Mikro ve Makro Ekonomik Göstergeler

145
TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ İŞLETME BÖLÜMÜ Mikro ve Makro Ekonomik Göstergeler LİSANS PROGRAMI SUNAN : Tarık MORGÜL SUNULAN SUNULAN : Doç. Dr. Murat AYAN : Doç. Dr. Murat AYAN 1

Transcript of Mikro ve Makro Ekonomik Göstergeler

TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ

İŞLETME BÖLÜMÜ

Mikro ve Makro

Ekonomik Göstergeler LİSANS PROGRAMI

SUNAN : Tarık MORGÜL

SUNULANSUNULAN: Doç. Dr. Murat AYAN: Doç. Dr. Murat AYAN

1

YALOVA, Eylül 2013

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

GİRİŞGİRİŞ................................................................................................................44I. BÖLÜMI. BÖLÜM..........................................................................................................551. TEMEL KAVRAMLAR............................................5

1.1. EKONOMİ VE EKONOMİ BİLİMİ ..................................51.1.a. Mikro Ekonomi .......................................51.1.b. Makro Ekonomi ........................................6II. BÖLÜMII. BÖLÜM......................................................................................................15152. EKONOMİK GÖSTERGELER .....................................15

2.1. Mikro Ekonomik Göstergeler ............................152.1.a. Ekonomik Sistemler ..................................152.1.a.1. Kapitalist Sistem .................................162.1.a.2. Sosyalist Sistem ..................................192.1.a.3. Karma Ekonomik Sistem .............................212.1.b. Piyasa, Talep ve Arz ................................212.1.b.1. Piyasa ............................................212.1.b.2. Talep .............................................222.1.b.3. Arz ...............................................252.1.b.4. Piyasa Dengesi ....................................272.1.c. Üretimin Maliyetleri ................................302.2. Makro Ekonomik Göstergeler ............................432.2.a. Milli Gelir ........................................432.2.a.1. Milli Gelir Hesapları .............................432.2.a.2. Milli Gelirin Hesaplanması ........................442.2.a.3. Milli Gelir ile İlgili Diğer Kavramlar ............452.2.a.4. Milli Geliri Belirleyen Faktörler .................482.2.b. İstihdam ve İşsizlik ................................492.2.b.1. İşsizlik Çeşitleri ................................512.2.c. Gelir Dağılımı ......................................532.2.c.1. Gelir Dağılımı ve Türleri .........................542.2.c.2. Gelir Dağılımı Eşitsizliği Ölçütleri ..............592.2.d. Dış Ticaret .........................................632.2.d.1. Dış Ticaret Türleri ...............................642.2.d.2. Nasıl Hesaplanır? .................................652.2.d.3. Nasıl Değerlendirilir? ............................662.2.e. Ödemeler Dengesi ve Ödemeler Dengesi Bilançosu ......662.2.e.1. Ödemeler Dengesi Bilançosu ........................67

2

2.2.e.2. Cari İşlemler .....................................672.2.e.3. Sermaye Hareketleri ...............................692.2.e.4. Resmi Rezerv Hesabı ...............................692.2.e.5. Net Hata ve Noksan Hesabı .........................692.2.e.6. Ödemeler Dengesi Nasıl Yorumlanır? ................692.2.f. Büyüme ve Kalkınma ..................................702.2.f.1. Ekonomik Büyüme ...................................702.2.f.2. Ekonomik Büyümenin Ölçülmesi ......................712.2.f.3. Ekonomik Kalkınma .................................722.2.f.4. Ekonomik Kalkınma ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Farklılıklar ...............................................722.2.f.5. Ekonomik Kalkınmanın Ölçülmesi ....................732.2.f.6. Ekonomik Kalkınmayı Belirleyen Unsurlar ...........752.2.f.7. İktisadi Büyümenin Türleri ........................762.2.f.8. İktisadi Büyümenin Özellikleri ....................772.2.g. Para-Banka ..........................................782.2.g.1. Para Teorisi ......................................782.2.g.2. Paranın İşlevleri .................................782.2.g.3. Paranın Çeşitleri .................................792.2.g.4. Bankalar ve Para Yaratma Süreci ...................792.2.g.5. Para Arzı .........................................802.2.g.6. T.C. Merkez Bankası Para Arzı Tanımları ...........812.2.g.7. Para Talebi .......................................812.2.g.8. Para Değerindeki Değişmelerin Ölçülmesi (Fiyat Endeksi) ...................................................832.2.g.9. Merkez Bankası ....................................832.2.g.10. Para Politikası Araçları .........................842.2.g.11. Enflasyon ........................................87

KAYNAKÇA KAYNAKÇA ......................................................................................................9090TABLO ÇİZELGESİTABLO ÇİZELGESİ LİSTESİ LİSTESİ

Tablo 1.1. X Malının Talebi ................................22Tablo 1.2. X Malının Arzı ..................................26Tablo 1.3. Ekonomik Kâr ve Muhasebe Kârı ...................31Tablo 1.4. İşçi Sayısına Göre Maliyet Tablosu ..............32Tablo 1.5. Toplam, Sabit ve Değişken Maliyetler Tablosu . . . .34Tablo 1.6. Ortalama Maliyetler ve Marjinal Maliyet .........36Tablo 1.7. Marjinal Maliyet ................................36Tablo 1.8. Kasaba Yoğurtları Maliyet Tablosu ...............38Tablo 1.9. Başka Para Yaratma ve Yasal Karşılıklar Tablosu . 79

ŞEKİL ÇİZELGESİŞEKİL ÇİZELGESİ LİSTESİ LİSTESİ

3

Şekil 1.1. Bir X Malının Talebi ............................24Şekil 1.2. Bir X Malının Arzı ..............................26Şekil 1.3. Bir X Malının Piyasa Dengesi ....................28Şekil 1.4. Karşılaştırmalı Statik Analiz ...................29Şekil 1.5. Üretim Fonksiyonu ...............................33Şekil 1.6. Ortalama Maliyetler ve Marjinal Maliyet .........36Şekil 1.7. Marjinal Maliyet ile Ortalama Toplam Maliyet . . . .37Şekil 1.8. Kasaba Yoğurtları Toplam Maliyet Eğrisi .........39Şekil 1.9. Kasaba Yoğurtları Ortalama ve Marjinal Maliyet Eğrisi .....................................................39Şekil 1.10. Uzun Dönemde Maliyetler Eğrisi .................41Şekil 1.11. Ölçek Ekonomileri Eğrisi .......................42Şekil 1.12. Lorenz Eğrisi ..................................61Şekil 1.13. Lorenz Baskın ..................................61Şekil 1.14. Lorenz Eğrisinde Dağılımlar ....................63Şekil 1.15. Likidite Eğrisi ................................82

GİRİŞ

Dünyada karşılaşılan en ciddi sorunlar, ekonomik

sorunlardır. İşsizlik, enflasyon, adaletsiz ve eşit olmayan

gelir dağılımı, ücret ve maaş yetersizliği, ülkeler arasındaki

gelişmişlik farkları. Bunların tümü ekonomik sorunlardır ve

daha niceleri vardır. İnsanları savaşlara zorlayan nedenler de

ekonomik nedenlerdir. İnsanlar kıt kaynakların kullanımını

doğru yaparlarsa, daha mutlu bir yaşam ve daha kaliteli bir

hayat süreceklerdir. Bunun için ekonomistler bu sorun ve

nedenlere çözüm aramaya başlamıştır. Buda insanların ekonomiyi

anlamaları ve öğrenmeleri için bir amaç olmuştur. Ekonomistler,

tüm ekonomik olaylardaki sebep- sonuç ilişkisini analiz ile

çözümler. Sonrada bunları bir doğru halinde kamuoyuna açıklar.

4

Ekonomi bilimi bunun için vardır. Ekonomi bilimi de konularını

iki şekilde ele alır.

Mikro ekonomi ve Makro ekonomi.

Makro ekonomi bir şehrin uçaktan kuşbakışı incelenmesine

benzer. Oradaki yapılar birbirine bağlılık arz eder. Dağlar,

ovalar, barajlar, göller, yollar, köprüler, ormanlar, vb.

Mikro ekonomi ise bu şehrin içine girilerek caddelerin,

sokakların hatta binaların tek tek incelenmesidir.

Ekonomi sosyal bir bilim dalıdır. Toplumdaki birey ve

örgütlerin, mal ve hizmet üretimini, tüketimini ve

değişimlerini inceleyen bir bilim dalıdır.

Bir insanı tanımak için karakterini bilmek gerekir.

İnsanlarda ekonomiyi anlamak için onun temelini oluşturan mikro

ekonomiyi ve makro ekonomiyi bilmesi gerekir. Bu projede

ekonomideki temel kavramlar, mikro ekonomik göstergeler ve

makro ekonomik göstergeler anlatılmaya çalışılmıştır.

Daha huzurlu, daha mutlu, daha refah bir dünya için

insanlık ekonomiyi iyi anlamalı ve yorumlamalıdır.

5

I. BÖLÜM

1. Temel Kavramlar

1.1. Ekonomi ve Ekonomi Bilimi

İnsanoğlu ilkel kavim yaşantısı içerisinde temel

ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak çeşitli malları temin

etme mücadelesine giriştiğinden bu yana ekonomi kavramı ile

özdeşleşmiştir. İlkel kavim yaşantısı içerisinde ihtiyaçların

karşılanmasına yönelik olarak, trampa ekonomisi dediğimiz malın

malla takas edildiği bir mübadele şekline bağlı olarak,

insanoğlu ihtiyacı olan çeşitli malları temin etmeye

çalışmıştır. 1  Sonsuz insan ihtiyaçlarına yetecek mal ve

hizmet yoktur. Bu kavramı anlatmak üzere "kıt kaynaklar"

kavramı kullanılır. Bir malın üretim aşamasında alternatif

kullanım alanları olduğundan bu kullanım alanları arasında bir

tercih yapılır. Örneğin demir otomobil yapımında

kullanılabileceği gibi demiryolu, köprü, baraj yapımında da

kullanılabilir. Bu tercihi aile, firma, devlet gibi karar

birimleri yapar. Tercih daima maksimum tatmini sağlayacak

şekilde yapılır.

      İşte ekonomi sınırlı, kıt kaynakların(örneğimizde

demir) sınırsız insan ihtiyaçlarını (otomobil, köprü, baraj)

karşılamakta kullanımını inceleyen sosyal bir bilimdir. 2

1 (Genel Ekonomi) , http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel%20Kavramlar.pdf2 (Ekonomi), http://ekonomik.tripod.com/ekonomik1.html

6

Ekonomi bir bilim dalı olarak, kaynakların sınırlı, buna

karşılık insanoğlunun ihtiyaçlarının sonsuz olması nedeniyle,

çeşitli sorulara yanıt arayan bir bilim dalı olarak ortaya

çıkmış ve gelişme göstermiştir. Ekonomi Bilimi, bu yönüyle

kısıtlı kaynaklar ile hangi malın, kimin için, ne miktarda

üretileceği ve kimler tarafından tüketileceği sorularına ve

fiyatın oluşum mekanizmasını algılamaya çalışan bir bilim

dalıdır.

Ekonomi Bilimi çeşitli sorulara yönelik cevapları Mikro ve

Makro İktisat (Ekonomi) başlıkları altında aramaktadır. 3

1.1.a. Mikro Ekonomi

Tüketicilerin ve firmaların ekonomik davranışlarını;

ihtiyaç, fayda, değer, fiyat kavramları ile araştıran iktisat

dalıdır. Piyasa türlerini, piyasaların işleyiş mekanizmasını ve

farklı piyasa koşullarında firma dengesinin nasıl oluştuğunu da

araştırır. Daha basit bir ifadeyle bir şirketin veya

tüketicinin kendi iş işleyişi ve dış ekonomik ilişkilerini

bireysel olarak inceleyen iktisat dalıdır. 4

1.1.b. Makro Ekonomi

Ülke ekonomisi ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu

başlıklarını inceleyen bir ana alt daldır. İstihdam, büyüme,

enflasyon, kamu dengesi, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi

konu başlıkları makro ekonominin ilgi alanına girer. 5

3 (Genel Ekonomi), http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel%20Kavramlar.pdf4 (Mikro Ekonomi ve Makro EKonomi Nedir?) , http://teknonline.com/mikro-ekonomi-ve-makro-ekonomi-nedir.html5 (Genel Ekonomi) , http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel%20Kavramlar.pdf

7

İhtiyaç

İhtiyaç, karşılanmadığı zaman acı ve üzüntü,

karşılandığında ise mutluluk (haz) veren bir duygudur. İnsanın

hayatta kalabilmesi için mutlaka karşılanması gereken

ihtiyaçlara (soluma, gıda, giyinme, barınma, savunma vb.)

“hayati”; “biyolojik” veya zorunlu ihtiyaçlar, bu kapsama

girmeyenlere ise kültürel ve sosyal ihtiyaçlar adı verilir. Bu

süreç, İhtiyaçlar Hiyerarşisi veya İhtiyaçlar Piramidi ile

açıklanmaya çalışılmıştır. Piramidin tabanında, zorunlu,

piramidin orta bölümünde kültürel ve piramidin tepesinde sosyal

ihtiyaçlar yer almaktadır.

Fayda

Mal veya hizmetlerin herhangi bir ihtiyacı giderebilme

yeteneği veya derecesidir. Tüketici herhangi bir malı

kullandığında bundan bir tatmin elde eder. Tüketicinin elde

ettiği bu tatmine “fayda” diyoruz. Örneğin, vücudumuzun temel

ihtiyaçlarını karşılama özelliğine sahip olan su faydalıdır.

Fayda bir başka açıdan, herhangi bir mal ve hizmetin, taşıdığı

özelliklere bağlı olarak, her hangi bir ihtiyacı giderebilme

yeteneği ise, her tüketicinin aynı maldan elde ettiği fayda

farklılık gösterebilir.

Değer

Mal ve hizmetlere verilen öneme “değer” denir. Birey

ve/veya toplum, bir mal veya hizmetin değerini, o mal ve

hizmetin sağladığı fayda, o mal veya hizmetin yeryüzünde bol

8

veya kıt olması ve o mal ve hizmetin kalitesine bağlı olarak

tayin eder. Eğer, bir malın değeri salt sağladığı fayda ile

ölçülebiliyor olsa idi, suyun elmastan daha değerli olması

gerekirdi. Ancak, insanoğlu bir malın değerini belirlerken, bir

mal ve hizmete tüketiciler ne kadar sınırlı ölçüde ulaşabiliyor

ise, o ölçüde değer vermektedir. Yani, insanoğlunun bencil

olması, sınırlı sayıda mal veya hizmete daha yüksek bir değer

biçilmesine neden oluşturmaktadır. Dolayısı ile, malın

sağladığı fayda, malın bol veya kıt olması ve malın kalitesi,

yani üç farklı unsurun birleşimi malın değerinin belirlenmesini

sağlamaktadır.

Fiyat

Bir mal veya hizmetin değerinin parasal ifadesine 'fiyat'

denilmektedir. Her hangi bir mal veya hizmetin değeri, o

ekonomide geçerli olan ortak değer ölçüsü ile

parasallaştırılarak fiyata dönüştürülür. Bu ortak değer

ölçüsünün mutlaka bugünkü anlamda kağıt ve madeni para olması

şart değildir. İlkel kavim yaşantısında para niyetine

kullanılmış tarımsal ürünler, metal parçaları, kolyeler ve

altın ve gümüş para da ortak değer ölçüsü olarak

değerlendirilmelidir ve kullanılmışlardır. Bir ulusal

ekonomide, onbinlerce mal ve hizmetin değeri ortak değer ölçüsü

ile fiyata dönüştürüldükten sonra, ortaya çıkan fiyat

topluluğuna fiyatlar genel seviyesi veya fiyatlar genel düzeyi

denmektedir. Fiyat istikrarı, bir ulusal ekonomi için

vazgeçilmez bir unsurdur. Merkez Bankası'nın asli fonksiyonu

fiyat istikrarını sağlamaktır. Günümüzde, sıfıra yakın

9

oranlarda, yani yıllık bazda yüzde 1'lik, yüzde 2'lik

enflasyona sahip gelişmiş ekonomiler, göreceli olarak fiyat

istikrarına sahip ülkeler olarak kabul görmektedir. Nitekim, AB

kriterine göre yıllık enflasyon oranı tavanı, en düşük

enflasyon oranına sahip 3 AB ülkesinin ortalama enflasyon

oranına 1,5 puanın eklenmesi ile bulunur ki, bu oranın 2002

yılı için geçerli olan değeri yüzde 2.7'dir.

Enflasyon ve Deflasyon

Bir ulusal ekonomide, fiyatlar genel seviyesinin veya

düzeyinin düzenli ve sürekli olarak artması veya yükselmesi

sürecine enflasyon denir. Enflasyon, Latince Inflatio; yani

şişkinlik kelimesinden türetilerek oluşturulmuş bir kavramdır.

Mal ve hizmetlerin fiyatlarını temsil eden fiyatlar genel

seviyesindeki düzenli ve sürekli azalma veya düşüş ise

deflasyon olarak adlandırılır. Bir ulusal ekonominin enflasyon

veya deflasyon tehdidinde olup olmadığı, oluşturulan fiyat

indeksleri ile hesap edilir. Türkiye'de bu hesaplama, Tüketici

Fiyatları İndeksi TÜFE ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksi TEFE

kullanılarak hesap edilmektedir.

Devalüasyon ve Revalüasyon

Bir ülkenin para biriminin ulusal sınırlar içerisinde

enflasyon nedeniyle değer yitirmesi sonucu, ülkenin para

biriminin değerinin yabancı paralar karşısında değerinin

ayarlanması ve bu nedenle ülkenin yerel para birimi cinsinden

döviz kurlarının değer kazanması sürecine devalüasyon, ülkenin

para birimi değer kazandığında, yabancı paralarının döviz kuru

10

cinsinden değer yitirmesi sürecine de revalüasyon denmektedir.

Devalüasyon ve revalüasyon, yanı ülkenin para biriminin diğer

ülke paraları cinsinden değerinin dalgalanması, o ülkenin

rekabet durumu derinden etkilemektedir. Bir ülkenin para

biriminin yabancı paralar karşısındaki değeri Merkez Bankası

müdahalesi ile korunuyor ise gerçekçi bir kurdan söz etmek

zordur. Merkez Bankalarının uyguladığı farklı döviz kuru

politikalarının bu anlamda etkileri görülmektedir. Para

biriminin yabancı paralara veya altına dönüştürülmesine yönelik

kısıtlamalar ise bir başka sorundur. Buna karşılık, para

birimi, diğer paralar ve altına serbestçe dönüştürebiliyor ise,

bu duruma Konvertibilite denir.

Mal ve Hizmet

İnsanın ihtiyaçları mallar ve hizmetlerle karşılanır.

İhtiyaçları temin özelliğine sahip herşeye “mal” denir. Ekmek,

ayakkabı birer mal iken, berberin saç kesmesi veya doktorun

hasta muayene etmesi birer “hizmet”tir.

Üretim

İnsan ihtiyaçlarını gidermekte kullanılacak mal

hizmetlerin yaratılması, elde edilmesi veya meydana getirilmesi

sürecidir. Mal veya hizmetlerin üretimi üretim faktörleri

kullanılarak gerçekleştirilir. Ekonomi bilimi, mal ve

hizmetlerin üretilmesinde kullanılan üretim faktörlerini doğal

kaynaklar, emek, sermaye ve girişim üretim faktörleri ile

tanımlamıştır. Üretilen malların bir kısmı ileride kullanılmak

11

üzere bozulmadan saklanıyorsa, saklanan bu kısma "stok” adı

verilir.

Üretim İmkanları Eğrisi

Üretim faktörlerinin miktarı ve teknoloji sabitken, bir

toplumun üretebileceği ve üretemeyeceği mal demetlerini ayıran

bir sınır çizgisidir. Eğrinin sağındaki noktalar,

üretilemeyecek mal demetlerini gösterir. Eğrinin solundaki

noktalarda ise, kaynaklar ya tam kullanılamamakta, ya da kötü

kullanılmaktadır. Bu durumda, bu eğri üzerinde, yukarıdaki bir

noktanın veya aşağıdaki bir noktanın tercihi, Fırsat Maliyeti

olarak değerlendirilebilir. Fırsat maliyeti, bir malı üretmek

için bir başka malın üretiminden vazgeçilen miktar olarak

tanımlanabilir. Örneğin, biraz daha otomobil üretmek için,

buğday üretiminin bir kısmından vazgeçmek gibi. Fırsat

maliyeti, bu anlamda daha fazla otomobil üretildiğinde,

üretiminden vazgeçilen buğdayın sağlayacağı avantajlardan

vazgeçmenin bir bedelidir.

Ekonomik hayatta, ister firma bazında, isterse de ülke

ekonomisi bazında Azalan Verim Yasası geçerlidir. Her ne kadar,

Adam Smith Artan Verimlilik anlayışını gündeme getirmiş olsa

da, günümüzde, tarımsal üretimde ve sanayi üretiminde artan

nüfusa bağlı olarak David Ricardo'nun savunduğu üzere, Azalan

Verim Yasası geçerlidir.

Firma bazında, doğal kaynaklar, emek ve sermaye üretim

faktörleri, yani hammadde, işgücü ve makine-techizat miktarı

arasında oluşturulan hassas dengeye Optimal Faktör Bileşim

Oranı, diyoruz. Eğer, üç üretim faktörü arasındaki hassas denge

12

bozulup, bir veya iki üretim faktörünün miktarı sabit tutulur

iken, birinin miktarı arttırılır ise, bu o firmada üretim

esnasında yakalanmış olan verimlilik seviyesinin azalmasına

neden teşkil eder. Bu nedenle, verimlilik azaldıkça üretim

maliyetlerinin de arttığı görülür. Marjinal kaynak maliyeti, bu

anlamda her bir ek faktör kullanılması sonucu firmanın

maliyetinde meydana gelen artışlar olarak ta tanımlanabilir.

Üretim Faktörleri

Firmaların mal ve hizmet üretimi gerçekleştirmek için

kullanmak zorunda oldukları her unsur üretken kaynaklar veya

üretim faktörleri olarak adlandırılılır. Bu faktörler, üretimi

gerçekleştirmek için kullanılan Doğal Kaynaklar (Hammadde ve

Toprak), Emek (İşgücü), Sermaye (Milli Servet) ve Girişim

(Teşebbüs) üretim faktörleridir.

Doğal kaynaklar üretim faktörü, hammadde ve topraktan

oluşur. Toprak tarım ve taş ve toprağa dayalı sanayi benzeri

alanlarda hammadde olma ve mal ve hizmet üretimi için kurulacak

bir tesisin inşası için gerekli olan arazi anlamında

gayrimenkul olma özelliği ile ortaya çıkar.

Emek insanın kafa ve vücut çabasıdır. Emek üretim faktörü

bir ulusal ekonomide istihdam edilen işgücünü temsil eder. En

vasıfsız iş gücünden en tepe yöneticiye kadar üretimde görev

alan her birey emek faktörü içerisinde yer alır. Bir bireyin

emek üretim faktörü içerisinde yer alması, alın teri

karşılığında ücret alması ile mümkün olabilir.

Sermaye üretim faktörü, bir ulusal ekonomide mal ve

hizmetlerin üretilmesi, üretildikten sonra tüketim merkezlerine

13

taşınması ve tüketilmesi için kullanılan tüm alt ve üst yapı

unsurlardır. Binalar, demirbaş, yollar, köprüler, barajlar,

fabrikalar, makinalar, taşıt araçları, içme suyu veya doğal gaz

sistemleri, yani yer üstünde ve altında bulunan tüm fiziki

unsurlar sermaye üretim faktörü kapsamına girer ve tüm bu

değerlerin toplamı Milli Servet’i temsil eder.

Girişim üretim faktörü ise, diğer üç üretim faktörünü

piyasalarından temin eden ve mal ve hizmet üretimini organize

eden faktördür. Mal ve hizmet üretiminin gerçekleşmesi için

yatırım yapan ve birikimlerini kaybetme riskini göze alarak mal

ve hizmet üretiminde görev alan üretim faktörüdür. Bir nevi

orkestra şefidir.

Üretim faktörleri GSMH’nın yaratılmasına sağladıkları

katkı nedeniyle Milli Gelir'den bir pay almaya hak kazanırlar.

Milli Gelir'den doğal kaynaklar üretim faktörünün aldığı paya

rant, emek üretim faktörünün aldığı paya ücret, sermaye üretim

faktörünün aldığı paya faiz ve girişim üretim faktörünün aldığı

paya ise ise kar geliri diyoruz. Milli Gelir ülkenin ulusal

sınırları içerisinde mal ve hizmet üretiminde görev alanlara

ödediğimiz faktör gelirlerini tanımlamaktadır. Eğer, Türk

vatandaşı olup, dünyanın başka ülkelerinde mal ve hizmet

üretiminde görev alan insanlarımız var ise, örneğin yurt

dışındaki işçilerimiz, onların yabancı ülkelerde kazandıkları

üretim faktör gelirlerini Türkiye'ye göndermeleri halinde,

yurtdışından gelen rant, ücret, faiz veya kar cinsinden faktör

gelirlerine ise Dış Alem(den gelen) Faktör Gelirleri

denilmektedir.

14

İktisadi Sistem

Toplumu oluşturan bireylerin yetenekleri ve aldıkları

eğitim ölçüsünde mal ve hizmet üretiminde görev almaları

sonucunda oluşan sosyal organizasyona İktisadi Sistem (Ekonomik

Sistem) denilmektedir. Bugüne kadar uygulanabilmiş veya

uygulaması süren 2 ekonomik sistem, Kapitalist ve Kollektivist

Ekonomik Sistem’lerdir. İlkinde makine ve teçhizatın mülkiyeti

sermaye sınıfında, ikincisinde mülkiyet işçi sınıfındadır.

İktisadi sistem, ulusal ekonomide ihtiyaçlar ile üretim

arasında dengeyi en etkin şekilde sağladığı savunulan bir

mekanizmanın bütünüdür. İktisadi sistemleri kapalı ekonomi

sistemleri ve mübadele ekonomisi sistemleri olarak ta iki

grupta toplamak olanaklıdır.

Kapalı ekonomi sisteminde üreticiler yalnız kendi

gereksinimleri için üretimde bulunurlar. Gereksinimler basit

olduğundan üretim tekniği de ilkeldir. Mübadele ekonomisi

sistemlerinde ise, her birey kendi gereksinmesinden çoğunu

üretip bu fazlayı, diğer gereksinmelerini karşılamak için

ihtiyaç duyduğu, ama üretemediği mallarla mübadele eder. Bu

sonucu yaratan, iş bölüşümü ve uzmanlaşmadır.

Fiyat Teorisi

Fiyat herhangi bir malın mübadele veya değiş tokuş

değeridir. Uygarlık tarihi boyunca insanoğlu malların ve

hizmetlerin değerlerinin kökenlerini ve değerlerinin

birbirlerinden farklı oluşlarının nedenlerini merak

etmişlerdir. Fiyat teorisi de, mal ve hizmet fiyatlarının nasıl

oluştuğunun analiz edilmesidir.

15

Tüketici Dengesi

Tüketicinin mal ve hizmetleri kullanarak fayda sağladığını

biliyoruz. Tüketicinin amacı ise, belli şartlar altında

ulaşabileceği en yüksek faydaya ulaşmaktır. Bu amaca

ulaştığında tüketici dengededir. Bu durumda tüketici dengesi;

tüketicinin belli şartlarda en yüksek tatmini elde ettiği

durumdur.

Piyasa Dengesi

Piyasa dengesi, bir malın talep edilen miktarının arz

edilen miktarına eşit olması durumudur. Piyasanın dengede

olması için satıcıların satmak istedikleri, veya satmayı

planladıkları, miktarın fiilen sattıkları miktara ve alıcıların

satın almak istedikleri veya satın almayı planladıkları

miktarın, fiilen satın aldıkları miktara eşit olması gerekir.

Piyasa Ekonomisi

Üreticilerin ve tüketicilerin, arz ve talep koşullarına

bağlı olarak aldıkları ekonomik kararlara uygun kaynak

dağılımının gerçekleştiği ekonomik yapı için kullandığımız bir

tanımlamadır.

Firma Maliyetleri

Firmalar mal ve hizmet üretimi esnasında toplam sabit

maliyetlere ve toplam değişken maliyetlere katlanırlar. Her

ikisinin toplamı firmanın katlandığı toplam maliyeti verir.

Toplam sabit maliyet, üretim olsun veya olmasın firmanın

16

katlanmak zorunda olduğu maliyetlerdir. Bu nedenle, dikey

eksende bir değer noktasından başlayarak Q üretim miktarı yatay

eksenine paralel hareket eden bir doğruyla temsil edilir. Bu

nedenle, birim sabit maliyet üretim arttıkça değişen ve azalan

bir doğruya sahiptir. Yani, üretilen birim arttıkça, üretilen

mal başına birim sabit maliyet azalır.

Toplam değişken maliyet ise, üretim oldukça ortaya çıkan

bir maliyettir ve bu nedenle sıfır orijininden başlar. Birim

değişken maliyet ise, üretimin belirli bir aşamasına kadar

sabit bir değer olarak giden, belirli bir aşama geçildikten

sonra küçük bir sıçrama ile yine sabit bir değer olarak devam

eden bir merdiven şeklindeki doğruyla temsil edilir.

Firma Maliyetleri

Kar, belli bir miktar ürünün satışından elde edilen para

veya satış hasılatı ile, o miktar ürünün maliyeti arasındaki

farktır. Karlılık, işletme sermayesinin erimemesi için mutlaka

ulaşılması gereken bir değerdir. Firmanın amacı karın

azamileştirilmesidir. Kar azamileşince firma dengededir.

Firmanın karının azami olmasının ilk şartı, marjinal maliyetin

marjinal hasılata eşit olmasıdır. İkinci şart, bu eşitliğin

sağlandığı yerde marjinal maliyet eğrisinin yükselen bir eğri

olmasıdır. Kronik enflasyonun geçerli olduğu ülkelerde ise

yalnızca kar etmek yeterli değildir, aynı zamanda enflasyonun

üzerinde bir kar gerekli ve zorunludur.

GSMH

17

Gayri Safi Milli Hasıla, kabaca bir yıl içerisinde bir

ulusal ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin toplam katma

değerine, ithalattan elde edilen vergi gelirleri ve net dış

alem faktör gelirlerinin eklenmesi ile bulunan bir değerdir.

Bir ulusal ekonominin ulusal sınırlar içinde ve dışında

yarattığı bir yıla mahsus en büyük değerdir. Gayri Safi Milli

Hasıla'nın üretilmesinde Milli Servet kullanılır. Türkiye'nin

tahmini milli serveti 2.5 trilyon dolar civarındadır ve Türkiye

her yıl milli servetinin yüzde 7.5 ile 10'u arası bir GSMH

yaratmaktadır. Oysa ABD'de bu oran yüzde 50 seviyelerindedir.

Yani, Türkiye verimlilik açısından sorunlu bir ekonomidir.

GSMH, iki şekilde hesap edilmektedir. Nominal GSMH ve Reel

GSMH. Eğer, GSMH hesaplamanın yapıldığı yıl geçerli olan mal ve

hizmet fiyatları; yani cari fiyatlar kullanılarak hesap

ediliyorsa, içinde enflasyon veya deflasyondan kaynaklanan

deformasyonu da taşıyor demektir. Bu nedenle, fiyat

hareketlerinin aldatıcı etkisinden temizlemek için ayrıca Reel

GSMH hesaplanır. Reel GSMH; belirli bir baz yılın mal ve hizmet

fiyatları dikkate alınarak, yani Türkiye için enflasyondan

arındırılmış olarak hesap edilen bir GSMH değeridir. Bir yılın

nominal GSMH değeri, enflasyondan, daha doğru bir değişiklikle

fiyatlardaki dalgalanmalardan arındırılarak, Reel GSMH değerine

dönüştürülecek ise, bunun için Deflatör kullanılır. GSMH

Deflatörü, nominal serileri reel serilere dönüştürmek amacıyla

kullanılan bir endekstir. 2002 yılı için hem nominal cinsinden,

hem de reel cinsinden GSMH hesaplamak mümkündür.

Büyüme

18

Ekonomik büyüme reel GSMH’daki artıştır. Bir ekonomide

daha çok mal ve hizmet üretildiği sürece, reel GSMH artar ve

toplum daha fazla tüketme olanağına kavuşur. Reel GSMH’da, bir

önceki döneme göre meydana gelen yüzde artış oranına “ekonomik

büyüme

oranı” denmektedir. Yani, 2002 yılının Reel GSMH oranı, 2001

yılının Reel GSMH oranına

bölündüğünde veya oranlandığında çıkan yüzdesel değişim değeri,

o ekonominin ekonomik

büyüme hızıdır.

Durgunluk, Resesyon, Depresyon

Eğer, bir ulusal ekonomide ekonomik büyüme yavaşlıyor ise

bu durum durgunluk (stagnation) olarak tanımlanır. Kabul

edilebilir ölçüde kısa bir zaman dilimi için (6 ay ile 1 yıl

arası) ekonomik büyümede bir gerileme yaşanır ise bu durum

resesyon olarak tanımlanmaktadır. Ancak, eğer ekonomik büyümede

gözlemlenen gerileme şiddetli ve derin ise ve uzun bir zaman

dilimini kapsıyor ise, bu tür bir gerilemeyi depresyon olarak

tanımlıyoruz. Örneğin, 1929 Buhranı gibi.

Phillips Eğrisi

A. William Phillips'in ortaya koyduğu bir yaklaşım olması

nedeniyle, onun soyadı ile anılan bu analiz, bir anlamda içinde

enflasyonun şişkinliğini barındıran nominal ücretler ile

istihdam seviyesi arasındaki ters orantılı ilişkiyi

tanımlamaktadır. Pek çok ekonomist bu ilişkiyi, bir ölçüde

enflasyon ile işsizlik arasındaki ters orantılı ilişkiyi

19

tanımlayan bir analiz olarak ele almayı tercih etmiştir. Yani,

her ulusal ekonomi bir miktar işsizliği azaltmak için bir

miktar enflasyona, bir miktar enflasyonu azaltmak için bir

miktar işsizliğe katlanmak zorundadır.

Stagflasyon

İngilizce durgunluk (stagnation) ve enflasyon (inflation)

kelimelerinin birleştirilmesinden üretilmiş olan stagflasyon,

ekonominin durgunluğun yaşandığı bir ortamda

yüksek bir enflasyon ve işsizliği de beraber yaşaması

sürecidir. Yani, üç ekonomik sorun bir arada yaşanmaktadır. Bu

durum, Phillips Eğrisi yaklaşımının da artık 1970'li yılların

dünyasında geçerli olmadığını göstermiştir. Özellikle, Vietnam

Savaşı ile birlikte ABD ekonomisinde görülen sorunlar ve Petrol

Krizi ile birlikte dünyanın önde gelen ekonomilerinde 1970'li

yıllarda gözlemlenmiş bir özel ekonomik dengesizlik sürecidir.

Milli Gelir

Ekonomi Bilim’inin tanımladığı dört üretim faktörü olan

doğal kaynaklar, emek, sermaye ve girişim üretim faktörlerine

dağıtılan rant, ücret, faiz ve kar gelirlerinin toplamı Milli

Gelir’i verir. Milli Gelir, GSMH değerinden Amortismanlar ve

Dolaylı Vergiler düşürüldükten sonra bulunan bir değerdir.

Milli Gelir, üretim faktörleri arasında, her bir üretim

faktörünün mal ve hizmet üretimine kattığı ve hak ettiği pay

kadar dağıtılabiliyorsa, yani bir haksızlık söz konusu değilse,

bu duruma Adaletli Gelir Dağılımı diyoruz. Eğer, bir veya

birden fazla üretim faktörü milli gelirden hakettiğinden daha

20

fazla pay alıyor ise, bu duruma Gelir Dağılımı Adaletsizliği

diyoruz.

Tüketim

Milli Gelir'den kabaca direkt vergilerin düşürülmesi ile,

Kullanılabilir veya Harcanabilir Gelir'e ulaşılır.

Kullanılabilir Gelir bireyler ve kurumlar tarafından iki

şekilde kullanılır; Tüketim Harcamaları ve Tasarruflar. Mal ve

hizmetlerin insan ihtiyaçlarını doğrudan doğruya giderecek

şekilde kullanılmasına “tüketim” denir. Bu kullanımın parasal

değeri tüketim harcamalarını oluşturur.

Tasarruf

Kullanılabilir Gelir'den tüketim harcamaların

karşılanmasından sonra, bireyler ve kurumlar tarafından halen

harcanmamış bir artık değer kalır ise, bu değer tasarruf olarak

adlandırılır. Makro ekonomide Toplam Yurtiçi Tasarruflar

ifadesi ile geçer. Tasarruf Paradoksu ise, halkın daha yüksek

oranda tasarruf etmesi ile tüketim harcamalarının azalmasının,

yatırım harcamalarında da daralmaya neden olması nedeniyle,

ekonomik büyümenin yavaşlaması ve tasarrufların azalmasıdır.

Yani, tasarruf eğiliminin artması uzun vadede toplam

tasarrufların azalmasına yol açmaktadır. Bu durum bir

paradokstur.

Kalkınma

Ekonomik büyüme ülkenin üretim hacmindeki bir artıştır.

Dolayısıyla ekonomik büyüme sadece sayısal bir kavram olarak

21

ele alınmaktadır. Oysa ekonomik kalkınma ekonomideki niteliksel

gelişmelerdir. Ekonomik kalkınma toplumun yaşam

standartlarında, üretilen malların kalitesinde veya üretim

organizasyonunda iyileşmeler yaşanan bir ortamı ifade

etmektedir.

İstihdam

Bir ulusal ekonomide, mal ve hizmet üretiminde görev almak

üzere çalıştırılmaya hazır nüfusa istihdam denmektedir. Neo-

klasik iktisatçılar ulusal ekonominin her zaman Tam İstihdam

seviyesinde, yani tüm üretim faktörlerinin en optimal ölçülerde

üretimde kullanıldığı

varsayımını kabul etmişlerdir. Oysa, 1929 Buhranı sonrası,

Keynesyen İktisatçılar ekonominin eksik istihdam koşullarında

da çalışabileceğini ve dengede olabileceğini öne sürmüşlerdir.

İşsizlik

Çalışma ve gelir sağlama kararında olan bireylerin,

hizmetlerinden yararlanmak üzere çalıştırılmalarına “istihdam”

denmektedir. Çalışma isteğine ve yeteneğine sahip olup, cari

ücret haddi ile çalışma saatlerini kabul ettiği halde iş

bulamayan kimseye “işsiz” denir. Toplam işgücü içerisinde işsiz

olanların yüzdesine ise “işsizlik oranı” denmektedir.

İşsizliğin çeşitli türlerinden bahsetmek mümkündür. İşsizlik

türleri; kısmi ve yaygın, geçici ve sürekli olmak üzere tasnif

edilebilir. Kısmi ve geçici işsizlik, yer ve meslek değiştirme

sırasında belirir. Bu türden işsizliğin en tipik olanı

“konjonktürel işsizlik”tir. Konjonktürel işsizlik, üretim

22

hacminde zaman zaman ortaya çıkan daralmaların yarattığı

işsizliktir. Ekonominin bütün sektörleri ile toplu ve devamlı

olarak durgun bir düzeyde kaldığı dönemlerde ise “yapısal

işsizlik” belirir. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO normlarına

göre bir başka tanım 'Eksik İstihdam'dır. Buna göre, eğer

istihdam istatistiklerinin hesaplandığı dönem içerisinde kişi

tümüyle işsiz kalmış ise, bu durum işsizlik kavramı ile, aynı

dönem içerisinde sadece 15 gün çalışmış ise eksik istihdam

olarak tanımlanmaktadır. Yani, işsizliğe göre eksik istihdamın

tek farkı kısa bir süre için çalışmış olması, ama geri kalan

zamanda işsiz olmasıdır. Bu nedenle, kimi zaman gerçek

işsizliği hesap etmek için işsizlik oranı ile eksik istihdam

oranının toplanmak uygulaması görülmektedir. 6

II. BÖLÜM

2. Ekonomik Göstergeler

2.1. Mikro Ekonomik Göstergeler

2.1.a. Ekonomik Sistemler

İşletmeler ekonomik sistemin temel birimleridir. Ekonomik

sistem, bir ülkenin sahip olduğu kaynakların, gereksinme ve

isteklerinin karşılanması amacıyla, vatandaşları -bireyler ve

kurumları- arasında dağılımını temel alan kurallar bütünüdür.

Ekonomik sistemler, sahip olunan kaynakların sahiplik ve

6 (Genel Ekonomi), http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel%20Kavramlar.pdf

23

denetleme şekline göre farklı yapılar kazanır. Bu kaynaklar

üretim faktörleri olarak nitelenir. 

Ekonomik sistemlerin bazılarında üretim faktörleri, özel

kişi ya da kuruluşlar tarafından yönetilir, diğerlerinde üretim

faktörlerinin sahibi devlettir. Ekonomik sistemleri üretim ve

dağılımla ilgili karar sürecine göre gruplandırmak da olasıdır.

Plânlı ekonomilerde, üretim faktörlerinin tümü veya büyük kısmı

devlet denetimindedir, üretim ve dağılım kararları devlet

tarafından alınır. Pazar ekonomilerinde ise, üretim ve kaynak

dağılımı, arz-talep dengesine göre bireyler yani üretici ve

tüketiciler tarafından şekillendirilir.

Plânlı ekonomiler ve pazar ekonomileri iki uç kuramsal

noktayı temsil eder. Uygulamada, iki sistemin özelliklerini

taşıyan karma pazar ekonomisi (karma ekonomik sistem),

ülkelerin çoğunda görülen bir sistemdir. 7

2.1.a.1. Kapitalist Sistem

Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara

sahip olmayan emekçiler tarafından işletilmesine dayanan bir

insan toplumunun hukuksal statüsü; özel girişim ve piyasa

serbestliğine dayanan üretim sistemi, esas olarak büyük çapta

gelişmiş teknik sermayeye ve mali sermayenin egemenliğine

dayanan iktisadi sistem.

Marxçı terminolojide, temel emekçilerin, üretim

araçlarını ellerinde bulunduranlar tarafından sömürülmesi

yoluyla sistemli bir biçimde artı değer elde edilmesine bu artı

değerin önemli bir bölümünün ek sermaye haline getirilerek yeni

bir artı değere dönüştürülmesine dayanan iç çelişkilerden7 (Ekonomik Sistem) , http://notoku.com/ekonomik-sistem/

24

dolayı yıkılmaya mahkum siyasi, iktisadi ve toplumsal rejim.

Verimlilik üzerine yoğunlaştığı için, sürekli gelişme ortamı

yaratabilen, fakat, adalet kavramını yok saydığı içinde

insanların tepkisini fazlasıyla çeken sistem. Kapitalizm, tanım

özellikleri konusunda iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan

birine göre kapitalizm üretimin kar amacıyla yapıldığı ve

pazarda satıldığı ekonomik sistemin adıdır. Öteki tanımda ise

kapitalizmin ücretli emeğe dayalı bir ekonomik sistem, bir

üretim tarzı olduğu vurgulanır. Birinci tanımı savunanlara göre

kar için üretim eski çağlardan beri vardır ama bu kapitalizmin

eski çağlardan beri var olduğu anlamına gelmez. Çünkü o

zamanlar kar amaçlı üretim mevcut üretim tarzının esasını

oluşturmayan oldukça küçük bir bölümü idi. Kar amaçlı üretimin

sistemin temelini oluşturabilmesi için mal, para, emek ve

sermaye akımlarının olması gerekir. Bu serbestliğin sağlandığı

bir düzenin ortaya çıkabilmesi için 15. yüzyılı beklemek

gerekmiştir. Ancak 15. yüzyıl Avrupa'sında kapitalizm ortaya

çıkabilmiştir. İkinci tanımı savunanlar ise kapitalizmin ayırt

edici unsuru olarak ücretli emeğin varlığını göstermektedirler.

Yani kapitalizmde, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlar

(işçiler) ücret karşılığında üretim araçları sahiplerinin bu

araçlarını kullanarak üretimi gerçekleştirirler. Böyle bir

sistem ancak 17. ve 18. yüzyılların Avrupa'sında ortaya

çıkabilmiştir. Dikkat edilirse bu iki görüşün tanımları farklı

unsurları vurgulamakla birlikte, kapitalizmin ortaya çıktığı

yer ve zaman konusunda aralarında hayli yakınlık vardır.

Kapitalizmin Avrupa'da, feodalizmin yıkılması sürecinde ortaya

çıkmış olduğu konusunda anlaşmaktadırlar.

25

Kapitalist Ekonomi Nasıl İşler

İçinde yaşadığımız sistem zengini daha zengin, fakiri de

daha fakir yapıyor. Dünyadaki üretim kapasitesi ve zenginlik

artmasına rağmen sokaklarda yaşayan çocukların, işçilerin,

yoksulların sayısı azalmıyor, aksine artıyor. Yani toplum

olarak daha çok üretmemize karşın daha çok yoksullaşıyoruz. Bu

gün toplam üretim 1960’lara göre 8 kat daha büyük. Ancak

üretimdeki bu artış ne yazık ki çok adaletsiz paylaşılmakta.

1950’lerde dünya nüfusunun en zengin 20’lik kesimi toplam

gelirin yüzde 30’unu alırken bu gün bu kesimin payı yüzde 60’ı

geçti. Küçük bir azınlık gittikçe zenginleşirken çalışanlar

daha fazla yoksullaşmakta, hayatlarımız bu adaletsizlik

yüzünden daha da çekilmez hale gelmekte. İnsanlık bu kadar

yüksek bir teknoloji ve zenginliğe sahipken hala her yıl

yaklaşık 30 milyon kişi açlık nedeniyle ölüyor. Türkiye’de her

10 bin kişiye 1 sağlık ocağı düşerken 2 tank düşüyor. Bu

işleyiş kapitalizmin doğasından kaynaklanmaktadır. Çünkü

kapitalizmde öncelik insan değil kardır. Hiçbir girişimci

şunları düşünerek fırın açmaz. Elimde epeyce bir sermaye var.

Bari ben bu sermayeyi bir fırın açmak için kullanayım. Böylece

insanlar rahat rahat karnını doyurur. Yatırım yapacak bir

girişimcinin kafasında öncelikle kar vardır. Şöyle düşünür:

Elimdeki bu sermayeyi nasıl kullanırsam kar eder, daha fazla

sermaye sahibi olurum? Girişimci, eğer ekmek üretmek kar

getirecekse fırın açar, aksi halde açmaz. Ekmeğe ihtiyaç olup

olmaması girişimcinin yatırım kararında belirleyici olmaz.

Üretimde kar olgusunun varlığı kapitalist ekonominin

26

tıkanmasına, sistemin insanların ihtiyaçlarına yanıt

vermemesine neden olur. 8

Bireyci bir modeldir. Sözcük köküne bakıldığında, üretici

gücün para ve dolayısıyla sermaye birikimi olduğu savunulur.

Yeterince paraya yani sermaye birikimine sahip olan herkes

ticaret ve üretim yapabilir. Kamu hukuku ve kamu yararı kavramı

da bulunmakla birlikte özel hukuk ve kişi hakları ön plandadır.

Özel teşebbüsün üretim ve ticareti gerçekleştirdiği

sistemlerdir. Sermaye gücü ve birikimi önemlidir. Sermaye az

sayıda insanın elinde yoğunlaşır. Özel sektör esastır. Serbest

Piyasa Ekonomisi geçerlidir. Piyasadaki üretim ile ürün ve

hizmet fiyatları arz ve talep kanunları çerçevesinde serbestçe

şekillenir. Yani ürün az bulunuyorsa ve ona yönelen talep de

mevcutsa, fiyatı yüksek olur, ürün çoksa fiyatı düşer. Özetle

yeterli sermayesi olanlar bir işletme kurup, üretim veya

ticaret yapar, ürünü piyasaya sunar ve fiyat belirler. Fiyat

uygunsa alınır, değilse fiyatı azaltır. Ya da aşırı talep varsa

fiyatı yükseltir. Rekabet önemli bir unsurdur. Burjuva

sınıfının, parasal gücü olanların piyasaları ve siyasi hayatı

yönlendirmesi göz ardı edilemez bir gerçektir.

Üretici Güç: Sermaye

Özel Sektör (Üretim araçlarında özel mülkiyet)

Serbest Piyasa Ekonomisi Kişi Yararı (Özel Hukukun ön

plana çıkması)

Çok Partili Siyaset

8 (Kapitalist Ekonomi) , http://www.umutdolu.net/egitim-kultur/ekonomi/kapitalist-ekonomi.asp

27

Üretim araçlarına özel sektörün sahip olması gerektiği öne

sürülür. Devletin hemen her konuda üretim ve ticaretten uzak

durması, yalnızca yasal düzenlemeleri yapması, toplumsal düzeni

sağlaması ve başka bir şeye karışmaması savunulur. İdeal (salt)

kapitalist sistemde eğitim, sağlık dahil her alandan devletin

çekilmesinin en doğru uygulama olduğu iddia edilir. Böyle bir

sistemde devlet yasama dışında yürütme görevi olarak sadece

milli savunma/askerlik ve adalet/yargı işlevlerini üstlenir.

Vergi toplamak ve para basmak dışında ekonomiye müdahale etmez.

Fakat mutlak (ideal) anlamda böyle bir modelin de

uygulanabilirliği şu an için mümkün değildir. Hemen her ülkede

devlet az veya çok, bir biçimde pek çok alanda etkin ve etkili

olmaktadır. Ve hatta ekonomi, ticaret ve üretime müdahale

etmekte veya etmek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle günümüzde

“Müdahaleci/Denetimli Kapitalizm” yaklaşımı değişik düzeylerde

pek çok ülke tarafından benimsenmiştir. Birey esas alınarak,

kişisel özgürlükler üzerinde durulur. Fakat bu görüşe çelişik

olarak bu sistemlerde fakir ve ezilen kitleler azımsanamayacak

düzeydedir. Doğru işleyen ilkeli Kapitalist ülkelerde Fırsat

Eşitliğine önem verilir. Ancak pek çok Kapitalist ülkede güce

veya paraya sahip olmayanlar daima ezilir.

Olumsuz Yönleri:

1. Sermaye az sayıda kişide yoğunlaşır.

2. Gelir dağılımı adaletsizdir.

3. Parasal ve/veya statü gücü olmayanlar Fırsat

Eşitliğinden yeterince yararlanamazlar. 4. Güçlü firmalar

zayıfları yok eder. Piyasada tekelleşme sonucu fiyatlar

aşırı

28

yükselebilir.

5. Az ya da çok daima işsizlik mevcuttur.

6. Enflasyon, yüksek faiz ve düşük ücretler nedeniyle

insanların hayat standartları çok

gerileyebilir.

UYGULAYANLAR: Günümüzde Dünya’da çoğu ülkede

“Müdahaleci

Kapitalizm” uygulanmaktadır.

2.1.a.2. Sosyalist Sistem

Devletçi bir modeldir. Kelime anlamı itibariyle

bakıldığında üretici gücün insan, insan emeği ve dolayısıyla

toplum olduğu düşüncesinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir

sistemdir. Devletçilik prensibi mutlak olarak geçerlidir.

Devlet üretime hakim güç olarak ön plana çıkar. Bu modeli

savunan iktisatçılar tarafından toplumun esas alındığı iddia

edilse de, yetkiyi toplum adına devlet kullandığı için, etkin

güç daima devlettir. Kişilerarası eşitlik vurgusu yapılır. Kamu

yararı ve toplum ön plandadır. Kolektif (topluluk olarak, kitle

halinde) hareket etme ve buna uygun bir biçimde örgütlenme ve

çalışma planlanır. Devletin, ticari amaçlı üretim araçlarına

(fabrikalara, tarım arazilerine, hayvan çiftliklerine) ve temel

tamamlayıcı kurumlarına (bankalar, kooperatifler) mutlak egemen

ve sahip olmasıdır. Özel teşebbüs, üretim araçlarına sahip

olamaz. Devlet toplum adına tüm piyasayı kontrolü altında

tutar. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerli değildir. Bunun yerine

Merkezi Planlama esastır. Bir yıl içinde tüm ülkede ne üretilip

29

ne kadar tüketileceği önce yerel ve bölgesel olarak hesaplanır,

daha sonra tek merkezde (başkentte) eşgüdümlü olarak

değerlendirilir ve düzeltmeler yapılır. Özetle temel

prensipleri şunlardır:

Üretici Güç: Emek

Devletçi Ekonomi (Üretim araçlarında devlet

mülkiyeti)

Merkezi Planlama

Kamu Yararı (Genel Hukukun ön plana çıkması)

Tek Partili Siyaset

Toplumların çeşitli sınıflardan oluştuğu gerçeği dikkate

alınarak hangi sosyal sınıfın yönetime egemen olması gerektiği

ve asıl üretici gücün hangi sınıf olduğu sorusundan hareket

edilir. Bu yaklaşıma göre tarih, aslında sınıf mücadelelerinin

toplamından ibarettir. İşçi Sınıfı (Proleteraya)’nın egemenliği

esastır (fakat bu durum çoğu zaman göstermelik olarak

kalmıştır). İşçi sınıfına özel bir önem verilir (en azından

söylemlerde). Hatta kimi durumlarda gerçek üretici güç olması

nedeniyle bu sınıfa zaman zaman örtülü bir kutsiyet atfedilir.

Bankacılık sistemi etkin değildir, çünkü ihtiyaç duyulmaz. Faiz

büyük oranda ortadan kalkmıştır. Sosyalist sistemler değişik

aşamalardan geçebilir. Hangi aşamaya kadar ilerleneceği bir

tercih problemidir.

1. Önce üretim araçları devletleştirilir. Özel sektör

üretimden dışlanır. Yabancı sermaye dahil, tüm özel sektör kamu

kurumuna dönüştürülmüştür. Özel sektör yoktur.

30

2. Daha sonra gayrimenkuller (evler, arsalar, araziler)

devletleştirilir. Özel mülk sahibi olunamaz. Devlet evleri ve

arazileri yurttaşlarına kullanmaları için verir. Karşılığında

kira almaz.

3. En son temel hizmetlerin (elektrik, su, telefon, toplu

taşıma, okul, sağlık) ücretsiz hale getirilmesi. Zaten

devletleştirilmiş olan bu hizmetlerin kamu yararına ücretsiz

hale kullandırılmasıdır.

Tek partili rejimlerdir. (Bu partinin adı çoğu zaman

“Komünist Parti”dir. Ama değişik isimler de kullanılabilir,

örneğin “Sosyalist Parti” veya bazı arap ülkelerinde olduğu

gibi “Baas Partisi”.) Devlet ve parti örgütü ayrı ayrı iki

koldan en küçük yerleşim birimlerine kadar indirilmiştir ve

görünürde yönetime katılımcılık vardır. Fakat bu katılımcılık

tepedeki tek bir adamın (Devlet Başkanı ve/veya Parti

Başkanı)’nın mutlak otoritesi sebebiyle işlerliğini yitirmiş

durumdadır. Çoğu zaman yarı veya tam diktatörlere dönüşen bu

liderler sistemin en büyük sorunu olmuşlardır.

Olumsuz Yönleri:

1. Çoğunlukla baskıcı ve antidemokratik uygulamalarda

bulunmuşlardır.

2. Merkezi planlama verimli ve etkin olamamıştır.

3. Dine yönelik olumsuz yaklaşım ve uygulamalar tepki

toplamıştır.

4. İçe kapalı ekonomiler sebebiyle hayat standartları

gelişmemiştir.

31

5. Kapalı toplum anlayışı, gelişen Dünya’ya ayak

uyduramamıştır.

6. Halkçılık iddialarına karşın, halkın istekleri dikkate

alınmamıştır.

UYGULAYANLAR: Dağılanlar / Terkedenler: Sovyetler

Birliği (Rusya,

Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Ukrayna,

Tacikistan, Ermenistan, Kırgızistan, Litvanya, Estonya,

Moldova), Doğu Bloku (Polonya, Çekoslovakya, Romanya,

Macaristan, Doğu Almanya, Bulgaristan), Arnavutluk, Yugoslavya,

Güney Yemen, Afganistan, Kamboçya, Benin, Etiyopya, Kongo,

Somali, Moğolistan .

Sürdürenler: Çin (Karma Ekonomiye dönüşmektedir), Küba,

Vietnam, Kuzey Kore, Libya.

2.1.a.3. Karma Ekonomik Sistem

Sosyalist ve Kapitalist sistemlerin uyumlu bir bileşimi

olarak düşünülebilir. Kısmen devletçi kısmen özel sektöre

dayalı bir üretim mevcuttur. Hem Serbest Piyasa Ekonomisi

geçerlidir hem de Merkezi Planlama yapılır. Kamu yararı ve

kişilik hakları eşit öneme sahiptir. Özel sektörün girmek

istemediği veya gücünün yetmediği alanlarda devlet yatırımları

devreye girer. Devlet ekonomik hayatı yönlendirir ve müdahil

olur. Devlet üretim araçlarına çeşitli oranlarda sahiptir fakat

özel sektör de yasak değildir. Siyasi hayatta ise genellikle

çok partili ve parlamenter rejimler benimsenir.

32

Olumsuz Yönleri:

1. Devlet hantal ve aşırı bürokratik bir yapıya

kavuşabilir.

2. Devlet sektöründe rekabet olmadığı için kalitesiz

üretim yapılabilir.

3. Özel sektör teşvik edilmezse gelişmeyebilir.

4. Devlet sektörü gelişen teknolojiye ayak

uyduramayabilir.

5. Özelleştirmeler yanlış yapılarak, bozuk bir

kapitalistleşme sürecine girilebilir.

6. Planlamalar yanlış gerçekleştirildiğinde verimsiz

üretimler ortaya çıkabilir.

UYGULAYANLAR: Terkedenler: Türkiye, Mısır,

Hindistan.

Sürdürenler: Çin (Sosyalisttir fakat uygulamada ise Karma

Modele dönüşmektedir), Venezuella, Tunus. 9

2.1.b. Piyasa, Talep ve Arz

2.1.b.1. Piyasa

Bir mal ya da bir hizmetin denge fiyatının ve denge

miktarının belirlenme sürecinde talep ve arzının karşılaştığı

her türlü yer, kolaylık veya olanağa piyasa denir.

Birincil olarak, bir piyasa belli bir mal ve hizmet için

tanımlanmıştır. Ancak piyasa terimi bir mal ya da hizmet

9 (KARAKURT), Siyasal-Ekonomik Sistemler, http://www.belgeler.com/blg/2qnr/siyasal-ekonomik-sistemler

33

kümesine de uygulanabilir. Tofaş Şahin piyasası gibi, otomobil

piyasası gibi.

İkincil olarak, piyasa fiyatlar karşısında tercihlerini

açıklayan alıcıların ya da talep edenlerin ve keza fiyatlar

karşısında tercihlerini açıklayan üreticilerin yada arz

edenlerin karşılaştıkları yerdir.

Üçüncül olarak piyasa alıcıların ve satıcıların

karşılaştığı yerdir. Bazı piyasalar coğrafi olarak çok iyi

belirlenmiştir. Örneğin meyve ve sebzelerin piyasası, kentlerde

pazar yerleridir.

Buna karşılık bazı piyasaların yeri çok iyi

belirlenmemiştir. Sanat eserlerinin ya da hazine bonolarının

piyasası böyledir.

Bir malın piyasa dengesi fiyat ve miktarının o malın talep

ve arzını eşitlediği durumdur.

2.1.b.2. Talep

Önce bireysel ve piyasa talebinden hareketle talep

fonksiyonunu, daha sonra talepte meydana gelen kaymaları

inceleyelim.

Talep Fonksiyonu

Bar X malıyla ilgili Tablo 1.1 deki verileri göz önüne

alalım. X malının piyasasının A ve B gibi iki tüketiciden

oluştuğu farzedilmiştir.

Tablo 1.1. X Malının Talebi

Fiyat (P)

Talep Edilen Miktar (aylık kilo)A B PİYASA A+B

34

16

14

12

10

8

6

4

2

0

5

10

15

20

25

30

35

40

0

15

30

45

60

75

90

105

120

0

20

40

60

80

100

120

140

160

A tüketicisinin bireysel talebi, tüm olası fiyatlarda

satın almak istediği miktar arasındaki ilişkidir. Nitekim eğer

X malının fiyatı 16 TL ise A satın alımda bulunmayacaktır. Eğer

fiyat 14 TL’ ye düşerse A, 5 kg talep edecektir. Eğer fiyat 12

TL’ ye düşerse A 10 kg satın almak isteyecektir. Aynı durum

B’nin talebi için de geçerlidir. Örneğin fiyat 16 ise B’nin

talebi sıfır, fiyat 14 ise B’nin talebi 15 kg.’dır.

X malının piyasa talebi tüketicilerin taleplerinin yatay

toplamıdır. 16 TL fiyat düzeyinde piyasa talebi 0+0=0,14 TL

düzeyinde piyasa talebi 5+15=20 kg vb. dir.

Tablo 1.1. gerek bireysel gerek piyasa düzeyinde fiyatla

talep edilen miktar arasında negatif bir ilişki olduğunu ortaya

koymaktadır. Bu ilişkiye talep yasası denir.

Bir tanım vermek gerekirse, bir malın talebi o malın talep

edilen miktarıyla fiyatı arasındaki bir ilişkidir. (Ceteris

Paribus).

Bu tanım üç önemli özellik içermektedir.

35

Fiyat-miktar ilişkisi şu sorunun cevabıdır. Malın tüm

olası fiyatlarında tüketici

ne kadar miktar satın almak istemektedir? Bu anlamda talep,

ekonomide, efektif tüketim değildir. Talep satın alma niyetleri

kümesini açıklar.

Ceteris Paribus (diğer koşullar değişmezken) tümcesi

önemlidir. Bu ibare

fiyatın dışındaki talep edilen miktarı etkileyebilecek diğer

değişkenlerin sabit olarak düşünüldüğünü vurgulamaktadır.

Örneğin tüketicinin gelirinin, zevklerinin ve diğer malların

fiyatlarının değişmediği farzedilmektedir.

Talep belli bir dönem için tanımlanır. Örneğin Tablo

1.1 ‘de süre 1 ay olarak

belirlenmiştir.

Fiyat-miktar ilişkisi cebirsel bir formülle ve grafik

olarak bir fonksiyonu şeklinde gösterilebilir.

QD=QD (P) (1)

Formülde

QD : Talep edilen miktarı

P : Malın fiyatını göstermektedir.

Tablo 1.1 ‘de gösterildiği gibi bu ilişki fiyatın her

olası değerine bir miktarın tekabül ettiğini ortaya

koymaktadır. Bu ilişki bir ters fonksiyon biçiminde de

yazılabilir.

Böylece

P=P(QD)

olacaktır. (1’)

Talep Yasasına göre <0 dir.

36

Şekil 1.1, hem A ve B’nin dA ve dB bireysel taleplerini hem

de A ve B ‘nin taleplerinin yatay toplamı olan piyasa talep

fonksiyonunu (D) göstermektedir. Böylece P=12 için A tarafından

talep edilen miktar 10 ( dA üzerinde a noktası) ve B tarafından

talep edilen miktar 30 (dB üzerinde b noktası) olacaktır. Bu

miktarların toplamı 40 dır ve E noktası piyasa talep eğrisinin

bir noktasıdır. P=6 için benzer bir akıl yürütme piyasa talep

eğrisi üzerinde bir ikinci F noktasını vermektedir.

Şekil 1.1 deki fonksiyonlar doğrusaldır. Bu durumda bir

denklem olarak piyasa talep eğrisini şöyle yazabiliriz.

P=a-bQb (2)

QD= -

37

Şekil 1.1. Bir X Malının Talebi

Tablo 1.1 deki veriler [2] ilişkisini şu şekilde

yazmamıza izin vermektedir.

P=16-0,05 QD

QD=160-10P (3)

Talep Fonksiyonun Yer Değiştirmesi

Talep eğrisi, gelir, tüketicilerin zevki ve diğer malların

fiyatları gibi talep eğrisi

çizilirken sabit kabul edilen faktörlerden birisi değiştiği

zaman, yer değiştirir yada kayar. Bu faktörlere talebi kaydıran

faktörler denir.

38

Şekil 1.1 ‘i yeniden ele alalım. A ve B ‘nin geliri

artsın. 12 TL. fiyat düzeyinde iki

tüketici 40 kilo yerine ( E noktası ) daha fazla miktar örneğin

6 kilo satın alabilir. E talep eğrisinin yeni noktasıdır. Aynı

akıl yürütme tüm diğer fiyatlar için de yapılabilir. Örneğin

P=6 için D talep eğrisi sağa D ‘ye kayabilir. Mutatis mutantis,

satın alma gücünde bir azalma olması durumunda talep eğrisi

sola kayacaktır.

2.1.b.3. Arz

Arz Fonksiyonu

Talebi incelerken göz önüne aldığımız X malı iki firma ya

da arzedici C ve D tarafından üretilmektedir. Tablo 1.2 bu iki

üreticinin davranışını özetlemektedir.

C ve D firmalarının bireysel arzı , X malını olası tüm

fiyatlarında piyasaya sunmayı diledikleri X miktarıdır. Böylece

fiyatın sıfır ya da 1 TL olduğu zaman hiçbir firma üretim

yapmak yada satmak istememektedir. Eğer X malının fiyatı 4 TL

ise, C firması 8 kg., D firması 12 kg üretmek istemekte ve

piyasa arzı 20 kg olmaktadır.

Tablo 1.2 fiyatla arzedilen miktar arasında pozitif bir

ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Fiyat düzeyi ne kadar

yüksekse, üretimde bulunmak o kadar karlı olmaktadır.

Arz, bir malın olası tüm fiyatlarında üretilmek istenen

miktarıdır. (Ceteris Paribus )

Arzın bu tanımı iki olgu içermektedir.

Ceteris Paribus ya da ‘’diğer koşullar değişmezken’’

ibaresi, fiyatın dışındaki

39

arzı etkileyebilecek tüm diğer faktörlerin sabit olduğunu

vurgulamaktadır. Fiyatın dışında arzı etkileyen temel etmenler

üretim tekniği ve üretim faktörlerinin fiyatı (hammadde, emek,

sermaye ) diğer bir deyişle maliyetlerdir.

Talep gibi arz da bir veri dönem için düşünülür.

Tablo 1.2 de fiyatla arzedilen

miktar arasındaki ilişki bir arz fonksiyonu şeklinde

gösterilebilir.

Q5=Q5(P) (4)

Eşitlikte Q5 : arzedilen miktarı

P: malın fiyatını göstermektedir.

Arz fonksiyonundaki ilişkiyi tersine çevirerek ters

fonksiyon şeklinde de yazabiliriz.

P=P(Qs);dPdPQs> 0 dir. (4’)

Tablo 1.2. X Malının Arzı

Fiyat (P)

Talep Edilen Miktar (Aylık Kilo)C D PİYASA C+D

0

2

4

6

8

10

12

0

0

8

16

24

32

40

0

0

12

24

36

43

60

0

0

20

40

60

75

100

40

14

16

48

56

72

84

120

140

Şekil 1.2. Bir X Malının Arzı

Şekil 1.2. bireysel C ve D firmalarının SC ve SD, arz

fonksiyonlarını göstermektedir. Bireysel arz fonksiyonlarının

yatay toplamı S piyasa arz eğrisini oluşturur. Böylece P=6 için

C tarafından arzedilen miktar 16 (SC üzerindeki a noktası), D

tarafından arzedilen miktar 24 (SD üzerinde b noktası) dir ve

piyasa arzı 40 dır. N noktası piyasa arz eğrisi üzerindeki bir

noktadır. P=12 için benzer şekilde M noktasına ulaşılır.

41

1.2. Şeklindeki fonksiyonlar doğrusal olduğundan, S piyasa

arz fonksiyonu şöyle yazılabilir.

P=a+b+QS

QS= - ab +Pb (5)

Tablo 1.2. deki veriler aşağıdaki denklemleri vermektedir:

P=2+0,025QS

QS= - 20+10P

Arz Fonksiyonun Yer Değiştirmesi

Arz eğrisi çizilirken sabit oldukları farzedilen

faktörlerden biri değiştiği zaman arz

fonksiyonu yer değiştirir. Örneğin teknolojik bir yenilik arz

eğrisini sağa kaydırır. Gerçekten bir yenilik üretim

maliyetinde bir düşüşe ve firmaların belli bir miktarı daha

düşük fiyat düzeyinde üretmelerine izin verir. Bir diğer

deyişle aynı fiyat düzeyinde firmalar daha fazla üretmeye

teşvik edilirler. Şekil 1.2 de eğer yenilikten önce P=6

fiyatında firmalar 40 kg (H noktası) üretiyorlarsa, daha sonra

70 kg arzetmek (H’ noktası ) isteyeceklerdir. Aynı mantık P=12

ve tüm diğer fiyatlar için geçerlidir. S arz eğrisi sağa S’

konumuna yer değiştirir. Mutatis Mutandis, benzer bir akıl

yürütme S eğrisinin sala yer değiştirmesi için de geçerlidir.

2.1.b.4. Piyasa Dengesi

Denge

Piyasayı etkileyen güçlerde herhangi bir değişim eğilimi

olmadığı zaman bir piyasa

42

dengededir. Bir diğer deyişle mal arzı talebine eşit olduğu

zaman piyasa dengededir denilebilir. Fiyat ve miktarın bu

düzeyinde talep ve arzın değişmesi için herhangi bir neden

yoktur.

QD=QS

olduğu zaman X malının piyasası dengededir. Yani [3] ve [6]

denklemlerine göre

160-10P=-20+10P, dolayısıyla

P=9 dur.

[3] ve [6] ilişkisinde bu değeri yerine koyduğumuz a

QD=160-10(9)

QD=70 bulunur.

QS=-20+10(9)

QS=70 elde edilir.

Şekil 1.3 piyasa dengesinin E noktasında gerçekleştiğini,

o noktada arzın talebe eşit olduğunu göstermektedir. P=9

fiyatında tüketiciler 70 kg X malı satın almak ve firmalar 70

kg arzetmek istemektedir. Bu fiyat aynı zamanda hem alıcıların

hem satıcıların niyetlerini tatmin ettiğinden piyasa dengesini

gerçekleştirmektedir.

43

Şekil 1.3 Bir X Malının Piyasa Dengesi

Şekil 1.3 aşırı talep ve aşırı arzın olduğu iki

dengesizliği ortaya koymaktadır. P=4 fiyat düzeyinde

tüketiciler 70 kg X malı satın almak istemektedir. (D

üzerindeki N noktası), buna karşılık firmalar yalnızca 40 kg

mal arz etmek istemektedir (S üzerindeki M noktası). Talep

fazlası 150 kg dır. P=4 fiyatında tatmin olmamış tüketiciler 20

kg dan daha fazla miktar elde etmek için daha yüksek fiyat

ödemeye hazırdır. Üreticiler üzerindeki bu baskı onları

fiyatlarını yükseltmeye yöneltecektir. Aynı durum denge

fiyatının altındaki tüm fiyatlar için geçerlidir. Taralı üçgen

EMN bir aşırı talebi göstermekte ve bu aşırı talep satış

fiyatının artmasına neden olmaktadır.

44

Eğer fiyat denge fiyatının üstündeyse, örneğin P=12 ise

KL=60 kadar bir aşırı arz söz konusu olacaktır. Arzedenler

yeterli pazar bulamadıkları için, pahalı bir stoklamaya gitmek

yerine fiyatı düşürmeyi tercih edecektir. Şekil 1.3 de denge

fiyatının üstündeki fiyatlarda noktalı KEL üçgeniyle gösterilen

bir aşırı arz meydana gelecektir. Bu aşırı arz fiyatın

düşmesine neden olacaktır.

Yukarıda açıklanan denge bir kısmi dengedir. Çünkü

yalnızca X malını ilgilendirmektedir. X malının fiyatının diğer

malların piyasaları üzerindeki sonuçları göz önüne

alınmamaktadır. Bu yansımaların ortaya koyduğu sonuçlar

kitabımızın 10. Bölümünde genel denge çerçevesinde

incelenecektir.

Dengede Değişmeler

Şekil 1.4. de başlangıçta piyasa F noktasında dengededir

ve denge fiyatı P0 dır. Şimdi

herhangi bir nedenle talep eğrisinin D den D’ ne kaydığını

düşünelim. Yeni denge E1 olacaktır. Bu denge düzeyine ilişkin

fiyat düzeyi P1 dir.

Şimdi talep eğrisi veriyken arz eğrisinin S den S’ ne

kaydığını farzedelim. Bu

durumda denge noktası E den E2 ye kayacak fiyat düzeyi P1

olacaktır.

45

Şekil 1.4. Karşılaştırmalı Statik Analiz

Acaba ekonomi başlangıç E denge noktasından nihai denge

noktaları E1 ve E2 ye hızlı ya da yavaş bir şekilde geçerse aynı

yolu izleyecekler midir? Bu sorunun cevabı hayır olacaktır.

Eğer ekonomi bir denge noktasından diğerine bazı dengesizlik

aşamalarından sonra ulaşırsa o takdirde E,E’,E1 ya da E,E’’, E2

yollarını izleyecektir.

Eğer yalnızca E ve E1 ya da E2 noktaları karşılaştırılırsa

karşılaştırmalı statik analiz söz konusudur. Eğer aradaki

aşamalar incelenirse dinamik analiz yapılması gerekir. 10

2.1.c. Üretimin Maliyetleri

Arz talep konusunda işletmeler fiyat yükseldikçe arz

ettikleri malın miktarını arttırmak isterler. Bu yüzden arz

eğrisi pozitif eğimlidir, yani artan bir eğime sahiptir. Ancak

arz eğrisindeki artışın elbette bir sınırı vardır. Kısa

dönemde, firmanın üretim kapasitesi yükseltilemeyeceği için bir10 Prof. Dr. İlker PARASIZ, Mikro Ekonomi, S.5,6,7,8,9,10,11,12,13,14(PARASIZ, 1. Baskı, Nisan 2004)

46

işletme açısından yaklaşıldığında arzın sınırsızca artırılması

mümkün değildir. Yeteri kadar uzun bir dönem içinde işletmenin

arz kapasitesini artırarak daha yüksek bir arz miktarına

ulaşması mümkün olabilir.

İşletmenin Temel Amacı

Herhangi bir piyasada faaliyet gösteren bir işletmenin

temel amacı karını maksimum kılmaktır. Bunun yollarından biri

satışları artırmaktan geçer. Ancak bu konudaki tek değişken

satışlar değildir elbette; üretilen malın maliyeti de önemli

bir unsurdur.

Toplam Gelir ve Toplam Maliyet

Toplam gelir, firmanın yaptığı satışların satılması ile

elde ettiği toplam hasılat olarak tanımlanabilir. Toplam Gelir,

satılan mal miktarının satış fiyatı ile çarpılması sonucunda

elde edilir.

Toplam maliyet firmanın üretimi gerçekleştirebilmek

amacıyla satın aldığı tüm girdilere yaptığı ödemelerden oluşur.

Bunların arasında, hammadde satın alınması, ücret ödemeleri,

faiz ödemeleri, kira vb. gibi üretimin gerçekleştirilmesinde

rol oynayan tüm unsurlara ait ödemeler yer alır.

Firmanın Karı

İşletmenin maksimum kılmak istediği kar bu durumda, toplam

hasılat ile toplam

maliyet arasındaki fark olarak hesaplanabilir :

Kar = Toplam Hasılat – Toplam Maliyet

Karın artırılması için toplam hasılatın yükseltilmesi ve /

veya toplam maliyetin azaltılması gerekmektedir.

Maliyet ve Fırsat Maliyeti

47

Firmanın maliyeti yukarıdaki gibi üretimi

gerçekleştirmek için katlanması gereken

tüm masrafların yanı sıra iktisadi analiz açısından anlamlı

görülen bir başka maliyet unsurunu fırsat maliyetlerini de

içermelidir. Bazı durumlarda, sadece üretimin maliyetleri

açısından soruna yaklaşıldığında kar elde ediliyormuş gibi

görünebilir ancak, aynı miktarda kaynağın değişik bir malı

üretimine harcanması halinde daha çok kar elde edilmesinin

mümkün olduğu görülüyorsa burada iktisadi anlamda bir zarardan

söz edilebilir.

Görünür ve Görünmeyen Maliyetler

İktisadi analiz sırasında kullanılan maliyet

kavramlarından biri de görünmeyen maliyetlerdir. İktisadi

analiz çerçevesinde bir işletmenin maliyetleri görünür

maliyetler ve görünmeyen maliyetler olarak iki grup altında da

toplanabilir. Görünür maliyetler, karşılığında doğrudan parasal

bir ödemenin gerçekleştirildiği maliyetleri içerir. Örneğin,

ücret ödemeleri, hammadde ödemeleri vb. gibi. Görünmeyen

maliyetler ise karşılığında doğrudan parasal ödemenin

yapılmadığı maliyet unsurlarını kapsar. Bu tip maliyetlere

örnek olarak düşük verimlilik gösterilebilir. Üretim hattının

tasarımından kaynaklanan bir sorun nedeniyle bir ürün daha

ucuza üretilebilecekken daha yüksek bir maliyetle üretiliyorsa

üretim hattının organizasyonu bir görünmeyen maliyet unsuru

olarak değerlendirilebilir.

Ekonomik Kâr ve Muhasebe Kârı

Ekonomik anlamda kâr, işletmenin elde ettiği toplam satış

gelirlerinden görünür ve görünmeyen bütün maliyetlerin

48

düşülmesi ile elde edilir. Diğer bir deyişle iktisadi anlamda

kâr için maliyet anlamında gözönünde tutulan unsur fırsat

maliyetidir.

Muhasebe anlamında kar ise işletmenin satış gelirlerinden

sadece görünür maliyetlerin düşülmesiyle elde edilir. Diğer

bir deyişle muhasebe anlamında kar hesabı görünmeyen

maliyetleri içermez. Toplam hasılat, görünür maliyetleri

aştığında muhasebe anlamında kâr elde edilir. İktisadi

anlamda bir işletmenin kârlı olabilmesi hasılatın görünür ve

görünmeyen maliyetlerin toplamından daha büyük olması halinde

mümkündür. Her iktisadi faaliyetin mutlaka bir fırsat maliyeti

de bulunacağından muhasebe anlamında kâr hep iktisadi kâr

düzeyinden daha yüksek olur. Bazı durumlarda muhasebe

anlamında kârlı gözüken bir faaliyet iktisadi açıdan zarar

ediyor olabilir.

İktisatçı Açısından Muhasebeci

Açısından

İktisadi

Kâr

Muhasebe

KârıDolaylı Maliyet Dolaysız MaliyetDolaysız MaliyetTablo 1.3. Ekonomik Kâr ve Muhasebe Kârı

Üretim Fonksiyonu ve Toplam Maliyet

Çizelgede kullanılan işgücü miktarına (işçi sayısına) göre

çeşitli maliyetleri göstermektedir.

İşçi Sayısı Ürün(000) EmeğinMarjinalÜrünü

Sabit

Maliyet

İşçi

Maliyeti

49

Toplam

fırsatgeli geli

0 0 50 01 80 80 50 202 150 70 50 403 210 60 50 604 250 40 50 805 280 30 50 100

Tablo 1.4. İşçi Sayısına Göre Maliyet

Tablosu

Üretim Fonksiyonu

Üretim fonksiyonu üretilen mal miktarı ile bu üretimi

gerçekleştirmek için gerekli olan üretim girdisi arasındaki

ilişkiyi gösteren bir fonksiyondur. Yukarıdaki çizelge

incelenecek olursa üretim miktarı arttığında toplam maliyetin

de yükseldiği görülebilir. Dolayısıyla “üretim fonksiyonu”nun

da artan eğimli bir eğriye sahip olduğu söylenebilir.

Marjinal Ürün

Marjinal ürün, üretimde kullanılan herhangi bir girdi ile

üretim miktarı arasındaki ilişkiyi gösterir. Örneğin “emeğin

marjinal ürünü” denildiğinde üretimde kullanılan işgücü miktarı

ile üretim miktarı arasındaki ilişkiden sözediliyordur. Emeğin

marjinal ürünü, üretimde kullanılan işgücünde bir birimlik

artış olduğunda üretilen mal miktarında meydana gelen artışı

gösterir. Genel anlamıyla marjinal ürün aşağıdaki formül ile

hesaplanır:

Marjinal Ürün = Üretilen Mal Miktarındaki Artış /

Kullanılan Girdideki Artış

Azalan Marjinal Ürün 50

Marjinal ürün pozitif olduğunda, kullanılan girdide de bir

artış olduğunda üretilen mal miktarının bir miktar arttığı

anlamına gelir. Ancak bu artışın oranı ile kullanılan girdideki

artışın oranını karşılaştırmak daha ilginç sonuçlar verir.

Çizelge incelenecek olursa, Marjinal ürünün azalan bir oranda

arttığı görülebilir. Bu girdi miktarında yapılan artış

oranına göre elde edilen üretim artış oranının giderek

azaldığını göstermektedir.

Örneğin iki makinanın olduğu bir işletme düşünelim. Bir

işçi çalışırsa sadece bir makina kullanılacağından üretim

kapasitenin yarısı kadar olacaktır. İkinci bir işçi

kullanılmaya başlandığında üretim ikinci makinanın da devreye

girmesi ile iki katına çıkacaktır. Üçüncü bir işçi

çalıştırıldığında işgücü %50 artırılmış olacak ancak üretimdeki

artış %50 kadar olmayacaktır çünkü işletmenin kapasitesi iki

makina ile sınırlıdır ve üçüncü işçi ancak yardımcı bazı

hizmetlerde kullanılabilecektir.

51

Şekil 1.5. Üretim Fonksiyonu

Üretim Fonksiyonu ve Azalan Marjinal Ürün

Yukarıdaki çizim, diğer üretim faktörleri veri iken işgücü

ile üretim miktarı arasındaki

ilişkiyi gösteren üretim fonksiyonunu göstermektedir. Emeğin

marjinal ürününün azalmasına bağlı olarak üretim fonksiyonun da

eğimi azalarak artan bir eğimdir ve üretim miktarı olarak

belirli bir değeri aşamaz (kapasite sınırını hatırlayınız).

Diğer bir deyişle başlangıçta, işgücü miktarı düşükken yani

istihdam edilen işçi sayısı az iken, işgücü kullanımını örneğin

%25 artırıldığında üretimdeki artış %50 gibi daha yüksek bir

oranda gerçekleşmektedir. Ancak eğrinin yukarılarına doğru

gidildiğinde yani istihdam edilen işgücü miktarı yüksekken

gerçekleştirilen aynı oranda işgücü artışı bu defa %10 gibi

52

daha düşük bir üretim artışı sağlamaktadır. Belirli bir

noktadan sonra da üretim fonksiyonu yatay hale gelmekte, yani

işgücünde gerçekleştirilen artışın üretim artışı yaratamadığı

görülmektedir.

Üretim Fonksiyonu ve Toplam Maliyet Eğrisi

Toplam maliyet eğrisi, üretim miktarı ile maliyetler

arasındaki ilişkiyi gösteren eğridir. Toplam maliyet

eğrisinin eğimi üretim fonksiyonu eğrisinin simetriği

şeklindedir. Üretim miktarı düşükken üretimin artırılması

toplam maliyeti fazla yükseltmez. Ancak kapasite sınırına

yaklaşıldıkça gerçekleştirilen üretim artışının toplam maliyet

üzerinde büyük artışlar yarattığı söylenebilir. Bunun nedeni

marjinal ürünün giderek azalmasıdır; bu, marjinal ürün ile

toplam maliyet arasındaki ilişkiyi de görünür kılmaktadır.

Sabit ve Değişken Maliyet Kavramları

Üretim Maliyetleri sabit ve değişken maliyetler olarak

ikiye ayrıştırılabilir:

Sabit Maliyetler, üretim miktarı ne olursa olsun

katlanılması gereken

maliyetleri kapsamaktadır. Örneğin tesis kirası üretim yapılsa

da yapılmasa da ödenmesi gereken bir maliyettir. Sabit

maliyetler üretim miktarına bağlı olarak değişmezler.

Değişken Maliyetler ise üretimin düzeyine göre

farklılaşan maliyetlerdir.

Örneğin ücret maliyeti; üretim düzeyi yükseldikçe kullanılan

işgücü miktarı ve buna bağlı olarak ücret ödemeleri artar.

Toplam Sabit ve Değişken Maliyetler

53

Toplam maliyet sabit maliyet ile değişken maliyetin

toplamına eşittir.

Toplam Sabit Maliyet (TSM)

Toplam Değişken Maliyet (TDM)

Toplam Maliyet (TM) iken TM = TSM + TDM olur.

Tablo 1.5. Toplam, Sabit ve Değişken Maliyetler

Tablosu

Ortalama Maliyetler

54

Miktar Toplam

Maliyet

Sabit

Maliyet

Değişen

Maliyet0 3,00 3,00 0,001 3,30 3,00 0,302 3,80 3,00 0,803 4,50 3,00 1,504 5,40 3,00 2,405 6,50 3,00 3,506 7,80 3,00 4,807 9,30 3,00 6,308 11,00 3,00 8,00

Ortalama maliyet, toplam maliyetin üretim miktarına

bölünmesi ile elde edilir. Bu

açıdan bakıldığında, ortalama maliyetler, birim başına maliyeti

gösterirler.

Ortalama Sabit Maliyet (OSM)= TSM / Q

Ortalama Değişken Maliyet (ODM)= TDM / Q

Ortalama Toplam Maliyet (OTM)= TM / Q

OTM = OSM + ODM

Tablo 1.6. Ortalama Maliyetler Tablosu

Marjinal Maliyet

Marjinal Maliyet (MM), firmanın üretimi 1 birim arttığında

Toplam Maliyette

meydana gelen artışı gösterir. Bu anlamıyla marjinal maliyet

bir birim daha fazla üretmenin maliyetinin ne kadar olduğunu

yansıtır. Marjinal maliyet aşağıdaki gibi hesaplanabilir:

55

Miktar OSM ODM OTM0 - - -1 3,00 0,30 3,302 1,50 0,40 1,903 1,00 0,50 1,504 0,75 0,60 1,355 0,60 0,70 1,306 0,50 0,80 1,307 0,43 0,90 1,338 0,38 1,00 1,389 0,33 1,10 1,4310 0,30 1,20 1,50

MM = Toplam Maliyetteki Değişim / Üretim Miktarındaki

Değişim

MM = ΔTM / ΔQ

Miktar Toplam

Maliyet

Marjina

l

Maliyet

Miktar Toplam

Maliyet

Marjina

l

Maliyet0 3,00 -1 3,30 0,30 6 7,80 1,302 3,80 0,50 7 9,30 1,503 4,50 0,70 8 11,00 1,704 5,40 0,90 9 12,90 1,905 6,50 1,10 10 15,00 2,10

Tablo 1.7. Marjinal Maliyet

Ortalama Maliyetler ve Marjinal Maliyet

56

Şekil 1.6. Ortalama Maliyetler ve Marjinal

Maliyet

Maliyet Eğrilerinin Eğimleri

Üretim miktarı arttıkça marjinal maliyet yükselir.

Bunun nedeni azalan

marjinal ürün yasasıdır. Kapasite sınırına yaklaşıldıkça

üretimi bir birim daha artırmanın maliyeti çok daha yüksek

olur.

Ortalama toplam maliyet eğrisi U-şeklindedir.

Ortalama sabit maliyet eğrisi üretim miktarı arttıkça

payı çok azalır, sıfıra

yaklaşır.

Çok düşük üretim düzeylerinde ortalama maliyet eğrisi

yüksektir çünkü, birim

57

başına düşen sabit maliyet bu noktalarda çok yüksek olur.

Üretim miktarı arttıkça OTM azalır.

Minimum noktasından sonra OTM tekrar yükselmeye

başlar; çünkü bu defa,

ODM yükselmeye başlamıştır. Bu durumda U şeklindeki toplam

maliyet eğrisinin minimum olduğu nokta, ortalama birim

maliyetin diğer bir deyişle ODM’nin en düşük olduğu noktadır.

Bu nokta işletme için en uygun üretim ölçeğini ifade eder.

Üretim düzeyi bu noktada değilse firma yatırım yaparak

maliyetlerini düşürmek ve daha üst bir üretim ölçeğinde minimum

maliyet noktasına ulaşmak isteyecektir. Eğer üretim düzeyi

istikrarlı olarak minimum maliyet noktasının solunda kalıyorsa

bu defa firmanın ölçeğini küçültmesi gerekli olur.

Marjinal Maliyet ile Ortalama Toplam Maliyet

Arasındaki İlişki

Eğer, Marjinal Maliyet Ortalama Toplam Maliyetin altında

kalıyorsa, ortalama toplam maliyet düşüyor demektir. Tersi

geçerli olduğunda MM, OTM’nin üzerinde seyrettiğinde OTM’nin

yükseldiği görülür. MM, OTM’yi minimum olduğu noktada keser. Bu

nokta hatırlanabileceği gibi işletmenin “etkin ölçek”

noktasıydı. Marjinal maliyet eğrisinin ortalama maliyet

eğrisini kestiği noktanın üstünde kalan kısmı aynı zamanda

firmanın arz eğrisini gösterir. Şekil 1.7. Marjinal Maliyet

ile Ortalama Toplam Maliyet Arasındaki İlişki

58

Değişik Maliyet Ölçüleri

Kasaba Yoğurtları maliyet tablosu aşağıdaki çizelgede

bulunmaktadır. Buna göre sabit maliyetleri 18 YTL’dir. Hiç

üretim yapılmasa da bu maliyet oluşmaktadır. Değişken Maliyet

ise 1 birim üretildiğinde 10 YTL’den başlayıp 171 YTL’ye kadar

çıkmaktadır. Ortalama maliyetler toplam maliyetlerin üretim

birimine bölünmesi ile bulunmuştur. Maliyet tablosuna göre

Kasaba Yoğurtlarının 7 000 ton’luk üretim düzeyinde marjinal

maliyeti ile ortalama maliyeti kesişmektedir. Burası aynı

zamanda ortalama toplam maliyetin minimum olduğu noktadır.

Yoğurt

Miktar

ı

(BinTo

n)

Toplam

Maliye

t

Sabit

Maliye

t

Değişk

en

Maliye

t

Ortala

ma

Sabit

Maliye

t

Ortala

ma

Değişk

en

Maliye

t

Ortala

ma

Toplam

Maliye

t

Marjin

al

Maliye

t

0,00 18,00 18,00 0,00

59

1,00 28,00 18,00 10,00 18,00 10,00 28,00 10,002,00 36,00 18,00 18,00 9,00 9,00 18,00 8,003,00 42,00 18,00 24,00 6,00 8,00 14,00 6,004,00 46,00 18,00 28,00 4,50 7,00 11,50 4,005,00 52,00 18,00 34,00 3,60 6,80 10,40 6,006,00 60,00 18,00 42,00 3,00 7,00 10,00 8,007,00 70,00 18,00 52,00 2,57 7,43 10,00 10,008,00 83,00 18,00 65,00 2,25 8,13 10,38 13,009,00 100,00 18,00 82,00 2,00 9,11 11,11 17,0010,00 123,00 18,00 105,00 1,80 10,50 12,30 23,0011,00 153,00 18,00 135,00 1,64 12,27 13,91 30,0012,00 189,00 18,00 171,00 1,50 14,25 15,75 36,00

Tablo 1.8. Kasaba Yoğurtları Maliyet Tablosu

Maliyet Eğrilerinin Özellikleri

Çizimlerden ve Çizelgeden de görülebilecek kimi özellikler

şu şekilde özetlenebilir:

Marjinal maliyet genellikle üretimin artışı ile

birlikte yükselir. MM’in düşüş

gösterdiği bölümler kapasite kullanımının çok düşük kaldığı

üretim düzeylerine denk düştüğü için kriz dönemleri dışında pek

karşılaşılabilecek bir durum değildir.

60

.

.

. . .

.

2

.

4 6 8 100,00

20

40

60

80

100

120

140

121 3 5 7 9 11 13

160

180

200

..

... .

Şekil 1.8. Kasaba Yoğurtları Toplam Maliyet

Eğrisi

61

Şekil 1.9. Kasaba Yoğurtları Ortalama ve Marjinal

Maliyet Eğrileri

Ortalama maliyet eğrisi U şeklindedir. Bunun nedeni

de düşük üretim

düzeylerinde birim başına düşen sabit maliyetin yüksek olması,

yüksek üretim düzeylerinde de değişken maliyetin ölçek

uyumsuzluğu dolayısıyla aşırı yükselmesidir.

Marjinal maliyet eğrisi, Ortalama toplam maliyet

eğrisini minimum olduğu,

“etkin ölçek” noktasında keser. MM eğrisinin bu noktanın

üstünde kalan kısmı firmanın arz eğrisini oluşturur.

Uzun Dönemde Maliyetler

İktisatta dönemlendirme önemli bir unsurdur.

Dönemlendirme kronolojik / takvime bağlı olarak değil üretim

sürecinin niteliğine göre yapılır. İktisadi analizde kullanılan

başlıca üç dönem vardır:

Çok kısa dönem ya da piyasa dönemi

Kısa dönem

Uzun dönem -

Çok kısa dönem ya da piyasa dönemi olarak adlandırılan

dönem firmaların

piyasadaki gelişmelere tepki verirken üretimde ayarlama

yapamayacakları kadar kısa bir takvim döneminden bahsedilir.

Bunun anlamı eğer piyasada bir talep şoku yaşanır ve mala

62

yönelik aşırı bir talep artışı gerçekleşirse bu satılan mal

miktarında bir yükseliş yoluyla karşılanamaz. Firmaların bu

türden bir üretim kapasitesi kullanımına hemen uyum

göstermeleri mümkün değildir. Bu durumda, piyasadaki denge

noktası fiyat ayarlaması yoluyla yeniden kurulur. Fiyatlar

yükselir, aşırı talebin bir bölümü bu yolla silinir ve yeni

denge noktası kurulur. Yeni denge noktasında satılan miktar şok

öncesi dönemdeki kadardır ancak fiyatlar daha yüksek bir

noktada oluşur.

Uzun Dönemde Maliyetler II

Kısa dönem olarak adlandırılan dönemde firmalar yatırım

yapamazlar ancak eldeki fiziki kapasiteyi fiyatların olanak

tanıdığı sınıra kadar yeni istihdam ve hammadde temini yoluyla

artırırlar. Böylece piyasada oluşmuş bulunan dengesizlik bir

ölçüde üretim ve satışların artışı yoluyla, bir miktar da

fiyatların yükselmesiyle yeniden kurulmuş olur. Yeni denge

noktasında satılan mal miktarı önceki şok öncesi ve piyasa

dönemindekine göre daha yüksektir; fiyat ise, şok öncesi döneme

göre daha yüksek piyasa döneminde oluşan fiyata göre ise daha

düşüktür.

Uzun dönemde ise sektördeki firmalar yeni talep

koşullarına kendilerini uyarlayacak şekilde yatırımlarını

gerçekleştirirler ve üretim miktarı artar. Bu dönemde talep

artışından kaynaklanan şok esas olarak üretim artışı yoluyla

emilmiş olur. Yeni denge noktasında satılan miktar en yüksek

noktasına ulaşmıştır. Fiyat ise şok öncesi dönemin civarında

muhtemelen belki de biraz daha altındadır. Sektörde kapasite

63

yeni talep koşullarında etkin üretimi gerçekleştirecek düzeye

yükselmiş, istihdam ve üretim artmıştır.

Uzun Dönemde Maliyetler III

Söz konusu dönemlendirmeye göre firma için maliyetlerin

niteliği değişebilir. Kısa dönemde sabit maliyet kabul edilen

bazı maliyet kalemleri uzun dönemde değişken maliyet niteliğine

geçebilir. Örneğin, işgücü, çok kısa dönemde sabit maliyet

olarak kabul edilebilir. Çok kısa dönemde yaşanan bir talep

dalgalanmasına bağlı olarak işten çıkarmak ya da yeni işçi

almak mümkün değildir (çünkü işten çıkarmanın da işe almanın da

bir maliyeti vardır). Bu durumda, işgücü çok kısa dönem için

sabit maliyet kabul edilebilir. Uzun dönemde ise talep

koşullarındaki değişim artık kalıcı kabul edilebilir ve üretim

kapasitesine bağlı istihdam düzeyi bu koşullara göre

ayarlanabilir. Uzun dönemde işgücü maliyeti değişken maliyet

olarak kabul edilebilir.

Pek çok maliyet kalemi kısa dönemde sabit uzun dönemde

değişken maliyet niteliği taşıdığından dolayı firmanın uzun

dönem ve kısa dönem maliyet eğrilerinin şekli / niteliği

değişiklik gösterir. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa,

uzun dönem maliyet eğrileri kısa dönem eğrilerine göre daha

yatay eğriler özelliği taşır. Uzun dönem toplam maliyet eğrisi

aşağıdaki çizimden de görülebileceği gibi kısa dönem ortalama

maliyet eğrilerini minimum noktalarından / etkin ölçek

noktalarından birleştiren bir zarf eğrisi şeklindedir.

64

Şekil 1.10. Uzun Dönemde Maliyetler Eğrisi

Ölçek Ekonomileri

Ölçek ekonomisi, üretim düzeyindeki değişmelere bağlı

olarak ortaya çıkan maliyet artışlarını ya da azalışlarını

ifade eder. Pozitif ölçek ekonomisi üretim miktarındaki

değişmeye bağlı olarak maliyetlerde bir azalma olması durumunu

gösterir. Örneğin, üretim miktarı arttığından dolayı hammadde

satın alımında pazarlık gücünün artırılarak daha düşük

maliyetli alım yapılması bir ölçek ekonomisidir. Negatif ölçek

ekonomisi ise üretim miktarındaki değişmeye bağlı olarak

maliyetlerin artması durumunu ifade eder. Örneğin, üretim

arttığında mekanın yetersiz olması dolayısıyla üretim hattında

bir düzensizlik oluşur ve buna bağlı olarak hatalı üretim oranı

artarsa negatif ölçek ekonomisi oluşmuş olur.

65

Şekil 1.11. Ölçek Ekonomileri Eğrisi

Pozitif ölçek ekonomisi, yukarıdaki çizimde yer alan

eğrinin sol tarafında, üretim artarken uzun dönem ortalama

maliyet eğrisinin azaldığı bölgede ortaya çıkar.

Negatif ölçek ekonomisi, eğrinin sağ tarafında üretim

artarken uzun dönem ortalama maliyet eğrisinin de yükseldiği

bölgede ortaya çıkar.

Ölçeğe göre sabit getiri durumu ise eğrinin orta bölümünde

üretim artarken uzun dönem ortalama maliyet eğrisini sabit

kaldığı bölgede ortaya çıkar. 11

2.2. Makro Ekonomik Göstergeler

2.2.a. Milli Gelir

11 (LEVENT), Mikro Ekonomi Üretimin Maliyetleri, http://www.belgeler.com/blg/2hk3/uretimin-maliyetleri-6

66

Bir yıl esnasında üretime katılan şahısların elde

ettikleri gelirlerin bütünü, yani müstahsil üretim

faktörlerinin geliri milli geliri oluşturur. Milli Gelir, bir

yılda üretilen mal ve hizmetlerin bütününün net değeridir. 

Safi Milli Hasıla’dan hareketle milli gelir hesaplanır.

Fakat milli gelir toplumu oluşturan bireylerin gelirlerinin

toplamından farklı bir kavramdır. Milli gelir üretici hizmet ve

faaliyet sonucunda elde olunan gelirlerin toplamına eşittir. Bu

yüzden transfer ödemeleri nedeniyle elde olunan gelirler, miras

olarak elde olunan paralar, emeklilik maaşları milli gelir

içinde yer almazlar. 

Milli Gelir=Safi Milli Hasıla (faktör fiyatlarıyla)

Buna karşılık piyasa fiyatlarıyla hesaplanan SMH’dan

hareketle milli geliri bulmak istersek, bu defa SMH’dan

vasıtalı vergileri çıkartmamız gerekir. Bu yolla da bir yıl

içinde üretim faktörleri sahiplerinin üretici hizmetleri

karşılığı olarak elde ettikleri gelirlerin toplamına ulaşılır.12

2.2.a.1. Milli Gelir Hesapları

Bir ülkede belirli bir dönemde ekonominin genel durumunun

belirlenmesi için mili gelir hesapları kullanılmaktadır. Milli

gelir hesapları ekonomik faaliyetlerin genel bir özetini

sunmanın yanında, ülkede ki üretim, gelirler ve harcamalar

arasındaki karşılıklı ilişkileri de göstermektedir. Böylece

milli gelir hesapları ülkedeki üretim, gelir ve istihdam

düzeyinin nasıl belirlendiğini ortaya koymaktadır.

Belli bir dönemde mal ve hizmet üretimine katılan

faktörlerin bunun karşılığında aldıkları payların toplam12 (UNAY), http://www.ekodialog.com/Konular/mil_kis_kul_gelir.htm l

67

değerini gösteren milli gelir hesapları, ekonominin genel

durumu hakkında bilgi verirken; uluslararası kalkınma

karşılaştırmalarında da bir gösterge niteliği taşımaktadır.

Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH):

Bir ülkede belirli bir dönemde (bir yıl içinde) üretilen

nihai mal ve hizmetler toplamının piyasa fiyatlarına göre para

ile ifadesidir.

Amortisman:

Ekonomide her yıl mal ve hizmetler üretilirken geçen

yıldan devralınan makine, bina, yol, köprü gibi sermaye

teçhizatında belirli miktarda meydana gelen eskime, aşınma ve

yıpranmanın para ile ifadesine amortisman denilmektedir.

Safi Milli Hasıla:

Bir ülkede belirli bir dönemde (bir yıl) üretilen nihai

mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarına göre hesaplanan değerine

eşit olan gayrı safi milli hasıla o ülkenin ele alınan dönemde

iktisadi gücündeki gerçek artışı göstermemektedir. Çünkü GSMH

üretim sırasında meydana gelen aşınma ve eskimeleri dikkate

almamaktadır. Oysa bir ülkede belli bir dönemde mal ve hizmet

üretimi yolu ile iktisadi gücünde meydana gelen gerçek artışı

hesaplamak için; üretim sırasında sermaye teçhizatında aşınma

ve eskime suretiyle meydana gelen değer kaybını üretimin piyasa

değerinden düşmek gerekmektedir. İşte gayrı safi milli

hasıladan amortisman payı düşüldüğü zaman safi milli hasıla

elde edilmektedir.

SMH= GSMH – A

2.2.a.2. Milli Gelirin Hesaplanması

68

Milli gelir üç şekilde hesaplanmaktadır.

Üretim Yöntemi ile Milli Gelir:

Bir ekonomide bir yılda üretilen nihai mal ve hizmetlerin

piyasa değeri ile ifade edildiği bir hesaplama yöntemidir.

Tarım, sanayi hizmetler gibi tüm sektörlerde üretim

faktörlerinin yarattığı nihai mal ve hizmetler piyasa fiyatları

ile değerlendirilmektedir. Burada ifade edilmesi gereken husus,

milli gelir hesaplamasında nihai mal ve hizmetlerin dikkate

alınmasıdır. Çünkü ara malı dediğimiz mallar da hesaplamada göz

önüne alındığında çift sayma olur ki milli gelir rakamı gerçek

değerinden daha yüksek çıkar. Örneğin bir arabanın fiyatı milli

gelire dahil edildikten sonra; arabanın yapımında kullanılan

parçalar ara mal olarak adlandırılır ve bunların değeri milli

gelire dahil edilmez. Uygulamada çift saymadan kaçınmak için

katma değerlerle hesaplama yapılmaktadır. Bir malın

üretimindeki her safhada, üretimin sadece o safhasında mala

ilave edilen katma değer hesaplamaya dahil edilmektedir.

Buna göre üretim yolu ile milli gelir hesaplanırken;

üretilen nihai mal ve hizmet miktarları o dönemin fiyatları ile

çarpılıp toplanmaktadır. Buna dış yatırım gelirleri ilave

edilip; elde edilen GSMH’dan amortisman ve dolaylı vergiler

çıkarılınca milli gelir bulunmaktadır.

69

Gelir Yöntemi ile Milli Gelir:

Gelir yöntemi ile milli gelirin hesaplanmasında dört temel

faktör geliri dikkate alınmaktadır. Kişiler gelirlerini; emek

geliri olarak ücret, sermaye geliri olarak faiz ve kira,

girişim geliri olarak kâr, doğal kaynak geliri olarak rant

şeklinde kazanmaktadır.

Her kişinin ifade edilen şekilde kazandığı gelirini

saptayıp, bunları toplamak suretiyle milli geliri hesaplamak

mümkündür. Şu halde bir yıl içinde elde edilen ücret, maaş,

faiz, kira, kâr ve rantlar toplandığında bir ülkenin milli

geliri bulunmaktadır.

Vergi alışkanlığının zayıf, araştırma ve istatistiklerin

yetersiz olduğu bir ülkede milli geliri gelir yöntemi ile

hesaplamak oldukça güçtür. Bu nedenden dolayı Türkiye’de de

milli geliri bu yöntemle hesaplamanın zorluğu sebebiyle milli

gelir hesaplamaları üretim yöntemi ile yapılmaktadır. Bununla

birlikte Türkiye İstatistik Kurumu’nun milli geliri gelir

yöntemi ile hesaplama girişimleri bulunmaktadır.

Harcama (Tüketim) Yöntemi ile Milli Gelir:

Harcama yöntemi ile milli gelirin hesaplanmasında bir

ekonomide bir yılda nihai mal ve hizmetler için yapılan

harcamaların toplamı gözönüne alınmaktadır. Bu yöntemde belirli

dönemde (bir yıl) yapılan tasarrufların tamamının gayrı safi

yatırım harcamaları ile tasarruf edilen değerleri ayrı ayrı

belirleme esasına dayanmaktadır. Tüketim harcamaları aile

bütçesi anketlerine göre, tasarruflar ise bankalardaki cari

hesaplar, alacak ve pay senetleri alım-satımında tasarruf

hareketlerini gösteren bilgilere göre hesaplanmaktadır. Bu

70

bakımdan toplam harcamalar toplam gelire eşittir. Çünkü

yaratılan gelirler bir yandan tüketime diğer yandan yatırıma

gittiğinden; yatırım ve tüketim toplamı bir bakıma gelir

toplamına eşit olmaktadır. Harcama yönünden milli gelire dış

alem gelirleri de katılmaktadır.

Milli geliri hesaplama yöntemlerinden Türkiye için

kullanılanı yukarıda da ifade edildiği üzere üretim yöntemi

olup; diğer iki yöntem deneme ve kontrol amacıyla

kullanılmaktadır.

2.2.a.3. Milli Gelir ile İlgili Diğer Kavramlar

Milli gelir; üretim faktörlerinin (ülke halkının) gelir ve

satın alma gücünü göstermektedir. Milli geliri hesaplamada

amaç; ülkenin zaman akımı içinde üretim kapasitesi

değişikliğini ve ülke halkının refah seviyesi değişmelerini

ölçmek ve izlemektir. Bu nedenle ülke halkının gelirlerinin ve

satınalma güçlerinin seviyesinin bilinmesi için gayrı safi

yurtiçi hasıla, kişisel gelir, harcanabilir gelir, kişi başına

gelir ile nominal ve reel gelir kavramlarının da bilinmesi

gerekmektedir.

Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)

Gayrı safi yurtiçi hasıla belirli bir dönemde (bir yıl)

bir ülkenin ulusal sınırları dahilinde üretim faktörlerinin

kullanılmasıyla oluşan nihai mal ve hizmetlerin toplam değerini

yansıtmaktadır. Gelişen ekonomik ilişkiler ülkelerarası

ticaretin gittikçe artmasına olanak sağlamaktadır. Böylece bir

ülke vatandaşı başka bir ülkede çalışarak elde ettiği gelirleri

71

kendi ülkesine transfer edebilmektedir. Ülkelerin milli gelir

düzeyinin sağlıklı olarak belirlenmesi açısından GSMH’dan dış

alem gelirleri çıkarılarak GSYİH’ya yani sadece ülke sınırları

içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerine

ulaşılmaktadır.

GSYİH’ya önceki dönemdeki mal ve hizmet değerleri değil;

sadece cari dönemdeki üretim değerleri piyasa fiyatlarına göre

dahil edilmektedir. 13

GSYİH+Dış Alem Gelirleri- Dış Alem Giderleri= GSMH

Dış Alem Gelirleri(Ülke Dışındaki Yerli Üretim

Faktörlerinin - Dış Alem Giderleri( Ülke İçindeki Yabancı

Üretim Faktörlerinin Gelirleri) =Dış Alem Net Faktör  Geliri

O halde  

GSYİH+ Dış Alem Net Faktör Geliri = GSMH 14

Kişisel Gelir

Kişisel gelir, halkın belli bir dönemde fiilen elde ettiği

gelirdir. Elde edilen gelirin bir kısmı emekli sandığı ve

sosyal sigorta kurumlarına ödenen sigorta primleri,

dağıtılmayan şirket kârları ve kurumlar vergisi olarak

kesildiğinden milli gelirden düşülmekte, buna karşın devletin

kişilere verdiği sübvansiyonlar ile transfer ödemeleri ise

ilave edilerek, kişisel gelire ulaşılmaktadır. Buna göre

13 (ÜLGEN), İktisada Giriş II, http://alms.auzef.org/FileUploads/Src/f1f163ba-32aa-41ae-a0a0-88cfe8c0dcb8/iktisada_giris.pdf14 (Makro Ekonomi), http://www.dersnotlari.net/iktisat/haz1.htm

72

kişilerin paylaşabileceği mili geliri ifade eden kişisel geliri

aşağıdaki şekilde ifade etmek mümkündür.

Kişisel Gelir= Milli Gelir - (Emekli Sandığı Kesintileri +

Sosyal Sigorta Aidatları + Dağıtılmayan Şirket Kârları +

Kurumlar Vergisi) + (Subvansiyonlar + Transfer Ödemeleri)

Harcanabilir Gelir

Harcanabilir gelir, kişinin serbestçe kullanabileceği

geliri olup, kişisel gelirden doğrudan vergiler çıkarıldıktan

sonra elde edilen gelire denir. Doğrudan vergiler; gelir

vergisi, kurumlar vergisi, veraset ve intikal vergisi, banka ve

sigorta muamele vergisi gibi vergilerdir. Bu tür vergiler

gelire orantılı olarak ödenmektedir. Bu nedenle kişiler belli

bir dönemde elde ettiği gelirin tamamını kullanamamakta, bir

kısmını gelir vergisi, taşıt vergisi, veraset vergisi, banka ve

sigorta muamele vergisi olarak devlete doğrudan vergi olarak

vermekteir. Buna göre kişinin harcanabilir geliri elde ettiği

gelirden doğrudan vergiler ödendikten sonra kalan kısmıdır.

Harcanabilir Gelir = Kişisel Gelir – Doğrudan Vergiler

Kişiler harcanabilir gelirlerinin bir kısmını tüketim

harcamaları, bir kısmını ise tasarruf olarak kendi tercihlerine

göre serbestçe bölüştürebilmektedir. Bu durumda bir ekonomide

tüketim harcaması ile tasarrufların hangi düzeyde olacağı

harcanabilir gelir düzeyine bağlı olmaktadır.

Kişi Başına Milli Gelir

Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesi amacıyla

yapılan analizlerde kullanılan ölçü milli gelir olmayıp; kişi

başına milli gelirdir. Herhangi bir ülkenin milli geliri o ülke

73

nüfusuna bölündüğünde kişi başına milli geliri elde

edilmektedir.

Kişi Başına Milli Gelir = MilliGelirÜlkeNüfusu

Kişi başına milli gelir seviyesi bir ülke ekonomisinin

zenginliği hakkında tam, sosyal refah düzeyi bakımından kısmi

bir fikir vermektedir. Bir ülkede kişi başına gelir düzeyi

yüksek ise o ekonomi zengindir. Böyle bir zenginlik sosyal

refah düzeyinin zorunlu şartı olmakla birlikte yeterli şartı

değildir. Zira sosyal refah düzeyinin yüksek olabilmesi için

milli gelirin bireyler ve aileler arasında az çok eşit bir

şekilde dağıtılması gerekmektedir. Aksi halde adaletsiz bir

gelir dağılımında ise az sayıda bir grup refah içinde olurken;

büyük çoğunluk sıkıntı içinde bulunabilir.

Ayrıca ülkeler arası gelişmişlik düzeyinin belirlenmesi

amacıyla yapılacak kişi başına milli gelir

karşılaştırılmalarının sağlıklı yapılabilmesi için milli gelir

rakamların uluslararası ödemelerde kabul edilen para cinsinden

olması gerekmektedir ki; genellikle dolar cinsinden

değerlendirmeye tâbi tutulmaktadır.

Nominal Milli Gelir ve Reel Milli Gelir

Milli gelirin zaman sürecindeki gelişmesi izlenmek

istenildiğinde fiyatlar genel düzeyindeki değişmeleri saptamak

gerekmektedir. Çünkü günlük hayatta hem üretim miktarı, hem de

fiyatlar sürekli arttığından ancak bu yolla gerçek değerlere

ulaşılabilmektedir.

74

Böyle bir durumda üretim miktarının artış oranı,

fiyatlardaki artış oranından daha fazla ise milli gelir artışı

reeldir. Örneğin üretim %7 artarken; fiyatlar %5 artmışsa bu

reel bir artışı ifade etmektedir. Eğer fiyatlardaki artış

oranı, üretimin artış oranından fazla ise milli gelirdeki artış

nominal olacaktır. Örneğin fiyatlar %4 arttığında üretim artışı

%2 oranında ise milli gelir nominal olarak artmıştır.

Nominal milli gelirdeki artış bir ülkede belli bir dönemde

gerçekleştirilen üretimin sadece parasal değeri hakkında fikir

vermekte olup; ekonomik büyüme ve refah seviyesi açısından

sağlıklı bilgiyi yansıtmamaktadır. Çünkü milli gelirdeki

artışın bir kısmı üretimdeki artıştan kaynaklanabileceği gibi

önemli bir kısmı fiyatlardaki artıştan oluşabilir. Böylece

fiyatların sürekli yükseldiği (enflasyonlu) ekonomilerde

nominal milli gelirdeki artışlar gerçek artışları

yansıtmamaktadır. Bu durumda fiyat artışları milli gelirde

gerçek bir artış olmamasına rağmen milli geliri artmış gibi

gösterebilmektedir.

Reel milli gelire ise; üretilen mal ve hizmetlere o yılın

cari fiyatları ile değilde, temel yılın fiyatları baz alınarak

ulaşılabilmektedir. Sabit fiyatlarla milli gelir olarak ta

tanımlanan reel milli gelirin bulunabilmesi için; nominal milli

gelirin temel olarak alınan yılın fiyat endeksine bölünmesi

gerekmektedir.

Reel Milli Gelir = NominalMilliGelirFiyatEndeksi

75

Nominal Milli gelirdeki yüzde değişme ile fiyatlar genel

düzeyindeki yüzde değişme aynı ise reel milli gelirde bir

değişme olmamaktadır. Reel milli gelirdeki artış; nominal milli

gelirdeki artışın fiyatlar genel düzeyindeki artıştan daha

yüksek olmasına bağlı olmaktadır.

2.2.a.4. Milli Geliri Belirleyen Faktörler

Milli geliri belirleyen faktörleri üretim, harcama ve

gelir yönünden belirlemek mümkündür. Milli gelir harcama

yönünden; tüketim ve yatırım harcamalarından oluşmaktadır.

Milli geliri Y, tüketim harcamalarını C, yatırım harcamalarını

da I ile gösterirsek;

Y= C+ I

olur.

Milli geliri gelir yönünden ifade etmek istediğimizde ise

milli gelir tüketim harcamaları ile tasarrufların toplamına

eşit olmaktadır. Tasarrufları da S ile gösterirsek;

Y= C+S

olur.

Birinci ve ikinci denklemde yeralan gelir düzeyleri ile

tüketim harcamalarının özdeşliği; dengede yatırımlarla

tasarrufların birbirine eşit olacağını göstermektedir.

I = S

.

2.2.b. İstihdam ve İşsizlik

76

Bir ülke halkının yaşam standardı o ülke tarafından

üretilen mal ve hizmet miktarına; diğer bir ifade ile milli

gelir büyüklüğüne ve kişi başına milli gelir düzeyine bağlıdır.

Ekonomide üretimde kullanılan çeşitli faktörler vardır ve

bunlar; emek, sermaye, doğal kaynak ve girişimci olarak ifade

edilmektedir.

Bir ülkede üretim faktörlerinin kullanılabilmesi, yani

üretim imkânlarının arttırılması; o ülkenin iktisadi büyüme

derecesine bağlıdır. Bazen çeşitli nedenlerle mevcut üretim

imkânlarından faydalanılamamakta; çeşitli üretim araçları

devamlı veya geçici olarak atıl kalmaktadır.

Buna göre; bir ekonominin karşı karşıya kalacağı en önemli

sorun; kaynakların tam kullanılamaması durumudur. Üretim

faktörlerinin hepsinin kullanılıp; atıl kalmamasına tam

istihdam denilmektedir.

Üretim faktörleri içinde emek faktörü farklı özelliklere

sahiptir. Çünkü emek faktörü insana bağlı olmakta; emeğin

hizmeti stok edilemediğinden kullanılamayan hizmet akıp

gitmektedir. Başka bir ifade ile çalışılmayan dönemlere ait

hizmetlerin biriktirilerek daha sonra üretime dahil edilmeleri

mümkün olamamaktadır. İnsanlar emeklerini

değerlendiremediklerinde işsiz durumuna düşmekte ve herhangi

bir gelir elde edememektedir. Bu durum toplumda sosyal

sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Bir ekonomide en önemli sorunlardan birisi de cari ücret

düzeyinde çalışma gücü ve isteğinde bulunan herkese iş

imkânının olmamasıdır. Bir ülkede istihdam düzeyi denilen

77

herkese iş sağlama imkânının düşük olmasının çeşitli sebepleri

bulunmaktadır.

İstihdam:

Çalışma gücü ve arzusunda olan kişilerin belirli bir ücret

karşılığında hizmetlerinden yararlanılmasıdır. Bir ülkenin

nüfus miktarı ile istihdam arasında yakın bir ilişki vardır.

Nüfus miktarının yaş, cinsiyet, göç gibi demografik özellikleri

istihdam üzerinde etkilidir. Nüfus içinde 15-64 yaş arasındaki

gruba çalışma çağındaki nüfus denilmektedir. Çalışma çağındaki

nüfusun belirli bir kısmı emeğini arzetmekte olup; bu kısmına

aktif nüfus denilmektedir. Yani çalışma çağındaki nüfus

miktarından çalışmak istemeyenlerin sayısı düşüldükten sonra

kalan kısmıdır.

İşgücü:

Bir ülkedeki nüfusun üretici durumda bulunan yani iktisadi

faaliyete katılan kısmına işgücü denilmektedir. Başka bir

tanımla; bir ülkede emek arzını insan sayısı yönünden ifade

eden bir kavramdır.

İşgücüne, 15-64 yaş arasındaki maaş ve ücretliler,

bağımsız olarak çalışanlar, işverenler ve işsizler girmektedir.

Çalışmak istemeyenler ile çalışma yeteneği olmayanlar işgücüne

dahil değildiler.

Çoğu zaman aktif nüfus ile işgücü eş anlamlı olarak

kullanılmaktadır. Ancak aktif nüfusun belirtilebilmesi için

işgücü miktarından geçici çalışanlar ile çalışmak isteyip de iş

bulamayan işsizlerin toplam sayısının düşülmesi gerekmektedir.

İşsizlik:

78

Bir ekonomide her zaman çalışma gücü ve arzusunda

olanların tümü iş bulamamaktadır. Mal ve hizmet talebinin

belirlediği istihdam hacmi, çalışmak isteyenlerin belli bir

bölümü için iş imkânı sağlayabilmektedir.

İşsizlik emek arzının emek talebinden fazla olduğu durumu

yansıtmaktadır. Bu durumda işgücünün bir bölümü emek

piyasasında geçerli olan iş koşulları ile ücreti kabul ederek

çalışmaya razı olduğu halde iş bulamamaktadır.

Bu bağlamda işsizlik; bir kişinin çalışma gücü ve

arzusunda olup ta piyasadaki cari ücret düzeyine razı olmasına

karşın iş bulamama durumudur. Dolayısıyla, ücret düzeyini

beğenmediği için çalışmayanlar işsiz sayılmamaktadırlar.

Bir ekonomide işsizlik oranı ise; belli bir dönemde

çalışacak durumda olan ve iş aramalarına rağmen iş

bulamayanların işgücüne oranıdır.

İşsizlik Oranı = İşsizSayısıİşgücü *100

Günümüzde özellikle gelişmekte olan ekonomilerinin en

önemli sorunlarından biri çalışmak isteğindeki herkese iş

imkânı yaratılması yani tam istihdamdır. Ancak bu tür ülkelerde

sosyal güvenlik kurumlarının gelişmemesi, iş bulamayanlara

işsizlik tazminatı ödenmesini mümkün kılmamaktadır. Böylece

işsizlik büyük bir sosyal sorun olarak ortaya çıkmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde ise bu tür sorunlar daha az yaşanmakta olup;

kısa dönemli işsizlikler kolay atlatılırken; uzun dönemli

işsizliklerde sorunlar yaşanmaktadır.

79

2.2.b.1 İşsizlik Çeşitleri

İşsizlik çeşitleri işsizliğin hangi sebeplerden

kaynaklandığı konusunda fikir vermektedir. İşsizliğin sebepleri

gözönüne alınarak yapılan sınıflamaya göre işsizlik

çeşitlerini; yapısal, iradî, gayri idarî, friksiyonel,

konjoktürel ve gizli işsizlik olarak sınıflandırmak mümkündür.

Yapısal İşsizlik

Bir ülkenin ekonomik yapısında meydana gelen değişmeler

hem tüketicilerin talep kalıplarını değiştirmekte, hem de

üretim teknolojisini değiştirmektedir. Böylece ekonominin talep

ve üretim yapısında meydana gelen değişikliklere uyum sürecinin

sebep olduğu işsizliğe yapısal işsizlik denilmektedir.

Ekonomide üretim teknolojisi değişim geçirirken; işgücü

talebinin yapısı da değişmektedir. İşgücü arzının niteliksel

yapısı ise bu değişime hemen uyum gösterememektedir.

Dolayısıyla mevcut iş sayısı ile işsiz sayısı birbirine eşit

olsa bile geçici olarak işsizlik görülmektedir. Bu tür işsizlik

teknolojik gelişme hızının yüksek olduğu dönemlerde

artmaktadır. Yapısal işsizlik teknolojik işsizlik olarak da

tanımlanmaktadır.

Yapısal işsizliğin giderilmesi işgücünün yeni işgücü talep

yapısının gereklerine göre yeniden eğitilmesine bağlı

olmaktadır. Bu nedenle teknolojik işsizlik olarak tanımlanması

nedeniyle; makinaların insanların yerini almasından kaynaklanan

işsizlikle karıştırılmaması gerekmektedir.

İradi İşsizlik

80

İnsanların cari ücret veya kanunla belirlenen ücret

seviyesinde çalışma imkânına sahip olmalarına karşın; çeşitli

nedenlerle çalışmak istemeyip, işsiz kalmak istemeleri

durumunda ortaya çıkan işsizliğe iradi işsizlik denilmektedir.

Bu işsizlikte daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma şartları

arandığı için; kişiler kendi iradeleri ile bilerek ve isteyerek

işsiz kalmaktadır.

İradi işsizliğin nedeni insanların hayatlarını

sürdürmeleri konusunda kendilerini güvende hissetmeleridir.

Bunlar ya yüklü bir maddi servete sahip ya da ailede kendinden

başka bir ya da iki kişinin çalışması neticesinde mevcut iş

imkânlarını beğenmeyerek çalışmak istememektedirler.

Gayrı-iradî İşsizlik

Çalışma gücünde ve arzusunda olup; cari ücret düzeyinde ve

mevcut şartlarda çalışmaya razı kişilerin iş bulamamaları

halinde oluşan işsizliğe gayri iradi işsizlik denilmektedir.

Bu işsizliğin iradi işsizlikten farkı kişilerin mevcut

koşullara razı olduğu halde iş bulamamasıdır. Bundaki en önemli

etken ise ekonominin içinde bulunduğu talep ve sermaye

(yatırım) yetersizliğidir.

Bu nedenle acil olarak çözüm bekleyen işsizlik türü gayri

iradi işsizliktir. O nedenle gerekli çalışmaların yapılarak

öncelikle önlenmesi gerekmektedir.

Friksiyonel İşsizlik

Friksiyonel işsizlik insanların mevcut işlerini bırakıp,

başka bir iş aramasına bağlı bir işsizliktir. Amaç daha iyi

çalışma koşulları ve daha yüksek ücret elde etmektir.

81

Ekonomide friksiyonel işsizlere yetecek kadar iş imkânı

vardır. Ancak bu işsizler kendilerine teklif edilen yeni işleri

eski çalıştıkları işleri ile veya elde edecekleri yeni ücretle

eski ücretlerini karşılaştırarak kendilerine uygun iş

aramaktadır. Belli bir anda işsiz gibi gözüken insanların çoğu

belirli bir süre sonra iş bulacaklardır. Çünkü o anda henüz

aradıkları türde iş bulamadıkları için işsizdirler. Friksiyonel

işsizler kısa zamanda durumlarına uygun iş bulma şansına sahip

oldukları için bu işsizlik türü geçici işsizliktir.

İş değiştiren kişilerin iş aramaları süresince işsiz

olmaları durumunu yansıtan friksiyonel işsizlik; ekonominin en

elverişli şartlarında bile görülebilen bir işsizlik türüdür. Bu

nedenle her ekonomide farklı düzeyde görülmekle beraber;

gelişmekte olan ülkelerde friksiyonel işsizlik türüne daha çok

rastlanılmaktadır.

Konjoktürel İşsizlik

Bir ekonomide üretim ve milli gelir devamlı bir yükselme

göstermeyerek zaman içinde dalgalanmaktadır. Bu nedenle

istihdam hacminin konjoktür dalgalanmalarına bağlı olarak

daralması sonucunda ortaya çıkan geçici veya yaygın işsizlik

türüne konjoktürel işsizlik denilmektedir.

Konjoktürün özellikle depresyon ve durgunluk aşamalarında

talep yetersizliği nedeniyle üretim ve yatırımların daralma ve

durgunlaşması insanları işsiz bırakabilmektedir. Konjoktürel

işsizlik kapitalist sistemin doğal bir sonucu olarak kabul

edilmektedir.

Ancak bu işsizlik türü dalgalanma önlemleri ile kısmen

ortadan kaldırılabilmektedir. Ayrıca hükümetlerin uyguladıkları

82

anti depresyonist politikaların yanında işsizlik sigortası gibi

önlemler de konjoktürel işsizliği ve bunun olumsuz etkilerini

gidermede etkili olmaktadır.

Gizli İşsizlik

Çalışır göründüğü halde toplam üretime hiçbir katkısı

olmayanların oluşturduğu işsizlik türüne gizli işsizlik

denilmektedir. Verimliliğin ve ücretlerin düşük olduğu

ekonomilerde gizli işsizlik varsa bir yerine iki ya da daha

fazla kişiye iş verilmiş demektir.

Az gelişmiş ülkelerde özellikle tarım kesiminde küçük aile

işletmeleri egemendir. Bu işletmelerde aile fertlerinin hepsi

iş sahibi görünmektedir. Oysa bunların bir kısmı işletmeyi

terketse bile üretim düzeyinde bir değişme olmamaktadır. Bu

durum aslında bu kişilerin üretime katkıda bulunmadıklarını

göstermektedir. Dolayısıyla gizli işsizdirler. Yani görünürde

bir işleri olmakla birlikte aslında üretime bir katkıda

bulunmamaktadırlar. Gizli işsizlik halinde işgücünün marjinal

verimliliği sıfırdır. Bu nedenle gizli işsiz işten çıkarılsa

bile üretim düşmemektedir.

Diğer yandan az gelişmiş veya gelişme halindeki ülkelerde

gizli işsizlik yapısal ve sürekli iken; gelişmiş ülkelerde

geçici olarak görülmektedir. 15

2.2.c. Gelir Dağılımı

   Gelir dağılımının adaletsiz olduğu bir ülkede toplumun

fertlerinin huzursuz olması doğal bir durumdur. Eşitsizlikleri

15 (ÜLGEN), İktisada Giriş II, http://alms.auzef.org/FileUploads/Src/f1f163ba-32aa-41ae-a0a0-88cfe8c0dcb8/iktisada_giris.pdf

83

olabildiğince azaltmak ve gelir payı düşük olan kesimlerin

gelirlerini ekonomik gelişmelere paralel olarak artırmak

toplumsal refah için oldukça önem taşımaktadır. Sadece var

olanı paylaşmak değil, ülkedeki kaynakların dengeli dağılması

sonucunda piyasa genişlemesinin sağlanacağı, ekonomide

başarıların artacağı bir gerçektir.

Toplumun tüm özelliklerini ortaya koyan ve tüm bireylerini

ilgilendiren gelir dağılımı; iktisatçılar tarafından yıllardır

süregelen bir inceleme konusudur. Bu nedenle bazı düşünürler

tarafından, çeşitli yaklaşımlar ortaya konmuştur. Bu

yaklaşımlar ortaya çıkarıldığı dönem ve toplumlar açısından

bakıldığında gelir dağılımı konusunda ışık tutar durumdadır.Gelir, üretim ve hizmet süreçleri sonucu elde edilen parasal

ya da nesnel boyutlu getiridir.

Gelir; bir kişiye, bir topluluğa belli zamanda, belli

yerlerden gelen para olabileceği gibi üretim ve hizmet süreçleri

sonucunda elde edilen parasal ya da nesnel getiri olarak da

değerlendirilebilir.

Gelir dağılımı; belirli bir dönemdeki toplam gelirin elde

edilmesine katkıda bulunanların bu gelirden almış oldukları

paylara denir.

Gelir dağılımı, bir ülkede yaşayan bireyler tarafından

üretilen mal ve hizmetlerden elde edilen toplam gelirin, yine o

ülkedeki bireylere dağılım araçları ile paylaştırılmasını veya

bölüşümünü ifade eder.

Gelir dağılımı bir neden değil, bir sonuçtur. Uygulanan

toplumsal ve ekonomik politikaların, gelişmelerin zaman içindeki

evriminin doğrudan bir yansımasıdır. Üretim araçlarının

mülkiyeti, kamu hizmetlerinin düzeyi, toplumsal ve geleneksel

84

ilişkiler, işgücünün örgütlenme düzeyi ile yatay - dikey

hareketliliği, siyasal katılma biçimleri ve tüm bunların zaman

içindeki değişimi gelir dağılımını belirler.

Gelirin tüketime mi, yoksa yatırımlara mı gideceği gelir

sahiplerince belirlendiği için, gelir dağılımıyla yatırımlar

arasında doğrudan bir ilişki var denilebilir. Bu noktada ekonomi

politikalarına yön veren en önemli öğelerden birisi gelir

dağılımıdır. Gelir dağılımını ortaya koymaktaki amaç sadece

gelirin araştırılması değil, aynı zamanda milli geliri oluşturan

faktörler arasındaki sosyal ilişkileri ve dağılım ilişkilerini de

incelemektir.

2.2.c.1. Gelir Dağılımı Türleri

Bazı kriterler göz önüne alınarak, eldeki verilere dayalı

bir şekilde gelir dağılımı aşağıdaki çeşitlere göre kategorize

edilebilir:

Fonksiyonel gelir dağılımı

Kişisel gelir dağılımı

Sektörel gelir dağılımı

Bölgesel gelir dağılımı

Eğitim durumuna göre gelir dağılımı

Meslek gruplarına göre gelir dağılımı

Sosyal gruplara göre gelir dağılımı

Cinsiyete göre gelir dağılımı

      Genellikle ilk dört gelir dağılımı türüne göre

karşılaştırma yapılır; ancak diğer türlerde de karşılaştırma

85

yapılması daha ayrıntılı bir şekilde bilgi edinilmesini

sağlayacaktır.

Fonksiyonel gelir dağılımıÜretim sonucunda ortaya çıkan gelirin, üretim faktörleri

ve sosyo-ekonomik gruplar arasındaki paylaşımını ortaya koyanbir dağılım türüdür. Gelirin faktörel dağılımı olarak da ifadeedilir. Ülke içinde yaratılan milli gelirin, üç temel üretimfaktörü (işgücü, sermaye, toprak) sahipleri arasında nasılbölüşüldüğünü göstermektedir. Bu bölüşümle, üretimin nekadarının emek sahiplerine ücret olarak, sermayedarlara faizolarak ve toprak sahiplerine rant olarak dağıtıldığıincelenmektedir.      Bu dağılım, milli gelirin çeşitli sosyal tabakalararasında nasıl dağıldığını, milli geliri üretime katılan üretimfaktörleri sayısı kadar bölerek gösterir. Bu tür dağılım,sosyal sınıfların kendi içlerinde olası farklılıklarıgöstermez.

Kişisel gelir dağılımıToplam gelirin; toplumu meydana getiren bireyler, aileler

ve gruplar arasındaki dağılımını ifade eder. Gelirin fertler ya

da haneler arasındaki dağılımı ön plandadır. Bu dağılım

yapılırken kişiler eşit olarak düşünülür ve sosyal sınıf

farklılıkları göz önüne alınmaz.

Kişisel gelir dağılımından beklenen ilk hedef hane

halkları arasındaki gelir eşitsizliklerinin belirlenmesidir.

Kişisel gelir dağılımı bireysel ve statiktir.

Karşılaştırma yapılırken kişisel gelir dağılımı daha

yaygın kullanılan bir yaklaşımdır. Çünkü fonksiyonel gelir

dağılımı daha sınıf temelli analizler yaparken, kişisel gelir

dağılımı bir ekonominin performansını uluslararası düzeyde

ortaya koymaktadır.

86

Kişisel gelir dağılımı yapılırken; ülke nüfusu en düşük

gelirli gruptan en yüksek gelirli gruba doğru beş eşit bölüme

ayrılır ve her %20‘lik grup başına düşen milli gelir

hesaplanır. Gruplara denk gelen milli gelirin toplam milli

gelire olan yüzdesi hesaplanarak beş grup arasında

karşılaştırma yapılır. En düşük gelirli %20 ile en yüksek

gelirli %20 kesim arasındaki gelir farkı ne kadar büyük olursa,

gelir dağılımındaki adaletsizlik o kadar fazla demektir.

Bu konudaki ilk çalışma Devlet Planlama Teşkilatı

tarafından 1963 yılında yapılmıştır. 1968 yılında Hacettepe

Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü’nün yürüttüğü çalışma onu

takip etmiştir. 1987 yılında Devlet İstatistik Enstitüsü

tarafından yapılan Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları

Anketi; beş bölge bazında ve kent-kır ayrımında gelir ve

tüketim farklılaşmasını belirlemek üzere, Türkiye genelini

kapsayan ilk anket olarak düzenlenmiştir. İkinci büyük

araştırma olan ve Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından

uygulanan 1994 Hanehalkı Gelir Dağılımı Anketi’nde 7 coğrafi

bölge, 19 bağımsız il merkezi ve kent-kır ayrımında Türkiye

geneli kapsanmıştır.[5]

Sektörel gelir dağılımı

Milli gelirin ekonomideki üretim sektörlerine (tarım,

sanayi, hizmet, ticaret ve diğer sektörler) göre nasıl

dağıldığını gösteren bir dağılım türüdür.

Sektörel gelir dağılımı, o ülkenin ekonomik gelişimi açısından

da bilgi verir. Yıllar içerisinde o ülkenin endüstrileşme

87

sürecinde hangi konumda olduğu, hangi sektörlere ağırlık

vermesi veya vermemesi gerektiği gibi konularda ülkelere

politika önerileri açısından oldukça önemli bir dağılımdır.

Genel olarak bir ülkede ekonomi geliştikçe tarım

sektörünün gerileme göstermesi, buna karşılık olarak da

hizmetler ve sanayi sektörlerinin gelirden aldıkları payın

artması olağandır. Türkiye ekonomisinin üretim yapısı;

sanayinin ve bilgiye dayalı hizmet sektörlerinin payı yüksek

olan ekonomilerle yarışacak düzeyde değildir. Çünkü Türkiye’de

tarım sektöründeki çalışan birey sayısı, diğer sektörlere göre

oldukça fazladır. Ayrıca çalışan kişilerin bir kısmının da

ücretsiz çalıştırılan aile bireylerinden oluştuğunu düşünecek

olursak; bu sektör başına düşen gelir oldukça düşüktür.

Bölgesel gelir dağılımı

Bir ülkede yaratılan gelirin, çeşitli kriterlere göre

belirlenmiş bölgeler arasındaki dağılımını ifade eder. Bölgeler

coğrafi olarak belirlenebileceği gibi iktisadi kriterlere göre

de (gelişmiş‐az gelişmiş, kent‐kır, sanayi‐tarım gibi)

belirlenmiş olabilir.

Bu dağılımı yapmanın, o ülke için bölgesel gelişme

farklılıklarını ortaya koymada ve politika tedbirlerinin

şekillenmesinde kılavuz olma gibi faydaları vardır.

Bölgeler arasındaki gelir dağılımı dengesizlikleri; tarım,

sanayi, ticaret, hizmet, haberleşme, ulaştırma, sağlık, eğitim,

demografik ve sosyal göstergeler bakımından farklılıkların

olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle gelir dağılımındaki

dengesizliklerin tek başına ele alınmaması, buna neden olan

88

sosyo-ekonomik etmenlerin değerlendirilerek çözüm yollarının

buna göre aranması gerekmektedir. Böylece her bölgeye ait

sorunlar, kendi olanakları ve koşulları çerçevesinde çözüme

ulaştırılmış olur.

Türkiye’de bölgesel bazda gelir dağılımına bakıldığında

VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı ve sonrası dönemlerde çok fazla

bir değişme meydana gelmemekle beraber Marmara bölgesi en

yüksek, Doğu Anadolu bölgesi ise en düşük kişi başına GSYİH’ya

sahip bölgelerdir.

Eğitim durumuna göre gelir dağılımı

Bir ülke içindeki fertlerin almış oldukları eğitim

düzeyleri bakımından yapılan gelir dağılımı türüdür. Eğitim

düzeyinin artmasıyla orantılı olarak gelir dağılımında da bir

artış beklemek olağan bir durumdur.

Türkiye’de birey sayısı bazında kıyaslama yapıldığında en

fazla kişi sayısına ait kesim ilk ve orta eğitim düzeyindeki

kişilerin oluşturduğu kesimdir. Ancak fert başına ortalama

geliri en düşük olan kesim okur-yazar olmayanlar, en yüksek

olan kesim ise yüksekokul ve fakülte mezunlarıdır.

Meslek gruplarına göre gelir dağılımı

Gelirin çeşitli meslek dallarıyla uğraşan kişiler

arasındaki bölüşümünü ifade eder. Her bir meslek için ayrı ayrı

değil de benzer işlerin sınıflandırılmasıyla oluşan gruplar

(ilmi ve teknik elemanlar, müteşebbisler, hizmet çalışanları,

idari personel, tarım-hayvancılık-ormancılıkla uğraşanlar gibi)

ele alınır.

89

Türkiye’de fert başına en yüksek gelir dağılımı payına

sahip kesim genellikle müteşebbis, direktör ve yönetici olarak

çalışanlar olurken; en düşük paya sahip kesim ise tarımla,

hayvancılıkla, ormancılıkla vb. uğraşanlar olmaktadır.

Sosyal gruplara göre gelir dağılımı

Gelir dağılımında önemli bir tür de sosyal gruplara göre

yapılan dağılımdır. Bu dağılım toplumdaki sosyal grupları

meydana getiren ücretli ve maaşlıların büyük bir kısmını

oluşturan işçi ve memurlar, küçük esnaf ve sanatkarlar, kendi

hesabına çalışanlar ve işverenler arasında yaratılan gelirin

nasıl bölüşüldüğünü ortaya koymaktadır. Sosyal grupların sahip

olduğu ekonomik gelirler de farklı olduğu için, bir grupta da

tam anlamıyla var olan bir eşitlikten söz etmek mümkün

değildir. Gruplar arasındaki dağılımda adaleti sağlayabilmek

için öncelikle gruplar arası ilişkileri iyi belirlemek gerekir.

Sosyal bir devlet olma anlayışına göre toplumdaki gelir

dağılımı eşitsizliklerinin giderilmesi gerekmektedir. Bunun

için de belli ekonomik, sosyal ve mali politikaların

uygulanması şarttır. Gelir bakımından zayıf olan büyük

çoğunluğa, insan onuruna yaraşır bir düzeyde yaşam koşullarını

sağlamak sosyal devletin temel görevlerinden birisidir.

Ücretli ve maaşlılar

İşçiler için yaşama koşullarını belirleyen ve genellikle

tek gelir kaynakları olan ücret, toplumdaki sosyal ve ekonomik

haklarının ana sorunu halindedir. Çünkü ücret, daha iyi yaşama,

barınma, sosyal güvenliğe kavuşma ve sağlıklı yaşama

koşullarının belirlenmesinde temel unsur niteliğindedir.

90

  Türkiye’de emek piyasası içinde önemli bir yere sahip olan

işçilerin çalışma hayatı ile ilgili uygulamalar, son yıllarda

gelişme göstermesine rağmen yine de ulaşılmak istenilen refah

seviyesinde değildir.

İşçiler gibi kamu çalışanları da uygulanan ekonomik

politikalardan direkt olarak etkilenmektedirler. Özellikle kriz

dönemlerinde, her sektörde çalışanların ücret gelirlerini

düşürmeye yönelik yapılan uygulamalardan kamu çalışanları da

payına düşeni almakta ve maaşları reel olarak gerilemektedir.

Çünkü genel bütçe içerisinde personel maaşları ve ücretleri

önemli bir yer tutmaktadır.

Küçük esnaf ve sanatkarlar

Bu sosyal gruba dahil kişiler gerek kendi başlarına

ürettikleri mal ve hizmetten dolayı, gerekse büyük sanayilere

yan sanayi olma özelliğini taşımaları nedeniyle ülke

kalkınmasında önemli bir rol oynamaktadırlar.  

Türkiye özellikle imalat ve hizmet sektörlerinde; esnaf ve

sanatkarların kurduğu küçük ve orta ölçekli işletmelerin daha

çok var olduğu bir ülkedir. Dünya çapında da genellikle

krizlerin dahi çözüm kaynağı olarak küçük ve orta ölçekli

işletmelere olan güven gittikçe artmaktadır.

İşletmelerin önemli bir bölümünü oluşturan küçük esnaf ve

sanatkar işletmeleri, ekonomiye dinamizm kazandırmak, istihdam

ve yeni iş imkanları yaratmak, esnek yapıları ile yenilikleri

teşvik etmek ve bölgesel kalkındırmayı hızlandırmak gibi birçok

önemli amaçlara sahiptir.

Kendi hesabına çalışanlar

91

Yıllar içerisinde kendi hesabına çalışan birey sayısı

gittikçe azalma göstermektedir. Buna bağlı olarak da kendi

hesabına çalışan birey başına düşen ortalama gelir oranlarında

da ciddi düşüşler görülmektedir. Örneğin; 1987 Hane halkı Gelir

Dağılımı Anketi sonuçlarına göre % 42,8 iken, 1994’de bu oran

azalmış ve % 37,73 olarak gerçekleşmiştir.

İşverenler

İşveren olarak çalışan birey sayısının yıllar bazındaki

istihdamına bakıldığında bir artış görülmektedir. Örneğin;

1987’de bu oran % 3,2 iken 1994’de % 3,7 şeklinde

gerçekleşmiştir. Buna bağlı olarak da bu sosyal grubun elde

ettiği gelir payı da artış göstermektedir.

Emekliler

Emekliler de ücret ve maaş geliriyle geçimini sağlayan

işçi ve memurlar gibidir. Bir ülkede işçi ve memurun geliriyle

ilgili sıkıntılarının benzerini onlar da

yaşamaktadır. Emeklilerin korunması bütün dünyada sosyal

güvenliğin temel sorunlarından birisini oluşturmaktadır. Bu

sorunun çözüme kavuşması anlamında emekli aylıklarının yeterli

düzeyde belirlenmesi ve bu düzeyin korunması, emeklilerin

ekonomik bakımdan ihtiyaçlarını karşılamalarına katkı

sağlayacaktır. Ancak özellikle ülkemizde emekli aylıkları hem

yetersiz hem de yaşanan enflasyon karşısında satın alma gücünü

zorlaştıran bir durumdadır.

Cinsiyete göre gelir dağılımı

Bu dağılım türü kadın ve erkek bireyler bakımından gelirin

dağılımını ele alır. Çalışılan sektörler, eğitim durumu, dahil

92

olunulan sosyal gruplar gibi pek çok kriter bazında bu dağılım

uygulanıp kadın ve erkek arasındaki rakamsal farklılıkları

karşılaştırma olanağı sağlamaktadır.

  Erkeklerin elde ettiği gelir, dünya çapında kadınların

gelirinin üzerindedir. Çalışan kadın oranının en düşük olduğu

sektör inşaat sektörüdür. Ancak sadece bu sektörde kadınların

birey olarak sayısının azlığı sebebiyle, ortalama gelirleri

erkeklerden daha yüksektir. 16

2.2.c.2. Gelir Dağılımı Eşitsizliği Ölçütleri

Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütleri başlıca üç grup

altında değerlendirilir. Bunlar

objektif ölçütler, normatif ölçütler ve statik ölçütlerdir.

Yukarıda sıralanan eşitsizlik ölçütlerinin şu koşulları

yerine getirmesi gerekir:

1. Pigou – Dalton transfer koşulu: Yoksuldan zengine veya

zenginden yoksula bir gelir transferi eşitsizlikte artışa veya

azalışa sebep olmamalıdır.

2. Gelir ölçeğinden bağımsız olma koşulu: Eşitsizlik

ölçütü aynı şekildeki oransal değişikliklerden

etkilenmemelidir. Herkesin gelirinde aynı oranda değişiklik

olursa (devalüasyon gibi) eşitsizlik değişmemelidir.

3. Nüfus koşulu: Eşitsizlik ölçütleri nüfus artışıyla

değişmemelidir.

4. Simetri koşulu: Eşitsizlik ölçütleri bireylerin

gelirlerinin dışındaki özelliklere karşı duyarsız olmalıdır.

16 (Gelir Dağılımı Kavramı ve Gelir Dağılımı Yaklaşımları), http://ikseruveni.blogspot.com/2011/12/gelir-dagilimi-kavrami-ve-gelir.html

93

5. Ayrıştırma koşulu: Dağılımı oluşturan alt gruplarda

eşitsizlik artıyorsa genelde de eşitsizlik artmalıdır.

Objektif Ölçütler:

Gelirlerin birbirlerinden veya ortalama gelirden

farklarının istatistiksel ölçümlerini kullanarak eşitsizlik

derecesini saptayan ölçütlerdir.

Objektif gelir eşitsizliği ölçütleri içerisinde:

Aralık

Göreli Ortalama Mutlak Sapma

Varyans ve Değişme Katsayısı

Logaritmik Standart Sapma

Logaritmik Sapmaların Ortalaması

Gini Katsayısı3

Kuznets Katsayısı

Genel Entropi Ölçütleri ve Theil Endeksi

Normatif Ölçütler:

Gelir dağılımı oranlarına ek olarak sosyal refah anlayışı

doğrultusunda fayda fonksiyonunu da göz önüne alan ölçütlerdir.

Normatif gelir eşitsizliği ölçütlerinden

Dalton ölçütü

Atkinson Endeksi

gibi başlıca iki grup ölçütten söz edilebilir.

Statik Eşitsizlik Ölçütü:

Gelir dağılımını statik ölçütler kullanarak grafiksel bir

biçimde gösteren ölçüttür.

Başlıca statik gelir eşitsizliği ölçütü:

Lorenz Eğrisi

Lorenz Eğrisi

94

Gelir dağılımı çalışmalarında çok yaygın kullanılan Lorenz

eğrisi, gelir dağılımı

eşitsizliği ölçütlerinin hesaplanmasında temel alınan grafik

ile gösterim şeklidir. (TUSİAD, 2000). Eğrinin yatay ekseninde

bireyler ve hane halkları nüfusunun birikimli yüzde payları,

dikey ekseninde ise bu bireylerin veya hane halklarının elde

ettikleri gelirin birikimli yüzde payları yer alır.

Şekil 1.11’de görülen köşegen (OL) üzerindeki her noktada

nüfus yüzdesi ile bu

nüfusa karşılık gelen gelir yüzdesi birbirine eşittir. Birey ve

hane halklarının nüfus içindeki yüzde paylarının gelirden

aldıkları yüzde paylara eşit olduğu bu noktalardan oluşan ve

her iki eksenle 450 ‘ lik açı yapan OL doğrusu “tam eşitlik

doğrusu” olarak adlandırılır. OAL eğrisi ise, milli gelirin en

yüksek düzeyde eşitsiz bir biçimde dağıldığını belirtir. Lorenz

eğrisi tam eşitlik doğrusu ile OAL eğrisi arasında yer alır.

Gelir dağılımı eşitliğe yaklaştıkça Lorenz eğrisi de OL tam

eşitlik doğrusuna yaklaşır. Bunun tersine Lorenz eğrisi OAL

eğrisine yaklaştıkça gelir dağılımında eşitsizliğin arttığı

görülür.

Gelir dağılımında eşitsizlik var olduğu sürece en düşük

gelir grubu yani nüfusun

en az gelirli % 20’ si, toplam gelirin % 20’ sinden daha azını

alır. Nüfusun en yüksek gelirli % 20’ si ise toplam gelirin %

20’ den daha çoğunu alır. Bu nedenle Lorenz eğrisi her zaman

tam eşitlik doğrusunun altında kalır.

Lorenz eğrisinden, farklı ülkelerin gelir dağılımları

eşitsizliğini veya aynı ülke içinde farklı zamanlara ilişkin

95

gelir dağılımları eşitsizliğini karşılaştırmak için

yararlanılır.

Şekil 1.12 Lorenz Eğrisi

Şekil 1.13 Lorenz Baskın

İki gelir dağılımı karşılaştırıldığında eğer birinci

dağılımın Lorenz eğrisi, dağılımın her noktasında ikinci

96

dağılımın Lorenz eğrisinin üstünde ise bu, birinci dağılımın

eşitliğe daha yakın olduğunu gösterir. Dağılımlardan

birincisine A dağılımı, ikincisine B dağılımı denilirse iki

dağılımın birbirine konumları Şekil 1.12’ de görüldüğü gibi

olur. Bu durumda A dağılımı B dağılımına “ Lorenz baskın” dır

denir.

A dağılımının Lorenz eğrisi, B dağılımının Lorenz eğrisine

göre tüm noktalarda tam eşitlik doğrusuna daha yakındır. Lorenz

baskınlığı durumunda A dağılımı B dağılımına göre eşitsizlik

düzeyi bakımından tercih edilir bir dağılımdır (TUSİAD, 2000).

Gini Katsayısı

Lorenz eğrisi gösteriminden elde edilen Gini katsayısı

gelir eşitsizliği düzeyini tek bir sayı ile tanımlayarak

çeşitli gelir dağılımlarının karşılaştırılmasını sağlar. Gini

katsayısı tam eşitlik doğrusu ve Lorenz eğrisi arasında kalan

alanın, tam eşitlik doğrusu altında kalan üçgenin alanına oranı

olarak tanımlanır. Tanım gereği üçgenin alanı 0.5 dir. Gini

katsayısı tam eşitlik durumunda 0 (yani 0 / 0.5), tam

eşitsizlik durumunda 1 (yani 0.5 / 0.5) değerini alır.

Katsayının 1’ e yaklaşması eşitsizliğin arttığını, 0’ a

yaklaşması azaldığını gösterir.

Gini katsayısının istatistiksel gösterimi, bütün gelir

ikilileri arasındaki farkların

(Yi – Yj ) işaretlerine bakılmadan alınmış aritmetik

ortalamasına (farkların adedi, gözlem sayısının karesi

kadardır) bağlıdır. Ortalama fark olarak belirtilen bu

ortalama, dağılımın aritmetik ortalamasına (µ) bölünürse

97

“göreli ortalama farkı” verir. Gini katsayısı göreli ortalama

farkın yarısı kadardır .

G= 12n2µ ∑i=1

n¿∑j=1

n❑│Yi-Yj│ Yi: i. İnci hanenin geliri

Yj: j. İnci haneningeliri

Gelir grupları arasındaki gelir transferleri Gini

katsayısını etkiler. Gini katsayıları üst ve alt gelir

düzeyindeki yığılmaları dikkate almaz. Bu nedenle yığılmanın

düşük gelir gruplarında yoğun olduğu “gelişmekte olan ülkeler”

ile yığılmanın orta kesimlerde daha yoğun olduğu “gelişmiş

ülkeler” in Gini katsayılarının karşılaştırılması halinde

sonuçlar dikkatle yorumlanmalıdır. Örneğin Şekil 1.13’ de

görüldüğü gibi iki gelir dağılımı karşılaştırılırken birinci

dağılımın (A dağılımı) Lorenz eğrisi dağılımın bazı

bölümlerinde ikinci dağılımın (B dağılımı) üstünde yer alırken

bazı bölümlerinde altına düşebilir. Örneğin Şekil 3’ de “A

alanı = B alanı” dır. Lorenz eğrilerinin kesiştiği böyle bir

durumda Lorenz baskınlığı kriterine bakarak eşitsizlik düzeyine

göre hangisinin daha iyi bir dağılım olduğu söylenemez. Buradan

hesaplanan Gini katsayısı da yanıltıcıolabilir. Bu nedenle

farklı gelir dağılımı ölçütleri dağılımları farklı

sıralayabilir. Öyleyse yeni bir ölçüte gereksinim vardır

(TUSİAD, 2000).

98

Şekil 1.14 Lorenz Eğrisinde Dağılımlar 17

2.2.d. Dış Ticaret

Ticareti, üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret

karşılığı son kullanıcılara ulaştırılmasını sağlayan alım-satım

faaliyetlerinin tümü olarak tanımlayabiliriz.

Ticaret genel olarak, iç ve dış ticaret olmak üzere ikiye

ayrılır. Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların

dışına akışıyla ilgilidir. Dış ticaret alım satım işlemlerinin

teslimi açısından ithalat ve ihracat olmak üzere iki şekilde

gerçekleşir. Ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracat önemli bir

yere sahiptir. Bu nedenle ülkelerde ihracatın artırılması,

ithalatın azaltılması önemli hedefler arasındadır. Ülkelerin bu

hedeflere ulaşmak için aldıkları kararlar ve tedbirler dış dış

ticaret politikasını oluşturur.

17 (BOZDAĞ & BOZDAĞ), Ülkeler Arası Kişi Başına Gelir Karşılaştırması, http://www.nihatbozdag.net/pdf/ulkeler.pdf

99

Dış ticaret politikası açısından bir devletin dış

ticaretini etkileyebilecek unsurların başlıcaları yasaklar,

gümrük resmi, ticaret antlaşmaları, primler, sübvansiyonlar ve

idari korumacılık olarak sınıflandırılabilir. Bunlardan

yasaklar, ithalat ve ihracat yasaklarıyla transit geçiş

yasakları şeklinde bir ayırıma tabi tutulurken; gümrük resmi de

aynı şekilde ithalat, ihracat ve transit ticarette uygulananlar

olarak üçe ayrılmaktadır. Önceden, dış ticareti etkileme

araçları ithalat, ihracat ve transit geçiş yasakları ile

sınırlıyken bu günkü gelişmeler, gümrüklerin doğrudan sonucu

etkileyici bir rol oynadıklarını göstermektedir.

Küreselleşme süreci ile birlikte dünyada ihracat sürecinde

kullanılan belgeler, tanımlar

ve uygulamalar standartlaştırılmaktadır. Türkiye de Gümrük

Birliği Anlaşmasıyla birlikte bu standartlaştırma sürecinin

içinde yer alarak, standartlara uymak için kanun ve

yönetmeliklerinde değişiklikler yapmıştır.

2.2.d.1. Dış Ticaret Türleri

İthalat

Başka ülkelerde üretilmiş malların, ülkedeki alıcılar

tarafından satın alınmasıdır. Dış

alım da denilmektedir. İhracatın karşıtıdır ve onunla birlikte

bir ülkenin dış ticaret dengesini oluşturur. İthalat, özel ya

da tüzel kişilerce kamu iktisadi kuruluşları ya da devlet

tarafından doğrudan yapılabilir. İthalat çeşitleri aşağıdaki

gibi sıralanabilir.

100

Akreditifli İthalat: Alıcının, malın sevkinden önce

bir banka aracılığıyla

satıcının bulunduğu yerdeki bankası nezdinde malın sevk

belgesinin teslimi karşılığında ödenmek üzere kredi

açtırmasıdır.

Mal Karşılığı İthalat: Malın gümrüklenmesi işleminden

sonra bedelini

ödeyerek belgenin çekilmesi ile gerçekleşen ithalattır.

Bedelsiz İthalat: Vergisi olmaksızın ülkeye sokulan

mallar (özel eşyalar,

hediyeler vb)dır.

Belge Karşılığı ithalat: Malın gelmiş olma şartı

aranmaksızın ithalat yapılan

ülkeden yola çıkarılmış olduğunu gösteren belgenin bedelini

ödeyerek bankadan belge alınması ile gerçekleştirilen

ithalattır.

Kredili İthalat: Bedeli daha sonra ödenmek üzere

yapılan vadeli ithalattır.

Geçici Kabullü İthalat: İhraç etme amacıyla yapılan

ithalattır.

Ankonsinyasyon İthalat: Satışın yapılması ve belirli

bir vade sonunda mal

bedelinin transfer edilmesi şartıyla yapılan ithalattır.

İhracat

Bir malın yabancı ülkelere döviz karşılığı yapılan

satışına ihracat denir. Ürünün

101

ihracata yönelik biçimde kaliteli ve uluslararası standartlara

ve piyasa şartlarına uygun biçimde üretilmesinden, yurt dışında

pazarlanması, reklam ve tanıtımının yapılması, dış satımının

gerçekleştirilmesi, en uygun ambalaj ve nakliye biçiminin

seçilmesi, ihracatçının ülkesindeki dış ticaret mevzuatını

bilerek zamanında gerekli işlemleri tamamlaması ve ürünün

istenilen yere zamanında teslimine kadar uzanan çeşitli

aşamalardan geçerek gerçekleşir.

İhracatçı gerçek usulde vergi mükellefi olup bulunduğu

ildeki Ticaret ve Sanayi

Odalarına kayıtlı ve diğer kanunlara göre ihracat yapmasına bir

engel bulunmayan gerçek veya tüzel kişi, tacirdir. İhracat

yapan firma, ihracat yapacağı ülke için hazırlamış olduğu formu

Odalardan temin ederek doldurur. Yurt dışına gidecek malzemenin

faturasını da ekleyerek bir dilekçe ile ilgili Odaya başvurur

ve gerekli incelemeden sonra belgeler tasdik edilir.

İhracatçı Birliklerinin kapsamına giren malları ihraç

edecek olan firmaların, Birliklere

üye olmaları gerekmektedir. Birlik üyelik belgesine sahip

olmadan bu malların ihracı yapılamaz.

Transit Ticaret

Transit ticaret, yurt dışında veya serbest bölgede

yerleşik bir firmadan ya da antrepodan satın alınan malın,

ülkemiz üzerinden transit olarak veya doğrudan doğruya yurt

dışında veya serbest bölgede yerleşik bir firmaya ya da

antrepoda satılmasıdır.

Transit ticaret talepleri, "Transit Ticaret Formu"

düzenlenmek suretiyle bankalara yapılır. Transit ticarete konu

102

olan mallarla ilgili olarak, ithalata ve ihracata ilişkin

vergi, resim, harç ve fon tahsil edilmez. Gümrük İdarelerince

verilebilecek izne istinaden malların Türk gümrük hattını

aşarak işçilik görmek üzere fiktif depo veya antrepolara

alınması "fiili ithal" hükmünde değildir. Uluslararası

anlaşmalarla ticareti yasaklanmış mallar ile Müsteşarlığın

madde politikası itibariyle transit ticaretinin yapılmasını

uygun görmediği mallar transit ticarete konu olamaz. İthalat ve

ihracat yapılması yasaklanmış ülkelerle transit ticaret

yapılamaz. 18

2.2.d.2. Nasıl hesaplanır?

İthalat ve ihracat rakamları hesaplanırken, satılan veya

alınan malların o dönemdeki fiyatları ile mal adedi çarpılır ve

kümülatif olarak hesaplanır. Dış ticaret fiyat endeksleri, bu

fiyatlardan oluşturulmaktadır.

2.2.d.3. Nasıl Değerlendirilir?

Ekonomide canlanma görülen yıllarda, artan gelirlere

paralel olarak tüketim malı ithalatı hızla artar ve dış ticaret

açığının büyümesine neden olur.

İthalatta görülen hızlı artış, TL’sının aşırı ölçüde

değerlendiği ve kurlardaki artış oranlarının, enflasyon

oranlarının çok altında olduğu şeklinde yorumlanabilmektedir.

Yatırım malı ithalatındaki artış olumlu karşılanmaktadır.

Bu durum, iş çevrelerinin ekonominin geleceğine umutla

baktıklarının kanıtıdır.

18 (Dış Ticaret Kavramları), http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/D%C4%B1%C5%9F%20Ticaret%20Kavramlar%C4%B1.pdf

103

Sanayicilerin, sonraki dönemlerde ortaya çıkabilecek kur

artışlarını dikkate alarak stok yapmaları sonucunda; hammadde

ve ara malı ithalatında da artış kaydedilir.

Olumlu kabul edilen göstergelerden biri de, tüketim malı

ihracatındaki artışın, hammadde ihracatındaki artış hızından

daha büyük değerlerde olmasıdır.

Büyüme yıllarında; iç pazardaki hızlı talep artışıyla

beraber, ithalatta da hızlı bir artış yaşanır. (Türkiye’de

ithalat, büyümeye endekslidir.) Durgunluk yıllarında ise,

ihracat ön plana çıkmaya başlar.

İhracatın ithalatı karşılama oranının artması, iki şekilde

algılanabilir. Birincisi ithalatın azalmaktadır; ikincisi ise

ihracat artış trendindedir. Ya da ikisi de birden azalıyor

olabilir. Bu durumda da; ihracattaki azalışın, ithalattaki

azalıştan daha az olduğu söylenebilir.

Dış ticaret açığının büyümesi, döviz dengesini tehlikeye

sokabilir.

Yatırım malı ithalatı, ekonomideki canlılığın bir

göstergesi olarak kabul edilirken; tüketim malı ithalatı ise,

yerli sanayi dallarını zor durumda bırakacağından çeşitli

kuruluşlarca göz önünde tutulan bir göstergedir. 19

2.2.e. Ödemeler Dengesi ve Ödemeler Dengesi Bilançosu

Ödemeler dengesi, bir ülkenin bir yıl içerisinde dünyanın

geri kalan kısmı ile arasındaki mal, hizmet ve gelir ile ilgili

işlemleri, mülkiyet değişikliklerini ve bu ekonominin elinde

bulunan altın, özel çekme hakları (SDR) ile dünyanın geri kalan19 (Dış Ticaret Nedir?), http://www.paraborsa.net/i/dis-ticaret-nedir/

104

kısmına yönelik hak ve yükümlülüklerdeki diğer değişiklikleri

ve karşılıksız transferleri gösteren bir tablodur. Bu tablo

sayesinde, söz konusu ülkenin toplam dış borç ve

varlıklarındaki değişmeler gözlenerek, diğer ülkelerle olan

ekonomik ilişkiler gerçekçi bir şekilde görülebilir.

Ödemeler dengesi, söz konusu ülkenin makroekonomik

göstergeleri olan, enflasyon oranı, kalkınma hızı, döviz kuru

ve gelir dağılımı ile de sıkı bir bağlantı içindedir. Bu

bakımdan, ekonomik politikaların belirlenmesinde, ödemeler

dengesi temel bir araçtır.

Ödemeler Dengesi Bilançosu, bilanço tekniği bakımından

oldukça ayrıntılıdır ve incelenmesi uzmanlık gerektirir.

Bilanço, Cari İşlemler ve Sermaye Hareketleri olmak üzere iki

kısma ayrılır. Cari işlemler tarafı, kesin giriş ve çıkışları

ifade ederken, sermaye hareketleri tarafı ise geçici rakamları

ifade eder.

2.2.e.1. Ödemeler Dengesi Bilançosu

A-) Cari İşlemler

I – Dış Ticaret

-İhracat

-İthalat

II – Görünmeyen İşlemler

-Dış Turizm

-Yabancı Sermaye Gelir ve Giderleri

-Uluslararası Bankacılık ve Sigortacılık Hizmetleri

-Uluslararası Ulaşım Hizmetleri

-İşçi Gelirleri

-Özel Hizmetler

105

III – Tek Yanlı Transfer Hesabı

Cari İşlemler Dengesi

B-) Sermaye Hareketleri

-Uzun Vadeli Sermaye İthali

-Uzun Vadeli Sermaye İhracı

-Kısa Vadeli Sermaye İthali

-Kısa Vadeli Sermaye İhracı

C-) Resmi Rezerv Hesabı

-Döviz Hareketleri

-Altın Hareketleri

-IMF Rezerv Pozisyonu

D-) Net Hata ve Noksan

2.2.e.2. Cari İşlemler

İlk olarak, bilançonun cari işlemler tarafına

bakıldığında:

Dış Ticaret: Ülkenin mal alım-satımının ve elde edilen

döviz giriş ve çıkışlarının yer aldığı kalemdir. Dış ticaret

hesaplarında ihracat, ihraç malının taşıma aracına kadar

yapılan masraflarını da kapsar. İthalat rakamları ise, malın

bedeline sigorta ve navlun masraflarının eklenmesi ile ifade

edilir.

Navlun, malların taşınması ya da nakline denir. Burada,

nakliye hizmetiyle bağlantılı olarak taşıyıcı tarafından

sağlanan yan hizmetler de kapsanmaktadır. Navlunun sigorta

altbaşlığı, yükleme süresince menkul mallar üzerine tesis

edilmiş olan sigortayı içerir. Sigorta hizmetleri genel olarak

navlun kalemi içinde oldukça ufak bir kalemdir.

106

Görünmeyen İşlemler: Fiziki mal alım-satımı dışındaki

hizmet ithalat ve ihracatını içerir. Alt kalemleri şunlardır:

Dış turizm: Yabancıların turizm yoluyla bir ülkeye

getirdikleri döviz ile ülke sakinlerinin diğer ülkelerde turizm

amaçlı yaptıkları harcamaları içerir.

Yabancı sermaye gelir ve giderleri: Uluslararası

piyasalarda işlem gören tahvillerden sağlanan faiz gelirleri ve

faiz ödemeleri, resmi dış borç faizleri, yabancı sermaye

şirketlerinin ülkede gösterdikleri faaliyetler sonucu elde

ettikleri karların yurtdışına transferini içerir.

Uluslararası bankacılık ve sigortacılık hizmetleri:

Ülkedeki banka ve sigorta şirketlerinin uluslararası alanda

gösterdikleri faaliyetler sonucu elde ettikleri döviz cinsinden

gelirler ile yabancı banka ve sigorta şirketlerine yapılan

ödemeleri kapsar.

Uluslararası ulaşım hizmetleri: Ülkenin uluslararası

alanda hava, deniz ve kara ulaşımı yoluyla gösterdiği

taşımacılık faaliyetleri sonucu sağladığı döviz gelirleri ve bu

amaçla dış ülkelere yapılan döviz ödemelerini içerir.

İşçi gelirleri: Yurtdışında çalışan işçilerin vasıtasıyla

ülkeye gelen dövizleri kapsar.

Özel hizmetler: Diğer ülkelerdeki özel firmalara leasing,

lisans, franchising, patent, danışmanlık vb. amaçlarla yapılan

ödemeler bu kaleme dahildir.

Resmi hizmetler: Hükümet tarafından, dış ülkelerde tesis

edilen resmi temsilcilik hizmetleri için yapılan ödemeleri

kapsar.

107

Yurtdışında kurulu Türk firmalarının elde ettikleri

gelirler ve Türkiye’de yerleşik yabancı firmaların dışarıya kar

transferleri de görünmeyen işlemler kalemine dahildir.

Tek-Yanlı Transferler Hesabı: Ülkeler arasında,

karşılığında herhangi bir ödeme zorunluluğu bulunmayan bağış ve

hibe şeklindeki tüm işlemleri içerir. Bu kalem içinde;

hükümetlerin yaptıkları gıda ve ilaç gibi ayni yardımlar, mali

yardımlar, eğitim, kültür ve sağlık alanlarında faaliyet

gösteren kuruluşlara yönelik olarak yapılan ödemeler, özel kişi

ve kuruluşlar tarafından diğer ülkelere yapılan karşılıksız

ayni ve nakdi yardımlar yer almaktadır.

2.2.e.3. Sermaye Hareketleri

Ödemeler dengesinin ikinci hesap kalemi ise, sermaye

hareketleri hesabıdır. Sermaye hareketleri kalemi, kişi ve

kuruluşların yabancı ülkelerde gerçekleştirdikleri fiziki

yatırımlar ve ülkeler arasındaki mali kaynak transferlerini

kapsamaktadır. Sermaye hareketleri kalemi sayesinde cari

işlemler dengesindeki fazlalık veya eksiğin ne şekilde

kapatıldığını görmek mümkündür.

Uzun vadeli sermaye hareketleri: Vadesi 1 yıldan daha

fazla olan uluslararası sermaye hareketlerini ifade eder.

Ülkeler arasında gerçekleştirilen “dolaysız sermaye

yatırımları” ile mali piyasalarda tahvil ve hisse senetlerine

yönelik olarak yapılan “uluslararası portföy yatırımları”

kapsamaktadır.

Kısa vadeli sermaye hareketleri: Uluslararası sermaye

akımları içinde özel veya kamu kesimi tarafından

108

gerçekleştirilen ve vadesi bir yıldan kısa olan kısa vadeli

banka mevduatı, finansman bonoları, prefinans kredilerini vb.

gibi işlemleri kapsamaktadır. Bu kapsama giren varlıkların

likiditesi de uzun vadeli olanlara göre yüksektir ve kısa

sürede nakde dönüşme özelliği göstermektedir.

2.2.e.4. Resmi Rezerv Hesabı

Bir ülkenin döviz, altın ve IMF kaynaklarından oluşan

uluslararası rezervlerinin yapısındaki değişmeyi gösterir.

Resmi rezervler, sadece Merkez Bankası’nın sahip olduğu

rezervleri ifade eder. Buna kamu bankalarının, Merkez

Bankası’nda tuttuğu dövizler de dahildir. Uluslararası

rezervler ise, Merkez Bankası’ndaki rezervlere, ticari

bankalardaki döviz rezervi, altın mevcudu ve muhabir

açıklarının eklenmesiyle oluşur. Bu aynı zamanda brüt

rezervdir. Net rezerv ise, bu tutardan muhabir açıklarının

çıkarılmasıyla bulunur.

2.2.e.5. Net Hata ve Noksan Hesabı

Ödemeler dengesinin muhasebe anlamında daima denk olması,

aynı zamanda dengede olduğu anlamına da gelmemektedir.

Uygulamada cari işlemlerle sermaye işlemlerinin

kaydedilmesindeki bazı hata, eksik, gecikme ve unutmalardan

dolayı eşitlik sağlanamamaktadır. İşte bu farkı ortadan

kaldırmak için net hata ve noksan kalemi kullanılır.

2.2.e.6. Ödemeler Dengesi Nasıl Yorumlanır?

Dış ticaret dengesinin negatif değerde olması, ithalatın

ihracattan fazla olduğunu gösterirken tersi durumda ise, bir

dış ticaret fazlasından söz etmek mümkündür.

109

Görünmeyen işlemler hesabının sonundaki denge hesabının

pozitif olması, dış ticarete konu olan hizmet gelirlerinin

hizmet giderlerinden fazla olduğunu gösterirken, negatif bir

sonuç tersi bir durumu ifade eder.

Cari işlemler dengesi hesabının fazla vermesi, yani

pozitif olması bu hesap kalemi içinde yer alan işlem sonucu

sağlanan döviz gelirlerinin döviz giderlerinden fazla olduğunu

gösterir.

Sermaye hesabı dengesinin fazla vermesi ülkeye kaynak

transferi anlamına gelir.

Ülkenin resmi döviz rezervlerinde bir azalmanın görülmesi,

ülkenin döviz gelirlerinin döviz giderlerini karşılayamadığını

veya merkez bankasının piyasaya ulusal para karşılığı döviz

satıcısı olarak müdahale ettiğini gösterir. Döviz rezervlerinde

bir fazlalık ise Merkez Bankası’nın piyasadan döviz satın

aldığını ifade eder.

İthal malları karşılığında yapılan ödemelerde problem

yaşanmaması için, dış ticaret açığının ve borç servisinin

arttığı dönemlerde, döviz rezervlerinin yüksek düzeyde olması

gerekir.

Uluslararası rezervlerin 4 aylık ithalatı karşılayacak

düzeyde olması, döviz rezervlerinin tehlikeli olduğu şeklinde

yorumlanmaktadır. Merkez Bankası’nın döviz piyasalarına

müdahale edebilmesi ve kurlardaki aşırı tırmanışı

frenleyebilmesi için yüksek rezervlere ihtiyaç vardır.

Dünya ticaretinin ve ekonomisinin hızlı bir gelişme içinde

olduğu dönemlerde, ülkemiz ihracat ve turizm gelirlerinde de

belirgin bir artış beklenmektedir. Aynı şekilde; dış dünyada

110

yaşanan bir resesyonun etkileri de, er ya da geç kendini

hissettirmektedir.

Zengin ülkelerde yaşanan resesyonun muhtemel bir sonucu

da, petrol fiyatlarında yaşanabilecek düşüşle beraber, ülkemiz

akaryakıt faturasındaki gözlenen azalma olacaktır. 20

2.2.f. Büyüme ve Kalkınma

2.2.f.1. Ekonomik Büyüme

Bir ülkenin, sahip olduğu kıt kaynakların miktarını

artırarak veya onların kalitelerini iyileştirerek üretim

imkanları sınırını genişletmesi veya üretim teknolojisini ve

kurumsal çerçeveyi değiştirerek daha yüksek üretim düzeylerine

çıkması “ekonomik büyüme” (economic growth) olarak ifade

edilmektedir. Ekonomik büyüme, aynı zamanda üretim

faktörlerinin kişi başına reel milli geliri yükseltecek şekilde

sürekli artması şeklinde de tanımlanabilir.

Milli gelir artışı ekonomik büyüme açısından en önemli

göstergedir.

Kaynaklarını büyük ölçüde geliştirmiş ve ileri derecede

sanayileşmiş ülkeler için ilk ve en önemli sorun bu kaynakların

tam çalıştırılmasını sağlamaktır. Henüz kaynaklarını

geliştirememiş ve yeterince sanayileşememiş ülkelerde ise

ekonomik büyümenin başarılması bütün sorunlardan önce gelir ve

onların olumlu çözümlere bağlanıp bağlanamayacağını da büyük

ölçüde etkiler. Bununla beraber, büyüme sorununun gelişmiş

ülkeler açısından da önemli olduğu ve özellikle uzun dönemli

20 (Ödemeler Dengesi ve Ödemeler Dengesi Bilançosu), http://www.paraborsa.net/i/odemeler-dengesi-nedir-odemeler-dengesi-bilancosu-nedir/

111

ekonomik rekabette kritik bir değer taşıdığı unutulmamalıdır.

Gelişmiş bir ülkede bile, eldeki kıt kaynakların tam

kullanımının sağlanmış olması ve bu kıt kaynakların hangi

malların üretiminde, hangi yöntemlerle kullanılacağı ve ürünün

kimler arasında nasıl bölüşüleceği sorunlarının çözülebilmiş

bulunması, hatta bu çözümlerin etkinlik koşullarına uygun

düşmesi yeterli sayılamaz. Bütün bu sorunlara en iyi çözümleri

bulmuş bir ülke durgun bir ekonomiye sahip ise, onun üretim

kapasitesi bir yıldan diğerine hiç değişmeyecektir. Buna

karşılık, diğer ekonomik sorunlara en iyi çözümleri bulamamış

bir ülkede mal ve hizmet üretme kapasitesi her yıl önemli

artışlar gösterebiliyorsa, onun ekonomik hayatı son derece

büyük bir canlılık ve dinamizm gösterecek ve zaman içinde

toplumun refah düzeyi önemli artışlar kaydedecektir. Ekonominin

sağlıklı büyümesi; işsizliğin azalması, alım gücünün artması,

tüketimin toplumun her kesimine üretime katkısı doğrultusunda

dağılarak artması, daha fazla gelir ve satış vergisi ödemeleri,

devlet bütçesinde gelirlerin yükselmesi, yabancı yatırımcıların

bu potansiyelden pay alabilmek için ülkeye kaynak aktarması ve

yerel para biriminin talep edilir hale gelmesi gibi olumlu

makro ekonomik sonuçlar vermektedir.

2.2.f.2. Ekonomik Büyümenin Ölçülmesi

Ekonomik büyüme çeşitli kriterlere göre ölçülebilir. Yani

bir ulusal ekonominin ne ölçüde büyüdüğünü matematiksel olarak

ifade etmek mümkündür. Ama böyle bir ifade bulmak için sağlam

istatistiki bilgilere gereksinme vardır. Bir ekonomideki yıllık

GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) artış oranı, SMH (Safi Milli

112

Hasıla) artış oranı büyüme hızını ifade etmek için kullanılır.

Yine aynı şekilde kişi başına tüketim harcamalarındaki yıllık

artış oranı büyüme hızını belirtmek için kullanılabilir. Bütün

bu kriterlere rağmen genel kabul gören ölçü kişi başına düşen

reel milli gelirdeki artıştır. Büyüme hızı, bir önceki yıla

kıyasla reel milli gelirin yüzde kaç arttığını gösteren bir

orandır. Büyüme hızı (BH) (t) dönemindeki milli gelir artışının

(∆Yt) başlangıç milli gelirine (Yt) bölünmesiyle ifade edilir.

Bu büyüme hızına brüt büyüme hızı denir.

BH = ∆YtYtBuradaki Yt başlangıç reel milli gelirini ve ∆Yt de Yt1 –

Yt farkını ifade eder. Büyüme hızı, fiyat artış ve azalmalarını

dikkate almasına karşılık nüfus artışını dikkate almaz. Yani

büyüme hızı, global bir ifade olup, refah artışının göstergesi

olamaz. Önemli olan ülkede kişi başına olan milli gelir artışı

olduğundan, bir yandan milli gelir artışı, öte yandan da nüfus

artışı dikkate alınmalıdır. Hızlı bir nüfus artışı büyüme

sağlayacağı refah artışına engel olur. Öyleyse, büyüme hızının

ferdi ölçüsü olması için, nüfus artışı dikkate alınarak brüt

büyüme hızından net büyüme hızına geçirilmelidir. Büyüme hızı

sadece global olarak reel milli gelirin ne oranda arttığını

ifade etmesine karşılık; net büyüme hızı kişisel gelirlerin bir

yılda ne oranda yükseldiğini gösterir. Brüt büyüme hızından

(BHb) nüfus artış hızı (n) çıkarılarak net büyüme hızı (BHn)

bulunur.

BHn = BHb – n

113

2.2.f.3. Ekonomik Kalkınma

Ekonomik kalkınma (economic development), bir ekonomide,

üretim (GSMH)

hacminde meydana gelen artış demektir. . Kalkınma ekonomik ve

sosyal yapılardaki değişikliği içerir. Yine kalkınmada,

ekonomik ve sosyal yapı değişikliği zorunludur ve bu yeni

yapılanma içinde toplumun belli bir sınıf ya da grubunun yanı

sıra bölgenin artan refahtan pay alarak refah düzeyinin dengeli

dağılımının sağlanması esastır. Kalkınma, aynı zamanda sosyal

sorunları çözerek büyümedir. Kalkınmanın asıl amacı, insanların

daha iyi yaşamalarını sağlamak için artan ekonomik olanakları

sosyal sorunların çözülmesinde kullanmaktır.

Kalkınmadan söz edilebilmesi için üretim hacmindeki

artışın devamlı, önemli ve reel olması lazımdır. Gerçekten de

öncelikle, üretimdeki artış geçici, yani bir veya birkaç yıl

için değil de, devamlı olmalıdır. Çünkü ancak bu takdirde söz

konusu ekonomide bir iyileşme ve refah artışı olabilir. O

halde, bu bakımdan, tesadüflere bağlı (örneğin, tarımda bir

veya birkaç yıl iyi ürün alınması gibi) geçici artışlar

ekonomik kalkınma anlamına gelmez. Diğer taraftan, üretim

hacmindeki artış önemli olmalıdır. Böylece, toplum,

ihtiyaçlarını eskisine nazaran daha yüksek bir düzeyde

karşılama olanağına kavuşmalıdır. Bu açıdan önemsiz, varlığı

ile yokluğu belirsiz artışlar kalkınma sayılmaz. Ayrıca, üretim

hacmindeki artış reel olmalıdır. Üretim artışı satın alma gücü

düşmüş bir para ile saptanmış ise, bu gerçek bir artış

olmayabilir. Çünkü bu, reel yani mal cinsinden değil de,

114

nominal yani para cinsinden bir artıştır, bunun için de

yanıltıcıdır.

2.2.f.4. Ekonomik Kalkınma ve Ekonomik Büyüme Arasındaki

Farklılıklar

Ekonomik kalkınma kavramı ile ekonomik büyüme ve gelişme

terimlerinin

bazen eş, bazen de farklı anlamlar taşıyacak şekilde

kullanıldığı görülür. Şöyle ki;Eş anlamlı olarak: Büyüme ve

kalkınma eş anlamlı kavramlardır. Bunlar, bir yıllık bir süre

içinde, nüfus başına düşen üretimde meydana gelen artışı

gösterirler.

Farklı anlamlı olarak: Büyüme ve kalkınma kavramları

farklı şeyleri ifade ederler. Büyüme, bilindiği gibi nüfus

başına düşen üretim hacminde, bir yıl içinde, meydana gelen

artış demektir. Kalkınma ise, azgelişmiş (gelişmekte olan)

ülkelerin gelişmesi anlamında kullanılır. Bu ülkeler hem hızla

artan nüfuslarının ihtiyaçlarını karşılamak, hem de gelişmiş

ülkelerle aralarındaki farkı kapatmak durumundadırlar. Bu

sebepten hızlı bir tempo ile gelişmek, yani üretimlerinde büyük

artışlar sağlamak zorundadırlar. Fakat, bu ülkelerde ekonomik,

sosyal, kültürel yönden gelen yapısal engeller gelişmeyi önler

veya sınırlar. Gelişme yolunun açılması bu engellerin

kaldırılmasına bağlıdır. Gerçekten, mesela sermaye birikimi

bakımından büyük güçlüklerle karşılaşırlar. İçinde bulundukları

koşullar (hızlı nüfus artışı, düşük gelir seviyesi ve bundan

doğan tasarruf azlığı gibi) bu ülkelerde hızlı bir sermaye

birikimine imkan vermez. Şu halde yoksul oldukları için

115

tasarrufta bulunup yatırım (sermaye birikimi) yapamazlar;

yatırım yapamadıkları için de tasarruf yapma olanağı veren bir

gelir (üretim) düzeyine ulaşamazlar, yani yoksul kalırlar ve

böylece yoksulluğun kısır döngüsü içinde kıvranıp dururlar.

Bütün bu engellerin aşılması ve gerekli yapısal değişikliklerin

yapılabilmesi için rasyonel ve uzun süreli çabalara ihtiyaç

vardır. Bu da bu amacı gerçekleştirecek politikalarla mümkün

olur. Bu sayede toplumun sosyo-ekonomik yapısı değişir. İşte

kalkınmanın en büyük özelliği budur. Buradan şu tanıma da

ulaşabiliriz: Kalkınma, bir ülkede toplumun sosyo-ekonomik

yapısının değişmesi ve nüfus başına düşen üretim hacminde

meydana gelen önemli ve reel artıştır, refah seviyesinde

beliren yükseliştir. Refah seviyesinde meydana gelen bu

yükseliş, dar ve geniş kapsamlı olarak alınabilir. Dar anlamda

alındığı takdirde bu, nüfus başına düşen tüketim malları

miktarı demektir. Geniş anlamda alındığı zaman, nüfus başına

düşen tüketim mallarıyla, toplumca sağlanan diğer bütün

(kültürel, sosyal, moral, psikolojik…) tatminleri içerir. Geniş

anlamdan kalkınma anlaşılır.

2.2.f.5. Ekonomik Kalkınmanın Ölçülmesi

“Üretim hacminde meydana gelen artış”tan ne anlaşılması

gerekir? Burada çeşitli

ölçüler akla gelebilir. Gerçekten, bundan

Toplam üretim hacminde meydana gelen artış miktarı mı

Üretime katılan işçi başına elde edilen paydaki artış

mı, yani işgücünün

verimliliğindeki artış mı,

116

Nüfus başına düşen üretim miktarındaki artış mı

anlaşılacaktır?

Bu ölçüleri sıra ile incelemek gerekir:

Toplam üretimde meydana gelen artış yalnız başına alındığı

takdirde fazla bir

anlam taşımaz. Eğer ülke nüfusu, toplam üretim kadar veya ondan

daha fazla artarsa, bu takdirde kalkınmadan söz edilemez. Bu

durumda yerinde sayma, hatta yaşama düzeyinin düşmesi hali

vardır.

İşçi başına elde edilen üretim miktarındaki artış, hiç

şüphesiz, yukarıdaki ölçüye göre

daha anlamlıdır. Fakat bu da yalnız üretime katılanları hesaba

kattığı, nüfusun çalışmayan kısmını görmezlikten geldiği için,

yani işçinin verimliliği çoğaldığı halde, nüfusun çalışmayan

kısmının fazla artması yüzünden toplum eskisine nazaran

yoksullaşabilir. Nüfusunun büyük çoğunluğunu 15 yaşından daha

küçük yaştakilerin teşkil ettiği genç nüfuslu ülkeler bunun

örnekleridir. O halde emeğin verimlilik ölçüsü de, burada amaca

uygun değildir.

Ekonomik kalkınmanın en iyi ölçüsü üretimden nüfus başına

düşen paydır, bu payda

meydana gelen artıştır. Çünkü ancak bu halde toplumun yaşama

düzeyinde, refah seviyesinde bir iyileşme, bir yükselme

olabilir. Fakat burada, üzerinde durulması gereken önemli konu

şudur: Nüfus başına düşen üretim, bilindiği gibi bir

ortalamadır. Gerçek durum bu ortalamadan çok farklı olabilir.

Toplam üretimle beraber nüfus başına düşen üretim payı

matematiksel olarak arttığı halde, gerçekte durum böyle

117

olmayabilir. Yani bu artıştan yalnız bazı kişiler, bazı gruplar

yararlanmış, nüfusun büyük bir bölümü bundan pay almamış

olabilir. bu halde olsa olsa bu kişilerin veya grupların

durumları iyileşmiş olur oysa amaç bu değildir. Amaç, toplam

üretimde meydana gelen artışın toplumu oluşturan kişiler

arasında dağılmasıdır. Bundan herkes mümkün olan en adaletli

biçimde yararlanmalıdır. Toplum refahının artışından ve

kalkınmadan ancak bu halde söz edilebilir. Kalkınma ölçüsü

olarak ekonomik ve sosyal ölçüler olarak şunlar kullanılabilir:

Ekonomik: Milli gelir düzeyindeki reel artış, kişi başına

düşen milli gelir artışı, gelir dağılımı vb.;

Sosyal: Okuma-yazma oranı, bebek ölüm oranları, kişi

başına düşen doktor sayısı, okullaşma oranı, nüfus artış oranı,

kişi başına kağıt tüketimi, kitap-gazete-dergi okuma oranı vb.

Kalkınma hızı da ekonomik kalkınmanın önemli bir

göstergesidir. Bir ülkenin reel

milli gelirinde bir yıl süresinde meydana gelen artış o ülkenin

kalkınma hızını gösterir. Örneğin Türkiye’nin sabit fiyatlarla

GSMH’sı bir yılda 50 trilyondan 55 trilyona yükselmişse,

kalkınma hızı %10 artmıştır. Çünkü GSMH bir yılda %10

artmıştır.

2.2.f.6. Ekonomik Kalkınmayı Belirleyen Unsurlar

Nüfus artışı, doğal kaynaklar, sermaye birikimi ve

teknoloji ekonomik kalkınma

açısından önem taşır. Bunları sırayla inceleyelim;

Nüfus artışı: Üretimin temel amacı insan ve onun

refahıdır. Aynı zamanda üretimin bir

118

numaralı unsurudur. Nüfus artışı, hem çalışan insan sayısının

artması, hem de çalışan insanların niteliklerinin iyileşmesi

bakımından önemlidir. Öte yandan dünyada, özellikle azgelişmiş

ülkelerde nüfus hızla artmaktadır. Buna karşılık azgelişmiş

ülkelerde nüfusun çalışabilecek durumda olan büyük bir

kısmından yararlanma olanağı yoktur. Bu ekonomik, sosyal,

teknolojik, moral, psikolojik ve başka pek çok sebeplerin

doğurduğu bir sonuçtur. Oysa çalışan insan sayısıyla refah

seviyesi arasında doğru orantı vardır. Hızlı nüfus artışı

karşısında artan üretim ancak yeni doğanları

besleyebileceğinden ortalama gelir düzeyi ya aynı kalmakta ya

da yavaş yükselmektedir. Nüfus artışı üstelik ekonominin

kaynaklarının kullanılmasına da tesir etmektedir. Beşeri

faktörü geliştirmek zorunluluğu, artan nüfus karşısında

hastahane, okul, diğer alt yapı yatırımlarını arttırmayı

gerekli kılmaktadır. Özellikle nüfus artışı ile öğretim ve

eğitim faaliyetleri paralel ilerlemek zorunda bulunmaktadır.

Hızlı nüfus artışı bir yandan işsizliği çoğaltıp, öte yandan

gizli işsizliğe yol açtığından genellikle ana üretim

faaliyetlerinde emeğin israfına yol açmaktadır. Çünkü emek

biriktirilmesi mümkün olmayan bir üretim faktörüdür.

Doğal kaynaklar: Doğal kaynaklar denilince kullanılabilen

toprakları, ormanları,

ülkenin sahip olduğu yer altı ve yerüstü zenginliklerini

anlamak gerekir. Doğal kaynaklar üretim artışını sağlayan,

ekonomik kalkınmayı hızlandıran faktörlerden biridir. Yapılan

incelemeler dünyada doğal kaynakların dağılımı yönünden

ülkelerarası bir eşitliğin olmadığını ortaya koymuştur. Bazı

119

düşüncelere göre doğal kaynakların bu adaletsiz dağılımı

gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerin doğmasında etkili bir faktör

olmuştur. Çünkü, birçok az gelişmiş ülkede doğal kaynaklar kıt

ve yetersizdir. Öyleyse doğal kaynakların titizce

değerlendirilmeleri ve ekonomik kalkınmayı ve büyümeyi olumlu

yönde etkilemeleri için alınacak önlemler hayati önem taşırlar.

Bunun için etkili ve yüksek verimli tarımsal işletmecilik akla

gelen ilk amaç oluyor. Bir ülkenin sahip olduğu toprakların

verimli işletilmesi bir yandan çoğu defa toprak reformunu öte

yandan tarım reformunu gerekli kılmaktadır. Ayrıca yalnız

toprakların değil, toprak altı ve toprak üstü kaynakların israf

edilmeden işletilmeleri önem taşımaktadır. Burada sermayeye,

vasıflı emeğe ve teknolojiye ihtiyaç vardır. Az gelişmiş

ülkelerde bu faktörlerin eksiklikleri ekonomik kalkınmayı

frenlemektedir.

Sermaye birikimi: Üretimi gerçekleştiren büyüme ve

kalkınmayı sağlayan faktörlerden

biri de sermayedir. Sermayenin kaynağı da tasarruftur. Eğer bir

ülkede tasarruf meyli yüksekse sermaye birikimi hızlanır,

tasarruf eğilimi düşükse sermaye birikimi yavaşlar. Az gelişmiş

ülkelerde atıl duran emek ve doğal kaynakların üretime

katılması büyük ölçüde sermaye birikimine bağlıdır. Az gelişmiş

ülkelerde milli gelirin küçük bir oranı tasarrufa

dönüşmektedir. Bunun da nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Yoksulluk,

b) Sade bir hayat ve gelişmeye önem veren burjuva

ahlakının yerleşmemiş olması,

120

c) Kıymetli eşya ve atıl stok biriktirmek veya

gayrimenkuller edinmek yahut hariçteki

para piyasasına transfer suretiyle tasarrufların verimsiz bir

şekilde kullanılması,

d) Gelişmiş ülkelerin tüketim normlarının taklit edilmesi.

Sonuç olarak düşük tasarruf düşük yatırım demektir. Düşük

yatırım da düşük kalkınma hızı demektir. Düşük kalkınma hızı ya

da milli gelir düşük seviyede tasarruf yaratır. Bu da yoksulluk

kısır döngüsünden başka bir şey değildir.

Teknoloji: Teknoloji, üretim faktörleri bileşiminde

verimliliği arttıran ana öğedir.

Ülkenin sahip olduğu sermaye stoku ne kadar büyükse, bunlar ne

kadar iyi yani teknik bakımdan ne kadar yeni iseler, ülkenin

üretim gücü o kadar fazladır. Diğer yandan ilk bakışta ucuza

mal olacağı sanılan teknolojinin gelişmiş bir ülkeden az

gelişmiş bir ülkeye transferi sermaye, yatırım, dinamik

müteşebbis, vasıflı emek ve adaptasyon gerektirmektedir. Oysa

ki az gelişmiş ülkeler açısından bakıldığından özellikleri

itibariyle teknoloji kullanımını da etkili düzeyde

gerçekleştiremediklerini söyleyebiliriz. Gelişmiş ülkelerde ise

kalkınma ile bilim, teknik, sermaye ve sanayii paralel

gelişmiştir. 21

2.2.f.7. İktisadi Büyümenin Türleri

21 (AKTUĞ), Kavramsal Açıdan Ekonomik Büyüme Ekonomik Kalkınma ve Bölüşüm İlişkileri, http://sosyalpolitikainfo.files.wordpress.com/2010/06/bolusum.pdf

121

Spontane Büyüme: Bu tür büyümede üretim faktörleri

kendiliğinden harekete geçmekte ve belli oranda bir büyüme

sağlamaktadır. Devletin ekonomiye müdahalesi asgari düzeydedir.

Planlı Büyüme: Bu tür büyümede kıt kaynakların hangi

malların üretimine ne oranda tahsis edileceği bir plan

dahilinde yürütülür. Amaç her alanda etkinliğin sağlanması ve

verimin artırılmasıdır. Eğer plan uygulaması tüm sektörler için

zorunlu ise otoriter planlama söz konusu olur. Sovyetler

birliğindeki uygulama bu tür planlamaya örnek gösterilebilir.

Eğer plan uygulaması bazı sektörler için zorunlu ise yol

gösterici planlamadan bahsedilebilir. Türkiye’de 1963 sonrası

dönemde uygulanan planlama yol gösterici planlamaya örnek

gösterilebilir. Sözü edilen dönemdeki planlar kamu sektörü için

zorunlu iken özel sektör için yol gösterici özellik taşımıştır.

Kapalı Büyüme: Bu tür büyüme ülkenin kendi öz kaynaklarına

dayanır. Amaç dışa olan bağlılığın yok edilmesidir. Kapalı

büyümede devlet ekonomiye her bakımdan müdahalede bulunur.

19.yy Japonya’sı ile yakın geçmişte Arnavutluk’ta

gerçekleştirilmeye çalışılan büyüme kapalı büyümeye örnektir.

Açık Büyüme: Bu tür büyümede uluslararası sermaye ve emek

önemli bir yer tutmaktadır. Açık büyüme serbest piyasa

ekonomisini benimsemiş olan tüm ülkelerde görülür.

Durgun Büyüme: Bu tür büyümede milli gelir artış hızı ile

nüfus artış hızı birbirine eşit olduğu için kişi başına gelir

artış hızı sıfır olmaktadır. Yani artan nüfus artan geliri

tamamen bitirerek ekonominin büyümekle birlikte kişi başına

gelir artışını etkilememektedir.

122

Üstel Büyüme: Hızı gittikçe artan büyümedir. Bazı

ülkelerin belli dönemlerinde görülmekle birlikte üstel büyümeyi

devamlı şekilde gerçekleştiren ülkeye rastlanmamıştır.

Biyolojik Büyüme: Bu tür büyüme canlıların büyümesinden

esinlenmiştir. Yani büyüme önce hızlı şekilde daha sonra

yavaşlamaya başlayarak bir yerde durmaktadır. Hatta bu noktadan

sonra gerilemeye başlar.

Dengeli Büyüme: Bu tür büyümenin en önemli özelliği

sektörler arası karşılıklı bağımlılıktır. Bu bağımlılık hem

üretimde hem de tüketimde geçerlidir. Her üretim birimi kendi

çıkıntısına pazar bulmak zorundadır. Dengeli büyümek denge

yatırım malları ile tüketim malları, sanayi malları ile ham

maddeler, gıda maddeleri ile yiyecek malları, iç talep ile dış

talep gibi konularda kurulmaya çalışılır. Kaynak israfının

önlenmesi için bu dengeler zorunludur.

Dengesiz Büyüme: Bu tür büyüme dengeli büyümenin gerçeğe

uymadığı düşüncesiyle doğmuştur. Konuya ilk değinen Fransız

iktisatçısı Perroux tur. Ekonomilerin genellikle

eşitsizliklerin, dengesizliklerin ve hiyerarşinin içinde

bulunduğunu bu özelliklerin kaldırılmaya çalışılması yerine

onlardan faydalanma yoluna gidilmesinin çok daha yararlı

olacağını ifade etmiştir. Bu anlayışa göre ekonomide daha

ileride olan bölgeler ve sektörler lokomotif rolü oynamaktadır.

Ekonomilerdeki öncü bölgeler ve sektörler peşlerine diğer

bölgeleri ve sektörleri takacak, onların büyümelerine ve

gelişmelerine katkı sağlayacaktır.

2.2.f.8. İktisadi Büyümenin Özellikleri

123

İktisadi büyüme rakamla ifade edilebilen bir olgudur.

Bundan dolayı gerek

büyüme hızında gerekse gayri safi milli hasıla, safi milli

hasıla ve milli gelirde meydana gelen değişmeler rakamla ifade

edilebilir.

İktisadi büyüme uzun döneme dayalı bir olgudur.

Yatırımların artırılması

üretim artışının sağlanması ve iktisadi yapının değiştirilmesi

ancak uzun dönemde mümkündür.

İktisadi büyüme nominal değil gerçek bir artışı ifade

eder. Yani iktisadi

büyümede mevcut birime bir ilave söz konusudur. Örneğin;

fiyatların yükselmesi nedeni ile bir yıldan diğer bir yılda

meydana gelen gayri safi milli hasıla artışı fiziki bir artış

değildir.

İkame yatırımlarının iktisadi büyüme ile ilgisi

yoktur. Örneğin;5 katlı eski bir

binanın yıkılıp yerine tekrar 5 katlı bir binanın inşa edilmesi

halinde büyümeden bahsedilemez. Burada ikame yatırımı söz

konusudur. Eğer yıkılan binanın yerine 10 katlı bir bina inşa

edilmiş olsaydı ilave 5 kat büyümeyi ifade edecektir.

İktisadi büyümenin gelir dağılımının iyileştirici bir

özelliği yoktur. Örneğin;

milli gelirin bir yılda %7 oranında büyümesi halinde tüm

fertlerin gelirinde fiilen aynı oranda büyümüş olduğundan

bahsedilemez.

İktisadi büyüme aynı zamanda dinamik bir özelliğe

sahiptir. Büyümeyle

124

birlikte ekonomide genellikle hareketlilik ve istikrarsızlık

baş gösterir. Diğerlerine kıyasla daha hızlı büyüyen bölgelerde

ve sektörlerde hareketliliğin artması doğaldır. Bir yanda bu

gelişmeler olurken diğer yandan bazı bölgelerin gerilemesi ve

bazı sektörlerin önemini kaybetmesi çeşitli yorumların gündeme

gelmesine yol açar. 22

2.2.g. Para - Banka

2.2.g.1. Para Teorisi

Eski zamanlarda uygulanan takas(trampa, mübadele) yöntemi

birçok güçlükler doğurmaktaydı. Bu nedenle insanlar malın malla

değişimi yerine başka bir değişim aracı buldu: Para.

2.2.g.2. Paranın İşlevleri

Ortak bir değer ölçüsü. Tüm mal ve hizmetlerin değeri para

ile ölçülebilir.

Ortak bir değişim aracı.

Tasarruf aracı. Bu özelliğini sürdürebilmesi için zamanla

değer kaybetmemelidir.

Borç ödeme aracı.

Ekonomi politikası aracıdır.

2.2.g.3. Paranın Çeşitleri

Mal Para: İlk toplumlarda başka malların değişiminde

kullanılan mallardır. Ör: deri, midye kabuğu, tütün.

22 (GÜREL), Büyüme ve Kalkınma Kavramlarının Tanımı, http://www.gurelali.com/category/mikro-iktisat/

125

Temsili Para veya Kağıttan Para: Altın ve gümüş

sertifikalar, banknot, kağıt para ve ufaklık para(metal para)

bu türdendir. Ufaklık parada paranın yapıldığı maddenin değeri

ile üzerinde yazan değer farklı olmalıdır. Enflasyonun yüksek

olduğu dönemlerde değerli metalden yapılmış ufaklık paralar

metali kendisinden daha değerli olduğu için piyasadan

kaybolmuştur. Bu kavram Gresham's law(Gresham'ın kanunu) adıyla

bilinen "bad money drives out good"(kötü para iyiyi safdışı

eder) kanunuyla anlatılabilir.

Kaydi Para(Banka Parası): Özellikle gelişmiş ülkelerde

ödemelerin büyük kısmı bizzat para ile yapılmaz. Borçlu kimse

borcunu çek ile ödediğinde çeki alan kimse ya da firma bankadan

nakit almayacak fakat çek tutarını kendi hesabına yazdıracak

veya aktaracaktır. Kaydi para diğer adıyla banka parası gözle

görülür bir para değildir. 23

2.2.g.4. Bankalar ve Para Yaratma Süreci

Bankalar her ülkenin yasasına göre kendisine yatırılan

paranın(mevduatın) bir kısmını ya kendi kasasına nakit olarak

saklayacak ya da merkez bankasına teslim edecektir. Saklanan bu

paralara "yasal karşılıklar" denir. Diyelim yasal karşılıklar

oranı %20 olsun ve bankaya 2000 TL yatırılsın. Banka 2000

TL'nin %20'si olan 400 TL'yi yasal karşılık olarak saklayacak

geri kalan 1600 TL'yi ikinci bir kişiye kredi olarak

verebilecektir. Bu kişi de 1600 TL'yi tekrar bankaya

yatırdığında 1600 TL'nin %20 si olan 320 TL'yi yasal karşılık

olarak saklayıp geri kalan kısmı bir üçüncü kişiye kredi olarak

23 (Para Teorisi), http://ekonomik.tripod.com/ekonomik2.html126

verecek ve işlem aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere devam

edecektir.

Dönemler Yatırılan

mevduat

Yasal

karşılık

Verilen kredi

1 2000 400 16002 1600 320 12803 1280 256 1280- - - 1024- - - -- - - 8000

Tablo 1.9. Banka Para Yaratma ve Yasal Karşılıklar

Tablosu

r:yasal karşılık oranı, A:bankaya yatırılan ilk mevduat,

D:Toplam Mevduat, K:Kredi olmak üzere

Bankaların yarattığı toplam kredi:

K=(1-r)*A/r

Toplam mevduat:

D=(1/r)*A

Formülleri ile de hesaplanabilir.

Bir kişi ticari senedini belli bir iskonto karşılığında

bankaya kırdırır. Yani eğer senet 10.000 TL ve iskonto oranı %5

ise banka 10.000 TL'nin %5'i olan 500 TL'yi kendi almakta,127

senet sahibine ise 9.500 TL ödemektedir. Bu senedi alan banka

Merkez Bankası'na giderek belli bir iskonto karşılığında senedi

kırdıracaktır. Buna "senedin reeskontu" diyoruz. Eğer reeskont

oranı %3 ise Merkez Bankası ticari bankaya senet karşılığı

olarak 9.700 TL'sı ödeyecektir. İşte bankanın müşteriye verdiği

9.500 TL ile Merkez Bankası'ndan aldığı 9.700 TL arasındaki

fark bankanın karıdır. 24

2.2.g.5. Para Arzı

Bir ekonomide belirli bir anda dolaşımda bulunan her türlü

paranın toplam miktarına para arzı denir. Para arzı bir

stoktur.

Para arzı= Ufaklık para + Kağıt Para(banknot) +

Banka Parası(kaydi para)

Merkez Bankasının piyasaya kağıt para sürme işlemine

"emisyon" diyoruz. Merkez Bankası para arzını dar tanım(M1) ve

geniş tanım(M2) olmak üzere iki şekilde vermektedir. M1;

ufaklık para, kağıt para ve vadesiz mevduat toplamı olarak

hesaplanmaktadır. M2 ise M1'e vadeli mevduatların (hem ticari

hem de tasarruf) ilavesiyle bulunmaktadır.

Para arzı ile ilgili iki kavram önemlidir: Birincisi,

"reel para arzı" ve ikincisi, "paranın dolanım hızı" diğer

adıyla "paranın gelir oluşturma hızı". Ekonomide mal ve hizmet

fiyatları artıyorsa onları satın almak için gerekli para

24 (Bankalar ve Para Yaratma Süreci), http://ekonomik.tripod.com/ekonomik3.html

128

miktarı artacaktır. Fakat bu nominal(parasal) bir artıştır.

Reel para arzının artması için paranın satın alma gücünün

artması gerekir. Gelir dolaşım hızı ise bir birim paranın bir

yılda kaç kez el değiştirdiği daha iyi bir ifadeyle kaç el

değiştirerek ne kadar birimlik gelir meydana getirdiğidir. Bunu

hesap etmek için nominal milli geliri para arzına bölmek

gerekecektir. Görüldüğü gibi dolanım hızı ile milli gelir doğru

orantılıdır.

Kağıt paranın piyasaya fazla miktarda sürülmesi onun değer

kaybetmesine başka bir değişle mal ve hizmet fiyatlarının

yükselmesine (enflasyon) yol açar. 25

2.2.g.6. T. C. Merkez Bankası Para Arzı Tanımları

Para Arzı Tanımları

M1 = Nakitler (Dolaşımdaki para (ufaklık + banknot) +

Vadesiz mevduatlar + Merkez Bankası mevduatları (Dar

tanımlı para arzı)

M2 = M1 + Vadeli mevduatlar (Geniş tanımlı para arzı)

M2Y = M2 + Yurtiçi yerleşiklerine ait Döviz Tevdiat

Hesapları

M2YR = M2Y + Repo

M3A = M2 + Resmi mevduat

M3 = M3A + MB’daki diğer mevduat

M3Y = M3 + Yurtiçi yerleşiklerine ait Döviz Tevdiat

Hesapları

L = M3Y + Repo + VDMK + Yatırım fonları + Özel finans

kurumlarındaki katılım payları 26

25 (Para Arz ve Talebi), http://ekonomik.tripod.com/ekonomik4.html129

2.2.g.7. Para Talebi

Bir ekonomide tüm bireylerin ve kurumların yanlarında,

kasalarında ya da bankalardaki hesaplarında hemen harcanabilir

durumda bulundurmak istedikleri para stokuna para talebi denir

Kişi ve kurumlar üç güdü ile ellerinde para tutmak ister:

İş görme güdüsü: Günlük alışverişin yapılması ve diğer

ihtiyaçların karşılanması. Gelir düzeyi ve eşya fiyatları ile

doğru orantılıdır.

Geleceği düşünme güdüsü: İlerideki muhtemel sıkışık

durumlar için tedbir olarak para tutmak istenir. Bu kişilik

özelliklerinin yanı sıra milli gelir ve fiyatların bir

fonksiyonudur.

Spekülasyon güdüsü: Amaç kazanç sağlamaktır. Özellikle

tahvil piyasasında yapılır. Tahvil ucuzken alınır pahalı iken

satılır. Esas olarak faiz oranlarındaki değişime bağlıdır.

Bu üç güdüyü birleştirerek para talebinin milli gelir,

fiyatlar genel düzeyi ve faiz oranlarının bir fonksiyonu olduğu

görülür.("Mt" para talebi, "Y" milli gelir, "P" fiyatlar genel

düzeyi ve "i" faiz oranı)

Mt = f(Y,P,i)

Likidite Fonksiyonu ve Faiz Oranları:

Kişi ve kurumların faiz oranları yükseldiği zaman

ellerinde tuttukları paradan

26 (ERDOĞAN KURUMLU),KPSS Para, Banka ve Kredi, http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/12012012141503parabankakredi%20baski.pdf

130

dolayı katlandıkları faiz kaybı daha fazla olacağından faiz

yükseldikçe para talebi azalır. Değişik faiz oranlarındaki para

taleplerini bir tablo üzerinde birleştirirsek Likidite

Eğrisi(LT) elde edilir. Bir ekonomide faiz oranı para

talebi(likidite eğrisi) ve para arzının kesiştikleri noktada

oluşacaktır. Para arzı arttıkça aşağıdaki grafiğe göre faiz

oranı düşecektir. Fakat belli bir noktadan sonra LT eğrisi x

eksenine paralel gittiğinden faiz daha fazla düşmeyecektir. Bu

olay ekonomi literatüründe Likidite Tuzağı olarak

bilinmektedir.

Şekil 1.14 Likidite Eğrisi

Ekonomide para miktarı teorilerine(fisher ,cambridge )

göre paranın miktarı arttıkça fiyatlar da artacaktır.

Keynes(ünlü ekonomist) tam istihdam durumundayken yani üretim

faktörlerinin tamamı normal çalışma koşullarında çalışıyorken

bu teorilere katılır; onlardan ayrıldığı nokta eksik istihdam

durumudur. Bu durumda para miktarındaki artış mal ve hizmetlere

talebi artıracağından ve devamında bu talebi karşılamak için

üretim artışı geleceğinden fiyatlar artmayacaktır.131

2.2.g.8. Para Değerindeki Değişmelerin Ölçülmesi(fiyat

endeksi)

Paranın değerindeki değişiklikleri fiyatlardaki

değişikliklere göre saptarız. Ülkemizde iki tür fiyat endeksi

vardır: Toptan eşya fiyat endeksi(TEFE) ve geçinme endeksi.

TEFE'de bir başlangıç yılı seçilir ve bu yılda malların toptan

alım-satımlarına konu olan fiyatlar ortalaması alınarak buna

100 denir. Takip eden yıllarda fiyatlar ortalaması 100'e göre

değerlendirilir. Bir sonraki yıl 120 iki yıl sonra 150 olmuşsa

bu yıllarda enflasyon sırasıyla %20 ve %25 olmuştur. 27

2.2.g.9. Merkez Bankası

11 haziran 1930da 1715 sayılı yasa ile kurulmuş. Özelliği

tek elden para basma yetkisi vardır. Kuruluş safhasında banka

üzerinde hazinenin etkisinin sınırlandırılabilmesi amacıyla

hazinenin payı %15 olarak belirlenmişken daha sonra çıkarılan

yasayla hazine hisse senedi payı %51 e çıkarılmıştır.

Bankaların hisseleri a, b, c, d, sınıfı olmak üzere bölümlere

ayrılmıştır. A sınıfı hisseler hazineye, b sınıfı hisseler

milli bankalara, c sınıfı hisseler diğer bankalara ve

ayrıcalıklı şirketlere, d sınıfı hisse senetleri ise TC

vatandaşlarına ve Türk tüzel kişilerine ayrılmıştır. Bankanın

25 milyon TL sermayesi ve isme yazılı olan 250 bin hisseden

oluşur.

27 (Para Arz ve Talebi), http://ekonomik.tripod.com/ekonomik4.html132

1990 a kadar MB’ sini bir kasa gibi kullanmış 1990dan

sonra ise parasal program ilan ediliyor. İlerleyen yıllarda

bağımsızlığını elde etmeye başlıyor. Yegane görevi olan piyasa

fiyat istikrarını sağlayabilmek için.

Yetkileri:

Para basma yetkisi tek elden merkez bankasına aittir.

Para ve kredi konularında karar alma hükümete öneride

bulunma.

Kredi işlemlerinde uygulayacağı reeskont, ıskonto ve

faiz oranlarını belirleme

yetkisi.

Bankaların denetlenmesi

Görevleri:

TL nin iç ve dış istikrarını(dengesini) korumak

amacıyla tedbirler almak.

Hacim ve tedavülünü(dolaşımını) düzenlemek.

Açık piyasa işlemleri yapmak.

Reeskont işlemleri yapmak.

Bankalardaki mevduatlar için uygulanacak faiz

oranlarının azami ve asgari

sürelerini ve vade tür ve dilimleri belirlemek.

Ülkenin altın ve döviz rezervlerini yönetmek de MB

nin görevidir.

2.2.g.10. Para Politikası Araçları

Zorunlu Karşılık Oranları

133

Bankalar kanununa göre mevduatların belli bir oranını MB

bünyesinde açılacak bir hesapta tutmak zorundadırlar. Bankalar

arası mevduat hariç. Transfer işlemlerinde kullanmak için

bankalar arası mevduat kullanılır.

ZKO artarsa para arzı azalır. Çünkü banka mevduat toplayıp

kredi verir. Oran artarsa kredi rezervleri azalır. Bu yüzden

para arzı azalır.(tersi de doğru olacaktır.)

ZKO TL ve yabancı para; vadeli ve vadesiz mevduata aynı

uygulanacağı gibi farklı da uygulanır. Vadeli mevduatlarda

düşük tutulur.

MB kendi bünyesinde bulunan zorunlu karşılıklar için

bankalara faiz ödeyebilmektedir.

Uygulamada MB aldığı zorunlu karşılıkları bloke eder.

Belli bir döneme kadar özel, bir döneme kadar nihai finansman

olarak kullanılmıştır. Başlangıçta ZK ların MB sına yatırılma

süresi 6 hafta iken sonradan yapılan düzenlemelerle 2 haftaya

indirilmiştir. (amacı nedir) Kısa sürede piyasadaki etkisi

daha çabuk ortaya çıkar.

Disponibilite Oranı

Bankalar taahhütleri karşılığında disponibl değerler

bulundurmak zorundadırlar ve

D.O disponibl değerlerin taahhütlere oranlanmasıyla belirlenir.

D.O.= Disponibil değerler*100/Taahhütler

Taahhütler: Bankalar arası mevduatlar hariç TL mevduatı.

134

Disponibl değer: Likiditesi yüksek değerler nakit ve nakde

çevrilmesi kolay değerler.

Efektif: Nakit yabancı para

Banka toplamış olduğu mevduat karşılığında iç borçlanma

senedi bulundurmak zorundadır.

İç borçlanma senedi: Devletin finansman karşılamak

amacıyla çıkarıp halka arz ettiği bono ve senetlerdir.

Hazine bonoları: Faiz kuponu taşımayan ve vadesi 1 yıl

olan İ.B.S ifade eder. Tahviller: Faiz kuponu taşıyabilir

veya taşımayabilir. Faiz kuponu taşıyan devlet

tahvilleri 3ay, 6ay, 1yıl süreyle geri ödenecek şekilde kupon

taşırlar.

Bu senetlerde MB sına 2 hafta içinde yatırılmalıdır.

Disponibl oranı artarsa para arzı azalır.

İBS şeklinde ayrılan fonlar sadece para arzını koruma

amacında mıdır? Yoksa başka amaç var mıdır? Ayrılan bu değerler

banka için bir güvencedir. Yani kullanılabilir rezerv bankanın

bünyesini sağlamlaştırır.

Açık Piyasa İşlemleri

MB nin para arzının dengesini sağlamak amacıyla piyasada

mevcut menkul kıymetleri

alıp satması sonucu gerçekleşir.

Gelir ortaklığı senetleri: Başbakanlık, toplu konut, kamu

ortaklığı idaresi tarafından büyük yatırımların finansman için

çıkarılan belirli tesislere vadesi 1 yıldan uzun olan

senetlerdir. MB şayet para arzını artırmayı amaçlarsa piyasadan

135

menkul kıymet alır. Tersi doğru MB adi işlemleri bünyesinde

repo ters repo işlemleri gerçekleştirebilmektedir.

Repo: Bir menkul kıymetin belirli bir vade ve faiz oranı

üzerinden geri satın alınmak üzere satışı yapılan sözleşmeyi

ifade eder. O halde taraflardan birisi repo işlemi yaparken

diğeri ters repo yapar. Repodaki karı uygulanacak faiz oranı

belirler. Kişi bu faiz oranına bağlı olarak geri satın alma

fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark belirler.

Repo işlemindeki faiz oranının yükselişinin nedeni?

Piyasada likide sıkıntısı olduğu dönemlerdir.

Repo sözleşmesinin 2 türü vardır.

Açık Repo: Taraflardan birisi istediği zaman

sözleşmeyi fes edebilir. Yine

taraflardan biri istediği zaman teminat olarak kullanılan

senetleri değiştirebilir.

Sürekli Repo: Taraflardan biri sözleşmeyi fes

etmedikçe sözleşme

kendiliğinden yenilenir.

Döviz üzerinden yapılan repoya SWAP denir.

Reeskont Oranı: MB nin bankalara ödünç para işleminde

uyguladığı faiz oranına denir. MB reeskont işlemi yoluyla

bankalara kredi kullandırırken MB sına teminat olarak MB sınca

kabul olunan belgeleri sunması gerekir. Bu belgeler İ.B.S;

büyük şirketlerin çıkarmış oldukları Menkul Kıymetler Borsasına

kayıtlı tahviller olabilir. Reeskont işlemi aynı zamanda MB

sunulan senetlerin yeniden iskontoya tabi tutulması anlamına

gelir. MB bu senetler karşılığında bankalara avansta

kullandırabilmektedir.

136

Reeskont oranı yükseltilirse para arzı üzerindeki etkisi

ne olur? Daraltıcı olur. Çünkü kullanılan krediler üzerinde

azalma vardır.

MB sı mevduatlara uygulanacak faiz oranının azami

seviyesini tespit etme yetkisine sahiptir. MB sının

belirleyeceği faiz oranı diğer alternatif yatırımların

getirisine göre düşük tutulursa bunun anlamı MB sının para ve

kredi politikası üzerindeki etkinliğinin azalmış olmasıdır.

Mevduat Faiz Oranı: MB bankaların mevduata uygulayacakları

faiz oranının azami veya kesin seviyesini tespit etme yetkisine

sahiptir. Para arzını kontrolünü sağlayan araç üç yöntem ile

gerçekleştirilir.

Güdümlü faiz oranı: Faiz oranının ilgili organ

tarafından belirlenmesi.

Enflasyon oranı göz önüne alınır.

Endeksleme: Faiz oranının faiz oranına göre

endekslenmesi.

Serbestlik: Faiz oranının piyasadaki arz talep

dengesine göre belirlenmesi.

Türkiye’deki faiz oranları 1933-1960 yılları arasında

yasa ve kararnamelerle 1961

1970 yılları arasında ise banka kredilerinin tanzim komiteleri

tarafından 1970-1980 arasında da MB tarafından belirlenmiştir.

1 Temmuz 1980 den sonra faizler serbest olarak belirlenmiştir.

Mevduat faiz oranının yükselmesi kredi faiz oranının

yükselmesine neden olur. Bu yüzden bankalar arası centilmenlik

anlaşması yapılmıştır.

137

Reel Faiz Oranı: Net faiz oranından enflasyon faiz

oranı düşülünce bulunur.

Eğer pozitif olursa pozitif reel getiri, negatif olursa negatif

reel getiri olur. Dikkat edilmesi gereken reel faiz oranının

(+) olmasıdır.

MB ‘sının belirlediği faiz oranı enflasyon oranından büyük

olmalıdır.

İkna yolu: MB ‘nin para arzının dengesini sağlamak

amacıyla bankalara telkinde bulunması.

İthalat teminatları: İthalatçıların ithalat lisansı

alabilmek için ithal ettikleri malların TL karşılığı bir

oranını MB sına yatırması anlamına gelir. Bu oranı MB belirler.

1990 yılında kaldırılmıştır.

Asgari ödeme oranı: Asgari ödeme oranı daha çok gelişmiş

ülkelerde uygulanır. Türkiye’de henüz kullanılmıyor. Yatırım

yapmak isteyen kişi yatırımı kredi kullanarak yapmak istiyorsa

yatırım oranının belirli bir oranını imkanlarıyla karşılamak

zorundadır. AÖO en az %50 olması gerekir.

Sekletif kredi kontrolü: Daha çok gelişmiş ülkelerde

kullanılır. Şu an kullanılmıyor. Döviz kazancı elde eden

kuruluşların döviz gelirlerinin belirli bir kısmını MB sına

yatırmalarını ifade eder. Belli kısmı belirleyen ZDD oranıdır.

Bu yöntemde amaç; MB sına diğer döviz depolarını kontrol imkânı

vermesidir.

Zorunlu döviz oranı: Döviz geliri elde eden kuruluşların

ellerinde bulunan dövizlerin beli bir oranını MB ‘na satma

zorunluluklarını ifade eder. 28

28 (ÇAKIR), Para Teorisi ve Politikası, http://www.belgeler.com/blg/2zuj/para-teorisi-ve-politikasi

138

2.2.g.11. Enflasyon

Enflasyon, genel fiyat düzeyinin devamlı artması ve para

değerinin düşmesidir. Toplam mal ve hizmet arzının toplam

talebi karşılayamaması, enflasyonun en önemli özelliğidir.

Ekonomide söz konusu olan enflasyon tipleri; harcamaların

toplam üretim miktarını aşmasıyla oluşan talep enflasyonu ve

maliyet şişmelerinin ürün fiyatlarındaki artışına neden olan

maliyet enflasyonudur.

Maliyet enflasyonu, vasıtalı vergi yükünün ağırlaşması,

devalüasyonlar, faiz hadlerinin yüksekliği ile hammadde ve ara

malları fiyatlarının yükselmesinden kaynaklanabilir.

Ekonomide fiyatların takibi ancak fiyat endeksleri

sayesinde mümkün olmaktadır. Türkiye’de iki çeşit fiyat endeksi

kullanılmaktadır. Bunlar Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ve

Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu endeksler, ülke enflasyonu haricinde sektör bazında bilgiler

de vermektedir.

TÜFE’yi ve TEFE’yi oluşturan sektörler ve ağırlıkları şu

şekildedir:

Gıda, İçki, Tütün: 31.09

Giyim, Ayakkabı: 9.71

Konut, Kira: 25.80

Ev eşyası: 9.35

Sağlık: 2.76

Ulaştırma: 9.30

Eğlence, Kültür: 2.95

Eğitim: 1.59

139

Otel, Pastane, Lokanta: 3.07

Çeşitli mal ve hizmetler: 4.38

TÜFE, tüketime açık olan mal gruplarının fiyat değişimini

ifade eder. TÜFE’de toplamda %56.89’luk paya sahip olan gıda ve

kamu sektöründeki küçük artışlar, endekste önemli değişmelere

yol açmaktadır. Bu sektörlerden konut sektörü istikrarlı bir

yapıya sahipken, gıda sektörü dönemsel farklılıklar

gösterebilmektedir.

TEFE’de ise, alt kollar daha az olmasına rağmen bu

kolların kamu ve özel sektör fiyat değişimleri incelenmektedir.

TEFE’de en çok izlenen rakam, “çekirdek enflasyon”dur. Çekirdek

enflasyon, özel imalat sanayi fiyat endeksidir. Yani, imalat

sanayi özel kesiminin o ay içinde yaptığı fiyat hareketini

gösterir.

Tüketici fiyatlarındaki artış oranı, toplu iş

sözleşmelerinde veya memur ve emekli maaşlarının

belirlenmesinde pazarlığa baz olarak alınır ve ayrıca gerçek

ücretlerin hesaplanmasında da kullanılır.

Hiperenflasyon: Enflasyonun yılda %1000’i aşan

düzeylerde artış göstermesi

olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca, bir yılda fiyatların %5

arttığı bir ülkede, enflasyonun %70-80’lere yükselmesi de bir

hiperenflasyon olarak algılanabilir. Hiperenflasyon

dönemlerinde; yatırımlar azalır, borsa endeksi düşük

seviyelerde kalır, paradan kaçışla beraber reel kıymetler

taleplerinde aşırı bir artış görülür ve gelir dağılımındaki

dengesizlik had safhalara ulaşır.

140

Milli Gelir Deflatörü: En iyi enflasyon ölçüsü olarak

kabul edilen milli gelir

deflatörü, milli gelir hesabında yer alan tüm mal ve

hizmetlerin fiyat artışını içerir. Bu deflatörü bulmak için,

GSMH’deki cari artış, sabit fiyatlarla hesaplanan reel artışla

karşılaştırılır.

Nasıl hesaplanır?

TÜFE’yi hesaplarken ilk olarak, Türkiye’nin genelini

temsil eden bir örnek kitlenin bir yıl içinde hangi mal ve

hizmete ne kadar para harcadığı hesaplanır. Ayrıca her mal ve

hizmetin toplam içindeki ağırlıkları belirlenir.

Yılın her ayının belirli günlerinde ve belirli alışveriş

merkezlerinden alınan mal ve hizmet fiyatlarındaki değişim,

belirli ağırlıklara göre ölçülür. Her ayın 25’inden sonraki

fiyat artışı bir sonraki ayın enflasyon oranına yansır.

5 ayrı coğrafi bölge ve 16 büyük kent için açıklanan aylık

endeks rakamlarında; kentsel yerlerde 347 mal ve hizmetin,

kırsal yerlerde ise 280 adet malın fiyatları derlenir.

TEFE ise, tarım, madencilik, imalat sanayi ve enerji

sektöründeki 640 ürünün fiyatlarındaki değişimleri inceler.

Nasıl değerlendirilir?

TEFE’nin TÜFE’ye göre daha yüksek olması, maliyet

enflasyonunun yaklaşmakta olduğuna dair bir işaret olarak kabul

edilmektedir. Faiz, ücret, hammadde ve ara malı fiyatlarındaki

artıştan kaynaklanan bu artış, bir süre sonra da tüketici

fiyatlarına yansır.

141

TÜFE, TEFE’den yüksek olmasının, iç talebin canlılığından

kaynaklandığı söylenebilir. Talep enflasyonunun bir belirtisi

olarak kabul edilen bu durum, para arzının ve gelirlerin

yükselişi ile ortaya çıkar.

Enflasyonist beklentiler, yeni fiyat artışları üretir.

Fiyatların sürekli yükseleceği inancı yaygın olduğunda,

enflasyonist ortam sonraki dönemlerin fiyat artışlarını

doğurur.

Döviz kurlarında ve kredi faiz oranlarında, enflasyon

oranının üstünde görülen artışlar yeni fiyat artışlarına neden

olabilir.

Emisyon ve para arzında görülen hızlı artış, bütçe

açığının yüksekliği; sonraki dönemler için, bir tür enflasyon

habercisi olarak kabul edilebilir.

İhracatın artışı, üretim artışı ile paralel gitmiyorsa; iç

piyasaya arzedilen mal azalır ve fiyatlar yükselir.

Enflasyon oranının çok üstünde belirlenen ücret artışları

ve yüksek faizler de fiyatları hareketlendirir.

Yatırımların duraklaması da sonraki dönemlerde arzdaki

artışı önleyeceği için fiyatları yükseltir.

Ekonominin canlı olduğu ve ücretlerin yükseldiği

dönemlerde, fiyatlarda hareketlilik gözlenir.

İstikrarsızlık ve belirsizlik dönemlerinde ise; satıcılar,

içgüdüsel olarak fiyat artışlarını hızlandırır.

Kuraklık nedeniyle tarımsal üretimin düşmesi veya geri

teknoloji nedeniyle maliyetlerin yükselmesi gibi etkenler de,

enflasyonu artırıcı niteliğe sahiptirler.

142

Dünya piyasalarında herhangi bir malın fiyatının

yükselişi, bir süre sonra iç piyasalara da yansır.

İç piyasadaki eksik rekabet, fiyat düzeyinin sürekli

yüksek kalmasıyla sonuçlanır. Tekelleşme ve fiyat anlaşmaları

da enflasyonun en önemli nedenlerindendir.

KaynakçaAKTUĞ, S. (tarih yok). Kavramsal Açıdan Ekonomik Büyüme Ekonomik

Kalkınma ve Bölüşüm İlişkileri. 09 08, 2013 tarihinde http://sosyalpolitikainfo.files.wordpress.com/2010/06/bolusum.pdf adresinden alındı

Bankalar ve Para Yaratma Süreci. (tarih yok). 09 08, 2013 tarihinde http://ekonomik.tripod.com/ekonomik3.html adresinden alındı

BOZDAĞ, N., & BOZDAĞ, E. (tarih yok). Ülkeler Arası Kişi Başına Gelir Karşılaştırması. 09 05, 2013 tarihinde http://www.nihatbozdag.net/pdf/ulkeler.pdf adresinden alındı

ÇAKIR, A. C. (tarih yok). Para Teorisi ve Politikası. 09 08, 2013 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/2zuj/para-teorisi-ve-politikasi adresinden alındı

Dış Ticaret Kavramları. (tarih yok). 09 06, 2013 tarihinde http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/D%C4%B1%C5%9F%20Ticaret%20Kavramlar%C4%B1.pdf adresinden alındı

Dış Ticaret Nedir? (tarih yok). 09 06, 2013 tarihinde http://www.paraborsa.net/i/dis-ticaret-nedir/ adresinden alındı

Ekonomi. (tarih yok). 08 30, 2013 tarihinde http://ekonomik.tripod.com/ekonomik1.html adresinden alındı

Ekonomik Sistem. (tarih yok). 08 30, 2013 tarihinde http://notoku.com/ekonomik-sistem/ adresinden alındı

ERDOĞAN KURUMLU, D. (tarih yok). KPSS Para, Banka ve Kredi. 09 08, 2013 tarihinde http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/12012012141503parabankakredi%20baski.pdf adresinden alındı

Gelir Dağılımı Kavramı ve Gelir Dağılımı Yaklaşımları. (tarih yok). 09 05, 2013 tarihinde

143

http://ikseruveni.blogspot.com/2011/12/gelir-dagilimi-kavrami-ve-gelir.html adresinden alındı

Genel Ekonomi. (tarih yok). 08 30, 2013 tarihinde http://www.sabek.com.tr/SUNU/Genel%20Ekonomi%20Temel%20Kavramlar.pdf adresinden alındı

GÜREL, A. (tarih yok). Büyüme ve Kalkınma Kavramlarının Tanımı. 09 08,2013 tarihinde http://www.gurelali.com/category/mikro-iktisat/ adresinden alındı

Kapitalist Ekonomi. (tarih yok). 08 30, 2013 tarihinde http://www.umutdolu.net/egitim-kultur/ekonomi/kapitalist-ekonomi.asp adresinden alındı

KARAKURT, D. (tarih yok). Siyasi-Ekonomik Sistemler. 08 30, 2013 tarihinde http://www.belgeler.com/blg/2qnr/siyasal-ekonomik-sistemler adresinden alındı

LEVENT, H. (tarih yok). Mikro Ekonomi Üretimin Maliyetleri. 09 05, 2013tarihinde http://www.belgeler.com/blg/2hk3/uretimin-maliyetleri-6 adresinden alındı

Makro Ekonomi. (tarih yok). 09 05, 2013 tarihinde http://www.dersnotlari.net/iktisat/haz1.htm adresinden alındı

Mikro Ekonomi ve Makro EKonomi Nedir? (tarih yok). 08 30, 2013 tarihinde http://teknonline.com/mikro-ekonomi-ve-makro-ekonomi-nedir.html adresinden alındı

Ödemeler Dengesi ve Ödemeler Dengesi Bilançosu. (tarih yok). 09 06, 2013 tarihinde http://www.paraborsa.net/i/odemeler-dengesi-nedir-odemeler-dengesi-bilancosu-nedir/ adresindenalındı

Para Arz ve Talebi. (tarih yok). 09 08, 2013 tarihinde http://ekonomik.tripod.com/ekonomik4.html adresinden alındı

Para Teorisi. (tarih yok). 09 08, 2013 tarihinde http://ekonomik.tripod.com/ekonomik2.html adresinden alındı

PARASIZ, İ. (1. Baskı, Nisan 2004). Mikro Ekonomi. Bursa: Ezgi Kitabevi.

UNAY, C. (tarih yok). Milli Gelir Nedir, Kişisel Gelir, Kullanılabilir Gelir. 09 05, 2013 tarihinde http://www.ekodialog.com/Konular/mil_kis_kul_gelir.html adresinden alındı

ÜLGEN, G. (tarih yok). İktisada Giriş-II. 09 05, 2013 tarihinde http://alms.auzef.org/FileUploads/Src/f1f163ba-32aa-41ae-a0a0-88cfe8c0dcb8/iktisada_giris.pdf adresinden alındı

144

145