Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesi ve Fay Sakınım Bantlarının Oluşturulması

393

Transcript of Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesi ve Fay Sakınım Bantlarının Oluşturulması

T.C.

BABAKANLIK Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı

YÜZEY FAYLANMASI TEHLĐKESĐNĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

VE FAY SAKINIM BANTLARININ

OLUTURULMASI

Oktay GÖKÇE Jeoloji Yüksek Mühendisi M. Kemal TÜFEKCĐ Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. ule GÜRBOĞA Jeoloji Yüksek Mühendisi

Ankara, 2014

iii

İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ .................................................................................................................................................................. 1 2. YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİ VE YOL AÇTIĞI ZARARLAR ..................................................... 5

2.1 YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİNİN YOL AÇTIĞI ZARARLAR ..................................................................... 7

3. TÜRKİYE’NİN NEOTEKTONİĞİ ............................................................................................................... 23 3.1 TÜRKİYE’ NİN NEOTEKTONİK ÖZELLİKLERİ VE NEOTEKTONİK SINIFLAMASI ......................................... 24 3.2 TÜRKİYE’NİN NEOTEKTONİK YAPILARI ..................................................................................................... 28

3.2.1 Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAFS) .................................................................................................. 28 3.2.2 Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAFS)................................................................................................... 29 3.2.3 Ege Yayı .............................................................................................................................................. 30 3.2.4 Kıbrıs Yayı ........................................................................................................................................... 30 3.2.5 Ölü Deniz Fay Sistemi (ÖDFS) .......................................................................................................... 31 3.2.6 Bitlis-Zagros Yitim Zonu .................................................................................................................... 31

4. FAYLARIN AKTİFLİĞİ ................................................................................................................................ 33 4.1 AKTİF (DİRİ) FAY ......................................................................................................................................... 33 4.2 TÜRKİYE DİRİ FAY HARİTALARI ................................................................................................................. 38 4.3 FAYLARIN YAŞI ............................................................................................................................................ 42

5. YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİ .......................................................................................................... 43 5.1 YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİNİN UYGULAMADA YARATTIĞI PROBLEMLER ....................................... 43

5.1.1 Planlama, Yapılaşma ve Yerbilimsel Veriler Arasındaki İlişki ......................................................... 43 5.1.2 Yüzey Faylanması Tehlikesiyle İlgili Mevcut Mevzuat ve Uygulama ............................................... 45

5.2 YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİ İLE İLGİLİ JEOLOJİK ALTLIK ................................................................ 72 5.2.1 Fay Türleri .......................................................................................................................................... 73 5.2.2 Fayların Belirlenmesi ve Haritalanması ............................................................................................ 77 5.2.3 Yerel Deformasyon ve Yer Değiştirme Miktarları ............................................................................. 80 5.2.4 Jeolojik Zamanda Fayların Davranışı ve Tekrarlanma Aralığı ....................................................... 84 5.2.5 Ortalama Kayma Miktarı/Hızı ............................................................................................................ 86 5.2.6 Mevcut Faylar ve Yüzey Faylanması Arasındaki İlişki ..................................................................... 88 5.2.7 Yüzey Faylanması ve Yeraltı Faylanması Arasındaki İlişki ............................................................. 91

5.3 PALEOSİSMOLOJİ ......................................................................................................................................... 97 5.3.1 Tarihsel Depremler Sonucunda Oluşan Paleosismik Yapıların Sınıflandırılması .......................... 97 5.3.2 Paleosismoloji Çalışmalarında Kullanılan Yöntemler ...................................................................... 99

5.4 ESKİ DEPREMLERE AİT YÜZEY FAYLANMALARINDAN ÖRNEKLER ......................................................... 111 5.4.1 Yurtdışı Örnekleriyle Aletsel Dönem Yüzey Faylanmaları ............................................................. 118 5.4.2 Yurtiçi Örnekleriyle Aletsel Dönem Yüzey Faylanmaları ............................................................... 147

5.5 YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE PLANLAMA – YAPILAŞMAYA ENTEGRASYONU ................................................................................................................................................... 234

5.5.1 Doğru Fay Tehlikesi Bilgisini Elde Etmek ...................................................................................... 236 5.5.2 Diri Fayları Haritalamak ................................................................................................................. 237 5.5.3 Haritalama Ölçeği ............................................................................................................................ 239 5.5.4 Yüzey Faylanması Tehlikesi Kuşakları ve Fay Sakınım Bantları ................................................... 244 5.5.5 Yapılaşmış ve Yapılaşmamış Alanlarda Sakınım Bandı Yaklaşımı ................................................ 276 5.5.6 Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesinde Risk Temelli Yaklaşımın Temel İlkeleri .. 277 5.5.7 Planlama - Yerleşime Uygunluk Açısından Yüzey Faylanması Tehlikesi ...................................... 285

6. YÜZEY FAYLANMASI TEHLİKESİ ARAŞTIRMALARI İÇİN MİNİMUM STANDARTLARIN OLUŞTURULMASI ................................................................................................................................................ 291

6.1 YÜZEY FAYLANMASI ÇALIŞMALARI İÇİN RAPOR TASLAĞI ....................................................................... 291 6.2 AMAÇ VE KAPSAM ...................................................................................................................................... 292

6.2.1 Sınırlamalar ve Sorumluluklar ........................................................................................................ 292 6.2.2 İnceleme alanının tanımı ve durumu ............................................................................................... 292 6.2.3 İnceleme Alanının Jeolojik ve Sismo-tektonik Özellikleri .............................................................. 292 6.2.4 Yüzey Faylanmasının Haritalanması ve Değerlendirilmesi ............................................................ 292 6.2.5 Sakınım Bantlarının Oluşturulması ................................................................................................ 298

iv

6.2.6 Sonuçlar ve Öneriler ........................................................................................................................ 299

7. KAYNAKÇA .................................................................................................................................................. 301 8. EKLER ........................................................................................................................................................... 333

8.1 TEMEL TERMİNOLOJİ VE KAVRAMLAR .................................................................................................... 333 8.2 ÖRNEK RAPOR ........................................................................................................................................... 339 8.3 YFT DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BAZI HUSUSLAR ................... 375

ÖNSÖZSon yıllarda, tüm dünyada doğal afetlerin oluşum sıklığına paralel olarak, meydana gelen kayıp ve hasarlar da artmakta, yaşanan afetler her yıl milyonlarca insanın hayatını olumsuz etkilemektedir. Afetlerden kaynaklı bu olumsuzluklar sonucu; uluslararası alanda, sadece müdahale tabanlı afet yönetimi yerine, afet risklerinin azaltılması ve afet risk yönetimine önem veren bir afet yönetimi anlayışında fikir birliği oluşmuş ve “risk azaltma” afet yönetimi uygulamalarının en önemli bileşeni haline gelmiştir.Ülkemizde de 1999 depremlerinden sonra benzer bir bilinç oluşmaya başlamıştır. Büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bu depremler, ülkemizde afet yönetimi konusunun tekrar gözden geçirilme zorunluluğunu acı bir şekilde ortaya koymuştur. Eşgüdüm sağlanması gereken kurumların afetlerle ilgili yetki ve sorumluluklarının yeniden tanımlanması ihtiyacı, afet ve acil durumlarda yetki ve koordinasyonun tek bir elde toplanmasını zaruri kılmıştır. Bu doğrultuda afetlerle ilgili olarak görev yapan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılarak 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı yasa ile Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurulmuş yetki ve sorumluluklar tek bir çatı altında toplanmıştır.Günümüzde ‘‘Bütünleşik Afet Yönetimi Sistemi’’ olarak adlandırılan model, afet ve acil durumların sebep olduğu zararların önlenmesi için tehlike ve risklerin önceden tespitini, afet olmadan önce meydana gelebilecek zararları önleyecek veya en aza indirecek önlemlerin alınmasını, etkin müdahale ve koordinasyonun sağlanmasını ve afet sonrasında iyileştirme çalışmalarının bir bütünlük içerisinde yürütülmesini öngörmektedir. Bu faaliyetlerin tamamında afet öncesi hazırlık büyük önem arz etmektedir. Bu yeni afet yönetim sisteminin en önemli bileşeni, afet tehlike ve risklerini önceden tespit edebilmek ve zararlarını azaltmaya çalışmaktan geçmektedir. Çünkü afetler ve acil durumların sonuçlarıyla, müdahale ve iyileştirme çalışmalarıyla baş edebilmek için mutlaka riskin önceden yönetilebilir bir seviyeye indirilmiş olması gerekir.Bunun yanı sıra, doğal tehlikelere karşı risk azaltma çalışmaları sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olarak tanımlanmış ve bu konuda kapsamlı küresel programlar geliştirilmeye başlanmıştır. Bu çalışmada benzer bir anlayışın ürünüdür. Yanlış arazi kullanımı, kentsel planlama ve yapılaşmadaki çarpıklıklar, nüfusun tehlikeli alanlarda giderek daha fazla yoğunlaşması, mevzuat eksikliği ve/veya uygulamanın yetersizliği, hazırlıksız toplum ve hazırlıksız kurumlar, kaynakların uygun olmayan biçimde kullanımı vb. faktörler birbirleri ile ilişkili olup, hep birlikte doğal afetlere karşı toplumsal hassasiyetleri - zarar görebilirliği artıran bir eğilim oluşturmaktadır. Bu bağlamda afet tehlikelerini belirlemeye ve mümkünse bertaraf etmeye, en azından zararlarını azaltmaya yarayan her türlü çalışmayı desteklemekteyiz..Doğal afetlerden çok fazla etkilenen ve yüksek derecede risk taşıyan bir coğrafyada yaşamaktayız. Bu, farkına varmamız ve bilimsel çalışmalar yaparak ve destekleyerek, afet ve acil durumlara yol açan olayları, önleyemesek de zararlarını azaltmaya çalışmamız gereken bir durumdur. Başkanlığımız bünyesinde sürdürülen proje kapsamında titiz bir çalışmanın ürünü olarak hazırlanan bu kitapta sunulan bilgilerin, ülkemizde yüzey faylanması tehlikesinden kaynaklanan risklerin azaltılmasına önemli katkılar sağlayacağını umuyorum. Alanında bir boşluğu doldurulacak olan bu çalışmanın gerçekleşmesinde ve yayımlanmasında emeği geçen tüm personelimize teşekkür ediyorum.

TEŞEKKÜR

Bu kitap, Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen 2008K140040 proje numaralı “Aktif Faylar Çevresinde Tampon Bölge Oluşturma Kriterlerinin Belirlenmesi” isimli kalkınma projesinin sonuç çıktısıdır. Bu ihtiyacı saptayarak bu projeyi kabul eden Kalkınma Bakanlığı’ na teşekkürlerimizi sunarız.Ayrıca kitabın redaksiyonuna katkıda bulunan Jeoloji Yüksek Mühendisi Ayhan IŞIK’a, arka kapak fotoğraflarını sağlayan Jeoloji Mühendisi Cenk ERKMEN’ e ve projenin tamamlanması için desteklerini esirgemeyen AFAD Bilgi Sistemleri ve Haberleşme Dairesi Başkanı Yusuf UZUNAY ile İyileştirme Dairesi Başkanı Gökhan ÇEBİ’ ye ve onların nezdinde bütün AFAD yönetici ve çalışanlarına teşekkür ederiz.Projenin arazi çalışmalarında araç, ekipman ve verilerin toplanması - paylaşılması konusunda yardımlarını esirgemeyen Jeoloji Mühendisi Suat BAŞAR’a da teşekkür ederiz.Bu kitabın yazarları Oktay GÖKÇE ve Şule GÜRBOĞA, kendilerini yetiştiren Prof. Dr. Ali KOÇYİĞİT’ e, Mustafa Kemal TÜFEKCİ ise Prof. Dr. Kamil KAYABALI’ na en derin saygı ve minnetlerini sunarlar.Son olarak, kendilerine ayırabileceğimiz zamanları bu çalışmaya ayırdığımız için sabırlarını ve sevgilerini esirgemeyen ailelerimize de minnetlerimizi sunarız. İyi ki varsınız…

viii

KISALTMALAR DİZİNİ 14C Karbon 14 izotopu A.P. Kaliforniya Alquist Priolo Deprem Kaynaklı Yüzey Kırıklarını Zonlama Yasası ABAG Kaliforniya Körfez Bölgesi Yerel Yönetimler Birliği AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AFAD T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AİGM (Mülga) Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü BCIS Uluslararası Sismoloji Merkezi CBS Coğrafi Bilgi Sistemi CGS Tayvan Merkezi Jeoloji Kurumu CPA Tayvan İmar Planlama Dairesi DAD AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı DAF Doğu Anadolu Fayı DAFZ-DAFS Doğu Anadolu Fay Zonu ve Sistemi DDK Deprem Danışma Kurulu EC-8 Eurocode-8 GPR Yeraltı Radarı GPS Global Konumlandırma Sistemi İAADM İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü JMO Jeoloji Mühendisleri Odası KAF Kuzey Anadolu Fayı KAFZ-KAFS Kuzey Anadolu Fay Zonu ve Sistemi K-G-D-B Kuzey-Güney-Doğu-Batı KOERI Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Dairesi (BÜKRDAD) Ma Milyon yıl (My) MSK(I) Mercalli şiddet ölçeği MTA Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Mw, s, l, d, b Moment, Yüzey dalgası, Lokal, Cisim dalgası ve Süre’ ye bağlı ölçülen Magnitüdler NCREE Tayvan Ulusal Deprem Araştırma Merkezi OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ÖDFS Ölü Deniz Fay Sistemi SB Sakınım Bandı SHMA Kaliforniya Sismik Tehlike Haritalama Yasası TL Termolüminans TVK Tayvan Volkanik Kuşağı UDSEP Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı USG Utah Jeoloji Kurumu USGS ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu WFZ Wasatch Fay Zonu YFTK Yüzey Faylanması Tehlike Kuşağı

1

1

1. GİRİŞ

Dünyanın sismik aktivite yönünden zengin olan bölgelerinde, depremlerin birbirlerini tekrarlar nitelikte oluştuğu ve bunun sonucunda da insan yaşamının ve mühendislik yapılarının olumsuz etkilendiği bilinen bir gerçektir. Sıklıkla belirtildiği üzere, ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya dağ kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde, meydana gelebilecek yıkıcı depremlere karşı risk azaltma çalışmalarının önemi ortaya çıkmaktadır.

Tarih boyunca depremler insanları etkileyen en önemli doğal afetlerden biri olmuştur. Bunun en önemli sebeplerinden biri kontrolsüz planlama ve yapılaşmadır. Özellikle Türkiye gibi depremselliği yüksek bir coğrafyada, yerleşim alanlarının plansız, yapıların kalitesiz ve denetimsiz olması, meydana gelen depremlerin büyük kayıplar doğurmasına yol açmaktadır.

Alp-Himalaya dağ kuşağı üzerinde yer alan Türkiye, bu tektonik konumu yüzünden depremsellik açısından dünyanın en aktif ülkelerden biridir. Anadolu ile Arap yarımadası arasında bulunan Tetis okyanusu günümüzden yaklaşık 11 milyon yıl önce Arap levhasının kuzeye (Anadolu levhası altına) dalıp batması ile kapanmıştır. Günümüzde hala kuzey yönünde dalıp batmaya devam eden Akdeniz bu devasa okyanusun kalıntısıdır. Tetis okyanusunun kapanması sonucunda Arap yarımadası Anadolu ile çarpışmış, Kızıldeniz boyunca Afrika’dan ayrılan Arap yarımadası kuzeye doğru ilerleyerek Doğu Anadolu’yu sıkıştırmaya devam etmiştir. Bu sıkışmayı başlangıçta kısalıp kalınlaşarak karşılayan Anadolu, daha sonra doğrultu atımlı levha sınırlarıyla, batıya doğru kaçmaya başlamıştır. Anadolu’nun batıya kaçışı Karlıova’dan başlayarak batıya uzanan iki büyük fay boyunca gerçekleşmiştir. Bunlardan güneyde yer alan Doğu Anadolu fayı Karlıova ile Kahramanmaraş arasında uzanan yaklaşık 700 km uzunluğunda sol yanal atımlı bir faydır. Bu fay güneyde Kızıldeniz’den gelmekte olan Ölü Deniz fayı ile bir üçlü eklem oluşturarak son bulur. Karlıova’dan başlayarak batıda Yunanistan’a kadar uzanan yaklaşık 1500 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu fayı ise sağ yanal atımlı bir faydır. Bu iki fay tarafından batıya doğru taşınan Anadolu, orta kısımdaki ova rejimini takiben Ege bölgesinde Kuzey - Güney yönlü bir gerilme rejiminin etkisine girer. Böylece doğuda sıkışan ve iki fay boyunca batıya kaçan Anadolu levhası burada gerilme etkisi ile bir horst - graben yapısı kazanmaktadır (Tüysüz, 2003).

Yukarıdaki, oldukça özetlenmiş tanımdan görüldüğü üzere Türkiye tektonik bakımdan oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan ve tektonik aktifliğini de halen koruyan bir konumda yer almaktadır. Bunun sonucu olarak, yalnızca geçen yirminci yüzyılda Türkiye’de meydana gelen 130 büyük (Magnitüd (Büyüklük) > 5,0) depremde 120.000’ den fazla insanımız yaşamını yitirmiştir (Şekil 1). Tüm bu depremlerde meydana gelen maddi hasar ise, rakamlarla ifade edilemeyecek kadar büyüktür (Kasapoğlu, 2007).

Depremler, en genel tanımıyla, yer kabuğunun her hangi bir noktasında belirli bir zaman periyodunda birikmiş olan enerjinin, o noktada meydana gelen bir kırılma ile ani olarak boşalması ve bu boşalma sırasında oluşan sismik dalgaların yer kabuğunu titreştirmesi olayıdır. Sismik dalgalarla ortaya çıkan bu enerji, yerin statik durumunu bozar, hem yer yüzeyi hem de altındaki her türlü mühendislik yapısına etkiler ve hatta yüzeyde kalıcı morfolojik değişikliklere dahi yol açabilir. Depremlerin doğrudan etkileri, yer sarsıntısı - zemin büyütmesi tehlikesi, sıvılaşma tehlikesi ve yüzey faylanması tehlikesidir. Depremler, tsunami, heyelan, kaya düşmesi, çığ ve yangın gibi diğer afet olaylarını da tetikleyebilirler. Depremlerin büyük bir kısmı tektonik kökenli olup, ana deprem kaynakları aktif faylardır. Büyük depremler sonrası yer yüzeyinde gözlenen yüzey kırıklarının ve yer değiştirmelerin oluşum ve miktarını, aktif faylar ile aktif fay parametreleri denetlemektedir. Kentsel ve kırsal planlama sürecinde göreceli yer değiştirmeler ile yapılarda kalıcı deformasyonların oluşmasına neden olan yüzey kırıklarının haritalanmasındaki belirsizlikler planlamayı olumsuz yönde etkilemektedir (Şekil 2).

Bir fayda meydana gelen hareket yüzeyi kırdığı zaman, yüzey faylanması gerçekleşir. Kırık, deprem sırasında aniden ya da fay kripi – sürünmesi (fault creep) şeklinde gerçekleşebilir. Yüzey faylanması hemen hemen her zaman zayıf kuşakları temsil eden mevcut fayları takip eder. Depremler sonucu meydana gelen yer değiştirmeler, fay üstünde ve/veya yakın civarında bulunan kritik yapıları belirgin şekilde hasara uğratabilir. Son yıllarda meydana gelen depremlerde oluşan yüzey faylanmaları, köprülerde (Japonya,1995; Tayvan, 1999; Türkiye, 1999), barajlarda (Tayvan, 1999) ve yerleşim yapılarında (Kaliforniya, 1991; Türkiye, 1999) yıkıma ya da büyük hasara yol açmıştır. 1971’ de Kaliforniya, San Fernando depremi sonrası meydana gelen yıkım, Alquist – Prilo Deprem Fayı Kuşaklama Kanunu’nun ortaya çıkmasına sebep olmuştur (Petersen, 2004).

2 2

ekil 1. 1900'den bugüne kadar Türkiye ve yakın çevresinde meydana gelen M≥5 olan depremlerin dağılımı (AFAD Deprem Dairesi Bakanlığı).

Planlama öncesi ve sonrasında, aktif faylardan kaynaklanarak yüzey kırığı oluturan deformasyon

alanlarının tespitinde, deprem fay ilikisinin ortaya konması gerekmektedir. Depremler genel olarak bir bölgede daha önce meydana gelmi kırık hatlar boyunca geliebileceği gibi deprem sonrası oluan yeni bir kayma yüzeyi boyunca da geliebilmektedir. Deprem çalımalarında, yüzeyde yer değitirmeleri oluturan ve kentsel / kırsal planlama ve yapılama sürecini olumsuz yönden etkileyen aktif fayların belirlenmesi ve haritalanması gerekliliği bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü deprem öncesi alınacak tedbirler, depremden en az hasarla kurtulmayı sağlayacaktır. Bu tedbirler ise temelde sağlıklı bir planlama ve yapılamayla gerçekleebilecektir. Her tür ve ölçekteki planlama, afet zararlarının azaltılmasında önemli bir araçtır. Afete duyarlı planlama, doğal afet tehlikelerini ve risklerini göz önüne alan ve afetlerin önlenmesi zararlarının azaltılmasını amaçlayan bir planlama süreci ve yaklaım biçimi olarak tanımlanmaktadır.

Metinler içinde bahsedilen deformasyonlar, deprem oluturan fay düzlemlerindeki ani yer değitirmelerden kaynaklanan yeryüzündeki kalıcı deformasyonlardır. Bu tür deformasyonlar, hem yer yüzeyini kıran faylanmayı hem de deprem yaratan fayın etrafındaki kaya ve toprak birimlerdeki kalıcı saçılmı deformasyonu (permanent distributed deformation) içerir (ekil 3).

Bu çalımanın temel amacı, yüzey faylanması tehlikesinin oluumunu, yarattığı deformasyonları ve potansiyel sonuçlarını, fay haritalarının kullanımına ilikin hususları ortaya koymak ve bu tehlikenin arazi kullanımı, yerleime uygunluk ve ilgili mevzuatta nasıl tanımlanacağı ve yönetileceğini tartımaktır. Dolayısıyla, bu çalıma aktif fayların üzerinde ya da yakınında arazi kullanımı yerleime uygunluk için öneriler ve tavsiyeler içerir. Bata planlamadan sorumlu yerel yönetimler olmak üzere ilgili otoriteler için bir kılavuz niteliğinde hazırlanmaya çalıılan bu aratırma; plancılara, afet ve acil durum yöneticilerine, yer bilimcilere ve inaat sektöründeki kiilere, yüzey faylanması tehlikesinden nasıl sakınacakları konusunda yardımcı olmayı amaçlamı bir bilimsel durum raporudur.

Bu sebeple, bu çalımanın, sadece yüzey faylanmasından kaynaklanan risklerden kaçınmak ya da riskleri azaltmak amacıyla hazırlandığını unutmayınız. Doğal olarak, kuvvetli yer sarsıntısı, sıvılama, heyelan ve tsunami gibi diğer depremle ilikili tehlikeler irdelenmemitir. Bir baka deyile, yalnızca bir

3

3

fay boyunca yer yüzeyinde meydana gelen yer değiştirmeyi (displacement), kaymayı (slip) tanımlayan yüzey faylanması/kırığı (faulting - ground rupture) ile ilgili olan hususlar bu kitap kapsamındadır.

Şekil 2. 17 Ağustos 1999 depremi yüzey kırığının, İzmit yakınlarında henüz iskâna açılmamış apartmanların tam altından geçtiği ve 4,1 metre sağ yanal yer değiştirme gösterdiği fotoğraf (Prof. Dr. Aykut BARKA, İTÜ).

Yüzey faylanması tehlikesi ve sakınım bantlarının oluşturulması konularının incelendiği bu

kitapta; “Giriş” kısmını, yüzey faylanması tehlikesinin ne olduğu ve yol açtığı zararlar ile ilgili olan 2. Bölüm takip etmektedir. 3. Bölüm de ise ülkemizde neden bu kadar çok depremin ve fayların, fay türlerinin olduğunu “Türkiye’nin Neotektoniği” başlıklı kısım yer almaktadır. Literatürde aktiviteleriyle ilgili olarak, aktif, diri, ölü gibi sıfatlara sahip “fayların aktifliği” 4. Bölümü oluşturmaktadır. 5. Bölüm, detaylı olarak yüzey faylanması tehlikesinin, mevzuat ve uygulama açısından mevcut durumunu, bu tehlikeyi değerlendirebilmek için gerekli temel jeolojik bilgileri, mevcut faylar ve yüzey – yeraltı faylanması arasındaki ilişkileri, hem ülkemizde hem de dünya çapında tarihte meydana gelen depremler ve ürettikleri yüzey faylanmalarını ve bu konudaki planlama ve yapılaşma yaklaşımlarını irdelemiştir. Paleosismoloji, geçmişte meydana gelmiş olan tahrip edici depremlerin belirlenmesi ve tarihlenmesinde kullanılan ve üzerine detaylı kitaplar yazılan bir yöntem olmakla beraber bu çalışmada sıklıkla adı geçtiği için özet bir bölüm niteliğindeki Bölüm 6 hazırlanmıştır. Yüzey faylanması tehlikesi ve sakınım bantlarının oluşturulmasıyla ilgili standartlar, 7. Bölümü kapsamakta ve örnek bir çalışma – rapor taslağı eklerde yer almaktadır. Başvurulan ve alıntılar yapılan kaynakların ardından, çalışmanın son bölümünde, metinler içinde sıklıkla geçen bazı temel terminoloji ve kavramlar ek olarak yer almıştır. Son olarak ise, YFT değerlendirme çalışmalarında dikkat edilmesi gereken bazı hususları özetledik.

Ayrıca, bazı bölüm/alt bölümlerin sonuna; ilgili bölümün özetinin bulunduğu ya da yüzey faylanması tehlikesi ile ilgili saptanan özel bir duruma dikkatin çekildiği, “gri kutu” lar eklenmiştir. Metin içerisinde önemli görülen bazı terimlerin İngilizceleri de, terimden hemen sonra parantez içinde verilmiştir.

3

fay boyunca yer yüzeyinde meydana gelen yer değiştirmeyi (displacement), kaymayı (slip) tanımlayan yüzey faylanması/kırığı (faulting - ground rupture) ile ilgili olan hususlar bu kitap kapsamındadır.

Şekil 2. 17 Ağustos 1999 depremi yüzey kırığının, İzmit yakınlarında henüz iskâna açılmamış apartmanların tam altından geçtiği ve 4,1 metre sağ yanal yer değiştirme gösterdiği fotoğraf (Prof. Dr. Aykut BARKA, İTÜ).

Yüzey faylanması tehlikesi ve sakınım bantlarının oluşturulması konularının incelendiği bu

kitapta; “Giriş” kısmını, yüzey faylanması tehlikesinin ne olduğu ve yol açtığı zararlar ile ilgili olan 2. Bölüm takip etmektedir. 3. Bölüm de ise ülkemizde neden bu kadar çok depremin ve fayların, fay türlerinin olduğunu “Türkiye’nin Neotektoniği” başlıklı kısım yer almaktadır. Literatürde aktiviteleriyle ilgili olarak, aktif, diri, ölü gibi sıfatlara sahip “fayların aktifliği” 4. Bölümü oluşturmaktadır. 5. Bölüm, detaylı olarak yüzey faylanması tehlikesinin, mevzuat ve uygulama açısından mevcut durumunu, bu tehlikeyi değerlendirebilmek için gerekli temel jeolojik bilgileri, mevcut faylar ve yüzey – yeraltı faylanması arasındaki ilişkileri, hem ülkemizde hem de dünya çapında tarihte meydana gelen depremler ve ürettikleri yüzey faylanmalarını ve bu konudaki planlama ve yapılaşma yaklaşımlarını irdelemiştir. Paleosismoloji, geçmişte meydana gelmiş olan tahrip edici depremlerin belirlenmesi ve tarihlenmesinde kullanılan ve üzerine detaylı kitaplar yazılan bir yöntem olmakla beraber bu çalışmada sıklıkla adı geçtiği için özet bir bölüm niteliğindeki Bölüm 6 hazırlanmıştır. Yüzey faylanması tehlikesi ve sakınım bantlarının oluşturulmasıyla ilgili standartlar, 7. Bölümü kapsamakta ve örnek bir çalışma – rapor taslağı eklerde yer almaktadır. Başvurulan ve alıntılar yapılan kaynakların ardından, çalışmanın son bölümünde, metinler içinde sıklıkla geçen bazı temel terminoloji ve kavramlar ek olarak yer almıştır. Son olarak ise, YFT değerlendirme çalışmalarında dikkat edilmesi gereken bazı hususları özetledik.

Ayrıca, bazı bölüm/alt bölümlerin sonuna; ilgili bölümün özetinin bulunduğu ya da yüzey faylanması tehlikesi ile ilgili saptanan özel bir duruma dikkatin çekildiği, “gri kutu” lar eklenmiştir. Metin içerisinde önemli görülen bazı terimlerin İngilizceleri de, terimden hemen sonra parantez içinde verilmiştir.

4

4

Şe

kil 3

. (A

) ve

(B)

14

Kas

ım 2

001

tari

hind

e Ti

bet'

de m

eyda

na g

elen

7,8

büy

üklü

ğünd

eki K

okox

ili D

epre

mi’n

de o

luşa

n yü

zey

defo

rmas

yonl

arın

dan

iki ö

rnek

(K

linge

r,

2009

).

5

5

2. YÜZEY FAYLANMASI TEHLĐKESĐ ve YOL AÇTIĞI ZARARLAR

Yüzey faylanması, fay üzerinde meydana gelen hareketin yer yüzeyindeki görünümüdür. Genellikle bu yer değitirmeler, yer yüzeyinde kuaklar ya da hatlar halinde haritalanmı aktif faylar boyunca orta – yıkıcı büyüklüğe (magnitüde) (M ≥ 6) sahip depremler sonucu oluurlar (ekil 4). Yüzey faylanmasının gerçekleme olasılığı ve yüzeydeki yer değitirme miktarı, deprem büyüklüğünün, odak derinliğinin, fay geometrisinin, kırılma sürecinin ve yüzeye yakın zeminin (toprak ya da kaya) içsel özelliğinin (rehology) bir fonksiyonudur. Yüzeyde gözlenen yer değitirme miktarı, depremin büyüklüğü ve diğer faktörlere bağlı olarak 1 – 5 metre hatta daha fazla olabilir. Yüzey faylanması sonucu oluan yer değitirmeler, kırılma kuağı boyunca konumlanmı yapılarda çok büyük hasarlara yol açabilirler (ekil 5). Birçok durumda, yüzey faylanması riskini azaltmanın en kolay ve hesaplı yolu, ondan kaçınmaktır. Bu yüzden, yüzey faylanmasının bir yerde varlığını ya da yokluğunu saptamak ve varsa konumunu, fay geometrisini, yer değitirme miktarını, yüzeydeki yer biriminin (toprak ya da kaya) içsel özelliğini ve faylanmanın üzerinde yer alacak yapılara etkisini raporlamak gereklidir (Rathje ve diğ., 2010).

ekil 4. Kaliforniya’ da 1992 yılında meydana gelen 7,3 büyüklüğündeki Landers Depremi yüzey kırığı (Fotoğraf Bill Bryant).

Deprem, yüzey faylanması olutursun veya oluturmasın güçlü yer sarsıntısı, zemin sıvılaması,

tsunami, kaya dümesi ve heyelanlar gibi birçok tehlikelere yol açan önemli bir doğal afettir. Bir depremin binalar ve mühendislik yapıları bazında en ciddi doğrudan etkisi yer sarsıntısıdır. Bu durumda yer (zemin) koulları önemlidir. Sağlam kayaçlar üzerindeki binalar, suya doygun pekimemi alüvyon zeminler üzerindeki yapılara göre çok daha az zarar görürler. Ancak, yüzey faylanmasının gerçekletiği hatlar boyunca, alüvyon zeminler üzerinde yer almayan yapılar bile ağır hasarlar görebilirler. Bu yüzden mümkünse hiçbir mühendislik yapısı, özellikle hassas, kritik önem taıyan binalar fay izlerinin üstüne ya da yakınına yapılmamalıdır.

6

6

ekil 5. 1999 Chi Chi depreminde oluan yüzey faylanması ve binadaki deformasyon (Kelson ve diğ., 2008).

Bir deprem sırasında yüzeyde gözlenen yer değitirmeler, yatay, düey ya da verev (oblique)

olabilir. Yer değitirme, gerilim birikiminden dolayı faylar boyunca meydana gelen kırılmayla (faylanmayla) ilikilidir. Kayaların elastik limiti aıldığında, ani kırılma hareketi meydana gelir. Bu kırılma sonucu yüzeyde oluan ve binalarda hasara yol açan yüzey faylanmasından, faylardan uzakta olan alanlarda yapılaarak korunmak mümkündür. Ancak, yollar, demiryolları, kanallar ve su, doğalgaz, petrol boru hatları gibi devamlılığı olan mühendislik yapıları için bu çoğu zaman mümkün değildir. Yine de faylanmanın gerçekleeceği yer tam olarak tespit edilirse, özellikle boru hatları, enerji nakil hatları gibi yapılarda bu etkiyi sönümlendirecek, diğerlerinde ise hasarı azaltacak teknik yaklaımlarda bulunulabilir. Yüzey faylanması tehlikesi, potansiyel olarak tehlikeli faylardan kaçınmak suretiyle, yapıları dikkatlice yerletirerek ve fonksiyon kaybı ya da yıkıma yol açmayacak ekilde bir miktar yer değitirmeyi tolere edecek ekilde tasarım yapılarak azaltılabilir.

Faylanma sonucu düey ve/veya yatay yönde deformasyonun olutuğu kuakta mevcut yapılar var ise, bu yapılarda hareketin miktarına göre hasar veya yıkımlar gerçekleebilmektedir. Yapının statik ve dinamik özellikleri, yüzey faylanması sonucu oluan yer değitirmelerini karılayacak mühendislik tasarımına sahip değil ise hasar ve yıkım olayları kaçınılmazdır. Bu gibi yüksek risk içeren durumlardan kaçınmak, mevcut fayların aktivite düzeyleri ve bu fayların karakteristik özelliklerini belirlemek, hassasiyetle haritalamak, yerleime uygunluk durumunu değerlendirmek ve gerekirse uygun bina çekme mesafelerini belirlemek (fay sakınım bantlarını oluturmak) ve risk azaltıcı diğer önlemlere karar verilirken bavurulması gereken kriterleri ortaya koymak amacı ile böyle bir çalımaya ihtiyaç duyulmutur.

Yüzey faylanması tehlikesini ortaya koymak, yüzey faylanması tehlike kuağı (zonu) ile fay sakınım bantlarının tespitini ve değerlendirilmesini yapabilmek, ilk etapta ilgili aratırma tekniklerinin ortaya konmasını gerektirir. Bu tehlikenin oluturduğu riski azaltmak için aktif faylar üzerinde ve çevresinde kentsel/kırsal planlama kriterlerinin belirlenmesi ve bu kriterlere altlık oluturacak rapor içeriğinin oluturulması gereklidir. Tüm bunlar yasal düzenlemelere altlık oluturacaktır.

7 7

Bu çalımada, yüzey faylanması tehlike kuağı ile fay sakınım bantlarının tespiti ve değerlendirilmesi kapsamında;

Türkiye ve dünyadaki mevcut durumun ortaya konması, Aktif tektonik ve deprem jeolojisi, jeomorfoloji, paleosismoloji, tehlike, risk, yüzey faylanması

tehlikesinin yönetilmesi ve planlaması konuları ile ilgili tanımların gözden geçirilmesi, Fayların aktifliği, Büyük depremlerin oluumuna neden olan aktif fay hatlarının belirlenmesi ve haritalanması, Ulusal ve uluslararası literatürden yüzey faylanması oluturan depremlerin derlenmesi ve

faylanma ekillerinden örnekler verilmesi, Kentsel ve kırsal planlama sürecinde yüzey kırığı veren ve/veya verebilecek aktif fayların

doğasının saptanmasında göz önünde bulundurulacak yöntem ve çalıma esaslarının belirlenmesi, Yüzey faylanması tehlike kuağının belirlenmesinde ve değerlendirilmesindeki minimum

gerekliliklerin aratırılması, Yüzey faylanması oluturan fayların tanımlanması, koordinatlandırılması, fay sakınım

kuaklarının belirlenmesi, Yüzey faylanması tehlikesi ve sakınım bantlarının belirlenmesi amaçlı rapor formatı ve içeriğinin

tanımlanması, Bölgesel ve yerel politikalar ile planlama yaklaımı ilkelerinin belirlenmesi, Ofis ve arazi çalımalarının yapılması, Örnek bir raporun hazırlanması çalımaları yürütülmütür.

2.1 Yüzey Faylanması Tehlikesinin Yol Açtığı Zararlar

Konu deprem ve hasarlar olduğunda, yerbilimi deprem mühendisliği aratırma ve alıtırmaları, genellikle, yapıların ve zeminlerin, güçlü yer sarsıntısına olan dinamik tepkileri üzerine odaklanmıtır. Bunun en büyük sebebi, deprem sonucu yıkıma yol açan sismik dalgaların çok uzun mesafeler kat edebilmeleri, hem zemin hem de yapıdan kaynaklanan büyük hasarlara yol açabilmeleri, yüzey faylanmasının ise depremde oluup olumaması ve sadece olutuğu yerde hasara neden olmasıdır.

Son yıllarda meydana gelen 1999 ChiChi (Tayvan), Đzmit ve Düzce (Türkiye), 2002 Merkezi Alaska (ABD), 2004 Mid Nigata (Japonya) ve 2008 Wenchuan (Çin) gibi bazı büyük depremler, insan hayatının, binaların, alt yapı ve diğer mühendislik yapılarının yüzey faylanmasına karı nasıl büyük tehlike altında olduğunu göstermitir.

Yüzey faylanması yeni fark edilmi bir tehlike olmamakla birlikte, birkaç ülke dıında, riski azaltmak için öneri ve kurallar içeren kanunlar/yönetmelikler dahilinde olmayan bir olgudur. Bunun sebebi, (1) yüzey faylanmasının sıklıkla gerçeklemeyii, (2) faylanmadan etkilenecek lokasyonlarda bulunan mevcut alt yapı ve binalar için zararı önleme ve azaltmadaki büyük güçlük, (3) geni alanlarda olası fay konumu, geometrisi ve hareketi, (4) zemin ve kaya birimlerinin mekanik özellikleri gibi birçok bilinmeyen faktörden dolayı ilgili kalıcı deformasyonları hesaplama güçlüğüdür (Kazuo, 2003 ve 2007).

Dünyada üç ülkede, ABD’de California ve Utah eyaletlerinde, Yeni Zelanda’da ve 1999 depreminden sonra Tayvan’da yüzey faylanması tehlikesine karı “fay tehlikesi zonlaması” kanunu (fault zoning act) yürürlüktedir. Mevcut kanunlar, bilinen bir fay hattından belirli bir mesafe içerisinde yapılamayı önler veya sınırlar. Bu yaklaım doğal olarak yeni ina edilecek yapılar için riski azaltmaktadır. Ancak fay hattı boyunca zaten ina edilmi yapılar için alternatif iyiletirici uygulamalar gerekmektedir ki mevcut kanunlar bunlar hakkında detaylı çözümler içermedikleri gibi deformasyon oluum olasılıkları, deformasyonların olası genilikleri hakkında da belirli bir söylemleri yoktur (Konagai, 2007).

Japonya ve Güneydoğu Asya ülkeleri gibi nüfusu çok yüksek ve karasal alanları sınırlı ülkelerde “yapılamayı belirli kuaklar boyunca tamamen engelleyen” bu tür kanunları uygulamak zor olabilir. Ancak bu ve benzer kanunları, bu tür alanlara yapılması öngörülen mühendislik yapılarının büyük maliyetleri düünüldüğünde ve ülkemiz gibi nüfus/karasal alan oranı hâlihazırda düük sayılabilecek olan ülkelerde uygulamak doğal olacaktır. Ayrıca, 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” da tanımlanmı “Afete Maruz Bölge” gibi tanımlar da bu tür bir yaklaımı desteklemektedir. “Afete Maruz Bölge” nin tanımı u ekilde yapılabilir: Jeolojik (afet) etüt raporlarında, heyelan, su baskını, kaya dümesi ya da çığ vb. tehlikelerden etkilendiği belirtilen, ıslah ya da önlem tedbirleriyle afetin önlenemediği durumlar için sınırları belirlenen alanlara ya

8 8

da tehlikenin alınacak önlemler ile ortadan kaldırılmasına kadar geçen süre için sınırları belirlenen alanlara “afete maruz bölge” (yapı ve ikamete yasaklı afet bölgesi) denir. Afete Maruz Bölgeler için 7269 sayılı yasanın 2. maddesi gereği “Afete Maruz Bölge” Bakanlar Kurulu Kararı alınmaktadır. Nitekim yüzey faylanması tehlikesine sahip kuak olarak tanımlanan alanlarda, mevcut afet tehlikesinden dolayı, ‘ıslah ya da önlem tedbirleriyle afetin önlenemediği durumlar için sınırları belirlenen alanlar’ olduğundan “Afete Maruz Bölge” olarak kabul edilebilir. Ülkemizdeki ve diğer ülkelerdeki mevzuat ile ilgili daha detaylı bilgiler Bölüm 5.1’ de bulunabilir.

Yüzey faylanmasının yol açtığı zararlarla ilgili bir baka husus ise, doğrultu atımlı ve eğim atımlı faylar arasındaki farktır. Doğrultu atımlı faylar boyunca deformasyonlar genellikle daha dar kuaklarda yoğunlamıken, eğim atımlı (normal ya da ters) faylarda, fay hattından oldukça uzak bölgelerde dahi deformasyon oluabilmektedir (Mukoyama, 2000). Bu durum da zaten yapılamı ya da nüfus/karasal alan oranı yüksek yerlerde sorun tekil edecektir. Yüzey faylanması tehlikesi ve fay türleri arasındaki iliki daha detaylı olarak Bölüm 5.5’ de irdelenmektedir.

Kobayashi (1976), “Depremlerde Yüzey Faylanmasından Kaynaklanan Tehlikeler” çalımasında, Japonya’da 1891 ve sonrasında Japon karasal alanında meydana gelen ve yüzey faylanması gözlenen depremleri incelemitir: Bunlar sırasıyla, Nobi (1891, M7.9, normal bileenli sol yanal doğrultu atımlı fay), Shonai (1894, M6.8, normal fay), Rikuu (1896, M7.0, ters fay), Kanto (1923, M?, sağ yanal bileenli ters fay), Tajima (1925, M6.5, normal fay), Tango (1927, M7.5, sol yanal bileenli normal fay), KitaIzu (1930, M7.0, sol yanal doğrultu atımlı fay), Tottori (1943, M7.4, sağ yanal bileenli ters fay), Mikawa (1945, M7.1, sağ ve sol yanal bileenli normal fay), Fukui (1948, M7.3, sol yanal bileenli normal fay) ve Off IzuYarımadası (1974, M6.9, sağ yanal doğrultu atımlı fay) depremleridir. Çalımacı bu örneklerden elde ettiği verilere göre, yüzey faylanması tehlikesinin morfolojisi, hasarın dağılımı, faylanmanın boyutları vb. hakkında bilgiler vermitir. Buna göre;

Yüzey faylanmasından kaynaklanan tehlikeler, faylanma boyunca gözlenen düey ve yatay

ötelenmenin yanı sıra; küçük ölçekli grabenler, köstebek izleri (mole tracks), enechelon ya da örgü (anastomosing pattern) desende tansiyon çatlakları ve faylanma, tabakaların/zeminin eğimlenmesi, yükselmesi veya ime gibi yersel deformasyonlar ya da kırılmalar eklinde olabilmektedir.

Depremlerde gözlenen tamamen yıkılmı yapıların eit ağırlıklı yüzdelerinin dağılımı (sismik iddet – seismic intensity) konsantrik olmaktan çok yüzey kırığını çevreleyecek biçimde oval ekildedir (ekil 6).

Ana faylar genellikle tek bir devamlı kırıktan değil, enechelon birkaç segmentten oluur. Ana fayları oluturan her bir segmentin sonunda boluklar vardır ve bu boluklar yanal olarak

0,4 km ile 3,0 km arasında değimektedir (12 kilometrelik Rikuu depremi istisnası hariç). Ana fay ile ikincil fay arasındaki mesafeler ise 0.25 – 1.25 km arasındadır.

Japonya’da meydana gelen depremlerin çoğunda yatay yer değitirme daha baskındır. Japonya’da meydana gelen depremlerde yüzey faylanması geniliği, morfolojiden bağımsız

olarak oldukça genitir. Köstebek izlerinin geniliği 40 – 60 metrelere, en echelon faylanmaların ve fisürlerin geniliği 5 – 20 metreye kadar ulamaktadır.

Konagai (2004) çalımasında özellikle bindirmeler ve ters faylara ait yüzey faylanması hasarlarının arivlerini incelemitir. Buna göre, Japonya, sismik olarak aktif birçok fayın geçtiğimiz yüzyıl içinde aktivite göstermesinden, bu depremler sonucu oluan yüzey faylanmalarının kentsel alanlardan ve/veya önemli tesis ya da altyapıların çevresinden genellikle geçmemesinden dolayı anslı sayılabilir. Bu yüzden hasar görmü tesislerle ilgili liste bir sayfayı geçmemektedir. Ancak 1999’da Türkiye’de ve Tayvan’da gerçekleen depremlerde, özellikle konutlar ve altyapılar için gözlenen yüzey faylanması kaynaklı yıkımların boyutu bu tehlikenin daha ciddi ele alınması gerekliliğini ortaya koymutur (Faccioli, 2008). Faylanma kaynaklı kalıcı zemin deformasyonları ve ilikili yapısal hasarlar dikkatlice incelenmelidir.

9 9

ekil 6. 1927 Tango Depremi'nde gözlenen yüzey kırıkları ve tamamen yıkılmı konutların yüzdesel dağılımı (Kobayashi, 1976).

Tablo 1 ve izleyen ekiller, bazı depremler sonucunda, mühendislik yapılarında, yüzey

faylanmasından kaynaklanmı hasarların örneklerini vermektedir:

Tablo 1. Yüzey faylanması kaynaklı hasarlara bazı örnekler (Konagai, 2007).

Yapı Türü Đçerik Deprem Açıklama

Köprüler / Viyadükler

Baweishan Viyadüğü ve ayakları 1999 ChiChi Depremi, Tayvan Hareket

Bolu Viyadüğü 1999 Düzce Depremi, Türkiye Köprü ayaklarında dönme

ShiWei Köprüsü 1999 ChiChi Depremi, Tayvan Köprü ayaklarında hareket

BeiFong Köprüsü 1999 ChiChi Depremi, Tayvan Köprü ayaklarında hareket,

köprü boyunca zeminde hareket

WuShi Köprüsü 1999 ChiChi Depremi, Tayvan Köprü ayaklarında hareket,

köprü boyunca zeminde hareket

10 10

Yapı Türü Đçerik Deprem Açıklama

Tüneller

Tanna Tüneli 1930 North Izu Depremi, Japonya Tünelde yıkım

Inatori Tüneli 1970 IzuOshima Depremi, Japonya

Tünelde yıkım, demir yollarında bükülme

Rokko Tüneli 1995 Kobe Depremi, Japonya Çatlaklar

Kakkonda Hidroelektrik Santrali Çıkı Tüneli

1998 Orta Kuzey Iwate Depremi, Japonya Hasarlı tüneller

ShihKang Barajının Giri Tüneli 1999 ChiChi Depremi, Tayvan

Unoike rezervuarının Gri Tüneli

2001 West Tottori Depremi, Japonya Çatlaklar

Shinkansen Joetsu Demiryolunun Uonuma

Tüneli 2004 Chuetsu Depremi, Japonya

Baraj ShihKang Bölgesi 1999 ChiChi Depremi, Tayvan Barajda çatlaklar

Zeminler

Yalova Đzmit Sakarya arasındaki bölge 1999 Đzmit Depremi, Türkiye Zeminde çökmeler

Tiger Head Tepesi Heyelanı 1999 ChiChi Depremi, Tayvan Heyelan kütleri

Diğer Birçok örnek Antik yapılardaki faylanma izleri

Binalar Birçok örnek Kısmen ya da tamamen yıkım

1930 North Izu (Japonya) depremi kırığı, Tanna Tünelini dike yakın bir açı ile kesmitir. 1918’de

yapımına balanan ve fay kuağını amak zor olduğundan inası çok uzun süren (tıpkı Bolu Tüneli gibi) tünelde büyük hasarlar olumutur. Bunlar u ekilde özetlenebilir: Batı giriinden sırasıyla 3360 ve 3662 metre mesafede iki drenaj kanalının yıkılması, batı giriten 3265 – 3325 m mesafede 1200m3 malzemenin çökmesi, yine batı giriinden 3050 m mesafede beton hattının kırılması ve kısmen çökmesi (ekil 7).

1998 Eylül ayında Japonya’nın Shizukuishi Bölgesi’ni etkileyen 6,1 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmitir. Deprem ilk aamada aktif bir volkan olan Iwate yanardağı ile ilikilendirilmi ve bir patlamanın olabileceğinden, depremin volkanik aktiviteyle doğrudan alakalı olduğundan üphelenilmitir. Ancak arazide gözlenen eğim atımlı yüzey kırığı depremin fay (tektonik) kökenli olduğunu göstermitir. Bu büyüklükte bir depremde yüzey faylanması normalde beklenmezken, depremin odak derinliği sığ olduğundan yüzey kırığı gözlendiği kanaatine varılmıtır. Shinozaki Fay kırığı Kakkonda nehrine doğru yönlenmi, Kakkonda hidroelektrik güç istasyonunun betondan çıkı tüneli fay kırığı tarafından kesilmi ve küçük – büyük parçalara ayrılmıtır.

11 11

ekil 7. Tanna tüneli ve Tanna fay sistemi (1st Workshop on Seismic Faultinduced Failures, 2001).

Japonya’da 1970 Off Izu Oshima depremi (M 7,0) sırasında Inatori demiryolu tünelini (906 m

uzunluğunda) kesen bir faylanma gözlenmitir. Tünelin kuzeydoğu kısmı denize doğru hareketlenmi, doğu ağzında 85 cm yatay ve batı ağzında da 20 cm yukarıya doğru düey yer değitirme ölçülmütür. Doğal olarak deformasyonun en yoğun olduğu kısım faylanmanın tüneli kestiği kısımdır (ekil 8).

1999 Eylül’ünde Tayvan’da ChiChi depremi olarak bilinen 7,3 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmitir. Deprem, sığ bir derinlikte (7 km), ters bir fay olan CheLungPu Fayının aktif hale gelmesiyle olumutur. 1999 Tayvan depremiyle ilikili Chelengpu fayı boyunca ana fay kırığının yanı sıra tavan blokta birçok ana faydan ayrılan kollar ve ikincil faylar da gözlenmitir. Bunlar ana faya paralel ya da yarıparalel ve birkaç metreden 12 km mesafeye kadar gözlenebilmilerdi. Đkincil faylanmalarda kırık uzunluğu birkaç on metreden 5 km ye kadar değimitir. Bu ekilde meydana gelen yüzey deformasyonu, birçok binanın ciddi hasarlar almasına yol açmıtır. Tavan bloğunda Fengyuan civarında, üç ana yüzey faylanması, daha küçük kırıklar ve tansiyon çatlakları olumutur. Jeolojik koullardaki değiim ve karmaık yüzey faylanması deseni tavan blokta bina hasarlarına yol açmıtır (Dong ve diğ., 2003).

Kuvvetli yer hareketinin tavan blok etkisinin (hanging wall effect) ve yakın alan etkisinin (near field effect) bina hasarlarında gözlenmi olması, yüzey deformasyonunun yıkımda önemli bir rol oynadığını göstermitir. Bu yüzden, jeolojik durumun ve yüzey deformasyonunun ekli (özellikle de yüzey kırığı), tavan bloktaki bina hasarlarını değerlendirmede çok önemli olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca, bir binanın temel yapısı da o binanın yüzey faylanmasından dolayı ayakta kalıp kalmayacağı açısından önem taımaktadır.

Dong ve diğ. (2003), yaptıkları etütlerden ve gözledikleri deformasyon ekillerinden yararlanarak iki boyutlu jeolojik bir model oluturmulardır. Daha sonra da söz konusu deformasyonu üretecek benzer jeolojik koullara sayısal modellemeler üretmilerdir. Simule edilen sonuçların yeraltındaki potansiyel aktif bir fayın hasar kuağının hesaplanması için bir olasılık sunduğunu belirtilmitir. Pdalgası düük hızlarının gelecekteki bir deprem esnasında potansiyel olarak deformasyona uğraması muhtemel alanları gösterebileceğini, yani, bindirmelere yakın Pdalgası düük hız kuaklarının olası deformasyon bölgeleri olarak yasal düzenlemelerde yer bulabileceğini düündüklerini belirtmilerdir (ekil 9, 10, 11 ve 12).

12

12

ekil 8. (A) Inatori tünelinin ve fayın konumu. (B) Tünel içerisinde raylarda gözlenen bir ötelenme. (C) Üç farklı lokasyonda tünel çerçevesinde gözlenen deformasyonlar (Konagai, 2003 ve 2007) (W. G. Byers).

13 13

ekil 9. Chi Chi (1999) depremi sırasında, 5 katlı TzeMin Ticaret ve Teknik Okulu’nun ters faylanma sonucu gördüğü hasar (Faccioli ve diğ., 2008).

ekil 10. ChungCheng Parkı yakınlarında ana fay tarafından hasara uğratılmı binalar. Ana kırık tepenin eteği boyunca uzanmaktadır (Dong ve diğ., 2003).

14 14

ekil 11. Tavan bloğun yükselmesi ile eğilmi bina yine de sağlam kalmı, yıkılmamıtır (Dong ve diğ., 2003).

ekil 12. ChungCheng Park'ı yakınlarında tavan blok deformasyonundan dolayı oluan yoldaki dalgalanma (Dong ve diğ., 2003).

Depremde etkilenen ve hasar gören yapılardan biri de ShihKang Barajı ve yakın civarıydı (ekil

13). Wuteng Đlçesi’nin güneyinde yer alan bir okulun hem binalarında hem de atletizm pistinde ötelenmelere bağlı yıkımlar gerçekleti (ekil 14 ve 15).

15

15

ekil 13. (A) Chelungpu Fayı boyunca depremde meydana gelen yer değitirme miktarları (Otsuki ve Yang, 1999), (B) Bei – Fong köprüsü ve faylanma ile olumu elale (6m düey atım) ve (C) ShihKang barajının yıkılmı, deforme olmu dolusavakları (Kazuo, K., 2003 ve 2007).

ekil 14. Wuteng Đlçesi’nin güneyinde atletizm pistinde görülen, (A) hem sağ yanal (KD doğrultulu bindirme üzerinde) hem de (B) sol yanal bileenli bindirme (KB doğrultulu bindirme üzerinde) (Seno, 2000).

16

16

ekil 15. (A) Atletizm sahasının 100 m KB’ sında bulunan okul binasının yıkımı. (B) Fayda KB yönünde doğrultuya sahip. (C) Okulun diğer taraftan görünüü (Seno, 2000).

1999 Chi Chi depremi sonucunda oluan yüzey kırığının dikkat çekici bazı özellikleri öyle

özetlenebilir: (1) Fayın doğrultusu boyunca karmaık değikenlikler, (2) taban blokta fay sarplığı boyunca 110 metrelik ezilme – üzerlenme (bulldozing) deformasyonu, (3) tavan blokta ise, 10 – 50 metre geniliğinde ana fay kırığı ve kıvrımlanma, (4) ikincil faylarda 10 – 500 metre yüzey faylanmaları ve kıvrılmalar (Kelson ve diğ., 2009).

1999 Đzmit (Ms=7,4) ve Düzce (Ms=7,2) depremleri, çok geni alanlarda hasara yol açmı ve çok büyük sayıda can ve mal kaybına yol açmıtır. Bu depremler Türkiye nüfusunun % 23’ünün yaadığı ve sanayi kapasitesinin de % 47’yi bulduğu geni bir alanda etkili olmutur. Babakanlık Kriz Merkezinden elde edilen bilgilere göre 17.479 kii ölmü, 43.953 kii ise yaralanmıtır (Özmen, 2000). Depremde hasarın büyük bir kısmı yer sarsıntısı ve sıvılama tehlikelerinden, bina tasarımı ve içilik kalitesizliğinden vb. kaynaklanmı olmakla beraber, yüzey faylanmasından kaynaklanan yıkımlarda azımsanamayacak kadar çoktur. Bununla ilgili herhangi bir istatistik bulunmamakla beraber, ilerleyen ekillerde çeitli mühendislik yapılarının zarar gördüğü 1999 depremlerinin yüzey faylanmalarına dair bazı örnekler yer almaktadır (ekil 16, 17, 18, 19, 20, 21 ve 22).

17 17

ekil 16. (A) Gölcük tersanesinde, kreyn rayında gözlenen sağ yönlü yer değitirme. (B) Gölcük Yüzbaılar semtinde, bir binayı kesen yüzey kırığı (Emre, Ö ve diğ., 2003).

ekil 17. (A) Kocaeli'nin Yuvacık Đlçesi'nde arazide gözlenen yüzey faylanması. Arazi sahiplerine göre ilk bata 2,6 m olan sağ yanal yer değitirme daha sonra 3 m ye kadar ulamıtır. (B) Kullar Đlçesi’nde bir ilkokulun tam altından geçen ve yıkılmasına yol açan yüzey faylanması (Ural, 2011).

ekil 18. (A) ĐzmitAdapazarı arasındaki demiryolu, Tepetarla istasyonu yanında, ana fay kırığı üzerinde, sağ yanal yer değitirmeye maruz kalmıtır. (B) Tepetarla istasyonunun kuzeybatısında, ana fay kırığından 310 m uzaktki demiryolu, 17 Ağustos depremi sırasında, bu fotoğrafta görüldüğü üzere bir kısalmayı yansıtacak ekilde bükülmütür. Bu bükülmeler demiryolunun doğrultusunda herhangi bir ötelenme de meydana getirmemitir (Arpat, 2005).

18 18

ekil 19. Kocaeli'nin Kullar ilçesi sınırlarında, ekil 2'deki fotoğrafta görülen tamamen yıkılmı çok katlı apartmanların ortofoto görüntüsü. Doğu – Batı uzanımlı fay kırığının Kuzeyinde kalan blokların, sağ yanal hareketi destekleyecek ekilde hemen hepsinin sola doğru yıkıldığını, Güneyinde kalan bloğun sağa doğru yıkıldığını, fayın tam üstünde bulunan bloğun ise olduğu yerde çöktüğünü (sarı çember) fark ediniz (Fotoğraf, Harita Genel Müdürlüğü, Đzmit Depremi Hava fotoğrafları, 1999). Kırmızı oklar fayın yüzeydeki izini göstermektedir.

ekil 20. Arifiye ilçesinin doğusunda kavaklığı, tarlaları, demiryolunu ve stabilize yolu yaklaık 4,5 m sağ yanal öteleyen yüzey faylanması. Kırmızı oklar yüzey kırığını, sarı çember ekil 18 (A)’daki lokasyonu göstermektedir. Fotoğrafın en sağ kısmındaki dikdörtgen yapı, yüzey kırığının (kırmızı oklar) tam üstündedir ve tamamen yıkılmıtır (sarı dikdörtgen) (Fotoğraf, Harita Genel Müdürlüğü, Đzmit Depremi Hava fotoğrafları, 1999).

18

ekil 19. Kocaeli'nin Kullar ilçesi sınırlarında, ekil 2'deki fotoğrafta görülen tamamen yıkılmı çok katlı apartmanların ortofoto görüntüsü. Doğu – Batı uzanımlı fay kırığının Kuzeyinde kalan blokların, sağ yanal hareketi destekleyecek ekilde hemen hepsinin sola doğru yıkıldığını, Güneyinde kalan bloğun sağa doğru yıkıldığını, fayın tam üstünde bulunan bloğun ise olduğu yerde çöktüğünü (sarı çember) fark ediniz (Fotoğraf, Harita Genel Müdürlüğü, Đzmit Depremi Hava fotoğrafları, 1999). Kırmızı oklar fayın yüzeydeki izini göstermektedir.

ekil 20. Arifiye ilçesinin doğusunda kavaklığı, tarlaları, demiryolunu ve stabilize yolu yaklaık 4,5 m sağ yanal öteleyen yüzey faylanması. Kırmızı oklar yüzey kırığını, sarı çember ekil 18 (A)’daki lokasyonu göstermektedir. Fotoğrafın en sağ kısmındaki dikdörtgen yapı, yüzey kırığının (kırmızı oklar) tam üstündedir ve tamamen yıkılmıtır (sarı dikdörtgen) (Fotoğraf, Harita Genel Müdürlüğü, Đzmit Depremi Hava fotoğrafları, 1999).

19

19

Şekil 21. (A) 12 Kasım 1999 Düzce depreminde meydana gelen yüzey faylanması. Yoldaki sağ yanal ötelenmeyi farkediniz. (B) Kaynaşlı yakınlarında “Bolu Dağı” tüneline bağlanan viyadük ayaklarındaki rotasyon. Fay kırığı viyadüğün altından geçmektedir (Fotoğraflar, AİGM arşiv).

Ayrıca ülkemizde yaklaşık son yüz yıl içerisinde meydana gelmiş yüzey faylanmalarıyla ilgili

bilgiler Bölüm 5.4.2’de verilmiştir. Yüzey faylanmasından kaynaklanan zararlar bir yana, tehlikenin belirlenmesi, değerlendirilmesi

ve riskin azaltılması çalışmalarında yapılan hatalar da ayrı kayıplara yol açabilmektedir. Yüzey faylanması haritalamasının doğru yapılmaması ya da sonucunda oluşturulan sakınım bandının teknik gerekçeler olmaksızın gereksiz yere geniş/dar tutulması, taşınmazların sahiplerini son derece zor durumda bırakabilmektedir. Örneğin, Ward ve Courteney (2006), Masterton Fayı’nın (Yeni Zelanda) yarattığı tehdidin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla yapılan çalışmalar için geçen sürede, 27,2 milyon dolarlık hastane yapımının askıya alındığını belirtmiştir.

Türkiye deprem bölgeleri haritası esas alındığında, ülke topraklarının % 96’sının farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip bölgeler içerisinde yer aldığı ve nüfusun % 98’inin bu bölgelerde yaşadığı görülmektedir. Bu bölgelerin % 66’sı 1. ve 2. derece deprem bölgeleri, başka bir deyişle aktif fay zonları içerisindedir. Ülkemiz topraklarının 2/3’si hasar yapıcı şiddette deprem, dolayısıyla yüzey faylanması tehdidi altındadır. Ülkemizde neden bu kadar çok depremin meydana geldiği, bu depremleri yaratan mekanizmaların neler olduğu, ülkemizdeki fay türleri ve benzeri soruların genel cevabı için “Türkiye’nin Neotektoniği” hakkında bilgi 3. Bölümde yer almaktadır.

20 20

Şekil 22. (A) 12 Kasım 1999 Düzce depreminde, Kuzey Anadolu Fayı Düzce - Bolu viyadüğünü kesmiştir. (B) Yüzey faylanması, köprü ayaklarının altından dar bir açıyla geçmiştir (yaklaşık 18 derece). (C) Yüzey faylanması 1,2 m ötelenme yaratmış olmasına rağmen köprü yıkılmamıştır. (D), (E), (F) ve (G) Viyadük ayaklarındaki dönme ve diğer hasarlar (Faccioli, 2008 ve Roussi, 2003).

21

21

Yüzey faylanması, fay üzerinde meydana gelen hareketin yer yüzeyindeki yansımasıdır. Yüzey

faylanmasının gerçekleme olasılığı ve yüzeydeki yer değitirme miktarı, deprem büyüklüğünün, odak derinliğinin, fay geometrisinin, kırılma sürecinin ve yüzeye yakın zeminin (toprak ya da kaya) doğasının bir fonksiyonudur. Yer değitirme, gerilim birikiminden dolayı faylar boyunca meydana gelen kırılmayla (faylanmayla) ilikilidir. Kayaların elastik limiti aıldığında, ani kırılma hareketi meydana gelir. Bu kırılma sonucu yüzeyde oluan ve binalarda hasara yol açan yüzey faylanmasından, faylardan uzak durarak kaçınmak mümkündür.

Yüzey faylanmasının yol açtığı zararlar kapsamında, doğrultu atımlı ve eğim atımlı faylar arasında farklılıklar vardır. Doğrultu atımlı faylar boyunca deformasyonlar genellikle daha dar kuaklarda yoğunlamıken, eğim atımlı (normal ya da ters) faylar fay hattından oldukça uzak bölgelerde deformasyon oluturabilirler. Dolayısıyla doğrultu atımlı faylarda yüzey faylanmasını değerlendirmek göreceli olarak daha kolay kabul edilebilir. Eğim atımlı faylarda meydana gelen birçok depremde ise, kuvvetli yer hareketinin tavan blok etkisinin ve yakın alan etkisinin bina hasarlarında gözlenmi olması, yüzey deformasyonunun yıkımda önemli bir rol oynadığının göstergesidir. Bu yüzden, jeolojik durumun ve yüzey deformasyonu (özellikle de yüzey kırığı) eklinin, tavan bloktaki bina hasarlarını değerlendirmede çok önemli olduğu söylenebilir.

Yüzey faylanması yaratan büyük depremler, insan hayatının, binaların, alt yapı ve diğer mühendislik yapılarının nasıl büyük tehlike altında olduğunu göstermitir. Yüzey faylanmasından kaynaklanan tehlikelerin türleri, faylar boyunca gözlenen düey ve yatay ötelenmenin yanı sıra; grabenler, köstebek izleri (mole tracks), enechelon ya da örgü desende tansiyon çatlakları ve faylanma, tabakaların/zeminin eğimlenmesi, yükselmesi veya ime gibi yersel deformasyonlar ya da kırılmalar eklinde olabilmektedir.

Yüzey faylanması yeni fark edilmi bir tehlike olmamakla birlikte, birkaç ülkenin dıında, riski azaltmak için öneri ve kurallar içeren kanunlar/yönetmelikler bulunmamaktadır. Bunun sebebi, (1) yüzey faylanmasının sıklıkla gerçeklemeyii, (2) faylanmadan etkilenecek lokasyonlarda bulunan mevcut alt yapı ve binalar için zararı önleme ve azaltmadaki büyük güçlük, (3) geni alanlarda olası fay konumu, geometrisi ve hareketi, (4) zemin ve kaya birimlerinin mekanik özellikleri gibi birçok bilinmeyen faktörden dolayı ilgili kalıcı deformasyonları hesaplama güçlüğü olabilir.

22

23 23

3. TÜRKĐYE’NĐN NEOTEKTONĐĞĐ

Türkiye’de yüzey faylanması oluturan faylar doğrultu ve eğim atımlı faylardır. Tarihsel dönem içinde, ters faylarda meydana gelen depremlerde sürekli, haritalanabilir yüzey faylanması raporlanmamıtır (örneğin 1975 Lice Depremi ya da 2010 Van Depremi). Ülkemizde neden bu kadar çok depremin meydana geldiği, bu depremleri yaratan mekanizmaların neler olduğu, deprem üreten fayların türleri esasen “neotektonik rejim” ile yakından ilgilidir.

Neotektonik (yeni tektonik) dönem ve bu dönemde etkinliğini devam ettiren yapılar açısından bakıldığında Türkiye ve yakın çevresinde yer alan ülkeler, çok karmaık bir yapı özelliği göstermektedir. Bu karmaıklık, üç farklı tektonik rejimin aynı anda etkin olmasından kaynaklanan ve özellikle bu rejimlerin neotektonik dönemde balama yalarına ilikin devam eden tartımalar ile artarak devam etmektedir. Bu karmaıklık ayrıca terimlerin kullanılı biçimleri ve taıdıkları anlamlara bakıldığında daha da zor bir hal almaktadır.

Bu bölümde, neotektonik dönemde Türkiye’yi jeolojik olarak etkileyen önemli yapılar ve bu yapıların oluum zamanları ve jeolojik evrimlerinden bahsedilecektir. Aynı zamanda farklı bilim adamları tarafından öne sürülen farklı fikirlerde birlikte sunulacaktır.

Daha geni bir çerçeveden bakıldığında, literatürde terimler ile ilgili yaanan tartımalar yapılan tanımların farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, tektonik, neotektonik, aktif tektonik, paleotektonik gibi terimlerin tanımlarının gözden geçirilmesi ve genel kabul gören bir ekilde yaygınlaması gerekmektedir.

Tektonik, kabukta meydana gelen deformasyonlarla ilgili olan tüm süreçleri, bu süreçler sonucunda ortaya çıkan yapıları, yüzey ekillerini, oluum tarihçelerini aratıran ve bunların bütününü yerküre ölçeğinde inceleyen bilim dalıdır. Bu anlamda tektonik, zaman kavramı olmaksızın tüm süreçleri inceler. Bu özelliğinden dolayı tektonik, neotektonik, paleotektonik ve aktif tektonik için bir emsiye olarak nitelendirilebilir. Meydana gelen deformasyonların boyutu, zaman aralığı ve oluum süreleri düünüldüğünde tektonik iki ana bölüme ayrılır: (1) Küresel tektonik, (2) Yapısal jeoloji. Bu iki terim arasındaki en önemli fark küresel (global) tektoniğin adında da anlaılacağı gibi büyük alanları etkileyen yapılarla (örneğin dağ oluum süreçleri), yapısal jeolojinin ise daha yerel yapıların oluum mekanizmaları ile ilgilenmesidir. Kısaca, bu iki bilim dalı süreç inceleme anlamında benzemekte fakat ölçek söz konusu olduğunda farklılamaktadır. Neotektonik ve Paleotektonik, küresel tektonik balığı altında yer alan ve farklı jeolojik zaman ve süreçlerle ilgilenen bilim dallarıdır. Jeolojik geçmite herhangi bir zamanda balamı ve yine herhangi bir jeolojik zamanda sona ermi tektonik dönem “paleotektonik dönem” olarak adlanır. Öte yandan, jeolojik geçmite herhangi bir zamanda balayıp, türünü ve özelliğini değitirmeksizin günümüzde de etkinliğini sürdüren tektonik dönem “neotektonik (yeni tektonik) dönem” olarak adlanır.

Neotektonik terimi ilk olarak Obruchev (1948) tarafından aktif tektonik süreçlerinin tanımlamak için ve sonrasında Mescherikov (1968) tarafından kraton oluum mekanizmasını tanımlamak için kullanılmıtır. Daha sonra Wegmann (1955) tarafından kullanılmı ve “yaayan tektonik” anlamına gelen “living tectonics” olarak tanımlanmıtır. Daha sonra W.A. Obrutschow (cf. Murawski 1972) tarafından kullanılmı ve tanımı “Neojenin baında itibaren günümüze kadar gelen en geç jeolojik dönem, son 24 Ma” eklinde yapılmıtır. Đlerleyen zamanlarda da farklı yazarlar tarafından kapsamı geniletilmi ve en son tektonik rejimin değiiminden sonra meydana gelen tüm süreçleri içine alan dönem olarak tanımlanmıtır (Hancock, 1986; Slemmons, 1991; Becker 1993; Stewart ve Hancock, 1994). Bazı aratırmacılar tarafından neotektonik dönem Miyosen sonrası yapıları kapsarken (Gray ve diğ., 1972; Bates ve Jackson, 1980), bazıları ise bu dönemi Kuvaterner ile sınırlamılardır (1.8 Ma) (Diebold ve Muller 1985).

Bölgesel olarak bakıldığında bu tanımlar çalıılan alanlar için doğruluk göstermesine rağmen, bölgesel ölçeklerde değerlendirildiğinde genel bir geçerliliğe sahip değildir. engör ve diğ. (1985) tarafından yapılan tanımda “çalıılan alanda meydana gelen tektonik rejimin tamamen değimesine neden olan olaylardan sonra ki dönem” olarak tasvir edilmitir.

Sonuç olarak neotektonik (yeni tektonik) dönem geçmite bir jeolojik zamanda balayıp etkisini ve karakterini değitirmeden günümüzde de devam eden tektonik evre olarak tanımlanabilir. Bölgesel ve yerel ölçekte bakıldığında farklılıklar gösterebilmektedir. Bu anlamda değerlendirildiğinde Türkiye’nin neotektonik dönem olarak tek bir zamanda yer alması pekte mümkün görünmemektedir. Öte yandan paleotektonik dönemden neotektonik döneme geçi süreci keskin bir balangıç ve biti eklinde değil

24 24

kademeli olarak gerçeklemitir ve bu süreç “geçi dönemi (transitional period)” olarak adlanmıtır (Becker, 1993).

3.1 Türkiye’ nin Neotektonik Özellikleri ve Neotektonik Sınıflaması Türkiye’de neotektonik dönemin balama yaına ilikin farklı görüler olmasına rağmen, bu

dönemde Türkiye’yi etkileyen ve günümüz jeolojik yapısına ekil veren ana yapılar hakkında tüm çalımacılar ortak fikirlere sahiptir. Genel bir özet olarak, Türkiye’de neotektonik dönemin balama yaına ilikin iki temel görü mevcuttur.

Bunlardan ilki engör (1980) tarafından önerilen ve sonrasında birçok aratırmacının da desteklediği geç Orta Miyosen (Serravaliyen, 12 Ma) yaının Türkiye’de neotektonik dönemin balama yaı olduğudur. Bu ya yaklaık olarak Avrasya ve AfrikaArap plakalarının arasındaki yitim zonunun tamamen kapanması olayına karılık gelmektedir. Bu görü bölgesel ölçekteki terslenmeye neden olan bir dizi olayın göz önünde bulundurulmadan ve bunların yaları bilimsel olarak kanıtlanmadan önce ortaya atılmıtır. Diğer bir görü ise geç Orta Miyosen’den sonra yaklaık 9 Ma süren bir geçi sürecini takip eden ki bu geçi süreci Avrasya ve AfrikaArap plakalarının arasındaki yitim zonunun tamamen kapanması olayından sonraki döneme karılık gelmektedir. Özellikle doğrultu atımlı tektonik dönemin balangıcının Geç Pliyosen ~2.63 Ma olduğu ileri sürülmütür (Koçyiğit ve diğ., 2001). Fakat bu tarih bir anda paleotektonik dönemin bitip neotektonik dönemin balangıcı olarak değil bu iki dönem arasındaki geçiin bir zaman aralığına yayıldığını ve bir geçi sürecinden sonra neotektonik dönemin baladığını göstermektedir.

Hiç üphesiz ki bir tektonik dönemin bitip diğerinin balaması gibi büyük ölçekli olayların çok önemli izleri olmalıdır. Bunlar balıca; bölgedeki gerilme dağılımının, tektonik rejimin, deformasyon türünün, havza tiplerinin, alanın sedimantolojisi ve stratigrafisi, jeolojik yapıların ve geometrilerinin, sismik aktivitenin, magmatik aktivitenin, drenaj sisteminin ve bölgesel yükselme ve çökmenin değimesidir. Daha öncede belirtildiği gibi Türkiye için özellikle içinde bulunduğu karmaık tektonik dinamikler nedeniyle tek bir neotektonik dönem balangıcı olması pekte mümkün görünmemektedir. Örneğin, Türkiye’nin doğusu için neotektonik dönemin balama yaı iki önemli olayla kontrol edilmitir; (1) AfrikaArap plakaları arasındaki riftleme ve Kızıl denizin açılması, (2) Avrasya ve AfrikaArap plakaları arasındaki kapanma ve aradaki deniz koullarının kaybolması (Hempton, 1987; engör ve Yılmaz, 1981; Dewey ve diğ., 1986; Koçyiğit ve diğ., 2001).

Diğer taraftan, Türkiye’nin batısı için neotektonik dönemin balama yaı ile ilgili 2 farklı model bulunmaktadır; (1) Oligosen sonundan balayıp günümüze kadar devam eden model (Seyitoğlu ve Scott, 1991), ve (2) birbirini takip eden iki aamalı genileme dönemi (Koçyiğit ve diğ., 1999). Đlk modele göre batı Anadolu’ yu etkileyen genileme tektoniği Oligosen sonu Erken Miyosen den günümüze kadar hiçbir değiikliğe uğramadan devam etmektedir (Seyitoğlu ve Scott, 1991; Rojay ve diğ., 2005; Glodny ve Hetzel, 2007; Seyitoğlu ve Iık, 2009). Đkinci modele göre ise Orta Pliyosene kadar gelen bir genileme ve sonrasında kısa süreli bir sıkıma döneminin ardından ikinci genileme dönemi gelmektedir. Đkince genileme dönemi günümüzde de devam etmektedir (Koçyiğit ve diğ., 1999; Ring ve diğ., 1999; Yılmaz ve diğ., 2000; Gürer ve diğ., 2001; Kaya ve diğ., 2004; Bozkurt ve Sözbilir, 2004; Koçyiğit, 2005; Bozkurt ve Rojay, 2005; Beccaletto ve Steiner, 2005; Emre ve Sözbilir, 2007).

Bu çalımalara ek olarak Türkiye neotektonik olarak farklı bölgelere ayrılmakta ve bu bölgeler farklı tektonik rejimler tarafından kontrol edilmektedir. Bunlardan ilki engör (1980), engör ve diğ. (1985), ikincisi ise Koçyiğit (2009) tarafından önerilmitir. Đlk çalımaya göre Türkiye dört neotektonik bölgeye ayrılmıtır: (1) Batı Anadolu genileme bölgesi, (2) Orta Anadolu “Ova” bölgesi, (3) Doğu Anadolu sıkıma bölgesi, (4) Kuzey Türkiye bölgesi (ekil 23).

Doğu Anadolu sıkıma bölgesi, Karlıova eklemi ile sınırlanan ve yaklaık KG sıkıma yönüne sahip bir tektonik rejimle temsil edilir. Sağ yanal doğrultu atımlı Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ve sol yanal doğrultu atımlı Doğu Anadolu Fay Zonlarının (DAFZ)’ larının hâkim olduğu bir bölgedir. Bu fay zonları birçok tekil faydan olumakta ve üzerlerinde gelien çekmeaçılma havzalarına sahiptir (engör ve diğ., 1985). Doğu Anadolu sıkıma bölgesi, Kuzeydoğu Anadolu Fay Zonu ile kuzey Türkiye bölgesinden ayrılır.

Kuzey Anadolu Sıkıma Bölgesi, KAFZ nun kuzeyinde kalan kısımdır. Bu bölge birçok doğrultu atımlı fay ile temsil edilir ve DB doğrultulu olan faylarda bindirme bileeni mevcuttur. Yıllık kayma oranı 5 mm den azdır. Sismik açıdan çok fazla aktivite görünmemesine rağmen 1968 yılında meydana gelen Bartın depremi bindirme bileene sahip yıkıcı bir deprem oluturmutur (engör ve diğ., 1985).

25

25

e

kil 2

3. T

ürki

ye’n

in n

eote

kton

ik b

ölüm

lem

esi.

DA

FZ:

Doğ

u A

nado

lu f

ay z

onu,

KA

FZ:

Kuz

ey A

nado

lu f

ay z

onu,

KM

: K

ahra

man

mar

a (

eng

ör 1

980;

en

gör

ve d

iğ.

1985

). Ba

tı ve

Ort

a A

nado

lu a

rasın

daki

yat

ay ç

izgi

li al

an g

eçi

zonu

nu g

öste

rmek

tedi

r.

26 26

Orta Anadolu bölgesi, yoğun bir deformasyona maruz kalmı ve bunun sonucunda da eski yapıların tekrar aktif hale gelmesi ile sonuçlanmı kıtasal bir litosfer parçasıdır. Yaklaık KG ve KKDGGB yönlü bir sıkımanın etkisi altındadır. Bu Anadolu ve Afrika plakaları arasında ve Kıbrıs yayı boyunca oluan tektonik aktivitenin bir sonucudur. Ayrıca bu bölge ikincil olarak gelien genilemeli ve doğrultu atımlı faylarla sınırlı havzaların gelitiği bir bölge olmasından kaynaklı olarak “ova” terimi kullanılarak adlanmıtır (engör ve diğ., 1985).

Ege genileme bölgesi, batı Anadolu genileme bölgesini de içine alan Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya ve Arnavutluk ülkelerini kapsayan geni bir alanda etkilidir. Yaklaık DB yönlü havzaların olutuğu bu bölge normal faylar tarafından kontrol edilmektedir.

engör ve diğ., (1985) çalımasının yapıldığı yıllarda jeolojik olarak birçok verinin eksik olmasından kaynaklanan bazı belirsizlikler mevcuttur. Örneğin, Batı ve Orta Anadolu arasındaki geçi zonunun (koridorunun) yeri ve geniliği gibi. Burada gösterilen koridor daha sonra plaka sınırı olarak yanlı kullanımlara da neden olmutur. Ayrıca ilerleyen zamanlarda “ova” ve “Kuzey Türkiye” gibi terimlerin kullanımlarının da tektonik adlama kurallarına uygunluk göstermediği anlaılmıtır. Yapılan çalımalar, Orta Anadolu’nun KDGB sıkımalı değil yaklaık KG sıkımalı bir tektonik rejimin etkisi altında olduğunu göstermitir (Tan ve diğ., 2010).

Son 30 yılda Türkiye ve yakın civarında yapılan jeolojik, jeokimyasal, yapısal, jeomorfolojik, sismik ve jeoarkeolojik çalımalar ıığında Türkiye’nin neotektonik sınıflaması Koçyiğit (2009) tarafından yeniden değerlendirilerek sunulmutur. Bu çalıma yapılırken, güncel tektonik rejim, gerilme dağılımları, deformasyon türleri ve yapılan tüm çalımalar değerlendirilmi ve Türkiye be bölgeye ayrılmıtır: (1) Güneybatı Anadolu Genilemeli Neotektonik Bölge, (2) Doğu Akdeniz Sıkımalı Neotektonik Bölge, (3) Orta Ve Kuzey Ege Doğrultu Atımlı Neotektonik Bölge, (4) Kuzey, Doğu Ve Güneydoğu Türkiye Sıkımalı Neotektonik Bölge, (5) Kara DenizKafkaslar Sıkımalı Neotektonik Bölge (ekil 24).

Güneybatı Anadolu genilemeli neotektonik bölgesi, ekil 24’ de 1 nolu alanla temsil edilen bölgedir. Doğuda yaklaık olarak Tuz Gölü’nün batısından balayıp batıya doğru devam eder ve güney Ege’ yi içine alacak ekilde uzanır. Kuzeybatıda Doğanbey Akhisar fay zonu, kuzey kuzeydoğuda Đnönü Eskiehir fay sistemi, güneyde Antalya, Finike ve Fethiye körfezini de içine alarak uzanır. Bu bölge çekme gerilmesinin kontrolünde gelien ve normal faylarla kontrol edilen bir bölgedir. Bölge hem jeolojik olarak hem de sismik açıdan bakıldığında güncel aktivitesi net olarak görülen ve dünya da genileme tektoniğinin hâkim olduğu önemli bölgelerden biridir. 1899 Nazilli, 1914 Burdur, 1995 Dinar, 2002 Çay depremleri bu bölgede normal faylarda meydana gelen bazı önemli depremlerdir.

Doğu Akdeniz sıkımalı neotektonik bölgesi ekil 24’ de 2 nolu alanla temsil edilmekte ve Afrika, Avrasya ve Anadolu plakası arasında kalmaktadır. Bu bölgede büyük önem taıyan balıca yapılar Ege volkanik yayı, Girit çukuru, Pliny, Strabo ve Kıbrıs hendekleridir (Forster ve Lister, 1999; Ring ve diğ., 1999; Doutsos ve Kokkalas, 2000; Bozkurt, 2001). Afrika plakası bu yapılar boyunca yaklaık 10 mm/yıllık bir kayma hızı ile kuzeye doğru Anadolu plakasının altına dalmaktadır (Kahle ve diğ., 1998). Bu dalma olayının yaı ile ilgili farklı görüler ortaya atılmıtır. Bunlar 13 Ma (Le Pichon ve Angelier, 1979; Angelier ve diğ., 1982) ile 4550 Ma (Muelenkamp ve diğ., 1988) arasında değimektedir.

Orta ve Kuzey Ege doğrultu atımlı neotektonik bölgesi ekil 24’ de 3 nolu bölge il temsil edilmektedir. Orta ve kuzey Ege denizi ve bu alandaki doğu batı sahillerini kapsamaktadır. Kuzey Anadolu fayının iki ana kola ayrılması nedeniyle (KG ve GG) bu alanda doğrultu atımın hakim olduğu bir neotektonik rejim olumutur. Buna bağlı olarak da iki farklı türde yapı gelimitir: birincisi KG gidili faylarda sıkıma bileeni, DB gidili faylarda genileme bileenli bir rejim görülmektedir. Güncel sismik aktivitelerde bu bulguları kanıtlamaktadır (Ocakoğlu ve diğ., 2005; Tan ve diğ., 2008; Uzel ve Sözbilir, 2008).

Kuzey, Doğu ve Güneydoğu Anadolu doğrultu atımlı neotektonik bölgesi ekil 24’ de 4 nolu alan ile gösterilmitir. ekilde de görüldüğü gibi Türkiye’nin büyük çoğunluğunda hâkim olan bu tektonik rejim Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay sistemlerinin etkisindedir. Aynı zamanda birçok fay zonları ve tekil faylar tarafından da kontrol edilmektedir. 4a ile gösterilen bölge doğrultu atımlı ve genileme bileeni olan fayların hüküm sürdüğü alanı, 4b ile gösterilen bölge ise doğrultu atımlı ve bindirme bileene sahip bölgeyi iaret etmektedir. Güncel sismik aktiviteleri bakımından değerlendirildiklerinde yüksek aktiviteye sahip olan tüm bu yapılar son yüzyıl içinde 6 ve üzerinde çok sayıda deprem üretmilerdir.

27

27

eki

l 24.

Tür

kiye

’nin

neo

tekt

onik

sın

ıflam

ası (

Koç

yiği

t, 20

09).

BFZ

: Ba

kale

fay

zonu

, DA

FZ: D

oğan

bey

Akh

isar

fay

zonu

, SS:

gün

eyko

l, N

S: k

uzey

kol,

YFZ

: Yük

seko

va

fay

zonu

.

28

28

Kara Deniz ve Kafkaslar Sıkımalı Neotektonik bölgesi ekil 24’ de 5 nolu alan ile

gösterilmektedir. Bu bölgede, Türkiye’nin kuzeyi doğu ve güneydoğu neotektonik bölgelerinin aksine neotektonik dönemin balama yaı Oligosen olarak önerilmitir (Koçyiğit ve diğ., 2001). Özellikle DB ve BKB gidili kıvrım eksenleri bu birimler üzerinde Oligosen den günümüze değin süren rejimin değimediğini göstermektedir (Koçyiğit, 2009).

Bu iki farklı neotektonik sınıflama farklı alanlar için farklı rejimlerin varlığından söz etse de, bu alanları etkileyen neotektonik yapıların varlığı konusunda tüm bilim adamları ile ortak görülere sahiptirler. Bu bağlamda Türkiye’yi neotektonik olarak deforme eden balıca yapılar, Kuzey Anadolu Fay sistem, Doğu Anadolu Fay sistemi, Ölü Deniz fayı, Ege yayı, Kıbrıs yayı ve Bitlis – Zagros yitim zonudur.

3.2 Türkiye’nin Neotektonik Yapıları Bu bölümde Türkiye’yi etkileyen neotektonik yapıların kısaca özetleri verilmitir:

3.2.1 Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAFS) Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAFS) meydana getirdiği sismik etkinlik ve yüzey morfolojisi

bakımından dünyanın en çok bilinen doğrultu atımlı fay sistemlerinden biridir (engör ve diğ., 1985; Ketin, 1968 ve 1969; Ambraseys, 1970; McKenzie, 1972; Dewey, 1976; engör, 1979; Kiratzi, 1993). KAFS, doğuda, Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAFS) ile birleerek bir üçlü eklem özelliği göstermektedir (ekil 23 ve 24). KAFS yaklaık 1500 km uzunluğunda sağ yanal doğrultu atımlı bir fay olup Türkiye’nin doğusundan Yunanistan’ın doğusuna kadar uzanan yay ekilli bir sistemdir. Bunun yanında sadece tek bir hat olmayıp yer yer birbirine paralel ve 40 km ye varan genilikteki alanlara yayılan birçok fay zonları ve tekil faylardan olumaktadır. Özellikle fayların sağa ve sola sıçraması sonucunda farklı karakterde ve yönelimde havzalar olumakta. Bu havzalar çekayır (pull apart) (Niksar, TaovaErbaa, Erzincan, Adapazarı havzaları) (Aydın ve Nur, 1982; Barka ve Hancock, 1984; Tatar, 1996a; Tatar, 1996b; Tatar ve diğ., 1995; Barka ve diğ., 2000; Hempton ve Dunne, 1984; Neugebauer, 1995), fay kaması (fault wedge) (Suehri, Gölova ve Vezirköprü havzaları) (Koçyiğit, 1989 ve 1990), karmaık çek ayır (Geyve havzası) (Koçyiğit, 1988), bileik çek ayır (MerzifonSuluova ve Erzincan havzaları) (Rojay, 1993; Barka ve diğ., 1989; Koçyiğit, 1991 ve 1992) ve negatif çiçek yapıları (Kazova havzası)(Bozkurt ve Koçyiğit, 1996) havzalarıdır.

KAFS kuzeyde Avrasya ve güneyde Anadolu plakaları arasındaki plaka sınırını oluturmaktadır. Bu fay sisteminin özellikle yaı ve sağ yanal harekete baladığı dönem hakkında farklı görüler mevcuttur. Bunlardan ilki sağ yanal hareketin balama yaının orta Miyosen olduğu ve Anadolu plakasının batıya hareketinin bir sonucu olduğu düüncesidir. Anadolu plakasının batıya hareketinin sebebi olarak ta doğu Türkiye ve ArapAvrasya plakaları arasındaki dalma batma olayı gösterilmektedir (Mckenzie, 1970; engör, 1976a ve b). Bir diğer görü ise KAFS’ nin geç Miyosen veya erken Pliyosen’ e kadar olumaya balamadığıdır (Barka ve Gülen, 1989; Barka ve diğ., 2000; Bozkurt ve Koçyiğit, 1996; Koçyiğit, 1988, 1989, 1990, 1991; Dirik, 1993; Rojay, 1993). Diğer bazı aratırmacılar da KAFS nin aktivitesine balama yaının geç Miyosen olduğunu ve bu zamanın doğu Anadolu’dan balayarak zamanla Marmara’ ya kadar gelitiğini öne sürmütür (Barka, 1992; engör, 1979; Barka, 1997; Görür ve diğ., 1997; Okay ve diğ., 1999; Okay ve diğ., 2000; Tüysüz ve diğ., 1998; Yaltırak ve diğ., 1999; Yaltırak ve diğ., 2000). En son yapılan çalımalarda ise KAFS nin balama yaı doğuda 16 Ma’ dan yalı fakat batıda 3 Ma’ dan daha azdır (Gautier ve diğ., 1999).

Yapılan birçok çalıma delilleriyle göstermektedir ki KAFS nin balama yaı Barka ve KainskyCade (1988) tarafından da önerildiği gibi en erken Pliyosen (<5 Ma) olarak kabul görmektedir. Yapılan tüm bu çalımalar ıığında KAFS boyunca ölçülen yaklaık atım miktarı 85±5 km ve 20–25 km arasında değimektedir (engör ve diğ., 1985; Barka, 1992; Seymen, 1975; engör, 1979; Barka ve Hancock, 1984; Barka ve diğ., 2000; Koçyiğit 1988, 1989 ve 1990; Tatar, 1978; Toprak, 1988; aroğlu, 1985 ve 1988; Yaltırak, 1996; Tüysüz ve diğ., 1998; Yaltırak ve diğ., 1999 ve 2000; Barka, 1981; Armijo ve diğ., 1999) Bunun yanında KAFS boyunca ölçülen kayma miktarı 5–10 mm/yıl (Barka, 1992) ve 17±2 mm/yıl (Westaway, 1994) olarak önerilmesine rağmen, plaka hareketleri ve sismik veriler bu oranın 3040 mm/yıl (Taymaz ve diğ., 1991) olduğunu göstermektedir. GPS kullanılarak yapılan diğer bazı çalımalar ise yıllık kayma oranını 1525 mm/yıl olarak tespit etmilerdir (Ayhan ve diğ, 1995; McClusky ve diğ.,

29 29

2000). Yaklaık yer değitirme oranının tespiti için yapılan bazı çalımalar ise erken Pliyosen’den günümüze kadar 75125 km lik bir yer değitirme hesaplamılardır. Bu hesaplama 85±5 km’ lik yer değitirme oranı ile yaklaık bir sonuç vermektedir (Armijo ve diğ., 1999; Barka ve diğ., 2000; Seymen, 1975; Westaway, 1994).

Yapılan tüm bu çalıma sonuçlarına bakıldığında aktivitesi yüksek bir fay sistemi üzerinde çalııldığı net olarak anlaılmaktadır. Bu sonuç son yüzyılda yaanan yıkıcı depremlerle de kanıtlanmaktadır. 20 Aralık 1939 Erzincan (M = 7,9 8,0), 20 Aralık 1942 ErbaaNiksar (M = 7,1), 26 Kasım 1943 Tosya (M = 7,6), 1 ubat 1944 Bolu–Gerede (M = 7,3), 26 Mayıs 1957 Abant (M = 7,0), 22 Temmuz 1967 Mudurnu vadisi (M = 7,1), 13 Mart 1992 Erzincan (M = 6,8), 17 Ağustos 1999 Kocaeli (M = 7,4) ve 12 Kasım 1999 Düzce (M = 7,2) depremleri yıkıcı depremler olarak kaydedilmitir.

KAFS içinde büyük önem taıyan ve Türkiye’nin en çok nüfus barındıran ili olan Đstanbul’ uda tehdit eden Marmara Denizi içinde bulunan kesimi hakkında da farklı çalımalar yapılmı ve deniz altı topoğrafyası elde edilmitir. Buna göre KAFS Marmara Denizinde, biri kuzey biri güney olmak üzere Ege Denizi ve Yunanistan’ın doğusuna kadar iki kola ayrılarak devam etmektedir (Le Pichon, 1999; Okay ve diğ., 1999 ve 2000; Stein ve Barka, 1997). Derin deniz sismik yansıma sonuçlarına göre Marmara Denizi birkaç asimetrik doğrultu atımlı havzaya sahiptir (Çınarcık, Orta Marmara, Tekirdağ havzaları) (Barka ve diğ., 2000; Okay ve diğ., 1999 ve 2000; Le Pichon ve diğ., 1999; Smith ve diğ., 1995; Wong ve diğ., 1995). KAFS u ana kadar hakkında yapılan tüm bilimsel çalımalara rağmen hala açıklanmamı ve kesin bir fikir birliğine varılamamı özellikleri ve yüksek sismik potansiyeli ile çalıılmaya devam etmektedir.

3.2.2 Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAFS) Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAFS) yaklaık 550 km uzunluğunda, sol yanal doğrultu atımlı bir

fay sistemidir (ekil 24). Bu sistem birbirine paralel, yarı paralel ve verev faylardan olumaktadır (engör ve diğ., 1985; Barka, 1992; Westaway, 1994; Dewey ve diğ., 1986; Hempton, 1985 ve 1987; Hempton ve diğ., 1983; Arpat ve aroğlu, 1972 ve 1975; Taymaz ve diğ., 1991 ve 1992; Lyberis ve diğ., 1992; Muehlberger ve Gordon, 1987; aroğlu ve diğ., 1987 ve 1992). DAFS ilk kez Allen (1969) tarafından adlanmı ve AnadoluAvrasya plakası sınırının bir kısmını ve ArapAfrika plakaları arasındaki sınırı oluturmaktadır. Yapısı itibariyle KAFS ile elenik faylar olduğu, kuzeydoğuda Karlıova’dan balayıp Kahramanmara a kadar uzanan ve Ölü Deniz fayında son bulan bir yapı olarak tanımlanmıtır (Arpat, 1972; Hempton ve diğ., 1983; McKenzie, 1970; Muehlberger ve Gordon, 1987; Lyberis ve diğ., 1992; Seymen, 1972; aroğlu ve diğ., 1987 ve 1992; engör ve diğ., 1985; Westaway ve Arger, 1996; Jackson ve McKenzie, 1984; Gülen ve diğ., 1987; Chorowics ve diğ., 1984).

DAFS özellikle sismik açıdan KAFS kadar aktif olmaması nedeniyle daha büyük bilinmezliklerin olduğu bir fay sistemidir. Bu sebepten farklı çalımacılar farklı gözlemlerde bulunarak DAFS hakkında farklı görüler ortaya atmaktadır. Muehlberger ve Gordon (1987) tarafından yapılan çalımada DAFS tek bir sistem olarak değil iki farklı segmentten oluan bir fay olarak değerlendirilmi ve bu iki segment farklı karakterize edilmitir. Bunlardan ilki KG sıkıma ve sıkıma sonucu oluan alanlar, diğeri ise tamamen doğrultu atımlı karakterdeki bölümleridir.

DAFS boyunsa gelien sol yanal hareket KAFS ın sağ yanal hareketiyle birletirildiğinde Anadolu plakasının batıya hareketinin en önemli nedenlerinden biridir. Ayrıca, fay boyunca gelien çekayır havzaları ve bu havzaların yeterince çalıılmamı olması bölgenin karmaıklığını daha da artırmaktadır. Bu havzalardan en bilinenleri ve bazı aratırmacılar tarafından çalıılanlar Gölbaı (Westaway ve Arger, 1996) ve Hazar Gölü (Hempton, 1984, 1985 ve 1987; Hempton ve diğ., 1981) havzalarıdır.

DAFS nin yaı hakkında ise farklı görüler bulunmaktadır: Bazı aratırmacılar Geç MiyosenErken Pliyosen (engör ve diğ., 1995; Dewey ve diğ., 1986; Hempton, 1987; Arpat ve aroğlu, 1972; Lyberis ve diğ., 1992; Perinçek ve Çemen, 1990) bazıları Geç Pliyosen (aroğlu ve diğ., 1987 ve 1992) bir diğer aratırmacı 1.8 Ma (Yürür ve Chorowicz, 1998) ve diğerleri 3 Ma (Westaway ve Arger, 1998) olarak görü bildirmilerdir.

DAFS hakkındaki diğer bir tartımalı konu ise bölgedeki yer değitirme miktarıdır. Yapılan çalımalara göre Pliyosen öncesi kayaların yer değitirme miktarı ve Fırat nehrindeki atım dikkate alındığında 1527 km lik bir yer değitirme tespit edilmitir (Hempton, 1984, 1985 ve 1987; Arpat ve aroğlu, 1972 ve 1975; aroğlu ve diğ, 1987, 1992 ve 1992; Seymen ve Aydın, 1972). Diğer yandan yapılan çalımalar fay sisteminin yaının 3 Ma’ dan genç olduğunu göstermektedir. Bu açıdan

30 30

bakıldığında bir baka aratırmacı tarafından önerilen 3540 km lik toplam yer değitirme (Westaway ve Arger, 1996) farklı ekilde yorumlanabilir. Ayrıca DAFS üzerinde yapılan GPS çalımaları 11 ± 2 mm/yıl (Reilinger ve diğ., 1997), jeolojik çalımalar 610 mm/yıl ve diğer bir çalımada 13 ± 1 mm/yıl (Westaway, 1994) olarak yer değitirmeler hesaplanmıtır.

DAFS nin Ölü Deniz Fay Sistemi ile karılamadan önceki doğu kesiminde aletsel dönemde meydana gelen yıkıcı depremler 22 Mayıs 1971 Bingöl (M = 6,8) ve 1986 Sürgü (M = 6,0) dür. Batı bölümünde ise birçok yıkıcı deprem aletsel dönemde meydana gelmitir. Bunlar 1945 ve 1952 Adana–Misis (M = 5,7 ve M = 5,3), 1979 Adana–Kozan (M = 5,1), 1986 Gaziantep (M = 5,0), 1989 Đskenderun (M = 4,9), 1991 Kadirli–Adana (M = 5,2), 1994 Adana–Cehyan (M = 5,0), 1994 Adana–Đskenderun (M = 4,0), 27 Haziran 1998 Adana–Ceyhan (M = 6,2); 17 Ocak 2001 Osmaniye (M = 4,9) depremleridir (Koçyiğit ve diğ., 1998; Gürsoy ve diğ., 1998; Pınar ve diğ., 1998).

3.2.3 Ege Yayı Afrika ve Anadolu plakaları arasındaki dalma batma Doğu Akdeniz de Ege ve Kıbrıs yayları

boyunca meydana gelir (McKenzie, 1978; Papazachos ve diğ. 1971; Fytikas ve diğ., 1984; Meulenkamp ve diğ., 1988; Spakman ve diğ., 1988; Mart ve Woodside, 1994). Afrika plakası Anadolu altında yaklaık KKE doğrultuda dalar. Bu iki yayın geometrisi ve mekanizması hala büyük bir tartıma konusudur. Özellikle Ege bölgesinin jeolojik evriminde Ege yayının rolü çok önemlidir. Ege yayının batıya uzanan kısmı Ionian çukuru ile tanımlanır ve Ege litosferi ve Ionian havzası arasındaki dalma batma ya karılık gelir. Doğu kısmı ise bir yaydan çok bir transfer zonu olarak tanımlanmıtır (Le Pichon, 1979). Ege yayının doğu kısmı Pliny, GD Girit ve Strabo çukurlarından oluur. Ege yayı boyunca oluan dalma batmanın yaı bazı aratırmacılar tarafından 13 Ma (Le Pichon ve Angelier, 1979), bazıları tarafından 26 Ma (Jongsma, 1977), bir diğer grup tarafından ise 510 Ma (McKenzie, 1978; Mercier, 1981) olarak önerilmektedir. Ege de u anda devam eden genileme rejiminin en önemli nedenlerinden biri olarak da bu dalma batma zonunda, dalan plakanın geriye hareketidir (Le Pichon ve Angelier, 1981). Genel olarak bu mekanizmanın Geç Neojen den günümüze kadar olan sürede Ege bölgesinin jeodinamik geliimini etkilediği hakkında bir fikirbirliği mevcuttur (Meulenkamp ve diğ., 1988; Spakman ve diğ., 1988; LePichon ve Angelier, 1979; LePichon ve Angelier, 1981; Le Pichon, 1982; Kasapoğlu ve Toksöz, 1983; Kasapoğlu, 1987; Meulenkamp ve diğ., 1994; Taymaz ve diğ., 1990; Royden, 1993; Taymaz, 1996). Meulenkamp (1988) tarafından bu dalan plakanın geriye hareketi 1211 Ma (en geç Serravaliyen), öte yandan Le Pichon (1995) tarafından ise bu hareketin Pliyosen de baladığı öne sürülmektedir.

3.2.4 Kıbrıs Yayı Kıbrıs yayı güneyde Afrika plakası ve kuzeyde Anadolu plakası arasındaki sınırı oluturmaktadır

(McKenzie, 1970; Dwewy ve diğ., 1973; Mckenzie, 1972; Smith, 1971; Nur ve BenAcraham, 1978; Vidal ve diğ., 2000). Kıbrıs’ ın batısı doğu Akdeniz okyanusal kıtasının kuzeydoğuya dalması sonucu deprem aktivitesinin gözlendiği ve Ege yayının devamı olarak düünülmektedir (Dewey ve engör, 1979; Oral ve diğ., 1995; Woodside, 1977; engör, 1979; Nur ve BenAvraham, 1978; Vidal ve diğ., 2000; Kempler ve BenAvraham, 1987; BenAvraham ve diğ., 1988; Woodside, 1976; Ambraseys ve Adams, 1993). Güneyi ise kuzeye dalmanın gözlendiği bir bölgedir. Bunun yanı sıra bazı çalımacılar tarafından, Kıbrıs ın doğusunda bir dalma batmanın olmadığı öne sürülmü, bunun yerine bu kısımda doğrultu atımlı hareket önerilmitir (Robertson ve Grasso, 1995; McKenzie, 1972; McKenzie, 1979; Mart, 1994; Morelli, 1978; Harsch ve diğ., 1981; Kempler ve Garfunkel, 1991 ve 1994; Swarbrick, 1993; Payne ve Robertson, 1995). Kıbrıs’ ın batısı hakkında birçok bilgi olmasına karın doğusu ile ilgili olarak özellikle Anadolu, Afrika ve Avrasya plakalarının birleim yeri olması nedeniyle büyük karmaıklık mevcuttur (Westaway, 1994; Reilinger ve diğ., 1997; Oral ve diğ., 1995). Özellikle okyanusal ve kıtasal kabukları ve plaka ilikilerine bakıldığında, Kıbrıs ve civarı hakkında farklı fikirler ortaya atılmıtır. (1) bu alanda tam anlamıyla belirlenmi bir sınır olmayıı (BenAvraham, 1978), (2) plaka sınırları kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (LePichon ve Angelier, 1979; Lort, 1971; BijuDuval, 1978), (3) sismik veriler ıığında u an aktif olan dalma batma zonu Kıbrıs, Đskenderun körfezinden Kahramanmara’a uzanan DAFS ve Ölü Deniz Fay Sisteminin birletiği üçlü eklemdir (Mckenzie, 1970; Dewey ve engör, 1979; Westaway ve Arger, 1996; McKenzie, 1972; engör, 1979; Girdler, 1990; Rotstein ve Kafka, 1982), (4) Afrika ve Anadolu plakası arasındaki sınır keskin olmayıp bir negatif çiçek yapısı göstermektedir (Vidal ve diğ., 2000). Tüm bu farklı fikirler göstermektedir ki Kıbrıs yayı hakkında çok tartımalı sonuçlar

31 31

mevcuttur. Bunun en büyük sebebi ise DAFS, Afrika, Anadolu plakaları, Ölü deniz Fay Sistemi gibi büyük yapıların birbirleriyle ilikili ve karmaık bir jeolojik ortamda olmasıdır.

3.2.5 Ölü Deniz Fay Sistemi (ÖDFS) ÖDFS yaklaık 1000 km uzunluğunda, KG gidili, sol yanal bir doğrultu atımlı fay sistemidir.

Özellikle en echelon yapısından dolayı bu sistem boyunca farklı havzalar olumutur: Gharb, Hula, Ölü deniz, Elat körfezi gibi. (Quennell, 1958 ve 1956; Freund ve diğ., 1970; Mart ve Rabinowitz, 1986; Joffe ve Garfunkel, 1987; Girdler, 1990 ve 1991; Greene ve diğ., 1991; Mart, 1991 ve 1995; Heimann, 1993; Khair ve diğ., 1993; Garfunkel ve BenAvraham, 1996; Hall, 1996; Sneh, 1996; Wdowwinski ve Zilberman, 1996)

Bazı çalımacılar tarafından bu fay boyunca yaklaık 1 km’ lik bölgesel bir yükselme olduğu, bunun da plaka hareketleri ve fayın aktivitesi sonucu olduğu çalımalar da belirtilmitir (Garfunkel ve BenAvraham, 1996). Ölü Deniz fayı bu bölgenin tektonik anlamda evriminin bir numaralı aktörüdür. Güneyde Kızıl Deniz ile DAFS arasında gelien ve Afrika ve Arap plakaları arasında ki plaka sınırı özelliği göstermektedir (engör, 1982; Dewey ve diğ., 1986; Gülen ve diğ., 1987; Westaway ve Arger, 1998; Garfunkel, 1981; Rotstein, 1982; Aksu ve diğ., 1992; Hempton, 1987). Arap plakasının Afrika plakasından daha hızlı hareketi sonucunda ÖDFS olumutur (Reilinger ve diğ., 1997; Oral ve diğ., 1995; DeMets ve diğ., 1990; Barka ve Reilinger, 1997; DeMets ve diğ., 1994). Diğer büyük fay sistemlerinde olduğu gibi ÖDFS nin yaı hakkında farklı fikirler ortaya sürülmütür. Bunlar; (1) Orta Miyosen, (2) Geç Miyosen (Lybéris, 1988; Steckler ve diğ., 1988), (3) 20 Ma’ dan sonra (Eyal ve diğ., 1981; Steinz ve Bartov, 1991), (4) Erken Miyosen (Hempton, 1987; Garfunkel ve BenAvraham, 1996). Ayrıca, ÖDFS boyunca gelien yıllık kayma oranlarına bağlı olarak, 110 km (Freund ve diğ., 1968 ve 1970; Quennell, 1956; Dubertet, 1966; Bandel ve Khouri, 1981), 7080 km (Dubertet, 1966) ve 1020 km (Chaimov ve Barazangi, 1990) yer değitirmeler tespit edilmitir.

3.2.6 BitlisZagros Yitim Zonu Bitlis yitim zonu Orta MiyosenÜst Miyosen (LangiyenSerravaliyen) boyunca Arap ve Avrasya

Plakalarının birbirlerine altına dalması sonucunda olumutur (engör and Yılma, 1981). Bu zon boyunca oluan dalmabatma hareketi bölgenin topoğrafik olarak yükselmesi ve dağ oluumuna sebep olmutur. Bitlis yitim zonu kıtasalkıtasal ve kıtasalokyanusal kabuğun çarpımasının gözlendiği karmaık bir oluumdur.

Sonuç olarak Bitlis zonu Eosen zaman diliminde kapanmıtır. Güncel olarak aktivitesini devam ettirmemesinin sebebi, Kuzey Anadolu Fay Sistemi ve Doğu Anadolu Fay Sistemi tarafından plaka sıkıması sebebiyle oluan enerjini alınmasıdır. Ortaya çıkan enerji bu doğrultu atımlı faylar tarafından devralınmaktadır. Bunun yanında Doğu Anadolu bölge olarak sıkımaya devam etmekte, bu sebeple de farklı alanlarda bindirme fayları hareketlerine devam etmektedir. Bunun sonucu olarak Lice depremi (1975) ve Van depremi (2011) gibi bindirme faylarından kaynaklanan depremler meydana gelmitir.

Görüldüğü gibi ülkemizin neotektonik yapıları çalıtırdıkları fay türleri açısından farklılıklar göstermektedirler. Gerek paleotektonik dönemde gerekse neotektonik dönemde son derece aktif süreçlerden geçen topraklarımız irili ufaklı birçok fay sistemi, zonu ya da faya ev sahipliği yapmaktadır. Hangi fayların planlama ve yapılama açısından tehlikeli olduğunu bulmak, aktif fayları ve etkinlik düzeylerini diğerlerinden ayırmak bu noktada önem kazanmaktadır. Dolayısıyla fayların aktifliğine göz atmak gerekmektedir ki bu da bir sonraki bölümün konusunu oluturmaktadır.

Yukarıda da anlatıldığı gibi Türkiye, birçok neotektonik yapının kontrolünde jeolojik evrimine

devam eden ve karmaık yapıların gözlendiği bir bölgede yer almaktadır. KAFS, DAFS, ÖDFS, Ege yayı, Kıbrıs yayı ve bunun yanında uan dünyada genileme tektoniğinin en bariz yaandığı Batı Anadolu horstgraben sistemi ve Orta Anadolu Fay Sitemi bu yapılardan belli balılarıdır.

Baskın olarak farklı fay türlerinin özellikleriyle temsil edilen bu neotektonik yapıların her biri için fay sakınım bantlarının özellikleri de farklılık gösterecektir. Örneğin, bir normal ve ters faylanmanın gözlendiği alanda düey yer değitirme hâkim olduğu için önemli olan kısım tavan bloğudur. Öte yandan doğrultu atımlı faylarda böyle bir ayrıma gitmek pek doğru olmayacaktır.

32

33 33

4. FAYLARIN AKTĐFLĐĞĐ

Faylar, deprem üretme potansiyellerine ve bu depremlerin yinelenme aralığına göre sınıflandırılırlar. Fayların aktif olup olmadıkları ve nasıl belirlenebilecekleri her zaman tartıma konusu olmutur. Adair (1979) faylanmayı iaret eden bir takım yapıları listelemitir:

1. Doğrudan gözlenebilir kırık yüzeyleri ve kırılma belirteçleri: Bunlar, yüzeyde, morfolojide

bozulmalar (kesintiler) ve fayın her iki tarafının öğütüldüğünü (fay çizikleri, fay brei, fay kili vb.) gösterir belirteçler olabilir.

2. Jeolojik olarak haritalanabilir belirteçler: Bunlar, birbirine benzemeyen stratigrafik olarak birbirini takip etmemesi gereken birimlerin yan yana gelmesi (tectonic juxtaposition), kayıp ya da sürekli tekrarlanan katmanlar ve diğer yapısal unsurların tıralanması gibi belirteçler olabilir.

3. Topoğrafik ve jeomorfik belirteçler: Bunlar, topoğrafik sarplıklar ya da tepelerin eteklerindeki üçgen yüzeyler, ötelenmi dereler ve drenajlar, kıyı çizgilerinin ya da taraçaların eğimlenmesi ve/veya rakımlarındaki değiiklikler, doğrultu atımlı faylar boyunca oluan çöküntü alanlarındaki su dolu gölcükler (sagpond) gibi belirteçler olabilir.

4. Đkincil jeolojik yapılar: Bunlar, yeraltı suyu ve kimyasal bileenlerdeki beklenmedik değiiklikler, kaynakların, volkanik çıkı noktalarının ya da termal kaynakların doğrusal dizilimi gibi belirteçler olabilir.

5. Uzaktan algılama görüntülerindeki çizgisellikler: Bunlar, topoğrafya, bitki türleri ya da görüntülerdeki tonsal zıtlıklardan kaynaklanabilirler.

6. Yeraltı faylanmasının jeofiziksel belirteçleri: Bunlar, gravite ya da manyetik gradyanlar, sismik dalga hızlarındaki keskin doğrusal değiiklikleri ya da sismik yansıma loğlarında ani ötelenmeleri içerebilir.

7. Jeodezik belirteçler: Bunlar, sabit iki nokta arasındaki mesafelerdeki değiimleri ve tiltlenme gibi jeodezik çalımalarda gözlenebilen fay hareketlerini içerebilir.

8. Depremsellik: Bu kanıt, episentırların doğrusal bir ekilde sıralanmasını ya da hiposentırların düzlemsel bir ekilde sıralanmasını içerebilir. Deprem odak mekanizması sonuçları hareketin yönünü belirlemeye yardım eder.

Yukarıda belirtilenler fayların mevcudiyetini belirlemede yardımcı olsalar bile, bir fayın aktif

olup olmadığını, bir deprem tehdidi yaratıp yaratmadığını ya da aktif olmayıp deprem aktivitesinin geçmite kaldığını belirlemek için ek bilgi ve analizler gereklidir. Sllemons ve McKinney (1977) bu terimin 31 farklı tanımını listelemilerdir. Açıkça söylemek gerekirse, bu gün bile “aktif fay (diri fay)” tanımında tam anlamıyla ortak bir fikir birliği bulunmamaktadır. “Aktif / Diri Fay” tanımıyla ilgili olarak, jeoloji topluluğunun içindeki fikir ayrılığından öte, fayın tehlikeli olup olmadığı ve daha detaylı aratırma gerektirip gerektirmediği konusuyla ilgili yasal yönden çıkarımlar da vardır.

‘Deprem Bölgeleri Haritası’, ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’, deprem tehlike analizleri, plana ve yapılamaya esas her tür ve ölçekteki jeolojik, jeoteknik çalımalar, mikrobölgeleme çalımaları, yer seçimi çalımaları ve bu çalımada ortaya konmaya çalıılan yüzey faylanma tehlikesi çalımaları esasen bu “aktif – diri fay” tanımıyla yakından alakalıdır.

4.1 Aktif (Diri) Fay Genel olarak faylar üretecekleri deprem potansiyelleri bakımından iki gruba ayrılır: (i) aktif

faylar ve (ii) aktif olmayan faylar. Ayrıca, aktif fayların aktivite dereceleri de tekrarlanma aralıkları ve depremin büyüklüğü ile doğrudan ilikilidir. Özellikle yerleim alanlarının planlanması konusunda bölgede bulunan aktif fayların belirlenmesi büyük önem arz etmektedir.

Faylar hakkındaki genel bir kanı da, aktif faylara yakın olan yerlerin tehlikeli, uzak olan yerlerin ise güvenli olduğudur. Ancak bu düüncenin her zaman doğru olmadığı, örneğin 2011 Van depremi ile bir kez daha görülmütür. Depreme kaynaklık eden fay, Van il merkezine daha yakın olmasına rağmen daha kuzeyde bulunan Erci ilçesinde de büyük yıkım meydana gelmitir. Deprem mekanizması, zeminyapı ilikisi, yapıların özellikleri gibi kriterler dikkate alınmadan bu durum, bu denli basite indirgenmemelidir. Özellikle son yirmi yıldır bölgesel ölçekte yapılan neotektonik arazi çalımaları ve paleosismoloji çalımaları, fay aktivitesinin, baka bir deyile aktif fayların, aktivite bakımından birçok dereceye

34 34

ayrılabileceğini göstermitir. Örneğin Amerika Birleik Devletleri’ndeki San Andreas ve Türkiye’deki Kuzey ve Doğu Anadolu fay sistemleri, her birkaç yüz yılda bir kez, büyük bir yıkıcı deprem (yüzey kırığı oluturan deprem) üretirken, diğer bazı faylar ya da fay sistemleri, aktif olmalarına rağmen, birkaç bin yılda, hatta birkaç on bin yılda, ancak bir kez büyük bir deprem üretebilmektedir. Mühendislik yapıları ve yerleim alanlarının ömürleri esas alındığında, bu iki grup fayın aynı dereceye konulmaması gerekir. Bu nedenle faylar yalnızca aktif ve aktif olmayan faylar eklinde ikiye ayrılmamalı, aynı zamanda, yıkıcı deprem (en büyük deprem) yinelenme aralığı, yüzey kırığı oluturup oluturmadıkları, yıllık kayma hızı, morfotektonik özellikleri ve genç (Holosen) sedimanlar içinde deprem kaydı bırakıp bırakmadıkları gibi kriterlere göre, daha ayrıntılı bir sınıflamaya ya da derecelenmeye tabi tutulmalıdırlar. Bu bağlamda bazı ülkeler eyaletler, iller, resmi ve özel kurulular, aktif fayların dereceleri ile ilgili çeitli terimler üretmilerdir (Yücemen vd., 2005).

Örneğin, “Amerika Birleik Devletleri Nükleer Yönetmelik Komisyonu”, diri faylarla ilgili olarak “Yetkin Diri Fay” (capable fault) terimini önermi ve bu terimi, son 35.000 yılda en az bir kez, ya da son 500.000 yılda birden çok, yüzey kırığı oluturan depremlere kaynaklık eden faylar için kullanmıtır (Yeats vd., 1997). Benzer ekilde, Kaliforniya Eyaleti, faylara yakın yerde yapılacak yapılar için hazırladıkları ‘Fay Yasası’nda, aktif fayı, Holosen sırasında (son 10.000 yıl içinde) yüzeyde atım (yüzey faylanması) oluturmu fay olarak tanımlamıtır (Hart, 1980; Yeats vd., 1997). Diğer taraftan, “Kaliforniya Eyaleti Maden ve Jeoloji Meclisi”, 1973 yılında, aktif fayları “diri fay, yetkin aktif fay ve potansiyel aktif fay” olmak üzere üç kategoriye ayırmı ve potansiyel aktif fayı, Kuvaterner sırasında (son 1.65 Milyon yıl) bir kez hareket etmi fay olarak tanımlamıtır (Edward ve Keller, 2002).

Genel manada “aktif faylar” ile ilgili tüm tanımlar, jeolojik bir tehlikeyi oluturan ve söz konusu fay üzerinde gelecekte gerçekleecek bir hareketi ima eder. Son yıllarda, fay civarında ina edilecek yapıların türüne göre ya da belli bir tip yapı için kabul edilebilir risk düzeyine göre değien özelletirilmi tanımlamalar ortaya çıkmıtır. Bunlar içinde en güvenli tarafta kalan tanım “A.B.D. Nükleer Düzenleme Komisyonu (NRC)” tarafından yapılan tanımdır. Esasen bu ve benzeri terimlerin tanımları, ABD’ de olduğu gibi devlet kurumlarının mevzuat gereksinimleri doğrultusunda oluurlar. Faylarla ilgili bu tanımlamalar, Amerika Birleik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu’ nun nükleer güç santralleri için sismik ve jeolojik yer seçimi kriterlerinde içerildiği gibi mevzuata ilikin ifadeler olarak ortaya çıkmılardır. Bu durumda “aktif fay” tanımı yerine “aktif olmaya yakın faylar/yetkin faylar” kullanılmaya balanmıtır. Aktif olmaya yakın faylar, aağıdaki özelliklere sahip olmalıdır:

1. Son 35,000 yılda en az bir kez yüzeyde ya da yüzeye yakın bir seviyede hareket etme ya da

geçmi 500,000 yıllık süre içinde birden çok yüzey kırılması oluturan tekrarlanma aralığına sahip olma,

2. Fay ile doğrudan bir ilikiyi gösteren, aletsel ölçümlerle yeterli doğrulukta kayıta sahip makrosismik etkinlik.

Birçok yasal ve bilimsel tanımlamada olduğu gibi, bu karakteristik özellikler, yazıldıkları

dönemin yaygın görüünü yansıtırlar. Bu durumda yukarıdaki tanımlar 1960’ ların sonu ve 1970’ lerin de baıdır. 35,000 yıl kriteri analitik risk kavramı için yeterli gelmemitir. Hem de fayları tarihlendirilmesinde en önemli metotlardan biri olan Karbon 14 yönteminin kullanım limitine yakın olmasına rağmen. Makrosismisite terimi ise hiçbir zaman tam anlamıyla tanımlanamamı ve daha fazla spekülasyona sebep olmutur. Diğer devlet kurumları farklı tanımlar kullanmayı tercih etmilerdir. Örneğin, “Kaliforniya Maden ve Jeoloji Bölümü”, bir fayı, son 10,000 yılda (yani Holosen zamanında) hareket eden fay olarak tanımlar. Diğer yandan, “ABD Islah Đleri Bürosu”, bir fayın aktif olarak tanımlanabilmesi için son 100,000 yıl içinde hareket etmesini yeterli görmütür. Her ne kadar özel bir mevzuatın gereksinimlerini bilmek önemliyse de, sismik tehlike analizleri gibi çalımalar için, fay aktivitesinin gerçekte geçili olduğunu anlamak da önemlidir. Bir fayın aktif olması ile olmaması arasında basit bir sınır yoktur. Cluff ve diğerleri (1972) jeolojik ve sismolojik özelliklerdeki kümülatif değiiklikleri temel alarak fay aktivitesinin bazı orta düzey hallerini tanımlamılardır. Bunlar, potansiyel olarak aktif, aktivitesi belirsiz, geçici olarak aktif, geçici olarak aktif değil gibi özetlenebilir. Fayın bulunduğu kategoriyi belirlemek için kullanılan kriter; tarihsel zamanda yüzey faylanmasını tanımlama becerisini, bu faylanmayla ortaya çıkmı olan jeolojik ve jeomorfik yapıların yalarıyla belirlendiği üzere en son faylanmanın yaını ve deprem episantrlarının bu fayla ilikilendirilmesindeki uyumu baz alır (Reiter, 1990).

35 35

Gerek yüzey faylanması tehlikesinin belirlenmesinde gerekse sismik tehlike analizlerinde, “aktif olmayan – pasif” hariç tüm aktivite kategorileri, fayı ve karakteristik özelliklerini belirlemek için ek çalımalar gerektirebilirler. Eğer bir fay bir yerde sismik tehlike oluturmaktan çok uzaksa, ek analizler yapılmasına gerek yoktur. Diğer yandan, aynı yerlerde sonradan yapılan daha detaylı analizlerin, daha önceden mevcut olmayan ya da aktif olmadığı düünülen fayların bulunmasına ya da aktif olduklarının belirlenmesine yol açtığı da gözlenebilmektedir. 1977’ de, ABD’ de Vallecitos Vadisi’nde küçük bir fayın güncel yüzey faylanması ürettiğinin belirlenmesi, radyoaktif izotoplar üretmek için kullanılan ticari bir nükleer reaktörün kapatılmasıyla sonuçlanmıtır. Fayın hemen yanından geçtiği nükleer reaktöre etkilerinin neler olabileceği büyük endieye yol açmı, yoğun değerlendirmeler yapılmı, fayın doğasını öğrenebilmek amacıyla birçok hendek açılmıtır. Bu çalımalar sırası ve sonucunda, fayın, deprem etkinliğinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı fikrini savunanlar olduğu gibi, bazı jeologlar, fayın esasında heyelanlarla ilgili bir makaslanma yüzeyi (shear surface) olduğu konusunda görü bildirmilerdir. Bu fayın hangi aktivite sınıfına girdiği konusunda ortak kabul görmü bir fikir oluamamıtır. Gelecekte meydana gelebilecek bir depremde fayın tam da reaktörün altından geçip geçmeyeceği konusu endie konusu olmutur. Daha sonra, gelecekteki depremin oluturacağı yüzey faylanmasının konumunun ve doğasının belirlenebilmesi için olasılıksal çalımalar da yürütülmütür. Sonunda, normal jeolojik düüncelerin dıından bir analiz, sonuca ulamak için kullanılmıtır. Toprak bir zemin üzerindeki nükleer bir tesis gibi ağır bir yapının temelleri altından faylanmaya maruz kalması halinde, yapının çevresindeki daha yumuak zemin tarafından faylanmanın etkilerinin emileceği ve yapıda katastrofik bir yıkıma yol açmayacağı konusunda görü birliğine varılmıtır (Meehan, 1984; Reiter, 1990).

Kaliforniya, ABD'nin batı yakasında yer alır ve ülkenin en kalabalık eyaletidir. Nüfus ve yüzölçümü açısından bakıldığında, Türkiye’ nin yaklaık yarısı kadardır. Kaliforniya Jeolojik Aratırmalar Kurumu, kuruluunun 150. yılında yani 2010’ da, “Kaliforniya ve Yakın Çevresindeki Bölgelerin Fay Aktivite (Aktif Fay) Haritası” nı, güncel veriler ıığında yenilemitir. Söz konusu harita 1:750,000 ölçekte olup, fayların konumunu ve mevcut veriler ıığında en son yer değitirmenin olduğu yaları vermektedir. Faylar haritada farklı renklerle kodlanmı ve be ayrı ya kategorisinde gösterilmilerdir: Tarihsel (kırmızı), Holosen (Portakal Rengi), Geç Kuvaterner (Yeil), Kuvaterner (mor) ve Kuvaterner Öncesi (Siyah) (ekil 25).

Türkiye Aktif Fay Haritası’ nın oluturulması ve yüzey faylanması konularıyla birebir ilgili olduğundan, haritanın kılavuz kitapçığında bulunan bazı açıklamaları gözden geçirmek faydalı olacaktır:

Fay adları haritadaki boluklar elverdiğince, yeni adlandırılmı fayları da içerecek ekilde

verilmitir. 1994 haritasında bulunan bazı faylar silinmi ya da yeni, daha detaylı çalımaların ıığında revize edilmitir. Bazı fayların tarihlendirmesi güncellenmitir. Ayrıca, 1994’ den bu yana olan “yüzey faylanmalı” depremler de eklenmitir.

Bilgileri efektif bir ekilde kataloglayabilmek için, faylara referans numaraları verilmitir. Bu numaralar, ek kısımlarında incelendiğinde, fayın adını, aktivite gösterdiği en son zamanı, fayın konumu ile ilgili kaynak bilgilerini içerir.

2010 versiyonunun, 1994 yılında yayınlanmı olan “Fay Aktivite Haritası” ile en önemli farkı, fayları derleme yöntemidir. 2010 versiyonundaki hemen hemen tüm Kuvaterner faylar, kaynak haritaların orijinal ölçeğinden (1/12.000 – 1/250.000) sayısallatırılmıtır. Ayrıca, 2010 haritalarında faylar için kullanılan çizgi kalınlığı, 0,35 mm den 0,2 mm ye düürülmütür (yani 1/750.000 ölçeğe denk gelecek ekilde 260 metreden 150 metre kalınlığa). Bu ilem fayların karmaıklığını ve konumunu daha iyi tasvir edebilmek için yapılmıtır.

2010 haritalarında, geçmi versiyonla karılatırıldığında görülebileceği üzere çok daha güvenilir tarafta kalan bir yaklaım izlenmitir. Tartımaya açık kanıtlar gösteren fayları görmezden gelmektense, bazı mantıklı verilere sahip olanların gösterilmesi tercih edilmitir. Bunun temelinde, özellikle kritik yapıların inası sırasında karar vericilerin söz konusu alanlarda hiçbir fay bulunmadığını düünmeleri yerine bu sorgulanabilir veriye sahip alanlarda daha ihtiyatlı olmalarını, herhangi bir son karar alınmadan önce, daha detaylı çalımalar yapmaları gerekebileceği gerçeği yer almaktadır. Bir fayın yeniden aktif hale geçeceğini söylemek imkânsız olsa da, bir fayın geçmite ya da yakın jeolojik zamanda (Kuvaterner) milyonlarca yıl aktif olduğu varsayılarak, tekrar aktif olabileceği büyük bir olasılıktır.

Ayrıca, “aktif diri (active)”, “potansiyel olarak aktif (potentially active)”, “aktif olmaya yakın aktivite kazanabilir – yetkin (capable)” ve “aktif olmayan – pasif (inactive)” terimleri, jeologlar, sismologlar ve çeitli kurumlarca, amaca bağlı olarak farklı manalarda kullanılırlar. Bu tür bir

36 36

karmaıklığın önüne geçilmesi amacıyla, “Fay Aktivite Haritası” bu terimleri kullanmaz. Bunun yerine faylar, en son yer değitirme oluturdukları yalara göre sınıflanırlar.

Jeologlar “fay” teriminin tanımlanmasında bu tür bir fikir ayrılığı içinde değildirler. Tamamı, bir fayın üzerinde yatay, düey ya da çapraz hareket olumu yer kabuğundaki tektonik bir çatlak ya da kırık olduğu tanımı üzerinde fikir birliğine varmılardır. Üzerinde durulduğunda bazı tanımlar daha özellikli olmaya balar: (1) bu çatlak ya da kırık tek bir izole ayrı yüzey ya da geni bir kırık kuağı olabilir; (2) bu fay, üzerinde ani gelien birçok kez tekrarlanan yer değitirmelerin bir sonucu (depremler) ya da çok yava gerçekleen bir sürünme kaymasının (creep slippage tectonic creep) sonucu olabilir; (3) toplam yer değitirme milimetreden kilometrelere kadar değiebilir.

ekil 25. (A) 2010 yılında yayınlanmı olan Kaliforniya’ nın Fay Aktivite Haritası, (B) Haritanın yakınlatırılmı hali ve fay referans numaraları. Tarihsel/aletsel dönem (son 200 yıl) yüzey faylanması (kırmızı), Holosen (Portakal Rengi), Geç Kuvaterner (Yeil), Kuvaterner (mor) ve Kuvaterner Öncesi (Siyah).

37 37

Kaliforniya’ da, yüzey faylanması tehlikesinden kaçınmak için geliim alanlarını ve yapılamayı düzenleyen “1972 AlquistPriolo Deprem Fayı Zonlama Kuaklama Kanunu” nu uygulanabilir kılmak amacıyla aktif faylar için özel tanımlamalar gelitirilmitir (Bu kanun ile ilgili detaylı bilgi Bölüm 5.1.2’ de verilmitir). “Eyalet Maden ve Jeoloji Birimi”, aktif fayı, Holosen zamanı boyunca yüzey yer değitirmesi gözlenen fay (yaklaık son 11.000 yıl) olarak tanımlamıtır. “Potansiyel olarak aktif fay”, Kuvaterner zamanı boyunca (son 1,6 milyon yıl) yüzey yer değitirmesi belirtisi gösteren faylardır. Kaliforniya’ da çok fazla potansiyel olarak aktif tanımlaması içine giren fay olduğundan, Eyalet Jeoloğu (genel manada eyalet için ‘Jeolojik Aratırmalar Kurumu’ adına görev yapan ABD’ ye özel bir görev makamı), yüzey faylanması için göreceli olarak daha yüksek potansiyele sahip fayları zonlama yapmak amacıyla sınırlayabilmek için ekstra tanımlamalar ve kriterler ortaya koymutur. Böylece, Holosen yüzey yer değitirmesi belirtisine sahip faylar “yeterince aktif (sufficiently active)” olarak tanımlanmılardır. Bu terim aynı zamanda, bir Holosen fayının, bir yüzey yapısı olarak açıkça konumlandırılabilmesi ile ilgili olarak kullanılan “iyitanımlı (welldefined)” terimiyle edeğer olarak da kullanılır (Bryant ve Hart, 2007).

Aktif faylar için, baka bir özel tanım, geçmi 100.000 yıl içerisinde göreceli yer değitirme gösteren faylar olarak, A.B.D. Islah (Arazi Kazanım) Bürosu (Bureau Reclamation) tarafından kullanılmaktadır. Aağıdaki tablo, baz aldıkları faktörler ve genel kullanım amaçlarıyla fay tanımlarının bir özetidir.

Tablo 2. ABD' de farklı kii ve/veya kurumlarca sıklıkla kullanılan çeitli fay tanımlarının karılatırılması.

Tasarım Yapısı Fay Terimi Faydaki Son Yer

değitirmenin Zamanı Diğer Kriterler

Nükleer Güç Santralleri Yetkin

1) Son 35.000 yılda hiç değilse bir kez ya da;

1) Makrosismisitenin belirli bir fay ile ilikilendirilebilmesi

2) Son 500.000 yıl içinde bir ya da iki kez

2) Yetkin bir fay ile yapısal iliki (öyle ki birinde meydana gelen hareket diğerini de tetikleyebilir)

Yerleim amaçlı

Aktif Holosen (11.000 yıl) Potansiyel

olarak aktif Kuvaterner (son 1,6 milyon yıl)

Barajlar Aktif Son 100.000 yıl

Belirtilmemi

Aktif Tarihsel dönem

a) Holosen çökelleri içerisinde yeraltı suyu bariyeri ya da anomalisi, b) Đlikili deprem episantrları

Potansiyel Olarak Aktif

Tarihsel kayıt olmamasına karın jeolojik aktivasyon kaydı var

Yüksek Potansiyel Holosen

Düük Potansiyel

Pleyistosen (1 milyon yıldan az)

Belirtilmemi Aktif Tarihsel ya da güncel Đlikili deprem episantrları

Fayların aktivitesi ile ilgili ortaya atılan bir diğer düünce ise: Jeolojik olarak aktif olmadığı

düünülen (Kuvaterner Öncesi) faylar bile insan etkisiyle tekrar aktif hale geçebilir. Örneğin, son yıllardaki bazı çalımalar ortaya koymutur ki, bir rezervuarın su tutması fayları aktif hale geçirerek belli büyüklüklerde deprem olumasına sebep olabilirler. Böylece “aktif olmayan faylar”, “aktif” hale geçebilirler. Dünya ölçeğinde, belirlenebilmi 100’ den fazla depremin su tutulmaya balanan rezervuarlar / barajlar neticesinde gerçekletiği düünülür (Gupta, 2002).

Aktif fay tanımı ile ilgili bu karmaa, fayların karakteristiklerini tanımlayarak, yani onları “tarihsel fay (historical fault)”, “Holosen Fayı”, “Kuvaterner Fayı” ya da “sismik olarak aktif fay (seismically active fault)” olarak tanımlayarak aılabilir (Jennings ve Bryant, 2010).

Krinitzsky ve diğ. (2006), fayları aktif ve pasif faylar olarak tanımlamıtır. Aktif fayları ise potansiyel olanlar (deprem üretme yeteneği olan faylar) ve potansiyel olmayanlar olarak tanımlamıtır. Faylar aktif, pasif veya tanımı belirsiz olabilir. Bir fay potansiyel fay olmasa (deprem üretme yeteneği olmasa) bile krip, yeraltından sıvı çekilmesi, tuz domları ve yer çekimi çökmeleri gibi hareketler neticesinde aktif olabilir.

38 38

Aktif (diri) faylar ile ilgili tanımlarda görüldüğü gibi, aktif fay tanımı için öngörülen zaman dilimi, insan yaamı ve özellikle büyük mühendislik yapılarının ömürleri dikkate alındığında, oldukça uzundur. Bu nedenle, özellikle yapıların ömürleri planlanırken çok daha kısa (birkaç onyıl ya da birkaç yüzyıl) zaman dilimi esas alınmak zorundadır. Bu nedenle ve özellikle deprem tehlike ve risk değerlendirmelerinde, fay aktivitesinin de derecelendirilmesi gerekir. Dolayısıyla, ülkemizde de bazı projeler kapsamında aktif faylar, deprem yinelenme aralıkları ve fay üzerindeki yıllık kayma hızı temel alınarak aağıdaki ekilde sınıflandırılmıtır: (i) riski yüksek çok aktif faylar, (ii) çok aktif faylar, (iii) aktif faylar ve (iv) potansiyel aktif faylar. Depremlerin tekrarlanma aralıkları ile ilgili fay tipi aağıdaki tabloda verilmitir (Yücemen ve diğ., 2005).

Tablo 3. Fay kategorisi ve tekrarlanma aralığı.

Fay Kategorisi Tekrarlanma Aralığı (RI) (yıl)

Riski Yüksek Çok Aktif Fay RI <200

Çok Aktif Fay 200 < RI ≤ 500

Aktif Fay 500 < RI ≤ 1000

Potansiyel Aktif Fay RI ≥ 1000

Bu noktada 2004 yılında Bayındırlık ve Đskân Bakanlığı tarafından toplanan Deprem urası

sonucunda ortaya konan “Afet Bilgi Sistemi Komisyon Raporu” nun “Diri fay – Neotektonik Paleosismoloji Veri tabanı” Alt Komisyon Raporu kısmında, aktif faylar ve yüzey faylanması ile ilgili olan kısımlara da bir göz atmak gerekmektedir. Söz konusu rapora göre;

Yakın jeolojik dönemlerde etkin olmu, tarihsel ve aletsel dönemlerde deprem üretmi ve gelecekte de deprem üretme potansiyeli olan faylar diri (aktif) fay olarak tanımlanır. Bununla birlikte, deprem sayısı ve zamana bağlı olarak, değiik kii ve kurulular tarafından yapılmı çok sayıda aktif fay tanımlaması da bulunmaktadır (Jennings, 1994; Keller ve Pinter, 2002).

Kabul edilen aktif fay tanımlaması doğrultusunda, aktif fayların ortaya konması birçok açıdan büyük önem arz eden bir konudur. Özellikle, “Deprem Tehlike Haritaları”nın hazırlanması ile yapılama ve planlama uygulamaları açısından, öncelikle ülke genelinde tüm aktif fayları gösteren, deprem davranı ve potansiyelini ön planda tutan, belirli bir bilimsel temele göre sınıflaması yapılmı aktif fayları içeren bir Diri Fay Haritası bu tür çalımalarda gereksinim duyulan en önemli veridir. Türkiye’nin aktif fayları ve depremselliği göz önüne alındığında ise ülkemiz açısından bu konu öncelik verilmesi gereken bir noktadadır.

Uygulama açısından herhangi bir bölge veya ülkedeki deprem tehlikesinin belirlenmesine hizmet etmesi istenen aktif fay sınıflaması, eldeki veri tabanının niteliği göz önünde bulundurularak yapılır. Tarihlendirme tekniklerine dayalı (paleosismoloji) aratırmaların gelimi olduğu ülkelerdeki aktif fay tanımı ve sınıflamasında, fayların yakın geçmi jeolojik dönemdeki aktivitelerinin tarihlendirilmesi esas alınmaktadır. Bazı çalımalarda son 10.000 yıl (Holosen) ile son 50.000 yılda en az bir deprem ürettiği kesin olarak belgelenen faylar Diri Fay olarak değerlendirilmektedir. Bazı öneriler ise son 2 milyon yıla kadar uzanan zaman dilimini kapsar. Diri fay sınıflaması için önerilen kriterler, ilgili bölgeyi etkileyen neotektonik rejimin niteliğine göre değiebilmektedir.

4.2 Türkiye Diri Fay Haritaları Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) hazırladığı ve 1992 – 2012 yılları arasında

yürürlükte olan “Türkiye Diri Fay Haritası” nda, Kuvaterner ’den beri hareket ettiği bilinen ya da hareket etme olasılığı olan faylar haritalanmıtır. Türkiye’nin Neotektonik dönemine has bir özellik olan, Kuvaterner ‘den günümüze kadar meydana gelen olayların tekdüze olduğu kabulüne dayanır. Bazı ülkelerde daha dar bir zaman aralığına sıkıtırılmı olan diri fay tanımının, Türkiye’ de henüz “Kuvaterner Jeolojisi” nin mutlak tarihlendirmeye dayalı alt bölümlenmesi yapılamadığından, pratik olacağı düünülerek öngörüldüğü belirtilmitir.

39 39

Türkiye’de Diri fay sınıflamasına yönelik ilk deneme, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından üretilmi olan envanter nitelikli Türkiye Diri Fay Haritası (1992)’nda yapılmıtır. 1987 yılına kadar toplanmı olan verilerle hazırlanmı olan bu haritada, Kuvaterner zaman dilimine ilikin kronolojik alt ayrımların ülkemizde henüz yeterince gelimemi olması nedeniyle, faylar, diri ve olasılı diri (potansiyel olarak aktif?) olmak üzere iki sınıfta toplanmı ve bazı nitelikleri belirtilmitir. Son yirmi yıl içinde gerçekletirilen çalımalarla, fayların ya ve aktivitelerine dönük önemli miktarda bilgi birikimine ulaılmıtır. Bu ise, ülke genelinde, daha doğru “Deprem Tehlike Sınıflaması” yapılabilmesine olanak sağlamıtır. Bu durum aynı zamanda, uygulamayı yönlendirici yeni bir “Diri Fay Sınıflaması” nın yapılmasını da zorunlu hale getirmitir. Eldeki diri fay veri tabanı temel alındığında, deprem potansiyeli ve zamana bağlı olarak, faylar dört kategoriye ayrılabilir:

1. Yüzey Kırığı Oluturan Diri Fay: Yüzey kırılmasına yol açmı depremlere kaynaklık eden ve

bu yüzey kırıklarının izlerini hala üzerinde taıyan faydır. 2. Diri Fay: Geç Kuvaterner (Geç PliyostesenHolosen) sırasındaki aktivitesi jeolojik ve

jeomorfolojik verilerle kesin olarak kanıtlanmı ya da depremselliği paleosismik, tarihsel ve aletsel dönem kayıtlarıyla belirlenmi olan faydır.

3. Olasılı Diri Fay: Kuvaterner sırasındaki sismik etkinliği jeolojik ve jeomorfolojik verilerle kanıtlanmı fakat Geç Kuvaterner sırasındaki paleosismisitesi kesin olmayan faydır.

4. Neotektonik Fay: Neotektonik dönemde gelimi, arazide morfolojik olarak belirgin, Kuvaterner sırasındaki etkinliği hakkında jeolojik ve jeomorfolojik veri toplanabilen fakat paleosismisitesi bilinmeyen faydır.

Deprem urasında yapılan bu saptamalar üzerine MTA harekete geçmi ve 2004’den 2011’e

kadar uzanan bir süre içerisinde “Türkiye Diri Fay Haritası’ nın güncellenmesi projesi” ni hayata geçirmitir. Emre ve diğ. (2007) proje kapsamında ilgili tanımlamaları u ekilde sunmulardır: Aktiviteleri açısından diri faylar (1) deprem yüzey kırığı, (2) diri fay, (3) potansiyel diri fay ve (4) neotektonik dönem fayı veya çizgisellik olmak üzere dört alt kategoriye ayrılmaktadır. Bu sınıflamada; deprem yüzey kırığı: son yüzyılda yüzey faylanması gelimi fayı, diri fay: jeolojik ve jeomorfolojik olarak Holosen aktivitesi kesin olan fayı, potansiyel diri fay: Kuvaterner aktivitesi kesin ancak Holosen aktivitesi hakkında yeterli veri toplanamamı fayı, neotektonik fay veya çizgisellik: neotektonik dönemde gelimi veya yeniden aktive olmu ancak, Kuvaterner aktivitesi hakkında kesin veri toplanamamı fay veya morfolojik çizgiselliği tanımlar.

Çalımaların tamamlanmasının ardından “Yenilenmi Türkiye Diri Fay Haritaları” 2012 yılında yürürlüğe girmitir. Yenilenmi Türkiye Diri Fay Haritaları (Emre ve diğ., 2011, 2013) ile ilgili bilgiler u ekilde özetlenebilir:

Fayların coğrafik dağılımı ve niteliklerini gösteren belgelerdir. Üç farklı ölçek kademesinde hazırlanmıtır. Bunlar; (a) 1/25.000, (b) 1/250.000 ve (c) 1/1.250.000 ölçeğindedir.

Haritalara elik eden fay bilgileri: Bunlar; uzunluk, nitelik, geometri ve segment yapısı, aktivitesine ilikin bulgular, oluum yaı, uzun ve kısa dönem kayma hızları gibi fayları tanımlayıcı bilgilerdir.

“Yenilenmi Türkiye Diri Fay Haritaları Serisi”: (a) 1/25.000 ölçekli ‘Temel Diri Fay Haritaları’ 1930 paftadan oluur, orijinal ve sayısal olmak üzere özel kullanımlara açık ariv bilgisidir; (b) 1/250.000 ölçekli ‘Türkiye Diri Fay Haritaları’ Serisi 1/25.000 ölçekli temel haritalardaki fay bilgisinin sayısal olarak küçültülmesiyle oluturulmutur ve toplam 59 paftadan oluur, tamamı basılmıtır. (c) 1/1.250.000 ölçekli ‘Türkiye Diri Fay Haritası’ tek pafta olarak yayımlanmıtır.

Eski ve yeni fay haritaları karılatırıldığında, eskisinde 150 fay veya fay zonu mevcutken yenisinde 326 fay veya fay zonu / 485 fay segmenti olduğu görülmektedir.

Türkiye ana karasının tamamı ile Marmara Denizi ve Saros Körfezi’nde yer alan diri faylar gösterilmitir.

Her fay bir kimlik numarası ile tanımlanmıtır. Faylar dört alt kategoriye ayrılarak haritalanmıtır. Belirlenen tekil fay veya çok segmentli fay zonu sayısı 326’ dır.

40 40

Türkiye anakarasında büyüklüğü 5,5 ve üzeri deprem üretebilecek diri fay veya fay segment sayısı 485 dir.

Yeni diri fay haritalarında il, ilçe, belde ve köy düzeyinde yerleim merkezleri ile karayolu ve demiryolu ulaım hatlarına yer verilmi ve bunlarla diri faylar arasındaki mekânsal ilikileri gösterilmitir.

Türkiye ve yakın çevresinin güncel tektoniği ve depremselliği hakkında en ayrıntılı fay bilgisini içeren bavuru belgeleridir.

Ülkede bölgesel ölçekte daha ayrıntılı ve güvenilir deprem tehlike analizlerine olanak vermektedir.

Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’ nın güncellenmesi için gerekli altyapı bilgisini sağlamaktadır. Yenilenmi diri fay haritaları, üst ölçekli planlamalarda;

Kentsel ve sanayi alanlarının yer seçimi, yüzey faylanması tehlikesinin tayini ve deprem güvenli tasarım açısından gerekli fay parametrelerinin belirlenmesinde,

Stratejik öneme sahip kritik mühendislik yapıları için yer seçimi, bunların deprem güvenli tasarımda gerekli fay parametreleri ve bu yapıları etkileyecek maksimum deprem büyüklüğünün tayininde,

Ulaım altyapısı (karayolu, demiryolu, köprü, viyadük) güzergah seçimi ve mevcut olanlarının yüzey faylanması tehlikesi açısından değerlendirilmesinde,

Petrol ve doğal gaz boru hatları güzergâh seçimi ve bunların aktif fay zonu geçkilerinde yüzey faylanması tehlikesinin belirlenmesi çalımalarında doğrudan katkı sağlar.

MTA Genel Müdürlüğü tarafından üretilen haritalar, 1992 yılında yayımlanmı olan 1:1.000.000 ölçekli Türkiye Diri Fay Haritasının güncellenmesi ile oluturulmutur. Fay haritalaması 1/25.000 ölçeğinde gerçekletirilmi ve CBS ortamında 1/250.000 ve 1/1.250.000 ölçeklerine indirgenmitir.

Ülke genelinde yüzey faylanması tehlike bandı (fay tampon bölge veya fay sakınım bandı) oluturulması açısından ihtiyaç duyulan ayrıntılı bilgileri içermekte olup, bu konuda hazırlanacak olan yasa ve yönetmelikler açısından konuya yönelik altlık bilgisi niteliğindedir.

Yenilenmi Türkiye Diri Fay Haritaları’ nda kullanılmı olan fay sınıflaması ve üretilmi haritalardan bir örnek (ekil 26 ve ekil 27) u ekildedir:

ekil 26. Yenilenmi Türkiye Diri Fay Haritaları’ nda kullanılmı olan fay sınıflaması.

Yukarıdaki tanımlar Deprem urası’ nda önerilenden farklı da olsa yüzey faylanması tehlikesi çalımalarında, resmi altlık olarak Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün, “Türkiye Diri Fay Haritası” serisi, resmi altlık olarak kullanılmalıdır.

41

41

eki

l 27.

MTA

'nın

, 1/2

50.0

00 ö

lçek

li T

ürki

ye D

iri F

ay H

arita

sı Se

risi

Küt

ahya

Paf

tası’

ndan

(Em

re v

e di

ğ., 2

011)

.

42

42

4.3 Fayların Yaı Fayların ya sınıflandırması, en genç faylanmı birimi tanımlayan jeolojik belirteçleri ve her bir

fay ya da fay segmenti boyunca en yalı faylanmamı birimi tanımlayan jeolojik belirteçleri temel alır. Örneğin, “Kaliforniya Fay Aktivite Haritası” nda olduğu gibi, Kuvaterner yer değitirmesi belirlenmise, bu fay üç sınıftan herhangi birine ait olabilir: Holosen, Geç Kuvaterner ya da Ayrıtırılmamı Kuvaterner. Yakın tarihsel zaman içerisinde, yüzey faylanması raporlanmı ya da tespit edilmi faylar, tarihsel aktif faylar olarak sınıflanır.

Ya sınıflandırmalarının güvenilirliği, bazı faktörlere bağlıdır. En önemlisi, fayla ilikili jeomorfik yapılar, insan faaliyetleri ile ortadan kalkabilirler. Fay sarplıkları, ötelenmi drenaj kanalları, üçgen yüzeyler ve fay gölcükleri gibi jeomorfik yapılar, jeolojik olarak geçici yapılardır. Erozyon ile kolayca deforme edilebilirler, bitki örtüsü ile kaplanabilirler ve mevcudiyetleri iklimler ve yağı rejimleriyle çok güçlü bir ekilde etkilenir. Benzer ekilde, özellikle kentsel alanlarda, fay yapıları insan faaliyetleriyle değiikliğe uğrayabilir ya da ortadan kalkabilir. Bir baka faktör, faylanmanın zamanı ile ilgili yetersiz jeolojik verilere sahip jeologların farklı yorumlara sahip olabileceğidir. Bir diğeri, fayları sınıflandırmak için kullanılan kaya birimlerinin yalarının tam olarak bilinmemesi ya da Kuvaterner birimlerin eksikliği olabilir.

Burada fayların aktivitesi ile ilgilendirilmeye çalıılan ve “fayların yaı” terimi ile kastedilen, fayların olutuğu ya değil, en son yüzey faylanması oluturduğu zamandır. Yani, Holosen ya da Kuvaterner yer değitirmesi gösteren bir fay birkaç milyon yıl önce olumu ve daha önce birçok kez yer yüzey faylanması yaratmı olabilir.

Genel manada “aktif faylar” ile ilgili tüm tanımlar, jeolojik bir tehlikeyi oluturan ve söz konusu

fay üzerinde gelecekte gerçekleecek bir hareketi gösterebilir. Esasen bu ve benzeri terimlerin tanımları, genellikle devlet kurumlarının mevzuat gereksinimleri doğrultusunda oluurlar.

Uygulama açısından herhangi bir bölge veya ülkedeki deprem tehlikesinin belirlenmesine hizmet etmesi istenen aktif fay sınıflaması, eldeki veri tabanının niteliği göz önünde bulundurularak yapılır.

Yüzey faylanması tehlikesi çalımalarında, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün, “Türkiye Yenilenmi Diri Fay Haritası” serisi, resmi altlık olarak kullanılmalıdır. Ancak, bu haritalarda yer almayan, literatürde karılaılan ya da yapılacak çalıma öncesi belirlenen, tartımaya açık kanıtlar gösteren fayları görmezden gelmek de mantıklı olmayacaktır. Özellikle kritik yapıların inası sırasında karar vericilerin söz konusu alanlarda hiçbir fay bulunmadığını düünmeleri yerine sorgulanabilir veriye sahip alanlarda daha ihtiyatlı olmaları, herhangi bir son karar alınmadan önce, daha detaylı çalımalar yapılması gerekebilir.

Bir fayın yeniden ne zaman aktif hale geçeceğini söylemek imkânsız olsa da, bir fayın geçmite ya da yakın jeolojik zamanda (Kuvaterner) milyonlarca yıl aktif olduğu varsayılarak, tekrar deprem üretebileceğini düünmek güvenli tarafta kalmak olacaktır.

4343

5. YÜZEY FAYLANMASI TEHLĐKESĐ

Yüzey faylanması tehlikesi, ikinci bölümde anlatıldığı üzere mühendislik yapılarını tehdit eden can ve mal kaybına yol açan afet tehlikelerinden biridir. Ülkemizde afet tehlikelerinin farklı türlerde ve ölçeklerde belirlenmesi, planlamaya ve yapılamaya yansıtılması konularında, bunları yapacak kurum ve kurulular arası yetkilendirme ve kanun, ulusal plan, yönetmelik ve hatta genelge boyutunda mevzuatta eksiklik ve belirsizlik hâkimdir.

Yüzey faylanması tehlikesinin yarattığı tehlike doğrultusunda mevzuatta henüz tam bir yer bulamamı olması, esasen ülkemizdeki afete duyarlı planlama ve yapılama mantalitesinin yeterince olgunlamamasıyla edeğer düzeydedir. Dolayısıyla, bu kitapta belirtilenlerin anlaılması, özümsenmesi, kanunlaması, uygulanması ve denetimiyle bu eksiklik kapatılabilir. Yüzey faylanması tehlikesi, birçok afet tehlikesinin tersine belirlenenebilir ve önlenebilir bir tehlikedir. Bu yüzden, bir fay yasası, ülke mevzuatındaki yerini artık bulmalıdır.

5.1 Yüzey Faylanması Tehlikesinin Uygulamada Yarattığı Problemler Yüzey faylanması tehlikesinin, ülkemizde ve diğer ülke örnekleriyle değerlendirilmesi,

mevzuatlarda nasıl yer aldığı ve uygulamada karılaılan problemler çerçevesinde yapılmıtır. Đlerleyen kısımlarda görülebileceği gibi, ülkemizde konuyla ilgili tatmin edici bir mevzuat olmamakla beraber, bu konuda çok sayıda uluslararası örnek de bulunmamaktadır. Karasal alanları dâhilinde yüzey faylanması yaratan büyük depremlerden etkilenen ülkeler, depremler sonrası yıkımın büyüklüğü ve nedenleri doğrultusunda ilgili mevzuatları çıkarmaktadırlar.

5.1.1 Planlama, Yapılama ve Yerbilimsel Veriler Arasındaki Đliki Afete duyarlı planlama ve yapılama yaklaımında, her tür ve ölçekteki planlama çalımalarına

ıık tutacak afet tehlikelerini irdeleyen çalımalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bir baka deyile; planlama ya da yapılama gerçeklemeden önce, amaç, tür ve ölçeğe bağlı olarak, ilgili alanın mikro, makro ya da yersel (site investigations) jeolojik etütleri yapılmalıdır. Küçük ve orta ölçekte tehlike haritaları vasıtasıyla daha genel manada arazi kullanımı değerlendirmeleri yapılırken, büyük ölçekte detaya inilerek yerleime uygunluk değerlendirmeleri yürütülmeli varsa tehlikesi yüksek / sakıncalı alanların belirlenmesi gerekmektedir. Bu sayede, arazi kullanımı ve yerleime uygunluk açısından, optimum kaynak kullanımı sağlanır, olası afetlerde can ve mal kaybı asgariye iner.

Türkiye’de gerek kırsal kesimin gerekse büyük kentlerin hemen hepsinin planlama, arazi kullanımı ya da kentleme açısından geliimi, geçmite, kuruldukları bölgenin jeolojisi, jeolojik birimlerin de jeodinamik ve jeomekanik özellikleri dikkate alınmaksızın olmutur. Oysa herhangi bir bölgedeki arazi kullanımı, yerleme, ulaım ve sanayileme, o bölgedeki doğal çevre dengesini büyük ölçüde etkiler. Bu etkileimden doğabilecek olası zararların önlenebilmesi için, bu tür bir gelimenin doğal çevre üzerindeki etkilerinin denetim altına alınması zorunludur.

Düzenli planlama, arazi kullanımı ve kentleme ana hatları ile iki aamalı bir süreçten geçmektedir.

1 Her tür ve ölçekte afete duyarlı planların yapılması, 2 Bu planlara uyulması ve planlara uygun yapıların yapılması. Afet tehlikeleri açısından hassas bir coğrafyada bulunan ülkemizde, gerek kırsal gerekse kentsel

yerleim alanlarında afet tehlikelerinin önlenmesi ve zararlarının azaltılmasında en akılcı ve etkin yöntemin, planlama ve uygulama sürecinin afete duyarlı planlama yaklaımlarını ve risk yönetimini içerecek bir biçimde kurgulanması olduğu bilinmektedir. Afet duyarlı planlama yaklaımını gerçekletirmek için yerbilimsel (jeolojik / jeoteknik / jeofizik) verilerin, her tür ve ölçekteki planlamaya entegrasyonun sağlanması gerekmektedir.

Bölge ve ülke düzeyinde afet zararlarını en aza indirmek amacıyla, yerel jeolojik yapının, tehlikelerin ve zemin koullarının, farklı ölçeklerde incelenerek tanımlanması, buna göre ülke, bölge ve kent planlamasına yönelik haritaların üretilmesi gerekir. Afet zararlarını en aza indirebilmek ve uzun dönemli çalımaları planlayabilmek amacıyla afet tehlikelerine göre bölgelemeyi iki boyutta düünmek gerekir: Birincisi makro ölçekli bölgeleme, diğeri ise daha mikro ölçekli bölgeleme haritalarıdır. Makro bölgeleme haritaları, ülke, bölge, alt bölge, çevre planı ölçeğindeki yani göreceli olarak orta – küçük ölçek planlamaları; mikro bölgeleme haritaları ise nazım / uygulama imar planlamalarını yönlendirici

44 44

belgeler olarak yani büyük ölçekli çalımaları tanımlanmalıdır. Bu haritalar, çalımalar, en üst ölçekten en alt ölçeğe kadar birbirlerini tamamlamalıdırlar.

Plan kademeleri arasındaki uyum ve yönlendiricilik gibi plana esas yerbilimsel çalımalarda da benzeri bir etkileim söz konusudur. Sadece plancılık açısından değil genel olarak afetlere yönelik çalımalarda ilk adımı makro ölçekteki bütünleik afet haritalarının hazırlanmasına yönelik çalımalar oluturur.

Afet envanter / duyarlılık – tehlike / risk haritaları tek bir olaya yönelik olabildiği gibi (örneğin sadece heyelan ya da su baskını) bir kaç afet olayını kapsayacak ekilde ‘bütünletirilmi afet haritaları’ eklinde de hazırlanabilir. Çeitli meslek disiplinlerinin aratırma yöntemleri kullanılarak elde edilen veriler üzerinden afet olaylarının tehlike (yer, büyüklük ve bazen zaman) ve risk (can ve mal kaybı) analizlerine yönelik olarak yapılan çalımalar sonucu hazırlanan bütünleik afet tehlike haritaları, genel olarak 1/25.000 ve daha küçük ölçeklerde hazırlanmaları ve yerel zemin koullarını yansıtmamalarından dolayı ancak makro ölçek çalımalar ile uyumludur.

Gerçekte bu tür çalımaların ölçeği haritanın kullanım amacına göre belirlenir. Ölçek ve kullanılacak yöntem, mevcut veri, veri detayı ve kalitesi ile uyumlu olmalıdır.

a. Bölgesel ölçekteki çalımalar: (1/1,000,000 – 1/50,000) Temel olarak üst ölçek planlama

çalımaları için, örneğin heyelan problemi olan geni alanları belirlemek bakımından yardımcı olur. b. Orta ölçekteki çalımalar: (1/100,000 – 1/10,000) Üst ölçek planlama, yerel mühendislik

çalımaları, altyapı planlaması, konut yerleimi ve sanayi yerleimleri için kullanılabilir. c. Detaylı çalımalar: (1/5000 ve daha büyük ölçekler) bu çalımalar imar planları, belirli

sahaların tehlike durumları ile ilgilenen özel irketler, belde ve belediyeler ile özel/tüzel ahıslar ya da kurulular için yapılır.

Afet tehlikelerinin belirlenmesine yönelik mevcut uygulamalar ve yetkiler, yerbilimsel veriler,

afet tehlike haritaları ve planlama arasındaki ilikiler ele alınarak irdelenebilir. Buna göre, ülkemizde mevcut uygulamada, planlama ve yerbilimsel veriler arasındaki iliki (yani

planlama için altlık tekil edecek jeolojik aratırmalar ve sonuçları), özellikle bölge planı ve çevre düzeni planı gibi üst ölçekli plan kademelerine altlık oluturacak düzeyde yerbilimsel veri – planlama ilikisi tanımsız ve belirsizdir (Tablo 4).

Tablo 4. Plan kademeleri ve yerbilimsel veri ilikilerini gösteren tablo.

Plan Kademesi Plan Adı Ölçek Yerbilimsel Veri Açıklama

Üst Ölçekli Planlar

Bölge Planı 1/100.000 1/250.000 Belirsiz

Yerbilimsel Veri Planlama ilikisi tanımsız

Çevre Düzeni Planı

1/25.000 1/100.000 Belirsiz

Yerbilimsel Veri Planlama ilikisi tanımsız

Đmar Planları

Nazım Đmar Planları

1/5000 1/25.000

Yerleim Amaçlı Jeolojik ve Jeoteknik Etütler / Mikrobölgeleme

Yerbilimsel Veri Planlama ilikisi yetersiz

Uygulama Đmar Planı

1/1000 1/2000

Yerleim Amaçlı Jeolojik ve Jeoteknik Etütler / Mikrobölgeleme

Yerbilimsel Veri Planlama ilikisi yetersiz

Jeolojik çalımalar yerbilimsel etütler, plan kademelerine ve niteliklerine göre aağıdaki gibi

sınıflandırılır:

Bölge ve çevre düzeni ölçeğindeki üst kademe planlara esas olan çalımalar, afet tehlike haritaları ya da bütünleik afet tehlike haritalarıdır. (Orta ve küçük ölçekli – 1/25.000 ya da 1/100.000 ya da daha küçük)

Nazım ve uygulama imar planı ölçeğindeki alt kademe çalımalara esas olanlar, jeolojik (1), jeolojik – jeoteknik etütler (2) ve mikrobölgeleme çalımaları – haritalarıdır (3). (Büyük ölçekli – 1/5.000 ya da 1/1.000) Sıklıkla jeolojik – jeoteknik etütlerle karılatırılan zemin / temel etütleri ise, planlamaya değil,

yapılamaya esas olan ve veri sağlayan etütlerdir.

4545

Afet tehlike haritaları, standart topoğrafik haritalar üzerine sayısal olarak işlenen, bölge, mekânsal strateji planı veya çevre düzeni planına esas (altlık) olmak üzere kullanılan her türlü afet tehlike değerlendirmelerini içeren etütler olarak tanımlanabilir.

Ülkemizde, kentsel ve kırsal alan için afet risk yönetiminin bileşenleri irdelendiğinde, bölgeleri tehdit eden tüm tehlikelerin doğru bir şekilde belirlenememesi ve dolayısıyla “Bütünleşik Afet Tehlike Haritalarının” hazırlanmamış olması bir tehdittir. Ayrıca, Türkiye’de ulusal ölçekte deprem tehlikesi haritası ve kısmen bölgesel sel tehlike haritaları mevcut olmakla birlikte, bu haritaların, kent bütünü ya da yerel düzeylerde tehlikelerin belirlenmesi için yeterli olmadığı da bir gerçektir. Bu nedenlerle ülkemizdeki yaygın tehlike türlerinin, farklı mekânsal (ülke/bölge/kent bütünü/yerel) düzeylerde ayrı ayrı tanımlanarak, ülke ve bölge ölçeğinde afet tehlike haritalarının hazırlanması bir ihtiyaçtır. Kent ve yerel düzeylerde ise nazım / imar planına esas jeolojik – jeoteknik etüt çalışmaları ve mikrobölgeleme çalışmalarının sonucu büyük ölçekli tehlike haritaları hazırlanması gereklidir (bu kısım ilerleyen bölümlerde de anlatılacağı üzere eksikleriyle beraber zaten mevzuatta da vardır).

Bölge, il, belediyeler ve yerleşmeler gibi farklı ölçeklerde ve ölçekle orantılı olarak farklı çözünürlükte tehlike ve risk haritalarının tanımı, elde edilme esasları ve yöntemleri belirsizdir. Bu durum uygulamada çok farklı esas ve yöntemlerle tehlike ve risk haritalarının hazırlanmasına neden olmaktadır. Özellikle de bölge ve il düzeylerinde bütünleşik tehlike ve risk tanımı ve belirlenmesi yöntemlerinin belirlenmemiş olması bu ölçeklerdeki mekânsal planlamalarda afet tehlike ve riskinin dikkate alınmadan planlar hazırlanmasına yol açmaktadır.

Ülke/bölge/kent/yerel düzeylerde farklı kurum ve kuruluşlar (AFAD, İAADM, MTA, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su Bakanlığı, Belde ve Belediyeler vb.) tarafından derlenen tehlike bilgilerinin ve hazırlanan tehlike belgelerinin, merkezi yönetimce (bu durumda, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ nca) bütünleşik ve dinamik bir dokümantasyon ve haritalama sisteminde (CBS) saklanması ve bunların ilgili yönetimlere tebliğ edilmesi (Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü gibi), vatandaşlara saydamlıkla duyurulması ve kullanılmasına ilişkin yöntemleri ve kurumsal yetkileri belirleyen yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Sonuç olarak; sınırlı sayıda ili kapsayan pilot proje niteliğindeki çalışmalar haricinde, yerleşim yerlerini etkileyen tüm tehlikeleri dikkate alan bütünleşik afet tehlike haritalarının hazırlanmamış olması, tehlikelere ilişkin olarak farklı kurumlar tarafından üretilen veri ve analizlerin tüm ilgili ve kullanıcıların erişimine sunacak altyapıların geliştirilmemiş olması ve söz konusu veri ve analizlerin her düzeydeki planlama uygulamalarına girdi temin etmesinin sağlanamamış olması büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Yüzey faylanması tehlikesi çalışmaları hem küçük ölçekte hem de büyük ölçekte kullanımı olan çalışmalardır. Küçük ölçekte arazi kullanımını yönlendirirken, büyük ölçekte yerleşime uygunluğu, planlamayı ve yapılaşmayı doğrudan etkilerler.

Deprem kaynaklı afet tehlikelerinden biri olan “yüzey faylanması tehlikesi” nin uygulama ve mevzuat açısından durumu aşağıdaki gibidir.

5.1.2 Yüzey Faylanması Tehlikesiyle İlgili Mevcut Mevzuat ve Uygulama Ülkemizde, afet risklerini azaltma amacıyla hazırlanan, yerleşim noktalarını etkileyen, çeşitli afet

olayları ile bütünleşik afet (deprem, heyelan, su baskını, kaya düşmesi, çığ, yangın vb.) tehlikelerinin incelenmesini ve değerlendirilmesini içeren iki tür çalışma bulunmaktadır.

Birincisi; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından usul ve esasları belirlenen ve İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri teknik elemanları tarafından hazırlanan, incelenen ve değerlendirilen, genellikle plansız alanlarda (kırsal alanlarda), köy sıfatındaki yerleşim birimleri için olmuş ya da muhtemel afet tehlikelerinin değerlendirildiği “jeolojik (afet) etüt raporları” dır. Bir başka deyişle, AFAD tarafından detayları yönetmelik / genelgelerle belirlenen, olmuş ya da muhtemel, münferit, yerel ölçekteki afet olaylarını yerbilimsel veriler ışığında değerlendiren, “afete maruz bölge” sınırlarını ve afetzede listelerini içeren teknik raporlar ve haritalardır (Gökçe ve diğ., 2008). Bu raporlar ilgili kamu kurum/kuruluşunun imkânları doğrultusunda hazırlandığından, örnek alma, yerinde ya da laboratuvarda deney/ölçüm içermediklerinden, genellikle detaylı jeoteknik ya da jeofizik veri içermezler.

Diğer bir rapor türü ise, planlı alanlar için; yani çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planları, köy yerleşme planı ve mevzi imar planlarına (genellikle 1/5.000 ve daha büyük ölçekli) esas altlık teşkil eden, özel sektör ve üniversiteler tarafından hazırlanan “jeolojik etüt, jeolojik-jeoteknik etüt ve mikrobölgeleme raporları” dır. Afet tehlikelerini ortaya koyan genellikle alt ölçekteki planlar için hazırlanan, amacına göre yerleşime uygunluğa – arazi kullanımına yönelik sonuçlar üreten ve/veya zemin etütlerine atıflarda bulunan, planlama aşamasında dikkate alınması gereken önlemler ve öneriler içeren ve

46 46

amacına, ölçeğine ve afet çekincesine göre detayı ve içeriği değişen, ekleri haritalar ile bir bütün oluşturan jeolojik çalışmalardır.

Bu çalışmalar sonucunda, çalışma alanının yerleşime uygunluk durumu belirlenir. Çalışmalar kapsamında hazırlanmış olan ham veri haritaları (jeoloji, eğim, yeraltı suyu haritaları vb.), ara ürün haritalar (yerel zemin sınıfları vb.) ve analizler-sentezler sonucu oluşturulan tehlike haritalarının (sıvılaşma, zemin büyütmesi vb) tamamı değerlendirilip, mühendislik yorumları da katılarak yerleşime uygunluk değerlendirmesi yapılır ve final yerleşime uygunluk haritaları hazırlanır. Çalışma alanı içinde doğal afet tehlikeleri ve/veya jeoteknik problemler, diğer kanunlar vb. nedenler veya teknik ve ekonomik olarak önlem alınması uygun bulunmamış alanlar olması nedeniyle, planlanmaması ve herhangi bir sebepten ötürü yapılaşmaya gidilmemesi gereken alanlar “yerleşime uygun olmayan alanlar” olarak adlandırılır. Bu tür alanlar için de “afete maruz bölge” kararı alınır (alınmalıdır) ve yapılaşma ve ikamet yasaklanır.

Bu bağlamda “afete maruz bölge” tanımına da açıklama getirmek gerekmektedir. Özellikle plana esas jeolojik, jeolojik – jeoteknik etüt ve mikrobölgeleme çalışmaları kapsamında, ilerleyen kısımlarda anlatılacağı üzere teknik detayları tam anlamıyla belirlenmemiş de olsa, yüzey faylanması tehlikesi yaratacağı öngörülen faylar tespit edilmiş ve haritalanarak “yerleşime uygun olmayan alan” değerlendirilmesi yapılmışsa, bu tür alanlar için de ‘afete maruz bölge kararı’ alınır/alınmalıdır. Dolayısıyla, ‘Afete Maruz Bölge’, jeolojik (afet) etüt raporlarında; heyelan, su baskını, kaya düşmesi ya da çığ vb. tehlikelerden etkilendiği veya etkilenebileceği belirtilen, ıslah ya da önlem tedbirleriyle teknik ya da ekonomik olarak söz konusu afet tehlikesinin ortadan kaldırılamadığı durumlar için sınırları belirlenen alanlara ya da tehlikenin alınacak önlemler ile ortadan kaldırılmasına kadar geçen süre için sınırları belirlenen alanlara (yapı ve ikamete yasaklı afet bölgesi) denir (Gökçe ve Tetik, 2012).

Her iki rapor – çalışma ve ekleriyle ilgili usul ve esasların belirlenmesi ve değerlendirme – onaylama iş ve işlemleri, 2009 yılı sonuna kadar mülga Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılırken, günümüzde plana esas “jeolojik etüt, jeolojik-jeoteknik etüt ve mikrobölgeleme raporları”, 2011 yılında kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve taşra teşkilatları vasıtasıyla değerlendirilmektedir. Afet (Jeolojik) Etüt Raporlarının ise “İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri” tarafından hazırlanmasına ve “AFAD” tarafından incelenerek onaylanmasına devam edilmektedir.

Plana esas raporlarda, bütünleşik afet tehlikeleri göz önüne alınmakla beraber, depremden kaynaklanan yüzey kırıkları/faylar üzerinde ve yakın çevresinde afet tehlikesinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusundaki kriterler bu çalışmada ortaya konmuştur. Bu çalışma, aşağıdaki sorunların en aza indirgenmesine yardımcı olabilir:

İmar planlarına altlık oluşturan jeolojik, jeolojik - jeoteknik etüt raporlarında, kısmi bilimsel

çalışmalar göz önüne alınarak diri faylar etrafında tampon bölgeler oluşturulmasına karşın, diri faylar etrafında tampon bölge oluşturma ile ilgili herhangi bir mevzuat bulunmamaktadır (hatta bir, iki ülke hariç dünyada da bu durum böyledir). 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısı ile Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” kapsamında yerleşim alanlarından geçen aktif fayların etrafında tampon bölge oluşturulmasına yönelik yasal düzenleme ve kriterleri tanımlayan her hangi bir madde de bulunmamaktadır. “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” ile yapıların yer sarsıntısına karşı dayanıklı olmasını sağlayacak tasarım ölçütleri geliştirilmiş olmasına rağmen, yönetmelik içinde yüzey faylanmasından ileri gelecek risklerin azaltılması yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu anlamda kentsel planlamanın bir parçasını oluşturan yerbilimsel verilerin planlamaya entegrasyonunda, faylar etrafında kısmi bilimsel çalışmalar göz önüne alınarak oluşturulan tampon mesafelerin belirli kriterlere göre yeniden yapılandırılması, bu tehlikeye bağlı yerleşime uygunluk değerlendirmelerinin doğruluğu konusundaki belirsizlikleri azaltacak, planlamayı olumlu yönde etkileyecektir.

Aktif faylar ile bu faylardan sakınma mesafesinin planlama sürecini nasıl etkileyebileceği hususunda belirsizlikler vardır. Bilinen, iyi tanımlanmış aktif faylara yaklaşım mesafesi olarak imar planlarında sınırlamalar getirilmesi, dünyada da yaygın bir uygulama olmamasına karşın; Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya eyaletinde Alquist - Priolo Yasası gereğince bilinen yüzey kırıklarına 15 metreden daha yakın mesafedeki alanlara imar izni verilmemekte, bu alanlar aktif yeşil alanlar veya çok zorunlu hallerde çok düşük yoğunlukta konut veya ticaret alanları olarak kullanılmaktadır. Japonya’da böyle bir yasal sınırlama olmamasına rağmen, uzun yıllardır oturan kültür ve anlayış çerçevesinde bu tür alanlar park, çocuk bahçesi, yol, yeşil alan olarak kullanılmaktadır.

4747

Yeni Zelanda’da ise merkezi hükümet bu konuda “Aktif Faylar Üzerinde veya Yakınında Arazi Kullanım - Gelişimi Planlaması” konulu kılavuz mahiyetinde bir yayın hazırlatmış ve uygulama yetkisini bu kılavuz uyarınca yerel yönetimlere bırakmıştır. Bu kılavuzda ayrıca aktif fayların her iki tarafında 20 metrelik bir alanın yapılaşmaya açılmaması önerilmektedir.

Avrupa Birliği’nin planlamaya ilişkin direktifleri arasında, bilinen aktif faylar ve yüzey kırıklarına yaklaşım mesafesi hususunda standart bir kural bulunmamakta, ancak genel bir prensip olarak, yüzey kırılmaları, sıvılaşma, farklı oturma ve yanal yayılma, krip gibi zemin problemine sahip olduğu belirlenen alanlarda önemli yapı ve tesislerin kurulmasına, yüksek yoğunluklu konut, sanayi, ticaret gibi fonksiyonlarla kullanılmasına ve özel önlemler alınmadan bilinen fayları dikine kesen otoyol, tünel, metro, kara ve demiryolu gibi doğrusal yapılara izin verilmemektedir.

2013 yılına kadar; 1977 - 1986 yılları arasında Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından gerçekleştirilen Türkiye’nin diri fayları ve depremsellikleri projesi kapsamında toplanan veriler ışığında diri ve olasılı diri faylar 1/100.000 ölçekli topoğrafik haritalar üzerine işlenmiş olup, sunum kolaylığı açısından faylar 1/1.000.000 ölçekli haritaya aktarılmıştır. O günkü veriler doğrultusunda üretilen bu haritaya, sonradan da anlaşıldığı üzere o günün şartları ve teknik imkânlar doğrultusunda diri faylar işlenebilmiştir. Fayların aktivitesi ve harita ölçeği göz önüne alındığında diri ve olasılı diri faylar planlamada nasıl değerlendirileceği hususunda belirsizlikler içermektedir. Neyse ki bu belirsizliklerin büyük bir kısmı bir önceki bölümde (4.2 Türkiye Diri Fay Haritaları) anlatıldığı üzere yenilenmiş diri fay haritalarıyla giderilmiştir. Yenilenmiş Türkiye Diri Fay Haritaları’ nda kullanılmış olan tüm faylar, projeye özgü inceleme alanında karşılaşıldığında yüzey faylanması tehlikesi açısından değerlendirilmelidir.

Belirli bir program dâhilinde, incelenmeden faylar üzerinde oluşturulan tampon bölgelerin daraltılması ya da genişletilmesi mülkiyet açısından belirli mağduriyetleri de beraberinde getirmektedir. Faya ait kırık hatlarının yeryüzündeki izlerinin, bilimsel dayanağa sahip aletsel yöntemler ile belirlenerek ortaya konması, fayın özellikleri ve mekanizması göz önüne alınarak tehlike ve risk tabanlı fay sakınım bandı oluşturma kriterlerinin ortaya konması, planlama sonrası oluşacak mağduriyetlerin ortadan kalkması konusunda ilk adımı oluşturacaktır. Depremler sonucu oluşan yüzey kırıkları, yeryüzündeki izlerinin yanı sıra yatay, düşey ve verev yönde zemin ötelenmelerini de beraberinde oluşturmaktadır. Aktif faylar üzerine yapılmış binalarda hasarın büyük bir kısmını, deprem etkisinin yanında kesme ve rotasyondan - burulmadan kaynaklanan ötelenmeler oluşturmaktadır. Bu da depremlerde yüzey kırıkları üzerinde inşa edilen yapılarda daha fazla can ve mal kaybına neden olmaktadır. Ayrıca, diri fay hatlarının ortasında inşa edilen yapıların yanal ve düşey yer değiştirmelerden kaynaklanacak hasarları önlemeye yönelik uluslararası olarak kabul görmüş bir teknolojide bulunmamaktadır.

Ülkemiz sınırları içinde ya da sınırlarını aşan fayların mevcudiyeti ve türleri, aktiviteleri konusunda bilimsel camiada tartışmalar sürse de, 2012 yılı itibariyle büyük emeklerle MTA tarafından hazırlanmış, 1/250.000 ve 1/25.000 ölçeğinde yenilenmiş diri fay haritaları kullanıma sunulmuştur (Emre ve diğ., 2011, 2013). Bu durum, hem küçük ölçekli hem de 1/5.000 ve daha büyük ölçekli nazım ve uygulama imar planlarına esas jeolojik - jeoteknik ve mikrobölgeleme, yüzey faylanması ve sakınım bantları oluşturma çalışmalarında, büyük – kritik mühendislik yapılarının yer seçimi ve tasarımında yönlendirici olmalı, yenilenmiş diri fay haritalarının ve diğer literatür çalışmalarının kullanılmasına yol açmalıdır.

Küçük ölçekli çalışmalardan büyük ölçekli çalışmalara yansıyan en büyük problemlerden biri ölçek faktörünün kendisidir. Bu konu ile ilgili çalışmaları olan ülkelerden Amerika ve Yeni Zelanda’ da, aktif faylar üzerinde tampon bölge oluşturmada göz önüne aldıkları aktif / diri fay haritalarının ölçeği 1/24.000 ve 1/10.000’dir. İmar planı çalışmalarında ve altlık jeolojik - jeoteknik raporlarda kullanılan ölçek ise 1/5.000 ve daha büyük ölçeklerdir. 1/100.000 ölçekli diri fay haritasında 1mm kalınlığındaki bir çizgi 100 m’ye karşılık gelir. 1/100.000 ölçekte 1mm kalınlık ile temsil edilen bir çizgisellik, 1/1.000 ölçekli bir haritaya aktarılmak istendiğinde, 1mm’lik aynı çizginin haritadaki yerinde yaklaşık 100 m’lik bir sapma (hata payı) söz konusu olacaktır (1/250.000 ölçeklide 250 metre ve daha fazla). Fayın aktif olduğu düşünüldüğünde oluşturulacak tampon bölgenin genişliği ±100m’lik bir hata ile 1/1000 lik bir harita üzerine çizilmiş olacaktır (çalışmacının doğru ve eksiksiz olarak fayı belirlediği ve haritaya aktardığına bağlı olarak). Büyük ölçekte bu büyüklükte bir hata payı ise yerleşime uygun olan bazı alanların hatalı olarak yerleşime / yapılaşmaya kapatılmasına ya da yerleşime uygun olmayan alanların yerleşim amaçlı kullanılmasına neden olabilmektedir. Ayrıca bu hata payı, stratejik anlamda

4848

önemli olan bazı yapı ve tesislerin (köprüler, viyadükler, nükleer santraller, barajlar, boru hatları, termik santraller, yüksek gerilim hatları ve büyük transformatör merkezleri, liman ve gemi tersaneleri, büyük organize sanayi bölgeleri vb.) yer seçimi çalışmalarında daha büyük problemlerin yaşanmasına neden olacaktır. Genel olarak, yüzey faylanması oluşturan depremlerde, fay izi üzerinde yer alan binalar tamamen

yıkılmakta, diri fayları dikine geçen galeri, otoyol, metro, tünel, tüp-geçit, sulama-kanalizasyon kanalları ve doğal gaz boru hatları gibi çizgisel mühendislik yapıları, çarpılmakta, bükülmekte ve ötelenmekte; baraj, hidrolik santraller, nükleer reaktörler ve petro-kimya rafineleri gibi geniş bir alanda kamu güvenliğini tehdit eden kritik mühendislik yapılarında geri dönüşü olmayan ekonomik kayıplara neden olmakta ve daha da önemlisi gökdelen, alış-veriş merkezleri, hastane, okul ve stadyum gibi çok kalabalık insan barındıran yüksek katlı yapılarda çok sayıda can ve mal kaybına yol açabilmektedir.

1/1.000.000 ölçekli 1992 tarihli Türkiye diri fay haritasına göre; diri ve olası diri fay hatları ile kesişen il sayısı 68, ilçe sayısı 400 adettir (Türkiye’deki il toplam sayısı 81, ilçeler toplamı ise 922 adettir). Diri ve olasılı diri faylar etrafında oluşturulan 10 km genişliğindeki kuşak içinde, 554 belde bazında yerleşim birimi, 6174 belde ve köy bazında yerleşim birimi kalmaktadır (Şekil 28).

Türkiye`nin diri fay haritasının güncelleştirilmesi projesi kapsamında 2010 yılı sonunda MTA tarafından 1/250.000 ölçekli diri fay haritasının üretilmesini müteakip, daha önce MTA tarafından üretilen 1/1.000.000 ölçekli diri fay haritasındaki güncellemeler ve değişiklikler nedeniyle, diri faylara yakın olan veya bu faylardan etkilenebilecek yerleşim birimleri sayısında azalış ve/veya artışlar olabilecektir. Bu nedenle bu projenin kentsel planlama açısından nedenli önemli olduğu göz ardı edilmemelidir.

5.1.2.1 Türkiye’de Mevcut Mevzuat ve Uygulama

Türkiye de, afet yönetimi ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili bulunan ve halen uygulanan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”, 3194 sayılı “İmar Kanunu”, 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun” içerisinde aktif faylar, yüzey faylanması tehlikesi ve bu tehlikenin kentsel ve kırsal planlama ile etkileşimine yönelik herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Yapılan araştırmalarda görülmüştür ki aktif faylar ile yapılmış münferit bilimsel çalışmalar, şura ve çeşitli komisyon çalışmaları kapsamında hazırlanan raporlarda, aktif fayların depremselliğine değinilmiş olmasına rağmen, yüzey faylanması tehlikesine doğrudan atıfta bulunulmamıştır.

Aktif faylara ve dolayısıyla yüzey faylanması tehlikesine değinen rapor, genelge düzeyinde mevzuatlar vb. ise şu şekilde özetlenebilir:

4949

ekil 28. (A) Đçinden diri ve olasılı fay geçen iller. (B) Đçinden diri ve olasılı fay geçen ilçeler. (C) 1/1.000.000 ölçekli Türkiye diri fay haritasında, diri ve olasılı diri faylar etrafında oluturulan 10 km geniliğindeki kuak içinde, 6714 adet yerleim birimi kalmaktadır.

5050

1. Bayındırlık ve Đskân Bakanlığı tarafından 2004 yılında düzenlenen Deprem urası sonucunda hazırlan Afet Bilgi Sistemi Komisyonu Raporunda, özellikle diri faylar, neotektonik ve paleosismoloji üzerine yoğunlaılmıtır; 2.2. Diri Fay Neotektonik Paleosismoloji Veri Tabanı Deprem tehlikesi, deprem riski ve bunların doğru biçimde belirlenip değerlendirilebilmesi için Türkiye ve yakın çevresinin neotektoniğinin, neotektoniğin en önemli ögesi ve depremlerin ana kaynağını oluturan diri fayların (aktif fayların) aletsel ve tarih öncesi dönemlerde aktif faylardan kaynaklanmı yıkıcı depremlerin sayısı ve yinelenme aralığının saptanabilmesi için de paleosismoloji’nin çok iyi bilinmesi gerekir. Bu nedenle Diri Fay Bilgileri Deprem Tehlike analizlerinde kullanılan temel veri tabanı niteliğinde olup Ulusal Diri Fay Veri Tabanına gereksinim vardır. Deprem tehlikesi değerlendirmesinde kullanılması zorunlu olan parametrelerin (aktif fay uzunluğu, toplam atım miktarı, yıllık kayma hızı, deprem büyüklüğü, yıkıcı deprem yinelenme aralığı, deprem ve faylanma mekanizmasının anlaılması v.b.) sağlıklı ve en etkin biçimde üretilebildiği iki önemli yoldan biri aktif fay haritalaması diğeri ise paleosismolojidir. Aktif fayların tanınmasında yaygın olarak kullanılan değiik kriter ve teknikler kullanıcılar tarafından teorik ve uygulamalı olarak yeterli düzeyde bilinmemektedir. Bu nedenle, mühendislerin aktif faylar konusunda meslek içi eğitime tabi tutulmaları gereklidir. Paleosismolojik çalımaların belirlenecek bir standart kapsamında yürütülmesi ve en azından öncelikli neotektonik birimler için kısa vadede gerekli sonuçlar elde edilmelidir. Kısa vadede yapılacak çalımalarla uzak ve yakın gelecekte büyük yıkıcı depremlere sahne olacak sismik bolukların yeri, sayısı ve hangi büyüklükte deprem üretebileceği olasılığı belirlenmelidir. Bu bağlamda, aktif fay, segmentasyon ve paleosismoloji çalımalarının ana tektonik birimlerin yanı sıra levha içi diğer ikincil fayfay zonlarına kaydırılması ve bu çalımaların hızla tamamlanması gerekir. Bu gereksinmeler doğrultusunda belirlenmi ana öneriler aağıdaki gibi sunulabilir: 1.Deprem tehlikesinin doğru ekilde belirlenip değerlendirmesinin yapılabilmesi için Ulusal Deprem Bilgi Sistemi’ne acilen gereksinim vardır. Bu amaçla MTA Genel Müdürlüğü Ulusal Jeolojik Aratırma Kurumu olarak yeniden yapılandırılmalı ve konuyla ilgili diğer kurumlarla egüdüm içinde, Diri Fay Veri Tabanını hazırlamakla görevlendirilmelidir. 2. Eksiksiz ve doğru bir Türkiye Diri Fay Haritasının hazırlanmasına öncelik verilmelidir. 3. Yerleim amaçlı planlamalarda Paleosismik ve Diri Fay verileri kullanılarak Diri Fay zonları boyunca tampon bölge oluturma esasları belirlenmelidir. Büyük boyutlu Mühendislik yapılarının yer seçimi ve yapımı aamalarında, Paleosismoloji aratırması ve Diri Fay parametrelerinin kullanımı yasal bazda zorunlu hale getirilmelidir. 4. Neotektonik ve paleosismoloji aratırmalarının desteklenmesine ve gelitirilmesine öncelik, üniversitelerde neotektonik ve paleosismoloji konusundaki lisansüstü eğitim programlarına da ağırlık verilmelidir. 5. Deprem Bilgi Sistemi içerisinde Diri Fay Veri Tabanıyla ilgili olarak, Bayındırlık Bakanlığı Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Deprem Aratırma Dairesi, diğer bilimsel aratırma kurumlarından gelen veri tabanını uygulama sürecine aktaran ve uygulama parametrelerini belirleyen bir kurum olarak görev üstlenmelidir. 6. Gerek Deprem Bilgi Sisteminin gerekse onun alt bilgi gruplarını oluturan diğer veri tabanlarının oluturulması, denetimi, alt bilgi grupları arasında koordinasyon ve bilgi akıını sağlayıcı ve gerekse deprem konusunda halkın doğru olarak bilgilendirilmesi için, görevi ve yapısı yasayla belirlenmi bir Deprem Üst Kurulu oluturulmalıdır.

Yine aynı raporun “Diri fay – Neotektonik Paleosismoloji Veri Tabanı Alt Komisyon Raporu”

kısmının ‘4.6 Öneriler’ balığı altında aağıdaki görüler paylaılmıtır:

4.6 Öneriler 1. Deprem tehlikesinin doğru ekilde belirlenip değerlendirmesinin yapılabilmesi için Ulusal Deprem Bilgi Sistemi’ne acilen gereksinim vardır. Ulusal Deprem Bilgi Sistemi Neotektonik, Diri Fay, Paleosismoloji, Sismoloji, Jeofizik ve Jeodezik veri tabanlarıyla beslenmelidir. Ulusal Deprem Bilgi Sisteminin bata gelen veri tabanlarından ilki deprem kaynağını oluturan Diri Fay Haritaları ve Diri Fay Veri Tabanıdır. Bu amaçla MTA Genel Müdürlüğü Ulusal Jeolojik Aratırma Kurumu olarak yeniden yapılandırılmalı ve konuyla ilgili diğer kurumlarla (Üniversiteler, TÜBĐTAK, DAD ve KOERĐ) egüdüm içinde, Diri Fay Veri Tabanını hazırlamakla görevlendirilmelidir. 2. Eksiksiz ve doğru bir Türkiye Diri Fay Haritasının hazırlanmasına öncelik verilmelidir. Türkiye Diri Fay Haritası hazırlanırken kullanılacak veriler, 1/25.000 ölçekli topoğrafik haritalar baz alınarak üretilmeli, daha sonra bu bilgiler, 1/ 50.000, 1/100.000, 1/250.000 ve1/500.000 gibi küçük ölçekli haritalara ya da mikrobölgeleme, imar uygulamaları, mühendislik yapıları ve yer seçimi gibi ayrıntı gerektiren özel amaçlı çalımalarda kullanılmak üzere 1/10.000, 1/5.000 ve 1/1000 gibi daha büyük ölçekli haritalara dönütürülmelidir. Özetle, 1/25.000 ölçekli Neotektonik ve Diri Fay Haritaları yapılmadan Mikrobölgelemeye geçilmemelidir. 3. Bölgealt bölge planlaması ve yer seçimi sürecinde Tematik (Diri Fay, heyelan, sıvılama, tsunami, takın vb.) ve Bütünleik Doğal Tehlike Haritaları; Đmar Uygulama planlama sürecinde ise Mikrobölgeleme Haritaları ve ek bilgilerinin kullanımı yasa ve yönetmeliklerle zorunlu hale getirilmelidir.

5151

Ayrıca yerleim amaçlı planlamalarda Paleosismik ve Diri Fay verileri kullanılarak Diri Fay zonları boyunca tampon bölge oluturma esasları belirlenmelidir. 4. Büyük boyutlu Mühendislik yapılarının (oto yollar, tünel, hava limanı, baraj, liman, petrol ve doğal gaz boru hatları vb.) yer seçimi ve yapımı aamalarında, Uluslararası projelerde olduğu gibi, ulusal projelerde de, Paleosismoloji aratırması ve Diri Fay parametrelerinin (diri fayın ya da fay zonunun geniliği, uzunluğu, geometrisi, faylanma mekanizması, atım miktarı ve yıllık devinim hızı, yüzey kırığı oluturup oluturmadığı, deprem üretip üretmediği, ürettiği ya da üretebileceği depremin büyüklüğü, deprem yinelenme aralığı) kullanımı yasal bazda zorunlu hale getirilmelidir. 5. Neotektonik ve paleosismoloji aratırmalarının öncelikli desteklenmesi ve gelitirilmesine öncelik verilmelidir. Bu amaçla Be Yıllık Kalkınma Planları ve yıllık yatırım programlarında aratırmacı kurum ve kurulularda depreme yönelik projelerin öncelikli projeler olarak desteklenmesi, bu konuda teknolojik donanımlarının arttırılması, yetimi eleman eksikliklerinin giderilmesi gereklidir. Deprem tehlikesinin ortaya konulmasına yönelik olarak DPT tarafından Ulusal Deprem Aratırma Programları oluturulmalı ve bu programlarda ülkenin Neotektoniği, paleosismolojisi ve deprem tehlikesini ele alan projeler öncelikle desteklenmelidir. 6. Üniversitelerde Neotektonik ve paleosismoloji konusunda uzman yetitirmeye ağırlık veren Lisansüstü Eğitim Program’larına ağırlık verilmeli ve bu programlar ve konu ile ilgili projeler öncelikle desteklenmelidir. Konuyla ilgili Uygulamalı kurum ve kurulularda, bu programlardan mezun olmu kiilerin istihdamına öncelik verilmelidir. 7. Deprem Bilgi Sistemi bir Koordinasyon Kurumu olarak anlaılmalı, bu konuda mevcut yapıyı daha da karmaık hale getirebilecek yeni bir kurumsal yapılanmadan kaçınılmalıdır. Buna karın mevcut kurumsal yapılanmada kurumlar arası yetki karmaası giderilmelidir. Deprem Bilgi Sistemi içerisinde Diri Fay Veri Tabanıyla ilgili olarak, Bayındırlık Bakanlığı Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Deprem Aratırma Dairesi, diğer bilimsel aratırma kurumlarından gelen veri tabanını uygulama sürecine aktaran ve uygulama parametrelerini belirleyen bir kurum olarak görev üstlenmeli, bu amaçla diğer kurum ve kurulularla gerekli koordinasyon sistemi oluturulmalıdır. 8. Deprem tehlikesinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi, daha pratik ve daha kısa sürede gerçekleebilir olması nedeniyle, Türkiye genelinde değil kentler bazında ele alınmalı ve öncelikle, birinci ve ikinci derece deprem kuağında bulunan illerden balamak üzere tüm yerlekeler ve çevrelerinin 1/25.000 ölçeğinde ayrıntılı Neotektonik Haritaları yapılmalıdır. 9. Türkiye genelinde sismik bolukların kısa sürede belirlenip, bu bölgelerdeki deprem tehlikesi değerlendirmeleri, uygulamalı Diri Fay ve Paleosismoloji çalımaları ile ivedi olarak yapılmalıdır. 10. Gerek Deprem Bilgi Sisteminin gerekse onun alt bilgi gruplarını oluturan diğer veri tabanlarının oluturulması, denetimi, alt bilgi grupları arasında koordinasyon ve bilgi akıını sağlayıcı ve gerekse deprem konusunda halkın doğru olarak bilgilendirilmesi için, görevi ve yapısı yasayla belirlenmi bir Deprem Üst Kurulu oluturulmalı ve bu oluum sonrasında, deprem konusunda yetkili olmayan kii ve kuruluların deprem konusunda spekülasyona yol açacak açıklamalarda bulunmasına izin verilmemelidir.”

2. Mülga Bayındırlık ve Đskân Bakanlığı Afet Đleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan,

yürürlüğe sokulan ve günümüzde Çevre ve ehircilik Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan 19.08.2008 gün ve 10337 sayılı Genelge, “mevcut veya olası yerleim alanlarında afet zararlarının azaltılması ve afete duyarlı planlamanın etkin hale getirilmesi için Đmar Mevzuatı’ nda tanımlı planların hazırlanmasından önce, plan ölçeğiyle uyumlu nitelikte, Jeolojik Etüt, Jeolojik Jeoteknik Etüt ve Mikrobölgeleme Etüt Raporları’ nın hazırlanması” ile ilgili olup, rapor eki açıklamalarda, “Doğal Afet Tehlikelerinin Değerlendirilmesi” balığı altında aktif tektonik, yüzey faylanması ve paleosismoloji ile ilgili aağıdaki açıklamaları içermektedir;

Aktif Tektonik Bu balık altında, inceleme alanını etkileyen genç ve aktif tektonik yapılar detaylı bir ekilde sunulmalıdır. Đnceleme alanının içinden (veya inceleme alanının içinde bulunduğu paftaların dâhilinden geçen ve aktif olarak tanımlanan ana, tali, gömülü vb. faylar uygun ölçekte (1/5000) haritalanmalıdır. Đnceleme alanı dâhilinde söz konusu yapılar olsun olmasın, inceleme alanını etkileyebilecek fay sistemleri (deprem kaynakları) uygun ölçekte haritalanır ve tüm karakteristik özellikleri (tür, uzunluk, derinlik, tekrarlanma süresi, geçmite yarattığı ve yaratabileceği en büyük deprem büyüklüğü vb) detaylı olarak anlatılır. Yüzey Faylanması Kuvvetli depremler sırasında, faylar genellikle yüzeye ulaır. Yüzeydeki kırığının konumu, bir depremden diğerine değiebilmektedir. Bu nedenle, yüzeysel faylanma potansiyelinin yüksek olduğu bölgelerin kesin olarak belirlenmesi mümkün olmayabilir. Yüzeysel faylanma ve tektonik hareketlere bağlı hasar, depreme neden olan aktif fayın yüzeylendiği sınırlı bölgelerde ortaya çıkar. Bu durumlarda, fay kırığının türüne bağlı olarak farklı etkiler gözlenmektedir. Bunlara örnekler: Düey yer değitirmeler Yanal atımlar Kademeli paralanma zonları

5252

Yüzeysel faylanma haritasının hazırlanmasında kullanılacak ham veri, incelenen sahanın ve çevresinin, aktivitesi bilinen fayları, potansiyel aktif fayları ve aktivite göstermeyen faylarını ve içeren sismotektonik haritası sağlanmalıdır. Eğer geçmite depremler sonrası yüzeysel faylanma gözlenmise, mevcut dokümanlar yardımı ile gözlenen fay izleri haritalanmalıdır. Bu konu ile ilgili veriler, MTA Genel Müdürlüğünden temin edilebilir. Gerek inceleme alanı ve çevresinin depremselliği hakkında bilgi sahibi olmak, gerekse deprem tehlike analizlerinin tamamlanabilmesi için sismolojik kayıtlar ilgili kurumlardan elde edilmeli, değerlendirilmeli ve etüt raporları kapsamında verilmelidir. Paleosismolojik Çalımalar Çalıma alanı içinde ve/veya bölgesel ölçekte fay veya faylar varsa; bu fay veya fayların deprem üreten diri fay olup olmadığı (Holosende hareket etmi), ürettiği ve üretebileceği en büyük deprem, en son ürettiği depremin zamanı, yinelenme aralığı, sıklığı, Deprem Bölgeleri Haritasında yerinin gösterilmesi, bölgenin tarihsel depremselliği vb. bilgiler verilmeli; çalıma alanı içinde olan veya olduğu belirlen bu fayın deprem üreten diri bir fay olduğu belirlenirse, yeterince yapılacak hendek (trench), sondaj, jeofizik, elektromanyetik yöntemler ve literatür tarama çalımalarıyla, fayın muhtemel depremde yüzey kırığı oluturup oluturmayacağı, fayın tipi, doğrultusu ve eğimi, yer değitirme miktarı ve yüzey jeolojisi ile ilikisi hakkında bilgi verilerek literatürde bulunan uygulamalara uygun yorum yapılmalıdır.

3. Sonradan lağv edilen “Ulusal Deprem Konseyi” nin 2005 yılında hazırlayıp sunduğu, “Ulusal

Deprem Aratırma Programı (Strateji, Aratırma Alanları Ve ArGe Konuları) Hazırlık Raporu’ nda Türkiye’ nin aktif tektoniği, diri fayları ve depremselliğine aağıdaki ekilde atıfta bulunulmutur; 3.1.2. Alt Balıklar ve Tanımlar 1. Türkiye’nin Aktif Tektoniği, Diri Fayları ve Depremselliği 1.1. Deprem Jeolojisi a. Güncel tektonik ve diri fay aratırmaları, diri fay haritası ve veri tabanı oluturulması: Türkiye ve yakın çevresindeki güncel tektonik deformasyon süreçlerinin anlaılması, deprem kaynağı olan diri fayların aratırılarak haritalanması, fayların uzunlukları, nitelikleri, geometrik ve deprem segmentlerinin tanımı ve kinematik özelliklerinin belirlenerek deprem potansiyellerinin değerlendirilmesi, Türkiye Diri Fay Haritasının yenilenmesi ve ilgili veri tabanı oluturulmasını kapsar. Jeoloji, jeomorfoloji, jeofizik, jeodezi aratırma yöntemleri ve aletsel ve tarihsel dönem deprem katalog bilgileri kullanılarak gerçekletirilir. b. Paleosismoloji: Ülkedeki diri fayların yakın jeolojik geçmiindeki (40 000 yıl) deprem aktivitesinin aratırılarak gelecekteki deprem davranılarının tahmini ve deprem tehlike değerlendirmelerinde gerekli parametrelerinin (yer, zaman, büyüklük, deprem dönü/tekrarlanma periyodu, maksimum kırılma uzunluğudeprem büyüklüğü, yer değitirme miktarı vb fay parametreleri) ortaya konulmasını hedefler. Jeomorfoloji, Kuvaterner jeolojisi, sığ sismik ve yer radarı (GPR), kayma hızı (jeolojikjeomorfolojik ötelenmelerjeodeziGPS), hendek kazısı ve loglama, radyometrik yalandırma, tarihsel deprem katalogları vb veriler kullanılarak gerçekletirilir.

4. Babakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı (AFAD) Deprem Dairesi’ nin bünyesinde

yer alan Deprem Danıma Kurulu (DDK) ile birlikte hazırlamı olduğu, depremden korunmak, deprem zararlarını azaltmak, deprem sonrası yapılacak faaliyetler hakkında öneriler sunmak ve depremle ilgili aratırmalar için politikaları ve öncelikleri belirlemek amacıyla 2011 yılı içerisinde yayınladığı “Ulusal Deprem Stratejisi Ve Eylem Planı, 20122023” kılavuzunda “Deprem Tehlike Analizleri Ve Tehlike Haritalarının Gelitirilmesi” balığı altında konuyla ilgili yapılması gerekenler özetlenmitir;

HEDEF A.2: DEPREM TEHLĐKE ANALĐZLERĐ VE TEHLĐKE HARĐTALARININ GELĐTĐRĐLMESĐ Ülke, bölge ve yerel ölçeklerde deprem tehlikesinin doğru olarak tanımlanması, diri fayların neden olacağı depremlerin ne büyüklükte, ne zaman, ne sıklıkta ve nerede gerçekleme olasılıkları olduğunun, deprem yer hareketinin nasıl azaldığının ve yerel zemin yapısının yer hareketini nasıl etkilediğinin bilinmesine bağlıdır. Deprem tehlikesinin neden olacağı riski belirlemenin ilk adımı ülke, bölge ve yerel ölçeklerde tehlikenin güvenilir olarak belirlenmesi ile balamaktadır. Bu aamadan sonra tehlikeye maruz değerler ile bu değerlerin farklı büyüklüklerdeki depremler karısındaki zarar görebilirlikleri belirlenerek deprem riskleri oluturulur ve riski tamamen ortadan kaldıracak veya uzun süreli azaltacak yaklaım modelleri gelitirilip uygulanabilir. Bu nedenle deprem tehlike analizi ve haritalarının hazırlanması, etkili deprem afeti mücadelesinin temel adımı olmaktadır. STRATEJĐ A.2.1. Bölgesel ve yerel deprem tehlike haritaları için altlık oluturmaya yönelik çalımalar yapılacak ve tehlike haritaları hazırlanacaktır. Eylem A.2.1.1. Bölgeler için büyük ölçekli (1/250.000) diri fay haritaları ve sismotektonik haritalar hazırlanacak, ayrıca faylarla ilgili bilgiler ve güncel veriler uygun istatistiksel yöntemlerle coğrafi bilgi sistemi bazında hücresel olarak hesaplanacaktır.

5353

Ülkemizin hemen hemen tamamına yakın kısmının deprem tehdidi altında olması nedeniyle, deprem tehlikesi düzeyinin doğru olarak belirlenmesi için diri fay çalımalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, MTA Genel Müdürlüğü tarafından gerçekletirilen “Türkiye Diri Fay Haritası” ile yerel ve bölgesel ölçekli diri fay haritaları ve sismotektonik haritalar, tüm diri fay parametrelerini de içerecek biçimde kısa sürede tamamlanmalıdır. Deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılacak tüm çalımaların temel girdisi; yıkıcı deprem oluturabilecek fayların ayrıntılı olarak bilinmesi olup, ülke genelinde tüm diri fayların haritalanması, güncellenmesi ve deprem parametrelerinin karar verici ve kullanıcılara sunulması büyük bir önem taımaktadır.

Eylem A.2.1.2. Bazı diri fay parametrelerini elde edebilmek amacıyla faylardaki kayma hızları jeodezik yöntemlerle elde edilecektir. Deprem tehlike haritalarına esas olacak diri fay haritaları ve bu haritalardaki fayların deprem potansiyellerini ortaya koyan fay parametrelerinin bölge ve ülke genelinde standart bir yaklaımla belirlenmesi gereklidir. Bu parametrelerin belirlenmesi amacıyla faylardaki kayma hızlarının jeodezik yöntemlerle ölçülmesine gereksinim duyulmaktadır.

Eylem A.2.1.3. Gereksinim duyulan alanlarda paleosismoloji çalımaları yapılacaktır. Ülkemizde MTA Genel Müdürlüğü tarafından üretilen diri fayların yakın jeolojik geçmiindeki (10.000 yıl) deprem aktivitesinin aratırılarak gelecekteki deprem davranılarının tahmini ve deprem tehlike değerlendirmelerinde gerekli parametrelerinin (yer, zaman, büyüklük, deprem dönü/tekrarlanma periyodu, en büyük kırılma uzunluğudeprem büyüklüğü, yer değitirme miktarı vb. fay parametreleri) ortaya konulması için paleosismoloji çalımalarına gereksinim duyulmaktadır.”

5.1.2.2 Diğer Ülkelerden Mevzuat ve Uygulama Örnekleri

Dünya üzerinde pek az ülkede yüzey faylanması tehlikesiyle ilgili bir mevzuat mevcuttur. ABD’ de yüzey faylanması tehlikesiyle ilgili kanuni düzenlemeler sadece Utah ve California eyaletleri ile sınırlıdır (Bray, 2001; Bray ve Kelson, 2006). Bunun dıında, Tayvan, Yeni Zelanda’da bazı düzenlemeler, Avrupa Birliği mevzuatında, Đtalya ve Japonya’ da ise bazı yaklaımlar mevcuttur. Aağıdaki kısım bu ülkelerdeki yüzey faylanması tehlikesiyle ilgili mevzuat hakkındadır.

5.1.2.2.1 Amerika Birleik Devletleri (A.B.D) California Eyaleti Uygulaması

Amerika Birleik Devletleri, afet risklerine duyarlı arazi kullanım planlaması yaklaımları açısından ilginç örnekler meydana getirmektedir. ABD' de California Eyaleti Kamu Kaynakları Yasası, mikrobölge ölçeğinde afet tehlikelerinin (sismik tehlike, takın alanları, heyelan alanları) haritalanmasını ve bunların planlamada dikkate alınmasını öngörmektedir. Bu haritaların yerel yönetimler tarafından ilan edilme zorunluluğu, afet riskleri açısından gayrimenkul piyasalarının effaflığını sağlamaya yönelmitir. California uygulamasında dikkati çeken bir diğer husus da, bu tür tehlikelerin değerlendirilerek, planlara dahil edilmesini kolaylatırmak amacıyla gerekli temel bilgileri ve yönlendirici belgeleri belediyelere sağlayan kamu ve özel kuruluların varlığıdır. Kamu kurulularının baında ABD Jeolojik Aratırmalar (US Geological Survey) ve California Koruma Tekilatı (California Department of Conservation) veya eski adıyla California Jeolojik Aratırmalar (California Geological Survey) bulunmaktadır. Onun dıında mesleki yetki sahibi ve zor rekabet artları altında görev yapan plancı ve jeoteknik mühendisliği uzmanları, arazi kullanım kararlarının doğru teknik esaslara göre yerine getirilmesi hedefini sağlamaktadır. Verilen hizmetin sorumluluk taıyor olması, ABD gibi mülkiyete ilikin ahsi hakların ön planda olduğu, dolayısıyla uğranılan zararların hizmeti veren meslek adamından jüri sistemine göre ileyen mahkemeler vasıtasıyla talep edilebilmesi, genelde yüksek bir mesleki hizmet kalitesi ve garantisi getirmitir. Dolayısıyla artname veya kanuni mevzuattan çok “yol gösterici hükümler” (guidelines), yer bilimleri verilerinin tüketicinin korunması için planlama dâhil diğer teknik hizmetlerde kullanılmasını sağlar.

Eskiden California Maden ve Jeoloji Birimi olarak adlandırılan California Jeolojik Aratırmalar, genel hatları ile eyalet için bir jeolojik aratırmalar kurumu olarak görev yapar. Baında eyalet jeologu (State Geologist) diye adlandırılan bir görevli bulunur. Kalifornia Jeolojik Aratırmalar’ ın bir görevi de Alquist Priolo Deprem Fayları Bölgeleme (Kuaklama) Kanununu uygulamaktır.

SORUMLU KURULUŞ İLGİLİ KURULUŞLAR GERÇEKLEŞME DÖNEMİEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı AFAD, Üniversiteler 2012 - 2013

SORUMLU KURULUŞ İLGİLİ KURULUŞLAR GERÇEKLEŞME DÖNEMİHGK Üniversiteler, TÜBİTAK - MAM 2012 - 2017

SORUMLU KURULUŞ İLGİLİ KURULUŞLAR GERÇEKLEŞME DÖNEMİEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Üniversiteler, TÜBİTAK - MAM, AFAD, Yerel Yönetimler 2012 - 2023

54 54

ALQUĐSTPRĐOLO DEPREM FAYLARI BÖLGELEME KANUNU (Kamu Kaynakları Kanunu’ndan alıntılar) Kısım 7. 5. Deprem Fayları Bölgelemesi 2621. Bu Kısım’a göndermeler ‘AlquistPriolo Deprem Fayları Bölgeleme Kanunu’ tanımı ile yapılacaktır. 2621.5. (a) Bu Kısım’ın amacı, herhangi bir yerleme ve beldede (county) yürürlükte bulunan genel planın uygulanmasında gözetilecek bölgeleme esasları ile kurallar, yönetmelikler ve yasaların belirlenmesidir. Bu bölümde, aktif deprem bölgelerinde yapılamayı ve iskânı yasaklamak üzere yerleme ve beldelerde kamu idarelerine yardımcı olacak politika ve ölçütler sağlanması hedeflenmektedir. Bu Kısım, vatanda can güvenliğinin yükseltilmesi, deprem ve sonrasında olası can kaybının en alt düzeye indirilmesi ve tarihi yapılar da dahil olmak üzere, mevcut yapıların sağlamlatırılmasını olanaklı kılmaktır. (b) Bu Kısım, resmi deprem riskli bölgeleri gösterir haritaların yerel yönetimlere verilmesi üzerine, deprem bölgesi olarak gösterilen alanlarda yer alan tüm projeler için geçerlidir. (c) Bu Kısım hükümleri, Kurul’un çıkaracağı politika ve ilkeler ile birlikte bir bütün oluturur. 2621.6. (a) Bu Kısım’da kullanıldığı kapsamı ile ‘proje’ u anlamları taır: 1. ikamet amaçlı bir yapı yapılmasını hedefleyen ve bir parsel elde etmek üzere yapılan herhangi bir ifraz ilemi, 2. aağıda sıralananlar dıındaki iskân amaçlı yapılar: (i) birinci fıkrada belirtilenler uyarınca jeolojik raporları onaylanmı, çelik ya da ahap karkaslı ve yalnızca bir haneli yapılar, (ii) dörtten az sayıda konuttan oluan bir yapılamada, iki kattan yüksek olmayan, çelik ya da ahap karkaslı ve yalnızca bir haneli konutlar, (b) Bu Kısım’ın hedefleri açısından, geniliği 8 feet’ten (2,4 m) fazla olmayan ‘gezerev’ler de aktif fay üzerinde doğrudan yer almamak artıyla, ahap karkaslı ve iki katlı tek haneli konut olarak ilem görecektir. (1) Metindeki maddeler güncel durumu göstermektedir; zaman içinde yapılan ekleme ve düzeltmeler ile metindeki göndermelere burada yer verilmemitir. 2621.7. Bu Kısım, 2621.9. dıında, aağıdaki durumlar için uygulanmaz: (a) Mevcut bir apartman kompleksinin kondominyumlara dönütürülmesi (b) Yapılan ekleme ya da değiiklikler değerinin, o parsele verilen (tahmil olunan) değeri amaması artıyla, 4 Mayıs 1975 öncesinde yapılmı her türlü yapı (c) Mevcut herhangi bir yapıya, değerinin %50’sini amamak artıyla yapılan her türlü ekleme ya da değiiklikler (d) 1. Berkeley ya da Oakland yerleme sınırları içinde kalan ve bu bölümün tanımladığı artlardan muaf tutulmu bulunan ve 2023 Ekim 1991 yangınından zarar görmü yapılar 2. ehir Yönetimi’nin Eyalet Jeoloğuna bavurarak ayrıcalık (muaflık) istemi olduğu yapılar, ki bu durumda Eyalet Jeoloğ’u ancak deprem fay bölgesindeki yapının ‘aktif fay’da bulunmadığını, ya da yeni bulgular ıığında bu bölgenin dıında kaldığını göstermekle yükümlüdür. 3. ehir Yönetimi, Eyalet Jeoloğu’na yaptığı bavuruda u belgeleri sunar: (i) Söz konusu parsellerin, belirlenmi fay hattının en az 50 feet uzağında olduğunu gösterir harita ve bu parsellerin artık jeolojik tehlikeye maruz bulunmadığını belirtir yazı (ii) Mevcut fay hattına 50 feet’ten yakın olan çevredeki parsellerin haritada belirlenmesi (iii) Taınmaz sahibine, verilecek ayrıcalığın (muaflığın) jeolojik tehlikenin bulunmadığı anlamına gelmeyeceği uyarısının yapıldığını gösterir belge 4. 2621.9. bölümün gerektirdiği gibi, verilecek bu ayrıcalık, taınmazın satıı sırasında taınmaz sahibinin ya da onun adına bu ii yürüten herhangi bir aracının, alıcıya bu bilgileri verme yükümlülüğünü kaldırmaz. (e) 1. 4 Mayıs 1975 öncesinde yapılmı olup aağıda sıralanan yapı türlerinin herhangi birinde sismik takviye (retrofitting) içeren değiiklikler: (i) Hatılsız ve bağlayıcısız yığma yapılar (ii) Beton kaldırma (tiltup) yöntemiyle yapılan yapılar (iii) Moment taıyan betonarme karkas yapılar 2. Yukarıdaki paragrafta verilen ayrıcalık, ehir ya da belde yönetimi aağıda belirtilenlere uygunluğu sağlamadıkça geçerlik kazanmaz: (i) ehir ya da belde yönetimince yapıda değiiklikler yapılmak üzere verilen izin, kullanımdan bağımsız olarak, bu iznin verildiği tarihteki iskân yoğunluğunu artırmamalıdır. Bu ilem, söz konusu yönetimlerin mevcut ruhsatlı kullanım için olanı amamak üzere verilecek yapı iznini ve ‘Kamu Kaynakları Yasası 2621.7.’nin (e) altbölümü 2 a.’sı uyarınca ehir ya da belde yönetimlerince belirlenmi iskan yükü, ya da bu yapı izninin verilmesinden önceki iskan yükü ile sınırlıdır’ tanımlamasını göz önünde tutarak bir ‘iskan yükü’ (occupany load) belirlemelerini gerektirir. (ii) ehir ya da belde yönetimi, yapının tamamını güçlendirmek ve yer sarsıntılarına karı dayanıklılığını artırmak üzere, 8894.2. bölümde tanımlandığı gibi, sismik takviye yapılmasını talep eder. (iii) Paragraf 1 uyarınca verilen ayrıcalıklar, Eyalet Jeoloğuna izin tarihinden en geç 30 gün içinde yazı ile bildirilir.

5555

3. 2 (a) uyarınca iskân kısıtlaması uygulanan herhangi bir yapıya, 1 Ocak 1994’te yürürlüğe girmi bulunan Kaliforniya Yönetmelikleri Kodu Balık 14. Bölüm 3603. Altbölüm (d) uyarınca hazırlanacak olan jeolojik rapor, yapının aktif fay üzerinde yer almadığını belgelemedikçe, ya da Bölüm 2623 uyarınca jeolojik rapor gereği ortadan kalkmadıkça, yeni yapı izni verilmez. 4. Bu altbölüm uyarınca, ayrıcalık tanınmı deprem fay bölgesinde yer alan tescilli bir tarihi yapı, yapı ve uygulama yönetmeliklerine aykırılık yaratmamak artıyla, Eyalet Tarihi Yapılar Yasası’na dayanılarak tamir ya da sismik takviye ilerine konu edilebilir. 2621.8. Kamu Yönetimi Yasası’nın (Government Code) Bölüm 818.2.’sine karın, Bölüm 2621.7.’nin Paragraf 2, Altbölüm (e) gereklerini yerine getirmeksizin, Bölüm 2621.7. Altbölüm (e)’ye dayanarak ayrıcalıklı izin veren ehir ya da belde yönetimi, depremden ötürü meydana gelecek yaralanma ve ölüm olaylarından sorumludur. 2621.9. (a) Deprem fay bölgesi ilan edilmi bir yörede, bu kısımda adı geçen haritalar ve bilgileri ‘elde etmek mümkün’ ise, taınmaz alımsatım ileri yapan kiiler, ya da aracısız olarak taınmazını satan kii, taınmazın bir deprem fay bölgesinde yer aldığı bilgisini alıcılara açıklamak zorundadır. (b) Bu bölümün amaçları açısından, Medeni Kanun (Civil Code) Bölüm 1102 ilgilendiren tüm ilemlerde bu bildirim u biçimlerde yapılır: 1. Medeni Kanun Bölüm 1102.6.’da belirlenmi taınmaz devir beyanı belgesi(real estate transfer disclosure statement) ile 2. Medeni Kanun Bölüm 1102.6 Altbölüm (a)’da belirlenmi taınmaz devir beyanı belgesi yerel örneği ile 3. Taınmaz kontratı ve ön ödeme (deposit) makbuzu ile (c) Bu bölümün amaçları açısından: 1. ‘Elde edilmesi mümkün olan’ tanımı, deprem fay bölgesi haritası ile belirlenmi alanlara sahip bir beldede, bu haritaların yönetimce Eyalet Jeologundan alınmasından en geç 10 gün sonra, bu haritanın yeri ve yürürlüğe giri gününü açıklayan bir duyurunun Belde Kayıt Muhafızı (county recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve Belde Planlama (county planning commission) ofislerinde ilan edilmi olduğu anlamına gelir. 2. ‘Taınmaz kontratı ve ön ödeme makbuzu’, satı vadi içeren ve bağlayıcı bir sözleme oluturan, ya da bu amaçla ödeme yapıldığını kanıtlayan bir belgedir. (d) Bu bölümde yapılması gereken açıklamalar açısından u kiiler devredeni temsil etmez: 1. Medeni Kanun Bölüm 1102.11’de tanımlanan kiiler 2. Medeni Kanun Bölüm 2924 uyarınca zorunlu satı yapan kiiler (e) Bu bölüm amaçlarına göre Medeni Kanun Bölüm 1102.13 uygulanır. 2622. (a) ehir ve beldelerin planlama, bölgeleme ve yapı düzenleme ilevlerine yardım amacıyla, yakın geçmite aktif olan ve gelecekte aktif olabilecek deprem fay bölgelerini, kaymalar ya da yüzey çökmeleri nedeniyle yapılamaya tehlike arz eden ve yeterince tanımlanabilen San Andreas, Calaveras, Hayward, San Jacinto ve bakaca fayları, Eyalet Jeologu 31 Aralık 1973 tarihine kadar sınırlayarak belirler. Deprem fay bölgeleri olağan artlarda, Eyalet Jeologunca daha geni bir ende tanımlanmamısa ¼ mil ya da daha dar bir endedir. (b) Bu bölümün gerektirdiği üzere Eyalet Jeologu, deprem fay bölgesini sınırlayan haritaları derleyerek en geç 31 Aralık 1973 tarihine kadar görü ve düzeltmelerini almak için ilgili tüm ehir, belde ve kamu kurulularına sunacaktır. Đlgili yönetimler görülerini 90 gün içinde Eyalet Madencilik ve Jeoloji Đdaresi’ne (Board) ileteceklerdir. Doksan günlük inceleme süresi içinde Eyalet Jeologu, resmi haritaların kopyalarını bu bölgeler içinde kalan tüm ehir, belde ve kamu kurulularına teslim edecektir. (c) Eyalet Jeologu, kesintisiz olarak jeolojik ve sismik verileri gözden geçirerek deprem fay bölgelerine ilikin sınırlarda gereken düzeltmeleri yapacak ya da yeni bilgiler ıığında ilave deprem fay bölgeleri tanımlayacaktır. Bu ekilde değitirilen tüm haritalar ve ilave paftaları, Eyalet Jeologu, söz konusu alanların yer aldığı tüm ehir, belde ve kamu kurulularına sunacaktır. (d) Taınmaz satıı yapanlar ve vekillerinin yeterince bilgilendirilmelerini sağlamak amacıyla, bu bölümde söz edilen resmi haritaları alan her belde, bunları, söz konusu yeri ve yürürlük tarihi bilgilerini de kapsayacak biçimde, Belde Kayıt Muhafızı (county recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve Belde Planlama (county planning commission) Ofisleri’nde ilan edecektir. 2623. (a) Herhangi bir projenin ehir ve belde yönetimince onanması, Eyalet Jeoloğu bulguları ve Eyalet Madencilik ve Jeoloji Đdaresi politika ve ilkelerine uyumlu olarak yapılacaktır. Bu politika ve ilkelerin gelitirilmesinde Eyalet Madencilik ve Jeoloji Đdaresi, etkilenen tüm ehir, belde ve kamu kurulularının görü ve tavsiyelerini alacaktır. ehir ve belde yönetimleri, herhangi bir projenin onanmasından önce, fay hattı zarar bölgesi sınırlarını içeren bir jeoloji raporu talep edeceklerdir. Bu tür bir tehlikenin bulunmadığı anlaılan alanlar için Eyalet Jeologu oluru da alınarak jeolojik rapor artı kaldırılabilir. (b) Bu muaflık verilmise, yeni jeolojik veriler ıığında ikinci kez bu gereksinme doğuncaya kadar, sürekli jeolojik rapor sunulması zorunluluğu da kalkar. (c) Bu bölüm hükümlerinden kaynaklanan jeolojik rapor hazırlama gereği, çok sayıda proje için hazırlanacak ‘jeolojik tehlike önlemleri bölgelemesi’ yöntemi ile karılanabilir. 2624. Bu Kısımda belirtilenlerin aksine, ehir ve belde yönetimleri aağıdakileri yapabilir: 1. Bu Kısımda yer alan önlemlerden daha zorlayıcı politika ve ilkeler belirleyebilir 2. Bu Kısımda belirtilenlerden ayrı olarak ilave ücretler alabilir 3. Bu Kısımda öngörülen artlarla tanınan muaflıkları vermeyebilir.

5656

2625. (a) Onama için bavuran proje sahipleri, ilgili ehir ya da belde yönetimince makul düzeyde bir harç ödemekle yükümlü tutulabilir. (b) Söz konusu harçlar, ilgili ehir ya da belde yönetiminin bu bölümdeki ilerin yapılması ve belirtilen kurallara uyulması nedeniyle uğradığı maliyetleri karılayacak, ancak bunları amayacak ölçüde olacaktır. (c) Bölüm 2623’te gereken rapor, Eyalet Madencilik ve Jeoloji Kurulu’nun belirlediği ilkeler ve uygulama esaslarının tekil parsellerde yerine getirilmesi için yeterli ayrıntıda hükümler içerecektir. 2630. Bu Kısımda öngörülenlerin yerine getirilmesinde, Deprem Güvenlik Komisyonu Eyalet Jeologu ve Kurula tavsiyelerde bulunur.”

Alquist – Priolo Deprem Fay Kuakları Kanunu (The AlquistPriolo Earthquake Fault Zoning Act) 1972’ de yürürlüğe girmitir. Kanun önce “The AlquistPriolo Jeoloik Tehlike Kuakları Kanunu (AlquistPriolo Geologic Hazard Zones Act)” olarak adlandırılmı, 1975’de “The AlquistPriolo Özel Çalıma Kuakları Kanunu (AlquistPriolo Special Studies Zones Act)” olarak yeniden adlandırılmı ve 1994’ de bugünkü adını almıtır. Bir baka deyile “özel çalıma kuakları”, zamanla “deprem fay kuakları” haline gelmitir.

Kanunun uygulaması “özel çalıma etüt” gerektiren sahalarda olur ve burada 1/25.000 ölçekteki fay ve jeoloji haritaları esastır. ‘California Eyaleti Kentsel Jeoloji Nazım Planı’ eyaletteki bütün beldelerde imar planlamasında gözetilecek jeolojik kriterleri ortaya koymutur. Bu kriterler uzay teknolojisi, coğrafi bilgi sistemleri, vb ileri tekniklerden yararlanılarak revize edilir. Deprem faylarının haritalanması aağıda verilen mevzuata göre yapılır. Bu eyalette yürürlükte olan kanuna göre gayrimenkul alım satımlarında malın bulunduğu arsanın maruz kalabileceği bütün doğal afet türleri ve bunların derecelerinin alıcıya bildirilmesi arttır.

AP Kanunu, yüzey faylanması tehlikesini, aktif fay hatları boyunca birçok yapıyı yasaklayacak ekilde etkiler. Rubin ve diğ. (2001), 1999 Chi Chi (Taiwan) depremi öncesi, Chelengpu Fayı boyunca AP düzenlemelerine uygun çalımalar yapılsaydı, can ve mal kaybının bu derece büyük boyutlara ulamayacağını belirtmitir (Bryant, 2006).

AP Fay Değerlendirme ve Kuaklama Programı 1976 ile 2001 yılları arasında yürütülmütür. Geç Kuvaterner yer değitirmesine sahip faylar, olası zonlama için değerlendirilmilerdir. Değerlendirmeler, literatür aratırması, hava fotoğraflarının yorumlanması ve arazi çalımaları eklinde yürütülmütür. Sonuçlar ‘248 Fay Değerlendirme Raporu’ ile beraber (1/24.000 ölçekte) sunulmutur.

Çalımalar kapsamında, zemin etüt çalımaları da dahil yayınlanmı ve yayınlanmamı tüm mevcut literatür değerlendirilmitir. Ötelenmi en genç birimler ile ötelenmemi en yalı birimler tespit edilmi ve diğer çalımacılar tarafından haritalanmı fay konumlarının doğruluğu değerlendirilmitir. Genç faylar tarafından oluturulmu arazi formları aratırılmı, jeomorfik fay belirteçleri incelenmitir. Genç jeomorfik yapıların ötelenmi olup olmadıkları belirlenmitir. Genellikle, 1:24.000 ölçekli altlık topoğrafik haritalar üzerine fay izleri haritalanmıtır (ekil 29). Kentsel geliim öncesi mevcut fotoğrafların kullanımı önemli rol oynamıtır (Bryant, 2006).

Kanuna göre bu aamadan sonra, “Eyalet Jeoloğunun” belirlediği ve ekil 30’ daki gibi haritalara basılan faylar ve çevresindeki kuaklar içinde yapılamaya gidilmek istenirse, detaylı yüzey faylanması tehlikesi çalıması istenir ve bunlar ilgili belediyesince (city / county geologist) onaylanır.

Yasa gereği, diri faylar üzerinde “proje (yerleim amaçlı yapı)” olarak tanımlanan insan barınması için gerekli hiç bir yapıya izin verilemez. Ayrıntılı jeolojik çalımalar yapılmadıkça ve yapılıncaya kadar, bir diri fay izinin her iki tarafından 15’er metrelik uzaklık içerisinde yer alan kuakta fayın diri kollarının uzanabileceği varsayılır. Elbette bu 15 metre ölçütü, faydan en düük uzaklığı ifade etmektedir. Buna karılık yasa, gökdelenler, hastaneler ya da okullar gibi kritik yapılar için çok daha sıkı ölçütler içermektedir. Önceki haritalarda kuak sınırları, kesin olarak belirlenmemi fay izleri ve diri kollarından itibaren 200'er metre uzaklıklardan geçirilmitir. 1977 yılından itibaren Kuaklama Sınırları ana faylardan itibaren 150'er metre; kesin olarak belirlenmi küçük faylardan itibaren 60 ile 90'ar metre uzaklıklardan geçirilmitir. Ancak yerel olarak karmaık olan faylar ve düey olmayan faylar (ters ve normal faylar) da bu kriterler geçerli kılınmamıtır. Sismik sarsıntı sonucu ikincil etkilerden (heyelan, farklı zemin oturmaları, sıvılama) ileri gelen yüzey kırıkları haritalarda ihmal edilmekte ve kuaklamada bir ölçüt olarak kullanılmamaktadır (Demirta, 2002).

5757

ekil 29. California Fay Değerlendirme Raporları'nın eklerinden biri, Richmond Bölgesi.

Sismik Tehlikelerin Haritalanması Kanunu (Seismic Hazard Mapping Act SHMA), Alquist – Priolo Kanunu (AP)’ndan sonra modellenmitir. Esasen, SHMA’ nın uygulanması, AP’ninkiyle aynıdır. Đki

5858

kanun arasındaki en büyük fark, AP Kanun’unun yüzey faylanması tehlikesinden doğrudan kaçınarak risk azaltmayı amaçlaması, SHMA’ nın ise mühendislik tasarımları vasıtasıyla risk azaltma yoluna gitmesidir (Bryant, 2006).

Körfez Bölgesi Yerel Yönetimler Birliği (ABAG, Association Of Bay Area Governments), San Francisco Körfezi bölgesindeki bütün belediyeleri içine alacak ekilde genel planlama yetkisi ile donatılmı tek kurulutur. Bölge ölçeğindeki problemlere uygun çözümler getirmek amacıyla ehir ve belde belediyelerinin birlemesiyle 1961 yılında kurulmutur. Bu kurulu, kurulduğu tarihten beri “kritik alan” diye adlandırdığı faylanma riskli alanları planlama faaliyetine yansıtmıtır. Kabul edilen politikaya göre bilinen fay çizgilerine 15 metre mesafede olan, deprem iddetini artıracak jeolojik yapıya sahip bulunan veya sıvılama potansiyelli arsalar, öncelikli veya yoğun imara konu edilemez. Ayrıca kritik tesislerin de bu gibi alanlarda inasına izin verilmez. ABAG, yetki kapsamındaki belediyelerce uygulanması amacıyla tehlikelerin değerlendirmesine ıık tutacak kılavuz belgeler hazırlatmıtır (ABAG, 1975). Bu kurulu gerçek anlamda kamu hizmeti gören bir yapıya sahip olduğunu, internet üzerinde açtığı genel bilgi kaynakları ile ispatlamaktadır. Örnek vermek gerekirse yeni bir mülk edinmek isteyen herkes posta alan kodu vererek almayı düündüğü arsadaki deprem parametrelerini okuyabilme imkânına sahiptir.

“CALĐFORNĐA SĐSMĐK TEHLĐKE HARĐTALARI (Seismic Hazards Mapping) (Kamu Kaynakları Kanunu’ndan alıntılar) 2690. Bu Kısım’a göndermeler, ‘Sismik Tehlike Haritası Kanunu’ tanımı ile yapılacaktır. 2691. Yasama organı, aağıdakileri saptar ve ilan eder: (a) iddetli yer sarsıntısı, su baskını, heyelan, ya da baka zemin kusurlarının etkileri, depremin yol açtığı ekonomik kayıpların %95’ini oluturur. (b) Depremin yol açtığı bu sonuçlara konu olan yerler, yeterli bilimsel teknik olanakların bulunmasına karın, Eyalet ölçeğindeki haritalarda belirlenmemitir. (c) Yer sarsıntısına maruz tehlikeli bölgelerin, genel planlarının güvenlikli yapılması amacıyla ehir ve beldeler tarafından haritalarının hazırlanması ve kamu sağlığı ve güvenliği için bu tehlikenin azaltılması ve ortadan kaldırılması için arazi kullanma politikaları ve yönetmeliklerinin uygulanmasının özendirilmesi gerekir. 2692. (a) Yasama organının amacı, iddetli yer sarsıntısı, su baskını, heyelan, ya da baka zemin kusurlarının etkileri gibi, zelzelenin yol açtığı olumsuz sonuçlardan kamu sağlığını korumak sorumluluklarını yerine getirmede ehir ve beldelere yardımcı olmak üzere, Eyalet ölçeğinde sismik tehlike haritalarının ve teknik danıma programının hazırlanmasıdır. (b) Yasama organının amacı, planlama ve yapılama ilerinde kullanılmak üzere, bu bölümde öngörülen harita ve eliğindeki bilgilerin yerel yönetimlere iletilmesidir. (c) Yasama organının amacı, Maden ve Jeoloji Dairesi’nin (Division), bu kısmın gereklerini yerine getirirken, kısım 7.5 uyarınca ‘deprem fay bölgeleri haritalama programı’, kısım 7.7 uyarınca ‘heyelan tehlikesi belirleme programı’, Kamu Yönetimi Yasası (Government Code) bölüm 8589.5 uyarınca hazırlanan ‘takın alanları haritalarında yer alan bilgilerin derlenerek, bunlar arasında koordinasyon kurulmasıdır. 2692.1. Eyalet Jeologu, yerel yönetimlerce kullanılabileceğini öngördüğü takdirde, bu kısımda tanımlanan haritalara ek olarak Tsunami ve Seiche (göl sularının yükselmesi) etkilerini de kapsayacak bilgiler verebilir. Eyalet Jeoloğu, Tsunami ve Seiche konularındaki ek bilgilerin sunulmasından, bunları belgeleme ve iletme giderleri için gerekli ek kaynaklar sağlanmadıkça, sorumlu tutulamaz. 2693. Bu Kısımda kullanıldığı kapsamı ile: (a) ‘ehir’ ve ‘Belde’, San Fransisco ehri ve beldesini de kapsar. (b) ‘Jeoteknik Rapor’, yetkin jeoloji mühendisi ya da meslek uygulaması içinde bulunan inaat mühendisi tarafından hazırlanan, sismik tehlikeleri belirleyen ve bunlardan doğan riskin kabul edilebilir düzeylere indirecek önlemleri ve etkilerinin hafifletilmesi yönünde tavsiyeleri içeren bir rapor anlamına gelir. (c) ‘Hafifletme’, sismik riski kabul edilebilir düzeylere indirecek, yerlemi uygulama yöntemleri ile uyumlu önlemler anlamındadır. (d) ‘Proje’, aağıdakiler dıında Kısım 7.5’teki kapsamdadır: 1. Baka amaçlar için proje olarak tanımlanan tek haneli konutlar, yetkili ehir ya da belde tarafından muaf tutulabilir. 2. Proje, sismik tehlike bölgesinde yer alan herhangi bir yapının, mevcut yapı yüzölçümünün ya da değerinin %50’sini amayan değiiklik ve eklemeleri kapsamaz. (e) ‘Komisyon’, Sismik Güvenlik Komisyonu’dur. (f) ‘Kurul’, Eyalet Maden ve Jeoloji Kurulu’dur. 2694. (a) Sismik tehlike alanı ilan edilmi bir yörede, bu Kısımda adı geçen haritalar ve bilgileri ‘elde etmek mümkün’ ise, taınmaz alımsatım ileri yapan kiiler, ya da aracısız olarak taınmazını satan kiiler, taınmazın bir sismik tehlike alanında yer aldığı bilgisini alıcılara açıklamak zorundadır. (b) Bu bölümün amaçları açısından, Medeni Kanun (Civil Code) Bölüm 1102 ilgilendiren tüm ilemlerde bu bildirim u biçimlerde yapılır:

5959

1. Medeni Kanun Bölüm 1102.6.’da belirlenmi taınmaz devir beyanı belgesi (real estate transfer disclosure statement) ile, 2. Medeni Kanun Bölüm 1102.6 Altbölüm (a)’da belirlenmi taınmaz devir beyanı belgesi yerel örneği ile, 3. Taınmaz kontratı ve ön ödeme (deposit) makbuzu ile. (c) Bu bölümün amaçları açısından: 1. ‘Elde edilmesi mümkün olan’ tanımı, sismik tehlike bölgesi haritası ile belirlenmi alanlara sahip bir beldede, bu haritaların yönetimce Eyalet Jeologu’ndan alınmasından en geç 10 gün sonra, bu haritanın yeri ve yürürlüğe giri gününü açıklayan bir duyurunun Belde Kayıt Muhafızı (county recorder), Belde Değerlendirme (county assessor) ve Belde Planlama (county planning commission) ofislerinde ilan edilmi olduğu anlamına gelir. Bu duyuru, belde yönetiminin uygun gördüğü ve yeterli bilgi eriiminin yapılabildiği baka bir yerde de yapılabilir. 2. ‘Taınmaz kontratı ve ön ödeme makbuzu’, satı vadi içeren ve bağlayıcı bir sözleme oluturan, ya da bu amaçla ödeme yapıldığını kanıtlayan bir belgedir. (d) Bu bölümde yapılması gereken açıklamalar açısından u kiiler ‘devreden’i temsil etmez: 1. Medeni Kanun Bölüm 1102.11’de tanımlanan kiiler 2. Medeni Kanun Bölüm 2924 uyarınca zorunlu satı yapan kiiler. (e) Bu bölüm amaçlarına göre Medeni Kanun Bölüm 1102.13 uygulanır. 2695. (a) 1 Ocak 1992’de ya da daha önceki bir tarihte, Kurul, bakan ve Komisyona danıarak aağıdakileri yerine getirecektir: 1. Eyalet sismik tehlike alanlarına ait haritaların hazırlanmasına ilikin esaslar 2. Eyalet sismik tehlike alanlarına ait haritaların hazırlanmasına ilikin öncelikler. Bu önceliklerin belirlenmesinde u etkenleri göz önünde tutacaktır. (i) Zelzele anında sismik tehlikeye maruz nüfus büyüklüğü (ii) Sismik tehlikenin kamu sağlık ve güvenliğini tehdit ihtimali (iii) Görevli bulunanların ve diğer kamu kurulularının, kendi alanlarına ait haritaları yapma maliyetlerini paylamaya gönüllü olmaları (iv) Elde bulunan teknik veriler düzeyi 3. ehir, belde ve eyalet organlarının yükümlülüklerine ilikin politika ve esaslar bu Kısımda belirlenir. Söz konusu politika ve esaslar aağıda sıralananları hedeflemekle birlikte bunlarla sınırlı kalmaz: (i) Sismik tehlike bölgesinde proje onama esasları ve hafifletici önlemlerin belirlenmesi (ii) Jeoteknik rapor içeriğinin belirlenmesi (iii) Yetkili kurum (lead agency) tarafından jeoteknik raporun değerlendirilip gereğinin görülmesi 4. Sismik tehlikenin değerlendirilmesi ve gereğinin yapılmasına ilikin esaslar ve hafifletici önlemlere ilikin tavsiyeler 5. Bölüm 2697’de yer alan muaflıklar da dâhil olmak üzere, ancak bunlarla sınırlı kalmayacak baka prosedürler ve bu Kısımda öngörülenlerin uygulanmasını kolaylatırıcı baka önlemler. (b) Kurul, altbölüm (a) uyarınca politika ve esaslar gelitirmede Komisyonla ibirliği içinde bir Danıma Kurulu oluturacak ve bunun önerilerini göz önünde tutacaktır. Danıma Kurulu, sismik tehlike konularında deneyimli olmak artıyla u üyelerden oluturulacaktır: 1. Eyalette kayıtlı bir jeoloji mühendisi 2. Bir sismoloji uzmanı 3. Eyalette kayıtlı bir inaat mühendisi (civil engineer) 4. Eyalette kayıtlı bir yapı mühendisi (construction engineer) 5. Kaliforniya ehirler Birliği’nce (League of California Cities) belirlenen bir listeden seçilen bir ehir yönetimi temsilcisi 6. Kaliforniya Belde Yöneticileri Birliği’nce (County Supervisors Association of California) belirlenen bir listeden seçilen bir belde yönetimi temsilcisi 7. Yönetimler Meclisi (Council of Governments) tarafından belirlenen bir listeden seçilen bir bölge yönetimi temsilcisi 8. Sigorta sektörünün bir temsilcisi 9. Sigorta Denetçisi (Insurance Commissioner) (c) Bu bölümde belirtilen önlemler alınmazdan en az 90 gün önce Kurul, bu önlemlere ilikin bir karar örneğini ilgili ehir, belde ve eyalet organlarına incelemeleri ve görüleri için iletir, ya da iletilmesini sağlar. 2696. (a) Bölüm 2695 uyarınca Eyalet Jeologu, sismik tehlike bölgelerini belirleyen haritaların derlemesini yapar. Harita derleme ileri Bölüm 2695 hükümleri ve bakanın zaman programına göre ve bu bölümü uygulamaya sokacak kaynaklar oranında yapılır. (b) Eyalet Jeologu, altbölüm (a) uyarınca sismik tehlike haritalarını Kurula ve tüm ilgili ehir, belde ve eyalet organlarına inceleme ve görüleri için iletecektir. Söz konusu yönetimler tüm değerlendirme ve önerilerini 90 gün içinde Kurula sunacaklardır. Kurulun 90 günlük incelemesi sırasında ise, Eyalet Jeologu uygun gördüğü düzeltmeleri yaparak resmileen haritaları her eyalet organına, sismik tehlike alanları içindeki belde Kayıt Büroları’na (county recorder), ehir ve belde yönetimlerine iletecektir. Kayıt Bürosu, aldığı tüm bilgileri Kamu Kayıtları kapsamında saklayacaktır.

60 60

(c) Bu bölüm hükümleri uyarınca belde yönetimleri, taınmazını satanların ve vekillerinin yeterince bilgilenmelerini güvenceye almak üzere, sözkonusu resmi haritaları aldıktan en geç be gün sonra, bunları Belde Kayıtları, Değerler ve Planlama Komisyonu ofislerinde asarak duyuracak, haritanın yeri ve yürürlüğe giri tarihi bilgileri ile birlikte ilan edecektir. 2697. (a) ehir ve beldeler, sismik tehlike bölgelerinde herhangi bir projenin onanması için, sismik tehlikeyi tanımlayan bir jeoteknik rapor isteyeceklerdir. ehir ya da belde, proje yeri ve yakın çevresindeki zemin özelliklerine ilikin aratırmalarda bu tür bir tehlikenin bulunmadığını saptarsa, jeoteknik rapor aranmayacaktır. Rapor onandıktan ya da muaflık tanındıktan sonra, yeniden aratırma yapılmasını gerektiren jeolojik veriler doğmadıkça, yeni bir rapor istenmez. Her ehir ve belde, onadığı jeoteknik raporun bir kopyasını, varsa tehlike hafifletme önlemi önerileri ile birlikte onama tarihinden sonra en geç 30 gün içinde Eyalet Jeologuna iletecektir. (b) Bu bölüm hükümlerinin yerine getirilmesinde ehir ve beldeler, bu Kısımda tanımlanan politika ve esaslara uyarlar. Bir projenin onanması, politika ve esaslara uygun değilse, ilgili ehir ve belde bu farklı tutumun gerekçelerini Eyalet Jeologuna proje onanmasından en geç 30 gün içinde açıklamakla yükümlüdür. 2698. Bu Kısımda yer alan hükümler kapsamında, ehir ve beldelerin Kurulun öngörmü olduğundan daha sıkı politika ve esaslar önermelerine engel yoktur. 2699. Her ehir ve belde, Kurulu Yasası (Government Code) Bölüm 65302 altbölüm (g) uyarınca, genel planın güvenlik konularında ve arazi kullanım planlaması ve yapı ruhsatı verme ilerinde, sismik tehlike haritalarında yer alan bilgileri göz önüne alacaktır. 2699.5. (a) Bu yasa ile, ‘Sismik Tehlike Belirleme Fonu’ adı altında eyalet maliyesine bağlı bir özel fon oluturulmutur. Kurulu Yasası Bölüm 13340 hükümleri dıında, bu fona aktarılan paralar bu Kısım amaçları doğrultusunda sürekli olarak toplanır. (b) Sigorta Yasası Bölüm 5001 dıında, ‘California Konutlarında Deprem Zararlarını Karılama Fonu’nda toplanmakta olan deprem ek kesintilerinin %1’inin yarısı, bu Kısım amaçları doğrultusunda ‘Sismik Tehlike Belirleme Fonu’na aktarılacaktır. Bu alt bölüm, Federal Meclisin 3913, Senatonun 2902 sayılı yasa tasarılarının kabulü halinde geçerlik kazanır.”

Sismik Tehlike Zonlaması

ekil 30. Sismik tehlike zonlaması çalımalarını karakterize eden basitletirilmi akı eması.

Eyalet Maden ve Jeoloji (Jeolojik

Araştırmalar) Kurulu

Danışma Komitesi

İller ve İlçeler

Eyalet Jeoloğu

Mal Sahipleri Plancılar (Gelişimciler)

Zorunlu politikalar oluşturur Eleştiri (inceleme) yorumlarını alır Teknik danışmanlık sağlar Bölgesel sismik tehlikeyi

değerlendirir Sismik tehlike kuşaklarını tasarlar Danışmanlık hizmetleri sunar Zemin etütleri ister Genel planları günceller Projeleri gözden geçirir ve onaylar Yerindeki tehlikeyi belirletir Tehlikeden kaçınır Gösterir

6161

Kaliforniya deprem kodu yönetmeliğinde, faylardan güvenli çekme mesafesinin 15 metre (50 feet) olduğu belirtilir: “….. aksi jeolojik etütlerce ispatlanmadığı sürece, aktif fayların geçtiği yerlerde 15 metre içinde kalan alanlarda….. bu alanda hiçbir yapı yapılmasına müsaade edilmez.” (Bryant, 2006)

Çekme mesafesi (sakınım bandı) tavsiyeleri, söz konusu yerde faylanmanın türünü ve karmaıklığını ve fayın konumsal doğruluğunu dikkate almalıdır. Genellikle, eğim atımlı fayların tavan bloklarında, taban bloklarına göre daha fazla çekme mesafesi uygulanır.

ABD’de yüzey faylanmalarıyla ilgili görebileceğimiz diğer bir örnek Utah Eyaleti’ndendir. Christenson ve diğ. (2003), “Utah’ da Yüzey Faylanması Değerlendirmesi Rehberi” adlı çalımalarında bu hususu detaylıca anlatmaktadırlar. Bu rehberin öne çıkan kısımları u ekilde özetlenebilir:

Bu rehberin amacı, uygun yüzey faylanması tehlikesi aratırma tekniklerini ortaya koymak ve risk

azaltımına katkıda bulunmak, arazi kullanımı düzenlemelerine yardımcı olmak ve halkı korumak amacıyla uygun çalımaların yapılmasını sağlayacak rapor içeriğini ortaya koymaktır. Faylar, yere (zemine) özgü çalımaların gereksinimlerini ve çekme mesafelerini belirlemek amacıyla 3 aktivite sınıfına ayrılmıtır: Holosen fayları (<10.000 yıl), Geç Kuvaterner fayları (<130.000 yıl) ya da Kuvaterner fayları (<1,6 milyon yıl). Utah Jeolojik Aratırmalar Birliği (USG), Holosen fayları boyunca insanların kullanımında bulunan tüm kritik tesis ve yapılar için ve Geç Kuvaterner fayları boyunca yer alan kritik tesisler için yerine özgü çalımalar yapılmasını tavsiye etmektedir. Geç Kuvaterner fayları boyunca yer alan insan kullanımına açık kritik olmayan tesisler için ve Kuvaterner fayları boyunca tüm yapılar için çalımalar yapılması zorunlu değildir ancak karar verme aamasına yardımcı olması amacıyla tehlike ve risklerin değerlendirilmesi tavsiye edilir. Đyi tanımlanmı faylar için, fay düzleminin düen tarafında (tavan blok) 150 m geniliğinde ve yükselen tarafında ise (taban blok) 75 m geniliğinde bir çalıma alanı tavsiye edilir. Gömülü ya da yaklaık konumlandırılmı faylar için, haritalanmı fayın her iki tarafında 300 m geniliğinde alanlarda çalımaların yapılması tavsiye edilir.

Bir yere (zemine) özgü yüzey faylanması tehlikesi değerlendirilmesi ii, tipik olarak, literatür aratırmasını, hava fotoğrafı analizlerini ve jeolojik haritalama ile ya, yer değitirme, fayın eğimi gibi özellikleri belirlemeye yarayan hendek açma ilerini kapsayan arazi çalımasını içerir. Çekme mesafeleri, bu faktörlere, tesisin önemine ve temel derinliğine göre belirlenir. Çekme mesafelerine ek risk azaltma önlemleri, temel güçlendirmesi ve açmayı içerir. Yüzey faylanması tehlikesi çalımaları, çalımayı yapan lisanslı Utah Profesyonel Jeoloğunca (eyalet jeoloğu) imzalanmalı ve onaylanmalıdır.

Bu rehberin amacı;

* yüzey faylanmasının potansiyel olumsuz etkilerini minimize ederek, halkın, sağlığını, güvenliğini ve malını korumak,

* arazi kullanımı düzenlemelerinde yerel yönetimlere yardımcı olmak ve mevzuat için standartlar sağlamak,

* mal sahiplerine ve gelitiricilere akılcı ve uygun çalımalara yönlendirmede yardımcı olmak, * mühendislik jeologlarına, aratırmaları yürütebilmeleri, faylardan çekme mesafesi tavsiye edebilmeleri

ve teknik artnameler hazırlamaları için temel sağlamak, * raporların incelenmesi ve hazırlanması için genel bir çerçeve sağlamaktır. Depremler, yüzey faylanmasının yanı sıra, iddetli yer sarsıntısı, sıvılama ve heyelanlar gibi birçok

tehlikeyi üretirler. Bu rehber, sadece yüzey faylanması tehlikesi ile ilgilidir ki o da, tektonik bir fay boyunca yüzeyde gözlenen yer değitirme anlamına gelmektedir. Rehber, tektonik kökenli olmayan yüzeyde gözlenen yer değitirmelerle de ilgili değildir. Utah da söz konusu faylar genellikle normal faylardır (ekil 31) ve yer değitirme baskın olarak dikeydir, bir taraf diğerine göre fay düzlemi boyunca yükselir, ya da öbür taraf düer.

Bu tür yüzey faylanmaları genellikle mevcut fay izleri boyunca tekrarlanırlar. Normal bir fay bir binanın temeli boyunca kırılırsa, belirgin hasarlar, ölüm ve yaralanmalar meydana gelir. Yüzey faylanmasından meydana gelebilecek hasarı kabul edilebilir miktarlarda azaltacak mühendislik tasarımı pratik değildir, bu yüzden, Kuvaterner faylarını doğru ekilde konumlandıracak, etkinlik düzeylerini, paleosismik karakteristiklerini belirleyecek ve uygun bina çekme mesafelerini hesaplamak ya da diğer risk azaltıcı önlemleri almak için, yere özgü etütlere ihtiyaç vardır. Yönetmelikler aktif fayları basit bir ya kriteriyle tanımlarlar: Holosen zamanında (yaklaık son 10.000 yıl) hareket etmi ve yüzeyde yer değitirme yapmı faylar. Bazı yönetmelikler, aktif fay tanımını Kuvaterner faylarını içerecek ekilde geniletirken, bazıları 10 cm (4 inches) den daha az yer değitirme yapan fayları dikkate almaz.

Heyelan, sıvılama, kaya dümesi vb. birçok jeolojik kökenli afet tehlikesi için pratik mühendislik önlemleri kullanılır ancak belirgin yüzey faylanmasına maruz yerlerde güvenli yapılama için pratik mühendislik önlemleri ekonomiklik, mühendislik ve mimari açıdan mantıklı değildir. Fay izlerinden kaçınmak en pratik çözüm olmaktadır. Yüzey faylanması tehlikesi değerlendirmesinin ilk amacı Kuvaterner Fayların varlığını yokluğunu ve aktivite düzeylerini değerlendirmektir. Eğer faylar bulunmusa ve tehlike yaratacak aktiviteye sahip olarak değerlendirilmise, deformasyon kuağının geniliği ve yer değitirmenin miktarı ve yönü ile uygun kaçınım stratejileri belirlenir.

6262

ekil 31. 1934 yılında meydana gelen, 6,6 büyüklüğündeki Hansey Valley, Utah depreminin normal fay sarplığı (Fotoğraf, Frederick J. Pack).

Fay Aktivite Sınıfları Yüzey faylanması tehlikelerini değerlendirirken kritik bir adım, bir fayın aktivite düzeyini belirleyen onun

en son yüzey faylanması ürettiği tarihi belirlemektir. Holosen Fayı – Son 10.000 yıl içinde hareket etmi fay. Geç Kuvaterner Fayı – Son 130.000 yıl içinde hareket etmi fay. Kuvaterner Fayı – Son 1.600.000 yıl içinde hareket etmi fay. UGS, tersi detaylı çalımalarla belirlenmedikçe, tüm fayların holosen fay aktivite sınıfına sokulması

gerektiğini tavsiye eder. En son yüzey faylanmasının belirlenmesi için yapılması gereken tipik paleosismik çalımalar McCalpin (1996) da ana hatlarıyla belirtilmitir. Bu tür çalımalar; fayın en son oluturduğu yüzey faylanmasını bulmak üzere, bir fay ya da fay segmentinin tüm uzunluğu boyunca yapılmalıdır çünkü tek bir yerdeki çalıma, fay aktivite sınıfını bulmak için yetersiz kalabilir. Black ve diğ, (1996)’e göre; çoklu fay izine sahip bir fay kuağındaki tüm izlerin her bir deprem olayında tekrar aktive olacağı söylenemeyeceği gibi hangi izlerin aktive olabileceğini belirlemeye yarayan bir örüntü (kalıp) de yoktur (ekil 32). Bu yüzden, çoklu fay izine sahip yerlerde, tüm izlerin fay aktivite sınıfı, en genç izinki ile aynı kabul edilmelidir.

Çalıma alanının geniliği, fayın iyi tanımlı olup olmadığına, yaklaık olarak konumlandırılıp konumlandırılmadığına ya da gömülü fay olma durumuna göre değiir (Hart ve Bryant, 1997).

• ĐyiTanımlı Fay: Yüzey faylanması çalımalarını yürütebilme yeteneklerine sahip bir jeoloji mühendisi tarafından, yüzeyde ya da hemen yüzeyin altında fiziksel bir yapı olarak açık bir ekilde takip edilebilir fay izine sahip faylar (jeolojik haritalarda kesintisiz bir çizgi ile gösterilirler). Tavsiye edilen çalıma alanı, yatayda haritalanmı fay izinin ya da bir fay kuağının en dıtaki fayından düen blokta ~150 m (500 feet) ve yükselen blokta ~75m (250 feet) geniliğe ulamalıdır. Yüksek dikliğe ya da yar bulunan yerlerde 75 metrelik mesafe yükselen blokta yarın en üst noktasına erimiyorsa, bu blokta da 150 m geniliğe arttırılabilir. (Robison, 1993)

• Gömülü (gizli) ya da yaklaık konumlandırılmı fay: Genellikle iyi tanımlı fay izlerinin arasında bulunan, belirli bir mesafe için fay izinin belirgin olmadığı ya da yer yüzeyinin hemen altında olduğu kısımlar (jeolojik haritalarda gömülü faylar noktalardan oluan çizgi ve yaklaık konumlandırılmı fay kesikli çizgi ile gösterilir). Tavsiye edilen çalıma alanı geniliği yatayda fay izinin her iki tarafında 300m dir.

Yerel yönetimler tarafından özel bir yüzey faylanması tehlike kuağı çalıma alanı belirlenmemise, yere özel fay değerlendirmesinin ilk adımı, mevcut 1/500.000 ölçekli (Black ve diğ., 2003) Kuvaterner fayları gösteren haritada çalıma alanının bir fayın yakınına düüp dümediğinin belirlenmesidir. Eğer yakınsa, mevcut daha büyük ölçekli akif fay haritalarına geçi yapılır (varsa). Ardından hava fotoğrafı incelemeleri ve arazi aratırmaları yürütülür, aratırma alanının, fayın, iyi tanımlıysa 150 m yakınında ya da iyi tanımlı değilse 300 m yakınında olup olmadığı incelenir ve detaylı haritası hazırlanır. Eğer bu mesafeler içinde faylar bulunursa ya da olduğundan üphelenilirse hendek çalımalarını da içeren yeraltı aratırmaları yürütülür.

6363

ekil 32. Wasatch Fayı’nın (Utah) Salt Lake City segmentinde yapılan bir paleosismolojik çalımada, ya tayinleri yapıldıktan sonra son 6000 yıl içinde hangi fayların yüzey faylanması ürettiklerine bir örnek. Olasılıkla aktif hale geçmi fay sarplıkları kırmızı renklidir (Black ve diğ., 1996).

Risk Azaltma Yöntemleri Holosen, geç Kuvaterner ya da Kuvaterner olsun tüm fay aktivite sınıflarındaki faylar, geni bir aralıkta

kayma oranları ve tekrarlanma aralıklarına sahiptirler. Yüzey faylanması için risk azaltma ölçümlerine ihtiyaç olup olmadığı, belirli bir zaman aralığında yüzey faylanması olasılığını hesaplamak için, olaylar arasındaki ortalama tekrarlanma süresini bulmayı ve en son olaydan bu yana geçen zamanı dikkate alarak risk değerlendirmesi temelli bir yaklaımı gerektirir. Ancak, bu tür hesaplamalar yapabilmek için, Utah' daki paleosismik veriler yeterli değildir. Ayrıca, belgelenmi düzensiz tekrarlanma aralıkları, olası kümelenme ve tetiklenmeler, tarihsel olayların konumlandırılması ve zamanlaması konularındaki sınırlamalar vb. fay davranılarında büyük belirsizlikler mevcuttur. Bu yüzden USGS, katı bir olasılık temelli kriter yerine basit bir en son yüzey faylanması yaratan olay kriterini tavsiye etmitir. Farklı eyaletler farklı zamanlarda olumu son yüzey faylanmasına sahip yerleri tehlikeli kabul ederek üzerinde kritik tesisler yapılmasını engellemilerdir.

En genel yüzey faylanması risk azaltma yöntemi, çekme mesafeleri (sakınım bantları) kullanarak kaçınmaktır. USG holosen faylarının üstünde yer alan içinde insan yaayan tüm yapılar için çekme mesafeleri kullanılmasını tavsiye eder, ayrıca, Geç Kuvaterner fayları üstünde yer alanlar için kritik tesis yapılmamasını tavsiye eder.

USG Holosen, Geç Kuvaterner ya da Kuvaterner yalı potansiyel olarak yüzey faylanması tehlikesine sahip tüm yerlerde çalıma yapılmasını tavsiye eder.

Bazı yerel yönetimler, genellikle Youd (1980)’ i temel alarak 100 mm den küçük yer değitirmelere sahip faylar için fay sakınım bandı oluturulmaması kararı almılardır. Youd 100 mm den daha küçük yer değitirmelerin, hayati tehlike yaratacak yıkıma yol açmayacağını öne sürmütür. Küçük yer değitirmelerin yaratabilecek fayları tamamen dıarıda bırakmak yerine, bunlar saptandığında, temel güçlendirmesi gibi kabul edilebilir önlemler alınması tercih edilebilir.

TEHLĐKE DEĞERLENDĐRMESĐ Minimum Yeterlilik Yüzey faylanması tehlikesi değerlendirmesi, diğer jeolojik jeoteknik aratırmalarda genellikle

kullanılmayan teknikleri ve bilgi birikimini gerektiren, mühendislik jeolojisi uygulaması içinde uzmanlık gerektiren bir disiplindir. Fay etütleri, bu tür aratırmalar için uzmanlamı jeoloji mühendislerince ya da onların yönlendirmesiyle yürütülmeli ve sunulmalıdır.

YFTZ çalıması hazırlayan jeoloji mühendisleri, etik olarak öncelikle, halkın can ve mal güvenliğini ilk plana alarak çalımalarını yapmalıdır. Jeoloğun etüt çalımaları neticesinde elde ettiği ve sunduğu sonuç, tutarlı, objektif ve tarafsız olmalıdır. Çalımalarda elde edilen bilgiler saklanmamalı ve paylaılmalıdır. Sonuçlara, tavsiyelere dair fikirlerdeki farklılıklar ve algılanan kabul edilebilir risk düzeyi, çalımaları yapan danıman jeologlar ve tekilatların (kamunun) jeologları arasında farklı olabilir. Bu rehbere uymak, bu zıtlığı azaltabilir.

6464

Etüt Yöntemleri Fay çalımalarının özünde, gelecekte meydana gelebilecek bir faylanma, zaten var olan bir fayda ve

geçmite gösterdiği yer değitirmeler kadar gerçekleecektir varsayımı yatar.(Bonilla, 1970; McCalpin, 1987, 1996; Schwartz ve Coppersmith, 1984; Crone ve diğ., 1987). Bu yüzden:

Çalıma alanında Kuvaterner Fayının var olup olmadığına karar verilir. Fay tam ve doğru olarak tanımlanır ve yerletirilir. En son yüzey faylanmasının yaı tespit edilir ve fayın aktivite sınıfı tanımlanır. Fay kaçınım bantlarının mesafelerine karar vermek ve bilimsel temel sağlamak üzere, geçmiteki yer

değitirmelerin yönleri ve miktarları hesaplanır. Fayların heyelanlarla çakıtığı yerlere özellikle dikkat edilmelidir. Yüzey Aratırmaları Fayları konumlandırmanın ve fay etkinliğine karar vermenin en doğrudan yüzeysel yöntemi, fay

sarplıklarını ve yüzey jeolojisini haritalamaktır. Faylar jeolojik haritalar incelenerek ve hava fotoğraflarından, doğrudan genç, fayla ilikili jeomorfolojik yapılar gözlemlenerek tanımlanabilir. (Bucknam ve Anderson, 1979; Andrews ve Bucknam, 1987; Hanks ve Andrews, 1989; Machette, 1989; McCalpin, 1996). Detaylı yüzeysel etütler, fay sarplıklarını ve diğer fayla ilikili yapıları (fay gölcükleri, kaynaklar, ötelenmi ya da çizgisel drenajlar vb.) tanımlamaya olanak sağlarlar. Đnceleme alanının yüzeysel jeolojik haritalaması, faylar ve jeolojik birimler arasındaki ilikileri anlamaya, fayları konumlandırmaya ve yalandırmaya ve potansiyel hendek yerlerini belirmeyi sağlar.

Yeraltı Aratırmaları Hendek kazma çalımaları, fayları doğru bir ekilde konumlandırmak, fay aktivite sınıflarını belirlemek,

faylanma ile ilgili bilgileri ortaya koymak ve fay yer değitirmelerini ve yönelimlerini ölçmek için genellikle gereklidir. Hendekler fay izine dik olarak kazılır. Faydaki yer değitirmeler fayın doğrultusu boyunca değiebileceğinden, etüt, bir yerdeki fay izi boyunca maksimum yer değitirmeyi belirlemeli ve hiç değilse sarplığın en dik kesimine bir hendek açılmalıdır.

Ana fay izleri boyunca deformasyon kuakları sıklıkla görülür. Bu tür deformasyonlar, tipik olarak, özellikle graben tabanlarında yaygındır ve ikincil makaslamalarda çoklu yer değitirmeler halinde gözlenirler. Hendek çalıması, deformasyon kuağını tanımlamalıdır ve grabenin içindeki çalıma alanlarında, hendekler graben içindeki çalıma alanının tamamı boyunca uzanan sınır faylarına dik kazılmalıdır.

Sondaj çalımaları ve jeofizik yöntemler de yer altı çalımaları için kullanılabilir. Taylor ve Cluff (1973); Sherard ve diğ. (1974); Slemmons (1977); Wallace (1977); Hatheway ve Leighton (1979); Bonilla (1982); Association of Engineering Geologists, Utah Section (1987); McCalpin (1987, 1996) ve Slemmons ve dePolo (1992) aratırma yöntemlerini u ekilde özetlerler:

Hendeğin Konumu: Bir hendek çalımasının amacı ve hendekleri yerletirme amaçları, çalımalar sürdürüldüğü sırada gelimenin türüne ve tasarım aamasına bağlı olarak değiiklikler gösterebilir. Fayları doğru konumlandırmak amacıyla birkaç hendek açılması gerekebilir (ekil 33).

Kazı derinliği: Holosen faylarından üphelenildiğinde, hendekler, tüm faylanmamı holosen çökelleri boyunca açılmalı ve holosen boyunca aktivite gözlenmelidir. Her eye rağmen bir erken holosen fayı, faylanmamı daha genç Holosen çökellerinin altına gizlenmi olabilir ve hendeğin 56 m kadar olan pratik derinliği boyunca karılaılmayabilir. Bu tür faylanma beklenmesine rağmen Holosen çökellerinde pratik kazı derinliği boyunca gözlenmeyen yerler ile ilgili durumlar raporda belirtilmeli ve sonuçlar ve tavsiyeler kısmında belirsizlikler yansıtılmalıdır. Đyi tanımlı bir Holosen Fayı bir yerde, hendeklerle tespit edilemeyecek kadar derine gömülmüse, konumundaki belirsizlik, izdüümü boyunca çekme mesafeleri arttırılarak belirtilmelidir.

Hendek Loglaması ve Yorumu: Jeolojik birim ve ilikilerin doğrudan gözlenebilmesine olanak sağlamak için hendek duvarları arta kalan topraktan temizlenmelidir. Fay hendeği aratırma prensipleri açısından minimum 1/60 ölçeğinde loglama tavsiye edilir. (McCalpin, 1996) Log bir hendekten elde edilebilecek, jeolojik birimlerin dokanakları ve tanımları, faylar ve diğer deformasyon yapıları vb. bilgiyi içermelidir.

Jeolog, hendekte gözlenen birimlerin yaları ile ilgili yorumlar yapmalı, en son faylanmanın tarihini bulabilmek için radyokarbon yalandırması ya da diğer yalandırma teknikleri açısından örnekler almalıdır.

Fay Çekme Mesafeleri USG, normal faylar için, Salt Lake County’nin fay çekme mesafesi hesaplama yönetiminin kullanılmasını

önerir. Raporun Gözden Geçirilmesi ve Kabul Edilebilirliği Lisanslı bir kamu jeoloğu tarafından yapılmalıdır. Kontrolör, etüdün uygunluğunu, raporun ve geri çekme

mesafelerinin yeterliliğini ve gerekiyorsa daha fazla ne çalımalar yapılması gerektiğini belirtmelidir.

6565

ekil 33. Sadece A ve B gibi iki hendek açılırsa, karılaılan faylardan elde edilebilecek üç olası fay konfigürasyonu görülmektedir. Bu durumda, fay yüzeyden takip edilemiyorsa, C gibi bir ek hendek açmak ve fay yönelimlerini ölçmek gereklidir (Christenson ve diğ., 2003).

ekil 34. Çekme mesafelerini belirlemek için kullanılan formüller ve ematik diyagram (Christenson ve diğ., 2003).

66 66

RAPORUN ANA HATLARI Utah da YFTZ ile ilgili hazırlanmı bir rapor en az aağıdaki balıkları içermelidir. Amaç ve Kapsam: Yerin Konumu büyüklüğü vb. Jeolojik ve Tektonik Durum Referanslı yayınlanmı ya da yayınlanmamı jeolojik literatür, Kuvaterner Faylarının Tartıılması,

Tarihsel Depremsellik varsa jeodezik ölçümler. Yerin Tanıtılması ve Durumu Fay çalımasını etkileyebilecek, jeolojik birimler, jeomorfik yapılar, dolgu alanları, bitki örtüsü, mevcut

yapılama ve diğer faktörler, varsa sahanın planı ve etüt yöntemlerinin seçimi. Aratırma Yöntemleri Yayınlanmı ya da yayınlanmamı haritaların, literatür ve diğer verilerin, jeolojik birimler, faylar ve diğer

faktörler açısından irdelenmesi. Fay ve fayla ilikili yapıların, bitkisel alanların ya da toprak birimlerin kontrastı, fay olması olası diğer

çizgisellikleri belirlemek üzere hava fotoğraflarının, uydu görüntülerinin yorumlanması. Sarplıklar, kaynaklar ve sızıntılar (dizili ya da düzensiz), üçgen yüzeyler, ötelenmi sırtlar ve drenajlar ve benzeri jeolojik yapılar ile klasik jeolojik haritalamayı da içerecek ekilde inceleme alanı içinde ve dıında yüzey yapıları ile ilgili gözlemler. Kum fıkırmaları, yanal yayılma, sıvılama ve oturma gibi diğer olası depremle ilikili yapıların konumları ve göreceli yaları haritalanmalı ve tanımlanmalıdır. Depremlerle ilikili olduğu düünülen yamaç yenilmeleri de not edilmelidir.

Yeraltı aratırmaları: Hendek çalımalarının ya da diğer detaylı çalımaların, jeolojik birimlerin, toprak birimlerin, jeolojik yapıların doğrudan gözlemi ve özetlenmesi. Fayların, doğrultusu, eğimi ve net düey yer değitirmeler not edilmelidir. Rapor, hendeklerde karılaılan çökellerin yalarını hesaplamak için kullanılan kriterleri tanımlamalı ve aktif Holosen faylanmasının varlığını ya da yokluğunu açıkça değerlendirmelidir.

Diğer Yöntemler Özel durumların ya da daha detaylı çalıma gereksinimi olan yerlerde farklı metotlar kullanılmalıdır. Bu

tür metotlar: Belirli noktalarda yer altı suyu ve jeolojik birimler için veri toplamak amacıyla, test çukurları, sondajlar ya

da konik penetrometre testleri yapılabilir. Ancak bunların sayısı ve dağılımı geçerli korelasyonlar yapılabilmesi için yeterli sayıda ve dağılımda olmalıdır.

Jeofizik etütler. Güvenilir yorumlar için bölgesel ve yerel jeolojik bilgi birikimi gerektiren dolaylı yöntemleri içerir. Jeofizik yöntemler, tek baına bir fayın varlığını ve yokluğunu ya da aktifliğini belirleyemezler. Fay çalımalarında kullanılabilen jeofizik yöntemler, sismik yansıma, sismik kırılma, jeo radar ya da manyetik yoğunluk, elektrik direnci, gravite gibi yöntemleri içerir.

Yalandırma teknikleri. Bu teknikler unlar olabilir: Đzotopik (radyokarbon, kozmojenik izotop) ve radyojenik (termoluminisans, optik luminisans) yöntemler, kolivyal kamalar ve toprak tabakaları, stratigrafik korelasyon (fosiller ve litolojik kaynaklar) ve faylanmı ve faylanmamı birimleri ayırmaya yarayacak diğer yöntemler.

Sonuçlar Faylanmı ve faylanmamı birimlerin yalarını da içerecek ekilde, fayların varlığı ya da yokluğu ve

yaları hakkında kanıtları ortaya koyan bir özet içermelidir. Fayların yönelimi ve geometrisini, faylar boyunca net kayma miktarlarını, gelecekte beklenen ötelenme

miktarını ve sakınım bantlarının geniliğini de içerecek ekilde aktif fayların konumunu vb. bilgiler özetlenmelidir. Rapordaki verilerin doğruluğu ve sınırlamalar hakkında bilgiler bulunmalıdır. Tavsiyeler Tavsiyeler, jeolojik kanıtlara ve geçerli sebeplere dayandırılmalıdır. Referanslar Çalımada kullanılan tüm kayıt ve litratürün alıntıları, kullanılan hava ve uydu fotoğraflarının kaynağı,

tarihi, uçu numaraları vb. ile loglar, sözel iletiim bilgileri vb. ekiller Jeolojik haritalar, Halihazır ya da kadastral planlar, fay haritaları, hendek logları, fotoğraflar vb. Onay Sayfası Ekler Ayrıca, Batatian (2002), Salt Lake Jeolojik Tehlikeler Yönetmeliği’ nin 19.75 bölümünde

tanımlanmı olan yüzey faylanması tehlikesi çalımaları için minimum standartların bazılarını u ekilde özetlemitir:

Fay etütleri, bu tür çalımaları yapmak üzere özel eğitim almı ve tecrübeli bir uzman mühendislik jeoloğu tarafından yürütülmelidir. Deneyimli bir uzman, projenin kapsamı, karılaılması beklenen jeolojik birimler, hendek loglama ve stratigrafik kesit yorumlama, uygun tavsiyeler içeren bir rapor hazırlama ve onay ilemleri konusunda bilgili olmalıdır. Yüzey faylanması tehlikesi değerlendirme, jeolojik ve jeoteknik etütlerde sıklıkla kullanılmayan teknik bilgi birikimi ve tecrübe gerektiren mühendislik jeolojisi uygulamaları içinde özellemi bir disiplindir.

6767

Bu yüzden, bu tür çalımalar sadece kalifiye bir mühendislik jeoloğu tarafından hazırlanıp imzalandığı takdirde kabul edilir. Jeoloğun minimum nitelikleri u ekilde olmalıdır:

Jeoloji, mühendislik jeolojisi ya da jeoloji mühendisliğinde lisans derecesi, Mühendislik jeolojisi alanında sorumlu bir konumda en az üç yıllık tecrübe, Utah Eyaleti profesyonel jeologluk lisansı. Yüzey faylanması tehlikesi çalımalarında hendek açmak ve loglamak gereklidir. Varsa, diğer çalıma

yöntemleri rapor içeriğinde detaylı olarak açıklanmalıdır. Hendekleri Konumlandırma: Hendekler fay izine dik olarak açılmalı ve yeterli uzunlukta olmalıdır.

Aratırma çukurları bu çalımalar için yeterli değildir. Çalımanın amacı ve kapsadığı alana göre hendek sayısı değiebilir.

Hendek Derinliği: Hendekler, Holosen çökellerinin altına kadar devam etmelidir (genellikle 2,5 – 3,5 m derinlik yeterli olabilmektedir). Hendek çalımalarında kazı güvenliğine dikkat edilmelidir. Holosen aktif fayları bulunmasına rağmen, Holosen öncesi çökeller pratik kazı derinliğinin altında kalıyorsa, kazı hiç değilse son yüzey faylanmasından önceki birkaç faylanmayı da içerecek derinliğe kadar sürdürülmelidir.

Hendeği Kayıt Altına Almak (Loglamak): Jeolog hendek duvarlarının birini ya da her ikisini de temizlemeli birimler arası ilikileri görünür kılmalıdır. Ayrıca hendek duvar(lar)ı en az 1:60 ölçeğinde loglanmalıdır. Jeolog, hendekteki tortulları yalandırmalı, gerekiyorsa radyokarbon ya da farklı yöntemlerle bata en son yüzey faylanmasının yaını belirlemek üzere ya tayini için örnekler almalıdır. Hendek çalımalarıyla ilgili sınırlamalar ve tavsiyeler rapor içeriğinde belirtilmelidir.

Çekme Mesafeleri ile ilgili Tavsiyeler: Çekme mesafelerindeki farklı uygulamaları standardize etmek için Batatian ve Nelson (1999) özellikle normal faylar için bir çekme mesafesi hesaplama yöntemi ortaya koymulardır. Bu hesaplamanın dıında bir hesaplama kullanılmısa, yöntemi ve gerekçeleri detaylıca anlatılmalıdır. Minimum çekme mesafeleri aağıdaki gibi hesaplanır ve yine aağıda verilen tablodaki çekme mesafeleri ile karılatırılır. Đkisinden hangisi büyükse o kullanılır. Yüzey faylanması sakınım çekme mesafeleri hem tavan hem de taban blok için uygulanır:

Aağı düen blok tavan Blok (Hanging Wall Block): Aağı düen blok için fay çekme mesafesi aağıdaki formülle bulunur: S= U (2D + F/tan Ø) Burada: S= Đkamete ve yapılamaya yasaklı çekme mesafesi; U= Kritiklik Faktörü (Yapısal öneme göre tablodan (ICC, 2000; 2003)belirlenir) D= Olay baına beklenen fay yer değitirmesi (geçmiteki her bir olay için ölçülmü net dikey yer

değitirmeye eit olduğu varsayılır) F= Binanın temelinin ya da yüzey altında kalan kısmının derinliği Ø= Fayın eğim derecesi Tüm birimler “feet” eklindedir. ekil 34 eitlikteki değikenleri göstermektedir. Yükselen blok – taban blok (Footwall Block): Fayın eğimi ve binanın yüzeyin altında kalan kısmı taban blok için yapılan hesaplamalarda ilikisiz

parametrelerdir. Bu yüzden, formül aağıdaki gibi değiir: S= U x 2D Örnek Çekme Mesafesi Hesaplaması Salt Lake Kasabası'nın güneyinde Wasatch Fayı boyunca yapılan hendek çalımaları, özel bir

mülkü tehdit eden bir ana fay izinin ve daha küçük bir antitetik fayın belirlenmesini sağlamıtır. Ana faydaki yer değitirme belirlenememi olmakla beraber, hendeğin derinliğini (5,50 m) amaktadır. Ana fay Batıya doğru 70 derece eğime sahiptir. Antitetik faydaki toplam yer değitirme 0,60 metredir ve Doğuya doğru 50 derece eğimlidir. Temel derinliği 2,45 metre olacak ekilde tek katlı bir yapının inası planlanmaktadır.

Ana faydaki çekme mesafesi: Toplam yer değitirme belirlenememi olduğundan McCalpin (2002)'nin Wasatch Fayı için yapmı oldukları çalımada belirlenen tek bir olay için ortalama yer değitirme miktarı olarak 2,59 metre alınması uygun görülmütür.

Düen (Tavan) Blok için Çekme mesafesi (S) = U * [2D + (F/tanQ)] = 1,5 * [2* 2,59 + (2,45/tan70)] = 9,1 metre Yükselen (Taban) Blok için Çekme mesafesi = U * (2D) = 1,5 * (2*2,45) = 7,35 metre Antitetik fay için yapılan hesaplama sonuçları sırasıyla; 5, 18 metre ve 4, 57 metredir. (Tüm hesaplamalar "feet" ölçü biriminden metrik sisteme çevrilerek yansıtılmıtır.)

68 68

5.1.2.2.2 Japonya Uygulaması

Japonya'da ise deprem ve yangın güvenliğinin sağlanması her düzeydeki planlamanın öncelikli hedeflerindendir. Kentsel planlama alanları, kentsel gelimenin özendirileceği alanlar ve kentsel gelimenin denetleneceği alanlar olarak ayrılmaktadır. Afet tehlikesine maruz alanlar, bu ikinci alanlar kapsamındadır. Planlarda, yangına karı korunmu veya yarı korunmu yörelerin ve kentsel afetlerden doğacak zararların giderilmesine yönelik özel iyiletirme önlemleri alınacak bölgelerin gösterilmesi zorunludur. Japonya'da yangın güvenliğinin sağlanması amacıyla uygulanan kentsel yenileme projeleri önemli miktarlardaki sübvansiyonlarla desteklenmektedir. Afetlere karı dayanıklılığın arttırılmasına yönelik kentsel politikaların arasında açık ve yeil alanların artırılması ve riskli bölgelerde yol yapımı ve iyiletirilme faaliyetleri de yer almaktadır.

Japonya’da ülke topraklarının sınırlı bir kaynak olması, planlama amaçları için toprak tahsisi konusunda ulusal ölçekte kurallar konulmasına yol açmıtır. 1950 yılından beri, ulusal ekonomik kalkınma planlarının yanısıra ülkede dengeli bir mekânsal yapının gerçekletirilmesine yönelik politika ve önlemleri içeren ‘Ülke Gelime Planları (National Land Development Plans)’ hazırlanmaktadır. 1974 yılından itibaren de bu planlara ek olarak ‘Ulusal Arazi Kullanım Planları’nın hazırlanması öngörülmütür (OECD, 1986). 1989 tarihli ‘Temel Arsa Yasası (Basic Land Act)’ ise, arztalep dengesini sağlayarak, arsa fiyatlarını denetim altına almayı amaçlayan, arazi kullanma ve arsa alım satımı ile ilgili ilemlerde ulusal ve yerel hükümetlerin, özel sektörün ve bireylerin sorumluluğunu belirleyen bir toprak anayasası niteliğindedir. Yasa ile oluturulan ‘Arsa Politikaları Konseyi’, ‘Ülke Gelime Planları’ ile ilgili politika ve ilkeleri gelitirmekle sorumludur. 1990 yılında, bu yasaya dayanarak Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan “Arsa Politikalarının Gelitirilmesi Konusundaki Çerçeve” balıklı belge tüm planlama ve uygulama faaliyetlerini yönlendiren ilke ve araçları belirlemitir. Japonya’da toprağın verimli kullanımı, afetlere karı güvenlik ve afetler gibi olağanüstü durumlarda kentsel fonksiyonların ilerlik düzeyinin artırılması, her kademede hazırlanan planların en önemli boyutunu tekil etmektedir.

Japonya’da Kurumsal Yapı ve Planlama Yetkileri

Ülke gelime planları çerçevesinde, Bakanlık düzeyinde bir kurulu olan Ulusal Arsa Kurumu (National Land Agency) tarafından hazırlanan arazi kullanım planları, bölge planlarının ana çerçevesini oluturur. Ulusal Arsa Kurumu bünyesinde yer alan Deprem Bürosu, afet zararlarının azaltılması konusunda da çalımalar yürütmektedir. Bölge planları, ülkenin ayrılmı olduğu 8 bölgenin tümünü kapsar. Bunlardan üçü, aralarında Tokyo’nun da bulunduğu metropoliten alanlardır. Japonya’da ülke yüzölçümünün %15’ ini oluturan 3 metropoliten bölgede (merkezi Tokyo olan Tokaido, merkezi Osaka olan Kinki ve merkezi Nagoya olan Chubu bölgesi) toplam nüfusun %50’si yaamaktadır. Bu alanlardaki planlama ve yönetim sistemleri, her biri için özel olarak çıkarılmı yasalar kapsamında ele alınmaktadır.

Japonya’da, iller ve belediyeler, merkezin sıkı gözetim ve denetimi altında olmakla birlikte, aynı zamanda özerk yerel yönetim birimleridir. Yürütme organları olan valiler ve belediye bakanları da, meclis üyeleri gibi seçimle ibaına gelirler. Kentler ve kasabalar için yetkili meclislerin hazırladığı planlar valinin, iller için hazırlanan planlar ise Đmar Bakanlığının onayı ile yürürlüğe girer. Đki ya da daha çok sayıdaki ili içine alacak kadar geni alanlar için hazırlanacak bölge planları için yetkili kurulular, Đmar Bakanlığı ve ilgili kent ve kasabalardır. Đmar Bakanlığı, bu türdeki imar planlarını, valiliklerden gelen plan taslaklarını esas alarak hazırlar. Üst kademedeki yönetimler tarafından hazırlanan planlar hakkında ilgili belediyelerin görüleri alınır. Đmar Bakanlığının, kent planlaması sürecinde önemli bir rol oynadığı göze çarpar.

Đmar Bakanlığı bünyesindeki Kent Bürosu, Đmar Yasasının uygulanmasında bir gözetim ilevi gördüğü gibi, gereğinde kent planlarını onaylamak yetkisine de sahiptir. Ayrıca, planlama aratırmalarında ve planların fiilen yapılmasında da, Bakanlık yerel yönetimlere rehberlik eder. Bakanlığın Kent Bürosunda, Kent Planlaması adlı birimden baka, bir de, Kentsel Politikalar birimi bulunur. Kentsel gelime ve koruma planları arasındaki uyumun sağlanması, kamu arazilerinin planlama amaçlarıyla kullanımı, kirlenmenin denetlenmesi ve doğal afetlerden doğacak zararların önlenmesi gibi görevleri de bu birim üstlenmitir. Bakanlığa bağlı Merkezi Kent Planlama Kurulu (Central City Planning Council) bir danıma organı niteliğindedir. Đmar Yasasının, Bakanlığa vermi olduğu inceleme, aratırma ve görümeler yapma görevlerinin yerine getirilmesinde, kent planlamasını ilgilendiren diğer önemli ilerde, Bakanlığa istiare görü bildirir. Đlgili kamu kurum ve kurulularına da tavsiyelerde bulunur. Kurulu ve çalıma esaslarını, Bakanlar Kurulu belirler. Aynı nitelikte bir Kurul da illerde valiye bağlı olarak Yerel Kent Planlama Kurulu adı altında çalıır. Đllerde kurulması gerekli bir diğer birim de Bina Đnceleme Kurulu’dur.

6969

Kurul, planlama ve imara ilikin yetkilerin kullanılmasında ortaya çıkan sorunların incelenmesi ve çözümü konusunda görevli olup, hukuk, ekonomi, kent planlaması, mimarlık, halk sağlığı ve kamu yönetimi konularında geni bilgi ve deneyim sahibi kiiler arasından vali tarafından seçilen 7 üyeden oluur.

Japonya’da Afetlerden Korunma ve Planlama

Dünyadaki depremlerin %10’u Japonya’da meydana gelmektedir. Japon kentlerindeki yüksek yoğunluklar, genelde ahap yapı stokları, dar sokaklar, açık ve yeil alanların yetersiz oluu gibi nedenler büyük depremler ve deprem sonrası yangınlar karısındaki hasar görebilirlikleri arttırmaktadır. 1968 Kentsel Planlama Yasası, ilçe (district) ölçeğinde de plan hazırlanabilmesine olanak tanımaktadır. Bu tür planlama, o bölgede yaayanların gereksinimlerinin ve taleplerinin planlara daha kolay yansımasına imkân tanımaktadır. Kentin alt bölgeleri için gerçekletirilen uygulamalar arasında kentsel yenileme plan ve projeleri önemli yer tutmaktadır.

Japonya’da kentsel yenileme projeleri Bina Standartları Yasası (1950), Arazi Düzenleme Yasası (1954), Kentsel Yenileme Yasası (1968), Konut Alanlarını Đyiletirme Yasası (1974) çerçevesinde ele alınabilmektedir. Kentsel yenileme projeleri, kiiler ve çeitli kurulular tarafından yürütülebileceği gibi, farklı türlerde yenileme projeleri de uygulanabilmektedir. Bunların arasında 1980 yılında yangına dayanıklı bina inası, 1982 yılında ise kiralık ahap konut mahallelerinin iyiletirilmesi balıkları altında iki tip yenileme projesi daha uygulamaya konmutur. Birinci türde planlama maliyetinin 1/3’ü ve yangına dayanıklı yapı maliyetinin 1/2’si; ikincisinde ise planlama harcamalarının 1/2’si, yenileme maliyetinin (enkaz kaldırma, proje ve ortak hizmetlerin iyiletirilmesi için yapılan harcamalar) 1/3’ü, arsa maliyetinin 1/2’si ve kiralık ahap yapıların iyiletirilmesinin 1/2 ile 1/3’ü arasındaki oranlarda düük faizli ve uzun vadeli kredi sağlanması eklinde uygulanan sübvansiyonlar sağlanmaktadır. Yenileme projelerinin, o yörede oturan konut sahipleri ve kiracılardan oluan kentsel yenileme birlikleri tarafından uygulanması tevik edilmektedir.

Bir kentsel yenileme projesinin uygulanması için kriter, alandaki konutların 2/3’ ünün yangın dayanıklılığının bulunmaması veya arazi kullanma biçiminin değitirilmesinin, alanın genel gelimesine katkıda bulunacağının belirlenmesidir.

Japon kentlerinde, özellikle de metropoliten alanlardaki köhnemi kentsel dokularda kısmi yenileme (restorasyon) yerine, daha düzgün bir yerleim düzenine olanak sağlaması nedeniyle yıkıp, yeniden gelitirme (redevelopment) yöntemi uygun bulunmaktadır. Böylece, yeni yol ağları, daha geni açık ve yeil alanlar, tahliye yolları ve insanların afet durumunda güvenli olarak toplanmalarına imkan verecek mekanlar oluturulması sağlanmaktadır. Arazi kullanma kararlarında yerbilimsel veri ve gerçekler dikkate alınmakla birlikte, bunların değimez katı artname hükümleri olarak uygulanması yerine, çağda teknolojiler ve mesleki kabul görmü prensipler esas alınarak uygulanması yolu tercih edilmektedir.

Sonuç olarak Japonya’da mekânsal politikaların temel hedeflerinden birisi afet zararlarının azaltılması, diğeri ise arsa fiyatlarının dengelenmesidir. Bu iki konu her düzeydeki planlama sürecinin entegre bir parçası olarak ele alınmaktadır.

Japonya'da deprem ve yangın güvenliğinin sağlanması, her düzeydeki planlamanın birincil öncelikli hedeflerindendir. Kentsel planlama alanları, “kentsel gelimenin özendirileceği alanlar” ve “kentsel gelimenin denetleneceği alanlar” olarak ayrılmaktadır. Afet tehlikesine maruz alanlar, bu ikinci alanlar kapsamındadır. Planlarda, yangına karı korunmu veya yarı korunmu yörelerin ve kentsel afetlerden doğacak zararların giderilmesine yönelik özel iyiletirme önlemleri alınacak bölgeciklerin gösterilmesi zorunludur. Japonya'da yangın ve deprem güvenliğinin sağlanması amacıyla uygulanan kentsel yenileme projeleri önemli miktarlardaki sübvansiyonlarla desteklenmektedir. Afetlere karı dayanıklılığın artırılmasına yönelik kentsel politikaların arasında açık ve yeil alanların artırılması ve riskli bölgelerde yol yapımı ve iyiletirilmesi de yer almaktadır.

Görüldüğü gibi Japonya’da yüzey faylanmasına yönelik doğrudan ulusal bir mevzuat, düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, son yıllarda bazı belediyeler (Matsumoto, Yokosuka ve Nishinomiya) yüzey faylanması tehlikesine karı kendi mevzuatlarını üretmilerdir.

5.1.2.2.3 Yeni Zelanda Uygulaması

Yeni Zelanda’da afet tehlikesinin belirlenmesi ve zararlarının azaltılması çalımaları, 19902000 yılları arasında Birlemi Milletler tarafından ilan edilmi olan “Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası 10 Yılı” faaliyetlerine paralel olarak hızla gelimitir.

70 70

Önceki dönemlerde ağırlıkla afete müdahale ve acil yardım faaliyetlerine odaklanmı olan, 1983 tarihli Sivil Savunma Yasası, 2002 yılında “Sivil Savunma ve Acil Durum Yönetimi Yasası” adı altında daha çağda bir yasa ile değitirilmitir. Yeni yasada afet yönetimi sürecinin zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyiletirme aamalarında yapılması gereken çalımalar ve alınması gereken önlemler yeniden belirlenmitir. Yeni yasa her tür afet olaylarını dikkate alan çok kurumlu bir yapılanmayı öngörmektedir.

Bu Yasanın ülke genelinde uygulanmasından “Sivil Savunma ve Acil Durum Bakanlığı” sorumludur. Ancak ülkede her düzeyde afet tehlikesinin belirlenmesi ve zararlarının azaltılması faaliyetlerini planlayan ve yürüten tek otorite bu Bakanlık değildir. Çevre, Sağlık, Tarım ve Balıkçılık Bakanlıkları da kendi alanlarına giren konularda afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması ile ilgili faaliyetleri yürütmektedirler.

Bölgesel ve yerel düzeylerde afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve planlama ve arazi kullanımı kararları ile riskin azaltılması, 2002 yılında yenilenen “Yerel Yönetimler Yasası” gereğince yerel yönetimlerin ana görevleri arasında yer almıtır. Ayrıca yerel yönetimler 1991 tarihli “Kaynak Yönetimi” yasası gereğince toprak ve su kaynakları, kıyılar, sulak alanlar, çevrenin korunması, toprak, su ve hava kirlenmelerinin önlenmesi, gürültü kontrolü, doğal tehlikelerin önlenmesi veya azaltılması çalımalarının planlanması ve uygulanmasından da sorumlu tutulmulardır.

Afet risklerinin azaltılması çalımaları aynı zamanda bölgesel ve yerel kalkınma plan ve programlarının hazırlanması ve uygulanması aamasında da yerel yönetimler tarafından dikkate alınmaktadır.

Yerel yönetimler ayrıca, fay zonlarının ve takın alanlarının belirlenmesi, geçmiteki afet istatistikleri ve hasar verilerinin toplanması, mikrobölgeleme çalımalarının yapılması veya yaptırılması, afetler konusunda halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi faaliyetlerinin yürütülmesinden de sorumludurlar.

Ülkede ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi, önleme ve zarar azaltma politika ve stratejilerinin gelitirilmesi konularında, Sivil Savunma ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı, Çevre Bakanlığı gibi bakanlıklarla, Jeoloji ve Nükleer Bilimler Enstitüsü, Deprem Komisyonu, Atmosferik Aratırmalar ve Su Đleri Ulusal Enstitüsü, Yeni Zelanda Meteoroloji Ajansı ve üniversitelerin ilgili enstitüleri arasında stratejik ortaklıklar kurulmutur. Đhtiyaç duyulan aratırmagelitirme faaliyetleri, bu kurulular tarafından yapılmakta ve aratırma giderleri, kaynakları merkezi yönetim tarafından sağlanan ”Bilimsel ve Teknolojik Aratırmalar Vakfı” tarafından karılanmaktadır.

Bölgesel ve yerel yönetimler yasa gereği hazırlamak zorunda oldukları yerel ölçekteki tehlike haritalarını, yeni bir veri elde edilmemise veya yeni bir teknoloji gelimemise, her 5 yılda bir yeniden gözden geçirmek zorundadırlar.

Afet tehlike haritaları bölgesel ve il düzeyindeki planlama çalımaları için 1/5.000 ila 1/50.000 ölçeklerinde yapılmaktadır. Yerel zemin etütlerinin ölçekleri ise, yapılacak faaliyetin ihtiyaçlarına uygun olarak, 1/500 ila 1/2000 arasında değimektedir. Bu çalımalarda uygulanacak yöntem ve standartlar konusunda tek düze katı kurallar koyma yerine, yol gösteren ve önerilerde bulunan kılavuzlar hazırlanması yolu tercih edilmektedir. Örnek olarak 2003 yılında Çevre Bakanlığı tarafından ‘Jeoloji ve Nükleer Bilimler Enstitüsü’ ne hazırlattırılan “Aktif Faylar Üzerinde veya Yakınında Arazi Geliimi Planlaması” konulu kılavuz verilebilir. Bu çalıma, bu kitaba da büyük girdiler sağladığından, ilerleyen bölümlerde detaylıca incelenmitir.

5.1.2.2.4 Avrupa Birliği Uygulamaları

Avrupa Birliğine mensup ülkeler ilk kez 1990’lı yılların balangıcında üye ülkelerin izlediği mekânsal politika ve planlamanın Avrupa'nın entegrasyon süreci içindeki önemli rolünü açık bir biçimde dile getirmitir. 1991 ve 1994 yıllarında yayınlanan Europe 2000 ve Europe 2000+ belgeleri planlamanın ve üye ülkeler arasında bu konudaki ibirliğinin önemini vurgulamaktadır. Birliğin farklı sektörlerde benimsediği politikalar ve kabul ettiği direktifler vb. diğer mevzuat, zaten belli bir süreden beri üye ülkelerin mekânsal planlama ve gelime politikalarının yönlendirilmesinde etkili olmaktadır. Ortak tarım politikası, tek pazar, turizm ve enerji alanındaki birlik politikaları ulusal planlama sistemlerini dolaylı olarak etkilemektedir. AB, “European Committee for Standardization” (veya Fransızca kısa adıyla CEN) aracılığıyla 1980’li yıllardan itibaren kıta çapında yapılamayla ilgili teknik standart ve artnamelerin de uyumlatırılmasını gerekli görmütür. Eurocode diye anılan bu teknik belgeler dizisi, geni bir katılım ve ülkelere bunları kendi özel koullarını dikkate alacak düzenlemelerle birlikte hazırlanmaktadır. Nihai hedef bu normların, Avrupa genelinde milli normların yerini almasıdır.

Bu çalımanın kapsamını ilgilendiren Eurocode 8 (EC85; 2003) altındaki ilgili bölüm u ekildedir:

7171

Yer seçimi kıstası olarak Eurocode 8, inaat mahallinin iyice etüt edilerek deprem sırasında faylanma, ev stabilitesi, sıvılama, zemin göçmesi gibi etkilerin asgariye indirilmesi için tedbir alınmasını art komaktadır. Bu tür istenmeyen durumların ortaya çıkmasıyla ilgili olarak yapılması istenen etütler unlardır: 4.1.2 Aktif faylara olan yakınlık (1 )Önem katsayısı bakımından Eurocode 8 Bölüm 4.2.5’ te tarif edilen II, III veya IV grubuna giren binalar, ilgili milli kurumlarca aktif fay olarak nitelendirilen alanların hemen yakınında ina edilmeyecektir. (2) Geç Kuvaternerde herhangi bir harekete maruz kalmamı faylar kamunun güvenliği için kritik öneme sahip olmayan binaların hesabında aktif olarak adlandırılmayacaktır. (3 )Nazım kent planlamasında ve yüksek deprem faaliyetindeki bölgelerde aktif faylara yakın mesafelerde ina edilecek önemli yapıların hesabında yer yarılması ve yer hareketinin iddetinin tayini açısından özel jeolojik etütler yapılmalıdır.

artname “özel” etütlerin hangileri olduğunu belirtmemitir.

5.1.2.2.5 Đtalya Uygulaması

Yüzey faylanması tehlikesini ortaya koyan tek resmi Đtalyan yayını, sismik mikrobölgeleme için rehberler ve kriterler yayınıdır (Mikrobölgeleme Çalıma Grubu, 2008, Working Group MS). Bu rehberler, sismik mikrobölgeleme çalımaları sırasında aktif fayları çevreleyen “duraysızlık kuakları (zones of instability)” olarak adlandırılan özel mikrokuaklar tanımlar. Mikrobölgeleme Çalıma Grubu (2008), orta Đtalya’daki Norcia Fayı’ndan örnek bir çalımayı referanslayarak, belirgin fay izleri için 15 metrelik bir çekme mesafesinin, belirsiz fay izleri içinse 75 metrelik bir çekme mesafesinin kullanımını tavsiye eder. Boncio vd. (2011), deprem fay kuakları ve çekme mesafeleri arasında açıkça ortaya konan bir ayrımın ve kuakların eklini ve geniliğini tanımlayan genel kriterlerin eksikliğinden bahsetmiler ve bu konuları ilerleyen bölümlerde anlatıldığı üzere detaylıca irdelemilerdir. “Norcia Fay Zonu” normal faylarla karakterize edilen bir kuaktır, dolayısıyla bu çalıma normal faylar içindir.

5.1.2.2.6 Tayvan Uygulaması

21 Eylül 1999’da moment magnitüdü 7,6 olan büyük bir deprem ortabatı Tayvan’ı sarsmıtır. Depremin episantrı Chi – Chi’ydi ve odak derinliği 7 km gibi sığ bir derinliğe sahipti. Geçtiğimiz yüzyıl içinde meydana gelen ve Tayvan’ı çok fazla etkileyen karasal alan içindeki en büyük deprem budur. Bu büyük depremde, 2450 can kaybı yaanmı, 100.000’den fazla konut hasar görmütür. Deprem sırasında en dikkat çekici olaylardan biri de 105 km uzunluğundaki yüzey faylanmasıydı. Oldukça büyük yer değitirmelerin gözlendiği yüzey faylanması, çeitli organizasyonlar ve aratırmacılar tarafından detaylıca incelendi (NCREE, 2000).

Depremler yüzey faylanmalarıyla doğrudan ilikili olduğundan aktif fayların dağılımı ve doğru haritalanması bu tehlikenin azaltılması çalımalarında ilk adımdır. Aktif fay, Tayvan’ da, belirli bir zaman diliminde tekrarlanma (yinelenme) hareketi temel alınarak tanımlanır. Tayvan’da, aktif fayların tanımı, ‘Ekonomik Đler Bakanlığı’na bağlı “Jeolojik Aratırma Merkezi (CGS)” tarafından, geç Kuvaterner zamanında yinelenme aralığına sahip faylar olarak tanımlanmıtır. Ayrıca, iki aktif fay kategorisi ve olası aktif faylar haritası resmi olarak yayınlanmıtır. Birinci kategori aktif faylar, aağıdaki ekilde sınıflandırılmıtır: (1) Holosen’de aktive olmu, (2) insan yapımı yapıları ötelemi, (3) güncel dönemler içindeki büyük depremlerle ilikili (deprem fayı), (4) güncel alüvyonu ötelemi ya da (5) jeodezik yöntemlerle kanıtlanmı krip olayı gösteren. Đkinci kategori aktif faylar ise unlardır: (1) son 100.000 yıl içinde aktive olmu ya da (2) taraça çökellerini ötelemi olan faylar. Olası aktif faylar ise, uygun bir kategoriye sokabilmek için yeterli veri olmayan faylardır. (Chen ve diğ., 2003)

CGS, 1998’de 5 km den daha uzun izlere sahip olan aktif fayları içeren 1/500.000 ölçekli jeoloji haritalarını yayınlamıtır. Bu basımda, toplam 51 aktif fay mevcuttur. ChiChi depreminden sonra aktif fay haritası revize edilmi ve 1/25.000 ölçekte haritalanmıtır (Basım aamasında 1/500.000 ölçekte basılmılardır).

Tayvan’ın dörtte üçü dağlar ve tepelerden oluur. Arazi kullanımı politikası, Đçileri Bakanlığı tarafından yönetilir. Đmar ve Planlama Đdaresi (CPA), arazi kullanımı ve politikaları açısından bölgesel ve kırsal planlama ofislerine ve komitelerine sahiptir. 1983’de, “Eğimli Alanlarda Geliimin Yönetimi (Management for Slopeland Development)” adlı yönetmeliği yayınlamılar ve 1990, 1997 ve 1999’da revize etmilerdir. Eğimli alanlardaki yeni geliim projeleri için alınması gereken izinler, yerel yönetim tarafından gözden geçirilir ve onaylanır. Geliim alanları 10 hektardan daha büyük olmalıdır ve bu alanlarda yapılama aktif fayları da içerecek ekilde potansiyel jeolojik tehlikeler aratırılmadan planlanamaz. 1997’de, “Yapı Tasarımı ve Đnası Yönetmeliği” ne yeni bir bölüm eklenmitir. Bu bölüm,

72 72

aktif faylarla ilgili yapılamanın yasaklandığı alanları tanımlar. Đlgili alanlar için lisanslı jeoloji mühendislerince detaylı raporlar hazırlanmalıdır. Sakınım bandı tanımlamaları aağıdaki gibidir (Tablo 5):

Tablo 5. Tayvan'da, aktif faylar civarında arazi kullanım kısıtlamaları (Chen ve diğ., 2003).

Tarihsel Deprem Büyüklüğü Yapılamaya Đzin Verilmeyen Alan

Magnitüd ≥ 7,0 Fayın her iki tarafında 100’er metre

7,0 > Magnitüd ≥ 6,0 Fayın her iki tarafında 50’er metre

Magnitüd < 6,0 Fayın her iki tarafından 30’ar metre

Kamusal altyapılar ve yollar bundan muaftır.

ChiChi depremi esnasında yüzey kırığı boyunca birçok yıkım meydana gelmitir. Bu yüzden, Chelengpu Fayı’nın her iki tarafında 50’er metrelik bir kuakta (toplamda 100m) tüm yapılamayı yasaklayan bir acil durum emri yayınlanmıtır. Đkinci bir adım olarak, “Bölgesel Planlama Altındaki Alanlarda Yapılama Yönetmeliği” yenilenmitir. Buna göre, yerel yönetimler aktif fay geçen alanları tanımlamak zorundadırlar. Yönetmeliğin içeriği u ekildedir:

1. Kamusal binaların kullanımı yasaklanmıtır. 2. “Kentsel Olmayan Arazi Kullanımı Planlaması” mevzuatı tarafından yapılaamaya izin

verilen alanlar için (ülkemizdeki plansız alanlar yönetmeliği benzeri bir mevzuat), en fazla 2 katlı ya da 7 metreden kısa çiftlik evleri ve konutlara izin verilir.

3. Diğer alanlarda (Kentsel Olmayan Arazi Kullanımı Planlaması içeriği dıındaki), en fazla 2 katlı ya da 7 metreden kısa çiftlik evleri ina edilebilir.

‘Bölgesel Planlama Altındaki Alanlarda Yapılama Yönetmeliği’, tüm aktif faylar için genel arazi kullanımı denetimini iaret eder. Ancak, Tayvan’daki faylar en fazla 1/25.000 ölçekte haritalanmıtır ve bunların çoğu açıkça izlenememektedir. Arazi kullanımı kontrolü amacı için bu çözünürlük yeterli değildir. Bu yüzden, sadece fay kırığı açıkça belli olan ChiChi depreminde kırılan Chelengpu fayı için uygulama zorunlu olarak tanımlanmıtır. Depremden sonra söz konusu fay CGS tarafından 1 ay içinde 1/5.000 ölçekte haritalanmıtır ve daha detaylı (1/1.000) ölçekte haritalama yapılması görevi ‘Ulusal Deprem Mühendisliği Aratırma Merkezi’ne (NCREE) verilmitir. 15 metrelik çekme mesafelerini içerecek ekilde fay haritalanmı ve yüzey faylanması kuaklaması sınırlamaları için yerel yönetimine sunulmutur. Kısaca bu mevzuat u an için sadece bu fay civarında zorunludur.

5.2 Yüzey Faylanması Tehlikesi ile Đlgili Jeolojik Altlık Büyük depremlerle ilgili yüzey faylanması tehlikesi, genellikle, deprem sonucu oluan sismik

dalgaların neden olduğu tehlikeler kadar yaygın değildir. Yüzey faylanmasından kaynaklanan yapısal hasarlar, mevcut faylar boyunca birkaç on metrelik ya da daha dar bir kuak boyunca sınırlıdırlar. Ancak, güçlü sismik dalgaların kaynak konumlarını tam ve doğru olarak belirleme zorluğu ile karılatırıldığında, jeolojik bilgileri kullanarak yüzey faylanması gerçekleebilecek konumları tam ve doğru olarak belirlemek daha kolaydır.

Aktif fayların bazıları levha sınırlarından uzakta ve levhaların iç kesimlerindeyse de genellikle levha sınırlarında ya da yakınlarında yer alırlar. Örneğin, derin deniz hendekleri boyunca dalma – batma kuaklarında gelien aktif faylar, levha içine yayılmı aktif faylara göre çok daha büyük depremler üretebilirler. Levha içi faylar tarafından üretilen depremler nadiren 7,5 büyüklüğünü aarlar. Ancak, bu levha içi faylar, afet yönetimi açısından daha önemlidir, çünkü bunların çoğu karasal alanda yoğun nüfusu bulanan yerleimlerin içinden ya da yakınından geçerler ya da yollar, boru – nakil hatları, barajlar vb. kritik tesis ve yapıları keserler.

Kayaç(lar)ın bir düzlem boyunca gözle görülebilecek ekilde kayma göstermesi olayına faylanma, bu olay sonucu oluan kırığa ise fay kırığı adı verilir. Faylar, fay düzleminin doğrultusu, eğimi ya da her iki yönünde hareket veya atım gösterebilirler. Bu hareketin yönüne ve miktarına göre de türlere ayrılırlar. Bir baka deyile; bir fay düzleminin iki tarafında yeralan ve fay tarafından birbirine göre ötelenen kayalar fay bloklarını olutururlar. Fay düzlemi düey ise bu bloklar hareket ettikleri yöne bağlı olarak

7373

alçalan veya yükselen blok adı ile bilinirler. Eğer fay düzlemi eğimli ise fay düzleminin eğimi yönündeki bloka tavan bloku, tersi yönündeki bloka da taban bloku adı verilir. Faylar, fay bloklarının fay düzlemine göre hareket ettikleri yön dikkate alınarak adlandırılırlar.

Aağıdaki kısımda, yapısal jeoloji ders kitaplarında detayları bulunabilecek olan fay türleri hakkında temel bilgiler gibi balıklarla beraber yüzey faylanmasına yönelik daha özgün jeolojik konular yer almaktadır.

5.2.1 Fay Türleri Genel olarak faylar hareket türleri dikkate alındığında iki ana gruba ayrılı: (1) yanal atımlı faylar

(sağ yanal veya sol doğrultu atımlı), (2) düey atımlı faylar (ters ve normal faylar). Ana hareket yönüne ek olarak ikincil harekete sahip olan faylara Verev (Oblique fault) Faylar denir.

Doğrultu Atımlı Faylar: Hareket vektörü fayın doğrultusuna paralel, eğim yönüne dik olan faylar doğrultu atımlı faylar (strike slip faults) olarak adlandırılırlar. Fay düzlemi boyunca blokların birbirine oranla yanal yönde hareket etmesi sonucu oluurlar. Bu tür faylarda bloklar birbirlerine göre sağa veya sola doğru hareket ederler. A.B.D. de bulunan San Andreas Fayı, ülkemizde Kuzey Anadolu Fayı (KAF) sağ yanal doğrultu atımlı (dextral strike slip) faylarken, Doğu Anadolu Fayı (DAF) sol yanal doğrultu atımlı (sinistral strike slip) bir faydır.

Aağıdaki birkaç örnek sağ ve sol yanal doğrultu atımlı fayların ürettiği depremlerde gelien yüzey faylanması örnekleridir (ekil 35 ve 36).

Düey Atımlı Faylar: (a) Ters Faylar: Ters Faylar (reverse faults), eğimli bir fay düzlemi üzerinde kalan bloğun, düzlemin altında kalan

bloğa göre yukarı doğru hareket etmesi, yani yükselmesi sonucu geliirler. Düük açılı ters faylara bindirme (thrust fault) adı verilir. Ters faylar, sıkımalı rejime sahip bölgelerde gelitiğinden fayın her iki bloğundaki tabakaların da, ilksel ekillenmeleri kıvrılarak bozulur ve kıvrımlı yapılar geliir. Özellikle Doğu Anadolu’ daki yüksek dağlık alanlar, ters faylar ve kıvrımlar sonucu gelien yapılardır. Aağıdaki birkaç örnek ters fayların ürettiği depremlerde gelien yüzey faylanması örnekleridir (ekil 37 ve 38).

(b) Normal Faylar: Genileme tektoniği ile temsil edilen bölgelerde, eğik bir fay düzlemi üzerinde kalan bloğun,

düzlemin altında kalan bloğa göre aağı doğru hareket etmesi, yani kayması sonucu gelien faylara Normal Faylar (normal faults) adı verilir. Her iki yanı normal faylarla sınırlandırılmı olan çöküntü alanlarına Graben adı verilir. Bunun karıtı olarak da her iki yanı normal faylarla sınırlandırılmı yükselti alanları ise Horst olarak adlandırılır. Özellikle Güney Batı Anadolu Bölgemizde bu tür horst ve graben yapılarına ve normal faylara sıklıkla rastlarız. Ege bölgesinin iç kesimlerinde gelien büyük akarsu vadileri ve bu vadiler arasında yer alan faylarla sınırlandırılmı yüksek sırtlar ile kıyılardaki koy körfez ve aralarındaki yarım adalar, gerilme rejimi altında gelien HorstGraben Sisteminin bir ürünüdürler. ekil 39 normal bir fayda meydana gelen depremi, ekil 40 ise bir normal fayı göstermektedir.

74 74

ekil 35. 1992 Landers Depremi 7,3 büyüklüğünde, doğrultu atımlı bir fayın hareketi ile meydana gelmitir. Fotoğraflarda sağ yanal doğrultu atımlı ötelenmeler, en echelon ve örgü tipi kırık dizileri rahatlıkla gözlenebilmektedir (Bryant, 2006).

ekil 36. 12 Kasım 1999 Düzce Depremi yüzey kırığı sağ yanal doğrultu atımlı fay örneği.

7575

ekil 37. 1999 Chi Chi (Tayvan) depremi 7,5 büyüklüğünde meydana gelmi ve fotoğraftan da görüleceği gibi ters bir faylanma göstermitir (Bryant, 2006).

ekil 38. 1999 Chi Chi (Tayvan) depreminde hasar gören, tam da yükselen tavan bloğun uç kısmına ina edilmi bir bina.

7676

ekil 39. 1954 yılında, 6,8 büyüklüğündeki Fairview Peak (Dixie Valley, Nevada, ABD) depreminde gözlenen normal yüzey faylanması (fotoğraf K.V. Steinbrugge).

ekil 40. Isparta, Gelendost yakınlarında Kuzeye bakan bir normal fay (Yaka Fayı) düzlemi ve yakın görünümü.

B

7777

5.2.2 Fayların Belirlenmesi ve Haritalanması Fay aratırmalarının temel amacı, inceleme alanında ve yakın civarında fayları konumlandırmak,

yaları, türleri, aktiviteleri ve boyutları hakkında bilgi toplamaktır. Etütler genellikle, geni bir bölgesel incelemeden kritik noktalarda daha detaylı çalımalara doğru geliir. Yerindeki durumu daha iyi yorumlayabilmek için genel bölgesel bir inceleme gereklidir, çünkü o tektonizmanın ortaya çıkardığı önemli bazı yapılar inceleme alanı ve yakın civarında eksikken diğer kısımlarda daha iyi korunmu olabilir. Fayların belirlenmesi için birçok kıstas kullanılabilir. Bonilla (1982) bunların birçoğunu aağıdaki gibi (Tablo 6) listelemitir:

Tablo 6. Fayların Belirlenmesinde Genellikle Kullanılan Yapılar ve Đlikiler (Bonilla, 1982).

1. Jeolojik

Yan yana gelmi yer değitirmi farklı kaya kütleleri Yan yana gelmi yer değitirmi kaya ve toprak kütleleri Yan yana gelmi yer değitirmi farklı toprak kütleleri Kayıp formasyonlar ya da yapılar Tekrarlayan formasyonlar ya da yapılar Stratigrafik olmayan tıralanmalar Tortul ya da metamorfik birimler arasındaki anormal ilikiler Jeolojik yapıların aniden sonlanması Sürüklenme yapıları Fay çizikleri Fay kili, fay brei ya da düzensiz fay döküntüsü Kali ve tufa oluumunu da içeren kimyasal bozuma ya da mineralizasyonun doğrusal dağılımı Volkanik ağızların dizilimi Çamur volkanlarının dizilimi Çatlak (Joint) setlerinin arasındaki mesafelerin dümesi Fay düzlemi çözümleri

2. Topoğrafik ve Jeomorfolojik

Ötelenmi akarsu desenleri Ucu tıralanmı akarsu kanalları Sarplıklar Monoklinal deformasyon Yeryüzünün tiltlenmesi (geni alanlarda yükselme ya da çökme) Çöküntü yapıları ve küçük gölcükler Doğrusal sırtlar ve boyunlar Ötelenmi sırtlar Sırtlarda ve yamaç eteklerinde üçgen fasetler Sarplıkların altında yerçekimi grabenleri Kıyı eridinde yükselme, alçalma ya da tiltlenme Anormal akarsu eğimleri Anormal taraça ilikileri Heyelanların doğrusal dizilimleri Hava fotoğrafları ve uzaktan algılama görüntülerindeki görünür çizgisellikler

3. Hidrolojik

Yeraltı suyu düzeyleri, ısısı ve kimyasındaki anomaliler Bitki deseni anomalileri Kaynaklar ve sızıntıların dizilimi Sıcak su kaynakları Gayzerler

7878

4. Jeofiziksel (deprem sismolojisinden ayrı olarak)

Sismik yansıma verilerindeki anomaliler Sismik kırılma verilerindeki anomaliler Gravite anomalileri Manyetik anomaliler Radyoaktivite anomalileri Diğer jeofizik anomaliler

5. Sismolojik

Tarihsel deprem lokasyonlarının uzun vadeli dağılımı Deprem episantr ya da odak noktalarının doğrusal ya da düzlemsele yakın dağılımları Odak mekanizması çözümleri Diğer aletsel deprem verisi

6. Yatay ve düey deformasyon

Üçgenleme Diğer sürüklenme ölçümlerini içeren teknikler GPS ölçümleri

7. Diğer Kategoriler Yer değitirmi tarihsel ve kültürel yapılar

Faylanmanın tekrarlanmalı doğasının olası kıldığı durumlardan biri aktif fayları, fay izlerini

haritalayabilmektir. Yüzey ya da yüzeye yakın faylanma, jeomorfik yüzeyler ve tortul tabakalarda deformasyona yol açar. Tek bir faylanma olayıyla ilgili deformasyon küçük miktarda olsa da (normalde birkaç metre ya da daha az), faylanmanın tekrarlanmasından dolayı zamanla dereceli olarak artar. Böylece, 1000 – 10.000 yıldan daha yalı jeomorfik yüzeyler ve tortul tabakalardaki deformasyon, jeolojik yöntemlerle aktif fayları belirleyebilmek ve haritalayabilmek için yeterli “görünürlük” sağlar (Ikeda, 2001).

Aktif fayları haritalamanın en etkin yöntemlerinden biri tektonik yer oluumlarının hava fotoğraflarından yorumlanmasıdır. Đdeal haritalama çalımalarında, arazi çalımalarından önce, önceki çalımaların değerlendirilmesi, uydu görüntülerinden önemli çizgiselliklerin belirlenmesi, hava fotoğrafları üzerinde çalıılması ve çıkarılan sonuçlara göre arazi çalımalarının gerçekletirilmesi aamalarından geçilir. Toplanan veriler, uygun ölçekte haritalara ilenir.

Japonya’da da “Aktif Faylar Aratırma Grubu”, belirli standartlara göre Japon adalarındaki fayları haritalamı (ilki 1980 ve ikincisi de 1991 olmak üzere) ve açıklamalı metinleriyle beraber 1/200.000 ölçekli haritalara ilenmi ekilde sunmulardır. Japon Jeolojik Aratırmalar Kurumu ise 1982’ den bu yana Japonya Neotektonik Haritaları’ nı 1/500.000 ölçeğinde yayınlamaktadır. Ancak, bu orta – küçük ölçeklerdeki fay haritaları özellikle mühendislik amaçlı hassasiyet / doğruluk konusunda yeterli değildir. Bu yüzden Japon Jeoloji Kurumu, 1993’ den bu yana seçilmi fay kuaklarının bant halindeki haritalarını 1/25.000 ile 1/100.000 ölçekleri arasında “Tektonik Harita Serisi” adı altında yayınlamaktadır. Yine aynı kurum, 1996’ dan beriyse, “Kentsel Alanların Aktif Fay Haritaları” nı (özellikle de yoğun nüfusa sahip alanların) 1/25.000 ölçekte yayınlamaktadır.

Ülkemizde de diri fay haritaları, Bölüm 4.2’de anlatıldığı üzere, MTA tarafından 1/25.000’lik haritalara ilenerek hazırlanmı ve 1/250.000 ölçekte yayınlanmıtır. Ayrıca 1/25.000 ölçekte satıı yapılan sayısal fay haritaları mühendislik amaçlı çalımalar için arazi çalımaları öncesi temel altlık olarak kullanılmalıdır.

Fayların yüzeye ulaması, yani yüzey faylanması üretmesi ve belirlenerek haritalanması sürecinde, iin doğasından kaynaklanan birçok engel ortaya çıkabilmektedir.

Tarihsel yüzey faylanmalarının birçoğu, büyüklüğü 7,0 ve daha büyük olan sığ odaklı (< 20 km) depremlerle ilikilidir, ancak yüzey faylanmasına yol açtığı belirlenmi, Parkfield depremi (1966) (Bakum ve Lindh, 1985; Lienkaemper ve Prescott, 1989) gibi daha küçük magnitüdlü birkaç olayda mevcuttur. Bunun sebebi, bu büyüklükte deprem üreten fay düzleminin, sismojenik kabuksal tabakanın bütün kalınlığını kesmeye yetecek kadar büyük olmasıdır. Bir depremin boyutu (serbest kalan sismik moment), tek bir faylanma olayında kırılan fay düzleminin alanıyla orantısaldır. Sismojenik tabakanın (yani üst kabuğun) kalınlığı tipik olarak 15 ± 5 km kadardır. Bu değerden daha büyük boyutlara sahip faylar aktive olduklarında yüzey faylanması üretmeye daha yatkındırlar (ekil 41). Ayrıca, kabuksal kayaların en üstteki birkaç kilometresi sismojenik değildir (Sholtz, 1980) ve ilk yırtılma buradan balamaz, yani birkaç kilometreden daha kısa faylar yüzey faylanması üretemezler (Ikeda, 2001).

7979

ekil 41. Büyük ölçekli potansiyel sismojenik fayların yüzey faylanması üretebildiğini ancak daha küçük olanların deprem üretse bile yüzey faylanması üretmesi gerekmediğini gösteren ematik dikme kesit (Ikeda, 2001).

Dikkat edilmesi gerek önemli bir istisna, kalın tortullar altında gömülü olan düük açılı faylardır.

Bu tür faylar “kör (blind)” faylar olarak adlandırılırlar. Çok büyük ölçekli bir fay kör fay olabilir ve büyük ölçekli bir deprem üretebilir. 2011 Ekim ayında Van’ da 7,0 büyüklüğünde meydana gelen deprem kör bir fayda gerçeklemitir (Her ne kadar yüzey kırığı olarak sürekliliği olmayan bazı çatlaklar bazı çalımacılar tarafından haritalanmı da olsa).

Benzer olarak, 20. Yüzyılın balarında Tayvan’ın batısında meydana gelen birkaç yıkıcı deprem 7,0 büyüklüğüne yakındı ya da bu büyüklüğü amaktaydı. Belirgin bir yüzey faylanması olumaması, bu depremlerin 4 – 6 km kalınlığındaki genç tortulların altında bulunan sıyrılma faylarından (detachment faults) kaynaklanmı olabileceğini göstermektedir. Aktif fayların dikkatlice haritalanması çalımaları birkaç kilometre uzunluktan daha kısa birçok fayın bulunduğunu ve bunların bir kısmının dar, yarı paralel doğrusal kuakları oluturduklarını, yani kabuğun içlerine kadar uzanan büyük bir ana fayın doğrudan yüzey belirteçleri olduklarını göstermilerdir. Ancak, bu tür fayların birçoğu diğerlerinden izole olmu ekilde de görülebilmektedir. Kabuğun en üstteki 2 – 4 kilometresinin genellikle asismik olduğu ve deprem üretmediği göz önüne alınırsa bu tür izole kısa fayların, bölgesel gerilimlerin etkisiyle olumadıklarını, derinlerdeki ana fayda meydana gelen kaymalarla ilikili olarak ikincil gerilimlerin oluturduğu ikincil faylar olma olasılıkları büyüktür. Gerilim yoğunluğu ve dolayısıyla yüzey deformasyonu, ana fay düzleminin geometrik olarak düzensiz olduğu yerde oluur (Ikeda, 2001).

Bonilla ve Lienkaemper (1991) çalımalarında, hendeklerde fay izlerini bulmayı etkileyen faktörleri incelemilerdir. Buna göre, kırık yer yüzeyine doğru devam etse dahi, fayların % 45’i yukarıya doğru tükenirler. Doğrultu atımlı ve ters faylar bunların %70’den fazlasını olutururlar. Bu yüzden, açıkça ötelenmemi, bozulmamı çökellerle örtülü bir fay izi, bu çökelden daha yalı olmak zorunda değildir (ekil 42).

Fay beklenen bir yerde, yüzeyde ya da hendeklerde fay izlerinin kaybolmasının en az üç açıklaması vardır: (1) Fay kırığı, depremden hemen sonra görülebilir dahi olsa, zamanla görülebilirliğini kaybetmitir, (2) fay izi ve yer değitirme geni bir kuağa yayıldığından hiçbir zaman yüzeye ulaan ayrı bir iz oluturmamıtır ya da (3) fay izi yer değitirme miktarı dütüğünden görülmemektedir. (Bonilla ve Lienkaemper, 1990) Pekimemi çökelleri kesen faylarda yapılan çalımalarda, açılan hendeklerin sadece % 15’inde fay kili, %10’unda ise fay çiziği gözlendiği raporlanmıtır (Bryant, 2006).

80

80

ekil 42. Tek bir doğrultu atımlı faylanma olayına ait fay izi ekli. A, B, C ve D pekimemi tortulları, P ve S ise fay izlerini göstermektedir (Bonilla ve Lienkaemper, 1990).

5.2.3 Yerel Deformasyon ve Yer Değitirme Miktarları Faylar ve yakın civarında, yavaça ya da aniden gerçekleebilen makaslama etkileri ve düey ya

da yatay bükülmeler gözlenebilir. Yüzey faylanması genellikle, birkaç metreden birkaç yüz metreye kadar değiebilen yatay ve düey deformasyonlarla karakterize edilir. Deformasyonlar, esnemelerden, bükülmelerden, sürüklenmelerden ve birbirine yakın çatlaklardan ve/veya kırıklardan kaynaklanabilirler.

Bükülme türü bir deformasyona örnek, Kaliforniya’da bir fayda, fayın her iki tarafında yaklaık 50 metrelik bir kuak boyunca saptanmıtır (Clark ve diğ., 1972; Bonilla, 1982). 1906 San Francisco depremi esnasında, faydan 12 – 540 metre uzakta olan çitlerde bozulmalar olduğu ve bu bozulmaların faya en yakın noktada en fazla faydan uzaklatıkça ise azaldığı tespit edilmiti. Patton Körfezi, Alaska depreminde (ters fay) düey kayma bileeninin düey bükülmeye oranının, faydan 245 metre kadar uzakta bir noktada % 200 kadar olduğu ve 3 metreye kadar düey bükülmeler olutuğu da saptanmıtır (Plafker, 1967; Myers ve Hamilton, 1964; Bonilla, 1982).

Hemen hemen bütün depremlerde, birçok çeitli yapı doğrudan yüzey faylanması ya da yerel deformasyonlar yüzünden zarar görür. Bunlar, evler, apartmanlar, yollar, demiryolları, tüneller, köprüler, kanallar, toprak setli barajlar, su kuyuları, su, gaz, elektrik hatları vb. olabilir. Hasarlar, hafiften ağıra değiebilir, makaslanmadan, genilemeden, sıkımadan, yerel deformasyon ya da bükülmelerden kaynaklanabilir. Yapılardaki hasarlar, (1)yapıların türlerine, (2) tektonik deformasyonun türü, iddeti ve dağılımına ve (3) tektonik deformasyonun yapı ile yaptığı kesime açısına bağlıdır (Sherard ve others, 1974; Newmark ve Hall, 1975; Kennedy ve others, 1977; Hall ve Newmark, 1977; Taylor ve Cluff, 1977; Swiger, 1978; O’Rourke ve Trautman, 1980, Bonilla, 1982) (ekil 43 ve 44).

Faylanma, yeryüzüne ulasa da ulamasa da, genellikle bölgesel deformasyonla birlikte oluur. Bölgesel deformasyon yatay ya da düey olabilir ancak mühendislik açısından daha çok önemli olan deformasyon, yüksek eğim atım bileenine sahip faylanmalarla (özellikle ters faylar ve normal faylar ya da doğrultu atımlı fayların sağa ve sola sıçrama ya da bükülme yaptığı kısımlar) sınırlıdır. Bölgesel deformasyonu ölçmek ve önceden belirleyebilmek zordur, çünkü geni alanlara yayılır, referans noktaları azdır ve genellikle düzensizce dağılmıtır.

8181

ekil 43. Kaliforniya 1940 Imperial Valley depreminde sağ yanal doğrultu atımlı fayla 4 m ötelenen su kanalı (Fotoğraf, Imperial Yerel Sulama ubesi).

ekil 44. (A) 1968 yılında Batı Avustralya’da 6,9 büyüklüğünde meydana gelen ve ters faylanmadan kaynaklanan deprem esnasında su boru hattında gözlenen sıkımalı hasar (Fotoğraf, Gordon ve Lewis, 1980). (B) 1906 San Francisco depreminde oluan sağ yanal değitirmeli ötelenme (fotoğraf, Schussler, 1906, San Francisco Su Bölümü).

A B

8282

Depremlerin yüzeyde yarattığı en belirgin deformasyon yüzey faylanmaları yani üzerlerinde hareket (yer değitirme) gözlenen kırıklardır. Yüzey faylanmalarının harita desenleri genellikle bir ana fayı ve bazen de ikincil fayları içerir. Ana fay, yüzeyde, tek bir kırık olarak ya da en echelon, paralel, dallanan (kollara ayrılan) ya da birbirinin içine geçen, karıan [örgü yapısı (anastomosing) gibi] ekillerde görülebilir (ekil 45).

Đkincil (tali) faylar, ana faydan belli bir uzaklığa erien ve ana faydan dallanan faylar olarak ya da ana faya paralel, yarı paralel ya da belirli açılarda ama ana faydan bağımsız ve onun kadar uzanım ve yer değitirme göstermeyen ikincil faylar olarak ortaya çıkar. Bazı yüzey faylanmaları ise, oldukça küçük yüzeysel yer değitirmelerine sahip ve ana fayın tam olarak belirlenemediği oldukça geni alanlara yayılmı kırıklar olarak ortaya çıkabilir.

Faylar, bilindiği gibi, fayın her iki tarafının birbirine göre göreceli hareketine göre ana üç sınıfa ayrılırlar: Doğrultu atımlı faylar, normal faylar ve ters faylar. Yüzey kırıkları, tüm fay türleri için, uzunluk, yer değitirme ve genilik olarak çok farklı boyutlarda olabilirler. Karasal alanlarda, tek bir depremde oluan kırıkların uzunlukları, tarihsel verilere bakıldığında 400 kilometreye kadar eriebilmektedir. Yer değitirmeler, birkaç milimetreden tutunda on metreden fazlasına kadar uzunluklara ulaabilir. Faylanmanın olduğu ana fay boyunca kırıkların yayıldığı alanların geniliği, birkaç santimetreden yüzlerce metreye kadar değiebilmektedir.

Doğrultu atımlı faylar, diğer fay türlerine göre (normal ve ters faylara göre) daha dar kırılma kuaklarına sahip olma eğilimindedirler, ancak doğrultu atımlı faylarda sıklıkla görülen en echelon ve paralel kırık dizileri arasındaki boluklar oldukça geni olabilir.

Bir fayda tarihsel bir yüzey faylanması gerçekletiyse, gelecekte meydana gelecek yer değitirmeler için bu olay bir kılavuz niteliğindedir. Uygun koullar altında, tarihsel olayların boyutları hesaplanabilir. Bu tek bir olayın belirlenebilmesine bağlıdır ya da birkaç olaydaki toplam yer değitirme bir üst limit olarak alınabilir.

Bir fayda beklenen deprem magnitüdü, magnitüd ve maksimum yer değitirme arasındaki ampirik ilikiler oluturularak hesaplanabilir. Farklı çalımacılar tarafından hazırlanan bu tür korelasyonlar içinde; Bonilla ve Buchanan (1970), Slemmons (1977), Bonilla ve diğ., (1984) ve Wells ve Coppersmith (1994)’in çalımaları öne çıkanlar olarak sıralanabilir.

Yüzey kırıklarında gözlenen yer değitirme miktarları, kısa mesafelerde oldukça büyük farklılıklar gösterebilirler. Yer değitirme miktarlarında gözlenen bu büyük farklılıklar hemen hemen tüm fay türleri için geçerlidir (ekil 46 ve 47).

Maksimum yer değitirme, fayın kırılan bir ucunda daha fazla olabilir veya iki ya da daha fazla noktada baskın olabilir. Bonilla (1982), ortalama yer değitirme (yer değitirme eğrisinin altındaki alanın kırılan fay uzunluğuna bölünmesi) ve maksimum yer değitirme arasındaki oranın 1/3 kadar olduğunu ortaya koymutur.

Aynı yerde meydana gelen depremlerde, fayların konumunu, geniliğini ve yer değitirme miktarlarını karılatırmak için yeterli çok az veri mevcuttur. Fayların topoğrafik ifadeleri, ardıık kırılmaların fayın belli kısımlarında oldukça dar kuaklarda sınırlı kaldığını sıçrama ve bükülme alanlarında ise oldukça geni alanlara yayıldığını göstermektedir (Bonilla, 1982). Örneğin 1979 Imperial Valley depreminde meydana gelen kırık ile 1940 da meydana gelen kırık karılatırıldıklarında, geni ve dar kuakların her iki depremde de aynı yerlerde olduğu tespit edilmitir (Sharp, 1982).

Bonilla (1982)’ de belirtildiği üzere, Idaho’da bir normal fay hendek çalımasında eski bir depreme ait yer değitirme miktarının 5 – 6 m olarak hesaplanmasına rağmen hemen hemen aynı noktada daha sonra meydana gelmi bir deprem için ölçülmü yer değitirme 3m kadardır (Malde, 1971). Pleasent Vadisinde Nevada normal fayında yapılan bir hendek çalımasında, 1915 ve daha önceki faylanmalarda yer değitirme miktarının hep 100 cm den az olduğunu (Bonilla ve diğ., 1980) ancak 1915 yer değitirme miktarlarının fayın diğer birçok bölümünde oldukça büyük olduğu da belirlenmitir. Kaliforniya’daki doğrultu atımlı Imperial Fayı’ndan gelen veriler aynı yerde tekrarlayan kırılmaları karılatırmak için belki de en iyisidir. 1979 kırığı, 1940 kırığının kuzey yarısı ile örtümütür. Her iki olayın yer değitirme miktarları karılatırıldığında, 1979 kırığı miktarlarının % 7 – 50 kadar daha küçük olduğu belirlenmitir. Ancak, iki noktada 1979 yer değitirme miktarları, 1940 yer değitirme miktarlarından, % 47 – 200 kadar daha büyüktür.

83

83

ekil 45. Yüzey faylanması harita desenleri örnekleri. Bu ekildeki kırık desenleri doğrultu atımlı, normal ya da ters faylarda gözlenebilir. A, D ve T harfleri, sırasıyla ana fayı (main fault), dallanan fayları (branching fault) ve tali fayları (secondary fault) iaret etmektedir (Bonilla, 1982).

84 84

ekil 46. 12 Kasım 1999 Düzce deprem kırığı boyunca yatay yer değitirme miktarlarını gösteren grafik (Özmen ve Bağcı, 2000).

ekil 47. 1915 Pleasent Valley (Nevada Fay Kuağı, normal fay) depremi yüzey kırığında gözlenen düey yer değitirmeler (Bonilla, 1982).

5.2.4 Jeolojik Zamanda Fayların Davranıı ve Tekrarlanma Aralığı Tarihsel depremlerle ilikili yüzey faylanmalarının jeolojik gözlemleri, yüzey faylanmalarının

tamamına yakınının zaten mevcut olan faylar üzerinde gerçekletiğini göstermektedir. Daha da ötesi, orta – büyük ölçekli fayların jeolojik geçmite ardarda hareket ettiklerini gösteren kanıtlar mevcuttur. Bunun sebebi, bir fayın her kaydığı zaman diğer faylar ve çatlakların uç kısımlarıyla birlemesi ve sonucunda da zamanla daha büyük hale gelmesidir. Faylanmanın tekrarlanmalı doğası, jeolojik bilgiyi kullanarak, fayın gelecekteki aktivitesini tahmin etmek adına önemli bir temel sağlar.

Son jeolojik dönemde aktif bir fayda meydana gelen her bir faylanmanın yalandırılması, gelecekteki aktivitesini değerlendirmede bir anahtardır. 1970’lerin sonunda, Kerry Sieh (1978), San Andreas Fayı boyunca genç alüvyon tortullarda küçük hendek kazıları gerçekletirmi ve büyük depremlerin yalandırmasını yapmıtır. Faylanmaların yalandırılmasıyla ilgili bu çalımalara “paleosismoloji” adı verilmektedir.

Sieh’in çalımaları birçok aratırmacıyı etkilemi ve tüm dünyada hendek çalımaları hızlanmıtır. Bu kazılar, depremlerdeki ortalama tekrarlanma aralığının birkaç on yıldan birkaç on bin yıla kadar değiebileceğini ortaya koymutur.

Paleosismolojik veri, depremlerin uzun vadede önceden kestirimine olanak sağlar. Eğer tekrarlanma aralığı ve son yüzey faylanmasının tarihi biliniyorsa, bir sonraki depremin ne zaman olacağı kestirilebilir. Ancak, örneğin, levha içi faylarda deprem tekrarlanma aralıkları uzadıkça, belirsizlik miktarı artar ve önceden kestirimde daha büyük hata payları ortaya çıkar. Belirsizliğin boyutu sadece paleosismik çalımalardaki eksiklik ya da kalite düüklüğünden değil aynı zamanda faylanma sürecinin olasılıklı (stokastik / değiken / rastlantısal) doğasından da kaynaklanmaktadır. Bu tür geni aralıklı bir

8585

bilgi, levha içi faylarda meydana gelen depremlerin tekrarlanma aralıkları ve insan ömrü göz önüne alındığında yararsız olarak düünülebilir ancak paleosismolojik veriler, özellikle her bir fayın deprem risk potansiyellerini değerlendirebilmek ve afet riski kültürünü yerletirebilmek için gereklidir.

ekil 48, belli bir çalıma alanında yapılan paleosismolojik çalımalar neticesinde elde edilen verilerden, aırı idealize (!) bir tekrarlanma aralığı durumunu örnek olarak göstermektedir. Bu tür faylar “karakteristik fay” olarak adlanır.

ekil 48. Belli bir çalıma alanında yapılan paleosismolojik çalımalar neticesinde elde edilen veriler ıığında "bir sonraki depremin ne zaman olacağı" ile ilgili bir örnek. Bu çalımaya göre, elde edilen değiik örneklerden aynı konumda gerçekleen 4 deprem tespit edilmi, farklı deprem tekrarlanma aralıklarından (hata payları eklenilerek ve çıkarılarak) en kısa ve en uzun aralık bulunmu ve bir sonraki depremin günümüzden en erken 50 en geç ise 140 yıl sonra gerçekleeceği hesaplanmıtır. Ancak doğa hiçbir zaman bu kadar sistematik çalımaz.

unu unutmamak gerekir ki, jeolojik aratırmalarla belirlenen ve haritalanan aktif faylar, ana (birincil) faylar ya da tali (ikincil) faylar olabilir. Bu yüzden, tek bir aktif fay ya da segment için tekrarlanma aralığı, ana faydaki kayma ile üretilen güçlü sismik dalgaların oluum aralığı anlamına gelmek zorunda değildir.

Bu konuyla ilgili oldukça ilgi çekici bir örnek daha verilebilir. Bakun ve Lindth 1985’de, Kaliforniya, Parkfield Segmentinde “Deprem Önceden Tahmin Deneyi” adında bir makale yayınladılar. Makalenin konusu özetle u ekildedir:

Orta Kaliforniya’da San Andreas Fay Sistemi’nin belirli segmentleri, tekrarlayan, orta büyüklükte (5,0 ile 7,0 M arası) karakteristik depremler üretmeye meyillidir (Lindth, 1983; Sykes ve Nishenko, 1984). Karakteristik depremler, aynı faylanma mekanizmasına, büyüklüğüne, yüzey faylanması uzunluğuna, konumuna ve bazı koullarda aynı episantra ve yüzey faylanması ilerleme yönüne sahip tekrarlayan depremlerdir. 1979 yılındaki Coyote Gölü ve 1984’ deki Morgan Tepesi depremleri, her ikisi de Güney Calaveras Fayı üzerinde 6,0 büyüklüğünde gerçeklemi depremlerdir ve 1897 ve 1911 yıllarında aynı konumda gerçekleen depremlerin tekrarlayan, karakteristik deprem örnekleridir (Bakun ve diğ., 1984; Reasenberg ve Ellsworth,1982).

San Andreas Fayı’nın Parkfield Segmentindeki karakteristik deprem örneği, kısmen daha eksiksizdir ve bir önceki örnekteki 70 – 85 yıllık tekrarlanma aralığına göre daha kısadır (21 – 22 yıl). 1857’den bu yana Orta Kaliforniya’da San Andreas Fayı’nın Parkfield Segmentinde düzenli aralıklarla 6,0 büyüklüğünde 5 deprem meydana gelmitir (ekil 49). Karakteristik deprem modeline göre, bir sonraki Parkfield Depreminin 1993 yılından önce meydana gelmesi beklenmitir.

86 86

Ancak bu segmentde, kayda değer ekilde meydana gelen son deprem 2004 senesinde gerçeklemitir (6,0 büyüklüğünde). 1985’den bu yana deprem olmadan önce depremi haber verebilmek için yapılan ölçümlerin ve hazırlıkların hiç biri depremi önceden bildirebilecek bir veri üretmemitir. Deprem beklenenden 11 yıl daha geç ancak beklenen büyüklükte (6,0 M) gerçeklemitir. Görüldüğü üzere karakteristik deprem olarak adlandırılan bu en sıra dıı örnekte bile doğanın bilinmeyenleri rol almı ve tekrarlanma aralığında sapma meydana gelmitir.

ekil 49. (A) Parkfield deprem tekrarlanma modeli. 1 fayın yenilme gerilimini temsil eder. Karakteristik depremlerin çoğu 1 de gerçekleir. 1934 depremi 2 de gerçeklemitir. Yılda 2,8 cm sabit yükleme miktarı, 1881, 1901, 1922, 1934 ve 1966’da sırasıyla meydana gelen depremlerle toplamda 60 metre kayma oluturmutur. (B) Parkfield’ da 1850’den bu yana meydana gelen depremler. (C) 1930’dan bu yana 4,0 (ML) den büyük depremler (Bakum ve Lindth, 1985).

5.2.5 Ortalama Kayma Miktarı/Hızı Dünyada bilinen hemen hemen bütün aktif faylar değiik suskunluk aralıklarıyla aniden ve

dönemsel olarak hareket ederler. Çok nadir istisnalar, tektonik krip (tectonic creep) adı verilen, sürekli olarak hareket eden fayların biriktirmeden enerjisini salıvermesi olarak ortaya çıkar (Örneğin, Bolu – Gerede yakınlarındaki Đsmetpaa Đstasyonu civarında olduğu gibi). Böylece, fay üzerinde, deprem olmadan yer değitirme, atım gerçeklemektedir. Tektonik krip yılda birkaç milimetre civarında olur (Steinbrugge ve Zacher, 1960). Tektonik kripin, bir fayın önemli bir segmenti boyunca gerilimi, dolayısıyla büyük bir deprem olasılığını azaltıp azaltmadığı ya da aırı bir gerilim yüklemesini temsil edip etmediği belirsizdir. Kesin olan, tektonik kripin olduğu yerde fayın aktif olduğudur ve yapılama ve planlamada dikkate alınması gerektiğidir.

Manisa – Sarıgöl’ deki tektonik krip buna güzel bir örnektir (ekil 50). Manisa ili, Sarıgöl ilçesi Gediz çöküntü alanının doğu kesiminde yer almaktadır. Tektonik krip nedeniyle 1969 Alaehir depreminden bu yana Sarıgöl yerleim alanı içerisinde birçok konut ve alt yapı tesisinde hasarlar gözlenmitir. Oluan hasarlar 2008 yılında Afet Đleri Genel Müdürlüğü tarafından incelenerek, “Yüzey Faylanması Tehlike Kuağı” (4 km’lik bir hat boyunca gelien tektonik krip hattı boyunca geniliği 20 m olan kuak) ile bu kuak içerisinde kalan konutların hâlihazır haritalar üzerine ilenmitir. Tektonik krip’in etkili olduğu alan “Afete Maruz Bölge” ilan edilerek yerleime yasaklanmıtır (ekil 51) (Demir ve diğ., 2008).

8787

ekil 50. Sarıgöl kent merkezinde yüzey deformasyonlarına bağlı olarak gelien konut hasarlarının gözlendiği gözlem noktaları ve bu lokasyonlardan bazılarına ait fotoğraflar (Demir ve diğ., 2008).

ekil 51. 14.08.2008 tarihli jeolojik etüt rapor eki 50KIIc paftasında, yüzey faylanması tehlike kuağı olarak belirlenen ve afete maruz bölge ilan edilen alan (Demir ve diğ., 2008).

88 88

Aktif faylar dönemsel olarak hareket etmelerine rağmen, jeolojik veriler, ortalama kayma miktarlarının bir fay için oldukça sabit (uniform) olduğunu göstermitir. Bir faydaki ortalama kayma miktarı, fay düzleminin bir birim alanında serbestleen sismik momentin miktarıyla orantısaldır. Bu yüzden, fayın genel aktivitesinin iyi bir göstergesidir (Ikeda, 2001).

Fay çalımaları, fayları sadece aktif ya da pasif olarak sınıflandırmaktan ziyade, fayların aktivite miktarını (yıllık kayma hızları vasıtasıyla) belirlemeye çalımalıdır. Bu yapılabilirse, farklı faylar arasında karılatırmalar olanaklı olur ve tekrarlanma aralıklarının, deprem büyüklüklerinin ve yer değitirme miktarlarının hesaplanması yapılabilir (Tablo 7) (Molnar, 1979; Anderson, 1979; Bonilla, 1982).

Tablo 7. Fay Aktivite Sınıflaması (Bonilla, 1982).

Sınıf Tanım Uzun vadeli yıllık kayma hızı, s (mm/yıl)

AAA Aırı Yüksek s >100

AA Çok Yüksek 10 <s< 100

A Yüksek 1 <s< 10

B Orta 0,1 <s< 1

C Düük 0,01 <s< 0,1

D Çok Düük s> 0,01

Bu parametre, faydaki deformasyon hızı olup fayın ortalama aktivitesini ve bu yüzden deformasyonenerji boalımını temsil eder. Kayma hızı, belli bir zaman aralığında fay tarafından meydana getirilmi deformasyon esas alınarak hesaplanır. Burada temel bilgiler, deforme olmu tortulların yaları ve tahmin edilen deformasyon miktarlarıdır. Mevcut olan gözlemlere dayanarak, kayma hızları, kısa süreli (Holosen) ve uzun süreli (Geç Pleyistosen) deformasyonlar olarak hesaplanır. Kısa süreli deformasyonlarla ilgili değerlendirmeler, fayın jeomorfolojisinden ve fay üzerinde açılan hendeklerden elde edilir. Diğer taraftan uzun süreli deformasyon oranları, bölgesel jeomorfolojiden (teraslar, paleoyüzeyler, havza ve dağ silsilelerin geliimlerinin çalıılması ile) elde edilir. Bir baka deyile, uzun vadeli ortalama kayma hızı jeolojik olarak belirlenir. Jeolojik birimdeki toplam yer değitirmenin birimin yaına bölünmesini temel alır. Kısa dönem kayma hızı ise eğer veri mevcutsa jeodezik olarak hesaplanabilir. Kısa süreli deformasyon oranları, belli bir zaman periyodu içerisindeki deformasyonu temsil eder. Diğer yandan uzun süreli deformasyon oranları, kayma hızı ve kayma yönünün daha uzun bir zaman aralığında sabit olduğu varsayımlarına dayanır.

5.2.6 Mevcut Faylar ve Yüzey Faylanması Arasındaki Đliki Yüzey faylanması oluturan depremler, çalımacıların hatası ve/veya gözden kaçırmasından

kaynaklanan ya da 5.2.2’ de belirtildiği gibi doğal süreçlerden kaynaklanan belirleme ve haritalama gibi bir sorun yoksa hemen hemen her defasında zaten mevcut olan ve haritalanmı faylarla alakalı olarak gerçekleirler.

Bonilla (1979), inceledikleri 108 adet dünya çapındaki yüzey faylanması oluturan depremin % 91’ ininin mevcut faylarda olutuğunu belirtmitir. Depremlerin % 8’ inde bu durum belirlenememi ve %1’ inde daha önce fay bulunmadığı bilinen bir yerde olduğunu iddia eder. Diğer birkaç durumda ise, ana ya da ikincil fayların, açıkça daha önce kırılmamı birimlerin içine uzandığı gözlenmitir. Tarihsel yüzey faylanmalarının, tarih öncesi yüzey faylanmaları ile konumsal uyuumu, mutlaktan yaklaığa ve bazı yerlerde de yüzey faylanmasının iki veya daha fazla mevcut faydan birini seçerek izlemesine kadar değien bir aralıkta olabilir.

Tarihsel faylanmaların çoğu, topoğrafik ya da stratigrafik olarak açık bir ekilde Kuvaterner yer değitirmesi kanıtı gösteren faylarda olmutur. Birçok fay, çoğu segmenti boyunca birden fazla tarihsel yer değitirmeye sahiptir. Örneğin, San Andreas Fayı’ ndaki 1906 kırığı, 1890’ da küçük bir yer değitirme gösteren fay kısımlarına ve 1838’ de büyük bir yer değitirme gösteren kısımlara doğru

8989

uzanmıtır. San Andreas Fayı’ nda, Parkfield – Cholema bölgesinde, 1857’ de, 1901’ de, 1922’ de, 1934’ de ve 1966’ da kırılmalar gerçeklemi (ekil 52), 1966 kırığı, bir noktada 1934 kırığından 8m uzakta gözlenmitir (Brown ve Vedder, 1967).

ekil 52. San Andreas Fayı’ nda, Parkfield – Cholema bölgesinde, 1857’ de, 1901’ de, 1922’ de, 1934’ de ve 1966’ da kırılmalar. Tarihsel/aletsel dönem (son 200 yıl) yüzey faylanması (kırmızı), Holosen (Portakal Rengi), Geç Kuvaterner (Yeil), Kuvaterner (mor) ve Kuvaterner Öncesi (Siyah).

Nevada’ daki Rainbow Dağı’ nda 1954 Ağustos’ unda meydana gelen faylanma, kısmen 1954

Haziran’ ında meydana gelen faylanmayla örtümütür (Tocher, 1956). 1966’ daki Imperial California faylanması 1940’ da meydana gelen faylanmanın bir kısmıyla çakımaktadır (Brune ve Allen, 1967).

Anlaılmaktadır ki, tarihsel yüzey faylanmaları, mevcut fayları takip etmektedir ancak faylanma boyunca birden fazla seçenek söz konusu olduğunda oldukça seçici olabilmektedirler. 1927 doğrultu atımlı Gomura Fayı depreminde kırık, bir noktada kil dolu fisürü takip ederken baka bir noktada 2 m uzaktaki baka bir izi takip etmitir. Yapılan hendek çalımaları sonucunda, 1971 Oak Tepesi (Kaliforniya) ters fayındaki kırığın mevcut bir fayı izlediği ancak 1 metre ötedeki benzer bir fay izini etkilemediği gözlenmitir (Bonilla, 1973). 1974 Izu – Hanto – oki depremi sırasında oluan doğrultu atımlı faylanmada, bir noktada, dar bir kuağı takip ettiği ancak birkaç metre ötedeki daha geni ve belirgin bir kuağı hiç etkilemediği gözlenmitir (Matsuda ve diğerleri, 1974). 1954 Ağustos ve Temmuz aylarında meydana gelen Nevada, Rainbow Mountain depremlerinde meydana gelen yüzey faylanmaları bazı yerlerde çakımı, bazı yerlerde ise Temmuz faylanmasına yarı paralel gelimitir (Tocher, 1956). 1954 Aralık Fairview Peak depremlerinin izlerinin 1903 normal faylanma izleriyle karılatırıldığında, bazı yerlerde örtütükleri, ancak birçok yerde birbirlerinden 60 m mesafede gelitikleri anlaılmıtır. Patton Körfezi Fayında 1964’ de meydana gelen ters faylanma, uzunluğu boyunca mevcut fay izini takip etmi ancak güney ucunda, belirgin fay sarplığını kullanmak yerine sarplığın 2 km ötesinde daha düz bir rotayı izlemitir (Condon ve Cass, 1958). Bu düz kısımda, 1964 öncesi Holosen yer değitirmesinin gözlenip haritalandığı bir fay mevcuttur (Plafker, 1967). 1891 Japonya Büyük Nobi depremi faylanmasındaki seçicilik oldukça açıktır. Bu depremde, kırılma, mevcut fayları bazı kesimlerde takip etmitir ancak takip etmediği bazı kısımlarda, mevcut fayları sonuna kadar takip etmek yerine 2 – 3 km sıçramalar yaparak baka fayları izlemitir (Bonilla, 1979).

9090

Yeni bir fayda olutuğu düünülen yüzey faylanmaları oldukça nadirdir. Bunun tipik örneklerinden biri Yeni Zelanda’ da 1964’ de meydana gelen Rotokohu faylanmasıdır. Bu ikincil fay, 1,5 kilometreden daha uzun bir mesafede yaklaık 2 metre sağ yanal doğrultu atım bileenli ters faylanma göstermitir. Son buzul devrinden kalma taraça çökelleri, Adams ve diğ. (1968)’ e göre daha önce her hangi bir fayla kırılmamılardı ve stratigrafik ilikileri tanımlanırken altta yatan Tersiyer çökelleri ile bir tektonik dokanak tanımı gerekmiyordu. Oysa Rotokohu faylanması tabakalanma düzlemi fayı olarak düünülür ve yeni bir fay olduğu belirtilir (Lensen ve Suggate, 1968; Lensen ve Otway, 1971; Lensen, 1970).

2010 yılında, yine Yeni Zelanda’da Darfield (Cantebury) depremi (Mw 7,1) gerçeklemitir. Bu deprem de önceden bilinmeyen ve bu depremden sonra Greendale Fayı olarak adlandırılan fay üzerinde meydana gelmi, 5 metre yatay 1 metre de dikey ötelenmeler oluturmutur (ekil 53). Deprem sonrası, fay üzerinde yapılan öncül paleosismolojik çalımalar neticesinde, depremi oluturan fayın son 16.000 yıl içinde kayda değer bir hareketinin olmadığı gözlenmi, bununla birlikte, bazı belirsizliklerden dolayı güvenli tarafta kalmak üzere, 5000 – 10.000 yıl arasında tekrarlanma aralığına sahip fay sınıfına sokulmutur (Villamor ve diğ., 2011).

ekil 53. Greendale Fayı yüzey kırığında çitlerde gözlenen yer değitirme (Villamor ve diğ., 2011).

9191

Günümüzde, bu güne kadar olumamı yeni faylanmaları tespit etmek henüz mümkün değildir (ve olasılıkla hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır). Mevcut faylar, oluturacakları depremler ve yüzey faylanmaları asıl konumuz olduğundan yeni faylanmalar daha fazla tartıılmayacaktır.

Farklı fay türlerinde (normal, ters ve doğrultu atımlı faylar) meydana gelen yüzey faylanmaları “Bölüm 5.4 Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesi ve Planlama – Yapılamaya Entegrasyonu” nda tartıılmıtır.

5.2.7 Yüzey Faylanması ve Yeraltı Faylanması Arasındaki Đliki Depremler sonrası olumu ve haritalanmı yüzey faylanmaları ile bu faylanmaların yer altındaki

davranıları arasındaki ilikileri incelemek, yer altındaki faylanma ile ilgili bilgileri elde etme güçlüğünden dolayı oldukça zordur.

Yer altındaki faylanma ile ilgili bilgiler, nadiren tünel ve benzeri açıklıklardan, genellikle sismolojik ve jeodezik verilerin (yer kontrol noktalarının hareketlerinin ölçülmesi) yorumlanmasından elde edilir. Veriler el verdikçe, yüzey ve yer altı faylanmalarının uzunlukları, yer değitirmeleri, türleri ve yönelimleri karılatırılır.

Sismolojik ve jeodezik verilerden elde edilen yer altı faylanmaları ile yüzey faylanmaları karılatırıldığında, aağıdaki durumlardan biri gözlenir:

(1) Yüzey faylanması gözlenmedi. (2) Dağınık halde birkaç ikincil fayın gözlendiği geni bir alanda deformasyon ya da kabarma

gözlendi. (3) Yer altı faylanmasından daha kısa bir yüzey faylanması gözlendi. (4) Yer altı faylanması ile yaklaık aynı uzunlukta yüzey faylanması gözlendi.

Đlk kategori, yüzey faylanmasının gözlenmediği büyük ve sığ derinlikli olayları içerir. 19 Ağustos 1961 tarihli, 7,0 büyüklüğündeki Kita – Mino (Japonya) depremi iyi bir örnektir (Morimoto ve Matsuda, 1961). Episantr bölgesinde jeolojik olarak genç bir fay bulunmu olmakla beraber 1961 depremine ait, fayı dikine kesen su tünelleri de dâhil olmak üzere hiçbir yüzey faylanması gözlenmemitir.

1948’ de meydana gelen Fukui (Japonya) depremi, yüzey faylanmasının gözlenmediği, büyük magnitüdlü, sığ derinlikli baka bir örnektir. 7,3 büyüklüğündeki deprem sonucu, 27 km uzunluğunda, kuağa paralel olan ancak “en echelon” desen göstermeyen çatlaklar gözlenmitir (Nasu, 1950). Ancak çatlaklarda, ne doğrultu atım ne de eğim atım gözlenmemitir (ekil 54). Detaylı jeodezik çalımalar neticesinde, yüzeyde gözlenmemesine rağmen, 2 metre sol yanal ve 70 cm düey yer değitirme olduğu ortaya konmutur (Kanamori, 1973). Yüzeyde açıkça gözlenebilen bir faylanmanın gerçeklememi olması, kalın, pekimemi tortul istifin mevcudiyetine bağlanmıtır. Yüzey faylanmasının eksikliğine rağmen, geni bir çatlak kuağı boyunca, yollar, evler, telefon hatları ve demiryolları hasar görmütür (Nasu, 1950).

En güncel örneklerden biri 2010 Haiti Depremi’dir. Mw 7,0 büyüklüğündeki deprem sol yanal doğrultu atımlı bir fay kuağında meydana gelmi, Haiti’de büyük yıkım yaratmamasına rağmen yüzey faylanması oluturmamıtır. Depremi oluturan EnriquilloPantain Garden fay kuağı, doğrusal vadiler, basınç sırtları, fay gölcükleri, eliptik havzalar, tipik sıçrama ve bükülme yapıları göstermekte olduğundan geçmite meydana gelen depremlerde yüzey faylanmaları oluturduğu üphesizdir. Depremde yüzey faylanması meydana gelmemesine rağmen 8 km geniliğindeki alanda bölgesel yükselme olumutur. Bu durum doğrultu atımlı faylar için alıık bir durum olmadığından, depremin EnriquilloPantain Garden fayının daha kuzeyindeki bir kör bindirmeden ya da odak mekanizması çözümlerinin de desteklediği ters bileeni yüksek doğrultu atımlı bir faydan kaynaklanmı olabileceği yorumu yapılmıtır. Jeomorfolojik olarak bu kadar iyi tanımlı bir fayda meydana gelen böylesine büyük bir depremde yüzey faylanması meydana gelmemesi, son deprem ve yinelenme aralığı tahminlerinde kullandığımız paleosismolojik hendek bilgilerinin, her eski büyük depremi kaydetmediği gerçeği oldukça düündürücüdür (Rathje ve diğ., 2010). Çünkü olasılıksal sismik tehlike analizinin ve hatta olasılıksal yüzey faylanması tehlikesinin (risk temelli yaklaım) hesaplanmasında önemli bir yeri “tekrarlanma aralığı” tutar. Planlama ve yapılama için yapacağımız paleosismolojik çalımalarda geçmite meydana gelen depremlerin izlerinden bazıları eksikse bu tekrarlanma aralığının ve hatta olası deprem büyüklüğünün yanlı tahminine kadar gidebilecek yorum hatalarına yol açabilir.

Đkinci kategori, dağınık halde birkaç ikincil yüzey faylanması ile beraber yüzeyde geni bir deformasyon alanı ya da kabarma eklinde ana fayın ifade edildiği olayları içerir. Yeni Zelanda’ da 1931’ de meydana gelen 7,7 büyüklüğündeki Hawkes Körfezi depremi, maksimum yükselmenin 2 3 metre olduğu, yaklaık 100 km uzunluğunda ve 15 – 20 km geniliğinde bir yükselme (uplift) ya da ince ve uzun

92 92

asimetrik bir kubbe yapısı (elongated asymmetric dome) ortaya çıkarmıtır (Henderson, 1933; Wellman, 1970). Yükselimin keskin tarafında küçük bir kısım boyunca bir kırık serisi 10 km lik bir kuak boyunca yüzey faylanması oluturmutur. Gizli fay, bir kısmı denizin altında olmak üzere, doğuya doğru eğimlenen ters bir fay olarak yorumlanmıtır ve depremin episantrı da (Bullen, 1938) bunu desteklemektedir.

ekil 54. 1948 Fukui (Japonya) depremi sonrası yüzeyde gözlenen çatlaklar (LIFE dergisi).

1968’ de meydana gelen, 7,1 büyüklüğündeki Inangahua (Yeni Zelanda) depremi de bu

kategoriye sokulabilir. 0,5 m sol yanal ters yer değitirmeye sahip 1 km den biraz daha uzun kuzeye yönelimli Inangahua izi ve yaklaık 2 m sağ yanal ters atıma sahip 1,5 km den biraz daha uzun Rotokohu izi, 1968 depreminin ana faylarıdır. Kuzey – kuzeydoğu yönünde ince uzun bir yükselim ve doğuya doğru dar bir çökme kuağı da bu depremin yüzey deformasyonları arasındadır (ekil 55). Yükselme alanının uzunluğu yaklaık 35 – 40 km ve geniliği de 25 km olarak hesaplanmıtır (Lensen ve Otway, 1971). Inangahua izi yükselimin zirve kısmının batısında ve Rotokohu izi ise yükselimin tam tepesinde yer almaktadır. Artçı depremlerin dağılımı dikey deformasyon kuağı ile çakımaktadırlar. Hem yükselmi

9393

alanın uzunluğu hem de artçı okların dağılımı, Inagahua ve Rotokohu izleriyle karılatırıldıklarında, bu izlerin yüzeydeki yükselimle ifade edilen çok daha uzun bir gizli fay ile ilgili ikincil faylanmalar olduğunu göstermitir (Bonilla, 1979).

ekil 55. Jeologlar, 1968 Inangahua depremi sonucu olumu bir yüzey faylanmasında düey yer değitirmeyi ölçerken (http://www.geonet.org.nz).

Ülkemizde yılda yaklaık 10 adet orta ve üstü büyüklükte yüzey kırığı oluturmayan deprem

meydana gelmektedir (Tapırdamaz ve diğ., 2008). 06 Haziran 2000 günü Orta Anadolu’nun kuzeyinde orta büyüklükte (M 6,0) bir deprem meydana gelmitir. En fazla hasar ise Orta ilçesi ve köylerinde yoğunlamıtır. Depremin aletsel dımerkezi (epicentre) Kuzey Anadolu Fayı’nın yaklaık 3040 km güneyine rastlamaktadır. Oblik normal atımlı faylanma gösteren depremin odak mekanizması çözümleri, asismik yüzey kripi sergileyen Kuzey Anadolu Fayı Đsmetpaa segmentine oldukça verev veya dike yakın doğrultuda bir faylanmayı iaret etmektedir. Yapılan arazi gözlemleri sonucunda Dodurga Fayı üzerindeki bazı küçük kırık ve çatlaklar dıında belirgin bir yüzey kırığına rastlanmamıtır. Bu çatlakların konumları, artçı okların dağılımları ve deprem odak mekanizmaları dikkate alınarak faylanmanın ~KG doğrultudaki solyanal Dodurga Fayı üzerinde meydana geldiği görüü hakim olmakla birlikte (Emre ve diğ., 2000; Koçyiğit ve diğ., 2001; Utkucu ve diğ., 2003) KDGB gidili sağyanal Devrez Fayı üzerinde

9494

olduğu görüü de savunulmutur (Demirta ve diğ., 2000a,b). Akoğlu ve Çakır (2007) ise, (1) depremin Dodurga Fayı üzerinde olmayıp, bunun 35 km batısında, ~KG doğrultusunda, doğuya doğru 40°45° eğimli daha önceden haritalanmamı baka bir fay üzerinde meydana geldiği, (2) dolayısı ile de yüzeyde gözlenen çatlak ve diğer süreksizliklerin derindeki fay kırığının yüzeydeki devamı olmadığı, (3) oluan deprem kırığının uzunluğunun iddia edildiği gibi 2025 km civarında olmayıp 1011 km olduğu ve (4) faylanmanın oldukça sığ olduğunu (36 km) belirtmilerdir.

23.10.2011 günü Van – Tabanlı’ da 19 km derinlikte meydana gelen 7,2 Mw büyüklüğündeki depremde de belirgin bir yüzey faylanması gözlenmemitir. Bölgede stres dağılımına bağlı olarak gelien sıkıma kökenli, münferit yüzey deformasyonları gözlenmi olmakla beraber bu büyüklükte bir depremde beklenen yüzey faylanması hiç gelimemitir. Deprem sırasında oluan fay koluna ait sıkıma kökenli yüzey deformasyonlarının belirgin bir yüzey kırığı oluturacak ekilde gelimemi olması, yeni oluan fayın henüz yüzeye ulamadığı ve dolayısıyla kör bindirme fayı (blind thrust fault) niteliği taıdığı eklinde yorumlanmıtır (ekil 56 ve 57) (JMO, Van Depremleri Raporu, 2011).

Kör bindirme fayı, tipik olarak sıkıma rejiminin, aktif kıvrımlanmanın (folding) bulunduğu bölgelerde oluan düük açılı yapılardır. Fay düzleminin üst kısımlardaki uzantısı, yer yüzeyinin birkaç kilometre altında sönümlenebilir ve yüzeyde genç antiklinaller gözlenebilir. ABD’ de, Güney Kaliforniya’ da 1983’ de meydana gelen Mw 6,4 büyüklüğündeki Colainga ve 1994’de meydana gelen Mw 6,7 büyüklüğündeki Northridge depremleri kör bindirme faylarında meydana gelen depremlerin tipik örnekleridir. Bu çalımanın amacı, yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi olduğundan, doğal olarak kör bindirme fayları ve bu faylarda gerçekleen depremler kapsam dıında kalmaktadır.

ekil 56. 23 Ekim 2011 Van Tabanlı depremine neden olan olası faylanma mekanizmasının (kör bindirme fayı) 3 boyutlu blok diyagramı (JMO, Van Depremleri Raporu, 2011).

9595

ekil 57. 23 Ekim 2011 Van depremi sırasında gelimi olan antiklinal geometrili sıkıma yapıları (JMO, Van Depremleri Raporu, 2011).

Üçüncü kategoriyi oluturan yüzey faylanmaları, sismolojik ve jeodezik verilerden elde edilen sonuçlara göre yer altı faylanmasından daha kısa olan yüzey faylanmalarıdır. 1943’ de meydana gelen Tottori (Japonya) depreminde, sismolojik ve jeodezik verilere göre yer altında, 35 kilometrelik bir fay kırılmı iken, yüzeyde gözlenen faylanma sadece 14 kilometre idi.

Kaliforniya’ da 1952’ de meydana gelen Kern County depremi de bu kategoriye örnek verilebilir. MW7.5 büyüklüğündeki sol yanal bileenli ters faylanma “White Wolf” fayının kırılması sonucu gerçeklemitir. Kern County depremi, jeologları oldukça aırtmıtır. White Wolf fayının önemli bir tehdit olarak düünülmediği bir yana bırakılırsa, depremin büyüklüğü ve yüzeyde gözlenen faylanma arasındaki oransızlık da aırtıcıdır. Bu fay yüzeyde 48 km kadar haritalanabilmektedir. Ayrıca yüzeyde gözlenen yer değitirmede bu büyüklükte bir depremden beklenebileceğinden küçüktür. Episantr yakınında yüzeyde 60 santimetrelik kuzeydoğuya doğru hareket (Whitten, 1955) ve bazı kısa, olasılıkla ikincil faylar gözlenmitir (ekil 58); ancak 23 km doğuya kadar her hangi bir faylanma gözlenmemitir. 23 kilometre boyunca yüzey faylanması gözlenmemi olmakla beraber (Buwalda ve St. Amand, 1955), episantrın 7 km doğusunda 0,6 metrelik bir kabarma gözlenmitir. Doğudaki yırtılma kuağı 30 kilometre kadar süreksizliklerle devam etmitir. Dolayısıyla, Episantr noktasından doğuya doğru olan yırtılma, 53 kilometrelik fayı kırmı olmasına rağmen 30 kilometrelik yüzey faylanması oluturmutur (Bonilla, 1979).

Fayın büyük bir kısmının gömülü olduğu, dolayısıyla yüzeyde izinin olmadığı bir olasılıktır. Böylece, olasılıkla en büyük hareket yüzey altında gerçeklemitir. Derin odaklı bir kırılma ve dikey olmayan bir fay, depremin büyüklüğüne rağmen gözlenen eksik uzunluktaki yüzey faylanmasını açıklamaya yardım eder. Belirgin eğimi olan bir fayda, kısa ancak derin odaklı bir kırılma, en az daha uzun ve sığ odaklı dikey bir fayda meydana gelen kırılma kadar enerji üretebilir; bu yüzden, yüzey faylanması kuağı, sadece kırılan uzunluk ile alakalı değil, bir depremde ortaya çıkan enerji ile de belirlenir.

96 96

ekil 58. White Wolf fayı boyunca, Bear Dağının kuzeydoğu eteğinde gözlenen düey faylanma. Kırık boyunca ölçülen düey yer değitirme 60 cm iken sol yanal değitirme 45 cm kadardır (Foto: Kaliforniya Üniversitesi, Sismoloji Birimi, http://www.data.scec.org).

1974’ de meydana gelen Izu – Hanto – oki depreminde, karada gözlenen yüzey faylanması 6 – 7

km uzunluğundadır ama güneydoğuda kıyı ile kesimektedir (Matsuda ve Yamashina, 1974; Kakimi ve Kinugasa, 1976). Ana depremden sonra 22 gün boyunca kaydedilen artçı depremler 7 kilometrelik kısmı denizde olmak üzere 25 kilometre uzunluğunda bir kuakta olumutur. Denizde 7 kilometrelik bir kırık olutuğu varsayılsa dahi, 14 kilometrelik bir yüzey faylanması, beklenenden en az 10 km daha kısadır. (Bonilla, M.G., 1979)

Dördüncü kategori ise, birçok örneği bulunduğu üzere, yer altında hesaplanan faylanma ile yüzey faylanmasının eit olduğu kategoridir.

Çok sayıda değiken yırtılma davranıını etkileyebilmektedir. Arazi gözlemleri ve deney sonuçları, tabanda, ana kayadaki faylanmaların, üstte yer alan toprak zeminlerde çok farklı ekilde gelitiklerini ortaya koymutur. Bulgular, deprem kırıklarının alüvyonlar içerisinden geçerek zemin yüzeyine doğru yayılırken geni bir zonda dağıldıklarını ve toprak zeminin karakteristik özelliklerinden (kalınlık, genileme açısı, yenilme özellikleri) etkilendiklerini göstermitir. Zeminin özellikleri ile birlikte, fay tipi, yönelimi ve hareket miktarı da toprak zeminlerdeki yırtılma ekillerini önemli derecede etkilemektedir. Ters faylarda, zemin yüzeyi yakınında eğimler dereceli olarak azalmaktadır. (Demirta, 2002)

Demirta (2002 ve 2003), kum kutusu deney sonuçlarına göre; ters faylarda yüzeydeki sarplıkların yüksekliklerinin, tabandaki ötelenme miktarının %20 %40'ı arasında; normal faylarda ise %70 %100'ü arasında değitiğini gösterdiğini belirtmektedir. Kum kutusu deney sonuçları, kuru kumlarda bir kırığın tabandan yüzeye kadar ilerleyebilmesi için, üstteki zemin kalınlığının % 1 – 15’i kadar bir taban ötelenmesi gerektiğini ortaya koymutur. Sıkıabilir gevek kumlarda bir kırığın yüzeye çıkabilmesi için, daha sıkı kumlardakine göre daha büyük bir taban ötelenmesi gerekmektedir. Kırık zemin yüzeyine doğru yayılırken, faydaki hareket miktarı, toprak zeminlerde olduğu gibi, oldukça kırıklı kayaçlar içerisinde de azalma eğilimi göstermektedir. Gerek arazi gözlemleri gerekse laboratuvar deney

9797

sonuçları, hem gerilme hem de kinematik özelliklerin anakayadaki faylanma üzerinde yer alan zeminin davranılarını denetlediklerini göstermitir.

5.3 Paleosismoloji Deprem potansiyeli bakımından değerlendirildiğinde ülkemiz oldukça yüksek bir orana sahip

olması nedeniyle, bu kapsamda yapılan tüm çalımaların önemi büyüktür. Yapılan çalımalar ve kullanılan yöntemler bakımından değerlendirildiğinde bu süreci deprem öncesi, sırası ve sonrası olarak 3 ana bölüme ayırmak gerekmektedir. Deprem öncesi yapılan çalımalar özellikle jeolojik temellere dayanan çalımaları kapsamaktadır. Aletsel dönemden önce meydana gelmi yıkıcı depremlerin saptanması ve tüm özelliklerinin ortaya konması için önemli veriler sunan yöntemlerden biri "Paleosismoloji" dir. Paleosismoloji son yıllarda etkin bir ekilde kullanılan ve aktif fayların özelliklerinin aratırılmasını sağlayan bir yöntemdir.

Paleosismoloji, aletsel dönem öncesi, baka bir deyile tarihsel ve tarih öncesi dönemlerde olumu ve yüzey kırığı oluturmu depremlerin sayısını, büyüklüğünü, atım miktarını (düey, yatay ya da her iki yönde) ve yinelenme aralığını saptamak için yapılan çalımaların tümüdür (Solonenko, 1973; Wallace, 1981; McCalpin, 1996). Paleosismolojinin uygulanmasında kullanılan en etkin yöntem "Hendek" çalımalarıdır. Yapılacak hendek çalımaları çok titizlikle yürütülmesi gereken ve çalıma alanının tüm jeolojik özelliklerinin detaylı olarak incelenmesini gerektiren zorlu bir süreçtir. Hendek yerinin tespiti kadar buradan elde edilen verilerin değerlendirilmesi de büyük önem taımaktadır.

Türkiye gibi tahrip edici ve yüzey kırığı oluturan depremlerin sıkça meydana geldiği bir ülkede, eski depremlerin belirlenmesi ve tarihlendirilmesi, fayın yakın geçmiteki davranıı hakkında sağlıklı bilgiler elde edilmesini sağlar. Ülkemizde gerek 20. yüzyıl boyunca gerekse tarihsel dönemlerde meydana gelmi olan büyük depremler çoğunlukla yüzey kırığı oluturmu ve morfolojide belirli izler bırakmıtır. Bu izler yardımıyla belirlenen ana (veya ikincil) yapılar üzerinde yapılan hendek çalımalarıyla fayın birkaç bin yıllık tarihçesini ortaya çıkartmak mümkündür. Bu bilgiler fayın gelecekteki davranıının anlaılmasında ve gerekli durumlarda önlem alınması konusunda gerçeğe yakın veriler sunabilmektedir.

Paleosismolojinin ana amacı tarihsel dönemde meydana gelmi olan büyük depremlerin saptanmasıdır. Bu depremlerin saptanmasından sonra ise elde edilecek veriler;

(a) oluan yer değitirme hakkında bilgi edinmek, (b) bir ya da birden fazla yıkıcı deprem oluması durumunda faya ait deprem potansiyelinin

ortaya konarak tekrarlanma aralığının elde edilmesi, (c) olumu olan bu yıkıcı deprem sonucunda meydana gelen deformasyonlar kullanılarak

bölgenin tehlike ve risk haritalarına altılık oluturacak verinin tespiti, (d) çalıma alanı içinde ina edilecek mühendislik yapılarının inaatı aamasında alınması

gereken tedbirler hakkında veri sağlamak olarak özetlenebilir. Paleosismolojik çalımaların yapılabilmesi için daha önce farklı nedenlerle olumu

paleosismolojik verilerin incelenmesi gerekmektedir. Bu veriler ilksel yada ikincil yapılar olarak değerlendirilmelidir.

5.3.1 Tarihsel Depremler Sonucunda Oluan Paleosismik Yapıların Sınıflandırılması Paleosismik verilerin sınıflaması ilk ilk kez Solonenko (1970, 1973), Nikonov (1988, 1995) tarafından yapılmıtır. Bu çalımalarda kullanılan sınıflama balıkları; 1 Sismodeformasyon (fay ile ilikili), 2 Sismogravite (sarsıntı ile ilikili), 3 Gravite ve sismik (fay ve sarsıntı ile ilikili). Allen (1986) tarafından önerilen sınıflama ise, paleosismik verileri 4 ana balıkta toplamıtır, 1 Faylanma (ekil 59) 2 Deformasyon ekilleri (ekil 60) 3 Sarsıntı ilikili yapılar (ekil 61) 4 Sondaj verileri (ekil 62)

98 98

ekil 59. Faylanma ile birincil ilikili yapılar (Allen, 1986; Toda, 1998; Gürboğa, 2009).

ekil 60. Birim deformasyonları ile ilikili yapılar (Allen, 1986; Toda, 1998; Gürboğa, 2009).

ekil 61. Sarsıntı ile ilikili yapılar (Allen, 1986; Toda, 1998; Gürboğa, 2009).

ekil 62. Sondaj verisi ile ilikili yapılar (Allen, 1986; Toda, 1998; Gürboğa, 2009).

9999

Bir diğer sınıflama ise McCalpin (1996) tarafından önerilmitir. Bu sınıflama kapsamında

paleosismik veriler önce iki ana balığa daha sonrada 3 alt balığa ayrılmıtır; 1 Tektonik deformasyon ile ilikili yapılar a jeomorfolojik b stratigrafik c sarsıntı sonrası yapılar 2 Sarsıntı ile ilikili yapılar a jeomorfolojik b stratigrafik c sarsıntı sonrası yapılar

Bu sınıflama da her bir alt balık için tür, lokasyon ve zaman esas alınarak gruplandırma yapılmı, alt balıklar içinde faylanma sırasındafay üzerinde, faylanmadan sonra sarsıntıya balı gelien, faylanma ile ilikilifaydan uzakta ve faylanmadan sonra oluan yapılar olarak sınıflama yapılmıtır. Bunların tümü değerlendirildiğinde toplam 16 adet paleosismik veri ortaya çıkmıtır (Tablo 8).

5.3.2 Paleosismoloji Çalımalarında Kullanılan Yöntemler Paleosismoloji de kullanılan yöntemlerin çoğunluğu jeolojik çalımalar olmasına rağmen genel

olarak değerlendirildiğinde çok disiplinli çalıma gerektiren bir bilim dalıdır. Paleosismoloji çalımalarının yapılabilmesi Kuvaterner çökellerinin bulunduğu alanlarda mümkün olmaktadır. Bu sebeple de Paleosismoloji, Kuvaterner çalıan jeologların kullandığı etkili bir yöntemdir. Bu bölümde Paleosismolojinin uygulanabilmesi için kullanılan balıca yöntemler genel olarak özetlenecektir.

5.3.2.1 Jeomorfolojik Çalımalar

Paleosismoloji çalımalarında ilk olarak yapılması gereken yüzey morfolojisinin incelenmesi ve olumu olan anomalilerin tespit edilerek muhtemel alanların belirlenmesidir. Böylelikle fayın yüzeydeki izinin mümkün olan en az hata ile tespit edilmesi amaçlanır.

Bu yöntemi uygularken özellikle farklı ölçekteki hava fotoğrafları ve yüksek çözünürlüklü uydu görüntülerinden faydalanılır. Amaç, çalıma bölgesinde yüzeyde görülen çizgiselliklerin, uyumsuzlukların, ani gelien terslenmelerin, dereler ve tepelerde gözlenen atım miktarlarının ortaya konmasıdır. Hem hava fotoğraflarının üç boyutlu olarak incelenmesi (ekil 63), hem de yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri kullanılarak morfometrik analizler sayesinde yüzey morfolojisindeki değiiklikler ortaya konur. Bu çalıma detay jeolojik haritalama öncesinde bölge hakkında genel bir bilgi edinmek için kullanılan balangıç sürecidir.

100

100

Tabl

o 8.

Pal

eosis

mol

ojik

ver

ileri

n sı

nıfla

mas

ı (M

cCal

pini

, 199

6).

PALE

OSĐ

SMĐK

VER

ĐLER

ĐN S

INIF

LAM

ASI

Se

viye

1: T

ürü

B

irin

cil:

Tekt

onik

Def

orm

asyo

n so

nucu

olu

an

veri

ler

Sevi

ye 2

: Lok

asyo

n Fa

y üz

erin

de

Fa

ydan

uza

kta

Se

viye

3: Z

aman

ı Fa

ylan

ma

ile il

iki

li Fa

ylan

mad

an so

nra

Fayl

anm

a ile

ili

kili

Fayl

anm

adan

sonr

a Je

omor

folo

jik v

erile

r 1.

Fay

sarp

lığı

Ç

atla

klar

Kıv

rımla

r

Fay

çiz

ikle

ri

Bas

ınç

sırtl

arı

2. F

ay ö

nü ç

ökel

leri

3. E

ğim

li se

viye

ler

Y

ükse

lmi

den

izk

ara

çizg

isi

Ç

ekilm

i d

eniz

sevi

yesi

4. T

ekto

nik

tara

ça

Stra

tigra

fik v

erile

r 5.

Fay

lanm

ı ta

baka

lar

K

ıvrım

lanm

ı ta

baka

lar

6. F

ay ö

nü ç

ökel

leri

Ç

atla

k do

lgus

u

Uyu

msu

zluk

(ola

y

sev

iyes

inde

)

7. T

suna

mi ç

ökel

leri

8. E

rozy

ona

bağl

ı uy

umsu

zluk

lar,

yüks

elm

e,

çöke

lme

ve e

ğim

lenm

eye

bağl

ı de

pola

nmal

ar

Sism

ik

olm

ayan

ya

pıla

rın

sayı

sınd

aki f

azla

lık

Nad

iren

Nad

iren

Baz

en

gene

llikl

e

Se

viye

1: T

ürü

Đkin

cil:

Sism

ik sa

rsın

tı so

nucu

olu

an

veri

ler

Sevi

ye 2

: Lok

asyo

n Fa

y üz

erin

de

Fa

ydan

uza

kta

Se

viye

3: Z

aman

ı Fa

ylan

ma

ile il

iki

li Fa

ylan

mad

an so

nra

Fayl

anm

a ile

ili

kili

Fayl

anm

adan

sonr

a Je

omor

folo

jik v

erile

r 9.

Kum

çök

elle

ri

Hey

elan

lar

Z

arar

gör

ağa

çlar

10.

Đlerle

mel

i hey

elan

lar

11. K

um ç

ökel

leri

H

eyel

anla

r

Çat

lakl

ar

S

edim

anla

rı çö

kmey

e ba

ğlı

kım

ası

12. Đ

lerle

mel

i hey

elan

lar

Stra

tigra

fik v

erile

r 13

. Kum

day

klar

ı

14. H

ızlı

depo

lanm

ı g

öl

veya

neh

ir ağ

çöke

lleri

15. K

um d

aykl

arı

Dol

mu

kra

terle

r

G

eve

k se

dim

an d

efor

mas

yonu

rbid

it çö

kelle

ri

8. E

rozy

ona

bağl

ı uy

umsu

zluk

lar,

yüks

elm

e,

çöke

lme

ve e

ğim

lenm

eye

bağl

ı dep

olan

mal

ar

Sism

ik

olm

ayan

ya

pıla

rın

sayı

sınd

aki f

azla

lık

Baz

en

Çok

muh

tem

el

Baz

en

Çok

muh

tem

el

101

101

ekil 63. Tachikawa Fayının orta kesiminden alınmı bir hava fotoğrafı. Kırmızı oklar yüzey deformasyonunun gözlendiği çizgiselliği göstermektedir (Gürboğa, 2009).

5.3.2.2 Jeolojik Çalımalar

Jeolojik çalımalar Paleosismolojik sürecin en önemli ve dikkat edilmesi gereken kısmını oluturmaktadır. Jeolojik çalıma ile aağıda listelenen verilerin elde edilmesi ve incelenmesi sağlanır:

1 Özellikle deformasyon zonunda bulunan birimlerin detaylı haritalarının çıkartılması, 2 Jeomorfolojik çalımalar ile tespit edilmi bölgelerin arazi incelemesinin yapılması, 3 Yüzey ekillerinin tespiti (ekil 64) ve oluum mekanizmaları hakkında arazi verisinin

toplanması, 4 Fay kayma verilerinin veya yüzey deformasyon oranlarının tespiti, 5 Haritalanan yüzey ekillerinde gözlenen kesinti veya çizgisellikler, 6 Jeolojik birimlerin sınır ilikilerinin ortaya konması (ekil 65), 7 Çalıma alanını farklı doğrultularda kesen topoğrafik profil ve kesitlerin çıkartılması, 8 Yanal ve düey yer değitirmelerin tespiti,

102102

ekil 64. Deprem nedeniyle olumu yüzey deformasyonunun asfalt yolda görünümü (Tachikawa Fayı, Japonya), (Gürboğa, 2009).

ekil 65. (A) Tachikawa Fayının yakın görünümü (KKB ya bakı); (B) Fayın oluumu ile ilgili ematik gösterim (Gürboğa, 2009).

Elde edilecek tüm bu verilerin birlikte değerlendirilmesi ve harmanlanarak muhtemel hendek alanlarının belirlenmesi gerekmektedir. Jeolojik haritanın oluturulması ve tüm jeolojik çalımaların tamamlanmasının ardından metre boyutundaki alanlarda çalıma yapılacağı için paleosismolojik açıdan en önemli aama budur.

Diğer bir çalıma ise bölgede daha önce yapılmı sondaj çalımaları varsa veya sondaj yapmak için yeterli aratırma zamanı ve bütçesi sağlanabiliyorsa, uygun görülen alanlarda sondaj uygulamaları da yapılabilir.

103103

5.3.2.3 Sismik Çalımalar

Özellikle yeraltındaki tabakaların devamlılığı hakkında bilgi edinmek için farklı sismik yöntemlerin kullanılması gereken durumlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle fayın varlığının bilinmesine rağmen metre boyutunda tespit edilememesi durumunda sismik yöntemler kullanılmaktadır. Bunlardan balıcaları GPR (GroundPenetrating Radar), Elektrik Rezistivite, sismik yansıma ve sismik kırılma, Manyetik yöntem ve Gravite yöntemidir.

5.3.2.3.1 GPR (GroundPenetratıng Radar)

GPR ilk kez Kuo ve Stangland (1989) ve Hammond ve diğ. (1986) tarafından sığ derinlikteki yapıların tespiti için mühendislik amaçlı olarak kullanılmıtır.

GPR yöntemi sismik yansıma yöntemi ile aynı çalıma mekanizmasına sahiptir. Bir elektromanyetik dalga yayıcı ve bu dalganın farklı tabakalardan farklı yansımalar göstermesi sonucu bir alıcı kullanılarak kaydedilmesi esasına dayanır. Bu kaydedilen veri jeofizik yöntemler kullanılarak farklı filtrelere tabi tutulur ve sonuçlar anomaliler dikkate alınarak değerlendirilir (ekil 66).

ekil 66. (A) Filtrelenmi GPR verisi; (B) yeil ile gösterilen kısmın detay görünümü; (C) detay verinin değerlendirilmi hali. Kırmızı çizgiler fay düzlemini, sarı, yeil, mavi ve kahverengide tabakaları göstermektedir.

Özellikle fay düzleminin tam olarak yüzeyde tespit edilemediği ve güncel deprem üretmemi

faylar için kullanılan çok etkili bir yöntemdir. Kullanım alanına bağlı olarak elektromanyetik dalga yayması sebebiyle arazide bazı kısıtlamalar

içerse de çoğunlukla amaca hizmet etmektedir.

104104

5.3.2.3.2 Elektrik Rezistivite (Özdirenç) Yöntemi

Elektrik rezistivite veya özdirenç yöntemi, yeryüzünde bulunan belirli bir hat boyunca belli aralıklarla dizilmi elektrotları kullanarak yer içerisine elektrik akımı verilmesi ve oluan gerilim farkının tekrar kaydedilmesi esasına dayanır (ekil 67). Böylelikle yeraltında bulunan ve farklı özdirençlere sahip olan tabakaların konumlarını belirlemek için kullanılır. Akımların verili sırası ve ileyici farklı yöntemler kullanılarak uygulanır. Bunlardan en yaygın kullanılanlar: Schulumberger, DipolDipol ve Wenner Alphe yöntemleridir.

Genel olarak bu yöntem kullanılarak;

(a) Yer altı suyunun varlığı ve konumu (b) Yer altı katmanlarının belirlenmesi, ana kayanın bulunması, (c) Gömülü doğal (fay) ve insan yapımı (arkeolojik) nesnelerin tespiti (d) Yeraltında bulunan bolukların bulunması,

ekil 67. (A) Elektrotların serilmesi; (B) Serilmi elektrotların görünümü; (C) Akım ölçer.

ekil 68’ de aynı hat boyunca alınmı elektrik rezistivite sonucunu görülmektedir. (a) ve (b) sonuçlarında görüldüğü gibi yaklaık 80. ve 100. m de belirgin bir anomali (uyumsuzluk) görünmektedir. (c) de ise elde edilen uyumsuzluk 100. m de yer almaktadır.

5.3.2.3.3 Sismik Yansıma Ve Kırılma Yöntemi

Sismik yansıma ve kırılma yöntemi özellikle yer altında bulunan faylar ve tabakalar hakkında

bilgi sağlayan etkili bir yöntemdir. Fakat sismik yansıma yöntemi yeraltında bulunan fay ve tabakalarda düey yer değitirme var ise kullanılabilir. Yanal atımlı yer değitirmelerde sonuç alınamamaktadır.

Diğer yandan sismik kırılma yöntemi faylanma sonucu olumu olan küçük yapıların tespitinde kullanılamamaktadır.

Bu yöntem için kullanılan düzenek dalga üreten bir kaynak, ve yansıyan veya kırılan dalgayı kaydedecek jeofon (karada) veya hidrofon (denizde) dan oluur. Üretilen dalganın genliğine bağlı olduğu için ince tabakaların tespitinde zorluklar yaanabilmektedir.

Maliyet olarak değerlendirildiğinde diğer sismik yöntemlerden daha pahalıdır. Özellikle toplanan verinin değerlendirilmesi sürecin en önemli kısmını oluturur.

105105

ekil 68. Elektrik rezistivite yöntemi kullanılarak 3 farklı metot kullanılarak veri elde edilen analiz sonuçları. (A) Wenner Alpha; (B) Schulumberger; (C) DipolDipol.

5.3.2.3.4 Manyetik ve Gravite Yöntemi

Bu çalımalar kapsamında adlarından da anlaılacağı gibi yerin altında bulunan maden ve bazı

jeolojik yapıların manyetik ve gravite özelliklerindeki farklılıklar kullanılarak uygulanır. Gravite yöntemi Gravimetreler yardımıyla, Manyetik yöntemde Manyetometre yardımıyla ölçülür.

5.3.2.4 Hendek Çalımaları

Hendek çalımaları paleosismolojik aratırmanın en önemli kısmını oluturmaktadır. Açılan

hendekler sayesinde fay düzleminin yakından aratırılması ve faylanmaya bağlı olumu yapıların tüm detaylarıyla incelenmesi sağlanmaktadır. Özellikle faylanma ile ilikili deformasyon ve sonrasında gelien sediman depolanmaları hendek çalımasının ana amacını oluturmaktadır. Fakat yapılan bazı aratırmalarda faylanma sonucu olumu ilksel yapılara ulaılamaz. Bu durumda veriler bulunabildiği sürece ikincil yapılar aratırılır.

Hendek çalımaları sonucunda elde edilecek veriler düünüldüğünde; Geç PleyistosenHolosen yalı fay aktivitesi, her olayda meydana gelen yer değitirme miktarı, deprem büyüklüğü ve atımdan faydalanarak deprem boyunca açığa çıkan enerji, yatay ve düey yer değitirme, büyüklük, tekrarlanma aralığı gibi sorulara cevap verebilme imkânı sunmaktadır. Bir fay neotektonik dönemde yıkıcı deprem oluturmusa ilerleyen zamanlarda da benzer büyüklükteki deprem üretme potansiyeline sahiptir. Bu bilgi özellikle yerleim bölgelerinin planlanması konusunda kullanılmaktadır.

u ana kadar anlatılan çalımaların tümü veya bir kısmı tamamlanarak hendek açılma aamasına gelindikten sonra yapılması gereken önemli ilemler bulunmaktadır;

1 Hendeklerin boyutları çalıma alanına bağlı olarak çeitlilik gösterebilir. Örneğin aletsel dönemde yıkıcı bir deprem oluturmu aktif fay üzerinde açılacak hendek boyutları daha küçük iken, aktivitesi bilinen fakat aletsel dönemde yıkıcı deprem üretmemi fay da açılacak hendeğin boyutları deprem izi daha derinde olacağı için daha büyük olacaktır.

106106

2 Hendek açılacak yerin ahıs arazisi olması durumunda arazi sahibinden, kamu arazisi olması durumunda yetkili kurumdan izin alınması gerekmektedir.

3 Fayın türü esas alınarak fayhendek geometrisinin tespit edilmesi. Fay düey atımlı bir fay ise faya dik yönlü hendek (ekil 69), fay yanal atımlı ise hendek hem dik hem paralel açılmalıdır (ekil 70).

ekil 69. Ters fay üzerinde faya dik açılmı bir hendek (Maruyama ve diğ., 2007).

ekil 70. 3 boyutlu hendek çalıması (Pantosti ve diğ., 1993). Kırmızı oklar fayın gidiini göstermektedir.

107107

4 Kazıcı yardımı ile istenen boyutta ve ekilde hendek kazılması. Hendek açılan yerde bulunan birimlerin durumuna göre hendek faklı ekillerde açılabilir (ekil 71). Su seviyesi ve malzemenin türü hendek duvarlarının dik, yatık veya basamaklı açılmasını gerektirebilir. Kazı ilemi sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta göçme olmayacak ekilde güvenli bir kızı yapılmasıdır. Hendek açıldıktan sonra etrafında tüm güvenlik önlemlerinin alınması arttır.

ekil 71. (A) Avrupa ve Amerika da uygulanan hendek ekli; (B) Japonya da uygulanan hendek ekli.

5 Hendek açılması tamamlandıktan sonra hendek duvarlarının farklı malzemeler (spatula, fırça,

çekiç vb.) kullanılarak temizlenmesi ve hiçbir mekanik izin kalmamasını sağlamak gerekmektedir (ekil 72). Bu sayede daha önce meydana gelmi deformasyonların en detaylı ekilde açığa çıkması sağlanır.

ekil 72. Temizlenmi ve fay düzlemi görünen hendek duvarı (Gürboğa, 2011).

108108

6 Hendek duvarlarının temizlenmesinin ardından yatay ve dikey gridleme veya karelaj ilemine geçilir. Bu ilem sırasında genellikle 1x1 m boyutunda alanlar çivi ve ipler yardımı ile oluturulur. Fakat detaylı çalımalarda 0.5x0.5 m boyutunda karelaj da yapılmaktadır. Hendek duvarında ki deformasyon izlerinin en iyi yansıtıldığı ölçek seçilerek bu ilem tamamlanır (ekil 73). Bu ilem sırasında hendek duvarı detaylı olarak fotoğraflanır. Ayrıca, önemli yapılar, boyalı çiviler veya çiviler ile birletirilmi renkli bayraklar kullanılarak gösterili bir hale getirilir.

ekil 73. Karelaj yapılmı hendek duvarı, Gediz (Kütahya) (Gürboğa, 2011).

7 Bir sonraki aama ise hendek duvarlarının ölçekli bir ekilde milimetrik kâğıtlara aktarılması.

Bu ilem (loglama) sırasında deformasyonların ilenmesi, göreceli olacak elde edilmi eski depremler varsa farklı seviyelerden alınan toprak örneklerinin yerlerinin iaretlenmesi, hendek koordinatlarının tespit edilmesi gibi ayrıntılar belirlenir.

Bazı aratırmacılar tarafından özellikle yıkıcı depremlerin sergilenmesi amaçlı olarak hendek duvarlarının tamamı özel yapıtırıcı maddeler kullanılarak kesit alınır. Bu sayede hendek kapansa bile verinin baka bilim insanları tarafından görülmesi sağlanır (ekil 74).

109109

ekil 74. Hendek duvarının kesitinin alınması (Japonya, AIST).

Bir eski deprem zamanında zemin yüzeyini tekil eden stratigrafik seviye, genellikle bir depremin horizonu olarak kabul edilir. Hendek çalımalarında en son ve en kritik aama, faydaki eski depremlerin yalarını sınırlayacak deprem horizonlarını yalandırmaktır. Genellikle her bir olay için ya skalası, her bir özel deprem horizonunun altındaki ve üstündeki sedimanların yaları ile sınırlıdır. Bir fay sarplığının oluumunu belirten en bariz özellik, kolüviyal kamalardır (ekil 75). Bunlar eğim atımlı faylardaki kaymalardan veya topoğrafyanın yanal olarak yan yana gelmesinden ileri gelen zemin yüzeyinin yükselimindeki ani ve keskin değiiklikle doğrudan ilgilidir. Kolüviyal kamalar, fay sarplığını kısmen örten ve fay sarplığının erozyonundan meydana gelen kama biçimli tortulardır. Kolüviyal kama, deprem sonrası tortulları temsil eder. Deprem horizonu, kamanın tabanında yer alır. Kolüviyal kamayı oluturan birimler, depremden sonraki bir yaa sahiptir ve örttüğü tortul, deprem öncesi bir yaa sahiptir. Bu sebeple kolüviyal tespit edildiğinde eski depremler ile ilgili çok önemli veriler bulunmu olabilir.

ekil 75. Kolüviyal çökellerin oluumunu gösteren ematik diyagram (Schwartz ve Coppersmith 1984).

110 110

8 Tüm çalımalar bittikten sonra farklı tarihlendirme yöntemleri için örnek alımı yapılarak hendeğin kapatılması sağlanır. Hendek kapatıldığında yüzeyde hiçbir tahribat izi kalmamasına özen gösterilmelidir. Gereken durumlarda ağaçlandırma faaliyet de yapılır.

5.3.2.5 Tarihlendirme Çalımaları

Ülkemizde özellikle "yalandırma yöntemleri" olarak bilinen fakat kullanım hatası olan

tarihlendirme yöntemleri paleosismolojik aratırmaların en önemli kısmını oluturur. Tarihlendirme paleosismolojini geleceğe dönük yapılacak olan faaliyetler ekillendirmesi sebebiyle büyük önem taımaktadır. Tarihlendirme yapılacak birimler Kuvaterner yalı tortullar olmalıdır. Bu tortullar aktif fayların neden oldukları olaylara ait tarihin saptanmasına ilikin verileri içinde barındırır. Tarihlendirme için kullanılan farklı yöntemler vardır. Aağıda bu yöntemler kısaca özetlenmitir;

14C yöntemi bahsedilen tortulların yalandırılmasında en etkin ve sık kullanılan yöntemlerden biridir. Bu yöntem alınan toprak örneği içinde bulunan karbonun yarılanma ömrünü esas alan bir yöntemdir. Çünkü canlılar yaarken belli oranda bünyelerine 14C alırlar ve kaybederler. Fakat öldükten sonra alım durur fakat kaybetme devam eder (ekil 76). Böylelikle, Đvme kütle spektrometreleri sayesinde karbonun tarihlendirmesi yapılmaktadır. Diğer yöntemlerle kıyaslandığında pahalı bir yöntem olmasına rağmen, bir kaç miligram karbon kullanarak sonuç vermesi ve verdiği sonucun güvenilir olması nedeniyle en çok tercih edilen yöntemdir. Dünyanın birçok yerinde alternatif tarihlendirme yöntemleri olmasına rağmen halen en çok kullanılan yöntemdir.

ekil 76. Karbon14 ün yarılanma ömrü esas alınarak hesaplanması.

Temolüminisans (TL) yöntemi kuvars ve feldspat gibi ıığı iyonize etme özelliği olan minerallerden faydalanarak tarihlendirme esasına dayanır. Bu mineraller ıığı gördüklerinde en basit tanımıyla bünyelerinde bulunan saati sıfırlayarak gömülmeye uğrarlar. Bu minerallerin hendeklerde tespiti sonucunda ise ıığı son gördükleri tarih elde edilir. Bu sebeple hendekten alınacak örnekler için gece tercih edilmelidir. Kuvars gibi çok bulunan bir mineral kullanılması bu yöntemi avantajlı hale getirse de bazen minerallerin tam olarak sıfırlanmamasından kaynaklı yanlı tarihler elde edilebilmektedir. Buna rağmen hatalı veriler elde edilebileceği için bu yöntem kullanılırken dezavantajları mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve elde edilen tarihler kontrollü olarak kullanılmalıdır.

Son olarak, ağaç halka analizleri, eski depremlerin tarihlendirilmesi için kullanılabilmektedir. Fakat ağaç büyümesi sırasında birçok türden olaydan etkilenebileceği için bu yöntemin kullanımında da kısıtlamalar mevcuttur.

5.3.2.6 Sonuçların Değerlendirilmesi

Buraya kadar anlatılan çalımaların tümü veya bir kısmı yapıldıktan sonra elde edilen sonuçlar birlikte değerlendirilmelidir. Çünkü yanlı yapılması durumunda varılacak en son nokta olan tekrarlanma aralığı ile ilgili olarak hatalı sonuçlar elde edilebilir.

111111

Yıkıcı depremler için tekrarlanma aralığı çalıma alanının deprem tehlike ve risk haritalarının oluturulmasında büyük önem taır. Bu sebeple, fayda meydana gelen yer değitirme miktarı, ortaya çıkan enerji ve depremin büyüklüğü, tekrarlanma aralığı ve son depremden sonra geçen süre büyük önem taımaktadır.

5.4 Eski Depremlere Ait Yüzey Faylanmalarından Örnekler Depremlerin yüzey etkileri ilk olarak Lyell (1875) tarafından özetlenmitir. Diğer yandan,

Montessus de Ballore (1925) ve Richter (1958) deprem sürecinin fiziğini yüzey faylanmaları bazında tartımılardır. Bonilla ve Buchanan (1970) ve Bonilla ve diğ. (1984) magnitüd ve yüzey faylanması uzunluğu ilikisini belirlemek için yüzey faylanması oluturmu dünya çapındaki depremleri listelemitir. Richter gibi, onlar da depremler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istemilerdir. Bu tabloliste, Wells and Coppersmith (1994) tarafından, 1992 Landers depremi gibi birçok örnek eklenerek gelitirilmi, özellikle kırık uzunluğu, alanı ve magnitüd bazında bilgilere ulaılmaya çalıılmıtır.

Dünyanın çeitli yerlerinde ve ülkemizde meydana gelmi olan tarihsel (historic) dönem/aletsel dönem ve tarih öncesi (prehistoric) depremler ve yüzey faylanması olaylarının incelenmesi, faylanma sürecinde ortaya çıkan düzensizlikler, yüzey faylanmasının geniliği, devamlılığı, fay türü – deprem büyüklüğü – yüzey faylanması arasındaki ilikiler vb. konularda, gerçek örneklerden fikir edinmemizi sağlayacaktır. Bu inceleme aynı zamanda, yüzey faylanması ile ilgili jeolojik altlık bilgilerimizi pekitirecek, yüzey faylanmalarıyla ilgili görsel hafızamızı zenginletirecek belki yeni düüncelere sevk edecektir. (Burada, tarihsel (historic) terimi genellikle son yüz – yüz elli yıl içerisinde oldukça sağlıklı bir ekilde dokümante edilmi, hatta ölçülmü, birçoğu aletsel döneme ait depremler için kullanılmıtır.)

Aktif faylar çevresinde planlama ve yapılama kontrolleri, sınırlamaları bir yerdeki yüzey faylanması deformasyonunun karmaıklığıyla doğrudan ilikilidir. Bunlar:

Đyi Tanımlanmı: Yüzey faylanması deformasyonu iyi tanımlanmıtır ve sınırlı coğrafik geniliğe sahiptir (birkaç metreden onlarca metreye kadar)

Yayılımlı: Yüzey faylanması deformasyonu, göreceli olarak oldukça geni bir alana yayılmıtır (onlarca metreden yüzlerce metreye kadar) ve tipik olarak birden fazla fay izine sahiptir.

Kesin Olmayan: Yüzey faylanması deformasyonunun konumu genellikle kesin değildir. Bunun sebebi, faylanmanın detaylı olarak haritalan(a)maması, gömülmü, erozyona uğramı olması ya da faylanmalar arasındaki doğal kesintilerden dolayı olabilir.

Burada verilen örnekler yüzey faylanmalarının iyi tanımlanmı, yayılımlı ya da kesin olmayan biçimlerindeki karmaıklığını incelemek açısından da önemlidir. Bunun yanı sıra, tarihsel ve tarih öncesi depremlerin gelecekte olan depremlerle en doğrudan ilikisi u ekilde özetlenebilir:

a) Diri bir fay boyunca en son yüzey faylanmasının konumu, geçmi depremlerde olumu yüzey faylanmalarının konumuyla hemen hemen çakımaktadır. O halde; diri bir fay boyunca geçmite meydana gelen bir yüzey faylanmasının konumu, büyük bir ihtimalle, gelecekte meydana gelecek bir depremde oluacak yüzey faylanmasının konumuyla aynı olacaktır.

b) Diri bir fay boyunca yüzey faylanması deformasyonunun en yoğun olduğu kısımlar, fayın tam üzerindeki ve doğal olarak yakınlarındaki alanlardır. Ancak, yüzey faylanması gözlenmeden de belirgin deformasyonlar oluabilir. Bu yüzden, geçmite meydana gelen deformasyonların ve coğrafi geniliklerinin incelenmesi, planlama ve mühendislik ihtiyaçları doğrultusunda, gelecekteki yüzey faylanması deformasyonunun coğrafik geniliğini hesaplamada da önemlidir.

Đlerleyen kısımlardaki örneklere yukarıda bahsedilen hususlar doğrultusunda bakmakta fayda vardır.

Tarihsel yüzey faylanmaları ile ilgili kayda değer ilk çalıma 1967 yılında Bonilla tarafından yapılmıtır. Bonilla (1967), Amerika Birleik Devletleri ve Meksika’nın ABD’ye sınır olan bölgelerinde o tarihe kadar yüzey faylanması oluturan 36 depremi, nükleer tesis yer seçimi ve tasarımı açısından incelemitir. Genel geometrik görünümleri özetlenen söz konusu tarihsel yüzey faylanmalarıyla ilikili tablo 9 aağıdadır. Söz konusu çalımada, faylanmaların farklı özellikleri arasındaki miktarsal ilikiler de sunulmutur.

112

112

Tabl

o 9.

Bon

illa

(196

7) ta

rafın

dan

derl

enm

i, A

mer

ika

Bir

lei

k D

evle

tleri

ve

Mek

sika

'ya

yakı

n kı

sım

ları

nda

gözl

enen

yüz

ey fa

ylan

mal

arı (

1967

’ye

kada

r).

No

Fay

(Đsi

m y

a da

K

onum

), T

arih

ve

Yer

değ

itir

me

Tü r

ü

(1)

Mag

(2

)

Yüz

ey

Kır

ığın

ın

Uzu

nluğ

u (k

m) (

3)

Ana

Fay

daki

M

aksi

mum

Yer

D

eği

tirm

e (c

m)

(4)

Fay

Kol

unda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(5)

Đkin

cil F

ayda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(6)

Ana

Fay

Zo

nunu

n G

eni

liği

(m)

(7

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Fay

Kol

una

Uza

klık

(km

)

(8

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Đkin

cil F

aya

Uza

klık

(km

)

(9

)

IKL

AM

AL

AR

1 N

ew M

adrid

, M

isso

uri;

1811

18

12; N

orm

al (?

)

18

3 (?

) Dü

ey

B

u de

prem

de y

ükse

lmen

in y

anı

sıra

çök

me

de g

özle

nmi

tir.

2

Hay

war

d,

Cal

iforn

ia; 1

836;

Sa

ğ ya

nal D

oğru

ltu

Atım

lı (?

)

61

(?)

3

San

And

reas

, C

alifo

rnia

; 183

8;

Sağ

yana

l Doğ

rultu

A

tımlı

(?)

56

(?)

4

San

And

reas

, C

alifo

rnia

; 185

7;

Sağ

yana

l Doğ

rultu

A

tımlı

32

2 ±

Büy

ük

5

Hay

war

d,

Cal

iforn

ia; 1

868;

Sa

ğ ya

nal D

oğru

ltu

Atım

48

±

90 S

ağya

nal;

30

ey

Yer

Değ

itir

me

Bili

nmiy

or

2,25

km

de

45 d

üey

1,3

2,9

Ver

ilen

uzun

luk

güne

yde

37km

, ku

zeyd

e 11

km

'lik

segm

entle

ri iç

erm

ekte

dir.

6 O

wen

s Val

ley,

C

alif.

, 186

8; S

yana

l Nor

mal

8,

3 96

+

610

Sağ

yana

l; 70

0 N

orm

al

2,5

km d

e 54

8 cm

ey;

13

km d

e 12

0 no

rmal

; 13

km d

e 75

cm

nor

mal

; 2,4

km

de

45

cm

800

m

12

,9

12.9

km

'de

belir

lene

n Đk

inci

l fa

ylar

için

ver

ilen

yer

deği

tirm

eler

30

ve 4

5 cm

ci

varın

dadı

r.

7 M

ohaw

k V

alle

y,

Cal

iforn

ia; 1

872,

N

orm

al (?

)

Fa

ylan

mad

an z

iyad

e he

yela

n ol

abili

r

8 So

mor

a, M

exic

o;

1887

, Nor

mal

56 +

79

0 D

üey

15

2 m

A

na fa

ydan

21

km m

esaf

ede

olas

ı iki

ncil

fayl

anm

a.

113

113

No

Fay

(Đsi

m y

a da

K

onum

), T

arih

ve

Yer

değ

itir

me

Tü r

ü

(1)

Mag

(2

)

Yüz

ey

Kır

ığın

ın

Uzu

nluğ

u (k

m) (

3)

Ana

Fay

daki

M

aksi

mum

Yer

D

eği

tirm

e (c

m)

(4)

Fay

Kol

unda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(5)

Đkin

cil F

ayda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(6)

Ana

Fay

Zo

nunu

n G

eni

liği

(m)

(7

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Fay

Kol

una

Uza

klık

(km

)

(8

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Đkin

cil F

aya

Uza

klık

(km

)

(9

)

IKL

AM

AL

AR

9

San

Jaci

nto,

C

alifo

rnia

; 189

9;

Sağy

anal

Doğ

rultu

A

tımlı

(?)

3

10

Yak

utat

Bay

, A

lask

a; 1

899,

N

orm

al (?

) Sağ

ya

nal D

oğru

ltu

Atım

lı (?

)

8,5

8,

6 B

ilinm

iyor

88

0 1

280

cm

Nor

mal

(?)

Mak

sim

um y

ükse

lme

15m

, yü

zeyd

e yü

ksel

me

ve b

ükül

me

ve e

n az

48

km o

lası

fayl

anm

a,

ikin

cil f

ayla

nmal

ar 2

50 c

m'ye

ka

dar s

arpl

ıkla

r üre

tmi

tir.

11

Gol

d K

ing,

N

evad

a; 1

903

(?),

Nor

mal

(?)

4,

8 +

Ola

sılık

la 1

9km

uz

unlu

ğund

adır.

Yüz

ey k

ırığı

90

ila

150c

m g

eni

liğin

de a

çık

bir ç

atla

k e

klin

dedi

r. Y

atay

ve

ya d

üey

yer

değ

itir

me

gözl

enm

emi

tir.

12

San

And

reas

, C

alifo

rnia

; 190

6,

Sağ

yana

l doğ

rultu

at

ımlı

8,3

435

610

sağ

yana

l, 90

ey

1 km

de

120

cm sa

ğ ya

nal,

75

cm d

üey

2,4

km d

e 60

cm

ey; 2

km

de

15

sağ

yana

l; 0,

5 km

de

120

cm so

l yan

al; 0

,3 k

m d

e 30

cm

ey

60

1 2,

4

Fayd

an 1

6km

uza

klık

ta a

na

kaya

için

de k

üçük

çat

lakl

ar.

Faya

dik

bir

tüne

lde

ötel

enm

e ol

um

u, v

e ya

kla

ık 1

.6 k

m

boyu

nca

defo

rmas

yon

deva

m

etm

itir

.

13

Shel

ter C

ove

(San

A

ndre

as?)

, Cal

; 19

06, S

ağ y

anal

do

ğrul

tu a

tımlı

ve

Nor

mal

(?)

3,

2 +

(?) s

ağ y

anal

, 120

cm

ey (?

) B

ilinm

iyor

B

ilinm

iyor

Sağ

yana

l doğ

rultu

atım

lı ha

reke

t göz

lenm

itir

. San

A

nder

eas f

ayı k

endi

si bi

r kol

u ya

da ik

inci

l bir

fayı

ola

bilir

.

14

Plea

sent

Val

ley,

N

evad

a; 1

915,

N

orm

al

7,6

32

64

457

Nor

mal

Y

ok?

4 km

de

90 c

m d

üey

15

0

4 Fa

yın

kuze

ydek

i 8km

'lik

kısm

ı an

a se

gmen

te g

öre

en e

chel

on

ekl

inde

dir.

114

114

No

Fay

(Đsi

m y

a da

K

onum

), T

arih

ve

Yer

değ

itir

me

Tü r

ü

(1)

Mag

(2

)

Yüz

ey

Kır

ığın

ın

Uzu

nluğ

u (k

m) (

3)

Ana

Fay

daki

M

aksi

mum

Yer

D

eği

tirm

e (c

m)

(4)

Fay

Kol

unda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(5)

Đkin

cil F

ayda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(6)

Ana

Fay

Zo

nunu

n G

eni

liği

(m)

(7

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Fay

Kol

una

Uza

klık

(km

)

(8

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Đkin

cil F

aya

Uza

klık

(km

)

(9

)

IKL

AM

AL

AR

15

Ced

ar D

ağı,

Nev

ada;

193

2, S

yana

l Nor

mal

7,

3 61

85

sağ

yana

l, 12

2 dü

ey

6.5

14.5

km

gen

iliğ

inde

ve

61

km u

zunl

uğun

da b

ir ku

ak

boyu

nca

yayı

lmı

dev

amsı

z iz

ler.

16

Exce

lsior

Dağ

ları,

N

evad

a; 1

934,

N

orm

al

6,5

1,4

12 n

orm

al

Yok

? Y

ok

17

Han

sel V

adis

i, U

tah;

193

4,

Nor

mal

8 +

51 n

orm

al

18

San

Jaci

nto,

M

eksik

a; 1

934,

Sa

ğ ya

nal D

oğru

ltu

Atım

lı (?

)

7,1

91

19

Impe

rial,

Cal

iforn

ia; 1

940,

Sa

ğ ya

nal d

oğru

ltu

atım

7,1

64 +

57

9 sa

ğ ya

nal,

120

düe

y 0,

8 km

de

2,5

cm sa

ğ ya

nal 5

cm

ey

Yok

0,8

20

Vac

heri,

Loi

sian

a;

1943

, Nor

mal

1,6

21 n

orm

al

Yok

Y

ok

21

Man

ix, C

alif.

; 19

47, S

ol y

anal

do

ğrul

tu a

tımlı

6,4

1,6

7,6

sol y

anal

Y

ok

Yok

Yüz

ey fa

ylan

mas

ı sağ

yan

al

ikin

cil f

ayla

nma

olab

ilir.

22

Bak

ersf

ield

Kuz

eyi,

Cal

if.;

1949

, Nor

mal

(?)

3,

2

Ç

ökm

e ka

ynak

lı ol

abili

r.

23

Fort

Sage

, Cal

if.;

1950

, Nor

mal

5,

6 8,

8 18

,3

60 n

orm

al

Yok

0,

4 km

de

76 c

m d

üey

16

0

0,4

24

Supe

rsta

tion

tepe

leri,

Cal

if.;

1951

, sağ

yan

al

doğr

ultu

atım

5,6

3,2

±

En

ech

eolo

n ça

tlakl

arda

n be

lirle

nebi

ldiğ

i kad

ar d

oğru

ltu

atım

lı fa

y ol

abili

r

115

115

No

Fay

(Đsi

m y

a da

K

onum

), T

arih

ve

Yer

değ

itir

me

Tü r

ü

(1)

Mag

(2

)

Yüz

ey

Kır

ığın

ın

Uzu

nluğ

u (k

m) (

3)

Ana

Fay

daki

M

aksi

mum

Yer

D

eği

tirm

e (c

m)

(4)

Fay

Kol

unda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(5)

Đkin

cil F

ayda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(6)

Ana

Fay

Zo

nunu

n G

eni

liği

(m)

(7

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Fay

Kol

una

Uza

klık

(km

)

(8

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Đkin

cil F

aya

Uza

klık

(km

)

(9

)

IKL

AM

AL

AR

25

Whi

te W

olf,

Cal

if.;

1952

, Sol

yan

al

ters

ve

norm

al

7,7

53

(sür

eksi

z)

75 so

l yan

al

doğr

ultu

atım

lı,

120

ters

ey,

120

norm

al d

üey

1,8

km d

e 30

cm

sol y

anal

12

,9 k

m d

e 91

cm

nor

mal

80

4 2,

7 12

,9

Ana

fay

kua

ğı b

oyun

ca 3

00cm

salm

a öl

çülm

ütü

r.

26

Rai

nbow

Dağ

ı, N

evad

a; 1

954,

Te

mm

uz, N

orm

al

6,6

17,7

30

nor

mal

Y

ok

0.5

km d

e 4.

5 cm

ey

322

0,

5

27

Rai

nbow

Dağ

ı, N

evad

a; 1

954,

A

ğust

os, N

orm

al

6,8

30,5

75

nor

mal

Y

ok

0,5

km d

e ?

ey

0,5

Kıs

men

, 195

4 Te

mm

uz

Rai

nbow

dağ

ı yüz

ey k

ırığı

ile

örtü

ür/ç

akı

ır.

28

Fairv

iew

Pea

k,

Nev

ada,

195

4,

Ara

lık, S

ağ y

anal

N

orm

al

7,1

58

426

sağ

yana

l do

ğrul

tu a

tımlı,

36

6 no

rmal

2,

6 km

de

? D

üey

3,2

km d

e 92

cm

nor

mal

, 4

km d

e 45

cm

sağ

yana

l, 1

km

de 5

0 cm

sağ

yana

l, 5

km d

e 45

cm

nor

mal

, 6,

5 km

de

15

cm n

orm

al

804

2,6

6,4

Mak

sim

um v

erev

kay

ma

480c

m

kada

rdır.

29

Dix

ie V

adis

i, N

evad

a; 1

954,

A

ralık

, Nor

mal

6,

8 61

21

3 +

norm

al

Yok

2,25

km

de

60 c

m n

orm

al,

3,9

km d

e 15

cm

nor

mal

, 2,4

km

de

6 cm

nor

mal

, 3,2

km

de

6 c

m n

orm

al

914

4

Yüz

ey fa

ylan

mas

ı epi

sant

rı 48

km

kad

ar u

zakt

a bu

luna

n ve

4

daki

ka ö

nce

gerç

ekle

en

7.1

büyü

klüğ

ünde

ki F

airv

iew

de

prem

i esn

asın

da o

lum

u

olab

ilir.

30

San

Mig

uel,

Mek

sika,

195

6,

Sağ

yana

l Nor

mal

6,

8 19

,3 +

91

nor

mal

, 80

sağ

yana

l Y

ok

0.6

km d

e 23

cm

nor

mal

13

7

0,8

31

Fairw

eath

er,

Ala

ska;

195

8, S

yana

l doğ

rultu

at

ımlı

8,0

185

+ 65

5 sa

ğ ya

nal,

183

düe

y Y

ok

0,6

km d

e 15

3 cm

nor

mal

1

Ver

ev a

tım 6

60cm

kad

ardı

r.

116

116

No

Fay

(Đsi

m y

a da

K

onum

), T

arih

ve

Yer

değ

itir

me

Tü r

ü

(1)

Mag

(2

)

Yüz

ey

Kır

ığın

ın

Uzu

nluğ

u (k

m) (

3)

Ana

Fay

daki

M

aksi

mum

Yer

D

eği

tirm

e (c

m)

(4)

Fay

Kol

unda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(5)

Đkin

cil F

ayda

Göz

lene

n,

Ana

Fay

Zon

unun

M

erke

zind

en B

elir

tilen

M

esaf

ede

(km

) Yer

D

eği

tirm

e M

ikta

rı (c

m)

(6)

Ana

Fay

Zo

nunu

n G

eni

liği

(m)

(7

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Fay

Kol

una

Uza

klık

(km

)

(8

)

Ana

Fay

Zo

nunu

n M

erke

zind

en

Đkin

cil F

aya

Uza

klık

(km

)

(9

)

IKL

AM

AL

AR

32

Hep

gen

Göl

ü,

Mon

tana

; 195

9,

Nor

mal

7,

1 24

,1 ±

60

9 no

rmal

4,

8 km

de

90 c

m n

orm

al

7,2

km d

e 84

cm

nor

mal

, 6,4

km

de

30 c

m n

orm

al, 1

2 km

de

30

cm n

orm

al, 1

3,6

km d

e 30

cm

ey, 1

2,9

km d

e 21

cm

ey, 1

2,9

km d

e 90

cm

no

rmal

152

4,8

13,6

33

Patto

n K

örfe

zi,

Ala

ska;

196

4, T

ers

Fay

8,4

62,7

+

610

700

ey

ters

, 42

sol y

anal

(?

) Y

ok

Yok

45

7

Y

üzey

fayl

anm

ası e

pisa

ntırd

an

120

km u

zakl

ıkta

dır.

34

Han

ning

Kör

fezi

, A

lask

a; 1

964,

Ter

s fa

y

6,4

488

düe

y te

rs

Yok

Y

ok

198

35

Impe

rial,

Cal

if.;

1966

, Mar

t, Sa

ğ ya

nal d

oğru

ltu

atım

3,6

9,6

1,5

sağ

yana

l Y

ok

Yok

36

San

And

reas

, Pa

rkfie

ld, C

alif.

; 19

66, H

azira

n, S

yana

l doğ

rultu

at

ımlı

5,5

37

17,5

sağ

yana

l, 5

düe

y 1,

4 km

de

2,5

cm sa

ğ ya

nal

Yok

3

1,4

Ver

ilen

yer d

eği

tirm

e m

ikta

rı an

a o

ku ta

kibe

n 50

gün

için

de

vam

ede

n te

kton

ik k

rip

mik

tarın

ı da

içer

mek

tedi

r.

37

Bue

na V

ista

Tepe

leri,

Cal

if.;

deva

m e

den

fay

krip

i, te

rs fa

y

Ters

fay

ekl

inde

göz

lene

n kr

ip

depr

em ü

retm

eksiz

in 3

0 yı

ldan

fa

zla

bir s

üred

e 50

cm k

adar

im a

tımlı

yer d

eği

tirm

e gö

ster

mi

tir.

117117

Yukarıdaki tabloda verilen ve anlamları, kaynakları konusunda açıklama gerektiren bazı hususlar u ekilde sıralanabilir:

Yüzey faylanmaları, genellikle üç kategoriye bölünebilir: Ana fay, ana faydan ayrılan kollar ve ikincil faylar. Birinci kategori, ana fayları ve yakın ilikili fayları kapsar ki en büyük yer değitirme, fay kırığı uzunluğu ve devamlılığı bu kuakta gözlenir. Đkinci kategoriyi oluturan kollar, ana fay kuağından ayrılır ve ötesine uzanır. Ana faydan ayrılan kollar, genellikle ana fayla aynı yer değitirme türüne sahiptir. Üçüncü kategoriyi oluturan ikincil faylar ise, ana faydan tamamen ayrı mekânsal konumlarda bulunurlar ama yine de çoğu ana fayla aynı tür yer değitirme gösterirler (ekil 77).

ekil 77. Bonilla (1967)'ye göre 3 yüzey faylanması kategorisi: (I) Ana fay kuağı, (II) ana faydan ayrılan kol(lar) ve (III) ikincil faylar.

Bu tür bir kategorizasyon bazı tarihsel yüzey faylanmalarına uygulanamaz. Örneğin, 1932’de gerçekleen Cedar Dağı, Nevada depreminde, yüzey kırıkları çok geni alanlara yayılmıtır ve diğerlerinden daha baskın, takip edilen ve devamlılığı olan bir yüzey kırığı yoktur.1899 Yakutat Körfezi, Alaska depremi de benzer özellikler taır ve düzensiz ekilde dağılmı küçük kırıklarla karakterize edilmitir.

Yukarıda tablo halinde verilmi yüzey kırığı oluturan depremlerle ilgi öne çıkan bazı özellikler u ekildedir:

118

118

1. Đkincil faylanmalar ve ana faydan ayrılan kollar genellikle ana faylanmayla beraber oluur. Tektonik kökenleri bilinen 30 yüzey faylanmasından yarısından çoğunda, dallanma ya da ikincil faylanma gözlenmitir. Bu oran daha da yüksek olabilir, çünkü yüzey faylanması gözlenen depremlerin sadece altıda birinde ikincil faylanma gözlenmediği kesin olarak bilinmektedir.

2. Doğrultu atımlı faylara ait yüzey faylanması kuakları, normal, ters ve verev faylara ait kuaklara göre daha dardır. Ana fay kuağının merkezinden dıtaki sınırlara doğru ölçülen maksimum mesafeler (ana fayın dı sınırı, dallanmanın dı sınırı ve ikincil faylanmanın dı sınırı): A) Doğrultu atımlı faylarda ana kuak için 100 metre kadar, diğer fay türlerinde ana kuak için 800 – 975 m kadardır. B) Doğrultu atımlı ana faydan ayrılan kollarda 1350 metre kadar, diğer fay türlerindeki kollarda 2500 – 5000 metre kadardır. C) Doğrultu atımlı faylardaki ikincil faylar için 3000 m kadar, diğer fay türlerindeki ikincil faylar için ise 12 – 13 km kadardır.

3. Normal, verev ve ters faylarda oluan üç depremle ilikilendirilmi yedi yüzey faylanması, ana faydan 12 – 13 km uzaklıkta gerçeklemitir.

4. Fay kollarında ya da ikincil faylarda gözlenen yer değitirmeler, ana fayda gözlenen yer değitirmelerin % 30’undan daha azdır (3 örnek de ise bu miktar % 50 – 80 civarındadır).

5. Bir örnek hariç diğer tüm yüzey faylanmaları daha önceden haritalanmı ya da haritalanabilir faylarda olumutur. Bu çalımada incelenmi ana faydan ayrılan kolların ya da ikincil fayların üçte biri basit jeolojik etütler ile belirlenmi olan faylarda gerçekleirken üçte ikisi için veri yetersizdir.

5.4.1 Yurtdıı Örnekleriyle Aletsel Dönem Yüzey Faylanmaları Bu balık altında yaklaık son 150 200 yıl içerisinde dünyanın çeitli bölgelerinde meydana

gelmi olan bazı depremler ve sonucunda ortaya çıkan yüzey faylanmaları olayları genel manada, harita görünümleri, en echelon, örgülü, paralel, kollara ayrılan ve elenik gibi fay desenleri, uzunluk, genilik vb. irdelenmitir. Örneklerde tarihsel sıralama dıında herhangi bir ayırt edici özellik bulunmayıp ilgili literatürlerine eriim kolaylıkları, seçilerek metin içerisinde örneklendirilmelerinde etkin olmutur.

1. Marlborough Depremi, Yeni Zelanda, 1848 Awatere Fayı’nda 1848 yılında meydana gelen deprem, 7,5 büyüklüğünde (Mw) gerçeklemi ve

110 km uzunluğunda yüzey faylanması oluturmutur. Ortalama yer değitirme 5,3 ± 1,6 m sağ yanal doğrultu atımlı olup fay izi üzerinde gözlenen yer değitirmelerden, en az son iki depremde de aynı fay kırığının hareket ettiği anlaılmaktadır (ekil 78) (Mason ve Little, 2006) .

119119

ekil 78. Awatere Fayı’nda 1848’ de meydana gelen depremde 100 km’den daha uzun yüzey faylanması olumutur. 7 metreye yakın sağ yanal ötelenmeler ölçülmütür. Fotoğraflardaki sarı oklar Awatere Fay izini göstermektedir (Fotoğraflar, Institute of Geological and Nuclear Sciences Limited, 2004).

2. Wairarapa Depremi, Yeni Zelanda, 1855 Yeni Zelanda’da 1855 yılında meydana gelen Wairarapa depremi, Wairarapa Fayı boyunca 120

km yüzey faylanmasına, North Adası’nın güney kısmında bölgesel yükselmeye, heyelanlara ve tsunamiye neden olmutur (Darby ve Beanland, 1992; Grapes, 1999; Downes ve Grapes, 1999). Güncel magnitüd hesaplama yöntemleri depremin 7,9 – 8,2 (Mw) büyüklüğünde olduğunu ortaya koymaktadır (Darby ve Beanland, 1992; Dowrick, 1992; Little ve Rodgers, 2005). Yeni Zelanda’da meydana gelmi en büyük deprem olarak bilinmektedir (Van Dissen ve Berryman, 1996). Son çalımalar depremde gözlenen yatay hareketin yer yer çok değiken olduğunu ancak Wairarapa Fayı boyunca 15 metreye varan ötelenmeler olduğunu da ortaya koymutur (ekil 79 ve 80).

120

120

ekil 79. (A ve B) 1855 Wairarapa Fayı depremi, yaklaık 100 kilometrelik yüzey kırığına ve 12 15 metre sağ yanal yer değitirmeye yol açmıtır. (B) Waihoine Nehri boyunca eski taraçalarda, fay izi (beyaz oklar) boyunca yanal olarak, 130 metreye varan yer değitirmeler gözlenmitir. Bu durum fay izi boyunca, aynı lokasyonda birden fazla depremin meydana geldiğini göstermektedir (Van Dissen ve diğ., 2003; Fotoğraflar, D.L. Homer). (C) B fotosunda gösterilen alanının GoogleEarth uydu görüntüsü.

121

121

ekil 80. Wairarapa Fayı boyunca Kuzeye doğru bakan verev hava fotoğrafı. Featherson Kasabası ortada gözlenen yerdir, beyaz oklar fay izini göstermektedir (Fotoğraf, Lloyd Homer).

122122

3. North Canterbury Depremi, Yeni Zelanda, 1888 1888 Eylül ayında, Yeni Zelanda’nın North Cantebury eyaletinin Amuri Kasabası yakınlarında 7

– 7,3 M büyüklüğünde bir deprem meydana gelmitir. Deprem sağ yanal doğrultu atımlı Hope Fayında meydana gelmi ve yüzey faylanması oluturmutur. Arazi çalımalarına göre, sağ yanal ötelenmeler 1,5 metre ile 2,6 metre arasında değimektedir (ekil 81) (Cowan, 1991).

ekil 81. 1888 depremi yüzey faylanmaları. (A) Hope Fayında gerçekleen deprem, 30 km kadar yüzey faylanmasına ve yaklaık 3 metre sağ yanal doğrultu atımlı yer değitirmeye neden olmutur (Cowan, 1991). Fotoğraftaki aratırıcı Hope Fayının kestiği çite dayanmıtır. (Fotoğraf, Alexander McKay) (B) Glynn Wye bölgesinde Hope Fayı’nın (beyaz oklar) doğrultusundaki değiimler, fay karmaıklığında “iyi tanımlanmı” sınıflamasından (burada 25 – 100m) “yayılımlı” sınıflamasına (burada yaklaık 1000m) doğru değiime karılık gelir.

A

123123

4. Nobi (MinoOwari) Depremi, Japonya, 1891 Büyük Nobi depremi olarak da bilinen bu deprem, Japonya’nın en büyük kıta içi depremidir.

Yıkım büyüklüğünden, depremin büyüklüğünün 8,0 M olduğu hesaplanmıtır. Matsuda (1974) tarafından tüm mevcut tarihsel veriler tekrar çalıılarak bu tarihsel doğrultu atımlı faylanma yeniden aratırılmıtır. Yüzey faylanması 80 km uzunluğundadır ve maksimum yer değitirme 8m sol yanaldır (Muramatu ve diğ., 1964). Yüzey faylanması, genel yönelime en echelon olarak ekillenmi birkaç segmentten olumaktadır ve segment sonları, 1,9 km ile 3,0 km arasında değien boluklar (gaps) ve sıçramalar (stepovers) görülür. Gözlenen tüm yüzey faylanmaları, Kuvaterner yer değitirmeleri bilinen mevcut faylarda olmutur. Yüzey faylanması zaten mevcut olan faylarda gözlenmi olmakla beraber, bazı yerlerde segment sonlarında belirli bir fayı izlememi, yakındaki bir faya sıçramıtır (ekil 82 ve 83) (Bonilla, 1979).

ekil 82. 1891 yılı Nobi, Japonya doğrultu atımlı yüzey faylanması (kırmızı renk). Siyah renk ile gösterilenler Kuvaterner yer değitirmesi gözlenen diğer faylardır (Matsuda, 1974).

124

124

ekil 83. (A) 1891 Nobi (MinoOwari) depreminin Midori yakınlarında oluturduğu yer değitirmeler (Foto, B. Koto, 1891). (B) Aynı konumun güncel fotoğrafı. Düey yer değitirme halen görülebilir durumdadır (Neodani Fault, 2007, wikipedia).

125125

5. Tango Depremi, Japonya, 1927 1927’ de meydana gelen deprem 7,6 lık bir magnitüda sahipti (Geller ve Kanamori, 1977) ve ana

yüzey faylanması kuzey – kuzeybatı yönelimliydi (Gomura Fayı). Diğer bir yüzey faylanması ise kuzeydoğuya yönelimliydi (Yamada Fayı). Maksimum yer değitirme 3 m sol yanaldır ve ortalama düey yer değitirme 1 m kadardır.

Gomura Fayı, uzunlukları 300 m ile 3,5 km arasında değien en az 8 tekil yırtılma içerir (Watanabe ve Sato, 1928). Genelletirilmi haritada, mesafeleri 0,4 km den 0,6 km ye kadar değien en echelon izler arasındaki ana sıçramalar görülebilmektedir. Yamada Fayı ise, Gomura Fayına hemen hemen diktir ve 7,5 km boyunca çeitli devamsızlıklarla gözlenir. 0,8 m’ lik bir sağ yanal atım ile 0,7 m’ lik bir düey atım gözlenmitir (Yamasaki ve Tada, 1928). Bu iki fay birbirinin eleniğidir (conjugate) (ekil 84). Her iki yüzey yırtılması da zaten mevcut olan fay sarplıkları üzerinde gözlenmitir (Bonilla, 1979).

ekil 84. (A) 1927 Tango, Japonya depremiyle ilgili yüzey faylanması (Yamasaki ve Tada, 1928 den değitirilerek alınmıtır). (B) ve( C) Gomura Fayı 1927 depremi yüzey faylanması örnekleri (Foto B, Ishimoto, Mishio; Foto C, Tsuya, H, The Earthquake Engineering Online Archive).

B

126126

6. Kuzey Izu Depremi, Japonya, 1930 26 Kasım 1930’ da, 7,1 magnitüdünde bir deprem Japonya’ da Kuzey Izu ve civarında etkili

olmutur. Genel olarak Kuzey – Güney yönelimli 24 km lik yüzey faylanması oluturmutur. Maksimum 3,5 m’lik sol yanal doğrultu atımlı faylanma ve 1,5 m lik düey atım gözlenmitir. Yükselen ve düen bloklar yer yer değiiklik göstermitir Matsuda (1972).

Faylanmanın orta kısımlarında yüzey faylanması birbirine paralel iki hattı takip etmitir. Batıdaki iz, doğudaki ize göre fayın genel yönelimi ile daha uyumlu olmasına rağmen, doğudaki iz daha büyük sol yanal atımlara sahiptir (3 metreye 2 metre). Đki yüzey faylanması arası yaklaık 1 km dir. Yaklaık K – G yönelimli ana faylanmanın güneyinde ayrı bir fay vardır ve Batı Kuzeybatıya doğru yönelimlidir. Bu fay 1m lik sağ yanal atıma sahiptir ve ana fayın eleniğidir. Faylanma, yüzeyin 160 m altında Tanna demiryolu tünelinde de gözlenmitir (ekil 85). Faylanma, tünelde bir bre kuağı boyunca gerçeklemi ve 0,6 m’lik düey ve 2,4 m lik sol yanal atım göstermitir (Kuno, 1936a; Matsuda, 1972). Bu noktanın izdüümünde, yüzeyde, düey atım 0,5 m ve sol yanal atım 1m olmutur (Otuka,1933). Tüneldeki kesit, alt Pleistosen tüfü, aglomerası ve lava akıntılarını üzerleyen yaklaık 45 m kalınlığında kumlu killi göl çökellerini içermektedir (Nasu, 1931; Kuno, 1936a).

ekil 85. 1930 Japonya Izu depremi yüzey faylanması (Matsuda, 1972).

127127

7. Tottori Depremi, Japonya, 1943 10 Eylül 1943 günü 7,4 büyüklüğündeki deprem sonrası yüzey faylanması meydana gelmitir.

Kısa olanı Kuzeyde, uzun olanı Güneyde olmak üzere iki yüzey faylanması gözlenmitir. Güneydeki yüzey faylanması yaklaık 8 km uzunluğundadır ve gözlenen maksimum yer değitirme 1,5 m sağ yanaldır (Tsuya, 1944; Miyamura, 1944).

Artçı depremlerin dağılımından anlaılacağı üzere, yer altındaki faylanma hem yüzeyde gözlenen faylanmadan hem de bilinen jeolojik faydan daha uzundur. Yer kontrol noktalarındaki hareketlerin uzun vadede daha detaylı çalıılması neticesinde, yüzeydeki faya paralel yaklaık 35 km lik bir faylanmanın ve maksimum yer değitirmenin 2,5 m olduğu yorumlanmıtır (Kanamori, 1972). Bu değer yüzeyde gözlenen maksimum yer değitirmeden yaklaık 1 m fazladır. Yer kontrol noktaları ve artçı deprem çalımalarından elde edilen yer altı faylanması, kuzeydoğuya ve güneybatıya doğru, yani yüzeyde herhangi bir fayın gözlenmediği Kratese ve Tersiyer yalı bölgelere doğru uzanmaktadır. ekil 87, depremin oluturduğu yüzey faylanmasını ve fayın yer kontrol noktalarından elde edilen yaklaık yönelimini göstermektedir (Bonilla, 1979).

ekil 86. 1943 Tottori (Japonya) depreminin genelletirilmi yüzey faylanması haritası; kesik çizgiler yer kontrol noktalarından ve artçı deprem etkinliğinden yorumlanan olası faylanmayı belirtmektedir (Kanamori, 1972).

8. GobiAltay Depremi, Mongolya, 1957 1957 yılında Güney Mongolya’ da gerçekleen 8,3 büyüklüğündeki Gobi Altay depremi, içinde

ters faylarında bulunduğu doğrultu atımlı bir kuakta birkaç fayın aynı anda kırılmasıyla olumutur. Dünyada bu güne kadar meydana gelmi en büyük kıta içi depremlerden biridir (Baljinnyam ve diğerleri, 1993).

Bu depremle ilgili faylanma deseni, 265 km uzunluğunda 40 km geniliğinde bir kuakta birkaç belirgin jeolojik yapıda, doğrultu atımlı ve ters faylanmayı da içerecek ekilde karmaıktır (ekil 87) (Florensov ve Solonenko, 1965; Bayarsayhan ve diğ., 1996; Kurushin ve diğ., 1997). Deprem sonrası (Okal, 1976) maksimum 8,85 m sol yanal atım ölçülmütür. Faylanmanın büyük bir kısmında sol yanal ötelenme, güney tarafının yükseldiği bir ters bileene de sahiptir (Florensov ve Solonenko, 1963; Okal, 1976; Chen ve Molnar, 1977). Odak mekanizması çözümleri, 40 ile 50 derece arası güneye doğru eğimlenen fay düzleminde ters bileenli sol yanal faylanmayı göstermektedir. Yüzeyde gözlenen fay düzlemi ise 68 ile 88 derece arasında olmak üzere daha diktir.

128 128

ekil 87. 8,3 büyüklüğündeki Gobi Altay depremi yüzey faylanması, (A) Batı kısmı, (B) Doğu kısmı (Baljinnyam ve diğ., 1993).

Ana fay, sol yanal doğrultu atımlı Bogd fayıdır (ekil 88) ve bu faya yarı paralel Gurvan Blog

fayı gibi ters faylanmalar da gözlenmitir (ekil 89). 1957 depreminde söz konusu ters faylarda 5,2 metre yüksekliğinde sarplıklar olutuğu gözlenmitir (Kurushin ve diğ., 1957). Bogd fayındaki kayma hızının yılda 1,5 ± 0,4 mm olduğunu, dolayısıyla bu büyüklükteki depremlerin yaklaık 3700 ± 1300 yılda bir olacağı hesaplanmıtır (Ritz ve diğ., 1995; Prentice ve diğ., 2002).

129129

ekil 88. Gobi Altay (1957) depremi sol yanal doğrultu atımlı faylanmasını gösteren uydu görüntüsü (Google Earth görüntüsü).

Rizza ve diğerleri (2011), 1957 depremindeki ortalama yatay yer değitirmenin Batıda 5,2

metreden Doğuda 2,0 metreye kadar kademeli olarak azaldığını, bunun da saf sol yanal doğrultu atımlı faylanmadan, sol yanal bileenli ters faylanmaya geçiteki kademeli kinematik değiimi yansıttığını belirtmilerdir.

ekil 89. 1957 Gobi Altay depreminde, Ih Bogd dağının en batı kesiminde gözlenen ters faylanma.

130 130

Bu olayda, baskınlıkları, yer değitirme miktarları ve faydan uzaklıkları göz önüne alındığında

ikincil yüzey faylanmaları da dikkat çekicidir. Çoğunluğu tavan blokta olmak üzere toplam 35 ikincil yüzey kırığı not edilmitir. Đkincil faylanmalardan birinde yaklaık 9,2 m ters düey yer değitirme gözlenmitir ki ana faydaki 8,85 m lik yanal atımdan da fazladır. Ana faylanmaya 24 km mesafede olan bir ikincil faylanmada düey yer değitirme 7 – 8 m arasında değimektedir (Florensov ve Solonenko, 1963). Yaklaık 30 km kadar uzakta olan bir ikincil faylanmada ise 50 cm den az yer değitirme gözlenmitir (Bonilla ve diğ., 1976; Bonilla, 1979).

Gobi – Altay yüzey faylanmasının çoğu mevcut faylarda gözlenmi ancak bazı yeni faylanmalar da raporlanmıtır. Ana faylanma, zaten mevcut olan fay sarplıklarında olumutur. Bakhar Grabeni, ana faylanmanın 15 – 20 km uzunluğundaki bir segmenti üzerinde gerçeklemitir. Grabenin kuzey marjini boyunca gözlenen faylanma 3 – 8 m yüksekliğinde sarplıklara sahip mevcut haritalanmı fay boyunca gerçeklemitir; güney marjinindeki faylanma ise yeni bir faylanmadır (Florensov ve Solonenko, 1963). Grabendeki faylanmaların arası 300 – 800 metre arasında değimektedir (Bonilla, 1979).

9. Hebgen Depremi, ABD, 1959 7,1 büyüklüğündeki deprem 25 km uzunluğunda bir normal faylanma oluturmutur. Fay deseni

oldukça düzensizdir (ekil 90). Sismolojik kayıtlar, olay sırasında, fayın karmaıklığından kaynaklanabilecek ekilde 2 ana ok tespit etmilerdir (Ryall, 1962). Faylanma, sırasıyla Red Canyon ve Hebgen Lake segmentlerini oluturacak ekilde kıvrımlı ve düz segmentlere sahiptir. Bu ikisindeki yer değitirmeler, ana fayı temsil ettiklerini gösterir ekilde 5 – 6 metre arasında değimektedir (ekil 91 ve 92), ikincil faylanmalar da ise 1 metreden azdır. Đkincil faylanmalar geni bir alana yayılmıtır. Đkincil olanlar da dahil bütün yüzey faylanmaları, mevcut faylar üzerinde gözlenmitir (Bonilla, M.G., 1979).

ekil 90. 1959 Montana depreminde gözlenen yüzey faylanması (kırmızı çizgiler) (Myers ve Hamilton, 1964; Witkind, 1964).

131131

ekil 91. 1959 Ağustos ayında meydana gelen Montana depreminden yüzey faylanması fotoğrafları. (A) Red Canyon fay sarplığında 6 metreye yakın düey yer değitirme gözlenmitir, (B)) Hebgen fay sarplığı (USGS, Montana Depremi arazi ve hasar fotoğrafları).

ekil 92. (A) Montana Kirkwood Sırtı boyunca normal fay sarplığı ve yüzey faylanması. (B) Fay düzlemi üzerinde gözlenen fay çizikleri.

10.Meckering Depremi, Avusturalya, 1968 Batı Avusturalya’ nın Prekambriyen granit ve gnaysları içinde gözlenen yüzey faylanması 7,0

büyüklüğündeki deprem sonrası olumutur. Doğrultusu 90o civarında değien 37 km uzunluğundaki kavisli bir faylanma, ana kayanın yerinde ayrımı 1 metre ya da daha kalın bir kum kil örtüsü içinde gözlenebilmitir (Gordon, 1971a). Faylanma sağ yanal bileene sahip ters bir fayı iaret eder ve maksimum atım 3 metre kadardır (ekil 93). Ana fay, 1,6 km kadar uzunluğa eriebilen düz segmentlerle birbirine bağlıdır. Düen tarafta (taban blokta), uzunlukları 7 km ye kadar ve yer değitirmeleri 70 cm ye

132132

kadar ulaabilen ikincil faylanmalar da mevcuttur. Yükselen taraf (tavan blok), 20 cm kadar sağ yanal yer değitirmeye sahip 17 km uzunluğunda kuzeydoğu yönelimli düz bir fay tarafından kesilmitir (Gordon, 1971b). Bu fayın doğusuna doğru, birçok küçük fay gözlenmitir; ancak yer değitirmeleri çok küçük olduğundan sadece yollar gibi, sıkıtırılmı yüzeylerde gözlenebilirmilerdir ve bütün yayılımları bilinmemektedir.

Bu depremin, odak mekanizması sonuçları, K28B doğrultulu ve 680 KD eğimli bir fay üzerinde, sol yanal doğrultu atım bileenine sahip bir ters fayı belirtmektedir. Yüzey faylanması plan görünümünde öylesine kavislidir ki genel bir doğrultudan söz etmek pek kolay değildir. Odak mekanizması çözümleri (Kuzeybatıya yönelimli sol yanal doğrultu atım) ve yüzey faylanması (kuzey, kuzeydoğuya yönelimli sağ yanal ters atım) arasındaki uyumazlık mevcuttur. Fitch ve diğerleri (1973), fay karmaıklığının ve yüzey faylanmasının doğrultusunun geni alanlara yayılması dikkate alındığında, P dalgasının güçlü bir ekilde çoklu kırılmayı önerdiğini söyler (Bonilla, 1979).

ekil 93. Meckering, Avustralya' da 1968 yılında meydana gelen depremin yüzey kırığı (Gordon, 1971a).

133133

11. Edgecumbe Depremi, Yeni Zelanda, 1987 Edgecumbe depremi, 1987 yılının Mart ayında magnitüdü 6,3 (ML) olarak gerçeklemitir.

Deprem esnasında, mevcut faylarda yüzey faylanması gözlendiği gibi birkaç yeni yüzey kırığı da olumutur. Bu kuzeydoğu yönelimli kırıklar, Rangiatiki düzlüklerinde geni alanlara yayılmılardır ve uzunlukları 0,5 km ile 7 km arasında değimektedir. Maksimum yer değitirme, Edgecumbe fayının orta kesimlerinde, 2,5 m düey olarak gerçeklemi, faylanma genilikleri 1,8 m yi bulmutur (ekil 94). Yapılan hendek çalımalarında, 1987 depremi dıında, 1850 yıllık süre içerisinde en az iki geçmi deprem daha tespit edilmitir. Tam olarak doğrulanmamı olmakla beraber, depremlerin ilk deprem günümüzden yaklaık 1850 yıl önce diğeri ise 800 yıl önce gerçeklemitir. Edgecumbe Fayı 55 derecelik eğime sahip bir normal faydır (Beanland ve diğ., 1989).

ekil 94. Edgecumbe Fayı'nın orta segmentinden bir görüntü. Görüldüğü gibi fissürleme baskındır ve düey yer değitirmenin bir kısmı çitlerden de anlaılabileceği gibi bükülme ile karılanmıtır. Sarplığın yüksekliği 3,3 metre, düey yer değitirme ise 1,9 metre kadardır (Beanland ve diğ, 1989).

Belirli faylanma yönelimlerinde tutarlı kırık desenlerinin geliip gelimediğini belirlemek için Edgecumbe Fayı boyunca fay bükülmeleri ve sıçramalarının olduğu yerlerde kırık desenleri (crack patterns)

134 134

incelendiğinde, hem kuzeydoğuya hem de güneybatıya yönelimli kırıkların büküldüğü gözlenmitir (ekil 95).

ekil 95. (A) 1987 Edgecumbe depremi, 14 kilometrelik bir yüzey faylanması oluturmutur. (B) Fay izi boyunca 2 metreye kadar düey yer değitirmeler gözlenmitir (Beanland ve diğ., 1989). Yüzey faylanması, sıklıkla mevcut fay sarplığını takip etmitir. Buradaki iki fotoğrafta görülebileceği gibi, yüzey faylanması deformasyonu genellikle “iyi tanımlanmıtır (well defined)” ve konumu beyaz oklarla rahatlıkla gösterilebilmektedir (Van Dissen ve diğ., 2003).

135135

Sıçrama noktalarında da, kırıklar her iki yöne doğru ilerleme göstermitir. Baskın ve tutarlı bir desen gözlenmemitir (varsayıma göre, sarplıkların yöneliminde ani değiiklikler meydana geldiğinde, daha küçük kırıkların ilerleme yönünde sönümlenir). Bu gözlemler, faylanmanın fay düzlemi boyunca yukarıya doğru gerçekletiğini desteklemektedir (ekil 96) (Beanland ve diğ, 1989).

ekil 96. Edgecumbe Fayı (normal fay) boyunca gözlenen faylanma desenleri.

12.BhujKachchh Depremi, Batı Hindistan, 2001 2001 BhujKachchh depremi (M7,9) ile ilgili odak mekanizması çözümleri ve yüzey

deformasyonları, Kachchh Mainland Fayı’nın (KMF) sintetik fayı niteliğindeki Güney Wagad Fayı’nın Batı uzantısına yakın Doğu – Batı uzanımlı bir fay boyunca yer alan bir bindirme eklinde hareketin gerçekletiğini göstermektedir. Bu depremin aırtıcı yanı bu büyüklükte bir depremde beklendiğinin aksine birincil belirgin bir yüzey faylanmasının eksikliğidir. Bu durum depremi yaratan fayın, El Asnam – Cezayir (M7,4) depremi, Assam (M8,1) depremi gibi kör bir fay olarak nitelendirilmesine yol açmıtır. Lokal yukarı doğru bükülmenin (upwarping) yanı sıra sağ yanal doğrultu atımlı faylanma da kaydedilmitir.

McCalpin ve Thakkar (2003), Richter ölçeğine göre 7,9 büyüklüğündeki depremde, öncül çalımalarda herhangi bir yüzey faylanması gözlenmemesine rağmen, 830 metre uzunluğunda, 15 – 35 cm yüksekliğinde Doğu – Batı uzanımlı bir bindirme haritaladıklarını belirtmilerdir. Fay sarplığının büyük bir kısmı boyunca, Jura yalı temel kayaçları, Kuvaterner çökellerinin üzerine bindirmitir. Ayrıca, episantrın doğusunda, Doğu – Batı uzanımlı ana fayın bir segmenti olarak, Manfara Fayı boyunca, sağ yanal bir faylanma da gözlenmi ve depremin ürettiği ikincil bir sismik yapı olarak nitelendirilmitir (ekil 97). Bu ikincil faylanma çok daha genitir ve toplam uzunluğu yaklaık 15 km, maksimum yer değitirme ise 35 cm kadardır (McCalpin ve Thakkar, 2003).

136 136

ekil 97. (A) Yüzey faylanmasının doğu kısmına yakın bindirmenin düz kısmı. (B) Bindirmenin kıvrımlı izi. Stabilize yolun Güney kısmı yükselmitir. (C) Doğrultu atımlı faylanma. Yüzey faylanması, fay kuağının doğrultusuna verev uzanımlı sola sıçramalı sağ yanal kırık sisteminden olumaktadır (McCalpin ve Thakkar, 2003).

137137

13.Aletsel Dönem Öncesi Yüzey Faylanması Örnekleri, Yeni Zelanda, Holosen Aağıdaki fotoğraflarda (ekil 98, 99 ve 100), Yeni Zelanda’daki çeitli diri faylara ait aletsel

dönem öncesi gerçeklemi depremlere ait yüzey faylanması izleri gösterilmektedir. Van Dissen ve diğerleri (2003)’ den derlenen fotoğraflarda yansıtılan yüzey faylanmaları, 285 yıl öncesi ile 2000 yıl öncesi meydana gelen depremlerde olumulardır.

ekil 98. (A) Westland yakınlarında, Alpine Fayı üzerinde meydana gelmi en son yüzey faylanması yaklaık 285 yıl önce meydana gelmitir. Yaklaık 400 km uzunluğunda yüzey faylanması haritalanmıtır ve 8 m civarında sağ yanal yer değitirme gözlenmitir (Norris ve Cooper, 2000). (B) Marlborough yakınlarında Alpine Fayı’nın Wairau Segmentinde meydana gelen son depremde olumu “iyi tanımlanan” fay izi. En son kırılmanın 2000 yıl kadar önce olduğu ve 5 metre kadar sağ yanal yer değitirme oluturduğu gözlenmitir (fotoğraflar, D.L. Homer).

138

138

ekil 99. Wellington Fayında (Yeni Zelanda) Holosen’ de meydana gelmi yüzey faylanmaları örnekleri. (A) ve (B) Wellington Fayının Wellington Hutt Vadisi segmentinde yaklaık 400 yıl önce meydana gelen ve 5 metre sağ yanal yer değitirme oluturduğu belirlenen (Van Dissen ve Berryman, 1996) en son yüzey faylanması fotoğrafları. (B) Totara Parkı boyunca Wellington Fayının iyi tanımlanmı izinden sakınılacak ekilde konut yapılmasına izin verilmeyen ve yeil alan olarak bırakılan kısım. (C) Wellington Fayının Kuzey Wairarapa yakınlarında iyi tanımlanmı fay izi örneği (fotoğraflar, D.L. Homer).

139

139

ekil 100. Ostler (Yeni Zelanda) ters fayı boyunca geçmi yüzey faylanmalarına örnekler. (A – C) Fayın her iki tarafında 100 metreden fazla genilikte bir alanda yayılmı olarak gözlenebilen, ancak özellikle fay izi boyunca yoğunlamı, Ostler ters fayına ait karmaık yüzey faylanması örnekleri (Van Dissen ve diğ., 1994). (fotoğraflar, D.L. Homer) (D) A, B ve C’ de görülen faylanmanın Google Earth uydu görüntüsü.

14.Aletsel Dönem Öncesi Yüzey Faylanması Örnekleri, Wasatch ve Lost River Normal Fayları, A.B.D., Holosen Wasatch normal fay kuağı (WFZ), A.B.D.’nin Batısında, Güney Idaho’dan Utah’a kadar uzanan,

yaklaık 370 km uzunluğunda, her biri 7,0 magnitüdunun üzerinde kendine özgü deprem yapma kapasitesine sahip 10 bağımsız sismojenik segmentten oluan bir fay kuağıdır (Bruhn ve diğ., 2005; Swan ve diğ.,1980; Schwartz ve Coppersmith, 1984). Uzunlukları 25 – 59 km arasında değien, merkezdeki altı segmentte, paleosismoloji çalımaları neticesinde, büyüklükleri 6,8 – 7,2 Mw arasında değien depremler ve Holosen yüzey faylanmaları olduğu belirlenmitir. Depremlerdeki yer değitirme miktarı 2,2 ±1,0 m kadardır (DuRoss, 2008).

Wasatch fay kuağı, Basin and Range Bölgesinin en doğudaki fizyografik sınırını oluturur (ekil 101). WFZ’nin ortadaki 5 segmenti (Brigham’dan Nephi’ye), son 6000 yıl içinde birçok kez yüzey faylanması oluturan depremler üretmitir (ekil 102 ve 103). Her bir segmentin deprem ortalama tekrarlanma aralığı 1300 – 2500 yıl arasında, be segmentin toplamının ise 350 – 400 yıl arasında değimektedir. Depremlerde oluan yüzey faylanmalarında ortalama düey yer değitirme 1 4 m arasında değimektedir. Holosen düey kayma hızı 1,1 – 1,4 mm/yıl civarındadır (Lund,2005; Machette ve diğ, 1992; McCalpin ve Nishenko, 1996).

140

140

ekil 101. Wasatch Fayını oluturan on segmentten altısı orta kısımda yer alır ve Holosen’ de 6,7 – 7,2 büyüklüklerinde depremler üretmi ve yüzey faylanması oluturmulardır.

141

141

ekil 102. (A) Wasatch Fayı (beyaz oklar) genellikle, normal faylarda beklendiği gibi tipik olarak Wasatch Sıradağlarının etekleri boyunca konumlanmıtır (Utah, Mapleton). (B) Ancak, bazı bölgelerde, Salt Lake vadisinin kuzeydoğusunda olduğu gibi, fay dağ eteklerinden uzaklamaktadır (Fotoğraflar, Rod Miller).

142142

ekil 103 Salt Lake Vadisinde Little Cottonwood Kanyonunun ağzında, Jeolojik Görüntü Parkı (sarı ok), Wasatch Fayı boyunca (beyaz oklar) yer alır (Fotoğraf, Utah Geological Survey, Putting Down Roots in Earthquake Country, 2008).

Wasatch Normal Fay Kuağı boyunca, çeitli yerlerde deformasyon kuağı 300 metreye kadar

ulaır. Đzleyen iki ekil tipik normal fay deformasyon kuağını göstermektedir (ekil 104 ve 105).

ekil 104. Tipik bir normal fay deformasyon kuağı.

143143

ekil 105. Wasatch Fayının Weber segmentinde, Rice Creek mevkiisinde haritalanan üç sarplık. En doğudaki (sağdaki) 10 metrelik sarplık ve ortada 5 metrelik sarplıklar batıya eğimli normal fay sarplıklarıdır. En batıdaki ise 1 metrelik doğuya eğimli antitetik fay sarplığıdır. Buna göre deformasyon kuağının geniliği 85 metreyi bulmaktadır.

Lost River Fayı, Lost River Sıradağlarının güneybatı etekleri boyunca güneybatıya doğru

eğimlenen bir normal faydır. Fay altı ana segmente sahiptir. 28 Ekim 1983 Borah Peak depremi (M6,9 – 7,3), Lost River Fayının Warm Spring ve Thousand Spring segmentlerini kırmıtır. Toplamda 40 km ye yakın yüzey faylanması ve 2,5 – 2,7 m maksimum düey atım gözlenmitir (ekil 106). 1 m düey atıma yaklaık 17 cm sol yanal atım elik etmitir. Fay sarplıklarının 5 m’yi bulduğu depremde yüzey faylanması deformasyon kuağının geniliği 140 metreye ulamıtır. Metrelerce yükseklikte sintetik ve antitetik yer değitirmeler en echelon (kademeli paralel) fay sarplıkları eklinde gözlenmitir.

144

144

ekil 106. Borah Peak (1983) depremi yaklaık 40 km yüzey kırığı oluturmutur.

Yüzey faylanması güney, batı ve kuzey kısım olmak üzere üç bölüme ayrılmıtır. Buna göre;

güney kısmı oluturan yüzey kırığı, 20,8 km uzunluğundadır ve Thousand Spring segmentine karılık gelmektedir. En karmaık yüzey faylanması desenleri (140 metreye varan geni deformasyon kuağı) ve en büyük net atım (2,7 m) bu kısımda gözlenmitir. Batı kısımdaki yüzey kırığı, güney kısmın kuzey ucundan ayrılır ve 14,2 km uzunluktadır. Net atım genellikle 50 cm kadar iken 1,6 m ye ulatığı yerlerde vardır. Fay sarplıkları iyi gelimemitir ve birçoğu heyelanlarla örtülmütür. Kuzey kısımdaki faylanma ise Warm Spring segmentine denk gelmektedir. Yaklaık 7,9 km uzunluktadır ve maksimum atım 1 m kadardır. Kuzey ve güney kısım kırıkların arasında 4,7 km’lik bir boluk gözlenmektedir. Bu kesimde Pleistosen yalı eski sarplıklar haritalanabilmektedir (ekil 107, 108 ve 109) (Crone ve diğerleri, 1987).

145145

ekil 107. (A) Lost River Fayında, 28 Ekim 1983 tarihinde meydana gelen Borah Peak depremi, Doublespring Geçidi Yolunu kesen yüzey faylanmasına yol açmıtır (Google Earth uydu görüntüsünde kırmızı ve sarı oklar). (B) ve (C) Aynı noktada karmaık yüzey kırığı kuağını (25 – 50 m genilikte) gösteren fotoğraflar (kırmızı ve sarı oklar A fotoğrafındaki kırıklara denk gelmektedir) (Fotoğraflar B ve C, Crone ve diğ., 1987'den).

A

B

C

146146

ekil 108. (A) ve (B) 1983 Borah Peak depremi sonucu olumu çifte fay sarplığını gösteren Google Earth uydu görüntüsü ve fotoğraf (fotoğraf, Ralph Maughan).

ekil 109. 1983 depremi yüzey faylanmasının (A) Batı ve (B) Kuzey segmentlerinden görüntüler. Net düey atımlar 1 m den fazladır (Crone ve diğ., 1987).

147147

5.4.2 Yurtiçi Örnekleriyle Aletsel Dönem Yüzey Faylanmaları Bu balık altında yaklaık son yüzyıl (19002013) içerisinde ülkemizin çeitli bölgelerinde

meydana gelmi bazı depremler sonucunda oluan yüzey faylanması olayları incelenmitir. Ülkemizde son yüzyıl içinde meydana gelen ve yüzey faylanması oluturan depremlerin genel karakteristiklerini anlamak, gelecekte de yüzey faylanması tehlikesi açısından neyle karılaacağımız konusunda bize bir fikir verecektir.

Bu incelemenin kapsamında; a) Deprem parametreleri (Depremin olu tarihi, magnitüd, odak derinliği, iddeti, depremde

oluan faylanmanın boyu, doğrultusu, eğimi, deformasyon alanının geniliği, faylanma boyunca gözlenen maksimum ortalama yatay ve düey atımlar vb.),

b) Yüzey faylanması ile faylanmaya bağlı gelien kırık ve çatlak yapılarının harita görünümleri, c) Yüzey faylanma geometrisi (kademeli/enechelon, örgülü, paralel, kollara ayrılan gibi fay

desenleri, uzunluk, genilik ve benzeri faylanma özellikleri) ile faylanmayla ilikili kırık ve çatlak yapılarının geometrisi ile ilgili bilgiler gözden geçirilmitir.

Deprem parametreleri ile büyük depremler (M≥6) sonucu oluan yüzey faylanmalarının geometrik özelliklerinin belirlenmesi, çeitli kaynakların taranmasıyla gerçekletirilmitir. Bu kaynakların baında, depremlerle ilgili makrosismik gözlem ve ölçümleri yapan kii, kurum ve kuruluların yayınladıkları makale, rapor ve benzeri aratırma çalımalarını kapsayan özgün kaynaklar gelmektedir. Özgün kaynaklara ek olarak deprem katalogları ve periyodik olarak yayınlanan bültenlerde taranmıtır. Đncelenen depremlerin seçiminde, bata Gündoğdu (1986); Ambraseys ve Jackson (1998); Yeats ve diğ. (2006); Demirta ve diğ. (1996, 2000 ve 2004); Emre ve diğ. (2003, 2010 ve 2011); AFAD (AĐGM), MTA ve üniversiteler tarafından yayınlanmı rapor ve yayınlardan faydalanılmıtır.

Türkiye’de 19002013 yılları arasında, M>5,9’dan büyük 96 tane depremin meydana geldiği tespit edilmitir. Bu depremlerden ise 27 tanesi yüzey kırığı oluturmutur. Bu depremlerin grafik ve harita dağılımı aağıda verilmitir (Tablo 10 ve ekil 110). Bu depremlerden 1946 tarihli Üstükran (Varto), 1968 tarihli Bartın ve 1951 tarihli Kurunlu depremlerine ait yüzey kırıkları MTA tarafından hazırlanan yenilenmi diri fay haritalarında yer almamaktadır.

Tablo 10. 19002013 yılları arasında M>5,9’dan büyük olan depremler ve yüzey kırığı oluturan depremler.

Magnitüd (M) 1900 2013 yılları arasında meydana gelen deprem sayısı

1900 2013 yılların arasında yüzey kırığı oluturan deprem sayısı (Yüzdeler ilgili magnitüd aralığında yüzey kırığı oluma

oranını belirtmektedir) 5,9≤M<6,0 21 0 (% 0) 6,0≤M<6,5 40 5 – (% 12,5) 6,6≤M<7,0 17 10 – (% 58,8) 7,0≤M<7,5 17 11 – (% 64,7) 7,6≤M<8,0 1 1 – (% 100) Gündoğdu (1986) tarafından yapılan çalımada, 19001986 arasında olumu ve büyükleri

5,9≤Ms≤8,0 aralığında olan ve saha gözlemleri yapılmı 20 yıkıcı depremin faylanma türleri, fay boyları, atım değerleri, odak mekanizması çözümleri, konum koordinat bilgileri, iddet gibi parametrelerinin yeterli güvenirlilikte olduğu belirtilmektedir. Depremlerin magnitüd (Ms değerinin) seçiminde Ambrasey (1981) ile Alsan ve diğ. (1975)’ nin saptamaları öncelikli olarak göz önüne alınmıtır. Aratırıcı tarafından 20 depreme ait bilgiler toplanmıtır.

Ambraseys ve Jackson (1998) tarafından incelenen, 19051995 yıllarında 5,5<Ms<8 aralığında olan ve yüzey faylanması oluturan 19 adet depremin deprem parametreleri ile faylanma geometrisi, atım gibi bilgiler değerlendirmeye alınmıtır.

Yeats ve diğ. (2006) tarafından yapılan çalımalarda 19091995 yıllarında 5,1<Ms<8 aralığında olan ve yüzey faylanması oluturan 22 adet depreme ait parametreler, faylanma geometrisi ve atım gibi bilgiler değerlendirmeye alınmıtır.

148148

ekil 110. 19002013 yılları arasında M>5,9’dan büyük olan 96 adet deprem ile bunlardan yüzey kırığı oluturan 27 adet depremin dağılımı.

Ayrıca çalımacıların bahsetmediği ancak literatürde yüzey faylanması oluturduğu iddia edilen

depremler de bir araya getirilerek 19002013 yılları arasında toplam 27 adet deprem olayına bağlı yüzey faylanması olayı listelenmi ve haritaya ilenmitir (ekil 111). Tablo 11’de listelenen depremlerle ilgili detay bilgiler izleyen kısımda özetlenmitir.

Tablo 11’ de yer alan indis ve notasyonlara ait açıklamalar u ekildedir:

1Fayın Mekanizması T=Ters, Bindirme L=Sol Yanal Doğrultu Atım R= Sağ Yanal Doğrultu Atım N=Normal Atım (Verev hareketlerde bu sembol ortak kullanılmıtır) 2Kırılan Fayın Uzunluğu L(km)=Faylanma sonucu oluan yüzey kırığının uzunluğu (orta seviyede kırılmamı segmentleride içerir (km). Özgün çalıma olarak tanımlanan deprem sonrası yapılan arazi çalımalarından elde edilen kesikli veya kesiksiz olarak bir hat veya zon boyunca devam eden ve süreklilik gösteren yüzey kırıklarının kümülatif toplamlarıdır. 3Göreceli Yer değitirme H= Faylanma sonucu oluan yatay atım (cm) V= Faylanma sonucu oluan düey atım (cm) 4Faylanma Olayının Kalitesi (Q) A= Yüzey faylanması nettir (Dolaylı olarak kaynaklardan ve arazi incelemelerinden elde edilebilir veriler). B=Kaynaklarda faylanmaya ilikin veri yok (Depremin episantr bölgesi boyunca yüzey faylanması gelimi) C= Aktif Fay zonlarına yakınlığı ile bilinen büyük depremler sonucu oluan faylanmalar 5Faylanma Olayının Kalitesi içerisinde yer alan A’nın Alt Kategorileri G=Detaylı saha çalımalarından elde edilen veri (ĐYĐ) M=Kırık zonunda üstünkörü yapılan arazi çalıması sonucu elde edilen veri (ORTA) P= Tam lokasyonu bilinmeyen faylanma (ÇOK KÖTÜ) 6Fay Zonunun Doğası d= Süreksizlik izi yada aınmı (kırığın toplam uzunluğu, gözlemlerde az ve geni aralıklı olarak raporlanmı olanlar). U=Kavisli izler, graben ya da karmaık fay zonları. k=Gözlemlerin bazısında muhtemelen tektonik orijinli olmayan zemin deformasyonları. i=Gerçekteki kırık uzunluğu raporlanmı olan yüzey kırığı uzunluğundan muhtemelen daha uzun. n= Raporlanmı zemin etkileri, bilinen depremle ilikili yada tektonik orijinli olmayan m=Çoklu ok (gözlemlenmi deformasyonlar ve yüzey kırığı uzunluğu bir deprem tarafından olumutur). f=Bilinen güncel yada Kuvaterner yalı yüzey kırığı ile tarihsel olayların ilikilendirilmesi.

149

149

eki

l 111

. Kuz

ey A

nado

lu F

ayı ü

zeri

nde

1900

201

3 yı

lları

ara

sında

mey

dana

gel

en M

>6’d

an b

üyük

dep

rem

leri

n ol

utu

rduk

ları

yüz

ey k

ırık

ları

nın

hari

ta g

öste

rim

i.

150

150

Tab

lo 1

1. 1

900-

2013

yll

ar

arasn

da T

ürki

yede

mey

dana

gel

en v

e yü

zey

krğ

oluşt

uran

dep

rem

leri

n dağ

lm

(Ref

eran

slar:

Am

bras

eys&

Jack

son

(199

8);

Yea

ts,

Sieh

&A

llen

(200

6); D

emir

taş v

e diğ.

(199

6, 2

000

& 2

004)

; Em

re v

e diğ.

(200

3, 2

010

& 2

011)

; AİG

M, A

FAD

ve

MT

A K

ayt

ve R

apor

lar

).

No

Y/A/

G K

D Ms

Mw

AZ

İMUT

H (D

erec

e)

AZİM

UTH

(Yön

elim

) FA

YIN

MEKA

NİZM

ASI

KIRI

LAN

FAYI

N UZ

UNLU

ĞU

(L:k

m)

YATA

Y YE

R DE

GİŞT

İRME

(H

:cm

)

DÜŞE

Y YE

R DE

GİŞT

İRME

(V

:cm

) Q

LOKA

SYON

FA

YIN

ADI

REF.

KA

YNAK

LAR

1 19

1208

09

40,7

27,2

7,4;

(7,3)

**

65

ENE*

NR

50

; (80

)**

- 30

0 AM

d Sa

roz-

Marm

ara

KAF-

Gano

s #T

R [K

etin,I

. & R

oesli

,F.,1

954]

(Amb

rase

ys &

Fink

el 19

87a,b

-Amb

rase

ys,19

88)*

; (Gü

ndoğ

du, 1

986)

**

2 19

3804

19

39,5

34,0

6,8;

(6,6)

**

120

NW*

R 15

10

0 60

AM

d K

rşehir

Ak

pnar

#T

R

[Mer

cier,

J., G

arey

-Gail

hard

is, E

., Mou

yaris

, N.,

Sime

akis,

C., R

ound

oyan

nis, T

. & A

nghe

lidis,

C.,

1983

];Amb

rase

ys, N

., 197

0, 19

88; D

ewey

, J.W

., 19

76; P

areja

s E., P

amir H

., 193

9; S

alomo

n-Ca

lvi,

W., 1

940;

(Bar

ka,19

92; A

mhra

seys

, N. N

. And

Ja

ckso

n, J.

A. (

1998

)* ; (

Günd

oğdu

, 198

6)**

3 19

3912

26

39,7

39,7

7,8;

(8)**

110

WNW

* R

340;

(360

) 65

0; (7

50)*;

(3

70)**

25

0; (2

00)*

AM

Erzin

can

KAF

*TR

[Mirk

ov, M

., 193

0];Am

bras

eys,

N., 1

988;

Barka

, A.,

1992

a;Bar

ka, A

. & K

adins

ki-Ca

de, K

., 198

8; De

wey,

J.W., 1

976;

Kadin

sky-C

ade,

K. &

Bar

ka,

A., 1

989;

(Bar

ka,19

92;B

arka

&Kad

insky

-Ca

de,19

88)*

; (Gü

ndoğ

du, 1

986)

**

4 19

4212

20

40,7

36,5

7,2;

(7)**

N6

0W*

R 70

; (50

)**

170;(

175)

** (5

0)**

Er

baa-

Niks

ar

KAF

TR

(Amb

rase

ys,19

70; B

arka

,1992

)*; (G

ündoğd

u, 19

86)**

5 19

4311

26

41

35,5

7,4;

(7,6)

**

275

W*

R 27

0; (2

80)**

20

0; (4

50)*;

(1

50)**

10

0 AM

d Lâ

dik (T

osya

) KA

F *T

R

[Niaz

i, M.,

1968

] Amb

rase

ys, N

., 198

8; Ba

rka, A

. &

Kadin

ski-C

ade,

K., 1

988;B

lumen

thal, M

., 19

45;D

ewey

, J.W

., 197

6; Ka

dinsk

y-Cad

e, K.

&

Barka

, A., 1

989;K

etin,

I., 19

69;K

ocyig

it, A.

, 198

8; (A

mbra

seys

,1970

; Bar

ka,19

92)*

; (Gü

ndoğ

du,

1986

)**

6 19

4402

01

40,9

32,6

7,3;

(7,5)

**

255

ENE*

R

160;

(190

)* 37

0; (3

50)*

100

AM

Gere

de-B

olu

KAF

*TR

[Niaz

i, M.,

1969

] Amb

rase

ys, N

., 198

8;Dew

ey,

J.W., 1

976;

Ketin

, I., 1

969;

Tasm

an, Y

., 194

4; (A

mbra

seys

,1970

; Bar

ka, 1

992)

*

151

151

No

Y/A/

G K

D Ms

Mw

AZ

ĐMUT

H (D

erec

e)

AZĐM

UTH

(Yön

elim

) FA

YIN

MEKA

NĐZM

ASI

KIRI

LAN

FAYI

N UZ

UNLU

ĞU

(L:k

m)

YATA

Y YE

R DE

GĐT

ĐRME

(H

:cm

)

DÜE

Y YE

R DE

GĐT

ĐRME

(V

:cm

) Q

LOKA

SYON

FA

YIN

ADI

REF.

KA

YNAK

LAR

7 19

4605

31

39,3

41,2

5,7;

(6)**

300

NW*

R 10

; (15

)**

30 (1

5)**

30 (0

)**

APkd

Us

tukra

n KA

F *T

R [N

iazi, M

. & B

ozor

gnia,

Y., 1

992]

Ambr

asey

s, N.

, 19

88; D

ewey

, J.W

., 197

6;133

Tas

man,

Y., 1

946;

(Amb

rase

ys, 1

988)

* ; (G

ündo

ğdu,

1986

)**

8 19

5108

13

40,7

33,3

6,9;

(6,8)

**

260

ENE*

R

32; (

40);

(50)

** 60

; (50

)*;

(40)

** 30

AP

d Ku

rsunlu

KA

F #T

R [P

amir,

H.N.

& A

kyol,

I., 19

43];A

mbra

seys

, N.,

1988

; Pina

r, N.

, 195

3; (P

ınar,

1953

; Bar

ka &

Ka

dinsk

yCa

de, 1

988)

* ; (G

ündo

ğdu,

1986

)**

9 19

5303

18

39,9

27,4

7,3;

(7,4*

*

240

N50E

* R

58; (

70)**

43

0; (4

35)*;

(4

30)**

50

AM

d Ye

nice

Göne

n KA

F N

Str.

*TR

[Pap

azac

hos,

B.,

Mou

trakis

, A.

, Ps

ilovik

os,

A. &

Lev

entak

is, G

., 19

79]; B

arka

, A. &

Kad

inski

Cade

, K., 1

988;

Dewe

y, J.W

., 197

6; Ey

idoga

n H.,

1988

; Kad

insky

Cad

e, K.

& B

arka

, A., 1

989;

Ketin

, I. &

Roe

sli, F

., 195

4; (K

etin &

Roe

sli, 1

954)

* ;

(Gün

doğd

u, 19

86)**

10

1957

0526

40

,6 31

7;

(6,9)

**

260

ENE*

R

40

160

45; (

40)**

AP

Ab

ant

KAF

*TR

[Par

ejas E

., Pam

ir H., 1

939]

Ambr

asey

s, N.

, 198

8; Am

bras

eys,

N. &

Zato

pek,

A., 1

969;

Bark

a, A.

&

Kadin

skiC

ade,

K., 1

988;

Eyido

gan H

., 198

8, Oc

al,

N., 1

959;

(Amb

rase

ys, 1

970;

Bark

a, 19

92)*;

(G

ündo

ğdu,

1986

)**

11

1964

1006

40

28

6,8

100

N80W

* NR

40

0;

(10)

** 10

; (70

)**

AMkU

Ma

nyas

Ka

raca

bey

#TR

[Per

ejas,

E. &

Pam

ir, H.

, 193

9]; E

rento

z, C.

&

Kurtm

an, F

., 196

4; Ke

tin, I.

,1966

; (Ke

tin, 1

966,

1969

; Öca

l ve d

iğ., 1

968,

Eren

töz &

Kurtm

an,

1964

)*

12

1966

0819

19

6608

20

39,2

39,3

41,4

41,2

6,8;

(6,9)

** 6,2

120

110

WNW

* NR

(T)**

NR

34

;(30)

*;(20

)**

7 30

(0)**

5

25; (

10)*;

(1

50)**

20

AGdU

AM

dm

Varto

Va

rto

Varto

Va

rto

*TR TR

[Petr

escu

, G. &

Pur

caru

, G.,

1964

] Amb

rase

ys, N

., 19

88; A

mbr

asey

s, N.

& Z

atope

k, A.

, 196

8; Ba

rka,

A. &

Kad

inski

Cade

, K., 1

988;

Kudo

, K., 1

983;

North

, R.G

., 197

7; W

allac

e, R.

, 196

8; Pi

nar,

N.,

1953

(Amb

rase

ys&Z

apote

k, 19

68; W

allac

e, 19

68)*

; (Gü

ndoğ

du, 1

986)

**

152

152

No

Y/A/

G K

D Ms

Mw

AZ

ĐMUT

H (D

erec

e)

AZĐM

UTH

(Yön

elim

) FA

YIN

MEKA

NĐZM

ASI

KIRI

LAN

FAYI

N UZ

UNLU

ĞU

(L:k

m)

YATA

Y YE

R DE

GĐT

ĐRME

(H

:cm

)

DÜE

Y YE

R DE

GĐT

ĐRME

(V

:cm

) Q

LOKA

SYON

FA

YIN

ADI

REF.

KA

YNAK

LAR

13

1967

0722

40

,7 30

,7 7,1

; (7

)**

28

0 W

NW*

R 80

19

0 13

0; (1

20)*;

(1

25)**

AG

d Mu

durn

u KA

F *T

R

[Rus

tanov

ich, D

. & S

hirok

ova,

E., 1

964];

Am

bras

eys,

N. &

Zato

pek,

A., 1

969;

Bark

a, A.

&

Kadin

skiC

ade,

K., 1

988;

Eyido

gan H

., 198

8; Ka

dinsk

yCa

de, K

. & B

arka

, A.,

1989

; Nor

th, R

.G.,

1977

; (Am

bras

eys&

Zapo

tek, 1

969)

* ; (G

ündo

ğdu,

1986

)**

14

1968

0903

41

,8 32

,3 6,6

NE

* TL

40

BM

Ba

rtın

TR

Al

ptekin

ve di

ğ., 19

85; K

alafat

çıoğlu

, 196

9

15

1969

0328

38

,3 28

,5 6,5

290

WNW

* NL

35

;(36)

* 20

80

; (82

); (1

00)**

AM

d Al

aseh

ir Ge

diz

Grab

eni

*TR

[Sou

fleris

, C., J

acks

on, J

., King

, G., S

penc

er, C

. &

Scho

lz, C

., 198

2. Th

e 197

8] Am

bras

eys,

N., 1

988;

Ambr

asey

s, N.

& T

chale

nko,

J., 1

972;

Arpa

t, E. &

Bi

ngol,

E., 1

969;

Eyido

gan,

H. &

Jack

son,

J., 19

85;

Jack

son,

J. &

Fitch

, A.,

1979

; (K

etin&

Abdü

ssela

moğ

lu, 19

69)*

; (Gü

ndoğ

du,

1986

)**

16

1970

0328

39

,1 29

,4 7,1

; (7

,2)**

31

0 W

NW*

NL

45;(6

1**)

30; (

45)*;

(8

0)**

230;(

280)

*; (2

75)**

AG

Um

Gediz

Er

doğm

u

Hama

mlar

*T

R

[Stav

raka

kis,

G.,

Drak

opou

los,

J., L

atous

sakis

,

J.,Pa

pana

stass

iou, D

. & D

raka

tos, G

., 19

89]

Ambr

asey

s, N.

, 198

8; Am

bras

eys,

N. &

Tch

alenk

o, J.,

1972

; Eyid

ogan

, H. &

Jack

son,

J., 19

85;

Jack

son,

J. &

Fitch

, A.,

1979

; Tas

demi

roglu

, M.,

1971

; (Am

bras

eys&

Tcha

lenko

, 197

2)* ;

(G

ündo

ğdu,

1986

)**

17

1971

0512

37

,6 30

,1 6,2

230

NE*

N 4;(

1)*;(

10)**

0

30; (

14)*

AMim

Bu

rdur

#TR

[Stav

raka

kis, G

., Blio

nas,

S. &

Gou

tis, C

, 199

1];

(Amb

rase

ys, N

., 198

8)* ;

(Gün

doğd

u, 19

86)**

18

1971

0522

39

40

,7 6,8

; (6

,7)**

50

NE

* L

38; (

35)*

60; (

25)*

10; (

0)**

AGd

Bing

ol DA

F *T

R

[Suls

tarov

e, E.

& K

ociaj

, S., 1

969]

Ambr

asey

s, N.

, 19

88; A

rpat,

E., 1

971;

43 A

rpat,

E., S

arog

lu, F

., 19

72;K

eightl

y, W

., 197

5; Se

ymen

, I. &

Ayd

in, A

., 19

72; (

Taym

az ve

diğ.,

1991

, Sey

men

& A

ydın,

19

72)*

; (Gü

ndoğ

du, 1

986)

**

153

153

No

Y/A/

G K

D Ms

Mw

AZ

ĐMUT

H (D

erec

e)

AZĐM

UTH

(Yön

elim

) FA

YIN

MEKA

NĐZM

ASI

KIRI

LAN

FAYI

N UZ

UNLU

ĞU

(L:k

m)

YATA

Y YE

R DE

GĐT

ĐRME

(H

:cm

)

DÜE

Y YE

R DE

GĐT

ĐRME

(V

:cm

) Q

LOKA

SYON

FA

YIN

ADI

REF.

KA

YNAK

LAR

19

1975

0906

38

,5 40

,7 6,6

270

W*

T 28

; (20

)*;(1

5)**

0; (1

4)**

60 (6

3)*;

(100

)**

AGd

Lice

Güne

y Do

ğu

Anad

olu

Bind

irmes

i

*TR

[Tas

demi

roglu

, M., 1

971]

Ambr

asey

s, N.

, 198

8; 41

,79, ;

Toks

oz, M

.N.,

Arpa

t, E.

& S

arog

lu, F

.,

1977

; (Ar

pat, 1

977,T

ayma

z ve d

iğ. 19

91)*

; (G

ündo

ğdu,

1986

)**

20

1976

1124

39

,1 43

,9 7,3

; (7

,1)**

11

0 W

NW*

R 48

; (55

)* 35

0 50

AC

Ça

ldıra

n Ça

ldıra

n *T

R

[Tas

man

, Y., 1

946]

Ambr

asey

s, N.

, 198

8; Ar

pat,

E., S

arog

lu, F

. & Iz

, H., 1

977;

Bark

a, A.

&

Kadin

ski C

ade,

K., 1

988;

Gülk

an,

P.,

Gürp

inar,

A.,

Celeb

i, M

., A

rpat,

E.

& Ge

ncog

lu, S

.,

1978

; Tok

soz,

M.N

., Ar

pat,

E. &

Sar

oglu,

F.,

19

77; T

okso

z, M.

N., N

abele

k, N.

& A

rpat,

E., 1

978;

(A

rpat,

1977

)* ; (

Günd

oğdu

, 198

6)**

21

1983

1030

40

,4 42

,2 6,7

50

NNE*

L

12

100;

(120

)* 60

AG

dU

Pasin

ler

Hora

san

Narm

an

*TR

[Wall

ace,

R., 1

968]

Ambr

asey

s, N.

, 198

8; Ba

rka,

A. &

Kad

inski

Cade

, K., 1

988;

(Bar

ka&K

adins

ky

Cade

, 198

8)* ;

(Gün

doğd

u, 19

86)**

22

1992

0313

39

,6 39

,5 6,8

N6

0W*

NR

62

10

20

Er

zinca

n KA

F TR

(B

arka

&Eyid

oğan

93; T

rifon

ov vd

, 93)

23

1995

1001

38

,2 30

,3 6,2

330

NR

10

; (55

60)

* 10

30

; (20

)* AM

k Di

narÇ

ivril

TR

[Zelk

ov, Y

a., 19

29]; E

rdik,

M., A

ydino

glu, N

., Pina

r, A.

& K

alafat

, D., 1

995;

Eyido

gan,

H. &

Bar

ka, A

., 19

96; (

Duru

kal, E

. ve d

iğ. 19

98; D

emirt

a, R

. Ve

diğ., 1

996;

Akba

, Ö.

1998

)* ; (

Günd

oğdu

, 198

6)**

24

1999

0817

40

,7 29

,91

7,4

EW

R 15

0 49

0 50

Đzmit

TR

Em

re, Ö

. vd.

2003

25

1999

1112

40

,79

31,21

7,1

EW

R

45

450

60

zce

TR

De

mirta

, R.

, Erkm

en, C

. ve Y

aman

, M., 2

000

26

2002

0203

38

,46

31,3

6,1

6,6

NW

N

506

0 2

3 20

30

Ak

ehir

Çay

TR

Demi

rta,

R. Ir

avul,

Y. v

e Yam

an, M

., 200

2; Ak

yüz,

S.H.

, vd.

2006

.

27

2011

1023

38

,69

43,47

7

EW

TL

27

5

10

Va

n Va

n TR

De

prem

Dair

esi B

aka

nlığı,

2011

; Emr

e, Ö.

, Du

man

Y.T

., Öza

lp, S

. Ve E

lmac

ı, H.,

2011

154 154

5.4.2.1 Mürefte, arköy, Tekirdağ Depremi (09.08.191213.09.1912)

Mürefte Depremi, 09.08.1912 tarihinde Kuzey Anadolu Fayının batı ucunu oluturan Ganos Fayı

üstünde 40,70K27,20D koordinatlarında, 7,3 (Ms), büyüklüğünde gerçeklemitir (ekil 112). Bu depremde toplam 120±20km’lik bir hat kırılmıtır. 13.09.1912 tarihinde 40,70K270D koordinatlarında 6,8 (Ms) büyüklüğünde ikinci bir deprem daha meydana gelmi olup, bu deprem ile Ganos fayının karada görülen 30±10 km’lik kısmı daha kırılmıtır. Her iki depremin sonucunda toplam 150±20 km uzunluğunda bir yüzey kırığı olumutur (Aksoy, 2009).

Ketin ve Roesli (1954) ve Ambraseys (1988) tarafından yapılan çalımalarda ise deprem sonucu kuzeydoğu uzanımlı 50 km uzunluğunda yüzey kırığı ve 300 cm’lik düey atımın olutuğu belirtilmitir.

Emre (2010), yüzey kırığının Saroz ve Tekirdağ çukurluğu arasındaki 140 km uzunlukta gelitiğini belirtmitir. Ayrıca aratırıcı, faylanmanın karadaki uzunluğunun 46 km olduğunu, meydana gelen depremin ise 90 km uzunluğunda, K6870D uzanımlı Ganos fayı ile 35 km uzunluğundaki K850D uzanımlı Tekirdağ fayını kapsayan çok segmentli yüzey faylanması eklinde gelitiğini belirtmektedir (ekil 113).

ekil 112. 09.08.1912 tarihli Mürefte arköy depremi sonucu oluan yüzey kırığının (MTA, 2010) tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli Çanakkale NK3510b ve Bandırma NK3511b diri fay haritalarındaki gösterimi.

Sağ yanal doğrultu atımlı fay karakterinde olan Ganos fayının karada görülen 4550 km’lik

parçası yaklaık K68°D doğrultuludur. Aksoy ve diğ. (2010) tarafından, 9 Ağustos 1912 depremi için saha gözlemlerine dayanan K68°D yönlü doğrultu atım fay geometrisinden yararlanılarak oluturulan odak mekanizması çözümünde fayın doğrultusunu 250°, eğimi ise 82° olarak hesaplanmıtır (ekil 114 ).

Tarihsel ve günümüz dönem dokümanlarında bazı aratırıcıların (Macove, 1912; Sadi, 1912; Mihaloviç, 1927; Ambraseys ve Finkel, 1987 ve Aksoy, 2009) 9 Agustos 1912 depremi ile ilgili yerleim birimlerinde ve/veya arazide gözledikleri ve belgeledikleri depreme bağlı deformasyonlar hakkında kısa bilgiler aağıda verilmitir.

155155

ekil 113. 1912 depremi yüzey kırığının geometrisi ve segment yapısı. SaS: Sağa sıçrama (Emre, 2010).

ekil 114. 1912 depremler serisi Ganos Fayı üzerinde meydana gelmitir. 9 Ağustos ve 13 Eylül depremleri yaklaık 150 km’lik bir yüzey kırığı oluturmutur (Aksoy ve diğ., 2010).

1912 depremi sonrası, dağlara paralel KDGB yönelimli 50–2000 m uzunluğunda

çatlaklar/kırık serileri gözlenmitir (Macovei, 1912). Meydana gelen yüzey faylanmasında, Mürefte, arköy ilçelerinin köylerinde, dağlar arasındaki

vadilerde, 0,30,5 m geniliğinde 2030 m uzunluğunda birçok yarık meydana gelmitir. Doktor Yüzbaı Sadi (1912) tarafından Mürefte'ye bağlı Ormanlı (Kestanbolu) ile Yenice köyleri arasında yer alan

156 156

Stelyanoz'un Dibudak Mevkii tarlasında doğu yönünde yaklaık 400 m uzunluğunda, 5m geniliğinde ve 10 m derinliğinde bir yarık olutuğu belirtilmitir (Aksoy, 2009).

09.08.1912 ve 13.09.1912 depremleri ile Gelibolu yarım adası ve yakın kesimlerde birçok heyelan, kaya dümesi, zemin sıvılaması gibi depreme bağlı ikincil olaylar meydana gelmitir. Bölgede bazı su kaynaklarının kuruduğu bazı yeni su kaynaklarının ise olutuğu, Macovei (1912 ve 1913) Mihailovic (1923 ve 1927), Agamennone (1912), Allen (1913) ve Ambraseys& Finkel (1987) gibi aratırıcılar tarafından raporlanmıtır (Aksoy, 2009).

1912 depremine bağlı yer değitirmeler 1,25,5 m arasında değiirken oluan kırık/deformasyon zonunun geniliği genellikle dar (<10m) olup (ekil 115 ve 116), Gölcük ve Kavak gibi çekayır bölgelerinde ise daha genitir (birkaç 100m) (Aksoy,2009).

Müreftearköy depremlerinde meydana gelen azami atım, Ambraseys & Finkel (1987) tarafından 3 m, Aksoy (2009) tarafından ise 5,5 m olarak belirtilmitir.

Ganos dağının kuzey eteklerinde ve Ganos fayının 9 km kuzeyinde yer alan Ormanlı köyü kuzeyinde Macovei (1913) tarafından 300 m uzunluğunda ve 56 m geniliğinde kuzeygüney yönelimli bir kırık ile yaklaık 50 m geniliğinde elipsoidal yapılı baka bir kırık fotoğraflanmıtır. Mihailovic (1927) tarafından detaylı resmedilmi, 347 m uzunluğunda 12 m derinliğinde ve 6 metre geniliğinde bir seri kırık tanımlanmıtır (ekil 117) (Aksoy, 2009).

Ganos fayının 3 km güneyinde yer alan Kirazlı köyü civarında panayır tepe civarında 960m uzunluğunda, 7,5 m derinliğinde ve 1,2 m geniliğinde çatlak yapılar kaydedilmitir. Bu bölgede üst miyosen yalı konsolide kumtalarından oluan Kirazlı formasyonu yer almaktadır. Macovei (1913), ve Mihailovic (1927) tarafından tanımlanan bu çatlak ve kırık yapıları heyelanlarla ilikilidir.

ekil 115. 1912 yüzey kırığı ve fay morfolojisini gösteren Mursallı civarının fotoğrafları (Güzelköy segmenti), (A) Mihailovic (1927) tarafından fotoğraflanan 1912 yüzey kırığı ve sağ tarafında riedel kırıkların ematik gösterimi, (B) Eğik çekilmi hava fotoğrafı (S. Pucci’den), kırık köyün güneyinde depresyon hattını izleyerek batıya doğru devam eder, (C) Đki yol arasında yer alan fay sarplığı, tek atım 0,7 m kümülatif atım ise 1,5 m’dir (Aksoy, 2009).

157157

ekil 116. Yeniköy segmentinde, Mihailoviç (1927) tarafından Gölcük yerleim birimi yakınlarında fotoğraflanan 09.08.1912 depremi sonrası oluan 1,8 m yüksekliğindeki fay sarplıkları. Bu yapılar oblik bir faylanmadan ziyade bir bükülmeyi temsil ederler (Aksoy, 2009).

ekil 117. (A) ve (B) Sadi (1912), Macovei (1913) ve Mihailovic (1927) tarafından fotoğraflanan, 1912 depremi ile oluan Ormanlı köyü kuzeyindeki heyelanlar (Aksoy, 2009).

158158

5.4.2.2 Kırehir Depremi (19.04.1938)

19 Nisan 1938 Kırehir Depremi, yaklaık K55B uzanımlı sağ yanal doğrultu atımlı Akpınar fayı üzerinde, 39.50K340D (Parejas ve Pamir, 1939; Ambraseys, 1970; Barka, 1992) koordinatlarında, 6,8 (Ms) (KOERĐ; 6,6) büyüklüğünde, MSK(I)=IXX iddetinde gerçeklemitir (ekil 118). Deprem sonucu oluan 15 km uzunluğundaki yüzey kırığı üzerinde, 30100 cm yatay, 60 cm düey yer değitirme ölçülmütür (Ambraseys, 1970 ve 1988; Parejas ve Pamir, 1939). Ayrıca, yeryüzünde kademeli olarak sıralanmı 2030 cm geniliğinde tansiyon çatlakları da ölçülmütür (Ketin 1969).

ekil 118. 19.04.1938 tarihli Kırehir depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay.

5.4.2.3 Erzincan Depremi (26.12.1939)

7,9 (Ms), büyüklüğündeki Erzincan Depremi, 26.12.1939 tarihinde, Kuzey Anadolu Fayının doğusunda, merkez üstü olarak 39,80K39,510D koordinatlarında gerçeklemitir. Odak mekanizması çözümlerine göre fay düzleminin doğrultusu 1080 ve eğimi ise 860’dir (McKenzie,1972) (ekil 119). Aletsel dönem içinde ülkemizde meydana gelen en büyük depremdir.

Kuzey Anadolu Fayı birçok aratırıcı (Pamir ve Ketin, 1941; Blumenthal ve Akyol, 1943; Blumenthal, 1945; Öcal, 1957 ve 1959; Akyol, 1943; Taman, 1944; Erentöz ve Kurtman, 1964; Abdüsselamoğlu, 1966; Ergunay, 1966; Ambraseys ve Zatopek, 1968; Zatopek ve diğ., 1968; Ketin, 1948 ve 1969; Tatar, 1975; aroğlu ve Emre, 1987 ve 1988; Toprak, 1988; Koçyiğit, 1988 ve 1989; engör, 1979, 1985 ve 1992; Barka, 1987 ve 1992; Aksoy, 2010) tarafından incelenmitir.

159

eki

l 119

. 26.

12.1

939

tari

hli E

rzin

can

depr

emi s

onuc

u ol

uan

yüz

ey k

ırığ

ının

MTA

201

2 ta

rafın

dan

üret

ilen

1/25

0.00

0 öl

çekl

i dir

i fay

(Gir

esun

NK

371

4, E

rzin

can

NJ3

73,

D

ivri

ği N

K37

2, T

okat

NK

371

3, S

ivas

NJ3

71

ve Ç

orum

NK

361

6) h

arita

ları

ndak

i kon

umu.

160160

Kuzey Anadolu Fayı ilk olarak Ketin (1969) tarafından tanımlanmıtır. Aratırıcı, 27.12.1939 Erzincan Kelkit vadisi depremi esnasında oluan yüzey kırığının, Erzincan doğusunda Sansa boğazından balayarak, Erzincan ovasının kuzey kenarından, Refahiye kuzeyinden, Suehri kenarından, Koyulhisar yakın güneyinden, Readiye içerisinden ve Niksar'ın 12 km güneyinden geçerek, Deliçay vadisini takiben Ezinepazar' a kadar devam ettiğini belirtmektedir. Fay boyunca, Erzincan düzlüğünde 80100 cm açıklıkta ve BKB – DGD doğrultusunda çatlak dizileri; Suehri ovasında geniliği 34 metreyi bulan ve kilometrelerce uzanan yarıklar; 1,52 m düey atımı olan normal faylar 1 2 m atımlı yatay kayma hareketlerinin gözlendiği belirtilmitir. Kelkit vadisini takip eden fay, Readiye ilçe merkezinde, KG doğrultulu ağaçlı bir yolu 3,7 m sağ yanal öteleyerek K75°B doğrultusunda uzanmaktadır (Parejas, 1942 ve Ketin,1969). Ayrıca fayın bir metreye yakın düey atımı olduğu, faylanma esnasında kuzey bloğun güneyine nazaran sağa ve aağı doğru hareket ettiği de aratırıcılar tarafından belirtilmektedir.

ekil 120. 27.12.1939 Erzincan Kelkit vadisi depremi esnasında oluan yüzey kırığı, (A) Erzincan doğusunda Sansa boğazı ile Suehri ilçesi arası, (B) Suehri ve Niksar ilçesi ile Ezinepazar arası (Ketin, 1969).

161161

Barka (1996) tarafından, 1939 Erzincan deprem kırığı 5 ana segmente ayrılmıtır. Bu segmentler,

(a) Erzincan, (b) MiharTümekar, (c) OrtaköySuehri, (d) Kelkit Vadisi ve (e) Ezinepazarı segmentleridir (50 km ile 100 km arasında değien segment uzunlukları). Fay kırığı, Kelkit vadisi boyunca 24 km geniliğindeki Suehri ve Gölova basenleri boyunca batıya doğru uzanırken doğuda 15 km geniliğindeki Erzincan baseninde sonlanır. 1939 depremi ile kuzeybatıya doğru ilerleyen yüzey kırığı Niksar çekayır havzasının güneyinden geçerek plaka sınırı boyunca Anadolu bloğunun batısına yönlenir. 1939 Erzincan depremi sonucu, yaklaık 100 km uzunluğundaki Kelkit Vadisi segmentinde 4 m, MiharTümekar ve OrtaköySuehri segmentlerinde ise ortalama 7 m’lik sağ yanal atım meydana gelmitir (Tablo 12) (Zabcı ve diğ., 2011).

Tablo 12. 1939 Erzincan deprem kırığı zonundaki Kelkit Vadisi segmentinde çeitli yapılar üzerinde çeitli aratırıcılar tarafından ölçülen yatay atım miktarları. Kalite kolonundaki A, B, C ve D ölçümlerin güvenirliliğini göstermektedir (Zapcı ve diğ., 2010).

Konum No Yerleim Adı Lon (wgs84) Lat (wgs84) Atım Özellikleri Yatay Atım Kalite Köylü / Vatanda Onayı

Notlar

1 Ormancık 36.9078 40.5068 Arazi Sınırı 3.9±0.8m C Zapcı,C., vd., 2010

2 Camidere 36.9612 40.4915 Arazi Sınırı 3.8±0.8m C Zapcı,C., vd., 2010

3 Köklüce Duvar 3 3.5 m Parejas ve diğ., (1942)

4 Köklüce Yol 3.4 m B + Barka (1996)

5 Köklüce 36.9923 40.477 Arazi Sınırı 3.9±0.8m C Zapcı,C., vd., 2010

6 Readiye Yol ve Ağaç dizisi 3.7 m Parejas ve diğ., (1942)

7 Readiye 37.3583 40.3835 Arazi Sınırı 4.1±0.3m B + Zapcı,C., vd., 2010

8 Readiye 37.3586 40.3834 Arazi Sınırı 4.3±0.4m B + Zapcı,C., vd., 2010

9 W of Umurca 37.5213 40.3413 Arazi Sınırı 3.9±0.8m B Zapcı,C., vd., 2010

10 Gökdere 37.6247 40.3174 Arazi Sınırı 4.1±0.8m B Zapcı,C., vd., 2010

11 Gökdere 37.6411 40.3133 Arazi Sınırı 3.8±0.8m C Zapcı,C., vd., 2010

12 Yeilyurt 37.6917 40.299 Arazi Sınırı 4.5±1.0m C Zapcı,C., vd., 2010

13 Çaylı Sulama kanalı 4.5 m B + by Barka (1996)

14 Çimenli 37.7355 40.2918 Arazi Sınırı 4.3±0.6m D Zapcı,C., vd., 2010

5.4.2.4 Erbaa, Niksar, Tokat Depremi (20.12.1942)

20.12.1942 tarihinde Kuzey Anadolu Fayının orta kesiminde meydana gelen Erbaa depremi Taova ilçesinin 23 km kuzeydoğusunda, Erbaa ilçesinin ise 30 km kuzeybatısında, 40,90K36,50D koordinatlarında 7,3 (Ms) (DAD), (Ambrasey, 1970 ve Barka, 1992; 7,2) büyüklüğünde ve MSK(I)=X iddetinde gerçeklemitir (ekil 121),.

162 162

ekil 121. 20.12.1942 ErbaaNiksar Depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Tokat NK3713) haritasındaki gösterimi.

Büyük can ve mal kayıplarına yol açan deprem neticesinde K600B uzanımlı sağ yanal doğrultu atımlı 3540 km (Ambrasey, 1970) ((Barka, 1992;70km, Emre ve diğ., 2012;55km) uzunluğunda yüzey kırığı olumutur. Yüzey kırığı, Niksar ilçesinin kuzeyinden balayıp Erbaa ilçe merkezinin 12 km kuzeybatısında yer alan Kızılçubuk köyüne kadar devam etmektedir (ekil 122).

Oluan yüzey kırığı, geçtiği güzergah boyunca dere yataklarını, yolları, su kanallarını ve benzeri çizgisellikleri 11,75 m sağ yanal ötelemitir (Blumenthal, 1943; Ambrasey, 1970; Barka, 1992). Ayrıca, Barka ve diğ. (2000) KAF boyunca uzanan aktif çekayır havzalarının (Taova, Erbaa ve Niksar ovaları) sağa sıçramalı sağ yanal doğrultu atımlı fayların etkisi ile gelitiğini belirtmilerdir.

ekil 122. 20.12.1942 tarihinde ErbaaNiksar arasında meydana gelen deprem fayının güzergâhı (Blumenthal, 1943; Ketin, 1969).

163163

5.4.2.5 KastamonuSamsun (LâdikKargıTosyaIlgaz) Depremi (26.11.1943)

Lâdik depremi, 26.11.1943 tarihinde Kuzey Anadolu Fayının orta kesiminde, episantr noktası Havza ilçesinin 14 km, Lâdik ilçesinin ise 35 km kuzeybatısındaki, 410K35,50D koordinatlarında 7,4 (Ms) büyüklüğünde ve MSK(I)=X iddetinde gerçeklemitir (DAD) (ekil 123).

ekil 123. 26.11.1943 Lâdik depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Kastamonu NK3611, Sinop NK3612, Çankırı NK3615, Çorum NK3616 ve Tokat NK3713) haritalarındaki konumu.

Bu depremin 20.11.1943 tarihinde 7,3 (Ms) büyüklüğünde gerçekletiği Barka (1987) tarafından

iddia edilmitir. Deprem sonucu Taova’nın doğusundan balayan, Kurunlu’nun kuzeybatısına kadar devam eden 250 km uzunluğunda bir segment oluturmutur. Bu segment, iki büklümden oluur. Taova ve Kargı arasındaki kısmın doğu bölümü birinci büklümü, Tosyanın kuzeyi kısmı ise ikinci büklümü oluturmaktadır.

Blumenthal (1944)’ in yaptığı çalımada, Kasım’da meydana gelen depremin Lâdik bölgesinde en büyük hasarı vermesinden dolayı, bu bölgedeki deprem hattını Lâdik deprem hattı olarak tanımlamıtır. Depremde en büyük hasarı Destek Nahiyesi görmütür. 1943 deprem kırığı, SivasSamsun tren yolunda 12 m çapında kavisler oluturarak dalgalı bir yapı kazanmasına neden olmutur. Lâdik ovasının kuzeyinde yer alan Hasırcı dolaylarında oluan çatlağın kuzey kenarı güney kenarına göre 1m yükselmitir.

Deprem sonucu oluan yüzey faylanmasında, Vezirköprü çevresinde (Beçay'da), 90100 cm’lik düey atım, Tersakan çayı alüvyonlarında 50 cm’lik dik atım; daha batıda, Yenice köyü ötesinde 1,5 metrelik yatay atım ölçülmü, Tosya ilçe merkezinde ise kaya dümesi olayları gözlenmitir (ekil 124). Faylanma sonucu kuzey kanat sağa ve aağı doğru hareket etmitir. Metamorfik Đlgaz masifini ikiye bölen yüzey kırığı, Ilgaz ilçe merkezinin 15 km kuzeyinde yer alan Yenice köyden geçmekte ve BKB istikametinde ilerleyerek Bayramören köyüne kadar uzanmaktadır. Oluan yüzey kırığı burada 1.2.1944 Bolu depremine ait yüzey kırığı ile birlemektedir (Ketin,1969).

164 164

ekil 124. 26.11.1943 LâdikTosya depreminde Tosyada meydana gelen kaya dümesi olayları (Foto, Đ. TOPAK).

5.4.2.6 Gerede, Bolu Depremi (01.02.1944)

01.02.1944 tarihli Gerede depremi, KAF zonunun orta kesiminin batı bölümünde, KD uzanımlı Gerede Fay Zonu içerisinde, 40,90K32,60D koordinatlarında, 7,37,5 (Ms) (Tasman, 1944; Ambraseys, 1970; Dewey,1976; Ketin, 1969; Barka, 1992), (Mw) 7,74 (Ayhan ve Koçyiğit, 2009) büyüklüğünde ve MSK(I)= X iddetinde gerçeklemitir (ekil 125).

ekil 125. 01.02.1944 tarihinde gerçekleen Gerede Depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Adapazarı NK3613, Bolu NK3614 ve Çankırı NK3615) haritalarındaki konumu.

Oluan deprem sonucu, Çerke, Mengen, Gerede ve Bolu’da 7000 kii can kaybına uğrarken 3000’den fazlada bina yıkılmıtır (Taman, 1944). Oluan faylanma sonucu BoluIlıca yolu 3 m ötelenmitir. Gerede ilçe merkezinde fay hattı üzerindeki bazı binaların doğu ve batı yönlerinde 2 m ötelendiği, oluan çatlağın kuzey tarafında yer alan binaların 3040 cm’den 1 metreye kadar aağı kaydığı saptanmıtır. Ana kırığa paralel 100250 m uzunluğunda ikincil çatlaklar olumutur. Çerke, Gerede ve

165165

Bolu’ dan geçen fay hattı Abant gölündeki buzların kırılmasına neden olmutur (Taman, 1944). 160 km (Tasman, 1944; Ambraseys, 19701988; Dewey, 1976; Ketin, 1969) 190 km (Ambraseys, 1970; Barka, 1992; Ayhan ve Koçyiğit, 2009) uzunluğunda oluan sağ yanal doğrultu atımlı faylanma sonucu, yatayda 350370 cm, düeyde ise 100 cm’lik bir ötelenme/atım meydana gelmitir.

Kondo ve diğ. (2005), 1944’te kırılan yaklaık 180 km uzunluğundaki yüzey kırığını 5 alt segmente ayırarak sınıflandırmıtır. Bu segmentlerin uzunluk ve ortalama atım değerleri doğudan batıya doğru Bolu (37 km, ortalama sağ yanal atım 2,6 m), Yeniçağa (37 km, ortalama sağ yanal atım 3m), Gerede (31 km, ortalama sağ yanal atım 4,3 m) Đsmetpaa (46 km, ortalama sağ yanal atım 3,7 m) ve Bayramören (19 km, ortalama sağ yanal atım 1,9 m) segmentleridir (ekil 126 ve 127).

ekil 126. 01.02.1944 GeredeBolu deprem kırığının fay segment haritası (Kondo ve diğ., 2005).

ekil 127. 01.02.1944 GeredeBolu deprem kırığı, fay segmentleri üzerinde gelien ortalama atım miktarları (Kondo ve diğ., 2005).

Ayhan ve Koçyiğit (2009) tarafından yapılan çalımalarda, Gerede depremi sonucunda yüzey kırığı üzerinde ortalama sağ yanal atım 4,37 m, maksimum sağ yanal atım ise 7,16 m olarak ölçülmütür (ekil 128).

Geodetic çalımalar için bölgede 1936–1943 yılları arasında triyangulasyon ağı kurulmu olup, bu ağın 28 noktasında 1995–2004 yılları arasında yeni GPS ölçümleri yapılmıtır. Inter sismik deformasyon ve bölgeyi etkileyen diğer depremlerin kosismik deformasyon etkileri giderildikten sonra, 1944 Gerede depreminin neden olduğu kosismik yer değitirmeler, yeniden hesaplanmıtır (ekil 129).

Yapılan çalımada, 4,40 ± 0,11 m sağ yanal ve 1,02 ± 0,17 m normal atıma sahip bir yırtılma yüzeyi ortaya konmutur. 191 km uzunluğunda ve 16 km derinliğinde olan bu yırtılma yüzeyi K76°D doğrultulu olup yer yer kuzeye ve bazende güneye 85° ± 5° eğimlidir. 1 ubat 1944 depreminin jeodezik skaler momenti (Mo)= 4.02x1020 Nm, jeodezik moment magnitüdü ise (Mw) 7,74 olarak yeniden hesaplanmıtır. Yırtılma yüzeyi aağı yönde yaklaık 28 km derinliğe kadar geniletildiğinde önemli kayma dağılımı elde edilmitir. Ayrıca, Gerede fay zonundan kaynaklanabilecek büyük bir depremin jeodezik ve jeolojik verilere göre yinelenme aralığı da sırayla 232 ± 25 yıl ve 266 ± 35 yıl olarak yeniden hesaplanmıtır (Ayhan ve Koçyiğit, 2009).

166 166

ekil 128. 01.02.1944 Gerede depreminde çizgisel bir hatta dizili olan ağaçlar 7,16 m sağ yanal olarak ötelenmitir. Bakı GGD (Ayhan ve Koçyiğit, 2009).

Çankırı ilçesi Bayram ören ilçesinin 20 km doğusunda balayarak Abant gölüne kadar devam eden yüzey kırığı üzerinde 19 noktada ölçülen yanal atım miktarları 0,77,16 metre arasında değimektedir (ekil 130). 1969 yılından gününümüze kadar çeitli aratırmacılar tarafından yapılan jeolojik çalımalarda yüzey kırığının 166191 km uzunluğunda olduğu, 01 ubat 1944 depremi ile gerçekleen maksimum yer değitirme miktarlarının ise 3,58,25 m arasında olduğu hesaplanmıtır (Tablo 13).

ekil 129. 1 ubat 1944 Gerede depremi yüzey kırığı izi boyunca modellenen jeodezik ve jeolojik atım profilleri. Kırmızı renkli profil jeolojik olarak ölçülen atım profilidir. Kullanılan kısaltma açıklamaları, Ab:Abant, Bo:Bolu, Ge: Gerede, Đsm: Đsmetpaa ve Ba: Bayramören yerleim birimleri (Ayhan ve Koçyiğit, 2009).

167167

ekil 130. 1 ubat 1944 Gerede depreminde oluan yüzey kırığının basitletirilmi haritası. Yüzey kırığı üzerinde yanal atım miktarları (hata payı ±0,1m) ölçülmütür. Episantr noktaları Ergin ve diğ. (1967) ve Gençoğlu ve diğ. (1990) tarafından önerilen noktalardır (Ayhan ve Koçyiğit, 2009).

168

168

Tabl

o 13

. 1

ubat

194

4 G

ered

e de

prem

ine

ait s

ism

oloj

ik v

e yü

zey

kırı

ğı p

aram

etre

leri

. Par

ante

z iç

erisi

ndek

i Ms a

nd M

w h

esap

lanm

asın

da M

o (d

yn.c

m) f

ayda

lanı

lmı

tır.

Ms=

(2/3

) (lo

g10(

Mo)

– 1

6.14

) (Ek

stro

m &

Dzi

ewon

ski 1

988)

ve

Mw=

(2/3

)log1

0(M

o /1

.e7)

– 6

(WG

CEP

, 199

5). a

–32

km g

eni

liğin

de d

ağılm

ı k

aym

a m

odel

i kul

lanı

lara

k he

sapl

anm

ıtır

(Ayh

an v

e K

oçyi

ğit,

2009

).

Ref

eran

slar

(Ver

inin

Tür

ü)

Dat

a Ty

pe

(Enl

em)

Latit

ude

(Der

ece)

(Boy

lam

) Lo

ngitu

de

(Der

ece)

(Doğ

rultu

) St

rike

(Der

ece)

(U

zunl

uk)

Leng

th (k

m)

(Gen

ilik

) W

idth

(km

)

(Eği

m)

Dip

(D

erec

e)

(Orta

lam

a D

oğru

ltu A

tım)

Ave

rage

Stri

ke

Slip

(m)

(Orta

lam

a Eğ

im

Atım

) Ave

rage

D

ip S

lip(m

)

(Mak

sim

um

Doğ

rultu

Atım

) M

axim

um

Strik

e Sl

ip(m

)

Ms

Mw

M

0 (1

020N

m)

Ket

in (1

948)

Ergi

n ve

diğ

. (1

967)

; Ket

in (1

969)

G

eolo

gic

Isos

eism

al

40.8

32

.2

75

180

1

3.5

7.4

(7.4

9)

(1.7

4)

Am

bras

eys &

Zat

opek

(l9

69);

Am

bras

eys (

1970

) G

eolo

gic

41

33

19

0

3.

5 7.

6

(3.4

7)

Dew

ey (1

976)

Se

ism

ic

41.1

33

.22

7.

3 (7

.39)

(1

.23)

Bon

illa

ve d

iğ. (

1984

); Li

enka

empe

r (19

84)

Seis

mic

G

eolo

gic

17

7

7.52

(7

.55)

(2

.63)

Jack

son

& M

cKen

zie

(198

8)

Seis

mic

41

.1

33.2

75

21.6

90

7.4

(7.5

67.

76)

2.16

4.3

1

Wel

ls& C

oppe

rsm

ith (1

994)

G

eolo

gic

18

0 20

3.6

7.5

7.59

2.

7

Wel

ls &

Cop

pers

mith

(199

4)

Empi

rical

191

21.0

4

4.2

8.

25

(7.6

2)

7.71

(3

.67)

Am

bras

eys &

Jack

son(

1998

) G

eolo

gic

40.9

32

.6

75

160

1

3.7

7.3

(7.3

9)

(123

)

Kon

do v

e di

ğ. (2

005)

G

eolo

gic

18

0

3.

4

6.3

Ayh

an v

e K

oçyi

ğit (

2009

) G

eolo

gic

75

195

4.37

7.16

Ayh

an v

e K

oçyi

ğit (

2009

) U

nifo

rm S

lip

Geo

detic

40

.81

32.2

3 76

19

1 16

85

4.

4 ±

0.11

1.

02±0

.17

7.41

a (7

.65)

7.

74

4.02

169169

5.4.2.7 Varto, Mu Depremi (31.05.1946)

Varto (Mu) ve Hınıs (Erzurum) ilçelerinde hissedilen ve 39,290K41,210D koordinatlarında Ms 5,76 (Gündoğdu, 1986; Ambraseys, 1975) büyüklüğünde meydana gelen deprem sonucunda geniliği 78 km, uzunluğu ise 30 km olan bir bölge etkilenmitir. 10 km derinliğinde oluan deprem sonucu Leylek dağı kuzeyinde K450B doğrultulu yüzey kırığı meydana gelmitir (ekil 131). Sağ yönlü doğrultu atımlı faylanma sonucu 15 cm yatay atım gelimitir (Gündoğdu, 1986).

ekil 131. 31.05.1946 tarihli VartoÜstükran depreminde oluan fayın konum haritası (Taman, 1946).

5.4.2.8 Kurunlu, Çankırı Depremi (13.08.1951)

13.08.1951 tarihli Kurunlu (Çankırı) depremi, Kuzey Anadolu Fay zonunun 28 km, Kurunlu yerleiminin ise 15 km güneyinde, 40,70K33,30D (DAD) koordinatlarında, 6,9 (Mw) (Pamir ve Akyol, 1943; Ambraseys, 1988; Pınar, 1953) büyüklüğünde ve MSK(I)=VIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 132 ve 133). Deprem sonucu 40 km (Barka ve KadinskyCade, 1988) (Ambraseys, 1988; 32km) uzunluğunda yüzey kırığı, bu kırık üzerinde ise 5060 cm yatay, 30 cm düey yer değitirmeler meydana gelmitir.

170

170

ekil 132. 13.08.1951 Kurunlu, Çankırı depreminin 1/250.000 ölçekli Çankırı NK3615 diri fay paftasında konumu.

ekil 133. 13.08.1951 Kurunlu, Çankırı depremi ile tetiklenen faylar (Gündoğdu, 1986).

171

171

5.4.2.9 Yenice, Gönen, Balıkesir Depremi (18.03.1953)

18 Mart 1953 tarihinde meydana gelen YeniceGönen Depremi, Kuzey Anadolu Fayının en batıdaki uzantısı olan YeniceGönen fayı üzerinde, 39,90K27,40D (DAD), 39,99°K27,36°D (BÜKRDAD), 40.08°K27.50°D (Taymaz ve diğerleri, 1991) koordinatlarında 7,27,3 (Ms) (Ketin ve Roesli, 1954; McKenzie, 1972; Barka ve KadinskiCade, 1989; Dewey, 1976; Eyidogan, 1988) büyüklüğünde gerçeklemitir (ekil 134).

ekil 134. 18.03.1953 YeniceGönen yüzey kırığının 1/250.000 ölçekli Balıkesir NJ353 ve Bandırma NK3511b diri fay paftalarındaki konumu (Emre ve diğ., 2011).

Herece (1990) tarafından deprem sırasında, YeniceGönen arasında yüzeyde 50 km (Dirik ve diğ.,

2008;60 km, Emre ve diğ., 2011;67 km) uzunluğunda, KDGB yönlü sağyanal doğrultu atımlı bir kırık hattının gelitiği belirtilmitir.

Ketin ve Roesli (1953)’nin yaptıkları çalımada, stabilize yol ve benzeri özellikli çizgisel yapılarda, sağ yanal yatay yer değitirme miktarı 1,54,3 m arasında ölçülmütür (ekil 135 ve 136).

Dirik ve diğerleri (2008) tarafından YeniceGönen deprem yüzey kırığı 8 ayrı segmente ayırılmıtır. Bu segmentler, batıdan doğuya doğru Kerpiçlik, Baalan, Sazak, Yenice, SeyvanKarasu, OrtaobaGaybular, Muratlar ve Gönen segmentleridir (ekil 137). Uzunlukları 2 ile 16 km arasında değien bu segmentler batıdan doğuya doğru sırasıyla 780 m geniliğinde serbestleen/geveyen sıçrama (releasing stepover), 550 m geniliğinde serbestleen sıçrama, 19º açı ile sıkıtıran büklüm (restraining bend), fayın doğrultusunda değiim, 1250 m genilikte sıkıtıran sıçrama (restraining stepover), 17º açı ile sıkıtıran büklüm ve fayın kollara ayrılması (branching) özellikleri ile birbirlerinden ayrılmıtır.

172172

ekil 135. 1953 YeniceGönen depremi sonucu oluan enecholon kırıkları ve sağ yanal ötelenmeleri gösteren çizim ve fotoğraflar (Ketin ve Roesli, 1953).

ekil 136. 18.03.1953 YeniceGönen depremi sonucu oluan yüzey kırığı (Ketin ve Roesli, 1953).

173

173

eki

l 137

. 195

3 Y

enic

eG

önen

Dep

rem

i yüz

ey k

ırığ

ı üze

rind

eki s

egm

enta

syon

lar.

195

3 de

prem

i fay

düz

lem

i çöz

ümü

(Mc

Ken

zie,

197

2) h

arita

üze

rind

eki k

onum

u (D

irik

ve

diğ.

, 200

8).

174 174

1953 YeniceGönen depremi yüzey kırığı üzerinde derelerden, kanallardan, bahçe ve tarla

sınırlarından ölçülen sağ yanal atım değerleri 65 cm ile 495 cm arasında, düey bileen ise 30 cm ile 175 cm arasında değimektedir. Fay zonu boyunca gözlenen kümülatif yer değitirme miktarları ise 6,8 m ile 38 m arasındadır. Yüzey kırığı üzerinde 1953 depremine ait sağ yanal atım miktarları, kümülatif atım değerleri ve YeniceGönen fay zonu üzerine düen tarihsel deprem kayıtlarına göre en az 3 depremin varlığı tespit edilmitir (Dirik ve diğ., 2008).

Biga yarımadasındaki kuzeydoğugüneybatı yönlü sağyanal doğrultu atımlı faylar KAF’ın bu yörede en güneybatıdaki uzantılarını olutururlar. YeniceGönen fay zonu bu açıdan değerlendirildiğinde, Gönen'in güneybatısından balar Yenice'ye doğru uzanır. Bir baka deyile, MuratlarKumköy'den Yenice'ye doğru uzanan kuzeydoğugüneybatı yönlü kırık sistemi sağyanal doğrultu atım özelliğinde olup, bu yönüyle KAF’ın bir parçasıdır (ekil 138).

ekil 138. 1953 YeniceGönen depremi yüzey kırığı ve bölgenin jeolojisi (Bingöl ve diğ., 1973; Ergül ve diğ., 1990; Gözler ve diğ., 1984; Duru ve diğ., 2006 ; Dirik ve diğ., 2008).

Emre ve diğ (2010)’nin 1/250.000 ölçekli diri fay haritalarının oluturulması için yaptıkları

çalımada; YeniceGönen fayını, Tütüncü (BalıkesirGönen) ile Sazak (YeniceÇanakkale) köyleri arasında toplam 67 km uzunluğunda K450D doğrultulu sağ yanal doğrultu atımlı bir fay olarak tanımlamılardır. 1953 depremi ile oluan YeniceGönen depremi yüzey kırığı Emre ve diğ. (2011) tarafından üç alt geometrik bölüme ayrılarak incelenmitir. Bunlar, güneybatıdan kuzeydoğuya doğru K75°D doğrultulu ve 14 km uzunluğunda Sazak segmenti, 29 km uzunluğunda Çakır segmenti ve Muratlar segmentleri olarak adlandırılmıtır. Kuzeydoğu ucunda yüzey kırığı DB, GönenYenice arasında ise KDGB genel doğrultuludur. Sazak ve Çakır segmentleri 5 km uzunluğunda ve 2,5 km geniliğinde sağ yönlü sıçrama ile birbirinden ayrılmıtır. Fayın genel doğrultusundan 40’lik bir değiim izlenmitir. Fayın Çakır ve Muratlar segmentleri ise 4 km uzunluk ve 1 km genilikte sola sekmeli sıkımalı bir büklüm ile birbirinden ayrılmıtır. Fayın genel doğrultusunda 100’lik bir değiim izlenmitir. Bu fayın ortalama uzun dönem kayma hızı 1,5 mm/yıl olarak önerilmitir.

175175

5.4.2.10 Abant, Bolu Depremi (26.05.1957)

Abant (Bolu) Depremi, 26 Mays 1957 tarihinde Kuzey Anadolu Faynn bat bölümünde, doğu marmara bölgesindeki uzants olan Dokurcun fay üzerinde, 40,70K-31,20D BCIS (Ylmaz, 1991), 40,670K-310D (DAD) koordinatlarnda, 7,1(Ms) (Ambrasey, 1981; Ylmaz, 1991) büyüklüğünde ve MSK(I):IX şiddetinde gerçekleşmiştir (Şekil 139). Oluşan deprem krğ, 01.02.1994 Gerede (Bolu) deprem krğnn bat ucunda KAF boyunca Abant Gölü yaknndan 40 km batya Dokurcun vadisine kadar uzanmaktadr. Krğn toplam uzunluğu 40 km’dir.

Cantez (1969) tarafndan depreme neden olan fayn doğrultu ve eğimini K710D/650GD, kayma açsn ise 2400 olarak saptamştr. 01.02.1944 Gerede deprem krğnn bat ucundan başlayan 1957 yüzey krğ tarafndan paleo ve neotektonik yaplar kesilmiş olup, faylanma sonucu taze fay şevleri oluşmuştur. Mudurnu nehrinin kanal Taşkesti yaknlarnda KAF tarafndan 2750 m sağ yanal olarak ötelenmiştir. Bu ötelenme Taşkestinin 1 km güneyinde Mudurnu nehrinin bugünkü yatağnn fay tarafndan ilk kesildiği yer ile Çayköyün kuzeyinde ikinci kesildiği yer arasndaki mesafedir. Burada KAF’n ortalama kayma hz 0,5-1cm hesaplanmştr. 1957 ve 1967 deprem krklar Mudurnu nehir yatağnda 20-80 cm arasnda değişen sağ yanal ötelenmeler meydana getirmiştir (Ylmaz ve diğ., 1991).

1957 oluşan yüzey krğ Abantayağ deresinden başlayarak, Abant gölünün kuzey kenarn takiben bat ve güneybat istikametinde ilerleyerek, Güney-İğneciler-Tekfurlar köylerinden geçerek Dokurcun yakn doğusuna kadar devam etmektedir (Ketin, 1969). Sağ yanal doğrultu atml dokurcun fay üzerinde, Abantayağ deresinde 1,40 m, İğneciler yaknnda ise 1,60 m’lik yatay atmlar ile 0,35-0,4 m’lik düşey atmlar ölçülmüştür. Ayrca, 1957 krğnn büyük bir ksm 22.07.1967 Mudurnu (Bolu) depreminde ikinci kez çalşmştr.

Şekil 139. 26.05.1957 Abant-Bolu Depremi yüzey krğnn 1/250.000 ölçekli Adapazar NK36-13 diri fay paftasndaki konumu. (Emre ve diğ., 2011).

5.4.2.11 Manyas, Balkesir Depremi (06.10.1964)

Manyas (Balkesir) Depremi, 06 Ekim 1964 tarihinde Kuzey Anadolu Faynn en batdaki uzants olan Manyas Fay Zonu 400K-280D koordinatlarnda, 6,8 (Ms) (Ketin, 1966 ve 1969; Öcal ve diğ.,

176176

1968, Erentöz ve Kurtman, 1964) büyüklüğünde ve MSK(I):VIIIIX iddetinde gerçeklemitir (ekil 140).

Depremin meydana geldiği Manyas fay zonu YeniceGönen Fayı ile Abant (Bolu) fay arasında yer almaktadır. Faylanmanın mekanizması, Ketin (1964)’e göre sağ yönlü doğrultu atım karakterinde iken McKenzie (1972) ile Stewart ve Kanamori (1982)’e göre tam normal fay (pure normal fault) karakterindedir.

Herece (1985 ve 1988)’e göre; 1964 Manyas depremini oluturan faylanma, 1953 YeniceGönen deprem kırığının doğudaki devamı değildir. Bu kırığın doğrultu atım karakterli olmayıp, BursaGönen grabenine ait eğim atımlı bir fay olduğunu belirtmektedirler.

1964 depremi bilhassa Manyas gölü güneyindeki geni düzlükler üzerinde özellikle Salur, BölceağaçKızılcaağaç çevresinde KBGD yönlü (hareket istikameti ile 420650 derecelik açı yapan) kademeli (en echelon) kırık ve çatlaklar gözlenmitir. Bu kırık ve çatlakların açıklıkları 0,10,5 m, boyları ise birkaç metre ile 3040 m arasında değimektedir (Ketin, 1964). Oluan çatlaklar doğubatı istikametli episantral saha ekseni ile 260 ile 550 derecelik açılar yapmaktadır (Ketin, 1964).

ekil 140. 6 Ekim 1964, Manyas, Balıkesir 1964 depremi yüzey kırığının 1/250.000 ölçekli Bandırma NK3511b diri fay paftasındaki konumu (Emre ve diğ., 2011).

McKenzie,1972 göre; odak mekanizması çözümü, tam normal faylanma vermekte olup, esas

düzlemin doğrultu ve eğimi K580B360KD, yardımcı düzlemin doğrultu ve eğim değeri ise K580B,540GB’dır. 1964 depremi sonucu yüzeyde kayma gösteren bir faylanma gözlenmemesine rağmen özellikle alüvyon ve düz kesimlerde tansiyon/açılma çatlakları gözlenmitir. Barut (1964) tarafından yapılan çalımada, özellikle Salur kasabası ve Bölceağaç köyünde muhtelif lokasyonlarda 518 cm dikey atımlı 810 cm ile 80 cm arasında açıklıklara sahip 100200 m uzunlukta yarıkların varlığı tespit edilmitir (ekil 141 ve 142).

177177

ekil 141. 6.10.1964 Manyas depreminde Bölceağaç (Manyas) köyü çevresinde 810 cm ile 80cm açıklığa ve 100200m uzunluğa sahip yarıklar (Barut, 1964).

ekil 142. Susurluk ilçesine bağlı kepekler ılıcası ile Mürvetler deresi arasında, zeminde yanal yayılmalar sonucu oluan açılma çatlakları (Barut, 1964).

178178

5.4.2.12 Varto, Mu Depremi (19.08.1966)

Varto (Mu) Depremi, 19.08.1966 tarihinde Varto fayı üzerinde, 39,20K41,40D koordinatlarında, 6,8 (Ms) (Ambraseys ve Zapotek, 1968; Wallace, 1968) büyüklüğünde ve MSK(I):IX iddetinde gerçeklemitir (ekil 143). Depremin derinliği 26 km olup, oluan faylanmanın ortalama uzunluğu 35 km’dir. Ayrıca 20.08.1966 tarihinde 39,30K41,20D koordinatlarında 6,2 (Ms) büyüklüğünde ikinci bir deprem daha olumutur.

1966 deprem(ler)i sonucu oluan çatlaklar birkaçyüz metre uzunlukta olup, K650700B uzanımlıdır. Varto’nun 3 km kuzeyi ile Leylek tepesinin güneybatı ve kuzeydoğu yamaçlarında oluan çatlaklar 300 m genilik ve 6 km uzunluktaki bir zonda belirmitir (Ambraseys ve Zapotek, 1967; Wallace, 1968).

Oluan çatlaklar topografyanın kontrolü altında gelimemitir. Dağları ve vadileri keserek ilerleyen bir hat halinde uzanırken kütle hareketleri ile bu hat değiikliğe uğramıtır (ekil 144, 145, 146 ve 147). Oluan çizgisel çatlaklar 0,31 m arasında bir geniliğe sahiptir. Aratırıcılar tarafından yapılan gözlemlerde K650700B gidili çizgisel çatlakların 2030 m genilikte ve 500 m uzunlukta çukura benzer depresyonlar eklinde yan yana uzandıkları, oluan bu çatlakların gidilerine göre 1 metreden fazla olmayan bir genileme/açılma ve 2030 cm’lik sağ yanal doğrultu atım gösterdiği tespit edilmitir. Varto bölgesinde depremin diğer etkileri ise yer kaymaları ve kaynaklar ile yeraltısuyu seviyesindeki değiimlerdir (Ambraseys ve Zapotek, 1967; Wallace, 1968).

ekil 143. 19.08.1966 Varto depreminin 1/250.000 ölçekli diri fay haritasındaki yaklaık konumu.

179179

ekil 144. 1966 depremi sonucu oluan 3 çatlak zonuna ait taslak harita (Wallace, 1967).

ekil 145. Güneybatı çatlak zonunda kademeli (en echelon) çatlakların haritası. Noktalı yerler alçak tepelerdir. Çatlağın yukarı çıkan kesimleri U, aağı düen kısımları ise D simgesi ile gösterilmitir. Ölçümler hendeğin yüksekliğinin ve çatlağın geniliğini göstermektedir (Wallace, 1967).

180180

ekil 146. 1966 deprem sonucu oluan güneybatı kırık zonunun (kırmızı oklar) uçaktan çekim fotoğrafı (ölçek için mavi oklarla gösterilen tekerlek izleri) (Wallace, 1967).

ekil 147. Varto’nun 3 km kuzeybatısındaki kuzey doğu çatlak zonu boyunca yer alan geni yer kaymasının balangıcı (Wallace, 1967).

181181

5.4.2.13 Mudurnu, Bolu Depremi (22.07.1967)

Mudurnu (Bolu) Depremi, 22 Temmuz 1967 tarihinde Kuzey Anadolu Fayının batıdaki uzantısı olan Mudurnu fayı üzerinde, 40,60K310D (40,670K30,670D, Yılmaz, 1991; 40,570K30,80D, Ambraseys ve Zapotek, 1969) koordinatlarında, 6,8 (Ms) (Yılmaz,1991) (7 (Ms), Ambrasey, 1968 ve 1981) büyüklüğünde gerçeklemitir. Oluan deprem kırığı, 1957 Abant Deprem kırığının doğu ucunun 7 km batısında yer alan Yukarıgüney köyü yakınlarından balayıp, Mudurnu vadisi boyunca 70 km batıda Sakarya nehri doğusunda yer alan Boğazköy’e kadar uzanmaktadır. Kırığın toplam uzunluğu 70 km’dir (ekil 148).

1967 depreminin meydana geldiği bölge Sakarya ili güneyindeki Geyve, Akyazı kasaba ve köyleri, Hendek, Sapanca ve Karasu civarıdır. En fazla hasar Sakarya il merkezi, Geyve ve Akyazı’da meydana gelmitir.

Kalafatçıoğlu (1968) tarafından yapılan çalımada, sağ yanal atım karakterindeki faylanma neticesinde, ana kırık zonu ile 100400 derecelik açılar yapan ve birbirlerine paralel (en echelon) yarıkların gelitiği belirtilmektedir. Ayrıca, Adapazarı’nda Sakarya nehri üzerindeki bir köprü civarındaki alüvyonda meydana gelen ve birbirine paralel (en echelon) olan yarıklar K600D yönelimlidir. Yarıkların boyları 10100 m arasında olup, genilikleri 1520 cm arasındadır. Adapazarı Geyve yolu üzerinde 200 m uzunluğa sahip, 5060 cm geniliğindeki yarıkların yönelimlerinin KD yönelimli olduğu saptanmıtır. Sakarya ilinin 10 km güneyinde Aağı Kirazca köyünün yandan geçen Sakarya Nehri kenarında 240 cm geniliğinde yüzlerce metre uzunluğunda birbirine paralel yarıklar meydana gelmitir. Bu yarıkların sağ bölümlerinde 15 cm’lik düümler gözlenmitir. Aynı mevkide nehirden 100 m iç kısımlarda kum fıkırmaları, kum tepecikleri ve kum akmaları gözlenmitir. Fındıksuyu köyü altından geçen tren yolu kenarında K200B doğrultulu 2 cm eninde lineer yarıklar, Geyve yolu boyunca asfalt üzerinde birbirine paralel ve doğrusal kırıklar, Akyazı ilçesinin Kuzuluk köyü kuzey kenarındaki vadi içlerinde ise KB yönelimli yarıklar meydana gelmitir (Kalafatçıoğlu,1968).

ekil 148. 22.07.1967 Mudurnu Bolu depreminin 1/250.000 ölçekli diri fay haritasındaki yaklaık konumu ve farklı çalımacılara göre deprem episanrının koordinatları.

182 182

Bölgenin en önemli akarsularndan Mudurnu nehri, Taşkent’in 1 km güneyinden fay zonu içerisine girer. Bu kesimde fayn güney kolu tarafndan kesilerek GB-KD istikametinde akş gösterir. Nehir ikinci kez, Taşköprü’nün hemen kuzeyinde 1957 ve 1967 deprem krklar tarafndan kesilerek fay vadisi boyunca DB istikametinde akşn sürdürür. Mudurnu nehrinin yatağ KAF tarafndan yaklaşk 2750 m sağ yanal olarak ötelenmiştir (Şekil 149 ve 150) (Ylmaz, ve diğ., 1991).

Şekil 149. Taşkesti-Çayköy arasnda Mudurnu nehrinin KAF tarafndan sağ yanal ötelenmesi (Ylmaz, ve diğ., 1991).

Şekil 150. Mudurnu nehrinin KAFZ’u tarafndan ötelenmesi sonucu meydana gelmiş teras seviyeleri (Ylmaz, ve diğ., 1991).

Ylmaz ve diğerleri (1991) tarafndan yaplan çalşmada, Taşkestinin bulunduğu bölgede Kuzey

Anadolu Faynn (KAF) kuzey ve güney olmak üzere iki kola ayrldğn, bu bölgede Mudurnu nehrinin yatağnn iki kol tarafndan ötelendiği tespit edilmiştir. 1957 ve 1967 deprem krğnn içinde yer aldğ kuzey kolun Nehir yatağnda meydana getirdiği ötelenme miktar güney kolunkinden daha fazladr.

183183

Kuzey kol üzerinde 4 ayrı teras seviyesi olumutur. Bu teras seviyeleri ana faya doğru birbirlerine yaklaırken fayın güneyinde açılan bu teraslar birbirinden uzaklamaktadır. Takestinin yaklaık 1km kuzeydoğusunda Mudurnu nehrinin hemen yakınında bulunan bu teraslardan alt seviyede bulunan teras fayın güney bloğunda 7m kadar yükselmitir.

Mudurnu vadisi nehir yatağı, 1957 (Abant) ve 1967 (Mudurnu) depremlerinde 120 cm ve 190 cm sağ yanal olarak ötelenmitir (Demirta,1992).

Kuzey Anadolu fayı boyunca oluan depremlerin odak mekanizması çözümleri fayın doğu kesimlerinde doğrultu atımlı çözümler verirken faylanmanın batı kesimlerinde doğrultu atımın yanında eğim atım bileeninin de varlığı görülmektedir (Jackson ve Mckenzie, 1984). 1967 depreminin odak mekanizması çözümlerinde doğrultu atımlı bir faylanma gösterirken artçı oklar eğim atımlı bir mekanizma göstermektedir.

5.4.2.14 Bartın Depremi (03.09.1968)

Bartın Depremi, 3 Eylül 1968 tarihinde, 41,80K32,30D koordinatlarında, 6,6 (Ms) (Alptekin ve diğ., 1985) büyüklüğünde gerçeklemitir (ekil 151 ve 152). Oluan depremin episantrı Amasra’nım 10 km kuzeyidir. Sismograflardan elde edilen kayıtlar kullanılarak yapılan fay düzlemi çözümüne göre oluan faylanma, ters bileeni olan doğrultu atımlı bir faylanmadır.

Bartın depreminin yüzeyde oluturduğu deformasyonlar yanal yayılma ve çökmelerdir. Ova köyünde ve Çakraz köyünün 1 km güney doğusunda K400500D doğrultulu 6570 metre uzunluğunda çatlaklar olumutur. Bartın çayı boyunca yanal yayılma sonucu gelien çatlakların geniliği 6070 cm, düeydeki yer değitirmesi 40 cm olarak ölçülmütür (Kalafatçıoğlu, 1969).

Weeding (1968)’de yapmı olduğu gözlemlerinde; depremde binalarda, yollarda ve liman çevresinde çatlak ve yarıkların olutuğunu belirtmektedir (ekil 153). Oluan çatlaklar güneybatı kuzeydoğu doğrultusunda uzanmaktadır. Aratırıcı tarafından Çakraz köyünün güneyindeki Gegen köyü yakınında KD yönlü birkaç metre boyunda ve 40 cm eninde, 10 metreyi akın derinlikte bir çatlak olutuğu belirtilmektedir. Ayrıca deprem sonucu oluan ilk tama dalgasının (liman çevresinde), kara yönünde 100 m, ikinci tama dalgası ise kara yönünde 5060 m ilerlediği aratırıcı tarafından belirtilmitir.

ekil 151. Bartın Amasra yer sarsıntısının haritası (Weeding, 1969).

184184

ekil 152. 1968 Bartın depremi sonrasında meydana gelen yüzey deformasyonları (Kalafatçıoğlu, 1969).

185185

ekil 153. Amasra büyük liman bölgesinde ikinci dalga bordürü (Weeding, 1969).

5.4.2.15 Alaehir, Manisa Depremi (28.03.1969)

Alaehir Depremi, 28 Mart 1969 tarihinde, Kandilli Rasathanesinin kayıtlarına göre 10 km derinliğinde, 38,3K28,5D koordinatlarında, 6,5 ((Ms) Ketin ve Abdüsselamoğlu, 1969) (6,9 (Ms), aroğlu ve diğ., 1987) büyüklüğünde gerçeklemitir (ekil 154). Oluan depremin episantrı Alaehir’in 5 km güneyidir. Deprem sonucu, 36 km uzunluğunda yüzey faylanması olumutur (Ketin ve Abdülselamoğlu, 1969).

Deprem, Alaehir vadisinde en uzunu 12 km olan toplam 6 fay üzerinde gelimitir. Blokların hareketi fayın eğim yönünde gerçeklemi olup, tavan blok fayın eğim yönünde 3035 cm hareket etmitir. Deprem sonucu oluan yüzey çatlakları ekil 155’de gösterilmitir (Arpat ve Bingöl, 1969).

Ambrasey (1975;1978), tavan blok tarafındaki ova içerisinde düey yönde 1 m, yatay yönde ise 20 cm’lik bir yatay yer değitirmenin olduğunu belirtmektedir. Oluan faylanma McKenzie (1972)’nin yaptığı odak mekanizma çözümüne göre fayın doğrultusu K790B ve fay düzleminin eğimi ise 290 olup, normal bir faylanma elde edilmitir.

Alaehir depreminde gözlenen olaylar, Kemaliye köyünde kaya dümesi/devrilmesi, Piyadeler köy yolunda fay düzleminde 1 m normal eğim atım, Gediz vadi tabanında çamur volkanları, sığ su akiferlerinde artezyen ve akifer basıncı sonucu adi su kuyularının üç gün artezyen yapması vb. olaylar olarak sıralanabilir (Karamanderesi, 2000).

186

186

eki

l 154

. Ala

ehi

r de

prem

inin

1/2

50.0

00 ö

lçek

li Đz

mir

NJ3

57

ve U

ak

NJ3

58

nolu

dir

i fay

paf

tala

rı ü

zeri

ndek

i kon

umu

Đzm

ir (M

TA, 2

012)

187

187

ek

il 15

5. 2

8.03

.196

9 A

lae

hir

depr

emin

de m

eyda

na g

elen

yüz

ey k

ırık

ları

nın

konu

mu

(Arp

at v

e B

ingö

l, 19

69).

188

188

5.4.2.16 Gediz Kütahya Depremi (28.03.1970)

Gediz depremi, 39,10K29,40D koordinatlarında, 7,1 (Ms) (Ambraseys ve Tchalenko, 1972); 7,2

(Ms) (Bonilla, 1979), 6,8 (Ms) (DAD) büyüklüğünde, I=IX iddetinde 15 km derinliğinde meydana gelmitir (ekil 156). 1970 depremi sonucu yüzeyde, kaya dümeleri, heyelanlar, çatlak ve kırık yapıları gelimitir. Deprem sonucu gelien yüzey kırıkları KBGD ve DB istikametlerinde uzanımlar göstermesine rağmen, hâkim uzanımları KBGD istikametinde GedizEmet fayına paralel olarak gelimitir.

ekil 156. 28.03.1970 Gediz Kütahya depremi yüzey kırığının 1/250.000 ölçekli Kütahya NJ354 ve Uak NJ358 nolu diri fay paftaları üzerindeki konumu Đzmir (MTA, 2012).

Depremin tetiklediği toprak kaymaları ve yangınlar büyük hasarların olumasına neden olmutur

(ekil 157). Eğim atımlı normal fay karakterinde olan ve 45 km (Bonilla, 1979) uzunluğa sahip Erdoğmu

Hamamlar fayının kırılması ile kırık yüzeyinde 45 cm yatay hareket, 230280 cm arasında ise düey yer değitirme meydana gelmitir (Ambraseys ve Tchalenko, 1972). Odak mekanizması çözümleri verev atımlı normal bir faylanmayı göstermektedir. Ayrıca, yüzey faylanması düzensiz bir desen sunmaktadır (ekil 158).

189189

ekil 157. 1970 Gediz depreminde meydana gelen heyelanların Akçalan köyündeki etkileri.

ekil 158. 28 Mart 1970 tarihli Gediz depremine ait yüzey faylanmasının harita gösterimi (Ambraseys ve Tchalenko, 1972).

190 190

Grabert (1971) tarafından yapılan çalımada, süreksiz yüzey kırıklarının uzunluklarının 0,35,5

km arasında değitiği ölçülmütür. Gümeleköy’ de ise kırığın uzunluğunun 10 km’den büyük olduğu belirtilmitir. Faylanma sonucu maksimum düey atım 2,75 m, yatay atım ise 40 cm ölçülmütür (Tablo 14). ekil 159, 160 ve 161 Gediz depreminde meydana gelen yüzey kırığını göstermektedirler.

Tablo 14. Gediz depremi sonucu yerleim birimlerinde meydana gelen yanal ve düey yer değitirmeler (Grabert, H. 1971)

Yerleim

Birimi

Oluan Kırığın Uzunluğu

(km)

Düey Atım

(cm)

Yatay Atım

(cm) Zemin Türü

Gümeleköy >10km 20120 020 Kaya ve Gevek

Sediment

Sazköy 3 010 pek az Kaya ve Gevek

Sediment

Aıkpaa 3,5 10275 040 Kaya ve Gevek

Sediment

Akçaalan 0,3 20 0 Kaya

Tuzluburu 0,5 225 Gevek malzeme

Pınarbaı 5,5 2060 010 Kaya ve Gevek

Sediment

Nennikırı 3 110 20 Gevek malzeme

ekil 159. Erdoğmu köyü yakın batısında meydana gelen yüzey kırığı (yaklaık DB gidili), BGB ya bakı (fotoğraf, Prof. Dr. Jamos Jackson) .

191191

ekil 160. ekil 159’deki kırığa diğer taraftan bakı (yaklaık D’ya) (fotoğraf, Prof. Dr. Jamos Jackson).

ekil 161. ekil 160'daki yüzey faylanmasının depremden yaklaık 40 yıl sonra, güncel durumu.

192192

5.4.2.17 Burdur Depremi (12.05.1971)

12 Mayıs 1971 Burdur Depremi, K50°D uzanımlı sağ yanal bileene sahip, eğim atımlı Burdur fayı üzerinde, 37,60K30,10D (DAD) koordinatlarında, 6,2 (Ms) büyüklüğünde, MSK(I)=VIIVIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 162). Deprem sonucu 22 km uzunluğunda yüzey kırığı (MTA, 2011) olumutur. Faylanma sonucu 30 cm düey yer değitirme meydana gelmitir (Ambraseys, 1988).

1971 tarihli Burdur depremi sonucu, arazide 56 km uzunluğunda tansiyon çatlak ve yarıkları, 3040 cm derinliğinde ve 5070 cm geniliğinde elipsoit ekilli kum ve çamur fıkırmaları ve konileri olumutur. Ayrıca, yeraltı suyu seviyesinde 23 m yükselimler gözlenmitir (ekil 163).

ekil 162. 12.05.1971 Burdur depremi yüzey kırığının 1/250.000 ölçekli Isparta NJ369 nolu diri fay paftası üzerindeki konumu Đzmir (MTA, 2011).

ekil 163. 1971 tarihli Burdur depremi sonucu oluan tansiyon çatlakları ve kum fıkırmaları (DAD, 1971. Burdur deprem raporu).

193

193

5.4.2.18 Göynüksuyu, Bingöl Depremi (22.05.1971)

22 Mayıs 1971 GöynüksuyuBingöl Depremi, K45°D uzanımlı sol yanal doğrultu atımlı DAF üzerinde, 390K40,70D (Taymaz ve diğ., 1991; Seymen ve Aydın, 1972) koordinatlarında, 6,8 (Ms) büyüklüğünde, MSK(I)=VIIIIX iddetinde gerçeklemitir (ekil 164). Deprem sonucu 35 km (Emre ve diğ., 2012; 38 km) uzunluğunda yüzey kırığı olumutur. Faylanma sonucu 25 cm yatay yer değitirme meydana gelmitir (Taymaz ve diğ., 1991; Seymen ve Aydın, 1972).

Deprem sonucu alüvyal zeminde, özellikle episantr bölgesinde (ÇeltiksuyuKaplıca arasında) daha kuzeyde Çobantaı ve Aktepe köyleri yakınlarında ve Bingöl'ün güneyindeki Ormanardı köyü yakınında bir takım yarık ve kademeli açık tansiyon çatlaklan olumutur (ekil 165)

ekil 164. 22 Mayıs 1971 GöynüksuyuBingöl Depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA (2012) tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Erzurum NJ374 ve Mu NJ378) haritasındaki konumu.

Açık tansiyon çatlakları genellikle K0°45°D doğrultusunda kademeli (en echelon) bir sıralanım

gösterirler ve bu çatlaklar sol yönlü yatay bir hareketi kanıtlamılardır (ekil 165). Kayma zonlarının doğrultusu genellikle K40045°’dir. Kayma zonları 50500 m uzunlukta

kesintiler halinde art arda ve birbirine paralel yahut yarı paralel olarak, Bingöl'ün güneyindeki Ormanardı köyü yakınlarından balayıp, Çeltiksuyu, Sarıçiçek köyleri ile Kaplıca arasında pek yaygın bir ekilde görülerek Çobantaı köyü yakınlarına kadar 35 kilometrelik bir mesafede izlenebilmitir (Seymen ve Aydın, 1972) (ekil 166).

194

194

ekil 165. 22 Mayıs 1971 Bingöl depreminde Sarıçiçek köyü dolaylarında oluan kayma zonlarından iki örnek. Zonların genel doğrultusu N 45°E olup, bunlar sol yönlü bir hareketi kanıtlamılardır (Seymen ve Aydın, 1972).

Ayrıca K15020°D gidili, yani asıl hareket doğrultusuna az çok çapraz, kayma zonlarına da

rastlanmıtır. Bu aykırı doğrultuda gelimi olan kayma zonları ve tüy çatlakları “kayma zonu içinde kayma (Riedel in Riedel)” olarak yorumlanmıtır (Tchalenko, 1970).

Sarıçiçek köyü yakınlarında takriben K45°D doğrultusunda gelimi bir kayma zonu, silik bir araba yolunu kesmi, yol izini 25 cm kadar sol yöne ötelemitir. Fazla eğimli zeminlerde görülen kayma zonlarında, eğim yönündeki blokun az çok çökmesiyle düey atımlar görülmü ise de, yatay ve engebesiz zeminlerde olumu kayma zonlarında düey atımların hiç görülememi olması hareketin tamamen yatay olduğunu kanıtlamıtır (Seymen ve Aydın, 1972).

195195

ekil 166. 22 Mayıs 1971 Bingöl depremi izoseist haritası (Seymen ve Aydın, 1972).

5.4.2.19 Lice, Diyarbakır Depremi (06.09.1975)

06 Eylül 1975 LiceDiyarbakır Depremi, yaklaık K66°D uzanımlı ters eğim atım bileeni bulunan sol yanal doğrultu atımlı fay üzerinde, 38,50K40,70D (Arpat, 1977; Taymaz ve diğ., 1991) koordinatlarında, 6,6 (Ms) büyüklüğünde, MSK(I)=VIII iddetinde gerçeklemitir. Deprem sonucu 20 km uzunluğunda yüzey kırığı (Barka ve KadinskiCade, 1988), bu kırık üzerinde ise 63 cm düey yer değitirme meydana gelmitir (ekil 167).

Eyidoğan (1980) tarafından yapılan odak mekanizması çözümlerinde fay düzleminin doğrultusu ve eğimi K700B/540KB, kayma vektör doğrultu ve açısı ise K450D/400 olarak hesaplanmıtır. Tezcan, 1979 tarafından yapılan fay düzlemi çözümünde ise doğrultu ve eğim K89,50D/39,80KB olarak saptanmıtır. Aratırıcı tarafından yatay kuvvet basınçları sonucu, güney bloğun dalım yaptığı kuzey bloğunun ise yukarıda kaldığını belirtmektedir.

Arpat (1977) tarafından Yünlüce kuzeyinde yamaç molozundan olumu tepelerin üzerinde ters faylanmanın gelitiği, tavan bloğunun üst kısımlarının yıkılarak fay düzlemini örttüğü, tavan bloğu oluturan kuzey bloğunun yükseldiği, fay düzleminin kuzeye eğimli olduğu faylanma sonucu 100 cm düey ötelenme meydana geldiği belirtilmektedir. Ayrıca aratırıcı tarafından Yamaçlı köyü doğusundaki ters fay nitelikli çatlaklarda maksimum 14 cm’lik bir sol yanal harekette saptanmıtır. Deprem sonucu yamaçlarda kaya dümesi, heyelan gibi yüzey deformasyonları da gelimitir (ekil 168 ve 169).

196196

ekil 167. 06 Eylül 1975 LiceDiyarbakır Depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Mu NJ378) haritasındaki gösterimi.

Gençoğlu ve diğerleri (1976) tarafından yapılan çalımada ise BingölDiyarbakır yolunu kesen

KBGD doğrultulu maksimum 10 cm düey, 10 cm yatay atım gösteren sağ yönlü doğrultu atım gözlemledikleri, burada KD bloğunun alçaldığı GB bloğunun ise yükseldiği belirtilmektedir.

ekil 168. 06.09.1975 Lice depreminde oluan yüzey deformasyonları (Arpat, 1977).

197

197

eki

l 169

. 06.

09.1

975

Lice

dep

rem

inde

olu

an

yüze

y de

form

asyo

nlar

ı (A

rpat

, 197

7).

198198

5.4.2.20 MuradiyeÇaldıran, Van Depremi (24.11.1976)

24 Kasım 1976 MuradiyeÇaldıran Depremi, yaklaık K70°B uzanımlı sağ yanal doğrultu atımlı Çaldıran fayı üzerinde, 39,10K43,90D (Arpat, 1977; Barka ve KadinskiCade, 1988) koordinatlarında, 7,3 (Ms) (Ambraseys, 1981) büyüklüğünde, MSK(I)=IX iddetinde gerçeklemitir (ekil 170). Deprem sonucu 48 km (L=55 km; Toksöz ve diğ.,1978) uzunluğunda yüzey kırığı (Barka ve KadinskiCade,1988), bu kırık üzerinde ise 350 cm yatay, 50 cm düey yer değitirme meydana gelmitir.

ekil 170. 24 Kasım 1976 MuradiyeÇaldıran Depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA (2012) tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Doğubeyazıt NJ382) haritasındaki gösterimi.

Çaldıran depremi ile ilgili Arpat ve diğ., 1978 tarafından yapılan odak mekanizması çözümünde

fay düzleminin doğrultusu ve eğimi K730B/780GB, kayma açısı ise 400 olarak hesaplanmıtır. Hâkim hareket ise sağ yönlü doğrultu atımlı bir fay olarak gelimitir (Gündoğdu, 1986).

Çaldıran fayı Çaldıran’dan doğuya genel doğrultusu K550B, sonra 15 km’lik bir kesiminde ise K450B’dır. Oluan kırık tek bir çizgiden meydana gelmi olmayıp, ana doğrultu ile açılar yapan çok sayıda ufak kırıktan olumaktadır (ekil 171). Sağ yanal atım, kırığın yolları dere yataklarını, su kanallarını, tekerlek izlerini kestiği yerlerde doğrudan görülmektedir. Kırığın batı ucuna yakın Alaçayır köyünün 1,5 km doğusunda oluan kırık, alüvyon içerisinde menderes yapan bir dereyi birkaç kez kestiği yerlerde 230 cm’lik sağ yanal atımlar ölçülmütür (Arpat, 1977 ve Gündoğdu, 1986).

Çaldıranın 2 km batısında iyi korunmu bir lastik tekerlek izinde (alüvyon ile düzlükte) yapılan ölçümde toprak yolun yüzey kırığı tarafından 238 cm sağ yanal atımla ötelenmitir. Benzer ekilde bir kağnı tekerleği izinde 210 cm, bir su arkında ise 206 cm yanal atım ölçülmütür. Çaldıran ilçe yerleiminin içerisinde yer alan bazaltlar içinde birbirine kout ve çok yakın gelimi kırıkların birinde 60 cm, diğerinde ise 190 cm olmak üzere toplam 250 cm sağ yanal atım gerçeklemitir. Ayrıca, Çaldıranın doğusunda Yağbasan köyünde bazalt akıntısı üzerinde 170 cm ölçülmütür. Kırığın doğu ucuna yakın Yukarıgüldüren köyü içindeki alüvyon üzerinde 60 cm sağ yanal atım ölçülmütür. Aağıgülderen köyünün doğusunda yanal atım 10 cm’e dümektedir (Arpat, 1977 ve Gündoğdu, 1986). Deprem sonucu oluan kırığın atımı kalın alüvyonda belirli ekilde azalmaktadır. Kırığın doğu ucunda oluan atım batı ucuna göre daha azdır (Gündoğdu,1986). Gençoğlu ve diğ. (1978) tarafından 53 km’yi bulan ve sağ yanal doğrultu atıma sahip kırığın kuzey bloğunun dütüğü, sağa doğru 2050 cm bulan kabarmaların, 530 cm arasında açılmaların ve 80 cm bulan düey atım saptanmıtır (ekil 172, 173, 174 ve 175).

199199

ekil 171. 24 Kasım 1976 Çaldıran deprem yüzey kırığı ve Balıkgölü fayının konumu (Arpat, 1978).

200

200

ekil 172. 24 Kasım 1976 MuradiyeÇaldıran Depreminde oluan yüzey kırığı. Lokasyon Alaçayır yerleiminin 1,5 km doğusu, akarsu yatağında meydana gelen 230 cm ötelenme (Gülkan ve diğ., 1978).

ekil 173. 24 Kasım 1976 MuradiyeÇaldıran Depreminde oluan yüzey kırığı. Lokasyon Çaldıran yerleiminin 2 km batısı, yolda meydana gelen 238 cm ötelenme (Gülkan ve diğ., 1978).

ekil 174. 24 Kasım 1976 MuradiyeÇaldıran Depreminde oluan yüzey kırığı. Lokasyon Çaldıran yerleiminin 1,5 km batısı, yolda meydana gelen 206 cm ötelenme (Gülkan ve diğ., 1978).

201

eki

l 175

. 24

Kas

ım 1

976

Mur

adiy

aldı

ran

Dep

rem

inde

olu

an

yüze

y kı

rığı

loka

syon

ları

nın

1/25

0.00

0 öl

çekl

i dir

i fay

(D

oğub

eyaz

ıt N

J38

2) h

arita

sında

ki g

öste

rim

i (G

ülka

n ve

diğ

., 19

78).

202

202

5.4.2.21 Erzurum, Kars Depremi (30.10.1983)

30 Ekim 1983 ErzurumKars Depremi, yaklaık K66°D uzanımlı sol yanal doğrultu atımlı Horasanenkaya fay zonunda, 39,10K43,90D (Barka ve KadinskyCade, 1988) koordinatlarında, 6,8 (Ms) büyüklüğünde, MSK(I)=IX iddetinde gerçeklemitir (ekil 176). Deprem sonucu 12 km uzunluğunda yüzey kırığı (Barka ve KadinskiCade, 1988), bu kırık üzerinde ise 120 cm yatay yer değitirme meydana gelmitir.

ekil 176. 30 Ekim 1983 Erzurum Kars Depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Kars NK3810) haritasındaki konumu.

ErzurumKars depremi sonucu, tansiyon çatlak ve yarıkları, heyelanlar, kaya dümeleri, bazı

kaynakların debilerindeki azaltma ve artmalar meydana gelmitir. Kızlarkale köyünün doğusundaki Çamlı tepenin güneydoğu ve doğusunda iki yarık olumutur. Bu bölgede gözlenen tansiyon yarıkları K200D doğrultulu, 1 km uzunluğunda, derinliği yer yer 1,5 m geniliği ise 50 cm’dir. Çayıdüzü köyünün 1300 m kuzeykuzeybatısındaki çatlakların doğrultusu K350D, genilikleri birkaç cm olan bu çatlakların izlenebilen uzunlukları 100 m kadardır (ekil 177).

203203

ekil 177. 30.10.1983 depreminde meydana gelen tansiyon çatlakları (Hogören, 1984; MTA, 2011)

5.4.2.22 Erzincan Depremi(13.03.1992)

13 Mart 1992 Erzincan depremi, K60B uzanımlı sağ yanal doğrultu atımlı Kuzey Anadolu fay zonunda, 39,60K39,50D (Barka ve Eyidoğan, 1993; Trifonov ve diğ., 1993) koordinatlarında, odak noktası 10±2 km derinliğinde, 6,8 (Ms) büyüklüğünde, MSK(I)=VIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 178 ve 179). Deprem sonucu 62 km (MTA, 2011;16,8 km, Barka ve Eyidoğan 1992;30 km) uzunluğunda yüzey kırığı, bu kırık üzerinde ise 520 cm yatay, 2550 cm düey ötelenme meydana gelmitir (ekil 180, 181, 182 ve 183) (Demirta ve Yılmaz, 1992). Ayrıca aratırıcılar, Erzincan havzasının yaklaık 1000 m kalınlığında alüvyon zeminden oluması nedeniyle (çakıl, kum ve kil ardalanması) derinde ana kaya üzerinde meydana gelen yer değitirmenin daha büyük olacağını belirtmektedirler.

203

ekil 177. 30.10.1983 depreminde meydana gelen tansiyon çatlakları (Hogören, 1984; MTA, 2011)

5.4.2.22 Erzincan Depremi(13.03.1992)

13 Mart 1992 Erzincan depremi, K60B uzanımlı sağ yanal doğrultu atımlı Kuzey Anadolu fay zonunda, 39,60K39,50D (Barka ve Eyidoğan, 1993; Trifonov ve diğ., 1993) koordinatlarında, odak noktası 10±2 km derinliğinde, 6,8 (Ms) büyüklüğünde, MSK(I)=VIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 178 ve 179). Deprem sonucu 62 km (MTA, 2011;16,8 km, Barka ve Eyidoğan 1992;30 km) uzunluğunda yüzey kırığı, bu kırık üzerinde ise 520 cm yatay, 2550 cm düey ötelenme meydana gelmitir (ekil 180, 181, 182 ve 183) (Demirta ve Yılmaz, 1992). Ayrıca aratırıcılar, Erzincan havzasının yaklaık 1000 m kalınlığında alüvyon zeminden oluması nedeniyle (çakıl, kum ve kil ardalanması) derinde ana kaya üzerinde meydana gelen yer değitirmenin daha büyük olacağını belirtmektedirler.

204204

ekil 178. 13 Mart 1992 Erzincan depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA 2012 tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Erzincan NJ373) haritasındaki konumu.

ekil 179. 13 Mart 1992 Erzincan depremi e iddet haritası (Demirta ve Yılmaz, 1992).

205205

ekil 180. 13 Mart 1992 Erzincan depreminde gözlenen yüzey deformasyonları (Demirta ve Yılmaz,1992).

ekil 181. 13 Mart 1992 Erzincan depremi yüzey kırıkları (Demirta ve Yılmaz, 1993).

206

206

eki

l 182

. 13

Mar

t 199

2 Er

zinc

an d

epre

min

de g

özle

nen

yüze

y kı

rıkl

arı (

Dem

irta

ve

Yılm

az, 1

992)

.

207

207

ekil 183. Günebakan köyünün 1300 m batısındaki Ekisu kaplıca havuzundaki yüzey deformasyonları. 2006 yılı uydu görüntülerinde havuzun 1992 deprem sonrası hali ile korunduğu görülmektedir (Uydu görüntüleri Google Earth’ ten, fotoğraflar ise Demirta ve Yılmaz, 1993’den alınmıtır).

208

208

5.4.2.23 Dinar, Afyon Depremi (01.10.1995)

01.10.1995 DinarAfyon depremi, KBGD uzanımlı çok küçük sağ yönlü doğrultu atım bileenli eğim atımlı normal fay olan Dinar Fayı üzerinde, 38,20K30,30D (Eyidogan ve Barka, 1996) koordinatlarında, 6,2 (Ms); 6,1 (Mw) büyüklüğünde, MSK(I)= VIIVIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 184). Deprem sonucu 1015 km (Demirta ve diğ., 1996) uzunluğunda yüzey kırığı, bu kırık üzerinde ise 510 cm yatay, 2050 cm düey yer değitirme meydana gelmitir.

ekil 184. 01.10.1995 DinarAfyon depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA (2012) tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Afyon NJ365, Isparta NJ369 ve Uak NJ358) haritalarında konumu.

Dinar depremi KeçiborluDinarÇivril arasında uzanan 5560 km uzunluktaki fay hattı üzerinde

meydana gelmi olup, fayın 1015 km’lik kısmı kırılmıtır. Deprem kırığı bu 1015 km lik hat boyunca süreklilik ve kademeli bir fay deseni sunmaktadır (ekil 185 ve Tablo 15), (Demirta ve diğ., 1996).

KBGD uzanımlı fayın odak mekanizması çözümlerinde fayın türü (1300 / 410 ) eğim atımlı normal bir fay olarak tespit edilmitir. Durukal ve diğ. (1998) yaptıkları çalımada, verev atımlı fayda düey atım 30 cm, sağ yanal atım ise 5 cm olarak ölçülmütür. Faylanma sonucu batı blok dümütür (ekil 186 ve 187).

209209

ekil 185. Dinar Çivril Fayının konumu (Demirta ve diğ., 1996).

Tablo 15. Dinar depreminde gözlenen atımların dağılımı (Demirta ve diğ., 1996).

Đstasyonlar

(Gözl.No) Lokasyonlar Yatay atım (m) Düey atım (m)

Notlar

Fayın Doğrultusu

1 Dinarın 2km doğusu, Kalınkaya

tepesi 0,10,2 K6070B

2 Yakaköyün 1,5 km GD 0,2 K6070B

3 Yakaköyün 1 km güneydoğusu 0,1 K76B

4 Yakaköyün 1 km GD K30B

5 Yakaköy doğusu Pandarlı deresi K70B

6 Yakaköyün 1 km KD 0,08 0,1

7 Lokasyon 6’nin 200m dogusu 0,1 0,40,5 Fayın eğimi 80 derece

8 Kırık Yakaköy ile Kızıllı köyleri

arası 0,05 0,1

9 Kızıllı köyünün doğusu 0,050,1 0,150,2 K65B

10 Yapağılı köyü Ana kırık

11 Yapağılı köyü Ana kırık

12 Yapağılı köyü

13 Dinarın 2 km K10BK40B

210210

ekil 186. Dinar bölgesinin tektoniği (Durukal ve diğ., 1998).

ekil 187. Dinar depremi ile ilikili deprem yüzey kırığı (Durukal ve diğ., 1998).

211211

5.4.2.24 Gölcük-İzmit Depremi (17.08.1999)

17.08.1999 Gölcük-İzmit depremi, Kuzey Anadolu Fay zonunun doğu Marmara bölgesinde kalan ksmnda, 40,70K-29,910D (DAD) koordinatlarnda, 7,4 (Mw) büyüklüğünde, MSK(I)=X şiddetinde gerçekleşmiştir (Şekil 188). Deprem sonucu 150 km uzunluğunda yüzey krğ, bu krk üzerinde ise 490 cm yatay, 50 cm düşey yer değiştirme meydana gelmiştir.

Şekil 188. 17.08.1999 Gölcük-İzmit depremi sonucu oluşan yüzey krğnn MTA 2012 tarafndan üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Bursa NK35-12 ve Adapazar NK36-1) haritalarnda konumu.

İzmit depreminde 150 km uzunlukta yüzey krğ oluşmuş ve bu yüzey krğ İzmit Körfezi 'nin bat sahillerinden başlayarak doğuda Düzce havzasnn batsna kadar uzanan Kuzey Anadolu Fay zonunun (KAFZ) kuzey kolu boyunca gelişmiştir.

1999 İzmit depreminin yüzey krklar ve depreme neden olan olas kaynak faylar, yüzey krğ boyunca gelişen yer değiştirme dağlm ve geometrik özelliklerine göre alt segmente ayrlmştr (Tablo 16), (Awata ve diğ., 2000).

Bunlar, batdan doğuya doğru Hersek, Gölcük, Tepetarla, Arifiye, Karadere ve Aksu segmentleridir.

212212

Tablo 16. 1999 İzmit depremi yüzey krğnn segment ve segment ayrm adlamalar (Emre ve diğ., 2003).

Yüzey krğnn segmentleri 15-31 km arasnda değişen uzunluktadr ve maksimum yer

değiştirme miktarlar 1,7-4,9 m arasndadr (Tablo 16 ve Şekil 189). Her segment bir gövde ile iki ucunda yer alan kuyruk ksmndan oluşmaktadr. Gövde bölümü segmentin ana uzanmdr ve diğer kesimlerine göre daha düzgün bir çizgisellik gösterir. Segment gövdelerinde yer değiştirme miktar genelde 1 metrenin üzerindedir ve bunlar alt bölümlere ayrlmştr. Alt bölümlemede, krk boyunca birkaç yüz metre içinde izlenen sçramalar ve/veya yer değiştirme miktarnda izlenen ani değişiklikler esas alnmştr. Birkaç km ya da daha uzun olan segment kuyruklar uçlarda yer alr. Bunlar doğrultu ve/veya yerdeğiştirrne miktarndaki ani değişimlerle ana gövdeden farkl özellik göstermektedir. Kuyruklar boyunca, yer değiştirme miktar segmentin sonuna doğru azalarak sönümlenir. İki segment gövdesi arasnda yer alan kuyruklar sçrama, büklüm geometrisi ya da iki segment arasndaki bir boşlukla birbirlerinden ayrlrlar (Emre ve diğ., 2003).

1999 İzmit depreminde çok segmentli yüzey faylanmas gelişmiş ve yüzey knklar eski depremler srasnda meydana gelen faylar izlemiştir. Yüzey krklarnn geometrik özellikleri, nitelikleri ve segment snrlar KAFS 'nin bölgesel ölçekteki yapsal özellikleriyle birebir uyumludur. Depremin oluşumuna neden olan segmentler batdan doğuya doğru Hersek, Gölcük, Tepetarla, Arifiye, Karadere, Aksu ve Hendek segmentleridir. En büyük atm Arifiye segmenti üzerinde gelişmiştir. Tüm segment gövdesi boyunca yer değiştirme miktarlar doğuya doğru düzenli olarak 4,9 m'den 0,9 m'ye kadar iner. Türkçaybaş köyü doğusunda yüzey krğnn kuzey bloğu 0,3-0,5 m kadar yukardadr (Awata ve diğ., 2000; Emre ve diğ., 2000).

a-Hersek Segmenti: Jeolojik olarak Geç Pliyosen-Holosen yaşl bir faydr (Emre ve diğ., 1998). İzmit Körfezi batsnda Yalova ve Hersek Burnu açklarnda yer alr ve uzunluğu 22 km'yi aşar (Kuşçu ve diğ., 2002). Segment geometrik olarak Yelkenkaya, Hersek Burnu ve Hereke bölümlerine ayrlmştr. Hersek Köyü yöresinde, karaya doğru olan devamnda izlenen birkaç cm 'lik sağ yönlü ötelenme gösteren krklar haricinde segment üzerinde önemli bir yüzey knğ gözlenmemiştir (Lertis ve diğ., 2002). 1999 İzmit depremi srasnda, Hersek segmenti boyunca olaslkla kabuk içinde derinde yer alan sismojenik zonda krlma gerçekleşmiştir. Emre ve diğ. (2003) tarafndan Hersek segmentinin ana uzanmnn yaklaşk 4 km güneyindeki Çatal Burun deltasnda, Taşköprü olarak adlandrlan bölümde meydana gelen yüzey krğnn ise ana segment boyunca derinde gerçekleşmiş olan krlmaya bağl ikincil faylanmann yüzey yansmas olarak yorumlanabileceği belirtilmektedir (Şekil 190 ve 191).

213

213

eki

l 189

. 199

9 Đz

mit

depr

emi y

üzey

kır

ığı s

egm

entle

ri, s

egm

ent a

yırı

mla

rı v

e m

eyda

na g

elen

atım

ları

n da

ğılım

ı (E

mre

ve

diğ.

, 200

3).

214214

ekil 190. Taköprü bölümünde meydana gelen yüzey kırıkları Yalova havaalanı (Emre ve diğ., 2003).

ekil 191. Taköprü bölümünde meydana gelen yüzey kırıkları Değirmendere sahil kenarı (Emre ve diğ., 2003).

215

215

bGölcük segmenti: Gölcük segmenti Đzmit Körfezinde, Karamürsel açıkları ile Gölcük doğusu

arasında yer alan, uzunluğu 22 km olan bir segmenttir. Bu segment Ereğli, Yüzbaılar ve Denizevler bölümlerine ayrılmıtır. Segmentin doğu kesimi Đzmit Körfezi 'nin güneydoğusunda, Gölcük kenti yöresinde karada izlenmektedir (ekil 192). Segment gövdesinin çoğunluğunu oluturan Yüzbaılar bölümünün karada izlendiği Gölcük burnunda kırık doğubatı doğrultuludur. Sağ yönlü yer değitirme miktarı ise 3,54,3 m arasında değiir ve bölümün doğu ucuna doğru kuzey blok morfolojik olarak yaklaık 0,5 m yükselir (ekil 193 ve 194).

ekil 192. Gölcük segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 1,6 m Hisardere doğusu (Emre ve diğ., 2003).

Segmentin doğu kuyruğu niteliğinde olan 5 km uzunluktaki Denizevler bölümü kuzeybatıgüneydoğu genel doğrultuludur ancak kuzeydoğuya içbükeydir. Normal faylanmayı karakterize eden yüzey kırığının bu kesiminde güney blok yüksektedir ve üzerinde maksimum 2,5 m düey yer değitirme ölçülmütür. Alçalmı olan kuzey blokta, sahil eridinde büyük boyutlu yanal yayılmalar gelimi ve güncel yelpaze deltasının kıyı boyunca olan bazı kesimleri deniz basmasına uğramıtır. Bu bölümde yüzey kırığındaki yer değitirme miktarı güneydoğu ucuna doğru azalmaktadır. Yüzey kırığının Denizevler bölümü, Gölcük ve Tepetarla segmentleri arasındaki sağa sıçramada gelimi Gölcük çekayır havzasının aktif güney kenarını karılık gelmektedir (Emre ve diğerleri, 2003).

216216

ekil 193. Gölcük segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 4,2 m Gölcük Tersanesi (Emre ve diğ., 2003).

ekil 194. Gölcük segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 2,50 m Denizevler Bölümü (Emre ve diğ., 2003).

cTepetarla segmenti: Tepetarla segmenti 34 km uzunluktadır ve doğubatı doğrultuludur (ekil 195 ve 196). Đzmit Körfezi doğusunda yer alan Gölcük çekayır havzası kuzeydoğusundan balar ve Sapanca Gölü’nün ortasına kadar devam eder. Segment Baiskele, Sarımee ve Eme bölümlerine ayrılmıtır. Karadaki kısımlarında segment gövdesi boyunca yer değitirme miktarı genel olarak tek düzedir ve 2,33,6 m arasında değiir. Yer değitirme miktarı ortalama olarak 2,9 metredir. Tepetarla bölümünde birkaç yüz metre uzunluğu olan çekayır havzaların ya da sıkımalı yükselmelerin gelimi olduğu aralı amalı sıçramalar 38 km aralıklarla düzenli olarak tekrarlanır. Sarımee bölümün doğu kısmı, Sapanca Gölü'nde muhtemelen 4 km kadar devam etmektedir. Segmentin Đzmit Körfezi doğusunda yer alan Baiskele bölümü Gölcük çekayır havzasının kuzeydoğu sınırına karılık gelir. Yaklaık 6 km uzunlukta olan bu bölüm 0,5 km genilikte, batıkuzeybatı doğrultulu ve güneye içbükeysola sıçramalı aralıamalı kırıklardan oluan iki parçadan meydana gelir. Sapanca Gölü içinde yer alan Eme bölümü segmentin doğu kuyruğudur ve 5 km uzunlukta, kuzey tarafı yükselen, sol yönde aralıamalı kırıklardan

217217

oluur. Bu zon doğuya doğru genileyerek Arifiye segmentinin batı kuyruğu ile birleir. Sapanca Gölü içinde Tepetarla ve Arifiye segmentleri arasındaki ayrım belirsizdir (Emre ve diğerleri, 2003).

ekil 195. Tepetarla segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Yüzey faylanması sonucu, Sarımee’de kavak sıralarında 3,3 m, SarımeeAslanbey yolunda ise 2,95 m sağ yanal atım (Emre ve diğ., 2003).

218 218

ekil 196.Tepetarla segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 2,75 m – Yuvacık,Yaylacık (Emre ve diğ., 2003).

dArifiye segmenti: Sapanca Gölü ile Akyazı arasında batıkuzeybatı doğrultusunda Sakarya ovasını kat eden Arifiye segmenti 31 km uzunlukta bir yüzey kırığıdır (ekil 197). Bu segment, Esentepe, Türkçaybaı ve Yahyalı bölümlerine ayrılmıtır. Segment üzerinde Arifiye yöresinde ölçülen 4,9 m’lik yer değitirme Đzmit depremi yüzey kırığında ölçülen en yüksek sağ yönlü yer değitirme değeridir (ekil 198). Tüm segment gövdesi boyunca yer değitirme miktarları doğuya doğru düzenli olarak 4,9 m'den 0,9 m 'ye iner. Türkçaybaı köyü doğusunda yüzey kırığının kuzey bloğu 0,30,5 m yukarıdadır ve 1967

219219

Mudurnu vadisi depreminde de yüzey faylanmasının gelimi olduğu kırığın bu kesiminde normal eğim atım bileen izlenir (Emre ve diğ., 2002).

ekil 197. Arifiye segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 4,9 m (Emre ve diğ., 2003’ten değitirilerek alınmıtır).

220 220

ekil 198. Arifiye segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 4,4 m (Emre ve diğ., 2003’ten değitirilerek alınmıtır).

eKaradere segmenti: Karadere segmenti Akyazı doğusunda, 6 km uzunlukta büyük bir boluktan sonra balar (ekil 189). Đzmit depremi yüzey kırığının genelinde, bu boluk iki segment arasında 220° lik bir büklüm içinde yer almaktadır. Karadere segmenti, Almacık Dağı kuzeyinde yer alan, Kızanlık deresi boyunca doğukuzeydoğu doğrultulu olan, 12 km uzunluktaki bir yüzey kırığıdır. Segment, Çarığıkuru, Çamlıca ve Kara bölümlerine ayrılmıtır. Yer değitirme miktarındaki değiime göre iki alt bölüme

221221

ayrılmı olan 8 km uzunluktaki ÇamIıca bölümü segment gövdesini oluturur. Batıdaki alt bölümü ortalama 1,7 m, en fazla 2,1 metrelik yer değitirme değerleri sunar. Doğu alt bölümü ise ortalama 1 m, en fazla 1,7 metrelik yer değitirmeyle kırılmıtır. Karadere segmentinin batı kuyruğu olan Çarığıkuru bölümü, 4 km uzunluktadır. Bu kuyruk ana segmentten açılmalı çiftbüklümle ayrılır. Bu bölümün 2 km batıgüneybatısında küçük boyutlu çatlaklar gözlenmitir (Barka ve diğ., 2002). Segmentin doğu kuyruğunu oluturan Kara bölümü ise 1 km uzunluktadır (Emre ve diğ., 2003).

ekil 199. Karadere segmentinde meydana gelen yüzey kırıkları. Sağ yanal atım 0,6 m (Emre ve diğ., 2003).

fAksu segmenti: 17 Ağustos 1999 izmit depremi yüzey kırığının en doğu segmentidir. Almacık Dağı 'nın kuzeyinde Aksu Çayı vadisini izler, 17 km uzunluktadır ve kuzeykuzeydoğu doğrultuludur. Segment doğu ucunda ulatığı Düzce havzası güneybatısında, kuzeygüney yönünde 8,5 km genilikte bir

222 222

alanda çeitli kollara ayrılır. Bunlardan, kırığın ana uzanımının devamı niteliğinde olan güneydeki kolun 5 km'lik en doğu kesimi, 12 Kasım 1999 Düzce depremi yüzey kırığı tarafından üzerlenmitir (Emre. Ve diğerleri, 2000; Hartleb ve diğerleri, 2002; Lettis ve diğerleri, 2002). Segmentin gövdesini oluturan Dere bölümü, K68°D doğrultuludur ve 4 km uzunluktadır. Aksu çayı vadisini izler. Bu bölümde ölçülen en büyük yer değitirme 1,7 m, ortalama yer değitirme ise 1,4 metredir. K56°D doğrultulu ve 3 km uzunluktaki Kadifekale bölümü segmentin batı kuyruğudur. Bu kuyruğun batı ucunda güney blokta birkaç cm'lik yükselmeler izlenmitir. Yüzey kırığının Gölyaka güneyinde yer alan erif bölümü ise segmetin doğu kuyruğunu oluturur. 10 km'lik bir mesafe boyunca Düzce havzası Kuvatemer çökelleri ve Almacık dağını oluturan temel kaya birimleri arasındaki dokanakta gelimitir. Bu bölümün batısında açılmalı çiftbüklüm izlenen 2 km uzunluktaki kesiminde yanal yönde 0,35, düey yönde ise 0,15 metrelik yer değitirme ölçülmütür. Güney blok yukarıdadır. Buradan doğuya doğru olan 5 km'lik kesiminde yüzey kınğı düzensiz aralıklarla birbirini izleyen parçalardan oluur. Güney blokları yukarıda olan bu parçalarda yanal yer değitirme miktarı doğuya doğru azalır. 12 Kasım 1999 Düzce depreminde bu kırık zonu yeniden aktivite kazanmı ve üzerindeki maksimum yanal yer değitirme 0,50 m, düey yer değitirme ise 0,50 m’ye ulamıtır. Đzmit depreminde birkaç cm'lik yanal yer değitirme izlenen Efteni Gölü güneyinde ise, Düzce depreminde, Hamamyanı'ndan balayan ve Eften Gölü'ne güneyine kadar uzanan yüzey kırığında 2,5 metreyi aan düey yer değitirmeler gelimitir (Emre ve diğ. 2003).

gHendek fayı: Đzmit depremi sırasında Hendek fayının 5 km'lik batı bölümü kırılmıtır. Buradaki kırığın, Sakarya ovasındaki ana kırığa olan uzaklığı 1112 km dir. Kırığın Kahraman köyü yakınlarında yer alan 1 km uzunluktaki doğu kesiminde maksimum 0,3 m'lik sağ yönlü yer değitirme ölçülmütür. Batıya doğru, 4 km'lik kesiminde ise yol ve beton duvarları kesen çatlaklar gözIenmitir (Emre ve diğ., 2003).

5.4.2.25 Düzce Depremi (12.11.1999)

12.11.1999 tarihli Düzce depremi, Kuzey Anadolu Fay zonunun batısını oluturan DB uzanımlı sağ yanal doğrultu atımlı Düzce fayı üzerinde, 40,790K31,210D koordinatlarında, 7,1 (Mw) büyüklüğünde, MSK(I)=VIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 200). Deprem sonucu Emre ve diğ. (1999) 45 km; Akyüz ve diğ. (2002) 40 km; Demirta ve diğ. (2000), 35 km uzunluğunda yüzey kırığı olumutur.

ekil 200. 12.11.1999 tarihli Düzce depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA (20102011) tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Adapazarı NK361) haritasında konumu.

Düzce deprem kırığı batıda Efteni gölü ile Kaynalı yerleiminin doğusunda yer alan Bolu Viyadükleri arasında yer almaktadır. Depremin dı merkezi Dağdibi ve Fındıklı köyleri arasında yer

223223

almaktadır (Demirta ve diğ.,2000). Aratırıcılar tarafından Dagdibi yerleimi yakınlarında yatay sağ yanal atım 4 m ölçülürken düey atımın 11,5 m arasında ölçüldüğü belirtilmektedir (ekil 201, 202 ve 203). Demirta ve diğ.(2000) tarafından yatay atım, deprem episantır noktasının batı ve doğu yönünde Efteni gölü ve Darıyerhasanbey yerleimleri civarında 2 m kadar dümesine rağmen sıfırlanmaması nedeniyle 35 km uzunluğunda gelien yüzey kırığının derinlerde 60 km civarında olabileceği belirtilmektedirler.

ekil 201. Demirta, Erkmen ve Yaman (2000) tarafından haritalanan 12 Kasım 1999 Düzce depreminde gelien yüzey kırıklarının Google Earth uydu görüntüsü üzerinde gösterimi.

ekil 202. Dağdibi köy yolunda 4 m’lik sağ yanal ötelenme (Demirta ve diğ., 2000).

224224

ekil 203. 12.11.1999 Düzce depremi sonucu oluan yüzey faylanması boyunca gelien atımların dağılımı ötelenme. Maksimum atım 4 m’dir (Demirta ve diğ., 2000).

Nurlu (2000) tarafından 12 Kasım 1999 Düzce depremi sonucu oluan yüzey kırığı (Düzce fayı)

üzerinde yapılan incelemede tablo 17’de verilen lokasyonlarda sağ yanal atım 1,54,5 m arasında ölçülürken, düey atım ise 0,20,8 m arasında değitiği belirlenmitir. Faylanma sonucu oluan yüzey kırıklarının yer aldığı deformasyon zonunun geniliği 420 m arasında değimektedir. Tablo 17. Sağ yönlü doğrultu atımlı Düzce fayı üzerinde yapılan gözlem noktalarında ölçülen atımlar (Nurlu, 2000).

Gözlem Noktaları

Lokasyonlar Yatay atım (m) Düey atım (m) Notlar

1 BoluMerkez Çakmaklar Mah.

N84E 13 cm açılma makaslama çatlağı

2 Bolu tüneliViyadükler N45W 540 cm makaslama çatlağı

3 KaynalıDarıyeriyörükleri köyü

1,5SaD Dip mahallesi fayın doğrultusu N76W bahçe duvarında ötelenme

4 KaynalıMerkez 1,5SaD Fay EW 5 MengencikOrta Mahalle 2SaD 0,2 Fay EW

6 Kaymakamsuyu deresiKahveci Mahallesi

4,1 0,6 9m geniliğinde Fay EW

7 GirevliOvapınar Köyü 4,5 0,8 5m geniliğinde Fay EW 8 Cicubey Köyü 2,53,15 0,6 20m geniliğinde Fay N80E 9 KutluköyAmcahasanbey 2,6 0,3 20m geniliğinde Fay N84W

10 KestanelikÇakırhacıibrahim köyü

3,85 20m geniliğinde Fay N84W

11 ÇınarcıkMelbuhoğlu 2,75 415m geniliğinde Fay N84W 12 Gölormanı köyü 1,5 13 Eften gölü güneyi 44,5m dümelerheyelanlar

12.11.1999 Düzce depremi sonucu oluan kırık üzerinde Awata ve Emre (2000) tarafından ise 450 cm yatay, 60 cm düey yer değitirmenin meydana geldiği belirtilmektedir.

Akyüz ve diğ. (2002) göre ise deprem sonucu maksimum sağ yanal atım 500±5 cm, ortalama atım ise 300 cm’dir (ekil 204). Yüzey faylanması genellikle dar bir zonda (0,55 m arası) gelimi olmasına karın bazı kesimlerde bu deformasyon zonunun geniliği 50 m’ye çıkmaktadır.

225

225

ekil 204. 12.11.1999 Düzce depremi neticesinde oluan yüzey deformasyonları. Yanal ve düey yer değitirmeler (Akyüz ve diğ., 2002).

5.4.2.26 Çay, EberAfyon Depremi (03.02.2002)

03.02.2002 tarihli ÇayEber depremleri, Akehir Fay zonunda yer alan eğim atımlı Sultandağı fayı üzerinde, Eber yerleimi yakınlarında 38,460K31,30D koordinatlarında, 6,1 (Ms) (DAD) (6,6 (Mw);Aktuğ ve diğ., 2009) büyüklüğünde, MSK(I)=VIII iddetinde gerçeklemitir (ekil 205). Aynı gün içerisinde büyüklükleri 55,3 arasında olan üç artçı deprem daha meydana gelmitir (ekil 206). Deprem sonucu 20 km uzunluğunda yüzey kırığı olumutur. 03 ubat 2002 Eber depreminin odak derinliği H=10 km (USGS), H=5,0 km (KOERI), 9,6 km (DAD) olarak hesaplanmıtır.

226

226

e

kil

205.

03.

02.2

002

tari

hli

Çay

Ebe

r de

prem

i so

nucu

olu

an

yüze

y kı

rığı

nın

MTA

201

2 ta

rafın

dan

üret

ilen

1/25

0.00

0 öl

çekl

i di

ri f

ay (

Afy

on N

J36

5) h

arita

sında

ko

num

u.

227

227

ekil 206. 03 ubat 2002 Çay, Eber depremi e iddet haritası (Özmen ve diğ. 2002)

Deprem sırasında, sürekli olmayan, uzunlukları 100 m 3 km arasında değien, toplam

uzunlukları yaklaık 30 km olan yüzey kırıkları da olumutur. Yüzey kırıklarının geometrik özellikleri, depreme kaynaklık eden Akehir Fay Zonu (AFZ) ana fayının yüzey geometrisi ile aynıdır. Fay zonunun genel gidii BKBDGD olup toplam uzunluğu 420 km dir. Akehir Fay Zonu 150 km uzunluğunda, sık aralıklı, birbirine paralelyarı paralel uzanımlı ve çoğunlukla verev atımlı çok sayıda normal faydan oluur ve eğim miktarı derinlikle azalan listrik fay niteliğindedir (ekil 207). Fay zonu içinde yaklaık KG, KDGB ve KBGD gidili ve daha kısa boyutlu çok sayıda ikincil faylar da vardır. Deprem sonucu oluan yüzey kırıklarının dağılım biçimi, toplam uzunluğu ile artçı deprem merkez üstlerinin ve hasarın yoğunlatığı alanın uzunluğu, Akehir Fay Zonunun Sultandağı ile IıklarÇobanlar arasında kalan kesimin hareket ettiğini ve Çay depreminin oluumuna yol açtığını kanıtlamıtır. Böylece 15 Aralık 2000 Sultandağı ile 03 ubat 2002 Çay depremleri sonucu, AkehirAfyon Grabeninin güney kenarını sınırlayan AFZ’nun ana fayının toplam 65km lik bir kesimi hareket etmi ve bölgede önemli enerji serbestlenmesi olmutur (Koçyiğit ve diğ. 2000).

03 ubat 2002 depreminde kırılma yer yer yüzeye kadar gelimi ve 22 cm’ye varan düey atımlar olumutur (ekil 208), (Koçyiğit ve diğ., 2002).

Aktuğ ve diğerleri (2009), Çay depremi sonucu 33 km uzunluğunda olan bir fay segmentinin kırıldığını belirtmilerdir. Faylanma sonucu 0,51 m eğim atım, 0,26 m sol yanal atım gerçeklemitir. Aratırıcılar tarafından 31,078K38,609D koordinatlarında gelien depremin odak mekanizması çözümünde faylanmanın doğrultusu 2710, eğimi 430, rake açısı 630, deprem derinliği 5 km, depremin büyüklüğü ise 6,6 (Mw) olarak hesaplanmıtır (ekil 209).

Bölgede Akyüz ve diğ. (2006) tarafından yapılan paleosismoloji çalımasında ise, deprem sonucu Akehir fayı (Sultadağı fayı) üzerinde Maltepe ve Çay segmentleri olmak üzere iki ayrı yüzey kırığının olutuğunu belirtmektedirler (ekil 210). Yapılan bu çalımada, Maltepe segmentinde 25 cm, Çay segmentinde ise 30 cm’lik maksimum düey yer değitirme ölçülmütür.

228

228

ekil 207. 03 ubat 2002 Çay (Afyon) depreminin gerçekletiği Akehir Fay Zonu (Koçyiğit ve diğ., 2002)

ekil 208. Çay ilçe merkezinde yaklaık GK gidili Yalvaç Caddesini enine kesen yüzey kırığının yakından görünümü. Y: Yükselen blok, D: Düen (22 cm) blok (Koçyiğit ve diğ., 2002).

229

229

ekil 209. 03 ubat 2002 Çay, Eber depreminin odak mekanizması çözümü (Aktuğ ve diğ., 2009).

ekil 210. 03 ubat 2002 Çay, Eber depreminin yüzey deformasyonları (Akyüz ve diğ., 2006).

Demirta ve diğ. (2002) tarafından, 03 ubat 2002 tarihinde (9:11 ve 11:26 saatlerinde)

büyüklükleri Ms:6,1 (Eber depremi) ve 5,8 (Ms) (Çay depremi) olan iki deprem sonucunda; Çay merkezde (Cedit Mahallesi) 1 km uzunluğunda yüzey kırığının olutuğu belirtilmitir. Doğrultusu K400880D arasında değien kırık üzerinde meydana gelen maksimum düey atım 2030 cm, ortalama düey atım ise 510 cm olarak ölçülmütür. Çay ilçesinin 8 km kuzey batısı (Cumhuriyet köyünün 2,5 km batısı) ile Maltepe köyünün 500 m batısı arasındaki bölgede 5 km uzunluğunda ve K600820B doğrultunda uzanan ikinci bir yüzey kırığı üzerinde ise 510 cm ters atımlar ile 23 cm sağ yanal atımlar ölçülmütür.

230 230

5.4.2.27 Van Depremi (23.10.2011)

23.10.2011 tarihli Van depremi, Van ehir merkezinin yaklaık 20 km kuzeyinde Erçek gölünün batısında Kasımoğlu köyü civarlarında 38,6890K43,4660D (DDB); 38,7578K43,3602D (KRDAE) koordinatlarında, 7,0 (Mw), (DAD) (7,2 (Mw) KRDAE) büyüklüğünde ve (MMI) =IX sismik iddetinde gerçeklemitir. Deprem sonucu yaklaık 10 km (MTA, 2012), uzunluğunda DB uzanımlı yüzey kırığı olumutur (ekil 211).

ekil 211. 23.10.2011 tarihli Van depremi sonucu oluan yüzey kırığının MTA (2011;2012) tarafından üretilen 1/250.000 ölçekli diri fay (Van NJ385 ve Bakale NJ386) haritalarında konumu.

Van Gölü ile Erçek Gölü arasında DB yönünde alt parçalardan oluan, zon eklinde haritalanmı

olan fay zonundan kaynaklandığını göstermitir. Depremin kaynağı olan bu zon MTA (2011) tarafından Van fayı olarak tanımlanmıtır. Fayın karada haritalanabilen uzunluğu 27 km’dir. Fayın kuzey bloğu genel morfolojide yukarıda/yüksektedir. Fayın batı ucunda karada yaklaık 12 km uzunluğundaki bölümünde tek fay parçasından oluur. Fayın doğu kısmını oluturan 17 km uzunluğundaki kısmı 2 km genilikte ve birbirine paralel uzanan iki parçadan olumaktadır.

Tektonik açıdan oldukça karmaık bir yapıya sahip olan Van ve yakın çevresinde irili ufaklı değiik karakterlerde birçok fay sistemi bulunmaktadır. Koçyiğit (2011) tarafından üretilen tektonik haritada depreme neden olan fay Everek Fayı olarak haritalanmıtır (ekil 212).

7 (Mw) büyüklüğündeki depremin odak mekanizması çözümleri yaklaık DoğuBatı doğrultulu bindirme karakterinde bir faylanma mekanizmasını vermitir. Morfolojik belirtiler, depremin neden olduğu etkiler ve gözlenen kütle hareketleri ile mevcut fay haritaları depremin yaklaık DoğuBatı doğrultulu Everek fayı ile ilikili olduğunu göstermektedir. Bu iliki aynı zamanda deprem lokasyonunun konumu ile de sağlanmaktadır. Arazi çalımalarında çalıma alanının birçok bölümünde deprem sonrası oluan heyelan, kaya dümesi, sıvılama ve yanal yayılma gibi ikincil olaylara da rastlanılmıtır.

231231

ekil 212. Van ve yakın çevresindeki fay hatlarını gösteren harita (Koçyiğit, 2011 ve Ulusay ve diğ., 2012).

23.10.2011 tarihli Van depremine kaynaklık eden Van fayının düzlemi kuzeye eğimlidir. Van fayının 10 km’lik batı bölümünde fay çizgisi boyunca kuzey (tavan) bloğun ortalama 10 cm yükseldiğini göstermektedir. Fayın batı kesiminde faya dik olarak 10 cm kısalma gerçekletiği, iki lokalite yapılan

232232

ölçümde ise net olarak 5 cm’lik sol yönlü doğrultu atımlı yer değitirmelerde ölçülmütür (Emre ve diğ., 2011).

Deprem Dairesi Bakanlığınca 2011 yılında yapılan çalımada; saha gözlemlerinde sıkımaya bağlı deformasyona ait bulgu veren önemli noktalardan birisi olan Bardakçı köyü yakınlarında Topakta köyü yolunda, asfalt zeminde sıkıma deformasyonu eklinde gözlenen deformasyon zonunun genel doğrultusu K70D eklindedir. Burada sıkıma sonucu kuzey bloğun yaklaık 10 cm yükselimi net bir ekilde gözlemlenebilmektedir. Bu noktadan 50 metre batıda bulunan beton sulama kanalında da deformasyon gözlenmekte olup, burada ölçülen doğrultu da K700D eklindedir. Burada yoldaki kuzey bloğun yükseliminin aksine güney blokta yükselme meydana gelmesi dikkat çekicidir. Buradaki yükselim direkt fayın yüzeydeki izi olmayıp, sıkıma kaynaklı yüzeydeki bükülmenin etkisiyle olumutur. Bu nedenle bu tür mühendislik yapılarında direkt bloklar arası ilikiye atıfta bulunmak yanıltıcı olabilmektedir (DDB, 2011).

Deprem sonucu meydana gelen değiiklikler; Fay zonu yakın çevresinde ölçülebilen düey yöndeki yer değitirme ortalama 10 cm olarak

ölçülmütür. Fayın tavan bloğundaki bu jeomorfolojik değiimler Van depreminde kör faylanmayı açıklayan en net jeomorfolojik bulgulardan biridir (ekil 213).

Adilcevaz ile Erci arasında kıyı bandı boyunca kıyı çizgisindeki yükselmeler gerçeklemitir. Kıyı çizgisindeki en fazla yükselme 40 cm ile depremin aletsel ve makrosismik episantr bölgesine en yakın olan Çarpanak ve Yaka adaları arasındaki kıyı bandında gerçeklemitir.

Erci ovası ile Van yakın kuzeyindeki Karasu nehrinin takın düzlüğü yanal yayılma ve sıvılama eklinde gelien zemin deformasyonlarının en yaygın olduğu alanlardır (ekil 214).

ekil 213. 23.10.2011 tarihli Van depremi sonucu oluan yüzey deformasyonları (Emre ve diğ., 2011).

233

233

eki

l 214

. 23.

10.2

011

tari

hli V

an d

epre

mi s

onuc

u ol

uan

yüz

ey d

efor

mas

yonl

arı (

Em

re v

e di

ğ., 2

011)

.

234234

5.5 Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesi ve Planlama – Yapılamaya Entegrasyonu

Yüzey faylanması tehlikesinin belirlenmesi ve haritalanması gereklidir, çünkü yapıların çok azı

faylanmayla ortaya çıkan deformasyonu tolere edebilir. Diğer yandan, bir fay kuağında, geni alanlarda planlama ve yapılamanın tamamen yasaklanması da mühendislik açısından oldukça muhafazakâr bir davranıtır ve gerçekte neredeyse imkânsızdır.

Daha öncede belirtildiği gibi, ABD’ nin Kaliforniya ve Utah eyaletlerinde, Tayvan’da ve Yeni Zelanda’da fay kuaklarında planlama ve yapılama ile ilgili kriterler içeren kanunlar bulunmaktadır. Kaliforniya ve Yeni Zelanda’ daki kanunlar, doğrultu atımlı faylarda, Tayvan’dakiler ters faylarda ve Utah’ takiler de normal faylarda yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi ve sakınım bantlarının oluturulmasıyla ilgili kanunlardır.

Önceki bölümlerde verilen çeitli örneklerde görülebileceği üzere, doğrultu atımlı faylar çoğu zaman göreceli olarak dar kuaklarda, sıçrama ya da bükülme yaptıkları yerlerde geni alanlarda yüzey deformasyonları olutururlar. Bu da doğrultu atımlı faylarda yüzey faylanması ile ilgili bazı kriterler getirmek açısından kolaylık sağlayabilir. Ancak, örneğin, Tayvan’da ya da Japonya’da aktif fayların çoğu ters faylardır. Doğrultu atımlı fayların tersine, ters faylar çok daha geni alanlarda, geni bir süpürge gibi bir kısmı gömülü yüzey ekilleri olutururlar. Ters faylardaki gözlemlere dayanarak u söylenebilir ki; ana kayayı keserek yüzeye kadar ulaan bir faylanma, yüzeye yakın toprak çökelleri boyunca birkaç kırık düzlemine ayrılabilir. Bu kırık düzlemleri arasından, bazıları yüzeye ulaamadan sönümlenirken, bazıları ulaır ve yüzey faylanması olarak tanımlanabilir. Ters bir fay yüzeydeki jeolojik belirteçlerden haritalanmı eski bir fay izinden yüzlerce metre mesafede düzlük bir alanda ortaya çıkabilir. (Konagai, 2004; Ueta, 2003) Ters faylar baz alınarak aağıdaki çıkarımlar yapılmıtır: Kırık düzlemlerinin ortaya çıkma sırası, yüzeydeki toprağın içsel sürtünme açısı ve ana kayayı kesen fayın eğim açısı arasındaki ilikiye bağlıdır. Sert bir ana kayayı üzerleyen toprak benzeri yüzey çökelleri içinde olumu toplam deformasyon açısından materyal kırılgan ise ana kayadaki kırığın ilerleme mesafesi daha büyük olacaktır. Materyali üzerleyen yumuak zeminde ise deformasyonlar emilecektir.

A.B.D. Utah’ta normal faylar hâkimdir. Yapılan aratırmalar normal faylarda deformasyon alanının özellikle tavan blokta daha geni alanlara yayıldığını, taban blokta oldukça dar alanlarda olduğunu göstermektedir.

Ülkemizde her üç tür fay da, farklı tektonik rejim bölgelerinde geçmite yüzey faylanması üretmi ve gelecekte de üretecek ekilde mevcuttur. Dolayısıyla, sadece tek bir fay türü için sunulacak yüzey faylanması tehlikesinden sakınma çözümleri ülkemiz için yeterli olmayabilecektir.

Bir yere özgü yüzey faylanması tehlikesi değerlendirilmesi ii, tipik olarak, bu konularla ilgili geni bir bilgi birikimini uzmanlığı, literatür aratırmasını, hava uydu fotoğrafı analizlerini ve jeolojik haritalama ile fay haritalama, aktif fayları belirleme, paleosismoloji, sentezleme ve yorumlama ilerini kapsayan büro ve arazi aamalarını içeren çok kapsamlı çalımalardır.

Deprem çekincesi yüksek bölgelerde, yapılar genellikle, depremin yer sarsıntısı etkisini, sıvılama ve zemin yenilmesi gibi jeolojik, jeoteknik problemleri göz önüne alarak tasarlanırken, yüzey faylanmasının etkileri pek dikkate alınmaz. Đncelenen alanla ilgili yetersiz altlık bilgi, orta – büyük ölçekli diri fay haritalarının eksikliği ya da mevzuattaki eksiklik bu durumun temel nedenleridir. Dikkate alındığında ise, bu tür yerlerde yapılamadan kaçınmak, planlama sınırları açısından ilk akla gelendir.

Yapılamaya gidilecek alandaki aktif bir fay, bu tür bir jeolojik yapının bulunmadığı yerlere göre yapı güvenliği açısından artan bir tehlikeyi içerir. Buna göre;

• Yüzey faylanması boyunca yapılar, civardaki yapılara göre çok daha fazla hasar görürler ve bunu

önleyecek bir teknoloji yoktur. [Faccioli (2008)’e göre, devamlı ve sert temellere sahip göreceli olarak “ağır” ya da katı yapılar, yüzey faylanmasını saptırabilirler. Bu tür yapılar, yapısal yıkım olmaksızın katı kütle/cisim rotasyonuna (rigid body rotation) maruz kalırlar.]

• Arazi kullanımı ve yerleime uygunluk konusunda mevcut bulunan sorumluluklara ve mevzuata rağmen, özellikle yüzey faylanması konusunda zarar azaltıcı mevzuat ve planlanmalar yetersizdir.

• Bu tür tehlikelerin azaltılabilmesi için pratik kurallara kılavuzlara acilen ihtiyaç vardır. Yüzey faylanmasını dikkate alan yapı güvenliği, binaların maruz kaldığı ya da kalabileceği diğer

yüklerdekine (deprem sarsıntısı yatay ivme, aırı rüzgâr yükleri vs.) benzer bir bağlamda düünülebilir. King ve diğ. (2003) bu tür yüklemeler için risk temelli yaklaımın dikkate alınabileceğini, bu tür yüklerin

235235

tekrarlanma aralıkları ve binaların bunlara tepkilerinin dikkate alındığı yaklaımın, yüzey faylanması tehlikesi yüklemesi için de uygun olabileceğini belirtmilerdir.

Becker ve diğ. (2005), yerel yönetimlerin, yüzey faylanması tehlikesi için risk temelli yaklaım esaslarını uygulayabilecekleri 6 adımı öyle tanımlamaktadır:

1) Fayları belirle. 2) Yüzey faylanması tehlikesi olasılığını (fay üzerinde meydana gelen son deprem / kırılma ve

tekrarlanma aralığına bağlı olarak) belirle. 3) Diri faylar civarında fay sakınım kuakları olutur. 4) Kırsal alan (bo) ya da kentlemi alanlar için risk düzeyini analizle ve değerlendir. 5) Riski bertaraf et. 6) Đzle ve gözden geçir.

Saunders ve diğ. (2008); aktif faylar ve heyelanlarla ilikili düzenleme ve kılavuzların dört ana planlama prensibini temel aldığını belirtirler. Bunlar:

1) Doğru tehlike bilgisini elde et. 2) Gelimi ya da geliebilecek bölgelerde risk – temelli bir yaklaım uygula. 3) Risk kabul edilemez ise, planlamaktan kaçın ya da tehlikeleri azaltmaya çalı. 4) Yapılamı alanlarda tehlikenin büyüklüğü ve risk hakkında bilgilendirmelerde bulun.

Analizler, tehlikeyi değerlendirmenin yanı sıra bu tehlikeler sonucunda etkilenebilecek risk altındaki elemanları da içerebilir. Yurtdıı örneklerde, risk altındaki elemanları sınıflandırmak için “Bina Önem Katsayısı” sınıflaması yapılmaktadır. Riskin değerlendirilmesi, riski hesaplamak, riskin kabul edilebilir olup olmadığı konusunda muhakemede bulunmak, kaçınma ya da iyiletirici, risk azaltıcı önlemleri belirlemek aamalarını içerir. Bu değerlendirme daha sonra, arazi kullanımı uygulamalarına yansıtılabilir.

Ancak ülkemizde fayların davranılarını, en son yüzey faylanması ürettikleri zamanı ve yüzey faylanmaları arasındaki tekrarlanma periyotlarını içeren bir veri tabanı henüz bulunmamaktadır. Bu veri tabanının oluabilmesi için, MTA tarafından 2011 ve 2012 yıllarında yayınlanan diri fay haritalarındaki her fay için, segment paleosismoloji çalımalarının yapılması gerekmektedir. Bu amaçla "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı" kapsamında çalımalara balanmıtır.

Babakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı (AFAD) Deprem Dairesi tarafından hazırlanan ve 2012 yılı itibariyle balanan UDSEP’ in tanımı u ekildedir: UDSEP, deprem riskini azaltmada ve depremlerle ba edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik kurumsal alt yapının oluturulması ve konuyla ilgili ARGE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefleyen bir eylem planıdır. UDSEP’ in ana amacı, "depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaam çevreleri oluturmak" olarak tanımlanmıtır. 18 Ağustos 2011 tarih ve 28029 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren UDSEP’ in gerçekletirilmesinden 13 kurum ve kurulu sorumludur. Eylemlerin gerçekletirilmesinde her kurum ve kurulu kendi iç dinamikleri ile çalımalarını koordine etmektedir.

UDSEP’ de “Hedef A.2: Deprem Tehlike Analizleri Ve Tehlike Haritalarının Gelitirilmesi” balığı altında u tanım yer almaktadır: Ülke, bölge ve yerel ölçeklerde deprem tehlikesinin doğru olarak tanımlanması, diri fayların neden olacağı depremlerin ne büyüklükte, ne zaman, ne sıklıkta ve nerede gerçekleme olasılıkları olduğunun, deprem yer hareketinin nasıl azaldığının ve yerel zemin yapısının yer hareketini nasıl etkilediğinin bilinmesine bağlıdır. Deprem tehlikesinin neden olacağı riski belirlemenin ilk adımı ülke, bölge ve yerel ölçeklerde tehlikenin güvenilir olarak belirlenmesi ile balamaktadır. Bu aamadan sonra tehlikeye maruz değerler ile bu değerlerin farklı büyüklüklerdeki depremler karısındaki zarar görebilirlikleri belirlenerek deprem riskleri oluturulur ve riski tamamen ortadan kaldıracak veya uzun süreli azaltacak yaklaım modelleri gelitirilip uygulanabilir. Bu nedenle deprem tehlike analizi ve haritalarının hazırlanması, etkili deprem afet mücadelesinin temel adımı olmaktadır.

Eylem A.2.1.3. balığı altında ise, “Gereksinim duyulan alanlarda paleosismoloji çalımaları yapılacaktır: Ülkemizde MTA Genel Müdürlüğü tarafından üretilen diri fayların yakın jeolojik geçmiindeki (10.000 yıl) deprem aktivitesinin aratırılarak gelecekteki deprem davranılarının tahmini ve deprem tehlike değerlendirmelerinde gerekli parametrelerinin (yer, zaman, büyüklük, deprem dönü/tekrarlanma periyodu, en büyük kırılma uzunluğu ‐ deprem büyüklüğü, yer değitirme miktarı vb. fay parametreleri) ortaya konulması için paleosismoloji çalımalarına gereksinim duyulmaktadır” denmektedir. Bu kapsamda yapılacak çalımalar ise kurumlar arasında aağıdaki gibi paylatırılmıtır:

236 236

SORUMLU KURULU ĐLGĐLĐ KURULULAR GERÇEKLEME DÖNEMĐ

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Üniversiteler, TÜBĐTAKMAM, AFAD, Yerel Yönetimler 2012–2023

Söz konusu çalımaların gerçekleme dönemi görüldüğü gibi 2012 – 2023 olarak belirlenmitir.

Çünkü paleosismoloji çalımaları hem zaman alıcı hem de maliyetli çalımalardır. Dolayısıyla ülkemizde yüzey faylanması tehlikesini değerlendirirken, yüzey faylanması tehlikesi

olasılığını, detaylı deprem parametrelerinin belirlenmesine ihtiyaç duyulan risk tabanlı bir yaklaım kullanmak u an için mümkün görülmemektedir. Buna rağmen yüzey faylanması tehlikesini değerlendirmede ve sakınım bantlarının oluturulmasında daha muhafazakâr, güvenli tarafta kalmayı sağlayacak deterministik bir yaklaım güdülebilir. Yani, bilebildiğimiz, toplayabildiğimiz parametreleri göz önüne alarak en basit, klasik yöntemle çözüm gelitirebiliriz. Gerçekte, doğanın bilinmezlerinin sıklıkla karımıza çıktığı deprem / faylanma olaylarında deterministik bir yaklaım daha doğru da olabilir.

Yüzey faylanması tehlikesi ile ilgili olarak deterministik yaklaımın daha uygun olabileceği ile ilgili bir görü Du ve diğ. (2012)’den de gelmektedir. Çalımacılar 2008’ de meydana gelen 8,0 büyüklüğündeki (Ms) Wenchuan (Çin) depremi yüzey kırığı ve hasarları üzerine detaylı aratırmalar yapmılardır. Wenchuan depreminde hasarın çoğunun yüzey kırığı ve yakın civarında yoğunlatığını, ayrıca tavan blokta taban bloğa göre çok daha fazla hasar gözlendiğini belirtmilerdir. Yüzey faylanması tehlikesinin, deterministik bir yaklaımla değerlendirilmesinin daha uygun olacağını ve arazi çalımalarının yüzey faylanmasının çoğu boyunca 40 metreden daha dar bir kuakta etkin olduğunu belirtmilerdir.

Bu bölümün geri kalanı yukarıda özetlenen gerçekler doğrultusunda, yüzey faylanması tehlikesinin nasıl değerlendirilebileceği ile ilgilidir. Bu yüzden, özellikle sakınım bantları belirlenirken ve bunlara bağlı yerleime uygunluk değerlendirmeleri yapılırken, henüz elimizde olmayan detaylı fay parametreleri içeren veri tabanlarına ihtiyaç duyan olasılıksal – risk tabanlı yaklaım yerine deterministik bazı kabulleri içermektedir.

5.5.1 Doğru Fay Tehlikesi Bilgisini Elde Etmek Yüzey faylanması çalımalarında diri faylar haritalanmalı (en az 1/10.000 ölçekte ya da daha

büyük), mümkünse tekrarlanma aralıkları belirlenmeli (fayın, yüzey faylanmaları yaratan depremler arasındaki ortalama zaman aralığı) ve fay karmaıklığı (fault complexity) dikkate alınmalıdır. Fay izinin karmaıklığını ve fay boyunca bir tehlike kuağı/çekme mesafesi/tampon bölge kombinasyonunu dikkate alan bir fay sakınım bandı, haritalarda fayın çevresine çizilmelidir. Becker ve diğ., (2005), nominal bir değer olarak fayın her iki tarafında 20’er metrelik “fay sakınım kuağı” oluturulmasını önermektedirler (ekil 215).

ekil 215. Bir hâlihazır harita üzerine ilenmi olarak karılaılabilecek fay sakınım bandı örneği (Becker ve diğ., 2005)

Doğal olarak, yüzey faylanması üretmi ve üreteceği belirlenmi olan bir fay tam bir doğrulukla konumlandırılabiliyorsa çevresindeki yapılama kısıtlı alan dar olmalı, aksi takdirde yaklaık, tahmini haritalama ya da fay karmaıklığı yüzünden, faylanmanın alanın herhangi bir yerinde oluabileceğini belirtecek ekilde daha geni bir fay sakınım bandı oluturulmalıdır.

237237

5.5.2 Diri Fayları Haritalamak Faylar, plancıların fayların üzerinde ya da yakınında arazi kullanımı kararlarını verebilmeleri için

doğru olarak konumlandırılmalı ve son kullanıcılar için uygun bir ölçekte haritalanmalıdırlar. Fayları haritalamak üzere haritalama deneyimleri olan jeolog/jeoloji mühendisleri, aktif fayları etüt etmek, konumlandırmak ve değerlendirmek için gerekli bilgi birikime sahiptirler.

Diri faylar genellikle karmaıktırlar ve birden fazla kırığa neden olabilirler. Etütler için kullanılabilecek birçok yöntem ve değerlendirme aracı vardır. Bir fay doğru olarak konumlandırıldığında ve değerlendirildiğinde, fayla ilgili yapılar, açık bir ekilde iaretlenmeli ve topoğrafik haritalar, kadastral haritalar / hâlihazır haritalar üzerine ilenmeli ve takip edilebilmelidir.

Bir veya birkaç metrelik münhani detayına sahip yüksek çözünürlüklü topoğrafik veriler sayesinde, el GPS’leri (birkaç metre hata paylı) ya da “kors (Continuously Operating Reference Stations) ” uyumlu jeodezik GPS’ler (mm cm hassasiyetinde) ile 1/5000 ve daha büyük ölçeklere denk gelecek ekilde, fayların konumlarını en fazla birkaç metre hata payıyla haritalayabilmek mümkündür. Jeomorfolojik haritalama için altında detaylı sayısal yükseklik modeli verisi bulunan ortorektifiye dijital hava görüntüleri üstün bir araçtır.

5.5.2.1 Uzaktan Algılama Görüntülerinin Kullanımı

Uzaktan algılama teknikleriyle üretilmi görüntüler, yerden elde edilemeyen yüzey yapılarının ve ilikilerinin genel görünümünü sağlayabilir. Ölçeğe ve yersel çözünürlüğe bağlı olarak görüntüler bir metreden daha az uzunlukta yapıları ortaya koyabilir. En hazır ve yararlı uzaktan algılama görüntüleri hava fotoğraflarıdır. Bata Harita genel Komutanlığı olmak üzere birkaç devlet kurumu bu görüntülere sahiptir. Fayları çalımak için, farklı ölçeklerde, farklı zamanlara ait, kentsel geliimin fazla olmadığı görüntüleri de içeren arivler mevcuttur ve tarihsel deprem kırıklarını görmek ve haritalamak için idealdirler. ekil 216 Sivas – Suehri’ nin birkaç kilometre doğusunda güncel bir uydu görüntüsünde ve eski tarihli bir hava fotoğrafında 1939 yüzey kırığının nasıl göründüğünü göstermektedir.

Fay aktivitesinin saptanması mevcut fayların izlerinin belirlenmesiyle balar. Fay izleri, uydu ve hava fotoğraflarının yorumu ve yerinde haritalama ile tayin edilir. Uzaktan algılama, mevcut jeolojik ve jeofizik verilerle birlikte uygulandığında genç görünümlü fayların değerlendirilmesinde çalımaya hız kazandıran ve çalıma maliyetini azaltan bir yöntemdir. Bu yöntem, özellikle fay aktivitesinin saptanmasında mevcut fayların yerlerinin tespitine önemli katkılar sağlar.

Aktif faylar arazide genellikle topoğrafik özellikler veya fay izleri karısındaki bitki örtüsü kontrastı veya zemin farklılığı ile tanınabilir. Uzaktan algılamayla genç görünümlü fayların saptanmasında, faylanmanın yarattığı morfolojik öğelerin tanınması önemlidir. Bu morfolojik belirginliklerin baında fay diklikleri, hendekler, dar ve derin çentikler, lineer sırtlar ve vadiler, sedler, çöküntü havzaları, basınç sırtları, küçük gölcükler, kaynakların diziliminde ve/veya bitki örtüsündeki çizgisellikler, tepe dibi çukurluklar ve önü kesilmi ve ötelenmi dere yatakları gelir. Bu özelliklerin geliimi tekrarlanan fay hareketi ve fay boyunca çökelme ve erozyon etkilerine bağlıdır. Genç görünümlü fay özelliklerinin korunması ise esas olarak iklime bağlı olup, bunlar kurak iklim bölgelerinde uzun süre korunabilirler (Aksoy, 2001).

5.5.2.2 Yerinde Etütler

Yerinde yapılacak yüzey faylanması konusundaki jeolojik etütler hem inceleme alanında, hem de uzaktan algılama çalımalarıyla belirlenen, söz konusu fay segmentinin farklı noktalarını da içermelidir. Ana amaç jeomorfik, stratigrafik ya da diğer fay kanıtlarını, yaını vb. belirleyebilmektir. Bu tür arazi çalımalarında dikkat edilmesi gereken noktalardan biri udur ki; bazı yerlerde aktif fayları belirlemek kolay değildir. 1968’ de Avustralya Meckering’de ters bir fayda meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki deprem yüzeyi 3m lik atımla kırmıtır. Söz konusu alan, daha önce yüzey faylanmasının hiç fark edilip haritalanmadığı neredeyse dümdüz, hiçbir sarplık bulunmayan bir alandır. Deprem orta derecede sismik bir bölgede olmasına rağmen, tarihsel dönemlerde bu büyüklükte bir deprem daha önce gerçeklememitir ve tamamen sürpriz olarak nitelendirilmitir (ekil 217). Kaliforniya’da doğrultu atımlı Imperial Fayı’nda geçtiğimiz yüzyıl içinde çok büyük depremler meydana gelmi ve yüzey faylanmaları oluturmu olmasına rağmen, tarımsal aktiviteden dolayı güncel olarak bu izleri saptamak çok zordur (Bonilla, 1982). Aynı durum, ülkemizde, verimli tarım arazilerinin ve havzalarının olumasına sebep olan Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fay Sistemleri için de geçerlidir. Dolayısıyla, uzaktan algılama ve sonrasında

238 238

yerinde çalımalar sırasında, daha detaylı etütlerin gerekliliğine karar verilmelidir. Detaylı çalımalar genel olarak jeolojik haritalama, hendek çalımaları, sondaj, aratırma çukuru açma ve jeofizik çalımaları içerebilir.

ekil 216. Üstte Suehri’nin birkaç km doğusunda 1939 yüzey kırığının 2011 yılında çekilmi uydu görüntüsü ve altta da aynı bölgenin 1949 tarihli hava fotoğrafı görülmektedir (Google Earth ve Harita Genel Komutanlığı verileri). R1, R2 ve R3 fotoğrafları karılatırmak için referans alınabilecek üç noktayı, sarı oklar fay izini temsil etmektedir.

Fay çalımalarında en tamamlayıcı, doğru ve kabul gören verileri hendekler sağlarlar. Ancak

hendek açmak ve veriyi toplamak hem zaman alıcı hem de maliyetli bir çalımadır. Ayrıca, hendeğin yerini doğru seçmek çok önemlidir ve uzmanlık gerektirir. Hendek çalımalarında hendek sayısı

R1

R2

R3

R1

R2

R3

239239

genellikle birden fazla olarak planlanır çünkü faylanma bir noktada görünmez iken bir baka noktada son derece açık olabilir; yanı sıra kırığın geniliği ve yer değitirme miktarı kısa mesafelerde değiebilir.

Hendek çalımaları ile ilgili bazı öneriler u ekilde özetlenebilir: Fay topoğrafyasının detayları, söz konusu alan hendek çalımalarıyla bozulmadan önce, fotoğraflanmalı ve kayıt altına alınmalıdır. Önemli yüzey yapıları iaretlenmeli ve hendekte bulunan yapılarla ilikilendirilebilmelidir. Hendek kazıları buldozer ve benzeri büyük aletlerle yapılıyorsa, fay hareket ve yalarının kanıtlarının zarar görmemesine dikkat edilmelidir. 4 m genilik ve 1 m derinlik hendek çalımaları için minimum ölçüler olarak düünülmelidir. Hendek uzunlukları yerel koullara göre değiir ancak tiltlenmeyi ya da sürüklenmeyi, dokanakları ve dokanaklardaki normal düzensizlikleri, fasies değiikliklerini ya da birimlerin kalınlık değiikliklerini ve olası ikincil faylarla kesiimlerini belirleyebilecek kadar uzun olmalıdırlar. Hendek duvarları detaylı çalıma yapılmadan önce temizlenmelidir. Kolay hareket ettirilebilecek destekler kullanılmalıdır. Hendeklerin dikkatli haritalanması, baka türlü farkına varılmayacak yapısal ilikileri çoğu zaman ortaya koyar.

Detaylı fay aratırmalarında, sondaj çalımalarının orta derecede bir değeri vardır. Birbirine oldukça yakın açılmı kuyulardan elde edilen veriler bile; fasiyesteki ya da birim kalınlıklarındaki değiikliklerin, düzensiz dokanakların, küçük yer değitirmelerin, normal değiimler mi olduğunu fay belirtisi mi olduğu konusunda net kararlar vermekte yetersiz kalırlar. Ayrıca oldukça dik eğimlenen faylar, sondaj tarafından kesilemez ve tamamen gözden yitebilir. Sondaj çalımaları, en etkin biçimde, hendek çalımaları ile ulaılabilen alanın ötesinde, yatay ya da düey bilgiyi eletirmek ve fay boyunca yeraltı suyu düzeyindeki değiimleri ortaya koymak için kullanılabilir.

5.5.3 Haritalama Ölçeği Ülkemizde resmi mevcut diri fay haritası MTA tarafından son dönemlerde güncellenmi ve basılı

olarak 1/250.000 ölçekte, sayısal olarak ise 1/25.000 ölçekte sunulmutur. Elbette ki, bu ölçek, çevre düzeni planları ve daha küçük ölçekli planlamalar için uygun bir ölçek olsa da nazım, uygulama ve mevzii imar planlaması ve yapılama açısından yeterli bir ölçek değildir.

Yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi konusunda, küçük ölçekli çalımalarda bulunan fayların büyük ölçekli çalımalarda kullanılması, değerlendirilmesi konusunda en önemli husus udur: Bir harita, sadece üretildiği ölçekte yorumlanabilir. Basılı haritalar büyütülerek kullanıldığında istenmeyen hatalara yol açabilirler (ekil 218, 219 ve 220).

Planlama ve yapılama açısından yüzey faylanması oluturabilecek fayların büyük ölçekte haritalanması gerekmektedir. Đmar planları açısından düünüldüğünde burada bahsedilen büyük ölçek 1 / 25.000’den daha büyük, yani genellikle 1/10.000, 1/5000 ya da 1/1000 gibi ölçeklerdir.

Diri fay izlerinin ve ilikili yapıların doğru bir biçimde büyük ölçekte haritalanmasının önünde genellikle iki hata kaynağı vardır. Bunlar “yatay konum belirsizliği” ni olutururlar.

1) Yersel konum hatası: Fay izinin yerini tam olarak doğru belirleyememeye karılık gelmektedir.

Bu bazen çalımacının tecrübesizliği ya da gözden kaçırmasından kaynaklanabileceği gibi, fay karmaıklığı, erozyon, yapılama, tarım vb. olaylar yüzünden ilksel fayla ilgili yapıların hiç olumaması ya da kaybolmasından kaynaklanabilir.

2) Elde etme hatası: Hava fotoğrafı, ortofoto, uydu görüntüleri ya da taranmı fay haritalarından (mesela arazide üzerinde çalıma yapılmı harita) yapılan sayısallatırma ya da yerinde GPS gibi cihazlarla yapılan çalımalarda ölçüm hatası yaygındır. GPS cihazlarında hata payı, o anda kaç tane uydu görebildiğine bağlı olarak birkaç on santimetreden birkaç metreye kadar çıkabilmektedir.

240

240

ekil 217. 1968 Avusturalya Meckering ters fayında 6,9 büyüklüğünde meydana gelen deprem ve arazide daha önce haritalanmamı yüzey kırığı (Fotoğraf, University of California, Berkeley, Dr. Bruce Bolt).

241241

Planlama ve daha sonra da yapılama amaçlı olarak, faylar en az 1:10.000 ölçekte haritalanmalı

ve sınıflandırılmalıdır. Ülkemizde bu ölçekte çalımalar planlama için “imar planına esas jeolojik, jeolojik – jeoteknik etüt ve mikrobölgeleme çalımaları”, yapılama için de “zemin etütleri” kapsamında yapılıyor olmakla beraber, yüzey faylanması tehlikesi, sadece bir çalımadan baka bir çalımaya, belirli kriterler olmaksızın, bazen değerlendirmeye alınmaktadır.

Aağıdaki ekillerden de anlaılabileceği gibi, tamamen doğru olarak haritalandığı kabul edilse bile küçük ölçekli haritalar bu derecede büyütüldüğünde (fotokopi makinalarıyla ya da dijital olarak), fay büyük ölçekte doğru bir ekilde konumlandırılamayacak ve yanlı yerletirilecektir. Burada önemli noktalardan biri de, gerçekte bir fay üzerinde olmamasına yani yüzey faylanması tehlikesi altında olmamasına rağmen, bu tür büyültme çalımalarıyla faylanma tehlikesi kuağı içinde kalacak mal sahiplerinin (taınmazların) durumudur.

ekil 218’de, 1/250.000 ölçekteki bir MTA diri fay haritasının 1/10.000 ölçeğe büyültüldüğünü, kırmızı hattın fay izini temsil ettiği görülmektedir. Gerçekte, faylar genellikle bu kalınlıkta değildirler, ancak fay çevresindeki deformasyon kuağı çok daha dar ya da geni olabilir. 1/10.000 ölçekteki hâlihazır haritalarda gösterilen faylar, son kullanım için uygun ölçekte çalıılmalı ve konumlandırılmalıdır. Özetle küçük ölçekli haritalar, dijital ya da manuel yöntemlerle büyültülerek büyük ölçekli planlama çalımalarında kullanılamaz. Bu koul diri fay haritaları için de geçerlidir.

ekil 218. MTA tarafından hazırlanan ve 1/250.000 ölçekte kullanıma sunulan diri fay haritalarından bir örnek. Gerede’nin meskûn sahasına dikkat ediniz ve bir sonraki ekil ile karılatırınız.

242242

ekil 219. Yaklaık 1/10.000 ölçekte Gerede ve yakın civarı. 1/250.000 ölçekteki fay haritası büyültülerek daha büyük ölçeklere aktarılamaz. (Google Earth uydu görüntüsü)

ekil 220. ekil 218'de verilen 1/250.000 ölçekli Türkiye Diri Fay Haritası, Gerede ve yakın civarında, 1/10.000 ölçekteki kadastral pafta ya da halihazır ve/veya uydu görüntüsü vb. üzerine yansıtılırsa (sadece kırmızı çizgi, etrafındaki pembe kuak değil), burada görüldüğü gibi yaklaık 200 250 metrelik bir alanın herhangi bir yerinden fay izi geçiyor olabilir. Ayrıca, 1/250.000 ölçekte doğrusal bir çizgi ile gösterilen bir fay izinin büyük ölçeklerde bu derece doğrusal olmayabileceği de (en echelon kırıklar, örgü eklinde kırıklar, birkaç metre ya da on metre bazında sıçrama ve büklülme yapıları vb.) unutulmamalıdır. (Google Earth uydu görüntüsü)

? ? ? ?

243243

Van Dissen ve diğ. (2004) fay izlerinin takip edilmesi ve haritalanması (fayla ilikili yapıların koordinatlarının elde edilmesi) çalımalarındaki hassasiyet ve belirsizlikleri u ekilde tanımlarlar: Fay sarplıkları, ötelenmi drenajlar, ezilme kuakları ve bir hatta dizili gölcükler ve sırtlar, fayların konumlarını elde etmede yardımcı olan noktasal ve çizgisel yapılardır. Bir fay yapısının konumuyla ilikili doğruluk, iki tür belirsizlikten etkilenecek ekilde elde edilebilir. Birincisi, yapının yer yüzeyinde ne derece doğru konumlandırılabildiği ile ilgili belirsizliktir ki söz konusu yapının gelecekteki yüzey faylanması konumunu ne derece tanımladığı / doğru olduğu üphesini de içerir. Diğer belirsizlik ise, sayısal bir veri tabanına ya da haritaya söz konusu konumun koordinatlarının ne kadar hassasiyette elde edilerek geçirildiği ile ilgilidir. Yani 1/10.000 ya da 1/25.000 ölçekli bir haritada yerin tecrübeye dayanarak bulunması, el GPS’i ile koordinat alınması ya da jeodezik GPS ile ölçüm alınması arasında oldukça büyük hata payları vardır. ekil 221 bu duruma bir örnek tekil etmektedir.

ekil 221. Ohario Fayı boyunca, haritalanmı fay yapılarının hem çizgi hem de nokta olarak ilgili göreceli doğrulukları. Kuzeyde, hasarlı bir yapı (A) ±25m hassasiyetle konumlandırılmıtır. 400 m kadar Güneyde sıralı kaynaklar hemen hemen aynı hassasiyette konumlandırılmıtır. Hava fotoğraflarında “iyi tanımlı” olarak görünen bir sarplık (C) ±5m hassasiyetle konumlandırılabilmitir. Farklı noktalarda bu sarplığın incelenmesi (D, E, F) belirsizliği azaltmıtır. E noktasında hendek de açılmı ve faylanmanın tam yeri saptanmıtır (±0,1m). Güneye doğru (G) fayın takibi zorlamı ve yaklaık bir hassasiyetle konumlandırılabilmitir (±10m) (Van Dissen, 2004).

244 244

Çalımalar esnasında sınırlı sayıda aktif fay ve fayla ilikili yapı tam anlamıyla doğru olarak konumlandırılır. Bu doğru konumlandırmalarda hendek çalımalarının rolü büyüktür. GPS ve geleneksel etüt teknikleri, bu tür yapıların konumlarını birkaç on santimetre hata payıyla elde edebilir ve bir CBS veri tabanına atabilir.

Faylarla ilgili bir yapı ister yerinde / arazide ya da isterse hava – uydu fotoğrafları sayesinde belirlensin, belirgin olsun ya da olmasın konumu ortofotoğrafi yöntemleri kullanılarak elde edilir. Fay yapısı belirgin / keskinse ve ortofotolarda açıkça görülebiliyorsa bu yapıların koordinatlandırılmasındaki doğruluk ± 5 metre olarak kabul edilir ve oluturulacak harita ve veri tabanına ‘belirgin’ olarak kaydedilirler. Konumlandırmada belirsizlik, açıkça gözlenememe gibi bir sebepten dolayı hassasiyet problemi varsa, ilgili yapı yaklaık (±10m) ya da tahmini (±25m) olarak haritalanabilir.

5.5.4 Yüzey Faylanması Tehlikesi Kuakları ve Fay Sakınım Bantları Bilindiği gibi faylar genellikle çizgisel yapılar olmaktan ziyade; fayın türüne, kırılmanın iddetine

ve yüzeyde kestiği birimlerin jeodinamik ve jeomekanik özelliklerine göre boyutları değien deformasyon kuaklarıdır.

Fay çizgisi boyunca oluturulması gereken sakınım bantları, fayın türü ve üretebileceği tahmini maksimum deprem büyüklüğü, fay zonunun yeryüzeyindeki geometrisi ve yapısal karakterine bağlı olarak değiebilir. Yüzey faylanması deformasyon zonunun geniliği, aynı fay boyunca birçok lokasyonda değikenlikler de gösterebilir.

Yüzey faylanması, morfolojik (yersel) hasarın iddetinin, merkezden uzaklatıkça azaldığı bir kuaktan oluur. Yüzey faylanması tehlikesi kuağı, doğal, jeolojik bir kuaktır ve fay kırığı yakın civarındaki deformasyon kuağını belirtir.

Fay sakınım bandı, bilinen fay izinin her iki tarafında, fayın belirlenmesi ve haritalanmasındaki hata payını azaltmak, tahmini yüzey faylanmasının mühendislik yapılarında oluturacağı deformasyonun etkisini düürebilmek için oluturulan bir kuaktır. Doğal, jeolojik bir kuak değil, mevzuatlarla tanımlanabilecek bir kuaktır. Belirlenecek sakınım bandının sınırları dahilinde, planlama ve yapılama açısından bir takım kısıtlamalar ve/veya önlemler alınması gerektiğini belirtmek için oluturulur. Đlerideki kısımlarda anlatılacağı üzere, bazı alanlarda yüzey faylanması kuağı daha geniken bazı alanlarda sakınım bandı daha geni olabilir. Bu tamamen jeolojik duruma ve planlama pratiğine bağlıdır.

Ulusal ve uluslararası literatürde “yüzey faylanması tehlike kuağı” (surface faulting / ground rupture hazard zone) teriminin manası ve kullanımı konusunda ortak bir kabul ve alıkanlık var olmakla beraber, sakınım bandı / kuağı (fault avoidance zone) yerine, kontrol / güvenlik kuağı (control zone), fay çekme mesafesi (fault setback distance) ya da tampon bölge terimlerinin kullanıldığı gözlenmitir. Bu çalımada mümkün olduğunca “fault / ground rupture avoidance zone” teriminin karılığı olarak “sakınım bandı / kuağı” teriminin kullanılmasına özen gösterilmitir.

Özellikle ülkemizde sıklıkla kullanılan “faylar için tampon bölge” tanımı, esasen çevre düzeni planlarında sulak alanlar ile ilgili bazı koruma mesafelerini içeren ve ehir ve bölge plancıları tarafından sıklıkla bu amaçla kullanılan bir terimdir. “Tampon Bölge” nin 17.05.2005 gün ve 25818 sayılı ‘Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ ndeki tanımı u ekildedir: Sulak alan havzasının coğrafi durumu, topoğrafik özellikleri ve arazinin mevcut kullanım durumuna göre; sulak alan ekosistemini korumak maksadı ile ayrılan ve sulak alanın su toplama sınırını geçmemek veya topoğrafik, coğrafik olarak bir sınır değeri bulunmayan düz alanlarda varsa ekolojik etkilenme bölgesinden yoksa sulak alan bölgesinden itibaren azami 2500 metreyi geçmemek üzere ayrılan bölgeyi tanımlar. Bu sebeple tampon bölge tanımının faylarla ilgili sakınım bandları tanımlanırken kullanılmasından kaçınmak gerekir.

Uluslararası bazı örneklerde de görüldüğü üzere, haritalanan “diri fay izlerinin” her iki tarafında sakınım bandı oluturmak uygun kabul edilmektedir. Bu tür bir kuağın, fayın kesin olarak geçtiği yerin bilinmediği alanlarda (ya da yayıldığı alanlarda) geni tutulmasının, gerçekçi bir kontrol ölçüsü olmadığı konusunda tartımalar devam etmektedir ve uygulamada sıkıntılar yarattığı da bilinmektedir.

Yüzey faylanması tehlikesi nedeniyle planlama ve yapılama açısından oluacak riski en aza indirgemek amacıyla, ana fay izleri etrafında bir sakınım bandı oluturulur, çünkü en yoğun deformasyon ve ikincil kırıklar bu kuak içinde gerçekleir. Fayın yakın civarındaki etkiler, yüzeye yakın zayıf birimlerin daha temiz, doğrusal kırılmamalarından kaynaklanır ve yüzey faylanmasının çok yakınına yapılmı yapılar önceden öngörülemez bir ekilde rotasyona uğrayabilir. Faylar etrafında planlama ve yapılamayı kontrol altında tutmak üzere oluturulan sakınım bantlarının varlığı, can ve mal güvenliği açısından tedbirli bir yaklaım olarak nitelendirilmektedir (Kerr ve diğ., 2003; King ve diğ., 2003).

245245

ekil 222, planlama ve yapılamayı kontrol altında tutmak için oluturulan bu tür bir fay sakınım bandına / kuağına iyi bir örnektir.

ekil 222. Faya bitiik planlama kontrol kuağı (Kerr ve diğ., 2003).

Esasen böyle bir fay sakınım bandının / kuağının tanımlanabilmesi için en önemli verilerden biri,

o yerdeki fay karmaıklığıdır. Doğal olarak iyi tanımlanmı faylar civarında sakınım bantları daha dar, saçılmı fay izleri civarında daha geni ve kesin olmayan (gömülü, olası, tam olarak belirlenememi) fayların civarında ise çok daha geni kontrol kuakları bırakılmalıdır (ekil 223).

Ancak özellikle birçok tartımaya yol açabileceğinden, planlama ve yapılama açısından tam olarak ne tür önlemler alınabileceği, kısıtlamalara gidilebilceği bile belirsiz olan, fay zonu boyunca yüzey ve yeraltı bulgularının yeterli olmadığı sıçrama ve büklümlerde oluan “kesin olmayan – belirsiz” faylar civarında bu tür sakınım bandlarının oluturulması bu çalımada elde edilen tecrübelere dayanılarak tavsiye edilmemektedir. Bir baka deyile fay karmaıklığı açısından, sadece iyi tanımlı ve saçılımlı alanlar için sakınım bantlarını oluturmak makul ve mantıklı olacaktır. Elbette ki, bu yaklaım baraj, nükleer santral gibi önemli – kritik mühendislik yapıları için gözden geçirilebilir.

Bir fay boyunca yer değitirme, fay izinden uzaklaıldıkça azalır. Fay sakınım bantları, detaylı çalımalar sonucu o yerde yoğun deformasyonun ya da ikincil kırıkların olmayacağını gösterirse bu kuak da daraltılabilir (Kerr ve diğ., 2003).

Fay karmaıklığı ile ilgili yatay konum belirsizliğini ve güvenlik mesafesini temel alan sakınım bandı oluturma kriterlerinin detaylarına geçmeden önce ilerleyen kısımlarda da belirtildiği üzere güvenlik bandı için fayın her iki tarafında 20’ er metre uygun görülmektedir. Bunun nedeni, en yoğun deformasyonun ve ikincil fay oluumlarının, en echelon ya da örgü biçiminde fay kırığı boyunca oluan göreceli olarak küçük ölçekli çöküntü ve basınç sırtlarının bu dar kuak içinde gözlenmesidir. Ayrıca, oluan bir çok depremde tam fay kırığının üstünde olmasa da çok yakın mesafelerdeki bazı yapılarda rotasyon ya da eğilme gibi hasarlar gözlenmitir (Kerr ve diğ., 2003). Dolayısıyla 20’ er metre uygun bir mesafedir.

Bu güvenlik mesafesi hakkında daha sağlıklı bir görüümüzün olmasını sağlayabilecek çalımalardan biri, Chen ve diğ. (2013) tarafından yapılmıtır. Bu çalımaya göre, konumsal belirsizliğin iki bileeni vardır. Bunlardan birincisi, epistemik belirsizlik (epistemic uncertainty) (bilginin, birikimin ve elde edilmesinin doğruluğu) bir baka deyile haritalanan mevcut bir fay izinin doğru haritalanmasıyla alakalı belirsizlik ve diğeri ise doğadaki düzensizlik ya da rastgelesellik (random / aleatory variability) ile alakalı olan belirsizliktir. Bu ikincisi, daha önceden mevcut olan, belirlenen ve doğru olarak konumlandırılmı bir fay civarında, gelecekte meydana gelebilecek bir depremde olası/potansiyel yüzey faylanmasının konumunun, doğadan kaynakalanan belirsizliği, yani tahmin edilen hat boyunca olumaması ile ilgilidir.

Çalımacılar, epistemik belirsizlik ile ilgili olarak; Alqusito – Prilo (AP) fay haritalarından bazılarını ele alarak yüksek hassasiyetli LĐDAR verisinden elde ettikleri fayların cm hassasiyetinde konumlarıyla karılatırmılardır. Buna göre, AP fay haritalarında eyalet jeologlarının, (1) belirgin – iyi tanımlı, (2) yaklaık, (3) tahmini ve (4) gizli – belirsiz izler olarak taradıkları fay izleriyle, LĐDAR verileriyle elde ettikleri hatasız yerletirilmi fay konumları arasında, ortalama olarak sırasıyla 23m, 36m, 44m ve 45m standart sapmalar gözlenmitir (ekil 224). Doğadan kaynaklanan düzensiz / rastgele değikenlik ile ilgili olarak ise; birden fazla deprem kırığı ile karılaılan hendek çalımalarını detaylıca

246246

inceleyerek (163 hendek), bu hendeklerdeki farklı olay sayısını, faylanma geniliklerini ve en son kırığın konumunu inceleyerek, bu düzensizlikten kaynaklanan standart sapmaların en küçük ve en büyük sınırlarının 14 metre ve 37 metre olduğunu belirtmilerdir. Bu durumda fayın iki tarafına konacak 20 metrelik güvenlik mesafeleri (toplamda 40 metre) özellikle düzensiz/rastgelesel belirsizliği kapsayacaktır.

ekil 223. Ohariu Fayı (Yeni Zelanda), fay karmaıklığı ve sakınım bantları arasındaki iliki.

Yu ve diğ. (2009) bu konuda yapılmı güncel çalımalardan birinde, Çin’ de 2008’ de meydana

gelen Ms 8,0 büyüklüğündeki Wenchuan depremindeki gözlemlerinden çıkan sonuçları paylamılardır. Buna göre, fayın türü ne olursa olsun, yüzey faylanması ya da etkili deformasyon geniliği yaklaık 10 veya 30 m aralığındadır.

Đyi tanımlanmı fay izleri ve dar sakınım bantları

Saçılmı / yayılmı fay izleri ve daha

geni sakınım bantları

Kesin olmayan fay izleri ve çok geni sakınım bantları

247247

ekil 224. LĐDAR verileriyle elde edilmi sayısal yükseklik modelinde fayın tam yeri (siyah oklar) ve AP Fay Haritalarında haritalanmı fay izlerinin (kırmızı izler) karılatırılması. Bu örnekte, haritalanmı fay izi ile jeomorfolojik fay arasındaki mesafe 30 metredir. LĐDAR verileriyle çok hassas yatay doğrulukta ölçümler yapılabilmektedir (Chen ve diğ., 2013).

5.5.4.1 Fay Karmaıklığı

Arazide yüzey kırıkları her zaman dar kuaklar halinde olumazlar ya da öyle olsalar bile erozyon, heyelan gibi sebeplerden dolayı net bir ekilde gözlenemeyebilirler. Hatta bu kuaklar, sıçrama, bükülme gibi genellikle segment kenarlarını oluturan yerlerde çok geni alanlara yayılabilirler. Uzun tekrarlanma aralıklarına sahip faylanmalarda, faylanmaya ait her türlü belirteç ortadan kalkmı ve belirsizlemi dahi olabilir.

Yüzey kırığı ile ilgili “fay karmaıklığı”, bir yerde faylanma tehlikesini tanımlamada kullanılan önemli bir parametredir. Fayların karmaıklığının tanımlanmasında genellikle u üç tanım kullanılır: Đyi tanımlanmı (1), saçılmı /yayılmı (2) ve kesin olmayan / belirsiz (3). (Kerr ve diğ., 2003; King ve diğ., 2003, Van Dissen ve diğ., 2003a, 2003b)

Yüzey faylanmasının karmaıklığı (düzensizliği), yüzey faylanması boyunca belirgin olarak değiebilir (ekil 225). “Fay Karmaıklık Sınıflaması”, yüzey faylanmasının karmaıklığını ve /veya fay

248248

konumunun belirsizliğini temel alır. Her bir karmaıklık sınıfına, farklı planlama kriterleri, sınırları önerilmesi doğaldır. Bu tür kriterler açısından, özellikle “iyi tanımlanmı” kesin yüzey faylanması hatlarında ortak görüe varılmıtır. Ancak, yeri kesin belli olmayan ya da geni alanlardan geçebileceği öngörülen yüzey faylanması durumları ile ilgili kabul edilecek kontrol mekanizmalarında, kriterlerde, sakınım bandı sınırlarında tartımalar mevcuttur.

Aağıdaki tablo 18, fay karmaıklığı ile ilgili en temel sınıflandırmayı vermektedir:

Tablo 18. Fay Karmaıklığı Sınıflandırması (Kerr ve diğ., 2003)

Đyi Tanımlanmı Fay (Well Defined)

Sınırlı coğrafik geniliğe sahip iyi tanımlanmı fay izi Tipik olarak, birkaç metreden onlarca metreye kadar

genilikte alanlara yayılır

Saçılmı Yayılmı (Distributed)

Deformasyon, göreceli olarak geni bir coğrafik alana yayılmıtır

Tipik olarak, onlarca metreden yüzlerce metreye kadar genilikte alanlara yayılır

Genellikle, çoklu fay izleri ve/veya kıvrımlarını içerir

Kesin Olmayan (Uncertain)

Fay izleri detaylı olarak haritalanabilecek kadar kesin değildir ya da yeterince tanımlanamamaktadır

Tipik olarak fay izlerinde boluklar gözlenmektedir (izlerin örtülmesi ya da erozyonu da dahil)

ekil 225. Kuzey Anadolu Fayının, Sivas Gölova güneydoğusunda, fay karmaıklığı açısından değerlendirildiği bir Google Earth görüntüsü. Đyi tanımlı fay izi birkaç metrelik bir kuağı belirtirken, saçılmı olarak tanımlanan fay izi en az 200 metre geniliğindedir.

Fay izinde boluk

Đyi tanımlı fay izi

Saçılmı fay izi

249249

2010 Yeni Zellanda Darfield (Cantebury) depremi (Mw 7,1), yaklaık 30 km uzunluğunda, 30 – 300 m genilikte bir deformasyon kuağı oluturmutur. Yüzey faylanması 5,2 m maksimum yatay ve 1,45 m maksimum düey atım oluturmutur. Depremden hemen sonra hem arazide hem de LĐDAR teknolojisiyle faylanma haritalanmı ve daha sonra da sakınım bantları oluturulmutur (ekil 226).

ekil 226. Greendale yüzey kırığı ile ilikili yapıları ortaya koymak üzere LĐDAR verilerinden üretilmi deprem sonrasına ait sayısal yükseklik modelleri. A) K45D’ dan aydılatılmı kabartma haritası. B) K335D’dan aydınlatılmı kabartma haritası. C) Bakı (Kuzeye göre yamaç yönelimi). D) Eğim haritası. E ve F) Faylanmaları gösteren ortofotolar. G) Arazide toplanmı veriler (siyah noktalar arazide GPS ile insan yapısı yapıları kesen fay kırığı boyunca yapılan ölçüm noktalarını gösterir. Sarı ve kırmızı noktalar, deformasyon ölçüm noktalarını gösterir. H) Tüm veriler kullanılarak yapılmı fay kırığı haritası (Villamor ve diğ., 2012).

ekil 227’ de gösterilen sakınım bantları oluturulmadan önce, fayla ilikili yapının konumu ve

oluturduğu deformasyon ile ilgili “belirsizlik” ler tanımlanmıtır. Haritalarda çizgi olarak gösterilen her ey aslında bir geniliğe sahiptir. Örneğin, arazide gözlenen bir yüzey kırığı, detayda, birkaç metre geniliğe sahip olabilen, birbirine kenetli çatlak ve yarıklardan oluan bir dizidir (Ando ve Yamashita, 2007). Lidar ve hava fotoğraflarının çözünürlük sınırlamalarından dolayı, veri setlerindeki çizgilerin konumlarının, en iyi ihtimalle, ±2 m, bazı durumlarda ise ±5 m olduğu kabul edilmitir. Bu nedenle, “iyi tanımlı” olarak haritalanmı yerlerde, 10 metre geniliğinde bir belirsizlik kuağı oluturulmutur. Bu kuak, hem haritalamadaki belirsizliği, hem de (1) hava fotoğrafları ya da Lidar’ dan elde edilmi verilerden görülemeyen çözünürlükte arazide gözlenen küçük yapıları ve (2) haritalanmı faylar ve kabarmaların ötesinde kalan geni deformasyonları kapsar. Konumsal belirsizlikten sonra ise 20 er metrelik çekme mesafeleri eklenmitir (Villamor ve diğ., 2012).

250250

ekil 227. Greendale Fayı için tanımlanmı fay karmaıklığı bazında sakınım bantları. (A) Greendale Fayı’nı Doğu kısmında fay oldukça saçılmı bir görüntü arz ettiğinden sarı renkli 300 metre geniliğinde bant oluturulmutur. (B) ve (C) Fayın orta ve Batı kısımları göreceli olarak iyi tanımlı olduğundan sakınım bandı da daha dardır.

Fay Sakınım Bandı – iyi tanımlı Fay Sakınım Bandı – saçılmı Fay Sakınım Bandı – belirsiz

Greendale Fayı: Fay Sakınım Bantları

251251

Özellikle doğrultu atımlı faylar boyunca oluabilecek yüzey faylanması karmaıklığını kontrol eden fayın geometrisidir (ekil 228 ve 229). Fay bükülmeleri, sıçramaları genellikle fay kuağındaki bir genilemeyle ya da sıkımayla alakalıdırlar. Düey yer değitirme bileeni de varsa, yüzey kırığının deseni daha karmaık olacaktır. Benzer olarak normal ve ters faylar için de, fay geometrisi birincil belirleyicidir. Fay bükülmeleri, sıçramaları, aktarım rampaları (relay ramps) ve segment sınırları hep daha karmaık durumlarla ve daha geni kuaklarla temsil edilirler. Fay düzleminin eğimi ve bu eğimdeki değiiklikler de yüzey faylanmasının karmaıklığını kontrol eder.

Fayın, yeryüzüne ulamak için içinde ilerlediği materyal de yüzey faylanmasının geometrisinde önemli bir etkiye sahiptir. Konsolide olmamı tortullar boyunca gerçekleen faylanma, oldukça değikendir ve sonuçta oluan deformasyon kuağı, bir çoğu henüz yeterince anlaılamamı faktörlere bağlıdır (Bray ve diğ., 1994; Fenton, 2006). Ana kayadaki faylanma geometrisi, sıklıkla mevcut çatlakların yönelimiyle kontrol edilir. Tekrarlanan depremler sırasında oluan ötelenmenin miktarı da önemlidir. Küçük fay ötelenmeleri, bastırılmı, düzensiz fay yapılarının oluumuna yol açarken, daha büyük ötelenmeler, genellikle daha devamlı, doğrusal fay kuaklarının oluumuna sebep olurlar.

ekil 228. Doğrultu atımlı bir fay boyunca fay bükülme ve sıçrama karmaıklıklarını gösteren modeller. Sıkıma bükülme ve sıçramaları olan alanlarda, geni kuaklara yayılmı kıvrımlar ve ikincil ters faylanmalar gerçekleirken, genilemeli fay bükülmeleri ve sıçramaları olan alanlarda ikincil normal fay saçılmaları oluur. Benzer karmaıklıklar hem normal hem de ters faylarda bükülmeler boyunca gerçekleirler.

252 252

ekil 229. 1999 Hector Mine depremi (M7,1) sırasında olumu, Lavic Gölü fay kırığında gözlenen geometrik karmaıklıklar. Üstte, sıkımalı bir bükülmede olumu düük açılı bindirme saçılımları (lowangle thrust splays); solda, genilemeli bir fay büklümünde, saçılmı normal – verev fay yer değitirmeleri ve sağda lokasyon haritası (Rymer ve diğ, 2002; Fenton, 2006).

Fay verilerini tanımlarken / haritalarken, bazen, “iyi tanımlanmı”, “saçılmı” ve “belirsiz”

tanımlarını geniletmek gerekebilir. Örneğin, iyi tanımlanmı tanımının içine kısa mesafelerde gömülmü ya da erozyona uğramı olduğundan net biçimde takip edilemeyen, fayın konumu birkaç metre ya da on metreler ölçüsünde hata payıyla belirlenebilen yerleri de dahil etmek gerekebilir (Aslında bu durum klasik jeolojik haritalama yaparken, formasyon sınırları için de uygulanan bir durumdur). Bu tür yerlerin fay karmaıklığı açısından tanımında “iyi tanımlanmı – geniletilmi (well defined – extended)” terimi kullanılabilir. Benzer tanımlar aağıdaki gibidir (Van Dissen ve Heron, 2003c):

“Đyi tanımlanmı” ve “iyi tanımlanmı – geniletilmi” (Well defined & well defined – extended): Fay karmaıklığıyla ilgili, “iyi tanımlanmı” terimi, yüzey faylanması deformasyonunun iyi tanımlı ve sınırlı coğrafik geniliğe sahip (birkaç metre ya da onlarca metre genilikte) olduğu yerler için kullanılır. Ayrıca, deformasyon alanı, kısa mesafeler içinde gömülü ya da erozyona uğramısa ancak yakınlardaki belirgin fay yapıları sayesinde fayın konumu fazla üphe götürmüyorsa “iyi tanımlanmı – geniletilmi” olarak tanımlanabilir.

“Saçılmı” ve “belirsiz – kısıtlı” (Distributed & uncertain – constrained): Yüzey faylanması deformasyonunun konumu göreceli olarak büyük coğrafik genilikler dahilinde konumlandırılmı olabilir (yüzlerce metre genilikte). “Yayılmı Fay Karmaıklığı”, deformasyonun göreceli olarak geni olduğu ancak birkaç fay izinden olutuğu yerlerde olduğu gibi yüzlerce metre genilikte dahi olsa coğrafik olarak tanımlanabilmi geniliklerde olduğu yerler için kullanılır. “Belirsiz – kısıtlı Fay Karmaıklığı” ise, yüzey faylanmasının konumunun gömülmü ya da erozyona uğramı olduğu belirsiz alanlar için kullanılır. Ama

253253

burada yine de yüzey kırığının lokasyonunun, mantıklı bir coğrafik genilikte (300 metreden az) kısıtlanabildiği kabul edilir.

“Belirsiz – çok kısıtlı” (Uncertain poorly constrained): Yüzey kırığı deformasyonunun konumu belirsizdir ve 300 metreden daha az genilikte bir alandan geçtiği söylenememektedir.

5.5.4.2 Doğrultu Atımlı Faylarda Yüzey Faylanması ve Sakınım Bandı Oluturma

Daha önceden de belirtildiği üzere belirli bir yerde meydana gelecek yüzey faylanmasının karakteristikleri; fayın türüne, fay düzleminin eğimine, faydaki yer değitirme miktarına, yüzeye yakın birimlerin türü ve kalınlığına ve yüzeydeki yapıya bağlıdır.

Yüzeye yakın birimler ne kadar sertse kırılgansa o kadar dar bir deformasyon kuağı oluur, tersine ne kadar sünümlü (ductile) ise o kadar geni bir deformasyon kuağı oluur. Doğrultu atımlı faylarda, sıçrama ve bükülme meydana gelen kısımlar hariç, deformasyon kuağı genellikle dardır. (Demirta, 2003). Bölüm 5.3’ de tartıılan birçok doğrultu atımlı fay kırığında bu kuak iyi tanımlı alanlarda birkaç metreyi geçmemektedir. Ayrıca, yapılan son çalımalarda elde edilen bulgular da bunu desteklemektedir. Örneğin, Çetin ve diğ. (2013), ‘Kuzey Anadolu Fayı Đsmetpaa Segmenti Üzerindeki Krip Hareketleri’ üzerine yaptıkları çalımada, Gerede’nin doğusundan balayarak yaklaık 70 km mesafede çeitli noktalarda yaptıkları uzun dönemli ölçümlerde deformasyon kuağının 2,7 ve 6,7 metre arasında (ortalama 3 metre) değitiğini (ve 70 km boyunca krip hareketinin ölçülebildiğini) belirtmektedirler.

Deformasyon kuağının darlığı, sakınım bandı oluturma iini kolaylatırmaktadır (ekil 230 ve 231).

Elbette, oldukça karmaık faylanma örnekleri gözlenen yüzey kırılmaları da mevcuttur (ekil 232 ve 233). Bazı faylarda hareketler, ana faydan belirli uzaklarda ikincil faylar ya da kırıklar eklinde geni bir deformasyon zonu içerisinde gerçeklemekte ve ana fay izinin belirlenmesinde güçlüklerle karılaılmaktadır (Demirta, 2003). Ancak bu tür kırılmaları öngörebilecek ya da bu tür kırılmalara karı alınabilecek genel manada bir önlem stratejisi bulunmamaktadır.

ekil 230. 1906 San Fransisco depreminde yüzey faylanması üreten sağ yanal doğrultu atımlı San Andreas Fayı'nın oluturduğu yüzey faylanmasından bir görünüm (Bray, 2009).

254

254

A

B

255255

ekil 231. 2002' de meydana gelen 7,9 Mw büyüklüğündeki Denali depremi (Alaska – ABD) ve oluturduğu yüzey faylanması örnekleri (A, B, C ve D). Birbirini takip eden en az üç fayın kırılması sonucu olumutur. Yer değitirme miktarı episantrdan 180 km uzaklıkta en fazladır (yaklaık 10 m yatay). Deformasyon kuağının geniliği son derece dardır (yaklaık 5m) (Schwards, 2009).

D

C

256256

ekil 232. 1905 Bulnay depremi (Moğolistan) (M) ≥ 8 büyüklüğünde gerçeklemi ve birden fazla fayın kırılmasına yol açmıtır. Baskın olarak sol yanal doğrultu atımlı faylarda meydana gelen kırık hattı yaklaık 375 km dir. Maksimum yer değitirme deprem episantrından 170 km uzaktadır. 200 km boyunca benzer miktarda ortalama yer değitirme gözlenebilmitir. Yüzey kırığı oldukça karmaıktır ve birkaç kırık halinde 100m ile 1 km arasında bir geniliğe sahiptir (Schwards, 2009).

ekil 233. 1992 Landers (ABD) depremi 80 km uzunluğunda yüzey faylanması oluturmu ve karmaık kırık kuağının geniliği yer yer yüzlerce metreyi bulmutur (A, B, C ve D) (Reches, 1999’ dan). MGZ ana fay kolunu DZ ise deformasyon kuağını göstermektedir. D ise deprem esnasında olumu kırılma, fissür ve çatlakları göstermektedir (Bray, 2009).

257257

Doğrultu atımlı faylarda sakınım bandı oluturulmasında dikkat edilecek en önemli husus fayın karmaıklığıdır. Fay izi ne kadar iyi tanımlıysa oluturulacak kuak o kadar dar, ne kadar saçılımlı ya da belirsiz ise o kadar geni olacaktır.

Bu noktada, yüzey faylanması / kırık – yırtılma düzleminin konumundaki belirsizliğin nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda biraz daha açıklayıcı olmakta fayda var. Belirsizlik (uncertainty) olarak nitelendirdiğimiz ey, bir fay sarplığında ya da fay kuağında, gelecekte meydana gelecek yüzey faylanmasının gerçek konumunun belirlenmesi sırasında ortaya çıkar. Paleosismolojik hendek çalımaları, bir fayın yer yüzeyinde nerede ortaya çıktığının ve çıkacağını anlamanın bir yoludur. Hendekler, faylardaki tek ya da tekrarlanmı hareketlerin olduğu yer olarak kabul edilen fay sarplıkları boyunca, sarplığa dik olarak açılır.

Düey bileeni olmayan ya da göz ardı edilebilecek kadar düük olan doğrultu atımlı fay kuaklarında, deformasyon kuağı yüzey faylanması boyunca tipik olarak simetriktir. Örneğin Rockwell ve diğ. (2002), Kuzey Anadolu Fayı’nda meydana gelen 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra, özellikle uzun, çizgisel ağaç sıralarını, çitleri, duvarları ve kanalları kullanarak yer değitirmeler / atımlar konusunda çalımalar yapmılardır. Buna göre; yüzey faylanması boyunca yatay deformasyon kuağı genellikle 5 – 20 metre arasında değise de bükülmeler, sürüklenmeler ve yamulmalarla bu kuağın geniliği 30 metreye kadar ulaabilmektedir. Ayrıca, bu durumun, özellikle kırılgan olmayan (nonbrittle) ve faylanmasız (offfault) deformasyonların, alüvyon dolgu alanlarında meydana gelen yüzey faylanmalarıyla ilikili olduğunu da desteklediğini belirtirler (ekil 234).

ekil 234. Eften Gölü’nün hemen doğusunda, 12 Kasım 1999 depreminde olumu yüzey faylanması ve deformasyon kuağının geniliği. (Rockwell ve diğ., 2002’den değitirilerek) (A) Lokasyonun hava fotoğrafı ve (B) Deformasyon kuağının geniliği toplamda 20 metre kadardır.

Doğrultu atımlı faylarda fay sakınım bantları, fay karmaıklığı sınıflamasını yansıtacak ekilde;

‘yatay konum belirsizliğini’ ve ‘güvenlik bandı’ mesafelerini içererek belirlenmelidir. Yatay konum belirsizliği ile ilgili örnekler ekil 235 ve 236’da verilmitir. Buna göre, eğer doğrultu atımlı bir fay, oldukça yaygın bir ekilde ortofotolar ve hava fotoğraflarından çalıılarak belirlenmi ve kısmen arazi doğrulaması yapılabilmise ya da bir baka deyile hendek çalımaları ve jeodezik GPS ölçümleriyle tam olarak yeri belirlenemeyen noktalar içeriyorsa u mesafeler “yatay konum belirsizliği” olarak dikkate alınmalıdır (aağıdaki mesafeler fayın her iki tarafında da alınmalıdır):

Fay yapısı belirgin / keskinse ve ortofotolarda açıkça görülebiliyorsa bu yapıların koordinatlandırılmasındaki doğruluk ± 5 metre olarak kabul edilebilir,

258 258

Konumlandırmada belirsizlik, açıkça gözlenememe gibi bir sebepten dolayı hassasiyet problemi varsa, ilgili yapı yaklaık (±10m / ±15m),

Ya da tahmini (±25m / ±30m) olarak haritalanabilir, Çalımacı verisinin yeterliliğini ve arazinin durumunu kendisi değerlendirerek

daha geni yatay konum belirsizliği mesafeleri de belirleyebilir, ancak ülkesel bazda bir standart oluturulması açısından bu önerilmez,

Hendek çalımalarının ya da yüzeyden takip edilebilen izlerin jeodezik GPS vasıtasıyla ölçülmesinde ise “yatay konum belirsizliği” (±0,1m 1m) olarak kabul edilebilir, bir baka deyile göz ardı edilebilir.

Doğrultu atımlı faylarda, güvenlik mesafesi olarak ise olarak ise uluslararası örneklerinde de sıklıkla karılaıldığı üzere 20 metre (fayın her iki tarafında 20’ er metre, toplam 40 metre) uygun bir mesafe olacaktır.

ekil 235. Örnek sakınım bandı çalımasında, kırmızı renkli çizgi haritalanmı fay izini, sarı renkli kuak tahmini ya da yaklaık yatay doğruluk hassasiyetini en dıtaki yeil kuak ise güvenlik bandını göstermektedir. Sakınım bandı toplamda 50 metre (batıda) ile 160 metre (doğuda) arasında değimektedir.

Özetlenecek olursa doğrultu atımlı faylarda sakınım bandı, fayın her iki tarafında aağıdaki

formülasyona göre oluturulur: Sakınım Bandı (SB) = Yatay Konum Belirsizliği (YKB) + Güvenlik Bandı (GB)

Dolayısıyla, doğrultu atımlı faylarda oluturulacak sakınım bantları en az 40 metre (20 + 20), en

fazla ise 100 metre (30 + 20) olabilir.

5.5.4.3 Ters Faylarda ya da Ters Bileeni Yüksek Doğrultu Atımlı Faylarda Yüzey Faylanması ve Sakınım Bandı Oluturma

Ters faylarda ya da ters bileeni yüksek doğrultu atımlı faylarda sakınım bantlarının oluturulması doğrultu atımlı faylardakine benzerdir. Sadece fayın ters bileeninden dolayı ek bir bilgi ve

259259

mesafe eklenmesi gerekmektedir. Fayın ters bileeninden dolayı “yatay konum belirsizliği” tavan blokta ikiye katlanmı ekilde oluturulur.

Aağıdaki örnekte ters bileeni yüksek bir doğrultu atımlı fay haritalanmıtır. Burada, ‘yatay konum belirsizliği’ fayın bindirme bileeninden dolayı, asimetrik bir kuak oluturacak ekilde tavan blokta ikiye katlanmı ekilde oluturulmutur. Bu çalıma aağıdaki gibi özetlenmitir:

Landridge ve diğ. (2011), Yeni Zelanda’nın West Coast bölgesinde Alpine Fayı için fay sakınım bandı tasarlanması ve uygulanması çalımasında bulunmulardır. Alpine Fayı, 300 – 500 yıllık deprem tekrarlanma aralığına sahip bir fay olup, tek bir olaya ait yer değitirme miktarları yatayda 6 – 9 metre ve düeyde ise 1 – 2 metre arasında değien ve mühendislik yapılarının ömrü dahilinde yüzey faylanması üretme olasılığı en yüksek Yeni Zelanda fayıdır. Fay üzerindeki en son yüzey faylanmasının 18. Yüzyılın balarında olduğu (Yetton, 2000) ve sonraki büyük depremin ise %30 – 40 olasılıkla gelecek 50 yıl içinde olacağı (Rhoades ve Van Dissen, 2003) paleosismolojik çalımaların sonucu olarak hesaplanmıtır.

Yüzey faylanması sakınım bandını oluturabilmek için öncelikli strateji olarak, Alpine Fayı’nın nüfus yoğunluğu yüksek toplulukları kat ettiği yerler öncelikli yerler olarak kabul edilmitir. Çalıma kapsamında, değiik ölçeklerde (1/250.000’den 1:10.000’ e kadar değien) mevcut, birçok haritalama kaynağı altlık olarak kullanılmıtır. El GPS’ leriyle alınan ölçümlerin 1:10.000’ den daha iyi bir ölçekte üretildiği kabul edilmitir.

ekil 236. Alpine Fayı boyunca verisi bol alanlardan biri olan Toaroha Nehri yakınlarında çalıma için tasniflenen ve kullanılan veri katmanları (Langridge ve diğ., 2011’den değitirilerek). Bu bölgede, en hızlı ve yüksek çözünürlüklü sayısal yükseklik modeli elde etme yöntemi olarak kabul edilen LĐDAR yöntemiyle, 2m yersel çözünürlüklü sayısal yükseklik modeli çalımaları yapılmakta olup fay sakınım bantlarını güncellemek için kullanılacaktır.

260 260

Çalıma neticesinde; West Coast Bölgesinde Alpine Fayı boyunca sosis ekilli bir fay sakınım bandı elde edilmitir (ekil 237). ekilden de anlaılabileceği gibi, fay sakınım bandının geniliği değikendir, çünkü elde edildiği fay hattı altlık verisinin ölçeği (çözünürlüğü) değikendir (dolayısıyla da yatay konum belirsizliği değikendir). Verinin çözünürlüğü / kalitesine göre bandın geniliği 100 – 340 metre arasında değimektedir. Bu örnekte, çalımacının kendi veri kalitesini en iyi değerlendireceği gerçeğinden yola çıkarak, 5.4.4.2 kısmında tavsiye edilen yatay konum belirsizliği mesafelerinden farklı mesafelerin kullanıldığını fark ediniz. Esasen yatay konum belirsizliği mesafeleri en doğru ekilde sadece çalımacı tarafından verilebilir. ekil 238 ise Buller Đlçesinde Maruia River mevkiinden örnek bir fay sakınım bandı çalıması sonucunu göstermektedir.

ekil 237. Alpine Fayı boyunca fay sakınım bandı. Kırmızı çizgiler, yüzey faylanmasının beklendiği hattı, mavi kuak ise yatay konumsal belirsizliği belirtmektedir. Bu belirsizlik, fayın türüne bağlı olarak (burada oldukça fazla bindirme bileeni olan GD’ya doğru eğimlenen bir fay söz konusu olduğundan), tavan blokta iki katı olacak ekilde ‘asimetrik bir bant’ ile temsil edilir (eklin Güney ucunda yani 100 metrelik kısımda bir tarafta 20 metre diğer tarafta 40 metre olan asimetrik bant). Bunlara turuncu renkli ±20 metre geniliğindeki ‘güvenlik bandı’ eklenir. (Landridge ve diğ., 2011’den değitirilerek)

Yukarıda özetlenen çalımadan çıkarılabilecek bir sonuç da udur: Fay sakınım bantlarının geniliği; çalımanın amacı, kırsal ve kentsel alanların varlığı, çalımanın bütçesi ve bunların doğrultusunda ulaılan ve üretilen verilerin detayı ile doğrudan alakalıdır. Çalıma kapsamında çok sık aralıklarla hendekler kazılması ve fay konumunun tam olarak belirlenmesi mümkün olmuyor, ek maliyetlerle LĐDAR verileri gibi yüksek çözünürlüklü sayısal yükseklik modellerine ya da yeni çekilmi ortofotolar – uydu görüntülerine ulaılamıyorsa, eldeki verilerin arazi bilgileriyle birlikte değerlendirilmesi sonucu daha geni fay sakınım bantları ortaya çıkacaktır. Kentsel alanlarda, arazilerin sağlayacağı rant ve mühendislik yapılarının maliyeti söz konusu olduğundan daha sık ve detaylı hendekler ile daha dar sakınım bantlarının oluabileceği açıkça anlaılabilir bir durumdur.

261261

ekil 238. Alpine Fayı'nın Springs Junction Maruia River kısmında, 1:10.000 ölçekte oluturulmu yüzey faylanması ve fay sakınım bandı haritalaması örneği. Renklerin anlamı ve banttaki asimetri ekil 237’de ve metin içerisinde açıklanmıtır. Yeil oval, bölgedeki otellerin konumunu göstermektedir.

Landridge ve diğ. (2006), yine Yeni Zelanda’da Central Hawke Körfezi Eyaleti sınırları içindeki Poukawa, Waipukurau ve Tukituki fay kuaklarının bazı kısımlarını benzer amaçla çalımılar ve yüzey faylanması tehlikesi ile sakınım bantlarını ortaya koymulardır. Çalımanın ana hatları aağıdaki ekildedir:

1. Mevcut veriler, LĐDAR verileri, hava fotoğrafları vasıtasıyla aktif fay izlerini ve ilikili

yapıları belirlemek, 2. Fay izlerini ve ilikili yapıları Coğrafi Bilgi Sistemi’ne entegre edilecek eklide haritalamak

ve koordinatlandırmak, 3. Fayın haritalanan tüm kısımlarını ‘Fay Karmaıklığı’ bazında incelemek ve sınıflandırmak, 4. Her sınıflanan kısım için, ‘Fay Sakınım Bantları’ nı oluturmak, 5. Her bir önemli fay kuağı için ayrı ayrı yüzey faylanması tehlikesinin ortalama tekrarlanma

aralığına karar vermek. Çalıma sonucunda elde edilen yüzey faylanması tehlikesi ile sakınım bantları ise ekil 239’daki

gibidir. Düey bileeni olmayan ya da göz ardı edilebilecek kadar düük olan doğrultu atımlı fay

kuaklarında, deformasyon kuağı yüzey faylanması boyunca tipik olarak simetriktir. Ancak, örneğin, Yeni Zelanda’nın tektonik konumundan kaynaklanan sebeplerden dolayı birçok doğrultu atımlı fay düey bileene sahiptir ve fay düzlemleri dike yakın ve yarı dik sarplıklar olutururlar. Bu sarplıklardaki her bir yüzey faylanması, sarplığın üst kısmında ya da alt kısmında olacak ekillerde farklılık gösterebilirler ki, bu da ana yüzey faylanmasının konumuyla ilgili küçük bir belirsizlik ortaya çıkarır. Benzer özellikler ülkemizde Karlıova’nın doğusunda kalan ve sıkımalı tektonik rejim ile temsil edilen kısım için de geçerlidir. Örneğin Varto 1966 depremi tam da burada belirtildiği gibi ters bileeni yüksek sağ yanal bir doğrultu atımlı bir fay kuağında gerçeklemitir.

262

262

ekil 239. Otane Bölgesi' nin yüzey faylanması ve sakınım bandı haritası. Turuncu çizgi, yüzey faylanmasının beklendiği hattı, sarı kuak yüzey faylanması kuağındaki konumsal belirsizliği, yeil kuak ise 20 metrelik fay sakınım geri çekme / güvenlik bandı mesafesini temsil etmektedir. Siyah oklar ise hendek konumlarını göstermektedir.

Ters faylarda, deformasyon kuağı, tavan blokta artan bir ekilde asimetriktir (ekil 240). Beklendiğinden daha da sık olarak, ters faylarda ve bindirmelerde sarplığın ortasına ya da tabanına yakın yüzey faylanmaları oluur. Gerçekte, sarplık iyi konumlandırılmısa ya da iyi tanımlanmısa, söz konusu belirsizlik oldukça küçüktür.

Fayla ilikili yapıların korunduğu yerlerde, fayın yersel olarak doğru ekilde konumlandırılabilme doğruluğu / hassasiyeti, söz konusu yapıların türüne ve geometrisine bağlıdır. Doğal olarak bir fay sarplığı, fayın konumunu tanımlamak için kullanılabilen en iyi yapıdır. Örneğin, fay sarplığının keskin ve belirgin olduğu yerlerde (5 metreden daha dar) fayın konumunu oldukça doğru belirlemek (ĐyiTanımlanmı fay karmaıklığı sınıfında) mümkündür. Ancak, 20 metrelik ya da daha geni topoğrafik yükseklikler olarak görünen sarplıklarda, hendek kazıları yada benzeri çalımalar olmaksızın, gelecekte meydana gelebilecek bir yüzey faylanmasının konumunu belirlemek ve haritalamak, fayla ilikili topoğrafik ifadenin keskinliği / belirginliğinden daha doğru olamaz. Buna rağmen, öyle ya da böyle bir fay sarplığı mevcutsa, deformasyonun önemli bir kısmı bu sarplıkta geliecektir (ekil 241).

Bazı bölgelerde, fay izinin konumu yeterince anlaılamayabilir. Bu izin artık görünür ya da haritalanabilir olmadığı ancak korunabilse orada olacağı anlamına gelmektedir. Bu tür net takip edilemeyen izler genellikle bir fayın önemli bir akarsuyu geçtiği yerlerdeki gibi kaybolan izlerdir. Fay sarplığı, akarsu aktivitesiyle erozyona uğrar ya da genç alüvyonların altına gömülür. Bu tür yerlerde nehirler, takın düzlemlerinin hemen yanı baında alçak faylanmamı taraçalara sahip olurlar ki fay izlerinin bu taraçalar boyunca olduğu sonucu çıkarılabilir.

Langridge ve Beban (2011) çalımalarında, bindirme bileeni olan sağ yanal Alpine Fayı’nı ‘Franz Josef/Waiau’ Bölgesi’ nde çalımılardır. Bu bölgede yüzey faylanması tehlikesini ve sakınım bantlarını tanımlama ilemleri aağıdaki gibidir.

263263

ekil 240. Bindirme bileenli sağ yanal Alpine Fayı ve fay sarplığının ematik ekli ve beklenen deformasyon kuağının geniliği. Koyu kırmızı ile gösterilen haritalanmı yüzey faylanması, sarplığın tabanına yakın bir konumdadır. Fay üzerindeki baskın hareket yataydır ve içinde çarpı ve nokta olan çember iaretleri ile gösterilmilerdir (nokta bir okun uç kısmını, çarpı ise okun arka kısmını göstermektedir, dolayısıyla sağ yanal atımı). Ana kırık izine bağlı bir belirsizlik kuağı mevcuttur. Belirsizlik tavan blokta ikiye katlanır, çünkü bu kısımda bükülme ve yamulmadan kaynaklı deformasyon daha fazladır. Tüm bunlara 20 metrelik bir güvenlik kuağı da eklenir (Langridge ve Beban, 2011).

ekil 241. Ters faylarda ve bindirme bileeni yüksek doğrultu atımlı faylarda (dolayısıyla tam dik 900 fay düzlemleri yoktur) ‘Fay Sakınım Bantlarının’ oluturulması. A) Ters fay kırmızı ile gösterilmektedir. B) Asimetrik kuak yeil ile gösterilmektedir ve fayın tavan bloğunda 30 metre olarak uygulanmıtır. C) ‘Yüzey Faylanması Konumsal Belirsizliği’ olarak tanımlanan mavi kuak fayın her iki tarafına 30 metre daha kuak atılmasına yol açar. D) Güvenlik kuağı mor ile gösterilmektedir ve her iki tarafta 20 metredir. Bu kuakların toplam geniliği yüzey faylanması sakınım bandını oluturur ve örnek DGD eğimli Alpine Fayı’ na aittir (Langridge ve Beban, 2011).

264264

Özetlenecek olursa ters faylarda ya da ters bileeni yüksek doğrultu atımlı faylarda sakınım bandı, tavan ve taban blokta aağıdaki formülasyona göre oluturulur:

Sakınım Bandı (SB) =

Yatay Konum

Belirsizliği (YKB)

+

Tavan Blokta Yatay Konum

Belirsizliği (TBYKB)

+ Güvenlik Bandı (GB)

Dolayısıyla, ters faylar ya da bindirme bileeni yüksek doğrultu atımlı faylarda oluturulacak

sakınım bantları en az 40 metre (20 + 20), en fazla ise 130 metre (50 + 80) olabilir.

5.5.4.4 Normal Faylarda Meydana Gelen Yüzey Faylanmaları ve Sakınım Bandı Oluturma

Normal faylarda yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirildiği ve sakınım bantlarının oluturulduğu nadir örneklerinden birini oluturan Utah (ABD) eyaletinde tercih edilen yöntem Bölüm 5.1.2.2.1’ de anlatılmıtır. Hatırlamak gerekirse, burada kullanılan yöntemde; ikamete ve yapılamaya yasaklı çekme mesafesini yani sakınım bantlarını oluturabilmek için; yapısal öneme göre tablodan belirlenen bir kritiklik faktörünü, olay baına beklenen fay yer değitirme miktarını, yapılacak yapının temelinin ya da yüzey altında kalan kısmının derinliğini ve fayın eğim derecesini bilmek gereklidir.

Görüldüğü üzere, yapı temel derinliğini dahi hesaba katan bu yaklaım, daha çok bizdeki zemin etütlerinde irdelenen ve elde edilen hesaplama detaylarına sahiptir. Ayrıca yine risk tabanlı bir yaklaımla “bina önem katsayısı” benzeri bir sabite de sahip hesaplamayı içermektedir. Yine aynı bölümün sonlarında yapılan örnek hesaplamalarda ise ana normal fayın tavan bloğu için 9 metre, taban bloğu için 7,8 metre (toplam 16,8 metre); antitetik bir fayın tavan bloğu için 5,1 metre ve taban bloğu için de 4,5 metre (toplam 9,6 metre) çekme mesafelerinin yeterli olacağı öngörülmütür. Elbette ki hesaplamalar Utah’ ta normal faylarda gözlenen ölçümlere ve yerel yapılama krtierleri ve özelliklerine göre yapılmı olsa da, ülkemiz için bu tür bir hesaplama yöntemi oldukça radikal ya da spekülatif kalabilir. Bu çalıma kapsamında önerilen yüzey faylanması tehlikesi değerlendirme yöntemleri, yapılama öncesi değil (dolayısıyla bina temel derinliğini bilmek gerekmemektedir), planlama öncesi yapılacak çalımalar ve alınması gereken önlemleri tarif etmektedir. Ayrıca, sakınım bandı oluturmada, risk tabanlı bir yaklaım yerine deterministik bir yaklaım tercih edildiği daha önce de belirtilmitir.

Normal faylarda benzer bir “güvenli uzaklığa çekme mesafesi” önerisi McCalpin (1987) tarafından yapılmıtır. Buna göre; fay sarplığının eğimi ve emniyetli çekme mesafesi arasında bir iliki önerilmitir: ekil 242’ye göre: tavsiye edilen emniyetli çekme mesafesi sarplık eğimi %30 dan düük olan kesimde sarplık orta noktasından 50 ft (15m), sarplık eğimi %30 dan yüksek olan kesimde sarplık yamaç eğiminin alt ve üst kesiminden 50 ft (15m) ve sarplık yamaç eğimi %30 dan büyük ve çöküntü olması durumunda, sarplık üst kesiminden ve en uzak antitetik faydan 50 ft (15 m) olmalıdır.

Yüzey faylanması tehlikesini değerlendirmenin ve zararlarını azaltmanın önemli mihenk talarından biri, 1972’den beri California Eyaleti’ nde (A.B.D.) yürürlükte olan AlquistPriolo Deprem Fayı Zonlama Kanunu olmutur (Bryant ve Hart, 2007). Bu kanunda A – P, yüzey faylanması tehlikesinin olabileceği ve ikamet için ina edilecek yapılar yapılmadan önce detaylı etütler gerektiren, aktif fayların yüzey izleri boyunca bu düzenlemenin uygulanacağı kuakları tanımlar. Aynı zamanda, insanların ikamet edeceği yapıların ya da kritik önem taıyan tesislerin ina edilemeyeceği, aktif fay izinden uzaklaan belli bir mesafeyi belirten “fay çekme mesafesi” ni de tanımlar.

0 - 1 m 0 - 1 m5 m 5 m10 - 15 m 10 - 15 m25 - 30 m 25 - 30 m

0 - 1 m5 m10 - 15 m25 - 30 m

Tavan Blok için

Taban Blok için

SB = + 20 m+

SB = + 20 m

265265

ekil 242. Fay Sarplığına göre en düük (minimum) emniyetli uzaklık sınırının belirlenmesi (McCalpin, 1987).

Normal faylarda yüzey faylanması tehlikesi ve sakınım bantları / çekme mesafeleri hakkında yapılmı en güncel çalıma Boncio ve diğ. (2011 ve 2012)’ne aittir. Çalımacılar, orta Đtalya’ da normal bir fay kuağında meydana gelen 6,3 büyüklüğündeki 6 Nisan 2009 L’Aquila depreminden yola çıkarak ve aağıda listesi verilen dünya çapında yüzey faylanması oluturan ve normal faylarda meydana gelen deprem verileriyle karılatırarak “normal faylarda yüzey faylanması tehlikesini ve sakınım bantlarını değerlendirme” kriterlerini oluturmaya çalımılar ve belirttikleri üzere bunu yaparken AlquistPriolo Deprem Fayı Zonlama Kanunu’ ndan esinlenmilerdir.

Aağıda özetlenen çalımanın temel amacı; (1) benzer sismotektonik koullara ve sismik tehlikelere sahip bölgelerde normal faylar boyunca yerel yüzey faylanması tehlikesi kuaklarını belirlemek için genel kriterleri arazi gözlemleri ıığında ortaya koymak ve (2) aktif normal faylar boyunca yüzey faylanması kuağı ve sakınım bantları için minimum bir genilik hesaplayabilmek üzere temel kriterleri tanımlamaktır.

Bu çalıma kapsamında yapılan değerlendirmeler, 1995 Dinar, 2002 Çay Eber ve 2011 Simav depremlerinde yapılan gözlemlerle uyumaktadır. Dolayısıyla tarafımızdan da, normal faylarda yüzey faylanması tehlikesi kuaklarını değerlendirmek ve sakınım bantlarını oluturmak üzere kullanılabilecek kriterler olarak kabul edilmilerdir.

L’Aquila depreminde 18 20 kilometre uzunluğunda bir fay kırılmı (Anzidei ve diğ., 2009; Atzori ve diğ., 2009; Cirella ve diğ., 2009; Walters ve diğ., 2009) ve gözlenen maksimum yer değitirme

266266

10 15 santimetre kadar olmutur (Boncio ve diğ., 2010; EMERGEO Çalıma Grubu, 2009; Falcucci ve diğ., 2009; Galli ve diğ., 2009; 2010; Vittori ve diğ., 2011).

L’Aquila depremi sonrası yapılan arazi çalımalarının gözlemlerine göre, yüzey faylanmaları;

1. Santimetreler boyutunda açıklıklara sahip en echelon ya da doğrusal olabilen ve birkaç santimetre normal eğim atıma sahip çatlakları içerirler.

2. Düey atıma sahip olmayan santimetre boyutunda açıklılara sahip doğrusal fisürler içerirler. 3. En echelon kırıklar içerirler (ekil 243).

Genelde, çatlakların eğim atım ve açılma miktarı birkaç milimetre ile 10 – 15 santimetre arasında değimektedir. Kırıklar, yeryüzünü, yolları ve güçlendirilmi betondan oluan insan yapımı değiik materyalleri belirsizce kesmektedir (Boncio ve diğ., 2010).

ekil 243.Yüzey faylanması ve çatlaklarının oluumunu irdeleyen kesitler (A) Paganica Fayı boyunca, (B) San Gregorio Fayı boyunca (Boncio ve diğ., 2011).

Buna göre dört ana tür yer deformasyonu saptanmıtır. Bunlar: 1. Tür: Bilindiği manada yüzey faylanması. Deprem sırasında meydana gelen kırık ana fay

boyunca yüzeyi kesecek ekilde yukarı doğru ilerler (örneğin, sağlam bir ekilde talamı kayaçlarda (lithified rocks) mevcut fay sarplıklarında gözlenenler). Bu tip deformasyondan etkilenen tesisler ya da yapılarda, hasar fay izi boyunca sınırlanmıtır.

2. Tür: Bunlar da bilindiği manada yüzey faylanmasıdır, ancak ana fayın tavan bloğunda biriken zayıfça pekitirilmi çökeller sintetik saçılmalar (synthetic splays) ile yüzeyde kesilmektedir. Sintetik saçılmalar ana fayın askıda kalan bloğunda birkaç metreden 35 metreye hatta bazı yerlerde 120 140 metreye varan mesafelerde oluabilmektedirler.

3. Tür: Fayın pekimemi kolivyum ve alüvyon ile örtüldüğü yerlerde ana fay izi boyunca açık çatlaklarla (fissures) karakterize edilen deformasyon. Bu çatlaklar, birkaç metre dalga boyuna sahip ekilde tavan bloğun eğilmesiyle (flexure of the hanging wall) beraber gözlenebilirler.

4. Tür: Fayın askıda kalan bloğunda, fay izinden 60 – 100 metre mesafelere kadar, kayda değer düey yer değitirmeler göstermeyen doğrusal ve en echelon çatlaklar eklinde gözlenen deformasyonlar.

Boncio ve diğ. (2011, 2012), 2009 depremine kaynaklık eden Paganica ve San Gregorio

faylarından elde ettikleri verileri dünyanın diğer bölgelerinde normal fayların kaynaklık ettikleri yüzey faylanması oluturmu depremlerin verileriyle karılatırmılar ve bu verileri “Yüzey Faylanması Tehlikesi Kuakları” nın (YFTK) ve Sakınım Bantları” nın (SB) oluturulması için gerekli ölçütleri belirlemekte kullanmılardır. Dünya çapında toplanan ve normal faylarda meydana gelen depremlerin magnitüdleri 5,6 ve 7,6 arasında değimektedir. Bu tablo (Tablo 19) ve tablodan elde edilen grafikler aağıda verilmektedir.

267

267

Tabl

o 19

. Dün

ya ç

apın

da to

plan

an v

e no

rmal

fayl

arda

mey

dana

gel

en, y

üzey

fayl

anm

ası o

lut

uran

dep

rem

ler.

Dep

rem

ler

M

Fayı

n A

Kin

emat

iği

SRL

(k

m)

MD

(m)

WR

Z (m

) R

efer

ansla

r %

SRL

(HW

≤150

) %

SRL

(HW

≤40)

%

SRL

(F

W)

1915

Ave

zzan

o, Đt

aly

7 Fu

cino

Sys

tem

N

36

1

(v)

15

(1);

140

(2)

GG

99

100

100

0

1915

Ple

asan

t Val

ley,

N

evad

a, U

.S.A

. 7,

6 C

hina

Mt.

Tobi

n,

Pear

ce, S

ou H

ills

N

59

5,8

(v)

119

5 (ç

oğun

lukl

a ≤1

20) (

1);7

501

350

(2)

Wa8

4 98

90

,6

2,2

1946

Anc

ash,

Per

u 6,

8 Q

uich

es

N

21

3,5

(v)

170

B

e91

100

94,2

2,

6

1950

For

t Sag

e M

ts.,

Cal

iforn

ia, U

.S.A

. 5,

6 F

ort S

age

Mts

. N

8,

85

0,2

(v)

138

0 G

i57

95,9

95

,9

0

1954

Fai

rvie

w P

eak,

N

eved

a, U

.S.A

. 7,

2 Fa

irvie

w P

eak

NR

RN

31

,6

3,8

(v),

2,9

(h)

110

10 (

çoğu

nluk

la ≤

150)

C

a96

79,1

70

,2

1,4

1954

Fai

rvie

w P

eak,

N

eved

a, U

.S.A

. 7,

2 W

est G

ate

NR

N

10

1,1

(v),

1,2

(h)

185

C

a96

100

95,7

0

(?)

1954

Fai

rvie

w P

eak,

N

eved

a, U

.S.A

. 7,

2 Lo

uder

back

Mts.

R

N

14

0,8

(v),

1,7

(h)

112

0 C

a96

100

98,4

0

1954

Fai

rvie

w P

eak,

N

eved

a, U

.S.A

. 7,

2 G

old

Kin

g N

8,

5 1

(v)

140

C

a96

100

100

0

1954

Fai

rvie

w P

eak,

N

eved

a, U

.S.A

. 7,

2 Ph

illip

s W

ash

LN

6,2

0,5(

v), 0

,8

(h)

158

0 C

a96

56,4

53

,6

0

1954

Dix

ie V

alle

y,

Nev

ada,

U.S

.A.

6,8

Dix

ie V

alle

y N

42

2,

8 (v

) 1

400

(çoğ

unlu

kla

≤120

) (1)

; 17

05 (2

) C

a96

95,6

92

,9

1,4

1959

Heb

gen

Lake

, M

onta

na, U

.S.A

. 7,

3 H

ebge

n, R

ed

Can

yon,

Wes

t Y

ello

wst

one

Bas

in

N

26,5

6,

1 (v

) 1

300

(çoğ

unlu

kla

≤130

) W

i62

95,3

91

,3

6,5

1970

Ged

iz, T

urke

y 7,

1 A

kçal

an, P

ınar

baı,

Er

doğm

u, S

azkö

y,

Mur

atda

ğ N

LN

42

2,

75 (v

), 0,

8 (h

) 1

285

(çoğ

unlu

kla

≤130

) Ta

71

98,4

89

,9

1,3

1975

Oro

ville

, C

alifo

rnia

, U.S

.A.

5,9

Cle

vela

nd H

ill

NN

R

3,8

0,55

(v)

145

0 (1

); 1

30 (2

) C

176

35,5

(1);

100(

2)

35,5

(1);

100(

2)

1,6

268

268

Dep

rem

ler

M

Fayı

n A

Kin

emat

iği

SRL

(k

m)

MD

(m)

WR

Z (m

) R

efer

ansla

r %

SRL

(HW

≤150

) %

SRL

(HW

≤40)

%

SRL

(F

W)

1980

Irpi

nia,

Ital

y 6,

9 Irp

iana

N

30

1,

3 (v

) 1

25

PV90

10

0 10

0 0

1981

Cor

inth

, Gre

ece

6,7

(1);

6,4

(2)

Pisi

a, S

kino

s (1)

; K

apar

elli

(2)

N

121

5 (1

); 12

,7

(2)

0,8

(v) (

1);0

7 (v

) (2)

1

70 (1

);14

58 (

çoğu

nluk

la ≤

115)

(2)

Pa93

,PC0

4,Ja

82

100

89(2

), (1

) içi

n ni

cel d

eğil)

1,

7 (2

)

1983

Bor

ah P

eak,

Idah

o,

U.S

.A.

7,3

Lost

Riv

er

NN

L 33

,3

2,7

(v),

1 (h

) 1

780

(çoğ

unlu

kla

≤140

) C

r87

92,3

82

,5

2,2

1986

Kal

amat

a, G

reec

e 5,

8 K

alam

ata

N

6 0,

18 (v

) 1

60

Ly88

10

0 ~9

5 0

1987

Edg

ecum

be, N

ew

Zeal

and

6,3

Edge

cum

be,

One

pu,

Rot

oitip

akau

(p

reex

istin

g), a

nd

Aw

aiti,

Ota

kiri,

Te

Teko

, Om

eheu

(n

ew)

N

21,7

(1);

16,3

(2)

2,5

(v)

180

B

c89

100

nice

l değ

il (>

90)

0

1995

Wes

t Mac

edon

ia

6,6

Alia

kmon

Riv

er

N

30

0,18

(v)

170

C

h98,

Mo9

8

nice

l değ

il

1995

Egi

on, G

reec

e 6,

2 Eg

ion

N

7,2

0,03

(v)

160

K

d96

100

nice

l değ

il

2006

Mac

haze

, M

ozam

biqu

e 7

Mac

haze

N

L (1

) >1

5; 3

040

2,

05 (v

), 0,

7 (h

) 1

140

(2)

FB06

10

0 ni

cel d

eğil

2009

L' A

quila

, Ita

ly

6,3

Paga

nica

, San

G

rego

rio

N

13

0,12

(v)

114

0 Th

is p

aper

10

0 98

,7 (P

agan

ica)

0

#Kin

.:Kin

emat

ics,

N: N

orm

al f

ay (

eğim

atım

); N

R:N

orm

al (

geçe

rli),

sağ

yana

l obl

ik/v

erev

atım

lı; N

L:N

orm

al (

geçe

rli),

sol y

anal

obl

ik a

tımlı;

LN

:sol y

anal

obl

ik a

tımlı(

geçe

rli),

Nor

mal

obl

ik/v

erev

atım

; (1

) 20

06 M

acha

ze

depr

em n

otla

rında

n re

fere

edi

lmi

tir. M

D:M

aksim

um y

üzey

yer

değ

itir

mes

i (V

:dü

ey, h

:yat

ay).

#1:T

ek b

ir fa

y e

vi b

oyun

ca a

na fa

yın

yeni

den

hare

kete

geç

mi

ir (1

) ve

(2) n

olu

notla

ra re

fere

edi

lmi

tir.

#Ref

. :R

efer

ansla

r. G

G99

: G

alad

inin

and

Gal

li (1

999)

; Wa8

4:W

alla

ce (1

984)

; Be9

1: B

ellie

r ve

diğ.

(199

1); G

i57:

Gia

nella

(195

7); C

a96:

Cas

key

ve d

iğ. (

1996

); W

i62:

Witk

end

ve d

iğ. (

1962

); Ta

71: T

ade

miro

ğlu

(197

1); C

176:

Cla

rk v

e di

ğ. (1

976)

; PV

90:

Pant

osti

and

Val

ansis

e (1

990)

; Pa9

3:Pa

nayo

tis v

e di

ğ. (

1983

); PC

04:P

avlid

es a

nd C

aput

o (2

004)

; Ja8

2: J

acks

on v

e di

ğ. (

1982

); C

r87:

Cro

ne v

e di

ğ. (

1987

); Ly

88:L

yon

Cae

n ve

diğ

. (19

88);

Be8

9: B

eanl

and

ve d

iğ. (

1989

); C

h98:

Cha

tzip

etro

s ve

diğ

. (19

98);

Mo9

8:M

ount

raki

s ve

diğ

. (19

98);

KD

96:K

ouko

uvel

as a

nd D

outs

os (1

996)

; FB

06: F

ento

n an

d B

omm

er (2

006)

; SR

: Yüz

ey k

ırığı

; MF:

Ana

fay;

HW

:Tav

an b

lok,

FW

: Tab

an b

lok;

%SR

L H

W

≤150

: MF

Ana

fay

izin

den

itiba

ren

≤150

m m

esaf

e iç

eris

inde

tava

n bl

okta

olu

an/

geli

en y

üzey

kırı

klar

ının

yüz

desi

ni (

%SR

L) if

ade

eder

. %SR

L H

W ≤

40: M

FA

na f

ay i

zind

en it

ibar

en ≤

40m

mes

afe

içer

isin

de ta

van

blok

ta

olu

an/g

eli

en y

üzey

kırı

klar

ının

yüz

desi

ni (%

SRL)

ifad

e ed

er. %

SRL

FW :T

aban

blo

k bo

yunc

a ol

uan

/gel

ien

yüz

ey k

rıkla

rının

yüz

desi

ni if

ade

eder

. ?: s

oru

iar

eti b

elirs

izlik

ifad

e ed

er. 1

981

Cor

inth

dep

rem

inde

ki *

*(1)

ve

(2)

no il

e gö

ster

ilen

indi

sler:T

ekra

rlı si

smik

akt

ivite

ler s

üres

ince

yen

iden

akt

if ol

an fa

rklı

fayl

arı r

efer

e ed

er. W

RZ:

Kırı

k ku

ağı

nın

geni

liği

(Par

ante

zler

fark

lı ka

ynak

ları

belir

tir)

269

269

Normal faylarda yüzey faylanması tehlikesi kuağının geniliği, yüzey faylanması sırasında

etkilenen, deformasyon gözlenen alanın geniliği olarak düünülür ve aktive olmu ana faya dik olarak ölçülür. Ana fayın iyi tanımlanmamı olduğu yerlerde (sıçramalar, bükülmeler gibi ana geometrik karmaıklık kuaklarında) geni deformasyon kuakları söz konusu olduğundan, YFTK, deformasyon kuağının genel doğrultusuna dik olarak ölçülür. Yukarıdaki tablo kısmen normal – verev atımlı kinematiğe sahip faylarda meydana gelen depremleri de (1954, M7,2 Fairview Peak; 1970, M7,1 Gediz; 1975, M5,9 Oroville depremleri gibi) içermektedir.

Buna göre, incelenen faylanma kuaklarının en genel yapısı, mevcut ana normal faylar boyunca, birkaç metre ya da daha az faylanma geniliğine sahip kuaklar oluturacak ekilde tek bir faylanma eklinde kırılmalarıdır. Ana fayın yeniden aktif hale geçii (reactivation), genellikle sintetik ve antitetik küçük faylar ya da ana faydan dallanan ya da ana faya paralel kırıklar gibi ikincil faylarla (doğal olarak daha geni kırık kuakları olarak) beraber gözlenmeleridir. Đkincil yapılar, mevcut fay sarplıkları boyunca (deprem öncesi haritalanabilir yapılar) ya da yeni yapılar (deprem öncesi fark edilmeyen, haritalanamayan yapılar) eklinde oluurlar. En echelon kırıklar geneldir, özellikle de verev atımlı faylarda meydana gelen depremlerde ya da eğim atımlı fayların geometrik karmaıklıkları (ana kırığın yanal olarak sönümlendiği kısımlar, kilometre ölçeğinde sıçramalar, bükülmeler gibi) boyunca gözlenirler.

Normal faylarda yüzey faylanmaları, ana fay boyunca ve tavan blokta gözlenirler. Taban bloktaki saçılmalar (splays), analiz edilmi depremlerde herhangi bir sistematik yapı göstermemekte, kısa yerel kırıklar olarak olumakta, genellikle ana faydan 25 – 780 metre kadar uzaklıkta olan mevcut fay sarplıklarının yeniden aktivasyonu eklinde gözlenmektedirler. Toplamda, taban bloktaki saçılma kırıkları, ya hiç olumamakta ya da toplam kırığın % 1,5 – 2,5’inden daha kısa olarak gözlenmektedirler. Bu duruma istisna bir deprem 1959 Hebgen Gölü (M 7,3) depremidir. Ana faydan 780 metre uzaklığa kadar, toplam yüzey faylanmasının % 6,5’ ini oluturan 3 adet taban bloğu yayılımı gözlenmitir (yayılımlar 1 km ölçekte bir fay büklümü olan önemli bir geometrik karmaıklığın yakınında olumulardır).

Yüzey faylanması kuağının geniliği, 1 metreden 1350 metreye kadar değimesine rağmen, deformasyon kuağı, önemli bir yapısal ya da geometrik karmaıklık olmaksızın genellikle 120 – 150 metreden daha dar, basit bir fay izidir. Genelde, kilometre ölçeğindeki geometrik karmaıklıklar söz konusu olduğunda deformasyon kuağı 150 metreden fazladır. Bu tür geometrik karmaıklıklar; a) önemli en echelon segmentler arasındaki sıçramalar, b) belirgin sıçramalar, c) keskin bükülmeler ve d) tavan blok grabeni gibi diğer yapısal özelliklerdir.

Normal faylarda meydana gelen yüzey faylanması uzunluğunun % 95’ i karmaık olmayan fay izleri boyunca ve büyük bir kısmı ilk 40 metrede olmak üzere ana faydan 150 metre mesafeye kadar tavan blokta gözlenebilmektedir. Bu oranlardaki belirgin bir sapma, normal – verev atımlı fayları karakterize ediyor olabilir. 50 – 60 derece eğimli bir fay boyunca, büyük doğrultu atımlı bileen söz konusuysa, oldukça geni kırılma kuakları oluabilir ve tavan blokta gerilim bölünmesi gözlenebilir. Bu yüzden, maksimum kırık kuağı geniliği hesaplanırken hem fay geometrisi hem de kinematiği önemlidir.

Aağıdaki ekil 244’de, dünya çağında toplanmı normal fay kırılmalarından, magnitüd ve YFTK (geometrik karmaıklıklar içerenler dahil) grafiği sunulmaktadır. YFTK’ nın magnitüd ile ölçeklenebilir olduğu gözlenmektedir. Bu pozitif iliki, büyük magnitüdlü depremler için yüzey faylanmasının birden fazla basit fay segmentini içermesiyle açıklanabilir. Buna rağmen, yeniden aktive olmu fay segmentleri düünüldüğünde, YFTK ve magnitüd arasında pozitif bir ilikinin kanıtı yoktur, kırılma kuağı sistematik olarak dar ve ana faydan en fazla 150 metre mesafededir.

Apennine Dağları, Đtalya yarımadası boyunca uzanan birbirine paralel daha küçük dağ zincirlerinden oluan bir dağ sırasıdır. 1.300 km'lik bir zincir oluturan Apeninler, Ligurya'da Alplerden ayrılır ve yarımadayı boydan boya aar. Geniliği 40140 km arasında değiir ve bulunduğu bölgeye göre yerel adlar alır.

Bölgesel ölçekte aktif normal faylardan oluan bir sistem, Apennine ekseninde yüzlerce kilometre boyunca uzanır. (Calamita ve Pizzi, 1994; Lavecchia ve diğ., 1994; Boncio ve diğ., 2000; Galadini ve Galli, 2000; Pizzi ve diğ., 2002; Boncio, ve diğ., 2004; Galli ve diğ., 2008; Boncio ve diğ., 2012) Aktif Apennine normal fayları aağıdaki ortak özelliklere sahiptirler:

270 270

ekil 244. Tablo 19’ da kayıtlı depremler için YFGK ve Magnitüd karılatırması. Geni YFKG değerlerinin (<150 m), genellikle ana fayın önemli geometrik karmaıklık gösterdiği yerlerde geni deformasyon kuakları oluturduğunda ortaya çıktığını farkediniz. (Boncio ve diğ., 2012’den)

Tersiyer Apennine Orojenisini oluturan sıkımalı tektonik rejiminden sonra olumulardır. Kuvaterner ve Pliyo Kuvaterner dağlar arası havzalarının oluumu ve geliimini kontrol

ederler. Baskın olarak eğim atımlı kinematiğe sahiptirler. Uzun izole segmentlerden ya da kısa bağlantılı segmentlerden olumulardır. Geç Kuvaterner boyunca tekrarlanan hareketler göstermilerdir. Taban blokları Mezozoik – Senozoik temel kayaçlardan, özellikle de karbonatlar ve kristalize

kayaçlardan olumulardır. Kayma oranı, litoloji ve erozyon oranlarına bağlı fay sarplıkları ile karakterize edilirler. Fay sarplıkları boyunca taban blok kayaçları tavan bloğa dökülmü yamaç debrisleri ve

kolüvyal çökeller ile dokanak halindedirler.

Güney Batı Anadolu Bölgesi’ de bilindiği gibi genilemeli tektonik rejim ile temsil edilmektedir. Horst ve graben yapıları normal faylarla sınırlanır ve yukarıda Apennine tipi faylar için sayılan özelliklerin birçoğu bu bölgemizdeki faylar içinde söylenebilir. Dolayısıyla yukarıda özetlenen bilgilerden derlenerek aağıda yapılan çıkarımlar ülkemizdeki normal faylar için de uygulanabilir. Normal faylar için sakınım bandı oluturma kriterlerinin aağıdaki gibi alınması uygun olacaktır.

ekil 245, normal faylar civarında YFTK ve SB’ larının oluturulması için öne sürülen ölçütleri anlamak için yardımcı olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta udur: Normal faylarda yüzey faylanması tehlikesi kuağı, doğrultu atımlı faylardakinin aksine oldukça geni olabilir. Ancak çok geni sakınım bantları oluturmak mantıklı ve verimli olmayacaktır. Bu yüzden sakınım bantları, yüzey faylanması tehlikesi kuaklarından daha dar tutulmaktadır. Buna göre normal faylar için taban blokta 15

271271

metre güvenlik bandı, tavan blokta ise 40 metre güvenlik bandı oluturmak yeterli olacaktır. Doğrultu atımlı ve ters faylar için belirtilen yatay konum belirsizliği, bu durumda aağıda anlatıldığı üzere yaklaık 5 metre olarak kabul edilerek sakınım bandı içine zaten dahil edilmitir. Yine de çalımacı yatay durum belirsizliğini kendi verileri ve gözlemlerine göre arttırmak isterse, buna artı olarak alacağı güvenli çekme mesafeleri taban blokta 10 metre, tavan blokta ise 35 metre olmalıdır.

ekil 246’da anlaılabileceği gibi, hem YFTK hem de SB, aktif fayın izi boyunca asimetrik olarak tasarlanır. Bu asimetri, taban bloğuyla karılatırıldığında tavan bloğunda daha geni bir kuağa/banda yol açar. Bu kabul, yüzey faylanmalarının fay izi boyunca ve tavan blokta gerçekletiği gözlemiyle uyumludur. Aynı zamanda, genel jeolojik gözlemlerde belirtildiği üzere, meydana gelen deformasyonların eğim atımlı fayların tavan bloklarında yoğunlatığı gerçeğiyle de uyumludur.

ekil 245. Aktif normal faylar boyunca hem tavan hem de taban blokta Yüzey Faylanması Kuakları (YFK) ve Sakınım Bantları (SB) oluturulabilmesi için önerilen genel ölçütler; (A) bilinen fay izi; (B) jeolojik belirsizlik kuağıyla çevrelenmi fay izi; (C) belirsiz kesin olmayan fay izi; (D) harita görünümü (Boncio ve diğ., 2011).

Paganica Fayı boyunca gözlenen ana deformasyon zonunun geniliği, minimum SB’nı

tanımlamada kullanılabilir. ekil 245 (A) ve (B)’den de anlaılabileceği gibi, tavan blokta önerilen SB 40 metredir. Bu genilik, yüzey faylanması ve çatlamasının gözlendiği bölgeyi (30 – 35 metre) ve yüzey faylanmasının haritalanmasından kaynaklanabilecek olası bir hatayı (5 metre) içeren bir mesafedir. 1/5000 ölçekli bir altlık haritada fay izini haritalamada meydana gelebilecek bir hata, eğer fay pekimi kayaçlarda iyi tanımlanmı bir ekilde gözleniyorsa 5 metre kadardır. Ancak, fay sıklıkla gözlendiği ekilde, zayıfça pekimi çökellerdeki bozumu, belirsiz fay sarplıkları olarak gözlenebiliyorsa, bu hata payı 10 – 15 metreye kadar artabilir (haritada 2 3 mm). Bu yüzden, bu tür bir belirsizliği de dikkate almak üzere, minimum taban blok SB’ nın 15 metre olması önerilmektedir.

272272

YFTK, minimum SB’ dan daha geni olmalıdır. Gerçekte, YFTK, standart mikrobölgeleme çalımaları sırasında haritalanması gereken bir kuaktır ve hem ana fayı hem de olası aktif kollarını içerecek ekilde bütün yüzey faylanması tehlikesini ortaya koyacak ekilde haritalanmalıdır. Aktif kollar mevcutsa, detaylı olarak izlenmeli, haritalanmalı ve uygun sakınım bantları oluturulmalıdır. Paganica Fayı örneğine göre, ilgili YFTK, hem deformasyon kuağını hem de fay izinden yaklaık 120 – 140 metre mesafeye kadar gözlenmi olan sintetik saçılma faylarını (synthetic splays) içermektedir. Bu yüzden; YFTK, ana fayın tavan bloğunda en az 150 metre olmalıdır. Taban blokta ise, kesin olarak haritalanmı fay izi için 30 metre bir genilik yeterlidir.

ekil 246. (A) 2009’da meydana gelen L’Aquila depremi sırasında aktivite göstermi Paganica Fayı boyunca YFK ve SB örnekleri, (B) Sulmona Fayı boyunca YFTK ve SB.

Aağıda verilen 1995 Dinar Depremi örneği, yukarıda bahsedilen normal faylar için yüzey

faylanması tehlikesi kuağı ve sakınım bandı belirleme kriterleriyle uyuan gözlemler içermektedir. Dinar Depremi Yüzey Kırığı Örneği: 1 Ekim 1995 Pazar günü saat 17.57 de (M: 6) 90 kiinin yaamına, 250 kiinin yaralanmasına ve

yaklaık 4000 civarında binanın yıkılmasına ya da ağır hasar görmesine neden olmutur. Dinar depremine neden olan fay, K420B doğrultulu ve güneybatıya 33.80 ile eğimli, çok az doğrultulu bileeni olan eğim atımlı normal faydır (ekil 247) (Tankut ve diğ., 1995).

Dinar depremi sırasında, Dinar Fayının düen bloğu (tavan bloğu) üzerinde ana fay düzlemine 530 m uzaklıkta ve ana faya hemen hemen paralel bir doğrultuda yüzey kırıkları gelimitir. Yüzey kırıkları, derinde temel kayaçları ve ana fay üzerinde gelien kırılmanın, fayın düen bloğu üzerindeki gevek havza dolgusu tortulları içindeki yansımasıdır.

273273

ekil 247. Dinar depremi yüzey kırığı (Tankut ve diğ., 1995).

Yüzey kırıkları bir kuak eklinde gelimitir. Bu kuağın geniliği 2 m ile 40 m arasında, zon

içindeki kırıkların sayıları ise yine 1 ile 10 arasında değimektedir. Kırıklar genellikle en echelon ve örgülü (anastomosed) biçiminde gelimi olup kırık boyutu birkaç cm ile 60 m arasında değimektedir. Kırıklar boyunca gelien düey atım miktarı en çok 50 cm. kırık duvarları arasındaki açıklık ise yine en fazla 80 cm olarak ölçülmütür (ekil 248). Dinar ilçe merkezi ile birlikte birçok köy ve kasabanın ağır hasar görmesi de, onların fayın hareket etmi olan bloğu üzerine kurulmu olmalarındandır. Dinar depremi sırasında, depreme neden olan Dinar Fayının yalnızca yaklaık 20 25 km uzunluğundaki bir kesimi aktivite kazanmıtır.

Koral ve diğ. (1997)’ye göre; deprem sırasında Dinar Çivril fayının 10 km’lik kesimi boyunca yüzey çatlakları gelimitir. Çatlak örnekleri uzunlukça bir ile onlarca metre arasında değiir ve lineer, sigmoidal ve örgülü yapıda gelimitir. Bu çatlaklar KKB GGD yönlü bir uzanım oluturacak biçimde birbiriyle birlemekledir. Lineer ve sigmoidal çatlaklar en echelon bir örnek sunar. Çatlakların bazısı eğim atım gösterirken bazısı da yanal atım göstermektedir. Eğim atım bileeni baskın olan çatlaklar tekçe ya da örgülüdür. K1030D ve K1060B yönelimli çatlaklar S ve Z sigmoidal ekilli olup çoğunlukla sağa sıçramalıdır.

Demirta ve diğ. (2006)’ ya göre; Dinar depremi, Tatarlı Fayının bileke fayını oluturan ve 5560 km uzunlukta KB GD doğrultulu DinarÇivril fay hattının 1015 km'lik bir bölümünü kırmıtır. Deprem kırığı bu 1015 km lik hat boyunca süreklilik ve kademeli bir fay modeli (deseni) sunmaktadır.

274 274

Deprem kırığı, her iki ucu boyunca çatallanmalar göstermektedir. Bu çatallanan kırıklar ana kırık ile aynı doğrultular göstermemektedirler. Dinar civarında yer alan kırığın uç kısmında iki çatallanan kırık gelimitir. Bu kırık, KKDGGB doğrultuya sahiptir. Kırığın diğer ucu olan Yapağılı köyünde yine iki küçük çatallanma gözlenmektedir. Bu kırıklar, DGDBKB doğrultular göstermektedir. Yüzey faylanması, sağ yönlü doğrultu atım bileenli normal bir faylanma göstermektedir. Deprem, ortalama 20 cm 50 cm arasında değien düey atımlar ile 5cm ile 10cm arasında değien sağ yönlü doğrultu atımlar meydana getirmitir.

ekil 248. Dinar Depremi yüzey kırığı örnekleri.

Kırığın güneydoğu ucu yani ana kırılmanın balangıç yerinde, DinarAkdağı horstu olarak

adlandırılan bölümün KG doğrultulu bindirme fayları bulunmaktadır. Dolayısıyla bu engel kırığın güneydoğuya doğru ilerlemesini geometrik olarak engellemi bir fay karmaıklığı oluturmutur (ekil 245’deki jeolojik belirsizlik kuağı gibi). Aynı ekilde deprem kırığın bittiği yerde de Oligosen yalı konglomeratik birim sona ermi ve Dinar formasyonu olarak adlandırılan kumtalarından oluan birim ile Oligosen den yalı DinarAkdağ horstunu meydana getirilen ofiyolitik karmaığın kireçtaları birimine geçilmitir. Bu durum, kırığın jeolojik olarak denetlendiğini göstermektedir. Depremin ana yüzey faylanması, Oligosen yalı konglomeratik birim ile PliyoKuvaterner yalı alüvyonal biriminin dokanağı boyunca gelimitir. Deprem yüzey kırığında kademeli desenlerde gelimi, yatay harekete iaret eden küçük sağ yönlü doğrultu atımlı faylanmalar yanında yer yer sol yönlü faylanmalarda gözlenmitir. Bu durum, ana faylanma içerisinde gelimi kısa uzunlukta kırık segmentlerinin sağa ve sola basamak yaptığı uç kısımlarda gelimitir. Bu hareketler, ana fay düzlemindeki düzensizlikleri göstermektedir.

Altunel ve diğ. (1999)’a göre; 1995 yüzey kırığı, Dinar fayının düen bloğu (tavan) üzerinde meydana gelmitir. Yüzey kırığı ana faya paraleldir ancak ana fayın yüzeydeki izini takip etmemitir. 1995 kırığı çok az doğrultu bileeni olan normal faylanmadır. 1995 yüzey kırığının kendinden önce meydana gelmi bir deprem kırığını takip edip etmediğini belirlemek için hendek çalıması yapılmı, açılan hendek duvarlarında 1995 yüzey kırığının tam olarak önceden var olan fayları takip etmediği ancak onlara çok yakın olduğu tespit edilmitir (ekil 249’ daki F1 ve F2). Daha önceki faylar ile 1995 kırığı arasındaki yatay mesafeler yüzeye yakın yerlerde değimektedir. Örneğin, bu mesafe birinci hendekte 1 m iken ikinci hendekte 1995 fayına en yakın fay yaklaık 8 m uzaklıktadır. Yatay mesafedeki bu farklılık, farklı zamanlarda olumu fayların Dinar fayının tavan bloğunda muhtemelen örgülü bir ekilde olduğunu göstermektedir. ekil 250’ de görüldüğü gibi, ana fayın tavan bloğunda gelien faylar birbirleri ile birleip ayrılmaktadırlar (Dresen ve diğ., 1991). Fayların ayrıldığı yerden alınacak bir kesitte faylar farklı segmentler olarak görülecek ve toplam düey yer değitirme segmentler üzerinde farklı olarak dağılacaktır. Halbuki, fayların birletiği bir yerden alınan kesitte faylar tek fay olarak görülecek ve toplam düey yer değitirme kümülatif toplam olacaktır. Bu gözlemler ıığında 1995 yüzey kırığının daha önceki kırıkları takip ettiği ancak onlarla birletiği ve ayrıldığı sonucu çıkarılabilir.

275275

ekil 249. Dinar fayının tavan bloğunda toprak alımı sonucu ortaya çıkan yarmanın genel görünümü. Beyaz renkte görülen tüf birimi normal faylar tarafından düey olarak ötelenmektedir (Altunel ve diğ., 1999).

276

276

ekil 250. (A) Normal faylanmada ana faydaki harekete bağlı olarak fayın düen bloğunda örgülü ekilde meydana gelen faylanmaları gösteren ematik blok diyagram (Dresden ve diğ., 1991). (B) Fayların birbirinden ayrıldığı yerden alınan kesit. (C) Fayların birletiği yerden alınan kesit.

Özetlenecek olursa normal faylarda sakınım bandı aağıdaki formülasyona göre oluturulur:

Sakınım Bandı (SB) = 40 m (Tavan Blokta) + 15 m (Taban Blokta)

Dolayısıyla, normal faylarda oluturulacak sakınım bantları 55 metre (40 + 15) olabilir. Çalımacı yatay durum belirsizliğini kendi verileri ve gözlemlerine göre arttırmak isterse, buna artı olarak alacağı güvenli çekme mesafeleri taban blokta 10 metre, tavan blokta ise 35 metre olmalıdır.

5.5.5 Yapılamı ve Yapılamamı Alanlarda Sakınım Bandı Yaklaımı Yeni yerleime açılacak gelime alanlarının ve henüz gelimemi kırsal alanların planlamasında,

yüzey faylanması tehlikesi dikkate alınarak planlama yapmak gerekir. Örneğin, imara yeni açılan alanlarda yüzey faylanması tehlikesinden dolayı oluturulacak fay sakınım bantları vasıtasıyla yapılamadan kaçınılması sağlanabilir. Bu yaklaım, arazi sahipleri ve bölgesel otoriteler için en güvenli ve en tatmin edici uzun vadeli çözüm olacaktır. Ayrıca maliyeti de yoktur. Tabii ki, planlayamama ve yapılaamama hem kiiler hem de belediyeler için rantsal ve/veya yönetimsel bir kayıptır, ancak tehlikeden uzak durmak için gerekli bir fedakârlıktır.

Eğer söz konusu alanlar zaten planlanmı ve yapılamısa, yüzey faylanması tehlikesinin olası olduğu yerlerde yapılama için bazı istisnai durumlar söz konusu olabilir. Yüzey faylanması sakınım bandını dikkate alan bir arazi kullanımı – yerleime uygunluk planlaması, riskleri azaltmaya ya da risklerden kaçınmaya yol açar. Yapılama yoğunluğunu ve hatalı yapılamayı azaltır. Ancak bu yaklaım, bir binanın deprem sırasında oluturabileceği yüzey faylanmasından zarar görmeyeceğini garanti etmez.

Her ne kadar aktif faylardan kaçınmak en basit ve kesin önleyici bir tedbir olsa da, yüzey faylanması tehlikesinden kaçınmak için özellikle de zaten gelimi – yapılamı alanlar için farklı yaklaımlar gerektiği konusu tartımalıdır. Bir baka deyile; zaten yapılamı alanlar için, yüzey faylanması tehlikesine sahip bir aktif fay tehdidi mevcutsa, bu fay boyunca yerleim ve yapılama açısından “Uygun Olmayan Alan” ve “Afete Maruz Bölge” kararı almak en azından kesinlikle ekonomik olmayabilir. Bu da genel kabul görmü olan aağıdaki prensipleri ortaya çıkarır ve bilgilerin elde edilmesini gerektirebilir:

277277

• Doğru aktif fay tehlikesi bilgisinin elde edilmesi, • Yüzey faylanması tehlikesinden kaçınacak ekilde planlama yapılması, • Zaten yapılamı alanlarda risk temelli yaklaımın dikkate alınması, • Yüzey faylanmasına maruz yapılamı alanlarda riskin anlatılması (King ve diğ., 2003).

Burada belirtilen sebeplerden dolayı bazı ülkelerde, “risk temelli yaklaım” yüzey faylanması tehlikesini değerlendirmek üzere kabul görmütür. Risk temelli yaklaımın özünde, fayın karakteristik özelliklerinin belirlenmesi ve buna bağlı olarak da yapılar için kabul edilebilir riskin belirlenmesi yatar. Bu durum, güvenli yapılama düzeylerini sağlayabilmek için kullanılabilecek kontrol mekanizmalarının olumasını sağlar. Risk temelli bir yaklaımın, bata depremler olmak üzere mevcut verilerimiz (paleosismolojik veri tabanı) ve afet tehlikeleri konusundaki ulusal bilinç ve anlayıımız dikkate alındığında ülkemizde uygulanabilir olup olmadığı tartımalıdır. Ancak bu ekilde de bir çözüm olduğunu göstermek için aağıda risk temelli yaklaımın genel kriterleri verilmitir.

5.5.6 Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesinde Risk Temelli Yaklaımın Temel Đlkeleri

Diri fayların mevcudiyeti ile ortaya çıkan tehlike, risk temelli bir yaklaım temel alınarak değerlendirilebilir. Yani, uzun deprem tekrarlanma aralığına sahip faylar için, insan ve yapı ömürleri dikkate alınarak, belirli bir kontrol mekanizması sunulmayabilir. Diğer durumlarda ise, fayın, deprem tekrarlanma aralığı sınıfına ve bina önem katsayısına göre değien kontrol mekanizmaları, önlemleri gelitirilebilir. Bu önlemler, herhangi bir sınırlama olmaksızın yapılamadan tutun da, kontrollü ya da isteğe bağlı kullanıma ve hatta yapının toplum için öneminden dolayı, tehlikeyi kabullenerek kullanıma kadar değiebilir (sağlam bir sigortacılık sistemi de bunun içine dahil olmalıdır).

King ve diğ., (2003), bu tür bir yaklaımın genel kriterlerinin aağıdaki gibi olması gerektiğini belirtmilerdir:

• Deprem fayı sakınım kuağı (fay kuağının her iki tarafında, örneğin 20 er metrelik kuak

olduğu varsayılır) içindeki yapılama ve planlamalar için bazı yasaklama ve önlemler uygulanır. • Alan dâhilindeki tüm aktif fayların mevcudiyeti resmi olarak kabul edilmi, “Fay Tekrarlanma

Sınıfı” aralığını ve karmaıklığını ortaya koyacak ekilde detaylandırılmı olmalıdır. • Risk azaltma önlemleri, sadece belli sınıflandırma aralıkları (tekrarlanma aralıkları

sınıflandırması, bina önem sınıflandırması vb.) içine düüyorsa gereklidir. • Belli bir alandaki risk azaltma önlemleri, o alanda fayın ne kadar iyi tanımlandığına yani

karmaıklığına bağlıdır. • Risk azaltma önlemleri, mevzuatla ilgili, idari kararlarla ya da teknik önlemlerle ilgili olabilir.

Van Dissen ve diğ. (2004), Yeni Zelanda’da Kapiti Coast Bölgesi’ndeki yüzey faylanması

tehlikesinin değerlendirilmesi, aktif fayların haritalanması ve tehlikeden kaçınılması konusunda yaptıkları çalımada izledikleri yöntemleri u ekilde tanımlamılardır:

Tüm aktif fay izlerini ve ilgili yapıları belirlemek, Fay izlerinin ve ilgili yapıların konumsal koordinatlarını belirlemek ve haritalamak, Yüzey Faylanması Karmaıklığı bazında tüm fay parçalarını sınıflandırmak, Her bir fay parçası için Fay Sakınım Bantlarını tanımlamak Her bir fay için ortalama yüzey faylanması tekrarlanma aralığını belirlemek.

Risk temelli yaklaım açısından fayların iki karakteristik özelliği önemlidir. Bunlar; (a) fayın

ortalama yüzey faylanması oluturacak deprem tekrarlanma aralığı (tekrarlanma aralığı sınıfını bulmak için) ve (b) yüzey faylanması izinin karmaıklığı. Đlerleyen kısımlarda, her ikisi de tartıılmı olmakla beraber, “yüzey faylanması izinin karmaıklığı” konusunun risk temelli olmayan, deterministik yaklaımda da önemli olduğundan detayları önceki bölümlerde bulunabilir. Aağıda da açıklanacağı üzere, ülkemizde yüzey faylanması tehlikesini değerlendirirken “fay tekrarlanma aralığı” için kullanabileceğimiz resmi bir belge bulunmamaktadır. Ancak fay karmaıklığı, herhangi bir belgeye dayandırılmak zorunda değildir ve her çalımada belirlenebilir bir özelliktir.

278 278

5.5.6.1 Yüzey Faylanması Tekrarlanma Aralığı

Bir fayın, yüzey faylanması ortalama tekrarlanma aralığı, ardarda gelen yüzey faylanmaları arasındaki ortalama zaman miktarıdır (yıl olarak) (King ve diğ., 2003). Bu ekilde, bir fayın göreceli kırılma ihtimali tanımlanır ve geçmi hareketlerin zamanlaması ve fay kayma oranları gibi parametrelerle karılatırılır. Tarihsel ve jeolojik kanıtlar, fay kırıklarının aynı dar kuakta, bir önceki fay izini kullanarak gerçekletiğini göstermektedir.

Özellikle, uzun deprem tekrarlanma aralıklarına sahip faylarda olduğu gibi, fay tekrarlanma aralıklarının değerlendirilmesinde bir dereceye kadar belirsizliğin var olduğu kabul edilir. Ayrıca genel olarak kabul edilen diğer bir husus ise, yüzey faylanmasına yol açan depremlerin çoğunun ana faylar üzerinde gerçekletiğidir ki bu fayların deprem tekrarlanma aralıkları genellikle 2000 – 35.000 yıldan azdır. Tekrarlanma aralığının değerlendirilmesi, neticede hem apaçık belirsizlikleri hem de profesyonel yargıyı kapsar.

Genel olarak yüzey faylanması, bir önceki yırtılmanın olutuğu yerde tekrar ortaya çıkar. Ayrıca yüzey faylanmasının karakteristikleri, gelecekte meydana gelecek olayları karakterize etmek için geçerli bir yol olarak düünülür (Bölüm 5.2.7, Haiti Depremi ile ilgili kısma göz atınız).

Deprem/yüzey faylanması tekrarlanma aralığının hesaplanabilmesi için, genellikle hendek açılması, örnek alımı ve yalandırmasını içeren detaylı çalımalara ihtiyaç duyulur. Van Dissen ve diğ. (2003) de belirtildiği üzere; fayları, belirli fay – sakınım sınıflarına atama ileminde faya özel tekrarlanma aralığına öncelik verilir. Aynı çalımada belirtildiği üzere “tekrarlanma aralığının belirlenmesi ii” ana faylar için Yeni Zelanda’da hemen hemen tamamlanmıtır. Ana faylar dıında kalanlar için, tekrarlanma aralığı verisi ya çelikilidir ya da yoktur (Ülkemizde yasal olarak hiçbir fayın tekrarlanma aralığı bilinmediği gibi, akademik çalımalarla belirlenenlerin sayısı da oldukça azdır). Bu tür durumlarda, daha az güvenilir bir ekilde, mevcut faya özel verilerin, fay – ölçekleme çalımalarının kullanımını ve benzer daha iyi çalıılmı faylara ait verilerin iteratif kombinasyonları temel alınarak hesaplamalar yapılır. Aağıdaki tablo 20, “farklı yüzey faylanması tekrarlanma aralığı sınıfları” için “farklı izin verilebilir yapılar – yapı önem düzeyi” tablosudur.

Tablo 20. Fay sınıfı, ortalama yüzey faylanması tekrarlanma aralığı ve Bina Önem Düzeyi arasındaki iliki (Van Dissen ve diğ., 2003).

Yüzey faylanması tehlikesi ile ilgili teknik kılavuza sahip ülkelerden biri olan Yeni Zelanda’da

tekrarlanma aralığına bağlı faysakınım sınıfları; 2000, 3500, 5000 ve 10.000 yıllık tekrarlanma aralıklarıyla sınıflandırılacak ekilde tanımlanır.

Daha önceden belirtildiği üzere Yeni Zelanda’da paleosismoloji çalımalarına önem verilmi, yeterli ödenekler ayrılmı ve ana fayların deprem tekrarlanma aralıkları belirlenmitir. Belirlenmeyenler için ise, tekrarlanma aralığı hesaplaması, fay ölçekleme ilikileri kullanılarak, yani geçmite meydana

Önceden Gelişmiş /Planlanmış / Yapılaşmış Bölgeler Plansız / Kırsal / Boş Alanlar

Ia ≤2000 Bina Önem Düzeyi 1 (düşük tehlikeli yapılar) Bina Önem Düzeyi 1 (düşük tehlikeli yapılar)

Ib >2000 - ≤3500Bina Önem Düzeyi 1 ve 2a (düşük tehlikeli,

ahşap çerçeveli yapılar) Bina Önem Düzeyi 1 (düşük tehlikeli yapılar)

IIa >3500 - ≤5000Bina Önem Düzeyi 1, 2a ve 2b (düşük tehlikeli

ve normal yapılar)Bina Önem Düzeyi 1 ve 2a (düşük tehlikeli, ahşap

çerçeveli yapılar)

IIb >5000 - ≤10000Bina Önem Düzeyi 1, 2a ve 2b (düşük tehlikeli ve

normal yapılar)

III >10000 - ≤20000Bina Önem Düzeyi 1, 2a, 2b ve 3 (düşük tehlikeli, normal ve daha büyük yapılar ama afet sonrası

kullanılacak kritik yapılar hariç)

IV ≥20000

Bina Önme Düzeyi Sınırlamaları (izin verilebilir yapılar)Aktif Fay

Sınıfı

Yüzey Faylanmasının Ortalama Tekrarlanma

Aralığı (yıl)

Bina Önem Düzeyi 1, 2a, 2b ve 3 (düşük tehlikeli, normal ve daha büyük yapılar ama afet sonrası kullanılacak kritik yapılar hariç)

Bina Önem Düzeyi 4 (Afet sonrası kullanılacak kritik yapılar hariç tüm yapılar)

279279

gelmi yüzey faylanması olaylarından elde edilen verilerle farklı sınıflara atamalar yapılır. Aağıda bahsedilenler, fayın kayma miktarı ve yüzey faylanması uzunluğundan ortalama tekrarlanmanın derivasyonunu içerir. Tekrarlanma aralığını tahmin etmenin diğer potansiyel yolları, sismik moment ve tek bir olaya ait yer değitirmenin ya da magnitüd ve yer değitirmenin fonksiyonlarını ele almaktır. Buna göre, ortalama yüzey faylanması tekrarlanma aralığı (Recurrence Interval RI), ortalama tek bir olaya ait yer değitirmenin (Displacement D) net kayma miktarına (Slip Rate SR) oranıdır.

RI = D / SR eitlik (1) (örneğin, tek bir olayda gözlenen ortalama atım miktarı 5 metre ve yıllık net kayma miktarı 15

milimetre ise tekrarlanma aralığı 5 / 0.015 = 333 yıl olacaktır.)

Birçok ölçeklendirme ilikisi için anahtar girdi parametreleri sismojenik kalınlık ya da yüzeyden aağıya doğru genilik ve faylanmanın tipidir. Van Dissen ve diğ. (2003), kayma miktarını ve faylanma uzunluğunu temel alan tekrarlanma aralığı hesaplamasını iki bölge için üretmilerdir:

a) Đnce sismojenik kuak ve normal faylar ile tanımlanan Taupo Volkanik Kuağı (TVK), b) Daha büyük sismojenik genilikler ve doğrultu atım ve ters atımlı faylarla tanımlanan bölgeler,

yani Yeni Zelanda’nın geri kalanı. Taupo Volkanik Kuağının (TVK) Normal Fayları için Hesaplamalar:

Aağıdaki tablo 21, TVK için sismolojik veriler kullanılarak elde edilmitir ve tekrarlanma aralığının hesaplanmasında sıklıkla kullanılır. TVK’ daki normal faylar için, eğim yönünde aağı doğru faylanma geniliği (downdip rupture width) 10 km olarak alınır (Stirling ve diğ. 2000; Villamor ve Berryman, 2001), çünkü kabuk incedir ve normal fay kırığının 50 km yi aacağı düünülmemektedir (Tablo 22). 2. ve 7. eitlikler kullanılarak, tek bir olaya ait yer değitirme (singleevent displacement) (D) faylanma uzunluğu bazında çözülür ve yukarıdaki eitlik (1) kullanılarak D, 2000, 3500, 5000 ve 10.000 yıllık tekrarlanma aralıkları için istenilen kayma miktarını bulacak ekilde dönütürülür.

Tablo 21. Yüzey faylanması ortalama tekrarlanma aralığını hesaplamak için kullanılan fay ölçeklendirme ilikileri.

280

280

Tablo 22. Tek bir olaya ait yer değitirmeyi elde etmek için kullanılan ölçeklendirme ilikileri, yüzey faylanması genilikleri ve ağırlıklar.

Doğrultu atımlı faylar ve ters faylar için hesaplamalar: Doğal olarak tek bir iliki, uygun biçimde tüm fay çeitlerini, kırık uzunluklarını ve geniliklerini

içerecek ekilde kapsamlı değildir. Tablo 21, her bir ilikiye verilen ağırlıkların yanı sıra her bir ilikiye uygulanan kırık uzunlukları ve geniliklerini göstermektedir. Örneğin, Van Dissen ve diğ. (2003), Yeni Zelanda’ya özgü verileri içerdiğinden, tablodaki ilikilerden eitlik (3)’e en büyük ağırlığı verdiklerini belirtmektedir. Ayrıca, bu eitliğin 100 km den daha uzun yüzey kırıklarına ait verileri içermediğini, dolayısıyla bu eitliği sadece kırık uzunluğu 100 km den küçük hesaplamalarda kullandıklarını belirtmektedirler. 4., 5. ve 6. eitlikler, Wells & Coppersmith (1994) makalesinde kullanılan dünya çapındaki veri setinin iyiletirilmi ve güncellenmi halini baz alır ve bu ilikilere eit ağırlıklar verilmitir. Tablo 22’ de verilen aağıya doğru kırılma geniliği listesi, Stirling ve diğ. (2000)’de verilen sismojenik kalınlık verilerini baz alır. Tek bir olaya ait yer değitirme (D), bu ölçeklendirme ilikileri (Eitlikler 3 6) içinden kırılma uzunluğu baz alınarak ve eitlik 7 ve/veya 8’den elde edilir. Van Dissen ve diğ. (2003a), ekil 251 ve 252’de sunulan 2000, 3500, 5000 ve 10.000 yıllık dönüüm aralıkları için eitlik (1)’i kullanarak, D’ye en uygun verilerin kayma miktarına dönütürüldüğü, elde edilmi D değerlerine en uygun eğriyi u ekilde sunmulardır:

(D = 4.63 + 4.64 (log L); korelasyon katsayısı R =0.98)

281

281

ekil 251. TVK'daki normal faylar için kayma miktarı ve kırık uzunluğunun bir fonksiyonu olarak yüzey kırığının ortalama tekrarlanma aralığı (Van Dissen ve diğ., 2003).

ekil 252. Doğrultu atımlı ve ters faylar için kayma miktarı ve kırık uzunluğunun bir fonksiyonu olarak yüzey kırığının ortalama tekrarlanma aralığı (Van Dissen ve diğ., 2003).

Tekrarlanma Aralıklarına Göre Gruplanan Diri Faylar Bu tür bir yaklaımda gerekli bir sonraki adım, yüzey faylanması tehlikesini, tekrarlanma düzeyi

ve konuma göre miktarsal olarak ölçeklendirmektir. Aağıdaki tablo 23, ülkemizde henüz yeterli paleosismolojik çalıma olmadığı için oluturulamayan, her bir faya özel tekrarlanma aralıklarına göre sınıflandırılmı, fayları özel fay sakınım sınıflarına atayan bir Yeni Zelanda örneğidir. Elbette ki bu örnek tablo içinde dahi, faya özel tekrarlanma aralığı yerinde çalımalarla elde edilmemise yukarıda özetlenen fay ölçeklendirme ilikileri ile faya özel veri, iteratif kombinasyonları baz almaktadır.

282 282

Tablo 23. Yüzey faylanması tehlikesini en aza indirgemek amacıyla, ortalama yüzey faylanması tekrarlanma aralığını dikkate alan, Yeni Zelanda'nın karasal faylarının çoğu için geçici sınıflandırmadan bir örnek (Van Dissen ve diğ., 2003).

5.5.6.2 Fay Karmaıklığı ve Sakınım Bantlarının Oluturulması

Yüzey kırığı ile ilgili “fay karmaıklığı”, bir yerde faylanma tehlikesini tanımlamada kullanılan önemli bir parametredir. Fayların karmaıklığının tanımlanmasında genellikle u üç tanım kullanılır: Đyi tanımlanmı (1), Saçılmı /yayılmı (2) ve Kesin olmayan / belirsiz (3). Fay karmaıklığı ve sakınım bantlarının oluturulması konuları daha detaylı olarak Bölüm 5.5.4.1, 5.5.4.2, 5.5.4.3 ve 5.5.4.4’ de anlatılmıtır.

5.5.6.3 Risk Temelli Yaklaım Açısından Yapılama Sınıflaması

Risk temelli yaklaımda kabul gördüğü üzere, önemli kritik yapıların, deprem sırasında, sıradan binalara göre daha az yıkılma olasılığına sahip olması gerekir. Bu beklenti, tasarım eyleminin yıllık aılma olasılığı ile ifade edilir. Yıllık olasılıklar, (yıkımdan kaçınma gibi en büyük sınırlama durumlarında) 500 yılda birden (sıradan binalar) 2500 yılda bire kadar (afet sonrası kritik önemi olan binalar) değiim gösterebilir.

Faya Yakın Yapılama Önem Kategorileri: Risk temelli yaklaımda faya yakınlığa göre, yapılara bir önem katsayısı, kategorisi verilmektedir. Örneğin, faya yakın yapılama önem kategorileri, Yeni Zelanda da u ekildedir:

283283

Tablo 24. Faya yakın yapılama önem katsayıları (King ve diğ., 2003).

Faya Yakın Yapı Önem Kategorisi

Tanım Örnekler

1 Düük derecede can ve mal tehlikesi sunan yapılar

Toplam taban alanı 30m2 den küçük yapılar; çiftlik yapıları, izole yapılar, kırsal kesimdeki silolar; çitler, duvarlar, yüzme havuzları

2a Ahap iskeletli yapılar Ahap iskeletli tek katlı konutlar

2b Diğer kategorilerde olmayan ve normal yapılar

Taban alanı 300m2 den büyük ahap iskeletli konutlar; 10000m2 alandan küçük ve 5000 kiiden daha az insanı içine alabilmek üzere tasarlanmı alıveri merkezi, ofis ve sanayi birimi

3

Kalabalık insan topluluklarının yaadığı ya da toplum için büyük değere sahip yapılar

Afet sonrası ilevsel olarak tasarlanmamı acil yardım tesisleri; havaalanı terminalleri, demiryolu istasyonları, okullar, üniversiteler; 5000 kiiden fazla insanı almak için tasarlanmı yapılar; 1000m2 den büyük alana sahip kamusal yapılar; park alanları hariç 10000m2 den büyük alanları kapsayan alıveri merkezleri; 1000m2 den büyük müzeler ve galeriler; belediye yapıları; servis istasyonları; kimyasal tesisler

4 Afet sonrası ilevsel olan yapılar

Önemli altyapı tesisleri; hava trafik kontrol yapıları; acil yardım merkezleri, tıbbi acil yardım merkezleri, acil yardım garajları, itfaiye ve polis istasyonları vb.

Tablo 25 ise, ülkemizde kullanılan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında

Yönetmelik’te (DBYYHY)”, “elastik deprem yüklerinin tanımlanması” balığı altında, deprem yüklerinin belirlenmesi için esas alınacak olan “Spektral Đvme Katsayısı, A(T)”nin hesaplanması için kullanılan “Bina Önem Katsayısı” tablosu verilmitir. Elbette ki bu tablo, yüzey faylanmasında risk temelli bir yaklaımın temel alındığı faya yakınlık ilikisi açısından üretilmemitir, ancak basit bir uyarlamayla bu ekle dönütürülebilir.

Tablo 25. DBYYHY'e göre Bina Önem Katsayısı (I)

Binanın Kullanım Amacı veya Türü Bina Önem Katsayısı (I)

1. Deprem sonrası kullanımı gereken binalar ve tehlikeli madde içeren binalar a) Deprem sonrasında hemen kullanılması gerekli binalar (Hastaneler, dispanserler, sağlık ocakları, itfaiye bina ve tesisleri, PTT ve diğer haberleme tesisleri, ulaım istasyonları ve terminalleri, enerji üretim ve dağıtım tesisleri vilayet, kaymakamlık ve belediye yönetim binaları, ilk yardım ve afet planlama istasyonları) b) Toksik, patlayıcı, parlayıcı, vb özellikleri olan maddelerin bulunduğu veya depolandığı binalar

1,5

2. Đnsanların uzun süreli ve yoğun olarak bulunduğu ve değerli eyanın saklandığı binalar a) Okullar, diğer eğitim bina ve tesisleri, yurt ve yatakhaneler, askeri kılalar, cezaevleri, vb. b) Müzeler

1,4

3. Đnsanların kısa süreli ve yoğun olarak bulunduğu binalar Spor tesisleri, sinema, tiyatro ve konser salonları, vb. 1,2

4. Diğer binalar Yukarıdaki tanımlara girmeyen diğer binalar (Konutlar, iyerleri, oteller, bina türü endüstri yapıları, vb) 1,0

284284

5.5.6.4 Risk Temelli Yaklaımda Fay Kuakları Yakınında Önerilen Planlama Kontrolleri

Aktif fayların üzerinde ya da yakınında, planlama kontrollerini temel alan risk yönetimi yaklaımı

kapsamında, aağıdaki ekilde bir akı önerilebilir: • Bir fayın planlanan ya da planlanmı bir alanda mevcut olup olmadığını beklemenin mantıklı olup

olmadığı, • Eğer söz konusu alan bugüne kadar planlanmamısa, bundan sonraki planlama çalımalarında

mutlaka, fay ve kontrol kuağı yaklaımlarının içerilmesi, • Alan zaten planlanmısa (üstünde yapılama varsa) ve bir fayın mevcudiyeti söz konusuysa, fayın

“Tekrarlanma Aralığı Sınıfı” nın dikkate alınması: Faydaki hareketin tekrarlanma aralığının belirlenmesi, Önerilen geliim türünün “Faya Yakın Yapılama Önem Kategorisi” nin belirlenmesi,

• Alan ve yakın civarındaki bir fay aktif olarak sınıflanmısa, arazi çalıması aağıdaki ekilde yapılmalıdır:

Fayın yerini belirleme, Tekrarlanma aralığını onaylama, Yüzey faylanmasının karmaıklığını doğrulama, Fayın yarattığı risklerin ne tür planlama kriterleri ya da olası mühendislik önlemleri ile

azaltılabileceğine karar verme.

Aağıda verilen iki tablo (Tablo 26 ve 27) ise, yukarıdaki akı doğrultusunda yapılan çalımalar neticesinde elde edilen sonuçlar kapsamında, bina önem kategorisi ve aktif fay deprem tekrarlanma aralıklarını ilikilendirerek, farklı yıllık tekrarlanma aralıklarında olası planlama kontrollerini sunmaktadır. Tablo 26. Bina Önem Kategorileri ve Aktif Fay Deprem Tekrarlanma Aralığı Sınıflaması

BĐNA ÖNEM KATEGORĐSĐ

TEKRARLANMA ARALIĞI SINIFLARI (Ortalama Tekrarlanma Aralığı (Yıllar))

Önceden Planlanmı ve Yerleilmi Alanlarda

Planlanmamı / Yerleilmemi Alanlarda

Kategori 1 Geçici Yapılamalar (< 2000 yıl) (< 3500 yıl)

Kategori 2a Tek katlı ahap iskeletli meskûn yapılar (< 3500 yıl) (< 5000 yıl)

Kategori 2b Normal yapılar (< 5000 yıl) (< 10000 yıl)

Kategori 3 Önemli Yapılar (< 20000 yıl) (< 20000 yıl)

Kategori 4 Kritik yapılar (< 100000 yıl) (< 100000 yıl)

Tablo 27. 5000 10000 yıllık tekrarlanma aralığında olası planlama kontrolleri örneği.

5000 10000 Yıllık Tekrarlanma Aralığı için Olası Planlama Kısıtlamaları

Önem Kategorisi Planlanmı ve yerleilmi alanlar Planlanmamı ve yerleilmemi alanlar

1 2a 2b 3 4 1 2a 2b 3 4

A Đyi Tanımlanmı KU KU KU UD UD KU KU ĐK UD UD

B Yayılmı KU KU KU UD UD KU KU KK UD UD

C Kesin Olmayan KU KU KU UD UD KU KU KK UD UD

KU= Kullanıma Uygun KK= Kontrollü Kullanım ĐK= Đsteğe bağlı kullanım UD= Kullanıma uygun değil

285285

Yüzey Faylanması Tehlike Zonu oluturulmu deprem üreten diri faylar ile ilgili “Afete Maruz Bölge Kararları” alındıktan sonra, bu bölgeler yeil alanlar olarak bırakılır ya da bina önem derecesi ile yinelenme aralıkları arasındaki iliki göz önüne alınarak düükortayüksek yoğunluklu yapıların planlaması yapılır. Böylece gelecekte olası büyük depremlerde; bu bölgelerde, faylanmadan dolayı yıkılacak yapılar sonucu oluacak can ve mal kaybı önlenmi olacak, deprem olması durumunda karılaılabilecek hukuksal davaların önüne geçilmi olunacak, yerel yönetimlerin sağlıklı kent planlaması yapması ve kentlerin geleceğe hazırlanması sağlanılacak, Yüzey Faylanması Tehlike Zonu içerisinde yer alan mevcut yapılar bir program dahilinde yıkılacak, risksiz bölgelere nakledilecek, mülk sahipleri haberdar edilerek hak sahibi yapılacak ve faylanmadan ileri gelecek deprem tehlike ve riski en aza indirgenebilecektir.

Yüzey faylanmaları, ciddi sonuçlar doğurabilecek nadiren meydana gelen olaylardır. Bu tür olayları, planlama kriterleri ile bağdatırmanın bir yolu burada açıklandığı gibi bir risk temelli yaklaım olabilir. Ancak bu tür bir yaklaım için fay veri tabanımızı detaylandırmalı, özellikle deprem tekrarlama periyotları ve fayda gerçekleen en son deprem konusunda ilerleme kaydetmeliyiz.

5.5.7 Planlama Yerleime Uygunluk Açısından Yüzey Faylanması Tehlikesi Planlamada kullanılan yerbilimsel etüt raporları, gerek içerdikleri verilerin niteliği, gerekse

planlamayı yönlendirici özellikleri bakımından zaman içinde gelime göstermitir. “Gözlemsel Jeolojik Etüt Raporları” olarak balanan bu çalımalar, zaman içerisinde “Đmar Planlarına Esas Yerleim Amaçlı JeolojikJeoteknik Etüt Raporları” olarak gelimi ve yerbilimsel verilerin bir tür sentezi niteliğinde olan “Yerleime Uygunluk Değerlendirmesi” yolu ile plan kararlarını yönlendirmede etken olmutur.

Günümüzün bilimsel ve teknik olanakları ile planlamayı yönlendirmede daha ileri yöntemlerin uygulanması mümkündür. Yerbilimlerindeki gelimeler, yerbilimsel çalımaların daha duyarlı ve daha fazla sayıda parametre ile ölçüm yapılmasını olanaklı kılmaktadır. Gelimi yerbilimsel veriler kullanılarak afet tehlike ve risklerinin değerlendirildiği “mikrobölgeleme raporları ve haritaları”, planlamayı sağlıklı verilerle yönlendirecek nitelikte çalımalar ve dokümanlardır. Bu çalımada taslağı önerilen, “Yüzey Faylanması Tehlikesi Değerlendirme Raporu” hem planlamaya doğrudan girdi sağlayan hem de mikrobölgeleme çalımalarına altlık veri temin eden çalımalar olarak kabul edilebilir. Hazırlanan rapor sonucunda özellikle planlama açısından yerleime uygunluk değerlendirmesi yapılmalıdır. Yerleime uygunluk değerlendirmesi, farklı ölçekteki planlama çalımalarında plan kararlarını yönlendirici nitelikte alan tanımlarını ve bu alanlarda alınması gereken önlemleri içeren bir sentez çalımasıdır.

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de bu değerlendirmelerde inceleme yapılan alan; (1) yerleime uygun alanlar (UA), (2) çeitli önlemler alınarak yerleime açılabilecek alanlar (ÖA) ve (3) yerleime uygun olmayan alanlar (UOA) olarak gruplandırılmaktadır (Bazen çalımalar yetersiz bulunursa “Ayrıntılı Çalıma Gerekli Alanlar” gibi alt bölümlemeler de olabilmektedir). Halen yürürlükte olan 2008/10337 sayılı “Plana Esas Jeolojik, Jeolojik Jeoteknik ve Mikrobölgeleme Etüt Genelgesi” kapsamında alan tanımları u ekilde yapılmaktadır:

Uygun Alanlar: Çalıma alanı içinde, deprem koulları hariç, hiçbir doğal afet tehlikesi potansiyeli taımayan, jeolojikjeoteknik özellikler açısından yerleime uygunluğu etkileyebilecek hiçbir mühendislik problemi bulunmayan, herhangi bir önlem alınmasına gerek olmadan yapılamaya gidilebilecek alanlar olarak düünülür.

Önlemli Alanlar: Çalıma alanı içinde, doğal afet tehlikeleri ve/veya jeolojikjeoteknik özellikleri nedeniyle yerleime uygunluğu etkileyebilecek, belirli önlemleri yapılama öncesi ve/veya esnasında almak artıyla planlamaya ve yapılamaya gidilebilecek alanlar olarak nitelendirilir.

Uygun Olmayan Alanlar: Çalıma alanı içinde doğal afet tehlikeleri ve/veya jeoteknik problemler, diğer kanunlar vb. nedenler veya teknik ve ekonomik olarak önlem alınması uygun bulunmamı alanlar olması nedeniyle, planlanmaması ve herhangi bir sebepten ötürü yapılamaya gidilmemesi gereken alanlar olarak düünülür.

Yukarıdaki tanımlardan yola çıkarak ve Bölüm 5.1 içinde detaylıca bahsedildiği üzere, doğrultu atımlı faylarda ve ters faylarda, “iyi tanımlı faylar” çevresinde sakınım bantları ile belirlenmi alanlar, “yerleime uygun olmayan alan” olarak nitelendirilmelidir. “Saçılmı” alanlar ise önlemli alanlar olarak belirlenmeli ve bu alanlarda kritik tesislerin, çok katlı ikametlerin vb. yapılmaması önemle vurgulanmalıdır.

Normal faylarda da, sakınım bandı oluturulan alan “yerleime uygun olmayan alan” olarak, yüzey faylanması tehlike kuağı olarak nitelenen alan ise “önlemli alanlar” olarak belirlenmelidir.

286 286

Bunun sebebi u ekilde özetlenebilir: Yüzey faylanması deformasyonu, geni bir alana yayılmısa, dağılmı kuak içindeki belirli bir konumda deformasyon miktarı, iyi tanımlanmı tek bir izde yoğunlamı deformasyona göre daha az olacaktır. Bu da manasız genilikteki alanların kullanılmaması yerine dikkatli kullanılması sonucunu ortaya çıkarır. Dolayısıyla, doğrultu atımlı faylarda “saçılmı” olarak nitelenen alanlar ve normal faylarda sakınım bandı ile sınırlanmı asıl deformasyon kuağının dıında kalan (yüzey faylanması tehlike kuağı olarak nitelenen alan) ancak yine de bir miktar deformasyon beklenebilecek kuak içinde kalan alanlar için daha esnek davranılabilir. Aağıdaki iki örnek (ekil 253 ve 254), ekil 235 ve 246’ da belirlenen sakınım bantları ve yüzey faylanması kuakları için yerleime uygunluk değerlendirmesinin nasıl düünülmesi gerektiğini göstermektedir.

ekil 253. Doğrultu atımlı faylarda iyi tanımlı ve saçılmı olarak tanımlanmı fay karmaıklıkları için (ekil 235’ deki) oluturulan sakınım bantları ve tavsiye edilen yerleime uygunluk ilikileri.

ekil 254. Normal faylarda oluturulan sakınım bantları (40 + 15 metre) ve yüzey faylanması tehlike kuakları (150 + 30 metre) (ekil 246’ daki) ile tavsiye edilen yerleime uygunluk ilikileri. Kırmızı kuak, uygun olmayan alan olarak; sarı kuak ise önlemli alan olarak nitelendirilmelidir.

287287

Yüzey faylanması tehlike değerlendirmesi yapılan ve sakınım bandı oluturulan alanlarda, hat boyunca, yabancı ülke uygulamalarında görüldüğü gibi (örneğin tsunami alanları/kaçı güzergâhları, çamur/moloz akması/su baskını potansiyel alanlar vb.), herkesin görebileceği, deprem bilincini ve tehlikesini pekitirecek “Yüzey Faylanması Tehlikesi Kuağı” olarak adlandırılacak bir kamusal iaret (levha) kullanılabilir.

Sakınım Bandı içerisinde kalan alanlar için “afete maruz bölge” kararı alınmalı ve mevcut Afet Kanunun gereklilikleri doğrultusunda hak sahipliği çalımaları yapılmalıdır. Sakınım bantları için, 05.05.1959 tarihli ve 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” un 2’nci maddesine göre, AFAD tarafından “Afete Maruz Bölge” kararı alınır. Bu suretle tespit olunan sınırlar, ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur. Bir baka deyile, bu alanlara yapılama ve ikamet yasağı getirilmelidir. Bu kararlar mahallen ilan edilerek kamuoyuna duyurulmalıdır.

Sakınım bantları içinden, gerekli görülen zorunlu hallerde kentsel altyapı, her türlü ulaım (karayolu, demiryolu, köprü, viyadük, havaalanı vb), haberleme ve enerji nakil hatları, boru hatları ve benzeri mühendislik yapıları geçirilebilir. Ancak, bu tür kullanımlar için yüzey faylanması tehlikesinden kaynaklanan riski en aza indirgemek amacıyla paleosismolojik etütlere dayalı özel projelendirmeler yapılmalıdır. Söz konusu raporlarda, örneğin, bulgulara göre, daha kırılgan yapıların doğrultu atımlı fayları dik değil, daha düük bir kesiim açısıyla geçmesi ya da petrol, doğalgaz hatlarında fay ile kesiilen noktada birkaç metrelik atımı tolere edebilen esneyebilir materyaller kullanarak mümkün olduğunca dik bir açıyla geçilmesi gibi öneriler bulunmalıdır.

Söz konusu alanlar için, hâlihazırda kullanılan “daha esnek” yaklaımlar ise tavsiye edilmemekle beraber u ekildedir: “Yüzey faylanması tehlikesi sakınım bandı içerisinde kalan her türlü mühendislik yapısı, raporlarda aksi yönde bir öneri yok ise, ekonomik ömrü boyunca kullanılabilir; Ancak yeni yapılamaya izin verilmez; Sakınım bandı içerisinde kalan mühendislik yapılarının durumu, ilgili kamu kurum ve yerel yönetimlerince değerlendirilir vb…”

Depremler sonucunda meydana gelen kırık(lar), yer yüzeyine doğru devam etse dahi, fayların neredeyse yarısı yukarıya doğru ilerlerken tükenirler ve ya diğer bir deyile sönümlenirler. Bunların çoğunu, doğrultu atımlı ve ters faylar olutururlar. Bu yüzden, açıkça ötelenmemi, bozulmamı çökellerle örtülü bir fay izinin tespit edilememesine bağlı olarak yüzey faylanması tehlikesi öngörülemeyebilir. Böyle durumlarda etkili bir yöntem olan paleosismoloji çalımaları kapsamındaki hendek açılma süreci de yeterli veri sağlamayabilir. Nitekim istatistiki olarak ortaya konulan bir tespite göre, açılan 10 hendekten 8 inde fay izine rastlanamamıtır.

Japonya’da olduğu gibi ülkemizde de MTA ve AFAD gibi kurumların ortaklaa çalımalarıyla, “Kentsel Alanların Aktif Fay Haritaları” (özellikle de yoğun nüfusa sahip alanların) benzeri çalımalar yapılmalı, bu çalımanın sonuçlarının planlama ve yapılamayı doğrudan etkilemesi sağlanmalıdır.

Yıkıcı etkiye sahip büyük depremlerin yaklaık tamamında birçok çeitli yapı doğrudan yüzey faylanması ya da yerel deformasyonlar yüzünden zarar görür. Yapılardaki hasarlar, (1) yapıların türlerine, (2) tektonik deformasyonun türü, iddeti ve dağılımına ve(3) tektonik deformasyonun yapı ile yaptığı kesime açısına bağlıdır.

Karakteristik depremler, neredeyse aynı faylanma mekanizmasına, büyüklüğüne, yüzey faylanması uzunluğuna, konumuna ve bazı koullarda aynı episantra ve yüzey faylanması ilerleme yönüne sahip tekrarlayan depremler olarak tanımlanmıtır. Belli bir fay ya da fay kuağı ile özdeletirilen “karakteristik deprem” tanımı kullanılıyor olmasına rağmen, yerkürenin bilinmeyenleri düünüldüğünde çoğu zaman uygulamada etkin bir tanımlama olamamaktadır. Karakteristik deprem özellikleri beklenen birçok yerde, aynı konumda, jeolojik zaman içerisinde meydana gelen olaylar karılatırıldığında depremin tekrarlanma aralığı, yüzey faylanmasının uzunluğu ve atımı (yer değitirmesi) arasında büyük farklılıklar olduğu gözlemlenebilmektedir. Maksimum yer değitirme, fayın kırılan bir ucunda daha fazla olabilir veya iki ya da daha fazla noktada baskın olabilir. Fayların topoğrafik ifadeleri, ardıık kırılmaların fayın belli kısımlarında oldukça dar kuaklarda sınırlı kaldığını sıçrama ve bükülme alanlarında ise oldukça geni alanlara yayıldığını göstermektedir. Tek bir aktif fay ya da segment için belirlenen tekrarlanma aralığı, ana fay ya da fay zonundaki kayma ile üretilen güçlü sismik dalgaların oluum aralığı anlamına gelmek zorunda değildir. Tekrarlanma aralığı belirlenen fay tali bir fay olabilir ve karakteristikleri tüm zona adreslenemez.

288 288

Paleosismolojik veri, depremlerin uzun vadede önceden kestirimine olanak sağlar. Eğer tekrarlanma aralığı ve son yüzey faylanmasının tarihi biliniyorsa, bir sonraki depremin ne zaman olacağı kestirilebilir. Ancak, örneğin, levha içi faylarda deprem tekrarlanma aralıkları uzadıkça, belirsizlik miktarı artar ve önceden kestirimde daha büyük hata payları ortaya çıkar. Belirsizliğin boyutu sadece paleosismik çalımalardaki eksiklik ya da kalite düüklüğünden değil aynı zamanda faylanma sürecinin olasılıklı (stokastik / değiken / rastlantısal) doğası ve deprem mekanizmasını kontrol eden ve tamamen yerin içsel özellikleri ile ilgili dinamiklerden de kaynaklanmaktadır.

Yüzey faylanmaları, var olan tekil fayları ya da fay kuaklarını takip eder. Fakat önemli olan husus bir fay kuağı içinde hangi fayın aktif hale geleceğidir. Bunun kestirimi günümüz bilgi düzeyi ile yapılamadığı için özellikle karmaık yapıdaki fay kuakları bu anlamda oldukça büyük belirsizlik içerirler.

Sismolojik ve jeodezik verilerden elde edilen yer altı faylanmaları ile yüzey faylanmaları karılatırıldığında, aağıdaki durumlardan biri gözlenir: (1) Yüzey faylanması gözlenmedi. (2) Dağınık halde birkaç ikincil fayın gözlendiği geni bir alanda deformasyon ya da kabarma gözlendi. (3) Yer altı faylanmasından daha kısa bir yüzey faylanması gözlendi. (4) Yer altı faylanması ile yaklaık aynı uzunlukta yüzey faylanması gözlendi. Birinci ve ikinci kategoriye giren depremlerin kinematiği ve fay parametrelerine yönelik değerlendirmelerde bulunurken çok dikkatli olunmalıdır. Mümkünse arazi gözlemleri, mutlaka sismik gözlemler, InSAR ve benzeri jeodezik yöntemlerle desteklenmelidir.

Büyük magnitüdlü yani yüzey kırığı beklenen bir depremde, yüzeyde açıkça gözlenebilen bir faylanmanın gerçeklememi olması, kalın, pekimemi tortul istifin mevcudiyetinden kaynaklanıyor olabilir. Yüzey faylanmasının eksikliğine rağmen, geni bir çatlak kuağı boyunca, yollar, evler, telefon hatları ve demiryolları hasar görebilir.

Yüzey faylanması deformasyonunun karmaıklığı, “iyi tanımlanmı”, “yayılımlı” ya da “kesin olmayan” eklinde en az üç halde tanımlanabilir.

Aletsel dönem ve aletsel dönem öncesi depremlerin, gelecekte olan depremlerle en doğrudan ilikisi u ekilde özetlenebilir: a) Diri bir fay boyunca en son yüzey faylanmasının konumu, geçmi depremlerde olumu yüzey faylanmalarının konumuyla hemen hemen çakımaktadır. Dolayısıyla; gelecekte meydana gelecek bir depremde oluacak yüzey faylanmasının konumu da aynı olacaktır. b) Diri bir fay boyunca yüzey faylanması deformasyonunun en yoğun olduğu kısımlar, fayın tam üzerindeki ve doğal olarak yakınlarındaki alanlardır. Ancak, yüzey faylanması gözlenmeden de belirgin deformasyonlar oluabilir.

Yüzey faylanmaları, genellikle üç kategoriye bölünebilir: Ana fay, ana faydan ayrılan kollar ve ikincil faylar. Đkincil faylanmalar ve ana faydan ayrılan kollar genellikle ana faylanmayla beraber oluur.

Doğrultu atımlı faylara ait yüzey faylanması kuakları, normal, ters ve verev faylara ait kuaklara göre daha dardır. Yüzey faylanmasında ölçülen yer değitirmeler, yer altı faylanmasında ölçülenlere göre daha azdır. Normal faylarda gözlenen deformasyon kuakları birkaç on metreden birkaç yüz metreye değiebilmektedir.

Yüzey faylanması tehlikesinin belirlenmesi ve haritalanması gereklidir, çünkü yapıların çok azı faylanmayla ortaya çıkan deformasyonu tolere edebilir. Diğer yandan, bir fay kuağında, geni alanlarda planlama ve yapılamanın tamamen yasaklanması da mühendislik açısından oldukça muhafazakâr bir davranıtır ve gerçekte neredeyse imkânsızdır.

Bir yere özgü yüzey faylanması tehlikesi değerlendirilmesi ii, tipik olarak, bu konularla ilgili geni bir bilgi birikimini uzmanlığı, literatür aratırmasını, hava uydu fotoğrafı analizlerini ve jeolojik haritalama ile fay haritalama, aktif fayları belirleme, paleosismoloji, sentezleme ve yorumlama ilerini kapsayan büro ve arazi aamalarını içeren çok kapsamlı çalımalardır.

Yüzey faylanması üretmi ve üreteceği belirlenmi olan bir fay tam bir doğrulukla konumlandırılabiliyorsa çevresindeki yapılama kısıtlı alan dar olmalı, aksi takdirde fay karmaıklığı yüzünden, faylanmanın alanın herhangi bir yerinde oluabileceğini varsayacak ekilde daha geni bir fay sakınım bandı oluturulur. Ancak konumlandırma belirsizliğe doğru gidiyorsa, buralarda yüzey deformasyonunun tek bir hat boyunca yoğun bir deformasyon kuağı yerine çok geni alanlara yayılarak söz konusu deformasyonu dağıttığı, dolayısıyla irim alana düen deformasyonun küçük olacağı kabul edilerek sakınım bandı oluturulmasına gerek yoktur.

289

289

Faylar, plancıların fayların üzerinde ya da yakınında arazi kullanımı kararlarını verebilmeleri için doğru olarak konumlandırılmalı ve son kullanıcılar için uygun bir ölçekte haritalanmalıdırlar. Fayları haritalamak üzere özel deneyimleri olan jeologlar / jeoloji mühendisleri, aktif fayları etüt etmek, konumlandırmak ve değerlendirmek için en uygun profesyonellerdir.

Yerinde yapılacak yüzey faylanması konusundaki jeolojik etütler hem inceleme alanında, hem de uzaktan algılama çalımalarıyla belirlenen, söz konusu fay segmentinin farklı noktalarını da içermelidir. Uzaktan algılama teknikleriyle üretilmi görüntüler, yerden elde edilemeyen yüzey yapılarının ve ilikilerinin genel görünümünü sağlayabilir. En hazır ve yararlı uzaktan algılama görüntüleri hava fotoğraflarıdır.

Planlama ve yapılama açısından yüzey faylanması oluturabilecek fayların büyük ölçekte haritalanması gerekmektedir. Đmar planları açısından düünüldüğünde burada bahsedilen büyük ölçek 1 / 25.000’den daha büyük, yani genellikle 1/10.000, 1/5000 ya da 1/1000 gibi ölçeklerdir.

Diri fay izlerinin ve ilikili yapıların doğru bir biçimde büyük ölçekte haritalanmasının önünde genellikle iki hata kaynağı vardır. 1) Yersel konum (fay izinin yerini tam olarak doğru belirleyememe), 2)Elde etme hatası (hava fotoğrafı, ortofoto, sayısallatırma ya da yerinde GPS gibi cihazlarla yapılan ölçüm hatası vb.).

Ortofotoğrafi yöntemleri kullanılarak yapılan haritalamalarda; fay yapısı belirgin / keskinse ve ortofotolarda açıkça görülebiliyorsa bu yapıların koordinatlandırılmasındaki doğruluk ± 5 metre, konumlandırmada belirsizlik, açıkça gözlenememe gibi bir sebepten dolayı hassasiyet problemi varsa, ilgili yapı yaklaık (±10m) ya da tahmini (±25m) olarak haritalanabilir. Fay sakınım bantlarının geniliği; çalımanın amacı, yapılamı alanların varlığı, çalımanın bütçesi ve bunların doğrultusunda ulaılan ve üretilen verilerin detayı ile doğrudan alakalıdır.

Çalıma kapsamında çok sık aralıklarla hendekler kazılması ve fay konumunun tam olarak belirlenmesi mümkün olmuyor, ek maliyetlerle LĐDAR verileri gibi yüksek çözünürlüklü sayısal yükseklik modellerine ya da yeni çekilmi ortofotolar – uydu görüntülerine ulaılamıyorsa, eldeki verilerin arazi bilgileriyle birlikte değerlendirilmesi sonucu daha geni fay sakınım bantları ortaya çıkacaktır. Kentsel alanlarda, arazilerin sağlayacağı rant ve mühendislik yapılarının maliyeti söz konusu olduğundan daha sık ve detaylı hendekler ile daha dar sakınım bantlarının oluabileceği açıkça anlaılabilir bir durumdur.

Eğer söz konusu alanlar zaten planlanmı ve yapılamısa, yüzey faylanması tehlikesinin olası olduğu yerlerde yapılama için bazı istisnai durumlar söz konusu olabilir: Zaten yapılamı alanlarda risk temelli yaklaımın dikkate alınması gibi. Ancak, ülkemizde, risk temelli bir yaklaımın, bata depremler olmak üzere afet tehlikeleri konusundaki ulusal bilinç ve anlayıımız dikkate alındığında, en azından, UDSEP kapsamında yürütülen fayların deprem tekrarlanma periyotlarını ve en son kırılma tarihlerini saptayacak detaylı paleosismolojik çalımalar bitinceye kadar uygulanabilir olmadığı düünülmektedir. Risk temelli yaklaıma göre; alan dâhilindeki tüm aktif fayların mevcudiyeti resmi olarak kabul edilmi, “Fay Tekrarlanma Sınıfı” aralığını ve karmaıklığını ortaya koyacak ekilde detaylandırılmı olmalıdır. Maalesef, Türkiye’de böyle bir veri tabanı henüz bulunmamaktadır. Bu da ülkemizde risk temelli bir yaklaımın ilk etapta doğrudan uygulanamayacağının en önemli sebebidir.

Bu tür bir veri setinin ilk aktörü MTA’nın yayınlamı olduğu 1/250.000 ölçekli yenilenmi diri fay haritalarıdır. Diğeri de u anda Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı’nın UDSEP (Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı) kapsamında strateji olarak belirlediği ve uygulanmasına balanan diri faylarla ilgili paleosismoloji çalımalarıdır. Bu çalıma; eylem planında “Eylem A.2.1.3. Gereksinim duyulan alanlarda paleosismoloji çalımaları yapılacaktır (Gerçekleme Dönemi: 2012 – 2023): Ülkemizde MTA Genel Müdürlüğü tarafından üretilen diri fayların yakın jeolojik geçmiindeki (10.000 yıl) deprem aktivitesinin aratırılarak gelecekteki deprem davranılarının tahmini ve deprem tehlike değerlendirmelerinde gerekli parametrelerinin (yer, zaman, büyüklük, deprem dönü/tekrarlanma periyodu, en büyük kırılma uzunluğu, deprem büyüklüğü, yer değitirme miktarı vb. fay parametreleri) ortaya konulması için paleosismoloji çalımalarına gereksinim duyulmaktadır.” eklinde yer almaktadır ve yürütücü sorumluluğu MTA’ ya verilmitir.

Bu çalımalar tamamlandığında birbirlerine entegre olacak ve risk temelli yaklaımlar için yeterli bir veri seti oluturabilecektir.

290

291291

6. YÜZEY FAYLANMASI TEHLĐKESĐ ARATIRMALARI ĐÇĐN MĐNĐMUM STANDARTLARIN OLUTURULMASI

Yüzey faylanması, meydana gelen bir deprem sırasında yüzeyde oluan gözle görülür

deformasyon yani yer değitirmedir. Eğer bu yüzey deformasyonu bir mühendislik yapısının (konut, köprü, köprüyol, fabrika vb.) temelinde gerçekleirse, belirgin hasar ve yıkım ortaya çıkar, sonuç olarak da can ve mal kaybına yol açar. Yüzey faylanması tehlikesinden kaynaklanan riski azaltmak amacıyla “yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi için jeolojik etüde ihtiyaç duyulur. Kuvaterner faylarının özelliklerine, aktivitesine ve öngörülmü kriterlere bağlı olarak bu etütlerin içerikleri farklılaabilir.

Yüzey faylanması tehlikesi (YFT) çalıması gerektiren fay haritaları, 2012 yılı itibariyle MTA tarafından hazırlanmı, tamamlanmı ve 1/250.000 ölçekte yayınlanmıtır. YFT etütleri, en son hareketin yaını temel alan fayın aktivite düzeyini dikkate alır. MTA’nın 1/250.000 ölçekli Türkiye Diri Fay Haritalarında, öncelikle 1900 – günümüz arasında yüzey faylanması oluturan diri faylar ve Holosen’ de yüzey faylanması oluturan faylar yüzey faylanması tehlikesi için değerlendirilmeye alınması gereken faylardır. Ancak kritik tesislerin yapımında ve kentsel geliim alanlarının belirlenmesi gibi çalımalarda Kuvaterner Fayı olarak haritalanmı fayların da çalıılması gereklidir. Bunun yanı sıra; MTA haritalarında, deprem yüzey kırığı ya da Holosen fayı olarak nitelendirilmeyen faylar olmalarına rağmen, yapılan çalımalar sonrası yüzey faylanması tehlikesine sahip fay olarak nitelendirilebilecek faylar da bu çalımaların konusunu olutururlar.

Bu bölümde ortaya konan “Yüzey Faylanması Tehlikesi Aratırmaları” rapor formatı taslağı, ulusal ve uluslararası birçok çalıma incelenerek oluturulmutur. Format balıklarında belirtilen çalımaların ve konuların tamamının bulunması tavsiye edilir; ayrıca formatta belirtilmeyen ek çalımalar ve konu balıkları da rapora eklenebilir.

Aağıda verilmi rapor taslağına uygun olarak hazırlanmı bir örnek Ek 8.2 de sunulmutur.

6.1 Yüzey faylanması çalımaları için Rapor Taslağı

Đlerleyen kısımlarda belirtilen balıklar ve içerikler, kapsamlı yüzey faylanması tehlikesi etütlerinin minimum standartlarını oluturmak amacıyla ortaya konmutur. Yüzey faylanması tehlikesi, son derece özellikli ve önemli bir konu olduğundan planlamaya esas mevcut çalımaların içinde bir bölüm olarak değil (yani imar planına esas jeolojik jeoteknik raporların içinde bir bölüm olarak değil de), ayrı bir rapor olarak hazırlanmalı ve onaya sunulmalıdır.

YÜZEY FAYLANMASI TEHLĐKESĐ DEĞERLENDĐRME RAPORU TASLAĞI 1. Amaç ve Kapsam 2. Sınırlamalar ve Sorumluluklar 3. Đnceleme alanının tanımı ve durumu 4. Đnceleme Alanının Jeolojik ve SismoTektonik Özellikleri 5. Yüzey Faylanmasının Haritalanması ve Değerlendirilmesi

5.1 Önceki Çalımalar 5.2 Aktif Fay Đzlerinin Belirlenmesi * Uzaktan Algılama Çalımaları * Jeolojik Haritalama Sonuçları * Jeofizik Yöntem Sonuçları 5.3 Fay Đzinin Koordinatlandırılması 5.4 Fay Karmaıklığının Değerlendirilmesi 5.5 Hendek Çalımaları * Hendek Noktalarının Seçimi * Hendek Konumları ve Boyutları * Hendeklerin Detaylı Đncelenmesi (Karelaj ve Haritalanması Aamaları) * Tarihlendirme Örnekleri ve Tarihlendirme Sonuçlarının Değerlendirilmesi

6. Sakınım Bantlarının Oluturulması 7. Sonuçlar Rapor Referansları Harita, çizim ve ekler

292292

Burada tanımlanan bilgiler, yüzey faylanmasının potansiyel risklerini konu alan ayrı raporlar olarak üretilebilmesi gereken çalımaların ana hatlarını sunmaktadır. Rapor, inceleme alanındaki yüzey faylanması ile ilgili net bir sonuç içermelidir.

Söz konusu raporları inceleme, değerlendirme ve onaylama yetkisine sahip uzman jeoloji mühendisleri tarafından arazi incelemesi yapılmalı, sahada yerinde tartıılmalı ve değerlendirilmelidir.

6.2 Amaç ve Kapsam

Yüzey faylanması tehlikesi etütlerinin amacı, uygun yüzey faylanması tehlikesi aratırma tekniklerini uygulayarak; risk azaltılmasına katkıda bulunmak, arazi kullanımı (yerleime uygunluk) düzenlemelerine yardımcı olmak ve halkı korumak amacıyla gerekli çalımaların yapılmasını sağlayarak yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi ve gerekliyse sakınım bantlarının oluturulması ve sunulmasını rapor ve eki haritalar vasıtasıyla sağlamaktır.

Aratırmanın amacını ve aratırma için yapılan iin kapsamı açık ve öz bir açıklama ile belirtilir. “MTA tarafından 2011, 2012 yıllarında yayınlanmı olan 1/250.000 ölçekli ….. pafta nolu diri fay

haritasına göre, .…. Fayı’nın kesin olarak bilinen ve olasılı olarak haritalanmı izleri inceleme alanı ve yakın civarından geçmektedir. Đlgili ….. Mevzuatına göre, söz konusu inceleme alanının imara açılabilmesi için bilinen fayın hemen yakınlarında yüzey faylanması tehlikesi ile ilgili özel çalımalar yapılmalı ve faylanma potansiyeli detaylıca aratırılmalıdır.

Bu çalımanın amacı, herhangi bir diri fay izinin çalıma alanının içinden ya da yakın çevresinden geçip geçmediğinin değerlendirmesinin yapılmasıdır. Bu değerlendirmeler, fayı dikine kestiği hesaplanmı hendekler boyunca stratigrafik ve yapısal jeolojik unsurların incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılır.”

6.2.1 Sınırlamalar ve Sorumluluklar Hazırlanan rapor ile ilgili, çalımaya özel artlardan ya da yüzey faylanması çalımalarına özgü

genel artlardan kaynaklanan sınırlamalar ve sorumluluklar belirtilir. Bu rapor, yerinde yapılan arazi çalımaları; hava ve uydu fotoğrafı yorumlamaları; fayları ve jeolojik

birimleri gösteren haritaların, önceki çalımaların gözden geçirilmesi; aratırma çukurlarının açılması ve loglama ve açılan hendeklerdeki jeolojik ve yapısal unsurların yorumlanmasından elde edilen verilerle hazırlanmıtır. Bu raporda elde edilen sonuçlar, çalıma alanını kesen hendeklerde gözlenen stratigrafik birimlerin doğal yanal devamlılıklarını koruduklarını göstermektedir. Baka çalımacılar tarafından çalıma alanında ya da bitiiğinde yeni keifler yapılırsa ve bu keifler bu raporda sunulan sonuçlarla çeliirse, yüklenici firma / ….. ek çalımalar yaparak durumu netletirmeyi taahhüt eder.

Bu çalıma, çalıma alanının yakın civarında bulunan alanlar için yüzey faylanması durumunu değerlendirmek için gerekli jeolojik ve yer altı verisini sağlamayabilir. Rapor müellifleri, yalnızca bu rapordaki çalıma alanı ile ilgili sonuç ve tavsiyelerle ilgili sorumluluğu mevcut veriler ıığında kabul eder.

6.2.2 Đnceleme alanının tanımı ve durumu Đnceleme alanı olarak seçilen alan yer buldurları ve referans noktalarına olan uzaklıklar vb.

bilgilerle tanıtılmalıdır.

6.2.3 Đnceleme Alanının Jeolojik ve Sismotektonik Özellikleri Rapor, inceleme alanı ve çevresinin genel jeolojik ve tektonik durumu hakkında aydınlatıcı ve

özlü bir açıklama içermelidir. Bu bölümde, bölgedeki aktif faylar, ilgili fay sisteminin paleosismisitesi ile ilgili bir tartıma içermeli ve ilgili yayınlanmı ve yayınlanmamı jeolojik literatür açıklanarak referanslanmalıdır.

6.2.4 Yüzey Faylanmasının Haritalanması ve Değerlendirilmesi Yüzey faylanması çalımasının irdeleneceği fay / fay kuağı hakkında detaylı bilgiler verilir.

Fayın / fay kuağının kaç segmentten olutuğu, inceleme alanının bulunduğu konumun hangi fay segmentiyle ilikisi olduğu, varsa tarihsel depremlerde gözlenen karakteristik özellikler vs. tartıılır. Alan ve yakın civarında benzer amaçlarla yapılmı çalımalardan alıntılar yapılır.

293293

YF çalımalarının doğasında, gelecekte meydana gelecek faylanmaların önceden var olan faylarda önceki deplasmanlarla uyumlu olacağı gerçeği yatar. Bu yüzden fay çalımalarının ana amacı mevcut fayları doğru biçimde konumlandırmaktır. Faylar belirlenmise;

a) Fay izleri boyunca hareketin yaının değerlendirilmesi; b) Fay çekme mesafelerini (sakınım bandı) belirlemek için kullanılacak geçmi yer değitirme

miktarlarının ve deformasyon kuağının geniliğinin, fay izinin, inceleme alanını kestiği hat boyunca karmaıklığının (iyi tanımlanmı, saçılımlı veya kesin olmayan) değerlendirmesi yapılır.

Yapılacak çalımalar u ekilde özetlenebilir: (1) Yayınlanmı ve yayınlanmamı haritalar, jeolojik birimler, faylar, yüzey ve yeraltı suyu ve

diğer faktörlere ilikin kayıtları içeren literatürün gözden geçirilmesi; (2) Stereoskopik hava fotoğrafları, eğik hava fotoğrafları, detaylı topografya ve LIDAR ile elde

edilen sayısal yükseklik modellerinin yorumlanması, olası fay kökenli diğer çizgiselliklerin tespit edilmesi. Kullanılan hava fotolarının referansları (örneğin, fotoğraf kaynak, tarih, uçu hattı numaraları ve ölçek)

(3) Yeryüzü ekilleri (hizalanmı veya değil); sırtlar veya drenaj ağları, her türlü morfolojik ötelenme ve jeolojik yapıların toprak birimlerinin haritalaması dahil olmak üzere yüzey özelliklerinin yerinde gözlemi. Varsa, kum volkanları, yanal yayılma, sıvılama ve zemin oturması gibi diğer olası deprem kaynaklı özelliklerin göreceli yalandırması – haritalanması (ev duraysızlıkları da dahil).

(4) Yüzey altı aratırmaları: Jeolojik birimler, toprak ve jeolojik yapıların ayrıntılı tanımını, doğrudan gözlem ve hendek yerleri. Tüm hendek logları, 1/60 ölçekte olmalıdır.

6.2.4.1 Önceki Çalımalar

Arazi ekilleri, kesme kuağının doğrudan belirlenmesi, hava fotoğrafları vb. çalımalarla faylanmanın konumunu belirlenmesinin yanı sıra inceleme alanı ve yakın civarında farklı amaçlarla yapılmı jeolojik ve jeoteknik çalımaların gözden geçirilmesi de gereklidir.

6.2.4.2 Aktif Fay Đzlerinin Belirlenmesi

Aktif fay yapılarının detayları, yukarıda da belirtildiği gibi, basılı ve basılı olmayan makale ve raporlar, haritalar, aratırma çukurları, sondaj verileri, hendek çalımaları, destekleyici jeofizik çalımalar vb. birçok kaynaktan elde edilebilir.

Özellikle inceleme alanlarının yapılama öncesine ait hava ve uydu fotoğrafları mevcutsa, bunlar fay izlerini ve diğer yapısal öğeleri belirlemenin en kolay yoludur. 1 5 metrenin altında yersel (pixel) çözünürlüğe sahip hava, ortofotolar bu ilem için idealdir. Bunlar arazide konusunda uzman jeoloji mühendisi tarafından doğrulanmalıdır.

Diri fay izinin, çalıma alanının içinde ya da yakınında, farklı noktalarda, sayısal bir veri tabanına ya da haritaya, koordinatlarının ne kadar hassasiyette elde edilerek geçirildiği belirtilmelidir.

Uzaktan Algılama ve Hava Fotoğrafı Çalımaları Fay etütleri, inceleme alanı ve yakın civarının, mevcut literatürünü, basılmı ya da basılmamı

diri fay, tektonik, jeolojik haritaları ve raporlarını, sayısal yükseklik modeli detaylı topoğrafya incelemelerini, hava ve uydu fotoğrafı görüntülerini gözden geçirmeyi gerektirir. Varsa, hava fotoğrafları kentlemeden önceki aamaları da içerecek ekilde birden fazla set olmalıdır. Amaç, haritalanmı ya da önceden haritalanmamı fay izlerini bulmak ve mümkün olan en hassas ekilde doğru olarak konumlandırmaktır.

Đnceleme alanı ve yakın civarında, faya ait birçok jeomorfik belirteç, heyelan ve erozyon gibi doğal süreçlerle ya da tarla sürme, yapılama gibi insan etkileriyle ortadan kalkmı olabilir. Yine de, topoğrafik haritalar, geçmite bölge üzerinde alınmı farklı tarihlere ait hava fotoğrafları son derece yönlendirici olacaktır. Ayrıca önemli jeomorfik yapılar, konusunda uzman jeoloji mühendislerince arazide rahatlıkla tespit edilebilir.

Barrel (2010), Souyh Cantebury Mackenzie Đlçesi Twizel bölgesinde (Yeni Zelanda) yaptığı yüzey faylanması aratırması için çalıma metotlarını u ekilde özetler:

294294

Ostler Fay Kuağı hakkında mevcut bilgilerin tasnifi ve incelenmesi, Alandaki jeolojik yapıların süratli bir arazi gezisiyle gözden geçirilmesi, yüksek hassasiyetli

GPS kullanılarak konumlandırılması, Hava fotoğraflarının yorumlanması temelli haritalama, Elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ve yorumlanması.

Bu çalımada u da belirtilir: Bu çalımada, hendek çalımaları dahil hiçbir yeraltı çalıması yapılmasına ihtiyaç duyulmamıtır. Çünkü geçmi yüzey faylanmalarının morfolojik izleri ve yol evleri, tehlikeyi değerlendirmek ve haritalamak için yeterli olmutur (ekil 255).

Jeolojik Haritalama Sonuçları Bu aamada, özellikle deformasyon zonunda bulunan birimlerin detaylı haritalarının çıkartılır;

jeomorfolojik çalımalar ile tespit edilmi bölgelerin arazi incelemesi yapılır, yüzey ekillerinin tespiti ve oluum mekanizmaları hakkında arazi verisi toplanır, fay kayma verileri veya yüzey deformasyon oranları tespit edilmeye çalıılır, haritalanan yüzey ekillerinde gözlenen kesinti veya çizgisellikler belirlenir ve yorumlanır, jeolojik birimlerin sınır ilikileri ortaya konur, çalıma alanını farklı doğrultularda kesen topoğrafik profil ve kesitlerin çıkartılır ve yanal/düey yer değitirmelerin tespiti yapılır ve sunulur.

Jeofizik ve Diğer Yöntem Sonuçları Fay izinin yeterince belirgin olmadığı durumlarda ve hendek yeri seçiminde özellikle jeofizik

aratırmalardan, lidar verilerinden, jeodetik deformasyon ölçümlerinden, mikrosismisite gözlemlerinden vb. yöntemlerden faydalanılabilir. Kullanılan tüm yöntemler, jeolojik verilerle eletirilmeli, elde edilen bulgulardan detaylıca bahsedilmelidir.

6.2.4.3 Fay Đzinin Konumlandırılması (Koordinatlandırılması)

Đnceleme alanı ve yakın civarında, aktif faylarla ilgili yapılan önceki çalımalar fayın konumu ve fay tarafından oluturulan diğer yapılarla ilgili bilgiler sunabilirler. Ancak, bu veriler, doğrudan yüzey faylanması tehlikesine yönelik olmadığından genellikle detaysızdırlar, yere özel veriler sunarlar ve bir bütünü kapsamazlar. Fay sarplıkları, ötelenmi dere taraçaları, fanlar, akarsular, yönlenmi drenajlar, ezilme kuakları ve doğrusal kuaklar boyunca dizili basınç sırları ve gölcükler gibi faylarla ilikili yapılar, fayların noktasal ve çizgisel olarak konumlandırılmalarını sağlayan yapılardır ve faylar boyunca önceki depremlerde meydana gelen yüzey kırıklarının yaları ve boyutları hakkında bilgiler sunarlar.

Fay yapısının konumsal doğruluğu, iki tip belirsizlik ya da hata payından etkilenir. Birincisi, fay kırığının yerinde ne kadar hassasiyetle konumlandırılabildiği (tespit edilebildiğidir. Đkincisi ise, bu konumun veri tabanına aktarılması (örneğin sayısal bir haritaya) esnasında ortaya çıkan hata payıdır.

Ana bir aktif fay, hemen hemen devamlı bir jeolojik yapıyken, geçmi depremlerde olumu yüzey faylanmaları ile ilgili yapılar kesintilidir. Bazı yerlerde fayla ilgili yapılar olması gerekirken görülmeyebilirler. Örneğin, tepelerin yamaçlarında, heyelanlar, yamaç sellenmeleri gibi jeolojik süreçler topoğrafik fay yapısını kolaylıkla yok edebilirler. Erozyon ve tortul çökelimi gibi süreçler akarsu vadileri ve düzlüklerdeki fay yapılarını ortadan kaldırabilirler.

Yapıların korunduğu yerlerde, fayın konumlandırılma doğruluğu yapının türüne bağlıdır. Örneğin bir fay sarplığı, bir fayın tam konumunu tanımlamak için kullanılabilecek en açık yapılardan biridir. Sarplığın keskin ve belirgin olduğu yerlerde (örneğin 5 m den daha dar sarplıklar) fayın konumunu birkaç metre hata payıyla tanımlamak olasıdır. Ancak, diğer yerlerde, örneğin sarplığın 20 metre ve daha üzerinde bir mesafede geni bir topoğrafik yükselti olduğu alanlarda hata payı artar. Bu bölgelerde hendek ve diğer çalımalar yapılmadan konumlandırma yapmak doğru olmayacaktır. Yani, topoğrafik yapılar korunmu olsa bile bu yapıları fayı tam olarak konumlandırabilmek ve gelecekteki yüzey faylanması tehlikesini öngörebilmek yapının topoğrafik ifadesinin açıklığına göre değiir.

Geçmiteki ve gelecekteki yüzey faylanması tehlikesinin konumunu tanımlamak için topoğrafik yapıları kullanmanın yarattığı belirsizliklere ek olarak, fay sarplıklarının ve diğer fayla ilikili topoğrafik yapıların korunmu olma potansiyellerinin boyuta göre değimesi de ayrı bir sorundur. Yani geni bir sarplık ya da yer değitirme, doğal olarak küçük bir sarplık ya da yer değitirmeye göre daha iyi korunabilir. Bu durumda, bir çalımacı bu tür yapıların korunduğu bir alanda kesin fay yapısını belirleyebilirken, bir diğeri daha küçük, ama tehdit edici özelliğe sahip bir yer değitirmeyi belirleyemeyebilir. Dolayısıyla, belirlenmi fay yapıları, o yerdeki yüzey faylanması tehlikesinin gerçek

295295

ölçeğini göstermiyor olabilir. Đte sakınım bantlarının tanımlanması ve değiken geniliklerde tutulması gerekliliğinin bir sebebi de budur.

ekil 255. A) Ohaua enerji santrali ve yakın civarını gösteren verev bir hava fotoğrafı. Kırmızı oklar ile gösterilen Ruataniwha ters fayıdır. Bu bölgede son 20.000 yılda toplam düey atım yaklaık 20 metredir ki bu da yılda 1mm oratalama düey kayma hızına denk gelmektedir. B) Pembe oklar teras malzemesini kesen ve yaklaık 3 m yüksekliğindeki Y Fayının arazide kolayca tespit edilebildiğini göstermektedir. C) Yol evinde gözlenen faylanma.

A B

C

296 296

Sınırlı durumlarda, aktif faylar ve faylarla ilgili yapılar, fay boyunca kazılmı hendekler sayesinde tam olarak elde edilebilir. GPS ve geleneksel aratırma teknikleri, ± 0,1m gibi bir hassasiyetle (jeodezik GPS’lerle) yapıların konumunu elde etmeyi ve coğrafi blgi sistemi veri tabanlarına aktarılmasını sağlayabilirler. Her eye rağmen, bir fay yapısı belirlendiğinde, konumu genellikle ortofotolar (yüksek çözünürlüklü koordinatlı hava fotoğrafları) kullanılarak koordinatlandırılır. Fay yapısı keskin ve belirgin ise bu ortofotolarda rahatlıkla görülebilir ve koordinatlandırma hassasiyetinin ±5 m civarında olduğu söylenebilir. Bu konumlandırma hassasiyetinin, çizgisel bir (polyline) veri tabanı için “yaklaık” olarak haritalandığında (±10 m) ya da “tahmini” olarak haritalandığında (±25 m) hassasiyetlere denk geldiği kabul edilebilir.

Elbette ortofotolar her zaman mevcut olmayabilir. Özellikle, kırsal alanlarda, hava fotoğraflarından görülebilen fay sarplıkları ve diğer fayla ilikili yapılar tarımsal ya da kentsel geliim sebebiyle yerinde artık görülemiyor olabilirler. Sonuçta, koordinatsız ve düzeltmesiz bu hava fotoğrafları, fayın konumunu gösteren tek kayıt olabilirler. (ekil 256) Bu durumda, mümkün olduğunca, hava fotoğrafı düzeltilmeye ve koordinatlandırılmaya (georectification) çalıılır. Bu tür durumlarda iyi kontrol noktalarının eksikliği, elde edilen konumlandırma verisinin “yaklaık” (±10 m) hassasiyette kabul edilmesine sebep olur.

ekil 256. Gerede’nin yaklaık 17 km Doğusunda, 1949 tarihli koordinatsız hava fotoğrafında gözlenebilen 1944 depreminin yüzey kırığı, sağdaki güncel uydu görüntüsünde gözlenememektedir.

Hava fotoğraflarını düzeltmenin ya da kontrol noktalarını arttırabilmenin yolunun olmadığı

durumlarda, bitiik topoğrafik yapılar, daha az doğruluk hassasiyetiyle yorumlanarak fay konumlandırılmaya çalıılır. Fay yapılarının konumsal doğruluğu, referans noktalarının yakınlığına, sayısına doğasına ve konumlandırılmı (haritalanmı) yapıların “yaklaık” ya da “tahmini” olarak nitelendirilmesine bağlıdır.

Haritalanmı fay yapıları (çizgi ve noktalar) yüzey faylanması kuaklarını oluturmak için kullanılırlar (yüzey faylanmasının olasılıkla yoğun yersel deformasyona yol açacağı kuak). Bazı bölgelerde, bu kuaklar basit – lineer bir fay çizgisini temel alır ve kuakların geniliği haritalamanın, konumlandırmanın doğruluğunu yansıtır. Bazı yerlerdeyse, bu kuaklar, yapıların korunmadığı dolayısıyla tahmini yaklaımın uygulandığı ya da karmaık yapıların bulunduğu yerler olarak haritalanmak zorunda kalabilirler. Bunun gibi yerlerde, kuak daha genitir ve yersel olarak fay konumunun karmaıklığını ve belirsizliğini yansıtır. Bazı özel durumlarda, fay konumunun belirsizliğini azaltmak için hendek sayıları makul ölçüde arttırılabilir.

6.2.4.4 Fay Karmaıklığı

Yüzey kırığı ile ilgili “fay karmaıklığı”, bir yerde faylanma tehlikesini tanımlamada kullanılan önemli bir parametredir. Yüzey faylanması deformasyonu geni bir alana yayılmısa, dağılmı kuak içindeki belirli bir konumda deformasyon miktarı, iyi tanımlanmı tek bir izde yoğunlamı deformasyona göre daha azdır. Göreceli yüzey faylanması tehlikesi / riski bu yüzden dar bir iyi tanımlanmı kuağa göre daha azdır. Fayların karmaıklığının tanımlanmasında genellikle u üç tanım kullanılır: Đyi tanımlanmı (1), Saçılmı / yayılmı (2) ve Kesin olmayan / belirsiz (3). (Kerr ve diğ., 2003; King ve diğ., 2003, Van Dissen ve diğ., 2003a, 2003b)

?

297297

6.2.4.5 Hendek Çalımaları

Yüzey faylanması çalımalarının amacı, inceleme alanının içinden diri bir fay izinin geçip geçmediğinin saptanmasıdır. Fayda meydana gelen en son hareketin olası mevcudiyetini, konumunu ve yaını hesaplamadaki en genel kabul görmü yaklaım, toprak örtüsünün altındaki birimleri ortaya çıkarmak için hendek ve ya hendekler kazmaktır. Ortaya çıkan birimler, tipik olarak, yüzeyi kırmı olan fayların konumunu ve karakteristik özelliklerini potansiyel olarak kaydetmi bulunan deformasyon ölçer niteliğindeki tortul çökellerdir. Tortul çökellerin yerinde bozumasından kaynaklanan farklılıkların yanı sıra farklı yalara ve materyallere sahip tortul birimlerin arasındaki dokanaklar, fayların mevcudiyetini değerlendirmek için kullanılan düzlemsel yapılar tekil ederler.

Faylar birçok ekilde belirlenebilirler: Tortul tabaka dizilimindeki ani tıralanma, farklı yalardaki materyallerin ya da farklı materyallerin bitiik olarak gözlenmesi (juxtaposition), fay çiziklerinin ya da kil dolgulu kesme düzlemlerinin mevcudiyeti vb. Tortul tabakaların devamlılığının kesildiği yerler ya da dik olarak eğimlenen dikey sınırlarda kesilen çökellerin bulunduğu yerler, fayın konumunu ve mevcudiyetini ya da erozyon ve çökelme süreçlerinden kaynaklanan bir yapıyı gösterebilir.

Tortul tabakalanmadaki ani kesilmenin kökenini aratırmanın yanı sıra, üstte yatan ötelenmemi tortul çökellerin yaı ve ötelenmi çökellerin yaını belirlemek de önemlidir. Holosen öncesi yalı (11.000 yıldan daha yalı) deforme olmamı tortul istiflerin mevcudiyeti o yerde diri faylanmanın gelimediğini gösterir. Bu tür bir deforme olmamı devamlı tortul istifi yoksa süreksizliklerin erozyonal/çökelimsel süreçlerle mi yoksa tektonik bir sebeple mi olutuğu belirlenmelidir.

Hendek kazma en temel aratırma yöntemidir. Konusunda uzman bir Jeoloji Mühendisi hendeği kazdırmalı ve loglamalıdır (Karelaj). Var olan faylar; çalıma alanının özelliklerine göre, doğrudan yüzeyden de haritalanabilir. Bunun için, genç, fayla ilikili jeomorfik yapılar arazide yerinde ve mümkün olduğunca yüksek çözünürlüklü hava fotoğrafları ofiste incelenmeli ve tutarlı bir haritalama yapılmalıdır. Hendek kazmanın uygulanabilir olmadığı durumlarda (yeraltı suyunun çok yüksek olması, ya da dolgu kalınlığının çok fazla olması gibi), YFT raporlarını inceleyen ve onaylayan kontrol merciine önceden danıılarak ve uygun görüleri alınarak, alternatif aratırma yöntemleri sunulabilir. Bunlar, en az koulda, belirli bir ölçekte söz konusu yerin sınırlarını kapsayacak ekilde dizilmelidir.

Rapor, hendekte karılaılan çökellerin, yaları, ilikileri, farklı depremlere ilikin kırıklar vb. hususlarda detaylı bilgi içermelidir.

Hendek Noktalarının Seçimi Paleosismoloji çalımalarının en önemli noktasını oluturan aama hendek noktalarının

belirlenmesidir. Bu çalıma üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir aamadır. Çünkü doğru yerde doğru hendeğin açılmaması, çalımanın sonunda veri elde edilememesi anlamına gelir. Raporun bu kısmında hendek noktasının hangi kriterler esas alınarak belirlendiği detaylı olarak anlatılmalıdır.

Hendek Konumları ve Boyutları Doğrultu atımlı faylarda ve ya normal ve ters faylarda açılacak hendek konumları farklılık

gösterir. Bu konu ile ilgili detaylı bilgi paleosismoloji kısmında anlatılmıtır. Yapılan çalımanın raporunda hendek konumu ve boyutları ile ilgili tüm gerekçeler verilmelidir. Ayrıca;

Fayın konumunu netletirmek ya da olmadığını ispatlamak için, Sakınım bandını tam olarak belirleyebilmek için, Fay boyunca hareketin yaını tam olarak belirleyebilmek amacıyla ek hendekler gerekebilir. Tüm hendeklerin ve fayların konumları, uzman mühendisler tarafından belirlenmelidir.

Kazı Derinliği Hendeklerin derinliği, hendeğin konumuna, yeraltı suyunun varlığına, birimlerin duraylılığına ve

birimlerin jeolojik yaına bağlıdır. Yine de minimum olarak, mümkünse; hendekler üst toprak katmanlarının altına Pleistosen yalı birimlere kadar uzanmalıdır. Mümkünse, hendekler Holosen çökellerinin altına uzanmalı ve Holosen çökelleri ile daha altta yatan yalı çökeller arasındaki iliki görülebilmelidir.

Hendeklerin Detaylı Đncelenmesi (Karelaj ve Haritalanması Aamaları)

298 298

Hendek kazısında ortaya çıkan birimler ve her türlü jeolojik, tektonik yapı ölçekli krokiler ve fotoğraflarla detaylı olarak anlatılmalıdır.

Hendek aratırmalarını belgelemek amacıyla hendek logları hazırlanmalı, bu loglar en fazla detay içerecek ekilde haritalanmalı ve en az 1/60 ölçeğinde çizilmelidir. Dikey ve yatay ölçekler hendek loglarında gösterilmelidir. Tüm jeolojik bilgi toplanmalı, gösterilmelidir (fayın doğrultusu, eğimi, net düey atımı, farklı depremlere ait kırıklar, birimler vb.). Örnek alınan noktalarda dahil olmak üzere ayrıntılı fotoğraflama yapılmalıdır.

Tarihlendirme Örnekleri ve Tarihlendirme Sonuçlarının Değerlendirilmesi Uzman jeolog hendekte gözlemlediği jeolojik birimlerin yaları hakkında yorumlamalarda

bulunabilir. Gerekliyse, radyokarbon ya da diğer tarihlendirme teknikleri kullanılabilir. Faylanma gözlenmise, uygun jeolojik ya da stratigrafik yalandırma tekniği kullanılarak, en son hareketin yaını bulmaya, Holosen de hareket olup olmadığını bulmaya odaklanılmalıdır.

Hendek kazısında ortaya çıkan tortul çökeller, genellikle, dolgu, kolüvyal çökeller, akarsu kanalı çökelleri,

heyelan çökelleridir. Bu çökeller oldukça basit bir stratigrafiyle karakterize edilirler. Hendek boyunca tanımlanan tüm çökeller yatay olarak devamlıdırlar. Her bir tortul çökelin doğası ve uzanımları aağıdaki paragraflarda özetlenmitir. Detaylı tanımları ise hendek loglarında sunulmutur. Aağıdaki tanımlamalar, tortul çökellerin birbirlerine göreceli yalarını içerir. Mevcut veriler gerçek yaları bulmakta yetersiz kalmıtır.

Dolgu Birimleri: …

Genç Kolüvyal Çökeller: …

Akarsu Kanalı Çökelleri: … Hendek boyunca aktif faylanmayı iaret eden hiçbir belirgin jeolojik yapı gözlenmemitir…

Hendekteki tortulların yaları radyometrik ya da mutlak yalandırma teknikleriyle yalandırılamamıtır. Arazi çalımaları esnasında, yalandırma yapmaya uygun karbon içeren bir örnek bulunamamıtır.

6.2.5 Sakınım Bantlarının Oluturulması Yüzey faylanması değerlendirme ve sakınım bandı oluturma yöntemleri raporda detaylıca

anlatılmalıdır. Genellikle, bir fay, basit tek bir doğrusal (lineer) yapıdan ziyade bir deformasyon kuağıdır. Bu

deformasyon kuağının geniliği, birkaç metre genilikten yüzlerce metre geniliğe kadar değiebilmektedir. Dolayısıyla bu kuak içinde kalacak mühendislik yapıları tehlike altındadır ve bundan sakınmak gerekmektedir. Fayların karmaıklığı temelinde, konumlandırma güçlükleri de göz önünde bulundurularak sakınım bantları oluturulur.

Küçük Atımlı Faylar Hakkında: Küçük atımlı faylar, fay çekme mesafelerinden muaf tutulacak diye bir durum yoktur. Ancak 10 santimetreden daha küçük atımlara sahip faylar bu kategoriye sokulabilir. Bu tür yerlerde bazı yapısal önlemler mesela temel güçlendirmelerine gidilebilir. (Ülkemizde zaten halihazırda hangi fayın 10 cm den daha küçük hangisinin daha büyük atımla kırılacağı ile ilgili bir veri tabanı yoktur). Yine de yapılacak çalımalar, fayların tam konumunu belirlemeyi, hem düeyde hem de yatayda fay atımlarını (yer değitirmeleri) belirlemeyi ve gelecekte meydana gelebilecek bir depremde, öngörülen atımın ölçülen maksimumdan daha büyük olup olamayacağını irdelenmelidir (bu durum söz konusu segment üzerinde farklı yerlerde hendek kazısı yapmayı gerektirebilir). Küçük atımlı faylar için yapısal risk azaltma yöntemleri öngörülüyorsa aağıdakiler ispatlanmalıdır:

a) Bir sonraki hareket de 10 santimetreyi geçmeyecek atım miktarının kabul edilebilir jeolojik verileri,

b) Yapısal hasarı en aza indirgemek için özel yapısal sakınımlar ve uygun tasarım önerileri sunulmalıdır.

Burada, bazı uluslararası literatürde görüldüğü üzere, yer değitirmesi 10 santimetreden daha küçük faylar için bazı yapısal önlemler alınabileceği bilgisi verilmi olmakla beraber, ülkemizdeki “deprem / afet” farkındalığı göz önüne alındığında olası bir mevzuatta bunun göz ardı edilmesi ve bu tür yerler için de üzerinde 10 santimetreden büyük yer değitirme göstermi faylar için uygulanan kuralların geçerli olması yazarlar tarafından tavsiye edilir. Bu hem olası birçok tartımayı önleyecek hem de “deprem, fay farkındalığının” zedelenmemesini sağlayacaktır.

299299

6.2.6 Sonuçlar ve Öneriler Yapılan aratırmalar sonucunda inceleme alanını kesen bir aktif fayın mevcut olup olmadığı açık

ve net bir biçimde ifade edilir. Ayrıca deformasyon kuağının, sakınım bantlarının geniliği ve yerleime uygunluk değerlendirmesi hakkında bilgiler verilir.

Sonuçlar uygun verilerle desteklenmelidir: (1) Verilerin özeti, (2) aktif fayların yönelimi, geometrisi, fay boyunca net atım miktarı ve gelecekte beklenen atım vb. de içerecek ekilde konumu, (3) verilerin güvenilirliği, sınırlamaları ve sonucun sunulması.

Ayrıca; (1) Önerilen sakınım bantları, (2) diğer sınırlamalar, önlemler ve tavsiyeler, (3) gelecekte daha detaylı aratırma yapmaya gerek olup olmadığı belirtilir.

Rapor Referansları Referanslar, literatür alıntıları ve kayıtlarını, çalımada kullanılan, bavurulan hava fotoğrafları

veya görüntülerini (hava fotoğrafı kaynak, tarih ve uçu numarası, ölçek) ve veri bilgileri içeren kaynakları içerir.

Harita, çizim ve ekler Yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi ve sakınım bandı oluturulması çalımasında

kullanılan her türlü bilimsel veri ve bulgular (jeolojik kesit, eski depremlerde gelimi yüzey faylanmasına ilikin jeomorfolojik kanıtlar, paleosismolojik hendek kazı logları, fayın hareketine ilikin yer değitirme miktarının ölçümlerinde kullanılan jeolojik ve jeomorfolojik referanslar ve bunlara ilikin ölçümler, fayın tarihsel ve aletsel dönem sismisitesi vb) rapor metni içerisinde veya ek doküman olarak sunulmak zorundadır. En az aağıdakileri içermelidir:

a) 1/25.000 ölçekli topoğrafik haritalar üzerinde yerbulduru haritası.

b) Jeolojik harita: Jeolojik dikme kesitler, 3D çizimleri de içerecek ekilde 1/25.000 ölçekli her türlü tektonik yapıyı da içeren jeolojik harita.

c) Hâlihazır haritalar: 1/1000 1/5000 ölçekli üzerlerine inceleme alanı sınırları, hendekler vb. ilenmi hâlihazır haritalar.

d) Đnceleme Alanı Fay Haritası: Faylanma gözlenmise, bata hâlihazır haritalar olmak üzere tüm haritalara sakınım bantlarıyla birlikte ilenmi hali.

e) Hendek Logları: Arazide hazırlanmı, hendek logları. Uygun ölçekte (1/10 – 1/60); hendek üst ve altı, stratigrafik ilikileri, litoloji dahil stratigrafik birim açıklamaları, oluumu (jeolojik köken), ya ve dokanak açıklamaları; hendek yönelimi ve anahtar birimleri; deformasyonlar faylar ve çatlaklar, gözlenen ötelenmeler; kolüvyal kamalar, içinde dolu toprak çatlakları, sürüklenme kıvrımları gibi tektonik önemi diğer özellikler, çizgisellikler; sıvılama, kum fıkırmaları vb. gösterilmelidir.

f) Aratırma sondajları vb.: Sondajlar vb. aratırma yöntemleri de yer almalıdır.

g) Jeofizik veri: Stratigrafik yorumları ve fay konumlarını gösteren bütün jeofizik verileri ve hendek veya sondaj için korelasyon yorumları rapora dahil edilmelidir.

ğ) Fotoğraflar: Sarplıklar, hendek duvarları ve fayla ilgili her türlü yapı fotoğraflanmalı ve raporda içerilmelidir.

300300

Yüzey faylanması, bir deprem esnasında oluabilen, yer yüzeyinde görülen fayla ilgili yer değitirmedir. Eğer bir mühendislik yapısının (konut, köprü, köprüyol, fabrika vb…) altında yüzey faylanması gerçekleirse, belirgin hasar ve yıkım ortaya çıkar, can ve mal kaybına yol açar. Yüzey faylanması tehlikesinden kaynaklanan riski düürmek amacıyla, Kuvaterner fayların özelliklerine, fay aktivitesine ve öngörülmü kriterlere bağlı olarak incelendiği yere özel “yüzey faylanması tehlikesinin değerlendirilmesi için jeolojik etüt” gerekir.

Burada ortaya konan “Yüzey Faylanması Tehlikesi Aratırmaları” rapor formatı taslağı, ulusal ve uluslararası birçok çalıma incelenerek oluturulmutur. Format balıklarında belirtilen çalımaların ve konuların tamamının bulunması tavsiye edilir; ayrıca formatta belirtilmeyen ek çalımalar ve konu balıkları da rapora eklenebilir.

Söz konusu raporları inceleme, değerlendirme ve onaylama yetkisine sahip uzman jeoloji mühendisleri tarafından arazi incelemesi yapılmalı, saha tartıılmalı ve değerlendirilmelidir.

301301

7. KAYNAKÇA

(Eds.), The Geological Evolution of the Eastern Mediterranean, Geological Society Special Publication vol. 17, Geological Society, London, pp. 687–700.

1st Workshop on Seismic Faultinduced Failures, 2001. Previous Examples of FaultInduced Damage. Proceedings of the Workshop on Seismic FaultInduced Failures, Possible Remedies for Damage to Urban Facilities, K. Konagai, M. Hori and K. Meguro (eds.), IIS, University of Tokyo, January, 1112 2001, Tokyo, Japan, Vol 1, 5 10.

Adair, M.J., 1979. Geologic evaluation of a site for a nuclear power plant, in Reviews in Engineering Geology, Hatheway, A. W. and McClure, C. R. Jr., Eds., Vol. IV, Geology in the Siting of Nuclear Power Plants, Geological Society of America, 1979, pp. 27–39.

Afet Đleri Genel Müdürlüğü, 1970. 28 Mart 1970 Gediz ve Havalisi Deprem Raporu, BĐBAĐGM, Ankara.

Afet Đleri Genel Müdürlüğü, 1971. 12 Mayıs 1970 Burdur Deprem Raporu, BĐBAĐGM, Ankara.

AĐGM, 1998. 27 Haziran 1998 AdanaCeyhan depremi ön raporu, Ankara.

Akba, Ö., 1998. 1 Ekim 1995 Dinar Depremi Mekanizması, Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:74, S.545. AĐGM, Ankara.

Akoğlu, M.A. ve Çakır, Z., 2007. Yüzey kırığı oluturmayan depremlerin yorumlanması: Mw 6.0, 6 Haziran 2000 Orta, Çankırı, depreminden çıkarılacak dersler. Aktif Tektonik Aratırma Grubu 11. Çalıtayı Bildiri Özleri. TÜBĐTAK MAM Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü GebzeKocaeli, 89 Kasım 2007.

Aksoy, M.E, Çakır, Z., Valée, M. ve Meghraoui, M., 2010. Tarihsel sismogramların yeniden değerlendirilmesi: 1912 depremleri örneği. ĐTÜ dergisi/d, mühendislik Cilt:9, Sayı:3, 110120, Haziran 2010.

Aksoy, M.E., 2009. Active tectonics and paleoseismology of the Ganos fault segment and seismic characteristics of the 9 August 1912 Mürefte Earthquake of the North Anatolian Fault (Western Turkey), Doktora tezi, Đstanbul Teknik Üniversitesi, Đstanbul.

Aksoy, R., 2001, Locating young faults by means of remote sensing: Case of Helendale Fault Zone (S. California), Geological Engineering Journal, 25/1, p.6573.

Aksu A.E., Calon T.J., Piper D.W.J., Turğut S., Đzdar E., 1992. Architecture of late orogenic Quaternary basins in northeastern Mediterranean Sea, Tectonophysics 210, 191–213.

Aktuğ, B., Kaypak, B. ve Çelik R.N., 2009. Source parameters for the Mw = 6.6, 03 February 2002, Çay Earthquake (Turkey) and aftershocks from GPS, Southwestern Turkey. J Seismology, Springer.

Akyüz, H.S., Hartleb, R., Barka, A., Altunel, E., Sunal, G., Meyer, B. ve Armijo,R., 2002. Surface Rupture and Slip Distribution of the 12 November 1999 Düzce Earthquake (M 7.1), North Anatolian Fault, Bolu, Turkey.

Akyüz, H.S., Uçarku, G., atır, D., Dikba, A. ve Kozacı, Ö., 2006. 3 ubat 2002 Çay depreminde meydana gelen yüzey kırığı üzerinde paleosismolojik aratırmalar. Hacettepe Üniversitesi, Yerbilimleri Dergisi, Sayı:27, Syf:4152, Ankara.

Allen C.R., 1969. Active Faulting in Northern Turkey, Division of Geological Science, California Institute of Technology Contribution No. 1577.

302302

Alptekin, Ö., Nabelek, J.L., Toksöz, M.N. ve Demirta, R.,1985. 3 Eylül 1968 Bartın Depreminin Mekanizması ve Karadenizin Aktif Tektoniği Hakkında Düünceler, Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:50, S.538. AĐGM, Ankara.

Altunel, E., Barka, A. ve Akyüz, S., 1999. Dinar Fayının 1 Ekim 1995 Depremi Öncesi Aktivitesi. ATAG3, Makaleler Kitabı, Sivas.

Ambraseys, N. N., Zatopek, A., 1967. Earthquake reconnaissance mission the vartoüstükran (e.anatolia) earthquake of 19 august 1966. WS/0267.81AVS, Unesco, Paris.

Ambraseys, N. N., and Zâtopek, A. 1968. The Varto Üstukran (Anatolia) earthquake of 19 August 1966—summary of a field report. Seismological Society of America Bulletin 58:47102.

Ambraseys, N. and Zatopek, A., 1969. The Mudurnu Valley earthquake of July 221967, Bull, seism. Soc. Am.,599 521589.

Ambraseys, N. N., and Zâtopek, A. 1969. The Mudurnu Valley, West Anatolia, Turkey, earthquake of 22 July 1967. Seismological Society of America Bulletin 59:52189.

Ambraseys N.N., 1970. Some characteristic features of the North Anatolian Fault Zone. Tectonophysics 9, 143–165.

Ambraseys, N., 1970a. Early earthquakes in the Near and Middle East 171699 AD; Part I: Documentation of historical earthquakes in the Middle East; Part II: Historical earthquakes after 17 AD; Part III: 'North Africa and Southeast Europe, UNESCO Repts, Nos SC/1473/69 and SC/2129/70, 450, Paris, and unpublished data.

Ambraseys, N. N. and Tchalenko, J. S. 1972. Seismotectonic aspects of the Gediz, Turkey, earthquake of March 1970. Geophys. Jour. Royal Astr. Soc. 30:229252.

Ambraseys, N. N. 1975. Studies in historical seismicity and tectonics, in Geodynamics of Today. Royal Society of London 916.

Ambraseys, N. and Finkel C, 1987. Seismicity of Turkey and neighbouring regions 18991915, Ann. Geophys., 5B, 701726.

Ambraseys, N. and Finkel, C., 1987. The SarosMarmara earthquake of 9 August 1912, J. Earthq. Eng. Struct. Dyn., 15, 189211.

Ambraseys, N. N. and Finkel, C. F. 1987a. Seismicity of Turkey and neighbouring regions, 18991915: Annales Geophysicae 5B:70126.

Ambraseys, N. N. and Finkel, C. F. 1987b. The SarosMarmara earthquake of 9 August 1912. Earthquake Eng. Struct. Dyn. 15:189211.

Ambraseys, N., 1975. Studies in historical seismicity and tectonics, Geodyn. Today, 716.

Ambraseys, N., 1988. Engineering seismology, J. Earthq. Eng. Struct. Dyn., 17, 1106.

Ambraseys, N.N. and Finkel, C.F. 1988. The Anatolian earthquake of 17 August 1668. in Lee, W. H. K., Meyers, H., and Shimazaki, K., eds. Historical Seismograms and Earthquakes of the World. New York: Academic Press, pp. 17380.

Ambraseys, N., 1989. Temporary seismic quiescence: SE Turkey, Geophys. J., 96, 311331.

Ambraseys N.N. ve Adams R.D., 1993. Seismicity of the Cyprus region, Terra Nova 5, 88–94.

Anderson, J. G., 1979. Estimating the seismicity from geological structure for seismicrisk studies: Seismological Society of America Bulletin, v. 69, no. 1, p. 135158.

303303

Andrews, D.J. and Bucknam, R.C., 1987. Fitting degradation of shoreline scarps by a model with nonlinear diffusion: Journal of Geophysical Research, v. 92, p. 12,85712,867.

Anzidei, M., E. Boschi, V. Cannelli, R. Devoti, A. Esposito, A. Galvani, D. Melini, G. Pietrantonio, F. Riguzzi, V. Sepe, and E. Serpelloni, 2009. Coseismic deformation of the destructive April 6, 2009 L’Aquila earthquake (central Italy) from GPS data, Geophys. Res. Lett. 36, L17307, doi 10.1029/2009GL039145.

Armijo R., Meyer B., Barka A.A., Hubert A., 1999. Propagation of the North Anatolian fault into the Northern Aegean: timing and kinematics, Geology 27, 267–270.

Arpat, E. and Bingol, E., 1969. The rift system of western Turkey, Bull. Min. Res. Explor. Inst., 73, 19, Ankara.

Arpat, E., 1971. 22 Mayis 1971 Bingol depremi; Ölü Deniz fay sisteminin Karlıova ilçesi ile Hazar Gölü arasındaki bölümü, Report MTA, Ankara.

Arpat, E., Saroglu, F., 1972. The East Anatolian Fault system: thoughts on its development, Bull. Mineral. Explor. Inst., no. 78, 3339, Ankara.

Arpat E., 1977. 1975 Lice Depremi.Yeryuvarı ve Đnsan Dergisi, TJK yayını, Cilt:1, Sayı:1 Sayfa:1528, Ankara.

Arpat E. ve aroğlu F., 1975. Türkiye’deki bazı önemli genç tektonik olaylar, Bull. Geol. Soc. Turkey 18, 91–101 [in Turkish with English abstract].

Arpat E., aroğlu, F. ve Đz, H.B., 1977. 1976 Çaldıran Depremi.Yeryuvarı ve Đnsan Dergisi, TJK yayını, Cilt:1, Sayı:1 Sayfa:29, Ankara.

Arpat, E., Saroglu, F. ve Iz, H., 1977. 1976 Çaldıran depremi, Yeryuvarı ve Đnsan, 2, 2941, Ankara.

Arpat, E., 2005. Kocaeli 1999 Depreminde, Ana Fay Kırığının Dıında Meydana Gelmi Olan Deformasyonlarin Nedenleri. Deprem Sempozyumu, Kocaeli, 2005.

Association of Engineering Geologists, Utah Section, 1987. Guidelines for evaluating surface fault rupture hazards in Utah: Utah Geological and Mineral Survey Miscellaneous Publication N, 2 p.

Ate, R. ve Tabban, A. 1976. 9 Agustos 1912 arköy Mürefte Depremi Çalımaları Ön Raporu. T.C. Đmar ve Đskân Bakanlığı, Deprem Aratırma Enstitüsü Bakanlığı, Ankara

Atzori, S., I. Hunstad, M. Chini, S. Salvi, C. Tolomei, C. Bignami, S. Stramondo, E. Trasatti, A. Antonioli, and E. Boschi (2009). Finite fault inversion of DInSAR coseismic displacement of the 2009 L’Aquila earthquake (central Italy), Geophys. Res. Lett. 36, L15305 doi 10.1029/2009GL039293.

Aydan, Ö., Ulusay, R., Kumbasar, H. ve Konagai, K., 2012. Site Investigation And Engineering Evaluation Of The Van Earthquakes Of October 23 And November 9, 2011. Japan Society Of Civil Engineers.

Aydın A., ve Nur A., 1982. Evolution of pullapart basins and their scale independence, Tectonics 1, 91–105.

Ayhan M. E., Demir C., Kahveci M., Kaplan M., 1995. 19901993 Yılları GPS ölçümleri ile GeredeAdapazarı bölgesindeki alanın belirlenmesi, in: Türk Haritacılığının 100. yılı Bilimsel Kongresi, Ankara, pp. 55–66 (in Turkish with English abstract).

Ayhan, M. E. ve Koçyiğit, A., 2009. Displacements and Kinematics of the February 1, 1944 Gerede Earthquake (North Anatolian Fault System, Turkey): Geodetic and Geological Constraints.

304304

Turkish Journal of Earth Sciences (Turkish J. Earth Sci.), Vol. 19, 2010, pp. 285–311. Copyright © TUBITAK. Ankara

Bağcı, G., Yatman, A., Özdemir, S. ve Altın, N., 1991. Türkiyede Hasar Yapan Depremler, Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:69, S.113. A.Đ.G.M, Ankara.

Bakum, W. H. and A. G. Lindh, 1985. “The Parkfield, California, earthquake prediction experiment,” Science, 229, 619624.

Bakun, W. H., M. M. Clark, R. S. Cockerham, W. L. Ellsworth, A. G. Lindh, W. H. Prescott, A. F. Shakal, and P. Spudich, 1984. The 1984 Morgan Hill, California, earthquake, Science 225, 288–291.P.

Baljinnyam, I., et al., 1993. Ruptures of major earthquakes and active deformation in Mongolia and its surroundings, Geol. Soc. Am. Mem., 181, 62 pp.,

Bandel K., ve Khouri H., 1981. Lithostratigraphy of the Triassic of Jordan, Facies 4, 1–23.

Barka A., 1981. Seismo–tectonic aspects of the North Anatolian Fault Zone, PhD Thesis, University of Bristol, Bristol.

Barka A. and Hancock P.L., 1984. Neotectonic deformation patterns in the convexnorthwards arc of the North Anatolian Fault Zone, in: Dixon J.E., Robertson A.H.F. (Eds.), The geological evolution of the Eastern Mediterranean, Geological Society Special Publication no. 17, Geological Society, London, pp. 763–774.

Barka, A. and KadinskyCade, K., 1987. Strikeslip fault geometry in Turkey and Its Influence on Earthquake Activity. Earth Resources Laboratory Department of Earth. Atmospheric and Hanetary Sciences Massachusetts Insütute of Technology Cambridge, HA 02142.

Barka, A. and KadinskyCade, K., 1988. Strikeslip fault geometry in Turkey and its influence on earthquake activity. Tectonics 7:663684.

Barka A. ve Gülen L., 1989. Complex evolution of the Erzincan basin (eastern Turkey), J. Struct. Geol. 11, 275–283.

Barka, A. 1992. The North Anatolian fault zone: Annales Tectonicae, Special Issue, Supp. 6:16495.

Barka A., 1992. The North Anatolian Fault zone, Annales Tecton. 6, 164–195.

Barka, A., 1992a. The North Anatolian faultzone, Ann. Tect., 6, 164195.

Barka, A., 1992b. Surface cracks of the March 13 1992 Erzincan earthquake, Bogaziçi, Univ. Spec. Publ., 6879.

Barka, A. and Eyidogan, H., 1993. The Erzincan earthquake of 13 March 1992 in eastern Turkey: Terra Nova 5:19094.

Barka, A. and Eyidoğan H., 1993. The Erzincan earthquake of 13 March 1992 in Eastern Turkey. Montae. Đstanbul.

Barka, A. A and Eyidogan, H., 1993. The Erzincan earthquake of 13 March 1992 in eastern Turkey, Terra Nova, 5, 190194.

Barka A. and Reilinger R., 1997. Active tectonics of the Mediterranean region: deduced from GPS, neotectonic and seismicity data, Annali di Geophis. XI, 587–610.

Barka A., 1997. Neotectonics of the Marmara region, in: Schindler C., Pfister M. (Eds.), Active Tectonics of Northwestern Anatolia – The MARMARA Poly Project; A multidisciplinary approach by

305305

Space Geodesy, Geology, Hydrogeology, Geothermics and Seismology. Vdf. Hochschulerl an der ETH, Zurich, pp. 55–87.

Barka A., Akyüz S.H., Cohen H.A., Watchorn F., 2000. Tectonic evolution of the Niksar and TasovaErbaa pullapart basins, North Anatolian Fault Zone: their significance for the motion of the Anatolian block, Tectonophysics 322, 243–264.

Barka, A., Akyüz, H.S., Cohen, H.A., Watchorn, F., 2000. Tectonic evolution of the Niksar and Tasova–Erbaa pullapart basins, North Anatolian Fault Zone: their significance for the motion of the Anatolian block. Tectonophysics 322 (2000) 243–264.

Barrell, D.J.A., 2010. Assessment of active fault and fold hazards in the Twizel area, Mackenzie District, South Canterbury. GNS Science Consultancy Report 2010/040; Environment Canterbury Report No R10/25. 22 p.

Barut, Z., 1964. 6 Ekim 1964 Manyas Depreminin Jeolojik Etüt Raporu. Rap. No: 6062016, Đmar ve Đskan Bakanlığı, Ankara.

Baokur, A. T., Gökten, E., Seyitoğlu, G., Varol, B., Ulugergerli, U. E., Iık, V., Candansayar, E. Ve Toksöz, E., 2002. Jeolojik Ve Jeofizik Çalımalar Iığında 03.02.2002 Çay (Afyon) Depreminin Mekanizması, Hasarın Nedenleri Ve Bölgenin Deprem Etkinliği. A.Ü, Mühendislik Fakültesi, Ankara.

Batatian, D., 2002. Minimum Standards for Surface Fault Rupture Hazard Studies, Salt Lake County Geologic Hazards Ordinance Chapter 19.75 Appendix A.

Batatian, L.D. and Nelson, C.V., 1999, Fault Setback Requirements to Reduce Fault Rupture Hazards in Salt Lake County, AEG Abstracts with Programs, 42nd Annual Meeting, Salt Lake City, pg. 59.

Bates, R.L. and Jackson, J.A., 1980. Glossary of Geology. American Geological Institute, Falls Springs, Virginia, 751 pp.

Bayarsayhan, C., A. Bayasgalan, B. Enkhtuvshin, K. W. Hudnut, R. A. Kurushin, P. Molnar and M. O. lziybat, 1996.1957 GobiAltay, Mongolia earthquake as a prototype for southern California’s most devastating earthquake, Geology, 24, 579–582,

Beanland, S., Berryman, K., Blick, G., 1989. Geological investigations of the 1987 Edgecumbe earthquake, New Zealand. N.Z. J. of Geol. & Geophys. 32. 7391.

Beccaletto,L. and Steıner, C., 2005. Evidence of twostage extensional tectonics from the northern edge of the Edremit Graben, NW Turkey.Geodinamica Acta 18, 283297.

Becker, A., 1993. An attempt to define a neotectonic period for central and northern Europe: Geologische Rundschau 82, 6783.

Becker, J., Saunders, W. and Van Dissen, R., 2005. Planning for the development of land on or close to active faults: a study of the adoption and use of the Active Fault Guidelines. Lower Hutt. Institute of Geological & Nuclear Sciences science report 2005/16. Institute of Geological & Nuclear Sciences Limited.

BenAvraham, Z., 1978. The Structure and tectonic setting of the Levant continental margin, eastern Mediterranean, Tectonophysics 46, 313–331.

BenAvraham, Z., Kempler, D., Ginzburg, A., 1988. Plate convergence in the Cyprean Arc, Tectonophysics 146, 231–240.

BijuDuval, B., Letouzey, J., Montadert L., 1978. Structure and evolution of the Mediterranean basins, Initial Report of Deep Sea Drilling Project 42, 951–984.

306 306

Black, B.D., Lund, W.R., Schwartz, D.P., Gill, H.E., and Mayes, B.H., 1996, Paleoseismic investigation on the Salt Lake City segment of the Wasatch fault zone at the South Fork Dry Creek and Dry Gulch sites, Salt Lake County, Utah, in Lund, W.R., editor, Paleoseismology of Utah, Volume 7: Utah Geological Survey Special Study 92, 22 p.

Blumenthal, M.M., 1943. imal Anadolu zelzele sahasının jeolojisi ve 1942 yılı sonunda buralarda yapılan makrosismik müahedeler (OsmancıkErbaa), Ankara.

Blumenthal, M., 1945. Ladik Deprem Hattı (Samsun Đli) “La ligne sismique de Lâdik, Vilâyet de Samsun” Ankara.

Blumenthal, M., 1945. Ladik deprem hattı Samsun ili Maden Tetkik ve Arama Enst., no. 1/33, 153179, Ankara.

Boncio P., Pizzi A., Brozzetti F., Pomposo G., Lavecchia G., Di Naccio D. and Ferrarini F., 2010. Coseismic ground deformation of the April 6th 2009 L’Aquila earthquake (central Italy, Mw6.3). Geophys. Res. Lett., 37, doi:10.1029/2010GL042807.

Boncio, P., Brozzetti, F. and Lavecchia G., 2000. Architecture and seismotectonics of a regional lowangle normal fault zone in central Italy, Tectonics 19, 1038–1055.

Boncio, P., Brozzetti, F. and Lavecchia, G., 2000. Architecture and seismotectonics of a regional lowangle normal fault zone in central Italy, Tectonics 19.

Boncio,P., Galli, P., Naso, G. and Pizzi, A., 2011. Surface Fault Rupture Hazard: State Of The Art In Italy And Proposal For Earthquake Fault Zoning Criteria. Normal Faults. GNGTS 2011, session 2.1.

Boncio,P., Galli, P., Naso, G. and Pizzi, A., 2012. Zoning Surface Rupture Hazard along Normal Faults: Insight from the 2009 Mw 6.3 L’Aquila, Central Italy, Earthquake and Other Global Earthquakes. Bulletin of the Seismological Society of America, Vol. 102, No. 3, pp. 918–935.

Bonilla and Lienkaemper, 1991, Factors affecting the recognition of faults exposed in exploratory trenches: U.S. Geological Survey Bulletin 1947.

Bonilla, M.G. 1967. Historic surface faulting in continental United States and adjacent parts of Mexico, U.S. Geol. Surv. OpenFile Report.

Bonilla, M.G., and Buchanan, J. M., 1970. Interim report on worldwide historic surface faulting: U.S. Geol. Survey OpenFile Report, 32 p.

Bonilla, M.G., 1973. Trench exposures across surface fault ruptures associated with the San Fernando earthquake, in Geological and Geophysical Studies, vol. III of San Fernando, California, Earthquake of February 9, 1971: U.S. Dept. of Commerce, National Oceanographic and Atmospheric Admin., p. 173182.

Bonilla, M.G., 1970. Historic Surface Faulting—Map Patterns, Relation to Subsurface Faulting, and Relation to Preexisting Faults, National Earthquake Hazards Reduction Program, OpenFile Report 791239, pages 3665 USGS, USA

Bonilla, M.G., 1970. Surface faulting and related effects, in Wiegel, R.L., editor, Earthquake engineering: Englewood Cliffs, N.J., PrenticeHall, Inc., p. 4774.

Bonilla, M.G., Bonis, S.B., and Widhelm, S.C., 1976. Secondary faulting associated with the February 1976 Guatemala earthquake (abs.): EOS, Am. Geophys. Union Trans., v. 57, p. 949.

Bonilla, M.G., 1979. Historic surface faultingmap patterns, relation to subsurface faulting, and relation to preexisting faults, in Proceedings of Conference VIII, Analysis of Actual Fault Zones in Bedrock, 15 April 1979: U.S. Geological Survey OpenFile Report 791239, p. 3665.

307307

Bonilla, M.G., Villalobos, H.A., and Wallace, R.E., 1980. Exploratory trench across the Pleasant Valley fault, Nevada: U.S. Geological Survey OpenFile Report 801245, 35 p.; also in Pleasant Valley fault and related scarps, Nevada: U.S. Geological Survey Professional Paper, in press.

Bonilla, M.G., 1982. Evaluation of potential surface faulting and other tectonic deformation: U.S. Geological Survey OpenFile Report 82732, 58 p.

Bonilla, M.G., Mark, R.K., and Lienkaemper, J.J., 1984. Statistical relations among earthquake magnitude, surface rupture length, and surface fault displacement: Seismological Society of America Bulletin, v . 74, p. 23792411.

Bonilla, M.G., and Lienkaemper, J.J., 1990. Visibility of Fault Strands in Exploratory Trenches and Timing of Rupture Events: Geology, v. 18, p. 153156, February 1990.

Bozkurt E., Koçyiğit A., 1992. The Kazova basin: an active negative flower structure on the Almus Fault Zone, a splay Barka A.A., The North Anatolian Fault zone, Annales Tecton. 6, 164–195.

Bozkurt E., ve Koçyiğit A., 1996. The Kazova basin: an active negative flower structure on the Almus Fault Zone, a splay fault system of the North Anatolian Fault Zone, Turkey, Tectonophysics 265, 239–254.

Bozkurt, E. Ve Sözbilir, H. 2004. Tectonic evolution of the Gediz graben: field evidence for an episodic, twostage extension in western Turkey. Geological Magazine 141, 6379.

Bozkurt, E. Ve Rojay, B. 2005. Episodic, twostage Neogene extension and shortterm intervening compression in Western Turkey: field evidence from the Kiraz Basin and Bozdağ Horst. Geodinamica Acta 18, 299316.

Bray, J., D., 2009. Distribution of Surface Fault Rupture. Surface Fault Displacement Hazard Workshop, UC Berkeley, May 2021, 2009.

Bray, J.D., 2001. Developing mitigation measures for the hazards associated with earthquake surface fault rupture, in A Workshop on Seismic FaultInduced Failures—Possible Remedies for Damage to Urban Facilities, Research Project 2000 GrantinAid for Scientific Research (No. 12355020): Japan Society for the Promotion of Science, Workshop Leader K. Konagai, p. 5579.

Bray, J.D. and Kelson, K.I., 2006. Observations of surface fault rupture from the 1906 earthquake in the context of current practice: Earthquake Spectra 22 (S2):S69S89.

Bray, J.D., Seed, R.B., Cluff, L.S., and Seed, H.B. 1994. Earthquake fault rupture propagation through soil. American Society of Civil Engineers Journal of Geotechnical Engineering, 120, 453561.

Brown, R.D., Jr. and Vedder, J.G., 1967. Surface tectonic fracture along the San Andreas fault, California, in Brown, R. D., Jr. and others, The ParksfieldCholame, California, earthquakes of JuneAugust 1966Surface geologic effects and preliminary seismic data: U.S. Geol. Survey Prof. Paper 579, p. 223.

Bruhn, R.L., DuRoss, C.B., Harris, R.A. and Lund, W.R., 2005. Neotectonics and Paleoseismology of the Wasatch Fault, Utah, in Pedersen, J. and Dehler, C. M., eds., Interior Western United States: Geological Society of America Field Guide number 6, p. 231250

Brune, J.N. and Allen, C.R., 1967. A lowstressdrop, lowmagnitude earthquake with surface faulting: The Imperial, California, earthquake of March 4, 1966: Seismol. Soc. America Bull., v. 57, no. 3, p. 501514.

Bryant, W.A. ve Hart, E.W., 2007. Faultrupture hazard zones in California – AlquistPriolo earthquake fault zoning act with index to earthquake fault zone maps (Interim revision 2007)

308308

Bryant, W.,A., 2006. Seismically Induced Ground Failure: 100th Anniversary Earthquake Conference Commemorating the 1906 San Francisco Earthquake, California Geological Survey.

Bucknam, R.C. and Anderson, R.E., 1979. Estimation of scarp ages from a scarpheightslopeangle relationship: Geology, v. 7, p. 1114.

Buwalda, J.P. and St. Amand, Pierre, 1955. Geological effects of the ArvinTehachapi earthquake: California Div. Mines Bull. 171, p. 4156.

Calamita, F. and A. Pizzi 1994. Recent and active extensional tectonics in the southern Umbro–Marchean Apennines (Central Italy), Mem. Soc. Geol. Ital. 48, 541–548.

Çetin, A., Çakır, Z., Doğan, U., Akoğlu, A. M., Özener, H., Ergintav, S. ve Meghraoui, M., 2013. Kuzey Anadolu Fayı Đsmetpaa Segmenti Üzerindeki Krip Hareketinin PSInSAR Zaman Serileri ile Đncelenmesi. 17. ATAG Toplantısı 2425 Ekim 2013, Bildiri Özleri, Akdeniz Üniversitesi, Antalya

Chaimov T.A., ve Barazangi M., 1990. Crustal shortening in the Palmyride Fold Belt, Syria, and implications for movement along Dead Sea fault system, Tectonics 9, 1369–1386.

Chen, C., Chouh H., Yang, C., Shieh, B., 2003. “Chelungpu fault inflicted damages of pile foundations on FWY rout 3 and Fault zoning regulations in Taiwan. ” A Workshop on Seismic Faultinduced Failures, Tokyo.

Chen, R., Dawson, T. and Wills, C., 2013. Final Technical Report: Quantifying Surface Fault Rupture Location Uncertainty for Lifeline Crossings. U. S. Geological Survey National Earthquake Hazards Reduction Program.

Chen, W.P. and Molnar, Peter, 1977. Seismic moments of major earthquakes and the average rate of slip in Central Asia: Jour. Geophys. Res., v. 82, p. 29452969.

Chorowicz J., Luxey P., Lybéris N., Carhalho J., Parrot J.F., Yürür T., Gündoğdu N., 1994. The Maras ̧ triple junction (Southern Turkey) based on digital elevation model and satellite imagery interpretation, J. Geophys. Res. 99, 20225–20242.

Christenson, G.E., Batatian, L.D., and Nelson, C.V., 2003, Guidelines for evaluating surfacefaultrupture hazards in Utah: Utah Geological Survey Miscellaneous Publication 036, 14 p.

Cirella, A., A. Piatanesi, M. Cocco, E. Tinti, L. Scognamiglio, A. Michelini, A. Lomax, and E. Boschi, 2009. Rupture history of the 2009 L’Aquila (Italy) earthquake from nonlinear joint inversion of strong motion and GPS data, Geophys. Res. Lett. 36, L19304 doi 10.1029/ 2009GL039795.

Clark, M.M., Grantz, Arthur, and Rubin, Meyer, 1972. Holocene activity of the Coyote Creek fault as recorded in sediments of Lake Cahuilla: U.S. Geological Survey Professional Paper 787, p. 112130.

Cluff, L.S. and Slemmons, D.B., 1972. Wasatch fault zone features defined by lowsunangle photography: Utah Geological Association, Publication 1, p. G1G9.

Condon, W. H. and Cass, J. T., 1958. Map of a part of the Prince William Sound area, Alaska, showing linear geologic features as shown on aerial photographs: U.S. Geol. Survey, Misc. Geol. Inv. Map 1273.

Cowan, H.A., 1991. The North Canterbury earthquake of September 1, 1888. Journal of the Royal Society of New Zealand, 21(1): 112

Crone, A.J., Machette, M.N., Bonilla, M.G., Lienkaemper, J.J., Pierce, K.L., Scott, W.E., and Bucknam, R.C., 1987. Surface faulting accompanying the Borah Peak earthquake and segmentation of the Lost River fault, central Idaho: Bulletin of the Seismological Society of America, v. 77, p. 739770.

309309

Darby, D. J., and S. Beanland 1992. Possible Source Models for the 1855 Wairarapa Earthquake, New Zealand, J. Geophys. Res., 97(B9), 12,375–12,389, doi:10.1029/92JB00567.

DeMets C., Gordon R.G., Argus D.F., Stein S., 1990. Current plate motions, Geophys. J. Inter. 102, 425–478.

DeMets C., Gordon R.G., Argus D.F., Stein S., 1994. Effects of recent revisions to the geomagnetic reversal time scale on estimates of current plate motions, Geophys. Res. Lett. 21, 2191–2194.

Demir, B.M., Demirta, R., Ercan, S. Ve Aktan, M. 2008. Manisa ili, Sarıgöl ilçesi Merkez mahalleye ait jeolojik etüt raporu ve eki (Sarıgöl’de “Manisa” 1969 depreminden günümüze kadar olumaya devam eden yüzey kırıklarının oluum mekanizmasına yönelik Paleosismolojik Çalımalar), B.Đ.B., A.Đ.G.M., DAD ve AEHTD, Ankara

Demirta, R., 1989. Kuzey Anadolu Fay Zonunun Batı Kesiminde TakestiÇayköy (BoluAdapazarı) arasında Trench (Hendek) Çalımaları, Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:67, S.63105. AĐGM, Ankara.

Demirta, R. ve Yılmaz, R., 1992. 13 Mart 1992 Erzincan Depremi. Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Deprem Aratırma Dairesi Bakanlığı, Ankara.

Demirta, R., 1992. Kuzey Anadolu Fayının Paleosismisitesi (Mudurnu vadi Segmentinde örnek çalıma), Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:70, S.4363. AĐGM, Ankara.

Demirta, R. ve Yılmaz, R. 1993. 13 Mart 1992 Erzincan Depremi Raporu, Yüzey Kırıkları, V. Bölüm S.2949. AĐGMDeprem Aratırma Dairesi Bakanlığı, Ankara.

Demirta, R., Erkmen, C. ve Yaman, M., 2000a. 06 Haziran 2000 Orta (Çankır) Depremi. Aktif Tektonik Aratırma Grubu Dördüncü Toplantısı, 1617 Kasım 2000, Eskiehir, Özetler, 910.

Demirta, R., Erkmen, C. ve Yaman, M., 2000. 12 Kasım 1999 Düzce Depremi Yüzey Kırık Geometrisi, Atım Miktarı Dağılımı ve Gelecek Deprem Potansiyeli. 12 Kasım 1999 Düzce Deprem Raporu. BĐB, Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Ankara.

Demirta, R., 2002. Diri Faylar Etrafinda Tampon Bölge (Emniyetli Kuak) Oluturma Esasları – Fay Yasası. JMO Haber Bülteni, 2002, sf. 55 – 60.

Demirta, R., 2003. Alüvyal Çökellerde (Toprak Zeminler) Deprem Kırık Yayılması. Deprem Sempozyumu Bildiriler Kitabı, sf 1920, Kocaeli 2003.

Demirta, R., Iravul, Y. ve Yaman, M., 2002. 03 ubat 2002 Eber ve Çay Depremleri. Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Deprem Aratırma Dairesi, Deprem Raporu, Ankara.

Demirta, R., Đravul, Y., Erkmen, C., Baran, B., Yaman, M., Baykal, M. ve Kılıç, T., 2000b. Çankırı Depremi 06 Haziran 2000 Orta (Çankırı) Depremi. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası HaberBülteni sayı:2000/12, S. 615.

Demirta, R., Karakısa, S., Yalman, A., Baran, B., Zünbül, S., Iravul, Y., Altın, N. ve Yılmaz, R., 1996. 1 Ekim 1995 Dinar Deprem Mekanizması. Deprem Aratırma Bülteni No: 74, Afet Đleri Genel Müdürlüğü, ANKARA.

Demirta, R., Kuterdem, K. ve Erkmen, C., 2004. 1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi, Ankara

Deprem Dairesi Bakanlığı, 2011. 23 Ekim 2011 Van Deprem Raporu. T.C. BabakanlıkAFAD, Ankara.

Deprem urası, Afet Bilgi Sistemi Komisyon Raporu, 2004.

Dewey J.F., 1976. Seismicity of Northern Anatolia. Bull. Seismol. Soc. Am. 66, 843–868.

310 310

Dewey, J.F., Hempton, M.R., Kidd, W.S.F., aroğlu, F., engör, A.M.C., 1986. Shortening of continental lithosphere: the neotectonics of eastern Anatolia – a young collision zone, in: Coward M.O., Ries A.C. (Eds.), Collisional Tectonics, Geological Society Special Publication no. 19, Geological Society, London, pp. 3–36.

Dewey, J.F., Pitman, W.C., Ryan, W.B.F., Bonnin J., 1973. Plate tectonics and evolution of the Alpine system, Geol. Soc. Am. Bull. 84, 3137–3180.

Dewey, J.F. ve engör, A.M.C., 1979. Aegean and surrounding regions: complex multiple and continuum tectonics in a convergent zone, Geol. Soc. Am. Bull. 90, 84–92.

Dewey, J.W., 1976. Seismicity of Northern Anatolia, Bull, seism. Soc. Am, 66, 843868.

Dirik K., 1993. Geological history of the northward arched segment of the North Anatolian Transform fault Zone, Geol J. 28, 251–266.

Dirik, K., Belindir, F., Özsayın, E., ve Kutluay, A.,2008. YeniceGönen Fay Zonu’nun Neotektonik Özellikleri ve Paleosismolojisi. TUJJBUDP0402 Final Raporu, Ankara.

Dirik, K., 2006. Fiziksel Jeoloji I, Ders Notları, Deformasyon.

Dong, J.J., Wang, C.D., Lee, C.T., Liao, J.J., Pan, Y.W., 2003. The influence of surface ruptures on building damage in 1999 ChiChi earthquake: a case study in Fengyuan city. Engineering Geology71, 157–179.

Downes, G. and Grapes, 1999. The 1855 Wairarapa Earthquake, New Zealand – historical data: GNS Science Report 99/16, 267 pp.

Dowrick, D.J., 1992. Attenuation of Modified Mercalli intensity in New Zealand earthquakes: Earthquake engineering and structural dynamics, v. 21, p. 182196.

Dresen, G., Gwildis, U. and Kluegel, TH., Numerical and analogue modelling of normal fault geometry. The Geometry of Normal Faults ed: Roberts, A.M., Yielding, G. ve Freeman, B., Geol. Soc. Spec. Publ., 56, 207217, (1991).

Du, Y., Xie, F. ve Wang, Z., 2012. Wenchuan Earthquake Surface Fault Rupture and Disaster: A Lesson on Seismic Hazard Assessment andMitigation. International Journal of Geophysics Volume 2012, Article ID 974763, 6 pages

Dubertet L., Liban, 1996. Syrie et Bordure des pays voisins. Extrait des notes et mémoires sur le MoyenOrient, tome VIII, Museum National d’Histoire Naturelle, Paris, pp. 251–358.

DuRoss, CB., McDonald, G.N., and Lund, W.R., 2008, Paleoseismic investigation of the northern strand of the Nephi segment of the Wasatch fault zone at Santaquin, Utah: Utah Geological Survey Special Study 124, Paleoseismology of Utah, v. 17, 30 p., 1 pl., ISBN 1557917892.

Durukal, E., Erdik, M., Avci, J., Yüzügüllü, Ö., Alpay, Y., Avar, B., Zülfikar, C., Biro,T. ve Mert, A., 1998. Analysis of the strong motion data of the 1995 Dinar, Turkey earthquake. Deprem Aratırma Bölümü, Boğaziçi Üniversitesi, Đstanbul.

EC85, 2003. Eurocode 8: Design of structures for earthquake resistance. Part 5: Foundations, retaining structures and geotechnical aspects. European Standard, Final Draft prEN 19985, Brussels, December 2003.

Edward, A. and Keller, N., P., 2002. Active Tectonics, Second Edition, 362 pp. Prentice Hall, Upper Saddle River.

Ellis L. Krinitzsky vd.1993. Depreme Dayanıklı Đnaat için Temel Đlkeler (Çeviren, K.Kayabalı,2006), sayfa 37. ABD

311311

Ellis L. Krinitzsky, James P. Gould, Peter H. Edinger, 2006. “Fundamentals of EarthquakeResistant Construction”, John Wiley & Sons, 2006.

EMERGEO Working Group 2009. Evidence for surface rupture associated with the Mw 6.3 L’Aquila earthquake sequence of April 2009 (central Italy), Terra Nova 22, 43–51, doi 10.1111/j.1365 3121.2009.00915.x.

Emre, Ö., Duman, T.Y., Doğan, A. ve Özalp, S., 2000. 06 Haziran 2000, Orta (Çankırı) Depremi Değerlendirme Raporu. MTA Rapor, No:10323, Ankara.

Emre, Ö., Awata, Y. ve Duman, T.Y., 2003. 17 Ağustos 1999 Đzmit depremi yüzey kırığı, MTA Özel Yayın Serisi, 1, 280.

Emre,Ö., Özalp, S., Yıldırım, C., Duman, T., Y., Kurçer A., 2007. “Türkiye Diri Fay Haritası’nın güncellenmesi projesi”. Aktif Tektonik Aratırma Grubu 11. Çalıtayı, TÜBĐTAK MAM Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü GebzeKocaeli, 89 Kasım 2007.

Emre, T. ve Sözbilir, H., 2007. Tectonic Evolution of the kiraz Basin, Küçük Menderes Graben: Evidence for Compression/Upliftralated Basin Formation overprinted by Extensional Tectonics in Weast Anatolia. Turkish Journal of Earth Sciences 16, 441470.

Emre, Ö., Doğan, A., Özalp, S. ve Yıldırım, C., 2011. 1:250.000 Ölçekli Türkiye Diri Fay Haritası Balıkesir (NJ353) Paftası.

Emre, Ö., Doğan, A., Özalp, S., ve Yıldırım, C., 2011. 1:250.000 Ölçekli Türkiye Diri Fay Haritası Bandırma (NK 3511 b) Paftası. Türkiye Diri Fay Haritası Serisi 3, Ankara.

Emre, Ö., Duman Y.T., Özalp, S. Ve Elmacı, H., 2011. 23 Ekim 2011 Van Depremi Saha Gözlemleri Ve Kaynak Faya Đlikin Ön Değerlendirmeler. Jeolojik Etütler Dairesi, Yer Dinamikleri Aratırma ve Değerlendirme Koordinatörlüğü Aktif Tektonik Aratırmaları Birimi, MTA, Ankara.

Emre,Ö., 2010. Türkiye Diri Fay Haritası 1:250.000 Ölçekli Çanakkale (NK 3510 b) Paftası. MTA 1/250.000 ölçekli Diri Fay Haritaları Serisi No:1, Ankara.

Emre, O., Duman, T.Y., Ozalp, S., 2011. 1:250.000 Ölçekli Turkiye Diri Fay Haritası Serisi, Maden Tetkik ve Arama Genel Mudurlugu, Ankara Türkiye.

Erdik, M., Aydinoglu, N., Pinar, A. & Kalafat, D., 1995. October 11995 Dinar (Turkey) earthquake, Kept Bogazici University, Istanbul.

Erentoz, C. and Kurtman, F., 1964. Rapport sur le tremblement de terre de Manyas survenu en 1964 Bull. Mineral. Res. Explor. Inst. Turkey, no. 63, 18, Ankara.

Eyidogan, H. and Jackson, J., 1985. A seismological study of normal faulting in the Demirci, Alaehir and Gediz earthquakes of 19797 in western Turkey: implications for the nature and geometry of deformation in continental crust, Geophys. J. R. astr. Soc., 81, 569607.

Eyidogan H., 1988. Rates of crustal deformation in western Turkey as deduced from major earthquakes, Tectonophysics, 148, 8392.

Eyidogan, H. and Barka, A., 1996. The 1 October 1995 Dinar earthquake, SW Turkey, Terra Nova, 8, 479485.

Eyidoğan, H. ve Barka, A., 1996. The 1 October 1995 Dinar earthquake, SW Turkey. Terra Nova, 8, 479485.

Faccioli, E., Anastasopoulos, I., Gazetas, G., Callerio, A. and Paolucci, R., 2008. Fault rupture–foundation interaction: selected case histories. Bull Earthquake Eng DOI 10.1007/s105180089089y.

312 312

Falcucci, E., S. Gori, E. Peronace, G. Fubelli, M. Moro, M. Saroli, B. Giaccio, P. Messina, G. Naso, G. Scardia, A. Sposato, M. Voltaggio, P. Galli and F. Galadini, 2009. The Paganica fault and surface coseismic ruptures caused by the 6 April 2009 earthquake (L’Aquila, Central Italy), Seismol. Res. Lett. 80, 940–950, doi 10.1785/gssrl.80.6.940.

Fenton, C., 2006. Quantifying surface faulting hazards for lifelines crossing active faults. The geological society of London. IAEG Paper number 236:1–11

Fitch, T. J., Worthington, M. H. and Everingham, I. B., 1973. Mechanisms of Australian earthquakes and contemporary stresses in the Indian Ocean plate: Earth Planet. Sci. Lett., v. 18, p. 345356.

Florensov, N. A. and Solonenko, V. P., eds., 1963. GobiAltayskoye zemletrayasenie: Izadtel. Akad. Nauk SSSR, 391 p.; also 1965, The GobiAltai earthquake: U.S. Dept. Commerce, 424 p.

Florensov, N. A. and V. P. Solonenko (Eds.), 1965.The GobiAltay Earthquake, 424 pp., U.S. Dep. of Commer., Washington, D. C.

Freund R., Garfunfel Z., Zak I., Goldberg M., Weissbrod T., Berin B., 1970. The shear along the Dead Sea rift, Phil. Trans. Roy. Soc., London, Serie A 267, 107–130.

Freund R., Zak I., Garfunfel Z., 1968. On the age and rate of sinistral movement along the Dead Sea rift, Nature 220, 253–255.

Fytikas M., Innocenti F., Manetti P., Mazzuoli R., Peccerillo A., Villari L., 1984. Tertiary to Quaternary evolution of the volcanism in the Aegean region, in: Dixon J.E., Robertson A.H.F.

Galadini, F. and P. Galli 2000. Active tectonics in the Central Apennines (Italy)—Input data for seismic hazard assessment, Natural Hazards 22, 225–268.

Galli, P., B. Giaccio, and P. Messina 2010. The 2009 central Italy earthquake seen through 0.5 Myrlong tectonic history of the L’Aquila faults system, Quat. Sci. Rev. 29, 3768–3789, doi 10.1016/j.quascirev. 2010.08.018.

Galli, P., F. Galadini, and D. Pantosti, 2008. Twenty years of paleoseismology in Italy, Earth Sci. Rev. 88, 89–117.

Galli, P., R. Camassi, R. Azzaro, F. Bernardini, S. Castenetto, D. Molin, E. Peronace, A. Rossi, M. Vecchi, and A. Tertulliani 2009. II terremoto aquilano del 6 aprile 2009: Rilievo macrosismico, effetti di superificie ed implicazioni sismotettoniche, Il Quaternario 22, 235–246.

Garfunkel Z., 1981. Internal structure of the Dead Sea leaky transform (rift) in relation to plate kinematics, Tectonophysics 80, 81–108.

Garfunkel Z. and BenAvraham Z., 1996. The structure of the Dead Sea basin, Tectonophysics 255, 155–176.

Gautier P., Brun J.P., Moriceau R., Sokoutis D., Martinod J., Jolivet L., 1999. Timing, kinematics and cause of Aegean extension: a scenario based on a comparison with simple analogue experiments, Tectonophysics 315, 31–72.

Geller, R. J. and Kanamori, H., 1977. Magnitudes of great shallow earthquakes from 1904 to 1952: Seismol. Soc. America Bull., v. 67, no. 3, p. 587598.

Geomatrix Consultants, 1999. Fault rupture hazard investigation, Bowles Hall University of California, Berkeley: Report Prepared for Planning, Design, and Construction, University of California at Berkeley.

Girdler, R.W., 1991. The Afro–Arabian rift system – an overview, Tectonophysics 197, 139–153.

313313

Glodny, J. ve Hetzel, R. 2009. Precise UPb ages of synextensional Miocene intrusions in the central Menderes Massif, Western Turkey. Geological Magazine 144, 235246.

Gökçe, O. ve Tetik, Ç., 2012. “Teoride Ve Pratikte Afet Sonrasi Đyiletirme Çalımaları”. Kitap, 280 sayfa, AFAD, ANKARA.

Gökçe, O., Demir, A. ve Özden, ., 2008. “Türkiye'de Afetlerin Mekânsal Ve Đstatistiksel Dağilimi Afet Bilgileri Envanteri”, Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Kitap, 130 sayfa, Ankara.

Gordon, F. R., 1971a, Faulting during the earthquake at Meckering, Western Australia: 14 October 1968: Royal Soc. New Zealand, Bull. 9, p. 8593.

Gordon, F. R., 1971b, Letter to M. G. Bonilla, November 16, 1971.

Gordon, F. T. and Lewis, J. D., 1980. The Meckering and Calingiri earthquakes October 1968 and March 1970: Geological Survey of Western Australia, Bulletin 126, 229 p.

Görür N., Cağatay M.N., Sakınç M., Sümengen M., entürk K., Yaltırak C., Tchapalyga A., 1997. Origin of Sea of Marmara as deduced from Neogene to Quaternary paleogeographic evolution of its frame, Inter. Geol. Rev. 39, 342–352.

Grabert, H., 1971. 28 Mart 1970 Tarihinde Batı Anadolu'da Meydana Gelen Depremin Nedenini Tekil Eden Đki Önemli Arıza Elemanının Kesimesi. Çeviren Zerrin BENGĐ, 1971, MTA, Ankara.

Grapes, R., 1999. Geomorphology of faulting: the Wairarapa fault, New Zealand: Z. Geomorphology, v. 115, p. 191217.

Greene L.C., Richards D.R., Johnson R.A., 1991. Crustal structure and tectonic evolution of the Anza Rift, northern Kenya, Tectonophysics 197, 203–211.

Gülen L. ve Barka A., 1987. Toksöz M.N., Continental collision and related complex deformation: Maras¸ triple junction and surrounding structures, SE Turkey, Hacettepe Univ. Earth Sci. 14, 319–336 (in Turkish with English abstract).

Gülkan, P., Gürpınar, A., Çelebi M., Arpat, E. ve Gençoğlu, S., 1978. Engineering report on the MuradiyeÇaldıran, Turkey, Earthquake of 24 November 1976. National Academy of Sciences Washington, D.C.

Gülkan, P.,Gürpınar, A., Çelebi, M, Arpat, E.,Gençoğlu, S., 1978, Engineering report on the MuradiyeÇaldıran, Turkey, Earthquake of 24 November 1976. National Academy of Science, Washington, D.C., USA.

Gündoğdu, O. 1986. Türkiye depremlerinin kaynak parametreleri ve aralarındaki ilikiler. Doktora Tezi, (YÖK Dokumantasyon Merkezi) Đstanbul.

Gupta, H.K., 2002. "A review of recent studies of triggered earthquakes by artificial water reservoirs with special emphasis on earthquakes in Koyna, India." EarthScience Reviews 58: 279310

Gürer, Ö. F., Bozcu, M., Yilmaz, K. & Yilmaz, Y. 2001. Neogene basin development around SökeKuadası (western Anatolia) and its bearing on tectonic development of the Aegean region. Geodinamica Acta 14, 5769.

Gürsoy H., Đnan S., Tatar O., Ünlügenç U., Demirkol C., 1998. Surface deformation, liquefactioninduced features and tectonic setting of 27 June 1998 AdanaCeyhan earthquake, Third International Turkish Geology Symposium, METUAnkara, Abstracts, p. 323.

Hall J.K., 1996. Digital topography and bathymetry of the area of the Dead Sea depression, Tectonophysics 266, 177–185.

314314

Hall, W. J. and Newmark, N. M., 1977. Seismic design criteria for pipelines and facilities: American Society of Civil Engineers, Technical Council on Lifeline Earthquake Engineering Specialty Conference, Los Angeles, 1977, Proceedings, p. 1834.

Hancock, P.L. and Williams, G.D. 1986. Neotectonics. Journal Geological Society London 143, 325326.

Hanks, T.C., and Andrews, D.J., 1989. Effect of farfield slope on morphological dating of scarplike landforms: Journal of Geophysical Research, v. 94, p. 565573.

Harsch W., Kupfer T., Rast B., Sagesser R., 1981. Seismotectonic considerations on the nature of the Turkish–African plate boundary, Geol. Runds. 70, 368–384.

Hart, E.W. and Bryant, W.A., 1997 (revised), Faultrupture hazard zones in California: California Division of Mines and Geology, Special Publication 42, 38 p.

Hart, E.W., 1980. Fault Rupture Hazard Zones in California, California Division of Mines and Geology, Special Publication 42, 25 p.

Hatheway, A.W. and Leighton, F.B., 1979. Trenching as an exploratory tool, in Hatheway, A. W., and McClure, C.R., Jr., editors, Geology in the siting of nuclear power plants: Geological Society of America, Reviews in Engineering Geology, v. IV, p. 169195.

Heimann A. ve Ron H., 1993. Geometrical changes of plate boundaries along part of the northern Dead Sea transform: geochronology and palaeomagnetic evidence, Tectonics 12, 477–491.

Hempton M.R., 1984. Result of the detailed mapping near lake Hazar (eastern Taurus Mountains), in: Tekeli O., Göncüoğlu M.C. (Eds.), Geology of the Taurus Belt. Min. Res. Expl. Inst. Turkey Publ., pp. 223–238.

Hempton M.R., 1985. Structure and deformation history of Bitlis suture near lake Hazar, southeastern Turkey, Bull. Geol. Soc. Am. 96, 233–243.

Hempton M.R., Dewey J.F., aroğlu F., 1981. The East Anatolian transform fault: along strike variations in geometry and behaviour, EOS Transac. 62, 393.

Hempton M.R., Dunne L.A., Dewey J.F., 1983. Sedimentation in active strikeslip basins, southern Turkey, J. Geol. 91, 401–412.

Hempton M.R., ve Dunne L.A., 1984. Sedimentation in pullapart basins: active examples in eastern Turkey, J. Geol. 92, 513–530.

Hempton, M.R., 1987. Constraints on Arabian plate motion and extensional history of Red Sea. Tectonics 6, 687705.

Henderson, J., 1933. The geological aspects of the Hawke's Bay earthquakes: New Zealand Jour. of Sci. Technology, v. 15, no. 1, p. 3875.

Herece, E. Ve Ergün, E., 2003. Kuzey Anadolu Fayı (KAF) Atlası (Atlas of North Anatolian Fault NAF). Ölçek:1/100000, MTA, Ankara.

Herece, E., 1990. 1953 YeniceGönen Deprem Kırığı ve Kuzey Anadolu Fay Sisteminin Biga Yarımadasındaki Uzantıları MTA Dergisi 111,4759, Ankara.

Herece, E., 2003. Kuzey Anadolu Fayı (KAF) Atlası, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü, Ankara

Hogören, Y. M., 1984. 30 Ekim 1983 ErzurumKars Depremi. Atatürk Üniversitesi, Erzurum.

Hürriyet Deprem, 25.08.1999. (Kapak Fotoğrafı)

315315

Ikeda, Y., 2001. “Geological Background For Evaluating SurfaceFaulting Hazards”, Seismic Faultinduced Failures, 4954. 1st Workshop on Seismic Faultinduced Failures, Auditorium, RCAST Univ. of Tokyo.

International Code Council 2000, International Building Code 2000: Falls Church, Virginia, International Code Council, 756 p.

International Code Council, 2003, International Building Code2003: Falls Church, Virginia, International Code Council, 656 p.

International Commission on Stratigraphy, 2010

Jackson J., ve McKenzie D., 1984. Active tectonics of the Alpine–Himalayan Belt between Western Turkey and Pakistan, Geophy. J. Royal Astr. Soc. 7, 185–264.

Jackson, J. and Fitch, A., 1979. Seismotectonic implications of relocated aftershock sequence in Iran and Turkey, Geophys. J. R. astr. Soc., 57, 209229.

Jackson, J. and McKenzie, D., 1984. Active tectonics of the AlpineHimalayan Belt between western Turkey and Pakistan, Geophys. J. R. astr. Soc., 77, 185264.

Jennings, C.W., 1994, Fault activity map of California and adjacent areas, with locations and ages of recent volcanic eruptions: California Division of Mines and Geology, Geologic Data Map No. 6, map scale 1:750,000.

Jennings, C.W. and Bryant, W.A., 2010. Fault activity map of California: California Geological Survey Geologic Data Map No. 6, map scale 1:750,000.

JMO, 2011. “Van (TabanliEdremit) Depremleri Raporu”, Ankara.

Joffe S., ve Garfunkel Z., 1987. Plate kinematics of the circum Red Sea – a reevaluation, Tectonophysics 141,5–22.

Jongsma D., 1977. Bathymetry and shallow structure of the Pliny and Strabo trenches, south of the Aegean Arc, Geol. Soc. Am. Bull. 88, 797–805.

KadinskyCade, K. and Barka, A., 1989. Relationship between restraining bends and earthquake magnitude: large earthquakes in strikeslip zones, USGS Workshop Fault Segment & Controls, Open File Rept no. 89/315, 181192.

Kakimi, Toshihiro, Kinugasa, Yoshihiro and Kato, Hirokazu, 1978. Active faults in Japan (main islands): Japan Geological Survey, 1/2,000,000 map series, no. 18.

Kakimi, Toshiro and Kinugasa, Yoshihiro, 1976. A geologic significance of the Irozaki fault, viewed from "maturity" of faulting: Geodetic Soc. Japan Jour., v. 22, no. 4, p. 278279.

Kalafatçıoğlu, A., 1968. 1967 yılı Sakarya Depremine Ait Kısa Not, M.T.A. Ankara.

Kanamori, H., 1973. Mode of strain release associated with major earthquakes in Japan: Earth and Planetary Sci. Ann. Rev., v. 1, p. 213239.

Karamanderesi, Đ.H., 2000. Alaehir deprem fotografları, Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:83, S.4143. AĐGM, Ankara.

Kasapoğlu E.K., 1987. Seismotectonic characteristics of Eastern Mediterranean: A finite elements analysis, Hacettepe Univ. Earth Sci. 14, 309–317.

Kasapoğlu E.K. and Toksöz M.N., 1983. Tectonic consequences of the collision of the Arabian and Eurasian plates: finite element models, Tectonophysics 100, 71–95.

316316

Kasapoğlu, K., E., 2007. “Depremler Ve Türkiye Hakkinda Bilmek Istedikleriniz”, JMO Yayınları, Ankara.

Kaya, O., Ünay, E., Saraç, G., Eichhorn, S., Hassenrück, S., Knappe, A., Pekdeğer, A. ve Mayda, S., 2004. Halitpaa transpressive zone: implications for an Early Pliocene compressional phase in central western Anatolia Turkey. Turkish Journal of Earth Sciences 13, 1536. Symposium on the western Anatolian Seismicity, Proceedings, 1520.

Keightly, W., 1975. Destructive earthquakes in Burdur and Bingöl, Turkey, Publ. Natl. Acad. Sci., Washington, DC.

Keller, E. A. and Pintér, n. 2002. Active Tectonics: Earthquakes and Landscape. Second Edition. PrenticeHall: Upper Saddle River.

Kelson, K., Koehler, R., Kang, KH, Bray, J., Page, W. and Lloyd C., 2009. Interactions Between Buildings and Surface Fault Rupture During the 1999 ChiChi (Taiwan) Earthquake. Surface Fault Displacement Hazard Workshop UC Berkeley Faculty Club May 2021 2009.

Kempler D. ve BenAvraham Z., 1987. The tectonic evolution of the Cyprean Arc, Annal. Tecton. 1, 58–71.

Kempler D. ve Garfunkel Z., 1991. The northeast Mediterranean triple junction from a plate kinematic point of view, Bull. Đstanbul Technical University 44 (1991) 425–454.

Kempler D. ve Garfunkel Z., 1994. Structure and kinematics in the northeastern Mediterranean: a study of an irregular plate boundary, Tectonophysics 234 (1994) 19–32.

Kennedy, R. P., Darrow, A. C. and Short, S. A., 1977. General considerations for seismic design of oil pipeline systems: American Society of Civil Engineers, Technical Council on Lifeline Earthquake Engineering Specialty Conference, Los Angeles, 1977, Proceedings, p. 217.

Kerr, J., Nathan, S., Van Dissen, R., Webb, P., Brunsdon, D., King, A., 2003. Planning for development of land on, or close to active faults: An interim guideline to assist resource management planners in New Zealand. Institute of Geological & Nuclear Sciences Client Report 2002/124 (prepared for Ministry for the Environment, New Zealand).

Kerr, J., Nathan, S., Van Dissen, R., Webb, P., Brunsdon, D., King, A., 2003. Planning for development of land on, or close to active faults: An interim guideline to assist resource management planners in New Zealand. Institute of Geological & Nuclear Sciences Client Report 2002/124 (prepared for Ministry for the Environment, New Zealand).

Ketin, Đ. and Roesli, F., 1954. Acroseismische Untersuchungen ueber das nordwestanatolische Beben vom 18 Miirz 1953, Eclogue Helvet., 46, 187208.

Ketin, Đ. 1966. 6 Ekim 1964 Manyas depremi esnasında zeminde meydana gelen tansiyon çatlakları. Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni 10:12, 4451, Ankara.

Ketin, Đ., 1964. 6 Ekim 1964 Manyas Depremi Esnasında zeminde meydana gelen tansiyon çatlakları. ĐTÜ, Đstanbul.

Ketin Đ., 1968. Relations between general tectonic features and the main earthquake regions of Turkey. Min. Res. Explor. Inst. Bull. 71, 63–67.

Ketin Đ., 1969. About the North Anatolian Fault. Min. Res. Explor. Inst. Bull. 72, 1–25 [in Turkish with English abstract].

Ketin, Đ., 1969. Kuzey Anadolu Fayı Hakkında, ĐTÜ Maden Fakültesi, Basım Tarihi 12 ubat 1969, Đstanbul.

317317

Ketin, Đ., 1969. Über die nordanatolische Horizontalverschiebung. Mineral. Res. Explor. Inst. Türk. 72:128.

Ketin, Đ., and Abdüsselamoglu, S. 1969. 23 Mart 1969 Demicri ve 28 Mart 1969 Alaehir Sarıgöl depremleri Hakkında MakroSismik Gözlemler. Maden Mecumuasi 4(5):2126, Geol. Dept. Univ. istanbul.

Ketin, Đ.,, and Roesli, F. 1954. Makroseismische Untersuchungen über das nordwestanatolische Beben wom 18 Mârz 1953. Eclogae Geol. Helvetiae 46:187208.

Khair K., Khawlie M., Haddad F., Barazangi M., Seber D., Chaimov T., 1993. Bouger gravity and crustal structure of the Dead Sea transform fault and adjacent mountain belts in Lebanon, Geology 21, 739–742.

Kim, W., Kulhanek, O. and Meyer, K., 1984. Source processes of the 1981 Gulf of Corinth earthquake sequence from body wave analysis, Bull, seism. Soc. Am., 74, 459477.

King, A.B., Brunsdon, D.R., Shephard, R.B., Kerr, J.E., Van Dissen, R.J., 2003, Building adjacent to active faults: a riskbased approach. In proceedings, Pacific Conference on Earthquake Engineering, Christchurch, New Zealand, February, 2003, Paper No.158.

King, A.B., Brunsdon, D.R., Shephard, R.B., Kerr, J.E., Van Dissen, 2003. Building adjacent to active faults: a Riskbased approach. In proceedings, Pacific Conference on Earthquake Engineering, Christchurch, New Zealand, February, 2003, Paper No.158.

King, G. and Nabelek, J., 1985. Role of the fault bends in the initiation and termination of earthquake rupture, Science, 228, 984987.

Kiratzi A.A., 1993. A study of the active crustal deformation of the North and East Anatolian fault zones. Tectonophysics 225, 191–203.

Klinger, Y., 2009. Giant strikeslip rupture in Tibet the Mw7.8 Kokoxili Earthquake, Nov. 14th, 2001. Surface Fault Displacement Hazard Workshop, UC Berkeley, May 2021, 2009.

Kobayashi, Yoshimasa, 1976. Hazards from surface faulting in earthquakes: Kyoto Univ., Disaster Prevention Res. Inst., Bull. v. 26, pt. 4, no. 244, p. 213240.

Koçyiğit A., 1988. Tectonic setting of the Geyve basin: age and total displacement of the Geyve fault zone, METU Pure Appl.Sci. 21, 81–104.

Koçyiğit A., 1989. Suehri basin: an active faultwedge basin on the North Anatolian Fault Zone, Turkey, Tectonophysics 167, 13–29.

Koçyiğit A., 1990. Tectonic setting of the Gölova basin, total offset of the North Anatolian Fault Zone, Eastern Pontide, Turkey, Annales Tecton. 4, 155–170.

Koçyiğit A., 1991. Neotectonic structures and related landforms expressing the contractional and extensional strains along the North Anatolian Fault at the northwestern margin of the Erzincan Basin, NE Turkey, Bull. Tech. Univ. Đstanbul 44, 455–473.

Koçyiğit A. ve Rojay F.B., 1992. Erzincan basin and 1992/3/13–15 earthquakes: an active composite pullapart basin on the North Anatolian Fault Zone, Türkiye. International Workshop: Work in Progress on the Geology of Türkiye, Keele, England, April 910, Abstratcts, p. 39.

Koçyiğit A., Yılmaz R., Aktas¸ K., Erkmen C., Nurlu M., Baykal M., Kılıç T., 1998. Seismitectonic characteristics of the 27 June 1998 Yakapınar–Ceyhan (Adana) earthquake, Turkey, Third International Turkish Geology Symposium, METUAnkara, Abstracts, 1998 p. 321.

318318

Koçyigit, A. 2005. Denzili GrabenHorst System and the eastern limit of the West Anatolian continental extension: basin fill, structure, deformational mode, throw amount and episodic evolutionary history, SW Turkey. Geodinamica Acta 18, 167–208.

Koçyiğit, A. 2009. Neotectonics of Biga Peninsula: Biga Fault System, NW Turkey. 62 nd Annual Meeting of Chamber of Geological Engineers, 1317 April 2009, MTA – AnkaraTurkey, Abstract book, 816.

Koçyiğit, A., (Aktif Tektonik Modelleme Ders Notları)

Kocyigit, A., 1988. Basic geological characteristics and total offset of the North Anatolian fault zone in the Suehri area NE Turkey, J. Pure Appl. Sci., no. 228, 98497, Ankara.

Koçyiğit, A., Yusufoğlu, H. Ve Bozkurt, E. 1999. Evidence from the Gediz graben for episodic twostage extension in western Turkey. Journal of the Geological Society, London 156, 605616.

Koçyiğit, A., Bozkurt, E., Kaymakçı, N. Ve aroğlu, F., 2002. 03 ubat 2002 Çay (Afyon) Depreminin kaynağı, ağır hasarın nedenleri, Akehir Fay Zonu (Jeolojik Ön Raporu). ODTÜ, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Ankara.

Koçyiğit, A., Yılmaz, A., Adamia, S. Ve Kuloshvılı, S., 2001. Neotectonics of East Anatolian Plateau (Turkey) and Lesser Caucasus: implication for transition from thrusting to strikeslip faulting. Geodinamica Acta 14, 177195.

Koçyiğit., A., Rojay, B., Cühan., B., ve Özacar, A., 2001. The June 6, 2000, Orta (Çankırı, Turkey) Earthquake: Sourced from a New Antithetic Sinistral Strikeslip Structure of the North Anatolian Fault System, the Dodurga Fault Zone. Turkish Journal of Earth Sciences, 10, 2001, 6982.

Konagai, K., 2003. “Control of Failure Modes of CivilInfrastructures Experiencing Large Soil Deformations Caused by Surface Fault Ruptures”. JSPS Project report, 2003, University of Tokyo.

Konagai, K., 2005. Data archives of seismic faultinduced damage, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, 25(710), 559570, 2005.

Konagai, K., 2007. “Seismic faults and CivilInfrastructures”. JSPS Project report, 2007, University of Tokyo.

Kondo, H., Awata, Y., Emre, Ö., Doğan, A., Özalp, S., Tokay, F., Yıldırım, C., Yoshioka, T. and Okumura, K., 2005. Slip Distribution, Fault Geometry, and Fault Segmentation of the 1944 BoluGerede Earthquake Rupture, North Anatolian Fault, Turkey. Bulletin of the Seismological Society of America, Vol. 95, No. 4, pp. 1234–1249, August 2005.

Koral, H, Laçin., D. ve ahin, ., 1997. 1 Ekim 1995 Dinar Depreminin yüzey çatlakları. Jeoloji Müh., Sayı 50, sf.52, ANKARA.

Kudo, K., 1983. Seismic source characteristics of recent major earthquakes in Turkey, Comprehensive Study of Earthquakes in Turkey, PubL Eng. Faculty, Hokkaido University, Sapporo.

Kuno, Hisashi, 1936a. The geologic section along the Tanna tunnel: Bull. E.R.I., v. 14, pt. 1, p. 92103.

Kurushin, R. A., A. Bayasgalan, M. O¨ lziybat, B. Enkhtuvshin, P. Molnar, C. Bayarsayhan, K. W. Hudnut, and J. Lin, The surface rupture of the 1957 GobiAltay, Mongolia, earthquake, Geol. Soc. Am. Spec. Pap., 320, 143 pp., 1997.

Lahn, E. ve Pınar, N., 1953. Balıkesir ili, Gönen Đlçe Merkezinin Deprem Durumu Hakkında Rapor (Yayınlanmamı). Deprem Aratırma Enstitüsü, Bayındırlık Bakanlığı, Ankara.

319

319

Langridge, R., P. Villamor, and R. Basili (2006), Earthquake Fault Trace Survey: Central Hawke’s Bay District, 31 pp + CDROM, GNS Science, New Zealand.

Langridge, R.,M., Trayes, M., ve Ries, W., 2011. Designing and Implementing a Fault Avoidance Zone strategy for the Alpine Fault in the West Coast region. Proceedings of the Ninth Pacific Conference on Earthquake Engineering, Building an EarthquakeResilient Society, 1416 April, 2011, Auckland, New Zealand.

Langridge, R.M. and Beban, J.G., 2011. Planning for a safer Franz JosefWaiau community, Westland District: considering rupture of the Alpine Fault, GNS Science Consultancy Report 2011/217 61 p.

Langridge, R.M., Villamor P., Litchfield N., Wilson K., Sutherland R. & Ries W. 2009. Late Holocene paleoseismicity of the Alpine Fault at the Toaroha River, West Coast: Preliminary results. GeoSciences ’09 Conference, Oamaru, Nov. 2009. Geological Society of New Zealand Miscellaneous Publication MP 128a.

Lavecchia, G., F. Brozzetti, M. R. Barchi, J. Keller, and M. Menichetti (1994). Seismotectonic zoning in eastcentral Italy deduced from the analysis of the Neogene to present deformations and related stress fields, Soc. Geol. Am. Bull. 106, 1107–1120.

Le Pichon X., 1982. Landlocked oceanic basins and continental collision: the Eastern Mediterranean as a case example, in: Hsü K. (Ed.), Mountain Building Processes, Academic Press, London, pp. 201–211.

Le Pichon X. and Angelier J., 1981. The Aegean Sea, Philop. Trans. R. Soc. London Ser. A 300, 357–372.

Le Pichon X., Angelier J., Aubouin J., Lybéris N., Monti S., Renard V., Got H., Hsü K., Marty Y., Mascle J., Mathews D., Mitropoulos D., Tsoflies P., Chronis G., 1979. From subduction to transform motion: a seabeam survey of the Aegean trench system, Earth Planet. Sci. Lett. 44, 441–450.

Le Pichon X., ChamotRooke C., Lallemant S., Noomen R., Veis G., 1990. Geodetic determination of the kinematics of Central Girdler R.W., The Dead Sea transform fault system, Tectonophysics 180, 1–13.

Le Pichon X. and Angelier J., 1979. The Aegean arc and trench system: a key to the neotectonic evolution of the eastern Mediterranean area, Tectonophysics 60, 1–42.

Lensen, G. J. 1970, MaruiaMurchisonnangahua, p. 1418, in International Symposium on Recent Crustal Movements and Associated Seismicity, South Island Tour, 1925 February 1970, Tourguide, The Royal Society of New Zealand, Wellington.

Lensen, G. J. and Otway, P. M., 1971, Earthshift and postearthshift deformation associated with the May 1968 Inangahua earthquake New Zealand: Royal Soc. New Zealand Bull. 9, p. 107116.

Lensen, G. J. and Suggate, R. P., 1968, Inangahua EarthquakePreliminary account of the geology in Preliminary reports on the Inangahua earthquake, New Zealand, May 1968: New Zealand Dept. Sci. and Indus. Res., Bull. 193, p. 1736.

Leon Reiter, 1990, Earthquake Hazard Analysis: Issues and Insights, Columbia. University Press, New York. ISBN 0231 065345.

Lienkaemper, J. J., and W. H. Prescott [1989] “Historic surface slip along the San Andreas fault near Parkfield, California,” J. Geophys. Res., 94, 17,64717,670.

320

320

Lindh, A.G., 1983. Preliminary assessment of longterm probabilities for large earthquakes along selected fault segments of the San Andreas fault system in California: U.S. Geological Survey openFile Report 8363, 14 p.

Little, T.A., Rodgers, D.W., 2005, Coseismic slip during the 1855 Earthquake, southern Wairarapa Fault, New Zealand. The 1855 Wairarapa Earthquake Symposium Proceedings Volume. Greater Wellington Regional Council publication GW/RINVT05/206.

Lort J.M., 1971. The tectonics of the eastern Mediterranean: a gephysical review, Rev. Geophys. Space Physics 9, 189–216.

Lund, W.R., 2005. Consensus preferred recurrenceinterval and vertical sliprate estimates – review of Utah paleoseismic trenching data by the Utah Quaternary Fault Parameters Working Group: Utah Geological Survey Bulletin 130, 109 p., compact disk.

Lund, W.R., editor, 1998. Western States Seismic Policy Council proceedings volume, Basin and Range Province Seismic Hazards Summit: Utah Geological Survey Miscellaneous Publication 982, 206 p.

Lybéris N., 1988. Tectonic evolution of the Gulf of Suez and the Gulf of Aqaba, Tectonophysics 153, 209–220.

Lybéris N., Yürür T., Chorowicz J., Kasapoğlu E., Gündoğdu N., 1992. The East Anatolian fault: an oblique collisional belt, Tectonophysics 204, 1–15.

Machette, M.N., 1989. Slopemorphologic dating, in Forman, S.L., editor, Dating methods applicable to Quaternary geologic studies in the western United States: Utah Geological and Mineral Survey Miscellaneous Publication 897, p. 3042.

Machette, M.N., 1992. Surficial geologic map of the Wasatch fault zone, eastern part of Utah Valley, Utah County and parts of Salt Lake and Juab Counties, Utah: U.S. Geological Survey Miscellaneous Investigations Series Map I 2095, scale 1:50,000, 30 p. pamphlet.

Malde, H. E., 1971. Geologic investigation of faulting near the National Reactor Testing Station, Idaho: U.S. Geological Survey OpenFile Report, 167 p.

Mart Y., 1991. The Dead Sea Rift: from continental rift to incipient ocean, Tectonophysics 197, 155–179.

Mart Y., 1994. Ptolemaïs basin: the tectonic origin of a Senonian marine basin underneath the southeastern Mediterranean Sea, Tectonophysics 234, 5–17.

Mart Y. ve Rabinowitz P.D., 1986. The northern Red Sea and the Dead Sea Rift, Tectonophysics 124, 85–113.

Mart Y., ve Woodside J., 1994. Preface: Tectonics of the Eastern Mediterranean, Tectonophysics 234, 1–3.

Mason, D.P.M. ve Little, T.A., 2006. Refined slip distribution and moment magnitude of the 1848 Marlborough earthquake, Awatere Fault, New Zealand. New Zealand journal of geology and geophysics, 49(3): 375382

Matsuda, Tokihiko, 1972. Surface faults associated with KitaIzu earthquake of 1930 in Izu Peninsula, Japan, in Izu Peninsula: Tokai Univ. Press, Japan, p. 7393 [Japanese with English sum.].

Matsuda, Tokihiko, 1974. Surface faults associated with the Nobi (MinoOwari) earthquake of 1891, Japan [in Japanese]: Tokyo Univ. Earthquake Research Inst. Spec. Bull. no. 13, p. 85126.

321321

Matsuda, Tokihiko and Yamashina, Kenichiro, 1974. Surface faults associated with the Izu Hantooki earthquake of 1974, Japan: Tokyo Univ. Earthquake Res. 1nst. Spl. Bull. 14, p. 135158.

McCalpin, J.P. and Mahesh, G., T., 2003. “2001 BhujKachchh earthquake: surface faulting and its relation with neotectonics and regional structures, Gujarat, Western India”. Annals Of Geophysics, VOL. 46, N. 5, October 2003.

McCalpin, J.P., 1987. Recommended setbacks from active normal faults, in McCalpin, J.P., editor, Proceedings of the 23rd Annual Symposium on Engineering Geology and Soils Engineering: Logan, Utah State University, April 68, 1987, p. 3556.

McCalpin, J.P., and Nishenko, S.P., 1996. Holocene paleoseismicity, temporal clustering, and probabilities of future large (M > 7) earthquakes on theWasatch fault zone, Utah: Journal of Geophysical Research, v. 101, no. 3, p. 62336253.

McCalpin, J.P.,1996. editor, Paleoseismology: San Diego, California, Academic Press, 588 p.

McClusky S., Balassanian S., Barka A., Demir C., Gergiev I., Hamburger M., Kahle H., Kastens K., Kekelidse G., King R., Kotzev V., Lenk O., Mahmoud S., Mishin A., Nadaria M., Ouzounus A., Paradisissis D., Peter Y., Prilepin M., Reilinger R., Sanlı I., Seeger H., Teableb A., Toksöz N., Veis G., 2000. GPS constraints on crustal movements and deformations for plate dynamics, J. Geophy. Res. 105, 5695–5720.

McKenzie D.P., 1970. Plate tectonics of the Mediterranean region, Nature 220, 239–343.

McKenzie D.P., 1972. Active tectonics of the Mediterranean region. Geophys. J. Royal Astron. Soc. 30, 109–185.

McKenzie D.P., 1976. The East Anatolian Fault: a major structure in eastern Turkey, Earth Planet. Sci. Lett. 29, 189–193.

McKenzie D.P., 1978. Active tectonics of the Alpine–Himalayan belt: the Aegean Sea and surrounding regions, Geophys. J. Royal Astron. Soc. 55, 217–254.

Meehan, R.L., 1984." The Atom and the Fault: Earthquakes, Experts, and Nuclear Power", The MIT Press, Boston.

Mercier, J., GareyGailhardis, E., Mouyaris, N., Simeakis, C., Roundoyannis, T. and Anghelidis, C., 1983. Structural analysis of recent and active faults and regional state of stress in the epicentral area of the 1978 Thessaloniki earthquake, Tectonics, 2, 577600.

Mescherikv, Y.A. 1968. Neotectonics. In: Fairbridge, R.W. (Ed), Encyclopedia of Geomorphology. New York, Reinhold, pp.768775.

Meulenkamp J.E., Van Der Zwaan G.J., Van Wamel W.A., 1994. On Late Miocene to recent vertical motions in the Cretan segment of the Aegean arc, Tectonophysics 234, 53–72.

Meulenkamp J.E., Wortel W.J.R., Van Wamel W.A., Spakman W., Hoogerduyn Strating E., 1988. On the Hellenic subduction zone and geodynamic evolution of Crete in the late middle Miocene, Tectonophysics 146, 203–215.

Molnar, Peter, 1979. Earthquake recurrence intervals and plate tectonics: Seismological Society of America Bulletin, v. 69, no. 1, p. 115133

Morelli C., 1978. Eastern Mediterranean: geophysical results and implications, Tectonophysics 46, 333–346.

Morimoto, Ryohei, and Matsuda, Tokihiko, 1961. Geology of the area damaged by the Kita Mino earthquake: Tokyo Univ. Earthquake Res. Inst. Bull., v. 39, p. 935942

322322

Muehlberger R.W. ve Gordon M.B., 1987. Observations on the complexity of the East Anatolian Fault, Turkey, J. Struct. Geol. 9, 899–903.

Mukoyama, S., 2000.Fault induced surface configuration features (in japanese), Mountain Geomorphology, 82–100, Kokonshoin Press.

Muramatu, I., Kazita, S., Suzuki, S., and Sugimura ' A., 1964. Structure of the Midori fault, a part of the Neo Valley fault in central Japan: Gifu Univ. Research Rept., 3, p. 308317.

Murawski, H., 1972. GeologgıschesWörterbuch. Enke. Stuttgard. 260 pp.

Myers, W.B. and Hamilton, Warren, 1964. Deformation accompanying the Hebgen Lake earthquake of August 17, 1959: U.S. Geological Survey Professional Paper 435I, p. 55 138.

Nasu, Nobuji, 1931. Comparative studies of earthquake motions aboveground and in a tunnel (Part 1): Tokyo Univ., Earthquake Research Inst. Bull., V9, pt. 4, p. 454472.

Nasu, Nobuji, 1950. Investigation of the seismic fault, in Report of the Special Committee for the Study of the Fukui Earthquakes, Japan Science Council, p. 112123.

NCREE, 2000. Survey Report for Chelungpu Fault Trace, National Center for Research on Earthquake Engineering, Taiwan.

Neugebauer J., 1995. Structures and kinematics of the North Anatolian fault zone, AdapazarıBolu region, Tectonophysics 243, 119–134.

Newmark, N. M. and Hall, W. J., 1975. Pipeline design to resist large fault displacements, p. 416425 in U.S. National Conference on Earthquake Engineering, Ann Arbor, Michigan, 1975, Proceedings: Oakland, Calif., Earthquake Engineering Research Institute.

Niazi, M., 1968. Fault rupture in the Iranian Dashte Bayaz earthquake of August 1968, Nature, 220, 569570.

Niazi, M. and Kanamori, H., 1981. Source parameters of 1978 Tabas and 1979 Qainat, Iran, earthquakes from longperiod surface waves, Bull, seism. Soc. Am., 71, 12011213.

Niazi, M. and Bozorgnia, Y., 1992. The 1990 Manjil, Iran earthquake and seismology overview, PGA attenuation and observed damage, Bull, seism. Soc. Am., 82, 774799.

Norris, R. ve Cooper, A. 2000. Late Quaternary slip rates and slip partitioning on the Alpine Fault, New Zealand. J. Structural Geol. 23. 507520.

North, R.G., 1977. Seismic moment, source dimensions and stress associated with earthquakes in the Mediterranean and Middle East, Geophys. J. R. astr. Soc., 48, 137161.

Nur A., ve BenAvraham Z., 1978. The eastern Mediterranean and the Levant: tectonics of continental collision, Tectonophysics 46, 297–311.

Nurlu, M. 2000. 12 Kasım 1999 Düzce Depremi Raporu, Deprem Aratırma Dairesi, AĐGM, Ankara.

Ö. Emre, Duman, T.Y., Özalp, S., Elmacı, H., Olgun, . ve aroğlu, F., 2013. 1/1.125.000 Ölçekli Türkiye Diri Fay Haritası, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Özel Yayınlar Serisi, Ankara, Türkiye.

O’Rourke, T. D. and Trautman, C. H., 1980, Analytical modeling of buried pipeline response to permanent earthquake displacements: Cornell University, School of Civil and Environmental Engineering, Geotechnical Engineering Report 804, 85 p.

Obruchev (1948)

323323

Öcal, N., 1959. 26 Mayis 1957 Abant zelzelesi, Sism. Yayınları, no. 4, Istanbul Kandilli Rasathane, Istanbul

Öcal, N., Uçar, S.B. and Taner, D. 1968. ManyasKaracabey depremi 6 Ekim 1964. istanbul Kandilli Rasathanesi. Sismoloji Yayinlari 11, Kandilli Observatory Internal Report.

Okal, E. A., 1976. A surfacewave investigation of the rupture mechanism of the GobiAltai (December 4, 1957) earthquake: Phys. Earth Planet. Interiors, v. 12, no. 4, p. 319328.

Okay A.Đ., Demirbağ E., Kurt H., Okay N., Kuçu Đ., 1999. An active, deep marine strikeslip basin along the North Anatolian Fault in Turkey, Tectonics 18, 129–148.

Okay A.Đ., KaslılarÖzcan A., Đmren C., BoztepeGüney A., Demirbağ E., Kuçu Đ., 2000. Active faults and evolving strikeslip basins in the Marmara Sea, northwest Turkey: a multichannel seismic reflection study, Tectonophysics 321, 189–218.

Oral M.B., Reilinger R.E., Toksöz M.N., Kong R.W., Barka A.A., Kınık Đ., Lenk O., 1995. Global positioning system offers evidence of plate motions in eastern Mediterranean, EOS Transac. 76 (9).

Otsuki, K. and Yang, C.N.,1999. http://wwweprc.eri.utokyo.ac.jp/HANSHA/

Özmen, B. ve Bağcı, G., 2000. 12 Kasım 1999 Düzce Depremi Raporu. Bayındırlık ve Đskan Bakanlığı, Afet Đleri Genel Müdürlüğü.

Özmen, B., 2000. 17 Ağustos 1999 Đzmit Körfezi Depreminin Hasar Durumu (Rakamsal Verilerle). TDV/DR 01053, Türkiye Deprem Vakfı, 132 sayfa.

Özmen, B., 2002. 3 ubat 2002 Çay (Afyon) depreminin Eiddet Haritası ve Hasar Durumu (Rakamsal Verilerle). Afet Đleri Genel Müdürlüğü, Deprem Aratırma Dairesi, Rapor no: 4083.1. Gazi Üni. Deprem Aratırma ve Uygulama Merkezi, Ankara

Öztin, F., 1987. 9 Agustos 1912 arköy Mürefte Depremi. Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:56, Sayfa:91121, Bayındırlık ve Đskân Bakanlığı, Teknik Aratırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü yayını, Ankara.

Pamir, H.N. and Akyol, Đ., 1943. Corum ve Erbaa depremleri, Türk Cograf. Derg., 1, no. 2, 17, Ankara.

Pamir, H.N., 1943. Çorum ve Erbaa depremleri, Turk Cograf. Dergisi, 1, no. 2, 17, Ankara.

Papazachos B.C., 1971. Comninakis P.E., Geophysical and tectonic features of the Aegean arc, J. Geophys. Res. 76, 8517–8533.

Papazachos, B., Moutrakis, A., Psilovikos, A. and Leventakis, G., 1979. Surface fault traces and fault plane solution of the MayJune 1978 shocks in the Thessaloniki area, North Greece, Tectonophysics, 53, 171183.

Parejas E., Pamir H., 1939. Le tremblement de terre du 19 avril 1938 en Anatolie centrale, Istanb. University, Fen Fakult. Mecmuası, 4, 183193, Istanbul.

Parejas, Ed., Akyol, M., and Altınlı, E., 1942. 27 Aralık 1939 Erzincan yer depremi. Đstanbul Üniversitesi Jeoloji Enstitüsü yayını No:10, 1942 (Parejas, I., Akyol, M., and Altınlı, E., 1942, Le tremblement de terre d’Erzincan du 27 Decembre1939 (secteur occidental), I.Ü. Jeoloji Enstitüsü Neriyatı 10, 187–222)

Payne A.S. and Robertson A.H.F., 1995. Neogene suprasubduction zone extension in the Polis graben system, West Cyprus, J. Geol. Soc., London 152, 613–628.

324324

Perejas, E. and Pamir, H., 1939. 19.4.1938 Orta Anadolu yerdepremi, Istanbul University Fakult. Mec., B4, Istanbul.

Perinçek D., Çemen Đ., 1990. The structural relationship between the East Anatolian and Dead Sea fault zones in Southeastern Turkey, Tectonophysics 172, 331–340.

Petersen, M., Cao, T., Dawson, T., Frankel, A., Wills, C. ve Schwartz, D., 2004. Mapping Fault Rupture Hazard For StrikeSlip Earthquakes. 13th World Conference on Earthquake Engineering, Vancouver, Canada.

Petrescu, G. and Purcaru, G., 1964. The mechanism and stress pattern at the focus of the September 1, 1962, Buyin Zara (Iran) earthquake, Ann. Geophys., 20, 16.

Pınar A., Barı ., Kalafat D., Iıkara A.M., 1998. A rupture model for the June 27 1998 Adana–Ceyhan earthquake (Ms = 6.2), Third International Turkish Geology Symposium, METUAnkara, Abstracts, p. 322.

Pınar, N., 1953. Etüde geologique et macroseismique du tremblement de terre de Kurunlu du 13 aout 1951. Revue Facult. Sci. Univ. istanbul, ser.

Pinar, N., 1953. 13 Agustos 1951 Kursunlu depreminin jeolojik ve makrosismik etudu, Rev. Facult. Sci. Univ. Istanbul, Ser.A, 18, 131141.

Pizzi, A., F. Calamita, M. Coltorti, and P. Pieruccini, 2002. Quaternary normal faults, intramontane basins and seismicity in the UmbriaMarcheAbruzzi Apennine ridge (Italy): Contribution of neotectonic analysis to seismic hazard assessment, Boll. Soc. Geol. It., Spec. Publ. 1, 923–929.

Plafker, George, 1967. Surface faults on Montague Island associated with the 1964 Alaska earthquake: U.S. Geol. Survey Prof. Paper 543G.

Prentice, C. S., K. Kendrick, K. Berryman, A. Bayasgalan, J. F. Ritz, and J. Q. Spencer 2002. Prehistoric ruptures of the Gurvan Bulag fault, Gobi Altay, Mongolia, J. Geophys. Res., 107(B12), 2321, doi:10.1029/2001JB000803.

Purvis, M. and Robertson, A., 2005. Sedimentation of the Neogene–Recent AlaYehir (Gediz) continental graben system used to test alternative tectonic models for western (Aegean) Turkey. Sedimentary Geology 173 (2005) 373–408, Elsevier.

Putting Down Roots in Earthquake Country, UGS,, 2008. Utah edition — Earthquakes and prepardeness in Utah (Utah Seismic Safety Commission), 2008.

Quennell A.M., 1956. Tectonics of the Dead Sea rift, 20th International Geological Congress, Mexico1959, 385–405.

Quennell A.M., 1958. The structural and geomorphic evolution of the Dead Sea rift, Quart. J. Geol. Soc., London 114, 1–24.

Rathje, E.M., Bachuber, J., Cox, B., French, J., Green, R., Olson, S., Rix, G., Wells, D., and Suncar, O., 2010. Geotechnical Engineering Reconnaissance of the 2010 Haiti Earthquake, Geoengineering Extreme Events Reconnaissance Report.

Reasenberg, P., and W. L. Ellsworth 1982, Aftershocks of the Coyote Lake, California, Earthquake of August 6, 1979: A Detailed Study, J. Geophys. Res., 87(B13), 10,637–10,655, doi:10.1029/JB087iB13p10637.

Reches, Z., 2009. Mechanisms of slip nucleation during earthquakes. Earth and Planetary Science Letters. Volume 170, Issue 4, 30 July 1999, Pages 475–486.

325325

Reilinger R.E., McClusky S.C., Oral M.B., King W., Toksöz M.N., 1997. Global Positioning, System measurements of presentday crustal movements in the Arabian–AfricaEurasia plate collision zone, J. Geophy. Res. 102, 9983–9999.

Reiter L., 1990. Earthquake Hazard Analysis: Issues and Insights, Columbia University Press, New York.

Rhoades, D.A. and Van Dissen, R.J., 2003. Estimates of the timevarying hazard of rupture of the Alpine Fault, allowing for uncertainties. New Zealand Journal Geology and Geophysics 46, 479488.

Ring, U., Laws, S. Ve Bernet, M., 1999. Structural analysis of a complex nappe sequence and late orogenic basins from the Aegean island of Samos, Greece. Journal of Structural Geology 21, 15751601.

Ritz, J. F., E. T. Brown, D. L. Boule´s, H. Philip, A. Schlupp, G. M. Raisbeck, F. Yiou, and B. Enkhtuvshin, 1995. Slip rates along active faults estimated with cosmicrayexposure dates: Application to the Bogd fault, GobiAltaı¨, Mongolia, Geology, 23, 1019– 1022,

Rizza, M., Ritz, J.F., Braucher, R., Vassallo, R., Prentice, C., Mahan, S., McGill, S., Chauvet, A., Marco, S., Todbileg, M., Demberel, S. and Bourlès, D., 2011. Slip rate and slip magnitudes of past earthquakes along the Bogd leftlateral strikeslip fault (Mongolia). Geophysical Journal International, 186: 897–927. doi: 10.1111/j.1365246X.2011.05075.x

Robertson A.H.F. and Grasso M., 1995. Overview of the late TriassicRecent tectonic and palaeoenvironmental development of the Mediterranean region, Terra Nova 7, 114–127.

Robison, R.M., 1993. Surfacefault rupture a guide for land use planning, Utah and Juab Counties, Utah, in Gori, P.L., editor, Applications of research from the U.S. Geological Survey program, Assessment of Regional Earthquake Hazards and Risk along the Wasatch Front, Utah: U.S. Geological Survey Professional Paper 1519, p.121128.

Rockwell TK, Lindvall, S, Dawson T, Langridge R, Lettis W, Klinger Y., 2002. Lateral offsets on surveyed cultural features from the 1999 Izmit and Düzce earthquakes, Turkey, Bulletin of the Seismological Society of America, 92: 7994.

Rojay F.B., 1993. Tectonostratigraphy and Neotectonic Characteristics of the Southern Margin of MerzifonSuluova Basin (Central Pontides, Amasya), Ph.D. Thesis, Middle East Technical University, Ankara.

Rojay F.B., 1993. Tectonostratigraphy and Neotectonic Characteristics of the Southern Margin of MerzifonSuluova Basin (Central Pontides, Amasya), Ph.D. Thesis, Middle East Technical University, Ankara, 1993.

Rojay, B., Toprak, V., Demirci, C. ve Süzen L., 2005. PlioQuaternary evolution of the Küçük Menderes Graben, southwestern Anatolia, Turkey. Geodinamica Acta, 18/34, 317331.

Rotstein Y. ve Kafka L.A., 1982. Seismotectonics of the southern boundary of Anatolia, eastern Mediterranean region: subduction, collision and arc jumping, J. Geophys. Res. 87, 7694–7706.

Roussis, P., Constantinou, M., Erdik, M., Durukal, E., and Dicleli, M., 2003. “Assessment of Performance of Seismic Isolation System of Bolu Viaduct.” J. Bridge Eng., 8(4), 182–190.

Royden L., 1993. Evolution of retreating subduction boundaries formed during continental collision, Tectonics 12, 303–325.

Rubin, C., K. Sieh, Y.G. Chen, J.C. Lee, H.T. Chu, R. Yeats, K. Mueller, and Y.C. Chan, 2001. Postearthquake response, 1999 ChiChi earthquake: evidence for past earthquakes, EOS, Transactions, 82, 47, 565 and 569.

326326

Rymer, M.J., Seitz, G.G., Weaver, K.D., Orgil, A., Faneros, G., Hamilton, J.C. and Goetz, C., 2002. Geologic and paleoseismic study of the Lavic Lake fault at Lavic Lake playa, Mojave Desert, southern California. Bulletin of the Seismological Society of America, 92, 1,5771,591.

SalomonCalvi, W., 1940. Das Erdbeben von Kırehir von 19 April 1938, Maden Tetkik ve Arama Enst., no. 1/31, 3438, Ankara.

aroğlu F., Emre Ö. ve Boray A., 1987. Turkiye’nin Diri Fayları ve Depremsellikleri. Min. Res. Expl. Inst. Turkey Report No. 8174 (in Turkish).

aroğlu F., Emre Ö. and Kusçu Đ., 1992. Active Fault Map of Turkey. General Directorate of Mineral and Research Exploration of Turkey Publication, 1992.

aroğlu F., Emre Ö. and Kusçu Đ., 1992.The East Anatolian fault zone of Turkey, Annal. Tecton. 6 , 99–125.

Saunders, W., Becker, J. ve Glassey, P., 2008. “Active Fault and Landslide Guidelines for Planners”. 21st EAROPH World Planning & Human Settlement Congress & Mayors' Caucus. International Conference Centre, Japan. (http://www.earoph.info/ pdf/2008papers/41.pdf).

Schmidt, J., 1879. Studien ueber Erdbeben, pp. 6883, 196197, Leipzig.

Schussler, Hermann, 1906. The water supply of San Francisco, California, before, during and after the earthquake of April 18th, 1906, and the subsequent conflagration: New York, Martin Brown Press, 103 p.

Schwards, D.P., 2009. Two Very Different Surface Ruptures and Some Generalizations about the Behavior of Strikeslip Faults: Denali 2002, Bulnay 1905. Surface Fault Displacement Hazard Workshop UC Berkeley Faculty Club May 2021 2009.

Schwartz, D.P. and Coppersmith, K.J., 1984, Fault behavior and characteristic earthquakes – examples from the Wasatch and San Andreas fault zones: Journal of Geophysical Research, v. 89, no. B7, p. 56815698.

Schwartz, D.P. and Coppersmith, K.J., 1984. Fault behavior and characteristic earthquakes – Examples from the Wasatch and San Andreas fault zones: Journal of Geophysical Research, v. 89, no. B7, p. 56815698.

engör A.M.C., 1979. MidMesozoic closure of PermoTriassic Tethys and its implications, Nature 279 (1979) 590–593.

engör A.M.C., 1979. The North Anatolian Transform Fault: its age, offset and tectonic significance. J. Geol. Soc., London 136, 269–282.

engör A.M.C., Görür N., aroğlu F., 1985. Strikeslip faulting and related basin formation in zones of tectonic escape: Turkey as a case study, in: Biddle K.T., ChristieBlick N. (Eds.), Strikeslip Faulting and Basin Formation. Soc. Econ. Paleontol. Mineral. Sp. Pub., 37, pp. 227–264.

engör, A.M.C., 1980. Türkiye’nin neotektoniğinin esasları [Fundamentals of the neotectonics of Turkey]. Geological Society of Turkey, Conference series 2, Ankara, 40 p [in Turkish].

engör, A.M.C. ve Yılmaz, Y., 1981. Tethyan evolution of Turkey: a plate tectonic approach. Tectonophysics 75, 181241.

Seno, T., 2000. “Report on the surface ruptures of the Taiwan earthquake on Sept. 20, 1999”, Research Institute, University of Tokyo, unpublished. http://www.eri.utokyo.ac.jp/seno/taiwan.report.eng.html

327

327

Seyitoğlu, G. ve Iık, V. 2009. Meaning of the Küçük Menderes graben in the tectonic framework of the central Menderes metamorphic core complex (western Turkey). Geodinamica Acta 7, 323331.

Seyitoğlu, G. Ve Scott, B.C., 1991. Late Senozoic extension and basin formation in west Turkey. Geological Magazine 128, 155166.

Seymen Đ. ve Aydın A., 1972. Bingöl deprem fayı ve bunun Kuzey Anadolu fayı ile ilis¸kisi, Min. Res. Expl. Inst. Turkey Bull. 79, 1–8 (in Turkish with English abstract).

Seymen, Đ. and Aydın, A., 1972. The Bingol earthquake fault and its relation to the north Anatolian fault zone, Bull. Mineral. Res. Explor. Inst., no. 79, 18, Ankara.

Seymen, Đ. ve Aydın, A., 1972. Bingöl Deprem Fayı Ve Bunun Kuzey Anadolu Fay Zonu Đle Đlikisi. ĐTÜ, Ankara.

Seymen, Đ. and Aydın, A., 1972. The Bingöl earthquake fault and its relation to the North Anatolian fault zone. Miner. Res. Explor. Inst. Turkey Bull. 79:18.

Sharp, R. V., 1982. Comparison of 1979 surface faulting to earlier displacements in central Imperial Valley: in the Imperial Valley, California earthquake October 15, 1979, U.S. Geological Survey Professional Paper 1254, p.

Sherard, J. L., Cluff, L. S. and Allen, C. R., 1974. Potentially active faults in dam foundations: Geotechnique, v. 24, no. 3, p. 367428.

Sieh, K., 1978. “Prehistoric large earthquakes produced by slip on the San Andreas fault at Pallet Creek, California,” J. Geophys. Res., 83, 39073.

Slemmons D.B. and R. McKinney, 1977. Definition of "Active Fault", U.S. Army Engineer Waterways Experiment Station Soil and Pavements Laboratory, Miscellaneous paper S778, Final Report, May 1997, p. 22.

Slemmons, D. B., 1977. Faults and earthquake magnitude: U.S. Army Engineer Waterways Experiment Station, Vicksburg, Miss., Miscellaneous Paper S731, Report 6.

Slemmons, D.B., 1977. Stateoftheart for assessing earthquake hazards in the United States Report 6, faults and earthquake magnitude: U.S. Army Engineer Waterways Experiment Station Miscellaneous Paper S731, 129 p.

Slemmons, D.B. and dePolo, C.M., 1992. Evaluation of active faulting and associated hazards, in studies in geophysics active tectonics: Washington, D.C., National Research Council, p. 4562.

Smith A.G., 1971. Alpine deformation and the oceanic areas of the Tethys, Mediterranean and Atlantic, Geol. Soc. Am. Bull. 82, 2039–2070.

Sneh A., 1996. The Dead Sea Rift: lateral displacement and downfaulting phases, Tectonophysics 263, 277–292.

Soufleris, C., Jackson, J., King, G., Spencer, C. and Scholz, C., 1982. The 1978 earthquake sequence near Thessaloniki (northern) Greece, Geophys. J. R. astr. Soc., 68, 429458.

Spakman W.A.V., Wortel M.J.R., Vlaar N.J., 1988. The Aegean subduction zone: a tomographic image and its geodynamic implications, Geophys. Res. Lett. 15, 60–63.

Stavrakakis, G., Blionas, S. and Goutis, C, 1991. Dynamic source parameters of the 1981 Gulf of Corinth (central Greece) earthquake sequence on FFT and iterative maximum entropy techniques, Tectonophysics, 185, 261275.

328 328

Stavrakakis, G., Drakopoulos, J., Latoussakis, J., Papanastassiou, D. and Drakatos, G., 1989. Spectral characteristics of the 1986 September 13 Kalamata (southern Greece) earthquake, Geophys. J. Int., 98, 149157.

Steckler M.S., Berthelot F., Lybéris N., Le Pichon X., 1988. Subsidence in the Gulf of Suez: implications for rifting and plate kinematics, Tectonophysics 153, 249–270.

Steinbrugge, K.V. and Zacher, E.G., 1960. Creep on the San Andreas Fault: Fault creep and the property damage. Bulletin Seismological Society America, 50, 389 – 398.

Steinz G., and Bartov Y., 1991. The MiocenePiocene history of the Dead Sea segment of the Rift in the light of K–Ar ages of basalts, Israel J. Earth Sci. 40, 199–208.

Stewart ve Hancock 1994.

Stirling, M., McVerry, G., Berryman, K., McGinty, P., Villamor, P., Van Dissen, R., Dowrick, D., Cousins, J., Sutherland, R., 2000. Probabilistic seismic hazard assessment of New Zealand: new active fault data, seismicity data, attenuation relationships and methods. Institute of Geological & Nuclear Sciences Client Report 2000/53: 136 p. (prepared for the Earthquake Commission EQC).

Stoffer, P., W., 2005. “The San Andreas Fault In The San Francisco Bay Area, California: A Geology Fieldtrip Guidebook To Selected Stops On Public Lands”, OpenFile Report 20051127, Online Version 1.0.

Sulstarove, E. and Kociaj, S., 1969. Termedi 30 Nendorit 1967 dhe brezi sizmogjen VloreDebar, Bull Univ. Shtet. Tiranes, Ser.Shken.Nat., 2, 6594, Tirana.

Suzanne P., Lybéris N., Chorowicz J., Nurlu M., Yürür T., Kasapoğlu E., 1990. La géometrie de la faille nord anatolienne à d’images Landsat–MSS, Bull. Geol. Soc. France 8, 589–599.

Swan, F.H., III, Schwartz, D.P., and Cluff, L.S., 1980, Recurrence of moderate to large magnitude earthquakes produced by surface faulting on the Wasatch fault zone, Utah: Bulletin of the Seismological Society of America, v. 70, no. 5, p. 14311462.

Swarbrick R.E., 1993. Sinistral strikeslip and transpressional tectonics in an ancient oceanic setting: the Mamonia Complex, southeast Cyprus, J. Geol. Soc., London 150, 381–392.

Swiger, W. F., 1978, Specialty session on design for fault displacement in American Society of Civil Engineers Specialty Conference, Earthquake Engineering and Soil Dynamics, Pasadena, June 1921, 1978, Proceedings, v. 3, p. 14641468.

Sykes, L. R. and S. P. Nishenko, Probabilities of occurrence of large plate rupturing earthquakes for the San Andreas, San Jacinto, and Imperial fault, California, 19832003, J. Geophys. Res., 89 (1984), 59055927.

T.C. Bayındırlık ve Đskan Bakanlığı Deprem urası, Afet Bilgi Sistemi Komisyon Raporu, Temmuz 2004, Ankara, 2440 Sayfa

T.C. Bayındırlık ve Đskan Bakanlığı Yerbilimsel Verilerin Planlamaya Entegrasyonu El Kitabı (2006) AĐGM, 2006 sayfa 116,

Tan, O.M., Tapırdamaz, M.C., Ergıntav, S., Inan, S., Iravul, Y., Saatçılar, R., Tüzel, B., Tarancıoğlu, A., Karakısa, S., Kartal, R.F., Zünbül, S., Yanık, K., Kaptan, M., aroğlu, F., Koçyiğit, A., Altunel, E. ve Özel, N.M., 2010. Bala (Ankara) earthquakes: Implications for Shallow Crustal Deformation in Central Anatolian section of the Anatolian Platelet (Turkey). Turkish journal of Earth Sciences Vol. 19, pp. 449–471.

Tankut, T., Ersoy, U., Koçyiğit, A., Wasti, T. ve Ural, U., 1995. 1 Ekim 1995 Dinar depremi. TUBĐTAK Đnaat Teknolojileri Aratırma Grubu Raporu, 41 sayfa.

329329

Tapırdamaz, M.C., Tan, O., Tarancıoğlu, A., Ergintav, S. Ve Yörük, A., 2008. Türkiye’de Yapılan Artçı Deprem Çalımaları. Aktif Tektonik Aratırma Grubu Onikinci Çalıtayı, MTA Genel Müdürlüğü Akçakoca Eğitim ve Dinlenme Tesisleri Düzce, 1314 Kasım 2008.

Tasdemiroglu, M., 1971. The Gediz earthquake in Western Anatolia Turkey, Bull, seism. Soc. Am., 61, 15071527.

Tasman, Y., 1944. GeredeBolu depremi, Maden Tetkik ve Arama Enst., no. 1/31, 3438, Ankara.

Tasman, Y., 1946. Varto ve Van depremleri, Maden Tetkik ve Arama Enst., no. 2/36, 287291, Ankara.

Tatar O., 1996. Determination of extension directions in naturally deformed limestones within strikeslip fault zones using microfractures: Niksar basin (Turkey) as a case study, Turkish J. Earth Sci. 5, 45–53.

Tatar O., 1996. Neotectonic structures indicating extensional and contractional strain within Pliocene deposits near the NW margin of the Niksar pullapart basin, Turkey, Turkish J. Earth Sci. 5, 81–90.

Tatar O., Piper J.D.A., Park R.G., Gürsoy H., 1995. Palaeomagnetic study of block rotations in the Niksar overlap region of the North Anatolian Fault Zone, central Turkey, Tectonophysics 244, 251–266.

Taylor, C. L. and Cluff, L. S., 1977. Fault displacement and ground deformation associated with surface faulting: American Society of Civil Engineers Technical Council on Lifeline Earthquake Engineering Specialty Conference, Los Angeles, 1977, Proceedings, p. 338 353.

Taylor, C.L., and Cluff, L.S., 1973. Fault activity and its significance assessed by exploratory excavation, in Proceedings of the Conference on Tectonic Problems of the San Andreas Fault System: Stanford University Publication, Geological Sciences, v. XIII, September 1973, p. 239247.

Taymaz T., 1996. SPwave traveltime residuals from earthquakes and lateral inhomogeneity in the upper mantle beneath the Aegean and the Aegean Trench near Crete, Geophys. J. Inter. 127, 545–558.

Taymaz T., Eyidoğan H., Jackson J., 1992. Source parameters of large earthquakes in the East Anatolian Fault Zone (Turkey), Geophys. J. Inter. 106, 537–550.

Taymaz T., Jackson J., McKenzie D.P., 1991. Active tectonics of the North and Central Aegean Sea, Geophy. J. Inter. 106, 433–490.

Taymaz T., Jackson J., Westaway R., Earthquake mechanisms in the Aegean trench near Crete, Geophys. J. Inter. 102 (1990) 695–731.

Taymaz, T., Eyidogan, H., and Jackson, J. 1991. Source parameters of large earthquakes in the East Anatolian fault zone (Turkey). Geophys. J. Int. 106:53750.

Taymaz, T., Jackson, J. and McKenzie, D., 1991. Active tectonics of north and central Aegean Sea. Geophys. J. Int., 106, 433490.

Tocher, Don, 1956. Movement on the Rainbow Mountain fault [Nev.], in The FallonStillwater earthquakes of July 6, 1954, and August 23, 1954: Seismol. Soc. America Bull., v. 46, no. 1, p. 1014.

Toksöz M.N. ve Kasapoğlu E., 1988. Collision of the Arabian and Eurasian plates: finite element models, EOS Abstracts, T51A2.

Toksoz, M.N., Arpat, E. and Saroglu, F., 1977. East Anatolian earthquake of 24 Nov. 1976; field observations, Nature, 270, 42325.

330330

Toksoz, M.N., Nabelek, N. and Arpat, E., 1978. Source properties of the 1976 earthquake in east Turkey; a comparison of field data and teleseismic results, Tectonophysics, 49, 199205.

Toksoz, N., Shakal, A. and Michael, A., 1979. Spacetime migration of earthquakes along the North Anatolian Fault Zone and seismic gaps, Geophysics, 111, 125870.

Trifonov, V.G., Bayractutan, M. S., Karakhanian, A. S., and Ivanova, T. P. 1993. The Erzincan earthquake of 13 March 1992 in eastern Turkey: Tectonic aspects. Terra Nova 5: 18489.

Tüysüz O., 2003. “Đstanbul Đçin Deprem Senaryolarının Hazırlanmasında Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kullanımı”, ĐTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, Đstanbul.

Tüysüz O., Barka A.A., Yiğitbas ̧E., 1998. Geology of the Saros Graben: its implications on the evolution of the North Anatolian Fault in the GanosSaros region, NW Turkey, Tectonophysics 293, 105–126.

Ueta K., 2003. Evolution of fault systems and its associated geomorphic structures: strikeslip and dipslip fault model test and field survey, American Geophysical Union 2003 Fall Meeting: T22B0507.

Ural, D. 2001. “The 1999 Kocaeli and Düzce Earthquakes: Lessons Learned and Possible Remedies to Minimize Future Losses”, A Workshop on Seismic Faultinduced Failures, University of Tokyo, Japan, January 1112,

Utkucu, M., Alptekin, Ö. ve Pınar, A., 2003. A detailed source study of the Orta (Çankırı) earthquake of June 6, 2000 (MS = 6.1): An intraplate earthquake in central Anatolia Journal of Seismology, 7, 193–202.

Van Dissen, R. J. and Berryman, K. R., 1996. Surface rupture earthquakes over the last ~100 years in the Wellington region, New Zealand, and implications for ground shaking hazard: Journal of Geophysical Research, v. 101, p. 59996019.

Van Dissen, R., Heron, D., 2003c. Earthquake fault trace survey, Kapiti Coast District. Institute of Geological & Nuclear Sciences Client Report 2003/77 (prepared for Kapiti Coast District Council).

Van Dissen, R., Heron, D., Hinton, S. ve Guerin, A., 2004. “Mapping active faults and mitigating surface rupture hazard in the Kapiti Coast District, New Zealand”. 2004 NZSEE Conference proceedings, paper 21.

Van Dissen, R., Wood, P.R., Berryman, K. ve Nathan, S., 2003b. Illustrations of historic and prehistoric surface rupture of active faults in New Zealand. Proceedings of the 2003 Pacific Conference on Earthquake Engineering.

Van Dissen, R.J., Berryman, K., Webb, T., Stirling, M., Villamor, P., Wood, P.R., Nathan, S., Nicol, A., Begg, J., Barrell, D., McVerry, G., Langridge, R., Litchfield, N., Pace, B., 2003a. An interim classification of New Zealand’s active faults for the mitigation of surface rupture hazards. In proceedings, Pacific Conference on Earthquake Engineering, Christchurch, New Zealand, February, 2003, Paper No.155.

Vidal N., AlvarezMarrón J., Klaeschen D., 2000. The structure of the AfricaAnatolia plate boundary in the eastern Mediterranean, Tectonics 19, 723–739.

Villamor P, Barrell, DJA, Litchfield NJ, Van Dissen, RJ, Hornblow S, Levick, SR., 2011. Greendale Fault: investigation of surface rupture characteristics for fault avoidance zonation. GNS Science consultancyreport 2011/121, Technical report/Environment CanterburyR11/25. 52 p.Villamor, P., N Litchfield, D Barrell, R Van Dissen, S Hornblow, M Quigley, S Levick, W Ries, B Duffy, J Begg, D Townsend, T Stahl, E Bilderback, D Noble, K Furlong and H Grant, 2012, Map of the 2010 Greendale

331331

Fault surface rupture, Canterbury, New Zealand: application to land use planning, New Zealand Journal of Geology and Geophysics, DOI:10.1080/00288306.2012.680473.

Villamor, P., Berryman, K., 2001. A late Quaternary extension rate in the Taupo Volcanic Zone, New Zealand, derived from fault slip data. New Zealand Journal of Geology and Geophysics 44 (2). 243269.

Vittori, E., P. Di Manna, A. M. Blumetti, V. Comerci, L. Guerrieri, E. Esposito, A. M. Michetti, S. Porfido, L. Piccardi, G. P. Roberts, A. Berlusconi, F. Livio, G. Sileo, M. Wilkinson, K. J. W. McCaffrey, R. J. Phillips, and P. A. Cowie, 2011. Surface faulting of the 6 April 2009 Mw 6.3 L’Aquila earthquake in central Italy, Bull. Seismol. Soc. Am. 101, 1507–1530.

Wallace, R. E. 1968. Earthquake of August 19, 1966, Varto area, eastern Turkey. Seismological Society of America Bulletin 58:1156; 47102.

Wallace, R.E., 1977. Profiles and ages of young fault scarps, northcentral Nevada: Geological Society of America Bulletin, v. 88, p. 12671281.

Walters, R. J., J. R. Elliott, N. D’Agostino, P. C. England, I. Hunstad, J. A. Jackson, B. Parsons, R. J. Phillips, and G. Roberts, 2009. The 2009 L’Aquila earthquake (central Italy): A source mechanism and implications for seismic hazard, Geophys. Res. Lett. 36, L17312, doi 10.1029/ 2009GL039337.

Ward, S.,D. and Courteney, S., 2006. “Recent Investigations of the Masterton Fault, and Implications for Seismic Hazard Assessment”. New Zealand Geotechnical Society Symposium, N.Z.: Institution of Professional Engineers New Zealand.

Watanabe, K. ve Sato, H., 1928. The Tango earthquake of 1927: Imp. Geol. Surv. of Japan Rep., no. 100, 128 pp., 28 pls.

Wdowwinski S. ve Zilberman E., 1996. Kinematic modelling of largescale structural asymmetry across the Dead Sea Rift, Tectonophysics 266,187–201.

Wedding, H., 1969. 3 Eylül 1968’de Vukua Gelen BartınAmasra Yersarsıntısı MTA, Ankara.

Wegmann, E. 1955. Lebendige Tektonik, eine Uebersicht. Geol. Rundschau 43, 434.

Wellman, H. W., 1970. RotoruaWellington, p. 3846, in International Symposium on Recent Crustal Movements and Associated Seismicity, North Island Tour, 610 February 1970, tour guide, The Royal Society of New Zealand, Wellington.

Wells, D., Coppersmith, K. 1994. New empirical relationships among magnitude, rupture length, rupture width, rupture area, and surface displacement. Bulletin of the Seismological Society of America 84. 9741002.

Westaway R., 1994. Presentday kinematics of the Middle East and Eastern Mediterranean, J. Geophys. Res. 99, 12071–12090.

Westaway R., ve Arger J., 1996. The Gölbas¸ı basin, southeastern Turkey: A complex discontinuity in a major strikeslip fault zone, J. Geol. Soc., London 153, 729–743.

Whitten, C. A., 1955. Measurements of earth movements in California: California Div. Mines Bull. 171, p. 7580.

Woodside J.M., 1976. Regional vertical tectonics in the eastern Mediterranean, Geophys. J. Royal Astronom. Soc. 47, 493–514.

Woodside J.M., 1977. Tectonic elements and crust of the eastern Mediterranean Sea, J. Geophys. Res. 99, 12071–12090.

332

332

Working Group MS, 2008. Indirizzi e Criteri per la Microzonazione Sismica. Conferenza delle Regioni e delle Provincie autonome, Dipartimento della protezione civile, Roma, 3 vol. and Cdrom.

www.ascindia.org

Yaltırak C., Alpar B., Sakınç M., Yüce H., 2000. Origin of the strait of Çanakkale (Dardanelles): regional tectonics and the Mediterranean–Marmara incursion, Marine Geol. 16, 139–156.

Yaltırak C., Sakınç M., Oktay F.Y., 1999. Discussion to the paper by Armijo, R., Meyer, B., Hubert, A. and Barka, A.A. Westward propagation of the North Anatolian Fault into the northern Aegean: timing and kinematics, Geology 27, 267–270.

Yamasaki, Maomasa, and Tada, Fumio, 1928. The OkuTango earthquake of 1927: Tokyo Univ., Earthquake Res. Inst. Bull., v. 4, p. 159177.

Yeats, R. S., Sieh, K. and Allen, C.R., 1997. The Geology of Earthquake, Oxford University Press, Oxford, 568 p.

Yerbilimsel Verilerin Planlamaya Entegrasyonu, Afet Đleri Genel Müdürlüğü, 2008

Yetton M.D. 2000. The probability and consequences of the next Alpine Fault earthquake, South Island, New Zealand. Doctor of Philosophy thesis, University of Canterbury.

Yılmaz, N. ve Uran T., 2010. 8 Mart 2010 Elazığ Depremi Değerlendirme Raporu, AFAD (Deprem Dairesi Bakanlığı) Ankara.

Yılmaz, R., Yatman, A., Demirta, R., Özdemir, S., Bayülke, H., Demir, M., Fenerci, C., 1991. Kuzey Anadolu Fay Zonunun Batı Kesiminde (Mudurnu Vadisi) Mikrodeprem Çalımaları, Deprem Aratırma Bülteni, Sayı:69, S.5113. A.Đ.G.M, Ankara.

Yılmaz, Y., Genç, .C., Gürer, F., Bozcu, M., Yılmaz, K., Karacık, Z., Altunkaynak, . Ve Elmas, A. 2000. When did the western Anatolian grabens begin to develop? In: Bozkurt E., Winchester, J.A. and Piper, J.D.A. (eds), Tectonics and Magmatism in Turkey and surrounding Area. Geological Society, London, Special Publication 173, 353384.

Yu, G., H., Xu, X., W., Chen, G, H., Guo, T., Tan, X., B., Yang, H., Gao, X., An, Y., F. and Yuan, R., M., 2009. Relationship between the localization of earthquake surface ruptures and building damages associated with the Wenchuan 8.0 earthquake. Chinese J. Geophys., 52(12): 30273041,doi: 10.3969/j.issn.00015733.2009.12.012.

Yücemen, M., S., Koçyiğit, A., Yakut, A., Gençoğlu, S., 2005. “Deprem Tehlike Haritasının Kurallarının Ortaya Konulması Ve Örnek Bir Çalıma”, I. Değerlendirme Raporu. Marmara Depremi Acil Yeniden Yapılandırma Projesi, (MEER), Mayıs 2005, ANKARA.

Yücemen, M.S., Koçyiğit, A., Yakut, A. Ve Gençoğlu S., 2005. Marmara Depremi Acil Yeniden Yapılandırma Projesi (MEER), Deprem Tehlike Haritasının Kurallarının Ortaya Konulması ve Örnek Bir Çalıma I. Değerlendirme Mayıs 2005, Ankara, Raporu 5459 sayfa

Zapcı, C., Akyüz, S.H., Karabacak, V., Sançar, T., Altunel, E., Gürsoy, H., Tatar, O., 2010. Palaeoearthquakes on the Kelkit Valley Segment of the North Anatolian Fault, Turkey: Implications for the Surface Rupture of the Historical 17 August 1668 Anatolian Earthquake. Turkish Journal of Earth Sciences (Turkish J. Earth Sci.), Vol. 20, 2011, pp. 411–427. Copyright ©TÜBĐTAK doi:10.3906/yer091048 First published online 14 June 2010.

Zelkov, Y., 1929. Svedeniya po zemledielneto, Byulet. Na Infrom. Sluzhba, 10, pts 1 and 2, Sofia.

333333

8. EKLER

8.1 Temel Terminoloji ve Kavramlar

Özellikle büyük depremler sonrası sıklıkla kullanılan, duyulan fay, diri fay, ölü fay, fay segmenti, tehlike, risk, yüzey faylanması, paleotektonik, neotektonik, fay kuağı, atım ve benzeri terminolojiye jeoloji mühendisleri yabancı değildir, ancak bu kelimelerin ve kavramların bir kısmının tanımını / tartımasını bu aamada yapmak ilerleyen kısımlarda kavram karmaası yaanmasını önleyecektir. Aağıda; yüzey faylanması tehlikesi konusu ile ilgili olduğu düünülen bazı terim ve kavramların açıklaması örneklerle yapılmaktadır.

Tektonik: Yerkabuğunun deformasyonu ile ilgili her türlü süreç, yapı ve yüzey ekilleri ile ilgili olaylar için

kullanılır. Geni anlamda bu yapıların ve yüzey ekillerinin zaman içindeki evrimi, küresel ölçekte kıtaların ve okyanus basenlerinin oluumu, bölgesel ölçekte dağ zincirlerini oluturan yapılar, yerel ölçekte ise küçük kıvrımlar, fay diklikleri, fay yarıkları bu kapsama girer. Tektoniğin zaman ölçeği tamamen sürecin özelliğine bağlıdır. Örneğin, levhaların oluması birkaç milyar yıl, geni okyanus basenlerinin oluumu bir kaç yüz milyon, dağların oluması ise bir kaç milyon yıl sürerken tepe oluturan kıvrımlar birkaç yüz bin yılda oluabilir. Birkaç metre yükseklikteki fay diklikleri ise deprem sırasında oluabilir.

Aktif tektonik: Belirli bir zaman dilimi içinde yerkabuğu üzerinde deformasyona neden olan tektonik süreçler

olarak tanımlanır. Aktif tektoniğin en önemli elemanlarını, aktif fayların tanınması, jeolojik yapıların oluumu, deprem tehlikesinin değerlendirmesi ve dünya yüzeyinin oluumu gibi konuları içeren uygulamalar oluturur. Aktif tektonik olayları çalımak ve tahmin etmek için, bu olaylar, birkaç bin yıl hatta birkaç on bin yıllık zaman dilimlerini kapsayacak ekilde çalıılmalıdır.

Tektonik rejim: Belli bir bölgeyi denetleyen gerilme sistemidir. Dönemin uzunluğu veya kısalığına göre, sadece

bu dönemi ifade eden yapısal unsurlar ve birtakım jeolojik olaylar gerçeklemi ya da gerçeklemekte olabilir. Dönem kısa ise özellikle üst kabukta sıkımayı (compression) ifade eden yapısal unsurların belirmesi güçtür. Ancak çekmeyle (extension) ilgili yapılar daha kolayca ortaya çıkabilirler. (Aktif Tektonik ders notları, Dirik, K.)

Neotektonik: Zamansal bir kavram olup, geçmite herhangi bir jeolojik zaman ya da jeolojik zaman diliminde

balayıp, nitelik değitirmeksizin günümüzde de devam eden (etkinliğini sürdüren) sürece verilen addır. Đlgili tektonik rejime “Neotektonik Rejim”, bu rejimin etkin olduğu zaman dilimine “Neotektonik Dönem”, etkin olduğu bölgeye de “Neotektonik Bölge” adı verilir. Neotektonik dönemde olumu olan yapılara “Neotektonik Yapılar”, kaya ve sedimanlara da “Neotektonik Birimler” adı verilir. Neotektonik rejimlerin oluma sebebi tektonik kuvvetlerdir.

Paleotektonik: Zamansal bir kavram olup, geçmite herhangi bir jeolojik zaman ya da jeolojik zaman diliminde

balayıp tamamlanmı, günümüzde devam etmeyen (etkinliğini tamamlamı) sürece verilen addır.

Çatlak Kırık: Yer kabuğu içerisinde (kayaçlarda ve zeminlerde) gözlenen boyu milimetreden birkaç metreye

kadar değiebilen süreksizliklere çatlak (fracture) adı verilir. Sistematik ya da yarı sistematik süreksizlik düzlemleri ise kırık (joint) olarak adlandırılırlar (ekil 257).

334334

ekil 257. Bazaltların soğuması sırasında gelien boyuna ve enine eklemçatlak sistemleri (Nevehir, Bozca köyü).

Fay: Yerkabuğu içerisinde, kırık düzlemi boyunca, kırığın her iki tarafındaki blokların bir birine

göreceli ve kırık düzlemine paralel olarak, yatay ve/veya düey yönde, yer değitirdiği süreksizliklerdir. Bir baka deyile, yerkabuğunu kesen, deforme eden ve öteleyen süreksizlere fay denir. Basit bir ekilde formüle edilmek istenirse (Fay = “kırılgan kaya yenilmesi” + “kesme hareketi”) olarak düünülebilir (ekil 258).

ekil 258. (A) 1995 Kobe depremi fayı, (B) MuBingöl yolu (birimlerideki yer değitirmeler).

Faylanma Tektonik kuvvetlerin etkisiyle yer kabuğunu oluturan kayaçların kırılması ve yer değitirmesidir.

Faylanma sonucunda faylar (kırıklar) oluur.

335335

Fayların Anatomisi:

Fay Bloğu: Fayın her iki tarafında bulunan ve fay tarafından kesilen kayaç ve zemin kütlelerinin her birine verilen addır.

Fay Düzlemi (Aynası): Üzerinde hareketin gelitiği düzlemdir. Bir baka deyile, fay blokları arası sürtünme nedeniyle olumu düz, cilalı ve çizikli, bazen ikincil mineral oluumu nedeniyle oksitlenmi kayma yüzeyi olup, faylanmanın doğrudan kanıtıdır.

Fay Sarplığı: Fay düzleminin yeryüzünü kestiği yerlerde gözlenebilen ve kısmen aınmı kesimine denir.

Tavan Blok: Fay düzleminin üst tarafındaki blok için kullanılır.

Taban Blok: Fay düzleminin altındaki blok için kullanılır.

Fay düzlemi dikey ise (doğrultu atımlı faylarda olduğu gibi) tavan ya da taban bloktan söz edilemez.

Atım ya da Yer değitirme: Fay boyunca hareket eden blokların birbirlerine göre hareket ettikleri net mesafe.

Fay Çizikleri: Fay düzlemi üzerinde, tavan ve taban blokları arasındaki sürtünme nedeniyle olumu olan çizikler olup, hareket yönüne paraleldir (ekil 259).

Fay Oluğu: Metrelerce boyuta ulaabilen fay çizikleri ve kabartılarıdır (ekil 259).

Fay Eikleri: Fay çiziklerine dik olarak gelien ve hareket yönüne bakan kabartılardır. Fay düzlemi üzerindeki hareketin yönünü saptamada kullanılır.

Fay Kayaçları: Sıkıma, çekme, basınç ve sıcaklık sonucu fay düzlemine yakın yerlerdeki kayaların parçalanıp, ezilmesi ve bakalaıma uğraması sonucu olumu orijinalliğini kaybetmi kayaçlardır. Makaslama kuağı boyunca, köeli kaya parçalarının çimentolanmasıyla olumu fay kayasına fay brei, ince taneli fay kayasına fay kili, bakalaım geçirmi ve yapraklanma kazanmı fay kayasına da milonit adı verilir.

Fay Türleri (Hareketin Göreceli Yönüne Göre) 1. Doğrultu Atımlı Fay: Fay düzlemi boyunca blokların baskın olarak yatay yönde hareket ettiği düey ya da düeye yakın

kırıklardır. Bir baka deyile, fay düzleminin doğrultusuna paralel hareket gözlenen faylardır. Bloklar birbirlerine göreceli olarak sağa doğru hareket ediyorsa sağ yanal doğrultu atımlı fay, sola doğru hareket ediyorsa sol yanal doğrultu atımlı fay olarak adlandırılırlar. (Stoffer, P., W.; 2005)

2. Eğim Atımlı Fay: Fay düzlemi boyunca blokların baskın olarak düey yönde, eğim yönünde hareket ettiği eğimli

kırıklardır. Bir baka deyile, fay düzleminin eğim yönüne paralel hareket gözlenen faylardır.

b) Normal Fay: Eğimli fay düzleminin üstünde kalan kayaçlar (tavan bloğu) aağıya doğru hareket ediyorsa, normal fay olarak adlandırılırlar.

c) Ters Fay: Eğimli fay düzleminin üstünde kalan kayaçlar yukarıya doğru hareket ediyorsa ters fay olarak adlandırılırlar. Ters Fay düük açılıysa “bindirme” olarak adlandırılır.

3. Verev Atımlı Fay:

336 336

Verev atımlı faylar ise baskın miktarda her iki atım (kayma) bileenine de sahip (hem eğim atımlı hem de doğrultu atımlı) faylardır. (Stoffer, P., W.; 2005)

ekil 259. Isparta Đli Eğirdir Đlçesinde Eğirdir Gölü' nün Batısında bir fay aynası ve üzerinde gözlenebilen fay ile ilgili unsurlar.

Fay hattı (çizgisi):

Yer yüzeyinde ya da yol yarması, tünel gibi diğer yüzeylerde gözlenen fay düzleminin izine verilen addır. Bir baka deyile, fay düzleminin, yeryüzü ile yaptığı arakesittir. (Stoffer, P., W.; 2005)

Fay Takımı: Köken ve yaları aynı, birbirine paralel ya da yarı paralel uzanımlı en az iki ya da daha çok fayın

oluturduğu fay topluluğuna fay takımı adı verilir. (Koçyiğit, A., Aktif Tektonik Modelleme Ders Notları)

Fay Kuağı: En az iki ya da daha çok fay takımından oluan fay topluluğuna fay kuağı adı verilir. (Koçyiğit,

A., Aktif Tektonik Modelleme Ders Notları)

Fay Sistemi: En az iki ya da daha çok fay kuağından oluan ve yer kabuğunu bölgesel ölçekte deforme eden

makaslama, kesme kuağına fay sistemi adı verilir (Koçyiğit, A., Aktif Tektonik Modelleme Ders Notları). Bir baka deyile, bir bölge genelinde, ilgili bir desen, aktivite, ötelenme gösteren paralel ve / veya birbirine bağlı fay topluluğuna denir (Stoffer, P., W.; 2005).

Deprem Fayı: Gözlemlere dayanarak hasar verici deprem potansiyeline sahip olduğu düünülen ya da geçmite

deprem ürettiği bilinen aktif faya deprem fayı denir. (Stoffer, P., W.; 2005).

Fay Oluğu Fay Eikleri

Fay Çizikleri

Fay Aynası (Düzlemi)

Tavan Bloğu

337337

Fayların Genel Özellikleri: Fayların genel özellikleri aağıda listelenmitir:

Fayların boyu milimetreden onlarca – binlerce kilometreye kadar ulaabilir. Ancak genellikle, mikroskop altında görülebilenlere mikrofay, santimetre boyutlarında olanlara kesme çatlağı, bir metreden uzun olanlara da fay denmektedir.

Faylar üzerindeki hareket miktarı milimetreden birkaç yüz kilometreye kadar değiebilir. Faylar birbirine paralel, verev, dik ve elenik olabilir.

Fayların devamlılığı değikendir. Faylar belirli bir uzaklıktan sonra: a. Sağa ya da sola sıçrama yapar.

b. Đki ya da daha çok kollara ayrılır.

c. Doğrultu değitirir (bükülür).

d. Sona erer. Fayların devamlılığı ile ilgili bu dört özelliğe yapısal karmaıklık adı verilir ve bu kısımlar fay

üzerinde hareketin kilitlendiği, gerilim enerjisinin birikim yerleridir. (Koçyiğit, A., Aktif Tektonik Modelleme Ders Notları)

Kabul Edilebilir Risk Đnsanların veya toplumun, mevcut sosyal, ekonomik, politik, kültürel ve teknik koullar dikkate

alındığında, katlanabildiği kayıpların derecesini ifade eder. Mühendislikte ise, yapıların belirli büyüklükteki tehlikeler karısında beklenen ve kabul edilen davranıları olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, yeni deprem yönetmeliğinin bu yönetmeliğe uygun olarak yapılmı bina türü yapılar için kabul ettiği risk düzeyi; hafif iddetindeki depremlerde binaların yapısal ve yapısal olmayan elemanlarının hiç hasar görmemesi, orta iddetteki depremlerde bu elemanlarda oluabilecek hasarın onarılabilecek düzeyde kalması, iddetli depremlerde ise, can güvenliğinin sağlanması amacıyla kalıcı yapısal hasar oluumunun sınırlandırılmasıdır. Riski sıfıra indirmek mümkün değildir. (Yerbilimsel Verilerin Planlamaya Entegrasyonu, Afet Đleri Genel Müdürlüğü, 2008)

Holosen Pleistosende yaanan son buzul çağının kapanmasıyla balayan bölüm, 11 bin yıl öncesinden

günümüze kadar süren zaman dilimini ifade eder. Yaadığımız zamanı tanımlayan bir terimdir. (11,7 – 0 binyıl öncesi) (International Commission on Stratigraphy, 2010)

338

339339

8.2 Örnek Rapor

YAYIKLI KÖYÜ YERLEĐM ALANININ YÜZEY FAYLANMASI TEHLĐKESĐ

DEĞERLENDĐRME RAPORU

ÖRNEK RAPOR (Bu rapor 6. Bölümde önerilen “yüzey faylanması tehlikesi değerlendirme” rapor taslağına bir örnek oluturması

için kısıtlı imkânlar çerçevesinde hazırlanmıtır!)

Ankara

2013

340 340

1. Amaç ve Kapsam Bu çalımanın amacı, Mu Đli Varto Đlçesi Yayıklı Köyü yerleim alanının, yüzey faylanması

tehlikesi açısından değerlendirilmesi ve gerekiyorsa fay sakınım bantlarının oluturulmasıyla ilgilidir. MTA tarafından 2012 yılında yayınlanmı olan 1/250.000 ölçekli Erzurum NJ374 pafta nolu yenilenmi diri fay haritasına göre, Varto Fay Zonu’nun kesin olarak bilinen ve olasılı olarak haritalanmı izleri Yayıklı Köyü yerleim alanını ve yakın civarından geçmektedir. Đlgili “Yüzey Faylanması Tehlikesi” mevzuatına göre, söz konusu inceleme alanının yüzey faylanması tehlikesi göz önünde bulundurularak yerleime uygunluğunun değerlendirilebilmesi için bilinen fayın hemen yakınlarında özel çalımalar yapılmalı ve faylanma potansiyeli detaylıca aratırılmalıdır.

Bu kapsamda, 1966 deprem kırığı (ekil 260) üzerinde yer alan Yayıklı köyündeki yapıların aktif fay ile olan ilikisinin ortaya konması, bölgedeki olası fayların haritalanması, mümkün olan fay parametrelerinin elde edilmesi, aktif faylardan kaynaklanacak en büyük deprem büyüklüğünün ve yıkıcı deprem yinelenme aralığının paleosismolojik çalıma yardımı ile belirlenmesi hedeflenmitir.

Bölgeye ait jeolojik özelliklerin tespiti ve aktif fayların belirlenmesine ilikin arazi çalıması ve paleosismolojik aratırma 2126. 11. 2012 tarihleri arasında gerçekletirilmitir. Bu kapsamda, aktif tektonik aratırmasının arazi çalımaları 1/25.000 ölçekli J46b3 ve b4 paftalarının güney kısımları, J46c1 paftasının doğu kesimi ve J46c2 paftasını kaplayan bir alan içinde sürdürülmütür.

Đnceleme alanı, tektonik yönden farklı deprem bölgelerine ayrılmı olan Türkiye’nin, I. Derecede deprem bölgesi içinde yer almaktadır (ekil 261). Bunun yanında, Türkiye’nin en büyük deprem tehlikesini oluturan Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAFS)’nin Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAFS) ile kesitiği Bingöl’ün Karlıova ilçesinin yaklaık 40 km doğusunda yer almaktadır. Bu nedenle, bölgede yer alan fay zonları, fay setleri ve tekil faylardan kaynaklanması olası depremlerin yaratacağı yüzey kırıklarının/deformasyonun belirlenmesi, mevcut yapılar ve yeni yapılacak yapılar için büyük önem arz etmektedir.

ekil 260. Çalıma alanının 1/250.000 ölçekli Erzurum NJ374 diri fay paftasındaki konumu (MTA, 2012).

341341

ekil 261. Çalıma alanının Türkiye Deprem Bölgeleri haritasındaki konumu.

2. Sınırlamalar ve Sorumluluklar Bu rapor, yerinde yapılan arazi çalımaları; hava ve uydu fotoğrafı yorumlamaları; fayları ve

jeolojik birimleri gösteren haritaların, önceki çalımaların gözden geçirilmesi; aratırma çukurlarının açılması, loglama ve açılan hendeklerdeki jeolojik ve yapısal unsurların yorumlanmasından elde edilen verilerle hazırlanmıtır.

Bu çalıma, inceleme alanının sınırları dıında bulunan, yakın civarındaki alanlar için yüzey faylanması durumunu değerlendirmek için gerekli jeolojik ve yer altı verisini sağlamayabilir (aynı fay segmentinde olsa bile). Rapor müellifleri, yalnızca bu rapordaki çalıma alanı ile ilgili sonuç ve tavsiyelerle ilgili sorumluluğu mevcut veriler ıığında kabul eder.

3. Đnceleme alanının tanımı ve durumu

Çalıma alanı, Mu ili, Varto ilçe merkezinin yaklaık 9 km batısında yer alan Yayıklı köyünü kapsamaktadır. Đnceleme alanı aynı zamanda, 39,21039,250DD doğu enlemleri ile ve 41,37041,420K kuzey boylamlarındaki Varto fay zonu içerisinde yer almaktadır.

Mu Đlinin kuzeyinde yer alan Varto Đlçesinin doğusunda, Bulanık Đlçesi, kuzeyinde Erzurum iline bağlı olan Tekman ve Hınıs Đlçeleri ile batıda Bitlis iline bağlı Solhan ve Karlıova Đlçeleri ile çevrilidir. Yüzölçümü 1418 Km2’dir. Đlçe merkezinin rakımı 1.650 m’dir. Đlçe merkezi, Bingöl dağlarının eteğinde uzanan ovamsı bir düzlüğe kurulmutur. Đklim yapısı tipik karasal iklimine sahiptir. Yazları kurak ve sıcak kıları ise soğuk ve kar yağılı geçmektedir. Bingöl, erafettin ve Haneref dağları olmak üzere üç büyük dağ ilçe sınırları içerisinde bulunmaktadır. Đlçede Seferek çayı, Bingöl çayı ve Kokar suyu adı altında üç önemli akarsu mevcuttur. Đlçede 7 mahalle, 93 köy ve 50 mezra bulunmaktadır (ekil 262).

4. Đnceleme Alanının Jeolojik ve SismotektonikÖzellikleri

J46 (ErzurumG32) paftasında yer alan inceleme alanı ve yakın çevresinde yüzeylenen birimlerin

tabanında Hınıs metaofiyoliti ve Bitlis metamorfitleri yer alır. Bunların üzerine uyumsuz olarak EosenAlt Miyosen zaman aralığında çökelmi Kozlu, Memikomu, Mollakulaçdere ve Adilcevaz formasyonları, Orta Miyosen yalı Bingöl dağı grubunu oluturan Ortaköy formasyonu, Hınıs ignimbriti, Beyyurdu yayla lavı, Yolüstü yayla lavı ve Üst Miyosen yalı Varto grubunu oluturan Zırnak ve Solhan formasyonları, Pliyosen yalı Hamurpet ve Yolüstü formasyonları ile Kuvaterner yalı traverten, taraça, yamaç molozu

342 342

ve heyelan döküntüsü gelir (ekil 263 ve 264). Çalıma alanında ise Solhan Formasyonu, OrtaÜst Pliyosen Yalı Yolüstü formasyonu ve Kuvaterner yalı çökeller yer almaktadır.

ekil 262. Çalıma alanının yer buldur haritası.

Solhan Formasyonu (Mivs): Formasyonu ilk kez, aroğlu ve Güner (1981) Solhan volkanitleri

olarak adlanmıtır. Akay ve diğerleri (1989), Tarhan (1989a) söz konusu birimi Solhan formasyonu olarak tanımlamılardır. Formasyonun hâkim kaya türlerini piroklastik (aglomera, volkanik bre, lapili, tüf ve kül) ve lav ara katkıları oluturur. Ver yer inceorta katmanlı marn, tüfit, tüflü marn, gölsel kireçtaı, kumtaı, aglomera ve silttalarından olumu sedimanter birimler Solhan formasyonu içerisinde ara katkılar (bölüm, mercek, kama) eklinde görülür. Formasyonu oluturan lavların çıkı yerleri (Bingöl dağı, Bilican dağ, Yıldırım dağ, Palandöken dağ, Dumanlı dağ, Golibaba dağ) ayrı olduğu için, farklı mineralojik ve kimyasal bileimler gösterir. Haritalanabilecek düzeyde düey ve yanal devamlılığı olan farklı lavlar dört üyeye ayırtlanarak ad ve tanımları yapılmıtır. Karapınar ve Golibaba dağı lavlarının yüzeylenimleri ErzurumG32 paftasının dıında görülür. Solhan formasyonunu oluturan üyelerinin belli bir stratigrafik dizilimleri yoktur. Formasyonun farklı düzeylerinde tekrarlanırlar. Doğu Anadolu'da yaygın yüzeylenimleri görülen Solhan formasyonun bölgedeki tip yeri Bingöl yanardağının güney eteğindeki Varto ilçesi ve dolayıdır. Söz konusu formasyonun yaygın ve sürekli yüzeylenimleri VartoSolhanKarlıova ilçeleri ve dolaylarında gözlenir. Yaklaık kalınlığı 500 1000 metredir. Zırnak formasyonu ile düey ve yanal geçilidir. Formasyonun yaı; stratigrafik konumundan ötürü Üst Miyosen olarak düünülmütür. Alt Pliyosen yalı Hamurpet lavı ve OrtaÜst Pliyosen yalı Yolüstü formasyonu ise Solhan formasyonunu açısal uyusuzluklarla örterler. Solhan formasyonu tamamen karasal ortamda olumu lav ve piroklastik kayalardan oluur.

Hamurpet Lavı (Plh): Hamurpet lavının, siyahımsıgri, grimsituruncu renkli, yer yer gaz gözenekli bloklu (aa lavı)

lavlardan ve yer yer de soğuma sütunlu, levhamsı lavlardan olutukları gözlenmitir. Bazaltik andezit, andezitik bazalt, andezit, hornblendepidot andezit, kuvars latit tipi lavlardan oluur. Üst Miyosen yalı Varto grubunu açısal uyumsuzlukla örter. Yaklaık kalınlığı 550 m. arasında değiir. Olasılıkla, okyanusal ve kıtasal kabuk kökenli kayaların kısmi ergimeleri sonucunda olumulardır. Genellikle kırık, çatlak ve yarık çıkılı lavları olutururlar. Stratigrafik olarak, Alt Pliyosen yata olduğu düünülmektedir.

Yolüstü Formasyonu (Ply): Formasyonu ilk kez Tarhan (1989a) adlamı ve tanımlamıtır. Birim çakıltaı, kumtaı, silttaı,

çamurtaı, marn, tüflü marn, kiltaı, tüfit ve gölsel kireçtaından oluur. Yer yer kömür ve aglomera ara katkılarını içerir (HalifanGöynük kömürleri; Tarhan ve diğ., 1991). Formasyon gölsel ortamda çökelmitir. Alt Pliyosen yalı Hamurpet lavını ve Üst Miyosen yalı Varto grubunu uyumsuzlukla örter.

343343

Nakoman (1968), Karlıova havzasında gölsel ve kömür içerikli birimlerin varlığına değinmitir. Kömürden tayin ettiği Polenlere dayanarak, kömür ara katkılı birimlere OrtaÜst Pliyosen yaını vermitir. Gerek Polen yaları, saha gözlem ve verileri, gerekse formasyonun stratigrafik konumu nedeniyle, Yolüstü formasyonuna OrtaÜst Pliyosen yaı verilmitir.

Alüvyon (Qal) Akarsu ve dere yataklarında çeitli kaya kırıntı ve parçalarını içeren, tutturulmamı blok, çakıl,

kum, mil, kil ve çamurdan oluur. Traverten (Qt): Genellikle, fay veya bindirme zonları boyunca çıkan yeraltı su kaynaklarının

çevresinde biriken çökellerdir. Aktif fay zonları boyunca traverten oluturan sıcaksoğuk su kaynaklarının, fayların aktiftiklerine bağlı olarak sık sık yer değitirdikleri gözlenmitir.

Yamaç Molozu Ve Heyelan Döküntüsü (Qy/H): Yamaç molozu genellikle yüksek ve dik tepelerin eteklerinde tutturulmamı köeli blok ve çakıl boyutlarındaki kaya türlerinden oluur. Heyelan döküntüsü; tüfit, tüf, kiltaı ve marnlı birimlerde yeraltı sularının oluturduğu kohezyonsuz düzlemler (sürtünmesiz düzlem) boyunca, söz konusu birimlerde topoğrafya eğimine bağlı olarak gelimitir. Heyelanların bir kısmının da aktif fay zonları boyunca gelitikleri gözlenmitir (Varto ilçesinin kuzeydoğusunda Yarlısu dolaylarında) (ekil 265).

ekil 263. VartoKarlıova dolayının genelletirilmi dikme kesiti (Tarhan, 1997).

344

344

ekil 264. Bölgenin 1/100.000 ölçekli jeoloji haritası. ErzurumJ46 paftası (MTA, 1997).

345345

ekil 265. Bölgenin 1/25.000 ölçekli jeoloji haritası. ErzurumJ46c2 paftası (MTA, 2012).

Tektonik Konum

Đnceleme alanı ve yakın çevresindeki en önemli ve bölgesel aktif tektonik yapı Kuzey Anadolu Fay Sistemi’dir (KAFS). KAFS’nin Türkiye içinde kalan kesimi yaklaık 2 ile 110 km genilikte ve 1600 km uzunluğundadır. KAFS kuzeyde Avrasya plakası ile güneyde Anadolu plakacığını birbirinden ayıran, sağ yanal doğrultu atımlı ve kıta içi dönüüm türü bir levha sınırıdır. Basit kesme türünde bir deformasyon kuağı ile karakterize edilen KAFS içindeki deformasyon, sistemin ana fayından (deformasyonun en büyük kesimini karılayan fay) kuzeye ve güneye doğru gidildikçe azalır ve

346 346

deformasyonun etkisi, ana faydan itibaren kuzey ve güney yönlerinde yaklaık 100 km uzaklığa kadar ölçülebilmektedir (Ayhan ve Koçyiğit 2007). Bazı yazarlar (Seymen 1975; Tatar 1975, 1978; engör 1979; aroğlu 1988; engör ve diğ. 2004) tarafından Orta Miyosen’ den balayan bir oluum yaı önermesine karın, KAFS Geç Pliyosen’ de (yaklaık 2.6 my önce) olumu aktif bir yapı olduğu güncel çalımalarda önerilmitir (Koçyiğit ve Beyhan 1998; Koçyiğit ve diğ. 2001). Benzer ekilde, KAFS boyunca, sistemin oluumundan günümüze kadar geçen süre içinde, sistem boyunca gerçeklemi olan en büyük sağ yanal doğrultu atım miktarı, sistem tarafından ötelenmi yapısal belirteçlere göre 53 km (Koçyiğit 2003) ile 85 km (Seymen 1975) arasında değiir. Ötelenmi morfotektonik belirteçlere (ötelenmi akarsu yataklarına) göre ise bu değer 65 km dolayındadır.

KAFS’nin geometrisi yukarıda açıklanan uzanımı içinde aynı kalmayıp, doğudan batıya doğru değimektedir. Sistemin gidiindeki bu değiim baz alınarak, KAFS doğudan batıya doğru balıca be bölüme ayrılmıtır: (1) KBgidili Varto bölümü, (2) yaklaık DB gidili KılıçgüneyÖzboyu (Tosya) bölümü ki bu kesim aynı zamanda sistemin “Orta Bölümü” olarak da bilinir, (3) KDgidili TosyaDoğu Marmara bölümü, (4) DB gidili Batı Marmara bölümü ve (5) KDgidili GanosKuzey Ege bölümü. Diğer taraftan, KAFS boyunca etkin gerilim (stress) dağılımı da tek düze olmayıp, en batıda Kuzey Ege’de yaklaık DB yönünden en doğuda Varto’da yaklaık KG yönüne değiim gösterir (Koçyiğit, 2007).

Çalıma alanı KAFS’ nin Varto bölümünde yer alan Varto fay zonundaki Varto segmentinin (bölütü) kuzeybatı kesiminde yeralır. Bu fay zonu literatürde belirtildiği gibi Kuzey Anadolu Fay Sistemi’ne benzer özellikte tamamen sağ yanal doğrultu atımlı bir fay zonu olmasına karın tamamen sağ yanal doğrultu atımlı bir fay bölütü değil bunun yanında ters (bindirme) bileene sahip bir bölüttür. Çalıma alanı içinde yapılan jeolojik haritalama çalıması sırasında bu fay bölütünün bindirme bileeni net bir ekilde tespit edilmi ve bunun yanında diğer iki fay bölütü de haritalanmıtır.

5. Yüzey Faylanmasının Haritalanması ve Değerlendirilmesi

Çalıma alanı ve yakın civarı aktif tektonizma bakımından incelediğinde, karmaık bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Hem yerel hem bölgesel ölçekte, bu alan aktif fay zonları, fay segmentleri ve tekil fayların etkisinde deformasyona uğramaktadır. Hem bu aktif deformasyonun etkisi hem de jeolojik birimlerin duraysızlığından dolayı bölge aynı zamanda metreler boyutundan kilometreler boyutuna ulaan heyelanlar ile kaplanmıtır (ekil 266). Bu heyelanlar çalıma alanı içindeki morfotektonik özelliklerin gözlenmesinde büyük güçlüklere neden olmaktadır. Özellikle paleosismolojik çalımaları sırasında, heyelanla gelen örtü birimlerin çok kalın oluu ve bu tür birimlerin deformasyonu kaydetmemesi eski depremlerin neden olduğu deformasyonun gözlenememesine neden olmaktadır.

ekil 266. Birkaç yüzmetre uzunluğa ve geniliğe ulaan bir heyelan.

347347

Varto Fay Zonu:

KAFS’ nin en doğu kısmını oluturan Varto Fay Zonu 4 ana segmentten olumaktadır. Bunlar kuzeyden güneye doğru Varto, Sazlıca, Leylekdağ ve Çayçatı segmentleridir (ekil 267). Yayıklı köyünün, Varto fay zonunun kuzey segmenti olan Varto segmentinin orta kesiminde yer alması nedeniyle çalıma alanı ve yakın çevresinin jeolojisi ve bu segment içindeki tekil faylar detaylı incelenerek haritalanmıtır.

Varto segmenti, güneydoğuda Boylu köyünün yakın doğusundan balayıp, K50°65°B doğrultusunda devam eder ve Alabalık köyünün yakın kuzeyine ulaıp Karlıova segmenti ile birleir (ekil 267). Uzanımı boyunca yaklaık 4 km geniliğe ve 40 km uzunluğa sahip olan Varto fay segmenti, birbirine paralel, sık aralıklı, dik ve yer yer güneye ve kuzeye dikçe (85°88°) eğimli tekil faylardan oluur. Varto fay segmenti içinde yer alan ve inceleme alanını etkileyecek nitelikteki faylar ve özellikleri aağıda detaylı olarak açıklanmıtır (ekil 268).

Varto fay segmenti içinde bulunan tekil faylar Acarkent, Oğlakçı, Ağaçaltı ve Yayıklı faylarıdır. Bu faylar önem arz etmeleri sebebiyle ayrı ayrı tanımlanacak ve anlatılacaktır. Fakat Varto fay segmentinden meydana gelecek yıkıcı bir depremin ortaya çıkan enerjisi tüm bu tekil faylar tarafından paylaılacaktır. Yani bu raporda ayrı ayrı açıklanan tekil faylar olası bir yıkıcı depremde tek bir fay gibi hareket edeceklerdir. Bu kapsamda, Varto segmentinin toplam uzunluğu hesaba katıldığında oluabilecek en büyük depremin büyüklüğü Wells ve Coppersmith’in (1994) kuramsal formülü esas alındığında M=7,0 olarak hesaplanmaktadır. Nitekim 1966 depreminin büyüklüğü Ms=6,8 olarak kaydedilmitir.

348

348

e

kil 2

67. Ç

alı

ma

alan

ı ve

yakı

n çe

vres

inin

sayı

sal y

ükse

klik

mod

eli v

e fa

y se

gmen

tleri

har

itası

.

349

349

ekil 268. Çalıma alanı yakın çevresinin yalınlatırılmı jeoloji haritası.

Acarkent fayı:

Acarkent fayı güneydoğuda Aydınpınar köyü ve kuzeybatıda Seki gölünün güneyine kadar uzanan, KBGD gidili, yaklaık 5 km uzunlukta, bindirme bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir faydır (ekil 269).

Acarkent fayı Üst Miyosen yalı Bingöl Dağı grubu kayaları ile Pliyosen yalı birimler karı karıya getirmi, kuzeydoğuya ve güneybatıya dikçe eğimli (>80°) bir yapıdır. Farklı yönlere eğimli olması fayın farklı bloklarında yükselme gözlenmesine sebep olmutur. Bu faydan meydana gelecek en büyük deprem Wells ve Coppersmith’in (1994) kuramsal formülü esas alındığında M=5,4 olarak hesaplanmaktadır.

350

350

ekil 269. Acarkent fayının genel görünümü (GB ya bakı).

Oğlakçı fayı: Đnceleme alanının kuzeydoğu kesiminde ve Oğlakçı köyünün 3 km güneydoğusundan balayıp,

Seki köyüne kadar uzanan, yer yer küçük sıçramalar yaparak bataklık gölleri olumasına sebep olan yaklaık 7 km uzunluğa sahip, KBGD gidili sağ yanal doğrultu atımlı bir faydır (ekil 270). Bu fay üzerinde, 1966 depremi sonucunda büyük kütle hareketleri gözlenmi, yaklaık 5 m ye ulaan derin çukurlar ve bunun sonucunda da küçük göller olumutur.

Değiik kotlarda yüzeyleyen fay taraçaları, sağ yanal yönde bükülmü, yer yer ötelenmi dere yatakları ve fay sarplıkları en önemli faylanma verileridir. Bu faydan kaynaklanacak en büyük deprem büyüklüğü M = 5,5 dir (Wells and Coppersmith, 1994).

ekil 270. Oğlakçı fayının genel görünümü (KD ya bakı).

Ağaçaltı fayı:

Ağaçaltı fayı inceleme alanının güney kesiminde Ağaçaltı köyü yakın doğusunda yüzeyleyen ve 1966 Varto depreminde yüzey kırığı oluturan en önemli yapıdır (ekil 271). Adını doğrudan fay üzerinde bulunan Ağaçaltı köyünden alan fay, yaklaık KBGD gidili ve Varto’nun kuzeyine kadar uzanan yaklaık 9 km uzunluğunda ve güneye dikçe eğimli bindirme bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir faydır. Arazi çalımaları sırasında, Ağaçaltı fay üzerinde heyelanlı malzemenin olmayıı nedeniyle arazi çalıması sırasında bindirme bileenine ait deformasyonu en iyi ekilde gösteren faydır (ekil 271). ekil 271 de görülen anahtar seviyenin hemen altında bulunan kumlu çakıllı ve gevek tutturulmu malzeme, birimin yaının PliyoKuvaterner olduğunu göstermektedir. Bu noktada ölçülen düey yer değitirme 75 cm dir. Wells ve Coppersmith’in (1994) kuramsal formülüne göre Ağaçaltı fayından kaynaklanacak en büyük depremin büyüklüğü M = 5,6 dır.

351351

ekil 271. (A) Ağaçaltı fayı genel görünümü (D ya bakı); (B) Ağaçaltı fayı yakın görünümü; (C) Ağaçaltı fayı boyunca anahtar seviye yardımı ile hareketin ters bileeninin yakın görünümü.

Yayıklı fayı:

Yayıklı fayı, BKBDGD gidili yaklaık 9 km uzunluğunda bindirme bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir faydır (ekil 272 ve 273).

Kokar suyunun yaklaık 500 m sağ yanal ötelenmesine neden olan Yayıklı fayı, güneydoğuda Seki gölünün kuzeyinden balayıp kuzeybatıda Eskiiçmeler köyüne kadar uzanır. Kokar suyunda oluan bu sağ yanal atım sadece Yayıklı Fayı’nın ötelemesi sonucu değil aynı zamanda üzerinde aktığı heyelan malzemesinin kontrolünün de etkisiyle gelimitir.

Varto segmenti Eskiiçmeler köyünün batısında sola sıçrama yaparak baka bir tekil fay olarak doğrultu değitirmeden Karlıova segmentine kadar devam eder. Yayıklı köyü kuzeyinde Bingöl Kalderası’nın güney yamacının çökerek tamamen yıkılmı olması (ekil 267) ve gerek heyelan malzemesi olarak gerekse rusubat taıyan çay ve derelerle bu yamacın tamamen taınmı olduğu

352352

gözlenebilmektedir. Bu sebeple köy ve yakın civarının oldukça büyük heyelan kütlelerinin etkisinde olduğu, Kokar suyu boyunca derin kazılmı vadide yaklaık 50 m ye varan heyelan malzemesi sayesinde gözlemlenmitir. Buna rağmen Yayıklı köyünde açılan yol yarması boyunca fayın hem doğrultu atım hem de bindirme bileeni net olarak gözlemlenmitir. Detaylı bilgi “yüzey faylanmasının haritalanması” bölümünde özetlenecektir. Yayıklı fayından kaynaklanacak en büyük deprem M=5,6 dır.

Varto fay segmentinden kaynaklanacak bir deprem (M=7,0), Yayıklı ve segment içindeki diğer faylarında hareket etmesine neden olacaktır. Daha öncede bahsedildiği gibi Varto fay segmenti içinde birçok tekil fayları bulundurur ve olası bir yıkıcı depremde tüm segmentin hareketi söz konusu olacaktır. Bu bağlamda Varto fay segmentinin 1966’ dan önce sebep olduğu deprem veya depremler paleosismolojik yöntemlerle belirlenebilirse, tekrarlanma aralığı ve bölgenin deprem tehlikesi hakkında bir öngörüde bulunulabilir.

ekil 272. Yayıklı fayı genel görünümü (KKD ya panaromik bakı).

ekil 273. Kokar suyu tarafından kazılan derin vadi boyunca gözlenen kalın heyelan malzemesi (GGD ya bakı).

Đnceleme alanı içinde, yukarıda açıklanmı olan faylar dıında daha birçok fay vardır. Ancak burada konu edilmeyen diğer faylar gerek aktiviteleri gerekse oluturabilecekleri deprem açısından bölgeyi etkileyecek nitelikte olmadığı için burada yer verilmemitir.

353353

5.1. Önceki Çalımalar 1946 ve 1966 Varto Depremleri:

Varto fay zonu, Karlıova üçlü ekleminin yakın doğusunda yeralması nedeniyle bölgenin yapısal geliimi hakkında oldukça önemli bir yapıdır. Bu fay zonunun aktivitesinin ve öneminin anlaılması 1946 ve 1966 depremleri (M=6,9) ve sonrasını kapsar. 1966 depremi öncesi bu fay zonu ve çevresinin stratigrafisi hakkında bazı çalımalar yapılmısa da halen jeolojik açıdan yeterli düzeyde değildir.

Varto ve yakın civarında meydana gelen tarihsel ve güncel depremler ve bu depremler hakkındaki bilgiler Tablo 28 de özetlenmitir. Tablo 28. Varto ve yakın çevresinde meydana gelen yıkıcı depremler.

No Tarih Koordinat Büyüklük Lokasyon Referans 1 1363 42 K – 39 D iddet: VIII Mu ve yöresi Andreasyan (1970), Calvi (1941), Ergin ve diğ. (1967) 2 1441 42 K – 38 D iddet: VIII Van, Bitlis, Mu Andreasyan (1970), Calvi (1941), Ergin ve diğ. (1967), Öcal (1968) 3 30.05.1881 43.30 K–38.50 D iddet: IX Van, Bitlis, Mu Karnik (1971), Calvi (1941), Ergin ve diğ. (1967), Öcal (1968) 4 31.05.1946 Ms=5,9 Varto, Mu Eyidoğan ve diğ., 1991 5 07.03.1966 41.60K–39.20D Mb=5,2 Varto, Mu McKenzie (1972) 6 19.08.1966 41.56K39.17D Ms=6,8 Varto, Mu McKenzie (1972)

Bu bölgede ilk çalıma Taman (1946) tarafından yapılmıtır. Bu çalımada, 31 Mayıs 1946 günü

Varto ve civarının 17 saniye süren bir depremle sarsıldığını, depremden zarar gören bölgenin 78 kilometre geniliğinde, 30 kilometre uzunluğunda ve K50°B doğrultusunda olduğu belirtilmitir. Tamamıyla harap olan Karkarot köyü (Sazlıca) civarında Bingöl suyunu takip ederek yine tamamıyla harap olan Sofiyan köyüne (Doğanca) uzanan K45°B K50°B doğrultulu bir fay tespit edilmitir. Taman tarafından hazırlanan harita da fayın konumu da görünmektedir.

Ergünay (1967), Đmar ve Đskân Bakanlığı adına Varto Depremi ve etkilerini incelemitir. Varto ve yakın civarını yakın tarihsel dönemde etkileyen ilk depremin 31 Mayıs 1946 yılında olduğu belirtmektedir. Buna göre depremde, VartoÇaylar nahiyesi arasında takriben 78 km geniliğinde ve 30 km olan bir saha içeresindeki bütün köyler yıkılmıtır. Yalnız Varto kasabasında 1239 bina tamamen yıkılmı, 371 kii ölmütür. Depremin genel hasar bilançosu 3000 den fazla yıkık ev, 839 ölü, 343 yaralıdır. Depremin maksimum hasar sahası 19.8.1966 depremininkiyle tamamen uyumaktadır. Bundan baka, 28 Ağustos 1950, 1956, 1957, 1959 yıllarında Varto ve Hınıs köylerinde hasarlara sebep olan depremler olmutur. Bu depremlerde can kaybı yoktur. Ergünay (1967)’ye göre, Varto depremi 19.08.1966 günü yerel saatle 14:22’ de meydana gelmitir ve ana sarsıntının devam süresi 1520 saniyedir. Çalımacı, arazide görülen kırık ve çatlakları iki ana kuakta gruplandırmıtır:

(1) Leylek Dağının Güney Batısındaki Kırıklar: Bu kırıklar Varto'nun 9 km batısındaki leylek dağının güney batı kenarında, dağ cephesine paralel dağdan takriben 5001000 metre güneyde müahede edilmilerdir. Kabaca 24 km uzunlukta ve 3500 metre genilikteki bir zon içeresinde görülen bu kırıklar ve genel olarak K65°70°B doğrultusundadır. Ancak zeminde ki 300400 metre uzunluktaki kırıkların pek çoğu bu genel doğrultuda olmayıp, değiik istikametler göstermektedirler. Ana zon içeresindeki bazı kırıklarda desimetre mertebesinde düey çökmelerde müahede edilmektedir. Genel olarak ana zon içerisinde 23 km uzunlukta ve 1 m ye yakın genilikte birbirilerine az çok paralel müteaddit kırıklar yer almıtır. Bu kırıklardan bazılarında, karakteristik yatay hareket izleri müahede edilmitir. Vadi ve yamaçlarda genel zon istikametinden oldukça aykırı sapmalar gösteren kısa pek çok kırıklar yer almıtır. Zeminde müahede edilen kısa uzunluk ve değiik istikametlerdeki pek çok kırık ve çatlak zemindeki oturmalar ve heyelanlar sebebiyle meydana gelmitir.

(2) Varto'nun 12 Km. kuzey kısımlarıyla, daha kuzeyde Çobandağı, Oğlakçı ve Talıyaka köyleri civarında görülen kırık ve çatlaklar: Bu kırık zonu Bingöl dağlarının güney batı kenarı boyunca yer almı olup takriben 1520 Km. uzunluk göstermektedir. Zonun genel istikameti K70° B dır. Ancak zeminde müahede edilen kırıklar ideal bir gidi göstermeyip, bir kaç yüz metre uzunluklarda karıık lineer hatlar eklindedirler. Varto'nun takriben 11.5 km kuzeyinde Aydınpınar ve Acarkent köyleri civarında müahede edilen kırıklarda genel olarak 5001000 metre uzunluklar ve 2030 cm lik düey yer değitirmeler görülmektedir. Daha kuzeyde Çobandağı, Oğlakçı ve Talıyaka köyleri civarında dik yamaçlar üzerinde görülen kırıklarda ise 1 metreye yakın düüler tespit edilmitir. Böyle kırıklardan biri 1015 km kadar takip edilebilmekte ve genel olarak bütün bu uzunluk boyunca 11,5 metrelik düey yer değitirmeler göstermektedir. Bu ana kırıktaki genilik takriben 1 metre kadardır. Güneye doğru bu ana

354 354

kırığa paralel, daha alçak seviyelerde, pek çok kırıklar görülmekte ve bu kırıkların hemen hepsinde 20100 cm arasında değien düey hareketler gözlenmitir (ekil 274).

ekil 274. Varto’nun 2 km Kuzeyinde zeminde gözlenen yarıklar (Ergünay, 1967).

1966 depremi sonrası Ergünay tarafından hazırlanan iddet dağılım haritası (ekil 275) fayın

gidii hakkında da net bilgi vermektedir. Yaklaık K70°B gidili bir doğrultu boyunca hasar dağılımı gözlenmitir.

Ambraseys ve Zapotek (1967), Varto depreminden hemen sonra arazi çalımaları yapmılar ve bölgenin yaklaık 20 yıldır sismik olarak sakin olduğunu belirtmilerdir. Depremin, 5 km geniliğinde ve 30 km uzunluğunda bir hat boyunca karmaık bir desende kısa yüzey faylanmaları gösterdiğini belirtmilerdir. Varto’nun 3 km kadar Kuzeyinde gözlenen 300 metre uzunluğundaki çatlakların sinistral hareketlere ek olarak DKD kısımlarının alçaldığını, énechelon desendeki çatlakların K35°D doğrultusunda olduğunu bildirmilerdir. Buna ek olarak, Varto’dan 2 km uzaklıkta anayol kenarında 200 m uzunluğunda sinistral hareket gözlenen K125° yönelimli çatlaklar bulunduğunu belirtmileridir. Ayrıca, Varto’nun KD ve DKD’da énechelon dizilimli, birkaç yüz metre uzunluğunda çatlakların özellikle Leylek ve Ziyaret Tepe’nin kuzeyinde olutuğunu gözlemlemilerdir. Bu çatlakların, kesintili bir ekilde Çaylar yerlekesine kadar uzandıklarını ve sağ yanal hareketler gözlenen bu çatlakların genel uzanımı K290° olarak ölçmülerdir. Bu yapılar genellikle KBGD gidili heyelan kökenli çatlaklarla ilikilidir. Bingöl Dağları’nın güney yamaçları boyunca, oldukça dik güneye bakan çok geni yarıklar gözlendiğini belirtirler.

Wallace (1968), depremden hemen sonra yapılan arazi çalımaları neticesinde fayın sağ yanal olduğunu belirtmektedir. K65°70°B gidili üç paralel kuakta yüzey çatlaklarının hem sağ yanal doğrultu atım hem de kırıklara dik olarak açılma gösterdiğini gözlemlemitir. Varto ve yakın çevresinde arazisinde gözlemlenen bir hat halindeki çatlaklar K65°70°B gidilidir ve KB ya doğru KAF doğrultusunu takip eder. Leylek dağı ve Bazikan Nehri vadisi bu kuzeybatı doğrultusunu ortaya çıkarır ve sonuç olarak faylarla ilgili olabilecek çatlak aratırması burda toplanmıtır. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen bir havzadan keif uçuu Leylek dağının GB’da K65°70°B gidili çatlakları ortaya çıkarmıtır. Aynı yerde yapılan keif M.T.A. jeologları tarafından daha önce tespit edilen sahalarda ise baka iki çatlak zonunu açığa çıkarmıtır. Biri Sazlıca köyünün altından geçip Leylek Dağı nın doğu ucu yakınında de K63°70°B gidilidir ve Varto'ya 1 km mesafededir. Bu üç çatlak zonu güneybatı, orta ve kuzeydoğu çatlak zonları olarak bilinmektedir.

355

355

e

kil 2

75. 1

966

Var

to d

epre

mi e

id

det h

arita

sı (E

rgün

ay, 1

967)

.

356356

Wallace (1968) tarafından inceleme sahamıza denk gelen faylanma kuağı Kuzeydoğu çatlak zonu olarak adlandırılmıtır. Buna göre; KD çatlak zonu üç zonun en uzunu olmakla beraber tektonik kökenli çatlaklardan ziyade tali kökenli (heyelan veya sarsıntı sonucu) çatlaklarla belirmektedir. Her biri bir kaç bin km 2 olan heyelanlar bu zonda o kadar çoktur ki Varto'nun kuzeybatısına doğru 1 km kadar uzanan hemen hemen devamlı bir heyelan kuağı meydana getirir.

Varto'nun 5 km kadar KB sında 2030 m genilikte ve bir kaç yüz m uzunlukta karmaık bir çukurumsu depresyon bölgesel tektonik gidie paralel olarak uzanır. ekil 276’da gözlenen yapı dâhilindeki çatlaklar üzerinde gözlenen düey yer değitirmelerin bir eması gösterilmektedir. Çalımacı tarafından belirtilen en çarpıcı hususlardan biri, yamacın güneybatı eteklerinde bulunan bu çukurumsu yapının balangıcını temsil edecek ve heyelanın sonunu (topuğunu) belirtecek bir tazyik veya kümelenme belirtisi bulamadığıdır.

ekil 276. Birbirinden ayrı gözlenen çatlaklardaki düey yer değitirme miktarlarını gösteren enine kesit (Wallace, 1968).

ekil 277’ de, gözlenen yüzey deformasyonun güneybatısına yakın bir çatlağın fotoğrafıdır. Çukur 50 m kadar yükseklikteki bir tepenin dı tabakasından kuzeybatıya doğru 300 m kadar uzanıp tepenin eteklerine iner. Bölgesel eğimi takip edip yer çekimi (gravite) ile düüü düündürmeyecek ekilde topoğrafyayı keser. Ayrıca, Varto’ya 2 km uzaklığındaki Tepeköy yolu üzerinde depreme bağlı büyük ölçekte bir heyelan olmutur (ekil 278).

ekil 277. 1966 Varto depremi sonucunda meydana gelen yüzey kırığı (arka planda Leylekdağ) (Wallace, 1968) .

357357

ekil 278. Tepeköy yolu üzerinde depreme bağlı olumu bir heyelan (Varto’ya 2 km uzaklık) (Wallace, 1968).

McKenzie (1972) tarafından 1966 depreminin odak mekanizma çözümü fayın bindirme bileene

sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir fay olduğunu göstermektedir (ekil 279). Depreme kaynaklık eden fayın, yaklaık K65°B gidili ve kuzeye dikçe eğimli sağ yanal bileeni olan bir ters fay olduğu görülmektedir.

ekil 279. 1966 Varto depremi odak mekanizma çözümü (McKenzie, 1972).

aroğlu ve Yılmaz (1986), Doğu Anadolu'da paleotektonik dönemin en genç çökellerinin Alt

Miyosen yalı olduğunu, Orta Miyosende balayan neotektonik rejimin bölgenin jeolojik geliimini önemli ölçüde etkilediğini belirtmilerdir. Sıkımalı tektonik rejimi ile karakterize olan Doğu Anadolu'da, neotektonik dönem boyunca kıvrımlar, bindirmeler, doğrultu atımlı faylar ve açılma çatlakları gelimitir. Orta Miyosen, alt düzeyleri denizel, üste doğru karasal ortam ürünü bir istifle temsil edilir. Regresif özellikteki istif Orta Miyosende denizin bölgeden çekilmesinin, bölgenin sıkımaya balamasıyla gelien bölgesel yükselmeyle yakın ilikisini göstermektedir. Neotektonik dönemin çökelleri Üst Miyosende, günümüze kadar devam eden bir istif oluturmutur. Bunlar karasal fasiyeste ve etkin bir tektonik rejim içinde volkanizmayla iç içe gelimitir. Bu istifte yerel uyumsuzluklar, yanal geçiler ve zaman bolukları olağandır.

Herece (2008)’ e göre; Varto Fay Zonu üç segmentten olumaktadır. Bu fay parçaları kuzeyden güneye doğru Varto Segmenti, Leylekdağ Segmenti ve Çayçatı Segmenti olarak isimlendirilmitir.

Akyüz ve diğ. (2010), Varto fay zonu içerisinde farklı kinematik özelliklere sahip iki faylanma türü bulunduğunu belirtmektedir. Buna göre, en kuzeyde yer alan Varto Segmenti, KBGD bir hat eklinde uzanan sağ yanal doğrultu atımlı bir faydır. Leylekdağ Segmenti ve Çayçatı Segmenti ise bindirme bileenli doğrultu atımlı sağ yönlü fay karakteri göstermektedir.

358 358

MTA tarafından hazırlanan ve Haziran 2012 tarihinde açıklanan Türkiye’nin aktif fay haritasında 1966 Varto depremi yüzey kırığı olarak haritalanan çizgisellik Varto fay segmentidir (ekil 280). Tüm bu çalımalar ıığında ortaya çıkan sonuç bölgenin tektonik olarak aktif olmasına neden olan birçok fayın varlığıdır. Bunun yanında, bu fayların yeterli detayla çalıılmı olmaması her çalımada farklı sonuçların ortaya konmasına neden olmutur. Çalıma alanı içinde 1/25.000 ölçekte jeoloji haritası hazırlanmı ve çalıma alanının paleosismolojisi yapılmıtır. Bu çalımalar sonucunda ortaya çıkan veriler aktif fay zonları balığı altında detaylı olarak açıklanmıtır.

5.2. Aktif Fay Đzlerinin Belirlenmesi

Bölgede aktif fay izlerinin belirlenmesi aamasında, 1946 ve 1966 depremleri sonrası yapılan ulusal ve uluslararası yayın ve çalımalardan, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından vektör ve resim olarak üretilmi 1/25.000 ve 1/250.000 ölçekli diri fay haritalarından, Harita Genel Komutanlığı tarafından çekimi gerçekletirilmi olan 1/25.000 ölçekli monoskobik hava fotoğrafları ve uydu görüntülerinden yararlanılmıtır (ekil 280, 281, 282 ve 283).

MTA tarafından 1/250.000 ölçeğinde basımı resim olarak gerçekletirilen diri fay haritalarının üretim altlığı olarak 1/25.000 ölçekli çalımalar kullanılmıtır. Resim olarak baskısı gerçekletirilen 1/250.000 ölçekli diri fay haritalarında 1cm=2500 m’ye (1mm=250m) karılık gelmektedir. Bu ölçekte sunulan haritaların araziye aplikasyonunda 2mm’lik bir hata ile vektör olarak çizilen bir doğru parçasının 1/1000 ölçeğinde 500m geniliğindeki bir alan içerisine dümektedir. 1/25.000 ölçekli bir harita ise çizgisel bir fay 1/1000 ölçeğinde 50m geniliğindeki bir alan içerisinde kalmaktadır. Paleosismolojik çalımaların 1/5000 ve daha büyük ölçekte gerçekletirilen bir çalıma olması nedeniyle fay izinin doğru olarak yeryüzüne aplikasyonu arazi çalımaları ile gerçekletirilmi ve +/5m hata payına sahip GPS’ler yardımı ile koordinatlandırılması yapılmıtır.

ekil 280. Farklı ölçeklerden aktarılan fay izleri ile arazide tespit edilen fay izinin karılatırılması Mavi çizgi bu çalıma kapsamında, hendek çalımaları yardımıyla, el GPS’ leriyle tam olarak haritalandırılmı fay izini, kırmızı çizgi MTA’nın 1/25.000’lik diri fay haritasından aktarılan izi ve siyah – net olmayan çizgi ise 1/250.000 ölçekli MTA diri fay haritasından büyültülerek elde edilmi fay izini göstermektedir. Bunun dıında yine MTA’nın üretmi olduğu Doğu Anadolu Fay Atlası’nda (2008) ilenen fay izi bu haritada gösterilemeyecek kadar uzağa dümektedir. Bu ekilden de anlaılabileceği gibi, yüzey faylanması tehlikesi çalımaları büyük ölçekte, yerinde yapılmalı ve mümkün olan en doğru koordinatlandırma tekniği kullanılmalıdır.

359

359

e

kil 2

81. B

ölge

nin

1/25

0.00

0 öl

çekl

idir

i fay

har

itası

(MTA

, 201

2)

360360

5.2.1. Uzaktan Algılama ve Hava Fotoğrafı Çalımaları Varto fay zonu içerinde yer alan Yayıklı köyü, Üst Miyosen yalı aglomera, tüf, volkanik bre ve

tüf olarak tanımlanmı olan Solhan formasyonu ile Alt pliyosen yalı çakıltaı, kumtaı, çamurtaı, marn ve kireçtaı olarak tanımlanmı olan Yolüstü formasyonu dokanağında yer almaktadır. Bölgede gerek volkanizmanın gerek ise tektonizmanın etkisi ile büyük boyutlarda heyelan olayları gerçeklemitir. Çalıma alanına ait 1972 tarihli monoskobik hava fotoğraflarının incelemesinde büyük boyutlarda heyelan kütlelerinin gelitiği gözlenmitir. En son oluan 1966 depremine ait yüzey kırığının araziye aplikasyonunda, sırt hatlarının uzanımları, drenaj ağları, bitki örtüsü, zemindeki tonsal renk değiimleri, üçken yüzeyler, sarplıklar ve benzeri morfolojik özelliklerden yararlanılmıtır.

ekil 282. Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü tarafından 2012 tarihinde üretilen 1/25.000 ölçekli diri fayların, Harita Genel Komutanlığı yükseklik verileri kullanılarak oluturulan sayısal yükseklik modeli üzerinde gösterimi.

361

361

e

kil 2

83. B

ölge

nin

1966

dep

rem

inde

n 8

yıl s

onra

sına

ait 1

974

tari

hli 1

/25.

000

ölçe

kli m

onos

kobi

k ha

va fo

toğr

afın

daki

ince

lem

e al

anı v

e fa

yın

izi (

Hav

a fo

toğr

afla

rı, H

arita

G

enel

Kom

utan

lığın

dan

tem

in e

dilm

itir

).

362362

5.3. Fay Đzinin Konumlandırılması (Koordinatlandırılması) Çalıma alanında fay izinin koordinatlandırılması +/5m hassasiyete sahip GPS vasıtası ile

gerçekletirilmitir. Koordinatlandırma öncesi 1/25.000 ölçekli diri fay haritaları incelenmitir. Arazi çalımalarında özellikle yol yarmaları ve dere yatakları öncelikli olarak incelenmesi gerekli lokasyonlar olarak belirlenmitir. Arazide yapılan incelemede tektonizmanın birincil veya ikincil etkileri ile olumu kütle hareketleri ile dizilim gösteren göller incelenmitir. Ayrıca fay izinin koordinatlandırılması aamasında, 1946 ve 1966 deprem olaylarını yaamı olan yalı insanlar ile sözlü görümeler yapılarak deprem sonucu olumu yarık, çatlak ve ötelenmeye bağlı olarak gelien kırık hatları arazide yer gösterimi ile yerinde incelenmitir. Gösterilen bazı kırık izlerinin yamaç duraysızlığına maruz alanlardaki heyelanlar ait olduğu gözlenmitir.

Arazide jeomorfik belirteçlerin haritalanmasının ardından hendek çalıması yapılabilecek yerler saptanmı ve çalımalar gerçekletirilmitir. Hendek çalımalarının detayları izleyen kısımlarda anlatılmıtır. Ayrıca, kazıcı vasıtasıyla inceleme alanı içerisindeki bir mostra temizlenmi ve faylanma net olarak tespit edilmitir. Fay izi boyunca GPS ile koordinat toplanmıtır. 5.4. Fay Karmaıklığının Değerlendirmesi

Yüzey kırığı ile ilgili “fay karmaıklığı”, bir yerde faylanma tehlikesini tanımlamada kullanılan önemli bir parametredir. Yüzey faylanması deformasyonu geni bir alana yayılmısa, dağılmı kuak içindeki belirli bir konumda deformasyon miktarı, iyi tanımlanmı tek bir izde yoğunlamı deformasyona göre daha azdır. Göreceli yüzey faylanması tehlikesi / riski bu yüzden dar bir iyi tanımlanmı kuağa göre daha azdır. Fayların karmaıklığının tanımlanmasında genellikle u üç tanım kullanılır: Đyi tanımlanmı (1), Saçılmı / yayılmı (2) ve Kesin olmayan / belirsiz (3). (Kerr ve diğ., 2003; King ve diğ., 2003, Van Dissen ve diğ., 2003a, 2003b)

Arazi ve yakın çevresinde yapılan incelemelerde, Bingöl kalderasının güney etekleri volkan patlamasının son evresinde yırtılmıtır. Kalderanın güney yamaçları ve etekleri gerek volkanizmanın gerek ise tektonizmanın etkisi ile duraysızlaarak heyelanlar ile göllerin oluumuna neden olmutur. Bölgenin gerek sismik aktivitesi gerekse oluan kütle hareketleri faylanmaya bağlı oluan yüzey kırıkları malzeme özelliklerinden dolayı korunamamaktadır.

Varto fay zonunda yüzey faylanmasının yanında, basınç sırtları, bir hat boyunca dizilmi su kaynakları, göller, yükseltiler, dere yataklarında meydana gelen ani bükülmeler fayların tanımlanmalarında kullanılmıtır.

Fay karmaıklğı açısından yapılan değerlendirmeye göre inceleme alanında fay izi “iyi tanımlanmıtır”. Đyi tanımlanmı fay izinin bir kısmı, net arazi üzerinde konumlandırılırken, bir kısmı ise heyelanlı veya iri tane boyutuna sahip yamaç molozu ve heyelanların fay izini kısmen örtmesi nedeniyle “tahmini” olarak haritalanmıtır. Bir baka deyile bu kısım “iyi tanımlanmı – geniletilmi” olarak değerlendirilmitir. Haritalanan fayın, ters bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir fay olmasından ötürü, tavan blokta “yatay konum belirsizliği” iki kat fazla olarak düünülmütür. 5.5 Hendek Çalımaları

Paleosismoloji çalımaları son yıllarda aktif fayların tespiti, bu faylardan kaynaklı olan büyük depremlerin (aletsel dönem öncesindeki aktivitelerinin) belirlenmesi ve buna bağlı olarak oluması muhtemel depremlerin tekrarlanma aralıkları ile ilgili bilgi vermesi sebebiyle oldukça yaygın bir ekilde kullanılmaktadır. Türkiye gibi yıkıcı depremleri sık sık yaayan ülkeler (örneğin Japonya, Amerika) paleosismolojiyi kullanan balıca ülkelerdendir.

Paleosismoloji aratırmalarında en yaygın kullanılan yöntem hendek çalımasıdır. Aktif fayların arazide tespiti sonucunda ya da aletsel dönemde oluturdukları yüzey kırıkları üzerinde ihtiyaca cevap verecek boyutta hendeklerin açılması ve bu hendeklerden elde edilen verilerin farklı yöntemler kullanılarak tarihlendirilmesi yapılmaktadır. Bu çalıma kapsamında inceleme alanı içinde bulunan aktif fayların tespiti ve 1966 Varto depremine kaynaklık eden fayın bulunması amacı ile bu alanda hendek açılmasının yararlı olacağı değerlendirilmitir. Fakat bölgenin taınmı volkanik malzeme yönünden oldukça kalın bir örtüye sahip olması, ayrıca da büyük boyutlu heyelanların varlığı, yüzeyde morfolojik olarak fay sarplıklarının takip edilmesine rağmen fayların üzerinin kalın bir heyelan malzemesi ile örtülmü olması yapılacak hendek çalımalarında faya ulaılamaması sonucunu doğurmutur (ekil 285).

363363

ekil 284. Bölgenin 1/25.000 ölçekli diri fay haritası üzerinde hendek yerlerinin belirlenmesi

364364

ekil 285. Açılan 2 hendek (A) YT1, (B) YT2 (lokasyonları ekil 284’de) çalıması sonucunda fayın izi tespit edilememitir.

Arazi verilerinin doğrulanması ve Yayıklı fayının tam yerinin tespit edilmesi amacıyla paleosismoloji çalıması yapılmı ve bu çalıma sonucunda sınırlı bir alanda da olsa fay tespit edilmitir (ekil 286, YT3, lokasyon için ekil 284’e bakınız). Yapılan çalımalar sonucunda bölgede sadece 2 noktada killi, kumlu, siltli birimler tespit edilmi ve bu birimlerinde sınırlı alanda yüzlek vermeleri ve üzerlerindeki kalın volkanikler yüzünden daha fazla hendek açılması mümkün olmamıtır. Yayıklı köyü içinde rastlanan bu birimler içinde tek taraflı olarak kazı yapılmı, yaklaık 2x2 m ebatındaki bir alan incelenmi ve tarihlendirme için organik örnek alınmıtır (ekil 286, 287, 288 ve 289).

365365

ekil 286. Deformasyonun gözlendiği mostra (Yayıklı köyü içi) (DGD ya bakı).

ekil 287. Hendek duvarının genel görünümü (K60 D ya bakı). Yıldızlar organik malzeme alınan noktaları göstermektedir.

366366

ekil 288. Fay boyunca gözlenen ters hareketin yakından görünümü (ekil 287A).

ekil 289. Fay boyunca sağ yanal hareketin gözlendiği düzlemin yakından görünümü (ekil 287B).

Yayıklı köyü aktif ve yıkıcı deprem üreten aktif bir deformasyon zonunda yeralmaktadır. Bu zon

içinde yeralan Varto segmentinin önemli bir parçası olan Yayıklı fayı Yayıklı köy yerleiminin kuzey kenarından geçmektedir (ekil 290).

367367

Bu bulgular ıığında Yayıklı fayının aktif ters bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir fay olduğu net olarak ortaya konmutur. 1966 depreminde aktif hale gelen segmentin Varto segmenti olduğu da Ağaçaltı ve Yayıklı faylarındaki deformasyon sonucu tespit edilmitir.

Tarihlendirme Yayıklı fayının en son 1966 yılında enerji boalttığı, arazi gözlemleri ve yüzey kırığı ile tespit

edilmitir. Oluan yüzey kırığının yaı ve tekerrür aralığının belirlenmesi ile ilgili olarak hendek 1’den 3 torba numune alınarak radyokarbon testi yapılmak üzere standartlara uygun ekilde paketlenmitir. Yapılan paleosismoloji çalımaları neticesinde C14 ya tayini sonucunda yeterli veri sağlanamadığı için bu faydan kaynaklanacak herhangi bir tekrarlanma aralığı öngörülememitir. BETA ANALYTIC LAB. (Miami, Amerika) tarafından yapılan bu analizlerin sonuçları aağıda yer almaktadır. Paleosismoloji çalımalarında kullanılan ve tarihsel depremlerin tespitinde kullanılan ya türü BP (before present) yaıdır.

ekil 290. C14 yalandırma analiz sonuçları (BETA ANALYTIC LAB, USA)

6. Sakınım Bantlarının Oluturulması

Yayıklı fayının en son 1966 yılında enerji boalttığı arazi gözlemleri ve yüzey kırığı ile tespit edilmitir. Bindirme bileenine sahip sağ yanal doğrultu atımlı faylanma özelliği taıyan Yayıklı fayı aktif bir faydır. Yayıklı köyü meskûn alanının kuzey kenarından geçen Yayıklı fayından kaynaklanabilecek yüzey faylanması tehlikesi nedeniyle planlama ve yapılama açısından oluacak riski en aza indirgemek amacıyla, ana fay izleri etrafında bir sakınım bandı oluturulmutur. Yüzey faylanma tehlikesi içeren faylarda en yoğun deformasyon ve ikincil kırıklar bu kuak içinde gerçekleir. Fayın yakın civarındaki etkiler, yüzeye yakın zayıf materyallerin daha temiz, doğrusal kırılmamalarından kaynaklanır ve yüzey faylanmasının çok yakınına yapılmı yapılar yıkıma uğrar.

Yüzey faylanması çalımasında Varto fay zonunun kuzey kenarında yer alan Yayıklı fayı haritalanarak 1/1000 ölçekli (hâlihazır) topografik harita üzerine aktarılmıtır (ekil 291).

Faylar etrafında planlama ve yapılamayı kontrol altında tutmak, can ve mal güvenliği açısından tedbir almak üzere oluturulan sakınım bandı uygulanmasında aağıdaki kriterler kullanılmıtır.

368 368

Ters faylarda ya da ters bileeni yüksek doğrultu atımlı faylarda sakınım bandı, tavan ve taban

blokta aağıdaki formülasyona göre oluturulur:

Sakınım Bandı (SB) =

Yatay Konum

Belirsizliği (YKB)

+

Tavan Blokta Yatay Konum

Belirsizliği (TBYKB)

+ Güvenlik Bandı (GB)

Yayıklı fayının yer yüzeyindeki izi 2.kısımda değerlendirilmitir (ekil 290). Kuağın

oluturulmasında fayın konumlandırılması ve fay karmaıklığı göz önüne alınmıtır. Fayın bölümlerinden 1. kısım net arazi üzerinde konumlandırılırken 2. kısım üzerinde açılan hendek alanların heyelanlı veya iri tane boyutuna sahip yamaç molozu ve heyelanların yer alması nedeniyle bu kısımlarda morfolojik faktörlerden yararlanılmıtır.

Đyi tanımlanmı olarak fay karmaıklığı tanımı yapılmı ve haritalanmı, hendek çalımalarıyla ve GPS yardımıyla net olarak yeri belirlenmi 1. Kısım için fay sakınım bandının kalınlığı, yatay konum belirsizliğinin iki kat fazla kabul edildiği tavan blokta 30 metre, taban blokta ise 25 metre dir (toplamda 55 metre). Đyi tanımlanmı – geniletilmi olarak fay karmaıklığı tanımı yapılmı ve tahmini olarak haritalanmı, 2. Kısım için fay sakınım bandının kalınlığı, yatay konum belirsizliğinin iki kat fazla kabul edildiği tavan blokta 70 metre, taban blokta ise 45 metre dir (toplamda 115 metre).

Sakınım bandı içinde kalan alan “yerleime uygun olmayan alan” olarak değerlendirilmelidir.

369369

ekil 291. Yayıklı fayındaki Yüzey Sakınım Bandı (Fay kırığının araziye aplikasyonu / konumlandırılması ve fay karmaıklığı ile ilgili belirsizlikler nedeniyle fay hattı 1 ve 2 nolu kısımlar olmak üzere iki kategoride değerlendirilmitir)

370

370

e

kil 2

92. Y

ayık

lı kö

yünü

n iç

i ve

yakı

nınd

an g

eçen

Yay

ıklı

Fayı

için

sakı

nım

ban

dı ta

nım

lam

ası.

371371

7. Sonuçlar ve Öneriler Çalıma alanı Türkiye’nin yıkıcı depremlerine birinci derecede kaynaklık oluturan iki önemli fay

sisteminin kesiim noktasının yakın doğusunda yer almaktadır. Bu alan, KAFS nin doğu kesimi olarak adlanan Varto Fay Zonu içinde yer almakta ve ters bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir rejim tarafından deformasyona uğratılmaktadır.

Varto fay zonunun çalıma alanı içine kalan kısmı Varto segmenti olarak adlanmıtır. Bu fay segmenti kapsamında bulunan ve balıca yıkıcı deprem üretme potansiyeli olan faylar Oğlakçı, Ağaçaltı, Acarkent ve Yayıklı faylarıdır. Bu faylar, aynı fay segmentinde ve benzer özellik göstermeleri nedeniyle olası bir deprem sırasında birlikte hareket edecek ve yıkıcı depremlere neden olacak potansiyele sahiptir. Bu yüzden bu faylar tekil faylar olarak değil Varto fay segmenti olarak düünülmelidir. Wells ve Coppersmith (1994) in kuramsal hesaplamasına göre bu segment M=7.0 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeline sahiptir.

1966 yılında Varto da iki büyük deprem meydana gelmitir. Bunlar 7 Mart tarihinde Ms=5.6 büyüklüğünde olup, resmi kayıtlara göre 14 kiinin ölümüne ve 75 kiinin yaralanmasına, ikinci deprem 18 Ağustos tarihinde Ms=6,8 büyüklüğünde olup, 2394 kiinin ölümüne, 1414 kiinin yaralanmasına ve büyük oranda maddi kayba neden olmutur. Özellikle ikinci depremden sonra, depreme kaynaklık eden fay veya faylar hakkında farklı çalımalar yapılmıtır. Fakat bu proje kapsamında yapılan çalıma sonucunda 1966 depremine kaynaklık eden fayın Varto fay zonunun kuzey kolu olan Varto fay segmentinden kaynaklandığı sonucuna varılmıtır. Bölgenin kaya birimi özelliği sebebiyle birçok yerde yüzey çatlağı olarak değerlendirilen yüzey deformasyonu tamamen yanal yayılmanın bir sonucudur. Ayrıca, 1966 depreminin yüzey kırığı oluturamayıının en büyük sebeplerinde biride yüzeyde bulunan ve çok kalın bir örtü niteliği taıyan heyelan sonucunda büyük kütle hareketlerinin gözlendiği volkanik malzemedir.

Bu çalıma kapsamında elde edilen bir diğer önemli sonuç ise, bölgenin önceki çalımalarda belirtildiği gibi tamamen doğrultu atımlı değil, bindirme bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir deformasyonun etkisinde olduğudur. Nitekim palesismoloji çalımaları ve arazi gözlemleri bunu net olarak ortaya koymaktadır.

Yayıklı fayının en son 1966 yılında enerji boalttığı arazi gözlemleri ve yüzey kırığı ile tespit edilmitir. Yapılan paleosismoloji çalımaları neticesinde C14 ya tayini sonucunda yeterli veri sağlanamadığı için bu faydan kaynaklanacak herhangi bir tekrarlanma aralığı öngörülememitir.

Fay karmaıklğı açısından yapılan değerlendirmeye göre inceleme alanında fay izi “iyi tanımlanmıtır”. Đyi tanımlanmı fay izinin bir kısmı, net arazi üzerinde konumlandırılırken, bir kısmı ise heyelanlı veya iri tane boyutuna sahip yamaç molozu ve heyelanların fay izini kısmen örtmesi nedeniyle “tahmini” olarak haritalanmıtır. Bir baka deyile bu kısım “iyi tanımlanmı – geniletilmi” olarak değerlendirilmitir. Haritalanan fayın, ters bileene sahip sağ yanal doğrultu atımlı bir fay olmasından ötürü, tavan blokta “yatay konum belirsizliği” iki kat fazla olarak düünülmütür.

Đyi tanımlanmı olarak fay karmaıklığı tanımı yapılmı ve haritalanmı, hendek çalımalarıyla ve GPS yardımıyla net olarak yeri belirlenmi 1. Kısım için fay sakınım bandının kalınlığı, yatay konum belirsizliğinin iki kat fazla kabul edildiği tavan blokta 30 metre, taban blokta ise 25 metre dir (toplamda 55 metre). Đyi tanımlanmı – geniletilmi olarak fay karmaıklığı tanımı yapılmı ve tahmini olarak haritalanmı, 2. Kısım için fay sakınım bandının kalınlığı, yatay konum belirsizliğinin iki kat fazla kabul edildiği tavan blokta 70 metre, taban blokta ise 45 metre dir (toplamda 115 metre).

Sakınım bandı içinde kalan alan “yerleime uygun olmayan alan” olarak değerlendirilmelidir.

372372

Kaynaklar (Örnek Rapora ait) Agard, P., Omrani, J., Jolivet, L. ve Mouthereau, F., 2005. Convergence history across Zagros (Iran):

constraints from collisional and earlier deformation. International Journal of Earth Sciences (Geol Rundsch), v. 94, pp. 401419.

Akay, E., Erkan, E. ve Ünay, E., 1989. Mu Tersiyer havzasının stratigrafisi: MTA Dergisi, No:109, 5976, Ankara.

Akay, E., Göncüoğlu, M. C. ve Turhan, N., 1988. Mu1133 paftası: MTA Genel Müdürlüğü l :100.000 ölçekli açınsama nitelikli Türkiye jeoloji haritaları serisi, Ankara.

Akku, M. F., 1965. Pasinler (Hasankale) havzasının 1:25 000 ölçekli detay petrol etüdü raporu: MTA Rap., 4037 (yayımlanmamı),Ankara.

Akyüz, S., Sançar, T. ve Zabcı, C., 2010. Karlıova Üçlü Eklemi Civarında Göynük Fayı (Bingöl) ve Varto Fayının (Mu) Morfotektoniği, Fay Geometrisi ve Kayma Hızı. Tübitak Proje No: 109Y160, Đstanbul, 78 sf.

Andreasyan, H., 1970. Ermeni Kaynaklarından Derlenmi Deprem Listesi.Yayımlanmamı, Prof.Dr.H.Soysal Arivi,Đstanbul.

Birgili, ., 1968. Mu bölgesi l :25.000 ölçekli Karaköse J48d3, d4 ve Mu K47b2 paftalarının detay petrol etüdü hakkında rapor: MTA Rap.,4027 (yayımlanmamı), Ankara.

Boore, D. M., Joyner, W. B., & Fumal, T. E. 1997. Equations for estimating horizontal response spectra and peak acceleration from western North American earthquakes: A summary of recent work. Seismological Research Letters, 68(1), 128–153.

Boray, A., 1975. Bitlis dolayının yapısı ve metamorfizması: Türkiye Jeol. Kur. Bült., 18/1, 8184, Ankara.

Bozkurt, E., 2001. Neotectonics of Turkey a synthesis. Geodinamica Acta, 14, 330. Calvi, V. S., 1941. Erdbebenkatalog der Turkei und Einiger Benaehbarter Gebiete.Yayımlanmamı,Rapor

No.276,MTA Enstitüsü,1941, Ankara Dewey, J.F., Hempton, M.R., Kidd, W.S.F., aroğlu, F. and engör, A.M.C., 1986. Shortening of

continental lithosphere; the neotectonics of eastern Anatolia, a young collision zone. Collision Tectonics. Geol. Soc. Sp. Publ, 19: 336.

Emre, Ö., Duman, T. Y., Olgun, ., Özalp, S. ve Elmacı, H., 2012. 1/250.000 ölçekli Türkiye Diri Fay Haritası Serisi, Erzurum (NJ374) Paftası, Seri no:48, MTA, Ankara.

Ergin,K.,Güçlü,U.,Uz,Z., 1967. Türkiye ve civarının Deprem Katoloğu.Đ.T.Ü. Maden Fak.Arz Fiziği Ens.Yayın No.24,Đstanbul

Ergünay, O., 1967. 19 Agustos 1966 Varto deprem raporu : [August 19, 1966 Varto earthquake]. Đmar ve Đskan Bakanlığı, ANKARA, 63 sf.

Göncüoğlu, M.C. ve Turhan, N., 1983. Bitlis metamorfiklerinde yeni ya bulguları: MTA Derg., 95/96, 4448, Ankara.

Innocenti, F., Mazzuoli, R., Pasquare, G., Radicatidi B. F. ve Villari, L., 1976. Evolution of volcanism in the area of interaction between the Arabian, Anatolian and Iranian plates (Lake Van, Eastern Turkey): J. Volcanol. Geotherm, Res., l, 103112.

Karnik,V., 1971. Seismicity of the European Area 2.D.Rediel Publishing Company/Dortrecht, Holland. Kalkan, E. ve Gülkan, P., 2004. Sitedependent spectra derived from groundmotion records in Turkey,

Earthq. Spectra, 4, 1111–1138. McKenzie, D., 1972. Active tectonics of the Mediterranean Region. Geophysical Journal of Royal

Astronomical Society 30, 109–185. Öcal, N. ,1968. Türkiyenin Sismisitesi ve Zelzele Coğrafyası , 18501960 Yılları Đçin Zelzele Kataloğu

Kandilli Rasathanesi Yayınları No:8, Đstanbul. Özçep F., 2012. Türkiye’de Jeofizik: Bilim, Mühendislik ve Eğitim, “TMMOB Jeofizik Mühendisleri

Odası 25. Yıl” Kitabında, Hazırlayan: Senem Dere, TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Yayını, s. 241257.

Özocak, R., 1967. ErzurumHınıs bölgesinde 1:25 000 ölçekli ErzurumJ47d., d4 paftalarının detay petrol etüdü: MTA Enerji Dairesi Arivi, Rap., 73, Ankara.

Öztürk, S., Bayrak, Y., Karslı, H., ve Çınar, H., 2007. Farklı sismik bölgeler dikkate alınarak Türkiye’deki deprem tehlikesi çalımalarında kullanılabilecek homojen deprem kataloğunun hazırlanması. Altıncı Ulusal Mühendisliği Konferansı, 1620 Ekim, 2007, Đstanbul.

373373

aroğlu, F. ve Güner, Y., 1981. Doğu Anadolu'nun jeomorfolojik geliimine etki eden öğeler: Jeomorfoloji, tektonik, volkanizma ilikileri. TJK Bülteni, 24: 3952.

aroğlu, F. ve Güner, Y., 1981. Doğu Anadolu'nun jeomorfolojik geliimine etki eden öğeler: jeomorfoloji, tektonik volkanizma ilikileri: Türkiye Jeol. Kur. Bült.. 24/2, 3950.

aroğlu, F. ve Yılmaz, Y., 1984. Doğu Anadolu'nun Neotektoniği ve ilgili magmatizması: Türkiye Jeol. Kur. lhsan Ketin Simpozyumu özel Sayısı, 149162.

aroğlu, F. ve Yılmaz, Y., 1986. Doğu Anadolu'da neotektonik dönemdeki jeolojik evrim ve havza modelleri. MTA Dergi no:107, sf. 73 – 94, Ankara.

aroğlu, F., 1985. Doğu Anadolu'nun Neotektonik Dönemde Jeolojik ve Yapısal Evrimi. Unpublished PhD Thesis, Đstanbul Üniversitesi, Đstanbul, 240 pp.

engör, A.M.C. and Yılmaz, Y., 1981. Tethyan evolution of Turkey: A plate tectnoic approach. Tectonophysics, 75: 182241

engör, A.M.C., 1980. Türkiye Neotektoniğinin Esasları. Türkiye Jeoloji Kurumu Yayını, 40. engör, A.M.C., Görür, N. and aroğlu, F., 1985. Strike slip faulting and related basin formations in

zones of tectonic escape: Turkey as a case study. In: K.T. Biddle and N. ChristieBlick (Editors), StrikeSlip Faulting and Basin Formation. Society of Economic Paleontologists and Mineralogists, Tulsa, Oklahoma, Special Publication No. 37, pp. 227 – 264.

Tarhan, N., 1991. HınısVartoKarlıova (ErzurumMuBingöl) dolayındaki neojen volkanitlerinin jeolojisi ve petrolojisi. MTA Dergisi 113,4560, 1991

Taman, C., E., 1946. Varto ve Van Depremleri. MTA Dergisi Yıl:1946 Sayı:36, Ankara. Tokel, S., 1965. ErzurumHasankale bölgesi Erzuruml46b ; TortumII46c3 paftalarına ait jeolojik rapor:

MTA Rap., 4118 (yayımlanmamı). Ankara. Tokel, S., 1966. ErzurumMu bölgesi 1:25 000 ölçekli ErzurumJ46c3 c4 paftalarına ait jeolojik rapor:

MTA Rap., 4175 (yayımlanmamı), Ankara. Tutkun, S.Z. ve Hancock, P.L., 1990. Tectonic landforms expressing strain area at the Karliova

continental triple junction (E Turkey). Annales Tectonicae, 4: 182195. Ulusay, R., Tuncay, E., Sönmez, H. and Gökçeoğlu, C., 2004. An attenuation relationship based on

Turkish strong motion data and isoacceleration map of Turkey. Engineering Geology, 74(34), 265291.

Uysal, ., 1988a. ErzurumF32 paftası: MTA Genel Müdürlüğü 1:100 000 ölçekli açınsama nitelikli Türkiye jeoloji haritaları serisi, Ankara.

Wells, D.L. ve Coppersmith, K.J., 1994. New empirical relationships among magnitude, rupture length, rupture width, rupture area, and surface displacement. Bullettin of Seismological Society of America 4, (84), 975– 1002.

Yılmaz, A., Terlemez, I. ve Uysal, ., 1988. Hınıs (Erzurum güneydoğusu) dolaylarının bazı stratigrafik ve tektonik özellikleri: MTA Derg., 108, 3856, Ankara.

Yılmaz, Đ., 1967. HınısVarto bölgesi 1:25 000 ölçekli ErzurumJ47d d4 paftalarının detay petrol etüdü: MTA Rap., 4226 (yayımlanmamı), Ankara.

Yılmaz, O., 1975. Cacas bölgesi (Bitlis masifi) kayaçlarının petrografik ve stratigrafik incelenmesi: Türkiye Jeol. Kur. Bült., 18/1, 3340.

Yılmaz, Y., 1984. Türkiye'nin jeolojik tarihinde magmatik etkinlik ve tektonik evrimle ilikisi: Türkiye Jeol. Kur. Bült., Đhsan Ketin Simpozyumu Özel Sayısı, 6381, Ankara.

Yılmaz, Y., aroğlu, F. ve Güner, Y., 1987. Initiation of the neomagmatism in East Anatolian: Tectonophysics, 134, 177199.

Yücemen, M. S., Öztürk, N. Y., Deniz, A. and Muaz, S. M. H., 2005. “Assessment of Seismic Hazard for Jordan”, Proceedings, The International Earthquake Engineering Conference, Dead Sea, Jordan, Nov., Paper no. 3.

374

375375

8.3 YFT Değerlendirme Çalışmalarında Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Hususlar

Deprem kaynaklı afetleri önlemeye ve risk azaltmaya odaklanma:

Yüzey faylanması tehlikesi gibi afetleri oluşturan doğal olaylar çoğu zaman insan kontrolünün dışında olsa da, zarar görebilirlik genellikle insan aktivitesinin bir sonucudur. Bu yüzden, toplumlar, bu tür risklerle yaşamak için geleneksel yöntemlerini güçlendirmeli ve yeni yöntemler keşfetmeli, afetlerin etkilerini azaltmanın yanı sıra önlemek amacıyla acil eylemleri de hayata geçirmelidirler. Bunlar için yeterli kapasiteler mevcuttur.

Bilim ve mühendislik, yüzey faylanması tehlikesi yüksek bölgeleri belirleyebilmekte, dolayısıyla birçok afet olayında tehlikeyi önceden ve olacağı yerde tahmin etmekte ve insanları, mallarını bu afet olayından korumak için etkin ve inanılır yollar sunabilmektedir.

Kısaca, doğal tehlikeler, doğal afetlere dönüşmek zorunda değildirler. Doğal afet zararlarını azaltma, afet tehlikesi yüksek bölgelerde yapılaşmadan vazgeçmek ya da bu tür alanlara uygun yapı tekniklerini geliştirmeyi içerebilir.

Yüzey faylanması tehlikesi çalışmaları ve sonuçları, tüm dünyada olduğu gibi spekülasyona açık çalışmalar ve sonuçlardır. Bu tür çalışmaların neticesinde, birkaç metrelik mesafelerde bazı alanlara planlama ve yapılaşma izni verilecekken, bazılarına ise yapılaşma izni verilmeyecek, hatta mevcut yapıların yıkılması sonucu ortaya çıkabilecektir. Bu duruma maruz kalacak gerek vatandaşlar gerekse yerel yönetimler, hendekte bir jeoloğun gördüğü fay çizgisini ve yaratacağı tehlikenin boyutlarını bazen göremeyecek ve hissedemeyeceklerdir. Bu durum, deprem kaynaklı afetleri önlemeye ve risk azaltmaya odaklanma çalışmalarında sıkça karşılaşılan bir durum olup, afet konusundaki toplumsal bilinç arttıkça benzer sıkıntılar azalacaktır.

Depremlerin zamanı ve yeri ile ilgili öngörülerde YFT çalışmalarının yeri ve önemi:

Herhangi bir depremin büyüklüğü, yeri ve zamanıyla ilgili öngörülerde bulunan çalışmalar, en az aşağıdaki bilgileri içermelidir:

Hangi fay sistemi, kuşağı, takımı, fay ya da segment(ler)inde olacak? Söz konusu fayda (segment-lerin-de) hangi paleosismolojik çalışma yapılmıştır? Söz konusu

çalışmaları açıklamayı yapan çalışmacı mı yapmıştır? Verilerle ilgili yayının adı ve basım tarihi nedir?

Önceki depremlerle ilgili kayıtlara ulaşılabilmiş midir? Kaç segment de, kaç hendekte, kaç önceki deprem kaydı mevcuttur?

Alınan örneklerden yaş tayini yapılabilmiş midir? Buna göre minimum, maksimum ve ortalama deprem yinelenme aralığı nedir? Söz konusu fay en son hangi tarihte deprem üretmiştir? En son büyük depremden bu yana ne kadar süre geçmiştir? En son depremden sonra geçen süre deprem yinelenme aralığına yakın mıdır? Depremlerde kırılan fay üzerinde ne kadarlık ortalama, maksimum yer değiştirmeler

gözlenmiştir? Oluşabilecek deprem büyüklüğü neye göre hesaplanmıştır? İlgili fay kırığı uzunluğu, yer

değiştirme miktarları nedir? Deprem tahmini çok kısa süreliyse (aylar, haftalar) jeofizik, jeokimyasal, jeodezik kanıtlar

var mıdır?

Anlaşılabileceği üzere YFT değerlendirme çalışmaları yapılmaksızın bu tür öngörülerde bulunmak neredeyse olanaksızdır.

YFT değerlendirmelerini ve sonuçlarını da içeren konularda, afet yönetiminde iletişimin, doğru ve yeterli bilginin önemi:

Yüzey faylanması tehlikesi gibi spesifik ya da deprem gibi daha geniş kapsamlı bir konuda iletişimin – medyanın bilgilendiriciliği rolünü üstlenen, sorgulayan forumlar, toplantılar, yazılı ve görsel yayınlar vb. genellikle, söz konusu alandaki üst düzey uzmanları, sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın

376 376

temsilcilerini bir araya getirir. Bu tür toplantıların ortak konusu ve genellikle de sonucu, bugünkü bilgi çağında, mevcut medyanın, insanları korumaya ve afet yöneticilerinin daha hızlı hareket etmelerine yarayacak bilginin yayılması için etkin bir biçimde kullanılıp kullanılmadığıdır. Aslında bilgi olayında en önemli nokta, afet risklerini azaltmanın farklı safhalarında olduğu gibi “bilgi kullanıcılarının” temel ihtiyaçlarını anlamakla ilgilidir. İletişim kaynaklarında – medyada, afetler ve sonuçları konusunda bilginin oluşumu ve dönüşümü düşünüldüğünde, halk bilinçlendirmelerinin çeşitli safhalarında aşırı bilgi yüklemeleri ya da noksanlıkları gözlenmektedir. Bu durum, örneğin, kamuoyuna, “fayların adedi, nereden geçtikleri, olasılıksal sismik tehlike analizi sonuçları, belirli bir lokasyonda oluşturacakları yer ivmesi, olası magnitüdleri (mümkünse moment)” vb. konularda aşırı yüklemeler ya da nasıl olacağı bir yana “depremlere, afetlere hazırlıklı olmalıyız” gibi söylemlerle eksik bilgilendirmeler şeklinde gerçekleşebilmektedir. Bilginin oluşumu ve yayılması göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda bazı iyileştirmeler yapılabilir. Medyanın kullanımı için, yerbiliminde, deprem / fay terminolojisinde anahtar alanları belirlemek ve afet bilgisinin dağılımı politikaları oluşturmak için rehberler oluşturulabilir. Aksi takdirde, her depremden sonra “arazide basın mensuplarının gözlediği her yarık fay kırığı olarak sunulmaya devam edilecek” ve “Van Depremi” nden sonra olduğu gibi “eski afet konutlarının fay hattı üzerine yapıldığı” iddiaları ve suçlamaları kamuoyunun kafasını karıştırmak için yeterli olacaktır. (“Van’daki 7,2 büyüklüğündeki depremin ardından Erciş'e bağlı Çelebibağ beldesinde derin yarıklar oluştu. 13 yıl önce yapılan afet evlerinin, fay hattı üzerine kurulduğu ortaya çıktı” gibi… Not: Söz konusu yarıklar fay kırığı değil yanal yayılma yani bir çeşit zemin yenilmesi sonucu oluşmuştur ve üzerlerinde açılmayı yaratan genişleme hariç yatay ya da düşey bir hareket yoktur.)

Bir afet olduğunda halkın öncelikle bilmek istediği şunlardır: Kendisinin ve ailesinin hayatını nasıl koruyacak? Acil durumun tipi ve etki alanı nedir? Halkın durumu nedir? Düzgün ve yeterli bilgilendirilmiş medya afet olduğunda; toplumun paniğini azaltabilir, eyleme hazırlayabilir ve gelecek sorunlara karşı uyarabilir. Aslında medyanın desteği bunlarla da sınırlı değildir. Medyanın, afetleri önleme, afet zararlarını ve kayıplarını azaltma, hazırlık, tahmin ve erken uyarı, afet riskinin algılanması, etki ve ihtiyaç analizi, müdahale, iyileştirme çalışmalarında da desteği çok büyüktür.

Yüzey faylanması tehlikesi değerlendirme çalışmaları hangi faylar için yapılmalıdır?

Yüzey faylanması tehlikesi çalışmalarında, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün, “Türkiye Yenilenmiş Diri Fay Haritası” serisi, resmi altlık olarak kullanılmalıdır. Haritalarda “deprem yüzey kırığı” ve “Holosen fayı” olarak sınıflandırılmış faylar öncelikli olarak çalışılması gerekli faylardır. Oluşturulacak ilgili mevzuatta, “yüzey faylanması tehlike araştırması ve sakınım bandı” raporlarının düzenleneceği il, ilçe, belde belediyeleri ve köyler sorumlu kurum / kuruluş tarafından belirlenmeli ve liste halinde verilmelidir. 1/250.000 ölçekli Türkiye Diri Fay haritası bazında fayların her iki tarafında 500’ er metrelik mesafeler içinde kalan yerleşimler bu listede yer almalıdır. Söz konusu mesafe, bu ölçek için yaklaşık 2 milimetrelik bir hata payı anlamına gelir.

Söz konusu çalışmaların öncelikli olarak hangi faylarda yürütülmesi gerektiği ile ilgili daha sınırlandırılmış bir görüşe ihtiyaç duyulursa muhtemel bir cevap öncelikle “doğrultu atımlı faylarda” olacaktır. Ülkemizde yaklaşık son yüzyılda meydana gelen yüzey faylanması oluşturan depremlerin neredeyse tamamı doğrultu atımlı faylarda gerçekleşmiştir. Daha da sınırlandırılmış bir görüş ise, “olası sismik boşluklar bulunan faylar” olacaktır (KAF üzerinde Yedisu sismik boşluğu gibi). Hazırlanacak olası bir Fay Kanunu’nda ya da yönetmeliğinde, daha geniş kapsamlı bir tanım ihtiyacı duyulursa, söz konusu haritalarda “Kuvaterner Fayı” ve “Olası Kuvaterner Fayı / Çizgisellik” olarak belirtilmiş fay sınıfları da, YFT değerlendirmesi gerekli faylar olarak nitelendirilebilir.

“Yenilenmiş diri fay haritasında” bulunmayan bir diri fayın tespit edilmesi durumunda fay ve yakın civarında YFT’nin değerlendirilmesi:

Bir fayın aktif sayılması için geçmiş 11 bin yılda (Holosen) o fay üzerinde sismik bir hareketin gözlemlenmiş olması gerektiği bu kitap içinde birçok kez belirtilmiştir. Bu tanım günümüz gözlem sınırlarının dışındadır. Yani 10 bin yıldan beri olmuş depremleri bilmek için farklı çalışmalar yapılmalıdır.

Bu maksatla yapılan çalışmalara göre; birinci yöntem geçmiş depremlerin yarattığı yüzey kırıklarını haritalamak, bunlar üzerinde paleosismolojik çalışmalar yapmak, bu çalışmalar esnasında, söz konusu kırıklarda eski depremlerden etkilenmiş ve yaşlandırmaya müsait materyaller bulmak, örnekler almak, yaşlandırmak, son deprem tarihini ve deprem yinelenme aralığını bulmak vb. ölçümlere dayanan,

377377

sonuçları genellikle tartışma gerektirmeyen oldukça objektif bir yöntemdir. Diğer bir yöntem ise uzun vadedeki tektonik hareketlerin morfolojide yarattığı değişiklikleri belirlemek ve değerlendirebilmektir. Bu yöntem, çalışma için ayrılan zamana, bütçeye, çalışmacının dikkatine, tecrübesine ve araziden elde edilen verinin kalitesine göre yapılabilecek alternatif yorumlara bağlı olan daha sübjektif bir yöntemdir.

Ayrıca, akademisyen düzeyinde çalışmacılar arasında bile, bir fayın diriliği bir yana türü (doğrultu atımlı mı normal fay mı?) ya da güncel aktivitesi konusunda dahi anlaşmazlıklar çıkabilmektedir. Buna ek olarak, kitap içeriğinde belirtildiği gibi, nadiren de olsa, meydana gelen yüzey kırığı daha önce haritalanmış faya denk gelmeyebilir.

Yenilenmiş diri fay haritalarında yer almayan, literatürde karşılaşılan ya da yapılacak çalışma öncesi belirlenen, tartışmaya açık kanıtlar gösteren fayları görmezden gelmek mantıklı olmayacaktır. Özellikle kritik yapıların inşası sırasında karar vericilerin söz konusu alanlarda hiçbir fay bulunmadığını düşünmeleri yerine sorgulanabilir veriye sahip alanlarda daha ihtiyatlı olmaları, herhangi bir son karar alınmadan önce, daha detaylı çalışmalar yapılması gerekebilir.

Yüzey faylanması (fay kırıkları) hakkında basit gerçekler…

Faylar, birçok depremin sonrasında mitleşmiş hikâyelerde olduğu gibi, deprem esnasında ağızlarını açıp insanları yutmazlar. Bu tür sahneler, kitaplarda ya da filmlerde abartılı olarak sunulabilse de gerçek şu şekildedir: Filmlerdeki ya da kitaplardaki gibi görüntü ve tanımlara yakın oluşumlar sadece deprem esnasında zeminin dinamik tepkisinden kaynaklı olarak sıvılaşma, yanal yayılma gibi olaylar esnasında meydana gelir. Bu olaylar esnasında da; binalarda gözle görülebilir oturmalar, kısmi gömülmeler ya da dışarı itilmeler oluşabilir, yüzeyde oluşan geniş yarıklar (fissürler) içine yeterince genişse araçlar (ve çok şanssız insanlar) düşebilir (kısmen).

Parsel / ada bazında yüzey faylanması tehlikesi değerlendirmesi yapılabilir mi?

Heyelan tehlikesinin değerlendirilmesi çalışmalarında olduğu (olması gerektiği) gibi yüzey faylanması tehlikesini değerlendirmek ve sakınım bandı oluşturmak için yapılan çalışmaların, parsel ve/veya ada bazında yapılması mümkün değildir. Heyelanları çalışırken, söz konusu ada ya da parsel yamacın / şevin ortasında, heyelanın göbeğinde bulunuyor olabilir, dolayısıyla yamacın bütününde bir çalışma yapılmalıdır. Yüzey faylanması tehlikesi çalışmalarında da kısa mesafelerde bir fayın/fay segmentinin davranışını değerlendirmek için yeterli veriler bulunamayabilir. Çalışmalar, segment bazında yürütülmeli, en azından fayın belde / belediye / köy yerleşik alanı sınırları içinde kalan parçası için yapılmalıdır.

Yüzey faylanması tehlikesi ile ilgili mevzuat nasıl olmalıdır?

“Türkiye Fay Yasası” adı altında yeni bir yasal süreç başlatılabilir ve yüzey faylanmasından ileri gelen tehlikeler azaltılabilir. “Aktif fayların etrafındaki planlama ve yapılaşmalarla ilgili esasları düzenleyen bir yönetmelik” hazırlanabilir. Bu Yönetmeliğin amacı, ilgili idarelerce yapılacak/yaptırılacak değişik tip ve amaçlı planların arazi kullanım kararlarında diri (aktif) faylar boyunca Yüzey Faylanması Tehlike Zonu (YFTZ)’nun belirlenebilmesi ve YTFZ boyunca meydana gelebilecek yapısal hasar ve risklerin azaltılması amacıyla sakınım bandı oluşturulması için yapılması gereken araştırma ve uygulamaları tanımlamak ve bunlara ilişkin raporların hazırlanması sürecinde uyulması gereken teknik kurallara ilişkin minimum standartları belirlemektir. Olası mevzuat çalışmalarında, hazırlamış olduğumuz bu kitap, bir “kılavuz” ya da “bilimsel durum raporu” olarak kullanılabilir.

378

379

380

381

382

383

384