Filistin -Ürdün Kara Eylül Olayları, El-Fetih, iç savaş

10
1 SONER DOĞAN 1 FİLİSTİN KARA EYLÜL OLAYLARI ÖZ Ortadoğu’nun onurlu milletlerinden biri olan Filistinlilerin son yüzyılda çektiği acıları herhalde hiçbir millet çekmemiştir. İşgal sonucunda topraklarından olan bu millet elinde kalan toprak parçalarında da esir hayatı yaşayarak mücadelelerine devam etmektedirler. Osmanlının dağılması sonrası bir türlü düzenin ve sükûnetin hâkim olamadığı bu bölgede şüphesiz en büyük acıyı Filistinliler çekmiştir.1916 Balfour Deklarasyonu ile başlayan olumsuz süreç günümüze kadar devam etmiştir. Filistinlilerin 1948 1.Arap-İsrail savaşı ile başlayan bu acı durumları, 1967 2.Arap-İsrail Savaşı ile de devam etmiştir. Her seferinde İsrail’in toprak kazanması ile sonuçlanan savaşlar Filistinliler ve Arap dünyası için tam bir hezimet olmuştur.1970’li yıllara gelindiğinde Filistinliler Ürdün’deki Kara Eylül Olayı diye bilinen iç savaşla daha da iç acısı duruma düşmüştür. Filistinlilerin haklı davalarında yalnız kalmaları herhalde onları yaralayan en acı durumdur. Anahtar Kelimeler: Filistin, Arap-İsrail Savaşı, Kara Eylül, Ürdün, GİRİŞ Uluslararası siyasi arenada Filistin’in durumunu tarihi süreçler içerisinde açıklayabiliriz. Osmanlı yönetiminde kendine has yönetim şekliyle huzurlu bir ortam bulan bölge coğrafyası, dış güçlerin etkisiyle kaosun bir parçası olmaktan kurtulamamıştır. Bölgeyi sadece dış güçler üzerinden okumamız sorunun çözümü için eksik kalmaktadır. Arap toplumunun kendi içerisindeki sorunları da düzenin bozulmasında önemli bir etkendir. Milliyetçilik düşüncesinin Ortadoğu’ya yerleşmesi ve halklar üzerinde belirli bir kimlik oluşturma yoluna gidilmesi Arap Toplumunda kırılmalara neden olmuştur. Yeknesak vücut olarak kalmaları gerekirken, siyasi yapı içerisinde kimlik oluşturmaları birlik olma yolunda önemli kırılmaklara neden olmuştur. Her ne kadar farklı siyasi kimliğe sahip olsalar da belirli bir süre bu kimliklerinden uzak durarak ortak sorunlarda hareket etme kabiliyetlerini korumuşlardır. Bu durumda çok uzun sürmeyecektir.1916’lardan başlayıp günümüze kadar 1 Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkiler, Yüksek Lisans Öğrencisi

Transcript of Filistin -Ürdün Kara Eylül Olayları, El-Fetih, iç savaş

1

SONER DOĞAN1

FİLİSTİN KARA EYLÜL OLAYLARI

ÖZ

Ortadoğu’nun onurlu milletlerinden biri olan Filistinlilerin son yüzyılda çektiği acıları

herhalde hiçbir millet çekmemiştir. İşgal sonucunda topraklarından olan bu millet elinde kalan

toprak parçalarında da esir hayatı yaşayarak mücadelelerine devam etmektedirler. Osmanlının

dağılması sonrası bir türlü düzenin ve sükûnetin hâkim olamadığı bu bölgede şüphesiz en

büyük acıyı Filistinliler çekmiştir.1916 Balfour Deklarasyonu ile başlayan olumsuz süreç

günümüze kadar devam etmiştir. Filistinlilerin 1948 1.Arap-İsrail savaşı ile başlayan bu acı

durumları, 1967 2.Arap-İsrail Savaşı ile de devam etmiştir. Her seferinde İsrail’in toprak

kazanması ile sonuçlanan savaşlar Filistinliler ve Arap dünyası için tam bir hezimet

olmuştur.1970’li yıllara gelindiğinde Filistinliler Ürdün’deki Kara Eylül Olayı diye bilinen iç

savaşla daha da iç acısı duruma düşmüştür. Filistinlilerin haklı davalarında yalnız kalmaları

herhalde onları yaralayan en acı durumdur.

Anahtar Kelimeler: Filistin, Arap-İsrail Savaşı, Kara Eylül, Ürdün,

GİRİŞ

Uluslararası siyasi arenada Filistin’in durumunu tarihi süreçler içerisinde açıklayabiliriz.

Osmanlı yönetiminde kendine has yönetim şekliyle huzurlu bir ortam bulan bölge coğrafyası,

dış güçlerin etkisiyle kaosun bir parçası olmaktan kurtulamamıştır. Bölgeyi sadece dış güçler

üzerinden okumamız sorunun çözümü için eksik kalmaktadır. Arap toplumunun kendi

içerisindeki sorunları da düzenin bozulmasında önemli bir etkendir.

Milliyetçilik düşüncesinin Ortadoğu’ya yerleşmesi ve halklar üzerinde belirli bir kimlik

oluşturma yoluna gidilmesi Arap Toplumunda kırılmalara neden olmuştur. Yeknesak vücut

olarak kalmaları gerekirken, siyasi yapı içerisinde kimlik oluşturmaları birlik olma yolunda

önemli kırılmaklara neden olmuştur. Her ne kadar farklı siyasi kimliğe sahip olsalar da belirli

bir süre bu kimliklerinden uzak durarak ortak sorunlarda hareket etme kabiliyetlerini

korumuşlardır. Bu durumda çok uzun sürmeyecektir.1916’lardan başlayıp günümüze kadar

1 Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkiler, Yüksek

Lisans Öğrencisi

2

devam Yahudi toplumun göçüne karşı ilk dönem birlikte hareket edilmişken zaman içerisinde

bundan uzaklaşılmıştır.

İsrail devleti kurulduğunun ertesi gün bu devlete karşı savaş ilan eden devletler, ilerleyen

dönemlerde Filistin meselesini vitrine çıkartmışlardır. Görünürde Filistinlilerle ilgili olan

fakat perde arkasında kendi hesapları olan politikaları uygulamanın peşinde olmuşladır. Bunu

da Filistinlilerin yurtlarından kovulduklarından sonra mülteci durumuna düştüğünde

görebiliyoruz.

KARA EYLÜLE GİDEN SÜREÇTE

FİLİSTİNİN DURUMU

Yaklaşık 400 yıl Osmanlı idaresinde kalan Filistin 1.Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin

manda rejimi altına alındı. Esasen Filistin sorununun temeli, İngiltere’nin 1917 yılında yaptığı

Balfour Deklarasyonuna bağlanabilir. İngiltere bu deklarasyon ile Filistin’de bir Musevi

devletinin kurulmasını desteklediklerini beyan ettiler.2 Daha sonra 1922 yılına gelindiğinde

İngiltere Milletler Cemiyeti aracılığıyla Filistin’i manda rejimi altına aldı.

Manda rejimi sonrasında bağımsızlıklarına kavuşmayı bekleyen Filistinliler Musevi göçüne

olan muhalefetini arttırdı ve 1930’lu yıllarda silahlı çatışmalar başladı. İngiltere bu dönemde

süreci iyi yönetememiş ve sorunların büyümesine neden olmuştur.

1947 yılına gelindiğinde Filistin için 2 alternatif çözüm planı ortaya atılmıştır. Bu plana göre

iki yıl içerisinde çözüm ortaya çıkacaktı.3

Çoğunluk Görüşü: Filistin sınırları içerisinde bağımsız bir Filistin bağımsız bir Musevi

devleti ile bağımsız Kudüs şehri olarak üçe bölünmesini öngörüyordu.

Azınlık Görüşü: Bağımsız bir Filistin yerine federal yapılı bir devleti ön görmekteydi. Bu fikir

geçici bir dönemden sonra bir Arap bir Musevi devletinden oluşan federasyon ve tek bir

Filistin Vatandaşlığı kavramı içeriyordu.

2 İrfan C.Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Ankara, TTK Yayınları,1989, s.42

3 Acar,44

3

İngiltere 15 Mayıs 1948 ‘de manda rejimine son vereceğini açıklamasıyla Filistin’de

çatışmalar tekrar hız kazandı. BM kararıyla 1948’de İsrail devleti kuruldu ve iki büyük devlet

tarafından SSCB ve ABD tarafından tanındı.

İsrail kurulduktan sonra 1.Arap - İsrail savaşı başlayacaktı. Arap ülkelerinin gönüllülerinden

oluşan yerel güçlerle karşılarında tam donanımlı şekilde hazır bulunan profesyonel askerlere

karşı mağlup oldular. Bu Arap Dünyası için şok bir sonucu da beraberinde getirmişti. İsrail

topraklarını genişletmiş, Arap Devletleri büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Bu dönemden

sonra Ortadoğu’da işler Filistinliler lehine değil hep İsrail lehine olmuştur. İsrail ele geçirdiği

topraklarla birlikte Filistinlileri topraklarından sürmüş, mülteci meselesi böylece bu şekilde

ortaya çıkmıştır.

1967 savaşında yine Arap ülkelerinin yenilmesiyle sonuçlanması ve Filistin’de İsrail’in işgal

ettiği toprakların genişlemeye başlaması mülteci sorununu daha da arttırmıştır. Savaşının

sonucu olarak 330.000 Filistinli daha yerlerinden edilerek mülteci konumuna düşmüştür, Bu

savaşın en önemli sonucu ise Arap ülkelerinin Filistin siyasetinde yaşanan köklü kırılmalara

neden olmuştur. Kendi toprakları da İsrail işgaline uğrayan bu ülkeler, Filistin topraklarının

kurtarılması konusunu bir kenara bırakıp kendi dertlerine düşmüştür. Bundan sonra

Filistinliler için kendi haklarında karar verme zamanı gelmiştir.4

Savaşın ardından 242 sayılı B.M kararı kabul edildi. Bu karar özetle şunları içeriyordu5;

Savaş yoluyla toprak işgal etmek kabul edilemez bir davranıştır.

İsrail bu savaşla işgal ettiği topraklardan çekilmelidir.

Mülteci sorununa acil çözüm bulunmalıdır.

Bölgedeki düşmanlıklara son verilerek ilgili tarafların diğerlerinin bağımsızlık, toprak

bütünlüğü ve tanınmış sınırlar içindeki siyasi bağımsızlığına saygı göstermelidirler.

242 sayılı kararın amacı Ortadoğu sorununun çözümünde bir çerçeve oluşturmaktı. Ancak

bölgedeki devletlerin varlığını sürdürme haklarına saygı gösterilsin denirken Filistinlilerin bir

devlet kurma haklarından açıkça bahsetmiyordu.6 İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi

kavramı ise açık değildi. Muğlâklıklarla dolu olan bu anlaşma ileriki dönemlerde ortaya çıkan

direniş örgütleri tarafından kabul görülmeyecekti.

4 Ahmet Emin Dağ, Ortadoğu Çatışmaları,İstanbul,2015,s.27

5 William L.Cleaveland, Modern Ortadoğu Tarihi, Mehmet Harmancı(çev.) İstanbul: Agora Yayınları,2008,s.380

6 Acar,45

4

İsrail liderleri mültecilerin ana yurtlarına dönüşüne karar altına alan BM çözümlerini reddetti.

Filistin halkı diye bir halkın var olduğu ve kendi vatanlarına dönme hakları olduğu görüşünü

reddettiler. Ve sürekli bunun kendi sorunları değil Arapların sorunu olduğu bu yüzden

Filistinlilerin onları kabul eden ülkelerde ya da Avustralya, Kanada, Güney Amerika

ülkelerinde eritilmeleri gerektiği görüşünde ısrar ederek çözüme hep kapalı oldular.7

FİLİSTİN DİRENİŞ GRUPLARININ ORTAYA ÇIKMASI

VE

KARA BİR LEKE: KARA EYLÜL

1967’de 6 gün savaşı Arafat’ın’’Filistin Haklarının kazanılması, Filistinlilerin işidir’’ fikrini

güçlendirmiştir.8Bu, savaşın Araplar için utanç verici durum olarak tarihe geçmesinden sonra

Filistinliler kendiişleri için artık bağımsız hareket etmeleri gerektiğini düşündüler. Arap

ülkelerine İsrail’e karşı siyasi malzeme olmaktan öteye gidemeyen mücadele hareketinde

kontrolü bundan sonra kendileri ele almalıydı.

6 gün savaşından sonra Filistinliler, kendi politik ve askeri organlarını oluşturarak Arap

hükümetlerinden bağımsız olarak ve kurulu düzene bağımlılıklarını kırarak Ortadoğu da

askeri yenilgilerin lekesi ile kirlenip, bozulmamış biricik güç olduklarını ortaya koydular.

Kamplarda büyümüş gölgeler arasında el yordamı ile yollarını bulup beklemiş olan genç

Filistinliler unutulmuş hesaba katılmamış bir kuşağı yansıtıyordu9

Birden çok bağımsız direniş grubunun ortaya çıkışı Filistin halkının karşı karşıya olduğu

geniş sorunlar üstünde ve ortak mücadelelerinde bir bölünme olarak değil ideolojik eğilimler

ve taktiklerdeki farklılık olarak ele alınmalıydı. Politik planlamayı ve manevraları koordine

etmek için kurulmuş şemsiye tipi örgüt olan FKÖ ‘nün düzenlediği çeşitli toplantılarda

birbirlerine saldıran Arap liderlerinin ki gibi liderlik sorunlarına ratlanmıyordu. Direniş

7 Fawaz Türki,Filistin Sürgünü,Çev:s.Erkanlı, N.Elhüseyni, İstanbul, Metis Yayınları,1986 s.106

8 Yevgeni Primakov,Rusların Gözüyle Ortadoğu,Çev:Olga Tezcan,İstanbul :Timaş Yayınları,2.Baskı 2010, s.280

9 Türki,109

5

harekâtı bölünmüş olması gerçeğine karşın ilk zamanlardaki ilkeler üstünde yaşıyordu. Bu

ilkeler şunlardı:10

Anayurdun kurtuluşu için tek yol, devrimci şiddeti idi,

Bu şiddet halk kitleleri tarafından uygulanmalıydı

Bu devrimci şiddetin amacı işgal altındaki bütün Filistin topraklarından Siyonistlerin

varlığını politik askeri ve ekonomik olarak silmekti

Direniş harekâtı uzun süre olacaktır.

FHKC Direniş grubu sol kanadı ve belki içlerinden en eylemci kesimi oluşturuyordu. El-

Fetihle ilkelerde anlaşıyordu. Ancak ek olarak Filistin toplumunda devrimci bir değişim ve

Arap dünyasındaki bütün gerici rejimlerin yıkılması için çalışmasını istiyordu. FHKC’ ye

göre Filistinliler bu aşamada yalnız başlarına İsrail’i haklı talepleri yolunda ikna

edemeyeceklerine göre Arap dünyası radikalleştirilmeli ve devrimin kılavuzluğunu üstlenecek

olan Filistinlilerin yanında kavgaya girecek ve etkin bir biçimde İsrail’e karşı koyacak

dinamik ve sosyalist yapıda bir toplum dönüştürülmeliydi. FKHC’yi 44 yaşında Filistinli

doktor George Habbaş kurmuştur. Filistinli direniş örgütleri İsrail’le giriştikleri sınır

çatışmalarında vur kaç taktiği ile 1967 savaşından sonra 1969 yıllarına kadar 2000 askerden

yüzde 80’ini bu şekilde Filistinli direniş örgütleri öldürmüştür. Bu sayı 1967 savaşında ölen

İsrail askerlerin kat ve kat fazlası idi. 11

6 gün savaşından sonra El-Fetih Ürdün’e göçtü. Büyük kayıplara bakmaksızın Ürdün Nehrini

aşarak İsrail topraklarına sızarak İsrail askerleri ile çatışmaya giriyordu.1969 ‘da FKÖ’nün

başına El-Fetih lideri Yaser El Arafat geçti. El-Fetih, Karamah Operasyonunda tüm dikkatleri

üzerine çekmiştir. İsrail, El-Fetih askerlerine geniş çaplı operasyon yapmak için Karameh

şehri yakınlarındaki 40 bin Filistinli Mültecinin bulunduğu kamp bölgesine operasyon yaptı.

El-Fetih bu denli büyük bir operasyonda ilk başlarda direndi daha sonra Ürdün Ordu

birliklerinde El-Fetih’e destek vermesiyle İsrail geri çekilmek zorunda kaldı. Bu kazanç El-

fethin itibarını ve Arap Dünyasının umudunu arttıran gelişmelerdir.12

Karameh çatışmasından sonra Nasır, Arafat’ı Kahire’ye davet etti. Nasır Filistin devleti

kurulurken siyasi yönde de destek bulunması gerektiğine inanıyordu. Temmuz 1968 de

10

Türki,113 11

Türki 117 12

Primakov,280

6

Arafat, Nasır ile birlikte SCBB’ ye gitti.13

Arafat burada silahlı mücadelenin yanında siyasi

mücadelenin de önemli olduğunun farkına varmıştır. Siyasi arenada destek bulmak, silahlı

mücadelede kazanılamayacak şeylerin kazanılmasına neden olabilirdi.

1970’li yıllara gelindiğinde Kral Hüseyin ile FDH arasındaki gerginlik artmıştır. FDH üyeleri

Ürdün üzerinden İsrail’e askeri eylemler başlatmıştı. Kraliyet yönetimi ise olayların bu

şekilde gelişmesini arzu etmiyordu. Amman’da silah taşıma ve yerleşim merkezlerinde

cephane depolarının kurulması yasaklanmıştı. Bu dönemde Ürdün’ü İsrail destekliyordu,

Filistin’i ise Suriye. Ürdün, İsrail ile anlaşarak Ürdün Devleti içerisinde Batı Şeria’da özerk

Filistin kurulmalıydı. Filistinliler ise Amman’da Ağustos 1970’de toplanan Filistin Ulusal

Kurulu toplantısında şu kararı almışlardır’’ Tüm Ürdün, Filistin toprakları her türlü yöntem

kullanılarak Filistin Devriminin kalesi haline getirilecektir.14

Kral olağanüstü hal ilan ederek General Davut yönetiminde askeri bir yönetim kurmuştur.

Filistinliler ise o dönemde emsalsiz bir karara imza atarak 6 Eylülde dört uçak kaçırdı.

İsrail’de ki cezaevlerinde tutuklu bulunan tüm Filistinli mahkûmların serbest bırakılması şartı

yerine getirilmezse yolcular mürettebatı ile havaya uçurulacaklarını açıklamışlardır. Bu

istekleri kabul edilmeyince Filistinli direniş grupları yolcuları dışarı çıkararak uçakları imha

etmişlerdir. Arafat inatla Filistinlilerin Ürdün’den üs alacaklarını söylüyordu. Çünkü kraliyet

ordusundaki birçok subay Filistin asıllıydı ve onlar kardeşlerine yüz çevirmeyeceklerdi.

Bunun basit olmadığını FDH’nin Amman’da yönetimi ele alma çabasına İsrail’in kayıtsız

kalmayacağı konusunda getirilen hiçbir delili kabul etmiyorlardı.15

Kral Hüseyin de bu durumu önceden öngördüğü için orduyu kendisine sonsuz sadakatle bağlı

kişilerden oluşturmuştu. Çünkü ordu içerisinde Filistinli direniş gruplarına sempati ile bakan

askerlerin olduğunu biliyordu. Bu askerleri geri plana çekerek savaşa gidecek ve emir komuta

zincirinde zaafa uğramayacak şekilde subayları buraya yerleştirerek kendisine tam bağımlı

ordu kurmuştur.16

1970 yılının yaz aylarında patlak vermiş olan Ürdün iç savaşı, esasında, Ürdün'e sığınmış

bulunan Filistin direniş grupları ile Ürdün Ordusu arasında meydana gelen çatışmalardır ve bu

iç savaş sonunda Filistinli direniş grupları duruma hakim olsalardı, Ürdün'de krallık rejimi

13

Primakov,281 14

Primakov,282 15

Primakov,283 16

Türki,118

7

sona erebilir ve Filistinliler için de yeni bir vatan sağlanmış olabilirdi. Görünen de odur ki,

Filistin direniş teşkilatlarının bu iç savaşı kışkırtmaktaki maksatları da bu idi.17

İç savaşı başlatan çatışmalar Amman’ın 10 mil kuzeyinde bulunan Zerka mülteci kampındaki

Filistinlilerle Ürdün Ordusu askerleri arasında 7 Haziranda başlamıştır. Zerka hadiselerinin

ertesi günü, George Habbash (Habbas)ın lideri bulunduğu, Marksist-Leninist, Filistin’in

Kurtuluşu için Halk direniş örgütleri de başkent Amman'a saldırarak birçok noktaları

kontrolleri altına aldılar. Bunun üzerine Amman'da dört gün süren kanlı çarpışmalar oldu. El

Fetih birlikleri de Ürdün askeri birlikleri ile çatışmaya girdiği için, El Fetih ve Filistin

Kurtuluş Teşkilatı lideri Yassir Arafat ile Kral Hüseyin arasında, Filistinli mültecilerin

kamplarına dönmeleri ve bütün mahpusların serbest bırakılmalarını öngören bir anlaşma

yapılmış ise de, Habbas bu anlaşmayı kabul etmemiş, bütün emrindeki gerillaları

kuruluşlarının dağıtılmasını, Ürdün askerinin kışlasına dönmesini ve hapisteki bütün

komandoların da serbest bırakılmasını istemiştir. Habbas'ın gerillaları, bu isteklerini kabul

ettirmek için, 10 Haziranda, Amman'daki Intercontinental ve Philadelphia otellerini basarak,

buralarda ki yabancıları rehin almışlardır. Bu arada da, Amman'daki Amerikan

Büyükelçiliğinin siyasi kısım şefi Maurice Draper da Habbas'ın gerillaları tarafından

kaçırılmıştır. Habbas bu faaliyetini fazla sürdüremedi. El Fetih'in baskısı üzerine 11

Haziranda çarpışmalara son verdi ve 12 Haziranda da rehineleri serbest bıraktı. Bu suretle

Ürdün iç savasının başlangıç safhası sona eriyordu.18

16 Haziranda, Gerilla teşkilatları bu şekilde bir araya geldikten sonra, bunların Ürdün'deki

statüleri konusunda Ürdün hükümeti ile üç hafta süren müzakereler yapıldı ve neticede 10

Temmuz 1970'de 16 maddelik bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile komandolar Ürdün

topraklarında tam bir hareket serbestîsi kazanıyorlardı. Ayrıca, Ürdün hükümeti gerillaların

İsrail’e karsı faaliyetlerini destekleyecekti. Buna karşılık komandolar ve gerilla kuruluşları da,

Ürdün'ün güvenliğine ve disipline saygı göstereceklerdi. 10 Temmuz anlaşması da duruma bir

çözüm getiremedi. 26 Ağustostan itibaren gerillalar ile Ürdün askerleri arasında yine

çatışmalar patlak verdi. Bu sefer gerillaların liderliğini Arafat yapıyordu. 19

17

Fahir Armaoğlu, 20.yy Siyasi Tarihi,Ankara, TTK,1997, S.967 18

Armaoğlu,968 19

Armaoğlu,970

8

1 Eylülde Kral Hüseyin'e karsı bir suikast yapıldı ise de, başarılı olamadı. 26 Ağustosta

yeniden başlayan çatışmalar, 17 Eylülden itibaren tam bir iç savaş haline geldi. 20 Eylülde,

Ürdün silahlı kuvvetlerinin duruma hâkim olmaya başladığı bir sırada, Suriye zırhlı birlikleri

Ürdün'ün kuzey sınırlarından içeri girerek Ürdün ordusu ile muharebeye başladı. Bunun

üzerine Kissinger İsrail'in Washington büyükelçisi İshak Rabin'e 20 Eylül 1970 tarihinde Kral

Hüseyin'in Amman'daki İngiltere büyükelçisi aracılığıyla Ürdün'ün kuzey sınırına saldıran

Suriye zırhlılarına karşı Ürdün'e yardım etmesi için İsrail hava kuvvetlerinin müdahale

etmesini istediğini bildirdi.20

Amerika, Kral Hüseyin'in zor bir duruma düşmesi halinde

müdahale etmek üzere, uçak gemisi ile deniz piyadesi taşıyan bazı savaş gemilerini Doğu

Akdeniz'e gönderdi.21

Amerika bir yandan bu tedbirleri alırken, bir yandan da Suriye konusunda Sovyetlere uyarıda

bulunmuştur. Amerika'nın ve İsrail’in müdahale hususundaki kararlılığı, Sovyetleri Suriye

üzerinde baskıya veya uyarmaya sevk etmiştir. Gerek bu durum, gerek Ürdün ordusunun

Suriye kuvvetleri karsısındaki başarılı direnmesi üzerine Suriye kuvvetleri dağınık bir şekilde

geri çekilmek zorunda kaldı. Bu başarı üzerine Kral Hüseyin 23 Eylülde ateş-kes ilan etti. Her

iki taraftan da çok sayıda ölü ve yaralı vardı. Arap devletlerinin de aracılığı ile Kral Hüseyin

ile Arafat arasında 27 Eylülde resmen bir ateşkes anlaşması imzalanmıştır. 22

Ateşkesten sonra

Filistinliler Ürdün’den çıkartılmaya başlanmıştır.

Kara Eylül’ü izleyen yıllarda Filistin örgütleri, Ortadoğu’daki hedeflerini elde etmek

amacıyla uluslar arası terörizme başvururken FKÖ’de merkezini Lübnan’a taşıdı.1970’li

yılların başında kimi FKÖ üyesi olan, kimi olmayan Filistinli gruplar bir dizi uçak kaçırma,

havaalanı katliamı ve İsrail’e intihar saldırıları düzenlediler. Bu eylemlerden en ünlüsü 1972

Münih Olimpiyat oyunlarında İsrail olimpiyat ekibinin hedef alınması ve öldürülmeleridir.

Filistinli direniş örgütleri Kara eylülden sonra tekrar’dan canlanarak Operasyonlara Lübnan

üzerinden başlamışlardır.23

20

http://www.timeturk.com/tr/2009/09/27/iste-kara-eylul-un-icyuzu.html#.VRLet_ysVr9 21

Armaoğlu ,971 22

Armaoğlu, 972 23

Cleavand,381

9

SONUÇ

Balfour Deklarasyonu ile başlayan Filistinlilerin sıkıntılı yaşamları artarak devam etmiştir.

Arap dünyası ile İsrail arasında yapılan savaşların hepsinin kaybedilmesi Filistinlilerde moral

kaybına neden olmamış, sürekli topraklarını alma peşinde olmuşlardır.

Arap Dünyasının kendi çıkarlarına göre Filistin meselesini kullanmaya çalışmaları, sorunun

çözümünden çok çözümsüzlüğüne neden olmuştur. Uluslararası arenada birlikte hareket

etmemeleri, her birinin bölge içerisinde söz sahibi olma konumuna oynamaları, bölgede

düzenin olmamasına neden olmuştur. Koordineli hareket etmeyerek düşmanları İsrail’e alan

açmışlardır. Bölgede halklarla yönetim arasında iletişim eksikliğine neden olacak kişilerin

iktidara gelmeleri, birlik içerisinde olmayan Arap Toplumunun daha da birbirine

uzaklaşmasına neden olmuştur.

Ürdün’de yaşanılan hadisenin Filistin direnişine vurulan büyük bir darbe olarak algılansa da

daha sonraki dönemlerde toparlanarak aktif olmayı başarmışlardır. Bu dönemde de bazı küçük

çaplı grupların El-Fetih’e katılmaları ve birlikte hareket etmeleri Filistinlilerin elinin

güçlenmesine neden olan gelişmelerdir.

10

KAYNAKÇA

Acar, İrfan C., Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, Ankara, TTK Yayınları,1989

Armaoğlu, Fahir ,20.yy Siyasi Tarihi,Ankara, TTK,1997

Cleaveland ,William L, Modern Ortadoğu Tarihi, Mehmet Harmancı(çev.) İstanbul: Agora

Yayınları,2008,

Dağ, Ahmet Emin ,Ortadoğu Çatışmaları,İstanbul,2015

Primakov ,Yevgeni ,Rusların Gözüyle Ortadoğu,Çev: Olga Tezcan, İstanbul: Timaş

Yayınları, 2.Baskı 2010,

Türki, Fawaz, Filistin Sürgünü, Çev: Erkanlı, N.Elhüseyni, İstanbul, Metis Yayınları,1986

http://www.timeturk.com/tr/2009/09/27/iste-kara-eylul-un-icyuzu.html#.VRLet_ysVr9