TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP ÖRNEĞİ
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
1 -
download
0
Transcript of TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP ÖRNEĞİ
TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP
ÖRNEĞİ
Nadide Karkıner 1
ÖZET
Bu bildiride, Gaziantep ilinde 1920’li yıllardan itibarendokumacılık yapmış bir ailenin bireylerinin şehrin mekânlarıile tarihsel ilişkisi tartışılacaktır. Bugün farklı mesleklerleuğraşan ve artık emekli olmuş yetmiş yaşın üstündeki aileüyelerinden ikisi ile sözlü tarih çalışması yapılarak kentin,sınıfsal, ırksal, etnik ve mekânsal yaşatışı ile ilgilibilgisine başvurulacaktır. Kuşaklar boyunca aynı mahalledeoturmuş, dedeleri ile aynı okullara gitmiş, hamamlarınmobilyacı dükkânı olmasına, Musevi Anteplilerin kenti yavaşyavaş terk etmesi gibi birçok olaya tanıklık etmiş ve esnafilişkilerinin içerisine girmiştir. Tüm yaşantısını bu kenttesürdürmüş olan aile bireyinin hatırladığı ilk günden başlayaraktoplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik yapı ileilgili deneyimleri tarihsel olarak önemlidir. Yerel kişilertarihin harici bellekleridir. Kentin günümüzdeki ve gelecektekimekânsal planlaması ile toplumsal, ekonomik, kültürel,ideolojik ve politik yapısını tarihsel geçmişinden bağımsız elealmak ise olanaksızdır.
Bir zamanlar künklerle evlerin, camilerin içinden geçerek kentidolaşan kullanım suyunu kimsenin kirletmediği, yerel esnaf vebürokrasi ilişkileri, eğitim hayatı, zanaatkârlar ve usta-çırakilişkisi, yemek kültürü ile ünlenen kentin görünen tarihselgeçmişinin arkasında yatan ve açığa çıkmamış bellektartışılacaktır. Gaziantep’in oldukça görkemli görünen kültürelgeçmişi oluşturulurken toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojikve politik ve mekânsal olarak yok sayılan olgular haricibelleklerde bize anlatılmayı beklerler. 1 Yard. Doç. Dr. ([email protected]). Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Eskişehir.
1
Anahtar kelimeler: Gaziantep, yerel kişiler, kültürel geçmiş,
mekânsal planlama, harici bellek
1.Giriş
Yıldırım Türker, Nuri Bilge Ceylan’ın “’yalnız ve güzel’”
ülkesine yolladığı tutkulu selamın temelinde “Ceylan’ın
sinemasının ıssız hüznü, sürgünlük duygusundan beslenen, sürgün
olma halini kucaklayan bir duygudur. Kasabalılığa, şehirliliğe,
çocukluğa, kadınlığa, erkekliğe sürgün edilmiş bireyin
yalnızlığına, sıkıntısına yaklaşır. Yerleşik olanların kendini
çoktan kaptırmış olduğu hız ve tekrar dünyasına söyleyecek sözü
yoktur. Belki sonsuza dek yitirmiş olduğu yalnız ve güzel
ülkesine duyduğu hasretle bakar geçen zamana. Usulca. Kimileyin
yakıcı bir sükunetle”.2
1 Haziran 2008 Pazar günü Eskişehir’in en eski sinemalarından
biri olan ve Porsuğun kıyısında köşeye uzanan binanın
yıkılacağını öğrendim Gişede çalışan görevlinin kapandığı gün
ağlayarak faaliyetine son verdiğini söylediler. İşte Yıldırım
Türker’in yukarıda bahsettiği “sonsuza dek yitirilmiş” olanı
hatırlatıyor bu bina.
Doğduğum ve elimizde okul çantaları kardeşlerimle birlikte
karanlık dehlizlerinde ve cami avlularında yürüdüğümüz
Gaziantep’i ise artık tanıyamıyorum. Gaziantep’teki evimizi
ağabeyim büro olarak kullanırken belki çocukluğumda ki o
manzarayı görürüm diye pencereden baktım ama nafile. Caddenin
karşısındaki dükkânlar en fazla dövizi verene satılmış.
2 Yıldırım Türker (2008) “Yalnız ve Güzel”, Radikal Gazatesi, sf: 4, 2 Haziran 2008 Pazartesi
2
Ağabeyim eskiden oturma odamız olan odadaki eski görünümlü
gömme dolabı kaldırtmamış. Dolabın tahtalarının ağaçtan
kaynaklanan delikleri vardı. Onlara parmaklarımızı sokardık,
birden o aklına gelince vazgeçmiş. Hatta bir bölmesinde
kızkardeşim saklanıp uyumuştu da, saatlerce kayboldu diye
yollara düşmüştük. İkimizde biliyorduk ki o dolap sonsuza dek
yitirdiğimiz çocukluğumuzu ve annemizi hatırlatıyordu bize. Biz
ailenin büyük çocukları olarak o evde yaşananları hiç
unutmadık. Her oda ve eşya kapısından içeri girince yaşandığı
zamanları anımsatıyordu. Hala bütün kardeşler aile ile ilgili
rüyalarımızda ev olarak yalnızca o evi görürüz. Bachelard
(Urry, 1995, s.41)’a göre “içinde doğulan evler gibi mekânlar,
sadece verili değillerdir, anı izleriyle doludurlar”. Nitekim
büyük dedelerin yaşadığı “hayatlı3 Antep evi” yıkılıp yerine
yenisi yapılmasına rağmen “maddi olarak yerleşen anılar”ın
aktarılması yoluyla da yeni kuşaklar için evin bulunduğu yer
“ocaktır”.
1965 yılında inşa edilen evden 1990 yılında taşınmaya karar
verdiğimizde dedem gitmemek için çok direndi. Ayrılmak
istemedi. Onun doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği eski evin
yerine inşa edilen bu evden neden ayrılmak istemediğini ancak
bugün anlayabiliyorum. O ev onun değil benim doğduğum yerdi ama
mekânsal anlamda ona ifade ettiği toplumsal, ekonomik, politik
ve kültürel unsurlar önemliydi. En önemlisi aileye ya da “ocak”
a ait bu mekan “insanlara ait anıların ve geçmişin ambarı olan
3 Hayat Gaziantep’te avlu anlamında kullanılır. 3
ve kültürel simgeler deposu” (Urry, 1995, s.41-42) olarak işlev
gören Gaziantep’e açılıyordu.
Bachelard’a göre:
…ev, insan ruhuna ilişkin bir çözümleme aracı olarak elealınabilir. Basit evimizde düşler kurarken, bu ‘araç’yardımıyla, mağaranın sunduğu avuntuları kendi içimizde yenidenbulacak mıyız? Ruhumuzun kulesi yerle yeksan mı oldu? Bizler, oünlü yarımdizeye göre, ‘kulesi sonsuza kadar yıkılmış’varlıklar mıyız yoksa? Yalnız anılarımız değil, unuttuklarımızda ‘bir yerde barınmıştır’. Bilinçdışımız ‘barınmıştır’.Ruhumuz bir konuttur. Ve ‘evleri’, ‘odaları’ anımsayarak kendiiçimizde ‘konaklamayı’ öğreniriz (Bachelard,2008, s.30-31). Kalabalık akrabalık ilişkileri içerisinde neden bütün
akrabaların yıllarca bizim oturduğumuz evi kendi evleri gibi
gördüklerini anlamazdım. Oysa “geçmişte oturduğumuz konutlar
içimizde yıkılıp gitmediğinden, eski evlerin anılarını birer
düşlem gibi yeniden yaşarız (Bachelard, 2008, s. 41). Evin
bulunduğu yer aile tarihinde oldukça uzun bir geçmişe sahipti.
“Doğduğumuz ev, anıların ötesinde, fiziksel olarak içimize
kaydedilmiştir” (Bachelard, 2008, s.51). Dolayısıyla yalnızca
benim değil, baba tarafından tüm yakın akrabalar için “insanca
değerler” taşıyan evin hem içerisi hem de dışarısı Gaziantep’i
anlamak ve çözümlemek için oldukça önemlidir.
1.1. Harici Bellek ve Ocak
Sözlü tarih çalışması yaptığım babam ve evin mimarı olan amcam
farklı hayat hikâyeleri çerçevesinde Gaziantep’i yorumladılar.
Bütün yorumların mekânsal merkezi ise belki 200 yıldan fazla
aileye ait olan evin yeri, mekânsal konumu idi.
4
Bu çalışmada “bireysel kaynakların anlattığı olguların diğer
kanıtlarla uymama” (Roediger ve Wertsch, 2008, s.12) olasılığı
göz önüne alınmıştır. Tarihçiler bağımsız ve bakış açılarından
özgür tarihi sorgulasalar da “aynı olay” anlatıcıya ve bakış
açısına bağlı olarak değişebilir (Roediger ve Wertsch, 2008,
s.12)
Gaziantep ilinde 1920’li yıllardan itibaren dokumacılık yapmış
bir ailenin bireylerinin şehrin mekânları ile tarihsel
ilişkisinin sınıfsal, etnik ve mekânsal olarak farklılaşması
kaçınılmazdı. Bugün farklı mesleklerle uğraşan ve artık emekli
olmuş yetmiş yaşın üstündeki aile üyelerinden iki tanesi ile
sözlü tarih çalışması yapılarak kentin, sınıfsal, ırksal, etnik
ve mekânsal yaşantısı ile ilgili bilgisine başvurulmuştur.
Şahin Karkıner kuşaklar boyunca aynı mahallede oturmuş,
dedeleri ile aynı okullara gitmiş, hamamların mobilyacı dükkânı
olmasına, Musevi Anteplilerin kenti yavaş yavaş terk etmesi
gibi birçok olaya tanıklık etmiş ve esnaf ilişkilerinin
içerisine girmişti. Tüm yaşantısını bu kentte sürdürmüş olan
aile bireyi hatırladığı ilk günden başlayarak toplumsal,
ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik yapı ile ilgili
deneyimleri tarihsel olarak önemlidir. Bildiri özetinin
gönderildiği tarihte hayatta olan bu kişi daha sonra hayatını
kaybetmiş ve bu nedenler çalışmaya ikinci bir görüşmeci dahil
edilmiştir.
Hamdi Karkıner ise aynı ailede yetişmiş ve 1946 yılında
üniversite okumak için İstanbul’a gitmişti.
5
Yerel kişiler tarihin harici bellekleridir. Kentin günümüzdeki
ve gelecekteki mekânsal planlaması ile toplumsal, ekonomik,
kültürel, ideolojik ve politik yapısını tarihsel geçmişinden
bağımsız ele almak ise olanaksızdır.
Bir zamanlar künklerle evlerin, camilerin içinden geçerek kenti
dolaşan kullanım suyunu kimsenin kirletmediği, yerel esnaf ve
bürokrasi ilişkileri, eğitim hayatı, zanaatkârlar ve usta-çırak
ilişkisi, yemek kültürü ile ünlenen kentin görünen tarihsel
geçmişinin arkasında yatan ve açığa çıkmamış bellek
tartışılacaktır. Gaziantep’in oldukça görkemli görünen kültürel
geçmişi oluşturulurken toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik
ve politik ve mekânsal olarak yok sayılan olgular harici
bellekler aracılığı ile bize anlatılmayı beklerler.
Ailenin yaşadığı evin bir başka özelliği ise geçmişte “ocak”
merkezi olmasıdır. “Anadolu’da ocaklar, şimdiye kadar sadece
inanca dayalı bazı fonksiyonları olan kurumlar olarak kabul
ediliyordu” (Yalçın ve Yılmaz, 2002, s.15-16). Yalçın ve Yılmaz
(2002, s.16)’a göre “özellikle bir ocağın temsilcisi olarak
kabul edilen Horasan Erenleri Anadolu’da kentleri birbirine
bağlayan kervan yollarının en stratejik yerlerine bilerek ve
isteyerek yerleşirler”. Önemli bir toplumsal örgütlenme biçimi
olan ocaklar sayesinde özellikle “kırsal bölgelerde eşkıyalık,
talan ve yol kesme önlenir, obalar arasındaki çekişmelerin
kadıya ve adli makamlara gidilmeden çözülmesinde” (16) önemli
rol oynarlar.
6
Ocakların toplumsal işlevlerine gelindiğinde ise yılda iki defa
erenlerin huzurunda toplanan ocakların toplantıları bugünde
devam etmektedir (Yalçın ve Yılmaz, 2002, s. 17).
Bugünde halen birçok bölgede yapılan bu toplantıların en önemliişlevlerinden biri de sosyal yardımlaşmaydı. Toplanılan malınocak merkezindeki dağıtımı ise, beş parçaya bölünerekyapılmaktadır. Bunlardan birisi yolcular ve misafirler içinyapılan harcamalar ki, ocak deyiminin kullanılmasının sebebiateşin hiç sönmemesi ve üzerinde sürekli lokma adı verilenkutsal ocak yemeğinin pişmesidir” (Yalçın ve Yılmaz, 2002, s.17). Dolayısıyla bu çalışmada görüşülen kişiler için ev Urry’nin
bahsettiği gibi “geçmişin ambarı ve kültürel simgeler
deposudur”. Urry, 1995, s.41-42). Nitekim Muharrem ayında aşure
pişirilir ve evin büyük tahta kapıları sonuna kadar açılırdı.
Yalnızca caddede oturan esnaf ve komşular değil, yoldan gelip
geçen herkes doğal bir biçimde gelip yemeğini, aşuresini yer ve
kapı gece boyunca kapanmazdı.
Bachelard’da evdeki ocaktan bahseder ama onun yazdığı evi
ısıtan ve yemeğin pişirildiği ocaktır. Bu yazıda bahsedilen ev
ise mülkiyetin kuşaktan kuşağa geçmesinin ötesinde mekânsal
olarak akrabalık ilişkilerinde ve ailede hissettirdiği
temsiliyettir.
2. Harici Bellek
2.1. Ekonomi
Şahin Karkıner ve Hamdi Karkıner’in babaları dokumacılıkla
uğraşan Hüseyin Karkıner’dir. Hüseyin Karkıner’in babası Mehmet
7
Karkıner’de dokumacılıkla geçimini sağlar. Hüseyin Karkıner’in
kardeşi Cemal Karkıner dokumacılıkta büyük tüccardır. Hüseyin
Karkıner genç yaşta dokuma tezgâhları alır ve bu tezgâhları
dokuma işi yapan kişilere dağıtarak kardeşi kadar olmasa da çok
çalışarak geçimini sağlar. Şahin Karkıner’in söylediklerine
göre babası yukarıda bahsedilen Alevi dedeliği kavrayışını
modernleşmeci bir bakış açısı ile sürdürür. Çünkü Türk
modernleşmesinin ve Atatürkçülüğün sıkı bir takipçisidir.
Gaziantep’e gelen Karkın Ocaklı boyu doğrudan bugün ailenin
evinin olduğu Karatarla Mahallesi Gaziler Caddesi No: 60
numaraya yerleşmiştir. Şahin Karkıner’e göre Gaziler Caddesi 60
numaradan Yeniçeri sokağa kadar olan kısım tamamen aileye aitti
ama yalnızca bu bölüm kalmış. Hüseyin Karkıner, Hüseyin Cahit
Yalçın hayranıdır ve Türk Modernleşmesine ve Kemalizm’e
Cumhuriyetten sonra derin bağlılık gösterir.
Çocuklukları o döneme göre orta sınıf aile koşullarında geçen
Hamdi ve Şahin Karkıner’in babalarını algılamaları oldukça
farklıdır. Hüseyin Karkıner, okulun dergi parasını her yıl
eksik verir. Eksik kalan miktar anne tarafından tamamlanır.
Hamdi Karkıner bunu doğal olarak karşılarken, Şahin Karkıner
bunu doğru bir davranış olarak görmez. Babasının iş hayatının
rasyonalitesinden hareketle tutumluluk olduğu gördüğü bu
davranış onun babasına karşı olan duygusal mesafesini arttırır.
Evin tam karşısında ki Şevket Çıkmazında ise büyük amca Cemal
Karkıner oturur ve o da geçimini dokumacılıklar sağlar. Bu
Çıkmazın girişinde dehliz vardır. 1970’li yıllarla birlikte bu
dehlizdeki dükkânların önemli biri bölümü dükkâna dönüşür.
8
Hamdi Karkıner’in anlattıklarına göre bu dehlizin üzerinde de
bir ev vardır. En büyük olan ve Gaziantep Lisesi’ne giden
ağabeyleri evlerde elektrik olmadığı için bu dehlizin dibindeki
elektrik direğinin altında ders çalışır.
Yine evin bulunduğu Gaziler Caddesi’nin üzerinden Batıya doğru
kavşak üzerinde Alaybey Camisi vardır. Oldukça küçük ve tarihi
olan bu caminin imamı ile arkadaş olunsa da bayram namazları
dışında camiye pek gidilmez. Caminin yaklaşık 100 metre
ilerisinde Keyvanbey Hamamı yer alır. “İki Kapılı Hamam,
Keyvanbey Hamamı, Çıkrıkçı, Naip, Paşa Hamamı, Şeyh Hamamı,
Pazar Hamamı, Tutlu ve Tabak Hamamları içerisinde bugün
yalnızca Naip hamamı çalışmaktadır. Keyvanbey Hamamı 1970’li
yıllarda mobilya mağazası olur. Evde ise banyo işi Ocaklık
denilen mutfakta gerçekleşir. Kadınlar hamama da giderler.
Babaları çok disiplinli ve düzgün bir çalışma yaşamının
içerisindedir aslında. Tuz Hanı’nda bulunan dükkânını satın
alır. Esnaf içerisinde saygın bir yeri vardır. Gaziantep
Ticaret odasının bir numaralı üyesidir. Yaşadıkları evde dede
ve eşi, iki amca ve onların aileleri yaşamaktadır. Evin
hayatında yer alan mutfak ortaktır ama yemekler ayrı pişer.
Herkesin kazanı ayrı kaynar. Aynı evin içerisinde küçük de olsa
sınıfsal farklılıklar yaşanır. Özellikle gelinler ve dedenin
ikinci eşinin arasında sıkıntılar olur. Hamdi Karkıner
bunlardan hiç söz etmezken, Şahin Karkıner annesine daha bağlı
olduğu ve onun sıkıntılarını yakından izlediği için bu olayları
oldukça detaylı hatırlar.
9
Gaziler Caddesi’ndeki ev ile Tuz Hanı’ndaki ev arasındaki
mesafe 1.km kadardır. Dokuma işinde saç teli kalınlığındaki
ipler sırasıyla "Tarakçı”, “Haşılcı”, “Boyacı”, “Mezekçi”
ustalarının ellerinden geçer. Dokuma öncesi yapılan haşıllama
işlemini baba evde kendisi yapar. “Çözgü ipleri dokuma
sırasında sürtünmeye ve gerilime maruz kalır. İpliklerin
direncini artırmak için haşıllama işlemi gereklidir.
Haşıllamadaki amaç dokuma sırasındaki yıpratıcı etkilerden
iplikleri korumaktır” (wikipeida).
Kasnaktan çıkarılan iplikler top haline getirilir ve kökboyalarla renklendikten sonra kopmamaları için mezekçileregönderilerek düzeltilir. Tarakçılar, önlerine gelen ipliklerirenge ve desene göre tarağa çekerler. Sonra tezgâha çekilipmekikler atılmaya, kutnular dokunmaya başlanır. Saç kılıinceliğindeki ip, ellerinden geçtikten sonra kumaş halinegelir (Batmazoğlu, 2010).Hem düz dokuma hem de kutnu dokuma işiyle uğraşan babalarının
Tuz Hanı civarında saygın bir esnaf olduğunu söylerler.
Ailedeki içki ve sigara alışkanlığına sahip olmayan neredeyse
tek erkek olan babaları çocuklarını eğitime yönlendirir.
Gaziantep’te yaygın olan kahve alışkanlığına sahip olmayan
babaları Hüseyin Karkıner, arada sırada bürokratların ve saygın
ticaret adamlarının gittiği Camlı Kahve’ye gider. Kaynaklarda
çok bahsedilmese de Suburcu caddesinin başlangıç noktasında yer
alan bu kahveye herkes giremezmiş. “Kahvehane camlı Kahvehane
olarak alınırmış. Kahvehaneyi yaptıran ilk kez büyük bir cam
taktırmış. Bu sebeple camlı kahvehane olarak adlandırılmış”
(http://geziantep.com/?p=469=).
2.1.1. Eğitim ve Çıraklık
10
Babaları Alevi cemaati ile bağlantısını sürdürür. Özellikle evi
diğer kardeşlerden ve varislerden satın aldıktan sonra çekirdek
aile evde hiç yalnız kalmaz. Ailenin bağlantısı olan ve
talipleri4 olan köylerden başarılı çocuklar ortaokul ve lise
okumak için ailenin yanında kalırlar. Hüseyin Karkıner için tek
koşul okulda başarılı olmaktır. Kendi çocuklarının eğitim
hayatını büyük bir titizlikle takip eder.
1937 doğumlu Şahin Karkıner, dört erkek kardeş içinde 3. Sırada
yer alır. En büyük ve tek kız kardeşleri 1953 yılında menenjit
hastalığından hayatını kaybeder. Bu aile için trajik bir
olaydır ve o dönemin koşulları içerisinde hayatına üzgün olarak
devam eden annenin en büyük yardımcıları erkek çocuklar olur.
Ev süpürmekten yemek pişirmeye, kendi bireysel temizliklerini
ve eşyalarını toplamaya kadar babanın da baskısıyla ciddi bir
sosyalizasyonla büyütülürler. Baba temizliğin, düzenin
öncelikli olduğu bu ev yaşantısında disiplininin temsilcisidir.
Okula gidenler çok başarılı olacaktır. Şahin ve Hamdi
Karkıner’in öğretmenleri aynı zamanda babalarının da öğretmeni
olmuştur.
Hamdi Karkıner ve büyük ağabey Şefik Karkıner olmak üzere hepsi
çok başarılı iken Şahin Karkıner asi kişiliği ile özellikle
4 “Taliplik de babadan oğula geçmektedir. Her talip ailesinin bağlı olduğu bir inanç-dede ocağı vardır. Taliplere dedeliği sadece bağlı olduğu ocağın dedeleri yapabilir. Dedelik-taliplik temelli organize olan ocaklar bu yapılanış ile ikrar, musahiplik, görgü, dar, düşkünlük, cem ve diğer inanç ritüellerini gerçekleştirir. Her Alevi inanç-dede ocağı müstakil bir güç olmayıp el ele el Hakka şeklinde ifade edilen bir bütünsel organizasyonla başka bir ocağa bağlıdır. Bu sistemle Alevilik içerisinde öznel yorumların oluşmasının ve çözülmelerin yaşanması engellenmiştir” (http://www.alevimisin.com/modules.php?name=News&file=article&sid=5).
11
ortaokul döneminde sorunlar yaşar. Her iki ağabeyde Gaziantep
Lisesi’ni dereceyle bitirip İstanbul Hukuk ve İstanbul Teknik
Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girerken küçük kardeş hala
ortaokul sıralarındadır.
Hukuk Fakültesi’ni bitirip dönen ağabeyi anne tarafından
akrabası olan ve Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’ndan Ev
İdaresi Öğretmeni olarak mezun olan Olun Yüksek ile evlenir.
Böyle bir genç kadının aileye gelin gelmesi ile birlikte
babalarının eğitime verdiği katkı daha da artar. Alevi
köylerinden gelen çocukların velisi artık Olun Hoca Hanım’dır.
Evdeki yemek düzeni de değişir. Kumaş örtülü masalarda çatalın,
bıçağın, tabağın kurallarına göre kullanıldığı bir sofra düzeni
başlar. Uzun yıllar Gaziantep Kız Enstitüsü’de göre yapan Olun
Yüksek Gaziantep’li kadınlara Batılı usullerde yemek pişirmeyi,
sofra kurmayı öğretir.
Şahin Karkıner için Olun Hoca’nın gelmesi hayatında önemli
değişikliklere neden olur ve şöyle anlatır:
Olun Ablam olmasaydı ben bugünkü Şahin olmazdım, bana şöylededi: Şahin kültürlü olmak için, iyi insan olmak içinüniversite bitirmek gerekmez. Sen akıllı ve teknik işlere aklıyatan bir çocuksun dedi ve beni ustam Hüsnü Ertuna’nın yanınaçırak olarak verdi. Olun Ablam benim meraklarımı ve duygusalkişilik yapımı hemen anlamıştı. İlkokula giderken evdekidolabımın içine küçük ampulleri birbirine bağlayarak devrehazırlamıştım. Dolabın kapağı açılınca ampuller yanardı. Ozamanlar aynı evde hayat içerisinde oturduğumuz amcaçocuklarına gizlice gösterirdim. Babam bu tür çalışmalarıma çokkızardı. Beni çırak vermekten daha çok liseyi bitiripüniversiteye gitmem için zorluyor ama baskısı benibunaltıyordu.
12
Böylece radyo tamircisi ve satıcısı olan ustasının yanında
çıraklığa başlayan Şahin Karkıner bu meslekte çok başarılı
olur. Hayatındaki olumsuzluklar için babasını suçlar. Ustası
birçok firmanın yerel dağıtımcılığını yapmaktadır.
Daha sonra Ankara Mamak’ta askere gider. Askerlikte ustası ona
harçlığını yollar. Tesadüf eseri İTÜ mimarlığı bitiren ve
askerliğini Ankara’da Milli Savunma Bakanlığı’nda yedek subay
olarak yapan ağabeyi ile aynı anda yapar. Kendisi er, ağabeyi
yedek subaydır. Hafta sonları Bahçelievler 20. Sokakta küçük
bir evde tek başına yaşayan ağabeyinin yanına evci çıkar. O
günleri şöyle anlatır:
Ben yemek yapmanın inceliklerini temizliği Hamdi Abimdenöğrendim. O askeri kıyafetlerini yıkar ve mahallede ütücüyeverirdi. Aynı alışkanlığı bana da edindirdi. Her hafta sonu erkıyafetlerim tertemiz ütülü, botlarım tertemiz boyanmış haldekıtama dönerdim. Komutanlar ve diğer erler beni parmaklagösterirdi.
Şekil 1: Şahin Karkıner askerden ailesine resim yolluyor.
13
Askerden sonra işinin bir bölümünü İstanbul’da yapmaya karar
veren ustası onu da çağırır. İstanbul Gümüşsuyu’nda bir
Madam’ın evinde kiracı olarak kalır. Ustasının Karaköy İstanbul
Caddesi’ndeki işyerinde bir yıl kadar çalışır. Düzenli yemek
pişiren, temizlik yapan ve çamaşır yıkayan bu kiracısına Madam
hayran kalır.
Ancak annesi mektuplarla onu çağırır. “Hepsi gitti sende mi
beni bırakacaksın?” diyen annesinin ısrarlarına dayanamaz ve
Gaziantep’e döner. Babası ona sermaye verir, eski evin yan
tarafına bahçe daralttırılarak bir radyo tamir dükkânı açılır.
İstanbul’da işlerini büyüten ve Gaziantep’teki dükkânını
kapatan ustası malzemelerini ona hiçbir ücret istemeden verir.
Onun Gaziantep’teki dağıtımcısı olur.
Şekil 2: Eski evin altında bulunan radyo tamir dükkanı, Şahin
Usta çıraklarıyla
Bu dönemde Gaziler Caddesi esnaf ilişkilerinin hızla arttığı
bir çarşı merkezine dönüşmeye başlar. Gaziler caddesi üzerinden
14
bakıldığında ise doğu istikametine doğru, Hüseyin Paşa Kasteli,
Hüseyin Paşa Hamamı, Hüseyin Paşa Camisi yan yana dururlar. Yan
yana dükkânların açılmaya başlandığı caddede dükkânların yanı
sıra tarihi Hüseyin Paşa Camisi, caminin avlusunun içerisinde
eski adıyla Sarı Mektep, Cumhuriyetten sonra ise Cumhuriyet
İlkokulu yer alır. Okula gidebilmek için Caminin avlusuna
Gaziler Caddesinden avluya açılan büyük kapılardan girilir.
Karşıda sizi caminin binası ve girişi karşılar. Hemen sağ taraf
eski Sarı Mektep’tir ve pencereleri caddeyi görür. Sarı
Mektebin altında cadde üzerinde dükkanlar vardır. Onun hemen
yan tarafında ise Cumhuriyet İlkokulu’nun bahçesi ve yeni
binası görülür. Okulun Güneye doğru demir parmaklıkları ile
caminin duvarları arasından dar bir yol “Avrat Pazarı” denilen
caddeye açılır. Buranın adı ise kadınların alışveriş yaptıkları
yer anlamındadır.
.Avrat Pazarı denmesinin sebebine gelince. Bundan elli, altmışyıl öncesinde bu pazarın satıcıları ve alıcıları kadınlarmış. Odevirde genç kızların sokağa çıkması uygun görülmezmiş. Bellibaşlı yaşlı kadınlar, zengin evlerden kullanılmayan giysileritoplar. Getirip Avrat Pazarında satarlarmış. Kazandıklarınınbir kısmı kendilerinde kalır bir kısmını da elbiseyi aldıklarıkişilere verirlermiş. O zaman fakir olan halkın kadınları Avratpazarına gelir terzilerin tamir etmiş oldukları bu elbiselerialırlarmış (http://www.cansaati.org).
Bu pazarın olduğu cadde Şahin Karkıner’in babasının dükkanının
bulunduğu cadde ile birleşir. Burada Yüksek Kahve vardır.
Yüksek Kahve 1930’lu 1940’lı yıllarda Yüksek Saz olarak da
bilinirmiş. Kadın sanatçıların perde arkasından şarkı
söyledikleri bu Saz’da gündüz sazı da yapılırmış. Daha sonra
15
kahvehane haline gelmiş. Günümüzde kahvenin restorasyon süreci
devam etmektedir.
1965 yılında eski hayatlı evin yerine 5 katlı apartman
yapılınca Şahin Karkıner binanın kapısının yanındaki
dükkânlardan birisinde mesleğini sürdürür. Üstte ev altta
dükkân şeklindeki geniş aile hayatı devam eder. Şahin bey 1962
yılının aralık ayında annesini kaybedince babası 1990 yılında
hayatını kaybedinceye kadar hayatını onlarla birlikte sürdürür.
2.2. Sınıfsal ve Etnik Farklılıklar
Kendisi de belli bir mezhepten gelen Şahin Bey’e göre Gaziantep
Ermeni ve Musevi nüfusa ev sahipliği yapan bir kenttir. Ermeni
nüfus kentten Cumhuriyetten önce kaybolurken, 1970’li yılların
sonuna kadar kent ciddi bir Musevi nüfusa ev sahipliği yapar.
Gaziantep’in en meşhur ustalarından olan Şahin Bey’in Musevi
nüfustan yakın arkadaşları vardır. 1977 yılında radyoculuk
mesleğini bırakmaya karar verdiğinde ilk olarak danıştığı kişi
arkadaşı Naim Özsezikli adlı Gaziantep’li Musevi arkadaşıdır.
Naim Bey ve kardeşi Şaul Bey toptan manifaturacılık yaparlar.
Naim Bey Şahin Bey’e destek olur ve eski dükkânın yerine
manifatura mağazası açılır. Naim Bey oğlunu bir ay kadar bu
dükkâna gönderir ve manifatura işini öğretir. 1979 yılına
gelindiğine ülkücü gruplar Musevi vatandaşlara rahat vermez,
evlerine ve işyerlerine bombalarlar. Şehirden mülk satın
almayan ve hep kiralık yerlerde oturan bu Gaziantepli
Musevilerin bir bölümü İsrail’e giderken, Şahin bey’in arkadaşı
olan Naim Bey ve ailesi işlerini devrederek İstanbul’a
16
giderler. Naim Bey hayatını kaybedinceye kadar ilişkileri devam
eder. Hatta onun oğlunun İstanbul’da Sinagogda yapılan düğününe
katılırlar.
19. yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlarında Gaziantepli
Ermeniler, Türklerden sonra ikinci büyük nüfusu oluştururlar.
1927’den itibaren ise Ermeni nüfustan söz etmek olanaklı
değildir. Şahin Karkıner’in Ermenilerle ilgili hatırladığı anı
babası Hüseyin Karkıner’le ilgili bir yaralanma olayıdır. 1905
doğumlu olan Hüseyin Karkıner, 16-17 yaşlarında bahçede odun
keserken beğendiği Ermeni kızı geçer ve baltayı sol elinin
başparmağına indirir. Bu nedenden dolayı parmağındaki derin
kesik izi geçmemiştir. Agos Gazetesinin 2002 yılındaki bir
yayınından Gaziantep’teki Ermeni nüfus ile ilgili bir tablo
başka bir web sitesinde yer almaktadır. Yazıda Halep
Salnamelerine göre 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında
Antep’te nüfus dağılımı ile ilgili tablo aşağıdaki gibidir.
Halep Salnamelerinegöre 19. yüzyıl sonu ve
20. yüzyıl başındaAntep’te nüfus dağılımı
17
Nüfus sayımları Antepli
Ermeni
1868 sayımı 23.209
4.903
1872 sayımı 57.976
9.799
1883-84 sayımları 65.858
17.090
1886-1887 sayımları
88.686
24.282
1892-93 sayımları 65.291
11.561
1904 sayımı 85.901
12.146
1908 sayımı 89.994
14.379
1914 sayımı 82.538
30.076
1918-19 sayımları 55.530
37.000
1920-21 sayımları 29000 8.000 1927 sayımı 39.99
8 -
Kaynak: http://team-aow.discuforum.info/t1393-
Antep.htm
Aynı kaynakta belirtildiğine göre Gaziantep’teki Ermeniler
ikinci büyük nüfusu oluştururlar. Şahin Karkıner’de Ermenilerin
Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlara yardım ettiklerini ve
onlarla birlikte Türklere karşı savaştıklarını düşünmektedir.
Nitekim “1311 (1895) yılı civarında Antep nüfusu 80 bin
civarındadır. Bunların 35 bini Ermeni, 3 kadarı Yahudi, geriye
kalan 43 bin kişi de Müslüman nüfustu” (Koçum, 2010,
http://alikocum.blogspot.com/2010/01/balta-harbi.html). Koçum’a
göre 1876 yılında açılan Ermeni Kolejine gelen Amerikalılar
Ermenileri kışkırttılar ve Anteplilerde Ermenilere saldırdı.
Şahin Bey, Gaziantep’teki ticaretin kökeninin Ermenilere
dayandığını, Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan varlıklı
Gaziantepli ailelerin kaçan Ermenilerin mallarını alan, ya da
onları koruma sözü verip yine sahip olanlardan oluştuğunu
söylerken, Ali Koçum şikayetçi olur:
Gaziantep ticaretinin tümü Ermenilerin elindeydi. Türk tacirlerbunların komisyonculuğunu yaparlardı. Amerika’ya fıstık, karaüzüm, Antep el işleri, dolmalık patlıcan, Mısır’a deli tütün,Mısır, Cezayir ve Fas’a kadar gül, şeftali (kırmızı yemeniboyası) ve sarı Antep sahtiyanları(işlenmiş deri), Avrupa’yacehre (natürel sarı boya), miyan kökü, işlenmiş bağırsak ihraçederlerdi. Her çeşit dokumalarla, sabun, bakır işleri, ziyneteşyası, üzüm, incir, pekmez gibi yerli sanat ve yer ürünleriniyurdun her köşesine bu tüccarlar yüklerdi. Çalgılı bahçe vegazinolardaki alaturka saz heyeti bile Ermeniydi. Her biri birtablo kadar nefis, ince ve göz alıcı olan Antep el işlerininişçiliğini göz nuru ve el emeği harcayarak Türk kızları,ustalığını ve sürümünü de Ermeniler yapardı. Serbest mesleksahipleri, yani doktor, dişçi, eczacı ve avukatlar da ermeni
18
idi. Türklerden yalnız bir dişçi vardı. Bidayet mahkemesi,idare meclisi ve belediye meclisi üyelerinin de yarısı ermeniidi. Ermeniler Antep ve hinterlandının sanat ve ticaretiniellerinde tuttuklarından başka, Osmanlı bankasından düşükfaizle çektikleri parayla murabahacılık yapar, ağır faizlerleTürklere para verirlerdi. Şehirde ve köylerde en değerlitaşınır ve taşınmaz malları ellerine geçirmişlerdi. Bunlaraborçlu olmayan tüccar ve mülk sahibi yoktu. Memlekette egemenulus sayılan Türkler yoksulluk ve ihtiyaç içinde kıvranır, mülksahipleri babadan dededen kalma nazlı mallarını yok pahasınamurabahacılara kaptırırken Ermeniler şehrin en güzel yerinde,en bakımlı evlerinde ve bolluk içinde yaşarlardı.Koçum’un yazısı aslında gibi Şahin Bey’in söylediklerinidoğrular niteliktedir. 2.3. Kültürel geçmiş
Gaziantep renkli etnik ve iş hayatı ile önemli kültürel geçmişe
ev sahipliği yapmaktadır. Şahin Karkıner, etnik geçmişin
silinme çabasından ve çoğu Ermenilere ait sanatların Türklere
mal edilmeye çalışıldığını anlatır. Yine Koçum’a göre,
Antep Ermenileri en önemli sanat kollarını ellerindetutarlardı. Geçmişi çok eski devirlere dayanan Antepdokumacılığı Ermenilere geçmişti. Bu sanat dalının ayakkalfalığı çözücülük, boyacılık, tahakçılık, presecilik venihayet ustalığı işveren Ermenilerdeydi. Eski halin bulunduğuzincirli bedesten, millet hanı, iki kapılı han emir ali hanınınodaları alacacı ustalarıyla ermeni tüccarlarınınticarethaneleriydi. Türkler dokumacılığı yarı bellerine kadarçukur içinde mekik atan az para kazanan işçileriydi. Sabunculukgibi büyük sanat dalı, kuyumculuk, bakırcılık, demircilik,çilingirlik, terzilik, kunduracılık, bina kalfalığı, yapıcılık,bıçakçılık, nalbantlık, semercilik gibi sanatlar Ermenilerdeidi. Halen yıkılmış olan kale altındaki bedestende yüzden fazlakuyumcu dükkânı vardı. Uzun çarşıdan yemenici pazarına kadarolan cadde iki taraflı bakırcı dükkânıydı. Burada çekiçseslerinden geçilmezdi. Ermeniler bütün sanat dallarında çokileriydiler. Sanatlarını Türklere öğretmezlerdi. Türklerinelinde büyük sanat dalı olarak tabaklık vardı. Onun da ham
19
derilerini ermeni tüccarları getirir. İşlenmişlerini bunlarsatarlardı. Küçük sanatlardan marangozluk, sabancılık,tenekecilik ile önemini kaybetmiş olan saraçlık, kazazlık(atları ipek işleriyle işleyen sanatçılar) ve köşkerlikTürklerdeydi (Koçum, 2010,http://alikocum.blogspot.com/2010/01/antep-ermenileri.html). Şahin Bey’e göre Gaziantep’teki zanaatkârlık Koçum’un eleştirel
bir biçimde yazdığı bu kültürden etkilenerek Gaziantep’in
bugünkü zengin kültürünü oluşturdu. Zengin Ermenilerin oturduğu
Bey Mahallesi bugün restore edilmiş ve turistik bir merkeze
dönüştürülmüştür.
Küçükken en çok sevdiği şey sinemaya gitmek olan Şahin Bey,
Nakıp Ali adı verilen sinema sahibini çocukluğundan itibaren
tanır. Çünkü Nakıp Ali, Kavaklık mahallesindeki bağlarında bağ
komşularıdır. Bu komşuluk ona sinemaya girerken öncelik vermez.
Amerikan filmlerinin etkisiyle yakışıklı amcaoğulları artist
olmak için Mersin’den gemilere binip Amerika’ya gitmeye
çalışırlar ama başarılı olamazlar.
2.4. Mekânsal Planlama
Şahin Karkıner, Gaziantep’in mekânsal kuruluşunda en çok su
sistemini anlatır. Detayı Tansü tarafından anlatılan su sistemi
aşağıdaki gibidir:
Hulusi Yetkin, Antep’in üç su kaynağından bahsetmektedir.Birincisi Alleben deresi, ikincisi Sof dağından gelen kaynaksuyu ve sonuncusu da Antep Kadısı Mahir Efendi’nin inşaettirdiği yer altı kanallarıdır. Bunlara (liva) adı verilir.Yine Halit Ziya Biçer de livalardan akan suyun evlerinhayatlarının(avlu) altındaki ganelerde (havuz) toplandığınısöylemektedir: Kirli su havuzlarının ganelerin altında olmasısebebiyle kirli sular ile temiz sular karışmazdı. Kirli sularise ayrı bir sistemle bostanlara akardı. Hamamlar da aynı
20
sistemden istifade ederdi (Tansü, 2009,ttp://turkavgaziantep.org/makaledetay.php?makaleid=106). Şahin Karkıner’e göre bu ganeden onların evinin avlusunda da
vardı. Bu havuzların kullanımı ile ilgili disiplin sistemi
geliştirilmiştir. Tuvaletten de geçen bu suyla taharetlenirken
temiz elle su alınır, diğer ele aktarılır ve öyle kullanılırdı.
Temizlik alışkanlığı bu derece gelişmiş bir ailede suyun
kullanımı ile ilgili yönergenin olmasında şaşılacak bir durum
yoktur. ,
Babaları Hüseyin Karkıner 1930’lu yılların sonunda meşhur
mesire yeri olan Alleben Deresinin kıyısındaki Kavaklık
Mahallesinden bir üzüm bağı satın alır. Ailenin tarihinde
önemli bir yeri olan bu bağda yapılan evde eski evin ahşap
malzemeleri kullanılır. Şahin Karkıner küçükken evden bağa
eşekle gidilir. Eşyalar eşeğe yüklenir, en küçük çocuk üzerine
bindirilir ve yürüyerek yaklaşık iki saatte gidilir. Çocuklar
doğdukça dikilen ceviz ağaçları bugün park olan bağın yerinde
hala durur.
Her sene Sonbaharda üzümler olgunlaşınca Şıra zamanı gelir.
Bağevinde mahşere kazanı kurulur. Mahsere kazanı yaklaşık bir
metre çapı, 40 cm kadarda kenar uzunluğu olan büyük bir
kazandır. Üzüm yıkanır, deliğinde süzgeç olan havuzda
çiğnenerek suyu kazana aktarılır. Bu su kaynatılırken bir
taraftan da tatlı sucuk yapmak için Antep fıstıkları ve
cevizler iplere dizilerek düz dallara bağlanır. Sonra nişasta
ile katılaştırılan ve bastık denilen sıvıya batırılarak asılır.
Kuruduktan sonra da özenle saklanarak kış aylarında yenir.
21
Gaziantep’te mutfağa ocaklık denir ve evin bahçesinde yer
alırdı. Yiyecekler tel dolaplarda saklanırken, tüpgaz çıkıncaya
kadar uzunca bir süre gaz ocaklarının kullanıldığını belirtir.
Şahin Karkıner, o güzelim hayatlı Antep evini yıkıp apartman
yaptıkları için hep pişmanlık duyar. Yıl 1960’lı yıllar, yeni
bir hayat yeni çocuklar ve bir çeşit yaratıcı yıkım sonucu ev
yıkılır. Evin kapılarına kıyamaz ve bağ evinde inşa ettiği evde
kullanır.
3.Sonuç
Şahin Karkıner’in Gaziantep’le ilgili anlattıkları doğrudan
kendi toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel varoluşundan
kaynaklanmaktadır. Ocak olan Alevi bir aileden gelmesi onun
Kemalizme ve Türk Modernleşmesine olan bağlılığını
açıklamaktadır. Komşularla olan ilişkiler, diğer etnik
gruplarla oluşturulan dostluk ve arkadaşlıkların hep bu
bağlamda geliştiğini görüyoruz. Aynı mahallede uzun süre ev ve
dükkân komşuluğu yaptığı Sünni Antep’liler tarafından zaman
zaman Aleviler hakkında imalı sözler duymuş olması Gaziantep’le
ilgili düşüncelerini değiştirmez. Her ne kadar babası Hüseyin
Karkıner’in toplumsallaşma yöntemlerini beğenmese de aileden
Cumhuriyet Halk Partili oluşu ve Gazianteplilik kültürünü
benimsemesi ve esnaflık anlamında babasını izlemesi şaşkınlık
yaratmaktadır.
Mimar olduğu için bilgisine başvurulan ağabeyi Hamdi Karkıner
ise erken yaşta ayrıldığı için Şahin Karkıner kadar Antep
bilgisine sahip değildir.
22
Babam Şahin Karkıner’i 9 Şubat 2013 günü sonsuza dek yitirdim.
O zanaatkâr becerikliliği, her işi halletmesi Antep kültüründen
gelen bir yetenek miydi, yoksa genetik miydi bilemiyorum ama
Gaziantep’in o ustalık kültürüne harfiyen uyan gerçek bir
ustaydı. Çocuklarına özellikle de kızlarına hayatı hep
kolaylaştırmaya çalıştı. Hayatı boyunca babasına kızdı ama onun
böylesine yetenekli, disiplinli ve çalışkan birisi olmasına
sağlayanın babası olduğunu düşünüyorum.
Kaynakça
Bachelard, G. (2008). Uzamın Poetikası. Çev.Alp Tümertekin.
İstanbul: İthaki.
Roediger, H. L. , Wertsch, JAMES V. (2008). “Creating a New
Discipline of Memory Studies”. Memory Studies, 1: 9.
Urry, J. (1999). Mekânları Tüketmek. İstanbul: Ayrıntı.
Yalçın, A., Yılmaz, H. (2002). “Kargın Ocaklı Boyu İle İlgili
yeni Belgeler”. Hacı Bektaş veli Araştırma Dergisi, Yıl: 8, Sayı. 21:
13-89.
Web Siteleri:
http://geziantep.com/?p=469=
(http://www.cansaati.org
http://www.wikipedia.com
Batmazoğlu, F. (2010). Kutnu Kumaşı ve Kutnu Dokuma - Gaziantep
El Sanatları http://www.makalemarketi.com/kultur-ve-sanat/el-
sanatlari/1043-kutnu-dokuma.html#ixzz2YGlmM7Io
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ha%C5%9F%C4%B1llama
23
http://www.cansaati.org/topluluk/forum_posts.asp?
TID=2336&title=karibazari-veya-avrat-pazari
Koçum, A. (2010a), http://alikocum.blogspot.com/2010/01/antep-
ermenileri.html).
Koçum, A. (2010b). http://alikocum.blogspot.com/2010/01/balta-
harbi.html).
Tansü, Y. E. (2009).
http://turkavgaziantep.org/makaledetay.php?makaleid=106
24