden bn Hübeyre bir
süre sonra Mansûr'un bar teklifini baz
artlarla kabul ederek teslim oldu. An-
cak Mansûr, halifenin ve Ebû Müslim'in
basklar sonucu eman verdii halde bn
Hübeyre'yi öldürttü. Ard ndan Harran'
kuatan shak b. Müslim el-Ukayiî'ye kar-
sefere memur edilen Mansûr ehirde
Abbâsî hâkimiyetini tekra r tesis etti. Vâ-
s t ' ele geçirdikten sonra büyük itibar
kazand , el-Cezîre ve rmîniye vali l i ine
getirildi (133/750-51). Bu görevi srasnda
Emevî kumandanlarn kendi safna çek-
meyi baard. Ayn yl halifenin emriyle Bi-
zans kuatmas na kar Kemah' tahkim
etti. 136 (754) ylnda hac emîri oldu.
Hal i fe Ebü' l-Abbas es -Sef fâh karde i
Mansûr'u birinci, yeeni îsâ b. Mûsâ'y
ikinci veliaht tayin etmiti. Mansûr Mek-
ke 'de iken Ebü' l -Abbas es-Sef fâh vefat
etti (136/754). îsâ b. M ûsâ, Man sûr'a bir
mektup gönderip durumu bildirdi i gibi
Enbâr'da bulunan Hâimîler'den de biat
ald . Hemen yola ç kan Mansûr'a yolda
Ebû Müslim-i Horasânî i le Hâ imîler ve
dier kumandanlar biat etti ler.
Mansûr, ha lifeliinin ilk ylnda Ab bâsî-
ler'in kuruluunda önemli rol oynayan am-
cas Abdullah b. Ali b. Abdullah ile ura-
mak zorunda kald. Abdullah, Mansûr'a
biat etmeyi redded erek büyük bir orduy-
la Harran'a gitti. Mansûr onu itaat altna
alma görevini Ebû Müsl im'e verdi . Ab-
dullah b. Ali, Nusaybin yaknlarnda cere-
yan eden savata m a lûp oldu ve Basra'-
ya kaçt (136/754), burada hapsed ildi i
evde vefat etti (147/764).
sonra Ebû Müslim'in giderek itibar ve
kuvve t kazanmas ndan rahats z o lan
Mansûr onu ortadan kald rmaya karar
verdi. Bir suikast düzenleyerek Ebû Müs-
lim'i öldürttü (24 âban 137/12 ubat
755). Bu olay üzerine Horasan'da birçok
iDycu vc r\a r\\ Çr\u. ounca u Ud^lllUd
bir Mecûsî olan Sünbâz ile shak et-Tür-
kî'nin isyanlar gelir. Birincisi 13 7'd e (754-
55), ikincisi de 139'da (756-57) ba strld.
Halifeyi tanr , Ebû Müslim'i de peyga m-
ber olarak kabul eden Râvendîler'in ba-
latt isyan da bast r larak bu toplulu-
un tamam klçtan geçirildi (141/758).
Peygam berlik iddias nda bulunan Üstâd-
sîs' in Bâdg s'tek isyan da bast r ld ve
Horasan'da devlet otoritesi tesis edildi
(145-151/762-768).
meselelerden biri de Ali evlâdnn balat-
t isyanlardr. Bunlardan Muhammed
b. Abdullah el-Mehd î Me dine'd e halifeli-
ini ilân ede rek halktan b iat ald (1 Rec eb
145/25 Eylül 762). m am Mâlik'in dersle-
rinde bask alt nda m eydana gelen boa-
mann geçersiz olduuna dair hadisi ri-
vayet etmesi Mansûr'un hal ' ine hükme-
dip Muhammed b. Abdullah'a biati te-
v ik ett i i ekl inde yorumlanm ve bu
yüzden tutuklanp kendisine dayak atl-
m t r. Mansûr, M s r ve S uriye'den Me -
dine'y e erzak sevkiyatn engelledi i gibi
îsâ b. Mûsâ kumandasndaki orduyu da
onun üzerine gönderdi. Çok çetin geçen
çarp malar s ras nda M uham med b. Ab-
dullah öldürüldü (Ramazan 145 / Aral k
762). Onun ölümünd en ksa bir süre önce
kardei brâhim Basra'da isyan edip Kü-
fe üzerine yürüdü. îsâ b. Mûsâ, brâhim'i
Bâhamrâ denilen yerde bozguna urat-
t; böylece brâhim de bertaraf edildi. Er-
men i asll Bizans ordusu kum andan Ku-
san' n Erzurum'u yamalamas üzerine
Mansûr bir ordu gönderip ehri kurtar-
d (139/756). Dier tar aft an Mansûr, V.
Konstantinos'un tahta geçmesiyle ba-
s n artt rd ; Kafkaslar'da slâm toprak-
lar na giren Hazarlar'a kar tedbir al p
müstahkem kaleler yapt rd .
Mansûr, Endülüs'e geçerek orada bir
devlet kuran (138/755-56) Abdurrahman
için çok uratysa da ba arl olama d ve
sonunda onunla anlama yoluna gitti, el-
çiler gönderip gönlünü ald. Kuzey Afri-
ka'da Hâricîler isyan edip karklklar ç-
karnca 155 (772) ylnda Yezîd b. Hâtim
el-Mühellebî isyanlar bastrp Abbâ sî hâ-
kimiyetini tesis etti.
(769) yllarnda hacca giden Halife Man-
sûr 158'de (775) tekrar hacca giderken
yolda rahats zland ve Bi 'rimeymûn de-
ni len yerd e ve fat ett i (6 Zi lhicce 158 / 7
Ekim 775). Kabrinin belli olmamas için
100 ayr mezar yeri kaz ld . Daha sonra
Bi'rimeymûn'e yak n bir yerd e veya Cen-
netü'l-muallâ'da defnedildi. Yerine veli-
aht ilân etti i o lu Mu ham me d el-M ehdî
geçti.
yönlü bir âlim ve airdi. Arat rmaya me -
rakl bir kii olup edip, air ve âlimleri hi-
maye ederdi. Mant k, felsefe, aritmetik,
geometri, astronomi, t p ve tarihe yak n
ilgi duyard. Akll ve ileri görülü bir hü-
kümdar olan Mansûr güzel ahlakyla ta-
5Türkiye Diyanet Vakf slâm Ansiklopedisi : Manisa Mevlevîhânesi-Meks Ankara : TDV, 2003. 28. c. (16, 591 s.)
 
tirmeye dükünlüüyle de ünlüdür. Ve-
fat etti inde h azinede600 milyon dirhem
ve 4 milyon dinar vard . Aile fertlerine ve
halka kar çok iyi muamele ederdi. çi
ve sanatkârlarn ücretlerinin hesaplan-
"ebü 'd-de vân ik" (metelik babas) ve "Ma n-
sûr ed-Devân ikî" iakaplaryla tannmtr.
Merk ezî kontrolü sa lamak için devletin
siyasetini bizzat kendisi takip eder, vergi
memurlar na âdi l davranmalar n tem-
bihler, berîd tekilâtna özel önem verir-
di. Hiçbir zaman vezirlerinin nüfuzu alt-
na girmemitir.
rel faaliyetler younluk kazanm , Sans-
kritçe, Süryânîce, Kptîce v e klasik Yunan-
ca'dan çe itl i eserler tercü me edilmitir.
Yuhannâ b. B tr îk, Muhammed b. brâ-
him el-Fezâ rî, Abdullah b. M ukaffa*, Cur-
cîs b. Cibrâîl ve Patrik Serg ios gibi ahsi-
yetler Arapça'ya çeviriler yapm lard r.
Bu dönem de hadis, f k h, tefsir gibi i l im-
ler bams z birer bil im dal haline gel-
mi , tedvin ve tasnif faaliyetleri h z ka-
zanmtr. bn shak mehur eserini M an-
sûr 'un iste i üzer ine yazm , M ufaddal
ed-Dâ bbî de onun arzusuyla bir iir anto-
lojisi hazrlamtr. Ayrca nahiv, aruz ve
Arap diline dair çeitli eserler k aleme aln-
m t r. Aklî ve naklî il imlerde büyük bir
gelime olmu , bu alanlarda çok say da
âlim yetimitir. M ansûr imar faaliyetle-
riyle de yakndan ilgilenmi, Badat'tan
baka Hâ imiyye ve Râfika adl ehirleri
kurdurmutur. Türkler Halife Mansûr dö-
neminden itibaren slâm dünyas na nü-
fuz e tm eye ba lam lard r. Sugür ve Avâ-
s m bö lgelerinde Türk askerleri de istih-
dam edilmitir.
B B L Y O G R A F Y A :
Hal î fe b . Hayyât ,  Târih   (Öm er î ) , bk . ndeks ;
Ya 'kübî ,  Târih,  I I, 36 4-3 80 ; Taber î ,  Târih   ( Ebü ' l -
Faz l ), bk. ndek s; Mes 'ûdî ,
 Mûrûcü'z-zeheb
  ( Ab -
dülhamîd) , I I I , 294-318; Ebü' l -Ferec e l - s fahânî ,
Mekâtilü't-Tâlibiyyn
r e 1949 , s . 179 -399 ; Ha t î b ,
  Târîhu B adâd, I,
62-98; Agobios b . Kostant in e l -Menbic î ,  el-Mün-
tehab min Târihi'l-Menbicî   (nr . Öm er Abd üs-
se lâm Tedmürî ) , Trablus 1406/1986, s . 1 19-1 31;
bnü'l-Esîr,  el-Kâmil,  bk. ndeks; G. le Stran ge ,
Baghdad During theAbbasid Caliphate,  O x -
f o rd 1924 , bk . ndeks ; Ahm ed Zek i Sa f v e t ,   Cem-
heretü resâ'ili'l-'Arab fi'uûri'l-'Arabiyyeti'z-
zâhire,
  Bey rut , ts . ( e l -Me kteb etü ' l - i lm iyye ) , I II ,
10 -12 - V 368 -372 ' D. Sourde l ,
  Le vizirat 'ab-
bâside de 749 â 936,
  D a m a s 1 9 5 9 - 6 0 , b k .
ndeks ; Abdü l c ebbâr e l -Cûmerd ,  Dâhiyetû'l-
'Arab Ebû Ca'fer el-Manûr,   Beyru t 1963 ; Ab -
düsse l âm Rüs t em,  Ebû Ca'fer el-Manûr,   Kah i -
r e 1965 ; A li Edhem .  Ebû Ca'fer el-Manûr,   K a -
hire 1969; J . Lassner , "D id the Cal iph A bu Ja ' -
f e r a l -Mansur Murde r h i s Unc l e Abdu l l ah b . A l i
and O the r P rob l ems w i th in the Ru l ing House
o f the Abbas ids " ,  Studies in Memory ofGaston
Wiet  ( ed . M. Rosen-A yalon) , Jerusalem 1977, s .
69 -99 ; a .m l f . , " P r ov inc i a l Admin i s t ra t i on un -
de r the Ea r l y Abbas ids : Abu Ja ' f a r a l -Mansur
a n d t h e G o v e r n o r s o f t h e H a r a m a y n " ,  St.I,
XLIX (1979) , s . 39-54; Baron Carra de Vaux,
Müfekkirü'l-slâm
  ( t rc . Âdi l Züay t i r ) , Ka hir e
1979, s . 13 vd. ; Cebrâ i l Süleyman Cebbûr,
  el-
Mülûkü'-u'arâ',
105; H. Kennedy,
  The Early Abbasid Caliphate,
London 1981 , s. 57 -95 ; a .m l f ., " a l -Man ür " ,   EP
( ng. ) , VI , 427-428; Re îd Abdul lah e l -Cümeyl î ,
Dirâsât fi târîhi'l-hilâfeti'l-'Abbâsiyy e,   Rabat
1984 , s . 31 -47 ; Bessâm e l -Ase l î ,  el-Manûrel-
kâ'id el-Manûr el-'Abbâsî, Ebû Ca'fer 'Ab-
dullah,  B e y r u t 1 4 0 6 / 1 9 8 6 ; D . G u t a s ,  Greek
Thought, Arabic Culture,
60 ; Gülgûn Uyar ,
Fâtma Evlâd (260/873'e Kadar)
zi, 2003), MÜ Sosyal Bil imler Enstitüsü, s. 120
vd . ; A . D ie t r ich , "Das po l i t i s che Tes tam ent des
z w e i t e n A b b a s i d e n k a l i f e n a l - M a n s ü r " ,   si,
XXX/2-3 (1952) , s . 133-165; M. Qasim Zaman.
" R o u t i n i z a t i o n o f R e v o l u t i o n a r y C h a r i s m a :
No t es on the ' Abb as id Ca l i phs a l -Ma nsür and
a l - M a h d " ,  S,  XXIX /3 (1990) , s . 251-2 75; K. V.
Z e t t e r s t e e n , " e l - M a n s û r " ,
  lA,
  n
b. Muhamm ed b. Abdillâh b. Âm ir
b. Ebî Âmir el-Meâfirî
yan kaynaklar nda Alman zor o larak ge-
çer. Yemen kökenl i b ir ulemâ ai les ine
men sup tur. Aileden Târik b. Ziyâd ile bir-
likte En dülüs'e ilk geç en kii olan Abdül-
melik b. Âm ir el-Meâfirî, Cezîretülhadrâ
bölgesinde kendisine iktâ edilen Turru
Kalesi'ne yerleti. Zamanla kalabalkla-
dlk yapan idareciler çkt. Mansûr'un de-
desi Ebû Âmir Muhammed bîliye (Sevilla)
kad l yapm , babas Abdullah hadis
ve fkh âlimi olarak tannmtr. Annesi
Kurtuba'nn (Cordoba) nüfuzlu ailelerin-
Mansû r küçük yata g ittii Kurtuba'da
edebiyat, hadis ve fkh tahsil etti. Hoca-
lar arasnda Ebû Ali el-Kâlî, Ebû Bekir b.
Muâviye, Ebû Bekir bnü'l-Kütyye gibi dö-
nem in ünlü âlimleri bulunmak tayd. Kur-
tuba bakad s n n yan nda kâtip olarak
göreve balayan Mansûr daha sonra Rey-
ye (Regio) kadlna tayin edildi. Zekâs ve
insanlarla kolayca anlaabilmesi sayesin-
de k sa sürede tan nmaya ba lad ve sa-
raya girmeyi baard . 356 (967) y l nda
Endülüs Emevî Halifesi II. Hakem'in veli-
aht olan olu Abdurrahman'n mallarn
yönetmekle görevlendirildi. Bu srada hü-
küm darn spanyol asll ei Subh ile tan-
t, onun yakn ilgi ve des tein i kazan arak
darphânenin bana getiri ldi. Çok geç-
me den hazinenin tefti i de kendisine ve-
rildi. Bu ekildeki yükselii ve saraydaki
faal iyet ler i görevini suist imal et t i ine
dair ikâyetlere sebep olunca II. Hakem
taraf ndan sorguland , ancak ikâyetleri
hakl çkaracak bir durum tes bit edilem e-
di. Bu olayn ardndan srasyla bîliye ve
Sebte (Ceuta) kad l klar na tayin edildi.
359'da (970) veliaht Abdurrahman'n ölü-
mü ü zerine II. Hakem 'in hayatta kalan ve
Subh'tan doma tek o lu olan Hiâm' n
mal lar n yön etm ek le görev lend i r i ld i .
361'de (972) Kurtuba'n n asayi ve gü-
venl i inden sorumlu olm ak üzere sâhi-
bü'-urtati'l-vüstâ tayin edildi. Bu görevi
s ras nda, Fât mîler ' le mücadele etmek
üzere M arib'de bulunan ordu kumanda-
n Gâlib b. Abdurrahman'n ar harca-
malarda bulunduuna dair ikâyetler se-
bebiyle halife taraf ndan te fti için Ma -
rib'e gönderildi. Bu vesileyle ku mandan-
lar, Be rberî yöneticileri ve kabile reisleriy-
le yakn ilikiler kurdu. 363 'te (974) ordu
ile birlikte Kurtuba'ya döndü . ki yl sonra
II. Hakem'in vefatn dan ksa bir süre önce
veliaht olarak Hiâm'a biatin sa lanma-
s nda ön emli rol oynad . Ayn ekilde II.
Hakem ve fat ett i inde çounluunu sa-
kâlibenin tekil ettii bir kesimin hilâfe-
te halifenin amcas Mug îre b. Abdurrah-
man ' ç karma teebbüsüne kar H i -
âm'n halife ilân edilmesi için Vezir Ca'-
fe r b. Osman el-M usha fî ile birlikte büyük
çaba harcad.
zir (hâcib), Mansûr da Su bh'un d este iyle
vezir tayin edildi. Bu srada Endülüs'teki
anlamazlklar ve Fâtmîler'le olan müca-
dele sebebiyle hristiyan aknlar artm
ve Kurtuba'y tehdit eder hale gelmiti .
Bu aknlar durdurma g örevi M ansûr'a ve-
rildi. Mansûr'un 366 (97 7) ylnda Kastil-
ya (Katâle) Krall topraklarna düzen le-
dii se ferde n m uzaf fe r o larak ve bol ga-
nimetle Kurtuba'ya dönmesi devlet için-
deki konumunu güçlendirdi. Bu yükseli-
iy le Hâcib Musha f î 'y i tedirg in etm ekle
birlikte ona sayg da kusur etm em eye bü-
yük özen gösterdi . M ushaf î ile M edîne-
tüsâlim'in askerî valisi olan Gâlib b. Ab-
durrahm an aras ndaki soukluktan ya-
6
 
Bunun için 366 (97 7) ylnda Gâlib'e Mus-
hafî 'yi hâciblik için yeterli görmedi ini
söyledi. Ardndan Gâlib'in kz ile evlene-
rek onunla akrabalk ba kurdu. Bir yl
sonra hristiyanlara yönelik ikinci ve ka-
y npederiyle birl ikte ç kt üçüncü se-
ferd en de galibiyetle ve bol miktarda ga-
nim etle dönmesi onu daha da güçlendir-
di. Kurtuba'ya sâhibü'l-medîne olarak ta-
yin edildi. Çok geç me den "zü'l-vizâretey n"
unvan yla talti f e dildi. Mus hafî 'nin azle-
dilmesi üzerine II. Hiâm tarafndan hâ-
ciblie getirildi.
tam am en kontrolü alt na ald . Onun Me-
dînetüzzehrâ'da vaktini e lenceyle geçir-
mesini sa layarak devlet i lerine kar -
mas na engel oldu. Devlet i lerinde m üs-
takil kalmak için Vâdilkebîr (Guadalquivir)
nehr in in kenar nda M ed în e tüz zâh i re
adyla Medînetüzzehrâ'ya benzer yeni bir
ehir kurdurdu ve bütün devlet daireleri-
ni oraya tad. Ardnda n vilâyetlere me k-
tuplar yollayarak bundan böyle vergilerin
yeni merk eze gönder i lmesin i is tedi . Di-
er taraf tan vez ir l i i s ras nda orduda
balad yeniletirme çalmalarn sür-
aralarnda Leonlu, Kastilyal ve Navarra-
llar'n bulunduu kuzeyli hristiyanlardan
birliklerini kabile düzenini dikkate almak-
szn yeni ordu içinde da tt. Ayrca dah a
önce III. Abdurrahman taraf ndan olu-
turulan ve yaln z sakâlibeden meyd ana
gelen saray muhaf z lar n n gücünü bü-
yük ölçüde snrlad. Askerî iktâ sistemi-
nin braklp maal askerî sisteme geçil-
diinden yeni ordu Endülüs'ten çok ikti-
dara bal bir ordu haline geldi. Anca k bu
icraatlar Kurtuba'da baz ciddi rahatsz-
lklara sebep oldu. Kurtuba'nn önde ge-
len ailelerinin, fakihlerin, airlerin ve sa-
kâlibenin de içinde yer ald muhalefet
cephesi, Emevî sarayn Mansûr'dan kur-
tarmak için II. Hiâm' öldürüp yerine III.
Abdurrahman' n torunu Abdurrahman
suikast düzenledi, ancak baarl olama-
d . Bu arada fels efey le i lgi lenmenin halk
arasnda "sapklk" olarak kabul edildii
Kurtuba'da baz fakihler taraf ndan hâ-
cibin felsefeye merak sard haberlerinin
yay lmas üzerine Mansûr, söylentilerin
as ls z olduunu ispatlamak için II. Ha-
kem tarafndan zenginletirilen saray kü-
tüphanesinde mevcut, fakihler taraf n-
dan zararl kabul edilen bütün eserleri
imha ettirdi.
pederi Gâlib' i de muhalefet saf na itti .
EmeVî sülâlesine son derece sadk olan bu
ünlü kumandan, sakâlibenin gücünün
saraya kapatlarak devlet ilerinden uzak-
latrlmas üzerine Emevî hânedann yk-
maya çalmakla suçlad damad Man-
sûr'a kar kendisini halifenin haklarnn
koruyucusu ilân etti. Bu durum, iki taraf
371 (981) ylnda entvecent (San Vicente)
Kalesi yaknnda sava alannda kar kar-
ya getird i. Daha çok snr bölges i birlik-
lerinden oluan Gâlib' in ordusu. Kuzey
Afrika'dan yeni getirilen Berberi birlikle-
riyle desteklenen Mansûr'un ordusu kar-
s nda ba lang çta baar l olduysa da
Gâlib'in atndan düerek ölmesi üzerine
bozguna uram aktan kurtulamad . Man-
sûr bu olayn hemen ardndan çkt Li-
yûn (Leon) seferinden de büyük bir zafer le
dönünce Endülüs'te ilk defa olm ak üzere
"el-Ma nsûr - Billâh" unvann ald ve saray
âmiri oldu (371/981). Kendi adna para
bast rd gibi cuma hutbelerinde halife-
nin adyla birlikte onun ismi de zikredil-
meye ba land . Hatta bu gelimeler so-
nucunda elde ettii fiilî hükümdarlk ko-
numunun kendisinde halifeliini ilân et-
m e düüncesini dourdu u, ancak bunun
için istiarede bulunduu bn Zerb, b-
nü'l-Mekvî, Usaylî gibi fakihlerle bn
 Ay-
nun muhalefet etmesi üzer ine bundan
vazgeçti i rivayet edilmektedir.
Mansûr 'un d pol i t ikas nda ar l k
merkezini Endülüs'e yönelik olarak ku-
zeyde hristiyan krallklarndan, güneyde
tehditlerin bertaraf edilmesi oluturmu-
nan Kastilya, Leon ve Navarra (Neberre)
krall klar n n hükmettikleri topraklara
elliden fazla sefer düzenledi ve bunlarn
hepsinden galip ç kt . Bu seferlerle, söz
konusu prensliklerin III . Abdurrahman
iç i lerine müdahale e tm e gücünü de el-
de etti . Marib'de ise III. Abdurrahman
ve II. Hakem'in siyasetini aynen sürdür-
dü. Bunun için Fât mîler'e kar Emevî
yanls mahallî Berb eri hânedanlarn des-
tekledi. 381 (991) y l nda o lu A bdülm e-
lik lehine hâciblikten fera gat e den Man-
sûr 386'da (996) hükümdarlara mahsus
"es-Seyyid el-Melikü'l-Kerîm" lakabn al-
d . Bir y l sonra da o lu Abdülmelik b.
Mansûr'un Fas'a girmesi bölgedeki En-
dülüs Emevî nüfuzunu daha da pekitir-
di. bn Ebû Âmir el-Mansûr, Kastilya ü ze-
rine düzenledii elli ikinci seferinden dö-
nerken Medînetüsâlim'de hastaland ve
k sa süre sonra ve fat etti . Torunu Ab dû-
lazîz b. Abdurrahman mülûkü't-tavâiften
biri olan Âmirîler'in kurucusudur.
ma k için her yolu mubah gör en bir kiili-
e sahip olduu eklinde deerlend irme-
ler yaplm olmakla birlikte onun zama-
n nda Endülüs ' te I I I . Abdurrahman' la
balayp II. Hake m'le deva m ed en istikrar
ve gelimenin sürdürüldüü görülmek-
heyd, Muhammed b. Cehver, bn Ayyâ ,
bn Hudayr ve Ahm ed b. Hazm gibi dö-
nemin en yetenekli idarecileriyle birlikte
çal mas n n öne mli rolü vardi. Yeni bir
saltanat ehri olarak Medînetüzzâhire'-
ti lmesi, Belyûne ' te bahçeler içinde bir
saray ve sahilde bir kale inas, Vâdilkebîr
üzerindeki Romal lar dönem inden kalma
büyük köprünün restore edilmesi, yeni
yollar ve köprüler yaplmas onun döne-
min de gerçekletirilen belli bal imar fa-
aliyetleridir. Sefere çkmad zamanlar-
bulunmas na özen göster irdi ; ni tekim
980 ylnda çkt Kastilya seferi esnasn-
da be rabe rind e krk bir air ve tarihçinin
bulunduu kaydedilmektedir. bn Derrâc
ettii airlerdendir. Felsefeye olan mera-
k bilinmekle birlikte fakihlerin tepkisini
çek me me k için bu alandan uzak dururdu.
Döneminde matematik ve astronomi ö-
renimi yaygnlam, Ebü'l-Kâsm el-M ec-
rîtî astronomi alanndaki orijinal çalma-
larn onun zamannda gerçekletirmi-
nan Abdurrahma n b. shak müshiller ve
genel tp konulan üzerine eserler kaleme
almtr.
bn Hazm, NaktCL'l-'arûs  (nr. hsan Ab bas ),
Beyrut 1987, s . 107; Humeydî,  Cezuetü'l-muk-
tebis  (nr . M. Tâvî t et -Tancî ) , Kahire 1953, s .
73 -74 ; bn Bessâm e -en te r în î ,  ez-Zahtre,  1/
1 , s . 417-418 ( f ih r i s t ) ; IV/1 , s . 988-989 ( f ih -
rist); Dabbî,  Buyetü'l-mültemis  (Eby âr î ) , s .
21; bnü' l-Kerdebûs,  Târîhu'l-Endelüs(nr.  Ah-
med Muhtâre l -Abbâdî ) , Madrid 1971, s . 62-65;
bnü'l-Esîr,
  el-Kâmil,
7Türkiye Diyanet Vakf slâm Ansiklopedisi : Manisa Mevlevîhânesi-Meks Ankara : TDV, 2003. 28. c. (16, 591 s.)
 
MANSÛR, ibn Ebû Âmir
A b d ü l v â h i d e l - M e r r â k ü î ,  el-Mu'cib fi telhisi
ahbâri'l-Marib   (nr. M. Sa îd e l -Uryân ) , Kahire
1383/1963 , s . 72 vd . ; bnü ' l -Ebbâ r ,  el-Hulle-
tü's-siyera
1
  (nr . Hüsey in Mûn is ) , Kahire 1985,
I , 257 -25 9, 268-2 77; bn Hal l ikân,  Vefeyât,  il,
488 ; bn zâ r î ,  el-BeyânC ' l-murib,  L e i d e n
1951 , s . 251 -3 01 ; Z eheb î ,  A'lâmü'n-nübelâ
Bey ru t 14 13 , XV I , 480 ; bnü ' l -Ha t î b ,  el-Ihâta,
i , 4 6 6 , 4 9 3 ; II , 1 0 2 - 1 0 8 ; a . m l f . ,
  A'mâlü'l-
a '/ âm (nr . E . Lev i -Pro vença l ) , Beyrut 1 956, s . 59
vd . ; Makka r î ,
Histoire des musulmans d'Espagne,
  L e y d e
1861 , I I I , 111 -258 ; E . L e v i - P r o v ença l ,
  Histoire
  Par i s - L e i d en 1950 ,
I I, 197 -290 ; a .m l f . , "Man sur " , M , VI I, 302 -3 05 ;
M. Abdul lah nân,
  Deuletü 'l-slâm f'l-Endelüs,
Kah i r e 14 08/1988 , I I, 517 -5 87 ; A li Edh em,   el-
Mansûr el-Endelüsî,  Kahire 1974; W. M. Wa tt -
P. Cachia,  A History oflslamic Spain,  Edinburgh
1977, s . 81-84; Anvvar G. Che jne ,  Espana mu-
sulmana,
  Mad r id 1980, s . 44- 47; F. J . S imo net ,
Historia de los Mozarabes de Espaha,
  Madr id
198 3, tür .yer. ; Bessâm e l -Ase l î,
  el-Hâcib el-Man-
ûr,
  Bey ru t 1405/1985 ; C . S . A l bo rn o z ,
  La Es-
pana musulmana,
  Madr id 1986,1 , 474 -506 ; Ab -
d ü l m e c î d N a ' n a î ,
  Tânhu'd-deuleti'l-ümeoiyye
f'l-Endelüs,
  Bey ru t 1986 , s . 419 - 469 ; Abdur -
rahm an Al i e l -Hajj î , "Chr is t ian States in N orthern
Spa in Dur in g the Um ay ya d Pe r i od ( i 38-366/
755-976) " ,   1Q , IX/1-2 (1965) , s . 51 -53 ; Luis Seco
de Lucena Pa r edes , "N ew L i gh t on the M i l i t a r y
Cam pa i gns o f A lm an zo r " , a . e . , X IV/3 ( 1970) , s.
1 2 6 - 1 4 2 ; P. G u i ch a r d, " A l - M a n ü r o u a l - M a n -
s ü r b i - U â h ? L e s L a q a b / s A m i r i d e s d ' a p r e s l a
n u m i s m a t i q u e e t l e s d o c u m e n t s o f f i c i e l s " ,
Archeologie islamique,
  V, Par is 199 5, s . 47 -
53 ; Lü t f eyban , "Endü lüs Emev î Ha neda n na
K a r B i r k t i d â r D e n e m e s i : E n d ü l ü s E m e v î
H â c i b l e r i n d e n e l - M a n s û r M u h a m m e d b n E b î
 m i r " ,
  XI/3 -4 , Ank a ra
1 9 9 8 , s. 2 5 0 - 2 7 2 ; P. C h a l m e t a , " a l - M a n ü r " ,
El
2
  ( n g . ) , V I, 4 3 0 - 4 3 2 ; A b d ü l k e r i m Ö z a y d n ,
" Â m i n l e r " ,  DA,  I I I , 72 -7 3.
5 1   M E H M E T   Ö Z D E M R
r
  M A N S Û R b . A M M Â R
(jt-fcC ^ )
Merv'de tamamlad ktan sonra Badat'a
gitti . Tahsiline bir süre Basra'da devam
etti. Güzel konumas ve hitab et gücüyle
tannd. am ve Msr'da yapt vaazlar-
la dikkati çekti. Ömrünün son y l lar n
Ba datta geçirdi ve burada vefat ett i . 0
dönemde daha ziyade ranl lar'da görü-
len etkil i konuma gücü ve dinleyenleri
coturup a latmas ndan hareketle onun
ran asll olduu söylenebilirse de Mas-
signon'un ileri sürdüü gibi iî olduunu
kabul etmek mümkün de i ld ir . Çünkü
sözlerinde bu görüü destekleyen bir ifa-
de bu lunmamaktad r . Mansûr b . Am-
mâr' n tasavvu fa yönelmesine yolda bul-
duu, üzer inde "besmele" yaz l kâda
sayg göstermesinin sebep olduu kayde-
dilmektedir. Ayn yllarda Bad at'ta yaa-
yan Bir el-Hâfî ile görümü , Ah me d b.
Ebü'l-Havârî'nin sohbe tlerine katlmtr.
üzerinde özell ikle duran Mansûr b. Am-
mâr'a göre nefsini bilen ki i riyâzet ve
mü câhed eyle, rabbini bilen kii ise ibad et
ve taa tle O'nun rzâsn kazanmaya çalr
(Sülem î, s. 136). Nefsin arzularna muha-
lefet ederek selâmete ulaan gönül üp-
he ve mâ nevî kirlerden tem izlendi i için
hikmetin kayna olur. Hikmet ârif lerin
gönlünde tasdik, zâhidlerin gönlünd e lu-
tuf, âbidlerin gönlünde ilâhî baar, mü-
r idler in gö nlünde te fekkü r ve â l imler in
gönlünd e tezekkü r olarak ortaya ç kar.
Kulun en iyi elbisesi alçak gönüllülük, âri-
fin en güzel elbisesi takvadr. Mansûr b.
Amm âr' n bu görü lerinden hareket eden
Muhammed Celâl eref onun tasavvuf
anlaynn n efis, kalp ve takvâ olarak üç
esasa dayand n söylemektedir  (Dirâ-
sat ft't-taauuuf'l-lslâmî,  s. 93-113).
yan sra kelâm meseleleriyle de ilgilenip
bu alandaki tart malara kat lan zâhid-
lerdendir. III. (IX.) yüzylda kelâmclarn
en çok tartt Kur'an'n m ahlûk olup ol-
mamas ve istivâ konularyla ilgili olarak
Bir b. G yâs el-Merîsî i le mektuplaan
Mansûr b. Ammâr'a göre Allah' n d n-
daki her ey mahlûktur, ancak Allah' n
kelâm olduu için Kur'an mahlûk deil-
dir. Mansûr, istivâ konusunu açklamann
zor olduunu ifa de edere k bu hususta so-
ru sorman n b id'at say ld n , konunun
bütününe iman edilmesi gerekti ini söy-
ler.
rivayet ettii hadisleri Ebû Nuaym  Hil-
yeiü'i-eviiyâ'da
ya get irmi t i r (Süleyma niye Ktp., ehid
Ali Paa, nr. 546). bn Adî ve Dâreku tnî
unu belirtmektedir.
s. 114) kaynaklarda M ansûr b. Am mâ r' n
baz risâleler kaleme ald ndan bahse-
di lmekteyse de bunlar günümüze ula-
mam t r. Dinî-ahlâkî konulara dair bu
risâlelerine Meclis fî zikri'l-mevt, Mec-
lis fî hüsn i'z-zannî billâh, Meclisü 't-
tekfûriyye fi'l-azv  gibi "meclis" kelime-
siyle balayan adlar verdii kaydedilmek -
tedir (Sezgin, I, 637).
fndan dolay Bir el-Hâfî tarafndan ele-
tiri lmi (Ha tîb, XIII, 72), vâizlikten gelir
e lde etmesi de k nanmas na sebep ol-
mutur.
B B L Y O G R A F Y A :
bnü 'n -Ned îm ,   el-Fihrist,  s . 114; Sülemî , Ta-
bakât,  s . 130 -136 ; Ebû Nuaym,   Hilye,  IX , 325-
331; Kueyrî,  er-Risâle,  s. 423 -42 4; Hücvîrî ,  Ke -
fü'l-mahcüb  (U luda ) , s . 22 7-2 28; Hat îb , 7a-
rîhu Badâd,  XII I, 71- 79; Herev î ,  Tabakât,  s.
123 ; bnü ' l -Cev z î ,
  el-Kuâ ve'l-müzekkirûn
fatü'-afue,
  Tezki-
retü'l-euliya',
nü ' l -Mu lakk n ,
  Tabakâtü'l-euliyâ'
d in er îbe ) , Kahire 1393/1973, s . 286; bn Ha-
cer ,  Lisânü'l-Mîzân,   VI , 98 -10 0 ; Se zg in , GA S , I ,
637-638; M. Ce lâ l ere f ,  Dirâsât f't-taauvufi'l-
Islâmî,  Bey ru t 1404/1984 , s . 93 -113 .
S ETHEM CEBECIOLU
(
(ö. 341/953)
Fatmî halifesi
( 946 -953 ) .
Kerîme adl bir câriyedir. Babas Kâim-
Biemrillâh, 7 Ramazan 334'te (12 Nisan
946) veliaht tayin edip biat ald ve yö-
netim e kat lma yetkisi verdi i M ansûr'u,
316 (928) y l ndan beri Fât mî aleyhtar
faaliyetleri yürüten bâzî-Hâricî lideri Ebû
Yezîd en-Nükkârî ile savaa mem ur et-
miti. Biattan birkaç hafta sonra babas
, M I r-  1
  CLLI ( I
Mansûr, devlete kar ayaklanan Ebû Ye-
zîd en-Nükkârî'nin bu haberi duymasn
önlemek amac yla babas n g iz l ice def-
netti.
ararak bu zaman za rf nda meydana ge-
len ayaklanmalara kar mücadele eden
Mansûr, Berberî ve Arap kabilelerini et-
rafnda toplad. Sicilya askerleriyle de i
birlii yaparak büyük bir güç oluturdu.
19 evval 33 4'te (24 Mays 946) Meh diye'-
den Ebû Yezîd en-N ükk ârî 'ye kar b ir
müfreze evke t t i . Üç gün sonra Süse
8 Türkiye Diyanet Vakf slâm Ansiklopedisi : Manisa Mevlevîhânesi-Meks Ankara : TDV, 2003. 28. c. (16, 591 s.)
 
van'a hareket ettiyse de ehre giremedi.
Mansûr ertesi gün Kayrevan'a girince Ebû
Yezîd ba tya doru çekildi. Onu takibe de-
vam eden Mansûr, 26 Rebîülevvel 335'te
(25 Ekim 946) Kayrevan'dan ayrlarak Be-
gâye'ye ulat , Ebû Yezîd'i Biskre'ye ka-
dar takip ettikten sonra Tlbne'ye döndü.
12 Gem âziyelevvel 335'te (9 Aralk 946)
Makkara civarnda Ebû Yezîd'i bozguna
uratp Mesîle'ye girdi. Ebû Yezîd'i ara-
mak amacyla ehirden ayrlnca Ebû Ye-
zîd Mesîle'yi kuatma altna ald. Mansûr
ancak 5 Receb 335 'te (30 Ocak 947) Me-
sîle'ye hâkim olabildi. 22 Mu harre m 33 6'-
da (1 3 Austos 947) Ebû Yezîd'in snd
Kiyâne ehrini zaptederek kendisini ya-
ral vaz iyet te esir ald. Ebû Yezîd be gü n
sonra ölünce cesedini Mehdiye'de halka
tehir etti. Genç Fât mî Devleti için bir
tehdit oluturan ve Berberi kabileleri,
Endülüs Emevî H alifesi III. Abdurrahm an,
Marib ve özellikle Tâhertliler tarafndan
deste klene n Ebû Yezîd en-Nükkârî'nin is-
yan böylece sona erdi.
fet eden Miknâsî lideri Mûsâ b. Ebü'l-Âf-
ye ile Berberi kabilelerini Fâtmîler aley-
hine kkrtt. Zenâte kabilesini de Fât-
mîler'in müttefiki Sanhâce'nin reisi Zîrî
b. Menâd'a kar savaa tevik etti. Tâ-
hert'teki Rüstemîler Devleti gibi Marib'-
deki küçük devletlerle de salam ilikiler
kurarak Fâtm î halifesine ba kaldranlar
destekleye n I I I. Abdu rrahm an, Fât mî-
ler'den Sicilya'y geri almay düünen Bi-
zansl larla itti fak oluturdu. M s r 'daki
hîdîler'le iyi ilikiler kurarak iî mezhe-
biyle sava için M sr'a M âlikîfakihler g ön-
derdi.
rahman ad na hutbe okutan Tâhert 'e yö-
neldi, k sa bir süre Tâhert'te kald ktan
sonra buraya Benî fren'den Ya'lâ b. Mu-
ham med 'i vali tayin edip Kayrevan'a git-
me k üzere yola ç kt . Kayrevan'a gönder-
dii menurda babas Kâim-Biemrillâh'n
lediini ve el-Mansû r- Billâh unvanyla hi-
lâfet makamna geçtiini belirtti. Tâhert'-
ten ayr larak nüfuzunu sa lam lat rmak
üzere Kartaca'ya ve dier baz ehirlere
uradktan sonra Mansûriye'ye geldi, bu-
rada bir kahraman gibi karland. Man-
sûr ülkede istikrar salamak üzere iken
Ebû Yezîd en-Nükkârî 'nin o lu Fazl, Av-
râs ve Kafsa'da isyan etti. Zilkade 336'da
(May s 948) öldürülerek bertaraf edilen
Fazl'n kardeleri Endülüs Emevî Devle-
ti'ne snd.
kumandasndaki bu donanma Meriye (Al-
mana) ehrine saldrarak limanda demir-
lemi gemileri yakt, ehir halkndan bir-
çok kii esir alnd. Bu olay üzerine Endü-
lüs Emevî donanmas bir yl sonra Afrika
sahi l ler ine hücum edip Süse bölgesini
tahrip ett i . Fât mî kaynaklar nda, VI I .
Konstantinos zaman nda Bizansl lar ' n
Fât mîler' in elindeki Sicilya adas n ge ri
almak için giritikleri teebbüslere kar
koymada donanman n büyük rol oynad -
belirti lmekte, ayr ca Mehd iye'de bulu-
nan tersan e ve 900 sava gemisinin öne-
mi de vurgulanmaktad r . Mansûr bun-
lardan ve Fât mîler'e A iebîler 'den kalan
Sicilya ve Marib'deki düzenli deniz gü-
cünden faydalanm , daha sonra bunlar
gelitirerek devletin gücünü arttrmtr.
yolda iddetli bir souk ve ya mu rla kar-
lat . Mansûriye'ye dönerken maiyetin-
deki birçok kii hayatn kaybetti. Kendi-
si de hastaland ve 28 evval 341'de (18
Mart 953) Mansûriye'de vefat etti. Meh-
diye ehrine götürülerek orada defnedil-
di. Yerine olu Muiz-Lidînillâh geç ti. Akl-
l ve cesaretli, yerinde konumasn bilen
iyi bir hatip v e sabrl bir kii olan M ansûr,
zamannn çounu ayaklanmalar bastr-
nâbî'nin 317'de (929) söküp götürdüü
Hacerülesved ' in yer ine iade edi lmesini
emretmi , bunun üzerine Hacerülesved
görülü davranlmasn istemitir. Hem
olan bu karar sayesinde sükûnet ve bar
sa lanm , ve rg i s i s teminde ada le t t e -
min edilmitir. Kendi adyla anlan Man-
sûriye (Sabra) ehrinin inasn emreden
Mansûr, Mehdiye'nin yerine Mansûriye'yi
947-48). ehri saraylarla sü slemi ve kur-
duu p azar yerleriyle zenginletirmitir.
air Ebü'l-Kâsm el-Fezâ rî onun için bir ka-
side yazm t r (bk.bibl.) .
B B L Y O G R A F Y A :
A l i b . Zâ f i r ,  Ahbârü'd-düveli'l-münkat 'a
(nr . A . Ferre ) , Kahire 1972, s . 18-2 0; bn Ham -
mâd e s -Sanhâc î ,
  Ahbâru mülâki Benî'Ubeyd
uesîretühüm
  ( n r. T ihâm î Nakra - Abd ü lha l îm
Uveys ) , R i yad -Kah i r e 1401/1 981 , s . 59 -83 ; bn
Hal l ikân,
  el-Be-
yânü'l-murib,
  Itti'âzü'l-
hunefâ
  ( n r. C e m â l e d d i n e - e y y â l ) , K a h i r e
1416/1996, i , 88-91; a .ml f . ,
  el-Mukaffe'l-kebîr
( n r. M u h a m m e d e l - Y a ' l â v î ) , B e y r u t 1 4 0 7 /
1987 , s . 142 -1 92 ; dr î s mâd üdd in e l -Ku re î ,
'üyûnü'l-ahbâr ue fününi'l-ââr   (nr. Mus ta fa
Gâl ib ) , Beyrut , ts . (Dârü ' l -E nde lüs ) , s . 231-34 1;
Ebü ' l -Kâs m el -Fezâr î ,  el-Kaîdetü'l-fezâriyye
fî med hi'l-halîfeti'l-Fâtmî el-Man ür   (nr. Mu s-
ta fa ez-Zemer l î ) , Beyrut 1995, neredenin g i r i i ,
s . 5 -74 ; Hasan brâh im Hasan ,
  Târîhu'd-devle-
ti'l-Fâtmiyye,
med e l -Ya ' lâv î ,
  el-Ede b bi-lfrîkyye f'l-'ahdi'l-
Eymen Fuâd Seyy id .
  ed-Deuletü'l-Fâtmiyye fî
Mr,  Kahire 141 3/199 2, s . 59- 60, 62; H. Halm,
The Empire of the Mahdi: The Rise of the Fati-
mids,  Le iden 1996 , s . 310 -33 7 ; F . Dachraou i ,
" a l - M a n ü r - B i l l â h " ,  EP   ( n g. ) , V I , 434 -43 5.
H K Â S I M A B D U H K Â S I M
r
  M A N S Û R F E H M Î
  n
(1886-1959)
deneme yazar.
L J
rib asll bir ailenin çocuud ur. lkö ren i-
mini Mansûre'de, orta örenimini Kahi-
re'deki bir Fransz lisesinde tamamlad.
Hukuk Mektebi örencisi iken Msr (Ka-
hire) Oniversitesi'nin felsefe alannda ö-
bir snav kazanarak S orbonne Üniversi-
tesi 'nde felsefe tahsil i yapmak üzere
1908'de Fransa'ya gönderildi. Fransa'da
ve sosyoloji alannda lisans örenimini
sürdürürken bir yandan da tabiat bilim-
leri ve özellikle fizikî cora fya, fizyoloji,
embriyoloji gibi alanlardaki derslere ka-
tld. Ayrca sosyal bilimlerde metodoloji
konusunda kendini yetitirmeye çalt
silcilerinden olan sosyoloji hocas Levy
Bruhl'ün etkisinde kald. Bu arada Fran-
sz dili ve edebiyat yannda Arap dili ve
kültürüyle ilgili eserler okuyarak ileri dü-
zeyde birikim elde etti.
çal mas na ba layan Mansûr Fehmî, o
sralarda Msr'da Kasm Emîn'in önderli-
inde bir grup ayd n taraf ndan gü ndem -
de tutulan kadnn haklar ve özgürlüü
problemiyle i lgi l i tart malar n da etki-
siyle kadnn slâm'daki durumu hakkn-
da bir tez haz rlamaya karar v erdi. Dok-
tora çal mas n tamamlad nda M s r
Üniversitesi yetkilileri, içinde dinî telakki-
lere aykr görülerin yer almas sebebiy-
le tezinin kabul edilmem esi yönünd e gi-
9Türkiye Diyanet Vakf slâm Ansiklopedisi : Manisa Mevlevîhânesi-Meks Ankara : TDV, 2003. 28. c. (16, 591 s.)
 
nuç vermed i ve M ansûr Fehmî doktor un-
van n ald . Ard ndan ülkesine dönerek
1913'te Kahire Üniversitesi Edebiyat Fa-
kültesi'nde fels efe tarihi hocas olarak gö-
reve ba lad . Ancak doktora teziy le i lgi li
dine ayk r lk iddialar sürdü ve bu yüz-
den alt ay sonra görevinden uzaklatrl-
d . Düüncelerini ve eletirici üslûbunu
yaad alt yllk ayrlktan sonra tekrar
eski fakültesinde görevlendirilen Mansûr
Fehmî ayn ünivers i tede d oçen t ve pro-
fesör oldu; Edebiyat Fakültesi dekanl
yapt. Dârü'l-kütübi'l-Msriyye müdürlü-
versitesi rektörlüüne getiri len Mansûr
Fehmî bu görevindeyken 1946'da emek-
liye ayrld.
kurulan Mecmau'l-lugati ' l-Arabiyye'nin
na üye olarak seçildi; bir yi sonra yapian
ilk toplantda kurumun sekreterliine ge-
tirildi. Hayatnn sonuna kadar devam et-
tirdi i bu görevi s ras nda (Ahmed Fuâd
el-Ehvân î, XIX/2 i 1961 ], s. 2) bilim ve sa -
nat alanlar na dair terim lere A rapça kar-
l klar bulunm as , yen i ka vra ml ar için
Arapça kel imeler türet i lmesi , b i l imsel
toplant lar düzenlenmesi gibi pek çok fa-
aliyetiyle kurumun verim liliine katk sa -
lad . Ayr ca e l-Mec ma u'l-i lmiyy ü'l-Ara bî
(D mak), el-Mecmau 'l-ilmiyyü'l-îrânî ve
el-Mecmau'l-ilmiyyü'l-Irâki adl kurulu-
Kzlay Dernei, Arap Birlii gibi kurum-
larn üyesiydi; bu arada Demokrat Parti'-
nin kurucular arasnda y er ald. I. Dünya
Sava ' ndan önce  el-Cerîde'de, sava
esnas nda Muhammed Hüseyin Heykel,
Mustafa Abdürrâz k, Tâhâ Hüseyin ve
Abdülhamîd Hamdî ile birlikte çkardk-
lar haftalk  es-Süfûr, el-Ehrâm, el-Hi-
lâ l v e Fetâtü '-ark  gazete ler inde dene-
me ler yazd . Çok say da bilimsel toplan-
t ya kat larak toplum ve ahlâk m eselele-
rine dair bildiriler sundu. 27 Ma rt 1959
tarihinde Kahire'de vefat etti.
dition de la femme dans la traditior
et l 'evolution de l'Islamisme  balyla
yaymlanan doktora tezi (Paris 1913) biz-
zat kendi ifadesinden de anlald gibi
{La condition,  s 20) pozi t iv izmin önde
gelen temsilcilerinden yahudi asll hocas
Levy Bruhl'ün etkisinde hazrlanm olup
eserde slâm öncesi dönemde kadnn du-
rumu, Hz. Muh am med ve kad n, kadn n
örtünm esi ve evine kapanmas , slâm'da
câriyelik, slâm hukukunda kadn, slâm
aile yapsnda eler arasndaki ban g ev-
ekli i ve bunda sosyal sebeplerin rolü
gibi konular incelenmitir. Tam bir arki-
yatç üslubuyla kaleme alnd, yaklam
ve muhtevaya da büyük ölçüde müste-
rik zihniyetin hâkim o lduu gö rülen eser-
de uydurma veya s hhati tart mal baz
rivayetlerden d e yararlan larak özell ikle
nulmutur (meselâ bk. a.g.e., s. 37, 59).
Eser ciddi eletirilere hedef olmutur.
M s r' n o dönemdeki etkil i i l im ve fikir
adamlar ndan Muhammed Lutfî Cum'a,
el-Mü'eyyed  gaz ete sin de (28 Ocak 1914)
yay mlanan uzun bir yaz s nda Mansûr
Fehmî'nin uydurma veya zayf rivayetle-
re dayanarak, ayrca bunlar kötü niyetle
yorumlamak suret iy le Hz. Peygam ber ve
slâmiyet hakknda iftiralarda bulundu-
çok kadnla evlilii meselesi olmak üzere
ese rde ileri sürüien iddialar cevaplandr-
m t r. M. Seyyid Kîlânî, kendisi ta raf n-
dan neredilen ehristânî 'nin
sayfal k zeyi lde, Kur 'an ve Hz. Pe ygam -
ber'in hayat hakknda kendilerini küfre
götürebilecek iddialar ortaya atan çada
yazarlar hakknda bilgi verirken ilk srada
Mansûr Fehmî'yizikretmitir (s. 81-83).
lndan itibaren olumsuz fikirleri terketti-
ini, slâm dinine balln ispatlayan p ek
çok konuma ve makalesinin bulundu-
unu belirtmektedir. Öte yandan brâhim
Medkûr, Ahm ed Fuâd el-Ehvânî gibi baz
f ikir adamlar , eserlerindeki olumsuz gö-
rü lere kat lmamakla birl ikte Mansûr
Fehm î'ye kar taknlan tepkisel tavr dü-
ünce ve bil im özgürlüüne ayk r bula-
rak eletirmilerdir.
toplumun aydnlatlmas bakmndan da-
ha yarar l o lacan i fad e ett i i (Ahm ed
Fuâd el-E hvâ nî, XIX/2 (1961 ], s. 4) r adyo
konumalar ve toplantlaryla, ayrca ga-
zet e yaz lar yla tan nm t r . 1915-19 30
y llar aras nda çe it l i gazet eler de yay m-
lad yazlarn  Hatarâtü nefs  balkl
kitapta bir araya getirmi (Kahire 1930),
çou sa nat felsefes iyle i lgili olmak üzere
baz yazlan  1961 'de K ahire Ün iversitesi
Edebiyat Fakültesi 'n in dergis inde ya-
y mlanm t r (Mecelletü Külliyeti'l-âdâb,
XIX/2 [1961], s. 7-46). Mansûr Fehm î'nin
Msr halknn ekonomik sefaleti, siyasal
alanda halk iradesinin zay f l , Bat i le
kültürel ilikilerin doru ve yanl yön-
leri gibi konularla ahlâk problemlerinin
ele alnd yazlar muhtevalar yannda
üslûp güzelliiyle de büyük takdir topla-
m, yazar bu hususta Msr'n tannm
edebiyatçlarndan Mustafa Lutfî el-Men-
mi tir (Brockelma nn, III, 212).
B B L Y OG R AF Y A :
M a n s û r F e h m î ,
  La condition de la femme
dans l'Islam,  Paris 1990, tür.yer.; Brockelmann,
GAL Suppl.,  I II , 211- 212; Kehhâle , Mu'cemü  7-
mü'ellifîn, XIII, 16- 17; M. Seyyid Kîlânî,  Zeylü'l-
Milel ue'n-nihal  (ehr istânî ,  el-Milel  [Kîlânî|
içinde), s. 81, 83; M. Mehdî Allâm,  el-Mecma'iy-
yûn fî hamsine 'âmen,  Kah i re 1406/1986 , s .
362-365 ; Z i r ik l î ,
  el-A'lâm,
  Beyrut 1997 , VI I ,
302; Ahm ed Fuâd e l -Ehvânî , "Ma n ûr Fe hm î" ,
Mecelletü Külliyyeti'l-âdâb: Câmi'atü'l-Kâhi-
  XIX/2, Kahire 1961, s . 1-6; brâhim Med-
k ûr , " e l - M e r h û m e d - D o k t o r M a n û r F e h m î " ,
MMLA,  XXII (1967), s. 35 3-3 60.
MUSTAFA ÇARICI
r
L
r
L
M A N S U R e l - H A M M A D I
(^ i lâssJf j «ucJ( )
(bk . HAMMÂDÎLER) .
M A N S U R b . M U T E M I R
(bk . BNÜ' l -MU 'TEM R) .
~1
J
1
J
r
  M A N S Û R e l -M U V A H H D Î
  n
( bk . EB Û Y Û SU F e l - MA N SÛ R ) .
L J
r . ~
M A N S U R e n - N E M E R I
L
r
L
( bk . NEMER I ) .
M A N S U R b . N U H I
(C3-" O*  J^ "  )
(ö. 365/976)
Sâmânî hükümdar
J
1
J
Tegin'in isteiyle küçük yataki olu Nasr,
Vezir Ebû Ali Bel 'amî taraf ndan hüküm -
dar ilân edildi (11 evval 350 / 23 Kas m
961). Ancak N asr'n saltanat bir gün sür-
 
âyih, hânedan mensuplar , hassa kuv-
vetleri ve özell ikle çocukluundan beri
arkada olan Fâik el-Hassa adl kuman-
dann deste iyle tah ta çkarlp kendisine
biat edildi. Alp Tegin'in Mansûr'un yeri-
ne amcas n tahta ç karmak istedi i de
rivayet edilir (Müstevfî, s. 382).
Mansûr, hüküm dar olmasna kar çk-
t için Alp Tegin'i görevin den uzaklatr-
vetlerle S&ac