KARBON VERGİSİ VE MOTORLU ARAÇLARIN VERGİLENDİRİLMESİNDE ÇEVRECİ YAKLAŞIM (E-YAKLAŞIM...
Transcript of KARBON VERGİSİ VE MOTORLU ARAÇLARIN VERGİLENDİRİLMESİNDE ÇEVRECİ YAKLAŞIM (E-YAKLAŞIM...
KARBON VERGİSİ VE MOTORLU ARAÇLARIN VERGİLENDİRİLMESİNDE
ÇEVRECİ YAKLAŞIM
Kazım Okan EROL
E. Gelirler Kontrolörü
Maliye Bakanlığı, Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı
ÖZET
Bu çalışmada vergi politikası ve çevresel korumacılık arasındaki ilişki ortaya
konulmakta, farklı ülkelerin çevreci vergi politikaları açıklanmaktadır. ABD ve Avrupa
Birliği vergi politikalarını çevresel etkilerini de dikkate alarak yeniden
şekillendirmektedir. Çevreye zararlı emisyon gazlarının azaltılmasına yönelik bu
uygulamalar Kyoto Protokolü çerçevesinde zorunlu hale gelmiştir. Türkiye’de de
akaryakıt üzerinden alınan vergiler ve mevcut motorlu taşıtlar vergisi çevresel etkileri
dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Karbon Vergisi, MTV, Çevreci Vergilendirme, CO2
Gazları.
Jel Sınıflandırması : K32, K34, H23.
CARBON TAX AND ENVIRONMENTAL APPROACH TO TAXATION
OF MOTOR VEHICLES
ABSTRACT
This paper demonstrates relationship between tax policy and environmental
protection. In this article, tax policies of different countries about automotive sector that
produces significant part of CO2 emission gases will be explained. As a conclusion, in
Turkey, taxation of motor vehicles and gasoline should be revised according to their
affects on environment.
Key Words: Carbon Tax, Taxatıon of Motor Vehicles, Environmental Taxatıon,
CO2 Emissions.
Jel Classification : K32, K34, H23
GİRİŞ
Günümüzde, hükümetler kamu politakalarını kullanarak iki önemli hedefi
gerceklestirmeye çalışmaktadırlar. Bu amaclardan ilki bütçe açıklarını azaltarak
sürdürülebilir bir maliye politikasını başarmak diğeri ise hızlı endüstriyel gelişmenin
çevresel etkilerini azaltmaktır. 20. Yüzyılda meydana gelen hızlı endüstriyelleşme doğal
kaynakların hızla tükenmesine ve çevrenin tahrip olmasına neden olmuştur. Bu nedenle,
çevrenin korunması politikası kamu yönetiminin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
Kamunun bu iki önemli hedefi, fosil yakıtlardan alınan vergileri gündeme getirmiştir.
Ozon tabakasının incelmesine ve dolayısıyla küresel ısınmaya neden olan CO2
emisyon gazlarının kontrol altına alınması, 1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde
imzalanan Kyoto protokolü ile anlaşmaya imza atan taraflarca kararlaştırılmıştır.
Temelde, Kyoto Protokolü gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri önümüzdeki yıllarda CO2
emisyon gazlarını düşürmeye zorlamaktadır. CO2 emisyon gazlarının azaltılması
amacıyla devlet tarafından uygulanan en önemli politikalardan birisi vergi politikasıdır.
Karbon vergisi olarakta bilinen bu uygulama son zamanlarda tüm dünyada uygulanmaya
başlanmıştır. “Karbon vergisi, karbondioksit bazlı emisyonların kontrol altına alınması
için teşvik edici bir politika aracı olarak ekonomistler arasında tartışılmıştır.”(Lu, Tong
and Liu, 2010, p.7278).
Bu çalışmada vergi politikaları ile çevre arasındaki ilişki üzerinde durulduktan
sonra farklı ülkelerdeki otomotiv sektöründe uygulanan vergi politikaları
örneklendirilecek ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çevresel vergi
politikaları açıklanacaktır.
I- ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ve VERGİLENDİRME
Son yıllarda sürdürülebilirlik tartışmaları araştırmacılar tarafından yoğun ilgi
görmektedir. Özellikle 1970’lerde yaşanan petrol krizleri ve ekonomik durgunluk
akademisyenler arasında büyümenin sınırları tartışmalarını başlatmıştır. Bu tartışmalar,
sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyümenin çevresel etkileri olmak üzere iki ana
eksen etrafında toplanmaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma ilk defa 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu tarafından tanımlanmıştır. Bu tanıma göre sürdürülebilir kalkınma; bugünkü
neslin ihtiyaçlarını, gelecek neslin ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanlarını da dikkate
alarak gidermesidir. Kısaca eğer herkes ekosistemin farkında olup, doğal kaynakların
sınırlı olduğunu kabul ederse, ekonomik kararlar ve ekonomik davranışlar da çevresel
sürdürülebilirliğe uygun bir şekilde gerçekleşebilir.
Ancak çevresel duyarlılığın hükümetler tarafından resmen tanınması ve
uluslararası anlamda gündeme oturması Kyoto Protokolü ile gerçekleşmiştir. "Kyoto
Protokolü endüstrileşmiş ülkelerin sera gazlarını 1990’daki toplam miktarından %5,2
oranında azaltmayı öngören bir anlaşmadır. Ulusal hedefler Avrupa Birliği için %8, ABD
için % 7, Japonya için % 6. Avustralya için % 8 ve İzlanda için % 10 azaltım aralığı
öngörmektedir. "1
Kyoto Protokolü imzalanmadan önce, Montreal Protokolü, 16 Eylül 1987
tarihinde taraf ülkelerce imzalandı. Montreal Protokolü ilk olarak uluslararası anlamda
CO2 emisyon gazlarının azaltılması görüşmelerini başlatmıştır. 10 yıl süren müzakereler
sonunda 1997 yılında gelişmiş ülkelerce Kyoto Protokolü imzalanmıştır.
Kyoto Protokolüne gore; 37 ülke, kendileri tarafından üretilen karbondioksit,
methan, nitrusoksit ve sulfur gibi sera gazlarını azaltma taahhüdünde bulunmuşlardır ve
tüm üye ülkeler genel bir taahhüt vermişlerdir. Bu ülkeler toplam sera gazlarını 1990’dan
bu yana % 5,8 oranında azaltmayı kararlaştırmışlardır.2
Kanada ve ABD gibi bazı ülkeler bu oranları sürdürülemez olarak
değerlendirmişler ve sorumluluklarını azaltmak istemişlerdir. “73 ülke bu anlaşmanın
altına imza atmıştır. Hemen hemen tüm ülkeler, 15 Avrupa Birliği ülkesi ve Japonya
dahil, anlaşmayı imzalamışlardır. 2001’de ABD, Başkan Bush göreve gelir gelmez
yaygın uluslararası bir eleştriyi provoke etmiştir.” (Crabtree, 2002). Diğer yandan en
büyük karbon gazı üreticisi konumunda olan Çin, 1990’dan bu yana karbon gazlarını %
17 oranında azaltmıştır. (Crabtree, 2002).
“Rekabet gücündeki kayıp ABD’nin 2002 yılında Kyoto Protokolü’nden
çekilmesindeki ana neden olmuştur. Rekabet gücündeki kayıp aynı zamanda diğer taraf
ülkelerin de önemli adımlar atmasına engel olmuştur. Bu bağlamda, rekabet kaybını
1 Kyoto Protocol To The United Nations Framework Convention On Climate Change, United Nations, 1998 2 http://en.wikipedia.org/wiki/Kyoto_Protocol
bahane gösteren ülkelerin iklim değişikliğine ilişkin nihai yatırımlarını bitirme çabalarını
da etkilemiştir.” (Dissou, Y.& Eyland, T., 2011, p. 557)
Kyoto Protokolünü imzalayan ülkeler farklı politikalar uygulayarak emisyon
salımını önleme hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır. Bu politikalardan en yaygın ve
etkili olanı hiç şüphesiz vergilendirmedir. Bu çalışmada, farklı ülkelerin özellikle
ABD’nin, otomotiv sektörüne yönelik uygulamış oldukları vergi politikaları
açıklandıktan sonra vergilendirme ve çevre politikaları arasındaki ilişki ortaya
konulacaktır.
II- OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE FARKLI VERGİLENDİRME YÖNTEMLERİ
Yandığında çevre için zararlı sonuçlar doğuran fosil yakıtlarla çalışan ulaşım
araçları, emisyon gazları salımının en büyük nedenlerinin başında gelmektedir. Bu
nedenle benzin, motorin gibi ham petrolün damıtılması sonucu oluşan fosil yakıtların
kullanımının azaltılması ve alternatif enerji kaynaklarının teşvik edilmesi son yıllarda
hükümetlerin en önemli enerji politikası haline gelmiştir. Özellikle petrol açısından kıt
kaynaklara sahip ülkeler için bu politikalar dışa bağımlılığı ve dış açıkları azaltmaktadır.
“Günümüzde Avrupa’da motorlu araçlarda kullanılan fosil yakıtlar ısınma veya
endüstriyel amaçlı kullanılan yakıtlara göre çok daha yüksek oranda
vergilendirilmektedir. Eğer emisyon gazlarının salımını azaltmayı istiyorsak ulaşım
sektörü üzerindeki baskıyı devam ettirmek ve aynı zamanda diğer sektörlerdeki fiyatı da
arttırmak ya da farklı araçları kullanarak bunu sağlamak da hayati önem taşımaktadır”
(Sterner, 2006, p. 3201).
Otomotiv sektöründe fosil yakıtların çevreye olan zararını hesaplamak için iki
önemli ölçüt kullanılmaktadır. Bunlardan biri motor silindir hacmi, diğeri ise tüketilen
yakıtın cinsi ve miktarıdır. Bu iki farklı yaklaşım vergilendirmede de motorlu araçlar
vergisi ve karbon vergisi olmak üzere iki farklı yaklaşımı ortaya koymuştur. Motorlu
araçların vergilendirilmesinde eğer çevresel konular dikkate alınıyorsa, gelişen motor
teknolojisi nedeniyle motor silindir hacminden daha ziyade kullanılan yakıt cinsi ve
miktarının daha önemli olduğu kanaatindeyiz.
Bu iki yaklaşımdan farklı olarak, diğer bir yaklaşıma gore; motorlu araçların
vergilendirilmesinde dikkate alınması gereken motor silindir hacmi veya kullanılan yakıt
değil aracın kullanıldığı miktar olmalıdır. “Ulaşımın, CO2 salımını da kapsayan dışsal
maliyeti aracın alınması aşamasında ya da kullanılan yakıtın alınması sırasında
oluşmamaktadır. Fakat bu maliyet araç kullanılırken çevreye yansımaktadır. Maliyeti
oluşturan seyahatin kendisidir, aracın kullanıldığı mesafe ve kullanılan koşullardır ve
dikkate alınması gereken seyahat edilen mesafe kendi başına fiyatlandırılmalı,
vergilendirilmelidir. Böylece fiyata bağlı olarak marjinal sosyal maliyet
vergilendirilmektedir.” (Roy, 2009, p. 11).
ABD’de bazı eyaletler, CO2 salımını kontrol etmek için mil başına motorlu araç
vergilendirme sistemini kullanmaktadır. “Avrupa’daki bir çok ülke zaten elektronik
olarak kamyonları otoyollarda kullanılan mil başına vergilendirmektedir ve Hollanda bu
sistemi binek otomobilleri de içine alacak şekilde genişletme eğilimindedir.” (Wachs,
2009, p. 87). Otoyol ücretleri, kullanılan mil başına vergilendirme için güzel bir örnek
oluşturmaktadır. Genellikle her eyalet bu geliri ulaşım altyapısını geliştirmek için
kullanmaktadır. “Akaryakıt vergileri hakkında tartıştığımız zaman motorlu araçların, bu
vergilerin dışında kayıt ücreti, yıllık motorlu taşıtlar vergisi ve araç alım-satım vergisi adı
altında doğrudan, otoyol geçiş ücretleri ya da yol ücretleri adı altında dolaylı olarak
vergilendirildiğinı dikkate almamız gerekmektedir.” (Sterner, 2006, p. 3196) Motorlu
araçların yapısı, akaryakıt vergileri ve seyahat süresi gibi tüm enstrümanlar çevreye
duyarlı bir vergi sistemi oluşturulması için göz önünde bulundurulmalıdır. (Roy, 2009).
III- FARKLI ÜLKELERDEKİ ÇEVRESEL VERGİ POLİTİKALARI
Genel anlamda Avrupa Birliği ülkeleri ABD’ye oranla daha yüksek akaryakıt
vergisi uygulamaktadır. “ABD’de akaryakıt vergileri, Avrupa ortalaması ile
karşılaştırıldığında, en düşük oranlı AB ülkesi dikkate alınsa bile, çok düşük kalmaktadır.
Bu durum, ABD’deki yüksek akaryakıt tüketimi ile bağlantılıdır” (Sterner, 2006, p.
3197). AB direktiflerine gore; kirleten öder prensibi geçerlidir. Bu nedenle fosil yakıtları
kullanan araç sahipleri yüksek oranda tüketim vergisi ile karşı karşıya bırakılmaktadır. 27
Kasım 2003 tarihinde Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi, Birliğin enerji ürünlerinin ve
elektriğin vergilendirilmesinde temel çerçevesini belirleyen 2003/96/EC sayılı direktifi
yayınlamıştır. Bu direktif farklı AB ülkelerinin enerji vergilendirmesi konusundaki
farklılıklarının uyumlaştırmasını ve fosil yakıtların vergilendirilmesini amaçlamıştır.
Direktifin birinci maddesine göre; üye ülkeler enerji ürünlerinin vergilendirilmesinde bu
direktife uygun hareket edecekler. AB enerji ürünlerinin vergilendirilmesinde son derece
sıkı kurallar getirmiş ve kirleten öder prensibine uygun olarak akaryakıt üzerinden alınan
dolaylı vergileri yüksek tutmuştur.
Uzun süre, akaryakıt fiyatlarını düşük tutmak gibi ekonomik nedenlerle ABD,
fosil yakıtlara düşük oranda vergi uyguladı. Bu politika Kyoto Protokolü’nde de kendini
göstermiş ve ABD’yi protokolün dışında bırakmıştır. Fakat son zamanlarda ABD
hükümeti araç kullanım vergisi gibi yeni yeşil vergiler koyarak bütçe geliri oluşturma
hedefindedir. İleri teknoloji ile birlikte elektrikli araçların gündeme gelmesi ve akaryakıt
tüketiminde etkinliğin artması, akaryakıt üzerinden alınan vergi hasılatını düşürmüştür.
“Ulaşım sektörüne daha fazla yatırım yapılmasını savunanlar, genel vergilere dönülmesi
yerine bu yatırımları gerçekleştirmek için gerekli paranın otoyol kullanım ücretlerinin
arttırılması ile karşılanması gerektiğini ve böylece genel vergilerle diğer harcamaların
değil sadece ulaşıma ilişkin harcamaların karşılanması gerektiğini düşünmektedirler”
(Wachs, 2009, p. 88).
Bize göre; Amerikan hükümetinin akaryakıt üzerinden alınan vergiler yerine
eyaletlerce toplanan otoyol ücretleri ve mil başına hesaplanan motorlu taşıtlar kullanım
vergisini tercih etmesi Kyoto Protokolü’nün nihai hedefi ile çelişmekte, çevre ile ilgili
kaygıları arttırmakta ve vergi hasılatını düşürmektedir. Akaryakıt üzerinden alınan
vergiler, çevresel tahribatı azaltmanın yanı sıra elektrikli otomobil üretimi alternatif
enerji kaynaklarının kullanımı gibi teknolojik gelişmeleri de teşvik etmektedir. Yeni
teknolojiler üretilmesi ile yüksek akaryakıt vergileri arasında pozitif bir ilişki olduğunu
savunan görüşler de vardır. ( (Lund, 1994) (Golombek, 2010)). Ayrıca, Kyoto
Protokolü’nün imzalanmasından sonraki süreçte Avrupa Birliği ülkelerinin ABD’ye gore
emisyon salımını azaltma hedefinde daha başarılı olduğu açıktır. “Eğer AB de ABD’nin
izlemiş olduğu vergi politikasını izlemiş olsaydı, toplam karbon emisyonlarının miktarı
çok daha yüksek olacaktı” (Sterner, 2006, p. 3197).
En yüksek emisyon salımına sahip ülke olan Çin, 1997’den bu yana akaryakıt
ürünlerini yüksek oranda vergilendirmektedir. Çin ekonomisi hakkında yapılan bir
çalışma akaryakıt vergilerinin çevreyi korumada ne kadar başarılı olduğunu
göstermektedir. “Simülasyon sonuçları, karbon vergisinin ekonomik büyümeyi çok
etkilemeden karbon emisyonlarını azalttığını göstermektedir; karbon verigisi uygulamak
ve aynı zamanda dolaylı vergileri azaltmak verginin üretim ve rakabet üzerindeki
olumsuz etkisini azaltacaktır. Bunun yanında, hanehalkını teşvik etmek hanehalkı
tüketiminin patlamasına neden olacaktır” (Lu, Tong & Liu, 2010, p. 7278).
Diğer bir gelişmekte olan ülke Brezilya, CO2 salımını azaltmak amacıyla çevre
vergileri uygulamaktadır. Bu politika, düşük kaliteli akaryakıt daha yüksek vergiye tabi
olduğundan, rafinerileri yüksek kalitede akaryakıt üretmeye zorlamaktadır. “Yüksek
kaliteli ürünlere olan talebin artması ve hafif ve kaliteli ham petrolün sınırlı olması
rafinerileri yeni teknoloji çözümlerine zorlamakta bu da rafinericiliği daha kompleks hale
getirmektedir” (Gomes L, Szklo, Schaeffer, 2009, p. 5519). Brezilya yeni teknoloji
arayışları ve akaryakıt vergileri arasındaki ilişki üzerine güzel bir örnek oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinin ve Çin’in sera gazlarının salımını düşürmekteki
başarısı gelir dağılımı ile ilgili bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Akaryakıt
üzerinden alınan yüksek vergiler benzin fiyatlarını arttırmakta ve bu artış göreceli olarak
düşük gelirli tüketicilere daha fazla yansımaktadır. Dolaylı vergilerin en olumsuz yanı
tahsili kolay olmasına rağmen düşük gelirli tüketicilerin alehine gelir dağılımını olumsuz
yönde etkilemesidir. Ayrıca yüksek vergi oranları ülkenin rekabet gücünü de olumsuz
etkilemektedir. Bu nedenlerle ABD gibi birçok ülke yüksek akaryakıt vergilerinden
kaçınmaktadırlar.
Bütün ekonomi politikalarında olduğu gibi çevresel vergi politikaları da o ülkenin
sosyal ve ekonomik yapısını etkilemektedir. Bu tür vergilerin kısa dönem ve uzun dönem
etkileri bulunmaktadır. Akaryakıttan alınan dolaylı vergiler kısa dönemde her ne kadar
fiyatların artmasına neden olsa da uzun dönemde bu politikadan olumlu sonuçlar
alınabilir. Örneğin bu vergiler, yeni elektrikli araçlar ve rafineri yöntemlerindeki
değişiklikler gibi teknolojik gelişmeleri teşvik etmektedir. Bu tür teknolojik gelişmeler
ekonomide pozitif dışsallıklar yaratmakta ve çevrenin korunması yanısıra uzun dönemde
ekonomik büyümeyi de arttırmaktadır.
IV- ABD’DE MOTORLU ARAÇLARIN VERGİLENDİRİLMESİ
Daha once de ifade ettiğimiz gibi; motorlu araçların vergilendirilmesinde çevresel
etkiler dikkate alınırsa, vergilendirmede kullanılacak ölçüt motorlu aracın yapısından
daha çok tüketilen yakıtın cinsidir. Örneğin ülkemizde vergilendirilmede kullanılan
motor silindir hacmi çevresel etki değerlendirmesi yapmak açısından yeterli değildir.
Elektrikli araçların çevreye fosil yakıtlarla çalışan araçlara göre daha az zarar verdiği
açıktır.
ABD, AB’den farklı olarak petrol ürünlerinin vergilendirilmesi konusunda daha
çekimser davranmaktadır. Özellikle son yıllarda artan petrol fiyatları ve Amerikan
ekonomisinin petrole bağımlı olması farklı vergilendirme yöntemlerini gündeme
getirmiştir. Verginin akaryakıt fiyatlarına dolayısıyla nihai tüketiciye yansımaması ABD
yönetiminin en önemli hedeflerinden biridir.
Diğer yandan artan yakıt ekonomisi araçların mil başına tükettiği akaryakıt
miktarını azaltmakta ve alternatif enerji kaynaklarıyla çalışan otomobillerin sayısı da her
geçen gün artmaktadır. Bu durum akaryakıt üzerinden alınan vergilerin toplam
hasılatında bir düşüşe neden olmaktadır.
Akaryakıt üzerinden alınan vergilerin artık sınıra dayanması farklı vergilendirme
yöntemlerini gündeme getirmiştir. Özellikle eyaletler tarafından alınan otoyol ücretleri ve
yıllık bazda alınan motorlu araçlar vergisi, akaryakıt vergilerine alternatif olarak görülen
çevreci vergilerdir. Farklı eyaletlerde uygulanan mil başına vergilendirme ve motorlu
araçlar vergisi hasılatı genelde yine ulaşım altyapısını güçlendirmek için
kullanılmaktadır. Akaryakıttan alınan vergilerin büyük bir kısmı federal devlet
tarafından tahsil edilmekte iken, alım-satım vergisi, yıllık motorlu taşıtlar vergisi
eyaletler tarafından tahsil edilmektedir. Bu nedenle motorlu taşıtlar vergisinin oranı ve
alım-satım vergisi eyaletler arasında farklılıklar göstermektedir.
Örneğin Massachusetts eyaletinde alım satım vergisi ve yıllık motorlu taşıtlar
vergisi aracın kayıtlı değerinin % 6,25’i olarak yerel otorite tarafından tahsil
edilmektedir. Motor silindir hacmi gibi bir ayrıştırma yapılmamış, basitleştirme açısından
kayıtlı araç başına sabit bir oranda vergi alınmaktadır. Motorlu araçlar vergisi bu eyalette
yıllık olarak alınmakta ve kullanım vergisi olarak da adlandırılmaktadır. Ancak
Massachusetts eyaletinde otoyol kullanım ücretleri diğer kuzey eyaletlerine göre çok
yüksek değildir. Ayrıca kullanılan mil başına vergi gibi bir uygulama yapılmamaktadır.
Virginia eyaletinde bu oran yine sabit olup % 3 olarak uygulanmaktadır.
Genellikle tüm eyaletlerde ordu mensupları, engelliler ve 65 yaşın üzerindekiler bu
vergiden muaf tutulmaktadırlar. En yüksek vergi oranı California eyaletinde kayıtlı
araçlardan alınmakta olup, bu oran aracın kayıtlı değerinin % 7,25 dir.
Diğer yandan, West Virginia, South Dakota, North Carolina, Oregon, Oklahoma,
New Mexico, New Hampshire, Montana, Delaware, Maryland eyaletlerinde alım-satım
vergisi alınmamakta, yıllık motorlu taşıtlar vergisi bu eyaletlerde çok düşük ya da sıfır
olarak uygulanmaktadır.
Genel olarak motorlu taşıtlar vergisi aracın kayıtlı değerinin % 3- 7,25’i
aralığında seyretmektedir. Motorlu taşıtlar vergisi ve alım- satım vergisi dışında, araç
kayıt sırasında alınan kayıt parası ve plaka vergisi gibi vergiler de yerel idareler
tarafından tahsil edilmektedir. Ayrıca bazı eyaletler yüksek miktarda otoyol kullanım
ücreti almaktadırlar.
Genel anlamda ABD de motorlu taşıtlar vergisi emisyon salınımlarını azaltmaya
yönelik olarak düzenlenmemiş daha çok eyaletlerin otoyol altyapısını geliştirmeye
yönelik çalışmalarını finansman kaynağı olarak değerlendirilmiştir.
Emisyon salımını azaltmak amacıyla son yıllarda akaryakıtın vergilendirilmesi
yanı sıra federal hükümet tarafından özellikle ağır taşıtların otoyol kullanımlarında,
kullanılan mil başına vergi alınması gündemdedir. Bunun altında, akaryakıt üzerinden
alınan vergilerin değişen otomotiv teknolojisi nedeniyle yetersiz kaldığı, çevresel
vergilendirmenin amacı olan emisyon gazlarının azaltılmasına yardımcı olmadığı görüşü
yatmaktadır.
Bu nedenle ABD, hem akaryakıt fiyatlarındaki artışı tetiklememek hem de vergi
hasılatındaki aşınmayı engellemek için motorlu araçların kullanımına göre vergilendirme
çalışmalarını başlatmıştır. Buna göre ABD Kongresi mil başına vergilendirme yasası için
görüşmeleri sürdürmektedir.
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME
Akaryakıt vergileri ve motorlu taşıtlar vergisi eğer doğru kullanılırsa sera
gazlarının çevreye etkisi azaltılmış olacak ve otomotiv endüstrisinde yenilik yapılması
özendirilecektir. Yüksek akaryakıt fiyatları ve vergiler otomotiv üreticilerini yeni
teknolojiler ve daha ekonomik araçlar üretmeye zorlamaktadır. Diğer yandan
doğalgaz,elektrik ve güneş enerjisi fosil yakıtlardan daha ucuz hale gelmektedir. Bir çok
otomotiv firması hybrid araçlar üretmektedir. Bu tür teknolojik yenilikler uzun dönemde
ortaya çıkmaktadır. Bu politikaların sonuç vermesi için karbon vergisi, kalitesiz yüksek
kükürt oranına sahip yakıtlar üzerine yoğunlaşmalı, çevreci yakıtlar özendirilmelidir.
Fosil yakıtlar üzerindeki vergi yükü arttırılarak hükümetler otomotiv endüstrisinin
yapısını büyük ölçüde değiştirebilirler. Bunun yanında bir çok rafineri. Brezilya da
olduğu gibi, üretim teknolojilerini değiştirerek daha kaliteli yakıtlar üretme
eğilimindedirler. Eğer hükümetler kükürt miktarı yüksek olan çevreye zararlı yakıtları
vergilendirmeye, alternatif enerji kaynaklarını desteklemeye devam ederse, bu politika
gelecekte iklim değişikliğinin zararlı sonuçlarını azaltabilir.
Otomotiv sektöründeki değişiklikler diğer sektörlere de yayılabilir. Örneğin;
petrol rafinerilerinin yenilenmesi ve daha kaliteli yakıtlar üretecek konuma gelmesi
ısınma ve benzin olarak tükettiğimiz yakıtlar ile fabrikalarda kullanılan yakıtların çevre
için daha az zararlı olmasını sağlayabilir. Kyoto Protokolü kamu politikalarında yeni
değişikliklere yol açmıştır. Fosil yakıtların kullanımı diğer yakıtlara oranla azalmaktadır.
Diğer yandan motorlu taşıtlardan alınan yıllık vergiler ve alım-satım vergisi sera
gazlarının salımının azaltılmasında etkili bir vergi olarak kullanılmamaktadır. Bu vergiler
ABD de eyaletlerin altyapılarını geliştirmek için kullanılmakta ve bazı eyaletlerde sıfır
olarak uygulanmaktadır. Bunun yerine akaryakıt ürünlerinden federal hükümet tarafından
karbon vergisi alınmaktadır. Son yıllarda bu vergiler de artan yakıt ekonomisi nedeniyle
yetersiz görülmekte ve motorlu araçların kullanım miktarına gore vergilendirilmesi tüm
dünyada kabul görmeye başlamaktadır.
Ülkemizde uygulanan motorlu taşıtlar vergisi her ne kadar motor silindir hacmine
göre hesaplansa da, emisyon salımını arttıran etken, kullanılan yakıtın miktarı ve cinsidir.
Artan yakıt teknolojisi güçlü motorların akaryakıt tüketimini azaltmış ve çevreye daha az
zarar veren araçların üretilmesine imkan tanımıştır. Bu nedenlerle mevcut motorlu taşıtlar
vergisinin basitleştirilmesinin ve buna ek olarak araçların, özellikle ağır taşıtların
kullanım miktarına göre vergilendirilmesinin dünyadaki gelişmelere paralel bir vergi
yapısını ortaya çıkaracağı kanaatindeyiz. Diğer yandan akaryakıt üzerinden alınan özel
tüketim vergisi ve katma değer vergisinin akaryakıtın içerdiği kükürt miktarına göre
yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda çevreye zararlı ağır yakıtlardan
alınan maktu özel tüketim vergisi, düşük kükürtlü çevreci yakıtlardan daha yüksek
tutulmalıdır.
Kaynakça Wachs, M. (2009). After the Motor Fuel Tax: Reshaping Transportation Financing. Issues in
Science and Technology , pp. 85-88.
Verde F., Tol S. J. (2009). The Distributional Impact of a Carbon Tax in Ireland. The Economic
and Social Review , 317–338.
Crabtree, V. (2002, June 04). The USA Versus the Environment: Oil, Pollution and Kyoto.
http://www.vexen.co.uk/USA/pollution.html .
Dissou, Y.& Eyland, T. (2011). Carbon control policies, competitiveness, and border tax
adjustments. Energy Economics , 556-564.
Golombek, G. (2010). Carbon Taxes And Innovation without Commitment . The B.E. Journal
of Economic Analysis & Policy .
Gomes L, Szklo, Schaeffer. (2009). The impact of CO2 taxation on the configuration of new
refineries: An application to Brazil. Energy Policy , 5519–5529.
Lu, Tong & Liu. (2010). The impacts of carbon tax and complementary policies on Chinese
economy. Energy Policy , 7278-7285.
Lund. (1994). Can A Small Nation Gain From A Domestic Carbon Tax? The Case with R&D
Externalities. Scandinavian Journal Of Economics , 365-379.
Sterner. (2006). Fuel Taxes: An Important Instrument For Climate Policy. Energy Policy ,
3194-3202.
Roy. (2009). The Scope For CO2- Based Differentation InMotor Vehicle Taxes. OECD,
Environment Policy Comittee , 1-27.