Post on 22-Feb-2023
TÜKETİCİ HUKUKU ENSTİTÜSÜ
TÜKETİCİ HUKUKU ÖDEV YARIŞMASI
YARGITAY KARAR ANALİZİ
AVRUPA BİRLİĞİ DİREKTİFLERİ, TÜRK DOKTRİNİ VE
YÜKSEK YARGI KARARLARI IŞIĞINDA YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU’NUN 2009/4-176 E., 2009/279
K., 24.06.2009 TARİHLİ KARAR ANALİZİ
İSLAM GEZER
17.10.2014 İSTANBUL
Kısaltmalar Cetveli
E. : Esas
H.D. : Hukuk Dairesi
HGK : Hukuk Genel Kurulu
İİK : İcra İflas Kanunu
İBK : İçtihadı Birleştirme Kararı
K. : Karar
km. : Kilometre
m. : madde
RG : Resmi Gazete
Sy. : Sayılı
T. : Tarih
TBK : Türk Borçlar Kanunu
TKHK : Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
TTK : Türk Ticaret Kanunu
1
I. UYUŞMAZLIĞA KONU OLAY VE YEREL VE YÜKSEK MAHKEMENİN
KARARI
Uyuşmazlığa konu olayda tüketici (davacı) 13.11.2001 tarihinde 2002 model Fiat-
Doblo 1.2 ELX marka aracı satıcıdan satın almıştır.
Davacı, aracın merkezi kilit sisteminde ortaya çıkan sorundan dolayı ilki 14.11.2001
tarihinde olmak üzere davanın açıldığı 11.11.2002 tarihine kadar pek çok kez servise gitmiş
hatta davanın görüldüğü esnada da mahkemece tayin edilen yetkili servise başvurmuşsa da
çözülemeyen sorundan dolayı malın ayıpsız misliyle değiştirilmesini talep etmiştir.
Uyuşmazlık; araçta meydana gelen arızaların maldan yararlanmamayı sürekli
kılmasının söz konusu olup olmadığı ve buna bağlı olarak malın ücretsiz değiştirilmesi
isteminin kabulüne olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yerel mahkeme İzmir 1. Tüketici Mahkemesi, araçtaki sorunun aracın kullanımına ve
performansına etkilemeyeceği ve bu sorunun araçtan yararlanmamayı sürekli kılmadığı
doğrultusunda hüküm vermiştir. ( 11.09.2007 gün ve 2007/ 225-395 sayılı karar)
Davacı vekili, yerel mahkemenin hükmünün yeniden incelenmesi için temyiz etmiştir.
(07.11.2007)
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi; davacının onarımları kabul ederek aracı kullanmasının
davalının sorumluluğunu tümden kaldırmadığını, araçtaki sorunun üretim hatası kaynaklı olup
bunun da araçta değer kaybına yol açacağını belirterek yerel mahkemenin kararını bozarak
davacının temyiz itirazlarını kabul etmiştir. (22.09.2008 gün ve 2008/ 8790-10797
sayılı ilam)
Yerel mahkeme, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin bozma kararına uymayarak direnme
kararı vermiş ve uyuşmazlık Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na irtikal etmiştir.
Yargıtay HGK, kararında özetle şu sonuca varmıştır:
“Davacının “0 km” araç satın almaktan beklediği fayda herhangi bir sorunla karşılaşmadan
aracını kullanabilmek ve ihtiyaçlarını karşılamaktır. Aracın alındığı ilk günden itibaren ortaya
çıkan arızaların üretimden kaynaklandığı da belirgin olduğundan davalıdan kaynaklanan
nedenlerle tüketicinin bu beklentisi karşılanamamıştır.”
“Davanın uzamasının davalı yararına sonuç doğurmayacağı; bu nedenle yedi yıl süren
yargılama aşamasında, her an tekrarlayacağı bilirkişi tarafından açıkça ifade arızaların
giderilmiş olmasının, davacı aleyhine yorumlanamayacağı; davacının, defalarca tamir edilerek
“0 km” araçtan beklenen nitelikleri yitiren aracı kabule zorlanamayacağı açıktır.”
“Davalı yanca yenisi verilmedikçe iade edilmesi de gerekmeyen araçtan, yasanın aradığı
anlamda sürekli yararlanıldığını, kabule olanak bulunmamaktadır.”
2
II. DEĞERLENDİRME
A. AB DİREKTİFLERİNDE, TÜRK DOKTRİN VE YÜKSEK YARGI
KARARLARINDA AYIPLI MAL VE AYIP HÂLİNDE SEÇİMLİK HAKLAR
Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya
yararlanan gerçek ya da tüzelkişi tüketici olarak tanımlanır ve yine mal veya hizmet
piyasalarında tüketici ile satıcı- sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlem tüketici
sözleşmesi sayılır.( 4077 Sy Kanun m.3) Araç satımı da, tüketici sözleşmelerinin en tipik
örneklerinden biri olan satış sözleşmesidir. TBK madde 207’ye göre, satış sözleşmesi;
satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir
bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.1Konusu menkul ve gayrimenkul olan satış
sözleşmesinin bir tüketici işlemi niteliği kazandığı hâllerde taraflarından biri tüketiciyken,
karşı tarafta da 4077 sayılı TKHK’nun 3. maddesinin ve yine 6502 sayılı TKHK’nun 3.
maddesinin “Tanımlar” başlığı altında da tanımları yapılmış olan satıcı, sağlayıcı, imalatçı,
ithalatçı, bayi, acente, kredi veren gibi ticari-mesleki amaçla bu işlemi yapanlar bulunur.
Tüketicinin karşısında yer alanların, kâr elde amacı taşımaları esaslı unsurlardan biridir.
Tüketici tarafından satın alınan otomobil nedeniyle yapılan sözleşmenin tüketici işlemi
sayılabilmesi için aracın ruhsat kaydında kullanım amacının hususi olarak gösterilmesi
gerekir ki, bu da başta vurguladığımız tüketicinin ticari ve mesleki amaçtan uzak olmasının
sonucudur.2 Taraflardan birinin tüketici, karşı tarafın da ticari-mesleki amaçla bu işi yapan
satıcı-sağlayıcı olması durumunda yapılan sözleşme tüketici sözleşmesi sayıldığına göre
uyuşmazlık halinde Tüketici Mahkemeleri görevli mahkemelerdir.
Dava dosyasının içeriğiyle paralel olarak davanın görüldüğü tarihte yürürlükte olan
4077 sayılı TKHK’nun Tüketicinin Korunması ve Aydınlatılması, Ayıplı Mal başlığını
taşıyan 4.maddesine bakacak olursak;
“ Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer
alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit
edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğe aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı
bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran
maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.”
1 Taraflardan birinin tüketici, karşı tarafın satıcı, sağlayıcı olduğu mükellefiyeti bağışlama halinde yani
bağışlamayı yapanın bunu tüketicilere karşı yapmayı iş edindiği hallerde yapılan bağışlama sözleşmesi tüketici
sözleşmesi niteliğinde olur ve uyuşmazlık halinde Tüketici Mahkemesi görevlidir.” Kara, İlhan, Tüketici
Hukuku, Ankara, 2012, s.115
2 TBK dört farklı satış sözleşmesi öngörmüştür: a) Örnek üzerine satış TBK m. 247, b) Beğenme koşuluyla satış
TBK m.249, c) Açık artırma yoluyla satış TBK m.274, d) Kısmi ödemeli satışlar: d1) Taksitle satış TBK M.253,
d2) Ön ödemeli satış TBK m. 264
3
Bu tanım bize TBK madde 219’u hatırlatmaktadır, kaldı ki “Ayıptan Sorumluluk” başlığı
altında yer alan madde 219, ayıptan sorumluluğun konusunu gelen olarak şöyle ifade
etmektedir:
“ Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması
sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğe aykırı olan, kullanım
amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli
ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.
Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.”
Görüldüğü üzere 4077 sayılı kanundaki ayıp düzenlemesi ile TBK’daki ayıp
düzenlemesi birbirine paralelken, bu paralelliği yürürlükte bulunan 6502 sayılı kanunun ayıp
düzenlemesi ortadan kaldıracaktır. Şöyle ki; 6502 sayılı TKHK'nun “Ayıplı mal” başlığını
taşıyan 8.maddesinde de ayıplı mal tanımı şöyledir:
“ (1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele
uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle
sözleşmeye aykırı olan maldır.
(2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da
reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı
tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili
olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları
azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da
ayıplı olarak kabul edilir.”3
Her iki kanunda da üç tür ayıptan söz edilmektedir. Bunlar: maddi ayıp, hukuki ayıp
ve ekonomik ayıptır.
Maddi ayıpta; bir malın kullanımını fiziken engelleyen ayıp nedeniyle, maldan beklenen
fayda sağlanamamaktadır. Malın fiziken, tüketicinin satıcı ile yaptığı sözleşmede
kararlaştırılan nitelikte olması gerekir. Dolayısıyla malın kırılmış, çatlamış, bozulmuş,
lekelenmiş olması hâllerinde maddi ayıbın varlığından söz edebiliriz. Hukuki ayıptaysa; bir
malda herhangi bir kusur yahut eksiklik olmamasına rağmen maldan yararlanmayı engelleyen
hukuki bir engel bulunmaktadır. Örneğin: satışa konu otomobilin hacizli olması, ruhsat
işlemleri tamamlandıktan sonra ruhsatın sahte olduğunun anlaşılması nedeniyle
kullanılamaması veya hacizli olması nedeniyle kullanılamaması gibi hâller hukuki ayıp
sayılır.4 Son olarak ekonomik ayıpta tüketicinin maldan yararlanmasını, malı kullanmasını
3 4077 sayılı kanunda da 6502 sayılı kanunda da göze çarpan ve doktrinde sıkça tartışma konusu olan “eksiklik”
kavramının, ayıp kavramı içine alınmasına değinecek olursak, Kanun koyucu 6502 sayılı TKHK’da da aynı
hatayı yenilemiş ve adeta eksikliği ayıp kavramı bünyesine dahil etmiştir. Hâlbuki kısa bir kıyaslama yapacak
olursak, ayıplı mal denince ortada bir üretim vardır, ancak bu olması gerekenden kötüdür. Eksiklikte, eksik işte
ise yapılması gereken hiç yapılmamış ya da eksik yapılmıştır. Örnek Yargıtay kararları için bkz: Yargıtay 13
HD, 23.06.2011, 2011/2756 E., 2011/9888 K., 13 HD, 18.10.2011, 2011/7045 E., 2011/14642 K., 13 HD
16.01.2012, 2011/4597 E., 2012/258 K., 13 HD 28.03.2011, 2011/1130 E., 2011/4641 K.
4 Kara, İlhan, Tüketici Hukuku, Ankara, 2012, s.356
4
azaltan, ortadan kaldıran, böylelikle o malın ekonomik değerini düşüren bir ayıp söz konusu
olmaktadır.
Ayıp kavramına getirilen bir diğer sınıflandırma da açık ayıp – gizli ayıp
sınıflandırmasıdır. Eğer tüketici basit, olağan bir muayene ile ayıbı fark ediyorsa ortada açık
ayıp vardır. Açık ayıpların malın tesliminden itibaren 30 gün içinde satıcıya veya diğer
ilgililere bildirilmesi gerekir. (4077 Sy Kanun, m.4/2)5 Ancak dış muayene ile tespit
edilemeyen ve malın kullanımı ile birlikte zaman içerisinde ortaya çıkan veya çok detaylı
teknik inceleme sonucu anlaşılabilen ayıplar, gizli ayıp sayılır.6 4077 Sayılı Kanunda gizli
ayıp için bir ihbar süresi düzenlenmemiştir. Bu noktada hatırlamamız gereken husus aynı
kanunun “Diğer Hükümler” başlıklı 30.maddesidir. “ Bu kanunda hüküm bulunmayan
hallerde genel hükümler uygulanır.” O halde genel kanun, genel hüküm niteliği taşıyan
TBK’na gidilir. TBK madde223’te (Eski BK. madde 198) hüküm şöyledir:
“ Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz gözden
geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir
süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal
ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağana bir gözden geçirmeyle ortaya
çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın
bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu
ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.”
O halde gizli ayıp halinde, ayıp öğrenildiği anda derhal satıcı veya diğer ilgililere ihbar
edilmesi zorunludur. Mevcut Yargıtay uygulamasıysa; eğer ayıp imalata dayalı ve üretimden
kaynaklıysa bunun gizli ayıp olarak nitelendirilmesi doğrultusundadır.7
Satılan malda ayıbın olması tüketiciye bir takım seçimlik haklar kazandırmaktadır.8
4077 sayılı kanunun 4/2 maddesinde tüketiciye sunulan seçimlik haklar:
1- Malı iade ve sözleşmeden dönme,
2- Malın ayıpsız yenisi ile değişimini talep etme,
5 Örnek Yargıtay kararı için bkz: Yargıtay 13 HD, 23.06.2011, 2011/2756 E., 2011/9888 K.
6 Gizli ayıp tanımına dair ilgili Yargıtay kararı; Yargıtay 13. HD 19.04.2012, 2011/ 20472 E., 2012/ 10855 K.
7 İlgün, Candaş, “Şu anki uygulamamızda eğer ayıp imalata dayalı ve üretimden kaynaklı ise bunu gizli ayıp
olarak kabul ediyoruz.” Doğrultusundaki ifadesi için bkz: Sektörel Bazda Tüketici Hukuku ve Uygulamaları
Eski (4077) ve Yeni (6502) Kanun Karşılaştırmalı, Ankara, 2014, s.188 8 6502 Sy Kanun, ayıp hâlinde seçimlik haklara sınırlama getiriyor. “Hükme göre, eğer satıcı açısından orantısız
güçlükleri beraberinde getiriyorsa, tüketicinin onarım ve malın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesi taleplerini ileri
süremeyeceğini görüyoruz. Otomotiv sektörü açısından kritik olan malın ayıpsız benzeriyle değiştirilmesinin
önüne geçilmesi. Eğer ayıpsız benzeri ile değişim talebi orantısız güçlükleri beraberinde getirecekse artık
tüketici sadece dönme veya ayıp oranında indirim hakkını kullanabilecek. Bu husus otomotiv sektörü açısından
en önemli şikâyet noktalarından birini teşkil ediyordu. Bunun değiştirilmiş olması hiç şüphesiz otomotiv sektörü
açısından olumlu olacaktır. Fakat şuna dikkat etmek gerekiyor, sadece ayıpsız benzeri ile değiştirilme ve onarım
konusunda bu sınırlama var; dönme açısından bir sınırlama getirilmiş değil. Burada orantısızlığın tespitinin nasıl
yapılacağı da yine Avrupa Birliği Yönergesi ’nden alınmış durumda,…”İnceoğlu, Murat, Otomotiv Sektöründe
Tüketici Hukuku ve Sorunları, Sempozyum, 29-30 Kasım 2012, Ankara, 2013,s.200
5
3- Bedelde indirim talep etme,
4- Ücretsiz onarım isteme.9
Ayıplı mal karşısında, tüketici süresi içinde kalmak şartıyla bu dört seçimlik haktan birini
kullanabilir ve satıcının buna hiçbir şekilde engel olması mümkün değildir.10
Her şeye rağmen
unutulmaması gereken husus tüketicinin korunmasıdır fikrini ön plana koymamız, seçimlik
haklar konusunda bizi TBK’nu uygulamaktan alıkoyar. Çünkü TBK’nun “Alıcının seçimlik
hakları” başlığını taşıyan 227.maddesi, satıcı lehine bir takım haklar sağlamaktadır. TBK
227.maddeye göz atacak olursak:11
“Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hallerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan
birini kullanabilir:
1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere
satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
4.İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın
ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik
hakkını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması
halinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasını veya satış
bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok
yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeri ile
değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.”
TBK 227.madde tüketicinin seçimlik haklarını nasıl engelliyor ve nasıl kısıtlıyor, lafzi
yoruma dayanarak inceleyelim:
İlk olarak; satıcıya, alıcının seçimlik haklara gidebilmesini önlemek için bir hak veriliyor.
Nedir o? Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararı
gidererek yukarıda saydığım diğer üç hakkı saf dışı bırakabiliyor.
İkinci olarak; mahkeme, tüketicinin karşısına bir engel olarak çıkıyor. Eğer alıcı, sözleşmeden
dönme hakkını kullanmak istiyorsa ve mahkeme tarafından tüketicinin bu talebi haklı
9 Tüketici seçimlik haklardan birini kullanırsa, masraflara tüketici değil, satıcı katlanacaktır. 4077 sayılı Kanun
bunu sadece onarım açısından öngörürken 6502 Sy. Kanun ise tüm talepler açısından bunu öngörmüştür. Elbette
bu durum da Avrupa Birliği Yönergesi ‘nden kaynaklanmaktadır. 10
“Tüketici Kanununda yapılan düzenlemeler yerleşik Yargıtay uygulamasına göre emredici niteliktedir. Bu
nedenle yasadan kaynaklanan tüketicinin seçimlik haklarını ortadan kaldıran veya engelleyen sözleşmeler veya
sözleşmeye konulan hükümler geçersizdir. Oysa ki gerek Eski B.K., gerek Yeni B.K. hükümleri uyarınca
satıcının sorumluluğunun belli şartlarda kaldırılması mümkündür.” Kara, İlhan, Tüketici Hukuku, Ankara,
2012, s.355
11 Örnek HGK kararı için bkz: HGK 22.06.2005, 2005/4-309 E., 2005/ 391 K.
6
görülmezse hâkim, re ’sen satılanın onarılmasını veya satış bedelinin indirilmesine karar
verebiliyor.
Üçüncü olarak; eğer satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakınsa, tüketiciye
sadece iki seçimlik haktan birini kullanabilirsin deniyor: sözleşmeden dönme ve satılanın
ayıpsız benzeri değiştirilmesini isteme. Ancak biz şunu biliyoruz ki; TKHK özel bir kanundur
ve satıcı aleyhine hükümler içeren ve satıcının da karşısında tüketici bulunan hallerde,
TKHK’dan sonra yürürlüğe girdi, genel hüküm niteliğinde gibi mazeretlerle TBK
uygulanamaz. TKHK, zaten bir boşluk olduğunda 30.maddesi ile genel hükümlere gidilmesi
gerektiğini düzenlemiştir. Aksi bir yaklaşım TKHK’nun amacına ve ruhuna aykırılık teşkil
eder.
Peki, ayıp bildiriminin satıcıya bildirilmesi gerektiğini söylüyor 4077 sayılı kanunun
4.maddesi. Ancak bu ayıptan sadece satıcıyı mı sorumlu tutacağız? Bu sorunun da cevabını,
ayıplı malın tanımını yapan 4.maddenin 3.fıkrası veriyor. 4077 sayılı kanun madde4/3:
“ İmalatçı- üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre
kredi veren ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı
müteselsilen sorumludurlar. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse
sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılanın ayıplı olduğunun
bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” 12
1985 tarihli AB Yönergesi, imalatçının
sorumluluğunu düzenlemiş, 4077 Sy. Kanun da 4.maddesinde ve yönetmelikte imalatçının
sorumluluğunu AB Yönergesi ile uyumlu olarak düzenlemiştir. Ancak 6502 Sy. Kanun
imalatçının sorumluluğunu düzenlememektedir.
4.maddenin 3.fıkrası karşımıza ayıplı maldan müteselsilen sorumlu tutulacak 6 unsur
çıkarıyor:
İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve kredi veren. Ancak bu sayma sınırlı sayıda
(tahdidi) değildir. İşin niteliği gereği satışa konu mal nedeniyle sorumlu tutulması halin icabı
be dürüstlük kuralına uygun olan herkesin bu konuda sorumlu tutulması mümkündür.
Örneğin; yapılan reklam ve ilanlarda gerçekte satışla doğrudan ilgisi olmayan bir kişinin veya
şirketin bu reklam ve ilanların tüketicide oluşturduğu güven boşa çıkarılamayacağından bu
kişiler de ayıplı mal nedeniyle sorumlu olur. Yüksek Yargıtay yerleşik uygulaması da bu
yöndedir.13
12
6502 Sy Kanun müteselsil sorumluluğa bir sınırlama getirmektedir. “Taleplerin muhatabı kural olarak satıcı.
Üretici ve ithalatçı sadece dönme ve semenin indirilmesi hâlinde talebin muhatabı olabilir. Bunlardan biri tercih
edilecek olunursa üretici veya ithalatçıya gidilebilir ama ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misliyle
değiştirilmesi talepleri sadece satıcıya ileri sürülebilecektir. Bayinin, acentenin ve kredi verenin sorumluluğu
tamamen kalkıyor. Görüldüğü üzere, müteselsil sorumluluk konusunda çok ciddi bir geri adım söz konusu. Bu
da açıkçası Avrupa Birliği Yönergesiyle uyum amaçlı yapılmıştır. Çünkü Avrupa Birliği Yönergesi sadece
satıcının sorumluluğunu düzenler.” İnceoğlu, Murat, Otomotiv Sektöründe Tüketici Hukuku ve Sorunları,
Sempozyum, 29-30 Kasım 2012, Ankara, 2013,s.200
13 Örnek bir Yargıtay kararı için bkz; Yargıtay 13 HD. 29.02.2012, 2011/16563 E., 2012/4754 K.
7
Sınaî mallarında her satıcı yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek
zorundadır. Yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılan-yapılmayan işlemler
satıcının- ve onunla birlikte sorumluluğu olanların- sorumluluğundadır. Öte yandan Sanayi
Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 16.maddesi14
gereğince de,
imalatçı-üretici ve ithalatçılar satış sonrası hizmetlerin sağlanmasından ve yürütülmesinden,
servis istasyonları ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar. Kaldı ki; 4077 sayılı
TKHK’un 4822 sayılı Kanunla değişik “Garanti Belgesi” başlıklı 13.maddesine göre:
“İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı
garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti
belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye
aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği
nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.
Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde
malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret
talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür.”
Özellikle hızla gelişen sanayi, ister istemez beraberinde bir takım sorunları da
getirmekte, bu sorunlar da tüketiciye ayıp ve eksiklik şeklinde yansımaktadır. Bundan
dolayıdır ki; 4077 sayılı TKHK, üretilen malın belli süre içerisinde doğabilecek tüm ayıp ve
zararlarından dolayı üretici, imalatçı, ithalatçıyı sorumlu tutmak üzere belli özellikteki
malların satışında garanti belgesi düzenleme yükümlülüğü öngörmektedir. Satıcının, bayi ve
acentenin bu belgeyi tüketiciye verme sorumluluğu vardır. 4077 sayılı TKHK’nda durum
böyleyken 6502 sayılı kanun ise zorunlu garanti yükümlülüğünü kaldırmaktadır. Böylelikle
düzenleme Avrupa Birliği Mevzuatına uyumlu hâle geldi. Artık satıcı, imalatçı ve ithalatçının
ancak kendi arzusu ile garanti taahhüdünde bulunması söz konusu olacak, bu durum da
karşımıza bir rekabet unsuru olarak çıkacaktır.15
Kanun koyucu 6502 sayılı TKHK ile bir
yandan zorunlu garanti yükümlülüğünü kaldırırken diğer yandan da ayıp karinesini
öngörmüştür. 6502 sayılı kanunun “İspat Yükü” başlığını taşıyan 10.maddesinin 1.ve
2.fıkraları şöyledir:
“ (1) Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var
olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine,
malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.
(2) Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar
olmasının kendisinden beklendiği hallerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların
dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır.”
14
Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmelik Resmi Gazete Tarihi: 14.06.2003 – Sayısı:
25138 15
Kanımca bu rekabet unsuru; kendisini tam da Ticaret Kanunu’nun “Dürüstlük kuralına aykırı davranışlar,
ticari uygulamalar” başlığını taşıyan 55.maddesinde sayılan hallerden birinde gösterecektir. O da; TTK,55/1/a/7:
“ Müşteriyi ek edimlerle sunumun gerçek değeri hakkında yanıltmak.” halidir. Tüketici, piyasa değeri aşağı
yukarı belli olan alelade malları, sırf garanti süresinin uzun olmasından dolayı fazla bedeller ödeme yoluna
gidebilecek, malın değeri, teknik özellikleri, işlevleri gibi unsurlar göz ardı edilebilecektir.
8
Bu iki fıkradan çıkacak sonuç ise kısaca şöyledir: Tüketiciye sunulan malda, tesliminden
itibaren 6 ay içinde bir sorun oluştuğu takdirde, bu sorun teslim tarihinde de vardı sonucu
çıkarılacak şekilde ayıp karinesi kurulmuş olup tüketicinin karşısında yer alan satıcıya da
teslim anında bu ayıbın var olmadığını ispatlaması öngörülmüştür. Yine 6 aylık ayıp karinesi,
Avrupa Birliği Yönergesi madde 5 fıkra 3’ten alınmadır. Karine süresi 6 aydır, oysa garantide
2 yıllık bir süre var. Ayıp ilk 6 ayda meydana gelse bile, satıcı bunun aksini ispatlayabilirken,
garantide böyle bir durum yoktur.
Tüketicinin onarım hakkını kullanması ile yararlanabileceği imkânlar tükenmiş midir
sorusuna, 4077 sayılı kanunun “Garanti Belgesi” başlıklı 13.maddesinin 3.bendi cevap
vermektedir. Buna göre; “ Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık
arızalanması nedeniyle maldan yararlanmanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken
azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde,
4.maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı, bu talebi reddedemez.
Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici
ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.”
Kanun koyucu 4077 sayılı kanunun 4.maddesindeki ayıplı mal halinde başvurulabilecek
seçimlik haklara gidebilmenin bir yolunu da aynı kanunun 13.maddesi ile sağlamıştır.
Görüldüğü üzere 13.madde yasal bir istisna olarak karşımıza çıkmaktadır ve 3 halde seçimlik
haklara gidebilmenin yolunu açmaktadır. Kanunun lafzından hareketle bunlar:
1- Garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanmanın süreklilik
arz etmesi,
2- Garanti süresi içerisinde malın tamiri için gereken azami sürenin aşılması,
3- Garanti süresi içerisinde malın tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması.
Bizi seçimlik haklara götüren tek unsur 13.madde değildir elbette. Bir diğer husus da, 4077
Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak Garanti Belgesi Uygulama
Esaslarına Dair Yönetmelik’tir. Anılan yönetmeliğin “Diğer Yükümlülükler” başlığını taşıyan
14.maddesi şöyledir:
“Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen malın;
a) (Değişik: RG-24/4/2011- 27914) Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, garanti
süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içerisinde en az dört defa veya imalatçı-üretici
ve/veya ithalatçı tarafından belirlenen garanti süresi içerisinde altı defa
arızalanmasının yanısıra, bu arızaların maldan yararlanmamayı sürekli kılması,
b) Tamiri için gereken azami sürenin aşılması,
c) Firmanın servis istasyonunun, servis istasyonunun mevcut olmaması halinde sırasıyla
satıcısı, bayii, acentesi, temsilciliği, ithalatçısı veya imalatçı-üreticisinden birisinin
düzenleyeceği raporla arızanın tamirinin mümkün bulunmadığının belirlenmesi,
durumlarında, tüketici malın ücretsiz değiştirilmesini, bedel iadesi veya ayıp oranında
bedel indirimi talep edebilir.
9
Bu maddenin (c) bendinde belirtilen raporun, tüketicinin başvuru tarihinden itibaren yedi
gün içerisinde düzenlenmesi zorunludur. Tüketici, raporun belirtilen süre içerisinde
düzenlenmemesi veya raporu kabul etmemesi hallerinde, ilgili tüketici sorunları hakem
heyetine başvurarak mevcut durumun tespit edilmesini isteyebilir.”
Böylelikle, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak Garanti
Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik ’in 14.maddesinde sunulan seçimlik haklar ile
4077 sayılı kanun, 13.maddesindeki seçimlik hakların birbiriyle örtüşmediği sonucuna
varmaktayız.
4077 sayılı kanun, 13.maddesindeki istisna sonucu 4.maddesindeki seçimlik hakları sunar
tüketiciye. Bunlar:
Bedel iadesini içeren sözleşmeden dönme,
Malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi,
Ayıp oranında bedel indirimi,
Ücretsiz onarım hakkı.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak Garanti Belgesi
Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik’in 14.maddesi ise tüketiciye şu hakları sunar:
Malın ücretsiz değiştirilmesi,
Bedel iadesi,
Ayıp oranında bedel indirimi.
O hâlde tüketici, malın ücretsiz değiştirilmesi istemi için hem 4077 sayılı kanunun Garanti
Belgesi başlıklı 13.maddesini hem de 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la
ilgili olarak Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik’in 14.maddesini
kullanabilir. Zira her ikisinin bünyesindeki seçimlik haklar arasında malın ücretsiz
değiştirilmesi seçeneği bulunmaktadır. Kaldı ki, Garanti belgesinden yararlanabilmek için
öngörülen süre malın teslim tarihinden başlayıp asgari iki yıldır. Özelliği nedeniyle bazı
malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile de belirlenebiliyor. Aşağıdaki
tabloda da 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak Garanti
Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelikte taşıtlar için öngörülmüş garanti süresi ve
azami tamir süresi yer almaktadır.16
16
Davanın görüldüğü sırada yürürlükte bulunan, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili
olarak Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik,(Değişik: RG-24/4/2011-27914), EK-1, 4077
Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Gereğince Garanti Belgesi İle Satılması Zorunlu Olan Ürünler
Listesi
10
GARANTİ SÜRESİ
AZAMİ TAMİR
SÜRESİ
Binek
Otomobiller
2 yıl veya 60.000 km.
(Hangisi önce dolarsa)
30 İş günü
Kamyonetler 2 yıl veya 100.000 km.
(Hangisi önce dolarsa)
30 İş günü
Traktörler
2 yıl veya 3.000 saat
(Hangisi önce dolarsa)
30 İş günü
Motosikletler
2 yıl veya 30.000 km.
(Hangisi önce dolarsa)
20 İş günü
Ayıp nedeniyle sorumlu olan kişilere karşı ihbar ve dava açma süresi yani
zamanaşımına kısaca göz atacak olursak; 4077 Sy. Kanunun 4.maddesinde hüküm şöyledir:
“Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk
üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın
tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil
amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı
yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın
piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı,
tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden
yararlanılamaz.”
6502 Sy. Kanunun zamanaşımına dair hükmü ise şöyledir: “(1) Kanunlarda veya taraflar
arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk,
ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık
zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim
tarihinden itibaren beş yıldır.
(2) Bu kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası saklı kalmak üzere ikinci el satışlarda
satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise
üç yıldan az olamaz.
(3) Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.”17
17
Oysa gerek mevcut Kanun (4077 Sy. Kanun), gerekse Türk Borçlar Kanunu, hilenin yanı sıra ağır kusur
hâlinde de 2 yıllık sürenin değil, 10 yıllık sürenin uygulanması gerektiğini ifade ediyor. Bu yüzden kanunun
(6502 Sy. Kanun) bu ifadesi isabetli olmamış. Bu konuda Yargıtay’ın, eğer gizli ayıp varsa her durumda hileyle
gizleme vardır şeklindeki uygulaması nedeniyle, bu değişiklik belki de çok ciddi bir sıkıntı yaratmayacak
denebilir. Ama Tasarı Taslağı’ndan sonra esasen katılmadığım bu uygulamanın devam etmesi güç gözüküyor.
Zira üretim hatası varsa üretici açısından belki mutlaka onun bilmesi gerekir, bu nedenle hileyle gizleme vardır,
11
B. KİŞİSEL GÖRÜŞÜMÜZ
Yerel mahkemenin 10.08.2007 tarihli son bilirkişi raporunda; dava konusu sorunların
bir kısmının devam ettiği, bundan sonra da tam olarak giderilmesinin mümkün olmadığı
ancak bu durumun aracın kullanımı ve performansında bir engel oluşturmayacağını
belirtilmiştir.
Bilirkişi raporunu lâfzî yorumlarsak; araçta sorun hala mevcuttur, bu sorun giderilemez ve
arıza her an yinelenebilir. Yerel mahkemenin bu rapor doğrultusunda davacının araçtan
yararlanmamayı sürekli kılmıyor şeklinde karar vermesi yerinde değildir. Kaldı ki, böylelikle
mahkeme raporu davacı aleyhine okumakta ve kendisine “ Tüketici, neden 0 km araç satın
aldı?” gibi basit bir soru sormadan hüküm kurmaktadır.
Tüketicinin 0 km bir araçtan beklentisi, teslim tarihinden bir gün sonra ortaya çıkan bir
arıza dolayısıyla yetkili servise gitmek değildir. Farz edelim ki; aracın sorunu, basit bir parça
değişimi ile giderilsin. Kanaatimce bu noktada dahi tüketicinin, araca olan güveni
kalmamıştır, kaldı ki parçası değiştirilen araç 0 km bir araçtır. Sorunun giderilmesi için
herhangi bir parçanın değiştirilmesi gerekmişse, aracın orijinal, 0 km araç olmasının ne
anlamı kalır?
Kararda Yargıtay üretim hatası olarak nitelendirmişti araçtaki sorunu ve mevcut
Yargıtay uygulaması; eğer ayıp imalata dayalı ve üretimden kaynaklıysa bunun gizli ayıp
olarak nitelendirilmesi doğrultusundadır. Öte yandan ekonomik bir ayıptır, çünkü araç
mahkemenin görüldüğü esnada bile servise girmiştir ve tüketici bu aracı 2.el olarak satmaya
kalkışsa bile sigortacılıkta verilebilen hizmetten dolayı araca yapılan onarımlar, hasarlar
kolaylıkla isteyen herkes tarafından öğrenilebilmektedir.18
Bu kadar teknik imkân sunulmuş
olan2.el araç almak isteyen tüketici, bir aracın servise girip çıktığını, bazı parçalarının
değiştiğini, hatta araçtaki sorunun üretimden kaynaklandığını bu gibi yollarla öğrense 2.el
denebilir; ama Tasarı Taslağı esas olarak satıcıyı sorumlu tutuyor. Nihai ise satıcının mutlaka böyle bir bilme
zorunluluğu olduğunu söylemek güç. Bu yüzden durum Tasarı Taslağı’nın bu hâliyle kabul edilmesi hâlinde
karışacak.” İnceoğlu, Murat, Otomotiv Sektöründe Tüketici Hukuku ve Sorunları, Sempozyum, 29-30 Kasım
2012, Ankara, 2013, s.201
18
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunuyla; trafiğe çıkan her aracın sigorta yaptırması zorunlu kılınmıştır.
Trafiğe çıkarılmak istenen araç bu sigortayı yaptırmak zorunda olduğu gibi sigorta süresi dolduğunda süresini
uzatmak zorundadır. Öte yandan TRAMER adı verilen sistem sayesinde aracın plakası, şase numarası gibi
hususlar sisteme girilerek araca dair hasar ve onarımlar ortaya çıkmaktadır. Bu sistem trafik sigortaları bilgi ve
gözetim merkezi görevini üstlenmekte olup, sigortaya dair bilgi havuzu niteliğindedir ve tüm motorlu araçları
kapsamaktadır. Hatta bazı GSM şirketleri kısa mesaj yoluyla da bu hizmeti verebilmektedir. Araç kaza yapmış
olsun ve araç sahibi hasarı kendi eliyle bir oto tamir servisinde yaptırsın, bu araç dahi satılmak istendiğinde
TRAMER gibi sistemler hasar vs. bilgiler sunamayacaktır ama aracı 2.el olarak almak isteyen şahsın aracı bir
oto servisine götürüp muayene ettirmesi hasarı gün yüzüne çıkarmaya yetecektir.
12
araca verilen ücretten daha azını vermek isteyecek hatta o aracı satın almaktan bile
vazgeçebilecektir. Dolayısıyla ekonomik bir kayıp herhalde mevcuttur.
Öte yandan gerek 4077 sayılı Kanunun 23.maddesi gerek şu an yürürlükte bulunan
6502 sayılı Kanunun 73.maddesi, tüketiciler tarafından açılacak davalarda bilirkişi ücreti gibi
mahkeme harçları hususunda 429 sayılı Harçlar Kanunundaki düzenleme ile tüketiciyi
harçlardan muaf tutmuş, tüketici aleyhine açılacak davalarda ise, dava açan satıcı, kredi veren
vb. dava açtığında yine aynı kanunun 28/a maddesine göre başvurma harcı, karar ve ilam
harcının ¼ tutarını yatırmak zorunda bırakmıştır.
Tüketiciyi bu denli koruma altına alan kanunu uygulayan mahkemenin değer kaybı olup
olmadığına dair tespit için bilirkişi atamaması, tüketicinin maldan yararlanmamasının
süreklilik arz etmediğini söylemesi, tüketici karşısında durmak anlamına gelir ki; bu da
davanın görüldüğü esnada yürürlükte bulunan 4077 sayılı TKHK’un ve şu an yürürlükte
bulunan 6502 sayılı TKHK’un temel amacına; tüketicilerin hak ve menfaatlerinin daha
sağlıklı biçimde korunmasına ve güvence altına alınmasına aykırıdır. Tüketicinin ekonomik
çıkarlarının korunması ve zararlarının tazmin edilmesi ilkeleri ile de bağdaşmaz.
Ayrıca davanın görüldüğü sırada yürürlükte bulunan 4077 sayılı TKHK ve 4077 Sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına
Dair Yönetmelik de tüketicinin malın ücretsiz değiştirilmesini içeren düzenlemeleri
barındırmaktadır ve mahkemeler davaların görüldüğü sırada geçerli koşullara göre hareket
etmekle yükümlüdürler. Kaldı ki; Yargıtay İBK 28.11.1956, 15/15 sayılı kararında, “Her dava
açıldığı tarihte tespit edilen durum ve koşullar esas alınarak hüküm kurulur.” şeklinde hüküm
vermiştir. Bu mükellefiyet için Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.33’e de atıf yapabiliriz.
SONUÇ:
Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre; üretimden kaynaklanan hatalar, gizli ayıp
şeklinde algılanır. 4077 Sy. Kanun zamanında ayıp karşısında tüketiciye sunulan seçimlik
hakların önünde engel yokken, 6502 Sy. Kanun, Avrupa Birliği Yönergesiyle uyumlu olarak
bir takım sınırlamalar getirmiş, böylece otomotiv sektöründe bazı sorunlar aşılmıştır.
Davanın görüldüğü sırada yürürlükte bulunan 4077 Sy. Kanun zorunlu garanti
düzenlemesi içermekteyken 6502 Sy. Kanun ile Avrupa Birliği Yönergesi ’ne uyumlu olarak
zorunlu garanti unsuru kaldırılmış, ihtiyari garanti uygulaması getirilmiştir. Bunun da haksız
rekabete yol açacağı muhtemeldir.
4077 Sy. Kanun, tüketiciye karşı sorumlu olanları geniş tutarken Yeni TKHK. bu
sorumluluk dairesini daraltma yoluna giderek yine Avrupa Birliği Yönergesi uygulamasına
gitmiştir. Kaldı ki; Avrupa Birliği uygulamasında tüketicinin karşısında sorumlu olarak satıcı
bulunmaktadır.
Yargıtay HGK. 2009/4-176 E., 2009/279 K., 24.06.2009 tarihli kararında, önceki
Yargıtay içtihatları doğrultusunda karar vermiş, üretim hatasını gizli ayıp olarak nitelemiştir.
13
Satıcının, 4077 Sy. Kanun dönemindeki, tüketicinin kullanmak istediği seçimlik haklara engel
olamayacağı ve onarım hakkı kullanılmış, garanti süresi içinde sık arızalanan araçtan sürekli
yararlanmanın olmayacağı yönünde karar vererek benzer dosyalardaki genel Yargıtay
yaklaşımını sergilemiştir. Yargıtay HGK. ulaşmış olduğu karar, davanın görüldüğü zamanki
mevzuatlara uygundur, HGK.’nun varmış olduğu karara katılıyorum.
14
KAYNAKÇA
Demir, Mehmet, En Son Değişikliklerle Tüketicinin Korunması Hukuk Mevzuatı, Ulusal
Mevzuat, İlgili Avrupa Yönergeleri, Turhan Kitabevi, Ankara, 2004
Dilber, Avni, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Yeniden Kaleme
Alınmasının Nedenleri, Sempozyum, 29-30 Kasım 2012, Ankara, 2013
Dinç, Mutlu, Türk Borçlar Kanunu, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2014
Dinç, Mutlu, Türk Ticaret Kanunu, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2013
Gümüş, Alper, Mustafa, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013
İlgün, Candaş, Otomotiv Sektöründe Tüketici Hukuku Uygulamaları, Sempozyum, 29-30
Kasım 2012, Ankara, 2013
İlgün, Candaş, Otomotiv, İnşaat Sektörlerinde Tüketici Hukuku ve Uygulamaları,
Sempozyum, 21-22 Kasım 2013, Ankara, 2014
İnceoğlu, Murat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarı Taslağının Otomotiv
Sektörü Açısından Değerlendirilmesi, Sempozyum, 29-30 Kasım 2012, Ankara, 2013
Kara, İlhan, Tüketici Hukuku, B.1, Ankara, 2012
Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ankara,
Yetkin Basımevi, 2013
Öz, Turgut, Tüketici Hukuku ve Uygulamalarına Genel Bakış, Sempozyum, 29-30 Kasım
2012, Ankara, 2013
Özsunay, Ergun, Sektörel Bazda Tüketici Hukuku ve Uygulamaları-4, Sempozyum, 29-30
Kasım 2012, Ankara
www.hukukturk.com.tr
www.kazanci.com.tr