Post on 12-Jan-2023
BİR İDEAL TOPLUM BİLEŞENİ OLARAK
İSLAM’IN TEMEL EKONOMİK İLKELERİ
Yrd. Doç.Dr. Ayşegül SİLİ1
Yrd. Doç.Dr. Suna AKTEN
ÇÜRÜK2
Özet
Toplumsal yapı ile ekonomik süreçler arasındaki işlevsel
ilişkiler, sosyolojinin temel konularından birisini teşkil
eder. Bireyler, gruplar ve sistemler arasındaki karşılıklı
belirleyici ilişkilerin görünürlük kazandığı alanlardan biri
olan ekonomik davranış ağı, aynı zamanda bireylerin ahlaki,
dini ve ideolojik tercihlerinin de yansıdığı bir zemindir.
Düşünsel ve toplumsal değerleriyle örtüşmeyen ekonomik yapılar
içerisinde kaynaklara yön verme ve değer kazandırma çabaları,
İslam toplumlarında son dönemde güncelliğini koruyan sorunların
başında gelmektedir. Çözüm olarak İslam ekonomisi
uygulamalarını modern ekonomik sistemlere bir alternatif olarak
ortaya koyma girişimleri, seksenli yıllardan beri İslam
toplumlarının gündeminde yoğun şekilde yer almaktadır. Aslında
bu girişimler, kapitalist uygulamalara İslam dininin değerleri1 KTO Karatay Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü, aysegul.sili@karatay.edu.tr2 KTO Karatay Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü, suna.akten@karatay.edu.tr
1
ekseninde refleksif tepki ortaya koyma niteliği taşımaktadır.
İslam'ın ekonomik ilkelerinin diğer sosyal, siyasal ve ahlaki
ilkeleri ile bütünlüklü bir yapı içerisinde anlam kazandığı
düşünülürse, mevcut tartışmaların şu an için mikro düzey bir
değişim boyutunda gerçekleştiği söylenebilir. Bu çalışmada
ekonomik etkinliklerin sosyolojik işlevi bağlamında, İslam
ekonomisinin temel ilkelerinin İslam’ın ideal toplum tasarımı
içerisindeki yeri ve anlamı üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal yapı, ekonomik sistem, İslam
ekonomisi, İslami finans.
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal ANALİZ Dergisi, Maltepe
Üniversitesi İİBF Dergisi, 2013/2.
THE BASIC ECONOMICAL PRINCIPLES OF ISLAM
AS A COMPONENT OF IDEAL SOCIETY
Abstract
The functional relationships between social structure and
economic processes constitute one of the main subjects
of sociology. Network of economic behavior, one of
the area, where the mutual determinative relationships
between individuals, groups and systems gain2
visibility, is also a ground, on which the moral,
religious, and ideological preferences of individuals
are reflected. In economic structures not overlapping with
its intellectual and social values, the efforts to direct
and value the resources are the leading problems keeping
their actualities in Islamic societies in the recent
period. As a solution, the attempts to pose the Islamic
economic practices as an alternative to modern economic
systems has heavily taken place in the agenda of
Islamic societies since 80s. In fact, these attempts
possess a character to present a reflexive reaction against
the capitalist applications on the axis of values of
Islamic religion. When the economic principles of Islam
are considered to gain meaning in an integrated
structure with the other social, political, and ethical
principles, at the moment, it can be said that the
existing discussions have become fact in a dimension of
change at micro level. In this study, in the context
of the sociological function of economic activities,
the place and meaning of the fundamental principles of
3
Islamic economy in the ideal society design of Islam
will be emphasized.
Keywords: Social structure, economic system, Islamic
economy, Islamic finance.
4
Giriş
Toplumsal sistem olarak da adlandırabileceğimiz toplumsal
yapı kavramı; siyaset, hukuk, din, eğitim, ekonomi gibi başat
kurumların karşılıklı etkileşim ve bütünsel ilişkilerinden
meydana gelen ve içeriği bir hayli genişletilebilen sosyal
etkileşim alanına işaret etmektedir. Toplumsal yapının norm,
değer ve rol gibi bileşenlerini oluşturan bu kurumlar
içerisinde ekonomik ilişkiler ağının, toplumsal hayatın diğer
boyutlarını önemli ölçüde etkilediği bilinen bir gerçektir.
Belirli bir anda belirli insanları bir araya getiren fiili
mevcut ilişkiler olarak toplumsal yapıyı tanımlayan Radcliffe-
Brown’a karşın, M. Ginserg terimi, daha kalıcı, sürekli ve
örgütlü ilişkiler için kullanmak gerekliliği üzerinde durarak,
toplumu oluşturan temel grup ve kurumların meydana getirdiği
bir kompleks olarak açıklar (Bottomore, 1984: 112). Bununla
birlikte toplumun çeşitli alt sistemlerden oluşan bir bütün
olduğu düşünüldüğünde, ekonomik süreçlerin toplumun diğer
unsurlarını etkilediği gibi, aynı zamanda onlardan etkilendiği
ve makro düzey bir sosyolojik incelemede toplumun herhangi bir
bileşenini ihmal etmenin, eksikli bir ele alış olacağı
düşünülmektedir. Yapı ya da sistem, toplumda belirli
5
ihtiyaçları karşılamak üzere görev yapan, işlevleri ve
aralarında iç bağımlılıkları olan çeşitli alt sistemlerden
oluştuğuna göre, sistemin bütün parçaları birbirine bağlıdır ve
bileşeni oldukları bütünün sağlıklı işleyebilmesi için
işlevlerini yerine getirmekle yükümlüdür (Başak, 2003:140).
Ekonomik alan, toplumsal yaşamın maddi temelini teşkil eden
kısmı olarak, toplumsal ve bireysel yaşamın devamlılığını
sağlayan mal ve hizmetlerin üretime ve tüketime hazır duruma
getirilmesi yolu ile ihtiyaçları karşılamakta, ekonomik alana
ilişkin davranışlar ve kurallar ekonomik sistemi
oluşturmaktadır. Ekonomik davranışlar olarak ifade edilen bu
etkileşim alanının aynı zamanda ve kendi içerisinde çok sayıda
etkenler bütünü olması dolayısıyla, bireylerin hayat görüşü ve
yaşam tarzlarından bağımsız karaktere sahip olmadığı açıktır.
Öyleyse dinî kurallar da ekonomik davranışı yönlendiren ahlaki
değer ölçütleri ve sosyal kurallar arasında yer almaktadır
(Erkan, 2000:46) ve bu yönüyle ekonomik sistemin değer-nötr
(value-neutral) ve insanın diğer alanlardaki edimlerinden
bağımsız olmadığını söylemek mümkündür.
Ekonomik Davranışın Sosyolojisi: Toplumsalın Bütünselliği
6
Toplumsal bir varlık olarak insan, ekonomik davranış
aktörü olmasının yanında, dinî olarak nitelenebilecek her türlü
zihinsel ve davranışsal sürecin öznesi konumundadır. Dinî
davranış, sosyal bir davranış olduğu gibi, ekonomik davranış da
daima toplumsal bir davranıştır ve diğer insanların
davranışlarıyla da anlamlı bir ilişki içerisindedir. Bu sebeple
iktisat sosyolojisinin, 'ekonomik insan'ın rasyonel amaçlı
davranışlarıyla belirlenen ekonomik süreçleri inceleme tarzı,
ekonomik olmayan faktörleri de değerlendirmeyi gerektiren
kapsamlı bir analize gayret eder (Kazgan, 1980:17, Kehrer,
2007: 80). Özellikle 1980 sonrası dönemde iktisat biliminin
diğer sosyal bilimlerin kavram ve kuramlarına yönelerek kapsama
alanını açma arayışı ve devamında 'toplumsalın
iktisadileştirilmesi 'ne uzanan yönelimler, iktisat bilimini
uygulamalı matematiğin bir alt dalı olmaktan çıkarma çabalarını
içermektedir (Alada, 2004:4). Ekonomik davranışın aynı zamanda
bir grup davranışı olması dolayısıyla, toplumsal grubun ortak
gayelerine hizmet etme gibi bir özellik göstermesi, iktisatta
zihniyet ve sosyal faktörlerin sayısal değerlerden daha önemsiz
olmadığını ve hatta onları belirleyici potansiyelini göz ardı
edilmez bir etken olduğunu göstermektedir.
7
Ekonomik davranışın dinî olanla bağımlılığı meselesi ele
alınırken, modernleşme süreçleriyle paralel şekilde iki
davranış alanını tam olarak birbirinden ayıran seküler
toplumların çokluğu göz ardı edilmemelidir. Bunun yanında
dinin, toplumun ekonomik yapısıyla geniş ölçüde ilgili ve bazı
durumlarda dinî ritüellerin ekonomik sistemde bir değişmeyi
hazırlayabilir nitelikte oluşu ekonomi ve din etkileşimini
sosyolojik bir fenomen olarak görünür kılmaktadır. Bu durumda
iktisat bilimi açısından, ekonomik davranışları yönlendiren ve
bu davranışların toplum üzerindeki sonuçlarını belirleyen
ekonomi dışı unsurların dikkate alınması gereği (Buğra, 1995:
385) ile birlikte ekonomi açısından dinin genel olarak iki
konumu dikkat çekicidir. Bunlardan ilki, dinin teorik ve
doktriner yanından çok büyük kitlenin tavır ve davranışlarını
yönlendiren değer ifadeleri, ikincisi, dinin dağınık ve küçük
gruplardan ziyade geniş toplum kitlesine hitap etme gereğidir
(Ülgener’den akt. Torun, 2003: 108). Bu iki özellik dinin
ekonomik alandaki etki gücünün artmasında önemli rol
oynamaktadır. Esasında din, geniş yığınlara uzanan sade
gündelik telkinleri ile insanın davranış biçimini ve o yoldan
değer ölçülerini şekillendiren derin bir etki gücüne sahiptir.
8
Tarih boyunca aile bağlarından, yakın ve uzak toplum katlarına,
siyasete ve sanat değerlerine kadar bütün bir yaşayış düzenine
damgasını vuran, kiminde başarılı kiminde başarısız fakat hep
düzenleyici olmak iddiasıyla devreye giren daima dindir. Bu
devreye giriş, iktisat alanını hiçbir zaman dışarıda
bırakmamıştır. Bu çerçevede İslam bütün bir dindir (Ülgener,
2006: 8) ve toplumsal hayatın bütün alanları için düzenleyici
ilkeler vaaz etmektedir. Benzer bir ele alıştan hareketle
iktisat ahlakı terimi ise, dinlerin psikolojik ve pragmatist
temellerindeki eylem içgüdüsüne işaret eder (Weber, 1993: 227).
Bu anlamda İslam dininin öngördüğü ahlâk ilkelerinin ekonomik
davranışı sosyal adalet lehine kısıtlayan niteliği, kendine has
bir ekonomik davranış ağı üretmeye teşne bir karakter
sergilemekte ve yüzlerce yıllık geleneksel bilgi birikiminin,
modern iktisadî düzen ekseninde yeniden tartışmaya açılmasını
gerekli kılmaktadır.
Her ekonomik sistem, mevcut sosyal gerçeklikten hareketle
oluşturulan bir düşünce sisteminin varlığına bağlı olarak
oluşturulur. Bu sebeple istisnasız bütün ekonomik düzenlerin
düşünsel bir kaynağı, genel bir teorisi ve uygulamada esas
alınan temel prensipleri bulunur. Buradan hareketle
9
kapitalizmin, liberal düşünceye dayalı, özel mülkiyet hakkı,
sınırsız bireysel özgürlük ve serbest rekabeti koruma
ilkesinden yola çıkarak enstrümanlarını geliştirdiği ortadadır.
Kapitalist düzenin, genel teorisinin düşünsel dayanağı John
Locke’un şu ifadelerinde formüle edilmeye elverişlidir (İsmail,
1990:16) :
“ Ne Kilisenin ne devletin ne de toplumun ferdin yükselmek ve kâr
sağlamak gayesiyle giriştiği teşebbüsleri kösteklemeye hakları yoktur.
Gücünü, maharetini ve kabiliyeti istediği şekilde rahatça kullanabilmesi ve
elinden geldiği kadar ileriye gidebilmesi için her fert tam bir hürriyete
sahip olabilmelidir. Ancak her vatandaşa her türlü mesleki çabada ve her iş
dalında sınırsız bir hürriyet garanti edildiği ve aynı zamanda o resmî,
dinî ve ahlaki ve içtimaî bütün baskılardan kurtarıldığı zaman topluma
karşı yapılacak en büyük hizmet yerine getirilmiş olur.”
Söz konusu çerçeve ilkeler kapitalist düzenin tesis
edilmesi için yalnızca ekonomik değil, siyasal ve hukuksal
düzenlemeleri de gerekli kılmakta, kapitalist ekonomik
davranışa uygun zemini hazırlayan sosyal atmosferin meydana
getirilmesinde belirleyici rol oynamaktadır. Öte yandan bir
ekonomik sistemin toplumsal yapının diğer unsurlarından
bağımsız şekilde tesis edilmesinin imkânsız oluşu gibi, iktisat
biliminin bir sosyal bilim ve uygulama alanının bizatihi
10
toplumun kendisi olması hasebiyle sosyal gerçeklikten hareket
etme zorunluluğundan da söz edilebilmektedir.
Ekonomik davranışın sosyolojisine ilişkin araştırmalarda
yararlanılan araçların en önemlilerinden biri modellerdir.
Modeller belli bir gerçeğin amaca uygun bir biçimde basite
indirgenerek kurulmuş biçimidir ve gerçekliğe yakınlık
derecesine göre reel modeller ile ideal-düşünsel modeller
olarak ikiye ayrılmaktadır. Reel modeller sosyo-ekonomik
gerçeğin belli bir ekonomik ölçekte küçültülerek yeniden
kurulmuş biçimidir. İdeal-düşünsel modeller ise belli bir
gerçeğe yaklaşabilmek için temsili olarak kurulmuş modellerdir.
İslam ekonomisi kavramı, bir iktisadî model ve İslam
düşüncesinin bir bileşeni olarak ideal-düşünsel model tasarımı
şeklinde sunulmaktadır. İslami yaklaşım, ekonomi de dâhil bütün
bileşenleri ile birlikte ucu-açık nitelikte bir dünya görüşünü
ifade etmekte ve birtakım çerçeve ilkeler dışında belirli-
değişmez kalıplar içerisinde sıkıştırılamayan bir yaşam
algısına sahip bir özellik sergilemektedir. Bunun en önemli
sebeplerinden birisi, sosyal yaşamın hem kendi içinde hem de
toplumsal farklılıklar ekseninde dinamik bir süreç oluşu ve
sürekli devreye giren farklı değişkenlerle yeniden şekillenen
11
yapısıyla zaman ve mekân boyutlarının getirdiği bitimsiz
değişim sürecinden azade bulunmayışıdır. Sosyo-ekonomik
davranış yasaları bu bağlamda, mekanik bir sürece bağlı
değildir, belirli bir zaman ve belirli bir mekânda kendine özgü
biçimde tezahür eder. Ekonomi sosyolojisinin yaklaşımı
içerisinde sosyo-ekonomik yasalar mantıksal tutarlılığa sahip
olmakla birlikte, bu yasaların tarihi bir duruma ilişkin olarak
ortaya koyduğu empirik içerikli hipotezler, tarihi durumun
sürekli değişmesi yüzünden mutlak ve kesin olmayıp, görelidir.
Diğer taraftan ekonomik davranışlar açısından tarihsel koşullar
dışlandığında, zaman ve mekânın etkileriyle belirlenmeyen ortak
bir sosyal öz (Erkan, 2000: 24-28), ekonomi sosyolojisi
araştırmalarının ve özelde İslam ekonomisi çalışmalarının
odağıdır ki genel-geçer ilkelerin tesisi evrensel ve değişmez
birtakım toplumsal özellikler sayesinde mümkün olabilmektedir.
İslam’ın Ekonomiye İlişkin İlkeleri ve Sosyolojik Hareket
İmkânları
Ekonomi bilimi, diğer sosyal bilimler kadar, insan
faktörünün merkezde olduğu bir bilim dalıdır ve insan, içinde
bulunduğu her ortamda, düşünceleri kadar, duygu, değer ve
inançlarıyla davranan bir varlıktır. Diğer bütün toplumlarda
12
olduğu gibi, İslam toplumlarında da yüz yıllardır süregelen
uygulamalar, ilmi çalışmalar, toplumsal örf ve teamüller
sayesinde kendine özgü ekonomik anlayış ve davranış biçimlerini
oluşturmuştur. İnsan-insan ilişkisinden, insan-madde ilişkisine
kadar her alana ilişkin teorik açıklamalar, uygulamaya yönelik
tespitler ve uygulamaya yön veren İslami prensipler mevcut olup
(Tunç, 2010: 59), İslam’ın ekonomik alandaki düzenlemeleri son
50 yılda “İslam ekonomisi-İslam iktisadı” başlığı altında
incelemeye alınmıştır. İslam ekonomisi; ekonomik problemin ve
insan davranışının İslam dini açısından incelenmesi için
yapılan sistematik bir çabadır ve üretim, tüketim ve bölüşüm
işlemlerinde geçerli olan uygun politika ve kuruluşların
düzenlenmesi ve teorik olarak anlaşılması için gerekli bilimsel
çerçevenin geliştirilmesini hedefler (Zaim, 1995: 46). Bu;
halen gelişmekte olan bir süreç olup, kavram üzerindeki
tartışmalar devam etmektedir.
İslam ekonomisi konusu incelenirken öncelikle göz önünde
bulundurulması gereken husus, bu kavramın değer-nötr ya da
tarafsız olmadığı ve İslam dini ekseninde şekillendiğidir.
Dolayısıyla İslam ekonomisi kavramını, İslam dininin belli
inanç esaslarından, evren ve hayata ilişkin temel görüşlerinden
13
arındırarak incelemek mümkün değildir (Es-Sadr,1979: 332).
Chapra, İslam ekonomisinin amaçlarını (2005: 3); İslam dininin
etik normları çerçevesinde ekonomik refahın temini, evrensel
kardeşlik ve adaletin sağlanması, gelir dağılımında eşitlik,
sosyal refah bağlamında bireysel özgürlüğün sağlanması olarak
sıralamıştır. Sosyo-ekonomik adaletin sağlanması, gelir ve
zenginliğin adil ve eşit dağılımı amacı, İslam dininin etik
yapısının bir parçasıdır. İslamî açıdan insan, doğası
itibariyle ideal, dengeli, adalet ve ahlak temelleri üzerine
dayalı bir toplum düzenini kurabilecek niteliklere sahip bir
varlıktır. İnsanı yeryüzünde halifesi olarak ilan eden Allah,
aynı zamanda onu bu görevin gerekli kıldığı tüm donanımla
teçhiz etmiştir (Düzenli,
http://mediax.com.ro/kutuphane/kuran/kuran_ile_basyalan_kitapla
r/63/1.htm,E.T. 8.01.2013). Kamu refahı ise İslamî bakış
açısına göre, belli bir sınıfın değil bütün bir halkın yaşama
düzeyini yükseltmekle gerçekleşebilir. Kapitalizmdeki girişim
özgürlüğü ya da sosyalizmdeki gibi özel mülkiyet, kâr ve
bireysel özgürlüğün reddi gibi toplumun bütününü kapsamaktan
nispeten yoksun prensiplere dayanmak yerine, İslam’ın ekonomik
davranışı yönlendiren ilkeleri, toplumun bütün kesimlerinin
14
taleplerini dikkate alan bir perspektife sahip görülmektedir.
İslam bireye ekonomik özgürlük vermekte, ancak bunu kamunun
çıkarları ile sınırlamaktadır. İslam dini, kapitalizmin üzerine
kurulduğu faizi yasaklayarak üretimde sermaye faktörünün
belirleyiciliğini sınırlamakta, aynı zamanda serveti kullanarak
işçinin emeğinin sömürülmesine karşı çıkmaktadır. Bununla
birlikte kâr ve özel mülkiyet realitelerini de inkâr etmeyerek,
kapitalizm ve sosyalizmle birebir örtüşmeyen bir paradigmaya
sahip olduğunu temel ilkeler itibariyle ortaya koymaktadır.
İslam’ın ekonomik ilkelerinin nasıl hayata geçirildiğine
bakıldığında Peygamberin su, toprak, otlak gibi malların bütün
insanlara ait olduğunu ilan ettiği, sonrasında Halife Ömer’in
uygulamasında olduğu gibi devletin kamuya ait olduğu kabul
edilen mallara gerekli gördüğü başka metaları da ekleyebildiği
görülmektedir. Halife Ömer, Kur’an ve Hadisin sessiz kaldığı
durumlarda, kendisi bizzat düzenleme yaparak zamanın ve
toplumun koşul ve ihtiyaçlarına göre İslami bir ekonomik sistem
tesis etmiştir. Bu sistem ekonomik ve ideolojik güce dayalı
siyasal bir sistemdir. Onun uygulamaya koyduğu ekonomik
sistemin İslam devletinin ortaya çıkmasında en büyük rolü
oynadığı söylenmektedir (Rana, 1985:148). Bu durum henüz ilk
15
dönemlerde bile toplumsal koşullar dikkate alınarak, İslam’ın
temel felsefesi ile uyumlu ekonomik ve siyasal düzenlemelerin
hayata geçirilme özgürlüğü bulunduğunu ortaya koymaktadır.
İslam dininin, felsefî ön kabul olarak ideal ya da daha
adaletli bir toplum inancı ve tasarımına sahip olduğunu
söylemek mümkündür. Buna bağlı olarak insanlar, İslam’ın ortaya
koyduğu etik ilkeleri ve vaaz ettiği ideal toplum tasarımını
kendi tarihsel ve toplumsal koşullarını dikkate alarak hayata
geçirebilme yetisine sahiptir. Bu eksende İslam ekonomisinin,
ulaşmak istediği amaçlar ve bu amaçlara ulaşmak için uyguladığı
yöntemler açısından gerçekçilik ve ahlakîlik olmak üzere iki
temel özelliğe sahip olduğu iddia edilmektedir. Çünkü İslam
ekonomisi, sistem ve konularında, karakteri, içgüdüleri ve
genel özellikleri bakımından insanlık realitesiyle uyuşan
amaçları hedef edinmektedir ve insanları, insan güç ve
imtihanlarının üstünde bir hayal fezasında uçmaya zorlamaz (Es-
Sadr,1979: 340). İslam, ekonomik ilkeleriyle planlarını insan
realitesi esasına göre, yani ele aldığı toplumun mevcut sosyal,
kültürel, tarihsel, siyasal vb. gerçeklik öğelerini dikkate
alarak uygulama amacı gütmektedir.
16
Tüm ekonomik yapılarda, ekonomik faaliyetler bir felsefi
temele dayanarak gerçekleştirilmektedir. Her iktisadi bilgide
birtakım felsefi varsayımlar bulunur ve bu varsayımlar içten
içe iktisadi bilgiyi devamlı olarak belirler. İktisadi söyle
içerisinde somutlaşarak iktisadi bilgiyi gizliden gizliye
şekillendirir ve sınırlandırır (İşler ve Yılmaz, 2011: 11).
İslami finansın felsefi temelinin merkezindeki “değer
maksimizasyonu” kavramı İslam’ın yaşam değerleriyle somutlaşmış
prensip ve yöntemlerle örülmüştür. Bu sebeple İslami finans
felsefesini bir bütün olarak düşünmek mecburiyeti vardır.
İslami insan, Allah-kul-evren arasındaki ilişkileri ve mutlak
gerçekliği araştırmaya çalışır. İnsan başıboş yaratılmamıştır
ve Allah’ın halifesi konumundadır. Hareketlerinde Allah’ın emir
ve yasaklarını öteleyemez. Bu emir ve yasaklar çerçevesinde
hayatını ve ahiretini maksimize etmeye çalışır. Finans ilmi de
bu temel düşünceden soyutlanamaz. İslami insan, birtakım inanç
esaslarına bağlı olarak iktisadi hayatını düzenler ve sürekli
bir gelişme sağlamaya çalışır (Akten Çürük, 2013: 7)
Hurşid Ahmed (2011: 61) İslami finans felsefesinin şu dört
kavram üzerine inşa edilebileceğini ifade etmektedir: Tevhit,
17
rububiyet, hilafet, tezkiye. Bu kavramlar sözlük anlamları da
nazara alınarak şöyle açıklanabilir:
1. Tevhid; “birkaç şeyi bir araya getirme, birleme”
anlamlarına gelmekte olup, “Allah'ın evrenin tek
yaratıcısı olarak tanınması ile kulları olarak bütün
insanları, yaratılışın gerektirdiği aynı niteliklere ve
aynı evrensel statüye sahip olarak eşit kılması
fikirlerini” ihtiva etmektedir (Faruki, 1998: 45 ).
Ayrıca tevhid, inanç ve amel konularına ilişkin
yaklaşımların yanında, insan yaşamının ekonomik,
siyasi, dini ve sosyal yönlerinin birbirinden
ayrılamayacağını ifade eder (Bikun, 2004).
2. Rububiyet; “Allah’ın, her şeyi bu ismi ile terbiye
ettiğini, her şeyin varlığının O’ndan alındığını,
ihtiyaç duyulan hususlarda O’na müracaat edildiğini”
ifade eder. Diğer bir ifade ile Allah, her varlığı,
ayan-ı sabitesine uygun bir veya birden fazla ismi ile
terbiye etmekte, yetiştirmekte ve geliştirmektedir (DİA
34.cilt, 2012: 373).
18
3. Hilafet; “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra
gelip yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek,
yerini doldurmak, vekâlet ve temsil etmek” gibi
anlamlara gelmektedir. İnsanın, yeryüzünde dinin
hükümlerini uygulamak ve dünya işlerini düzene sokmak
üzere Allah’ın yeryüzündeki hâkimiyetini temsil
etmesini yani halifesi olduğunu ifade etmektedir (DİA
12.cilt, 2012: 373).
4. Tezkiye; “temizlenmek, arınmak, temize çıkarmak”
anlamlarına gelmekte olup; nefsi; kirleten şeylerden
temizlemekle alâkalıdır (DİA 41.cilt, 2012: 77).
Asutay (2008: 2.prg ) bu dört kavrama ilaveten adalet,
ihsan, farz ve ihtiyar kavramlarının da İslami finans
felsefesini temellendirdiğini ifade etmektedir:
5. Adalet; “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre
hüküm vermek, eşit olmak ve eşit kılmak” anlamlarına
gelmekte olup; “ferdi ve içtimaî yapıda dirlik ve
düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun
yaşamayı sağlayan ahlaki erdem” şeklinde ifade
edilmektedir (DİA 1.cilt, 2012: 341).
19
6. İhsan; “bir şeyi, bir kimseyi iyice korumak” anlamına
gelmekte olup; maddi bir korunmadan ziyade ahlaki bir
haslet olarak bir kimsenin iffet ve namusunu korumasını
ve bunu sağlayacak bir konumda bulunmasını ifade
etmektedir (DİA 21.cilt, 2012: 546).
7. Farz; “bir şeyi belirleyip kesinleştirmek” anlamına
gelmekte olup; dinin mükelleften yapılmasını kesin ve
bağlayıcı bir şekilde istediği fiilleri ifade
etmektedir (DİA 12.cilt, 1995: 184).
8. İhtiyar; “iki şeyden birini diğerine tercih etmek,
seçip ayırmak, üstün tutmak” anlamlarına gelmekte olup;
birkaç şey arasından birisini bilinçli olarak gönül
rızası ile seçme ve failin dilerse yapacak, dilerse
yapmayacak durumda olması anlamlarına gelmektedir (DİA
21.cilt, 2000).
Bu konuda en geniş değerlendirmeyi Uluslararası İslami
Finans için İslam Hukuku Araştırmaları Akademisi (ISRA-
International Shari’ah Research Academy for Islamic Finance)
(2011: 7) yapmış ve İslami finansı felsefi açıdan temellendiren
20
yukarıda sayılan sekiz kavrama ilaveten risalet, ahiret,
kefalet, felah kavramlarını da bu kapsama dâhil etmiştir:
9. Risalet; “göndermek, elçilik, mektup, mesaj” gibi
anlamlara gelmekte olup; bir kimsenin irade beyanını
diğer bir kimseye tebliğ etmesini ifade etmektedir
(DİA 35.cilt, 2012: 125).
10. Ahiret; “evvelin mukabili olan son” anlamına
gelmekte olup; dünya hayatından sonra başlayıp ebediyen
devam edecek olan ikinci hayatı ifade etmektedir (DİA
1.cilt, 1988: 543).
11. Kefalet; “bir şeyi bir şeye eklemek, katmak,
birleştirmek” gibi anlamlara gelmekte olup; meşruiyet
amacı olan bir hakkın (alacaklının alacağının) güvence
altına alınmasının sağlanmasını ifade etmektedir (DİA
25.cilt, 2012: 168).
12. Felah; “arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen
şeylerden kurtulma, hayır, nimet, refah ve saadet
içinde bulunma” anlamlarına gelmekte olup; kişinin dini
ve ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmesi sonucunda
dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahrette
21
ulaşacağı ebedi kurtuluş ve felahı ifade eder (DİA
12.cilt, 1995: 300).
İfade edilen felsefi kavramların ekonomiye yansıyan ve
İslam ekonomisinin doktriner içeriğini belirleyen üç temel
ilkesini ise Es-Sadr (1979) şöyle kategorize etmiştir:
1. Karma mülkiyet ilkesi: İslâmiyet; bireysel mülkiyeti,
toplumsal mülkiyeti ve devlet mülkiyetini kabul
etmektedir. Bu üç mülkiyet türünden her birinin ayrı
ayrı işlerlik alanları vardır. Bu mülkiyetlerden hiç
birini istisna yani kural dışı olarak görmez veya bu
mülkiyetlerden hiç birini, ortamın gerektirdiği geçici
bir hal çaresi olarak kabul etmez.
2. Sınırlı bir çerçeve içinde ekonomik özgürlük ilkesi:
İslam ekonomisinde bireylere verilen özgürlük, İslâm’ın
ortaya koyduğu ahlâkî ve manevî değerlerle sınırlıdır.
İslâm ekonomik alanda sosyal özgürlüğü iki şekilde
sınırlar: a) Gücünü, İslâm şahsiyetinin sübjektif ve
fikri muhtevasından alan bir sübjektif sınırlama b)
Bireyin sosyal yaşayışını düzenleyen dış güçlerin bir
ifadesi olan objektif sınırlama.
22
3. Sosyal adalet ilkesi: İslâmiyet bu ilkeyi, İslâm
toplumundaki servet dağılımı düzeninin yüklendiği unsur
ve garantilerde vücut bulmuştur. Bu garantiler
sayesinde dağıtım sistemi, İslamî adaleti
gerçekleştirebilmekte, İslâm toplumunun dayanmakta
olduğu değerlerle uyuşmaktadır.
Felsefî ve sosyolojik zemini oluşturan bu temeller, eğer
varlığından söz edilecekse, bir İslam ekonomik sisteminin,
bireyci ve toplumcu iki uç arasında adaleti gözeten bir denge
durumuna çağıran karakterini sergilemektedir. Konuya islamî
iktisat yazını açısından bakıldığında ise yoğunlukla ‘adalet’,
‘hak etme’ ve ‘rızkın eşitlenmesi’ kavramlarına
odaklanılmakta, ‘emek’, ‘sınıf olgusu’ ve ‘mülkiyet’ gibi
konularda sermaye rasyonalitesine bağlı kalınarak değerlendirme
yapılmaktadır. Ongan’a göre İslami yazın (2008; 226);
sermayenin İslam ekonomisi kapsamındaki faaliyetlerini batı
iktisadının öngördüğü rasyonalite çerçevesinde benimsemekte
ancak, bunun nesnel sonuçlarının İslam toplumunda gündeme
gelmeyeceğini iddia etmektedir. Bu iddiaların kökeninde ise,
yalnızca reddiyeci bir anlayış yer almakta ancak, bu anlayışa
23
dayanak teşkil edebilecek somut önlem ve politikalar sisteme
dâhil edilmemiş bulunmaktadır.
İdeal Toplum Yapısı ve Ekonomik Düzen
Din olgusunun temelinde, öncelikli olarak ideal bir insan
ve ideal bir toplum oluşturma hedefi yattığı bilinmektedir. Bu
hedef ütopik ve uzak tasarım bile olsa, bir proje olarak
toplumları mevcut durumdan daha iyi bir hale taşıma amacı
taşımaktadır. İslam dini de bu çerçevede kendine ait ontolojik
kabullerinden hareketle hayat ve toplum karşısında birtakım
‘düzenleyici ilkeler’ bütününe sahiptir. Hatta İslamî açıdan
bakıldığında tek ilah olan Allah’ın dini de tektir ve
yeryüzünde insan hayatının başlamasından bugüne temel
prensipleriyle aynen, değişmeden devam ede gelmiştir; dinler
değil ‘din’ vardır. Bu temel Kur’an ilkesinden dolayı, mutlak
manada ‘din’ kelimesi anıldığında ‘İslâm’ akla gelir (Kayhan,
2006;105). Bütün peygamberler söz konusu ideal insanı ve
toplumu oluşturmak için görevlendirilmişlerdir ve hepsinin
getirdiği dinin adı İslam’dır. Bu çerçevede İslam dininin,
toplumları bulundukları her türlü problemli durum içerisinde ve
kendi doğal, sosyal ve ekonomik gerçeklikleri temelinde daha
sağlıklı bir yapıya kavuşturma, başka bir deyişle medeniyet
24
üretme amacı taşıyan bir düşünce sistemi üzerine kurulduğu
söylenebilir. Ekonomiye ilişkin prensipleriyle İslam dininin,
evrensellik ilkesi bağlamında, birbirinden farklı özelliklere
sahip bütün toplumların ortak sosyal özünden hareket ettiği ve
hiçbir toplumu kapsam dışında bırakmayan kuşatıcı bir
paradigmaya sahip olduğu görülmektedir. Bunun yanında İslam’ın,
toplumların kendine has niteliklerini de göz ardı etmeden, her
birisine kendi toplumsal yapılarına uygun İslamî araçlar
geliştirebilmenin yolunu açma olanağını bünyesinde barındırdığı
bir gerçektir. Tarih boyunca birbirinden zaman ve mekân
açısından oldukça farklılık gösteren İslam toplumlarının, temel
ilkeler doğrultusunda, fakat işleyiş olarak birbirinden farklı
ekonomik sistemler geliştirebilmesinin anlamı bu şekilde
açıklanabilir. Buna göre İslam’ın önerdiği toplumsal düzenin
soyut, mekanik ve tarih-dışı bir ideal yapı ortaya koymaktan
çok, söz konusu ilkelerin kendi toplumsal durumundan hareketle
özgün araçlarla hayata geçirilmesini talep ettiği söylenebilir.
İslam ideali ile Müslüman toplumların gerçek durumu
arasındaki ayrıma pratik bir anlam kazandırma çabalarının
İslam’ın kavramsal açıklığına işaret edip, taklidin
hâkimiyetine karşı bir denge unsuru oluşturması (Davies, 1991:
25
100), günümüzde de üzerinde durulması gereken bir gelenektir.
Fıtrat dini şeklinde formülüze edilen İslam’ın herkes için adil
bir barış vaat eden bir yeryüzü medeniyeti idealinin
mevcudiyeti, bu kavramsal açıklık ekseninde mümkün olmaktadır.
Vahiy esas alındığında kutsal kitabın tüm toplumsal hükümleri,
en temelde böylesi bir idealin temellerini atmak içinse,
Kur’an’ın iktisadi düzen açısından ortaya koyduğu ilkeler,
mevcut ekonomik sistemler için ciddi bir paradigma kaymasının
temel yapı taşları olarak düşünülmelidir. Bu ilkeler, İslam
ekonomisi siyasetlerinin temel olası düşünce çekirdekleri,
mantık-kurucu prensipler ya da dünya iktisadına yeni bir yön
vermek amacıyla girişilen dünya ölçekli tartışmalarda
gözetilecek asli mihenk taşları olarak ele alınmalıdır (Arslan,
2012: XIV-XVII). Kendi zamanımıza ve kendi fiziksel ve düşünsel
coğrafyamıza dair bir İslami ekonomi tesis etmeyi mümkün kılan
şey, geçmiş İslam medeniyetlerine ait ekonomik düzenlemelerin
İslam’ın tek doğru görünüşü olmadığı bilincidir. Ekonomik
ilkeleri bağlamında İslam’ı çağın gereksinimlerinden ayrı
düşünmek, tevhit düşüncesine aykırı biçimde teori ve pratik
arasında bir bölünmeye sebep olacağından, İslam idealleri ile
örtüşmeyecektir. Bu duruma tipik bir örnek olarak Kur’an’da
26
iyilik yapmak tavsiye edilirken, hangi davranışların iyilik
olduğu bütün toplumsal yapıları kapsayacak şekilde tek bir
formda ifade edilmemesi gösterilebilir. Genel çerçeve
çizilerek, bu nüveden hareketle insanların kendi koşulları
içerisinde ‘iyilik’ olarak adlandırılabilecek durumlara uygun
bir davranışta bulunması beklenir. İslam dini, bireylerin
ekonomik alan da dâhil olmak üzere tercihlerini sabit-değişmez
davranış kalıplarına bağlamaktan ziyade, kişilere belli
prensiplerin oluşturduğu bir özgürlük alanında, kendi öznel
koşullarına uygun olarak seçim yapma hakkı tanımaktadır. Bu
durum siyasetten kültüre, aileden eğitime kadar birçok
toplumsal yapı unsuru için geçerlidir. Ekonomiye dair politika
ve pratikler gerek bireysel gerekse toplumsal bazda birtakım
temel ilkelere riayet esasına göre şekillendirilmeye açık
niteliktedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Günümüzde bir İslam ekonomisinden-en azından ilkesel
olarak- söz etmenin en temel koşulu, İslam’ın ekonomik alanı
düzenlemek üzere ortaya koyduğu prensipler üzerine, çağın ve
toplumun ihtiyaçlarına uygun somut ve özgün kurumlar inşa
etmeyi gerekli kılmaktadır. İslam ekonomisi çalışmalarında
27
izlenecek metot, akıl yoluyla ulaşılacak sonuçların vahiyden
gelen ilkeler ışığında yorumlanması ile ortaya konması
(Tabakoğlu, 2005:18), ilkeler ve araçlar arasında anlama-
açıklama gücü gelişkin İslamî teoriler geliştirilmesini
içermelidir. Evrensel, çağlar-üstü ve dinamik İslam
düşüncesinin genel karakteristiği, geleneğin güzel örneklerini
reddetmemekle birlikte, belli bir dönemdeki uygulama ve
kurumların, diğer bütün dönemlere genelleştirilmesi anlamıyla
sınırlı görülmemektedir. Öte yandan bir İslam ekonomisinin
mevcudiyeti, seküler toplumların kendi zihniyetlerine uygun
şekilde tasarladıkları kurumların toplumumuza adaptasyonundan
ibaret olarak da düşünülmemelidir. Bu, önemli ölçüde kaynağını
İslam düşüncesinden alan yeni ekonomik araçların
türetilebilmesiyle hayata geçirilebilen bir paradigmayı ifade
eder. Ülkemiz açısından İslami olarak sunulan araçların, İslam
toplumlarındaki sistemsiz ve eğreti pozisyonu, sosyal bir proje
olarak İslam’ın diğer sosyal ve ahlakî prensiplerinden neşet
eden bütünlüklü bir tasarımdan ziyade, mevcut neo-liberal
enstrümanların ‘İslamîleştirilme’ çabalarına yakın durmaktadır.
Bir İslam ekonomisi enstrümanının İslam’ın temel ekonomik
ilkelerine zıt bir amaca yönelmesi, örneğin kapitalizm gibi
28
yalnızca kâr elde etme motivasyonuyla topluma sunulması, bu
açıdan çelişkili görülmektedir. Bir yandan ekonomik
problemlerin çözümü, sosyal adalet, kalkınma, halkın refah
düzeyinin yükseltilmesi gibi İslam idealleriyle uyumlu, öte
yandan bireylerin temel haklarının çiğnenmemesi ilkesine riayet
eden bir İslam ekonomisi teorisinin kurulması, finans
araçlarının bu ilkeleri görünür kılmasına bağlıdır. Esas olan
amaç ve araç arasında paralel ilişki olacaksa “İslami”
sıfatıyla sunulan araçların, İslam’ın temel ilkelerine
uygunluğu prensibi bu konuda belirleyici bir ölçüt olarak
düşünülmektedir. Mevcut ekonomik sistem içerisinde işlev gören
enstrümanların bu ölçüt etrafında değerlendirilmesi, bu genel
çerçeveye uygun düşmeyenlerin de İslam düşüncesi açısından
sahip olduğu sorunlu yapısının ortaya konulması bir zorunluluk
teşkil etmektedir. Böyle bir değerlendirme ise teolojik,
iktisadi, felsefi, sosyolojik vs. çok çeşitli ele alışları
içeren geniş bir perspektifle mümkün görünmektedir.
Türkiye’de bankacılık sektöründe ticarî alan ile sınırlı
az sayıda enstrüman içeren İslamî finans çalışmalarının, İran,
Pakistan ve Sudan gibi bütünüyle İslamî olma iddiası taşıyan ya
da Malezya ve İngiltere gibi özellikle bankacılık sektöründe
29
İslamî araçların gelişimine yer açan ülkelere kıyasla,
başlangıç seviyesinde olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki
bankacılık sektörünün İslamî prensiplere uygun şekilde işliyor
olması İslam ekonomik sisteminin gerçekleştiği anlamı
taşımamakta, ticarî alan dışındaki sosyal ilişkiler ve ekonomik
davranış ağını (zekât, vakıf, sosyal yardım vs.) bir bütün
olarak ele alan çok boyutlu teorilere gereksinim duyulmaktadır.
İslam’ın felsefî, ontolojik ve epistemolojik zemini üzerine
kurulan, ahlakî, sosyal ve siyasal değerleriyle şekillenen
teori ve buna bağlı pratikler, İslam ekonomisinden söz
edebilmenin zorunlu koşullarını teşkil etmektedir. Bu temel
teorik zemin ve İslamî paradigmadan yoksun mevcut uygulamalar,
şu an için yalnızca sınırlı girişimler ve geliştirilmeye muhtaç
alternatifler sunmaktan ibaret görülmektedir.
KAYNAKÇA:
30
Ahmed, H. (2011), “İslam'da Ekonomik Kalkınma” (Çev: Fatih Kul)
Ed: Faruk Yılmaz, İslam Ekonomi Felsefesi, Ankara: Berikan
Yayınevi.
Akten Çürük, S. (2013), İslami Finansın Türkiye’deki Gelişimi, Mevcut Sorunlar
ve Çözüm Önerileri, Konya: Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens.
Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Alada, A.D. (2004), “ İktisat Düşüncesinde Felsefi Yaklaşımın
Önemi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , c.59,No.2, 1 -
17.
Arslan, E. (2012), Marx'ın Simiti, İstanbul: Kapı Yayınları.
Başak, S. (2003), “Kuramsal Yaklaşımlarda Yapıya İlişkin
İkilemler”, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 3/2003, 133-160.
Bîkun, R.İ. (2004), İş Ahlakı, (Çev: Ahmet Yaşar) İstanbul:
İGİAD Yayınları.
Bottomore, T. (1984), Toplumbilim, (Çev.: Ünsal Oksay) İstanbul:
Beta Yayınları.
Buğra, A. (1995), İktisatçılar ve İnsanlar, İstanbul: İletişim
Yayınları.
Chapra, M.U. (2005), “Objective Of The Islamic Economic
Order”,Ed: Sheikh Ghzali Sheikh Abod vd., Syed Omar Syed Agil,
31
Aidit hj. Ghazali, An Introduction To Islamic Economics & Finance,
Malaysia,: CERT Publications, 3-30.
Davies, M.W. (1991), İslami Antropolojinin Oluşturulması: Kendimizi Ve
Başkaları Tanımak, (Çev: Tayfun Doğukargın), İstanbul: Endülüs
Yayınları.
DİA (2012), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1. Cilt, 12. Cilt, 21 Cilt,
25.Cilt, 34. Cilt, 35. Cilt, 41.Cilt, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.
Düzenli,Y., Kur'an Işığında Evrensel Dengeler Ve İnsan,
http://mediax.com.ro/kutuphane/kuran/kuran_ile_basyalan_kitapla
r/63/1.htm;E.T. 5.01.2013.
Fârûkî, İ.R. (1998), Tevhid (Çev:Dilaver Yardım, Lâtif Boyacı)
İstanbul: İnsan Yayınları.
Erkan, H. (2000), Ekonomi Sosyolojisi, 4. Baskı, İzmir: Fakülteler
Kitabevi.
Es-Sadr, M.B. (1979), İslam Ekonomi Doktrini, (Çev: Mehmet Keskin Ve
Saadettin Ergün), 2. Baskı, İstanbul: Hicret Yayınları.
İsmail, İ.M. (1990), Çağdaş Ekonomik Doktrinler ve İslam, (Çev: Cemal
Aydın), İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
ISRA- International Shari’ah Research Academy for Islamic
Finance, (2011) Islamic Financial System - Principles & Operations, Kuala
Lumpur: ISRA Pub.
32
İşler O., Yılmaz, F. (2011), İktisadı Felsefe İle Düşünmek,
İstanbul: İletişim Yayınları.
Kayhan, V. (2006), “Hak Dinin Tek Oluşu”, Elazığ: Fırat Üniv. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, No: 11:1, 77-106.
Kazgan G. (1980), İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Kehrer, G. (1998), Din Sosyolojisi, (Der. Aktay, Y. ve Köktaş,
M.E), Din Sosyolojisi, 2. Baskı, Ankara :Vadi Yayınları.
Ongan, N.T. (2008), “İslam Ekonomisinde Bölüşüm”, Çalışma ve
Toplum Dergisi, 2008/4, 123-142.
Rana, İ. M. (1985), Hz. Ömer Döneminde Ekonomik Yapı, İstanbul: Bir
Yayıncılık.
Tabakoğlu, A. (2005), “Gayb İnancının Ekonomik Hayata
Yansımaları”; İslam İktisadı;
İstanbul: Kitabevi.
Torun, İ. (2003), Max Weber'de İktisadi Gelişme Düşüncesi, İstanbul:
Okumuş Adam Yayınları.
Tunç, H. (2010), Katılım Bankacılığı: Felsefesi, Teorisi Ve Türkiye Uygulaması,
8. Baskı, İstanbul: Nesil Yayınları.
Ülgener, S. (2006), Zihniyet ve Din, İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat
Ahlakı, İstanbul: Derin Yayınları.
33
Weber, M. (1993), Sosyoloji Yazıları, Çev: Taha Parla, İstanbul:
İletişim Yayınları.
Zaim, S. (1995), İslam - İnsan - Ekonomi, 2. Baskı, İstanbul: Yeni
Asya Yayınları.
Yazar Bilgileri:
Yrd. Doç.Dr. Ayşegül SİLİ
Adres: KTO Karatay Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü
Akabe Mh. Cemil Çiçek Cd. No: 130 Karatay/Konya
e-mail: aysegul.sili@karatay.edu.tr
tel: 4441251 - 7313
Arş. Gör. Dr. Suna AKTEN ÇÜRÜK
Adres: KTO Karatay Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü
Akabe Mh. Cemil Çiçek Cd. No: 130 Karatay/Konya
e-mail: suna.akten@karatay.edu.tr
tel: 4441251 - 7237
34