Filistin -Ürdün Kara Eylül Olayları, El-Fetih, iç savaş
-
Upload
marmaraedu -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of Filistin -Ürdün Kara Eylül Olayları, El-Fetih, iç savaş
1
SONER DOĞAN1
FİLİSTİN KARA EYLÜL OLAYLARI
ÖZ
Ortadoğu’nun onurlu milletlerinden biri olan Filistinlilerin son yüzyılda çektiği acıları
herhalde hiçbir millet çekmemiştir. İşgal sonucunda topraklarından olan bu millet elinde kalan
toprak parçalarında da esir hayatı yaşayarak mücadelelerine devam etmektedirler. Osmanlının
dağılması sonrası bir türlü düzenin ve sükûnetin hâkim olamadığı bu bölgede şüphesiz en
büyük acıyı Filistinliler çekmiştir.1916 Balfour Deklarasyonu ile başlayan olumsuz süreç
günümüze kadar devam etmiştir. Filistinlilerin 1948 1.Arap-İsrail savaşı ile başlayan bu acı
durumları, 1967 2.Arap-İsrail Savaşı ile de devam etmiştir. Her seferinde İsrail’in toprak
kazanması ile sonuçlanan savaşlar Filistinliler ve Arap dünyası için tam bir hezimet
olmuştur.1970’li yıllara gelindiğinde Filistinliler Ürdün’deki Kara Eylül Olayı diye bilinen iç
savaşla daha da iç acısı duruma düşmüştür. Filistinlilerin haklı davalarında yalnız kalmaları
herhalde onları yaralayan en acı durumdur.
Anahtar Kelimeler: Filistin, Arap-İsrail Savaşı, Kara Eylül, Ürdün,
GİRİŞ
Uluslararası siyasi arenada Filistin’in durumunu tarihi süreçler içerisinde açıklayabiliriz.
Osmanlı yönetiminde kendine has yönetim şekliyle huzurlu bir ortam bulan bölge coğrafyası,
dış güçlerin etkisiyle kaosun bir parçası olmaktan kurtulamamıştır. Bölgeyi sadece dış güçler
üzerinden okumamız sorunun çözümü için eksik kalmaktadır. Arap toplumunun kendi
içerisindeki sorunları da düzenin bozulmasında önemli bir etkendir.
Milliyetçilik düşüncesinin Ortadoğu’ya yerleşmesi ve halklar üzerinde belirli bir kimlik
oluşturma yoluna gidilmesi Arap Toplumunda kırılmalara neden olmuştur. Yeknesak vücut
olarak kalmaları gerekirken, siyasi yapı içerisinde kimlik oluşturmaları birlik olma yolunda
önemli kırılmaklara neden olmuştur. Her ne kadar farklı siyasi kimliğe sahip olsalar da belirli
bir süre bu kimliklerinden uzak durarak ortak sorunlarda hareket etme kabiliyetlerini
korumuşlardır. Bu durumda çok uzun sürmeyecektir.1916’lardan başlayıp günümüze kadar
1 Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkiler, Yüksek
Lisans Öğrencisi
2
devam Yahudi toplumun göçüne karşı ilk dönem birlikte hareket edilmişken zaman içerisinde
bundan uzaklaşılmıştır.
İsrail devleti kurulduğunun ertesi gün bu devlete karşı savaş ilan eden devletler, ilerleyen
dönemlerde Filistin meselesini vitrine çıkartmışlardır. Görünürde Filistinlilerle ilgili olan
fakat perde arkasında kendi hesapları olan politikaları uygulamanın peşinde olmuşladır. Bunu
da Filistinlilerin yurtlarından kovulduklarından sonra mülteci durumuna düştüğünde
görebiliyoruz.
KARA EYLÜLE GİDEN SÜREÇTE
FİLİSTİNİN DURUMU
Yaklaşık 400 yıl Osmanlı idaresinde kalan Filistin 1.Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin
manda rejimi altına alındı. Esasen Filistin sorununun temeli, İngiltere’nin 1917 yılında yaptığı
Balfour Deklarasyonuna bağlanabilir. İngiltere bu deklarasyon ile Filistin’de bir Musevi
devletinin kurulmasını desteklediklerini beyan ettiler.2 Daha sonra 1922 yılına gelindiğinde
İngiltere Milletler Cemiyeti aracılığıyla Filistin’i manda rejimi altına aldı.
Manda rejimi sonrasında bağımsızlıklarına kavuşmayı bekleyen Filistinliler Musevi göçüne
olan muhalefetini arttırdı ve 1930’lu yıllarda silahlı çatışmalar başladı. İngiltere bu dönemde
süreci iyi yönetememiş ve sorunların büyümesine neden olmuştur.
1947 yılına gelindiğinde Filistin için 2 alternatif çözüm planı ortaya atılmıştır. Bu plana göre
iki yıl içerisinde çözüm ortaya çıkacaktı.3
Çoğunluk Görüşü: Filistin sınırları içerisinde bağımsız bir Filistin bağımsız bir Musevi
devleti ile bağımsız Kudüs şehri olarak üçe bölünmesini öngörüyordu.
Azınlık Görüşü: Bağımsız bir Filistin yerine federal yapılı bir devleti ön görmekteydi. Bu fikir
geçici bir dönemden sonra bir Arap bir Musevi devletinden oluşan federasyon ve tek bir
Filistin Vatandaşlığı kavramı içeriyordu.
2 İrfan C.Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Ankara, TTK Yayınları,1989, s.42
3 Acar,44
3
İngiltere 15 Mayıs 1948 ‘de manda rejimine son vereceğini açıklamasıyla Filistin’de
çatışmalar tekrar hız kazandı. BM kararıyla 1948’de İsrail devleti kuruldu ve iki büyük devlet
tarafından SSCB ve ABD tarafından tanındı.
İsrail kurulduktan sonra 1.Arap - İsrail savaşı başlayacaktı. Arap ülkelerinin gönüllülerinden
oluşan yerel güçlerle karşılarında tam donanımlı şekilde hazır bulunan profesyonel askerlere
karşı mağlup oldular. Bu Arap Dünyası için şok bir sonucu da beraberinde getirmişti. İsrail
topraklarını genişletmiş, Arap Devletleri büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Bu dönemden
sonra Ortadoğu’da işler Filistinliler lehine değil hep İsrail lehine olmuştur. İsrail ele geçirdiği
topraklarla birlikte Filistinlileri topraklarından sürmüş, mülteci meselesi böylece bu şekilde
ortaya çıkmıştır.
1967 savaşında yine Arap ülkelerinin yenilmesiyle sonuçlanması ve Filistin’de İsrail’in işgal
ettiği toprakların genişlemeye başlaması mülteci sorununu daha da arttırmıştır. Savaşının
sonucu olarak 330.000 Filistinli daha yerlerinden edilerek mülteci konumuna düşmüştür, Bu
savaşın en önemli sonucu ise Arap ülkelerinin Filistin siyasetinde yaşanan köklü kırılmalara
neden olmuştur. Kendi toprakları da İsrail işgaline uğrayan bu ülkeler, Filistin topraklarının
kurtarılması konusunu bir kenara bırakıp kendi dertlerine düşmüştür. Bundan sonra
Filistinliler için kendi haklarında karar verme zamanı gelmiştir.4
Savaşın ardından 242 sayılı B.M kararı kabul edildi. Bu karar özetle şunları içeriyordu5;
Savaş yoluyla toprak işgal etmek kabul edilemez bir davranıştır.
İsrail bu savaşla işgal ettiği topraklardan çekilmelidir.
Mülteci sorununa acil çözüm bulunmalıdır.
Bölgedeki düşmanlıklara son verilerek ilgili tarafların diğerlerinin bağımsızlık, toprak
bütünlüğü ve tanınmış sınırlar içindeki siyasi bağımsızlığına saygı göstermelidirler.
242 sayılı kararın amacı Ortadoğu sorununun çözümünde bir çerçeve oluşturmaktı. Ancak
bölgedeki devletlerin varlığını sürdürme haklarına saygı gösterilsin denirken Filistinlilerin bir
devlet kurma haklarından açıkça bahsetmiyordu.6 İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi
kavramı ise açık değildi. Muğlâklıklarla dolu olan bu anlaşma ileriki dönemlerde ortaya çıkan
direniş örgütleri tarafından kabul görülmeyecekti.
4 Ahmet Emin Dağ, Ortadoğu Çatışmaları,İstanbul,2015,s.27
5 William L.Cleaveland, Modern Ortadoğu Tarihi, Mehmet Harmancı(çev.) İstanbul: Agora Yayınları,2008,s.380
6 Acar,45
4
İsrail liderleri mültecilerin ana yurtlarına dönüşüne karar altına alan BM çözümlerini reddetti.
Filistin halkı diye bir halkın var olduğu ve kendi vatanlarına dönme hakları olduğu görüşünü
reddettiler. Ve sürekli bunun kendi sorunları değil Arapların sorunu olduğu bu yüzden
Filistinlilerin onları kabul eden ülkelerde ya da Avustralya, Kanada, Güney Amerika
ülkelerinde eritilmeleri gerektiği görüşünde ısrar ederek çözüme hep kapalı oldular.7
FİLİSTİN DİRENİŞ GRUPLARININ ORTAYA ÇIKMASI
VE
KARA BİR LEKE: KARA EYLÜL
1967’de 6 gün savaşı Arafat’ın’’Filistin Haklarının kazanılması, Filistinlilerin işidir’’ fikrini
güçlendirmiştir.8Bu, savaşın Araplar için utanç verici durum olarak tarihe geçmesinden sonra
Filistinliler kendiişleri için artık bağımsız hareket etmeleri gerektiğini düşündüler. Arap
ülkelerine İsrail’e karşı siyasi malzeme olmaktan öteye gidemeyen mücadele hareketinde
kontrolü bundan sonra kendileri ele almalıydı.
6 gün savaşından sonra Filistinliler, kendi politik ve askeri organlarını oluşturarak Arap
hükümetlerinden bağımsız olarak ve kurulu düzene bağımlılıklarını kırarak Ortadoğu da
askeri yenilgilerin lekesi ile kirlenip, bozulmamış biricik güç olduklarını ortaya koydular.
Kamplarda büyümüş gölgeler arasında el yordamı ile yollarını bulup beklemiş olan genç
Filistinliler unutulmuş hesaba katılmamış bir kuşağı yansıtıyordu9
Birden çok bağımsız direniş grubunun ortaya çıkışı Filistin halkının karşı karşıya olduğu
geniş sorunlar üstünde ve ortak mücadelelerinde bir bölünme olarak değil ideolojik eğilimler
ve taktiklerdeki farklılık olarak ele alınmalıydı. Politik planlamayı ve manevraları koordine
etmek için kurulmuş şemsiye tipi örgüt olan FKÖ ‘nün düzenlediği çeşitli toplantılarda
birbirlerine saldıran Arap liderlerinin ki gibi liderlik sorunlarına ratlanmıyordu. Direniş
7 Fawaz Türki,Filistin Sürgünü,Çev:s.Erkanlı, N.Elhüseyni, İstanbul, Metis Yayınları,1986 s.106
8 Yevgeni Primakov,Rusların Gözüyle Ortadoğu,Çev:Olga Tezcan,İstanbul :Timaş Yayınları,2.Baskı 2010, s.280
9 Türki,109
5
harekâtı bölünmüş olması gerçeğine karşın ilk zamanlardaki ilkeler üstünde yaşıyordu. Bu
ilkeler şunlardı:10
Anayurdun kurtuluşu için tek yol, devrimci şiddeti idi,
Bu şiddet halk kitleleri tarafından uygulanmalıydı
Bu devrimci şiddetin amacı işgal altındaki bütün Filistin topraklarından Siyonistlerin
varlığını politik askeri ve ekonomik olarak silmekti
Direniş harekâtı uzun süre olacaktır.
FHKC Direniş grubu sol kanadı ve belki içlerinden en eylemci kesimi oluşturuyordu. El-
Fetihle ilkelerde anlaşıyordu. Ancak ek olarak Filistin toplumunda devrimci bir değişim ve
Arap dünyasındaki bütün gerici rejimlerin yıkılması için çalışmasını istiyordu. FHKC’ ye
göre Filistinliler bu aşamada yalnız başlarına İsrail’i haklı talepleri yolunda ikna
edemeyeceklerine göre Arap dünyası radikalleştirilmeli ve devrimin kılavuzluğunu üstlenecek
olan Filistinlilerin yanında kavgaya girecek ve etkin bir biçimde İsrail’e karşı koyacak
dinamik ve sosyalist yapıda bir toplum dönüştürülmeliydi. FKHC’yi 44 yaşında Filistinli
doktor George Habbaş kurmuştur. Filistinli direniş örgütleri İsrail’le giriştikleri sınır
çatışmalarında vur kaç taktiği ile 1967 savaşından sonra 1969 yıllarına kadar 2000 askerden
yüzde 80’ini bu şekilde Filistinli direniş örgütleri öldürmüştür. Bu sayı 1967 savaşında ölen
İsrail askerlerin kat ve kat fazlası idi. 11
6 gün savaşından sonra El-Fetih Ürdün’e göçtü. Büyük kayıplara bakmaksızın Ürdün Nehrini
aşarak İsrail topraklarına sızarak İsrail askerleri ile çatışmaya giriyordu.1969 ‘da FKÖ’nün
başına El-Fetih lideri Yaser El Arafat geçti. El-Fetih, Karamah Operasyonunda tüm dikkatleri
üzerine çekmiştir. İsrail, El-Fetih askerlerine geniş çaplı operasyon yapmak için Karameh
şehri yakınlarındaki 40 bin Filistinli Mültecinin bulunduğu kamp bölgesine operasyon yaptı.
El-Fetih bu denli büyük bir operasyonda ilk başlarda direndi daha sonra Ürdün Ordu
birliklerinde El-Fetih’e destek vermesiyle İsrail geri çekilmek zorunda kaldı. Bu kazanç El-
fethin itibarını ve Arap Dünyasının umudunu arttıran gelişmelerdir.12
Karameh çatışmasından sonra Nasır, Arafat’ı Kahire’ye davet etti. Nasır Filistin devleti
kurulurken siyasi yönde de destek bulunması gerektiğine inanıyordu. Temmuz 1968 de
10
Türki,113 11
Türki 117 12
Primakov,280
6
Arafat, Nasır ile birlikte SCBB’ ye gitti.13
Arafat burada silahlı mücadelenin yanında siyasi
mücadelenin de önemli olduğunun farkına varmıştır. Siyasi arenada destek bulmak, silahlı
mücadelede kazanılamayacak şeylerin kazanılmasına neden olabilirdi.
1970’li yıllara gelindiğinde Kral Hüseyin ile FDH arasındaki gerginlik artmıştır. FDH üyeleri
Ürdün üzerinden İsrail’e askeri eylemler başlatmıştı. Kraliyet yönetimi ise olayların bu
şekilde gelişmesini arzu etmiyordu. Amman’da silah taşıma ve yerleşim merkezlerinde
cephane depolarının kurulması yasaklanmıştı. Bu dönemde Ürdün’ü İsrail destekliyordu,
Filistin’i ise Suriye. Ürdün, İsrail ile anlaşarak Ürdün Devleti içerisinde Batı Şeria’da özerk
Filistin kurulmalıydı. Filistinliler ise Amman’da Ağustos 1970’de toplanan Filistin Ulusal
Kurulu toplantısında şu kararı almışlardır’’ Tüm Ürdün, Filistin toprakları her türlü yöntem
kullanılarak Filistin Devriminin kalesi haline getirilecektir.14
Kral olağanüstü hal ilan ederek General Davut yönetiminde askeri bir yönetim kurmuştur.
Filistinliler ise o dönemde emsalsiz bir karara imza atarak 6 Eylülde dört uçak kaçırdı.
İsrail’de ki cezaevlerinde tutuklu bulunan tüm Filistinli mahkûmların serbest bırakılması şartı
yerine getirilmezse yolcular mürettebatı ile havaya uçurulacaklarını açıklamışlardır. Bu
istekleri kabul edilmeyince Filistinli direniş grupları yolcuları dışarı çıkararak uçakları imha
etmişlerdir. Arafat inatla Filistinlilerin Ürdün’den üs alacaklarını söylüyordu. Çünkü kraliyet
ordusundaki birçok subay Filistin asıllıydı ve onlar kardeşlerine yüz çevirmeyeceklerdi.
Bunun basit olmadığını FDH’nin Amman’da yönetimi ele alma çabasına İsrail’in kayıtsız
kalmayacağı konusunda getirilen hiçbir delili kabul etmiyorlardı.15
Kral Hüseyin de bu durumu önceden öngördüğü için orduyu kendisine sonsuz sadakatle bağlı
kişilerden oluşturmuştu. Çünkü ordu içerisinde Filistinli direniş gruplarına sempati ile bakan
askerlerin olduğunu biliyordu. Bu askerleri geri plana çekerek savaşa gidecek ve emir komuta
zincirinde zaafa uğramayacak şekilde subayları buraya yerleştirerek kendisine tam bağımlı
ordu kurmuştur.16
1970 yılının yaz aylarında patlak vermiş olan Ürdün iç savaşı, esasında, Ürdün'e sığınmış
bulunan Filistin direniş grupları ile Ürdün Ordusu arasında meydana gelen çatışmalardır ve bu
iç savaş sonunda Filistinli direniş grupları duruma hakim olsalardı, Ürdün'de krallık rejimi
13
Primakov,281 14
Primakov,282 15
Primakov,283 16
Türki,118
7
sona erebilir ve Filistinliler için de yeni bir vatan sağlanmış olabilirdi. Görünen de odur ki,
Filistin direniş teşkilatlarının bu iç savaşı kışkırtmaktaki maksatları da bu idi.17
İç savaşı başlatan çatışmalar Amman’ın 10 mil kuzeyinde bulunan Zerka mülteci kampındaki
Filistinlilerle Ürdün Ordusu askerleri arasında 7 Haziranda başlamıştır. Zerka hadiselerinin
ertesi günü, George Habbash (Habbas)ın lideri bulunduğu, Marksist-Leninist, Filistin’in
Kurtuluşu için Halk direniş örgütleri de başkent Amman'a saldırarak birçok noktaları
kontrolleri altına aldılar. Bunun üzerine Amman'da dört gün süren kanlı çarpışmalar oldu. El
Fetih birlikleri de Ürdün askeri birlikleri ile çatışmaya girdiği için, El Fetih ve Filistin
Kurtuluş Teşkilatı lideri Yassir Arafat ile Kral Hüseyin arasında, Filistinli mültecilerin
kamplarına dönmeleri ve bütün mahpusların serbest bırakılmalarını öngören bir anlaşma
yapılmış ise de, Habbas bu anlaşmayı kabul etmemiş, bütün emrindeki gerillaları
kuruluşlarının dağıtılmasını, Ürdün askerinin kışlasına dönmesini ve hapisteki bütün
komandoların da serbest bırakılmasını istemiştir. Habbas'ın gerillaları, bu isteklerini kabul
ettirmek için, 10 Haziranda, Amman'daki Intercontinental ve Philadelphia otellerini basarak,
buralarda ki yabancıları rehin almışlardır. Bu arada da, Amman'daki Amerikan
Büyükelçiliğinin siyasi kısım şefi Maurice Draper da Habbas'ın gerillaları tarafından
kaçırılmıştır. Habbas bu faaliyetini fazla sürdüremedi. El Fetih'in baskısı üzerine 11
Haziranda çarpışmalara son verdi ve 12 Haziranda da rehineleri serbest bıraktı. Bu suretle
Ürdün iç savasının başlangıç safhası sona eriyordu.18
16 Haziranda, Gerilla teşkilatları bu şekilde bir araya geldikten sonra, bunların Ürdün'deki
statüleri konusunda Ürdün hükümeti ile üç hafta süren müzakereler yapıldı ve neticede 10
Temmuz 1970'de 16 maddelik bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile komandolar Ürdün
topraklarında tam bir hareket serbestîsi kazanıyorlardı. Ayrıca, Ürdün hükümeti gerillaların
İsrail’e karsı faaliyetlerini destekleyecekti. Buna karşılık komandolar ve gerilla kuruluşları da,
Ürdün'ün güvenliğine ve disipline saygı göstereceklerdi. 10 Temmuz anlaşması da duruma bir
çözüm getiremedi. 26 Ağustostan itibaren gerillalar ile Ürdün askerleri arasında yine
çatışmalar patlak verdi. Bu sefer gerillaların liderliğini Arafat yapıyordu. 19
17
Fahir Armaoğlu, 20.yy Siyasi Tarihi,Ankara, TTK,1997, S.967 18
Armaoğlu,968 19
Armaoğlu,970
8
1 Eylülde Kral Hüseyin'e karsı bir suikast yapıldı ise de, başarılı olamadı. 26 Ağustosta
yeniden başlayan çatışmalar, 17 Eylülden itibaren tam bir iç savaş haline geldi. 20 Eylülde,
Ürdün silahlı kuvvetlerinin duruma hâkim olmaya başladığı bir sırada, Suriye zırhlı birlikleri
Ürdün'ün kuzey sınırlarından içeri girerek Ürdün ordusu ile muharebeye başladı. Bunun
üzerine Kissinger İsrail'in Washington büyükelçisi İshak Rabin'e 20 Eylül 1970 tarihinde Kral
Hüseyin'in Amman'daki İngiltere büyükelçisi aracılığıyla Ürdün'ün kuzey sınırına saldıran
Suriye zırhlılarına karşı Ürdün'e yardım etmesi için İsrail hava kuvvetlerinin müdahale
etmesini istediğini bildirdi.20
Amerika, Kral Hüseyin'in zor bir duruma düşmesi halinde
müdahale etmek üzere, uçak gemisi ile deniz piyadesi taşıyan bazı savaş gemilerini Doğu
Akdeniz'e gönderdi.21
Amerika bir yandan bu tedbirleri alırken, bir yandan da Suriye konusunda Sovyetlere uyarıda
bulunmuştur. Amerika'nın ve İsrail’in müdahale hususundaki kararlılığı, Sovyetleri Suriye
üzerinde baskıya veya uyarmaya sevk etmiştir. Gerek bu durum, gerek Ürdün ordusunun
Suriye kuvvetleri karsısındaki başarılı direnmesi üzerine Suriye kuvvetleri dağınık bir şekilde
geri çekilmek zorunda kaldı. Bu başarı üzerine Kral Hüseyin 23 Eylülde ateş-kes ilan etti. Her
iki taraftan da çok sayıda ölü ve yaralı vardı. Arap devletlerinin de aracılığı ile Kral Hüseyin
ile Arafat arasında 27 Eylülde resmen bir ateşkes anlaşması imzalanmıştır. 22
Ateşkesten sonra
Filistinliler Ürdün’den çıkartılmaya başlanmıştır.
Kara Eylül’ü izleyen yıllarda Filistin örgütleri, Ortadoğu’daki hedeflerini elde etmek
amacıyla uluslar arası terörizme başvururken FKÖ’de merkezini Lübnan’a taşıdı.1970’li
yılların başında kimi FKÖ üyesi olan, kimi olmayan Filistinli gruplar bir dizi uçak kaçırma,
havaalanı katliamı ve İsrail’e intihar saldırıları düzenlediler. Bu eylemlerden en ünlüsü 1972
Münih Olimpiyat oyunlarında İsrail olimpiyat ekibinin hedef alınması ve öldürülmeleridir.
Filistinli direniş örgütleri Kara eylülden sonra tekrar’dan canlanarak Operasyonlara Lübnan
üzerinden başlamışlardır.23
20
http://www.timeturk.com/tr/2009/09/27/iste-kara-eylul-un-icyuzu.html#.VRLet_ysVr9 21
Armaoğlu ,971 22
Armaoğlu, 972 23
Cleavand,381
9
SONUÇ
Balfour Deklarasyonu ile başlayan Filistinlilerin sıkıntılı yaşamları artarak devam etmiştir.
Arap dünyası ile İsrail arasında yapılan savaşların hepsinin kaybedilmesi Filistinlilerde moral
kaybına neden olmamış, sürekli topraklarını alma peşinde olmuşlardır.
Arap Dünyasının kendi çıkarlarına göre Filistin meselesini kullanmaya çalışmaları, sorunun
çözümünden çok çözümsüzlüğüne neden olmuştur. Uluslararası arenada birlikte hareket
etmemeleri, her birinin bölge içerisinde söz sahibi olma konumuna oynamaları, bölgede
düzenin olmamasına neden olmuştur. Koordineli hareket etmeyerek düşmanları İsrail’e alan
açmışlardır. Bölgede halklarla yönetim arasında iletişim eksikliğine neden olacak kişilerin
iktidara gelmeleri, birlik içerisinde olmayan Arap Toplumunun daha da birbirine
uzaklaşmasına neden olmuştur.
Ürdün’de yaşanılan hadisenin Filistin direnişine vurulan büyük bir darbe olarak algılansa da
daha sonraki dönemlerde toparlanarak aktif olmayı başarmışlardır. Bu dönemde de bazı küçük
çaplı grupların El-Fetih’e katılmaları ve birlikte hareket etmeleri Filistinlilerin elinin
güçlenmesine neden olan gelişmelerdir.
10
KAYNAKÇA
Acar, İrfan C., Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Ankara, TTK Yayınları,1989
Armaoğlu, Fahir ,20.yy Siyasi Tarihi,Ankara, TTK,1997
Cleaveland ,William L, Modern Ortadoğu Tarihi, Mehmet Harmancı(çev.) İstanbul: Agora
Yayınları,2008,
Dağ, Ahmet Emin ,Ortadoğu Çatışmaları,İstanbul,2015
Primakov ,Yevgeni ,Rusların Gözüyle Ortadoğu,Çev: Olga Tezcan, İstanbul: Timaş
Yayınları, 2.Baskı 2010,
Türki, Fawaz, Filistin Sürgünü, Çev: Erkanlı, N.Elhüseyni, İstanbul, Metis Yayınları,1986
http://www.timeturk.com/tr/2009/09/27/iste-kara-eylul-un-icyuzu.html#.VRLet_ysVr9