Eşcinselliğin Yazılı Basında Temsili: Hürriyet Gazetesi Örneği

58
Eşcinselliğin Yazılı Basında Temsili: Hürriyet Gazetesi Örneği Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan, Ar. Gör. Mutlucan Şahan ÖZET Eşcinsellik, tarihin farklı dönemlerinde ve farklı coğrafyalarda varolagelmiş, kimi zaman toplumsal onay görmüş olmasına karşın, günümüz toplumlarının çoğunda örtük veya açık bir ayrımcılık, ötekileştirilme ve dışlanma nedenidir. Heteroseksüellik devlet, hukuk, medya, tıp gibi kurumlar tarafından bir toplumsal norm olarak kabul edilmekte ve böylelikle heteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimleri dışlayan heteroseksist anlayış varlığını güçlenerek sürdürmektedir. Heteroseksizmin medyaya yansıması genellikle haberde yer alan lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel (LGBTT) kişilerin cinsel yönelimlerinin, haberin konusu ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın, altının çizilmesi ve/veya eşcinselliğin doğrudan şiddetle ilişkilendirilerek bir toplumsal patojen olarak sunulması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu çalışmanın amacı eşcinselliğin ve LGBTT kişilerin yazılı basında ne şekilde temsil edildiğini, bu temsil karşısında okurların nasıl tutum aldığını ortaya koymaktır. Bunun için üç aylık bir süre zarfında Hürriyet gazetesinin internet sayfasında yayınlanan ve içerisinde anahtar kelimelerimizden en az birinin bulunduğu haberleri ve bu haberler yapılmış okuyucu yorumlarını inceledik. İncelememizin sonucunda eşcinselliğin medyada çarpıtılmış ve basmakalıp imajlara sunulduğunu; heteroseksüelliği bir toplumsal norm olarak kabul etme eğiliminin gerek haberlerde gerek okur yorumlarında, dili tonu ve konusu açısından birbiriyle ilişki içinde ver birbirini güçlendirerek varolduğunu; heteroseksist yaklaşımın biçim olarak aşağılamadan hoşgörüye, lanetlemeden alaya uzanan bir çeşitlilik gösterse de, esasının değişmeden muhafaza edildiğini gördük. Giriş Bugün olağan bir şekilde kullandığımız pek çok kavram gibi "eşcinsel" kelimesi de dünya üzerinde hep var olagelmiş değil. Kelime ilk kez 1869’da, Macar doktor Karl-Maria Kertbany tarafından, bugün de olduğu gibi, aynı cinsten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi tanımlamak için kullanılmıştır1. Daha çok iki erkek arasındaki cinsel ilişkiye yönelik olarak kullanılan bu kelimenin yanında kadın eşcinselliği için kullanılan "lezbiyen" kelimesi de yine 1800’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu bildirinin amacı kelimelerin etimolojik kökenlerini incelemek değilse de, bu iki kelimenin ortaya çıkış zamanları, bize bugün koşulsuz kabul ettiğimiz kavramların aslında ezelden beri varolmadığını göstermesi açısından önem taşımakta. Eşcinselliğin farklı biçimleriyle tarih boyunca var olmasına karşın bu kavramların bugün bildiğimiz anlamıyla daha birkaç yüzyıl önce ortaya çıkmış olması bir tesadüf değildir. Bu tarihler sadece cinsel değil, gündelik hayatımızda da önemli yer tutan pek çok toplumsal normun oluştuğu yahut olgunlaştığı bir dönemi ifade eder. Zira çoğu zaman "doğal" bir insanlık hali gibi görülen 1

Transcript of Eşcinselliğin Yazılı Basında Temsili: Hürriyet Gazetesi Örneği

Eşcinselliğin Yazılı Basında Temsili: Hürriyet Gazetesi Örneği

Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan, Ar. Gör. Mutlucan Şahan

ÖZET

Eşcinsellik, tarihin farklı dönemlerinde ve farklı coğrafyalardavarolagelmiş, kimi zaman toplumsal onay görmüş olmasına karşın, günümüztoplumlarının çoğunda örtük veya açık bir ayrımcılık, ötekileştirilme vedışlanma nedenidir. Heteroseksüellik devlet, hukuk, medya, tıp gibikurumlar tarafından bir toplumsal norm olarak kabul edilmekte ve böylelikleheteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimleri dışlayan heteroseksistanlayış varlığını güçlenerek sürdürmektedir. Heteroseksizmin medyayayansıması genellikle haberde yer alan lezbiyen, gey, biseksüel, travesti,transseksüel (LGBTT) kişilerin cinsel yönelimlerinin, haberin konusu ileilgili olup olmadığına bakılmaksızın, altının çizilmesi ve/veyaeşcinselliğin doğrudan şiddetle ilişkilendirilerek bir toplumsal patojenolarak sunulması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu çalışmanın amacıeşcinselliğin ve LGBTT kişilerin yazılı basında ne şekilde temsiledildiğini, bu temsil karşısında okurların nasıl tutum aldığını ortayakoymaktır. Bunun için üç aylık bir süre zarfında Hürriyet gazetesinininternet sayfasında yayınlanan ve içerisinde anahtar kelimelerimizden en azbirinin bulunduğu haberleri ve bu haberler yapılmış okuyucu yorumlarınıinceledik. İncelememizin sonucunda eşcinselliğin medyada çarpıtılmış vebasmakalıp imajlara sunulduğunu; heteroseksüelliği bir toplumsal normolarak kabul etme eğiliminin gerek haberlerde gerek okur yorumlarında, dilitonu ve konusu açısından birbiriyle ilişki içinde ver birbirinigüçlendirerek varolduğunu; heteroseksist yaklaşımın biçim olarakaşağılamadan hoşgörüye, lanetlemeden alaya uzanan bir çeşitlilik göstersede, esasının değişmeden muhafaza edildiğini gördük.

Giriş

Bugün olağan bir şekilde kullandığımız pek çok kavram gibi "eşcinsel"kelimesi de dünya üzerinde hep var olagelmiş değil. Kelime ilk kez 1869’da,Macar doktor Karl-Maria Kertbany tarafından, bugün de olduğu gibi, aynıcinsten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi tanımlamak için kullanılmıştır1.Daha çok iki erkek arasındaki cinsel ilişkiye yönelik olarak kullanılan bukelimenin yanında kadın eşcinselliği için kullanılan "lezbiyen" kelimesi deyine 1800’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu bildirinin amacı kelimelerinetimolojik kökenlerini incelemek değilse de, bu iki kelimenin ortaya çıkışzamanları, bize bugün koşulsuz kabul ettiğimiz kavramların aslında ezeldenberi varolmadığını göstermesi açısından önem taşımakta. Eşcinselliğinfarklı biçimleriyle tarih boyunca var olmasına karşın bu kavramların bugünbildiğimiz anlamıyla daha birkaç yüzyıl önce ortaya çıkmış olması birtesadüf değildir. Bu tarihler sadece cinsel değil, gündelik hayatımızda daönemli yer tutan pek çok toplumsal normun oluştuğu yahut olgunlaştığı birdönemi ifade eder. Zira çoğu zaman "doğal" bir insanlık hali gibi görülen

1

heteroseksizm aslında belli bir toplum anlayışının, belli üretimilişkilerinin sonucudur.

Örneğin eşcinselliğin toplumsal onay gördüğü Eski Yunan’da, erkeklerarasındaki cinsel ilişkinin "normal" karşılanma sebeplerinden biricinsellik ve üremenin birbirinden ayrılmış olmasıydı. Üreme için evlilikbirliği gerekirken, cinsel haz ev dışında da bulunabilir, sadece birkadınla değil bir erkekle de paylaşılabilirdi2.

Sadece Eski Yunan’da değil, 16. yüzyılda Güney Amerika’da kadın rolünüüstlenen, kadın giysileri giyen, karşı cins davranışları gösteren ve cinseleşlerini erkeklerden seçen kişiler bulunmaktaydı. Buna karşılık Azteklerdeeşcinselliği cezalandıran yasalara da rastlanmaktaydı. Bu durumdaeşcinsellik nedir?, Kültürel midir, doğuştan mı?, Hep bugün olduğu gibi mialgılanagelmiştir yoksa farklı algılama biçimleri olabilir mi?, Cinselliğebaşka türlü bakmak mümkün müdür? gibi sorular gündeme gelmektedir.

Günümüzde ve içinde yaşadığımız "Batılı" toplumlarda çoğunluk konumundabulundukları için "İnsan neden heteroseksüel olur?" sorusunu sormak saçmagibi görünse de aynı soru eşcinseller için sorulmakta ve pek çokaraştırmayla bu soruya yanıt aranmaktadır. 1900’lü yılların sonuna kadareşcinsellik psikiyatrik bir hastalık olarak görülmekteydi. Eşcinselliğinkökenlerini anlamaya yönelik üç temel yaklaşımdan söz edebiliriz: Cinseldavranışların kültürden kaynaklandığını savunan konstrüksiyonist (yapıcı)anlayış, cinsel davranışın temellerini biyolojik yapıda arayan esansiyalist(özcü) anlayış ve eşcinsellerin belirli davranış kalıplarına sahip olduğunainanan, cinsel "kimlik" sınırlarının kesinliğini savunan anlayış3. Yapıcıbakış açısı, cinsel davranışın, kişinin içinde yaşadığı kültür tarafındanbelirlendiğini (ya da inşa edildiğini) öne sürer. Bu bakış açısına görebirçok farklı cinsellik biçimi zaman içinde ve kültürler arasındagözlemlenebilir. "Çünkü her kültür kendi cinsellik biçimini inşa eder. Bugörüşe göre cinsel roller ve davranışlar bir kültürün dinsel, ahlaki veetik inanışlarından, yasal geleneklerinden, politikasından, estetiğinden,biyoloji veya psikoloji konusunda sahip olabildiği bilimsel ve gelenekselgörüşlerden ve hatta coğrafi ve iklimsel unsurlardan doğar. Yapıcı görüş,cinsel rollerin bir uygarlıktan diğerine değiştiğini öne sürer; çünküinsanın cinselliğinin önceden belirlenmiş doğuştan gelen senaryolarıyoktur. Cinsel olarak ‘normal’ kabul edilen, farklı kültürlerin yapısındavarolan farklılıklar yüzünden Eski Yunan’dan Colomb öncesi Amerikahalklarına, Yeni Gine’nin dağlık yörelerinde yaşayan halklardan 20.yüzyılın endüstrileşmiş ülkelerine farklılaşır"4.

Özcüler ise, bireylerin doğuştan getirdikleri sabit ve değişmez niteliğin,onların aşk ve cinsellik yaşamlarını etkilediğini savunur. Bu görüşe göreeşcinsellik biyolojiktir, yaşamın erken yıllarında (çocuklukta) şekillenirve değiştirilemezdir. Bu yaklaşım, eşcinselliğe karşı belirli bir"hoşgörüyü" besleyebildiği gibi farklılığın bu kadar temelde bulunuyorolması nedeniyle aynı zamanda belli önyargılara da yol açabilmektedir5.Yapılan bazı araştırmalar, özcü yaklaşımın sınırların kesinliğine dairyaklaşımının, eşitsizlik ve ayrıcalıklı toplumsal konumlar açısından bir

2

tür savunma görevi görebildiğini de göstermiştir. Örneğin, erkeklerkadınlara göre erkek eşcinselliğine daha önyargılı yaklaşmaktadırlar.Toplumsal yahut biyolojik temelleri ne olursa olsun günümüz toplumlarınınbüyük bir kısmında eşcinsellik örtük veya açık bir ayrımcılık,ötekileştirilme ve dışlanma nedenidir zira mevcut toplumsal ilişkileriçinde heteroseksüalite devlet, hukuk, medya, tıp gibi kurumlar tarafındannorm olarak kabul edilmektedir. Pek çok insan bu normların gerektirdiğirolleri zorla oynamanın yarattığı travmalarla boğuşmakta veya bu rollerioynayamamaktan dolayı toplumsal yaşamdan dışlanmaktadır.

İnsanlığın maruz kaldığı tüm haksızlıklar gibi bu ayrımcılığa karşı da birmücadele gelişmiştir. Daha 19. yüzyıl sonlarında Avrupa’da ilk cinselreform talepleri ortaya çıkmış, 20. yüzyılda ücretlerin ve refahın göreceartmasıyla eşcinsellik özellikle merkez ülkelerde daha rahat ifade edilirolmuştur. 1960’lı yıllarla birlikte de ırkçılık karşıtı hareket, kadınınözgürleşmesi hareketi gibi, bir gey/lezbiyen hareketi merkez ülkelerdenbaşlayıp çevre ülkelere yayılan bir şekilde gelişmiştir6. Bu toplumsalhareket sonucunda çeşitli ülkelerde heteroseksüellik dışındaki cinselyönelimlere karşı ayrımcı tutumlar gözden geçirilmiş, kimi iyileştirmeleryapılmış, buna uygun olarak cinsel ayrımcılığa ilişkin maddelergazeteciliğin etik kodları arasında yerini almıştır. Örneğin bildirimizdeincelediğimiz gazetenin de kurucusu olan Sedat Simavi’nin kurucu başkanıolduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Türkiye Gazetecileri Hak veSorumluluk Bildirgesi’nde gazetecinin temel görevleri ve ilkeleritanımlanırken gazetecinin insanlar arasında herhangi bir nedenle ayrımcıtutum takınamayacağı belirtilmektedir7. Tüm bunlara karşın lezbiyen, gey,biseksüel, travesti, transseksüel (LGBTT) kişilerin dünyanın her yerinde,şu ya da bu ölçüde daha fazla ezildiği bir gerçektir. Ülkeden ülkeye,kültürden kültüre farklılık göstermekle birlikte toplumun kılcaldamarlarına nüfuz etmiş homofobik yaklaşımlar varlığını sürdürmektedir. Budurum toplumsal yeniden üretim mekanizmasının önemli bir unsuru olan medyaiçin de geçerlidir. Heteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimler söz konusuolduğunda haberin konusu ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın, LGBTTkişilerin cinsel yöneliminin altı çizilmekte ya da eşcinsellik şiddetledoğrudan ilişkilendirilerek bir toplumsal patojen olarak sunulmaktadır.Öyle ki, "eşcinsel cinayeti", "travesti dehşeti" konulu haberler, diğeradli olaylar arasında üçüncü sayfanın bir alt türü sayılabilecek kadar"ayrıcalıklı" bir yer edinmektedir.

Kapsam, Yöntem ve Amaç

Buradan yola çıkarak, çalışmamızda LGBTT kişilerin basında nasıl temsiledildiğini ortaya koymaya çalışacağız. Çalışmamız, LGBTT kişilerle ilgilihaberlerin üçüncü sayfaya nasıl yansıdığı ve bunun dışında gazeteninbütününde LGBTT kişilerle ilgili haberlere yer verilip verilmediğini,veriliyorsa nasıl bir yaklaşıma sahip olunduğunu ortaya koymayaçalışacaktır. Çalışmamızın ikinci aşamasını ise bu haberlere yapılanokuyucu yorumlarının incelenmesi oluşturmaktadır. Okuyucu yorumlarınınincelenmesinin amacı, okuyucunun haber metninde LGBTT kişilere karşıgeliştirilen söylem karşısındaki tutumunu ortaya koymak amacınıtaşımaktadır. İncelememizde, "Okuyucu, olumsuz göndermeler içermesi ya da

3

eksiklikler barındırması durumunda haber metnini eleştirmekte, habere karşısorgulayıcı bir tutum takınmakta mıdır yoksa haberdeki yaklaşım okuyucuyorumlarında yeniden üretilmekte midir?" sorusuna yanıt aramayaçalışacağız.

Bildiri sınırları içinde sadece Hürriyet gazetesi incelenmiştir. Bu seçim,Hürriyet gazetesinin Türkiye’de ana akım medyayı temsil etme kabiliyetineve tirajı yüksek bir gazete olmasına dayanmaktadır. Bunun yanı sıraHürriyet, bilinen anlamıyla "üçüncü sayfa"yı hem basılı halinde uygulayan,hem web sitesinde bu başlıkla ayrı bir bölüm bulunduran bir gazete olmasıbakımından çalışma kapsamına uygun düşmektedir. Çalışmamızda Hürriyet’inweb sitesinde 2007 yılı ağustos, eylül ve ekim aylarında LGBTT kişilerinkonu edildiği 102 haberi inceledik. Bu haberlerden üçüncü sayfa haberiözelliği taşımayan haberleri gazetenin hangi bölümünde yer aldığına,haberin konusuna, haberde sözü edilen LGBTT kişilerle yahut genel olarakeşcinsellikle arasında nasıl bir bağlantı kurulduğuna göre sınıflandırdık.Üçüncü sayfa kapsamına giren haberler dışında LGBTT konulu – öznelihaberlerin iki ana başlıkta yoğunlaştığını gördük: Dünya ve Magazin.Magazin başlığı söz konusu olduğunda, haberlerin konusu daha çok ünlükişilerin eşcinselliklerine dair açıklamaları, ünlü kişilerin eşcinsellikle"suçlanması" ya da filmlerdeki eşcinsellik üzerinde yoğunlaşmakta iken"Dünya" sayfasında genellikle yabancı politikacıların cinsel kimlikleriüzerinde durulmaktadır.

Yorumların sınıflandırılması sırasında LGBTT kişiler ve bu kişilerle ilgiliolaylar hakkında "sapık, sapkın, iğrenç, rezalet" gibi olumsuz anlam içerenkelimelerin geçtiği yorumları genel olarak "Olumsuz" başlığı altındatopladık. "Olumlu" başlığı altında incelediğimiz yorumlar ise genellikleLGBTT kişilere "toplum ya da kader kurbanı" olarak yaklaştığı için aslındatemelde olumsuz ve önyargılı bir yaklaşım içermekteydi. Bununla birlikte,içinde küfür, hakaret ya da aşağılama içermeyen yorumları genel olarak"Olumlu" başlığı altında toparlamayı uygun bulduk.

Çalışmamızın birinci bölümünde "Gündem" başlığı altında incelenen haberlerve bu haberlere yapılan yorumlar ayrıntılı bir şekilde incelenecek, dahasonra gazetenin diğer bölümlerinde yayınlanan haber ve yorumlarınincelenmesine geçilecektir.

3. Sayfa Haberlerinde LGBTT Kişiler

Ağustos 2007

Ağustos ayı içinde "Gündem" başlığı altında dört haber yayınlandığınıgörmekteyiz. 5 Ağustos tarihli ilk haber, Doğan Haber Ajansı (DHA) Bursabürosundan Hüseyin Tüccar imzası ve "Bursa’daki eşcinseller buluşmasıiptal" başlığıyla yayınlanmış. Haberde, "Bursa’da faaliyet gösteren kısaadı ‘Gökkuşağı Derneği’ olan Travestileri, Transeksüelleri, Geyleri,Lezbiyenleri Koruma, Yardımlaşma ve Kültürel Etkinlikler Derneği tarafındanbu yıl Bursa’da ikincisinin düzenleneceği bildirilen ‘Türkiye eşcinsellerbuluşması’nın gelecek yıla ertelendiği" belirtilmekte. Haberde ayrıca,Bursaspor taraftarları tarafından 2006 yılında gerçekleştirilmesi

4

engellenen yürüyüşün ardından Bursasporlu Esnaf Derneği Başkanı FevzinurDündar hakkında ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlamasıyla açılandavanın halen sürdüğünü ve davanın seyrini etkilememek için bu senekiyürüyüşlerini iptal ettiklerini açıklayan dernek başkanı Öykü Evren’in,2008 yılında yurt içi ve yurt dışından da gelecek yaklaşık 1 milyoneşcinselle büyük bir yürüyüş yapacaklarını belirttiği aktarılmakta. Birdiğer ayrıntı ise Evren’in açıklaması sırasında dernek üyelerinin "Fuhuşkölesi olmak istemiyoruz", "Kimliğimizi istiyoruz" yazılı dövizler taşıdığıyönünde. Tüccar tarafından yazılan haber, sadece Gökkuşağı Derneği başkanıÖykü Evren’in açıklaması üzerine kurgulanarak karşı tarafın görüşüne yerverilmediği için habercilik açısından eksik kalmakla birlikte habere sözkonusu olan kişilerle ilgili herhangi bir yorumdan ya da yönlendirmedenkaçınıldığını ve haberin nötr bir şekilde verildiğini görmekteyiz. Hatta,daha sonra inceleyeceğimiz bazı haberlerle karşılaştırıldığında, LGBTTkişiler söz konusu olduğunda haberin nötr bir dile sahip olmasının "olumlu"olarak değerlendirilmesi de mümkün olmaktadır.

Habere altı yorum yapılmış ve biri dışında hepsi "olumsuz" kategorisinegirmekte. Tek olumlu yorumu yapan "Ibrahim KURT", herkesin kendi cinseltercihini yaşaması gerektiğini belirtmiş ancak bir milyon eşcinsel rakamınıabartılı bulmuş. Ayrı ayrı iki yorum yapan "hacer gezer", "bir erkeğin yinebir erkekle birlikte olmasını" "çok çok iğrenç bir durum" olaraktanımlarken dernek üyelerinin "Kimliğimizi istiyoruz" talebine karşılıkolarak da "doğduğunuzda cinsiyetinize göre ailenizin çıkardığı kimliğinizvar" yorumunu yapmış. Bir diğer yorumcu ise görüşünü "ULU ORTADABULUŞMASINLAR..." şeklinde ifade etmiş. Bu habere gönderilen yorumlarabaktığımızda, doğrudan haberle ilgili olmaktan çok haberden yola çıkarakokuyucuların LGBTT kişilere genel bakışını yansıttığını görmekteyiz. Haberdili nötr olmakla birlikte okuyucu yorumlarında, büyük harf ve ünlemişaretinin kullanımı ve seçilen kelimeler (rezalet, iğrenç, vs.)aracılığıyla daha "öfkeli" bir yaklaşımın hakim olduğu söylenebilir.

"Gündem" başlığı altındaki ikinci haber, 13 Ağustos tarihli ve yine HüseyinTüccar’ın imzasını taşımakta. "35 eşcinsel, İş-Kur’a iş başvurusundabulundu" başlıklı haberde Gökkuşağı Derneği üyesi 35 eşcinselin Türkiye İşKurumu (İş-Kur) Bursa Bölge Müdürlüğü’ne giderek iş başvurusunda bulunduğubelirtilmekte. Dernek Başkanı Öykü Evren’in, "Amacımız, ekmek paramızıfuhuş ve şiddetten uzak kalarak kazanmak. Biz işçi, memur, avukat,öğretmen, sekreter, yani herhangi biri gibi çalışmak istiyoruz. İş-Kur’abaşvurumuzu yaptık. Umuyorum bu sorun en kısa zamanda çözülür" şeklindekiaçıklamasına yer verilirken İş-Kur Bursa İl Müdürü Kazım Yiğit’in,eşcinsellerin başvurularının inceleneceğini bildirdiği de aktarılıyor.

Aynı gazeteci tarafından yine son derece nötr bir dille yazılan bu haberebeş yorum yapılmış ve hepsi destek içeren yorumlar. İncelediğimiz ilkhabere tek olumlu yorumu yapan İbrahim Kurt’un bu habere de yine benzer birşekilde "bırakın herkes kendi cinsel tercihini kendisi yapsın" yorumunuyaptığını ve eşcinsellere iş verilmesini desteklediğini görmekteyiz.Kurt’tan farklı olarak, önceki habere yorum yapan diğer dört okuyucu buhabere yorum göndermemiş. İncelediğimiz diğer haber ve yorumları da gözönünde bulundurduğumuzda eşcinsel haberlerinde "New magic Men" ve "Ibrahim

5

KURT" gibi bazı okuyucuların yorumlarını sıklıkla görmekteyiz. Bu durum,söz konusu okuyucuların LGBTT haberlere olan özel ilgilerindenkaynaklanabileceği gibi gazetenin "Gündem" sayfasını düzenli olarak takipetmelerinden ve yine düzenli olarak haberlere yorum yapma alışkanlığınasahip olmalarından da kaynaklanabilir. Bu soruya kesin bir cevap verebilmekiçin okuyucular üzerinde daha ayrıntılı bir çalışma yapılmasıgerekmektedir. Böyle bir çalışmada, okuyucuların LGBTT kişilerle ilgiliolanlar dışındaki haberlere yaptıkları yorumlar da incelenerek genel dünyagörüşlerine, kendilerini nasıl tanımladıklarına ve bunun LGBTT kişilerebakışlarını nasıl etkilediğine dair verilere de ulaşılabilecektir.

Habere gönderilen tüm yorumların destek içerdiğini belirtmiştik, bununlabirlikte daha önce de değindiğimiz gibi, "olumlu" kategorisindeki yorumlardahi aslında "olumsuz" göndermeler barındırmakta. Örneğin, "HISAR PARK"adlı yorumcu, "insanları dış görünüşlerine ya da diğer özelliklerinebakmadan insan olarak" görmek gerektiğini belirtmekle birlikte "etrafımızdao kadar çok her şeyiyle normal insan var ama bu ülkeye hiçbir yararı yokhatta zararı var" diyerek alt metinde haber konusu olan kişileri "herşeyiyle normal" olarak görmediğini ifade etmiş olmaktadır.

Ağustos ayında incelediğimiz üçüncü haber, 25 Ağustos tarihli ve "Kefengiydiler eylem yaptılar" başlığını taşımakta. İmzasız yayınlanan haberde"Ankara Kızılay’da toplanan Pembe Hayat Derneği üyesi travesti vetransseksüellerin, bir arkadaşlarının öldürülmesini protesto için beyazkefen giyerek ‘yatma’ eylemi" yaptıkları belirtilmektedir. Derneküyelerinin eylem biçimi haberin aslında tırnak içinde verilmiş ("yatma"eylemi). Argoda, "cinsel ilişkide bulunmak" anlamına gelen "yatma"sözcüğünün bu şekilde kullanımıyla haberde travesti ve transseksüellerinfuhuş yaptıkları algısına üstü kapalı bir gönderme yapılmaktadır.

Haberde bunun dışında dernek adına açıklamayı okuyan Buse Kılıçkaya’nın,Ece adındaki travesti arkadaşlarının öldürüldüğüne yönelik açıklaması veeylemcilerin "Travesti Olmak Suç mu, Kabahat mi?", "Travesti Olmanın Bedeli117 YTL’mi?" ve "Polis Şiddetine Son" yazılı önlükler giydikleriaktarılmakta. Kılıçkaya’nın "zorunlu seks işçiliğine itildiklerini"savunduğu belirtilirken "vatandaşların da eyleme ilgi gösterdiği"ayrıntısına da yer verilmiştir.

Haberin girişinde yer alan "yatma" göndermesi dışında haberde herhangi biryönlendirmeye rastlamamakta ve genelinde nötr bir dile sahip olduğunutespit etmekteyiz. Eylem sırasında çekilen bir resmin eşlik ettiği haberehiçbir okuyucu yorumu yapılmamıştır.

"Travesti koruma çetesi yakalandı" başlıklı dördüncü haber 29 Ağustos’taArda Akın imzasıyla yayınlanmış. Pembe Hayat Derneği Başkanı BülentKılıçkaya ve dernek üyelerinden "koruma bahanesiyle" "adam başı" beş binYTL para istedikleri ve "kabul etmeyen üyeleri zorla gasp ettikleri iddiaedilen dört kişi hakkında çete davası açıldığı" aktarılmakta. Pembe HayatDerneği ile ilgili olarak yayınlanan bir önceki haberde Kılıçkaya’nındernek başkanı olduğu belirtilmezken ismi "Buse" olarak verilmekteydi.Burada ise "erkek" kimliğiyle sahip olduğu "Bülent" adının kullanılmakta

6

olduğunu görüyoruz. Ayrıca, "adamlığından şüphe edilen" travesti vetransseksüellerle ilgili haberde "kişi başına" ifadesi kullanılabilecekken"adam başına" ifadesinin kullanılması, medyadaki cinsiyetçi bakış açısınada uygun bir örnek oluşturmaktadır.

Habere tek bir yorum yapılmış: "YUKARI TÜKÜRSEN BIYIK, AŞAGI TÜKÜRSENSAKAL.. YUTKUNSAK MI ACABA???" Haberde, tehdit ve gasp gibi can güvenliğinitehdit eden bir konunun ele alınmasına karşın yorumcunun travesti vetransseksüelleri "mağdur" olarak konumlandır-madığını görmekteyiz.

Eylül 2007

Eylül ayı içinde "Gündem" başlığı altında yayınlanan sekiz haberden yedisiüçüncü sayfa haberi diye tanımlayabileceğimiz, şiddet, suç içeren haberlerkapsamına girmektedir. Bunun dışında kalan haber ise, 6 Eylül 2007tarihinde yayınlanmış ve Radyo ODTÜ’nün, Gey ve Lezbiyen KültürelAraştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos GL) ile işbirliği içindehazırlayacağı bir radyo programını tanıtmakta. Programa katılacak isimlerarasında gazeteci-yazar Can Dündar’ın da adı geçmekte. Habere yapılan tekyorumunun tamamını, İnternet dilinde bağırmayı ya da öfkeyi ifade edenbüyük harfle yazmış ve yorumunda pek çok ünlem işareti kullanmış. Yorumuniçeriğinde de "bu milletin başka hic sorunu kalmadi, hepsi halloldu, candundar da toplumun cok onemli bir yarasina parmak basmis" ifadeleriyleeşcinsellerle ilgili bir radyo programına tamamen karşı olduğunudüşündürmekte. Çalışmamızın ilerleyen kısımlarında değineceğimiz, habermetninin yazım biçimi ve yorumlar arasındaki ilişki burada geçerli değil,haber metni manipülatif herhangi bir içerik taşımamasına ve yalnızca bilgiaktarmasına karşın yorum, nesnel bir değerlendirmeden çok bir "öfke"ninifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmamızın asıl konusunu oluşturan "3. Sayfa" haberlerine baktığımızda,beş haberin Bursa, bir haberin İzmir, bir haberin ise Adana kaynaklıolduğunu görmekteyiz. Ağustos ayında da gördüğümüz gibi Bursa kaynaklıhaberlerin basında bu kadar yer bulmasının ve gazetecilikte "haber takibi"denilen özelliğin bu haberler söz konusu olduğunda ortaya çıkmasınınbaşlıca nedeni habere konu olan Gökkuşağı Derneği’nin başkanlığını yürütenÖykü Evren’in birkaç ay önce evliliğiyle gündeme gelmiş olması. Hürriyetgazetesinin Pazar ekinde Şermin Terzi’nin 29 Temmuz 2007’de yayınlananröportajında, ameliyatla kadın olması için kayınpederinin bankadan krediçekmiş olması işlenmekte. Bu röportaja 13 yorum yapılmış, bu yorumlardansadece ikisi olumsuz içerik taşımakta. Bir yorumda "mide kaldırıyorsaproblem olmaz" denirken diğerinde de "modernleşme dedikleri bu mu acaba"ifadesi kullanılmış. Diğer yorumlar, babanın yaptığı fedakârlığı öven vetakdir eden ifadeler içermekte. Bu habere konu olan Öykü Evren, bu kez 1Eylül 2007’de, "Dernek başkanı fuhuşta yakalandı" başlıklı haberle gündemegeliyor. DHA Bursa bürosundan Bülent Civanoğlu ve Erdoğan Paçin imzalıhaberin girişinde Bursa’da "fuhuş amaçlı çete kurdukları öne sürülen 26travesti ve transseksüelin" gözaltına alındığı ve "zanlılar arasında,travesti, transseksüel ve eşcinsellerin kurduğu Gökkuşağı adı verilenderneğin, bir süre önce kredi alarak cinsiyetini değiştirip evlenenbaşkanının da" bulunduğu belirtilmiş. Haberin girişinde yapılan göndermeden

7

de anlayabileceğimiz gibi, bu ve konuyla ilgili sonraki diğer haberler ÖyküEvren etrafında şekillendirilmekte. Yine haberin girişinde "fuhuş amaçlıçete kurdukları öne sürülen" ifadesi kullanılırken, yani bu suçlamanınkesinlik kazanmadığı belirtilirken haber metninde kesin bir kararavarıldığını görmekteyiz: "Bursa Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi ekiplerifuhuş amaçlı çete kuran travesti ve transseksüellerden oluşan 26 kişiyibugün evlerinde gözaltına aldı". Henüz bir ay kadar önce evliliğiyle veolumlu haberlerle gündeme gelen Öykü Evren’in başkanlığını yaptığı derneğinkarşı karşıya kaldığı suçlama ve bunun kesin bir suç olarak aktarılmasıokuyucu gözünde özelde travesti ve transseksüeller, genelde eşcinseller ilefuhuş arasında doğrudan bir bağ kurulmasına yol açmakta. Habere yapılan 19okuyucu yorumu da bu varsayımı doğrular nitelikte. Yorumlar, ilerideayrıntılı bir şekilde vereceğimiz üzere "anlayışlı" ifadeler içeriyor olsada hemen hemen hepsi "dernek çatısı altında fuhuş çetesi kurulduğu" önkabulünden hareket ediyor. Sadece, bu suçlamaya inanmadığını "kamuoyutarafından yakından bilinen kişilerin" böyle bir şey yapmayacağını ifadeeden "İbrahim KURT (halk-ozanı)" adlı yorumcu ile "iftira" olduğunusöyleyen "Ebru Akalın" adlı kullanıcı ve "Yani artik Türkiye’de bizimkatılmadığımız ve kabul etmediğimiz şekilde yasayan her grup, bir çeteörgütü kurdu iftirasıyla hemen ulusal bir baskıya uğramaya başlıyacaklar,bu örnek sadece başlangıç ve medeniyetsizlikdir" diyen "sema gün" bu önkabulü reddetmekte. Buna karşılık, "tuana tuba demir (unina)" adlı yorumcu"Ateş olmuyan yerden duman çıkmaz!. Eğer polis yakalamışsa bir bildiğivardır elbet" diyerek suçun kesinliğine inandığını belirtmiş. Olumluyorumlar arasında, "Almanyalı Türkler" rumuzlu okuyucu "Herkes ne istiyorsaodur. Başkalarını rahatsız etmemek şartıyla bırakın ne isterlerseyapsınlar" derken, "alak necmi" rumuzlu okuyucu da "günümüzde böyle şeyleriaşmanın zamanı geldiğini" belirtmekte. "Cem Özdemir" adlı yorumcu ise, bukişilere iş imkânı verildiği takdirde fuhuş yapmayacaklarını düşündüğünübelirtmiş ve dolayısıyla sorunu bir sistem sorunu olarak tanımlamış.

Örnek verdiğimiz yorumlarda da görülebileceği gibi yazım yanlışlarıyorumcular arasında sıklıkla karşılaşılan bir durum. Okuyucular her nekadar yorum yapmak için zaman ayırsalar, yorum yapmak için gereklibilgisayar kullanma becerisine sahip olsalar da yazım kurallarına gerekenözeni göstermemekte ya da yazım kurallarını bilmemekte. İnternet üzerindenyapılan yazışmalarda konuşma dilini kullanmak (yapacağım yerine yapıcamgibi) sıklıkla görülen bir davranış olmakla birlikte karşılaşılan diğeryanlışlar (dahi anlamındaki -de’nin bitişik yazılması, adapte yerine adeptegibi) bunun bir tercihten ziyade bilgi sorunu olduğunu düşündürmekte. Butespitin, yorumcu profili konusundaki daha kapsamlı çalışmalar için önemlibir ipucu olabileceği kanısındayız.

Bursa’da yaşanan olaylarla ilgili haberin devamı 4 Eylül 2007 tarihinde"Mini etek ve dekolte cezası" başlığıyla verilmiş. Haber yine DHA Bursabürosundan gelmekte ve Bülent Civaoğlu ile Doğukan Altınay’ın imzasınıtaşımakta. Haberde polisin, derneğin Denetim Kurulu kararlarını incelediğive bunlar arasında "dernek üyelerinin 08.00-20.00 saatleri arasında minietek ve dekolte giymelerinin yasak olduğu" bilgisinin de bulunduğuaktarılmakta. Habere yapılan iki yorumdan birinin sahibi olan "ferhatsert", "iyi yapmışlar" diyerek polisin gözaltı kararını onaylarken "Serkan

8

Özcan"ın yorumu, başlığa taşınarak haberde ön plana çıkarılan "mini etekgiymeme" kararı üzerine: "Yakışan giysin, yakışmayana ceza kesin".

Yine devam niteliği taşıyan "Travestiler özel koğuşa konuldu" başlıklıhaber 6 Eylül 2007’de yayınlanmış. Haberde, olayın idari süreci hakkındahiçbir şekilde bilgi verilmez ve çete kurma suçu kesinleşmiş, söz konusukişiler mahkum olmuş gibi aktarılırken haberin sonunda yetkililerin "ÖyküEvren Özen ve eşi hakkında ‘çete kurmak’, diğerleri için de ‘fuhuş yapmak’,‘fuhuşa teşvik etmek’ gibi suçlardan dava açılabileceğini belirttiği"aktarılmakta. Haberde asıl ön plana çıkartılan unsur ise, başlıkta dabelirtildiği gibi travestilerin, kendileri için açılan özel bir koğuşayerleştirilmiş olmaları.

Habere yapılan beş yorumdan ikisi travestilerin zaten "özel" kişilerolduğunun altını çizmekte: "Metin BAŞPINAR / Daha da bir özel koğuş varsa;oraya konmalıdırlar!..." "Canan Can" ise yorumunda, dışarıda yeterincerencide edilen travestilerin hapiste bile özel olarak tecrit edilmesinekarşı çıkıyor. Yapılan diğer iki yorum daha alaycı olarak nitelenebilir:"emek türk / ONLAR DA KARIŞTI..SUÇ ÖRGÜTLERİNE..", "yusuf özşirin / çokkarışık bi mevzu çözebilene bravo.."

Bülent Civanoğlu imzasıyla 13 Eylül 2007’de yayınlanan "Bursa’da 300 kişiyepolis zoruyla frengi tedavisi" başlıklı habere 99 yorum gönderilmiş.Haberde "Bursa’da ‘fuhuş çetesi’ kurdukları iddiasıyla tutuklanan 12travestiden 6’sında frengi hastalığı saptanınca, bu kişilerin ilişkikurduğu yaklaşık 300 kişinin polis zoruyla tedavi ettirilmesinin gündemegeldiği" belirtiliyor. Daha önceki haberlerle karşılaştırıldığında burada"fuhuş çetesi" ifadesinin ilk kez tırnak içinde kullanıldığını, yanikesinleşmiş bir veri olarak kabul edilmediğini görmekteyiz.

Gökkuşağı Derneği’nin tarihçesi ve 6 Ağustos 2006’da tarafından düzenlediği"Birinci Bursa Eşcinseller Buluşması" sırasında Bursaspor taraftarlarınındernek binasını kuşatması ve küfürlü sloganlar atmasıyla ilgili bilgilereilk kez bu haberde yer verilmekte.

Habere yapılan yorumları genel olarak aşağıdaki başlıklar altında toplamakmümkün: • Aile kurumu ve neden bir travestiyle birlikte olunduğu üzerineyapılan yorumlar (22 yorum)• Konuyu devletin eksikliği açısından ele alan yorumlar (22 yorum)• Eşcinselliği sapıklık olarak kabul eden yorumlar (9 yorum)• Konuya toplumun ikiyüzlülüğü açısından bakarak yapılan yorumlar (8yorum)• Bursa şehriyle ilgili yapılan yorumlar (7 yorum)• 300 kişinin nasıl tespit edildiğini sorgulayan yorumlar (5 yorum)• Kişisel vurdumduymazlık açısından yapılan yorumlar (4 yorum)• Dernekle ilgili yorumlar (4 yorum)• Medeniyet açısından yapılan yorumlar (4 yorum)• Din çerçevesinden yorumlar (3 yorum)• Zorla tedaviyle ilgili yorumlar (2 yorum)• Diğerleri

9

Yukarıdaki tabloya baktığımızda en çok yorum yapılan konuların aile vedevletle ilgili olduğunu görmekteyiz. Aile kurumu ve bir erkeğin neden birtravestiyle birlikte olacağına dair yapılan yorumlar genellikle "evdekimasum eşler" hakkında. İnsanların "evde güzelim esleri dururken" birtravestiyle birlikte olmaması, evindeki huzuru bırakmaması gerektiğibelirtiliyor yorumcular tarafından (diğerleri arasında "yücel taşkın / Yawiki dakika akıllı durun evinizdeki huzur yaşam neyinize yetmiyor. ‘Söyleyenne sölemiş zamanında Kula bela gelmez hak yazmadıkça, hak bela yazmaz kulazmadıkça’ " ve "Berhan Kayar / Ya ben bu insanlarıda anlayamıyorum, 300kişiden en az 100’ü evlidir kesin, evde güzelim eşi dururken, sen git hemdetravestiyle ilişkiye gir, birde hastalık kap, onuda eşine bulaştır, insandabiraz akıl mantık olması gerekli, amaa nerdeeeeeee" adlı yorumcular örnekgösterilebilir). Bu kategorideki yorumların bir kısmı da konuyu travestiylebirlikte olan erkeklerin "sapıklığı" ve "rezil olması" acısından ele almış(hatice s gündoğdu / "300 kişiden evli olanların vay haline, yani değermiydi bu kadar rezilliğe?"). Yorumcuların bir kısmı da travestilerlebirlikte olan erkeklerin isimlerinin açıklanması ve teşhir edilmeleriyanlısı (ALP UNAL / "AÇIKLANSIN TRAVESTİLERLE PARA KARŞILIĞI BERABEROLANLAR.. TALEP AZALIRSA, ARZ DA AZALIR.. HASTALIKTA AZALIR, TOPLUMSALSAPKINLIK TA..").

Konuya devletin yetersizliği açısından yaklaşan yorumlarda "travestiliğinpsikolojik bir hastalık olduğu ve bu yüzden devletin bu kişileri korumaaltına alması gerektiği" (Kemal Koçak), "asıl sorunun eğitim eksikliğiolduğu" (mehmet yıldız, orhan doğan), "fuhuş yapanların sağlık kontrolünealınması gerektiği" (Ertan Aydin), "fuhuş için özel yerler açılmasıgerektiği" (musa ayvaci) gibi önerilerde bulunulmuştur. Ayrıca, "polisin endoğrusunu yaptığına dair" (GÖRDESLİ RAMAZAN, berrin bjk) övgü içerenyorumlara da rastlanmıştır.

Travestileri sapık olarak değerlendiren yorumların sayısı bazı gruplaragöre yüksek olmakla birlikte, yorumlar bir ya da iki cümleden oluşmakta vegenellikle kesin yargılar içermekte: – Tolga Tufan (‘vieri’) / İyi olmuş hem ahlaksız hem sapık..– YILDIRIM SELAMİ BOR (‘sakinyorumcu’) TRAVESTİLİK HASTALIK DEĞİLSENEDİR? DÜPEDÜZ SAPIKLIK DEĞİLMİ. PEKİ SAPIKLIK BİR HASTALIK DEĞİLMİ.SİZBUNU BİR DÜŞÜNÜN.– zekeriya keleş / hem pislik yapiyorlar hemde tedaviden kaçıyorlar.Diğer kategorilere kıyasla "öfke" içeren yorumlar da bu bölümde daha çokkarşımıza çıkmakta: – "sami özçelik / demokrasi ve hukuk" – (...) Atın eski zindanlaraçürüsün gitsinler. (...), – “tarkan bozkır" – (...) utanıyorum bu insanlardan ve onlarla beraberolanlardan. travestilerin sokaklardan temizlenmesini istiyorummm...

Toplumun bu konuya ikiyüzlü bir şekilde yaklaştığını öne süren yorumlararasında "tolga erdem" adlı kullanıcının yorumu konuya bir başka boyutgetirmekte. Gökkuşağı Derneği’nin Birinci Bursa Eşcinsel Buluşmasıetkinliği sırasında karşılaştığı saldırıya gönderme yapan yorumcu bukonunun "Halkı kışkırtan Fevzinur beyin mahkemesinin başlamasına denk

10

gelmesini" ilginç bulmakta. Travestiliğin hastalık olmadığı ortaknoktasında buluşan yorumlarda travesti ve transseksüellerin fuhuşlaözdeşleştirilmesinin nedeni olarak toplumdan tamamen dışlanmış olmaları,eşcinsellerden farklı olarak cinsel kimliklerini gizleyemedikleri için işbulamamaları gösterilmekte ("sevgi sevgi", "New magic Men", "murat yilmaz","feyza murathan"). Sosyal hayattan dışlanmalarına karşın, cinsel olarakarzulanmaları ise toplumun ikiyüzlülüğü olarak sunulmakta.

Olayın geçtiği Bursa şehriyle ilgili yorumlar şehrin savunulması ve şehrinhalk arasındaki "eşcinsel" karakterine vurgu yapılması ve buna "mizahi" birşekilde yaklaşılması olarak ikiye ayrılıyor. Yorumculardan "apsuva nuri",yorumunda Bursalı olmasını ön plana çıkartarak olayı "rezalet" diyenitelerken "Atilla Tozun" adlı kullanıcı da Bursa’yı "başkalarındakınadıkları kendilerine has yerel değer tabularını her gece övünerekrahatlıkla yıkabilen insanlardan oluşan nüfusa sahip bir diyar" olaraktanımlayan "Arion Bayer" adlı kullanıcıya "butun Bursa’da yasayanlarıisimlendirmek, eleştirmek haddine düşmez" diye cevap veriyor. Bu örnekte degördüğümüz gibi, yorum bölümü zaman zaman yorumcular arasında olumlu ya daolumsuz diyalogların geçtiği bir forum haline de dönüşebiliyor. Okuyucu,sadece gazetesiyle iletişime geçmekle kalmayıp gazetenin diğerokuyucularıyla da etkileşimli bir ilişki içine girmiş oluyor.

Travestilerle birlikte olan 300 kişinin nasıl tespit edildiğine dairyapılan yorumlar genellikle daha "mizahi" bir içerik taşımakta: – Tuncay Demir (‘intruder’)

polisteki envantere bak. hiç sektirmeden hemen herkesi toplamışlar.darısı diğer suçluların başına olsun. bu hassasiyet hepsine gösterilsin– mustafa gültekin (‘beyazcan’)

adresleri tesbit edildiğine göre onlarında abone müşterileri vargaliba– Koray Turan (‘sozgideryazikalir’)

Bu vatandaşlar ilişkiye girdiklerinden ikametgah senedi miistiyorlarmış? Nasıl 200 kişinin adresi tespit edilmiş anlamadım.

Gökkuşağı Derneği’nin fuhuş çetesi ile ilişkilendirilmesi ve dernekbaşkanının tutuklanması üzerine dernek hakkında yapılan yorumlar da olumsuzbir nitelik kazanmakta. İsnat edilen suçun doğru ya da yanlış olması birtarafa, Kaos GL ya da Lambda gibi eşcinsel haklarını savunan bir siviltoplum kuruluşu olarak ortaya çıkan Gökkuşağı Derneği’nin fuhuşla ilgilibir haberde yer alması, yorumcuların herhangi bir sorgulama içine girmeden"bu insanların dernek açmasına kim izin verdi" sorusunu sormasına yolaçıyor. İsnat edilen suçun doğru olması durumunda, bir sivil toplumkuruluşunun kötü amaçlı kullanılmış olabileceği varsayımı hiç düşünülmedentravestiler fuhuş amaçlı dernek kurmuşlar gibi yorumlar yapılıyor ve bunaizin verilmemesi gerektiği belirtiliyor: – "calibro tr" (‘calibrotr’)

(...) Asıl bunların dernekleşmesine müsaade edenler, onaylayanlarsuçlu.– mustafa gültekin (‘beyazcan’)

11

(...) ayrıca böyle bir derneğe bursa valiliği nasıl izin verdi butravsestiler niye bursa da böyle bir dernek kurdular bu tür olaylarlabursanın adının gündeme gelmesi hiç hoş değil...

Konuyu medeniyetle ilişkilendiren yorumlar ise daha olumsuz bir bakışaçısına sahip. "Cinsel özgürlük bu değildir" ortak noktasında buluşanyorumlarda travestiler "sapkın" ("Ne alakası var?"), "ucube" ("NursenSayin"), "pislik" ("İbrahim Kurt") olarak tanımlanmakta. Daha öncekihaberlerde LGBTT kişilerle ilgili olarak olumlu yorumlarına rastladığımızİbrahim Kurt adlı yorumcunun, bu haberde travestileri "pislik" olaraktanımladığını görmekteyiz. Kurt’un yorum yaptığı önceki haberlerde,travestiler genellikle mağdur olarak konumlandırılırken bu haberde "frengibulaştırdıkları", "fuhuş yaptıkları" iddiasıyla gündeme gelmekte. Bu durumbize, ele alınan konuya ve konunun ele alınış biçimine bağlı olarak okuyucuyorumlarının uğrayabileceği değişikliği göstermekte.

Konuya din çerçevesinden yaklaşan yorumlarda "erkek erkeğe münasebettebulunmanın dinimize uymadığı" ("Bence Çok Ayıp"), "bütün sıkıntılarımızınsebebinin yaratılışa uygun bir hayat yaşayamamak olduğu" ("SelahattinTEKIZOGLU") belirtilmektedir.

Gökkuşağı Derneği başkanı Öykü Evren’in kayınpederiyle ilgili söyleşiyigerçekleştiren Şermin Terzi, son olaylarla ilgili olarak 15 Eylül 2007’debu kez "Kızım seni yaşatmazlar" başlıklı habere imza atıyor. Habere, polisarabasının içinde bağıran iki travesti resmi eşlik ediyor. Bir kez daha,travestilerin "başı polisle derde giren", "olay çıkaran" kişiler olaraksunulduğunu görüyoruz. Haberin içeriği ise resimden daha farklı. Konuylailgili olarak daha önce aynı gazetede çıkan haberlerin aksine Şermin Terzi,yaşanan olayların nedeninin travestiler tarafından "polisin, derneğinmeşruiyet kazanmasından rahatsızlık duyması" olarak değerlendirildiğiniaktarıyor ve soruşturma sırasında yaşanan usulsüzlüklere örnekler veriyor.Terzi, derneğin kuruluşunun ardından, Bursa’da düzenlenen Birinci TürkiyeEşcinseller Yürüyüşü’nün Bursasporlu taraftarların "hışmına uğradıkları"için gerçekleştirilemediğini, bunun üzerine "Bursasporlu Esnaflar DerneğiBaşkanı Fevzinur Dündar’ı, ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek’suçlamasıyla savcılığa şikâyet ettiklerini" ve dava açıldığını belirtiyor.Terzi’nin kullandığı "hışma uğramak" ifadesi "birinin hışmına uğramak"başlığı altında Türk Dil Kurumu sözlüğünde "birinden zulüm görmek" olaraktanımlanmakta. "Zulüm görmek" başlığının açıklaması ise "kendisine eziyetedilmek" olarak verilmiş. Dolayısıyla kullandığı ifadeden yola çıkarakhaberin yazarı Şermin Terzi’nin söz konusu olayda travestilere ya da dahaözel olarak dernek üyelerine Bursasporlu taraftarlar tarafından eziyetedildiğini düşündüğünü söyleyebiliriz. Seçtiği ifade ile Terzi, "karşıtarafı" zalimler olarak konumlamakta ve yürüyüşe katılmak isteyenkişilerden yana bir tutum almaktadır. Ayrıca Terzi, Gökkuşağı Derneği’nitanımlamak için de "sivri ve aktif bir dernek olacaklarının ilk işaretiniverdiler" ifadesini kullanmakta. Daha sonra, Bursa Valiliği tarafındandernek hakkında "genel ahlaka aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatma istemigeldiğini ancak savcılığın kapatmaya gerek duymadığını belirten Terzi,dernek başkanı Evren’in evlenmesiyle derneğin adının bir kez daha "tümulusal basında" geçtigini belirtiyor. Bunun ardından, dernek üyelerinin

12

Bursa’da İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvurdukları, Evren’in "Travesti vetransseksüellere iş verilmediği için fuhuş batağına sürükleniyorlar. Devletve işveren sahiplerince iş imkânı verilmeli, toplum dışına itilmemeliyiz.Ekmek paramızı fuhuş ve şiddetten uzak kazanmak istiyoruz" demeciaktarılıyor. Bu olaylardan sonra polisin derneğe baskın yaptığı ve Evrenile 11 arkadaşını fuhuş çetesi kurmaktan gözaltına aldığı belirtiliyor.Haberin kurgulanma biçimi okuyucuda, kuruluşundan beri olumlu çabalariçinde olan bir sivil toplum kuruluşunun valilik ve polis tarafından baskıaltına alınmak istendiği düşüncesini oluşturmakta. Haberin devamında daBursa’da herkesin, "polisin, Gökkuşağı Derneği’nin sesini ‘gerçekten birfuhuş çetesi olduğu’ için mi, yoksa ‘kamuoyunda meşrulaşmaya başladıklarıendişesi’ yüzünden mi kesildiği sorusunu sorduğu" belirtiliyor8. Ayrıca,"hukuki zorunluluk olmadıkça tıbbi bilgilerin açıklanması İnsan HaklarıEvrensel Beyannamesi’ne aykırı olduğu halde", Emniyet Müdürü TahsinDemir’in altı kişinin frengi hastası olduğunu açıkladığı aktarılarak birkez daha polisin "uygunsuz" davranışlarının altı çiziliyor.

Konuyla ilgili önceki haberlerde, travestilerle ilişkiye giren 300 kişinintespit edildiği bilgisi ise bu haberde Bursa Cumhuriyet Savcısı FerruhGün’ün böyle bir liste olmadığına dair beyanatıyla yalanlanıyor. "Kızımseni yaşatmazlar" cümlesinin başlığa alınması, okuyucuda doğrudan ÖyküEvren’in can güvenliğinin tehlikede olduğu bilgisini vermekte. Haberinsonrasında aktarılan bilgiler ise böylesi bir tehdit karsısında dahiEvren’in eşcinseller, travesti ve transseksüeller için mücadele ettiğialgısını güçlendirmekte, dolayısıyla kendisini olumlu bir haber kişisiolarak konumlandırmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak bugüne kadar çıkan haberlere baktığımızda ilk kezbu haberde olumlu bir dille karşılaşmaktayız. Bu durumu, haberi yazankişinin -Şermin Terzi- Öykü Evren’le daha önce kurduğu ilişkiylebağlantılandırmak, Terzi’nin habere girişi de düşünüldüğünde, yanlışolmayacaktır.

Haberle ilgili okuyucu yorumlarına baktığımızda toplam 64 yorum geldiğinigörmekteyiz. Yorumlarda eşcinsel-travesti ayrımının yapılmadığını, genelolarak travestiler ve eşcinsellerin aynı çerçevede değerlendirildiğinigörüyoruz. Bu yorumlardan 43 tanesi görece olumlu nitelikler taşımakta vegenellikle cinsel tercihleri ya da yaratılışları nedeniyle travestilerintoplumdan dışlanmaması gerektiğini savunmakta. Olumsuz içerik taşıyan 21yorum ise travestiliğin dine ya da toplumsal kurallara uygun olmadığıgörüşünden hareket etmekte. Yorumların hemen hemen hepsi travesti-fuhuşbağlantısını baştan kabul ettiği için aslında "olumlu" olaraksınıfladığımız yorumlarla birlikte bütün yorumlar olumsuz olarak da kabuledilebilir. Yorumları olumlu-olumsuz olarak ayırırken en önemli ölçütümüz,eşcinselliği/travestiliği "sapıklık, sapkınlık, rezillik" gibi kelimelerledeğerlendirip değerlendirmediği oldu. Olumlu yorumlar arasından 8 tanesieşcinselliğin genetik / doğuştan geldiğini, üç tanesi ise bu insanlarınAllah tarafından böyle yaratıldığını öne sürmekte. Travesti-fuhuşilişkisinin eğitimle ya da ekonomik koşullarla ilgili olduğunu düşünenyorum sayısı üç, travestilerin "iş bulma şansına sahip olmadıkları için"

13

fuhuş yapmak zorunda kaldığını belirten yorum sayısı ise dört. "İnsanlarıncinsel tercihine saygı duymalıyız" ortak noktasında buluşan yedi yorumbulunmakta. Olumsuz yorumlar ise, eşcinselliğin asla bir terciholamayacağı, genetik ya da psikolojik olsa bile mutlaka tedavi edilmesigerektiği ortak paydasında buluşmaktadır.

Olumlu kabul ettiğimiz yorumlar arasında medyayla ilgili bazı yorumlar dabulunmakta. Yorumculardan "Fatos Sezer Ulusoy", "boyle bir konunun hiçbirülkede bu kadar ‘rezillik’ çıkarılarak, emniyet güçlerince ‘medya’yaaktarılamayacağını" belirtirken "Gördesli Ramazan" adlı yorumcu da"haberlerin basına sızdırılarak bir tür linç yapılması da insanlık adınautanç vericidir" yorumunu yapmış. "Süheyla Kaya" ise konuyu başka biryönden ele alarak "neden medyadaki gayleri travestileri lezlerialkışlıyoruzda...halkın içindeki bu çaresizleri dışlıyoruz.." sorusunusormakta yorumunda.

8 Eylül 2007 tarihinde "Transeksüele fuhuş gözaltısı" başlığıylayayınlanan, DHA İzmir bürosu imzalı haberin girişinde "fuhuş yaptırdığıileri sürülen" gibi doğrudan suçlayıcı olmayan bir ifade kullanılmış ancakhaberin içinde S.S.’nin "evinde travestilere para karşılığı fuhuşyaptırdığının belirlendiği" ifade edilmekte. Bu haberde de bir kez dahakesinleşmeyen suçun kesinleşmiş gibi gösterilmesine ve haber içeriğindetutarsızlığa tanık olmaktayız. Bu haliyle haber, Türkiye GazetecilerCemiyeti tarafından kabul edilen Türkiye Gazetecileri Hak ve SorumluluklarBildirgesi’nin "Gazetecinin Doğru Davranış Kuralları" bölümünde "Yargı"başlığı altında geçen "Mahkeme kararı kesinleşmedikçe, bir zanlı veyasanık, suçlu ilan edilemez" ilkesine aykırı özellik taşımaktadır. Ayrıcahaberde S.S.’nin oturduğu sokak belirtilerek kanıtlanmamış bir suçnedeniyle kişinin can güvenliği ya da toplumsal konumu riske atılmış veyukarıda adı geçen bildirgenin "Gazetecinin Temel Görev ve İlkeleri"başlığı altındaki 7. maddesinde dile getirilen "özel hayata saygı" ilkesineuyulmamıştır.

Habere tek bir yorum yapılmış ve travesti-fuhuş ilişkisi yine sorgulanmadandoğru kabul edilip "ahlaksızlık" olarak nitelendirilmiş. Yorumcu ayrıca,ceza yasasının yeterince caydırıcı olmadığına dair görüş beyan etmiştir.

Gündem başlığı altında incelediğimiz son haber, 18 Eylül 2007 tarihinde DHAAdana bürosundan Neşet Karadağ imzası ve "İstesem öldürtür, 50 dolar veripABD’ye uçardım" başlığıyla yayınlanmış. Haberde adı geçen Deniz Uysal’ın,İncirlik Üssü’ndeki işinden emekli olan Croskey’in yanında ücretli olarakçalıştığı, kendisiyle eşcinsel ilişki yaşadığı belirtilirken haber tamamenyaşanan eşcinsel ilişkiler ve Croskey’in Uysal’ı öldürttüğü varsayımındanyola çıkarak aktarılmaktadır.

Habere altı yorum yapılmış. Bir yorumda Croskey’in yaşı dolayısıyla budurumun "tam bir iğrençlik" olduğu belirtilirken bir diğer yorumda da bölgehalkının İncirlik Üssü’nden rahatsızlığı dile getirilmiş. Bir yorumda olay,yorumcunun "seyredemediği filmlerden daha berbat bir hikaye" olaraktanımlanırken bir diğer yorumda da "Türkiye’nin bu sapık ilişkilernedeniyle Türk’lükten çıktığı" belirtilmekte. Yorumculardan bir diğeri ise;

14

Uysal’ın haberde adı geçen kişiler tarafından öldürüldüğünden emin olmaklabirlikte "yeterli delil toplanamadığı için" cezalandırılamadıklarıkanısında. "New magic Men" adlı yorumcunun yaklaşımı ise daha "mizahi"olmakla birlikte o da "Oh önce seviş, sonra öldür iyi iş valla!!"ifadesiyle, haberde adı geçen kişilerin suçlu olduğuna inandığını ortayakoymuş. New magic Men’in bu yorumunun incelenmeye değer olduğukanısındayız. Söz konusu yorumcunun tüm kategorilerde toplam 1175 yorumubulunmakta. İncelediğimiz haberlerin hemen hepsinde yorumuylakarşılaştığımız ve LGBTT kişilerle ilgili haberlere daima "olumlu" olaraksınıflandırılabilecek yorumlarda bulunan "New magic Men" de diğer tümokuyucular gibi bu haberde ve diğerlerinde sunulan bilgileri doğru kabuletmekte, haberin işleniş biçimini sorgulamamakta ve daha ziyade habereyorum yapan diğer okuyucuların "önyargılarıyla savaşmakta". İncelediğimizyorumların hiçbirinde haberin işleniş biçimine dair bir eleştirigörmemekteyiz. Haberin magazinel ağırlıklı ya da görece "ciddi" olmasınagöre ise yorumlarda değişimler yaşanmakta ve LGBTT kişileri "kerhenkabullenen" ya da "bu durumun sorumluluğunu" devlete, sisteme, eğitimeyükleyen yorumlar ağırlık kazanmaktadır.

Ekim 2007

Ekim ayında "Gündem" başlığı altında karşımıza üç haber çıkmakta.

"DJ’nin boğazını kestiler" başlıklı ilk haber 4 Ekim tarihinde imzasızolarak yayınlanmış. Haberde Marangoz’un, cesedini bulan arkadaşının"Marangoz’un kısa süre önce genç bir erkek ile tanıştığını, cinayeti bukişinin işlemiş olabileceğini iddia ettiği, polisin de cinayetin eşcinselilişkinin ardından işlenmiş olabileceği ihtimali üzerinde durduğu"belirtiliyor.

Habere yapılan iki yorum da Marangoz’un ölümünü yaşadığı hayatlailişkilendirmekte: "Doğru dürüst bir ilişki yaşasaydı bu başına gelirmiydi?", "Marjinal yaşamanın acı sonucu.!".

İkinci haber "Simge öldürüldü Funda ağır yaralı" başlığı ile 6 Ekim’de ErayErollu imzasıyla yayınlanmış. Haberde "Feriköy’de aynı dairede yaşayan ikitravestinin, eve aldıkları iki kişinin bıçaklı saldırısına uğradıği",travestilerden birinin öldüğü, diğerinin ise yaralandığı belirtiliyor.Haberde, "‘Funda’ takma adını kullanan Bayram Doğan’ın, gece 04.00’teTarlabaşı Bulvarı’nda anlaştığı iki kişiyi, ‘Simge’ adını kullanan arkadaşıErdal Deveci ile birlikte oturdukları eve getirdiği" aktarılmakla birliktebu kişilerle "hangi konuda anlaştığının" belirtilmesine gerek duyulmamış.Bu da bize travesti-fuhuş ilişkisinin son derece doğal kabul edildiğini vebunun ayrıca belirtilmesine dahi gerek duyulmadığını düşündürmekte. Yinehaberde kullanılan "eve getirdiği", "eve aldıkları" ifadeleri ile desaldırıya uğrayan kişilerin "tanımadıkları insanları kendi rızalarıylaevlerine sokmakla" aslında "saldırıya davetiye çıkardıkları" düşüncesiuyandırılmaktadır.

Habere gelen iki yorumda da bu yaklaşımın izlerini görmekteyiz. Şiddetmağduru olmalarına karşın bu habere yapılan yorumlarda da travestiler,

15

okuyucular tarafından "mağdur" olarak konumlandırılmamakta: "su testisi suyolunda kırılır...", "Ehhhh,bu yolun yolcularının her zaman başınagelebilecek olay.Olmaması lazım ama oluyor!".

29 Ekim tarihli son haberin başlığı "Chat’te tanışıp gaspa gittiler", haberŞefik Dinç imzasıyla yayınlanmış. Haberin LGBTT kişilerle ilgili boyutusadece sanıkların ifadesinde geçmekte: "Eşcinsel olduğunu söyledi ve bizieve davet etti. Biz de gittik. Daha sonra babaannesinin uyandığını söyleyipbizi evden gönderdi. Gasp yapmadık".

Habere yapılan dokuz yorumun hiçbirinde eşcinsellikle ilgili bir tespityapılmamakta, yalnızca tanınmayan kişilerin eve alınması konusunda dikkatliolunması gerektiği belirtilmekte.

Dünya ve Magazin Haberleri

Çalışmanın bu bölümünde 37 dünya haberi ve 19 magazin haberi ile buhaberlere gelen 600 civarında okur yorumu incendi. Dünya haberlerindeeşcinsel kelimesi 104 kez, gay kelimesi 35 kez, lezbiyen kelimesi ise 23kez geçmekte. Travesti kelimesi dört ve transseksüel kelimesi ise üç kezkullanılmış. Bu haberlerin çok önemli bir kısmının "gelişmiş" ülkelerkaynaklı olmasına karşın bu iki sözcüğün kullanıldığı haberlerin çevreülkeler (İran, Tayland, Filipinler, Kamboçya, Brezilya) kaynaklı olmasıdikkate değer bir nokta.

Magazin haberlerinde lezbiyen kelimesi 21 kez, gay kelimesi 19 kez,eşcinsel kelimesi 15 kez, transseksüel kelimesi iki kez ve biseksüelkelimesi bir kez geçmekte. Magazin haberlerinde yurtiçi-yurtdışı kaynakdağılımı yarı yarıya. Yurtdışı haberlerinin tamamı "Batı" kaynaklı.

Dünya haberlerinin konu dağılımına baktığımızda haberlerin en çok yabancıpolitikacıların ("makam, mevki sahibi" kişilerin) kendilerinin ya da biryakınlarının eşcinsel olması veya bu yöndeki iddialarla ilgili olduğunugörüyoruz. Bunların yarısı birbirine benzer iki olayla ilgili. Vatikan’daçalışan bir piskoposun ve muhafazakâr bir ABD senatörünün başkalarınaeşcinsel ilişki teklif etmesi iddialarıyla ilgili bu haberlerde suçlayıcıbir ton kullanılmış. "Ortaya çıkmak", "yakalanmak", "yakayı ele vermek""gözler önüne" serilmek" gibi suçlayıcı; hatta yer yer "suçunu itirafetmek", "teşhis edilmek" gibi kriminolojik sayılabilecek ifadelerin yeraldığı haberlere gelen yorumlar da buna paralel olarak çoğunlukla olumsuz.İki haberde ise ABD ve Kamboçya’dan iki siyasetçinin kızlarının lezbiyenolması ele alınmış. İlk haberde önceden eşcinsel evliliklere karşı olan birSan Diego belediye başkanının, kızının lezbiyen olduğu "ortaya çıktıktan"sonra bu yasayı şehir meclisinden geçirmesi ele alınmış. Haberde doğrudanLGBTT kişiler ya da eşcinsellik ile ilgili olumsuz bir yaklaşım yokmuş gibigörünmesine karşın, gerek haberin başlığı (Kızı lezbiyen olunca başkan,eşcinsellere evlenme izni verdi) gerek lezbiyenlik ile ilgili olarakkullanılan "ortaya çıktı" ifadesi aslında eşcinselliğe pek de iyi bir gözlebakılmadığını ortaya koymakta. Aynı yaklaşım habere gelen 12 yorumunyedisini oluşturan olumsuz yorumların tamamına yakınında da mevcut. Bazıyorumlarda "Allah başa vermesin", "İlahi adalet" gibi ifadelerle ortaya

16

konan bu yaklaşım "atalar ne demiş büyük lokma ye büyük laf söyleme diye"ve "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" şeklindeki yorumlara isedoğrudan damgasını vurmuş. Beş olumlu yorumda bile sözünü ettiğimizyaklaşımın şu ya da bu oranda kendini hissettirdiği söylenebilir. İkincihaberde Kamboçya başbakanının evlat edindiği kızını, bir kadınla evlendiğiiçin evlatlıktan reddetmesi ele alınmış. Haberde başbakanın kızına ve genelolarak eşcinselliğe yönelik olumsuz bir yaklaşım hissedilmemekte. Hattabaşbakanın kızına karşı tutumunun "haşince" olduğu ifade edilmiş. Bu haberegelen iki yorumdan biri konunun, büyük ihtimalle Türkler kastedilerek,bizimle ilgisi olmadığı dile getirilirken ikinci yorumda ise ilk haberdekiyaklaşıma benzer bir biçimde "HAKLI OLARAK KIZIN BABASI TEPKİSİNİ ORTAYAKOYMUŞ..KİM İSTER KIZININ LEZBİYEN OLMASINI....." denmiş.

Berlin Eyalet Başkanı Klaus Wowerwit ile ilgili iki haberde de homofobikolmayan bir tutumdan söz edilebilir. Zaten her iki haber de çoğunluklaAlman basının ifadeleri kullanılarak aktarılmış. İlk haberde Wowereit’ın"eşcinsel yaşamını" da anlattığı anılarından oluşan kitap ele alınmış.Haberin genelinde homofobik bir tutum olmasa da "Eşcinsel başkan aşklarınıkitapta anlattı" başlıklı haberi gazete yazı işleri açısından haber yapanşeyin eşcinsellik teması olduğu belli. Almanya yahut dünyanın herhangi birbaşka ülkesindeki eyalet başkanının anılarını kaleme alması büyük ihtimallehaber olmayacağı halde eşcinsel olduğunu açıklayan ve saklamadan böyle birilişki yaşayan Wowereit’ın haber olması, en azından haberi hazırlayanlaraçısından bu durumun biraz garip karşılandığını göstermekte. Başlıktakullanılan "Eşcinsel başkan" ifadesi de bunun bir göstergesi sayılabilir.Bu durum garip karşılansa bile buna karşı olumsuz bir tutum alınmaması,eşcinsellikle bağlantılı "Batı" kaynaklı haberlerin çoğunda örtük birbiçimde kendini gösteren bir anlayışın, modernliğe ve onun gereklerinikabul etmeye yönelik isteğin sonucu gibi görünüyor. Yine Wowereit ileilgili olarak Almanya’da yapılan bir ankette Alman halkının %79’unun"eşcinsel bir başbakanın ülkeyi yönetmesinde bir sakınca görmüyor" olmasıda haber yapılıp bu ifadelerle spottan duyurulmuş. İsveç Başbakanı’nın gayfestivaline katılması ya da Paris belediye başkanının "eşcinsel kimliğiylede tanınması" yine aynı anlayış çerçevesinde haber konusu olmaktadır. Bututumun en belirgin örneği sayılabilecek haberde ise İngiltere’deeşcinsellere yönelik ayrımcılığa karşı düzenlenen bir yasa konu edilmiştir.Habere gelen sekiz yorumun tamamı yasadan yana ve olumludur. Bu türhaberlere gelen olumlu yorumların oransal olarak diğer haberlerden dahafazla olduğunu ve çoğunlukla yine bu modernleşmeci ve eşcinsellikkarşısındaki tutumu medeniyetin bir gereği olarak algılayan tutumunetkileri ciddi bir biçimde görülmektedir: "MEDENİYET DEDİĞİN GERÇEK HOŞGÖRÜDEDİĞİN BUDUR! HERKESİN TEK TİP OLMADIĞI FARKLILIKLARLA RENKLERLE BİRTOPLUMUN DAHA İYİYE DAHA GÜZELE GİDECEĞİNİ NEDEN GÖREMEYİZ BİLMEM Kİ? HERHERZEYİ GİZLİ SAKLI YİYİP SOKAĞA ÇIKINCA ‘AA ÖRFÜMÜZ ADETİMİZ VARBİZİM,GELENEKLERİMİZE TERS’VSVS DİYE OYUNDAN VAZGEÇELİM".

Gelen az sayıdaki olumsuz sayılabilecek yorumda da daha ölçülü bir dilkullanılmaktadır. Aynı tutum eşcinsellik karşısında açıklamalar yapanyetkililer yahut, buradaki örneklerin hepsinde İran’da olmak üzere, LGBBTkişilere yönelik uygulanan baskılarla ilgili haberlerde de geçerlidir. RusOrtodoks Patriği’nin ve İran cumhurbaşkanı Ahmedinejat’ın açıklamalarına

17

karşı takınılan tutum eleştireldir ve bu açıklamaların medeni ve modernolmaktan uzak olduğuna ilişkin bir görüşü satır aralarında okumakmümkündür. Özellikle Ahmedinejat’ın ABD gezisi sırasında yaptığı "İran’daeşcinsel yoktur" açıklamasını ele alan haberlere gelen yorumlardaeşcinsellik karşısında olumsuz yargı bildiren yorumcular bile en azındaneşcinselliğin tarihin her döneminde ve her coğrafyada bir tür "insanlıkhali" olduğu belirtmektedir.

Dünya başlığı altında karşımıza çıkan haberlerin bir bölümü ise daharenkli, magazinel denilebilecek haberlerden oluşmaktadır. Güney Amerika’dagerçekleştirilen Dünya Gay Futbol Kupası, Brezilya’da açılan "gay oteli",yine Brezilya’da yapılan 800 bin kişilik "gay pride" yürüyüşü,Filipinler’deki transseksüel güzellik yarışması ve Rusya devlet başkanıPutin’in gayler tarafından seksi bulunduğuna ilişkin haberler bu altbaşlıkaltında sayılabilir. Bu haberlerin, çoğu Güney Amerika olmak üzere,tamamının yine çevre ülkeler kaynaklı olması dikkat çekicidir. Bu haberlereyapılan yorumlarda eşcinselliği alay konusu yapan veya bir tür sapkınlıkolarak gören yorumların sayısı ciddi bir artış göstermektedir. Çoğudoğrudan cinsel göndermeler barındıran alaycı yorumlar, aynı zamanda "bizdebu tür şeyler olmaz, olmamalı" yaklaşımını da içermektedir. Daha "ciddi"kişilerle ilgili haberlere gelen yorumlarda görülen medeniyet bağlantılıyaklaşım bir anda yerini yabancı ülkelerdeki yozlaşma ve ahlaksızlıkdüzeyinden bahseden yorumlara bırakmaktadır. Örneğin gay oteliyle ilgilihabere şöyle bir yorum gelmiştir: "TR DEN UZAK DURSUN BURALARA ACILMASINSAKIN". Yine Brezilya’daki yürüyüşteki yüksek katılımla ilgili yorum ("BUBREZİLYADA NORMAL VATANDAŞ KALMAMIŞ MI?? VAY BE 800 BİN!!!!") oldukçaanlamlıdır. Haberlerdeki magazin boyutunun artmasının yorumlar üzerindekietkisi üzerine ilginç örneklerden biri İran’dan kaçan bir lezbiyeninİtalya’ya sığınmasına ilişkin haberdir. Konusu itibariyle LGBTT kişilereyönelik bir baskıyı ele almasına ve haber metninde de buna uygun bir dilkullanılmasına karşın başlıkta kullanılan "İranlı lezbiyene İtalya kucakaçtı" ifadesindeki cinsel gönderme derhal karşılığını bulmuştur ve benzerihaberlere hiç gelmediği şekilde bu haber şöyle bir yorum almıştır:"DESENİZE İTALYAN LEZBİYENLER YAŞADI". Dünya başlığı altında yer almasınakarşın daha ziyade bir magazin haberi olarak değerlendirilmesi gereken"Böyle yarışma görülmedi" başlıklı haber ise hem haberdeki hem deyorumlardaki yaklaşım göz önüne alındığında Foucault’nun "CinselliğinTarihi" eserinde ortaya koyduğu cinselliğin iktidar tarafındanbastırılmadığı aksine kışkırtıldığı yönündeki teze bir örnek teşkil edeceknitelikte. Hürriyet web sitesinin çoğu zaman güzel kadınları konuk ettiği"Foto Galeri"lerinden biri olan haberin metni "Filipinler’in Manilakentinde yapılan transeksüel güzellik yarışması ilginç görüntülere sahneoldu." cümlesinden ibaret. Metnin hemen altındaki "Fotoğraflar içintıklayın!" linkine tıkladığınızda ise yarışmaya katılan transseksüellerinçoğu kuliste hazırlanırlarken çekilmiş bikinili 13 fotoğrafınaulaşıyorsunuz. Habere gelen iki yorumda "Insanin inanasi gelmiyor.Hepsi debir TIP HARIKASI. Kim birinci gelmis cok merak ettim.." ve "ay bunlartranseksüel mi simdi? valla hic belli olmuyor.bellerinin inceligi bile varyaa!!" ifadeleri yer alıyor.

18

Çoğunlukla seksi pozların yer aldığı fotoğraf galerine link veren haberleremagazin başlığı altında çok daha sık rastlanmakta. 19 magazin haberinin11’inde böyle bir link bulunuyor. Bu 11 haberin biri hariç hepsinde konununkahramanı ve dolayısıyla fotoğrafları sergilenenler lezbiyen olan/olduğuiddia edilen veya lezbiyen rolü oynayan ünlü kadınlar.

11 Ağustos’ta yayınlanan "Onun için kadınlardan vazgeçtim" başlıklı haberdeAngelina Jolie’nin biseksüel olduğu ve hakkında ayrılık söylentileri çıkanBrad Pitt’le birlikte olmak için kadınlardan vazgeçtiği ve on yıl boyuncabirlikte olduğu model Jenny Shimizu’yu terk ettigi yönündeki açıklamalarıyer almakta. Habere gelen dört yorumdan birinde "böyle bir kadınla birerkeğin nasıl evlenebileceği" sorgulanarak "piyasada düzgünü mü kalmadı"yorumu yapılmış. Bir başka yorumcu ise Brad Pitt’in yerinde olmakisteyeceğini ima etmiş. "Skandal görüntüleri satın aldı" başlıklı haberde(26 Ağustos) Dannii Minogue’un, Londra’daki bir striptiz barda bir kucakdansçısı ile öpüşürken çekilen lezbiyen görüntülerin telif hakkını satınaldığı" belirtilmekte. Habere gelen beş yorumdan ikisinde "rezillik","pislik" gibi ifadeler yer alırken, diğer yorumlarda haber konusu bir"cinsel fantezi" unsuru olarak değerlen-dirilmekte ve Minogue’un öpüştüğüstriptizciyle ilgili olarak "ben de öpeyim bir kere", kim bilir mekanda nefıstıklar vardı, dayanamadı" gibi ifadeler kullanılmakta.

Foto galerili haberler arasında Şenay Akay ve Eşyan Özhim’in lezbiyenolduklarına ilişkin toplam dört haber yer alıyor. "Lezbiyen değilim" (27Ağustos), "Lezbiyen sorusu kızdırdı" (30 Eylül), "Kardeşlerimi zortutuyorum" (17 Ekim), "Ben de bir insan evladıyım" (18 Ekim) başlıklıhaberlerde Akay’ın da Özhim’in de "haklarında çıkan lezbiyendedikodularını" şiddetle yalanladıkları belirtiliyor.

Bir müzikal projesi çerçevesinde iki kadın oyuncunun rol gereği öpüşmesiyleilgili "Rock öpücük" (9 Ağustos) ve "Öpüşme şovdan çıktı" (15 Ağustos)başlıklı iki haberde "lezbiyen iki kadını canlandıran Pamela ve DemetEvgar’ın dudak dudağa öpüştüğü" an üç fotoğrafla izleyiciye aktarılmış.Habere gelen 27 yorumun altısında oyuncularla öpüşmeyi bir "şans" olaraknitelendirmekten lezbiyenliğin tatminsizlikten kaynaklandığını iddia etmeyeuzanan çeşitlilikte, bazıları gündelik hayatta taciz olarak algılanabilecekifadeler yer almakta. Dokuz yorumda habere konu olan sahne ve oyuncularlailgili olarak, "sapıklık", "mideleri kalkmıyor mu acaba", "Allah ıslahetsin" gibi doğrudan olumsuz ifadeler kullanılırken yedi yorumda busahnenin reklam amacıyla gündeme getirildiği belirtilmiş. Sadece ikiyorumda söz konusu sahnenin gerçek değil, şovun bir parçası olduğu üzerindedurulmuş.

"Oscar’dan önce izlenme rekoru" (21 Eylül) başlıklı haberde de benzeri birsahne konu edilmekte. "Nurgül Yeşilçay’ın "Yaşamın Kıyısında" filmindekirol arkadaşı Patrycia Zlolkowska ile öpüştüğü sahne internette en çokizlenenler arasına giriyor." cümlesinden ibaret olan habere söz konususahnenin yer aldığı bir videoya ulaşabileceğiniz "İŞTE O SAHNE" linki ileyine o sahnenin bir fotoğrafı eşlik ediyor. "NEYİ OYNADIN YA.?ALT DUDAKTANDİŞ ÇEKMİŞSİN.BASBAYAĞI...!", "FİLM İÇİN BİLE OLSA İĞRENÇ BİŞEY BU","Nurgül Hanım başarılı bir oyuncu..ama ANNE olduğunu da unutmamalı bence.",

19

"İşte sanat. Çocuklara ve gençlere iyi örnek oluyorlar." gibi ifadelerinyer aldığı 12 olumsuz yoruma karşılık dört yorumda Yeşilçay’ın başarılı vecesur bir oyuncu olduğundan ya da filmin bir yana konup öpüşme sahnesinintartışılmasının yanlış olduğundan söz edilmiş.

Hepsi "Batı" kaynaklı olan yurtdışı haberlerine konu olan kişilere ilişkinolarak hem haberi kaleme alanların hem yorum yapanların daha net biryargısı varmış gibi görünmekte. Hatta "Clare ile çok mutlu" (31 Ağustos)başlıklı haberde Robbie Williams’ın "eşcinsel olduğuyla ilgili iddialaragayet rahat bir şekilde yanıt verdiği" belirtilirken olduğu gibi yabancıünlülerin bu konudaki "rahatlığı" kimi zaman şaşkınlık yaratmakta. Bu türhaberlere gelen yorumlarda da medeniyetin bir gereği yahut ahlakiçöküntünün bir sonucu olarak eşcinselliğin ve LGBTT kişilerin varlığı birşekilde kabul edilmekte. Haberin konusu Türkiyeli bir ünlü olduğundaysadurum biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Eşcinsel olduklarına ilişkiniddialar bulunan ya da böyle iddialar olmasa dahi –eşcinsel birinicanlandıran, eşcinsel ilişki teklifi aldığını açıklayan vs.– Türkiye’dekiünlülere ilişkin yorumlara bakıldığında ağırlıklı olarak görülen dörtyaklaşımdan söz edilebilir. "Ne yaptığınız belli değil ki, bu haberlertabii çıkacak", "ateş olmayan yerden duman çıkmaz", "Yarası olan gocunur"örneklerinde görüldüğü gibi ünlülerin sürdürdükleri yaşam biçimininyozluğunu vurgulayarak bunu eşcinsellikle bağdaştıran anlayış bunlardanbiridir. Diğer bir yaklaşım "Artık bu belden aşağı vurmalar da pek modaoldu.", "bizim ülkemizde dedikodu mekanizması böyle çalışıyor", "Bencedeyapılan haksızlık olmuş bu kadar hoş bir hanımdan lezbiyenlik beklenemezbeklenmez başarılarınla konuşulduğun için galiba böyle iftiralar normaldir"şeklindeki ifadelerde görülen, hayran oldukları eşcinselliği"yakıştıramama" halidir. Üçüncü yaklaşım ise bu tür haberlerin reklam içinkullanıldığına veya –herhalde sıradan, "normal" vatandaşı ifade eden–"biz"i ilgilendirmediğine ilişkin yaklaşımdır. Bu üç olumsuz yaklaşımdanayrı olarak, eşcinselliği doğuştan gelen bir özellik veya cinseltercih/eğilim/yönelim olarak kabul eden bir dördüncü yaklaşım da azınlıktaolmakla birlikte mevcuttur.

Sonuç Yerine

Çalışmamızın yola çıkış amacı, üçüncü sayfa haberleri olarak nitelenen"şiddet ve suç" içeren haberlerde LGBTT kişilerin nasıl konumlandırıldığınıve buna bağlı olarak okuyucu yorumlarının bu konumlandırmaya eleştirelyaklaşıp yaklaşmadığını ortaya koymaktı. Hürriyet gazetesinin internetsitesinde yukarıda da belirttiğimiz anahtar kelimeler doğrultusundakarşımıza çıkan haberleri ve bu haberlere yapılan okuyucu yorumlarınıincelediğimizde başlangıçtaki varsayımlarımızın büyük ölçüdedoğrulandığını, eşcinselliğin çarpıtılmış ve basmakalıp imajlarlasunulduğunu gördük. Özellikle yorumlar söz konusu olduğunda, çalışmamızıngirişinde değindiğimiz özcü ve yapıcı yaklaşımlar kendini göstermekte.Eşcinsellere "ne yapsınlar onlar da insan" gözüyle bakan (yani özcü)yaklaşımlar ile eşcinselliği toplumun belli bir kesimine özgü, yoz veahlaksız bir davranış biçimi olarak niteleyen (yani konstruksiyonist

20

diyebileceğimiz) yaklaşım ön plana çıkmakta. Bir diğer baskın yorum çeşidiise "alaycı" diye niteleyebileceğimiz okur yorumları.

LGBTT kişilerin konu olduğu haberlerin çok önemli bir kısmı dünya, magazinve gündem haberleri olmak üzere, üç ana başlık altında toplanıyor. Bu durumheteroseksüelliği toplumsal bir norm olarak kabul eden heteroseksistanlayışın eşcinselliğe ve eşcinsellere yaklaşımı ile yakından ilgili.Eşcinsellik –çoğunlukla Batılı– yabancı ülkelerde veya ünlü insanlarınsefahat sürdüğü çevrelerde varlık gösteren eksantrik bir yaşam biçimiolarak kabul ediliyor. Orta ve alt sınıftan insanların hayatına iseeşcinsellik suç ve şiddet dolayımıyla girebiliyor ve böylelikle deeşcinsellik yine sıradan ve sahici insanların değil marjinal bir kesiminyaşam biçimi olarak sunuluyor. Bu yaklaşım sadece haberlerin dağılışındadeğil, haber metinlerinin satır aralarında ve okuyucu yorumlarında dakendini gösteriyor. Kabaca ifade etmek gerekirse eşcinsellerin ya ahlakiçöküntünün de eşlik ettiği müreffeh bir yaşantı sürdüğü ya da bir tür sapıkolduğu ve eninde sonunda şiddetin öznesi ya da nesnesi olabileceği yargısımedya tarafından yeniden üretiliyor. Bu başlıklar altında yer almayan ikitür haber öne çıkıyor. Bunlardan ilki eşcinsellik temalı ya da eşcinsellerikonu alan film ya da tiyatro oyunlarıyla ilgili kültür-sanat haberleri.Diğeri ise kahramanı eşcinsel olan/olduğu iddia edilen fakat eşcinsellikleilgili olmayan haberler. Başka türlü söyleyecek olursak, örneğin birişadamının ekonomiyle ilgili açıklamasında "Heteroseksüel işadamı 2007enflasyonunu değerlendirdi." gibi bir ifade kullanılmazken, açıklamayıyapan eşcinselse yahut buna ilişkin iddialar varsa bu haberde bir şekildebelirtiliyor. Bu türden haberler de heteroseksist bakış açısının bir örneğiolarak görülebilir.

Gündem başlığı altında yayınlanan haberlerde, genel olarak bu haberlerinöznesi ya da nesnesi olan travesti ve transseksüellerle fuhuş arasındadoğrudan bir bağ kurulduğu görülüyor. Bu kişiler ya fuhuş neticesindeuğradıkları bir saldırının kurbanı olarak, ya fuhuş yaparken yakalanansuçlular olarak ya da fuhuş dışında başka iş imkânları talep eden kişilerolarak haber konusu olmakta. Haberin ele alınışına bağlı olarak yorumlar daçeşitlilik göstermekte. Travestilerin sosyal hak talepleri söz konusuolduğunda bu durumu sistemin sorunu olarak tanımlayan vetravesti/transseksüellerin fuhuş dışındaki iş kollarında istihdamedilmesini destekleyen yorumlar artış gösterirken bu kişilerin fuhuş veşiddetle bağlantılı olarak konu edildiği haberlerde her ne kadar bu durum"biyolojik" ya da "Allah tarafından" kendilerine verilmiş bir tür hastalıkolarak tanımlansa da yorumlar "su testisi su yolunda kırılır"dan hakaretekadar giden olumsuz bir yelpaze çizmekte. Bu haberlerde, tehdit ve gaspgibi can güvenliğini tehdit eden bir konunun ele alınmasına karşınyorumcuların travesti ve transseksüelleri "mağdur" olarakkonumlandırmadığını görmekteyiz.

Dünya başlığı altında yer alan haberlerde politik doğruculuğa daha yakınbir haber dili olduğunu söylemek mümkün. Genellikle "önemli" kişilerineşcinselliği veya bu yöndeki iddialar, yabancı ülkelerde eşcinselliğeyönelik yaklaşımlar, açıklamalar ve magazinel boyutu daha ön planda renklihaberlerden oluşan dünya haberlerinde travesti ve transseksüel kelimeleri

21

yerine eşcinsel kelimesinin –ve sayısal olarak onu izleyen gay ve lezbiyenkelimelerinin– daha sık kullanılması bu başlık altındaki haberlerde yeralan mutedil yaklaşımı göstermekte. Özellikle Batı kaynaklı haberlerdeeşcinselliğin ve buna gösterilen toleransın medeniyetin ve çağdaşlığın bir"gereği" olarak algılandığı görülüyor. Buradaki gerek kelimesi önemli; ziraeşcinsellik kendi başına olağan karşılanacak bir hal değil, ancak medeniyetve çağdaşlıkla beraber kabul edilmesi "gereken" bir şey. Dünya haberlerinegelen yorumlarda iki tür yaklaşımdan söz etmek mümkün. Haberlere de sinenmodernleşmeci, çağdaşlığa özlem duyan yaklaşımın kerhen "hoşgördüğü" bireşcinsellik anlayışı bunların ilki. Buna göre Batı ülkeleri o kadar çağdaşve demokratik ki, eşcinselliği "bile" tolere edebilmekte. Bir diğeri iseBatı’yı ahlaksızlık ve yozlaşmayla özdeşleştiren muhafazakâr yaklaşım. Bugörüşü taşıyan yorumlarda da her türlü "rezilliğin" görüldüğü Batı’daeşcinselliğin var olmasının da şaşırtıcı olmadığı ifade edilmekte.

Magazin haberleri arasında en sık kullanılan anahtar kelime lezbiyen. Buhaberlerin çoğunun kahramanı kadınlar. Eşcinsel olan, olduğu iddia edilen,böyle bir rol oynayan ya da bu konuyla ilgili bir açıklama yapan geneldegüzel kadınların, hatta bir örnekte olduğu gibi transseksüellerin, çoğudekolte kıyafetli veya seksi pozlarının yer aldığı foto galeriler buhaberlerin yarısından fazlasına eşlik ediyor. Böylelikle eşcinselliğeilişkin bambaşka –ve diğer baskın yaklaşımlar göz önünde bulunduruluncaoldukça ikiyüzlü– bir yaklaşımla karşılaşıyoruz: Eşcinselliği bir fanteziunsuru olarak gören yaklaşımla. Foto galerilerle ya da haberin başlığı vemetin içindeki ifadelerle okuyucunun cinselliği kışkırtıldığında yorumlardabu doğrultuda bir değişiklik gözlemleniyor ve kimi zaman gündelik hayattakullanıldığında pekala cinsel taciz olarak değerlendirilebilecek ifadelerkullanılıyor.

Okuyucu yorumları amaçlandığının veya zannedildiğinin aksine neredeysehiçbir zaman haberi içerik yahut biçim olarak değerlendirmeye yönelikdeğil. Okuyucuların (çok az sayıdaki istisnalar bir yana konulursa)haberlere neredeyse hiçbir zaman eleştirel yaklaşmadığı görülüyor. Haberdeyer alan bütün veriler okuyucu tarafından doğru kabul edilmekte ve budoğrultuda yorum yapılmakta. Habere yönelmeyen eleştiriler ya habere konuolan duruma/kişiye yahut diğer yorumlara yönelmekte. Okuyucu yorumlarıçerçevesinde yaratılan interaktivitenin haberci ile okur arasında olmaktançok okurlar arasında gerçekleşiyor. Bu anlamda yorumlar çerçevesinde birtür kamusal alandan bile söz edilebilir. Eşcinsellik bağlamında bir tür haksavunuculuğunun veya tam tersi bir eşcinsel karşıtlığının okur yorumlarıüzerinden gerçekleştirildiğini –özellikle de konuyla bağlantılı hemen hemenher habere yorum yapan bazı kullanıcılar düşünüldüğünde– gözlemledik.

Haberlerle yorumlar arasındaki ilişkide, tam bir korelasyondanbahsedilemese de, önemli bir paralellik söz konusu. Yorumlar, haberin tonu,konusu, kullanılan başlık ve ifadeler, hatta haberin geldiği kaynak vealtında yer aldığı başlığa göre değişiklik arz etmekte. Örneğin eşcinsellikve bunun kamuya açıklanmasının genellikle medeniyetle ilişkilendirildiği vedaha ılımlı yorumlar alan dünya haberlerinde eğer haber eşcinsel ilişkiteklifiyle ilgili ise olumsuz yorumlar ağırlık kazanmakta. Haber metnindekullanılan dil ve ton sertleştiğinde yorumlar da sertleşmekte, suç ve

22

şiddetle ilişkili gündem haberlerinde olumsuz yorumların sayısı artmakta.Aynı konuyla ilgili ve neredeyse birbirinin aynısı haberlerde başlıkdeğiştiğinde gelen yorumların niteliği de buna uygun olarak değişmekte.Fakat burada bir başka faktörden de bahsedilebilir. Özellikle haberin yeraldığı bölüme göre yorumlarda görülen değişikliklerde haberin yorumuetkilemesinin yanı sıra gazeteyi internet üzerinden takip etmenin doğurduğuyeni okuyuculuk tipinin de etkili olduğunu düşünüyoruz. Yani dünya haberinefarklı gündem haberine farklı yorum yapan insanların var olması kadar,dünya haberlerini okuyup yorum yapan ve gündem haberlerini okuyup yorumyapan farklı okur profillerinden kaynaklanan bir farklılığın söz konusuolması da muhtemel.

Çalışmamızda yer alan çok sayıdaki örnekte de görüldüğü gibi LGBTTkişilerin toplumsal alanda uğradıkları ayrımcılık medyada da kendinigöstermekte, üstelik bu haliyle medya toplumdaki ayrımcılığı yeniden üretenbir unsur haline gelmekte. Heteroseksüelliği bir toplumsal norm olarakkabul etme eğilimi, aşağılamadan hoşgörüye, lanetlemeden alaya uzanan birçeşitlilik gösterse de medyada esas itibariyle değişmeden muhafaza ediyor.Dünyadaki pek çok örneği gibi Türkiye’deki etik kodlara da aykırı olan budurumun salt gazetecilik alanında yürütülecek bir çabayla ya da bu türahlaki ilkelerle değişebilmesi de zor görünmektedir; zira sorun basitçe birgazetecilik meselesi değil, toplumda kökleşmiş bir anlayışın ürünüdür. Bunakarşı toplumsal cinsiyetin toplumsal hayatın örgütlenmesinde merkezi birkonuma sahip olmadığı bir toplum anlayışını örgütlemek gerekir. Bunun için,başta lezbiyen/gey özgürlük hareketine ve kadın hareketine büyük işdüşmektedir. Mücadele alanlarının en önemlilerinden birinin de medya olduğudüşünülürse, Türkiye’de yeni yeni örgütlenmeye başlanan lezbiyen/geyörgütlerinin ve kadın hareketinin hâlihazırdaki medyayı izlemeye dönükgirişimleri bu açıdan olumludur ve desteklenmesi gerekir. Fakatayrımcılığın temelleri çok daha derindedir ve bunun aşılması için toplumunher kesiminde ve çok farklı alanlarda uğraş vermek gerekmektedir.Unutulmaması gerekir ki, özgür rızaya dayalı ve katılan tüm taraflaramutluluk veren cinsel aktivitenin başka bir meşruiyet kaynağına ihtiyacıyoktur.

Kaynakça

BİLGİN, Nuri, Sosyal Bilimlerde İçerik Analizi Teknikler ve ÖrnekÇalışmalar, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2006.

FOUCAULT, Michel, Histoire de la Sexualité: Le souci de soi, Gallimard,Paris, 1984.

HASLAM Nick, LEVY Sheri R. « Essentialist Beliefs About Homosexuality:Structure and Implications for Prejudice », in Personality and SocialPsychology Bulletin, Vol. 32, No. 4, Nisan 2006.

MONDIMORE, Francis Mark, Eşcinselliğin Doğal Tarihi, Sarmal Yayınevi,İstanbul, 1999.

23

TUCKER, Edmon W., POTOCKY-TRİPODI, Miriam, Changing Hetero-sexuals’Attitudes Toward Homosexuals: A Systematic Review of the EmpiricalLiterature, Research on Social Work Practice, Vol. 16, No. 2, 2006.

Dördüncü Enternasyonal XV. Dünya Kongresi Kararları, Direnişler, YazınYayıncılık, İstanbul 2005.

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi, http://www.tgc.org.tr/bildirge.html

Medya ve Toplumsal Katılım Araştırması, http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-society-media-development-research.htm

http://www.hurriyet.com.tr

DİPNOTLAR

1 MONDIMORE, Francis Mark, Eşcinselliğin Doğal Tarihi, Sarmal Yayınevi,İstanbul, 1999, s. 25.2 MONDIMORE, Francis Mark, Eşcinselliğin Doğal Tarihi, Sarmal Yayınevi,

İstanbul, 1999, s. 30.3 HASLAM Nick, LEVY Sheri R. « Essentialist Beliefs About Homosexuality

: Structure and Implications for Prejudice », in Personality andSocial Psychology Bulletin, Vol. 32, No. 4, Nisan 2006, s. 471-485(s. 472).

4 MONDIMORE, Francis Mark, age, s. 45-46.5 HASLAM Nick, LEVY Sheri R., agm., s. 472.6 Dördüncü Enternasyonal XV. Dünya Kongresi Kararları, Direnişler,Yazın Yayıncılık, İstanbul 2005, s. 143.7 Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi E Bendi 3.Madde.8 Cümledeki bozukluk haberin kendisinde bulunduğu için değiştirilmeden

korunmuştur.

I. OTURUM

Tartışma ve Değerlendirme

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Şimdi 3 bildirimizle ilgili olarak sorularınızı veya katkılarınızıalabilirim. Buyurun Hocam...

Prof. Dr. Haluk Gürgen:

24

Teşekkür ederim efendim öncelikle, ben ilk bildiriyi sunan arkadaşlarımabazı sorularım olacak. Üçüncü sayfalardaki eşcinsellerin konu edildiğihaberlerle ilgili bir kategorileştirme yaptınız mı? Çünkü üçüncü sayfadaeşcinsellerle ilgili haberler kendi alt konularıyla yer alıyor. Sözgelimi,ya travesti cinayetleri söz konusu oluyor; yani fuhuş yaparken polisle birçatışmaya giriliyor, polis kovalıyor, onlar polisi kovalıyorlar, bu birhaber oluyor, ya da travesti öldürülüyor bu bir haber oluyor. Gaydiyebileceğimiz bir kişi evinde bir başka kişi tarafından cinsel ilişkiyezorladığı için öldürülüyor, ya da Bursa’daki haberlerde olduğu gibi birlezbiyen başı örtülü bir şekilde bir gay örgütlenmenin içerisinde yeraldığı ve de enteresan bulunduğu için üçüncü sayfaya girebiliyor. Bir diğerşekilde de üçüncü sayfada değil ama birinci sayfada yer alabiliyor. Bundanbirkaç hafta önce karşımıza çıktı; batı ülkelerinden birinin gay belediyebaşkanı geliyor. Bu durum, Avrupa Birliğine aday bir ülke olarak Türkiye’dede demokratikleşmenin, Avrupalılaşmanın bir göstergesi olabilir mitartışmasıyla haber gazeteye birinci sayfadan giriyor. Dolayısıylaöncelikle merak ettiğim siz bu kategorileştirmeyi yaptınız mı? Dolayısıylaneleri üçüncü sayfada değerlendirmeye aldınız? İkinci bir noktada şu;haberleri olumlu, olumsuz yaklaşımlar başlığı altında değerlendirdiniz.Bunun kriterlerini nasıl koydunuz? Teorik bölümde anlattığınızeşcinselliğin biyolojik kökenleri ya da kültürel, yapısalcı kökenlerinegöre ele alınışı bağlamında mı olumlu, olumsuz olarak sınıfladınız? Diniaçıklamalar bağlamında da neyi sorguladığınızı doğrusu çok iyi anlayamadım,onu da bir açıklarsanız sevinirim. Bir de tabii bütün bunları yaparkenhangi bilimsel yöntemi kullandınız, yani söylem analizini mi yoksa içerikanalizini mi kullandınız?

Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan: Öncelikle kategorilerden bahsedelim. Biz üçüncü sayfa haberi derkengerçekten Hürriyet gazetesinin üçüncü sayfasında yer alan, şiddet, suç gibiunsurlara sahip olan haberlerin peşindeydik araştırmanın başında. Amabelirlediğimiz dönem içinde, bu tarz haberlerle çok fazla karşılaşmadık,dolayısıyla kategorilendirme fazla zengin olmadı. Eşcinsel cinayeti, gaspsonucu ve gaspla ilgili birer haberimiz vardı; eşcinsel cinayeti ve hakarama ile ilgili haberler birbirinin içine geçmişti. Travesti cinayetiverilirken özellikle Bursa’daki haberler doğrultusunda hak arama kısmı önplandaydı. Daha çok basın açıklamalarından gidilmekteydi. Örneğin dernekbaşkanı çıkıp "iş ve işçi bulmaya başvuran arkadaşımız öldürüldü" gibi birtakım açıklamalarda bulunmaktaydı. Dolayısıyla travesti cinayetine bağlıolarak hak arama kısmı daha ön plandaydı haberlerde. Bunun dışında olumlu,olumsuzu nasıl ayırdık? Özcü yaklaşımda bahsettiğimizde bildirinin başındabunun iki şeye yol açabileceğini söylemiştik; hem bir "hoşgörüye" yolaçabiliyordu, hem de sert bir önyargıya. Yani bu değişmeyen bir şeydir.Daha sert yorumlara yol açıyordu. Dolayısıyla sadece özcü yaklaşımlarınolumlu kısmına baktık ona göre değerlendirdik diyemeyiz. Yani bir kerezaten şunu eksik bıraktık: Olumlu dediğimiz, olumlu olarak aktardığımızolumluluk da eşcinselliği "bunlar da insanlardır, bırakın onlar dayaşasınlar" noktasında gören bir olumluluk. Dolayısıyla bunun ne kadarolumlu ya da olumsuz olduğu tartışılacak bir şey. Ama örnek vermekgerekirse haberlerdeki şu tarz ifadeler ve şu tarz yorumlar bizim içinolumsuzdu: Özcü yaklaşıma sahip olmasına karşın, "eşcinsellik asla tercih

25

meselesinden ibaret değil, büyük bir sapkınlık ve asla taviz verilmemeli"diyenler, "vücudunda kusur olanlara hiçbir şey diyemem ama kendi gerçeğiniinkar edip de cinsiyetini değiştirenlere asla tahammül edemem" diyenler,"alayının psikolojisi bozuk ve tedavi edilmeliler, siz erkeksiniz"ifadelerine yer verenler ve benzerleri.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Çok özür dilerim o bağlamda, belki olumlu ya da olumsuz yerine hoşgörülü yada hoşgörüsüz gibi bir kategori tercih edilebilir, en azından yazıyaaktarırken değil mi ? Tabii yanlış anlamadıysam, çünkü örnek de biraz onusergiliyor gibi, doğru muyum Haluk hocam?...

Ar. Gör. Mutlucan Şahan: Yok pek öyle değil, az önce açıklamış olduğumu zannediyorum, o yüzdenmüdahale etmeden yapamayacağım, belki ben yeterince açıklayamadım. Olumsuzhaberleri ben 3 genel kategori altında değerlendirmiştim. Yani bu aslındabiraz sorunuzun cevabı olacak. Birincisi kişisel demiştim, ikincisitoplumsal nedenler, üçüncüsü alay. Yani burada ilk iki kategori düzeyidiyelim eşcinselliği bir problem olarak ele alıyor. Yani önceliklekriterimiz bu, eşcinsellik problem olarak kabul ediliyor mu, yani buna nekadar hoşgörülü yaklaşıyor? Eşcinselliği bir problem olarak kabul ettiğiandan itibaren olumsuzdur bize göre. Söylediğim gibi bu olumsuzluk ikişekilde ortaya konabiliyor: İlkinde "Bunlar sapık"tan başlayıp "keşke böyleolmasa"lara kadar uzanan yelpazede bunun kişisel problem olarak ortayakonması söz konusu. İkincisi, çeşitli toplumsal nedenler bağlamında yaniyeterince eğitilmiş olmamak, yeterince müreffeh olmamak gibi ya da sosyaldevletin görevini yerine getirememesi gibi nedenlerle o kişinin doğrudansebep olmadığı nedenlerden dolayı onun bir şekilde eşcinsel olması vemağdur olması durumu söz konusu. Bu ikincisinde bir hoşgörü var, ama hiçolumlu değil eşcinsellik açısından bakarsak. Üçüncüsü de ise, yinesöylemiştim bunu da, haberin alay içermesi. Burada doğrudan cinsel göndermeiçeren bir alay söz konusu. Bunu da olumsuz kapsamına aldık. Yani bu 3kriter önemli. Neyi olumlu olarak gördüğümüz konusunda az önce İdil’in desöylediği gibi "eşcinsellik çok mükemmeldir", "en doğru cinsel ilişkibiçimi ya da toplumsal hayat biçimi eşcinselliktir" diye bir yorum zatenyok. Herhalde böyle bir beklentimiz de olamazdı.

Ama bunu norm olarak kabul edip etmemek bir kriterdir. Yani benheteroseksüelliği bir norm olarak kabul etmiyorum. Herkesin sayısal olarakşöyle ya da böyle olması bunun bir toplumsal norm olduğu anlamına gelmiyor.Eşcinselliği yahut heteroseksüelliği bir toplumsal norm olarak alıp almamakbizim hareket noktamız. Olumlu yaklaşım, olumsuz yaklaşım, hoşgörü ya dahoşgörüsüzlük noktada kurgulanıyor. Burada temel kriterimizheteroseksüalizm ya da heteronormizm.

Doç. Dr. Nilgün Tutal Cheviron: İletişim Fakültesi, Galatasaray Üniversitesi’nde çalışıyorum. Tebrikediyoruz iki arkadaşımızı da bence gerçekten iyi bir araştırma olmuş,yalnız Haluk Hoca’nın söylemeye çalıştığı şey, tutumsal olarak eşcinselliğehoşgörülü, hoşgörüsüz ya da olumlu, olumsuz yaklaşmanın ötesinde siz buolumlu ya da olumsuzluğu hangi araştırma kategorilerine göre belirlediniz

26

şeklinde bir soru sanırım? Hani vardır araştırmanın ampirik kısmınıgereçekleştirirken şu cümleyi ya da şu sözcüğü gördüğümüzde bunları olumsuzkabul edeceğiz türden ön belirlememeler; örneğin buna göre mi ‘eşcinsellikişte bir sapkınlıktır’ı gördüğünüzde bunun olumsuz bir tutum takınmakolduğuna karar verdiniz; bu tür bir açıklamaya belki gerek duymadınız,biraz önce söylediğiniz gibi sadece kendi anlayışınız dahilinde, gerçektende heteroseksüellik bir norm olarak kurulmuştur önermesine dayanarakeşcinselliğe olumlu ya da olumsuz yaklaşılmış yönündeki kararları aldınızgaliba. Genel itibariyle tebrik ediyorum, güzel bir araştırma güzel birsunuş oldu, benim başka bir sorum olacak:

Bu cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ayrımı konusunda, en son Luce Irigaray'ınbir kitabını çevirdim ve ona bir sunuş yazdım Doğu ve Batı ArasındaTikellikten Topluluğa Doğru. Irigaray'ın –bilmiyorum ne kadar savunuluyor,belki özel bir şey söyleyeceğim ama– söylediği şu: Tüm toplumlardakieşitsizliklerin en radikali, en radikal eşitsizlik biçimi kadın erkekeşitsizliğidir. O, kadın ile erkek arasındaki farklılığı en radikalfarklılık ve ötekilik biçimi olarak tanımlar. Ve bunu tüm yapıtlarında önplana çıkartır. Şimdi buradan yola çıktığımızda özellikle Foucault’nun cinsiyet rejimi,düzeni dediği şeye yeniden dayanarak yapılan kavramsallaştırmalar tamamenfeminizmin altını oyuyor, buna ne diyorsunuz? Politik olarak, felsefiolarak, kavram olarak bir yerde bir şey aranıyor, ama kadın erkekeşitsizliğinin çözülmediği, kadın erkek farklılığının kabul edilmediği,feministim demenin bile ayıp olduğu, hala çekimserlikle karşılandığı,çekinceli görüldüğü, Batı’da da böyle Türkiye’de böyle. Hatta Türkiye’debiraz daha fazla böyle. Bu kavramsal demokratikliği, demokrasiyi nasılaçıklamak gerektiğini bilmiyorum. Siz sonuçta yine gidiyorsunuzbakıyorsunuz, baktığınız yerde gördüğünüz şey kadınlar kurbanken neredeysetoplumun celladı haline dönüştürülüyorlar. Bizim burada etik olarakyapmamız gereken şey nedir? Şu an Judits Butler'ın kavramsal olarakönerdiği şey, gördüğüm kadarıyla, felsefecilerden özellikle kadınfelsefecilerden feministlere kadar hemen herkesin hoşuna gitmeye başlamış.Bu hoşa gidilen yerde bunun politik içerimleri üzerine düşünmek gerekmezmi? Çünkü Butler'ın söylediği şey, bir ilk kadını öteki olarak, ötekicinsiyet olarak belirleyen erkek yoktur. Kadınlık ve erkeklik olan şeyi biztoplumsal olarak inşa ettik zaten. Peki olmayan şey toplumsal olarak bukadar aşikar ise yani bu idealar düzeninde olmayan şey, olgusal düzeyde bukadar aşikarken biz bu kavramsal çatışmayı nasıl çözebiliriz? O kavramsalçerçeveden çıkıp da burada yine kadının bedeniyle, oluşuyla, bütüntoplumsal rolleriyle hep bir cinsin olumsuzu gibi görüldüğü bir yerde artıkbu durumu çözmenin bir yolu var mı, bilmiyorum. Bu kavramsal karmaşagözünüze battı mı? Çünkü bana battı ve çok üzüldüm. Şöyle üzüldüm;üniversitemizden Zeynep Direk’in editörlüğünü yaptığı güzel bir kitapçıktı, hemen herkes var; ancak cinsiyetli olmayı 60’lardan günümüze getirenve bunun ne kadar önemli olduğunu söyleyen Irigaray yok o kitapta mesela.Yani bu söylemsel alanlardan dışlanmayı dolayısıyla söylemin düzenini eğerbiraz okumuş isek, bu söylemin kendi içinde kurduğu egemenliğin içindenkalkıp da kadın, ötekilik ve ezilmişlik konularına nasıl bakılmasıgerektiğini biraz sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum siz bu sorgulamadaneredesiniz?

27

Burcu Şimşek: Bu bildiri kapsamında çok kısıtlı bir sunum yapabildik. İki aşamalı olarakcevap vermek isterim ben, Butler feminizmin altını oyuyor, çok net birşekilde oyuyor. Yani bu konuda herhangi bir çekincem yok, katılıyorum.Hatta Peter Osburn’e eleştirel bakışta yer alan röportajında bu soruyöneltiliyor ona ve diyor ki, sizin en büyük çatışmanız feministlerle.Feministler sizin söylediklerinize karşı çıkıyorlar, şimdi tabii Bustlar’ınbunu nerden söylediği de ilişkili ona gelen en temel eleştiri, bedeni yoksaymak. Özellikle Irigaray ve Kristeva’yı gözönüne aldığımız zaman bedençok çok önemli. Ve Butler’ın bedeni yok sayması ve tamamen kültürel inşaüstünden bir takım şeyleri kurgulaması en büyük eleştiri onun üstüne zaten."Bodys is that matter"ı yazıyor, ve aslında dikkat çekmek istediği şeybedenin yok sayılması değil. Bu inşaanın, toplumsal cinsiyet kavramınınkendisinin de o erillik dişi bedenden kadınlık ve erkeklik olduğunageldiğini ifade ediyor, benim kısaca değinmeye çalıştığım oydu. BenimButler’la olan bağlantım sergileme, yani performans üstünden. Çünkü Butlercinsiyetin ya da toplumsal cinsiyetin en temel savlarından birininsergileme (performatif) olduğunu söyler ki bizim bunu söyleyebilmemiz içinzaten çok daha derinlemesine bir şey yapıyor olmamız lazım. Yani operformatiflere böyle bir çalışmada ya da bir medya bağlamında bakabilmekiçin daha kapsamlı bir çalışma yapmak lazım. Ama Butler’ın farklı açılımlarsunabileceğini düşünüyorum, feminist çalışmalara ve dil üstünden toplumsalcinsiyetin sergilendiğine dair... Emrah Boztepe: İletişim fakültesi öğrencisiyim. Burcu Şimşek’e bir sorum olacak, dahadoğrusu sunumuyla ilgili bir yorumda bulunacağım. Eksik olan bir noktavardı bence. Eğer sunumu erkeklerin başına gelenlerle ilgili üçüncü sayfahaberleriyle ilgili örneklerle de destekleseydiniz daha hoş olabilirdi.Kadınların üçüncü sayfa haberlerinde mağdurken suçlu duruma düştüğünü, öylegösterildiğini söylediniz. Erkekler gösterilmiyor mu? Bir de annelikvurgusu yapıldığını söylediniz, erkeklere babalık vurgusu yapılmıyor muüçüncü sayfa haberlerinde? Belki bununla ilgili de küçük bir araştırmayapılıp işte o 10 örneğe çok benzer ve erkeklerin başına gelmiş örneklergörsek daha iyi olabilirdi.

Burcu Şimşek: Katkınız için çok teşekkürler. Bildirinin başında sadece kadınlık üstündengideceğimizi, yani o dikotominin sadece bir ayağının daha kapsamlı biraraştırmanın ilk aşaması olduğunu ifade etmiştim. O bakımdan çalışmanınkendi içimde bir akışı ve tutarlılığı olduğunu düşünüyorum. Ama erkeklikzaten bu söylediğiniz toplumsal cinsiyet konusu konuşulurken aynı şekildediğer taraf. Özellikle feminist çalışmalara baktığımız zaman erkekliğinçalışılması da çok önemli. Bu egemen söylemin nasıl kurulduğuna dair temelveriyi zaten bize erkeklik üzerine yapılan çalışmalar veriyor.

Emrah Boztepe: Yalnız sunumunuzun temel amacı sonuçta kadınlara üçüncü sayfa haberlerindedaha farklı yaklaşıldığı yönünde değil mi?

28

Burcu Şimşek: Kadınların temsili nedir üçüncü sayfada?

Doç. Dr. Nilgün Tutal Cheviron: Yeni bir araştırma yapıldı, şu an kadınlara karşı şiddet konusundabiliyorsunuz, Türkiye’de her 3 kadından 2’si şiddete maruz kalıyor, aynışeyi erkekler için söylemek mümkün değil tabii. İçinde yaşadığımız toplumağır bir şiddet toplumu olduğu için onların da maruz kaldığı şiddetler varama, erkekler nedendir bilinmez kadınları dövüyorlar; çok kötü dövülenkadınlar dövüldükleri için medyaya haber oluyorlar. Erkekler dövüyor,toplum da bunların haberlerini okuyor. Bu haberlere ve fotoğraflarabakanlar bunlardan haz alıyor. Üçüncü sayfanın hazzından belki bugünileriki saatlerde söz edilecektir.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Nilgün hocamızın da söylediğinin devamı olarak şunu belirteyim: Erkeklikçalışmaları özellikle son birkaç yıldır, son 10 yıldır falan hızlagelişmeye başladı. Genelde "gender studies" dediğimizde yani toplumsalcinsiyet araştırmaları, belki bunlar "gender" falan değil, feministaraştırmalardır: Her şeyin bir adı olmalı, ya da adı açıkça söylenmeli.Hele de burada salt ad değil, kavramlar söz konusu. Elbette kavramlar daçok tartışmalı ama belki onun yeri burası değil –her ne kadar başladıysakda–. Diyelim ki genel kabulüyle toplumsal cinsiyet araştırmaları sadecekadın araştırmalarını kapsamıyor çok doğal olarak erkeklik üzerinearaştırmaları, eşcinsellik, travestilik vs. üzerine araştırmaları hatta"queer studies" diye tuhaflık, acayiplik her türlü acayip hatta, marjinalvs. kişileri kapsayan bir yere gidiyor. Nilgün hocanın söylediği doğru,aynı doğrultuda ben bir tek örnek vereyim; üçüncü sayfada tabii adliolayların hikayeleştirilmesi başlı başına bir olgu ve bunun başkabağlamlarda da ele alınması şüphesiz şart. Ama şöyle bir şey var, üçüncüsayfada, şu ya da bu şekilde öldürülmüş herhangi bir adamın, buradagösterilen medyum ve bar sahibi kadının haberinde olduğu gibi kullanılmışfotoğrafını hatırlıyor musunuz? Peki siz herhangi bir şekilde, herhangi birnedenle öldürülen herhangi bir adamın böyle mayolu veya dekolte fotoğrafınıgördünüz mü? Türk basınının biliyorsunuz dünyaya hediyesidir arka sayfagüzeli kavramı, herhangi bir adli olayda yer alan bir erkeğin böyle arkasayfa güzeline dönüştürülmüş bir fotoğrafının kullanıldığını hiç gördünüzmü? Muhakkak bunun da araştırmasını yapmak lazım ama yok böyle birfotoğraf. Başka bir örnek vereyim; Gamze Özçelik tecavüze uğradığında veyaHülya Avşar boşandığında… Genellikle bir kadın, ünlü bir kadın eşindenboşanır, ünlü bir adam eşinden boşanır. Kaya Çilingiroğlu da ünlü bir adam,niçin biz onun şöyle dekolteli küçük slipli bir fotoğrafını görmüyoruz daHülya Avşar eşinden boşanırken yanına mümkünse sahnede çekilmiş, sahnekıyafetiyle dolayısıyla oldukça dekolte fotoğrafını görüyoruz ? Hal böyleolunca yanlışsınız demek istemiyorum, tabii ki ona da bakmak lazım, hiçşüphe yok ama orada belki üçümüz (Nilgün hocanın dediği, arkadaşımızınsunumuyla bağlantılı olarak) şunu dile getiriyor olabiliriz: Deyimyerindeyse bizim yakalayacak o kadar uzun bir rötarımız ve haksızlıkdönemimiz var ki, bırakın biz kadın temsilleriyle başlayalım, buyrun siz deerkeklik temsillerini bize eklemlenerek ya da katkınızı sağlayarakgeliştirebilirsiniz.

29

Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Merhaba, ben de Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretimüyesiyim. Ben öncelikle bütün katılımcılara teşekkür ediyorum, katkılarıiçin. Sorum Mutlucan ve İdil’e. Tabii bahsettiler ama geliştirmeyefırsatları olmadı sınırları çerçevesinde. Lezbiyen, gay, biseksüel,travesti, transeksüel şeklinde bütüncül bir kategori olarak sunulan bufarklı cinsel kimliklerin ya da tercihlerin kendi içlerinde hoşgörükonusunda bir fark var mıydı? Çünkü başlangıçta en azından tarihselgelişiminden bahsederken, böyle bir toplumsal sınıflama olduğunu söylemiştiİdil; lezbiyenlere olan toplumsal hoşgörünün daha az olduğu şeklinde. Bunuhaberlerde de, haberlerin sunumunda da görebildiniz mi, onu sormak istedim?

Ar. Gör. Mutlucan Şahan: Sunum sırasında onu es geçmişiz, pek çok diğer notumuz gibi. Şöyle birgözlemimiz var, sayılara da dökülmüş durumda. Özellikle transeksüel vetravestilerle ilgili haberler, doğrudan şiddet içeren genelde de cinayet,gasp vs. gibi ağır suçların konu edildiği üçüncü sayfa haberleriyle ilgili.Gelen yorumlar da haberin dili de buna paralel olarak ve yahut belki bundanda bağımsız olarak çok daha hoşgörüsüz, çok daha olumsuz. Mesela ucube gibisıfatlar kullanılabiliyor. Buna mukabil mesela lezbiyen kelimesiylearattığımız zaman haberleri, bunların daha ziyade magazin haberleriolduğunu görüyoruz. Tam da Foucault’dan alıntılıyarak, cinselliğinkışkırtılması örneğinde söylediği gibi, bir anlamda lezbiyenliğin de birtür cinsel obje haline getirilmesi, bu tür çağrışımlar, imalar içerenhaberler olduğu söylenebilir. Daha ziyade magazin haberleri özellikle deünlülerin lezbiyenlikleriyle ilgili iddialar yahut onların bu suçlamayıyalanlaması şeklinde haberler göze çarpıyor.

Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan: Burada şöyle bir şey ortaya çıkıyor: Mesela, Türkiye’de ünlü olaninsanlarla ilgili lezbiyenlikleriyle ilgili ya da biseksüellikleriyleilgili haber yapıldığında bu bir suçlama olarak sunuluyor. "Bu gibidedikodulara, iddialara, yakıştırmalara, suçlamalara ne diyorsunuz?"şeklinde. Ama yurt dışına çıktığımızda, mesela bir dönem Angelina Jolie’ninbir takım açıklamaları var ve başka ünlülerle ilgili de. Dünya sahnesindegördüğümüz bir haberde işte, eşcinsellik, lezbiyenlik bir anlamda başarıylada ilişkilendiriliyor. Başarılı lezbiyen komedyen bilmem kim ya daeşcinselliğini açıklayan Alman parti başkanı filan gibi şeylerleanılabiliyor bu konu. Aynı şekilde Angelina Jolie’den bahsedilirken dedilin yumuşadığını görüyoruz. Bir kere doğrudan lezbiyen denmiyor,çoğunlukla "daha farklı cinsel tercihleri olduğunu söyleyen" deniyor. Bunundışında yine onunla ilgili başka bir haberde Brad Pitt’in eski eşi JenniferAniston ve Angelina Jolie karşılaştırılıyor; Jennifer Aniston düzenli,sıkıcı olarak nitelenirken, Angelina Jolie çılgın, sıra dışı, tutkuluinsanların tercihi olarak sunuluyor. Yurtiçi ve yurtdışına baktığınızdaaynı kavram sözkonusu olsa bile bunlar arasında bir fark var.

Ar. Gör. Mutlucan Şahan: Gay ve eşcinsel kelimelerinin geçtiği haberler de daha ziyade dünyahaberleri ve yurt dışı kaynaklı haberler. İdil’in de dediği gibi çeşitlibaşarı öyküleri falan da var. Mesela dünyanın en zengin kadınları listesi

30

yapıyorlar, o haberde geçiyor lezbiyen kelimesi. Daha başka eşcinselbağlantılı kelime de yok haberin içinde. Orada da "ünlü lezbiyenkomedyen"in –yani herhalde komik olmasının nedeni lezbiyen olması değilkadının– ne kadar zengin ve başarılı olduğu vurgulanıyor zaten.

Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan: Özellikle travesti ve transeksüellerle ilgili haberlerde son derecehoşgörüsüz bir tavır, daha sert ve alaycı bir üslup dikkatimizi çekti.

Ar. Gör. Mutlucan Şahan: "Su testisi su yolunda kırılır" şeklindeki anlayışın çeşitli versiyonlarıdiyebiliriz. "Marjinal yaşamın sonucu budur zaten" gibi genel yorumlar buşekilde. Sizin de dediğiniz gibi, pek çok doğu toplumu gibi Türk toplumu dahomo erotik geleneği olan bir kültürden geliyor diyebiliriz. Türkçe’deeşcinsellik bağlantılı bu kadar çok küfür olması bunun bizim kültürümüzehiç yabancı olmadığını gösteriyor. Ama genel olarak mesela o kelimelerinanalizi yapılmalı. Hangi bağlamda kullanılırlar? Öncelikle aktifeşcinsellikle pasif eşcinsellik arasında keskin bir ayrımın gelenekselolarak yapıldığı tesbiti yapılabilir tıpkı Antik Yunan’daki eşcinsellikalgısına benzer bir şekilde. Belki de o geleneği sürdürdüğümüz için Bizansyoluyla. Şu an algıladığımız cinsel normlar, toplumsal nomlar belirli birtoplumsal biçimin, üretim ilişkilerinin vs. sonucu. Cinsel prototipler veeşcinsel prototipi de 19. yy. sonlarına doğru kapitalizmle olgunlaşıyor.Yani bu anlamda bugün Türkiye’deki eşcinsellik algısının da Türkiyemodernleşmesiyle koşut bir biçimde değiştiğini dönüştüğünü söyleyebiliriz.Modern toplumun cinsel kalıntılarını tabii ki merkez ülkelerden daha büyükbir hızla kabul eden bir ülke olduğumuzu, genel olarak cinselliğe,heteroseksüelliğe, eşcinselliğe bakışımızın bu karmaşık ve biraz dahızlandırılmış süreçle çok alakalı olduğunu düşünüyorum.

Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan: Üçüncü sayfa haberleri dışında da her ne olursa olsun, dünya haberlerindede magazin haberlerinde de son derece müstehzi bir ifade var. Bir de bizimdikkatimizi şu çekti demokrasiyle, modenlikle son derece ilişkilendiriliyoreşcinselliğin savunulması. Ama bilinçsiz ve temelsiz bir ilişkilendirme bu."Tedavi olmaları lazım, bu insanlar hastalar, çağdaş toplumlarda bunlartedavi edilir" gibi yorumların altında şu yatıyor; "ne tedavisi atın eskizindanlara çürüsün gitsinler, bunlara sahip çıkmak mıdır çağdaş olmak?Kalsın, ben ilkel olmayı tercih ederim". İlkellik, modernlik, çağdaşlık,demokrasi, demokrasi yanlısı olma olmama gibi bir takım ayrımlar oluyorkendi içinde. Ama yine de neticede bu insanlar, internete erişimi olan,internet kullanımını bilen, bir gazeteye yorum yapacak kadar ilgileneninsanlar. En azından belirli bir eğitim seviyesinde olmaları lazım, birbilgisayar okur yazarlığına sahip olmaları lazım.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Eğitim şart olmakla birlikte tek başına bir şey ifade etmiyormuşarkadaşlar, özellikle bütün bu sorgulamalarımız gibi bu alanda yapılacakçok net araştırmalara ihtiyacımız var, hele de eşcinsellik ya da cinselyönelimler gibi genel bir araştırmanın gerçek etnografik, sosyolojik,psikolojik, sosyal psikolojik yaklaşımlarla, saha çalışmalarıyla

31

irdelenebilmesi gerekir. Gerçi bazı pazarlama araştırmacısıarkadaşlarımızın arada bir "Türkiye’nin Hyde raporu" gibi sundukları anketçalışmaları var da… bunlar (gerçi onların da eline sağlık ama) bizim içinyeterli olmaz. Özetle bu alanda bilimsel araştırmaları geliştirmekgerekecek

Ar. Gör. Mutlucan Şahan: Gene notlarımız arasında vardı, gözden kaçmış. Özellikle okuyucu yorumlarıgeniş bir çalışmayı hak ediyor. Biz çok fazla giremedik o konuya vaktimizsınırlı olduğu için. Mesela herkes bir iki yorum yaparken nerdeyse bukonulardaki tüm haberlere çok sayıda yorum yazan insanlar var. Buradan şunugörüyoruz; kimi insanlar eşcinsel hareketin savunuculuğunu, aktivizmini birtür bu yorumlar vasıtasıyla yerine getiriyor. Yani görüşlerin, fikirlerinifade edildiği her ortam gibi, her kamusal alan gibi bu yorumların da birmücadele alanı haline geldiğini tespit etmek mümkün.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Efendim dolu dolu bir sabah oturumuydu, hem sunuş yapan değerliarkadaşlarımıza hem de salondaki katılımcılara teşekkür ediyoruz.

II. OTURUM

Tartışma ve Değerlendirme

Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Değerli konuşmacıların sunumları için her birine çok teşekkür ediyorum vevarsa sorularınızı rica ediyorum.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Benim sorum aslında zannedersem belki İncilay ve Hakan hocalar dışındadiğer konuklara yönelik olacak. Onlar dışında dedim, hatta yönelteceğimsoru belki de biraz onların çalışmasını doğrulayıcı ya da o çalışmayıhatırlatıcı nitelikte olabilir. Çünkü özellikle de üçüncü sayfahaberlerinde Kıbrıs’ta olsun, Türkiye’de olsun veya yoksullukla ilintiliolsun, her halükarda kişiselleştirme etrafında dönen bir sorgulama ya dasorunsallaştırma söz konusuydu doğru anlayabildiysem. Bunun tek başına birsorun yarattığını söylemeyeceğim ama sadece kişiselleştirme olarak altınıçizersek bunun (çünkü elbette siz sunuşlarınızda eklediniz bağlambilgisinin olmaması, ardalan bilgisinin olmaması yani bizim "bağlamaoturtma" dediğimiz bir işlemden geçirilmemiş olması ya da Fransız dilbilimekolünün kullandığı anlamıyla bir söylem analizi yapılmamış olmasındandolayı kişiselleştirme belki sunumlarınızda çok rahatsız edici değildi ama)bu durum beni bu gözlükle bakınca biraz rahatsız etti. Neden derseniz?Bizler, "özel olan siyasaldır" sloganından geliyoruz, kişisel olandanhareketle çok daha genele, çok daha sosyolojik olana, çok daha sınıfsala,çok daha ekonomik olana gitmemiz her zaman için mümkündür, yani haberdekişiselleştirme tek başına bir sorun olabilir mi sorusunu yöneltmekistiyorum. Çünkü diğer öğeleri bağlamına oturtma, yeterince çözümleyebilme,

32

arka planını verebilme gibi koşulları yerine getirdiği taktirde ne gibi birsakıncası olabilir kişiselleştirmenin? Hatta tam tersi geçerlidir bilediyebiliriz, çünkü dünya giderek özellikle de iletişim araştırmalarındaözel alan sosyolojisi ya da özel hayat sosyolojisi dediğimiz yere giderken,değerli hocalarımızın projelerinde de sundukları gibi ev içlerine gidip bizinsanların ne yaptıklarını gözlemeye başlamışken (ki tabii orada amacımızAhmet Bey’in ya da Fatma Hanım’ın özel hayatı, mahremiyetine ilişkin birşey yakalamak değil) kişiselleştirme tek başına neden olumsuz olsun?Dolayısıyla kişiselleştirme yerine acaba başka bir terim mi önermek gerekirdiye sormak, bu soruyu sizinle paylaşmak istedim. Yrd. Doç. Dr. Nejla Polat: Ben bu haberleri kişiselleştirilmiş diye tarif ederken şunu söylemekistemiştim; bilgiden kopartılarak kişilerin kafasında haberler parçalanıyorhiçbir zaman bütünsellik kurulamıyor bu tür haberlerde kişilerinyaşamlarında olan bu olumsuzlukların kişilerin hayat hikayeleri şeklindeverilmesi ve bunun neden niçinleri, bunun sosyo-ekonomik yapısı tam olaraknedeni ortaya konulmadan aktarılmasından dolayı kişilerin kafasında buhaberler o kadar fazla bütünselleşmiyor.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Doğrudur; tam da o konuda benim söylemek istediğim şudur: Normal bir hayathikayesi (bizim bir sosyolojik bir yöntem olarak kullandığımız; yaşamöyküsü dediğimiz -yani life story, life history her ikisi dekullanılabilir- hayat hikayesi) tam da kişiseli anlatmaz, kişiselianlatırken o hayatın örgülendiği ve içinde yer aldığı yapıyı anlatır. Yani17 yaşındaki bilmem ne avukatın çantasını çarpan kadını anlatması, eğergeri kalanını da anlatabiliyorsa doğru olabilir; bunu bizim bilmemiz lazım,çünkü o çocuğun 17 yaşında olduğu ve şu bu özellikleri olduğunu bizbilmezsek zaten o zaman haber olmaz ki? "İnsanlar yoksuldur dolayısıylakapkaç yaparlar"ı örneğin derinleştirebilmek için, kişiselleştirmeye oedimcinin hayat hikayesini bilmeye ihtiyacımız vardır; yani o anlamdadiyorum terim olarak, yoksa çok iyi algıladım sizin sorunsalınızı,kişiselleştirme yerine başka bir terim mi kullanmak lazım onu sormakistedim.

Sevgi Demirkale: Bence evet baktığınız nokta çok doğru ama biraz da hani okuyucununalgısıyla şekillenecek bir şey galiba. Kişisel olanın politik olduğunagiden yol uzun ve o sonuca varmaya götürecek olan yol biraz çetrefilliolduğundan seçkinci geliyor hâlâ. O sonuca varabilmek için önce belkihaberin diliyle ya da kurgusuyla falan oynamak gerekir ya da dediğim gibiokuyucunun algısı çok önemli o noktada.

Elif Gazioğlu: Ben bir şey eklemek istiyorum, mesela bu sizin sorunuza benzer hanikişiselleştirme bir tarafta, diğer tarafta şey de var, medyanın zaten öylebir görevi var mı? Yani medya zaten kalkıp da sosyolojik bir haberde arkaplanı göstermek durumunda mı o da hani biraz komik kaçacak bir şey amakendimce sorun olarak gördüğüm şu, o haberler sadece önlerine geldiği gibisergilenmiyor ya da hani tombaladan çıkarılıp da sergilenen haberler değil.Medya patronunun çıkarı işin içine giriyor, o gazetenin hangi haberin prim

33

yapacağına dair endişeleri işin içine giriyor ve işin kötü tarafı ensonunda arkasında güdülen bir siyaset işin içine giriyor. Mesela hani nekadar kötü ki bir haber tutunca ona benzer haberlerin yayınlanmayabaşlaması, tamam Güldünya mesela öldürüldü ama ardında onun öncesindeöldürülen kadınlar yok muydu? Vardı. Sonra daha da üzerine gidiliyor, başkaşeyler gözardı ediliyor. Bu çıkarlardan arındırılmış bir kişiselleştirmeyani sadece haber almak değil, hiçbir zaman olmadı ama işin sorunlu tarafıgazetenin, medyanın belli bir siyaseti gütmesi, belli bir siyaseti temsiletmesi ve hatta böyle genelde söylediğimiz gibi belli bir ideolojininaygıtı olması, mevzu bu. Yoksa kişiselleştirme yerine belki de dediğinizgibi başka da bir kelime kullanılabilir ve daha da iyi olur.

Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Gerçekten kişiselleştirmemek mümkün mü, yani kişiyi tamamen dışlamak mümkünmü bu noktada? Hülya Hoca’ya katılıyorum gerçekten benim sunumlardananladığım, kişiselleştirmenin mutlak bir sorun ya da kötü bir şey, kötü birteknik, kötü bir yöntem olduğu değil. Bu yöntem kullanıldığında, orada altıçizilen ya da çizilmeyen aslında, sorunun o kişiye ait ve özgügösterilmesi. Yani konumunun hem suçlusu hem mağduru yine o kişinin kendisigibi gözüküyor bu tür haberlerde. Dolayısıyla da sınıfsal konumu gözardıedilmiş oluyor, bu teknik yoluyla. Bu noktada altının çizilmesi gereken birhabercilik tekniğiydi diye düşündüm ben ama size katılıyorumkişiselleştirmemek de mümkün değil tabii.

Eda Günay: GSÜ İletişim fakültesi öğrencisiyim. Sizin sorunuza bir eklenti yapacaktım,aklımdaki soru da oydu zaten. Sabahtan beri üçüncü sayfa haberlerindenbahsediyoruz. Aklımdaki soru bu üçüncü sayfa haberleri neden var, sabahtanberi işte ekonomik açıdan, sosyolojik açıdan, toplumsal cinsiyet açısındaninceledik ama bu haberlerin neden varolduğu üzerine pek konuşmuyoruz ve...

Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Bir sonraki konferansımızda arkadaşlarımız araştırmalarının sonuç-larıylainşallah aydınlatırlar bizi bu konuda.

Eda Günay: İnşallah ama işte bunu düşünürken bir yandan Noamy Chomsky’nin birdüşüncesi geldi. Bir ödevimde yer vermiştim buna. "Faşist yönetimlerdesivri kafalara inen balta neyse demokrasilerde de medya o görevi üstlenir"demişti. Bunun üzerine çok düşünmüştüm ama burada da şu anda üçüncü sayfahaberlerin ekonomik, sosyolojik, toplumsal cinsiyet açısından inceliyoruzama sonrada sosyal sorumluluktan bahsediyoruz, medyanın asıl sahip olduğugörevlerden bahsediyoruz ama ikisi birbiriyle uyuşmuyor, aslında bununarkasında yatan gizli şey nedir? Medyada o kadar eksik bölüm varken, meselaTürkiye’nin %10’u engelli, onlarla ilgili hiçbir haberle karşılaşmıyoruz,onların hiçbir hareketiyle, hiçbir çabasıyla, sorunlarıyla karşılaşmadık,kadın hareketleriyle karşılaşmadık medyada. Neden üçüncü sayfa haberleri?Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Yanıtlamak isteyen var mı konuk katılımcılardan?

Yrd. Doç. Dr. Hakan Ergül:

34

Aslında hocamın da kişiselleştirme üzerine sorduğu sorudan hareketle,galiba bu yalnızca hocamızın kişiselleştirmenin aslında olumlu olabilecekbirşey yorumu sadece akademik bir yorum değil galiba, kimi gazeteokuyucularının da yorumu olabilir. Biz bize benzeyenin ne yaşadığını,illaki bizim yaşadıklarımız içinden değil de hasbelkader bize benzeyenin dene yaşadığını gazetelerin bir köşesinde görmek istiyoruz galiba ve busadece politika, kültür, sanat ve spor sayfalarında olmuyor sanırım; galibabiraz bununla ilgili bir şey.

Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver: Özür dilerim, sonradan çok siyasal bir kişiliğe büründüğü için referansverirken bazen zorlanıyorum ama çok iyi bir şair olan İsmet Özel’in çok iyibir şiiri vardır, "başkalarının ölümü çeker bizi" diye şimdi tamdetaylarını hatırlayamayacağım tabii yaşlandık artık, ama genç arkadaşlaragerçekten tavsiye ederim. Sokakta giderken genellikle önümüzde, yanımızda,arkamızda herhangi birisi bir diğerine hoş sözler söylerken hiç kafamızıçevirip bakmayız ama ses yükselip kavga etmeye başladıkları andailgileniriz: Belki daha sosyal psikolojik çalışmalara eğilmekte yararolacaktır.

Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Okurların ilgisi ve neden bu tür haberlere bir arayış olduğu yönünde belkiyanıtlar üretebilecek bir çalışma olurdu bu. Acaba diyorum başka bir açıdanbakmak da mümkün mü? Mesela gazeteciler neden bu haberlerin peşindeler veneden mesela polis kaynakları gazeteci için tırnak içinde güvenilirkaynaktır ve oradan haberler derlenir, bu tarz haberler derlenir ve günlükolarak bu kadar sıkı bir şekilde takip edilirler. Belki de bu haberin,rutinleşmesi gereken, 24 saatte bir o döngüyü tamamlayan bir üretim süreciolmasını gerektiren durumundan kaynaklanan bir şey. Bir yerde size haberlerverecek kaynaklara ihtiyacınız var, polis ve adli kurumlar sizin için,tırnak içinde "güvenilir kaynak" olarak bu görevini yerine getiriyorlar,belki de 3.sayfa haberlerini açıklayan nedenlerden biri de bu.

Çiğdem Toparlak: GSÜ İletişim Fakültesi öğrencisiyim. Ben ufak bir cevap vermek içinmikrofonu aldım. Akademik bir cevap olamaz belki ama ben bunu biraz AntikYunan’daki tragedyalara benzetiyorum. Çünkü hayatı bir sahne olarak elealırsak ve bu habercilerin bu haberlerin peşine düşmesi birazcık arz talepmeselesine dayanıyor bence. İnsanlar ibret almak istiyorlar belki dehayattaki bazı şeylerden. Kendileri gibi yaşayan insanların hayatlarında negibi iniş çıkışları olduğunu görmek istiyorlar, sonucunun ne olacağınıgörmek istiyorlar ve üçüncü sayfa haberleri biraz bu isteğe cevap veriyorgibi geliyor bana. Belki biraz Antik Yunan’a atıf oldu ama.

Kanşan Volkan Duranoğlu: GSÜ, ikinci sınıf öğrencisiyim. Ben de arkadaşımın söylediğine bir ekyapmak istiyorum. Antik Yunan’daki tragedyalarda amaç insanların normalbireylerin orada yaşadıkları birçok çelişkiyi ve olağanüstü durumlar sonucubireyin katharsisi yaşayıp yani kendi yaşayamadıkları durumu yaşayıp oradanbir boşalıma ulaşıp ve sonunda erdemli bir şekilde oradan ayrılmaları yaniahlak kurallarının bireye dayatılması ve orada yaşanan çelişkilerin

35

kaynaklarından çok o duygusallığın bireye verilip ağlayarak katharsiseulaşma. Ama diğer bir tiyatro görüşü Berholt Brecht’in tiyatro görüşündeise; bu sizin de sunumunuzda bahsettiğiniz üzere dramatize bir şekildesenaryo olacak şekilde haber verilip bunun toplumsal alt yapısınınnedeninin tamamen saf dışı edilip, insanın yine duygularına yönelip; amanyazık kıza tecavüze uğramış, adam da yokluk yüzünden karısını öldürmüş, nekadar yazık bunlara demeleri sağlanıyor. Brecht’in de söylediği şeygazetecilikte de şu anda geçerli olsa biz bunları konuşmayacağız. Yanitiyatro toplulukları, kitleleri harekete geçirmelidir, bireyleri erdemliyapmak yerine. Gazetecilikte de böyle bir anlayışa sahip gazetecilerçoğunlukta olsalar, belki de biz bunları konuşmuyor olurduk burada.

Prof. Dr. Dilruba Çatalbaş Ürper: Evet belki de, doğru haklısınız, yalnız ilk konuşmacılarımız bir saptamayapmışlardı, 80 öncesi gazetelerde Günaydın hariç üçüncü sayfa haberlerininson derece az olduğunu. Eğer üçüncü sayfa haberlerinin güncel olarakçokluğunu bu tür sosyal, psikolojik seplerde arıyorsak o zaman bunun herdönem için geçerli olması gerekirdi. Oysa baktığımızda 80 sonrasındadramatik bir artış olduğunu, özellikle bu 24 Ocak ve örgütlü mücadeleninartık dışlanmış olduğu bir zeminde üçüncü sayfa haberciliğine doğru birkayma olduğunu saptamışlardı arkadaşlarımız. Ben tabii ki onlardanhereketle bunu söylüyorum. Bence okur tarafından bakıldığı kadar gazetelerve gazeteciler neden üçüncü sayfa haberlerine ihtiyaç duyuyor sorusu dayanıtlanmaya muhtaç gözüküyor.

Prof. Dr. Özden Cankaya: Üçüncü sayfa haberlerinin 80 sonrası artışına ilişkin yorumlara vesaptamalara ben de katılıyorum. 80 öncesinin üçüncü sayfalarıyla 80sonrasının üçüncü sayfaları gerçekten çok farklı ve bu artışı sosyo-ekonomik ve siyasal politikalara bağlama varsayımından hareket etmeninbelki bizi çok sağlıklı sonuçlara götüreceğini düşünüyorum. Ve aynıpolitikaların izdüşümünü reyting amaçlı televizyonlarda da artan üçüncüsayfa kavramıyla karşılayabile-ceğimiz programların ve dizi formatlarınınartışını aynı şekilde açıklayabile-ceğimizi düşünüyorum. Ben de bu şekildedüşüncemi açıkladıktan sonra Sayın İncilay Camgöz’le Hakan Ergül’ün yaptığıçalışmalara ilişkin biraz somutlaştırma amacıyla bir soru yöneltmekistiyorum. Yoksulların medya kullanımına dair araştırma yapılacağınıduyduğum zaman gerçekten heyecanlandım. Çok ilginç ve bizim için değerlisonuçlar çıkacağına inandığım bir çalışma. Biraz somut şeyleritartışmamızın size daha yardımcı olacağını düşünerek soru yöneltmekistiyorum. Şimdi yoksulların medya kullanımında kültürel ve siyasalişlevler açısından nasıl değişimler olacağını ölçeceğinizi söylediniz,belki bunun için ön hazırlıklar yapılacak, hangi ölçütleri kullanacaksınızbunu ölçerken? İkincisi tüketim alışkanlıklarının değiştiğine dairvarsayımlarınız var, yoksulların medya kullanımında ya da olup olmadığınıaraştıracaksınız, bunları biraz daha somutlaştırabilir misiniz acaba, ölçütolarak hangi ölçütlerden yola çıkacaksınız, belki bizim de bu konudadüşüncelerimiz ve katkılarımız olabilir. Teşekkür ederim.

Yrd. Doç. Dr. Hakan Ergül

36

Çok teşekkür ederim hocam soru için. Aslında somut olarak şu şu şuölçütlerden yola çıkacağız demedik. Bunun gerekçeleri de var aslında, bizbu çalışmayı 1 yıl içerisinde düzenlerken defalarca bir araya geldik veolabildiği kadar varsayımsal bir perspektiften kaçınarak çalışmayıöngördük, olabildiğince hani bir parça etnografik çalışmanın kendiiçerisinde de doğasıyla da bir parça tümdengelmek yerine alana gidip oradaneler olduğuna orada bakmak. Hakikaten soruların içinden çektiğiniz örneğinkültürel ve siyasal süreçlerde bir dönüşüme uğruyor mu sorusundan çok bizimilgilendiğimiz kültürel ve siyasal süreçlerdi yani medyanın yoksullartarafından kültürel tüketiminde siyasal sürece ilişkin, siyasal kimliğedair medya nasıl bir işlev üstleniyor. Bu medyadan da kısaca söz etmeyeçalıştım, televizyon, mobil telefon, internet ve gazete. Bu içeriklerinkişilerin kendilerini siyasal olarak tanımlarlarken rol modelleri olabilirorada. Kendisini bir rol modelle ilişkilendirebilir ya da bize doğrudandoğruya kendisinin vereceği yanıtlar önemli. Hani etnografide bilinen biryöntemdir, grup üyelerinin kendilerini tanımlamaları çok önemli bizim için,onlar eğer bize tüketim alışkanlıklarında şu şu şu içerikleri sürekli takipetmelerinin belirli bir değişime yol açtığını söyleyeceklerse, buna ilişkinbir yanıtımız yok henüz, işte biz onu baz alacağız ama bunu doğrudandoğruya ölçmek için bir önce hangi tüketim alışkanlıklarına sahiplerdisonrasında nasıldı, buna dair fikrimiz o alana girmeden, hanenin içinegirmeden çok net değil doğrusunu isterseniz. Ne tür alışkanlıklar vardı,yeni gelen teknoloji ne tür alışkanlıkları beraberinde getirdi? Örneğininternetin kullanılmasıyla kafelerde, internet kafelerde kullanılmasıylayoksul ailenin çocuğunun kendi gündelik yaşamındaki beklentileri ekonomikanlamda arttı mı, arttıysa hangi yönde arttı, eğilimi hangi yönde değiştieğer bu değişim varsa, bunların tamamını bize gözlemlemeyi düşündüğümüzaile üyeleri kendileri söyleyecekler. Biz olabildiği kadar dolayısıylabelli bir ölçütten aslında çıkmamaya çalıştık. Özür dilerim, arka arkayadevam ettim ama. Aslında biz bu çalışmamızın belirli bir özetinibaşlangıçta konferansa gönderdiğimiz vakit hakem notları benzer sorularyönelletti, bu çok doğal, ben de muhtemelen elime bir çalışma gelecek olsaaklıma ilk gelen sorular bunlar olurdu ama olabildiği kadar bu sorulardanve ölçütlerden uzak durmaya çalışıyoruz. Alana girip hakikaten orada 2, 3ay hiçbir şey düşünmeksizin ve belirli önyargılardan bağımsız olmak mümkündeğil ama olabildiği kadar literatürün bize dayattığı çerçevelerin birazdışına çıkmaya çalışarak oradan gelecek yanıtlara ilişkin temalarımızıbelirleyelim istiyoruz. O yüzden bu 11 soru alana girdikten sonra 3 soruyada inebilir 21 soruya da çıkabilir, dolayısıyla size tatmin edici bir cevapveremeyeceğim şu anda en azından bir sonraki bir 5-6 ay içerisinde yavaşyavaş temalarımız belirecek. Ondan sonra belki sorunun yanıtı olabilir.İzin verirseniz, ilk başta sorulan kişiselleştirme kavramına ilişkin birkaçkelime etmek istiyorum, tartışmanın da nereye geleceğini bilmediğim içinbiraz sustum. Hocamın yaklaşımıyla yani kişiselleştirmenin neden bu kadarindirgemeci algılandığı, aslında bireyden yola çıkıyorsak o kişinin mikroevreni var ve bu mikro evren makro yapıdan bağımsız değil kendi içersinde.Dolayısıyla bir kişiden Türkiye’de örneğin bizim çalışmamızı alalımEskişehir’de daha çok Alevi kesimin ve göç almış kesimin yaşadığıYıldıztepe Mahallesi’nde bir ailenin tek bir ferdi üzerinden de genel birokuma yapmak mümkün. O anlamda kişiselleştirme kavramının farklı bağlamlarıvar kullandığımız paradigmaya göre. Muhtemelen bu bir soru işareti

37

gerçekten bu ekonomi-politik paradigma içersinde eleştirel ekonomi-politikiçersinde etnografiyi dışarda bırakmaya çalışan ya da en azından etnografikbakışı bu anlamda makro yapıdan çok uzakta dolayısıyla politik bir duruşasahip olmadığı iddiasıyla yola çıkan paradigmada muhtemelen sizin sözünüettiğiniz noktadan yararlanıyor. Yani kişiye odaklandığınız vakit kendinizikötü hissediyorsunuz ki tam tersi kişiye odaklandığınız vakit asıl insaniolandan çıkarak daha makro bir şeye ulaşabilirsiniz belki. Orada belkikavramların içleri farklı kullanılmıyor da paradigmaların içerisindekazandıkları anlamlar belki farklıdır. Soru için tekrar teşekkürler.

PANEL

Uygulamada 3. Sayfa

Oturum Başkanı:Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu

PanelistlerMustafa SağlamerBurak ErsemizGülnur Elçik

"Uygulamada 3. Sayfa" başlıklı panelimize hepiniz hoşgeldiniz. Üçüncü sayfagazeteciliğinin temelde insanoğlunun her türlü trajedisini malzeme olarakgördüğüne ama insan olgusuna bir o kadar duyarsız olduğuna hepimiz ne yazıkki tanıklık ediyoruz. Tüm basın ilkelerinin, en önemli toplumsaldeğerlerin, en temel kişilik haklarının ihlal edildiği, muhafazakar,ahlakçı, cinsiyetçi anlayışın egemen olduğu bir üçüncü sayfa fenemoniyleher gün karşılaşıyoruz. Tabii bu manzarayla karşılaşmanın belli bir takımsebepleri var, nasıl geldik bugünlere? 1980 sonrası özellikle bu neoliberalpolitikaların küreselleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte. Türk medyası dabu süreçten kaçınılmaz olarak etkilendi. Bizim öğrencilere öğrettiğimizsosyal sorumluluk, kamu yararı anlayışı artık rafa kaldırıldı, gözardıedilmeye başlandı, tiraj, reyting, "halk bunu istiyor, biz bunu veriyoruz"gibi popülizm kaygılarıyla ve 1980 askeri darbesinin de başlattığı,tetiklediği depolitizasyon süreciyle artık siyasi haber sıfırı tüketmeyebaşladı. Gazete, basında kurtuluşu tamamen daha magazinel, daha sansasyonelhaberciliğe dayalı bir kaçışta buldu. İşte bununla beraber üçüncü sayfahaberciliği belki de ivme kazandı diyebiliriz. Şimdi, bugün 3 tanekonuğumuz var. Mustafa Sağlamer meslekte en eski.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Almanca anabilim dalı mezunu.Mesleğe 1977’de Ayrıntılı haber gazetesinde çevirmen olarak başlıyor,sırasıyla Ekspres, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde çeşitli servislerde

38

editörlük ve sayfa sekreterliği yapıyor. Cumhuriyet gazetesinde yazı işlerikoordinatörüyken 96 yılında haber müdürü olarak Show TV’ye geçiyor, Cine5genel yayın yönetmenliğinin ardından NTV’de yayın koordinatörü olarak görevalıyor, CNNTürk’ün kuruluşuna katıldıktan 1 yıl sonra Sabah gazetesi ekyayınlar koordinatörlüğünü, ATV’de haber müdürü olarak çalışırken "ŞehirEfsaneleri" adlı programın da yapımcılığını üstleniyor. Halen OrtaAvrupa’ya yönelik Türkçe yayın yapan ve merkezi Dortmunt’ta olan DTV’dehafta içi 5 gün canlı olan Gazetelerin Dili ve haftada 1 gün "Allı Turnam"isimli programı hazırlayıp sunuyor. Mustafa Bey’in 31 yıllık bir meslekyaşamı var, özellikle son yıllarında meslek yaşamının yakın zamandakiüçüncü sayfanın uğradığı değişimi deneyimlerini bizlere taşıyarakaktaracak. Bunu yaparken de köyün kente göçü sorununu irdeleyecek. SözüMustafa Bey’e veriyorum. Süreniz 15 dakika. Sonra alacağımız sorular var.Buyrun.

Mustafa Sağlamer: Şimdi efendim 7.1.1977’de çalışmaya başladım. Hocam 31 yıl dedi evet 31yılın içindeyim. Çok kısa yurtdışı nedeniyle kopmalar oldu, bir kısmındayine meslek devam etti, bir kısmında başka şeyler oldu. Gerçi ben 8, 10,12, 14 sayfalık gazetelerde zannederim "Ayrıntı" da başladığımda 8sayfaydı. Tabii daha öncelere gidersek üçüncü sayfa diye bir şey özellikleolmadığını görüyoruz. Çünkü o dönemde tek yaprak gazeteler 1 ve 2 var sonra4 sayfaya çıkıyor ama bakınız Cumhuriyette benim amcam çalışırdı. Beyoğlumuhabirliğinden Dış haberler yazarlığına, oradan dış haber müdürlüğü birdönemde genel yayın müdürlüğü yapmış idi. Onun zamanında olmayan üçüncüsayfa mantığı Cumhuriyette yoktu ve bugün hala yok; tabii kendi mantığıiçinde Cumhuriyet’in ve benzer birkaç gazetenin de bunlar nedense nedeninizaten biraz sonra göreceğiz, tirajı düşük gazeteler, onların üçüncü sayfamantığı ayrı. Bizden önceki kuşakların çıkardığı gazetelerde zaten hiçhiçbirinde yok. Efendim Cumhuriyet’te, Cumhuriyet derken birkaç gazeteyi debirlikte söyleyelim bugün yerleşik olan üçüncü sayfa mantığında yine hepyerli haberleri buluyoruz, ama bu dediğim gibi ben başladığımda dışhaberler sayfasıydı, sonra Cumhuriyet okurunun bile ilgisinin azaldığınıfark edince orası bile içerlere çekmeye başladı. Şimdi çevre, polis, adliyehaberleri yine ağırlıkta ama yine düzeyli olduğunu görüyoruz. Yazılı basınagenel olarak baktığımızda ne var üçüncü sayfada: Kaynanasına kızıp eviniyaktı, karısını doğradı, en yakın arkadaşını karısıyla aldattı veyakarısını kaçırdı gibi haberler, cinnet geçiren polis arkadaşını vurdu.Şimdi biraz Türkçe ile de ilgilenince cinnet geçirme diye bir şey öyle birgün, karakola gider gitmez, veya hakimin karşısına çıkar çıkmaz olmasımümkün değil, çünkü cinnet geçirilmez, cinnet getirilir. Ama bunu yapanzihniyetin de, karşıdaki üçüncü sayfa okuyucusunun pek de bunların farkındaolmadığını, ayrımında olmadığını ya da pek de umursamadığını bildiğindençok daha rahat çalışma imkanı bulan arkadaşlardır, üçüncü sayfagazetecileri. Ama dediğim gibi üçüncü sayfa mantığında bunun da pek önemiyok. Köyde gazete, dergi, kitap okunmadığına göre bunu okuyanlar kimlerdir?Köy kökenlilerdir, köyden kente göçenlerdir demek zorundayız. Bu noktadanhareketle diyebiliriz ki üçüncü sayfa bir göç ürünüdür. Bu göç edilen yerisadece İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa olarak görmeyelim. Çünkü Urfa,Mardin, Erzurum, Trabzon da göç alan kentlerdir. Bunlar da göçten sonrabüyük karakter değişikliğine uğramış kentlerdir.

39

Bakınız bunları tabii kendi yaşadıklarımla aktarırsam çok daha rahat olur.Size herhangi bir kitaptan aktarmıyorum. Nüfusu 45 yıl önce 40 bin ikenbugün 1 milyona dayanmış Mersin’de doğmuş bir kişiyim, ilkokulu oradabitirdim ve 64 yılında yatılı öğrenci olarak gittiğimde nüfusu 180 bin ikenbugün 2 milyona tırmanan Diyarbakır’da da lise yatılı okudum. Şimdi resmirakamlara bakarsanız 800 bin küsurdur Diyarbakır. Fakat çeşitli nedenlerleama en büyüğü devlet korkusuyla nüfus memuru sayım memurunun karşısınaçıkmayan bir kentte tabii ki 800 bin küsur inandırıcı değil. BizzatDiyarbakırlıların tespiti ticaret odasının, sanayi odasının ve diğer yarıresmi kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin koyduğu rakam 2 milyonayaklaştığı civarındadır. Bu da göçün öyle büyük şehre falan değil obölgenin büyük şehrine olduğunu gösteriyor. Mesela bugün Mersin 40 bin ikenki bölgenin en yeni şehridir, zannederim 150 yaşında falandır ama birAdana’yla, İskenderun’la, Antakya’yla Tarsus’la kıyaslamak mümkün değil.Tarsus Kleopatara’nın Roma’ya Sezar’ı görmeye giderken ikmal yaptığı biryerdir.

Nevşehirli İbrahim Bey, Kayserili Mustafa Bey, Konyalı Rıza Bey veya EmineHanım diye hitap edilen bir şeydir. Çünkü Mersinli diye bir şey yoktur.Öylesine yeni bir şey, bugün nüfusun bana sorarsanız % 80’i Kürttür, çünkügöç edilecek sıcak bir kenttir efendim yakıt gideri azdır, toprak akşamtohumu attığınızda sabah yeşeren o kadar kaliteli bir topraktır. Bu nedenlede elbetteki göç için ideal bir yerdir. Şimdi bunları acaba göçe bu kadarmı bağlıyorsunuz bilmem itiraz eder misiniz? Çünkü yani 31 yıl sonra bizeüçüncü sayfa dendiğinde göçe mi getirip bağlıyorsun dendiğinde ben göçtenbaşka hiçbir şey bulamadım, bakalım diğer örnekler sizi bu konuda tatminedecek mi? Hatta bırakın üçüncü sayfa okurunun göçünü, bugünün medyayıyönetenleri de köyden kente göç edenler. Gelin bir kıyaslayalım, bakın dün,dünkü medyaya gidelim, televizyon yok tabii. Hürriyet, patron bazındabakıyoruz, patronlar kim? Hürriyet Erol Simavi, Sedat Simavi’nin elindentutup o elle basılan gazeteler zamanında matbaaya götürdüğü çocuğu, abisiHaldun Simavi, zamanın en güçlü gazetelerinden yine Günaydın, iki yayınlahükümeti deviren, hükümeti değiştirebilen bir güce sahip, yine bir yaşzaten araları Sedat Simavi’nin öteki elinden tutup matbaaya götürdüğüçocuk. Milliyet’e bakıyorsunuz Ercüment Karacan, babasının Ali Naci Bey’inelinden tutup matbaaya götürdüğü çocuk. Cumhuriyet Nadir Nadi belkibunların içinde elinden tutup da en az götürülen çocuk O, çünkü O,Viyana’da keman çalmakta ama neticede bir gazeteci çocuğu. Tercümanabakıyorsunuz bunların içinde burjuva olmayan tek kişi Kemal Ilıcak fakatfoto muhabiri. Şimdi gelin bugüne bakalım. Hürriyet, Milliyet, Posta,Radikal, Fanatik, KanalD, Star, CNNTürk artık onlarca dergiyi yanyanasaymıyorum, Bayburtlu, Kelkitli Aydın Doğan, lastik tüccarı.

Sabah, Takvim, Fotomaç, kentliydi, bir İzmirli burjuva ailenin çocuğu,evinden bir köylü kalktı, Artvin köylüsü, şimdi ondan devlet aldı, devletyine bir köylüye satmaya hazırlanıyor.

Aydın Doğan üstelik Milliyet’i ben içinde çalışırken satın aldı. Şimdidolayısıyla iki patron döneminde de yaşadım, ikisinin kıyasını çok iyibiliyorum. Dış haberlerde gece nöbetindeyken rahmetlinin kitabını belki

40

alırsınız, tavsiye ederim bulursanız, cemiyetin altındaki yayınevinde,orada Gazeteciler Cemiyeti yayını, rahmetli Nevzat Kızılcan gece yazıişleri yönetmeni ama öyle böyle değil. Şimdi yazı işleri yönetmenleri saat12.00’de Ankara’yı aramaya kalkıyorlar, şehirlerarası arama 12.00’deyasaklanıyor mesela, böyle bir şey yani Nevzat Bey’e santral memurununcevap vermesi mümkün değil. Çünkü genel yayın yönetmeni bile arayıprahatsız edemiyor, sen uyu şekerim Turancım diyor, Turan Aytuğ satışdöneminde Abdi İpekçi’den bir sonra gelen genel müdür, sen uyu buradaherhalde biz oturuyoruz filan gibi onu kibar bir şekilde azarlama yetkisinesahip öyle bir adam, kendinde o cesareti bulan.

Bir görev verdi bana sen işini yap, bana gelen haberler Associated Press,Anadolu Ajansı, UBA falan onlarda geçiyor bir şeyler, radyo dinliyorsunuz,televizyon yok, bana başlığı söyle ben sana o haberi yapıp yapmamangerekeni söylerim diyen bir adam. Bir ek görev verdi, bir telefon numarasıtutuşturdu elime, patronun telefonu, senin bir görevinde sayfa provalarıçıktığı zaman prova basılırdı daha önceden ki hem düzeltmeleri görülsün,değişiklikler çünkü baskı sırasında da devam edebilir saat 4’e 5’e kadar,Kabe baskını vardı mesela 5.45’te girmişiz, sadece Cağaoğlu’na ama bu biritibardı. 100 gazetede olsa onu basmışsınız siz filan. Ondan sonra bubaşlıkları al bütün sayfaları artık 12 miydi, 14 müydü Milliyet o zamanhatırlayamıyorum, Ercüment Bey’e sayfaların başlıklarını eğer sana sorarsaoğlum bir altındakini de oku derse onları da okursun diye bir görev verdi.Nöbetçi olduğum akşamlar açıyorum efendim size başlıkları, oku evladımdiyor, teşekkür ederim evladım diyor, falancaya söyle beni arasın diyor.

Şimdi konu konuyu açıyor, aklımıza başka şeyler getiriyor, acaba eskipatronlar, gazeteci ailelerden geldikleri için, bir de toplumun eğitimigibi bir misyon mu edinmişlerdi? Tersten düşünürsek bugünün kırsal kesimkökenli patronları ihale yapmaktan, başka bir şeye gerek görmüyor mu, belkide bizzat kendileri üçüncü sayfa kahramanı mı diye de düşünmek mümkün.

İzin verirseniz konuyu yeniden üçüncü sayfaya bağlamak üzere, göç vesonuçları konusunda dış ülkelerle karşılaştırma kıyaslamaya yapalım.Türkiye dışında üç ülkede Ragıp Duran pek iyi bilir, yerleşik olarakyaşadım. Almanya, İngiltere, Kostarika. Yerleşik olarak yaşadım diyorumçünkü ilk ikisinde öğrenciydim, birinde öğrenci, birinde kursiyer.Kostarika’da ise 1 yıl çalıştım. Kostarika’dan başlayayım sonuncusu bizlereçok uzak, 15 bin, 13 bin kusur kilometre. 2 sınır komşusu olan bir ülke amaüçüncü sayfa için anlatıyorum bunu. Kuzeyde Nikaragua güneyde Panama, ikiside her dönem politik çalkantılar içinde pek iyi biliyorsunuz, eğitiminiçler acısı olduğu saatte 60 kuruşa minicik çocukların çalıştırıldığı,bayağı ağır işlerde çalıştığı, limanlarda, yük taşımada ülkeler. Kostarikaise Orta Amerika’nın İsviçresi. 3,5 milyonluk ülkede şuraya rakamlarçıkarmışım, eğitim oranı, okuma yazma oranı %100, 200 üniversite Trakya’nınbiraz büyüğü ve 3,5 milyon bir ülke. Ha üniversite deyince GalatasarayÜniversitesi gibi değil onlardan bir tek Kosratika Üniversitesikıyaslanabilir. Amerika’dan öğrenci alır onlar onu muadil kabul edebilirama geriye kalan %99 bir bakarsınız 3, 4 katlı bir apartman bir kimyafakültesi olan veya yanında bir de gazetecilik enstitüsü olan bir

41

üniversite ama olsun kahve kültürünü ortadan kaldıran bir anlayış veneticede %100 okuma yazma oranı Orta Amerika gibi bir bölgede.

Eğitimin ve sağlık hizmetlerin sıfır kuruşa sağlandığı sıfır doğan çocukher türlü sağlık ve eğitimini para harcamadan çocuğun hizmetini sağlayıpbizzat büyüklerin dedelerinin, ninelerinin sağladığı bir ülke, yılın 12 ayı30 derece civarında bugün 27, yarın 28 öbür gün 32, ortalama 30 olandolayısıyla yakıt derdi olmayan, efendim giyim kuşam derdi elbettekibulunmayan böyle bir ülkede başkent St. Hose’den Atlas Okyanusuna 1 saattekarayoluyla Büyük Okyanusa 1 saatte gittiğinizi düşünürseniz ulaşım sorunuolmayan bir ülke, efendim yılın 12 ayında turistlerin cirit attığı,Colombia’dan sonra dünyanın ikinci büyük fakat en kaliteli kahve üreticisiolmanın avantajları bunu da iyi kullanan bir ülke. Bir kere yüzerkenyanlışlıkla Panama’ya geçmişiz, inanın buna, geç döndüğümüzü görünce nerdekaldınız, yav biz şöyle şuralarda yüzüyorduk, feneri gördünüz mü evet…Panama’ya geçmişsiniz dedikleri o kadar yakın, içiçe buna rağmen aradauçumların bulunduğu bir ülke.

Kostarika’da niye söylüyorum, üçüncü sayfa için. Kostarika’da üçüncü sayfahaberi yoktur, çünkü en küçük hırsızlık bile çok büyük birinci sayfadanverildiği için ki o da inanın %90 ya Kanada ya Panama göçmenidir veyaNikaragua. Bunlar daha çok ateşli silahla, adam yaralama, küçük hırsızlık,ama işin içine İtalyan girerse o büyük bir soyguna dönüşebilir, bu dayabancıların ve göçmenlerin işi olduğu anlaşılır, buna karşılık Panama veParaguay’daki bayağı tüyler ürperten cinayetler bırakın üçüncü sayfayı 5’in6’nın altında kaynayabilir. Çünkü 3 daha çok kaynana kesmeye, efendimbakkaldan ekmek alırken 20 kurşun sallamaya dayanan haberlerdir, bubilmiyorum bu kıyas size nasıl geliyor fakat bana çok çarpıcı gelmişti.Çünkü şurda bir pasifik plajında yüzüyorsunuz 10 dakika sonra Nikaragua’yamesela Guanakasta denilen pasifik kıyısı yarısı Nikaragua’da olan aynıbölgenin devam ettiği bir yer, oradan yürüyerek geçin Nikaragua’yagiriyorsunuz, orada gazeteyi görüyorsunuz, bambaşka güneyde bambaşka bu çokönemli bir gösterge olarak geliyor bana.

İngiltereye gelince elbette Londra Ragıp Duran’ın çalışma yeri ayrı,diğerleri ayrı, bir İsviçre’nin bir kasabasıyla Londra’yı kıyaslamayız,niye, Londra’da üçüncü sayfa elbette olacak hatta 1. sayfayı da 3’letakviye edeceksiniz. Çünkü ne diyim size İngiliz lokantası ben hiçgörmedim, Tibet lokantası, Türk lokantası elbette, elbette İtalyanlokantası bilmem Moğol lokantası var, o yok, böylesi de kozmopolit biryerde tabii ki kozmopolit bir kültür olucak, bunu dediğimiz gibi İsveç’inbilmem ne kasabasında göremeyeceksiniz çünkü orada onlar yok. Burası daöyle bizdeki kentin kentte göçün neden göç onu o ayrı bir konu, çiftçinintohumunu, kredisini, suyunu vermezseniz adamında orada açlıktan ölecek haliyok, tabii ki gelecek, çocuğu durakta abonlar satacak, karısı temizlikişine gidecek, kızı o paraya sekreterlik yapacak yine geçindiremiyorsabaşka yollara sapacak, belki de istemiye istemiye. Buradan hiç değilsegünde 100 lira kazanıyorum diye, Beyoğlunun arka sokaklarında bugün pavyonyok ama barlarda onun yerini tutuyor, oralarda gezip müşteri aramayabaşlayacaktır, kaçınılmaz, mümkün değil, öyle olunca karşısındaki muhatabıerkeği öldüremiyceklerine göre çünkü erkeği öldürürseniz, kız parkta elele

42

görülür, erkek öldürülmez, kız öldürülür, çünkü 16-17 yaşındaki kızıarayacak soracak kimse yoktur. Ama 20 yaşındaki, 18 yaşındaki erkeğiöldürürseniz, karşı aile de gelir sizi öldürür. Böylesi bir çok afedersinizcibilliyetsiz bir toplum yapısı oluşur ister istemez. Hani derler yaAlabama’dan adam çıkmaz Konya’dan adam çıkmaz, öyle bir şey yok, şartlarsizi nereye götürürse oraya gitmek zorundasınız.

Bir de Almanya örneği vereyim, onu da bir fıkrayla bağlayayım,seveceksiniz. Hani Londra ve diğerleri dedik ya Almanya’da bence basını bizve diğerleri diye ayırmamak lazım. Çünkü bizim de en yüksek tirajımızçiftçilerin çok yoğunlukta olduğu Bavyera eyaleti. Fıkraya geçmeden önceçok kısa zaman önce gözlemlediğim bir olayı aktarmama izin veriniz. 73 sonu74 başında Gothe enstitüsüne gidip orada Almanca öğreneyim dedim. Göthe çokgüzel hem de sayfiye yeridir, 10 bin nüfuslu bir yerdir oraya gittim, 73-2005’e gelicem, ne kadar ediyor efendim 22 yıl. 22 yıl sonra arkadaşlarımlabir görev için gittiğimizde dedim ki çok yakından gidiyoruz, bir okgösteriyor 12 km gösteriyor gibi arkadaşlar karnınız aç mı, evet, bir yeraramayalım şu 30 küsur yıllık benim bir kasabam var, bir gelinbakalım nelerolmuş orada. Çünkü örneğin Mersin’e 3 ayda bir gidiyorum yolumubulamıyorum, bakalım burada ne olmuş diye, inanın İtalyan pizzacı yerindeduruyor, oğlu, ihtiyarlamış o çalıştırıyor, efendim, terzi yerinde duruyor,ölmüş, kızı çalıştırıyor. Deutsche Bank aynı yerde, efendim bilmem nekitapçısı aynı yerde duruyor, hiçbir değişiklik yok, dedim ki nüfusunuzdahiç mi artış yok, şimdi oranın üçüncü sayfa kültürü benle aynı olamazartık, mümkün değil.

Gelelim fıkraya ve bağlayalım. Şimdi adamın biri cehenneme gitmiş, zebanionu gezdiriyor kalacağı yeri, çeşit çeşit saat görüyor, efendim duvarsaatleri, efendim meydan saati, kol saatleri, ama bunların hepsi alarmlı,gonglu, çalar, vurmalı, dan diyor, don diyor filan. Nedir bu diyor? Onlardünyada herkesin bir saati vardır, yaşayan birinin saati vardır, heryalanda burda dın diye sayar ve taksimetre de sayaçta onu kaydeder adamöldüğünde biz hiçbir şey demeden bak kardeşim senin saat ne yazdıysa kaçkere gong alarmı çaldıysa işte bu, itiraz etme, ağlama, sızlama, dökümünüçıkarırız diye gezdiriyor. Gezerken şurası şudur, burda bu yapılır falanbirdenbire o bütün alarmlılar, gonglular, vurmalılar, dangur dundur, danig,dung dan dan alan çalıyor, zebani oralı değil, adam dehşete düşüyor, önemlideğil canım ilk baskıya geçti diyor. Efendim sabrınıza teşekkürler ederim,saygılar sunarım. Sağolun.

Prof. Dr. Yasemin G. İnceoğlu: Mustafa Bey’e çok teşekkür ediyoruz, üçüncü sayfa haberciliğinde özellikleTürkçenin yanlış kullanımı, Türk medya sahiplik yapısındaki değişim,dönüşüm, eskiden Simaviler, Karacanlar gibi gazeteci kökenli ailelerdengelen gazete sahiplerinin artık günümüzde yerlerini farklı sektörlerdengelen gazete patronlarına bırakmasının oluşturduğu yapısal değişikliktenbahsettiniz. Medya büyük sermaye ilişkileri, Kostarika, İngiltere Almanyaörnekleri de ilginçti. Çok teşekkür ediyoruz.

Şimdi sırada Burak Ersemiz var. Burak Ersemiz 16 yaşından beri gazetecilikyapıyor. 38 yaşında. Okul yıllarında duvar gazeteciliğiyle işe başlamış,

43

aynı zamanda Tercüman ve Bulvar gazetelerinde ardından da Hürriyetgazetesinde uzun yıllar muhabirlik görevi yapmış, iş yaşamı oldukça genişbir yelpazeyi kapsıyor. Son olarak da 6 yıl boyunca Ali Kırca’yla birlikteATV’de görevine devam etmiş ancak sendika çalışmalarına katıldığı içinişine son verilmiş. 8 Mayıs 2007 itibariyle işsiz ama hala mücadelesinisürdürüyor. 1991’den bu yana Türk basını hızla sendikasızlaşma sürecinegirdi. Burak Bey’i HSBC bank ve İngiliz Konsolosluğu’nun bombalandığı zamanitfaiyeden önce içeri giren muhabir olarak tanıdık. Ben sözü uzatmadan sözüBurak Bey’e veriyorum.

Burak Ersemiz: Merhabalar tekrar hepinize. Şimdi tabii Mustafa abinin dediği gibi göçbüyük etki üçüncü sayfa haberleri, göçe de etkiyi 12 Eylül askeri darbesiolarak görüyorum ben geçmişi araştırdığımda okuduğumda. Ben ne yazık kidiyorum 16 yaşında bu mesleğe başladım, çünkü şu anda ben bir yerde sorumluolsam 16 yaşında gelen birine git oku derim, ben 16 yaşındaki bir kimseyiişe almam. Sorun olursa ben ilgilenirim. Gazeteciliğe çok merakım vardılise yıllarında bir duvar gazetesinin sorumlusuydum, okulda, FenerbahçeLisesinde okudum. Bir gün duvar gazetesine pek de kontrol etmiyordu rehberhocamız, binanın tuvaletleri çok kötü durumdaydı, ben bu tuvaletlerinfotoğrafını küçük bir fotoğraf makinem vardı, çektim, tabettirdimgörüntüleri ve duvar gazetesinde yayımladım, altına -o zamanlar altınayazılan yazının resimaltı dendiğini de bilmiyorum- bir resim altı yazdım."B bloktaki erkekler tuvaleti, yetkililerimizin ilgisini bekliyoruz, biz butuvalete giremiyoruz" dedim. 1 gün uzaklaştırma aldım okuldan, anladımkigazetecilik ciddi bir meslek, tuvaletler de yapıldı. Fakat doğruyu yazmak,özgür olmak taa duvar gazetesinden itibaren 1 gün uzaklaştırmaylabaşlayarak belki de bana bir kuvvet verdi. Daha bir hırslı saldırdımgazeteci olmaya, 16 yaşında Bulvar, Tercüman gazetelerinin bir tanesindebir ilan vardı, gittim müracaat ettim. Topkapı’da yerini zor buldum,hayatımda ilk defa karşıya geçiyorum. Şu anda sanırım Sofia Anadolu Ajansıtemsilcisi Metin Akın, o zaman istihbarat şefi Bulvar gazetesinde, gittim,yaşımı da öğrendi, işte bir tane Zenith DTL var, saklıyorum kötü birmakine, aa ne güzel dedi Zenith’in var, başla. Nerde başlıycam? Karşıyıbiliyor musun? Haydarpaşa Numune Hastanesini biliyor musun dedi? Evet dedimbiliyorum, tamam git orada bekle, anlayamadım dedim neyi bekliycem benhastanede, dedi ki oraya yaralılar gelir, cinayet gelir, işte kaza gelir,patlamadan bir yaralı gelir, onları çek onları bize notlar halinde yolla.Dedim ben anlayamıyorum ben haber yazıp göndermeyi tercih ederim, yok dedisen ad soyad yaz, fotoğrafları tarif et bize bir kağıda, olayı anlat bizburda yazarız. İşte üçüncü sayfa haberciliği, niye? Çünkü 80 sonrasıMustafa Abi’nin de söylediği gibi hocamızın da değindiği gibi, hakikatenhaber bulamama ve tabii bir şekilde de bir tiraj kavgası başladı. Tirajınasıl buldu gazeteler, tabii o zaman ki adı üçüncü sayfa haberleri değildi,boyalı basındı. Bizde boyalı basından geldik o dehşet fotoğraflarınınbirinci sayfalarda, sürmanşetlerde, üçüncü sayfada çok büyük kullanıldığıhaberleri yaptım ben uzun yıllar. İşe başladık, gittik HaydarpaşaHastanesi’ne ya dedim ben 16 yaşındayım, daha lisede okuyorum, gidicemşimdi hastabakıcının yanına ya da bi sorumludan fırça yiyip döneceğim.Gittim boynunda fotoğraf makineli abilerimiz orada bekliyor şu anda halapiyasada olan, sevdiğimiz ünlü isimlerde var aralarında, boyunlarda

44

fotoğraf makineleri, biz sedyelerin üzerine oturup yaralı bekliyoruz, opsikoloji bile zaten bir insan için kötü bir şey. Birisine kötü bir şeyolsun, gelsin, siz fotoğrafını çekin. Neyse ufak tefek ilk haberim birtraktör kazasında yaralanan bir çocuğun geçirdiği kazaydı, yayınlandı,yayınlandıkça tabii daha bi sarılıyorsunuz, keyfiniz geliyor, imzanızçıkmaya başlıyor. 16 yaşında bir adam haber geçiyor aslında tiraji komikolay bu. Bir gün hastanede bir kişiyle tanıştım, böyle çok ağlayarak birkenarda oturan bir adamcağız, dedim derdiniz nedir, hastanız mı var yakın,benim derdim şey değil dedi, ufak bir hastamız var ama dedi ben çocuklarımıokula gönderemiyorum. Hayırdır dedim niye? Bizim Yeni Sahra’da şimdisiteler falan var, herkes okula gönderebiliyor çocuklarını, biz dediçingeneyiz, biz dedi çadırlarda kalıyoruz, çocuklarımız var, fakat arsalarkendimize ait olmasına rağmen inşaat iznimiz olmadığından bir ikametgahgösterip, çocuklarımızı oradaki ilköğretim okuluna, ilkokula yazdıramıyoruzdedi ben tabii büyük bir sorumluluk duydum, gazeteciyim, bir şekildekamuoyu adına bu mesleğin yapılması gerektiğini daha küçük yaşlardabiliyorum sağolsun abilerimiz de öğretiyor o dönemki. Ben çok ilgilendim, 2gün o çadırlarda yaşadım, işte o zaman Akın Kamacı vardı Bulvar gazetesininyazı işleri müdürü, ondan izin aldım, 2 gün çadırlarda yaşadım. Güzeldefotoğraf çekerdim o zamanlardan beri çok güzel fotoğraflar çektim, çokbeğenildi yazımda çok güzeldi, o yaşlarda ilk defa seri yazım çıkacak, diziyazı merakla bekliyorum, hiçbir şey yok, birgün hastanenin kapısındabekliyorum, acil serviste o zaman Kadıköy’deki şimdi barlar sokağınınolduğu yer pavyon doluydu. Pavyonlarda konsomasyon yapan bir hanımınkafasında şişe kırmışlar, kanlar içinde, mini etek, bacaklarına kadar akmışkan, iki kare fotoğraf çektim acil servisten girerken. Aman tanrım bir günsonra gönderdik tabii 127 Topkapı arabasına biniyorsun götürüyorsun ya davapura verirdik Topkapı’ya ulaşırdı, böyle de bir sistemimiz vardı, mailatamıyorduk o zamanlar, bir baktım, ertesi gün, o mini etekli, hafifdekolte giymiş, kafasına şişe yemiş kadın adeta hani utanmasalar sürmanşetolucak, logo altında falan yayınlayacaklar, kocaman yani 4 sütun falan sağtarafta o zaman anladım ben nasıl büyük bir hata yapıp da böyle bir mesleğebaşladığımı ama herhalde zehirlenmiştim bir daha dönüşü olmadı. Ve inanın oçingenelerin o adamcağızın hayatı çıkmadı, yayınlanmadı, o çocuklar hiçbirzaman muhtemelen okula gidemediler, ışıklarda dilenmeye başladılar, kimisigaspçı oldu, kimisi tinerci oldu işte yani sosyal sorumluluk, gazetecisorumluluğu ne yazık ki bu üçüncü sayfa anlayışı boyalı basın yüzündenyerine getirilemiyor.

Tabii bu çingenelerden sonra yine Numune de bekliyoruz. Hastaneye biradadan bir çocuk geldi, kız çocuğu düşmüş, tabii adada ambulans yok, denizambulansı yok, 2-3 gün çocuğun haberini yaptık, çıkmadı, çıkmıyor.Haydarpaşa Numune’den daha teşekküllü bir hastaneye nakli gerekiyor, bunuyazıyoruz 3 gün işte diğer arkadaşlarda yazıyoruz çıkmıyor. En sonunda birarkadaşımız vardı o zaman Tan Gazetesinde çalışan annesine dedi ki şöylebir fenalik geçirseydinde şöyle senin fotoğraflarını yerde baygınkençekseydik, hakkikaten kadını ikna ettiler, benim dışımda olan bir olay,çokta eleştirdik arkadaşımızı. Kadın böyle bir numaradan da olsa tabiiaslında içi yanıyor ama kadını da o şekilde ikna ettiler, kadın feryatfigan yerlere yattı, ağladı, fotoğraflarını çektik o hareketli fotoğraflarolunca yine gazetelerde yer aldı çocukta nakil oldu, belki bir işe yaradı

45

ama gerçekten basın için yüzkarası hikayeler bunlar. Bir kadına sen kendiniyerlere at demeniz ama yerlere atmadan haberde olamıyor, iki arada birderede kalan muhabir var. Üçüncü sayfa haberlerinin devamı şu anki sabahprogramları diye düşünüyorum. Geçtiğimiz aylarda bayrak mitingleri olducanlı yayın izliyoruz CNN’de, kayınvalidem dedi ki oğlum neler oluyormuş buülkede, biz nerdeydik anne dedim Seda Sayan’ı izliyordun. Yani aslında uzunyıllar narkotik şube muhabirliği de yaptım, hakikaten kriminal anlamda dabiraz uzmanlığım var, bir sürü de bağımlıyla karşı karşıya kaldım,röportajlar yaptım, yazı dizilerim yayınlandı Hürriyet’te. Ben aslındaüçüncü sayfa haberlerini ve bu sabah programlarını kriminal, yani narkotikmaddelerden ayrı görmüyorum, onlarda toplumu uyuşturmak için varlar, vegerçekten benim de uzun süredir yaptığım belki iş bulduğumda yine yapacağımyapmak zorunda olduğum iş. Bir şekilde biz belli bir seviyeye ulaştık artıkhani biraz kendi özgürlüğümüzü kullanabiliyoruz, bu arada hemen sendikadanbahsedeyim. Sendika olmazsa tabii bu tür özgürlüklerin kullanılması daimkansız, çünkü basındaki sendika maaş zammı için değil basın özgürlüğüiçindir. Zaten ne Aydın Doğan’ı ne Turgay Ciner’i ne de bir başka basınpatronunu sendika yüzünden çalışanlara vereceği TEFE, TÜFE oranında bir zamhiçbir zaman etkilemez ama Türkiye gazeteciler sendikasının basınözgürlüğüne ve basın örgütlülüğüne getireceği fayda onları etkiler. Üçüncüsayfa haberleri belki olmaz ve belki de sistemli bir şekilde daha çokkomplo teorisi yaparsak göçün de başlama nedeni, başladığı dönemlerdenitibaren bu boyalı basın üçüncü sayfa haberleri Ortadoğu’daki yeni planlarabile hizmet ediyor olabilir. Çünkü hakikaten bizler üzerimize düşenleriyapsaydık, gazeteci olarak yani bizim abilerimiz, tabii biz sonuçtaçalışanız, muhabiriz, kameramanız, foto muhabiriyiz, ama gerçekten butoplum için haberler yapabilir olsaydık bu 80 sonrası süreçte ülkemiz çokfarklı bir yerde olabilirdi diye düşünüyorum. Neticede zaten Babıali de yokedildi. İşte Bedrettin Dalan belediye başkanıyken Turgut Özal vardı, gazetepatronlarına bedava verilen arsalar İkitelli’deki arsalar o Babıali’dekigücü de yok etti aslında, çünkü orada bir örgütlülüğümüz vardı yanicemiyette bir yazı işleri müdürü, sayfa sekreteri, bir tane şoför, birmatbaa işçisi, bir muhabir oturup, sohbet edip, birbirinizin sorunlarınızasahip çıkabiliyordunuz, işte o yok edildi aslında böl parçala yok et, yönetsistemiyle işte o büyük plazalar verildi, büyük plazalara krediler verildi,patronlar patronlaştı, yazı işeri müdürüleri genel yayın yönetmenleri sizlebelki aynı serviste gelirken, korumasız arabalarla kendi kullandıkları yada tek şoförleri varken onlarla eve giderken, korumalar, zırhlı araçlaryani çok farklı bir dünya oluştu basında ve her zaman muhabirleringetirdikleri haberler, üçüncü sayfa haberleri daha doğrusu halkı yoketmeye, düşünmeden ayrı tutmaya devam etti aslında bir kültürsüzleşmepolitikasının izleri bunlar. 80 sonrası halkın kültürsüzleştirilmesi,hiçbir sorunla ilgilenmemesi yani insanlar evlerinde televizyonlar ya dagazete haberleri, tabii üçüncü sayfayı şimdi televizyonlar aldı amaizliyorlar, sokağındaki bir çukur için bir araya gelip muhtara dilekçeveren bir insan olmaz ve inanıyorum ki bu boyalı basın üçüncü sayfahaberleri yüzünden bu ülke mutlu bir döneme ulaşırsa, şu anki basının daeski mütareke basını gibi anılacağını ben düşünüyorum. Tabii üçüncü sayfahaberlerinin dehşet verici bir takım hatıraları da var. Örneğin işteGünaydın gazetesinde bir haber çıkmıştı yıllar önce. Bir tane hanım eskikocası yeni kocası, eski kocası cezaevine girmiş kendi öz annesini

46

öldürdüğü için, çıkıyor, imam nikahıyla başka bir beyle evli kadın, biryemek masasında çıkan tartışma sonucunda iki eski eşi yeni eşi kadıncağızıdövüyorlar. Haydarpaşa Numune Hastanesine geldi, biz gittik kadınlakonuştuk, kadın bize durumu izah etti, dedi ki benim 15 yaşımda bir kızımvar, n’olur beni haber yapmayın dedi, biz tamam dedik fakat o dönemin Tanmuhabiri gitti bu kadının fotoğrafını çekti, ertesi gün Tan’da "Hangikocasıyla yatacağına karar veremeyince dayak yedi" diye bir asparagas haberçıktı. Kadın ertesi gün geldi bu asparagas yüzünden kocasının kendinitehdit ettiğini, eve almayacağını eve girdiği taktirde de kendini yakaraköldüreceğini iddia etti, biz kadının kocasıyla konuşmayı denedik,bulamadık, görüşemedik, aradan 3, 4 gün daha geçti, kadın yine geldi,n’olur dedi bu haberi yapan muhabir gelsin eşimle konuşsun dedi, haberiyapan muhabirle tartıştık, gitmedi, konuşmadı, bir gece oturuyoruzHaydarpaşa Numune Hastanesi’nde bir basın odası var. Üçüncü sayfa haberleriiçin bekleyen muhabirlerin beklemesi için, devletin hastanesinde verilmişbir basın odası o da gariptir tabii… Bir yangın haberi geldi Üsküdar’daZeynep Kamil’de kapıdaki zilin üzerinden adamın adını hatırladım, Arif’tiadamın adı, üst kata çıktık, daire kapısının girişinde yanık bir bedenduruyordu, o kadındı, ölmüştü, adam da içeride ölmüştü, kadını yakmışarkasından da kendisi intihar etmişti adamın. Bunun hesabı da sorulmadı,bunun gibi birçok haberinde hesabı ne yazıkki basından, yapandan,yayınlayandan bugüne kadar sorulamadı. Yani topluma genel olarak bir zararverse verdiği kadar, bireylere de çok büyük zararlar verdi üçüncü sayfahaberleri ve vermeye de devam ediyor ve belki de sabah programlarınıizleyen insanlarda ki izledik, sabah programlarına katılan insanlarda neyazık ki bir takım adli olaylara karıştılar, can verdiler işte bunabilmiyorum gazeteciler cemiyeti mi olur, şu an benim de başkan yardımcısıolduğum Haberciler Derneği mi olur, bunların artık ciddi anlamdadeğerlendirilmesi ve konuşulması gerekiyor, bu toplantıda bu yüzden benimiçin çok değerli. Sorularınız varsa yanıtlamaya hazırım, teşekkür ederim.

Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Ben birkaç şey söylemek istiyorum, önce son söylediğinizden başlayayım.Medya gözlem platformu bu soruna bence güzel bir çare. Eğer üstlendiğimisyonu yerine getirebilirse, Medya gözlem platformunun işi bu zaten 4.kuvvet medyanın yerine görevini yerine getirmemesi sonucunda oluşturulmasıdüşünülen 5. kuvvet yurttaş kuvvetinin üçüncü sayfa haberlerini takipetmede etkili olabileceğini düşünüyorum. Demin vermiş olduğunuz örnek bukendini yere atmış bir kadının haber olması acaba o kendini yere atan birerkek olsa haber olur muydu ya da kendini yerine atan hanım biraz dekolte,sarı saçlı ya da seksi görünümlü olunca daha mı çok haber oluyor belki bunusizden dinleyeceğiz, narkotik etki dedi, zaten kuramlar arasında böyle birşey var, narcotisizing dysfunctional effect dediğimiz bizi öyle bir halegetiriyor ki artık işlevimizi yitiren birey haline geliyoruz, savunmasızbir şekilde. Bu noktada belki kamu yararının gözetildiği, sosyal sorumlulukanlayışının önemsendiği yurttaş gazeteciliğini devreye sokabiliriz.Değindiği bir başka nokta, medya aristokrasisinden bahsettiniz, bir elitkesim var, bugün sabahta konuştuğumuz, medya yöneticileri, CEO’lar bir demuhabir kesimi var, hakikaten bunların yaşayışları çok farklı. EminÇölaşan’ın kitabında bahsettiği gibi gazeteciler arasında büyük uçurumlarvar. Buyrun.

47

Burak Ersemiz: 10 yıllık Hürriyet muhabiri şu anda 900 milyonla 1100 arasında bir paraalıyor, geçinmek mümkün değil, çocuğu var, evli yani ortalaması bu şu anpiyasanın, televizyonlarda biraz daha farklı ve nasıl habercilik yapacakkafasını toplayıp bu insanlar.

Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu: Bütün konuşulan bugün medyanın yapısal bir sorunu. Özellikle ana akım,egemen medyanın devletin ideolojik aygıtı gibi çalışması toplumsal rızanınüretiminde de bir takım söylemlere başvurması, bu kayıtsızlaştırmaolabilir, siyasetsizleştirme olabilir, bunalımı yayma, umut kırma, sivilitaatsizliği tamamen kırma, gündemi yönlendirme, eksik bilgilendirme, bazıbilgileri, haberleri gözümüze sokma, bazılarını yok sayma, hepsi içinesasında üçüncü sayfa haberciliği bir sığınak.

Evet. 3. konuğumuz feminist aktivist Gülnur Elçik. Çok kısaca kendisindenbahsedeyim. Daha önce Uçan Süpürge yerel gazeteciler ağında çalıştı Gülçinhanım, genel olarak üçüncü sayfada kadınların temsili üzerine konuşacak.Galiba bir yüksek lisansınız da var sizin Kocaeli Üniversitesi SiyasetBilimi’nden. Hali hazırda medyada kadınların namus algısı ve namuscinayetleri üzerine bir çalışma hazırlıyor Ayşe Sargın ile birlikte.Bizlere bu çalışmadan bahsedecek. Buyrun, teşekkür ederim.

Gülnur Elçik: Merhabalar, öncelikle bir özürle başlıyım, çok kısa zamanda daha dün akşamhaberim oldu konferanstan, böyle çok dağınık geldim ama bu benim genelözelliğimdir. Bu arada herhalde basından olmayan tek konuşmacı benimburada, özel mi hissetsem, yalnız mı hissetsem çok karar veremedim yanikusurum olabilir o konuda kusura bakmayın. Şimdi öncelikle üçüncü sayfahaberleri açısından değerlendirdiğimiz zaman çeşitli gazeteleri sanırımfarklı politik görüşlerde olan pek çok gazetenin haber tekniği ve içeriğiaçısından uzlaştığı, homojenleştiği tek sayfadır üçüncü sayfa haberleri.Özellikle tabii ben her defasında tekrar etmiycem kadın açısından diye.Üçüncü sayfa haberlerinde işte ortalama insanların genel ahlaka uygunolmayan, uygun düşmeyen davranışları çoğu zaman konu edilir. Genel ahlakkavramı burada çok rahatsız edici geliyor bana. Çünkü genel ahlak dediğinizzaman eğer bunu bir basın konseyi söylüyorsa çoğu zaman ahlak felsefesigibi daha etiğe gönderme yapan bir şeyi anlayabiliriz gibi geliyor. Örneğinbasın meslek ilkelerinde madde 2’de düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünüsınırlayıcı genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temeldayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz. 3. maddede yineahlaka aykırı diye bir kavram var. Şimdi burada şu çok önemli genel ahlakdediğimiz şey ya da biraz sonra değineceğim kamusal alan dediğimiz şey birtemsilin ifadesidir. Temsil dediğiniz şey de bir süzgeçten geçmiş birtemsildir. Dolayısıyla burada aslında genel ahlak erkekliğin beceri vekıstaslarına göre belirlenmiş bir genel ahlaktır, dolayısıyla zaten çoğuzaman kadınların yerle bir edilebilmesinin sebebi de bu. Şimdi kadınlaraçısından bakıldığı zaman aslında gazeteler arasındaki geçişkenlik yaniüçüncü sayfa ve diğer sayfalar arasındaki geçişkenlik çok esnek. ÖrneğinSüreyya Ayhan antrenörüyle birlikte olduğu haberi çıktığında bir anda

48

üçüncü sayfada manşet olabiliyor, ya da geçtiğimiz günlerde olan bir şeymesela Nil Demirkazık biliyorsunuz politikaya atılmıştı, örgüt üyeliğiylesuçlanınca onu üçüncü sayfada hamam fotoğraflarıyla gördük. Ama Kamer Gençiçin çiçek sulama espirisi söylendiğinde, dedikodusu yayıldığında o halapolitika haberinde küçük gülünecek bir enstantene olarak verilmeye devamediliyordu. Bir de çok ilginç bir şey var, şimdi internette üçüncü sayfagüzelleri diye üçüncü sayfalarda haberi yapılmış kadınlar arasından seçilenhani bu arka sayfaların dışında bir de 3.sayfa güzelleri diye bir şeyoluşturulmaya başlandı. Yalnız konular arasında dağınıklık olabilir,kusuruma bakın, haklısınız.

Şimdi ben aslında bütün gazeteleri, gazetelerdeki bütün sayfalarıincelediğim zaman çoğu zaman kadın haberlerinin, bu doğrudan kadınbaşlığıyla olmayabilir, kadınlık hallerine gönderme yapan herhangi birhaber olabilir, bir erkeğin gücünü çok fazla abartan ya da kadını ona tabiikılan bir haberde olabilir, üçüncü sayfa haberi gibi yapıldığını görüyoruz.Ben ne zaman Haydar Dümen’i okusam üçüncü sayfada yeni bir vaka okuyormuşgibi hissediyorum, sadece sonuca ulaşmamış bir vaka ama yani potansiyel birüçüncü sayfa haberi okuyormuş gibi hissediyorum. Mesela ben size en sonbizim Mediz’in de şikayette bulunduğu bir haberi göstereyim. On beşyaşındaki bir erkek çocuk, sevgilisi onunla cinsel ilişki kurmak istiyormuşbu da kaçıyormuş… Onunla ilgili bir şey. "Sevgili yavrum, kaçmaya devamyorulup tökezleme kız arkadaşın seni yakalarsa üzerine çullanıverir, o biranlık olaydır ama ardından bir grup sivrisinek kolonisi gibi ağabeyler,amcalar, anneler, babalar ne yaptın sen diye üzerine yürürlerse işte ozaman seni kurtaramaz, çünkü bu gibi olaylar genelde duyulur. Ya da doğanınbir süprizi ortaya çıkabilir, sevgilinin kızlık zarı ama en korkutucu olanıgebelik, hadi bakalım çöz bu düğümü, kız hiç söz dinlemiyorsa ona sözdinlet, böyle devam edersen ilişkimi kesicem diye korkut, senin hayatınlaoynuyor, kendini bana saklarsan ilerde evleniriz de…" gibi öğütlerdebulunuyor, devamı daha çirkin. Yine üçüncü sayfa dolayısıyla yani her türlühaberi ben üçüncü sayfa haberi gibi okuyorum. Ama mesela gelmeden aldığımbu bizim yerel gazeteciler ağıyla ilgili çalışırken bir yerel gazetedenaldığım bir haberi okuyayım size, Başlık: Tanımadığı adamdan hamile kaldı,böyle poz verdi. Kadın karnını tutuyor, haberin içeriğini okuyayım, sonrabunun neyle ilgili olduğunu söyleyeceğim. "Sperm bankasında önüne konanseçeneklerden birini tercih etti zaten burada söylemişiz suni döllenmeyoluyla hamile kaldı bebeğinin adı Kayra ama Kayra bebek babasını hiçtanımayacak", yani suni döllenme bu bir şey değil, yani tecavüze uğramış,ya da biriyle birlikte yaşamış ve sonra ayrılmış bir kadının haberi değilbu. Suni döllenme yoluyla kadın hamile kalıyor, babasını hiç görmeyecekişte böyle poz verdi. Bu gazeteciler açısından değerlendirilecek bir sorundeğil, bu bizdeki aile kavramının da baskınlaştırılmasıyla ilgili birmesele. Aile kavramı mesela benim gazdan ölen ya da soba zehirlenmesindenölen kadın haberlerinde gördüğüm genelde şöyle verilir, 30 yıllık evliliği,30 yıllık çok mutlu evliliği böylece son buldu, yani hemen her şekildeaileye bir gönderme olabilir. Şimdi zaten Mustafa Bey örneğini verdi birkaçtane okudu, karısını en yakın arkadaşıyla aldattı, kaynanasına kızıp eviniyaktı, ben Mustafa Bey’in ağzından çıkan şeyleri yazıyorum, bunlarfarkındaysanız hep erkek ağızla söylenmiş şeyler, kadını okuyan haberler,diğer yandan mesela öfkeli baba, çılgın aşık gibi çok keskin ifadeler

49

kullanılır. Kadınlar da genelde orada aldatılıyorsa eğer çok uysaldır, çokyazıktır. Bir de şu var mesela kadınlar doğrudan konu itibariyle gazetehaberlerine konu olmasalar bile görüntü itibariyle hemen hemen bütün üçüncüsayfa haberlerine en azından yerleşebilirler. Çünkü orada bir yoksullukfotoğrafı kullanılacağı zaman biraz önce örneği verildi yerlerde sürünenkadın fotoğrafı kullanılır. Ben mesela hiç sağlık haberleri yapıldığındaorada sağlıklı olarak gülümseyen bir erkek görmedim, mutlaka havucu seksibir şekilde dişleyen bir kadın fotoğrafı vardır orada. Yani bunlardadolaylı olarak üçüncü sayfa haberlerini üreten haberlerdir, dolayısıyla benmesela üçüncü sayfa haberleri kaldırılsa, kadınlık açısından ya da feminizmaçısından bakıldığında benim açımdan çok iç açıcı bir şey gözükmüyor. Birportre yok ya da bu da okurlar açısından küçük bir değerlendirme. MustafaBey’in söylediğine görece bir cevap. Evet, yani üçüncü sayfa haberleriokurlarına baktığımız zaman hakikaten bunlar büyük oranda göç alanbölgelerin insanları; sadece konusunu demiyorum konusu kuşkusuz öyle amaonun hemen yanında da 2. sayfa haberleri var. Sosyete sayfası demek kiböyle bir şey üretiliyor, Hülya Avşar’ın ya da bilmem daha ünlü birininbirinden tokat yemesiyle Güldünya’nın şiddetten ölmesi açısından benhabercilik açısından pek bir fark görmüyorum. Gazetelerde genellikle kadınlar iki uçlu olarak ele alınır, benimgözlemlediğim kadarıyla birincisi hafif meşrep kadınlar, ikincisi fedakarannelerdir. Hafif meşrep kadınlar, dul kadınlar, evden kaçmış kadınlar,kıskançlık cinayetine kurban giden kadınlar, yeni bir kategori olarak iştegördünüz taşıyıcı anneler hafif meşrep kategorisinde değerlendirilmeyebaşladılar, bir de kuryeler var. Fedakar annelerde iki şekilde yayoksulluğun görüntüsü olarak devreye giriyor ya da özürlü bir çocuğu olan,her şeye rağmen ona bakan, onları koruyan kadınlar olarak. Burada küçük birparantez açayım, kadın programlarının da bu üçüncü sayfa haberlerindenseçildiğini bizzat kendileri de söylüyor zaten. Şimdi özellikle ev içindeve iş yerinde taciz olarak ikili bir taciz değerlendirmesiyle bakılabilirama üçüncü sayfa haberleri ev içindeki tacizi de daha çok evlilik içindekiyani baba tacizini biz henüz çok fazla değerlendirmeye ele almadık. Bu şuanda feminist bakış açısında gazeteciliğe bir eleştirisidir. Çok yaygınolan ensest meselesini de hala yayamadığımız, o konuda bir gazeteciliksergileyemediğimiz konusunda eleştiriler var, istekli olmakla mekanarasında çok sıkı bir ilişki kuruluyor üçüncü sayfa haberlerinde yani oradaevliliğin yüceltilmesiyle ilgili aşk ve evle sınırlı olan yeni bir kamusalalan yaratılıyor ve bu noktada biraz önce örneğini verdiğim, aşk örneğindemesela bir dar kot pantolon da kamusal alana simge olabilir, bizim şu andagördüğünüzden daha farklı başörtüsünü tartışıyoruz, ama orada o dar kotpantolonla daha daraltılmış bir kamusal alan var.

Şimdi en çok sıkıntı çektiğimiz noktalardan bir tanesi çoğu zaman üçüncüsayfa haberlerinde polis ve savcılardan alınmış ifadelerinin doğrudan yeralması halbuki bu ifadelerin saklı kalması lazım, insan haklarına aykırıburada bir ihlal var, bu konuda biz tek tek görüşmeler de yapıyoruz amayeni bir program başlamış şimdi; iki gün önce polislerin eğitimine dair amaben bu konuda pek fazla bir adım atılabileceğini düşünmüyorum bu yinebizdeki aile kavramıyla da ilgili. Bir de üçüncü sayfa haberlerinin diğerbir özelliği gazeteciliğin en az göründüğü haberler üçüncü sayfa haberleri.

50

O haberi gördüğünüz, gazetecinin fikriyatını takip edebildiğiniz haberlerüçüncü sayfa haberleri. İşte burada kadınların da gazeteci olması gibi birsorun ortaya çıkıyor. Üçüncü sayfa haberleri olması ya da olmaması değil şuanda dünyada gazetecilerin kadınların yüzde 30’u ya da 40’ı kadın olarakifade edilebiliyor. Dolayısıyla benim özetle söyleyebileceğim belki sorulargelirse sonradan mutlaka atlamışımdır bir şeyleri daha detaylıkonuşabilirim.

Özellikle kadınların gazetecilerin olması konusunda bence çok ciddiözendirilmesi lazım. Üçüncü sayfaların burada bir itiraf olarakdüşünülebilir, en azından şöyle bir yararı oldu, haberleri o kadar abartıbir şekilde o kadar vurgulayarak yaptılar ki bazen bizim gözdenkaçırabileceğimiz pek çok şeyi de hakikaten bu da böyle okunabiliyormuşdeyip bizi uyandırdıkları da oldu. Ama eğer gazetecilerdeki yanifeministleşirse, femine olursa biraz gazetecilik o zaman bence kadınlarkendi haberlerini yapabilecekler. O yüzden mutlaka herkes kendi yaşadığışeyleri biraz gazetecilik diliyle oraya aktardığı zaman üçüncü sayfahaberlerine bu kadar gerek kalmayacak. Bizim bir iş kadınını temsilen oradagördüğümüz fotoğraf, mutlaka kırmızı rujlu, mini etekli, sarışın vegözlüğünü seksi bir şekilde ısıran bir kadın olmayacak, dolayısıyla benüçüncü sayfa haberlerinin kadınlar açısından en önemli noktasının aslındabütün gazeteye yayılmış olmasıyla ölçülebileceğini düşünüyorum, teşekkürederim.

Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu: Evet yine çok teşekkür ediyorum, son söylediğinize dair bir şey söylemekistiyorum. Özellikle kadın gazeteciler daha çok hem nitelik, hem nicelikolarak artarsa belki de kadına dair haberlere daha duyarlı yaklaşılacağınısöylediniz, ben de aynı şeyi düşünüyorum. Bunun bir canlı örneği de var,Akşam gazetesinin bir dönem Nurcan Akat genel yayın yönetmenliğiniyapmıştı, biliyorsunuz, Serdar Turgut gelene kadarki dönemde, o zaman ciddianlamda kadınlara dair haberleri bir eleme süzgeç mekanizmasından geçirip,hani o aşağılayıcı bir şekilde kadının haberlerde yer verilmeyişine çokitina etmişti. Ne yazık ki kadınlar da işten içeri girdiklerindeerkeksileşiyor, onlar da her ne kadar direnç göstermeye çalışsalar bile nedenli başarılı olabiliyorlar orada bir takım şüpheler var

Tabii burada bir şeye yine değinmeden geçemeyeceğim Basın Konseyi diyoruzBasın Konseyi bir kuruluş dünyadaki uygulamalarında çok nadir görüyorsunuz,bir gazetenin Aydın Doğan grubuna bağlı bir gazetenin aynı baş yazarınınköşe yazarının zamanda Basın Konseyi başkanı olması, şikayetlerideğerlendirirken ne denli objektif olabiliyor bu konsey. Kadına dair vekadın bir gazeteciye dair, hatırlarsınız SKY Türk muhabiri bir kadın vardıve g-string modasına uygun bir şekilde giyinmişti. Rusya Federasyon’undanyetkiliyle röportaj yaparken, Hürriyet gazetesi bir biçimde görüntüleyiphaberi büyük puntolarla ve fotoğraflarla uygunsuz bir şekilde verdiler.Şikayet edildiğinde basın konseyinin "İş başındayken giydiği iç çamaşırınadikkat etmesi" yönündeki şikayet değerlendirmesi çok ilginçti.

Burcu Şimşek:

51

Hacettepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi. İş kaybının bu kadar fazlaolduğu, örgütlenmenin mümkün kılınmadığı bir sektörde kadınların egemensöyleme yani erkek egemen söyleme dayanarak işlerini kaybetmemek adına bunuyaptıklarını, batıda yapılan çalışmalarda medya sektöründeki kadınistihdamının bizi bir yere götürmediği cam tavanlardan söz ediyoruz.Kadınlar yönetim kademesinde yer almıyorlar, kadınlar karar alıcı değiller,böyle olduğu zaman da siz sadece mevcut olan sisteme ayak uydurarak aslındacinsiyetsizleşiyorsunuz, ikinci nokta bununla çok bağlantılı olarakkadınların kendi dillerini buraya taşımaları mümkün değil, bu cam tavanlarçok dikkat etmek gereken bir şey eğer bir değişimden söz ediliyorsa.

Prof. Dr. Özden Cankaya: Tüm konuşmacılara teşekkür ediyoruz, katkılarından ötürü, çok açıkörnekleri ve özellikle uygulamada bulunan gazeteci arkadaşlarımızın bütünaçıklığıyla verdikleri örnekleri dinledik. Burada tabii ki kadıngazetecilerin sayısının artması, ya da kadın duyarlılığının gelmesi,kadınların yönetici olarak gazetede bulunmaları herkesi belki deçağdaşlaşma açısından, ya da kadın istihdamı açısından memnun eder amaüçüncü sayfa haberlerine çok etkisi olacağını düşünmüyorum. Bu yapısal birsorun, medyanın yapısal sorunları çözülmeden üçüncü sayfa içeriklerinindeğişeceğini düşünmü-yorum. Burak Ersemiz verdiği örneklerde bunu çok açıkve seçik olarak belirtti, o da bir iletişimci olarak, biz işin kuramyanıyla ilgileniyoruz, ama o uygulamacı olarak bizim söyleyeceklerimizi çoknet ve öz bir biçimde ifade etti, yaptığı haberlerin altına belki de dahadoğrusu onun gönderdiği bilgiler üzerine yapılan haberlere imzasını atmakistemiyor ve imzasını atmak istediği haberler yüzünden işsiz kalıyor.Gazetelerdeki çalışanların örgütlenme, sendika sorunları çözümlenmedikçe,medyanın mülkiyet yapısında bir değişiklik olmadıkça mutlaka yoksullar,kadınlar, çocuklar hem sınıfsal açıdan hem medya, cinsiyet açısından üçüncüsayfayı reyting ve tiraj alma açısından ister televizyonlarda olsun isteryazılı basında olsun içeriğini bir şekilde dolduracaktır hem de artan birbiçimde çünkü insanları ve onların trajedilerini onların yaşadıklarıolayları metalaştırmaktadır, bunun üzerinden para kazanmaktadır. Televizyonprogramlarında daha çok izleyici, daha çok gazetede de her çıplak vücutveya her parçalanmış gövde, akan kan tirajı arttırmaktadır. Bu nedenlebütün iletişimcilerin, ister uygulamacı ister kuramsal açıdan meseleyebakan kişiler olarak medyanın yapısını değiştirme yolunda kuramsal veuygulama çalışmalarına büyük bir hız vermeleri gerekmektedir. BuTürkiye’nin tüm sorunları açısından çok önemli bir problemdir ve bununacilen en baş maddesi olarak tutulması gerekmektedir. Medyanın yapısı böylesürdükçe bizde üçüncü sayfa toplantılarını yapmaya devam edeceğiz işsizgazetecilerin sorunları artacak, 3 sayfa haberleri artık giderek daha dainsanların onurunu zedeleyen bir üslupla sürecektir. Teşekkür ederim.

Ar. Gör. Ceren Sözeri: Merhaba, Ceren Sözeri, İletişim Fakültesinde araştırma görevlisiyim,Gülnur’un söylediğine bir katkı yapmak istiyorum, aynı zamanda farklı birşey söylemek adına. Bahsettiğin kadın gazetecilerin artması veya onuniçerisinde örgütlenmesi aslında halihazırda var olan bence bunu biraz da şuan geldiğimiz konumunda besleyen bir şeye de dönüşebiliyor, Hürriyetinbaşında bakarsak Vuslat Doğan Sabancı var ve kendi içlerinde de kadın

52

haberlerini izleyen bir grup var, bunun başını zamanında Emel Armutçuçekiyordu, en son tasfiyeyle birlikte onu da işten çıkardılar ama sürekliHürriyet’te yayınlanan kadın haberlerini izleyen, bunlar hakkında kendiiçlerinde çalışmalar yapan bir ekipti ve benim çalıştığım o dönemde N.Ç.olayı yetiştirme yurdundaki defalarca tecavüze uğrayan haberi, bu ekibinbaşında olan Emel Armutçu –en büyük aktivist olan Emel Armutçu– tarafındançıkmıştı, çok eleştiri aldı, en büyük savunmaları şuydu. Bunu biz toplumdane kadar infial yaratacak bir şekilde verirsek bununla ilgili toplumu ancakbu şekilde düzeltebiliriz, herkes o kadar dehşete kapılacak ki buhaberlerle, ondan sonra yurtlar daha sıkı denetlenecek vs. Bunların önünegeçilecek. Yani haberleri yaparken elbette ki Burak Beyin söylediği gibibir bakıma çaresizlik veya işte kendisinin müdahale edemediği editoryalşeyler var. Ama o bilinç ya da tartışılması gereken bir bilinç midiryükseltilmesi gereken bir bilinç midir bilemiyorum ama yani bunun bu kadarinfial yaratacak şekilde vermek veya bir tecavüzü veya bir öldürülmeyi bircinayeti bu kadar dehşet verici anlatarak da toplumu eğitmeye çalışmak gibibir şeye de sürükleyebiliyor. Bu da kadınlar açısından tartışılan bir durumbenim gözlemlediğim.

Gülnur Elçik: Bu parantezi özellikle açmak istemiyorum, sadece basın sektöründe değilhemen her sektörde muktedir olmaya başladığınız zaman bizim kadınlıkdeneyimlerimizi paylaşmamız gerektiğidir. Zaten çoğu zaman toplumsalcinsiyet dediğimiz şeyin kadınlar da taşıyıcısı olabilir. Yani şimdi bakınmesela en son anayasa komisyonunda görüşme yapılırken aile kavramıbellidir, birlikte yaşayan kadınlar o kapsama alınmasın diyen de NimetÇubukçu’ydu. Emel Armutçu örneğinde dahi her ne kadar tek örnek olsa dakonuşmak pek şey olmayabilir, ama onu şöyle özetleyelim, o haberleryapıldıktan sonra oldukça tepki aldıktan sonra ve konuşma fırsatı bulduktansonra Emel Armutçu da onları değiştirme yönünde en azından bir iradesergileyebildi. Bir de şu açıdan bakalım, yani feminizm veya kadınstatüsünü güçlendirici nitelikte haberler yapanlar kadınlar oluyor sadece.Çevremizde pek çok duyarlı erkek olabilir, ben öyle erkeklerin çevremdeolduğunu biliyorum çok mutluyum da bu yüzden ama pek çok erkek bu tür birataerkil sistemin sağlamış olduğu avantajlardan bir kadın için vazgeçer,dolayısıyla yani gazeteci olduğunuzda da aynı şey geçerli, biraz erkek gibidavranmak zorunda kalıyorsunuz. Bu yüzden bence kişiler üzerinden birdeğerlendirme yapmaktansa kim bilir ben kaç kere yaptım bunu bilmiyorum,çünkü o kadar içimize sinmiş bir rolü devşiriyoruz ki muhtemelenyapmışızdır, benim burada temennim hakikaten kadın olma deneyimlerinipaylaşarak ayrı bir yol açmamız. Çünkü çoğu zaman ben kadın olacağız ya daerkekliğin bu baskısına karşı çıkacağız diye çok daha zulmeden yeni birkadın modeli yarattığımızı da düşünüyorum, bu da benim bir feminizmeleştirimdir. Çoğu zaman çok daha baskın, çok daha karşısındakinin sözüneimkan tanımayan, basında da muhtemelen böyledir, ama biz şu anda kadıngazetecilerle konuştuğumuz zaman erkeklerden çok daha farklı sorunlaryaşıyorlar. Yani siz belki doğrudan şiddet, sözlü şiddet değil de doğrudanfiziksel bir şiddeti şu anda eğitim düzeyi daha düşük, gelir olarak düşükbir ekonomik sınıfa bağlı kesimde daha yaygın görebilirsiniz ama basındaböyle değil.

53

Bir de ben dağınıklığımdan unuttum, özellikle söylemek istiyorum bunu,homoseksüelliğe ilişkin olarak yapılan haberler de kadını dolaylı olarakaşağılamaya yönelik haberlerdir. Çünkü feminizmin işaret ettiği toplumsalcinsiyet kavramı heteroseksüellik bir erkeklik ölçütünden ortaya çıkar.Yani bugün Condelliza Rice’ın geçtiğimiz günlerde okumuşsunuzdur, şuhaberle yani kim gay kim değil başlığıyla verilmesi burada gay kelimesi deçok önemli çünkü homoseksüellik içinde de önce erkekten yola çıkarakyayılan bir özgürlük yönelimi var, bu içerikle verilmesi de aynı şekildeokunabilir. Hillary Clinton başkanlığa oynadığında yine onun içinhomoseksüellik dikkatinizi çekiyorum, tırnak içinde bir suçlama olarakverildi, dolayısıyla bunlarda aslında dolaylı yollardan kadını suçlamayayönelik olarak kullanılan yöntemler.

Burak Ersemiz: Ben de kısa bir şey ekleyeceğim, şimdi tabii iş zor, bayan gazetecininartması durumunda aslında durum zor değişir. Gazetecilik aslında, ayrı bircinsiyet, ayrı bir dil, arı bir ırktır. Yaşadığımız olaylardan şunu dabiliyoruz ki, gazete ve televizyonların yönetimleri hiçbir zaman demokratikdeğildir, Mustafa Abi katılır mısın, şunu da biliyoruz ki gazetecilerinyönetimleri faşizm kokar, bir yönetici vardır o ne derse o olur, bir bayandoktora bir röportaja giderken genel yayın yönetmeniz ordan hişt doktorgüzel mi der, abi işte biraz esmer, sarışın yok muydu? Böyle bir yapılanmavar şu anda, her zaman olur, bir çocuk çekersiniz, niye sarışın mavi gözlüdeğil derler, sokakta röportaj, sarışın mavi gözlüleri seç, Yani hakikatenShow’da da Kanal D’de Star’da da Atv’de dikkat edin bu ülkenin yüzde 70’ikumral, esmer, ama sarışın mavi gözlü benim gibi adamları görürsünüz,muhacir olanları belki ama gerçekten işimiz zor. Çünkü ilk başta söylediğimgibi zor, gazeteci olduktan sonra insan çok etkileniyor mu, ayrı bir havamı değişiyor. Ama tabii sonuçta gazete yöneticilerini biraz belki de düzenesokmak, biraz onları etkilemek kaba anlamda yontmak lazım biz erkekleribelki de hani kadınların çoğalması güzel ama kadınlar çoğalırken bizleri debiraz belki şekle sokarlar. Ben de arkadaşımızın söylediğine de bir ekyapacağım, tecavüz olayından bahsettiniz, ben 21 yıldır bu işi yapıyorum,savaş muhabirliği de yaptım, bir sürü yere gittim, polis adliyemuhabirliği, hastane muhabirliği, DMG muhabirliği, sıkıyönetim muhabirliği,o işte Metris’teki duruşma salonlarına girip çıktık, ben yıllardır izlerim,arşivlere baktığınızda devlet kütüphanesine gidip ya da bir gazeteyegirerseniz bakın, bir tecavüz olayı olur, eğer bunu büyük verilirse birhafta sonra bir tane daha olur, 5 gün sonra bir tane daha olur. Bu türolayları, bazı haberleri çok büyük verdiğiniz vakit çocuğa tecavüzü verin,bir hafta sonra, iki hafta sonra ya 4, 5 olay daha vardır gidip arşivlerebakın. Aynı şekilde köprüdeki bir intihar olayı verdiğiniz zaman artar, birde böyle bir etkilenme var, cahil halkın vatandaşın üzerinde ben tabii bunuaçıklayamam ama benim izlenimlerim bu, ben bu tür olayları biraz dahafotoğrafsız, daha küçük daha belki de köşe yazarlarının yer vermesi gerekenadli vakalar diye düşünüyorum. Ama son söz olarak müsaade ederseniz bir şeysöyleyeceğim. Basının şu anki durumunu gözler önüne sermek adına, ben uzunyıllardır, 19 yıldır sarı basın kartı taşıyorum, çok küçük yaşta aldım,otobüse binerdim böyle, basın kartını gösterirdim şoföre benden çok dahayaşlı bir büyüğümüz amcamız, dedemiz ya evladım siz daha yorgunsunuz, yaşlıbir adam bana yer vermek isterdi, eğer başka yer yoksa. Şimdi akbilim var,

54

basın kartımı göstermiyorum, biz biraz da insan sarrafıyız ne yazık ki bubasın kartını binerken gösterecek cesaretim yok, basının şu anki durumu,buna da neden bizleriz, çok teşekkür ederiz.

Ar. Gör. İdil Engindeniz Şahan: Özellikle Burak Bey’e sormak istiyorum. Galatasaray Üniversitesi’nden,İletişim Fakültesi’nden İdil Engindeniz. Şimdi sistemin değişmesi gerektiğikonusunda hepimiz hem fikiriz sendikanın daha güçlü olması gerektiği,meslek örgütlerinin daha güçlü olması gerektiğinde hepimiz hem fikiriz. Amavar olan sistem içinde ben gazetecinin sahip olduğu yeri biraz daha sizdenöğrenmek istiyorum, çünkü mesela bu sabah ki sunumlarda da karşılaştığımızörnekler. Mesela işte travestilerin yaptığı bir eylemde "travestiler yatmaeylemi" yaptı, şimdi bu hakikaten editör tarafından ya da gazete yönetimitarafından gazetecinin politikası tarafından Hürriyette çıkan bir haber.Hürriyet bir Posta değil mesela, onun için ayrı bir gazetesi var, hani daharenkli haberler için daha renkli tabirler için. Bu nasıl bir cehaletinürünüdür onu bilemiyorum. Bir editörün Milliyet’in Pazar ekinde bundanneredeyse 10 sene önce Sevtap Çapan’ın bir filmiyle ilgili olarak yaptığıröportajda Sevtap Çapan bundan sonraki bir sevişme sahnesi olan filmiyleilgili diyor ki: "Bundan sonra da yine böyle teklifler gelirse, uygungörürsem, senaryo hoşuma giderse yine böyle sahnelerde oynarım". Başlık,"Tersi olmazsa sevişirim" yani şimdi bunlar Milliyet’in Pazar ekinin anasayfasında yayınlanıyor, ilk sayfasında yayınlanmış bir röportaj gazetenintirajını bir anda 5 bin 10 bin arttırması bana mantıklı gelmiyor,dolayısıyla burada gazetecinin hiç mi inisiyatif alma şansı yok bu kadarkötü mü sistem?

Burak Ersemiz: Evet, dediğim gibi faşist bir sistem var bütün gazete ve televizyonyönetimlerinde, tamamen demokrasi dışıdır, yani şimdi ben 2 kereyargılandım, yaptığım haberden dolayı hakkımda dava açıldı, ikisinde de benyaptığım, yazdığım haber yani haber olarak sütunda çıkandan beraat ettim,sayfa sekreterinin ya da yazı işleri müdürünün attığı başlıktan ceza yedimbenimle hiçbir alakası yok, yazı işleri müdürü bir tane başlık atmış,sonuçta editöryal anlamda o başlıkları da atanlar gazete ve televizyonlardabravo denilen insanlardır aslında, vay be nasıl buldum, işte travestileryatma eylemi yaptı o tırnak içindeki yatmayı aa ne güzel travesti tamamenseks anlatan bir başlık, bunu bulan adamda başarılı adam şu an gazetelerdeya da televizyonlarda bunu da söylemek istiyorum. Netice itibariyle muhabiryazısını yazar, bir emek harcar muhabir, gider, bazen tehdit edilir, benyıllarca mafya babası tarafından tehdit edildim, ruhsatsız silahla dolaşmakzorunda kaldım. Birçok gazeteci, sokakta, alandaki insanlar savunmasızdır,zaten sürekli mesela, adliye muhabiri sürekli adliyededir, zaten öyle birşey yazmaz, yazmak istese de yazamaz, çünkü zaten gözönündedir, ErtuğrulÖzkök gibi Fatih Altaylı gibi. Bizim 7, 8 korumamız yok, biz halkıniçindeyiz, zaten haberde halkın içinden çıkartılır, sonuç olarak belkibiraz farklı yere geldim ama hakikaten muhabirler genelde bu türbaşlıklardan dolayı suçsuzdur. Ama yani bu yıllar önce Sabah gazetesi ilkçıktığı yıllarda hatırlar mısınız bilmiyorum, büyüklerimiz hatırlar, birgünün haberi bölümü vardı 1. sayfada. Sabah gazetesi belli bir tirajaulaşana kadar bu günün haberlerine devam ettirdi, o dönem tabii adliyelerde

55

çok rahat çalışırdı gazeteciler bütün duruşmaları çekerdi ve istihbaratşefleri, haber müdürleri her zaman böyle güzel kadınların olduğu boşanmadavalarını isterlerdi. Muhabir gider, Kadıköy adliye muhabirliği de yaptımben, İstanbul adliye muhabirliği de yaptım yanımdaki muhabir Sabah muhabirigidiyor genç bir çift çocukları da var, kadın başka bir insanla birlikteolmuş, çok özel bir bilgi. Duruşma salonundan taşmaması gereken ki şu antaşmıyor, bu tür haberleri yapamıyorlar gazeteciler yasaklar var bu daolumlu bir şey. Bunun üzerine gazeteye haberi yolluyor, o günün haberinikim yazıyorsa o tarihlerde Sabah gazetesinin sırf tiraj almak için bu enbaba seks romanını yazan yanında romanlar hiç kalır, çünkü sıradan birboşanma davası bir seks hikayesine dönüşüyordu. Kadının aldatmasını adamhayalinde kuruyor, günün haberini hazırlayan, muhabirin ne suçu var bundaçocuğun ağzını burnunu kırdılar adliye önünde. Dolayısıyla ne yazık ki hiçdemokratik olmayan, aslında demokrasi yayması gereken organlar olan, kamuadına görev yapan gazetelerin işleyiş biçimleri tamemen faşistyönetimlerdir bence.

Yrd. Doç. Dr. Nazlı Aytuna: İletişim Fakültesi öğretim üyesiyim. Ben Burak Bey’e soru sormak istiyorum.Biraz önce çok doğru bir tespitte bulundunuz, hem biraz pratikle teorininde nasıl paralel olabileceğini göstermek için söylüyorum. Biraz öncedediniz ki bazı haberleri takip ederseniz, bunların kendi kendini tekrarettiğini, bu nasıl açıklanır bilemiyorum ama sosyal psikolojide sosyal etkimekanizmalarını anlatırken hep bu örneği veririz, bilimsel olarakkanıtlanmış literatürde de iyi bilinen bir çalışma yaklaşık 15 yıllık birdönemde intihar haberlerini takip eder ve tam sizin dediğiniz gibi bunlarınbelli dönemlerde yani haberler çıktıktan sonra yoğunlaştığını istatistikîolarak kanıtlar, sizin uygulamadan çok doğru bir tespit yaptığınızıgösteriyor çok teşekkür ederim. Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Evet son sorumuz.

Pınar Yurtsever: GSÜ İletişim Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi öğrencisiyim. O zaman hiçbirimizgazeteci olmayalım, çünkü güzel ifadelerle hepimiz söylüyoruz işte, ifadeözgürlüğünün en etkin kullanım biçimi filan diyoruz, ama orada bahsedilenifade benim ifadem değil, benim olmayan bir ifadenin özgürlüğü de benimözgürlüğüm değil gibi bir şey çıkıyor ortaya. Zaten bu konuda bizimüniversitemizde de bir sıkıntı yaşanıyor ve gazeteci olmak istemiyorlar.Kesinlikle çok onurlu bir meslek olduğunu düşünüyorum. Hem dediğinizekonomik koşullar sebebiyle 10 yıllık bir muhabir 900 milyon maaşlaçalışırken öte yandan Ertuğrul Özkök bizzat bildiğim bir şey 600 bindolarlık bir rezidans sahibi olurken insanlara çok cazip gelmemesi çokolağan tabii, bir de işin etik boyutu hoşuma gitmiyor, o zaman gazeteciolmayalım, gazeteci çıkmasın, ne olacak şimdi, ben çok umutsuzluğakapıldım. Mustafa Sağlamer:

56

Her yer aynı.

Pınar Yurtsever: Ama burada daha sinir bozucu bir durum söz konusu galiba ya da ben iletişimöğrencisi olduğum için daha çok üzerime alındım.

Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu: Yanlış düşünüyorsunuz, ülkemiz medyasında kemikleşmiş bir kadro var bir günmedyada kilit noktalara geçtiğinizde sistemi daha düzgün işletebilirsiniz.Yani umutsuz yaşanmaz yoksa her şeyi kapatalım gidelim olur mu hiç?

Ar. Gör. Dr. Gülsün Güvenli: Ahmet Altan’da bir gazeteci çocuğu, şehirli birisi. Ahmet Altan’ın çokiddialı çıkardığı gazetede, 2 kez aldım Taraf gazetesini ve gerçektenirkildim. Neredeyse diğerleri gibi Hürriyet’in Sabah’ın yaptığı veeleştirdiğimiz ince detayları verişi gibi üçüncü sayfa haberlerindekidetaylar 70. yaşında tecavüze uğrayan bir kadının nasıl bakireliğinikaybettiği gibi detaylarla var. Şimdi bunu nereye konumlandıracağız, sizinsöylediğiniz paralelde gidersek.

Mustafa Sağlamer: Siz bireysele iniyorsunuz, 1 lira zaten çok pahalı almayacaksınız.

Ar. Gör. Dr. Gülsün Güvenli: Ben şunu anlamaya çalışıyorum, sizin verdiğiniz örnekte çok iyi oldu, BurakBey somuta indirdi, sabahtan beri ayrımcılık, sosyal ayrımcılık, cinsiyetayrımcılığı konuşuluyor. Sabahtan beri sizleri bekliyorum hakikaten bununmekanizması nasıl gelişiyor diye, siz çok güzel ipuçları verdiniz, yanioradaki Ertuğrul Özkök’ün değişmesiyle de hallolabilecek bir şey mi, çok mukemikleşmiş bir şey bu ve gerçekten tiraj arttırıyor mu böyle bir nesil miyetişti, bu sorulara cevap veremiyorum.

Mustafa Sağlamer: Aziz Nesin’in veya geçenlerde Çetin Altan’ın dediği gibi önce halkın kafasıdeğişecek, bugün Enis Berberoğlu, Milliyet’in başındaki Sedat Ergin meslekarkadaşlarımız, Ragıp Bey’le de Füsun Hanım’la da hep beraber çalıştığımızarkadaşlarımız. Onlar da Ertuğrul Özkök’ün yerine gelince onlar da ErtuğrulÖzkök olacaklar, bu kaçınılmaz. Şimdi kalkıp da Reha Muhtar’a siz neterbiyesizsiniz bir de öbür tarafını düşünün derseniz belki de enterbiyelisi Reha Muhtar. Ben hiçbir patron adına Reha Muhtar’ınAnkara’larda ihale takip ettiğini görmedim, ama çok saygı değerarkadaşlarımız bu hiç önemli değil, Ali, Veli, Ayşe ben kadın erkekayrımına da asla inanmıyorum, öyle bir şey olmaz, her mesleğin kendi şartıvardır, askeriyede nasılsa kadın buradada aynı şekilde. Çünkü Burak’ıntarif ettiği polisin efendim gazından kaçarken erkek olmanın belki avantajıda vardır onları da sınıflandırabilirsiniz, ama önce dediği gibi geçenlerdeo manken kız NTV’de dört hanım program yapıyorlar, Çetin Altan’ın dediğilafı anlamamış, Çetin Altan’da Türk milleti biraz zor anlar demiş. Yani birde bu var, Çetin Altan’da gazeteci, Ahmet Altan da, elbette Ertuğrul Özkök,bence de mükemmel de bir yönetici, onu da bilmek lazım, hiç çalışmadım amaböyle bir müesseseyi bunca yıl gelen her iktidara karşı, çok büyük bir

57

şekilde durmadan geliştirmekte bir başarı, yazısını okumazsınız geçergidersiniz, yani Bekir Coşkun’a arka çıkması bayıldığı için midir yoksagazete okurunun zaten muhaletefe oy veren yüzde 50 küsurun içindekiçoğunluk olduğunu bildiğinden midir. Bu da bir yöneticiliktir, buradangitsin dediği zaman gazete okurunu kaybedeceğini bildiği içindir. Ben aslakişilere indirgemedim, ben sadece Simavi, Nadir Nadi derken, o günün yapısıiçinde karaktere asla inmedim, onların burjuva çocukları bunların köylüçocukları olduklarını söylemeye çalıştım.

Teşekkür ediyorum hepinize…

58