Türk Kültüründe Girişimcilik

35

Transcript of Türk Kültüründe Girişimcilik

Dördüncü Bölüm

TÜRK KÜLTÜRÜNDE GİRİŞİMCİLİK

Yrd. Doç. Dr. Yener Pazarcık

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Türk Kültüründe Girişimcilik 81

Giriş

“Türk kültürü girişimci bir kültür müdür?” Bütün mesele bu soruya derinle-

mesine bir analiz yapıldığında başlamaktadır. Soruyu esnafa, tüccara, me-

mura, sanayiciye, ev hanımına, çiftçiye, üniversite mezununa, okuma yazma

bilmeyene, kadına, gence, engelliye, yaşlıya, hangi demografik unsura yönel-

tirseniz yöneltin, muhtemelen, bireysel bir değerleme niteliğinde birbirinden

bağımsız unsurlar barındıran ancak derinliğine inildiğinde ortak bir paydada

toplanan, en azından algı temelinde benzer yanıtlar alınacaktır.

Örneğin, Karadeniz kökenli bir vatandaşa “girişimci misinizdir?” diye sorarsa-

nız bireysel bir değerleme ile “evet” şeklinde bir yanıt almanız kuvvetle muh-

temeldir. Zira kendisi, sürekli yağış alan, tarıma çok da elverişli olmayan, eki-

lebilir ürün sayısının kısıtlı olduğu bir coğrafyada, beşkardeşin ortancası olarak

doğmuştur. 1978 yılında başka çare bulamayarak, yeni bir yaşama başlamak

için risk alarak gurbetin yollarına düşmüş ve soluğu Almanya’da almıştır. Bir-

kaç sene çalıştığı televizyon fabrikasından ayrılarak, gençliğinden, Rize’deki

günlerinden de bildiği kadarıyla Berlin’deki bekâr evine iki sokak ötedeki Türk

mahallesinde bir ekmek fırını açmıştır. Daha sonra Türkiye’deki ailesini de ya-

nına aldırmış ve elbirliği ile çalışarak zamanla işyerini büyütüp pastane haline

getirmiştir. Üstelik gelinen noktada Alman müşterileri de ağırlıktadır... Ona so-

rarsanız “elbette girişimcidir…” Bir boşluk görmüş, yeteneklerini ve cesaretini

risk alarak birleştirmiş, sonuçta kazançlı çıkmıştır. Soru genişletilip, “Peki sizce

Türk insanı girişimci midir?” diye sorulduğunda ise altmış üç senelik ömrü,

yaşadıkları göz önüne gelerek, “yok kardeşim… Bizim millet memur kafalı-

dır… Az da kazansa garanti paraya bakar. Ben hanımı bile fabrikadan ayrılır-

ken zor ikna ettim… Memlekete para gönderemeyeceğimi zannetti…” ceva-

bını almanız muhtemeldir. Yine aynı kişiye “peki çocuklarınızın aynı sizin gibi

yaparak, kendi işlerini kurmalarını ister misiniz?” diye sorulduğunda ise

“Yok… İstemem… Çektiklerimi çekmesinler… Zordur iş açmak, kurmak… al-

dısı, verdisi… Küçük olan hava limanında çalışıyor… Büyüğü ise bankacı el-

hamdülillah…” şeklinde gelen yanıt da sizi şaşırtmamalıdır. Peki, birey olarak

girişimcilikle ilgili bu kadar “kestirilemez” motivasyonlara sahip olmak, nere-

lerden, hangi yaşam kesitlerinden beslenmektedir? İnsanlar neden girişimci ol-

mayı, bir ihtiyaca cevap vermeyi, üretmeyi, takas etmeyi, satmayı ve başkası-

nın emrinde çalışmamayı isterler? Ya da girişimci olmaktan, riske girmekten

ölüm gibi korkar, alabildiğine mesafelenirler? Girişimci olmanın ya da girişim-

ciliği hiç akla bile getirmemenin, toplumsal kökenleri nerelerdedir? Dahası, gi-

rişimciliğin toplumsal kökenleri var mıdır? Bir toplum için genellemeci bir ba-

kış ile “girişimci” ya da “girişimci değil” demek mümkün müdür? Görüldüğü

Türk Kültüründe Girişimcilik 82

üzere bağlam bir toplum, millet, ülke olunca soruların cevapları çok daha zor

ve karmaşık hale gelmektedir.

Konuyu yine birey düzeyine getirirsek, üç kuşak memuriyette çalışmış bir ai-

lenin en genç mensubu, girişimci olmaya tereddütle bakarken, ailesinde hiç

memurluk yapmış kimse olmayan kişi için tek yol girişimci olmak da olabilir.

Ya da tam tersi… Bıkmıştır… Babalarının işlerini ayakta tutmak için verdiği

mücadeleyi gözlemlemiş ve bu durum ona girişimciliği ve hatta “işinin pat-

ronu” olmayı bile olumsuz algılatmıştır. En iyisi garanti maaştır, memuriyet-

tir… Olmadı özel sektör…

Görüldüğü üzere demografik ve kültürel bağlam bireye girişimci tavır sergile-

mesini ya da tamamen mesafeli durması motivasyonunu kolayca verebilir.

Üniversitelerde, akademilerde işletme, ekonomi vb. gibi idari bilimler okuyan

öğrencilere ve eğitim odağı olarak doğrudan girişimcilik gibi bir konuyla bağ-

lantılı olmasa da her öğrenciye girişimciliğin önemi, kariyer yollarında alterna-

tif olma durumunun aktarılması önemlidir. Zira günümüzde devlet, birincil

istihdam kaynağı olmaktan çıkmış, özel sektör de, pek çok nedenden ötürü

genç insanlara cazip gelmeyecek şartlara sahip olabilir. Ancak konu kariyer

olunca başka seçenekler de vardır… Öğrenciye, genç insanlara hem doğrudan

hem de dolaylı olarak teorik, pratik aktarımlarla “girişimci olmak iyidir” anla-

mında yüklemeler yapılmalıdır.

Anlaşılabildiği üzere girişimcilik konusu çetrefilli, çok boyutlu ve literatürde,

sosyal yaşamda hep gündemde olan bir başlık durumundadır. Ülkemizde,

konu üzerindeki tartışma ve soru işaretleri, toplulukçu kültürle, yaşanmışlık-

larla, savaşlarla, yokluklarla, gayrimüslim tebaayla, ekonomik krizlerle, asker

bir millet olmakla, ülkenin komşularıyla, İslam coğrafyası ile ilişkilendirilip,

açıklanmaya çalışılsa da “Türk insanı girişimci midir? Değilse neden?” sorula-

rına olabildiğince açıklayıcı cevaplar vermek, bir sonuca ulaşabilmek zor ancak

oldukça anlamlı ve önemlidir.

Peki, konu en azından tarihsel açıdan nereden itibaren ele alınmalıdır? İki bin

yıllık bilinen Türk tarihinden mi? Anadolu’ya ayak basışımızdan mı? Balkan

Savaşlarından mı? 1950 ve 1980 sonrası liberal politikalardan mı? 1950’lerden

sonra Amerikalılar tarafından desteklenen işletme eğitimi veren okullardan

mı?

Bu çalışma konuyu kronolojik olarak Türk olarak nitelenen, Türkçe konuşan

topluluklar için başlangıç noktası olarak ele alınan Orta Asya döneminden iti-

baren ele almaya çalışacaktır. Zira Türklerin girişimcilik kültürü denildiğinde

Türk Kültüründe Girişimcilik 83

ilk örneklerin buradan verilmesi bilimsellik açısından doğru olanıdır. Ardın-

dan konunun inanç, eğitim, coğrafya, siyaset unsurları ile ilişkisi irdelenecektir.

Ardından yakın tarihe doğru gelinecek ve Anadolu üzerinde kurduğumuz

medeniyetlerde sırasıyla girişimciliğimizin izi sürülecektir. En son olarak da bi-

lim insanlarının, ülkelerin ve özelde Türk insanının girişimcilik düzeyini araş-

tıran çalışmalara atıflar yapılacaktır.

Çalışma özetle, Türkler’de girişimcilik konusunun tarihsel, inançsal ve sosyo-

lojik köklerinin izini sürmeyi ve gelinen noktada, bulunulan yere nasıl ulaşıldı-

ğını sebep ve sonuçlarıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır.

1. Girişimcilik Kültürü

Girişimcilik günümüzde, yaratılan istihdam, elde edilen satış rakamları, biri-

ken sermaye, fethedilen pazarlar, alınan ihaleler ve giderilen ihtiyaçlar vb. üze-

rinden ifade edilse ve ele alınsa da, sosyal bilimlerin genel doğasından ötürü

somut, net bir şekilde tanımlamanın oldukça zor olduğu bir olgudur. Bu duru-

mun sebepleri, farklı disiplinlere dâhil bilim insanlarının olguyu kendi çerçe-

velerinden ele alacak şekilde tanımlamaları ve kavramın ilişkili ama aynı olma-

yan başka kavramlarla karıştırılmasıdır (Marangoz, 2012: 3). Girişimci kav-

ramı, pek çok yazar tarafından, farklı yönleri vurgulanacak şekilde tanımlan-

maya çalışılmıştır. Yönetim teorisyenlerinin çoğu girişimciyi yaratıcı kişi, iş-

letme sahibi veya bir girişimin başındaki yönetici olarak görürken bazı bilim

insanları ise, girişimcinin en temel özelliğinin finansal risk almak olduğuna

vurgu yapan “risk alan kişi” olduğu üzerinde durmuşlardır (Güney, 2008: 55-

56). Bunun yanında girişimci denilince, “lider”, “sermayedar”, “işveren” de

akla gelmektedir (Marangoz, 2012: 4-5). Ve hatta son yıllarda toplumsal ya da

insani sorunlara çözüm bulan sosyal projeleri başlatanlara da başında “sosyal”

da olsa girişimci denilmektedir. Bütün bu farklı bakış açılarının ortak paydası

ise “bir sorunu çözmek, ihtiyacı gidermek” olarak özetlenebilir.

Literatürde, ilk kullanımı Ortaçağ’a, bazılarına göre ise Fransız ordusuna1 da-

yandırılan kavram, Latincede ki “intare” kökeninden gelmekte ve “üstlen-

mek”, “girmek-girişmek”, girişimcilik (Entrepreneurship) olarak Türkçeye

çevrilmektedir. Geçmişte “teşebbüs”, “müteşebbis” ve “müteşebbislik” olarak

kullanılagelen kavram günümüzde “girişim”, “girişimci” ve ”girişimcilik” şek-

linde kullanılır hale gelmiştir. Girişim; bir işi yapmak için harekete geçme, baş-

lama, kalkışma durumu iken, girişimci; ekonomik mal ve/veya hizmet üretmek

için üretim faktörlerini ele geçirip, düzenli bir biçimde bir araya getiren, kar

1 Kavram 17. yüzyılda Fransız askeri terminolojisinde kullanılmıştır

Türk Kültüründe Girişimcilik 84

amacı güden ve girişimlerinin sonucu doğabilecek tüm risklere katlanan kişidir

(Marangoz, 2012: 2-3). Girişimcilik ise emek, sermaye ve doğal kaynakların bir

araya getirilerek üretim sürecinin bir üretim faktörü olarak tasarlanması, ör-

gütlenmesi ve onun tüm riskinin üstlenilmesi eylemidir (tdk.gov.tr).

Kültür, Hofstede’ye göre, “Toplulukları birbirinden farklı kılma, ayırt etme

özelliği”; Taylor’a göre “Bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı bilgi,

inanç, sanat, gelenek ve becerilerin oluşturduğu karmaşık bir bütün”; Özen’e

göre ise “bir kişinin, belirli bir grubun üyesi olmak için bilmesi gereken şeyler”

olarak tanımlanmıştır (Pazarcık, 2010: 15; Özen, 1996: 9). Kültür, yazılı olmasa

da onu paylaşan üyeleri tarafından varlığı çeşitli şekillerde hissedilen bir olgu

durumundadır (Güney, 2008: 210).

Girişimcilik kültürü ise yenilikçiliğin, yaratıcılığın, risk alabilmenin rahatlıkla

kök salıp gelişebildiği, toplumun buna çeşitli yollarla destek verdiği kültüre

denir (Marangoz, 2012: 18). Maltalı düşünür Bono’ya göre girişimcilik kültü-

rünü tanımlayan en iyi ifade “bir şeyi geliştirme tutkusu” dur. Bu tutkuya yol

açan girişimcilik kültürü, girişimciye yeni bir statü kazandıran, başkalarından

istihdam beklemek yerine başkalarına iş imkânı yaratmayı mümkün kılacak

bir mantığı öncelikli kılan değerlerin, tutumların, öğretilerin sosyal olarak ak-

tarılan toplamıdır (Güney, 2008: 213). Kimi kültürlerin dışa açık, özgür, bağım-

sız, kimilerinin ise bağımlı, korumacı ve konforcu kişiliklere alan açan örüntü-

leri, girişimcilik kültürünü de etkileyen girişimcilik-kültür ilişkisine dair

önemli bir noktalardır (Aytaç, 2006: 149)

Bilindiği üzere kültür, ait olduğu toplumun tüm ilişki ve etkileşim süreçlerine,

kurumsal yapılarına sirayet ederek, üyelerinin tüm vaziyet alışlarını, çalışma

ve üretim biçimlerini, yönetim ve örgütlenme tarzlarını güçlü bir şekilde etki-

ler. Girişimcilikle toplumsal kültür arasında yakın bir ilişki olduğunu ileri sü-

ren Morrison, kültürün girişimciliğe dönük tutumları önemli ölçüde belirledi-

ğini öne sürer. Ona göre kültür, girişimciliği başlatan, harekete geçiren mesaj-

lara bünyesinde yer verir. Örneğin demokratik toplumlarda kişisel başarısızlık

ve hataların büyütülmemesi, toleranslı olunması, kişileri denemeye, teşebbüse

geçmeye teşvik eder (Aytaç ve İlhan, 2007: 107).

Girişimcilikte “risk alma, bir yenilik başlatma” gibi eylemler oldukça büyük

önem taşımakta, girişimciliğin olmazsa olmazı olarak görülmektedir. Ancak

bu gibi olgular bazı kültürlerde gayet doğal karşılanıp desteklenirken bazıla-

rında ise popüler olmayan bir noktada bulunmakta ve hatta dil bilimsel olarak

Türk Kültüründe Girişimcilik 85

da olumsuz2 manalara gelebilmektedirler (Marangoz, 2012: 2). Kısacası bazı

toplumlarda yerleşik ve değişken kültür unsurları ile girişimci olmak öğütle-

nip, desteklenirken bazılarında ise tam tersi söz konusu olmaktadır.

2. Türk Kültürü ve Girişimcilik

Girişimcilik özelde kişinin bireysel ve doğuştan yetenekleri, deneyimleri, ha-

yalleri ve eğitimiyle ilgiliyse de, örgüt kültürü ve çevresel faktörlerin de giri-

şimcinin davranış ve kararlarını etkilediği bir gerçektir. Girişimciler, içinde ya-

şadıkları toplumların, sosyal, ekonomik, eğitsel ortamlarının ürünüdürler. Gi-

rişimciliği etkileyen faktörler, kültür ve eğitim, aile ve sosyal çevre, psikolojik

faktörler, yasal, siyasal ve yönetsel faktörler, mali çevre ve din faktörleri olarak

belirtilebilir (Marangoz, 2012: 18). Türklerin hem Orta Asya’da ki varlıkları es-

nasında hem de İslamiyet’le tanışmaları sonrasında diğer İslam ulusları ile

farklı seyreden bir ticari tutum ve davranış kalıpları sergilediklerini söylemek

yanlış olmayacaktır. Bir grup tespite göre, Türk diye ifade edilen, Türkçe konu-

şan toplumun, tarih boyunca dinsel, coğrafi ve devlet geleneği gibi unsurlar-

dan etkilenerek girişimci olmak noktasında geri kaldığı, ya da istenilen noktaya

gelemediği/geç geldiği belirtilmektedir. Bunun bir sonucu olarak da günü-

müzde dahi sermaye birikimi sağlamak noktasında batı toplumları ile ara-

mızda ciddi rakamsal ve büyüklük farklarının ortaya çıktığı vurgulanmakta-

dır. Bu pek yanlış bir tespit de değildir. Zira 2014 verilerine göre, Amerikan

perakende devi Wall-Mart firmasının gelirler büyüklüğünün, ülkemizin en bü-

yük 500 sanayi kuruluşunun toplamının neredeyse üç misli olması, düşündü-

rücü ve sorgulamayı mecbur kılan bir uyarıcıdır3. Türklerin, İslam coğrafyası

ile birlikte benzer bir kaderi yaşayarak, girişimcilik ve kapital oluşturmada gö-

rece geri kalmış olması elbette Türklerin Batı toplumları ile kıyaslanması sonu-

cunda ortaya atılmış bir varsayımdır.

Bu konudaki diğer bir görüşe göre ise Türkler, Anadolu’ya gelerek bu coğraf-

yada yerleşik olan Bizans meslek organizasyonlarına alternatif olarak çeşitli

meslek örgütlenmeleri altında birleşmişlerdir. Bu sivil toplum-meslek birlikleri

organizasyonları ve vakıf medeniyeti oluşturma çalışmalarıyla, başarılı ticari

ve sosyal girişimcilik organizasyonları oluşturmuşlar, bu konuda esasen yetkin

2 Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakıldığında “Risk” sözcüğü ilk sıradaki anlamında “zarara uğrama tehlikesi”

olarak açıklanmaktadır. Bu birazda toplumsal olarak bardağın ne tarafını gördüğümüzle alakalı bir şey olarak

değerlendirilebilir. 3 Bu değerlendirme, İstanbul Sanayi Odası’nın 16 Haziran 2015 tarihli “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuru-

luşu” araştırması ve Forbes dergisinin 2015 yılı “Dünyanın En Büyük 2000 Şirketi” araştırmasının bulgularının

karşılaştırılmasına dayanan 17 Haziran 2015 tarihli ulusal basın haberlerine dayandırılmaktadır. Bkz: Cumhu-

riyet, “500 Büyük Bir Wall-Mart Etmedi, 17 Haziran 2015.

Türk Kültüründe Girişimcilik 86

olduklarını ortaya koymuşlardır. Her iki görüş de kısmen doğruluk payı taşı-

maktadır. Zira bir topluma ya da belirli bir topluluğa “girişimci” denilebilmesi

için tartışmayı ölçülebilir noktalar üzerinden yürütmek gerekmektedir. Dola-

yısıyla bu iki görüş de, ölçülebilir ve ölçülemez tespitleriyle, Türkler ve girişim-

cilik kültürleri hakkında yer yer anlamlı tespitler sunmaktadır.

2.1. Girişimciliği Etkileyen Unsurlar Bakımında Türk Kültürü

Girişimcilik, bireylerin içinde doğdukları, yaşadıkları ve paylaştıkları ortam ve

şartların bir sonucudur. Yukarıda bahsedilen başlıkların her biri, bireyin ya da

toplumun girişimci özelliklerini etkileyen unsurlara işaret etmektedir. Çalış-

manın bu bölümünde Türk toplumunun girişimci özelliklerini etkilediği var-

sayılan faktörlerden bahsedilecektir.

2.1.1. Türklerde Girişimcilik Kültürü ve İnanç Sistemi İlişkisi

İnanç sistemleri ve ekonomik yaşam arasındaki ilişki her dönem bilim insanla-

rının odağındaki bir konu olmuştur. İnanç sistemlerinin toplumları, ekonomik

kalkınma noktasında motive ettiği ya da tam tersi bir sonuç yaratarak geri bı-

raktırdığı şeklindeki varsayımlar, doğu-batı karşılaştırmalarında çoğu bilim in-

sanının aklına ilk gelen ilişki ağı olmuştur. Özellikle Arthur Lewis, Max Weber

gibi bilim insanları, toplumsal düzeyde girişimcilik ya da ticari faaliyetlerdeki

tutum ve davranış farklılıklarının dinsel faktörlerle açıklanabileceğine ilişkin

tezler öne sürmüşler ve tezlerini gerçeklemeye çalışmışlardır. Örneğin Lewis,

Hindistan’daki Müslüman toplulukları inceleyerek, kaderciliği, cesaretlen-

dirme ve yeniliğe karşı muhafazakâr olma gibi eğilimleri olduğunu varsayarak

İslam’ı, ekonomik gelişmeyi engelleyen bir inanç sistemi olarak gördüğünü be-

lirtmiştir (ESI, 2005: 23). Weber’de, Protestan Ahlak ve Kapitalizmin Ruhu adlı

eserinde, inanç sistemleri ve kapitalizmin gelişimi arasında ilişkiler ağı oldu-

ğunu belirterek, özellikle de sermaye sahipleri, işverenler ya da nitelikli eğitimli

çalışanlar arasında Protestan etiğin özelliklerinin daha yaygın olduğunu, Pro-

testan etiğin kapitalin oluşumunu olumlu yönde etkilediğini iddia etmiştir.

Weber bu tezini gerçeklemek için de Protestanların tüm dünyada sermayeden

en yüksek payı almaları, yöneticilikte üst noktalarda bulunmaları vb. gözlem-

lerini inanç sistemiyle açıklamaya çalışmıştır. Ona göre bir ülkenin, tüm kültü-

rünü etkileyen dini iklimi, içinde yaşanılan toplum ve ailede kazanılan ruhsal

özellikler, kişinin meslek seçimi ve tercih edeceği gelecek planlaması vb. un-

surları etkilemektedir. Ona göre Protestanlar, inanışlarının gerektirdiği tutum

ve davranışların bir sonucu olarak daha çok uzmanlık gerektiren mesleki po-

zisyonları ve yönetici kadrolarını doldurmakta, kapitalin biriktiricisi duru-

muna gelmektedirler (Weber, 2008: 29).

Türk Kültüründe Girişimcilik 87

Yine Weber, kapitali ve dolayısıyla girişimciliği etkileyen bir unsur olarak İs-

lam’ı ele almış ve bu konuda oldukça önemli, tartışılan tespitler getirmiştir.

Weber’e göre İslam’ın temelinde olduğunu varsaydığı “askeri güdü” ve “gani-

met beklentisi” gibi olgular, geçmişten günümüze rasyonel toplum yapısına

aykırı durumlar yaratmaktadır. Weber, rasyonel toplumu olumsuz etkileyen

beklentilerin, İslam toplumlarında “serbest pazar”, “rasyonel teknoloji”, “ras-

yonel hukuk”, “özerk şehirler” ve “burjuva sınıfı”nı engellediğini, böylece ka-

pitalizmin oluşmadığına, oluşamadığına vurgu yapmaktadır. Weber ayrıca İs-

lam toplumlarının karakteristik özelliğinin, feodal ahlak nedeniyle şehir haya-

tının ve siyasal istikrarın yokluğu, dini ve keyfi hukukun geçerliliği ve ticarette

eksik olmayan devlet müdahalesi olduğunu belirtmektedir. Böylece İslam’ın

öncelikle girişimciliği, ardından burjuva sınıfını ve sonuç olarak kapitalin oluş-

masını engellediğini belirtmektedir. Özetle Weber, İslam’da “kapitalizmin

ruhu”nun gelişimini engelleyen üç faktörün olduğunu öne sürmüş ve bu fak-

törleri Sufilik4, Savaşçı Ahlakı ve Doğu Despotizmidir5 olarak sınıflamıştır

(Kurt, 2010: 7).

Bunun yanında İslam dininin girişimcilik açısından herhangi bir olumsuz etki-

sinin bulunmadığını ileri sürenler de bulunmaktadır. Bu düşünce sahipleri ise

İslam peygamberi Hz. Muhammed’in, bizzat ticaretle uğraşmış, söz ve davra-

nışlarıyla ticareti ve ticaret yapmayı teşvik etmiş olmasına vurgu yapmaktadır-

lar. Din hiyerarşisi içerisinde en üstteki lider olarak peygamberin ticarete ilişkin

yönlendirmelerinin, inanç sistemini takip edenler üzerindeki etkisinin yok sa-

yılamayacağı kabul edildiğinde, İslam toplumlarında girişimci kültürün isteni-

len seviyede olmamasını inanç sistemiyle açıklamaya çalışmanın doğru olma-

yacağı söylenebilir. İnanç sistemi ile ticari hayat arasındaki ilişki yadsınamasa

da, girişimcilik kültürü sadece dâhil olunan din ile açıklanabilecek kadar basit

bir olgu değildir. Bir sonraki bölümde, Türklerin öne çıkan göçerlikleri, yerle-

şik olmaları ve bu iki tercihin girişimcilik kültürlerine olan etkisi üzerinde du-

rulmuştur.

2.1.2. Türklerde Girişimcilik Kültürü ve Göçerlik/Yerleşiklik İlişkisi

Batı toplumlarında, geleneksel olarak, Türk imgesi göçebe şeklinde kodlanmış

ve İslam’ın kabulünden sonra ise, Arap imgesiyle anılmaya başlamıştır. Ancak,

4 Sufilik, sofuluk olarak da ifade edilen, İslam’ın mistik yüzüdür. Kelime kökü olarak saflaşma anlamına gelen

”safa” kökünden ya da yün elbise giyinme anlamında “Suf” kökünden geldiğine ilişkin görüşler vardır. Sahip

olduğu felsefeden ötürü ticari hayat ve zenginleşme ile çok zıt noktalardadır. Sufilik, mal ve mülke değer ver-

memeyi gerektiren bir felsefedir. 5 Hükmeden, tek bir idari otoriteye sahip yönetme biçiminin doğu toplumlarına mal edilmiş biçimi. Bu anla-

yışta tüm ticari yaşam çok sıkı devlet denetimi altında idi. Bu denetim mekanizması, ithalat ve ihracatı kapsayan tüm alım

ve satımları kapsıyordu. Tüm ticari faaliyetler devletten onay almayı gerektiriyordu (Lewis, 2006: 144).

Türk Kültüründe Girişimcilik 88

Türk’ün göçebeliği ile Arap’ların bedeviliği arasında farklar vardır. Zira göçe-

belik Türk’ün önde gelen yaşam tarzlarından biri olmuş olmakla birlikte tek

yaşam tarzı da olmamıştır. Tarımla uğraşarak yerleşik hale gelmiş çiftçilerin

toplumda hor görülmesi yaşanmamıştır. İlginçtir, yerleşik yaşama geçen Türk-

ler, bu tercihlerini göçerliği sevmedikleri için de yapmamışlardır. Roux buna

sebep olarak Türklerin pragmatik6 bir millet olmalarını öne sürmüştür. Ona

göre Türkler, şartlar gerektirdiğinde, gerekeni yapmak konusunda tereddüt et-

memişlerdir. Göçebelik, yerleşiklik bir yana Roux iddiasını biraz daha ilerlete-

rek eğer Moğol baskısıyla Batıya göç edildiği dönemde yükselen güç İslamiyet

olmasaydı bu noktada bile faydacı davranarak mevcut koşullara kolaylıkla

uyum göstereceklerini iddia etmiştir7. Bununla birlikte yerleşik hale gelmele-

rine rağmen hem yönetici sınıf hem de halkın gündelik yaşam pratiklerinde

göçerlik kültürünün izlerine her zaman rastlanmıştır. Türk yöneticilerin saray-

larını yazlık, kışlık şeklinde ayırmaları, Aynı saray bahçesine dahi birçok köşk

yaptırarak bir çadırdan diğerine gider gibi bunların arasında gezinmeleri, Ana-

dolu’da mevsimsel ve ticari nedenlerle halkın sürekli hareketli olması bu du-

ruma örnek olarak verilebilir (Roux, 2008: 46).

Türklerin yerleşik hayata adapte olmalarının nedenlerinden biri de, tarıma,

toprakla ilgilenmeye de eğilimli bir millet olmalarıdır. Dünyanın en eski ma-

den işleyicilerinin, yontucularının mirasçıları durumundaki Türkler, bu kültür-

leri sayesinde madenci, sanayici, zanaatkâr olmuşlardır. Bumin Kağan’ın, Çin

kağanının kızına talip olması sonrası kağan tarafından reddedilirken arada ge-

çen diyalog dolaylı da olsa Türkler ve demir işleme konusundaki ustalıkları,

madencilikleri hakkında fikir vermektedir. Kızının Türk kağanı tarafından is-

tenmesine öfkelenen Çin kağanı, “Sizler Altay Dağlarında bizim silahlarımızı

imal eden ‘demirci kölelerimiz’ değil misiniz?” diyerek hem Bumin Kağan’ı

reddetmiş, hem de Türkleri bir becerileri konusunda onaylamıştır (Roux, 2008:

47-93).

Türklerin ticari hayatta daha sık görülmeye başlamaları ile Selçuklular dönemi

arasında da ilişki vardır. Türkler çok yavaş biçimde Batı Orta Asya’ya, Mave-

raünnehir’e, Horasan, İran’a ve Suriye’ye yerleşmişlerdir. Bu söz konusu iler-

leme süreci ile devletleşme de beraberinde gelmiştir. Çünkü Türkler ‘de her za-

man belirgin bir örgütlenme yeteneği söz konusu olmuştur. Gittikleri yerlerde

bulunan devletlerden, bürokrasi, iktisat ve medeniyet bakımından bir şeyleri

mutlaka almışlardır. Organize olma konusunda en üstün oldukları alan aske-

6 Faydacı. 7 Roux, Jean Paul, Türklerin Tarihi: Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl, Kabalcı, 5. Basım, İstanbul 2008, ss.244-245.

Türk Kültüründe Girişimcilik 89

riye olmuştur (Ortaylı, 2015: 189). Ancak Anadolu günleri sonrasında karşılaş-

tıkları yeni kültürler, onların ticaret konusundaki faaliyetlerini hızlandırmış,

organize olma yeteneklerini kullanmalarına da imkân tanımıştır.

Türklerin, Selçuklular ile hızlanan ticari yaşamlarında Kervansarayların ayrı

bir önemi vardır. Selçuklular ile birlikte 12. ve 13. yüzyılda Anadolu’da çok yo-

ğun bir kervansaray yoğunlaşması görülmüştür. Roux bu güzel Selçuklu ker-

vansaraylarının olağan dışı bir olguya işaret ettiğini belirtmekte ve bu durumu

Müslüman bir toplumda ticaretin dinden daha önce geldiğini ortaya koyan bir

işaret olarak yorumlamaktadır (2008: 47). Bu analiz aynı dönemde yapılan cami

sayısı ile karşılaştırılarak ortaya konulmuştur.

Kervansarayların Anadolu’da ticarete olan büyük etkisi düşünüldüğünde ne

kadar önemli oldukları daha iyi anlaşılacaktır. Bu dönemlerde ve sonrasında

yapılan onlarca kervansaray, ekonomik yaşamın yürütüldüğü, yoğunlaştığı

coğrafyaya müthiş bir ekonomik refah yaşatacaktır. Bunun yanında, ana kara-

daki ticaretin etkileyeni olarak değerlendirebileceğimiz bu yapılar, Türklerin

denizcilikle buluşması, deniz yoluyla ticaret yapabilmeleri noktasında da

önemli bir faktör olmuştur. Kervansaraylar yoluyla Anadolu’da hareketlenen

ekonomik yaşam, bir sonuç olarak Türkler arasında denizciliğin de başlama-

sını sağlamıştır. Daha öncesinde Hazar denizi ve Aral gölü dışında “büyük su”

görmemiş, yakınında yaşamamış bir toplum olarak Türkler, denizciliği öğren-

mişlerdir. Bu dönemde Alaaddin Keykubat Alaiye’yi (Alanya) fethetmiş ve

şehri ayağa kaldırarak adeta yeniden kurmuş ve Sinop limanı da ıslah edilmiş-

tir. Bu hamlelerle Karadeniz’in ve dolayısıyla Kırım’ın kapıları aralanarak, Ve-

nedik ve Cenevizlilerle aynı denizlerde ticaret yapılmaya başlanmıştır (Ortaylı,

2015: 198).

Tüm toplumlar gibi Türkler de bilinen iki bin yıllık tarihlerinde, yaşadıkları

coğrafyanın, sahip oldukları üretim imkânlarının, yer altı zenginliklerinin, sa-

hip oldukları sınır komşularının, çatışma bölgelerinin vb. unsurlarından etki-

lenmişlerdir. Orta Asya’nın ana vatan olduğu dönemlerde yaşanılan coğrafya-

nın tarıma az elverişli olması, komşular, yaşanılan çatışmalar, toplumsal ha-

yatta ağırlıklı olan unsurlar, Türklerin ticari yaşamlarını, askeri sistemlerini,

ürettikleri ürünleri, yaptıkları ticareti, ilişki kurdukları toplumları, kurdukları

ilişkilerde gösterdikleri tutum ve davranışları her zaman etkilemiştir. Örneğin

yaşanılan coğrafyanın tarıma çok elverişli olmaması, göçer nitelikli topluluklar

olmayı, göçerlik de hayvancılık gibi bir alanda ekonomik yaşamı yoğunlaştır-

mayı beraberinde getirmiştir. Bölgedeki diğer milletler, onların ihtiyaçları, sa-

Türk Kültüründe Girişimcilik 90

vaş tehditleri, ulaşılan coğrafyada karşılaşılan milletler Türklerin Orta Asya dö-

nemlerinin daha çok hayvancılık, demircilik, kürkçülük vb. alanlarda yoğun-

laşmasını sağlamıştır.

Bireyin ya da toplumun yerleşik ya da göçer olması ile girişimcilik arasında bir

ilişki olduğu muhakkaktır. Ancak bu ilişkiyi göçer/yerleşik olmak, hem birey

hem de toplum boyutunda girişimciliği azaltır ya da arttırır şeklinde bir kana-

ate bağlamak da tam açıklayıcı olmayacaktır. Her toplum, ister göçer ister yer-

leşik olsun bulunduğu koşulların gereği, olanakların elverdiği müddetçe giri-

şimci olmak, tükettiğinden fazla üretmek, satmak, satabilmek için uğraşmak

durumunda kalmaktadır. Göçer durumdayken hareketli olmaktan kaynakla-

nır şekilde ticaretin unsurları biraz daha daralıp değişirken, yerleşik olundu-

ğunda da yine imkânlar dâhilinde üretimin, ticaretin unsurları da şartlara göre

değişecektir. Bu, görece farklılık yaratabilecek koşulları, nüfus, komşu ülkeler,

toplumlar ya da muhatap olunanlar, etkisinde kalınan ya da dâhil olunan sa-

vaşlar, ihtiyaçlar, fazlalıklar, doğal kaynaklar vb. pek çok unsur etkileyecektir.

Önemli olan, ekonomik faaliyetlerin, alıp, satmanın, ihtiyaçlara cevap verecek

hamleler yapmanın, üretmenin ya da tüketmenin miktarını ve şiddetini etkile-

yecek bir girişimci kültürün olup olmadığıdır. Girişimcilik kültürü, toplum ta-

rafından desteklenip birey tarafından sürdürülüyorsa, sürekli olarak geliş-

mekte ve hayatın her alanını etkiler olmaktadır. Girişimci kültür üzerinde ku-

rumsal ve toplumsal eğitim unsurlarının etkisi ise tartışılmaz bir gerçekliktir.

Bu bağlamda kurumsal ve toplumsal eğitimin, girişimci yetiştirmede ya da gi-

rişimci kültürü desteklemede ki etkisine bakmak anlamlı olacaktır.

2.1.3. Eğitim Sistemleri ve Girişimcilik Kültürü İlişkisi

Girişimcilerin yetişmesinde ve girişimci bir kültürün oluşmasında toplum ka-

dar, aile ve eğitim kurumları da oldukça önemlidir Bu aslında bireyin sosyali-

zasyonu ile ilgili bir durumdur. İnsan olarak, aileler içinde doğar, eğitim hayatı

ile kurumlarla tanışır ve iş yaşamında bu sosyalizasyon sürecini yaşamaya de-

vam ederiz. Bu süreç esnasında bize öğretilen değer, tutum ve davranışlar ha-

yatın hemen her unsurunu olduğu gibi bireyin girişimci özellikleri ve algısını

da etkiler.

Eğitim konusunda gerçekleştirilmiş çalışmalar, eğitimde, sürekli değişen ve

güncelliğini kısa sürede kaybeden görece önemsiz bilgileri öğretmek yerine, bi-

linmeyenlerin keşfedilmesine, sorgulamaya önem veren eğitim kurumlarında

yetişen çocukların daha yaratıcı ve girişimci olduklarını ortaya çıkarmıştır. Do-

layısıyla, bireyin aldığı eğitimin felsefesi, programı ve kapsamı girişimciliği ve

yaratıcılığı belirleyen bir unsur olmaktadır (Güney, 2008: 222).

Türk Kültüründe Girişimcilik 91

Türkiye eğitime, birçok gelişmiş ülkeye göre çok daha az kaynak ayırmakta ve

bu durum eğitimin niteliksel gelişimini engellemektedir (Ayrangöl ve Tekdere,

2014: 12). Hatta Türkiye, çevresinde bulunan ülkelerden bile daha az eğitim

harcamasında bulunmaktadır. Bilgiye ve yaratıcılığa dayalı yeni ekonominin;

bilgi ekonomisinin kurulabilmesi için sadece temel bilimlerde değil, yönetim,

girişimcilik ve yenilik alalarında da bilgi ve yetenekler kazandıran eğitime ge-

reksinim vardır. Zira Türkiye’de geleceğin girişimci adayı olan İşletme Fakül-

tesi öğrencilerinde gerçekleştirilen araştırmalar, öğrencilerin yaratıcı ve orijinal

olmaktansa; kontrollü, mantıklı ve güvenilir kişiler olmayı tercih ettiklerini

göstermiştir (Güney, 2008: 223). Elbette bu meziyetler de olumsuz özellikler de-

ğildir ancak girişimci olmak konusunda çok da yardımcı olabilecek, aranan

meziyetler olmadıkları da muhakkaktır. Yeni ekonominin, internet çağının ge-

rektirdiği girişimci bireyde aranan esas özellik, yaratıcı ve yenilikçi olmaktır.

Birey bu meziyetlere sahip hale getirilemezse kendi işini kurmuş, yenilik ve

yaratıcı faaliyetler göstermiş bireylere rastlamak kolay olmayacaktır. Sonuç

olarak yeni ekonominin temel yapı taşı işletmeler değil bireylerdir (Akdemir,

2009: 79-80).

Özellikle, işletme eğitimi alan bireylerin birinci derecede girişimci olmayı he-

deflemeleri gerekmektedir. Kuşkusuz, küresel bir işletmede yönetici pozisyo-

nuna gelmek de önemlidir. Ancak, işletme kurup, kurduğu işletmenin girişim-

cisi, yöneticisi olmanın sağladığı imtiyaz çok daha anlamlıdır. Çünkü bir iş-

letme kurmak, özgün işlere imza atmak, daha çok para kazanma ve çeşitli kay-

naklara nüfuz etme olanağını da beraberinde getirebilecektir. Birey için daha

esnek, mobilize ve prestijli bir yaşam olanağı artacaktır. Bu sebeple eğitim alan

bireylerin girişimcilik farkındalıklarının arttırılmasına yönelik eğitim planla-

malarının yapılması çok önemlidir (Akdemir, 2009: 24-25).

Toplumun eğitiminde, sosyalizasyonunda okulların yanı sıra halk arasında,

edebiyatta, şarkılarda yer bulan sözlü kültür unsurları da önemli bir yer tut-

maktadır. Zira kültür sadece yazılı unsurlarla, eğitimle taşınan bir olgu değil-

dir. Kültürün taşınmasında eğitim sistemlerinin yanısıra, aile ve içinde yaşanı-

lan, çalışılan toplumun da çok büyük sosyalizasyon etkisi vardır. Bu nedenle,

“Kültürün dil vasıtasıyla taşınan kısmı da girişimcilik kültürü üzerinde etkili-

dir” demek yanlış olmayacaktır. Ya da tersten bakılarak atasözleri ve deyimler

kültürümüzü de, girişimcilik kültürümüzü etkilediği söylenebilir. Bu bağ-

lamda, Türkçe’de geçen atasözleri ve deyimlere bakmak yerinde olacaktır.

Türk Kültüründe Girişimcilik 92

Türk dili bağlamında Esen ve Yılmaz (2011) tarafından gerçekleştirilmiş bir

araştırma, Türk girişimciliği ve dil ilişkisine dair önemli çıkarımlar yapabil-

meyi mümkün kılacak çarpıcı tespitler ortaya koymaktadır. Araştırmacılar,

Türkçe içinde var olan ve girişimciliği teşvik eden, olumsuz bakan ve girişim-

ciliğe nötr/yansız yaklaşan atasözlerini tespit etmişlerdir. Çalışma sonucunda,

girişimci kültürü teşvik eder tarzdaki atasözü ve deyimler bu üçlü sınıflama

bağlamında analiz edilmiştir. Çalışmaya göre, Türkçede 171 atasözü ve deyim,

girişimcilik konusunda olumlu olarak kabul edilebilecek mesajlar vermektedir.

Bu olumlu mesaj veren 171 atasözü ve deyim araştırmacılar tarafından şu ana

başlıklarda toplanmıştır (Esen ve Yılmaz, 2011: 254).

Çalışmak iyidir,

Zenginlik para iyidir,

Fırsatları değerlendirmek gerekir,

Çalışma hayatında kar da zarar da olabilir,

Hazırı tüketmeye dağ dayanmaz,

Hareket berekettir,

Tembellik iyi değildir,

Sürekli çalışmak iyidir,

Çalışan karşılığını alır,

İş bilmek iyidir.

Araştırmacılar, girişimcilik konusuna direnç gösteren ifadeler içeren toplam

127 atasözü ve deyimi ise şu başlıklarda toplamışlardır (Esen ve Yılmaz, 2011:

255).

Aza kanaat etmek gerekir,

Fazla çalışmak iyi değildir,

Kadere razı olmak gerekir,

Az iyidir,

Çok mala haram karışır,

Haline şükretmek gerekir,

Çok hırs iyi değildir,

Takdir ne ise o olur,

İnsanın gözü doymaz,

Herkesin rızkı bellidir,

Fazla mal insanı düşman sahibi yapar.

Aynı araştırmaya göre, girişimcilik konusuna nötr/yansız kalan 43 atasözü ve

deyim tespit edilmiştir (Esen ve Yılmaz, 2011: 252). Araştırma bulgularına göre

tespit edilen 10730 atasözü ve deyim içerisinde toplam 341 atasözü ve deyimin,

girişimcilik konusuyla ilişkili olması ve olumlu mesaj içerenlerin bunlar için-

deki oranı %50,15’dir. Bu sonuç ise Türk kültürü içindeki girişimcilik ve ticari

Türk Kültüründe Girişimcilik 93

yaşama ilişkin kafalardaki soru işaretlerine belirli düzeyde cevap verir nitelikte

olması nedeniyle anlamlıdır.

2.2. Kültür Araştırmaları ve Türk Girişimciliği İlişkisi

Amerikalılar, 1970 sonrasında rekabetle tanışıp, Japonya fenomeni ile dünya

ticaret pastasını bölüşmeye başladıktan sonra dünya’daki “kültürleri anlaya-

bilmek” için çalışmalara başlamışlardır. Bu çalışmaların amacı, “üretimi, yö-

netmeyi, girişimciliği ve pek çok şeyi onlar gibi yapmayan, farklı çözümlerle

sonuca giden ülkelerin bunu nasıl yaptıklarını anlamak” olmuştur. Bu çalışma-

larla uzun yıllar rekabet olmayan bir piyasayı yöneten Amerikalılar, “diğerle-

rinin” nasıl başardıklarını anlamaya çalışmışlardır. Bu süreç sonrasında, diğer

ülkeler ve kültürleri anlamaya odaklanmış çok sayıda bilimsel araştırma ger-

çekleştirilmiştir. Çalışmalar, kültürel bağlamda olmak üzere direkt olarak giri-

şimcilik algısı vb. ölçmenin yanı sıra, çeşitli boyutlar üzerinden toplumların,

kültürleri ve girişimci özelliklerini belirlemeye yönelik şekilde de tasarlanmış-

tır.

Çalışmalar, Trompenaars, Turner, Schwartz gibi bilim insanları tarafından ger-

çekleştirilmişse de, en çok bilinenlerin başında Geert Hofstede’nin çalışması

gelmektedir. Hofstede, çalışmasını güç mesafesi, belirsizlikten kaçınma, birey-

cilik-toplulukçuluk, erillik-dişil toplum ve uzun-kısa dönem oryantasyonu bo-

yutları üzerinden yürütmüştür. Şimdi çalışmada Türk girişimciliğini bu boyut-

lar üzerinden ele almaya, anlamaya çalışacağız.

Toplumlar başarı güdüsü açısından ele alındığında, ”yüksek başarı güdüsü”

ne sahip toplumların girişimcilik kültürü açısından daha avantajlı oldukları

söylenebilir. Mesela Amerikan toplumunda desteklenen ve önemsenen bir de-

ğer olan “başarma isteği/tutkusu”, bu ülkede girişimciliğin gelişmesinde

önemli rol oynamıştır (Aytaç ve İlhan, 2007: 111). Bir toplumda bireyin kendi

işine sahip olmasına, kişinin başarı elde etmesine ve sermaye biriktirmesine

önem veriliyorsa o kültürde başarı güdüsü yüksektir ve girişimcilik desteklen-

mektedir (Cansız, 2013: 23).

Amerikalılar, bireyi, bir işletmenin temel birimi ve başarısının kaynağı olarak

kabul ederler. Bireyin “kendi kararını vermesine”, “istediği gibi davranma-

sına” özen gösterirler ve dış faktörlerin gereğinden fazla etkisinde kalmaktan

kaçınırlar (Hampden-Turner ve Trompenaars, 1995: 41). Amerikalılar başarı

güdüsünü bireysel olarak ele alıp, bireyci davranışlar sergilerken, Japonya’da

ise, topluluk yönelişli bir başarı güdüsü ön plandadır (Aytaç ve İlhan, 2007: 111;

Sargut, 2001: 96). Bunun yanında, McCelland, Türk yetişkinlerin, Amerikalılara

Türk Kültüründe Girişimcilik 94

göre daha düşük bir oranda başarı güdüsüne sahip olduklarını tespit etmiştir

(McCelland, 1953; 1961). Bu sonuç önemlidir zira araştırmalar, bu güdünün

yüksek ya da düşük olmasını girişimcilikle ilişkilendirerek yorumlamaktadır.

Ülkemizi ve insanımızı bu bağlamda ele alırsak, zengin olmak, kişinim kendi

işini kurması ve sermaye biriktirmesi son yıllara kadar çok arzulansa da top-

lum tarafından çok da olumlu algılanan durumlar olmamıştır. Zenginliğin faz-

lasında, aşırı hırslı olmakta, bireyin yüksek başarıya odaklanmasında hep bir

sorun görülmüştür. Ancak son yıllarda görece artan bireycilik ile girişimcilik

kültürümüz de “başarı güdüsü” bağlamında değişime uğramaya başlamıştır.

Geçmişte atasözlerine de yansıyan “çok paranın haramsız olmayacağı” inancı

günümüzde daha az sorgulanır bir noktaya gelmeye başlamıştır. Günümüzde,

“başarılı olmak için her şeyi yapabilmeyi mubah kılan” değerler kabul görür

olmuştur.

Güç mesafesi boyutu açısından ise, Türk toplumu, örgütsel güç mesafesinin

fazla olduğu kültürler arasındadır. Güç mesafesi, belirlenimciliğe benzer bir

kabullenmeyi gerektirmektedir. Buna göre bireyler, insanlar arasındaki güç da-

ğılımdaki farklılıkları kolayca kabullenmekte ya da buna direnç göstermekte-

dirler. Güç mesafesinin çok olduğu toplumlarda unvanlar, statüler ve biçimsel-

lik büyük önem taşır. Türk toplumunda makam ve unvanların önemli olması,

esnek olmayan hiyerarşik yapılar, yönetimin otoriterleşme eğilimlerinin arka-

sında kültürel olarak güç mesafesinin fazlalığı yatmaktadır (Sargut, 2001: 229-

230). Trompenaars araştırmasında Türkiye’yi, örgütlerin hiyerarşik yapısını

ifade eden örgüt hiyerarşi üçgeni metaforunda da en dik üçgen, dolayısıyla da

en yüksek hiyerarşiyi ifade eden ülke olarak tespit etmiştir. Türkiye’yi Pakistan

ve Venezüella izlemektedir (Trompenaars, 1994: 159). Bir toplumda güce sahip

olanların sahip olduğu gücü kabullenme eğilimi doğrudan girişimci kültüre

olumsuz etki yapabilir. Zira birey çalışarak aradaki güç farkını tolare etme yo-

lunu tercih etmezse ondan girişimci hamleler beklemek de imkânsızdır. Giri-

şimcilik biraz da mevcut şartları kabullenmemeyi, değiştirmeyi gerektirir.

Güven duygusunun, yüksek ya da düşük olmasının da ekonomik büyüme ve

toplumsal işbirliği sürecini etkileyebileceği düşünülmektedir. Bazı kültürlerde

birbirileriyle ilişkisi olmayan bireyler arasında dahi güven duygusu gelişmiş-

ken, bazı kültürlerde bir insana güvenebilmek için onunla olan tanışıklık dü-

zeyi bir koşut olmakta, bir insanı tanımadan güvenebilmek mümkün olma-

maktadır. Yüksek güvenli toplumlar sermaye açısından daha zengindir. Zira

toplumsal sermaye güven toplumlarında daha yüksektir. Türkiye’de gerçek

anlamda anonim şirket yapılarının oluşturulamamasının ve sermaye piyasala-

Türk Kültüründe Girişimcilik 95

rına ilişkin gecikmelerin arkasında önemli ölçüde düşük güven duygusu ol-

duğu düşünülmektedir. Yasal anlamda adı anonim şirket olan birçok özel ku-

ruluşun, gerçekte şahıs ya da aile şirketi olmasının ve bu yüzden yeterince bü-

yüyememelerinin arkasındaki sebep, güven sorunudur (Sargut, 2001: 146-147).

İşletmeler bağlamında, güven eksikliği nedeniyle doğru örgüt yapılarımı oluş-

turamamak sermaye bakımından hiçbir zaman istenilen noktaya gelineme-

mesi demektir. Ülkemizde, neredeyse tamamı aile işletmesi olan şirketler, top-

lumsal güven eksikliğinin bir sonucu olarak borsaya, hissedarlara açılama-

makta ve gerekli sermaye büyüklüğüne öz sermaye ile ulaşamamaktadırlar.

Bunun sonucu olarak da ülkemizin en büyük 500 sanayi kuruluşunun gelirler

toplamı tek bir Amerikan perakende işletmesi olan Wall-Mart’ın üçte biri bü-

yüklüğüne ulaşamamaktadır.

Ele alınması gereken diğer bir boyut ise, toplumların dar ya da geniş bağlamlı

olmalardır. Dar bağlamlı toplumlarda dil, kullanım biçimi olarak amaca dö-

nüktür. Kişi ne istediğini somut bir biçimde karşısındakilere iletir. Geniş bağ-

lamda ise, kişiler söylemek istediklerinin önemli bir bölümünü saklı/örtülü tu-

tarlar. Hofstede’nin bireycilik ve ortaklaşa davranışçılık boyutlarının da dar ve

geniş bağlam boyutlarıyla örtüştüğü görülmektedir. Bu çerçeve içerisinde araş-

tırmalarda ortaklaşa davranışçı olarak kodlanan Türkiye’nin diğer araştırma-

larda da geniş bağlamlı bir kültürel ortama sahip olduğunun tespit edilmesi

sonuçları örtüştürmektedir (Sargut, 2001: 149).

Türk insanının Hofstede’nin kültürel boyutlarından olan dişil ve eril kültürler-

den hangisi kapsamında olduğu da yine girişimcilik açısından anlamlıdır.

Hofstede’nin çalışmasında Türkiye, İran, Tayland, Tayvan, İsrail, Fransa, İs-

panya vb. gibi ülkelerle birlikte dişil karakterli ülkeler grubundadır. Bu boyut-

lara göre; eğer bir toplumda girişimcilik, para elde etme ve materyalist eğilim-

ler egemen değerler olarak ön plana çıkıyorsa ve insanın değeri görece az ise,

eril kültürün hâkim olduğu söylenebilir. Dişil toplumların göstergesiyse, in-

sanlar arası ilişkilere ve insana verilen önem, yaşamın genel niteliğini önde tut-

mak olarak özetlenebilir (Hofstede, 2001: 334; Sargut, 2001: 175-176). İlk duyul-

duğunda, Türk toplumunun eril bir toplum olması mantığa daha uygun gelse

de, dişil ve eril olarak sınıflanan kültürlerin özellikleri açısından bakıldığında

araştırmalardan elde edilen sonuçlara katılmamak elde değildir.

Yine Hofstede’nin kültür boyutlarından olan belirsizlikten kaçınma düzeyi bo-

yutuna göre ise, Türk insanı önemli ölçüde belirsizlikten kaçınma eğiliminde-

dir. Örneğin, ülkemizde yaygın bir uygulama olan ya da pek çok insanın kari-

Türk Kültüründe Girişimcilik 96

yerleri açısından arzuladıkları “yaşam boyu istihdam” konusunun, belirsizlik-

ten kaçınma eğiliminin doğal bir sonucu olduğu belirtilmektedir. Bu noktada,

Japonya, Yunanistan, Kore, Portekiz gibi ülkeler de belirsizlik karşısında düşük

toleransa sahiptirler (Hofstede, 2001: 334; Sargut, 2001: 183-184). Ülkemizde de

hemen her yaş grubunda herkesin hayali aynı kurumda çalışıp, emekli olmak

şeklindedir. Belirsizlik insanımızı çok rahatsız etmekte, girişimci olarak risk al-

masını zorlaştırmaktadır. Görece daha az girişimci bir kültür olmamızda belir-

sizlikten kaçınma, kendimizi garantiye alma yönümüz ağır basmış olabilir.

Türk toplumu bireycilik, ortaklaşa davranışçılık (toplulukçuluk) açısından or-

taklaşa davranışı önde tutan bir kültür olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye

bu grupta Brezilya, Japonya, Yunanistan gibi ülkelerle aynı grupta yer almak-

tadır (Hofstede, 2001: 217). Türk toplumundaki hemşerilik ve adam kayırma,

ortaklaşa davranışçı kültürün bir sonucu olarak düşünülmektedir. Ortaklaşa

davranışçı kişi diğer grup üyelerine kendisini bağımlı hissederken, bireyci kişi

daha bağımsız bir tavır sergilemektedir. Bireyci kişinin amaçları üyesi olduğu

grubun amaçlarından farklılaşırken, ortaklaşa davranışçı kişi amaçlarını gru-

bun amaçlarına uyumlamaktadır. Bireyci kişi toplumsal davranışını kişisel ge-

reksinimine, algıladığı haklarına göre belirlerken, ortaklaşa davranışçı kişi

grup normlarına, görev ve sorumluluklarına göre davranmaktadır (Sargut,

2001: 185-187).

Bu boyutlar değerlendirildiğinde Türk toplumu genelde, toplulukçuluğun

daha ön planda olduğu, bireyciliğin yakın tarihe kadar gelişmediği, kişisel ola-

rak ön plana çıkmanın zayıf kaldığı, hiyerarşiye alışkın ve dolayısıyla da giri-

şimciliğin, risk almanın, yaratıcı olmanın biraz yavaş kaldığı bir kültürel doku

içermektedir.

3. Tarihsel Bağlam ve Girişimci Kültürü İlişkisi

Çalışmanın bu kısmında Türkler ve girişimcilik özelliklerine, kültürlerine iliş-

kin tarihsel bir bakış elde edilmeye, Türk girişimcilik kültürünün özellikleri,

aşamaları, önemli kurumları, sıkıntıları tarihsel bir kronoloji ile ele alınmaya

çalışılmıştır.

3.1. Anadolu Öncesi Türklerde Girişimcilik Kültürü

Anadolu öncesi Türkler hakkında girişimcilik temelli incelemeleri yaparken

süreci en az iki bin yıllık bir zamana yaymak gerekmektedir. Zira bu alanda

belirli bir sınıflama yapılmadan toplum bağlamındaki girift ilişkileri mantık

bağlamında gösterebilmek çok kolay olmayacaktır. Bu sebeple, Türkler ve gi-

Türk Kültüründe Girişimcilik 97

rişimcilik kültürlerini temelde iki ana başlık altında sınıflamak yerindedir: İs-

lam öncesi, Orta Asya’da geçen dönemler ve göçler nedeniyle dümenin Ba-

tıya kırıldığı Anadolu’da geçen ve İslam ile tanışılan dönemler.

Eski Türk devletlerinde ve topluluklarında ekonomik hayat, ticaret, büyük

ölçüde “değiş tokuş” esasına dayanıyordu. Türklerin değiş tokuş için en çok

kullandıkları mal at idi. Türkler yaptıkları ticarette para da kullanmaktaydı-

lar. Özellikle Bizans, Çin ve İran gibi komşu ülkelerden vergi, haraç ve savaş

tazminatı adı altında sağladıkları paralarla ihtiyaçları olan malları satın al-

maktaydılar. Eski Türk ekonomisi hayvancılığa dayanıyordu. Bundan do-

layı, Türklerin ihraç ettikleri mallar arasında canlı hayvan ve hayvan ürünleri

baş sırayı alıyordu. Mesela Hun Türkleri, ms. 52 yılında Çin’e çok miktarda

sığır sevk etmiş, bu malları Çin pazarlarında satmış, ticaret yapmışlardır. Ay-

rıca bu dönemlerde Türkler sadece Çin ile değil, yeni yeni temas kurulan İs-

lam toplumları ile de ticari ilişkiler kurmuşlardır. Özellikle Oğuz, Bulgar, Ha-

zar, Karluk, Kırgız, Kimek ve Uygur Türklerinin İslam ülkelerinde kürk ve

hayvan ticareti yaptıkları bilinmektedir. Tarihi kayıtlara göre, Türklerin üret-

tiği ihtiyaç fazlası mallar arasında demir ve madeni eşyaların da bulunduğu

anlaşılmaktadır. Özellikle Göktürkler, Altay dağlarının eteklerinde demir ve

silah üretip, Çin ile ipek ve başka eşya ticareti yaparak, kısa sürede güçlü bir

kavim haline gelmişlerdir. Göktürkler işlenmemiş demir ticareti de yapmış-

lardır. Hatta ellerindeki demiri satmak için önlerine çıkan her fırsatı da de-

ğerlendirmişlerdir. Mesela, Bizans elçilik heyeti Batı Göktürklerin merkezini

ziyaret ettiğinde, Göktürk demir tüccarları ellerindeki demiri Bizans elçile-

rine satabilmek için onların etrafını çevirerek bu hususta anlaşma yapmak is-

temişlerdir (Koca, 2002: 28-30). Görüldüğü üzere Orta Asya Türklerinde tica-

ret, üretmek, ihtiyaçtan fazlasını satmak çok önemli bir noktayı oluşturmuş-

tur. Bilge Kağan, Orhun Yazıtlarında, Türk milletinin Ötüken topraklarında

oturup, ticaretle uğraştığı ve tarihi olaylardan ders alıp birlik beraberlik

içinde yaşadığı takdirde güçlü devlet kuracağını ve kimsenin de onu yok et-

meye gücünün yetmeyeceğini” belirtmiştir. Yazıtta geçen ifadenin günümüz

Türkçesine çevirisi şöyledir (Alyılmaz, 2002: 1389-1390):

“(Ey) Türk milleti (Kutsal) Ötüken topraklarında oturup, buradan kervanlar

gönderirsen (ticaretle uğraşırsan) hiçbir sıkıntın olmayacak. Ötüken Or-

manı’nda oturursan sonsuza kadar devlet sahibi olarak hükmedeceksin.”

İslam toplumlarıyla ilk tanışılan, Anadolu’yu yurt edinmeden önceki dö-

nemde, girişimcilik ve ekonomik yaşama bakış açısından önemli gelişmeler

Türk Kültüründe Girişimcilik 98

olmuştur. Bu nedenle, Türklerin girişimcilik bağlamında beslendikleri varsa-

yılan inanış ve olgulardan da bahsetmek yerinde olacaktır. Daha çok Ana-

dolu Türklüğü dönemine ilişkin bir terim olan Ahilik olgusunun da kaynağı

sayılan Fütüvvetcilik, 10. yüzyılda bir teşkilatlanma olarak ortaya çıkmaya

başlamıştır. Fütüvvet, Arapça kökenli bir kelimedir (Ekinci, 1989: 13) ve genç,

yiğit, cömert anlamlarına gelmektedir. Terim olarak nefse hâkim olmak, kö-

tülük yapmamak, iyilikseverlik, cömertlik gibi manalara gelmektedir (Hızlı,

2011: 17). Orta çağ döneminde İslam devletlerinde tasavvuf ve özellikle Me-

lamilik8 ilkelerine dayanan mesleki ve toplumsal örgütlenmedir (Köksal,

2007: 102). Fütüvvetcilik, halkı, nefsine tercih etmek ve halkın hizmetine ön-

celik tanımak gibi anlayışların Ahilik öncesinde, esnaf organizasyonu haline

dönüşmüş şekline denir. Fütüvvet organizasyonun üyeleri üç temel gruba

ayrılmışlardır: Kavli, Seyfi ve Şurubi. Kavli grubu sanatkârlardan, Seyfi

grubu askerlerden, Şurubi grubu ise bunlar dışında kalanlardan oluşmuştur.

Ahilik temelde meslek dalları esasına göre bir örgütlenme iken Fütüvvetcilik,

mesleki ve ahlaki bir organizasyon olmanın biraz daha ötesinde unsurları ba-

rındırmıştır (Ekinci, 1989: 14). Görüldüğü üzere Ahilik öncesi İslam coğrafya-

sında Fütüvvetcilik hâkim unsur olmuştur.

Anadolu öncesi Türklerde Ahilik benzeri organizasyonlar olduğunu iddia

eden bilim insanları da vardır. Fütüvvet ve Lonca örgütünden etkilenmek bir

yana, Ahiliğin kaynağının Orta Asya’ya kadar gittiğini söyleyen Çağatay9,

tezine Türklerin İslam öncesi dönemlerden beri, sanat, ticaret ve çeşitli mes-

lek alanlarında büyük gelişmeler gösterdiklerini belirtmiş, hatta ünlü Rus bil-

gini W. Barthold’un tespitlerini referans göstermiştir. Barthold tezini, ticari

hayatta günümüzün para yerine geçen önemli enstrümanları olan “çek” ve

“bono”nun ilk defa Orta Asya’da Uygur Türkleri tarafından kullanıldığını

gösteren belgelere (Köksal, 2008: 61;Roux, 2008: 47) ve kelimenin Türkçe “çek-

mek” fiilinden geldiği gibi dayanaklarla öteden beri ticari hayatın içinde olan

Türklerin bu kurumu kurmuş olmalarının gayet doğal olduğu görüşüne da-

yandırmaktadır (Köksal, 2008: 61).

3.2.Selçuklu ve Osmanlı’da Girişimcilik Kültürü

Selçuklu ve Osmanlı’nın Türk tarihi açısından ayrı bir evre olarak ele alınma-

sının sebebi daha çok Anadolu merkezli olmaları ve her iki devletin de İslam

8 İbadetini gizleyip günahlarını açığa vurmak, iddia sahibi olmamak, nefsine hâkim olmak, her türlü riya ve

kendini beğenmişlikten şiddetle sakınmak, giyim ve kuşamda işaret olsun diye özel bir kıyafet kullanmamak

yoluyla kişinin arınacağına ve doğru yolu bulacağına dair inanış. 9 Çağatay, Neşet, Ahlakla Sanatın Bütünleştiği Türk Kurumu Ahilik Nedir?, TESK Yayınları, Ankara –Tarihsiz.

Türk Kültüründe Girişimcilik 99

ile tanışma sonrasını içeriyor olmasıdır. Bu dönem ile ilgili olarak tarih kitap-

larına bakıldığında başlangıcından itibaren ekonomik hayatın, yerleşik hale

geçmiş olmanın da bir sonucu olarak hep mesleklerle açıklanmaya çalışıldığı

görülecektir. Elbette tarihsel süreçte girişimcilik kültürü ile ilgili bir metin

oluşturmak gerekince, konunun ilgili tarihsel dönemdeki meslekler üzerin-

den anlatılmasından daha doğal bir yöntem de yoktur. Zira yazılı tarihte en

ulaşılabilir ikincil veri grubu meslek örgütlenmelerinin kayıtları ile devletin

aldığı vergi ile ilgili tutulan arşivlerdir. Anadolu Selçukluları döneminde

Anadolu’ya bakıldığında belli başlı meslekler ya da zanaatler dikkat çekmek-

tedir. Bunlara örnek vermek gerekirse; pirinç üretimi, devecilik, kayıkçılık,

cambazlık, hokkabazlık, denizcilik, demircilik gibi meslekler sayılabilir (Or-

taylı, 2015: 187). Türkiye’de10 o dönem, hemen her erkek kabul gören bir çeşit

meslekle meşguldü. En varlıklı kesimler arasında bile yaşamını tamamen ça-

lışmaksızın geçiren çok az kişi bulunurdu. Bir meslek icra etmek o kadar

saygı değer görülürdü ki, tüm Osmanlı sultanları bir zanaat öğrenmekle yü-

kümlülerdi. Örneğin, I. Mehmet yay ve kiriş ustası, II. Mehmet iyi bir bahçı-

van, I. Selim ve I. Süleyman ise kuyumcuydu. Bu dönemde aslında meslekle-

rin listesi sonsuzdu ve ihtiyacı olan herkes için bir iş mevcuttu. Ancak lonca-

lar11 tarafından uygulanan kısıtlamalar nedeniyle çok az hareketlilik vardı.

Osmanlı Türkiye’sinin her yerinde birey, öncelik sırasına göre, loncasına, di-

nine ve sultana, yani devlete bağlıydı (Lewis, 2006: 143-147).

Elbette Türklerin Anadolu sonrası mesleklerinden bahsedince bu mesleklerin

dâhil olduğu sivil oluşumlardan, Türkler’de girişimcilik kültürünü açıkla-

mak için başvurulması zorunluluk olan Ahilik hareketinden de bahsetmek

gerekir. Ahilik, 13. yüzyılda kurulup 20. yüzyıla kadar varlığını kesintisiz bi-

çimde sürdürmüş; Anadolu Türk toplumunun birlik ve beraberliğini, refah

düzenini sağlayacak ve halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap verebi-

lecek tarzda örgütlenmiş, şeyh, usta, kalfa, çırak, yamak hiyerarşisi doğrultu-

sunda çalışmayı bir tür ibadet kabul eden; sınai, ticari, askeri, ekonomik, top-

lumsal, eğitsel ve kültürel faaliyetlerde bulunan bir sivil toplum faaliyetidir

(Köksal, 2008: 57-58).

Ahi teşkilatları literatürdeki bazı görüşlere göre Araplar arasında gelişmiş

olan Fütüvvetcilik teşkilatından ve Bizans loncalarında etkilenmiştir. Ancak

10 Selçuklu ve Osmanlı coğrafyası için Türkiye ifadesi kullanılmıştır. Bu, alıntı yapılan yazarın da tercihidir. 11 Lonca ifadesi ile bağlı olunan meslek birliği anlaşılmalıdır. Atıf yapılan yazar, Ahilik oluşumuna da Lonca

kavramıyla yaklaşmıştır.

Türk Kültüründe Girişimcilik 100

bu organizasyonların birebir kopyası ya da devamı olmadığı, Lonca ve Fü-

tüvvet teşkilatının Müslüman Türklere özgü yorumlanması ve tasarlanması

olduğu da kabul gören bir görüştür (Ekinci, 1989: 14).

Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinin en temel nedeni olarak Moğol istilasını

belirtmek yanlış olmayacaktır. Göçebe durumuna düşürülen Türkler XI.

Yüzyılın ikinci yarısında İran’ı istila etmiş ve Anadolu sınırına gelmişlerdir.

1071 Malazgirt Zaferi sonrasında Türkler, Anadolu’da köy, kasaba ve şehir-

lere yerleşmişlerdir. Bu ilk göç hareketinde anayurt olan Orta Asya’nın bü-

yük ve gelişmiş şehirlerinin esnaf ve zanaatkârları bu göçe dâhil olmayıp Tür-

kistan’da kalmışlardır. Moğol saldırılarıyla 1227 yılına kadar Türkistan ve

Harezm tamamen kaybedilmiş, Buhara, Semerkant, Taşkent, Merv gibi bü-

yük Türk şehirleri tamamen yerle bir edilmiştir. Bunun üzerine ilk göç hare-

ketinde yola düşmeyen esnaf ve zanaatkârların da çoğu Anadolu’ya sığın-

mıştır. Asya’dan Anadolu’ya gelen çok sayıdaki esnaf ve zanaatkâra iş bul-

mak, Bizans zanaatkârlarıyla rekabet edebilmek, üretilen malların kalitesini

korumak, üretimi toplumun ihtiyacına göre düzenlemek, üreticilerde iş ahla-

kını yerleştirmek, ekonomik yönden bağımsızlığı elde etmek, ihtiyaç sahiple-

rine gerektiğinde yardım edebilmek ve hayatın her alanında gelenek, göre-

nekleri canlı tutmak için bir esnaf ve zanaatkâr dayanışma teşkilatı olan Ahi-

lik kurulmuştur (Hızlı, 2011: 20). Ahilik teşkilatının varlığıyla ilgili olarak Ül-

gener şu tespitlerde bulunmuştur (Ülgener, 2006: 66):

“Ahilik, XII. ve XIII. yüzyıllarda harpler, isyanlar, ve istila dalgaları arasında

san’at erbabı için dinlendirici huzur ve emniyet verici bir “ocak başı” görevini

yerine getirmiştir. Bu sebeple Ahi zaviyeleri birer iktisadi kuruluş olmanın

ötesinde, fertler arasında sıcak ve samimi bir topluluk ruhunun kristalleştiği

müesseseler olmuştur.”

Ahilik başlangıçta debbağ12, saraç13 ve kunduracılık gibi dericilikle ilgili mes-

lekler içeren bir teşkilat biçiminde ortaya çıkıp daha sonra dönemin bütün

mesleklerini bünyesinde toplayan bir kurum haline dönüşmüştür. Ahilik,

Anadolu’nun hemen her yerine uzanan bir örgütlenme yapısına sahip ol-

muştur. Yerleşim yerlerinde her zanaat kolu için ayrı birlikler oluşturulmuş-

tur. Ülke sınırları içinde bulunan bütün birlikler ise Kırşehir’de bulunan Ahi

Evran Zaviyesi14’ne bağlı olmuşlardır (Hızlı, 2011: 34).

12 Deriyi işleyen ve yarı mamul haline getiren kimse. 13 Deriden çeşitli eşyalar üreten kimse. 14 Zaviyeler, tekkeler gibi tarikat faaliyetlerinin yürütüldüğü, daha çok kırsalda kurulmuş olan dini kurumlar-

dır.

Türk Kültüründe Girişimcilik 101

Anadolu’da beş asrı aşan bir süreyle uygulanan Ahilik, III. Ahmet dönemine

kadar varlığını sürdürmüştür. 1727 yılında Gedik denilen bir uygulamaya gi-

dilmiştir. Gedik, Ahiliğin “üyeleri arasında din ayrımı gözetilmeyen” yeni

uygulaması olmuştur. Gedik kelimesi Türkçedir. Tekel ve imtiyaz anlamla-

rına gelir. Bu hakka sahip olanlar yani Gedikli olanlar, imtiyazlarının sonucu

olarak ürettikleri mallarda ve satacakları ürünlerde devlet tarafından korun-

maktadırlar. Bu imtiyaz, bir zanaat ve ticaretle kaç kişi uğraşır ve içinde çalı-

şılan dükkân, mağaza, atölye vb. ne kadar yer varsa, bir zorunluluk ortaya

çıkmadıkça mevcuttan çok olmaması veya eksik olmaması durumudur. Bir

kişi çıraklıktan ve kalfalıktan yetişip ustalık makamına geçmedikçe yani ge-

dik sahibi olmadıkça dükkân açıp, zanaat ve ticaret yapamamıştır. Ancak el-

lerinde imtiyaz fermanları olan kişiler zanaat ve ticaret yapabilmişlerdir. Kı-

saca Gedik, tekel usulünün başlangıcı demektir (Çağatay, 1989: 112).

Ahilik sonrası Gedik organizasyonuna geçilmesi ise önemli bir noktadır zira

Ahilik, yalnızca Müslümanlar arasındaki bir organizasyon olmuştur. Bu yeni

düzeni gerektiren şartlar ise, Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimler arasında

egemenlik alanının büyüyüp genişlemesi, zanaatkârların çoğalıp meslek dal-

larının artması, gayrimüslim nüfusunun artmasıyla Müslim ve gayrimüslim

ayrımının daha fazla sürdürülemez hale gelmesi olarak özetlenebilir. Müslim

ve gayrimüslimler arasında ortak çalışma zorunluluğu Ahilik teşkilatından

çok da farklı olmayan Gedik organizasyonunu ortaya çıkarmıştır. Ahilik,

XVII. yüzyıldan sonraki dönemde lonca ya da gedik adlarıyla varlığını sür-

dürmüşse de Osmanlı ekonomisinin dönüşümüne paralel olarak sürekli güç

kaybetmiştir (Hızlı, 2011: 32).

Amerika’nın ve yeni ticaret yollarının keşfi ile Anadolu esnafı üzerinde ilk

olumsuzluklar oluşmaya başlamıştır. Doğu ticaretinin gerilemesiyle dış ve

uzak pazarlarla iş yapan tüccarlar zorunlu olarak içe yönelmiş ve esnaflık eği-

limi içine girmeye başlamışlardır (Gündoğdu, 2011: 78). XVI. yüzyılın sonla-

rında Batı sanayi ürünlerinin Anadolu pazarlarını kaplamasıyla Müslüman-

Türk esnafı bir yandan hammadde sıkıntısı çekmeye başlamış, bir yandan da

ürettiği eşyaya alıcı bulamamak gibi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır

(Ekinci, 1989: 119). XVIII. Yüzyılın başlarından itibaren ise, askerlere verilen

esnaflık hakkı ve köyden şehirlere göç ederek tarımdan kopan köylüler, iş-

portacılık ve esnaflaşma gibi olaylarla, yerli esnaf üzerinde önemli bir baskı

oluşturmuşlardır. Esnaf, sürüm imkânları gittikçe daralırken kendini koru-

mak için aralarına yeni adam almamakta direnmiş ve bu da sürtüşmelere ne-

den olmuştur. Bu şekilde esnafın fert başına düşen gelirindeki azalma ve or-

Türk Kültüründe Girişimcilik 102

taya çıkan rekabet, fütüvvet ve Ahilik ahlakına ters düşen çekişme, hile, ka-

naatsizlik gibi durumları esnaf arasında arttırmıştır. Tanzimat ise, temelde li-

beral bir ekonomi öngördüğünden gittikçe zayıflayan esnaf sistemini ortadan

kaldırmıştır. Osmanlı şehirlerinde esnaf birlikleri arasındaki dayanışma da

devam etmiştir. Bu dayanışma ve değişime direnç, modern kapitalist şirket-

leşmeyi geciktirmiştir. Ortaya çıkan esnaf direnci Osmanlılarda şirketleşmeyi

başarısız kılmıştır. Bunun tek istisnası ise Şirket-i Hayriye15 olmuştur. Şirket-

leşmenin gecikmesi nedeniyle Osmanlı’da büyük sanayi ve fabrika sistemi de

kurulamamıştır (Gündoğdu, 2011: 78). Tamamen fonksiyonsuz hale geldik-

ten sonra bile esnaf organizasyonları yaşamakta direnmişlerdir. Cumhuri-

yet’ten sonra çıkartılan tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanun ise bu birlikle-

rin son kalıntılarını da ortadan kaldırmıştır (Ekinci, 1989: 121).

Osmanlı İmparatorluğunun sonlarına doğru yetişen girişimciler daha çok Sa-

nayi Devrimi’nden sonra Batı’yla daha sıkı ilişkide olan ve bilgi alışverişinde

bulunan Yahudi, Rum, İtalyan asıllı Türk vatandaşlarından gelmiştir. Bu gay-

rimüslim Türk vatandaşları genelde bankerler, ithalatçılar ve tüccarlardan

oluşmuştur. İmparatorluk dönemindeki bir başka girişimci tipi de askeri

amaçlarla gerçekleştirilen projeleri yürütenlerdir. Ancak bu işlerin yabancı

uzmanlar tarafından yürütülmüş olması, Osmanlı Paşa ailelerinden gelip,

bugün sanayici olarak adlarını sayabileceğimiz insanların hemen hemen yok

denecek kadar az olması ile sonuçlanmıştır (Arıkan, 2002: 13)

İmparatorluğun son dönemlerinde yürütülen ticari nitelikli girişimci faaliyet-

lerin yabancı uzmanlarca ve bankacılık, tüccarlık ve dış ticaret gibi işlerin

gayrimüslim tebaa tarafından yürütülmesi, dönemin konjonktürüne bağlı

olarak yaşanan toplumsal sorunlar ile birleşince ülkede girişimcilik konusu-

nun ve ticari yaşamın tekrar ele alınması sonucunu doğurmuştur. Osmanlı-

nın son dönemlerine doğru yükselen milliyetçilikle birlikte Türk Girişimci ek-

sikliği daha fazla hissedilmeye ve rahatsızlık yaratmaya başlamıştır. II. Meş-

rutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından “Milli İktisat” kav-

ramı ortaya atılmış ve ekonomik kalkınma için “müteşebbis sınıfı” oluşturul-

masının gerekliliği savunulmuştur. Bu dönemde ortaya atılan “Milli İktisat”

kavramının amacı, gayrimüslimler ve yabancıların Türk girişimciler üzerin-

deki olumsuz etkisini azaltmak, yeni bir Türk girişimci sınıfı oluşturmak ol-

muştur (Gümüşoğlu ve Karaöz, 2013: 70).

3.3. Cumhuriyet Dönemi: 1923-1950 Arası Girişimcilik Kültürü

15 1854’den 1945’e kadar İstanbul boğazında yolcu ve yük taşımacılığı yapan vapurculuk anonim şirketi.

Türk Kültüründe Girişimcilik 103

Cumhuriyet sonrası, Müslüman Türk ticaret adamı yetiştirme çabalarının özel

önem kazandığı ve hızlandığı bir dönem olmuştur. İmparatorluk sona erdikten

sonra kurulan Cumhuriyet döneminde, hatta Cumhuriyet dahi ilan edilmeden

önce 1923 yılının Şubat ayında İzmir’de toplanan İktisat Kongresinde alınan

kararlardan birinde, “Türk ve Müslüman ahaliden tüccar ve işadamı insanlar

oluşturma”dan bahsedilmiştir. Görülmektedir ki, Cumhuriyetin kurucuları sa-

vaşla kazanılan bağımsızlığa ek olarak ekonomik alanda da bağımsızlık kaza-

nacaklarına inanarak ulusal girişimciler yaratma çabasına girmişlerdir. Bu ilke

kararına ek olarak, yeni kurulan Cumhuriyette ekonomik gelişmenin sağlana-

bilmesi için başka adımlar da atılmıştır Bu adımları “yabancı şirketleri millileş-

tirmek” ve endüstrileşme için olmazsa olmaz bir unsur olarak “memleket yol-

larını bir plana göre yapmak” şeklinde özetlemek mümkündür (Marangoz,

2012: 23-24).

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde izlenen bu ekonomik siyasetin en önemli kay-

nağı, kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşleridir. İzmir İktisat Kongresi

kararlarına oldukça yakın olan görüşlerine bu noktada yer vermek dönemin

girişimci yaratma stratejisi ve Milli Ekonomi anlayışı açısından yerinde olacak-

tır (Alpay, 1978: 57-58).

“Bizim halkımız birbirinden ayrılır sınıflar halinde değil, bilakis mevcudiyetleri

ve çalışmalarının birleşmesi birbirine lazım olan sınıflardan ibarettir. Bu daki-

kada dinleyicilerim çiftçilerdir, sanatkârlardır, tüccardır ve çiftçidir. Bunların

hangisi birbirinin karşıtı olabilir? Çiftçinin sanatkâra, sanatkârın çiftçiye tüc-

cara ve bunların hepsine, birbirine ve işçiye muhtaç olduğunu kim inkâr edebi-

lir? Bugün mevcut fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. Müreffeh ve

memnun olarak çalışmalıdırlar ve bütün saydığımız sınıflar aynı zamanda zen-

gin olmalıdır ve hayatın hakiki lezzetini tadabilmelidir ki çalışmak için kudret ve

kuvvet bulabilsin.”(17 Şubat 1923)

Mustafa Kemal Atatürk, kalkınmada varlıklı insanların büyük etkisi olacağını

da düşünmekte ve kapital oluşturmanın, zengin girişimci sınıfı oluşturmanın

önemine vurgu yapmaktadır (Alpay, 1978: 58):

“Bizde büyük araziye kaç kişi maliktir? Tetkik edilirse görülür ki, memleketimi-

zin vüs’atına16 nazaran hiç kimse büyük araziye malik değildir. Binaenaleyh bu

arazi sahipleri de himaye edilecek insanlardır… Kaç milyonerimiz var? Hiç...

Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketi-

mizde birçok milyonerin hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız.”

16 Zenginlik, güç, kuvvet.

Türk Kültüründe Girişimcilik 104

Ancak 1930 Dünya ekonomik krizi bu yeni girişimci yaratma stratejisini olum-

suz yönde etkilemiştir. Tüm Dünya’da ve Türkiye’de kriz sonrasında devlet

örgütünün ekonomiler üzerinde müdahaleci, ön alıcı tavrı ortaya çıkmaya baş-

lamıştır. Elbette bu durum girişimci yaratma stratejisine, bireyciliği arka plana

alması dolayısıyla aykırı bir durum oluşturmuştur. Türkiye’de devlet, 1930

krizden sonra sanayileşme ve üretimi girişimciler üzerinden yaratmaktansa,

kamu iktisadi teşekkülleri oluşturarak kalkınma yolunu tercih etmiştir.

3.4. Cumhuriyet Dönemi: 1950-1980 Arası Girişimcilik Kültürü

Anadolu’da Türk girişimciliğinin 1950 sonrası dönemdeki tarihsel seyrine ba-

kıldığında, Devlet, iş yaşamı ekosistemini biçimlendirici temel unsur olarak gö-

rülmüştür (Akın, 2010: 12). 1960’lar sonrasında ülke koalisyonlar tarafından yö-

netilmiştir. Bu durum siyasi iktidara iş dünyasını yönlendirecek gücü ve etkiyi

vermemiştir. Özel sektör, CHP ve Demokrat Parti dönemlerindeki durumu ya-

şamamış, üzerinde siyasi tehdit hissetmemiştir. Üstüne, ülkede emek hareket-

lerinin örgütlenmesinin yolunu açan 1961 Anayasası, işveren örgütlerinin ve

gönüllü girişimci derneklerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır (Buğra

ve Savaşkan, 2015: 68). 1962’de Türkiye İşveren Sendikaları Konfederas-

yonu’nun ve 1971 yılında büyük sermaye gruplarını temsil eden TÜSİAD’ın17

kurulması Türkiye’deki ekonomik-politik sistemde önemli değişimlere karşılık

gelmiştir. Güçlü devlet anlayışı ve izlenen politikaların sonucu devlete bağım-

lılık ile seyreden girişimcilik macerası istikrarlı biçimde izlenen girişimci ya-

ratma politikaları sonucunda ekonomik gücü görece yüksek bir sermaye gru-

bunu yaratmıştır (Buğra ve Savaşkan, 2015: 68-69;Yazıcı, 2006: 22).

1950-1980 döneminde izlenen ithal ikameci sanayileşme stratejisi çerçevesinde,

özel sektör sanayi yatırımlarında önemli roller oynamaya başlamıştır. Önceki

dönemde önemli başlıklar olan dış ticaret ve kamu altyapı ihaleleri bir yandan

önemini korurken diğer yandan dayanıklı tüketim malları da dâhil olmak

üzere mamul tüketici mallarının imalatı, yeni bir sermaye birikim alanını or-

taya çıkarmıştır. Bu dönemde büyük ölçekli işletmelerin yine önemli bir kısmı

finans alanına da girmişler ve bir örgütlenme biçimi olarak holdingleşmeyi seç-

mişlerdir. Bu örgütlenme biçimi, geç sanayileşmeden kaynaklanan belirsizlik-

lere ve yapısal ekonomik sorunlara kurumsal bir çözüm olmuştur (Buğra ve

Savaşkan, 2015: 69).

17 Türk Sanayici ve İşadamları Derneği

Türk Kültüründe Girişimcilik 105

3.5. Cumhuriyet Dönemi: 1980 Sonrası Girişimcilik Kültürü

Girişimcilik özellikle 1980 yılından itibaren önemli gelişmeler kaydetmeye baş-

lamıştır. Ülkede yaşanan, etkileri ekonomide hissedilen siyasi süreçler sonu-

cunda alınan kararlar ile girişimciliğin önemi tespit edilerek teşvikler arttırıl-

mıştır (Akın, 2010: 12). Girişimciliğe ilişkin önemli gelişmelerin olduğu olaylar

içerisinde en önce bahsedilmesi gereken ise 24 Ocak 1980 kararlarıdır. Türkiye

Cumhuriyeti bu kararlar sonrasında ithal ikamesine yönelik kalkınma strateji-

sini terk ederek, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde ihracata yönelik kal-

kınma stratejisine geçmeye karar vermiştir. Bu strateji değişikliğine paralel ola-

rak serbest piyasa ekonomisi sistemini ve bu sistemin önemli aktörleri duru-

munda olan girişimciliği ve özellikle ihracata yönelik girişimciliği destekleme

politikaları devreye sokulmuştur (Güney, 2008: 21). 1980’lerdeki ekonomik ve

politik gelişmeler girişimci sınıf içerisinde bazı çeşitlenmelere de sebep olmuş-

tur. Uygulanan liberal politikalar sonucunda yeni girişimciler doğmuştur. Bu

yeni işletmeler TÜSİAD çerçevesinde örgütlenen girişimcilere göre daha kü-

çük, iç piyasaya dönük hareket eden, çeşitli Anadolu kentlerine yayılmış ve

kısmen TOBB18, kısmen de Müstakil İşadamları ve Sanayicileri Derneği

(MÜSİAD) çerçevesinde örgütlenen işletmeler olmuşlardır. 1980 sonrası ortaya

çıkan bu çeşitlenme sonucunda Türk Girişimci Sınıfı temelde üç gruptan oluş-

muştur. Merkezdeki büyük, seçkin girişimcileri temsil eden TÜSİAD, farklı

sektörlerde iş yapan ve orta ölçekli sermayeyi temsil eden TOBB ve 1980 son-

rası yükselen İslami hareketten beslenen ve merkeze oturmuş siyasi elitlere

karşıt bir söylem geliştiren MÜSİAD (Yazıcı ve Şahin, 2006: 22).

Türkiye’nin küresel ekonomiyle entegrasyonunda 1980 askeri darbesinin bü-

yük etkisi olmuştur. Darbe sonrası 1983 senesinde gerçekleştirilen genel seçim-

lerde liberal Anavatan partisi iktidara gelmiştir. Yeni siyasi ortam, askeri darbe

uygulayıcılarının tüm çabalarına rağmen Kemalist bir doktrin yerine ortaya

“Türk-İslam sentezi” çıkarmıştır. 1980 sonrası döneminde özel sektör açısından

önemli bir sonucu, örgütlü emek hareketlerinin sınırlanması olmuştur. Yeni

sendika yasası sendikaların gücünü ve etkinliğini büyük ölçüde kısıtlamıştır.

Bu yasa akabinde gerçekleştirilen diğer yasal düzenlemelerle taşeronluk uygu-

lamalarının kapsamı genişletilmiş ve emek piyasaları daha da esnetilmiştir.

1980 sonrası dönem, tarıma destek projelerinin ve ithalatının önündeki engel-

lerin de kaldırıldığı yıllardır. Bu gelişmeler ülkede kırdan kente göçü hızlan-

dırmıştır. Toplam istihdamda tarım ve hayvancılığın payı bu dönemde

%50,6’dan, %24,6’ya gerilemiştir. Dış ekonomik ilişkilerde gümrük vergilerinin

18 Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

Türk Kültüründe Girişimcilik 106

ve serbest ticaretin önündeki engellerin çoğu kaldırılmış, özellikle yabancı ser-

mayenin doğrudan yatırım yapma imkânları arttırılmıştır. Buna ek olarak özel-

leştirme politikaları gündeme gelmiş ve 2002 sonrasında ki Ak Parti döne-

minde hız kazanmıştır. Kobiler de yine 1980 sonrasında ama özellikle de 2002

sonrasında daha da önemli hale gelmişlerdir. 1980 sonrası dönem ekonomi ile

ilgili karar alma süreçlerinin de merkezileştiği bir dönem olmuştur. Hükümet-

lerin ve Başbakan’ın ekonomi, yatırımlar, işletmeler, denetimler üzerindeki

yetkileri arttırılmıştır (Buğra ve Savaşkan, 2015: 85-92).

1980 sonrası dönemin tanımlayıcı özelliklerinden birisi de Siyasal İslam’ın19

daha önce görülmemiş biçimde yükselişe geçmesidir. Sürecin yükselttiği bu

hareket, gerek ulusal gerekse uluslararası ortamın tarihsel özelliklerine uyum

sağlamış ve bir takım değişiklikler geçirmiştir. Bu değişikliklerle beraber, dinin

Türkiye siyasetinde, ekonomisinde, girişimciliğinde oynadığı rol yeni bir

önemli unsur olarak ortaya çıkmıştır. 1980 sonrası iş hayatında hükümet-giri-

şimci arasındaki ilişkileri anlamak için dinin toplum yapısındaki yeriyle ilgili

bu dönüşümleri çok iyi anlamak gerekmektedir (Buğra ve Savaşkan, 2015: 71-

72).

4. Türk Girişimcilik Kültürü Üzerine Tespit ve Öneriler

“Türkler ve girişimcilikleri” konusu neredeyse iki bin yıllık bir serüvenin takip

edilmesi sonucunda anlaşılabilecek bir ilişkiler örüntüsü durumundadır. Orta

Asya günlerinden başlayarak ister göçer, isterse yerleşik hayatta olsun Türkler,

ekonomi, ticaretin ve üretimin her zaman içerisinde olmuşlardır. Dolayısıyla,

genellemeci bir bakış açısıyla Türkler girişimci, özellikle de ticari girişimci de-

ğillerdir demek çok mümkün değildir. İlla ki böyle bir yargıya dayanılacaksa

da elde edilen tespitlerin nedenlerine inmek gerekecektir. Bir kere şu tespiti

yapmak gerekir ki, Türkler komşuları ile ne yazık ki hiçbir dönemde iyi geçi-

nememişlerdir. Gerek Orta Asya’da Çinlilerle, Moğollarla ve İranlılarla, ge-

rekse Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluk dönemle-

rinde genişletebildikleri sınırları dışında kalmayı başarabilmiş toplumlarla her

zaman çatışma içinde ilişkiler sürdürmüşlerdir. Sahip oldukları askeri meziyet-

ler üzerinden hayat bulan girişimci kültür, ticari hayata tam yansıtılamasa da

çağlar boyunca devlet yıkıp devlet kurarken, üç kıtaya yayılmış bir imparator-

luk oluştururken oldukça işlevsel olmuştur. Ancak yine de askeri girişimci ye-

tenekleri dışında ticari hayattan da hiçbir zaman kopmamışlar, meziyetleri ve

19 Bu kavram ile günlük hayat pratiklerinde İslam’ı daha fazla referans alan, İslam’ı, siyasi, iktisadi, askeri vb.

hayatın her alanında günlük pratiklerle buluşturan ya da bunu arzulayan bir anlayış ifade edilmek istenmiş-

tir.

Türk Kültüründe Girişimcilik 107

bildikleri dâhilinde yeri geldiğinde hayvancılık, yeri geldiğinde tarıma dayalı

üretici olma yönlerini kullanmışlardır. Orta Asya bozkırlarında Çinlilerle sür-

dürdükleri bu ekonomi, Anadolu günlerinde ise, bölgenin eski sakinleri ve di-

ğer komşu milletlerle sürüp gitmiştir. Selçuklu ve Osmanlı devletleri zama-

nında Anadolu’yu yurt edinen Türkler, bu coğrafyada karşılaştıkları o günün

girişimcileri olan esnaf, zanaatkâr ve tüccarlarıyla rekabet edebilmek için yine

iki bin yıllık özelliklerine sığınmışlardır. Mevcut olan Lonca örgütlenmesine

karşılık yine bir meslek, ahlâk ve standartlaşma organizasyonu olarak kabul

edilen Ahilik teşkilatlarını oluşturmuşlardır. Bu sayede gerek gayrimüslim ra-

kipleri gerekse teşkilatlanma içindeki meslektaşlarıyla sürdürülebilir bir eko-

nomik yaşamın tasarımını yapmışlardır. Ancak, Batı’nın, çeşitli motivasyon-

larla, yeni ticaret yolları ve pazarlar bulma noktasındaki çabaları Türk insanı-

nın kaderini değiştirmiştir.

Bu noktadan sonra Anadolu’nun İpek Yolu’ndan kaynaklanan önemli rolü

geri planda kalmış ve bölgede ticaretin, üretimin, paylaşımın kuralları hızla de-

ğişmiştir. Artık Anadolu ticaret yollarının geçmesinden ötürü sahip olduğu üs-

tünlüğü kaybetmiştir. Batı’da yeni pazarlar bulunması sonrasında, artan üre-

tim ihtiyacı nedeniyle ortaya çıkan sanayi devrimi ise, Türk insanının değişen

ticaret yolları nedeniyle sarsılan ekonomik yaşamını daha da zor bir hale getir-

miştir. Bu süreç Anadolu’da yüzyıllardır girişimci ruhu ayakta tutan Ahilik

gibi mekanizmaları yavaş yavaş işlevsiz bırakmış, yerini tekelcilik olarak nite-

leyebileceğimiz yeni örgütlenmelere bırakmıştır. Savaşların azalması sonu-

cunda ganimetler açısından da gerileyen bir ulus, ticari hayatı yavaş yavaş ya-

bancılara bırakmak durumunda kalmıştır. Anadolu artık Türk’ün ticarette

ağırlıklı ve güçlü bir odak olduğu dönemlerin çok ötesini yaşamaktadır. İmpa-

ratorluğun çöküşe geçmesi işte böyle bir ekonomik gidişatın da sonuçlarından

biridir. Halk girişimci olmak konusunda alabildiğine gerilemiş ve sermaye bi-

riktirme konusundaki üstünlüğünü yabancı ve gayrimüslimlere bırakmıştır.

Artık imparatorluk açısından askeri, ekonomik, bilimsel çöküş kaçınılmaz ol-

muştur. Ancak bir millet onlarca kez tekrarladığı bir girişimci ruhu tekrar kıla-

rak Cumhuriyeti inşa etmiştir. Cumhuriyet, önceki dönemin hatalarından ders

alarak konuya “Milli İktisat” sloganıyla yaklaşmış ve o dönem için devrim ni-

teliğinde liberal iktisat politikalarıyla yeni bir girişimci sınıf yaratmanın çaba-

sına girişmiştir. Ancak ülke ayağa kalkmaya çalışırken, yer kürenin en liberal

ekonomisinden çıkan kıvılcımla dünya ile birlikte büyük bir ekonomik krize

girmiştir. Bu ekonomik kriz hem Dünya’da hem de Türkiye’de girişimciliğin

önünü açma noktasındaki politikaları bir yirmi yıl ileri atmış, sanayileşme, kal-

kınma görevi yine devlete kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, galip ge-

Türk Kültüründe Girişimcilik 108

len ülkelerin dünya çapındaki ekonomik yayılma hamleleri ülkemizde de yak-

laşık yirmi yıl geciken liberal politikaların ve girişimci sınıfın yeniden oluş-

turma çabalarının önünü açmıştır. Bu tarihten sonra siyasetle iç içe geçen, yavaş

yavaş sermaye biriktiren bir sanayici, tüccar, girişimci sınıf devlet eliyle de olsa

oluşmaya başlamıştır. 1960’ların ve 1970’lerin çalkantılı yıllarında girişimci sı-

nıf artık yavaş yavaş oluşmaya ve bin yıldan beridir Anadolu’da olduğu gibi

çıkarlarını korumak için bir araya gelmeye başlamıştır. Bu yıllarda Ahilik teş-

kilatı gibi olmasa da Lonca ve Gedik kurumlarına benzer amaçlarla bir araya

gelişler başlamış, TÜSİAD, TOBB ve MÜSİAD gibi sanayici, tüccar, girişimci

organizasyonları ülkemizde girişimci kültürün çok önemli aşamaları olarak

tıpkı tarihte kalan Ahilik gibi ekonomik hayatta önemli bir noktaya gelmişler-

dir.

Özetle, Türk insanının girişimcilik serüveni göstermektedir ki, insanımız

imkânlar dâhilinde hiçbir zaman girişimci olmaktan mesafelenmemiştir. Tam

aksine dar ve kısıtlı olanaklarla da olsa her şart ve koşulda bir araya gelerek

ekonomik hayatın gidişatında rol oynayabilmek için çaba göstermiştir. Bu

yolda yapılan hatalar pek çok sebebe dayandırılabilir, ancak bilinmelidir ki üs-

tesinden gelinemeyecek hiçbir imkânsızlığımız bulunmamaktadır. Yapılması

gereken, özgür girişimin önünü açacak yapısal reformlara hayatın her nokta-

sında imza atabilmektir. Eğitimde, tarımda, sanayide, siyasette, uluslararası

ilişkilerde, bilim ve sanatta doğru adımlar atılırsa bu ülke insanının, bırakılan

izleri takip ederek üstün başarılara imza atması çok şaşırtıcı olmayacaktır. Zira

girişimci kültür, bu milleti Orta Asya bozkırlarından alıp, Avrupa’nın ortasına

götüren ruhunda zaten işlidir.

Türk Kültüründe Girişimcilik 109

5. İzdüşüm: Ahilik Duası

Türk Kültüründe Girişimcilik 110

6. Tartışma Soruları

Türkler’in Orta Asya’da üstün oldukları meslek ve zanaatler nelerdi?

Türkler Anadolu öncesinde hangi milletlerle ticari ilişkiler geliştirdiler?

İpek yolu üzerinde bulunan Anadolu’nun ticari hayatının gelişmesinde

Ahi teşkilatları ve Kervansarayların önemini açıklayınız?

Ahi teşkilatı hangi gerekçelerle ortaya çıkmıştır?

Gedik ne demektir? Ahi teşkilatı neden Gedik haline dönüşmüştür?

Osmanlı’da Türklerin ticaret hayatında gerilemelerinin sebepleri nelerdir?

Cumhuriyet dönemi politikalarında girişimciliğe bakış nasıldır?

Cumhuriyet döneminde kurulan Ahilik benzeri oluşumlar hangileridir?

Okuyucuya Öneriler

Kitaplar:

Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

Ayşe Buğra, Osman Savaşkan, Türkiye’de Yeni Kapitalizm, İletişim Ya-

yınları, 2. Baskı, İstanbul, 2015.

Yılmaz Karakoyunlu, Salkım Hanımın Taneleri,

Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi, Kabalcı, 5. Basım, 2005.

İlber Ortaylı, Türklerin Tarihi, Timaş Yayınları, 2015.

A. Selami Sargut, Kültürlerarası Farklılaşma ve Yönetim, İmge Kitabevi,

2001.

Fons, Trompenaars, Riding the Waves of Culture: Understanding Diver-

sity in Global Business, Irwin Professional Publishing, New York, 1994.

Geert Hofstede, Culture’s Consequences: International Differences in

Work Related Values, Newburg Park Sage Publications, 1984.

Filmler:

Almanya, Acı Vatan (1979)

Salkım Hanımın Taneleri (1999),

Devrim Arabaları (2008),

Portreler:

Mustafa Kemal Atatürk,

Alaaddin Keykubat,

Ahi Evran,

Nuri Demirağ,

Vehbi Koç.

Türk Kültüründe Girişimcilik 111

KAYNAKLAR

AKDEMİR, Ali, İşletmeciliğin Temel Bilgileri, Ekin Basım Yayım Dağı-

tım, Bursa 2009.

AKIN, Adnan, “İnsan Sermayesi Kaynakları Açısından Girişimci Özel-

likleri: Anadolu Girişimcileri Üzerine Bir Araştırma”, Dumlupınar

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 26, Nisan 2010. ss.8-22.

ALYILMAZ, Cengiz, Türkler: Orhun Yazıtları, Cilt 3: İlk Çağ, Yeni Tür-

kiye Yayınları, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca,

Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

ALPAY, Yalçın, Tarihsel Açıdan Toplumsal Değişim ve Türk Girişimci-

liği, Eğitim Öğrenci Yayınları, İstanbul 1978.

ARIKAN, Semra, Girişimcilik: Temek Kavramlar ve Bazı Güncel Konu-

lar, Siyasal Kitabevi, Ankara 2002.

AYRANGÖL, Zülküf ve Mustafa TEKDERE, “Türkiye ve OECD ülkele-

rinde Yapılan Eğitim Harcamalarının Karşılaştırmalı Analizi”, LAÜ

Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2014.

AYTAÇ, Ömer, “Girişimcilik: Sosyo-Kültürel Bir Perspektif”, Dumlupı-

nar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:15, Ağustos, 2006.

AYTAÇ, Ömer ve Süleyman İLHAN, “Girişimcilik ve Girişimci Kültür:

Sosyolojik Bir Perspektif”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler

Dergisi, Sayı:17, 2007, ss.101-120.

BUĞRA, Ayşe ve Osman Savaşkan, Türkiye’de Yeni Kapitalizm: Siyaset,

Din ve İş Dünyası, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2015.

BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜK, Türk Dil Kurumu, www.tdk.gov.tr.

CANDAN, Hakan, “Osmanlı’dan Günümüze Türk Topraklarında Giri-

şimcilik Serüvenine Dair Bir Değerlendirme”, Kahramanmaraş Sütçü

İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:1,

Sayı:2, 2011, ss.157-174.

CANSIZ, Mehmet, Türkiye’nin Yenilikçi Girişimcileri: Teknoloji Geliş-

tirme Bölgeleri Örneği, T.C. Kalkınma Bakanlığı Yayın No:2850, Ankara

2013.

ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Türk tarih Kurumu

Basımevi, Ankara 1989.

ÇAĞLAR İrfan, Yönetim Kültür Bağlamında Türk Yönetim Modelinin

Saptanmasına Yönelik Kavramsal Bir Çalışma, Gazi Üniversitesi

İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:3, Sayı:3, Ankara 2001.

EKİNCİ, Yusuf, Ahilik, Ecdad Yayım Pazarlama, Ankara 1989.

ESI (European Stability Initiative), İslami Kalvinistler: Orta Anadolu’da

Değişim ve Muhafazakârlık, esiweb.org, Berlin-İstanbul 2005.

Türk Kültüründe Girişimcilik 112

GÜMÜŞOĞLU, Şevkinaz ve Burcu KARAÖZ, “Tarihsel Süreçte Girişim-

cilik: Muğla Örneği”, Uluslararası Girişimcilik ve Kariyer Sempoz-

yumu, 1-3 Kasım, Muğla 2013.

GÜNDOĞDU, Raşit, “Osmanlı’da Esnaf Teşkilatı Üzerine Bazı Düşünce-

ler”, Editörler: Baki Çakır-İskender Gümüş, Kırklareli Üniversitesi Ya-

yınları, Kırklareli 2011.

GÜNEY, Semra, Girişimcilik: Temel Konular ve Bazı Güncel Kavram-

lar, Siyasal Kitabevi, Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara 2008.

HIZLI, Mefail, “Ahilik: Ahiliğin Anadolu’daki Gelişim Süreci”, Editör-

ler: Baki Çakır-İskender Gümüş, Kırklareli Üniversitesi Yayınları, Kırk-

lareli 2011.

HOFSTEDE Geert, Culture’s Consequences: Comparing Values, Behav-

iors, Institutions and Organizations Across Nations, Sage Publications,

Second Edition, California 2001.

KOCA, Salim, Türkler: Eski Türklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat, Cilt

3: İlk Çağ, Yeni Türkiye Yayınları, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal

Çiçek, Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

KÖKSAL, M. Fatih, Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir Valiliği Yayını, Geniş-

letilmiş 3. Baskı, Kırşehir 2008.

KURT, Abdurrahman, “Weber’in İslam Görüşü Üzerine Bir Değerlen-

dirme”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:19, Sayı:1,

2010 s.1-23.

LEWIS, Raphaela, Osmanlı’da Günlük Yaşam, Adapa Yayınevi, Ankara

2006.

McCLELLAND, David C., The Achievement Motive, New York: Apple-

ton-Century-Crofts, 1953.

McCLELLAND, David C.., The Achieving Society, Princeton, N.J.: Van

Nostrand, 1961.

MARANGOZ, Mehmet, Girişimcilik, Beta Basım A.Ş., 2012.

ORTAYLI, İlber, Türklerin Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul 2015.

ÖZEN, Şükrü, Bürokratik Kültür 1: Yönetsel Değerlerin Toplumsal Te-

melleri, Türkiye Ortadoğu ve Amme İdaresi Enstitüsü, TODAİE Yayın

No: 272, 1. Baskı, Ankara 1996.

PAZARCIK, Yener, “Eğitimin Bireysel Değerler ve Yöneticilerin İş

Görme Anlayışına Etkisi: Türkiye’de Yabancı Dilde Eğitim Veren

Orta Eğitim Kurumları Mezunları Üzerine Bir Araştırma”, Marmara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstan-

bul 2010.

Türk Kültüründe Girişimcilik 113

ROUX, Jean Paul, Türklerin Tarihi, Kabalcı Yayınları, 5. Baskı, İstanbul

2008.

SARGUT, Selami, Kültürlerarası Farklılaşma ve Yönetim, İmge Yayınevi,

Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 2001.

TROMPENAARS, Fons, Riding the Waves of Culture: Understanding

Diversity in Global Business, Economist Books, London 1994.

TURNER, Charles, H., ve Fons Trompenaars, Kapitalizm’in Yedi Kül-

türü, Sabah Yayınları, İstanbul 1995.

ÜLGENER, Sabri F., İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası,

Derin Yayınları, İstanbul 2006.

YAZICI, Kamil ve Kader Tan ŞAHİN, “Türkiye’de Girişimciliğin Geli-

şimi: Kültürel ve Makro-Kurumsal Bağlamın Birlikteliği”, Yönetim,

Yıl:17, Sayı:53, Şubat 2006, ss.18-28.

YILMAZ, Esen ve Ensar YILMAZ, “Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Gi-

rişimcilik Olgusu”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,

Sayı:30, Ağustos 2011, ss.249-258.