TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP ÖRNEĞİ

24
TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP ÖRNEĞİ Nadide Karkıner 1 ÖZET Bu bildiride, Gaziantep ilinde 1920’li yıllardan itibaren dokumacılık yapmış bir ailenin bireylerinin şehrin mekânları ile tarihsel ilişkisi tartışılacaktır. Bugün farklı mesleklerle uğraşan ve artık emekli olmuş yetmiş yaşın üstündeki aile üyelerinden ikisi ile sözlü tarih çalışması yapılarak kentin, sınıfsal, ırksal, etnik ve mekânsal yaşatışı ile ilgili bilgisine başvurulacaktır. Kuşaklar boyunca aynı mahallede oturmuş, dedeleri ile aynı okullara gitmiş, hamamların mobilyacı dükkânı olmasına, Musevi Anteplilerin kenti yavaş yavaş terk etmesi gibi birçok olaya tanıklık etmiş ve esnaf ilişkilerinin içerisine girmiştir. Tüm yaşantısını bu kentte sürdürmüş olan aile bireyinin hatırladığı ilk günden başlayarak toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik yapı ile ilgili deneyimleri tarihsel olarak önemlidir. Yerel kişiler tarihin harici bellekleridir. Kentin günümüzdeki ve gelecekteki mekânsal planlaması ile toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik yapısını tarihsel geçmişinden bağımsız ele almak ise olanaksızdır. Bir zamanlar künklerle evlerin, camilerin içinden geçerek kenti dolaşan kullanım suyunu kimsenin kirletmediği, yerel esnaf ve bürokrasi ilişkileri, eğitim hayatı, zanaatkârlar ve usta-çırak ilişkisi, yemek kültürü ile ünlenen kentin görünen tarihsel geçmişinin arkasında yatan ve açığa çıkmamış bellek tartışılacaktır. Gaziantep’in oldukça görkemli görünen kültürel geçmişi oluşturulurken toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik ve mekânsal olarak yok sayılan olgular harici belleklerde bize anlatılmayı beklerler. 1 Yard. Doç. Dr. ([email protected] ). Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Eskişehir. 1

Transcript of TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP ÖRNEĞİ

TARİHİN HARİCİ BELLEKLERİ OLARAK YEREL KİŞİLER: GAZİANTEP

ÖRNEĞİ

Nadide Karkıner 1

ÖZET

Bu bildiride, Gaziantep ilinde 1920’li yıllardan itibarendokumacılık yapmış bir ailenin bireylerinin şehrin mekânlarıile tarihsel ilişkisi tartışılacaktır. Bugün farklı mesleklerleuğraşan ve artık emekli olmuş yetmiş yaşın üstündeki aileüyelerinden ikisi ile sözlü tarih çalışması yapılarak kentin,sınıfsal, ırksal, etnik ve mekânsal yaşatışı ile ilgilibilgisine başvurulacaktır. Kuşaklar boyunca aynı mahalledeoturmuş, dedeleri ile aynı okullara gitmiş, hamamlarınmobilyacı dükkânı olmasına, Musevi Anteplilerin kenti yavaşyavaş terk etmesi gibi birçok olaya tanıklık etmiş ve esnafilişkilerinin içerisine girmiştir. Tüm yaşantısını bu kenttesürdürmüş olan aile bireyinin hatırladığı ilk günden başlayaraktoplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik yapı ileilgili deneyimleri tarihsel olarak önemlidir. Yerel kişilertarihin harici bellekleridir. Kentin günümüzdeki ve gelecektekimekânsal planlaması ile toplumsal, ekonomik, kültürel,ideolojik ve politik yapısını tarihsel geçmişinden bağımsız elealmak ise olanaksızdır.

Bir zamanlar künklerle evlerin, camilerin içinden geçerek kentidolaşan kullanım suyunu kimsenin kirletmediği, yerel esnaf vebürokrasi ilişkileri, eğitim hayatı, zanaatkârlar ve usta-çırakilişkisi, yemek kültürü ile ünlenen kentin görünen tarihselgeçmişinin arkasında yatan ve açığa çıkmamış bellektartışılacaktır. Gaziantep’in oldukça görkemli görünen kültürelgeçmişi oluşturulurken toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojikve politik ve mekânsal olarak yok sayılan olgular haricibelleklerde bize anlatılmayı beklerler. 1 Yard. Doç. Dr. ([email protected]). Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Eskişehir.

1

Anahtar kelimeler: Gaziantep, yerel kişiler, kültürel geçmiş,

mekânsal planlama, harici bellek

1.Giriş

Yıldırım Türker, Nuri Bilge Ceylan’ın “’yalnız ve güzel’”

ülkesine yolladığı tutkulu selamın temelinde “Ceylan’ın

sinemasının ıssız hüznü, sürgünlük duygusundan beslenen, sürgün

olma halini kucaklayan bir duygudur. Kasabalılığa, şehirliliğe,

çocukluğa, kadınlığa, erkekliğe sürgün edilmiş bireyin

yalnızlığına, sıkıntısına yaklaşır. Yerleşik olanların kendini

çoktan kaptırmış olduğu hız ve tekrar dünyasına söyleyecek sözü

yoktur. Belki sonsuza dek yitirmiş olduğu yalnız ve güzel

ülkesine duyduğu hasretle bakar geçen zamana. Usulca. Kimileyin

yakıcı bir sükunetle”.2

1 Haziran 2008 Pazar günü Eskişehir’in en eski sinemalarından

biri olan ve Porsuğun kıyısında köşeye uzanan binanın

yıkılacağını öğrendim Gişede çalışan görevlinin kapandığı gün

ağlayarak faaliyetine son verdiğini söylediler. İşte Yıldırım

Türker’in yukarıda bahsettiği “sonsuza dek yitirilmiş” olanı

hatırlatıyor bu bina.

Doğduğum ve elimizde okul çantaları kardeşlerimle birlikte

karanlık dehlizlerinde ve cami avlularında yürüdüğümüz

Gaziantep’i ise artık tanıyamıyorum. Gaziantep’teki evimizi

ağabeyim büro olarak kullanırken belki çocukluğumda ki o

manzarayı görürüm diye pencereden baktım ama nafile. Caddenin

karşısındaki dükkânlar en fazla dövizi verene satılmış.

2 Yıldırım Türker (2008) “Yalnız ve Güzel”, Radikal Gazatesi, sf: 4, 2 Haziran 2008 Pazartesi

2

Ağabeyim eskiden oturma odamız olan odadaki eski görünümlü

gömme dolabı kaldırtmamış. Dolabın tahtalarının ağaçtan

kaynaklanan delikleri vardı. Onlara parmaklarımızı sokardık,

birden o aklına gelince vazgeçmiş. Hatta bir bölmesinde

kızkardeşim saklanıp uyumuştu da, saatlerce kayboldu diye

yollara düşmüştük. İkimizde biliyorduk ki o dolap sonsuza dek

yitirdiğimiz çocukluğumuzu ve annemizi hatırlatıyordu bize. Biz

ailenin büyük çocukları olarak o evde yaşananları hiç

unutmadık. Her oda ve eşya kapısından içeri girince yaşandığı

zamanları anımsatıyordu. Hala bütün kardeşler aile ile ilgili

rüyalarımızda ev olarak yalnızca o evi görürüz. Bachelard

(Urry, 1995, s.41)’a göre “içinde doğulan evler gibi mekânlar,

sadece verili değillerdir, anı izleriyle doludurlar”. Nitekim

büyük dedelerin yaşadığı “hayatlı3 Antep evi” yıkılıp yerine

yenisi yapılmasına rağmen “maddi olarak yerleşen anılar”ın

aktarılması yoluyla da yeni kuşaklar için evin bulunduğu yer

“ocaktır”.

1965 yılında inşa edilen evden 1990 yılında taşınmaya karar

verdiğimizde dedem gitmemek için çok direndi. Ayrılmak

istemedi. Onun doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği eski evin

yerine inşa edilen bu evden neden ayrılmak istemediğini ancak

bugün anlayabiliyorum. O ev onun değil benim doğduğum yerdi ama

mekânsal anlamda ona ifade ettiği toplumsal, ekonomik, politik

ve kültürel unsurlar önemliydi. En önemlisi aileye ya da “ocak”

a ait bu mekan “insanlara ait anıların ve geçmişin ambarı olan

3 Hayat Gaziantep’te avlu anlamında kullanılır. 3

ve kültürel simgeler deposu” (Urry, 1995, s.41-42) olarak işlev

gören Gaziantep’e açılıyordu.

Bachelard’a göre:

…ev, insan ruhuna ilişkin bir çözümleme aracı olarak elealınabilir. Basit evimizde düşler kurarken, bu ‘araç’yardımıyla, mağaranın sunduğu avuntuları kendi içimizde yenidenbulacak mıyız? Ruhumuzun kulesi yerle yeksan mı oldu? Bizler, oünlü yarımdizeye göre, ‘kulesi sonsuza kadar yıkılmış’varlıklar mıyız yoksa? Yalnız anılarımız değil, unuttuklarımızda ‘bir yerde barınmıştır’. Bilinçdışımız ‘barınmıştır’.Ruhumuz bir konuttur. Ve ‘evleri’, ‘odaları’ anımsayarak kendiiçimizde ‘konaklamayı’ öğreniriz (Bachelard,2008, s.30-31). Kalabalık akrabalık ilişkileri içerisinde neden bütün

akrabaların yıllarca bizim oturduğumuz evi kendi evleri gibi

gördüklerini anlamazdım. Oysa “geçmişte oturduğumuz konutlar

içimizde yıkılıp gitmediğinden, eski evlerin anılarını birer

düşlem gibi yeniden yaşarız (Bachelard, 2008, s. 41). Evin

bulunduğu yer aile tarihinde oldukça uzun bir geçmişe sahipti.

“Doğduğumuz ev, anıların ötesinde, fiziksel olarak içimize

kaydedilmiştir” (Bachelard, 2008, s.51). Dolayısıyla yalnızca

benim değil, baba tarafından tüm yakın akrabalar için “insanca

değerler” taşıyan evin hem içerisi hem de dışarısı Gaziantep’i

anlamak ve çözümlemek için oldukça önemlidir.

1.1. Harici Bellek ve Ocak

Sözlü tarih çalışması yaptığım babam ve evin mimarı olan amcam

farklı hayat hikâyeleri çerçevesinde Gaziantep’i yorumladılar.

Bütün yorumların mekânsal merkezi ise belki 200 yıldan fazla

aileye ait olan evin yeri, mekânsal konumu idi.

4

Bu çalışmada “bireysel kaynakların anlattığı olguların diğer

kanıtlarla uymama” (Roediger ve Wertsch, 2008, s.12) olasılığı

göz önüne alınmıştır. Tarihçiler bağımsız ve bakış açılarından

özgür tarihi sorgulasalar da “aynı olay” anlatıcıya ve bakış

açısına bağlı olarak değişebilir (Roediger ve Wertsch, 2008,

s.12)

Gaziantep ilinde 1920’li yıllardan itibaren dokumacılık yapmış

bir ailenin bireylerinin şehrin mekânları ile tarihsel

ilişkisinin sınıfsal, etnik ve mekânsal olarak farklılaşması

kaçınılmazdı. Bugün farklı mesleklerle uğraşan ve artık emekli

olmuş yetmiş yaşın üstündeki aile üyelerinden iki tanesi ile

sözlü tarih çalışması yapılarak kentin, sınıfsal, ırksal, etnik

ve mekânsal yaşantısı ile ilgili bilgisine başvurulmuştur.

Şahin Karkıner kuşaklar boyunca aynı mahallede oturmuş,

dedeleri ile aynı okullara gitmiş, hamamların mobilyacı dükkânı

olmasına, Musevi Anteplilerin kenti yavaş yavaş terk etmesi

gibi birçok olaya tanıklık etmiş ve esnaf ilişkilerinin

içerisine girmişti. Tüm yaşantısını bu kentte sürdürmüş olan

aile bireyi hatırladığı ilk günden başlayarak toplumsal,

ekonomik, kültürel, ideolojik ve politik yapı ile ilgili

deneyimleri tarihsel olarak önemlidir. Bildiri özetinin

gönderildiği tarihte hayatta olan bu kişi daha sonra hayatını

kaybetmiş ve bu nedenler çalışmaya ikinci bir görüşmeci dahil

edilmiştir.

Hamdi Karkıner ise aynı ailede yetişmiş ve 1946 yılında

üniversite okumak için İstanbul’a gitmişti.

5

Yerel kişiler tarihin harici bellekleridir. Kentin günümüzdeki

ve gelecekteki mekânsal planlaması ile toplumsal, ekonomik,

kültürel, ideolojik ve politik yapısını tarihsel geçmişinden

bağımsız ele almak ise olanaksızdır.

Bir zamanlar künklerle evlerin, camilerin içinden geçerek kenti

dolaşan kullanım suyunu kimsenin kirletmediği, yerel esnaf ve

bürokrasi ilişkileri, eğitim hayatı, zanaatkârlar ve usta-çırak

ilişkisi, yemek kültürü ile ünlenen kentin görünen tarihsel

geçmişinin arkasında yatan ve açığa çıkmamış bellek

tartışılacaktır. Gaziantep’in oldukça görkemli görünen kültürel

geçmişi oluşturulurken toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik

ve politik ve mekânsal olarak yok sayılan olgular harici

bellekler aracılığı ile bize anlatılmayı beklerler.

Ailenin yaşadığı evin bir başka özelliği ise geçmişte “ocak”

merkezi olmasıdır. “Anadolu’da ocaklar, şimdiye kadar sadece

inanca dayalı bazı fonksiyonları olan kurumlar olarak kabul

ediliyordu” (Yalçın ve Yılmaz, 2002, s.15-16). Yalçın ve Yılmaz

(2002, s.16)’a göre “özellikle bir ocağın temsilcisi olarak

kabul edilen Horasan Erenleri Anadolu’da kentleri birbirine

bağlayan kervan yollarının en stratejik yerlerine bilerek ve

isteyerek yerleşirler”. Önemli bir toplumsal örgütlenme biçimi

olan ocaklar sayesinde özellikle “kırsal bölgelerde eşkıyalık,

talan ve yol kesme önlenir, obalar arasındaki çekişmelerin

kadıya ve adli makamlara gidilmeden çözülmesinde” (16) önemli

rol oynarlar.

6

Ocakların toplumsal işlevlerine gelindiğinde ise yılda iki defa

erenlerin huzurunda toplanan ocakların toplantıları bugünde

devam etmektedir (Yalçın ve Yılmaz, 2002, s. 17).

Bugünde halen birçok bölgede yapılan bu toplantıların en önemliişlevlerinden biri de sosyal yardımlaşmaydı. Toplanılan malınocak merkezindeki dağıtımı ise, beş parçaya bölünerekyapılmaktadır. Bunlardan birisi yolcular ve misafirler içinyapılan harcamalar ki, ocak deyiminin kullanılmasının sebebiateşin hiç sönmemesi ve üzerinde sürekli lokma adı verilenkutsal ocak yemeğinin pişmesidir” (Yalçın ve Yılmaz, 2002, s.17). Dolayısıyla bu çalışmada görüşülen kişiler için ev Urry’nin

bahsettiği gibi “geçmişin ambarı ve kültürel simgeler

deposudur”. Urry, 1995, s.41-42). Nitekim Muharrem ayında aşure

pişirilir ve evin büyük tahta kapıları sonuna kadar açılırdı.

Yalnızca caddede oturan esnaf ve komşular değil, yoldan gelip

geçen herkes doğal bir biçimde gelip yemeğini, aşuresini yer ve

kapı gece boyunca kapanmazdı.

Bachelard’da evdeki ocaktan bahseder ama onun yazdığı evi

ısıtan ve yemeğin pişirildiği ocaktır. Bu yazıda bahsedilen ev

ise mülkiyetin kuşaktan kuşağa geçmesinin ötesinde mekânsal

olarak akrabalık ilişkilerinde ve ailede hissettirdiği

temsiliyettir.

2. Harici Bellek

2.1. Ekonomi

Şahin Karkıner ve Hamdi Karkıner’in babaları dokumacılıkla

uğraşan Hüseyin Karkıner’dir. Hüseyin Karkıner’in babası Mehmet

7

Karkıner’de dokumacılıkla geçimini sağlar. Hüseyin Karkıner’in

kardeşi Cemal Karkıner dokumacılıkta büyük tüccardır. Hüseyin

Karkıner genç yaşta dokuma tezgâhları alır ve bu tezgâhları

dokuma işi yapan kişilere dağıtarak kardeşi kadar olmasa da çok

çalışarak geçimini sağlar. Şahin Karkıner’in söylediklerine

göre babası yukarıda bahsedilen Alevi dedeliği kavrayışını

modernleşmeci bir bakış açısı ile sürdürür. Çünkü Türk

modernleşmesinin ve Atatürkçülüğün sıkı bir takipçisidir.

Gaziantep’e gelen Karkın Ocaklı boyu doğrudan bugün ailenin

evinin olduğu Karatarla Mahallesi Gaziler Caddesi No: 60

numaraya yerleşmiştir. Şahin Karkıner’e göre Gaziler Caddesi 60

numaradan Yeniçeri sokağa kadar olan kısım tamamen aileye aitti

ama yalnızca bu bölüm kalmış. Hüseyin Karkıner, Hüseyin Cahit

Yalçın hayranıdır ve Türk Modernleşmesine ve Kemalizm’e

Cumhuriyetten sonra derin bağlılık gösterir.

Çocuklukları o döneme göre orta sınıf aile koşullarında geçen

Hamdi ve Şahin Karkıner’in babalarını algılamaları oldukça

farklıdır. Hüseyin Karkıner, okulun dergi parasını her yıl

eksik verir. Eksik kalan miktar anne tarafından tamamlanır.

Hamdi Karkıner bunu doğal olarak karşılarken, Şahin Karkıner

bunu doğru bir davranış olarak görmez. Babasının iş hayatının

rasyonalitesinden hareketle tutumluluk olduğu gördüğü bu

davranış onun babasına karşı olan duygusal mesafesini arttırır.

Evin tam karşısında ki Şevket Çıkmazında ise büyük amca Cemal

Karkıner oturur ve o da geçimini dokumacılıklar sağlar. Bu

Çıkmazın girişinde dehliz vardır. 1970’li yıllarla birlikte bu

dehlizdeki dükkânların önemli biri bölümü dükkâna dönüşür.

8

Hamdi Karkıner’in anlattıklarına göre bu dehlizin üzerinde de

bir ev vardır. En büyük olan ve Gaziantep Lisesi’ne giden

ağabeyleri evlerde elektrik olmadığı için bu dehlizin dibindeki

elektrik direğinin altında ders çalışır.

Yine evin bulunduğu Gaziler Caddesi’nin üzerinden Batıya doğru

kavşak üzerinde Alaybey Camisi vardır. Oldukça küçük ve tarihi

olan bu caminin imamı ile arkadaş olunsa da bayram namazları

dışında camiye pek gidilmez. Caminin yaklaşık 100 metre

ilerisinde Keyvanbey Hamamı yer alır. “İki Kapılı Hamam,

Keyvanbey Hamamı, Çıkrıkçı, Naip, Paşa Hamamı, Şeyh Hamamı,

Pazar Hamamı, Tutlu ve Tabak Hamamları içerisinde bugün

yalnızca Naip hamamı çalışmaktadır. Keyvanbey Hamamı 1970’li

yıllarda mobilya mağazası olur. Evde ise banyo işi Ocaklık

denilen mutfakta gerçekleşir. Kadınlar hamama da giderler.

Babaları çok disiplinli ve düzgün bir çalışma yaşamının

içerisindedir aslında. Tuz Hanı’nda bulunan dükkânını satın

alır. Esnaf içerisinde saygın bir yeri vardır. Gaziantep

Ticaret odasının bir numaralı üyesidir. Yaşadıkları evde dede

ve eşi, iki amca ve onların aileleri yaşamaktadır. Evin

hayatında yer alan mutfak ortaktır ama yemekler ayrı pişer.

Herkesin kazanı ayrı kaynar. Aynı evin içerisinde küçük de olsa

sınıfsal farklılıklar yaşanır. Özellikle gelinler ve dedenin

ikinci eşinin arasında sıkıntılar olur. Hamdi Karkıner

bunlardan hiç söz etmezken, Şahin Karkıner annesine daha bağlı

olduğu ve onun sıkıntılarını yakından izlediği için bu olayları

oldukça detaylı hatırlar.

9

Gaziler Caddesi’ndeki ev ile Tuz Hanı’ndaki ev arasındaki

mesafe 1.km kadardır. Dokuma işinde saç teli kalınlığındaki

ipler sırasıyla "Tarakçı”, “Haşılcı”, “Boyacı”, “Mezekçi”

ustalarının ellerinden geçer. Dokuma öncesi yapılan haşıllama

işlemini baba evde kendisi yapar. “Çözgü ipleri dokuma

sırasında sürtünmeye ve gerilime maruz kalır. İpliklerin

direncini artırmak için haşıllama işlemi gereklidir.

Haşıllamadaki amaç dokuma sırasındaki yıpratıcı etkilerden

iplikleri korumaktır” (wikipeida).

Kasnaktan çıkarılan iplikler top haline getirilir ve kökboyalarla renklendikten sonra kopmamaları için mezekçileregönderilerek düzeltilir. Tarakçılar, önlerine gelen ipliklerirenge ve desene göre tarağa çekerler. Sonra tezgâha çekilipmekikler atılmaya, kutnular dokunmaya başlanır. Saç kılıinceliğindeki ip,  ellerinden geçtikten sonra kumaş halinegelir (Batmazoğlu, 2010).Hem düz dokuma hem de kutnu dokuma işiyle uğraşan babalarının

Tuz Hanı civarında saygın bir esnaf olduğunu söylerler.

Ailedeki içki ve sigara alışkanlığına sahip olmayan neredeyse

tek erkek olan babaları çocuklarını eğitime yönlendirir.

Gaziantep’te yaygın olan kahve alışkanlığına sahip olmayan

babaları Hüseyin Karkıner, arada sırada bürokratların ve saygın

ticaret adamlarının gittiği Camlı Kahve’ye gider. Kaynaklarda

çok bahsedilmese de Suburcu caddesinin başlangıç noktasında yer

alan bu kahveye herkes giremezmiş. “Kahvehane camlı Kahvehane

olarak alınırmış. Kahvehaneyi yaptıran ilk kez büyük bir cam

taktırmış. Bu sebeple camlı kahvehane olarak adlandırılmış”

(http://geziantep.com/?p=469=).

2.1.1. Eğitim ve Çıraklık

10

Babaları Alevi cemaati ile bağlantısını sürdürür. Özellikle evi

diğer kardeşlerden ve varislerden satın aldıktan sonra çekirdek

aile evde hiç yalnız kalmaz. Ailenin bağlantısı olan ve

talipleri4 olan köylerden başarılı çocuklar ortaokul ve lise

okumak için ailenin yanında kalırlar. Hüseyin Karkıner için tek

koşul okulda başarılı olmaktır. Kendi çocuklarının eğitim

hayatını büyük bir titizlikle takip eder.

1937 doğumlu Şahin Karkıner, dört erkek kardeş içinde 3. Sırada

yer alır. En büyük ve tek kız kardeşleri 1953 yılında menenjit

hastalığından hayatını kaybeder. Bu aile için trajik bir

olaydır ve o dönemin koşulları içerisinde hayatına üzgün olarak

devam eden annenin en büyük yardımcıları erkek çocuklar olur.

Ev süpürmekten yemek pişirmeye, kendi bireysel temizliklerini

ve eşyalarını toplamaya kadar babanın da baskısıyla ciddi bir

sosyalizasyonla büyütülürler. Baba temizliğin, düzenin

öncelikli olduğu bu ev yaşantısında disiplininin temsilcisidir.

Okula gidenler çok başarılı olacaktır. Şahin ve Hamdi

Karkıner’in öğretmenleri aynı zamanda babalarının da öğretmeni

olmuştur.

Hamdi Karkıner ve büyük ağabey Şefik Karkıner olmak üzere hepsi

çok başarılı iken Şahin Karkıner asi kişiliği ile özellikle

4 “Taliplik de babadan oğula geçmektedir. Her talip ailesinin bağlı olduğu bir inanç-dede ocağı vardır. Taliplere dedeliği sadece bağlı olduğu ocağın dedeleri yapabilir. Dedelik-taliplik temelli organize olan ocaklar bu yapılanış ile ikrar, musahiplik, görgü, dar, düşkünlük, cem ve diğer inanç ritüellerini gerçekleştirir. Her Alevi inanç-dede ocağı müstakil bir güç olmayıp el ele el Hakka şeklinde ifade edilen bir bütünsel organizasyonla başka bir ocağa bağlıdır. Bu sistemle Alevilik içerisinde öznel yorumların oluşmasının ve çözülmelerin yaşanması engellenmiştir” (http://www.alevimisin.com/modules.php?name=News&file=article&sid=5).

11

ortaokul döneminde sorunlar yaşar. Her iki ağabeyde Gaziantep

Lisesi’ni dereceyle bitirip İstanbul Hukuk ve İstanbul Teknik

Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girerken küçük kardeş hala

ortaokul sıralarındadır.

Hukuk Fakültesi’ni bitirip dönen ağabeyi anne tarafından

akrabası olan ve Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’ndan Ev

İdaresi Öğretmeni olarak mezun olan Olun Yüksek ile evlenir.

Böyle bir genç kadının aileye gelin gelmesi ile birlikte

babalarının eğitime verdiği katkı daha da artar. Alevi

köylerinden gelen çocukların velisi artık Olun Hoca Hanım’dır.

Evdeki yemek düzeni de değişir. Kumaş örtülü masalarda çatalın,

bıçağın, tabağın kurallarına göre kullanıldığı bir sofra düzeni

başlar. Uzun yıllar Gaziantep Kız Enstitüsü’de göre yapan Olun

Yüksek Gaziantep’li kadınlara Batılı usullerde yemek pişirmeyi,

sofra kurmayı öğretir.

Şahin Karkıner için Olun Hoca’nın gelmesi hayatında önemli

değişikliklere neden olur ve şöyle anlatır:

Olun Ablam olmasaydı ben bugünkü Şahin olmazdım, bana şöylededi: Şahin kültürlü olmak için, iyi insan olmak içinüniversite bitirmek gerekmez. Sen akıllı ve teknik işlere aklıyatan bir çocuksun dedi ve beni ustam Hüsnü Ertuna’nın yanınaçırak olarak verdi. Olun Ablam benim meraklarımı ve duygusalkişilik yapımı hemen anlamıştı. İlkokula giderken evdekidolabımın içine küçük ampulleri birbirine bağlayarak devrehazırlamıştım. Dolabın kapağı açılınca ampuller yanardı. Ozamanlar aynı evde hayat içerisinde oturduğumuz amcaçocuklarına gizlice gösterirdim. Babam bu tür çalışmalarıma çokkızardı. Beni çırak vermekten daha çok liseyi bitiripüniversiteye gitmem için zorluyor ama baskısı benibunaltıyordu.

12

Böylece radyo tamircisi ve satıcısı olan ustasının yanında

çıraklığa başlayan Şahin Karkıner bu meslekte çok başarılı

olur. Hayatındaki olumsuzluklar için babasını suçlar. Ustası

birçok firmanın yerel dağıtımcılığını yapmaktadır.

Daha sonra Ankara Mamak’ta askere gider. Askerlikte ustası ona

harçlığını yollar. Tesadüf eseri İTÜ mimarlığı bitiren ve

askerliğini Ankara’da Milli Savunma Bakanlığı’nda yedek subay

olarak yapan ağabeyi ile aynı anda yapar. Kendisi er, ağabeyi

yedek subaydır. Hafta sonları Bahçelievler 20. Sokakta küçük

bir evde tek başına yaşayan ağabeyinin yanına evci çıkar. O

günleri şöyle anlatır:

Ben yemek yapmanın inceliklerini temizliği Hamdi Abimdenöğrendim. O askeri kıyafetlerini yıkar ve mahallede ütücüyeverirdi. Aynı alışkanlığı bana da edindirdi. Her hafta sonu erkıyafetlerim tertemiz ütülü, botlarım tertemiz boyanmış haldekıtama dönerdim. Komutanlar ve diğer erler beni parmaklagösterirdi.

Şekil 1: Şahin Karkıner askerden ailesine resim yolluyor.

13

Askerden sonra işinin bir bölümünü İstanbul’da yapmaya karar

veren ustası onu da çağırır. İstanbul Gümüşsuyu’nda bir

Madam’ın evinde kiracı olarak kalır. Ustasının Karaköy İstanbul

Caddesi’ndeki işyerinde bir yıl kadar çalışır. Düzenli yemek

pişiren, temizlik yapan ve çamaşır yıkayan bu kiracısına Madam

hayran kalır.

Ancak annesi mektuplarla onu çağırır. “Hepsi gitti sende mi

beni bırakacaksın?” diyen annesinin ısrarlarına dayanamaz ve

Gaziantep’e döner. Babası ona sermaye verir, eski evin yan

tarafına bahçe daralttırılarak bir radyo tamir dükkânı açılır.

İstanbul’da işlerini büyüten ve Gaziantep’teki dükkânını

kapatan ustası malzemelerini ona hiçbir ücret istemeden verir.

Onun Gaziantep’teki dağıtımcısı olur.

Şekil 2: Eski evin altında bulunan radyo tamir dükkanı, Şahin

Usta çıraklarıyla

Bu dönemde Gaziler Caddesi esnaf ilişkilerinin hızla arttığı

bir çarşı merkezine dönüşmeye başlar. Gaziler caddesi üzerinden

14

bakıldığında ise doğu istikametine doğru, Hüseyin Paşa Kasteli,

Hüseyin Paşa Hamamı, Hüseyin Paşa Camisi yan yana dururlar. Yan

yana dükkânların açılmaya başlandığı caddede dükkânların yanı

sıra tarihi Hüseyin Paşa Camisi, caminin avlusunun içerisinde

eski adıyla Sarı Mektep, Cumhuriyetten sonra ise Cumhuriyet

İlkokulu yer alır. Okula gidebilmek için Caminin avlusuna

Gaziler Caddesinden avluya açılan büyük kapılardan girilir.

Karşıda sizi caminin binası ve girişi karşılar. Hemen sağ taraf

eski Sarı Mektep’tir ve pencereleri caddeyi görür. Sarı

Mektebin altında cadde üzerinde dükkanlar vardır. Onun hemen

yan tarafında ise Cumhuriyet İlkokulu’nun bahçesi ve yeni

binası görülür. Okulun Güneye doğru demir parmaklıkları ile

caminin duvarları arasından dar bir yol “Avrat Pazarı” denilen

caddeye açılır. Buranın adı ise kadınların alışveriş yaptıkları

yer anlamındadır.

.Avrat Pazarı denmesinin sebebine gelince. Bundan elli, altmışyıl öncesinde bu pazarın satıcıları ve alıcıları kadınlarmış. Odevirde genç kızların sokağa çıkması uygun görülmezmiş. Bellibaşlı yaşlı kadınlar, zengin evlerden kullanılmayan giysileritoplar. Getirip Avrat Pazarında satarlarmış. Kazandıklarınınbir kısmı kendilerinde kalır bir kısmını da elbiseyi aldıklarıkişilere verirlermiş. O zaman fakir olan halkın kadınları Avratpazarına gelir terzilerin tamir etmiş oldukları bu elbiselerialırlarmış (http://www.cansaati.org).

Bu pazarın olduğu cadde Şahin Karkıner’in babasının dükkanının

bulunduğu cadde ile birleşir. Burada Yüksek Kahve vardır.

Yüksek Kahve 1930’lu 1940’lı yıllarda Yüksek Saz olarak da

bilinirmiş. Kadın sanatçıların perde arkasından şarkı

söyledikleri bu Saz’da gündüz sazı da yapılırmış. Daha sonra

15

kahvehane haline gelmiş. Günümüzde kahvenin restorasyon süreci

devam etmektedir.

1965 yılında eski hayatlı evin yerine 5 katlı apartman

yapılınca Şahin Karkıner binanın kapısının yanındaki

dükkânlardan birisinde mesleğini sürdürür. Üstte ev altta

dükkân şeklindeki geniş aile hayatı devam eder. Şahin bey 1962

yılının aralık ayında annesini kaybedince babası 1990 yılında

hayatını kaybedinceye kadar hayatını onlarla birlikte sürdürür.

2.2. Sınıfsal ve Etnik Farklılıklar

Kendisi de belli bir mezhepten gelen Şahin Bey’e göre Gaziantep

Ermeni ve Musevi nüfusa ev sahipliği yapan bir kenttir. Ermeni

nüfus kentten Cumhuriyetten önce kaybolurken, 1970’li yılların

sonuna kadar kent ciddi bir Musevi nüfusa ev sahipliği yapar.

Gaziantep’in en meşhur ustalarından olan Şahin Bey’in Musevi

nüfustan yakın arkadaşları vardır. 1977 yılında radyoculuk

mesleğini bırakmaya karar verdiğinde ilk olarak danıştığı kişi

arkadaşı Naim Özsezikli adlı Gaziantep’li Musevi arkadaşıdır.

Naim Bey ve kardeşi Şaul Bey toptan manifaturacılık yaparlar.

Naim Bey Şahin Bey’e destek olur ve eski dükkânın yerine

manifatura mağazası açılır. Naim Bey oğlunu bir ay kadar bu

dükkâna gönderir ve manifatura işini öğretir. 1979 yılına

gelindiğine ülkücü gruplar Musevi vatandaşlara rahat vermez,

evlerine ve işyerlerine bombalarlar. Şehirden mülk satın

almayan ve hep kiralık yerlerde oturan bu Gaziantepli

Musevilerin bir bölümü İsrail’e giderken, Şahin bey’in arkadaşı

olan Naim Bey ve ailesi işlerini devrederek İstanbul’a

16

giderler. Naim Bey hayatını kaybedinceye kadar ilişkileri devam

eder. Hatta onun oğlunun İstanbul’da Sinagogda yapılan düğününe

katılırlar.

19. yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlarında Gaziantepli

Ermeniler, Türklerden sonra ikinci büyük nüfusu oluştururlar.

1927’den itibaren ise Ermeni nüfustan söz etmek olanaklı

değildir. Şahin Karkıner’in Ermenilerle ilgili hatırladığı anı

babası Hüseyin Karkıner’le ilgili bir yaralanma olayıdır. 1905

doğumlu olan Hüseyin Karkıner, 16-17 yaşlarında bahçede odun

keserken beğendiği Ermeni kızı geçer ve baltayı sol elinin

başparmağına indirir. Bu nedenden dolayı parmağındaki derin

kesik izi geçmemiştir. Agos Gazetesinin 2002 yılındaki bir

yayınından Gaziantep’teki Ermeni nüfus ile ilgili bir tablo

başka bir web sitesinde yer almaktadır. Yazıda Halep

Salnamelerine göre 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında

Antep’te nüfus dağılımı ile ilgili tablo aşağıdaki gibidir.

Halep Salnamelerinegöre 19. yüzyıl sonu ve

20. yüzyıl başındaAntep’te nüfus dağılımı

17

Nüfus sayımları Antepli

Ermeni

1868 sayımı 23.209

4.903

1872 sayımı 57.976

9.799

1883-84 sayımları 65.858

17.090

1886-1887 sayımları

88.686

24.282

1892-93 sayımları 65.291

11.561

1904 sayımı 85.901

12.146

1908 sayımı 89.994

14.379

1914 sayımı 82.538

30.076

1918-19 sayımları 55.530

37.000

1920-21 sayımları 29000 8.000 1927 sayımı 39.99

8 -

Kaynak: http://team-aow.discuforum.info/t1393-

Antep.htm

Aynı kaynakta belirtildiğine göre Gaziantep’teki Ermeniler

ikinci büyük nüfusu oluştururlar. Şahin Karkıner’de Ermenilerin

Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlara yardım ettiklerini ve

onlarla birlikte Türklere karşı savaştıklarını düşünmektedir.

Nitekim “1311 (1895) yılı civarında Antep nüfusu 80 bin

civarındadır. Bunların 35 bini Ermeni, 3 kadarı Yahudi, geriye

kalan 43 bin kişi de Müslüman nüfustu” (Koçum, 2010,

http://alikocum.blogspot.com/2010/01/balta-harbi.html). Koçum’a

göre 1876 yılında açılan Ermeni Kolejine gelen Amerikalılar

Ermenileri kışkırttılar ve Anteplilerde Ermenilere saldırdı.

Şahin Bey, Gaziantep’teki ticaretin kökeninin Ermenilere

dayandığını, Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan varlıklı

Gaziantepli ailelerin kaçan Ermenilerin mallarını alan, ya da

onları koruma sözü verip yine sahip olanlardan oluştuğunu

söylerken, Ali Koçum şikayetçi olur:

Gaziantep ticaretinin tümü Ermenilerin elindeydi. Türk tacirlerbunların komisyonculuğunu yaparlardı. Amerika’ya fıstık, karaüzüm, Antep el işleri, dolmalık patlıcan, Mısır’a deli tütün,Mısır, Cezayir ve Fas’a kadar gül, şeftali (kırmızı yemeniboyası) ve sarı Antep sahtiyanları(işlenmiş deri), Avrupa’yacehre (natürel sarı boya), miyan kökü, işlenmiş bağırsak ihraçederlerdi. Her çeşit dokumalarla, sabun, bakır işleri, ziyneteşyası, üzüm, incir, pekmez gibi yerli sanat ve yer ürünleriniyurdun her köşesine bu tüccarlar yüklerdi. Çalgılı bahçe vegazinolardaki alaturka saz heyeti bile Ermeniydi. Her biri birtablo kadar nefis, ince ve göz alıcı olan Antep el işlerininişçiliğini göz nuru ve el emeği harcayarak Türk kızları,ustalığını ve sürümünü de Ermeniler yapardı. Serbest mesleksahipleri, yani doktor, dişçi, eczacı ve avukatlar da ermeni

18

idi. Türklerden yalnız bir dişçi vardı. Bidayet mahkemesi,idare meclisi ve belediye meclisi üyelerinin de yarısı ermeniidi. Ermeniler Antep ve hinterlandının sanat ve ticaretiniellerinde tuttuklarından başka, Osmanlı bankasından düşükfaizle çektikleri parayla murabahacılık yapar, ağır faizlerleTürklere para verirlerdi. Şehirde ve köylerde en değerlitaşınır ve taşınmaz malları ellerine geçirmişlerdi. Bunlaraborçlu olmayan tüccar ve mülk sahibi yoktu. Memlekette egemenulus sayılan Türkler yoksulluk ve ihtiyaç içinde kıvranır, mülksahipleri babadan dededen kalma nazlı mallarını yok pahasınamurabahacılara kaptırırken Ermeniler şehrin en güzel yerinde,en bakımlı evlerinde ve bolluk içinde yaşarlardı.Koçum’un yazısı aslında gibi Şahin Bey’in söylediklerinidoğrular niteliktedir. 2.3. Kültürel geçmiş

Gaziantep renkli etnik ve iş hayatı ile önemli kültürel geçmişe

ev sahipliği yapmaktadır. Şahin Karkıner, etnik geçmişin

silinme çabasından ve çoğu Ermenilere ait sanatların Türklere

mal edilmeye çalışıldığını anlatır. Yine Koçum’a göre,

Antep Ermenileri en önemli sanat kollarını ellerindetutarlardı. Geçmişi çok eski devirlere dayanan Antepdokumacılığı Ermenilere geçmişti. Bu sanat dalının ayakkalfalığı çözücülük, boyacılık, tahakçılık, presecilik venihayet ustalığı işveren Ermenilerdeydi. Eski halin bulunduğuzincirli bedesten, millet hanı, iki kapılı han emir ali hanınınodaları alacacı ustalarıyla ermeni tüccarlarınınticarethaneleriydi. Türkler dokumacılığı yarı bellerine kadarçukur içinde mekik atan az para kazanan işçileriydi. Sabunculukgibi büyük sanat dalı, kuyumculuk, bakırcılık, demircilik,çilingirlik, terzilik, kunduracılık, bina kalfalığı, yapıcılık,bıçakçılık, nalbantlık, semercilik gibi sanatlar Ermenilerdeidi. Halen yıkılmış olan kale altındaki bedestende yüzden fazlakuyumcu dükkânı vardı. Uzun çarşıdan yemenici pazarına kadarolan cadde iki taraflı bakırcı dükkânıydı. Burada çekiçseslerinden geçilmezdi. Ermeniler bütün sanat dallarında çokileriydiler. Sanatlarını Türklere öğretmezlerdi. Türklerinelinde büyük sanat dalı olarak tabaklık vardı. Onun da ham

19

derilerini ermeni tüccarları getirir. İşlenmişlerini bunlarsatarlardı. Küçük sanatlardan marangozluk, sabancılık,tenekecilik ile önemini kaybetmiş olan saraçlık, kazazlık(atları ipek işleriyle işleyen sanatçılar) ve köşkerlikTürklerdeydi (Koçum, 2010,http://alikocum.blogspot.com/2010/01/antep-ermenileri.html). Şahin Bey’e göre Gaziantep’teki zanaatkârlık Koçum’un eleştirel

bir biçimde yazdığı bu kültürden etkilenerek Gaziantep’in

bugünkü zengin kültürünü oluşturdu. Zengin Ermenilerin oturduğu

Bey Mahallesi bugün restore edilmiş ve turistik bir merkeze

dönüştürülmüştür.

Küçükken en çok sevdiği şey sinemaya gitmek olan Şahin Bey,

Nakıp Ali adı verilen sinema sahibini çocukluğundan itibaren

tanır. Çünkü Nakıp Ali, Kavaklık mahallesindeki bağlarında bağ

komşularıdır. Bu komşuluk ona sinemaya girerken öncelik vermez.

Amerikan filmlerinin etkisiyle yakışıklı amcaoğulları artist

olmak için Mersin’den gemilere binip Amerika’ya gitmeye

çalışırlar ama başarılı olamazlar.

2.4. Mekânsal Planlama

Şahin Karkıner, Gaziantep’in mekânsal kuruluşunda en çok su

sistemini anlatır. Detayı Tansü tarafından anlatılan su sistemi

aşağıdaki gibidir:

Hulusi Yetkin, Antep’in üç su kaynağından bahsetmektedir.Birincisi Alleben deresi, ikincisi Sof dağından gelen kaynaksuyu ve sonuncusu da Antep Kadısı Mahir Efendi’nin inşaettirdiği yer altı kanallarıdır. Bunlara (liva) adı verilir.Yine Halit Ziya Biçer de livalardan akan suyun evlerinhayatlarının(avlu) altındaki ganelerde (havuz) toplandığınısöylemektedir: Kirli su havuzlarının ganelerin altında olmasısebebiyle kirli sular ile temiz sular karışmazdı. Kirli sularise ayrı bir sistemle bostanlara akardı. Hamamlar da aynı

20

sistemden istifade ederdi (Tansü, 2009,ttp://turkavgaziantep.org/makaledetay.php?makaleid=106). Şahin Karkıner’e göre bu ganeden onların evinin avlusunda da

vardı. Bu havuzların kullanımı ile ilgili disiplin sistemi

geliştirilmiştir. Tuvaletten de geçen bu suyla taharetlenirken

temiz elle su alınır, diğer ele aktarılır ve öyle kullanılırdı.

Temizlik alışkanlığı bu derece gelişmiş bir ailede suyun

kullanımı ile ilgili yönergenin olmasında şaşılacak bir durum

yoktur. ,

Babaları Hüseyin Karkıner 1930’lu yılların sonunda meşhur

mesire yeri olan Alleben Deresinin kıyısındaki Kavaklık

Mahallesinden bir üzüm bağı satın alır. Ailenin tarihinde

önemli bir yeri olan bu bağda yapılan evde eski evin ahşap

malzemeleri kullanılır. Şahin Karkıner küçükken evden bağa

eşekle gidilir. Eşyalar eşeğe yüklenir, en küçük çocuk üzerine

bindirilir ve yürüyerek yaklaşık iki saatte gidilir. Çocuklar

doğdukça dikilen ceviz ağaçları bugün park olan bağın yerinde

hala durur.

Her sene Sonbaharda üzümler olgunlaşınca Şıra zamanı gelir.

Bağevinde mahşere kazanı kurulur. Mahsere kazanı yaklaşık bir

metre çapı, 40 cm kadarda kenar uzunluğu olan büyük bir

kazandır. Üzüm yıkanır, deliğinde süzgeç olan havuzda

çiğnenerek suyu kazana aktarılır. Bu su kaynatılırken bir

taraftan da tatlı sucuk yapmak için Antep fıstıkları ve

cevizler iplere dizilerek düz dallara bağlanır. Sonra nişasta

ile katılaştırılan ve bastık denilen sıvıya batırılarak asılır.

Kuruduktan sonra da özenle saklanarak kış aylarında yenir.

21

Gaziantep’te mutfağa ocaklık denir ve evin bahçesinde yer

alırdı. Yiyecekler tel dolaplarda saklanırken, tüpgaz çıkıncaya

kadar uzunca bir süre gaz ocaklarının kullanıldığını belirtir.

Şahin Karkıner, o güzelim hayatlı Antep evini yıkıp apartman

yaptıkları için hep pişmanlık duyar. Yıl 1960’lı yıllar, yeni

bir hayat yeni çocuklar ve bir çeşit yaratıcı yıkım sonucu ev

yıkılır. Evin kapılarına kıyamaz ve bağ evinde inşa ettiği evde

kullanır.

3.Sonuç

Şahin Karkıner’in Gaziantep’le ilgili anlattıkları doğrudan

kendi toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel varoluşundan

kaynaklanmaktadır. Ocak olan Alevi bir aileden gelmesi onun

Kemalizme ve Türk Modernleşmesine olan bağlılığını

açıklamaktadır. Komşularla olan ilişkiler, diğer etnik

gruplarla oluşturulan dostluk ve arkadaşlıkların hep bu

bağlamda geliştiğini görüyoruz. Aynı mahallede uzun süre ev ve

dükkân komşuluğu yaptığı Sünni Antep’liler tarafından zaman

zaman Aleviler hakkında imalı sözler duymuş olması Gaziantep’le

ilgili düşüncelerini değiştirmez. Her ne kadar babası Hüseyin

Karkıner’in toplumsallaşma yöntemlerini beğenmese de aileden

Cumhuriyet Halk Partili oluşu ve Gazianteplilik kültürünü

benimsemesi ve esnaflık anlamında babasını izlemesi şaşkınlık

yaratmaktadır.

Mimar olduğu için bilgisine başvurulan ağabeyi Hamdi Karkıner

ise erken yaşta ayrıldığı için Şahin Karkıner kadar Antep

bilgisine sahip değildir.

22

Babam Şahin Karkıner’i 9 Şubat 2013 günü sonsuza dek yitirdim.

O zanaatkâr becerikliliği, her işi halletmesi Antep kültüründen

gelen bir yetenek miydi, yoksa genetik miydi bilemiyorum ama

Gaziantep’in o ustalık kültürüne harfiyen uyan gerçek bir

ustaydı. Çocuklarına özellikle de kızlarına hayatı hep

kolaylaştırmaya çalıştı. Hayatı boyunca babasına kızdı ama onun

böylesine yetenekli, disiplinli ve çalışkan birisi olmasına

sağlayanın babası olduğunu düşünüyorum.

Kaynakça

Bachelard, G. (2008). Uzamın Poetikası. Çev.Alp Tümertekin.

İstanbul: İthaki.

Roediger, H. L. , Wertsch, JAMES V. (2008). “Creating a New

Discipline of Memory Studies”. Memory Studies, 1: 9.

Urry, J. (1999). Mekânları Tüketmek. İstanbul: Ayrıntı.

Yalçın, A., Yılmaz, H. (2002). “Kargın Ocaklı Boyu İle İlgili

yeni Belgeler”. Hacı Bektaş veli Araştırma Dergisi, Yıl: 8, Sayı. 21:

13-89.

Web Siteleri:

http://geziantep.com/?p=469=

(http://www.cansaati.org

http://www.wikipedia.com

Batmazoğlu, F. (2010). Kutnu Kumaşı ve Kutnu Dokuma - Gaziantep

El Sanatları http://www.makalemarketi.com/kultur-ve-sanat/el-

sanatlari/1043-kutnu-dokuma.html#ixzz2YGlmM7Io

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ha%C5%9F%C4%B1llama

23

http://www.cansaati.org/topluluk/forum_posts.asp?

TID=2336&title=karibazari-veya-avrat-pazari

Koçum, A. (2010a), http://alikocum.blogspot.com/2010/01/antep-

ermenileri.html).

Koçum, A. (2010b). http://alikocum.blogspot.com/2010/01/balta-

harbi.html).

Tansü, Y. E. (2009).

http://turkavgaziantep.org/makaledetay.php?makaleid=106

24