Bir İdeal Toplum Bileşeni Olarak İslam'ın Temel Ekonomik İlkeleri

34
BİR İDEAL TOPLUM BİLEŞENİ OLARAK İSLAM’IN TEMEL EKONOMİK İLKELERİ Yrd. Doç.Dr. Ayşegül SİLİ 1 Yrd. Doç.Dr. Suna AKTEN ÇÜRÜK 2 Özet Toplumsal yapı ile ekonomik süreçler arasındaki işlevsel ilişkiler, sosyolojinin temel konularından birisini teşkil eder. Bireyler, gruplar ve sistemler arasındaki karşılıklı belirleyici ilişkilerin görünürlük kazandığı alanlardan biri olan ekonomik davranış ağı, aynı zamanda bireylerin ahlaki, dini ve ideolojik tercihlerinin de yansıdığı bir zemindir. Düşünsel ve toplumsal değerleriyle örtüşmeyen ekonomik yapılar içerisinde kaynaklara yön verme ve değer kazandırma çabaları, İslam toplumlarında son dönemde güncelliğini koruyan sorunların başında gelmektedir. Çözüm olarak İslam ekonomisi uygulamalarını modern ekonomik sistemlere bir alternatif olarak ortaya koyma girişimleri, seksenli yıllardan beri İslam toplumlarının gündeminde yoğun şekilde yer almaktadır. Aslında bu girişimler, kapitalist uygulamalara İslam dininin değerleri 1 KTO Karatay Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü, [email protected] 2 KTO Karatay Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü, [email protected] 1

Transcript of Bir İdeal Toplum Bileşeni Olarak İslam'ın Temel Ekonomik İlkeleri

BİR İDEAL TOPLUM BİLEŞENİ OLARAK

İSLAM’IN TEMEL EKONOMİK İLKELERİ

Yrd. Doç.Dr. Ayşegül SİLİ1

Yrd. Doç.Dr. Suna AKTEN

ÇÜRÜK2

Özet

Toplumsal yapı ile ekonomik süreçler arasındaki işlevsel

ilişkiler, sosyolojinin temel konularından birisini teşkil

eder. Bireyler, gruplar ve sistemler arasındaki karşılıklı

belirleyici ilişkilerin görünürlük kazandığı alanlardan biri

olan ekonomik davranış ağı, aynı zamanda bireylerin ahlaki,

dini ve ideolojik tercihlerinin de yansıdığı bir zemindir.

Düşünsel ve toplumsal değerleriyle örtüşmeyen ekonomik yapılar

içerisinde kaynaklara yön verme ve değer kazandırma çabaları,

İslam toplumlarında son dönemde güncelliğini koruyan sorunların

başında gelmektedir. Çözüm olarak İslam ekonomisi

uygulamalarını modern ekonomik sistemlere bir alternatif olarak

ortaya koyma girişimleri, seksenli yıllardan beri İslam

toplumlarının gündeminde yoğun şekilde yer almaktadır. Aslında

bu girişimler, kapitalist uygulamalara İslam dininin değerleri1 KTO Karatay Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü, [email protected] KTO Karatay Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü, [email protected]

1

ekseninde refleksif tepki ortaya koyma niteliği taşımaktadır.

İslam'ın ekonomik ilkelerinin diğer sosyal, siyasal ve ahlaki

ilkeleri ile bütünlüklü bir yapı içerisinde anlam kazandığı

düşünülürse, mevcut tartışmaların şu an için mikro düzey bir

değişim boyutunda gerçekleştiği söylenebilir. Bu çalışmada

ekonomik etkinliklerin sosyolojik işlevi bağlamında, İslam

ekonomisinin temel ilkelerinin İslam’ın ideal toplum tasarımı

içerisindeki yeri ve anlamı üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Sosyal yapı, ekonomik sistem, İslam

ekonomisi, İslami finans.

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal ANALİZ Dergisi, Maltepe

Üniversitesi İİBF Dergisi, 2013/2.

THE BASIC ECONOMICAL PRINCIPLES OF ISLAM

AS A COMPONENT OF IDEAL SOCIETY

Abstract

The functional relationships between social structure and

economic processes constitute one of the main subjects

of sociology. Network of economic behavior, one of

the area, where the mutual determinative relationships

between individuals, groups and systems gain2

visibility, is also a ground, on which the moral,

religious, and ideological preferences of individuals

are reflected. In economic structures not overlapping with

its intellectual and social values, the efforts to direct

and value the resources are the leading problems keeping

their actualities in Islamic societies in the recent

period. As a solution, the attempts to pose the Islamic

economic practices as an alternative to modern economic

systems has heavily taken place in the agenda of

Islamic societies since 80s. In fact, these attempts

possess a character to present a reflexive reaction against

the capitalist applications on the axis of values of

Islamic religion. When the economic principles of Islam

are considered to gain meaning in an integrated

structure with the other social, political, and ethical

principles, at the moment, it can be said that the

existing discussions have become fact in a dimension of

change at micro level. In this study, in the context

of the sociological function of economic activities,

the place and meaning of the fundamental principles of

3

Islamic economy in the ideal society design of Islam

will be emphasized.

Keywords: Social structure, economic system, Islamic

economy, Islamic finance.

4

Giriş

Toplumsal sistem olarak da adlandırabileceğimiz toplumsal

yapı kavramı; siyaset, hukuk, din, eğitim, ekonomi gibi başat

kurumların karşılıklı etkileşim ve bütünsel ilişkilerinden

meydana gelen ve içeriği bir hayli genişletilebilen sosyal

etkileşim alanına işaret etmektedir. Toplumsal yapının norm,

değer ve rol gibi bileşenlerini oluşturan bu kurumlar

içerisinde ekonomik ilişkiler ağının, toplumsal hayatın diğer

boyutlarını önemli ölçüde etkilediği bilinen bir gerçektir.

Belirli bir anda belirli insanları bir araya getiren fiili

mevcut ilişkiler olarak toplumsal yapıyı tanımlayan Radcliffe-

Brown’a karşın, M. Ginserg terimi, daha kalıcı, sürekli ve

örgütlü ilişkiler için kullanmak gerekliliği üzerinde durarak,

toplumu oluşturan temel grup ve kurumların meydana getirdiği

bir kompleks olarak açıklar (Bottomore, 1984: 112). Bununla

birlikte toplumun çeşitli alt sistemlerden oluşan bir bütün

olduğu düşünüldüğünde, ekonomik süreçlerin toplumun diğer

unsurlarını etkilediği gibi, aynı zamanda onlardan etkilendiği

ve makro düzey bir sosyolojik incelemede toplumun herhangi bir

bileşenini ihmal etmenin, eksikli bir ele alış olacağı

düşünülmektedir. Yapı ya da sistem, toplumda belirli

5

ihtiyaçları karşılamak üzere görev yapan, işlevleri ve

aralarında iç bağımlılıkları olan çeşitli alt sistemlerden

oluştuğuna göre, sistemin bütün parçaları birbirine bağlıdır ve

bileşeni oldukları bütünün sağlıklı işleyebilmesi için

işlevlerini yerine getirmekle yükümlüdür (Başak, 2003:140).

Ekonomik alan, toplumsal yaşamın maddi temelini teşkil eden

kısmı olarak, toplumsal ve bireysel yaşamın devamlılığını

sağlayan mal ve hizmetlerin üretime ve tüketime hazır duruma

getirilmesi yolu ile ihtiyaçları karşılamakta, ekonomik alana

ilişkin davranışlar ve kurallar ekonomik sistemi

oluşturmaktadır. Ekonomik davranışlar olarak ifade edilen bu

etkileşim alanının aynı zamanda ve kendi içerisinde çok sayıda

etkenler bütünü olması dolayısıyla, bireylerin hayat görüşü ve

yaşam tarzlarından bağımsız karaktere sahip olmadığı açıktır.

Öyleyse dinî kurallar da ekonomik davranışı yönlendiren ahlaki

değer ölçütleri ve sosyal kurallar arasında yer almaktadır

(Erkan, 2000:46) ve bu yönüyle ekonomik sistemin değer-nötr

(value-neutral) ve insanın diğer alanlardaki edimlerinden

bağımsız olmadığını söylemek mümkündür.

Ekonomik Davranışın Sosyolojisi: Toplumsalın Bütünselliği

6

Toplumsal bir varlık olarak insan, ekonomik davranış

aktörü olmasının yanında, dinî olarak nitelenebilecek her türlü

zihinsel ve davranışsal sürecin öznesi konumundadır. Dinî

davranış, sosyal bir davranış olduğu gibi, ekonomik davranış da

daima toplumsal bir davranıştır ve diğer insanların

davranışlarıyla da anlamlı bir ilişki içerisindedir. Bu sebeple

iktisat sosyolojisinin, 'ekonomik insan'ın rasyonel amaçlı

davranışlarıyla belirlenen ekonomik süreçleri inceleme tarzı,

ekonomik olmayan faktörleri de değerlendirmeyi gerektiren

kapsamlı bir analize gayret eder (Kazgan, 1980:17, Kehrer,

2007: 80). Özellikle 1980 sonrası dönemde iktisat biliminin

diğer sosyal bilimlerin kavram ve kuramlarına yönelerek kapsama

alanını açma arayışı ve devamında 'toplumsalın

iktisadileştirilmesi 'ne uzanan yönelimler, iktisat bilimini

uygulamalı matematiğin bir alt dalı olmaktan çıkarma çabalarını

içermektedir (Alada, 2004:4). Ekonomik davranışın aynı zamanda

bir grup davranışı olması dolayısıyla, toplumsal grubun ortak

gayelerine hizmet etme gibi bir özellik göstermesi, iktisatta

zihniyet ve sosyal faktörlerin sayısal değerlerden daha önemsiz

olmadığını ve hatta onları belirleyici potansiyelini göz ardı

edilmez bir etken olduğunu göstermektedir.

7

Ekonomik davranışın dinî olanla bağımlılığı meselesi ele

alınırken, modernleşme süreçleriyle paralel şekilde iki

davranış alanını tam olarak birbirinden ayıran seküler

toplumların çokluğu göz ardı edilmemelidir. Bunun yanında

dinin, toplumun ekonomik yapısıyla geniş ölçüde ilgili ve bazı

durumlarda dinî ritüellerin ekonomik sistemde bir değişmeyi

hazırlayabilir nitelikte oluşu ekonomi ve din etkileşimini

sosyolojik bir fenomen olarak görünür kılmaktadır. Bu durumda

iktisat bilimi açısından, ekonomik davranışları yönlendiren ve

bu davranışların toplum üzerindeki sonuçlarını belirleyen

ekonomi dışı unsurların dikkate alınması gereği (Buğra, 1995:

385) ile birlikte ekonomi açısından dinin genel olarak iki

konumu dikkat çekicidir. Bunlardan ilki, dinin teorik ve

doktriner yanından çok büyük kitlenin tavır ve davranışlarını

yönlendiren değer ifadeleri, ikincisi, dinin dağınık ve küçük

gruplardan ziyade geniş toplum kitlesine hitap etme gereğidir

(Ülgener’den akt. Torun, 2003: 108). Bu iki özellik dinin

ekonomik alandaki etki gücünün artmasında önemli rol

oynamaktadır. Esasında din, geniş yığınlara uzanan sade

gündelik telkinleri ile insanın davranış biçimini ve o yoldan

değer ölçülerini şekillendiren derin bir etki gücüne sahiptir.

8

Tarih boyunca aile bağlarından, yakın ve uzak toplum katlarına,

siyasete ve sanat değerlerine kadar bütün bir yaşayış düzenine

damgasını vuran, kiminde başarılı kiminde başarısız fakat hep

düzenleyici olmak iddiasıyla devreye giren daima dindir. Bu

devreye giriş, iktisat alanını hiçbir zaman dışarıda

bırakmamıştır. Bu çerçevede İslam bütün bir dindir (Ülgener,

2006: 8) ve toplumsal hayatın bütün alanları için düzenleyici

ilkeler vaaz etmektedir. Benzer bir ele alıştan hareketle

iktisat ahlakı terimi ise, dinlerin psikolojik ve pragmatist

temellerindeki eylem içgüdüsüne işaret eder (Weber, 1993: 227).

Bu anlamda İslam dininin öngördüğü ahlâk ilkelerinin ekonomik

davranışı sosyal adalet lehine kısıtlayan niteliği, kendine has

bir ekonomik davranış ağı üretmeye teşne bir karakter

sergilemekte ve yüzlerce yıllık geleneksel bilgi birikiminin,

modern iktisadî düzen ekseninde yeniden tartışmaya açılmasını

gerekli kılmaktadır.

Her ekonomik sistem, mevcut sosyal gerçeklikten hareketle

oluşturulan bir düşünce sisteminin varlığına bağlı olarak

oluşturulur. Bu sebeple istisnasız bütün ekonomik düzenlerin

düşünsel bir kaynağı, genel bir teorisi ve uygulamada esas

alınan temel prensipleri bulunur. Buradan hareketle

9

kapitalizmin, liberal düşünceye dayalı, özel mülkiyet hakkı,

sınırsız bireysel özgürlük ve serbest rekabeti koruma

ilkesinden yola çıkarak enstrümanlarını geliştirdiği ortadadır.

Kapitalist düzenin, genel teorisinin düşünsel dayanağı John

Locke’un şu ifadelerinde formüle edilmeye elverişlidir (İsmail,

1990:16) :

“ Ne Kilisenin ne devletin ne de toplumun ferdin yükselmek ve kâr

sağlamak gayesiyle giriştiği teşebbüsleri kösteklemeye hakları yoktur.

Gücünü, maharetini ve kabiliyeti istediği şekilde rahatça kullanabilmesi ve

elinden geldiği kadar ileriye gidebilmesi için her fert tam bir hürriyete

sahip olabilmelidir. Ancak her vatandaşa her türlü mesleki çabada ve her iş

dalında sınırsız bir hürriyet garanti edildiği ve aynı zamanda o resmî,

dinî ve ahlaki ve içtimaî bütün baskılardan kurtarıldığı zaman topluma

karşı yapılacak en büyük hizmet yerine getirilmiş olur.”

Söz konusu çerçeve ilkeler kapitalist düzenin tesis

edilmesi için yalnızca ekonomik değil, siyasal ve hukuksal

düzenlemeleri de gerekli kılmakta, kapitalist ekonomik

davranışa uygun zemini hazırlayan sosyal atmosferin meydana

getirilmesinde belirleyici rol oynamaktadır. Öte yandan bir

ekonomik sistemin toplumsal yapının diğer unsurlarından

bağımsız şekilde tesis edilmesinin imkânsız oluşu gibi, iktisat

biliminin bir sosyal bilim ve uygulama alanının bizatihi

10

toplumun kendisi olması hasebiyle sosyal gerçeklikten hareket

etme zorunluluğundan da söz edilebilmektedir.

Ekonomik davranışın sosyolojisine ilişkin araştırmalarda

yararlanılan araçların en önemlilerinden biri modellerdir.

Modeller belli bir gerçeğin amaca uygun bir biçimde basite

indirgenerek kurulmuş biçimidir ve gerçekliğe yakınlık

derecesine göre reel modeller ile ideal-düşünsel modeller

olarak ikiye ayrılmaktadır. Reel modeller sosyo-ekonomik

gerçeğin belli bir ekonomik ölçekte küçültülerek yeniden

kurulmuş biçimidir. İdeal-düşünsel modeller ise belli bir

gerçeğe yaklaşabilmek için temsili olarak kurulmuş modellerdir.

İslam ekonomisi kavramı, bir iktisadî model ve İslam

düşüncesinin bir bileşeni olarak ideal-düşünsel model tasarımı

şeklinde sunulmaktadır. İslami yaklaşım, ekonomi de dâhil bütün

bileşenleri ile birlikte ucu-açık nitelikte bir dünya görüşünü

ifade etmekte ve birtakım çerçeve ilkeler dışında belirli-

değişmez kalıplar içerisinde sıkıştırılamayan bir yaşam

algısına sahip bir özellik sergilemektedir. Bunun en önemli

sebeplerinden birisi, sosyal yaşamın hem kendi içinde hem de

toplumsal farklılıklar ekseninde dinamik bir süreç oluşu ve

sürekli devreye giren farklı değişkenlerle yeniden şekillenen

11

yapısıyla zaman ve mekân boyutlarının getirdiği bitimsiz

değişim sürecinden azade bulunmayışıdır. Sosyo-ekonomik

davranış yasaları bu bağlamda, mekanik bir sürece bağlı

değildir, belirli bir zaman ve belirli bir mekânda kendine özgü

biçimde tezahür eder. Ekonomi sosyolojisinin yaklaşımı

içerisinde sosyo-ekonomik yasalar mantıksal tutarlılığa sahip

olmakla birlikte, bu yasaların tarihi bir duruma ilişkin olarak

ortaya koyduğu empirik içerikli hipotezler, tarihi durumun

sürekli değişmesi yüzünden mutlak ve kesin olmayıp, görelidir.

Diğer taraftan ekonomik davranışlar açısından tarihsel koşullar

dışlandığında, zaman ve mekânın etkileriyle belirlenmeyen ortak

bir sosyal öz (Erkan, 2000: 24-28), ekonomi sosyolojisi

araştırmalarının ve özelde İslam ekonomisi çalışmalarının

odağıdır ki genel-geçer ilkelerin tesisi evrensel ve değişmez

birtakım toplumsal özellikler sayesinde mümkün olabilmektedir.

İslam’ın Ekonomiye İlişkin İlkeleri ve Sosyolojik Hareket

İmkânları

Ekonomi bilimi, diğer sosyal bilimler kadar, insan

faktörünün merkezde olduğu bir bilim dalıdır ve insan, içinde

bulunduğu her ortamda, düşünceleri kadar, duygu, değer ve

inançlarıyla davranan bir varlıktır. Diğer bütün toplumlarda

12

olduğu gibi, İslam toplumlarında da yüz yıllardır süregelen

uygulamalar, ilmi çalışmalar, toplumsal örf ve teamüller

sayesinde kendine özgü ekonomik anlayış ve davranış biçimlerini

oluşturmuştur. İnsan-insan ilişkisinden, insan-madde ilişkisine

kadar her alana ilişkin teorik açıklamalar, uygulamaya yönelik

tespitler ve uygulamaya yön veren İslami prensipler mevcut olup

(Tunç, 2010: 59), İslam’ın ekonomik alandaki düzenlemeleri son

50 yılda “İslam ekonomisi-İslam iktisadı” başlığı altında

incelemeye alınmıştır. İslam ekonomisi; ekonomik problemin ve

insan davranışının İslam dini açısından incelenmesi için

yapılan sistematik bir çabadır ve üretim, tüketim ve bölüşüm

işlemlerinde geçerli olan uygun politika ve kuruluşların

düzenlenmesi ve teorik olarak anlaşılması için gerekli bilimsel

çerçevenin geliştirilmesini hedefler (Zaim, 1995: 46). Bu;

halen gelişmekte olan bir süreç olup, kavram üzerindeki

tartışmalar devam etmektedir.

İslam ekonomisi konusu incelenirken öncelikle göz önünde

bulundurulması gereken husus, bu kavramın değer-nötr ya da

tarafsız olmadığı ve İslam dini ekseninde şekillendiğidir.

Dolayısıyla İslam ekonomisi kavramını, İslam dininin belli

inanç esaslarından, evren ve hayata ilişkin temel görüşlerinden

13

arındırarak incelemek mümkün değildir (Es-Sadr,1979: 332).

Chapra, İslam ekonomisinin amaçlarını (2005: 3); İslam dininin

etik normları çerçevesinde ekonomik refahın temini, evrensel

kardeşlik ve adaletin sağlanması, gelir dağılımında eşitlik,

sosyal refah bağlamında bireysel özgürlüğün sağlanması olarak

sıralamıştır. Sosyo-ekonomik adaletin sağlanması, gelir ve

zenginliğin adil ve eşit dağılımı amacı, İslam dininin etik

yapısının bir parçasıdır. İslamî açıdan insan, doğası

itibariyle ideal, dengeli, adalet ve ahlak temelleri üzerine

dayalı bir toplum düzenini kurabilecek niteliklere sahip bir

varlıktır. İnsanı yeryüzünde halifesi olarak ilan eden Allah,

aynı zamanda onu bu görevin gerekli kıldığı tüm donanımla

teçhiz etmiştir (Düzenli,

http://mediax.com.ro/kutuphane/kuran/kuran_ile_basyalan_kitapla

r/63/1.htm,E.T. 8.01.2013). Kamu refahı ise İslamî bakış

açısına göre, belli bir sınıfın değil bütün bir halkın yaşama

düzeyini yükseltmekle gerçekleşebilir. Kapitalizmdeki girişim

özgürlüğü ya da sosyalizmdeki gibi özel mülkiyet, kâr ve

bireysel özgürlüğün reddi gibi toplumun bütününü kapsamaktan

nispeten yoksun prensiplere dayanmak yerine, İslam’ın ekonomik

davranışı yönlendiren ilkeleri, toplumun bütün kesimlerinin

14

taleplerini dikkate alan bir perspektife sahip görülmektedir.

İslam bireye ekonomik özgürlük vermekte, ancak bunu kamunun

çıkarları ile sınırlamaktadır. İslam dini, kapitalizmin üzerine

kurulduğu faizi yasaklayarak üretimde sermaye faktörünün

belirleyiciliğini sınırlamakta, aynı zamanda serveti kullanarak

işçinin emeğinin sömürülmesine karşı çıkmaktadır. Bununla

birlikte kâr ve özel mülkiyet realitelerini de inkâr etmeyerek,

kapitalizm ve sosyalizmle birebir örtüşmeyen bir paradigmaya

sahip olduğunu temel ilkeler itibariyle ortaya koymaktadır.

İslam’ın ekonomik ilkelerinin nasıl hayata geçirildiğine

bakıldığında Peygamberin su, toprak, otlak gibi malların bütün

insanlara ait olduğunu ilan ettiği, sonrasında Halife Ömer’in

uygulamasında olduğu gibi devletin kamuya ait olduğu kabul

edilen mallara gerekli gördüğü başka metaları da ekleyebildiği

görülmektedir. Halife Ömer, Kur’an ve Hadisin sessiz kaldığı

durumlarda, kendisi bizzat düzenleme yaparak zamanın ve

toplumun koşul ve ihtiyaçlarına göre İslami bir ekonomik sistem

tesis etmiştir. Bu sistem ekonomik ve ideolojik güce dayalı

siyasal bir sistemdir. Onun uygulamaya koyduğu ekonomik

sistemin İslam devletinin ortaya çıkmasında en büyük rolü

oynadığı söylenmektedir (Rana, 1985:148). Bu durum henüz ilk

15

dönemlerde bile toplumsal koşullar dikkate alınarak, İslam’ın

temel felsefesi ile uyumlu ekonomik ve siyasal düzenlemelerin

hayata geçirilme özgürlüğü bulunduğunu ortaya koymaktadır.

İslam dininin, felsefî ön kabul olarak ideal ya da daha

adaletli bir toplum inancı ve tasarımına sahip olduğunu

söylemek mümkündür. Buna bağlı olarak insanlar, İslam’ın ortaya

koyduğu etik ilkeleri ve vaaz ettiği ideal toplum tasarımını

kendi tarihsel ve toplumsal koşullarını dikkate alarak hayata

geçirebilme yetisine sahiptir. Bu eksende İslam ekonomisinin,

ulaşmak istediği amaçlar ve bu amaçlara ulaşmak için uyguladığı

yöntemler açısından gerçekçilik ve ahlakîlik olmak üzere iki

temel özelliğe sahip olduğu iddia edilmektedir. Çünkü İslam

ekonomisi, sistem ve konularında, karakteri, içgüdüleri ve

genel özellikleri bakımından insanlık realitesiyle uyuşan

amaçları hedef edinmektedir ve insanları, insan güç ve

imtihanlarının üstünde bir hayal fezasında uçmaya zorlamaz (Es-

Sadr,1979: 340). İslam, ekonomik ilkeleriyle planlarını insan

realitesi esasına göre, yani ele aldığı toplumun mevcut sosyal,

kültürel, tarihsel, siyasal vb. gerçeklik öğelerini dikkate

alarak uygulama amacı gütmektedir.

16

Tüm ekonomik yapılarda, ekonomik faaliyetler bir felsefi

temele dayanarak gerçekleştirilmektedir. Her iktisadi bilgide

birtakım felsefi varsayımlar bulunur ve bu varsayımlar içten

içe iktisadi bilgiyi devamlı olarak belirler. İktisadi söyle

içerisinde somutlaşarak iktisadi bilgiyi gizliden gizliye

şekillendirir ve sınırlandırır (İşler ve Yılmaz, 2011: 11).

İslami finansın felsefi temelinin merkezindeki “değer

maksimizasyonu” kavramı İslam’ın yaşam değerleriyle somutlaşmış

prensip ve yöntemlerle örülmüştür. Bu sebeple İslami finans

felsefesini bir bütün olarak düşünmek mecburiyeti vardır.

İslami insan, Allah-kul-evren arasındaki ilişkileri ve mutlak

gerçekliği araştırmaya çalışır. İnsan başıboş yaratılmamıştır

ve Allah’ın halifesi konumundadır. Hareketlerinde Allah’ın emir

ve yasaklarını öteleyemez. Bu emir ve yasaklar çerçevesinde

hayatını ve ahiretini maksimize etmeye çalışır. Finans ilmi de

bu temel düşünceden soyutlanamaz. İslami insan, birtakım inanç

esaslarına bağlı olarak iktisadi hayatını düzenler ve sürekli

bir gelişme sağlamaya çalışır (Akten Çürük, 2013: 7)

Hurşid Ahmed (2011: 61) İslami finans felsefesinin şu dört

kavram üzerine inşa edilebileceğini ifade etmektedir: Tevhit,

17

rububiyet, hilafet, tezkiye. Bu kavramlar sözlük anlamları da

nazara alınarak şöyle açıklanabilir:

1. Tevhid; “birkaç şeyi bir araya getirme, birleme”

anlamlarına gelmekte olup, “Allah'ın evrenin tek

yaratıcısı olarak tanınması ile kulları olarak bütün

insanları, yaratılışın gerektirdiği aynı niteliklere ve

aynı evrensel statüye sahip olarak eşit kılması

fikirlerini” ihtiva etmektedir (Faruki, 1998: 45 ).

Ayrıca tevhid, inanç ve amel konularına ilişkin

yaklaşımların yanında, insan yaşamının ekonomik,

siyasi, dini ve sosyal yönlerinin birbirinden

ayrılamayacağını ifade eder (Bikun, 2004).

2. Rububiyet; “Allah’ın, her şeyi bu ismi ile terbiye

ettiğini, her şeyin varlığının O’ndan alındığını,

ihtiyaç duyulan hususlarda O’na müracaat edildiğini”

ifade eder. Diğer bir ifade ile Allah, her varlığı,

ayan-ı sabitesine uygun bir veya birden fazla ismi ile

terbiye etmekte, yetiştirmekte ve geliştirmektedir (DİA

34.cilt, 2012: 373).

18

3. Hilafet; “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra

gelip yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek,

yerini doldurmak, vekâlet ve temsil etmek” gibi

anlamlara gelmektedir. İnsanın, yeryüzünde dinin

hükümlerini uygulamak ve dünya işlerini düzene sokmak

üzere Allah’ın yeryüzündeki hâkimiyetini temsil

etmesini yani halifesi olduğunu ifade etmektedir (DİA

12.cilt, 2012: 373).

4. Tezkiye; “temizlenmek, arınmak, temize çıkarmak”

anlamlarına gelmekte olup; nefsi; kirleten şeylerden

temizlemekle alâkalıdır (DİA 41.cilt, 2012: 77).

Asutay (2008: 2.prg ) bu dört kavrama ilaveten adalet,

ihsan, farz ve ihtiyar kavramlarının da İslami finans

felsefesini temellendirdiğini ifade etmektedir:

5. Adalet; “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre

hüküm vermek, eşit olmak ve eşit kılmak” anlamlarına

gelmekte olup; “ferdi ve içtimaî yapıda dirlik ve

düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun

yaşamayı sağlayan ahlaki erdem” şeklinde ifade

edilmektedir (DİA 1.cilt, 2012: 341).

19

6. İhsan; “bir şeyi, bir kimseyi iyice korumak” anlamına

gelmekte olup; maddi bir korunmadan ziyade ahlaki bir

haslet olarak bir kimsenin iffet ve namusunu korumasını

ve bunu sağlayacak bir konumda bulunmasını ifade

etmektedir (DİA 21.cilt, 2012: 546).

7. Farz; “bir şeyi belirleyip kesinleştirmek” anlamına

gelmekte olup; dinin mükelleften yapılmasını kesin ve

bağlayıcı bir şekilde istediği fiilleri ifade

etmektedir (DİA 12.cilt, 1995: 184).

8. İhtiyar; “iki şeyden birini diğerine tercih etmek,

seçip ayırmak, üstün tutmak” anlamlarına gelmekte olup;

birkaç şey arasından birisini bilinçli olarak gönül

rızası ile seçme ve failin dilerse yapacak, dilerse

yapmayacak durumda olması anlamlarına gelmektedir (DİA

21.cilt, 2000).

Bu konuda en geniş değerlendirmeyi Uluslararası İslami

Finans için İslam Hukuku Araştırmaları Akademisi (ISRA-

International Shari’ah Research Academy for Islamic Finance)

(2011: 7) yapmış ve İslami finansı felsefi açıdan temellendiren

20

yukarıda sayılan sekiz kavrama ilaveten risalet, ahiret,

kefalet, felah kavramlarını da bu kapsama dâhil etmiştir:

9. Risalet; “göndermek, elçilik, mektup, mesaj” gibi

anlamlara gelmekte olup; bir kimsenin irade beyanını

diğer bir kimseye tebliğ etmesini ifade etmektedir

(DİA 35.cilt, 2012: 125).

10. Ahiret; “evvelin mukabili olan son” anlamına

gelmekte olup; dünya hayatından sonra başlayıp ebediyen

devam edecek olan ikinci hayatı ifade etmektedir (DİA

1.cilt, 1988: 543).

11. Kefalet; “bir şeyi bir şeye eklemek, katmak,

birleştirmek” gibi anlamlara gelmekte olup; meşruiyet

amacı olan bir hakkın (alacaklının alacağının) güvence

altına alınmasının sağlanmasını ifade etmektedir (DİA

25.cilt, 2012: 168).

12. Felah; “arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen

şeylerden kurtulma, hayır, nimet, refah ve saadet

içinde bulunma” anlamlarına gelmekte olup; kişinin dini

ve ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmesi sonucunda

dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahrette

21

ulaşacağı ebedi kurtuluş ve felahı ifade eder (DİA

12.cilt, 1995: 300).

İfade edilen felsefi kavramların ekonomiye yansıyan ve

İslam ekonomisinin doktriner içeriğini belirleyen üç temel

ilkesini ise Es-Sadr (1979) şöyle kategorize etmiştir:

1. Karma mülkiyet ilkesi: İslâmiyet; bireysel mülkiyeti,

toplumsal mülkiyeti ve devlet mülkiyetini kabul

etmektedir. Bu üç mülkiyet türünden her birinin ayrı

ayrı işlerlik alanları vardır. Bu mülkiyetlerden hiç

birini istisna yani kural dışı olarak görmez veya bu

mülkiyetlerden hiç birini, ortamın gerektirdiği geçici

bir hal çaresi olarak kabul etmez.

2. Sınırlı bir çerçeve içinde ekonomik özgürlük ilkesi:

İslam ekonomisinde bireylere verilen özgürlük, İslâm’ın

ortaya koyduğu ahlâkî ve manevî değerlerle sınırlıdır.

İslâm ekonomik alanda sosyal özgürlüğü iki şekilde

sınırlar: a) Gücünü, İslâm şahsiyetinin sübjektif ve

fikri muhtevasından alan bir sübjektif sınırlama b)

Bireyin sosyal yaşayışını düzenleyen dış güçlerin bir

ifadesi olan objektif sınırlama.

22

3. Sosyal adalet ilkesi: İslâmiyet bu ilkeyi, İslâm

toplumundaki servet dağılımı düzeninin yüklendiği unsur

ve garantilerde vücut bulmuştur. Bu garantiler

sayesinde dağıtım sistemi, İslamî adaleti

gerçekleştirebilmekte, İslâm toplumunun dayanmakta

olduğu değerlerle uyuşmaktadır.

Felsefî ve sosyolojik zemini oluşturan bu temeller, eğer

varlığından söz edilecekse, bir İslam ekonomik sisteminin,

bireyci ve toplumcu iki uç arasında adaleti gözeten bir denge

durumuna çağıran karakterini sergilemektedir. Konuya islamî

iktisat yazını açısından bakıldığında ise yoğunlukla ‘adalet’,

‘hak etme’ ve ‘rızkın eşitlenmesi’ kavramlarına

odaklanılmakta, ‘emek’, ‘sınıf olgusu’ ve ‘mülkiyet’ gibi

konularda sermaye rasyonalitesine bağlı kalınarak değerlendirme

yapılmaktadır. Ongan’a göre İslami yazın (2008; 226);

sermayenin İslam ekonomisi kapsamındaki faaliyetlerini batı

iktisadının öngördüğü rasyonalite çerçevesinde benimsemekte

ancak, bunun nesnel sonuçlarının İslam toplumunda gündeme

gelmeyeceğini iddia etmektedir. Bu iddiaların kökeninde ise,

yalnızca reddiyeci bir anlayış yer almakta ancak, bu anlayışa

23

dayanak teşkil edebilecek somut önlem ve politikalar sisteme

dâhil edilmemiş bulunmaktadır.

İdeal Toplum Yapısı ve Ekonomik Düzen

Din olgusunun temelinde, öncelikli olarak ideal bir insan

ve ideal bir toplum oluşturma hedefi yattığı bilinmektedir. Bu

hedef ütopik ve uzak tasarım bile olsa, bir proje olarak

toplumları mevcut durumdan daha iyi bir hale taşıma amacı

taşımaktadır. İslam dini de bu çerçevede kendine ait ontolojik

kabullerinden hareketle hayat ve toplum karşısında birtakım

‘düzenleyici ilkeler’ bütününe sahiptir. Hatta İslamî açıdan

bakıldığında tek ilah olan Allah’ın dini de tektir ve

yeryüzünde insan hayatının başlamasından bugüne temel

prensipleriyle aynen, değişmeden devam ede gelmiştir; dinler

değil ‘din’ vardır. Bu temel Kur’an ilkesinden dolayı, mutlak

manada ‘din’ kelimesi anıldığında ‘İslâm’ akla gelir (Kayhan,

2006;105). Bütün peygamberler söz konusu ideal insanı ve

toplumu oluşturmak için görevlendirilmişlerdir ve hepsinin

getirdiği dinin adı İslam’dır. Bu çerçevede İslam dininin,

toplumları bulundukları her türlü problemli durum içerisinde ve

kendi doğal, sosyal ve ekonomik gerçeklikleri temelinde daha

sağlıklı bir yapıya kavuşturma, başka bir deyişle medeniyet

24

üretme amacı taşıyan bir düşünce sistemi üzerine kurulduğu

söylenebilir. Ekonomiye ilişkin prensipleriyle İslam dininin,

evrensellik ilkesi bağlamında, birbirinden farklı özelliklere

sahip bütün toplumların ortak sosyal özünden hareket ettiği ve

hiçbir toplumu kapsam dışında bırakmayan kuşatıcı bir

paradigmaya sahip olduğu görülmektedir. Bunun yanında İslam’ın,

toplumların kendine has niteliklerini de göz ardı etmeden, her

birisine kendi toplumsal yapılarına uygun İslamî araçlar

geliştirebilmenin yolunu açma olanağını bünyesinde barındırdığı

bir gerçektir. Tarih boyunca birbirinden zaman ve mekân

açısından oldukça farklılık gösteren İslam toplumlarının, temel

ilkeler doğrultusunda, fakat işleyiş olarak birbirinden farklı

ekonomik sistemler geliştirebilmesinin anlamı bu şekilde

açıklanabilir. Buna göre İslam’ın önerdiği toplumsal düzenin

soyut, mekanik ve tarih-dışı bir ideal yapı ortaya koymaktan

çok, söz konusu ilkelerin kendi toplumsal durumundan hareketle

özgün araçlarla hayata geçirilmesini talep ettiği söylenebilir.

İslam ideali ile Müslüman toplumların gerçek durumu

arasındaki ayrıma pratik bir anlam kazandırma çabalarının

İslam’ın kavramsal açıklığına işaret edip, taklidin

hâkimiyetine karşı bir denge unsuru oluşturması (Davies, 1991:

25

100), günümüzde de üzerinde durulması gereken bir gelenektir.

Fıtrat dini şeklinde formülüze edilen İslam’ın herkes için adil

bir barış vaat eden bir yeryüzü medeniyeti idealinin

mevcudiyeti, bu kavramsal açıklık ekseninde mümkün olmaktadır.

Vahiy esas alındığında kutsal kitabın tüm toplumsal hükümleri,

en temelde böylesi bir idealin temellerini atmak içinse,

Kur’an’ın iktisadi düzen açısından ortaya koyduğu ilkeler,

mevcut ekonomik sistemler için ciddi bir paradigma kaymasının

temel yapı taşları olarak düşünülmelidir. Bu ilkeler, İslam

ekonomisi siyasetlerinin temel olası düşünce çekirdekleri,

mantık-kurucu prensipler ya da dünya iktisadına yeni bir yön

vermek amacıyla girişilen dünya ölçekli tartışmalarda

gözetilecek asli mihenk taşları olarak ele alınmalıdır (Arslan,

2012: XIV-XVII). Kendi zamanımıza ve kendi fiziksel ve düşünsel

coğrafyamıza dair bir İslami ekonomi tesis etmeyi mümkün kılan

şey, geçmiş İslam medeniyetlerine ait ekonomik düzenlemelerin

İslam’ın tek doğru görünüşü olmadığı bilincidir. Ekonomik

ilkeleri bağlamında İslam’ı çağın gereksinimlerinden ayrı

düşünmek, tevhit düşüncesine aykırı biçimde teori ve pratik

arasında bir bölünmeye sebep olacağından, İslam idealleri ile

örtüşmeyecektir. Bu duruma tipik bir örnek olarak Kur’an’da

26

iyilik yapmak tavsiye edilirken, hangi davranışların iyilik

olduğu bütün toplumsal yapıları kapsayacak şekilde tek bir

formda ifade edilmemesi gösterilebilir. Genel çerçeve

çizilerek, bu nüveden hareketle insanların kendi koşulları

içerisinde ‘iyilik’ olarak adlandırılabilecek durumlara uygun

bir davranışta bulunması beklenir. İslam dini, bireylerin

ekonomik alan da dâhil olmak üzere tercihlerini sabit-değişmez

davranış kalıplarına bağlamaktan ziyade, kişilere belli

prensiplerin oluşturduğu bir özgürlük alanında, kendi öznel

koşullarına uygun olarak seçim yapma hakkı tanımaktadır. Bu

durum siyasetten kültüre, aileden eğitime kadar birçok

toplumsal yapı unsuru için geçerlidir. Ekonomiye dair politika

ve pratikler gerek bireysel gerekse toplumsal bazda birtakım

temel ilkelere riayet esasına göre şekillendirilmeye açık

niteliktedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Günümüzde bir İslam ekonomisinden-en azından ilkesel

olarak- söz etmenin en temel koşulu, İslam’ın ekonomik alanı

düzenlemek üzere ortaya koyduğu prensipler üzerine, çağın ve

toplumun ihtiyaçlarına uygun somut ve özgün kurumlar inşa

etmeyi gerekli kılmaktadır. İslam ekonomisi çalışmalarında

27

izlenecek metot, akıl yoluyla ulaşılacak sonuçların vahiyden

gelen ilkeler ışığında yorumlanması ile ortaya konması

(Tabakoğlu, 2005:18), ilkeler ve araçlar arasında anlama-

açıklama gücü gelişkin İslamî teoriler geliştirilmesini

içermelidir. Evrensel, çağlar-üstü ve dinamik İslam

düşüncesinin genel karakteristiği, geleneğin güzel örneklerini

reddetmemekle birlikte, belli bir dönemdeki uygulama ve

kurumların, diğer bütün dönemlere genelleştirilmesi anlamıyla

sınırlı görülmemektedir. Öte yandan bir İslam ekonomisinin

mevcudiyeti, seküler toplumların kendi zihniyetlerine uygun

şekilde tasarladıkları kurumların toplumumuza adaptasyonundan

ibaret olarak da düşünülmemelidir. Bu, önemli ölçüde kaynağını

İslam düşüncesinden alan yeni ekonomik araçların

türetilebilmesiyle hayata geçirilebilen bir paradigmayı ifade

eder. Ülkemiz açısından İslami olarak sunulan araçların, İslam

toplumlarındaki sistemsiz ve eğreti pozisyonu, sosyal bir proje

olarak İslam’ın diğer sosyal ve ahlakî prensiplerinden neşet

eden bütünlüklü bir tasarımdan ziyade, mevcut neo-liberal

enstrümanların ‘İslamîleştirilme’ çabalarına yakın durmaktadır.

Bir İslam ekonomisi enstrümanının İslam’ın temel ekonomik

ilkelerine zıt bir amaca yönelmesi, örneğin kapitalizm gibi

28

yalnızca kâr elde etme motivasyonuyla topluma sunulması, bu

açıdan çelişkili görülmektedir. Bir yandan ekonomik

problemlerin çözümü, sosyal adalet, kalkınma, halkın refah

düzeyinin yükseltilmesi gibi İslam idealleriyle uyumlu, öte

yandan bireylerin temel haklarının çiğnenmemesi ilkesine riayet

eden bir İslam ekonomisi teorisinin kurulması, finans

araçlarının bu ilkeleri görünür kılmasına bağlıdır. Esas olan

amaç ve araç arasında paralel ilişki olacaksa “İslami”

sıfatıyla sunulan araçların, İslam’ın temel ilkelerine

uygunluğu prensibi bu konuda belirleyici bir ölçüt olarak

düşünülmektedir. Mevcut ekonomik sistem içerisinde işlev gören

enstrümanların bu ölçüt etrafında değerlendirilmesi, bu genel

çerçeveye uygun düşmeyenlerin de İslam düşüncesi açısından

sahip olduğu sorunlu yapısının ortaya konulması bir zorunluluk

teşkil etmektedir. Böyle bir değerlendirme ise teolojik,

iktisadi, felsefi, sosyolojik vs. çok çeşitli ele alışları

içeren geniş bir perspektifle mümkün görünmektedir.

Türkiye’de bankacılık sektöründe ticarî alan ile sınırlı

az sayıda enstrüman içeren İslamî finans çalışmalarının, İran,

Pakistan ve Sudan gibi bütünüyle İslamî olma iddiası taşıyan ya

da Malezya ve İngiltere gibi özellikle bankacılık sektöründe

29

İslamî araçların gelişimine yer açan ülkelere kıyasla,

başlangıç seviyesinde olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki

bankacılık sektörünün İslamî prensiplere uygun şekilde işliyor

olması İslam ekonomik sisteminin gerçekleştiği anlamı

taşımamakta, ticarî alan dışındaki sosyal ilişkiler ve ekonomik

davranış ağını (zekât, vakıf, sosyal yardım vs.) bir bütün

olarak ele alan çok boyutlu teorilere gereksinim duyulmaktadır.

İslam’ın felsefî, ontolojik ve epistemolojik zemini üzerine

kurulan, ahlakî, sosyal ve siyasal değerleriyle şekillenen

teori ve buna bağlı pratikler, İslam ekonomisinden söz

edebilmenin zorunlu koşullarını teşkil etmektedir. Bu temel

teorik zemin ve İslamî paradigmadan yoksun mevcut uygulamalar,

şu an için yalnızca sınırlı girişimler ve geliştirilmeye muhtaç

alternatifler sunmaktan ibaret görülmektedir.

KAYNAKÇA:

30

Ahmed, H. (2011), “İslam'da Ekonomik Kalkınma” (Çev: Fatih Kul)

Ed: Faruk Yılmaz, İslam Ekonomi Felsefesi, Ankara: Berikan

Yayınevi.

Akten Çürük, S. (2013), İslami Finansın Türkiye’deki Gelişimi, Mevcut Sorunlar

ve Çözüm Önerileri, Konya: Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens.

Yayınlanmamış Doktora Tezi.

Alada, A.D. (2004), “ İktisat Düşüncesinde Felsefi Yaklaşımın

Önemi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , c.59,No.2, 1 -

17.

Arslan, E. (2012), Marx'ın Simiti, İstanbul: Kapı Yayınları.

Başak, S. (2003), “Kuramsal Yaklaşımlarda Yapıya İlişkin

İkilemler”, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 3/2003, 133-160.

Bîkun, R.İ. (2004), İş Ahlakı, (Çev: Ahmet Yaşar) İstanbul:

İGİAD Yayınları.

Bottomore, T. (1984), Toplumbilim, (Çev.: Ünsal Oksay) İstanbul:

Beta Yayınları.

Buğra, A. (1995), İktisatçılar ve İnsanlar, İstanbul: İletişim

Yayınları.

Chapra, M.U. (2005), “Objective Of The Islamic Economic

Order”,Ed: Sheikh Ghzali Sheikh Abod vd., Syed Omar Syed Agil,

31

Aidit hj. Ghazali, An Introduction To Islamic Economics & Finance,

Malaysia,: CERT Publications, 3-30.

Davies, M.W. (1991), İslami Antropolojinin Oluşturulması: Kendimizi Ve

Başkaları Tanımak, (Çev: Tayfun Doğukargın), İstanbul: Endülüs

Yayınları.

DİA (2012), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1. Cilt, 12. Cilt, 21 Cilt,

25.Cilt, 34. Cilt, 35. Cilt, 41.Cilt, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.

Düzenli,Y., Kur'an Işığında Evrensel Dengeler Ve İnsan,

http://mediax.com.ro/kutuphane/kuran/kuran_ile_basyalan_kitapla

r/63/1.htm;E.T. 5.01.2013.

Fârûkî, İ.R. (1998), Tevhid (Çev:Dilaver Yardım, Lâtif Boyacı)

İstanbul: İnsan Yayınları.

Erkan, H. (2000), Ekonomi Sosyolojisi, 4. Baskı, İzmir: Fakülteler

Kitabevi.

Es-Sadr, M.B. (1979), İslam Ekonomi Doktrini, (Çev: Mehmet Keskin Ve

Saadettin Ergün), 2. Baskı, İstanbul: Hicret Yayınları.

İsmail, İ.M. (1990), Çağdaş Ekonomik Doktrinler ve İslam, (Çev: Cemal

Aydın), İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

ISRA- International Shari’ah Research Academy for Islamic

Finance, (2011) Islamic Financial System - Principles & Operations, Kuala

Lumpur: ISRA Pub.

32

İşler O., Yılmaz, F. (2011), İktisadı Felsefe İle Düşünmek,

İstanbul: İletişim Yayınları.

Kayhan, V. (2006), “Hak Dinin Tek Oluşu”, Elazığ: Fırat Üniv. İlahiyat

Fakültesi Dergisi, No: 11:1, 77-106.

Kazgan G. (1980), İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul:

Remzi Kitabevi.

Kehrer, G. (1998), Din Sosyolojisi, (Der. Aktay, Y. ve Köktaş,

M.E), Din Sosyolojisi, 2. Baskı, Ankara :Vadi Yayınları.

Ongan, N.T. (2008), “İslam Ekonomisinde Bölüşüm”, Çalışma ve

Toplum Dergisi, 2008/4, 123-142.

Rana, İ. M. (1985), Hz. Ömer Döneminde Ekonomik Yapı, İstanbul: Bir

Yayıncılık.

Tabakoğlu, A. (2005), “Gayb İnancının Ekonomik Hayata

Yansımaları”; İslam İktisadı;

İstanbul: Kitabevi.

Torun, İ. (2003), Max Weber'de İktisadi Gelişme Düşüncesi, İstanbul:

Okumuş Adam Yayınları.

Tunç, H. (2010), Katılım Bankacılığı: Felsefesi, Teorisi Ve Türkiye Uygulaması,

8. Baskı, İstanbul: Nesil Yayınları.

Ülgener, S. (2006), Zihniyet ve Din, İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat

Ahlakı, İstanbul: Derin Yayınları.

33

Weber, M. (1993), Sosyoloji Yazıları, Çev: Taha Parla, İstanbul:

İletişim Yayınları.

Zaim, S. (1995), İslam - İnsan - Ekonomi, 2. Baskı, İstanbul: Yeni

Asya Yayınları.

Yazar Bilgileri:

Yrd. Doç.Dr. Ayşegül SİLİ

Adres: KTO Karatay Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü

Akabe Mh. Cemil Çiçek Cd. No: 130 Karatay/Konya

e-mail: [email protected]

tel: 4441251 - 7313

Arş. Gör. Dr. Suna AKTEN ÇÜRÜK

Adres: KTO Karatay Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü

Akabe Mh. Cemil Çiçek Cd. No: 130 Karatay/Konya

e-mail: [email protected]

tel: 4441251 - 7237

34