SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YE YERLEŞENLER

61
SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YE YERLEŞENLER Hilmi EREL Ali SAYAR ÖZET: Ereğli, coğrafi konumu sebebiyle ilk çağlardan günümüze sürekli olarak göçler almış bir beldedir. 1500’ lü yıllarda At Çekenler iskân edilmiştir. 17.yüzyıl, Ereğli’ye tekrar Türkmen aşiretlerinin iskânının söz konusu olduğu yıllardır. Bu yüzyılda Bekdikler ve Çayanlar Ereğli’ye getirilerek iskân edilmişlerdir. 1800’lerden itibaren Konya Ereğli’ye Anadolu dışından iskânlar olmuştur. Nogaylar, Karaçay-Balkarlar, Kumuklar, Mısırlılar, Çerkezler, Bulgaristan ve Yunanistan göçmenleri, Arnavutlar, Çeçenler, Kırım Tatarları ve Macarlar iskân edilmiştir. Kafkasya’dan göç ederek gelen her topluluğa yaygın ve yanlış olarak “Çerkez” denilmesi ve kayıtlara da bu şekilde geçmiş olması Türk olanların bile bugün dahi Çerkez olarak nitelendirilmelerine yol açmıştır. Ayrıca Yeniçeri Ocağı dağıtıldıktan sonra bir kısım yeniçeri, sipahi olarak bölgeye yerleştirilmiştir. Konuyla ilgili yayınlardan ve özellikle tezlerden de faydalanılmış, sonrasında sözel anlatıma yer verilmiştir. Anahtar kelimeler: Ereğli, muhacir, göçmen, Kafkas, Kırım, Bulgaristan, Yunanistan, Çerkez GİRİŞ: Ereğli, coğrafi konumu sebebiyle ilk çağlardan günümüze sürekli olarak göçler almış bir beldedir. Torosların eteklerinden çıkan İvriz çayı ile Torosların zirvelerinden doğup iki vadiyi sulayarak ovaya ulaşan Delimahmutlu kollarını bereket verdiği bu topraklar yol güzergâhı olarak bütün Anadolu’yu Güneye, Kilikya kapısı veya Gülek boğazına bağlayan bir yapıya sahiptir. Ereğli’nin ilginç olan yanı tüm Anadolu hatta daha güneydeki uygarlıkların elinde bulunduğu halde tarih boyunca kesin ve net bir açıklığa sahip olmamasıdır. Ereğli’de ilk tarihi bulgular M.Ö. 7. bin’e dayanmasına karşın Neolitik Araştırmacı, yazar, Konya Ereğli Pir Ömer Mahallesi Muhtarı. Araştırmacı, yazar, Tıp Doktoru, Konya Ereğli Devlet Hastanesi.

Transcript of SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YE YERLEŞENLER

SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YEYERLEŞENLER

Hilmi EREL Ali SAYAR

ÖZET:

Ereğli, coğrafi konumu sebebiyle ilk çağlardan günümüze sürekli olarakgöçler almış bir beldedir. 1500’ lü yıllarda At Çekenler iskân edilmiştir.17.yüzyıl, Ereğli’ye tekrar Türkmen aşiretlerinin iskânının söz konusuolduğu yıllardır. Bu yüzyılda Bekdikler ve Çayanlar Ereğli’ye getirilerekiskân edilmişlerdir. 1800’lerden itibaren Konya Ereğli’ye Anadolu dışındaniskânlar olmuştur. Nogaylar, Karaçay-Balkarlar, Kumuklar, Mısırlılar,Çerkezler, Bulgaristan ve Yunanistan göçmenleri, Arnavutlar, Çeçenler,Kırım Tatarları ve Macarlar iskân edilmiştir. Kafkasya’dan göç ederekgelen her topluluğa yaygın ve yanlış olarak “Çerkez” denilmesi ve kayıtlarada bu şekilde geçmiş olması Türk olanların bile bugün dahi Çerkez olaraknitelendirilmelerine yol açmıştır. Ayrıca Yeniçeri Ocağı dağıtıldıktansonra bir kısım yeniçeri, sipahi olarak bölgeye yerleştirilmiştir. Konuylailgili yayınlardan ve özellikle tezlerden de faydalanılmış, sonrasındasözel anlatıma yer verilmiştir. Anahtar kelimeler: Ereğli, muhacir, göçmen, Kafkas, Kırım, Bulgaristan,Yunanistan, Çerkez

GİRİŞ: Ereğli, coğrafi konumu sebebiyle ilk çağlardan günümüze

sürekli olarak göçler almış bir beldedir. Torosların

eteklerinden çıkan İvriz çayı ile Torosların zirvelerinden

doğup iki vadiyi sulayarak ovaya ulaşan Delimahmutlu kollarını

bereket verdiği bu topraklar yol güzergâhı olarak bütün

Anadolu’yu Güneye, Kilikya kapısı veya Gülek boğazına bağlayan

bir yapıya sahiptir. Ereğli’nin ilginç olan yanı tüm Anadolu

hatta daha güneydeki uygarlıkların elinde bulunduğu halde tarih

boyunca kesin ve net bir açıklığa sahip olmamasıdır. Ereğli’de

ilk tarihi bulgular M.Ö. 7. bin’e dayanmasına karşın Neolitik

Araştırmacı, yazar, Konya Ereğli Pir Ömer Mahallesi Muhtarı. Araştırmacı, yazar, Tıp Doktoru, Konya Ereğli Devlet Hastanesi.

çağ, Kalkolitik çağ ve Eski tunç çağları Ereğli’de tam anlamı

ile yaşanmıştır.

Bronz ve Demir devirleri Ereğli’de Hatti-Hitit karışımı bir

toplumla yaşanır. Demir işlenmesi Ereğli’de olup ticaret

kolonileri ile dünyanın birçok yerine dağılmıştır. Bronz

devrinde Ereğli sanatına Asurların büyük etkileri olmuştur.

Asurların Hititlere Mezopotamya ve Kuzey Suriye uygarlık

çizgilerini getirmesi ile Hititler bu bölgede sağlam bir

uygarlık kurmuşlardır. Hititlerin imparatorluk devrinde Ereğli

çevresinde ve merkezde iki önemli noktada siteleri vardır.

Ereğli’ nin ismi Hubişna’ dır, geç Hitit döneminde ise

Tuvanna Krallığı (İvriz) buraya bağlıdır. Ereğli çevresinde

görülen geç Hitit eserleri hem Arami hem Asur etkisindedir.

Ereğli’ yi Firiglerin istila etmesi ile Hititlerin hâkimiyeti

ortadan kalkar. Ancak M.Ö. 110’ lu yıllara kadar Ereğli’ de

Hitit-Arami karışımı bir toplum görmek mümkündür. Ereğli önce

Tabal sonra Qui krallıklarına bağlanmış ve her iki krallıkla

beraber Asur egemenliğini yaşamıştır.

M.Ö. 677 yıllarında Kimmer akınlarının Firigler üzerine

çevrilmesi ile başlayan Kimmer- İskit savaşı Hubişna’ da

( Ereğli ) yapılmıştır. M.Ö. 612 yıllarında Yunan kolonileri,

M.Ö. 540’ ta Pers egemenliğine M.Ö. 330’ da da Büyük İskender’

in eline geçer. Böylece Ereğli’ de Helenistik çağ başlar. M.Ö.

200’ de Selevkosların, M.Ö. 30 yıllarında Roma İmparatorluğu

sınırlarında kalan Kibistra ( Ereğli ) daha sonra Batı Roma ya

tabii olarak müstahkem bir şehir inşa ettiren İmparator

Heraglius’ un adı ile anılmaya başlanmıştır.

Bizans çağında da tüm Anadolu gibi Ereğli’ de de iki büyük

dinin çatışmaları yaşanır. Emeviler Tuvanna ve Heragliya’yı

yani bugünkü Ereğli’ yi ele geçirmişler, 707 yılında başlayan

bir kuşatma ile de 713 yılında hem tüm Tuvana hem de Heragliya,

I. Velid bin Abdülmelik tarafından alınmıştır. 806 yılında

Abbasiler bu iki merkezi yeniden almayı başarmışlardır.

812 yılında Bizans Abbasi savaşını yaşayan Herakleia bu

dönemle beraber artık Bizans- Arap tampon bölgesi olur. 1073

yılında Türklerin eline geçmesine rağmen I. ve II. Haçlı

seferlerinde tahrip edilen Herakleia’ yı 1205 yılında Ermeni

hâkimiyetinde görürüz. 1217 yılında Selçuklulara bağlanan

Herakleia 1291 yılında Keyhatu tarafından yağmalanır.

1256 yılında Karamanoğulları Beyliğinin başkenti olur. 1398

yılında il kez Osmanlı egemenliğine giren şehir 1256 - 1468

döneminde Karamanoğulları Beyliğine bağlıdır. 1468 yılında

Fatih Sultan Mehmet Herakleia’ yı Osmanlı topraklarına katmayı

başarır, 1471 yılında ise Rum Mehmet Paşa Herakleia kalesini

yıktırır ve halkını İstanbul’ a sürer. İstanbul’ a götürülen

halk İstanbul Şehremini’ deki Ereğli semtine, Marmara Ereğli’

sine ve Selanik’ e yerleştirilir. 17. yüzyılın ünlü Osmanlı

tarihçisi Müneccimbaşı Ahmed Dede (1631, Selanik - 1702, Mekke)

Selanik doğumlu olmasına rağmen Şevket SÜREYYA’ nın Sicilli

Osmani’ sinde Konya Ereğli’ li olarak geçer. Babası Lütfullah

Efendi Karaman Eyaletine bağlı Ereğli kasabasından Selanik'e

yerleşmiştir. 1482 yılında Cem Sultanın kaçış yolu, 1468 de

Hadım Ahmet Paşanın sefer yoludur. 1553 yılında Kanuni Sultan

Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın boğdurulmasına şahitlik

etmiştir. Osmanlı tarihini değiştiren bu olayda Kanuni’ nin ve

Şehzade Mustafa’ nın otağlarının kurulduğu yer Akhüyük ve

Çiller köyleri arasında olup bugün bile halk tarafından Büyük

Çadır Yeri-Küçük Çadır Yeri olarak gösterilmektedir.

Ereğli halkı İstanbul’ a götürüldükten sonra çok sayıda

Türkmen oymağı, Varsaklar ve özellikle Atçekenler Karacadağ

yöresine yerleştirildi.

17.yüzyılda Ereğli’ ye tekrar Türkmen aşiretlerinin

iskânının söz konusu olduğu yıllardır. Bu yüzyılda Bekdikler ve

Çayanlar Ereğli’ye getirilerek iskân edilmişlerdir.

Dulkadiroğullarından olan Bekdik Türkmenleri Ereğli ile

Karapınar arasındaki Hortu Hanına, Bozulus Türkmenlerinden olan

Çayan Türkmenleri de Çavuşlu (Kuzoluk) Hanına derbentci olarak

yerleştirildi. Bekdikler’ in Kara Bekdik oymağı ilk kez 1635

yılında iskân edilmiş ancak konar-göçer olan Karalar Aksaray

yönüne dağılmışlar, 1723 yılında tüm Bekdik oymakları, 1500’ lü

yıllarda Kırşehir Kaman’ a yerleştirilenler dâhil, Hortu’ ya

yeniden yerleştirilmiştir. Aynı yıllarda Bekdikler’ den bir kol

Nevşehir’ e, Kara Bekdikler’ den bir kısmı Kayseri İncesu’ ya

yerleştirilmiştir.

Ayrıca 18. yüzyılda Çapanoğullarının, 19. yüzyılda

Kavalalı İbrahim Paşanın istilasına uğramıştır

Osmanlının ordu yapılanması, Ereğli’ye göçün bir diğer

sebebidir. Selçuklu Türkmenlerinden bir grup Selçuklu ordusuna

at yetiştirdikleri için Atçekenler olarak adlandırılmışlardır.

Yerleşimleri ağırlıklı olarak Eskil ( Eski il ), Ereğli,

Karaman, Emirgazi, Aksaray, Akşehir coğrafyasında olan bu

Türkler Atçekenler olarak adlandırılmaktadır.

Sipahiler: 1826’ da Yeniçeri ocağı lağvedilince dağıtılan

yeniçerilerden bir kısmı sipahi ocağı olarak Gölören ve

Kızılgedik köylerine yerleştirilmişlerdir. Bunlardan Gölören

kasabasına yerleştirilenlerin soyadları Aydın, Kızılgedik

köyüne yerleştirilenlerin soyadları ise umumiyetle Tuncay’ dır.

Gölören’ dekilerin lakapları Kocabey, Kızılgedik’ dekilerin

lakapları Köseler’ dir.

19.yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyıl başlarındaki göçlerde

kesin olarak bir etnik yapı adlandırması olmaksızın genel

sınıflandırma vardır. İncelediğimiz zaman Türkiye topraklarına

1939–1940 öncesi gelenlere muhacir denilmiştir. Göçmen kelimesi

1939–1940 sonrası gelenler için söz konusudur ve hatta resmi

sınıflandırmada bu ad Balkan göçmenleri için kullanılırken

Kafkas göçmenleri de bu şekilde anılmıştır.

Balkan savaşıyla birlikte Sırbistan, Hırvatistan,

Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya’ dan gelenlerin

tamamı bir bütün olarak muhacir olarak anılmışlardır. Cumhuriyet

ile birlikte sürekli bir göçmen akımı olmuştur. Balkanlardan

1877-1878, 1923-1949 tarihleri arasında 900.000 - 1.000.000

kişi ve 1950-1958 arasında 286.430 kişi gelmiş ve 1950-1951

yılları arasındaki dönemde 154.393 kişi Bulgaristan’ dan

Türkiye’ ye sürgün edilmiştir.

Bunlarla birlikte batı Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde

yeni yerleşim yerleri tahsis edilmiş olup ve buralara

yerleştirilmişlerdir. Bölgelerde asimilasyon uygulanmamıştır.

Muhacirlerin hepsine genel isimler kullanılmıştır. Örneğin;

Çerkezler, yarı Çerkezler (Abhazlar, Ubuhlar, Çeçenler,

Dahistanlılar, İnguşlar, Karaçay, Oset, Leski) şeklinlde

adlandırılmışlardır.

1923 Lozan antlaşmasında yer alan nüfus mübadelesinde ilk

olarak dine bakılmıştır. Neticede yanlış sonuçlar hukuk’u vuku

bulmuştur. Protestan ve Katolikler ayrılma hakkını kullanmazken

Ortodokslar Yunanistan’a gönderilmiştir. Bunların en iyi örneği

Ortodoks Araplar’ ın Türkiye’den Yunanistan’a gönderilmiş

olmasıdır. Müslüman Arnavutlar, Yugoslavlar, Romenler ve

Yunanlar kitlesel olarak sınır dışı edilmişlerdir. Bu değişimde

Hıristiyan Türkler’ in Yunanistan’ a, Müslüman Yunanlıların

Türkiye’ ye gönderilmeleri söz konusudur.1

Nogay Tatarları

Nogaylar: Kazak ve Karakalpak Türkçesine yakın bir dil

konuşan bu topluluklar XVIII. yüzyıldan sonra Kafkasya

bölgesine yerleştirilmişlerdir. Dağıstan’ da Hazar Denizi' ne

doğru uzanan düzlükte ve daha kuzeyde step görünümü alan

bozkırlarda Türk asıllı kabilelerle (Kumuklar, Azeriler,

Türkmenler) karışık olarak yaşarlar.2

Anlatıcımızın ifadelerine göre Ak ve Kara Nogay adlı iki

alt gruba ayrılmışlardır. İkinci dünya savaşı sırasında gelerek

Kırım Türkleri’ nin içlerine yerleşmişlerdir. Osmaniye’ ye

( Ayrancı ) yerleşen Kırım Tatarlarından çok sonra Ereğli’ ye

gelmişlerdir. Bölgemiz Nogay Tatarları Cemboyluklar

(Canbuluklar) ve Cedsanlar ( Yedi Sanlar) olmak üzere iki

1 ANDREWS P.Andrews, Türkiye de Etnik Guruplar, Akyüz Kitabevi, Cihangir-İst. 1992, s.116-118-120-121-169.2 Konya Ereğli Kafkas Araştırma Derneği binasında Nisan 2010’ da yapılan konuşma.

aşirettir. İkinci dünya savaşında bu aşiretlerden bir grup da

Almanya’ ya göç etmişlerdir.

Balkarlar- Karaçaylar

Yusuf KARACA’ nın yüksek lisans tezinden3 Kafkasya’dan

göçler ve Karaçay-Balkar Türklerinin göçünü görelim ve Ereğli

iskânından bahsedelim.

<KAFKASYA’DAN ANADOLU’YA GÖÇLER

IX. yüzyılın ikinci yarısından başlayıp 1920 yılının

baslarına kadar devam eden Kafkasya’dan Osmanlı Devleti

topraklarına göç olayından Karaçay-Malkar Türkleri de dini,

ekonomik, siyasi ve toplumsal tabakalaşma gibi etkenlerden

dolayı göç etmek durumunda kalmışlardır.

Kafkasya’da, Elbruz Dağının (Mingi Tav) doğu ve batısındaki

yüksek dağlık vadilerde yasayan Karaçay Malkar Türkleri, tarih

boyunca bölgede hakimiyet kuran Kimmer, Saka(İskit), Hun-Bulgar

ve Kıpçak Türklerinin binlerce yıl süren etnik bütünleşmesinden

süzülerek ortaya çıkmış bir Türk boyudur.4 XV. yüzyıl

sonlarına doğru Karaçaylılar ve Malkarlılar olmak üzere ikiye

ayrılmışlar ancak halk dil, din, kültür, gelenek, görenek ve

örf olarak ortak özelliklerini korumuşlardır.5

3 Yusuf KARACA, Karaçay Türkleri’nde Dini Hayat Başhüyük Kasabası Örneği, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri A.B.D., Din Sosyolojisi B.D., Van 2006, s. 7-22.4 Adilhan Appa, “Karaçay- Balkar Türklerinin Kökeni”, Türkler, c. 2, Yeni Türkiye Yay., Ank. 2002, s.572.5 İsmail M. Mızıulu, Eski Dönemlerden İtibaren Rusya’ya Bağlanıncaya Kadar Karaçay Malkar Halkının Tarihi, Çev.: Ali Sıdakulu, Nalçik 1994, s. 9. www.karachaymalkar.net

Karaçay Malkarlılar, XV. yüzyılda Kabartay Çerkezlerinin

baskısı sonucunda ikiye ayrılmışlardır. Karaçay adı ancak bu

tarihten sonra Kafkasya’da görülmektedir. Elbruz dağının

doğusunda Başhan vadisinde yasayan dağlıların bir kısmı

Kabartaylıların baskısı ve topraklarını genişletme arzusuyla

Elbruz Dağının batısındaki vadilere göç etmişlerdir. Türk

geleneğine uyarak yeni yurtlarına beyleri Karça’nın adını

vermişler. Karça adı zamanla değişerek Karaçay seklini

almıştır.6 Elbruz dağının doğusundaki dağlık arazi Malkar

bölgesini, batısındaki dağlık arazi ise Karaçay bölgesini

oluşturmaktadır. Malkarlılar için aynı zamanda “Balkar”

kelimesi de kullanılmakta ancak bu kavram daha çok Rus

kaynaklarında siyasi amaçla kullanıldığı ifade edilmektedir.7

Karaçaylılar ve Malkarlılar birbirinden farklı dile,

kültüre, tarihe ve geleneğe sahip iki ayrı Türk boyu değil,

tersine aynı dil, kültür ve tarihi paylasan bir Türk

halkıdır18. Elbruz Dağının bir ucunda Karaçaylılar, diğer

yamacında Malkarlılar yasarlar. Bu coğrafi konumun dışında

aralarında hiçbir farklılık yoktur.

Kafkasya’dan göç ederek gelen her topluluğa yaygın ve yanlış

olarak “Çerkez” denilmesi ve kayıtlara da bu şekilde geçmiş

olması dolayısı ile Osmanlı topraklarına göç ederek gelen

Karaçay-Malkarlı nüfusunu tespit etmek mümkün olmamıştır.8

Ruslar diğer Kafkasyalılar gibi Karaçaylılar’ ın da Osmanlı

topraklarına göç etmelerini istiyorlardı. Buna şiddetle karsı

6 Ufuk Tavkul, “Karaçay Malkarlıların Kökeni Üzerine Düşünceler”, s. 136-137.7 Ufuk Tavkul, “Karaçay Malkarlıların Etnik ve Sosyal Yapısı”, s. 46.8 Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, T.D.V. Yay., Ank. 1991,s.122.

koyan Karaçaylılar 1873 yılında tekrar ayaklandılar ve bu isyan

güçlükle bastırıldı. Bir taraftan Rus baskısı altında zor

günler geçiren Karaçay Türkleri, bir taraftan da kendi sosyal

yapısından kaynaklanan iç çatışmalarla kaynıyordu. Feodal

sistemin hüküm sürdüğü Karaçay’da Rus yanlısı olan bazı prens

ve asilzade aileler Karaçay topraklarının büyük çoğunluğunu ele

geçirmişlerdi. Sosyal yapıdaki bu çatışmadan rahatsız olan bazı

zengin aileler ve artık kaybedecek hiçbir şeyleri kalmayan

topraksız köylüler 1885 yılında Osmanlı topraklarına göç

ettiler.9

1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonrası ile 1905 yılları

arasında Karaçay göçleri en yoğun dönemini yaşamıştır.

Anadolu’ya iskân edilen Karaçay köylerinin yanında Suriye,

Filistin ve Ürdün’ de de Karaçay yerleşim yerleri

bulunmaktadır.

Eskiden var olan veya büyük şehir konumundaki yerleşim

yerlerine bütün ısrarlara rağmen ikâmet etmeyen, geldikleri

yerlerde yeni yerleşim merkezleri oluşturan Karaçay Türkleri

bir asırdır Kafkasya’dan getirmiş oldukları kendi gelenek

görenek, örf ve adetlerini günümüze kadar sürdürebilmişler,

çevrelerindeki hâkim kültüre karsı açık olmakla birlikte her

zaman mesafeli ve kontrollü durmaya özen göstermişlerdir.

Göçün Siyasi Sebebi

Kafkaslar’ dan Osmanlı topraklarına göç, 1850’li yılların

ilk yarısında bazı Kafkasya’lı ailelerin gönüllü olarak Osmanlı

topraklarına göçleriyle başlayıp Kırım Savası sırasında mecburi9 Ufuk Tavkul, Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür, s. 41.

bir hareket haline gelen göç olayı, 1862-1865, 1877-1878, 1890-

1908 yılları arasında yoğunlaşarak 1920’li yıllara kadar devam

etmiştir.

Kafkaslar’dan yola çıkan göç kafilelerinin hareketlenme

zamanları Osmanlı-Rus ilişkilerindeki değişiklikleri yakından

takip etmiştir.

1783 yılında İmam Mansur hareketi ile başlayan Kafkasya

Müridizmi Kuzeydoğu Kafkasya’ daki bütün Müslüman toplulukların

Ortak kimliğinin teşekkülünde büyük bir rol oynamış ve bütün

Kafkasyalıları bu kimlik etrafında birleştirerek harekete

geçirmeği başarmıştır.10 1783 yılında Ruslar Kırım’ı

Osmanlılardan aldıktan sonra Kafkasya’daki Kuban Irmağı

Osmanlılar ile Ruslar arasında sınır olarak kabul edilmiş.

Kuban ırmağının her iki tarafında da toprağı bulunan

Karaçaylılar için zor günler böylece başlamıştır. Kabardey

Çerkezlerinin Karaçay üzerindeki baskısının artması ve Rusların

da Kabardey’i desteklemesi Karaçaylıları Osmanlılara

yaklaştırmıştır. Karaçay Bölgesinin Osmanlılar açısından

stratejik bir önemi vardır. Doğu Kafkasya’ya giden bütün yollar

Karaçay bölgesinden geçmektedir.11 Rusya, siyasi ve ekonomik

çıkarları açısından asla vazgeçmeyeceği bir bölge olan

Kafkaslardaki hâkimiyetini, sürekli isyanlar çıkmasına rağmen

bırakmak istememiştir. Rus idaresi altına hiçbir zaman girmek

istemeyen Karaçay Türkleri ise 1822, 1835-1837, 1845-1846 ve

1853-1855 yılları arasında Ruslara karsı isyan girişimleri

olmuştur. Bu isyanlar Ruslar tarafından kanlı bir şekilde10 Hayati Bice, a.g.e., s. 46.11 TAVKUL, Ufuk, “Karaçay Malkarlıların Etnik ve Sosyal Yapısı”, KaraçayBalkarlar, Der. Ufuk Tavkul, Yaşar Kalafat, Karam Yay., Ank. 2003.

bastırılmış, 1860 yılından itibaren ise özel bir idari sistem

kurarak Karaçay-Malkar halkını ikiye bölmüş, Karaçaylılar’ ı

Kuban, Malkarlılar’ ı da Terek eyaletine bağlamıştır. Bunların

yanında da Karaçay Bölgesine yerleştirilen Rus aileleri ile

bölgeyi Ruslaştırma politikaları devam etmekteydi.

1864 yılında Dağıstan ve Çeçenler’ den sonra Çerkesler’ in

de Ruslara yenilmesiyle Kafkasya Rusya’nın eline geçti. Ruslar

da her Kafkas kabilesi için özel bir idari sistem kurdular.

Ruslar diğer Kafkas kabileleri gibi Karaçaylıların da Osmanlı

topraklarına göç etmelerini istiyorlardı.12

Göçün Dini Sebebi

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Müslüman olan Karaçay

Türkleri’ nin göç nedenlerinin en önemlisi dinlerini yasamakta

çektikleri sıkıntılar ve ileride yaşanma ihtimali çok yüksek

görünen kaygılardır. Göçe “Hicret” niteliğini kazandıran sebep

de bu kaygılar ve sorunlardır.

1900’lü yılların basında hac farizasını yerine getirmek için

üç Karaçay büyüğü olarak bilinen Basçı Hacı, Bolurlanı İshak ve

Golalanı Hacı Mekke ve Medine’ye giderler. Hac dönüsü Osmanlı

Devleti’nin Sam vilayetine, daha önce Kafkasya dağlarından göç

ederek gelen Karaçaylıları ziyaret etmek amacıyla uğrarlar.

Yapılan görüşmelerden sonra Şam vilayetine göç etmeye karar

verirler. Karaçay bölgesine dönen hacılar, bu düşüncelerinin

halk arasında yayılması ve kabul görmesi için, Şam vilayetinin

güzelliği, Mekke ve Medine’ ye olan yakınlığı övülürken yakın

gelecekte şimdiki yaşadıkları yerlerde Rusların büyük zulümler

12 Ufuk Tavkul, a.g.e., s. 41.

yapacakları hatta Kuban Irmağı’ nın domuz kanı olarak

akacağını, dinin korunması için İslam toprakları içerisinde yer

alan ve kutsal topraklara çok yakın olan Şam vilayetine en kısa

sürede hicret edilmesi gerektiğini anlatırlar.

Ramazan Efendi (Kurgaklanı Ramazan Kalebek) İstanbul’ a

İslam Hukuku alanlında öğrenim görmek amacıyla gelir. Saray

erkânıyla yaptığı görüşmelerde Karaçay Türkleri’ nin göç etmek

istediklerini resmi boyutta ilk defe gündeme getirmiştir. Bir

din adamı olan Ramazan Efendi siyasi gelişmelerin Rusya

toprakları içinde kalan Karaçay Türkleri’ nin, her ne kadar

şimdilik böyle bir sorun yoksa da, geçmiş tecrübelerine

dayanarak ileride dinlerini yasamaları hususunda sorunlar

yaşanacağını düşünmesinden yola çıkarak halkı hicrete ikna

etmeye çalışmıştır.13

Bağcı, Kafkasya’da doğup göçe katılan ve kasabaya ilk yerleşen

ancak şu an ölmüş olan Aminat SİLPAĞAR, İbrahim MİRZA, Hacı

İshak BAĞCI ve Hacı Ramazan BAĞCI kaynak kişilerine dayanarak

verdiği bilgiye göre göç olayının tamamen dini amaçlı olduğu

sonucuna varmaktadır. Kafkasya’dan 10-12 yaslarında gelen 1311

(Rumi) doğumlu Aminat SİLPAĞAR nine ile yapılan kayıtlı

derlemede şunlar kayıtlıdır. “Düşündük… Biz düşman elindeyiz…

Burada durmayalım… Önde gelenler, akıllılar biz muhacir olalım…

Biz Müslüman Türkiye’ ye göçelim… Muhacir olalım diye

düşündüler, araştırıp soruşturdular… Avbekir, Ramazan, Osman

Hacı, Tuvgan dört kişi birlikte göç etmek isteyenleri

listelediler.”

13 Abddurrahman Bağcı, “Başhüyük Karaçay-Malkar Türkleri’nin Muhacereti”,Başhüyük, Yıl:1, S.:1,Konya 2003, s. 17

Yine Kafkasya’dan 7-8 yaslarında gelen (1315 Rumi) Hacı

İshak BAĞCI benzer şekilde şunları söylemektedir: “ Müslüman

memlekette yasayalım diye muhacir olduk… Atalarımızın söylediği

böyleydi… Ruslardan da bir zorluk görmedik.” 14

Karaçay- Malkar Bölgesi gibi askeri yönden stratejik bir

öneme sahip bulunan ve dağlık yapısı dolayısı ile kontrol

edilmesi çok zor olan bir bölgede savaşçı ve Rus çıkarları

açısından her zaman tehlikeli olabilecek bir potansiyeli

taşıyan Karaçaylıların göç etmelerine engel olmaya

çalışmadıkları gibi zorlamada da bulunmamışlardır.

GÖÇ

Karaçay Türkleri siyasi, dini, sosyal ve ekonomik

sebeplerden dolayı göç etmeye karar verdikleri zaman ön görüşme

yapmak üzere İstanbul’ a bir heyet gönderirler. Bu heyet,

Ebubekir ( Avbek veya Avbekir ), Osman Hacı, Tuvgan ve Ramazan

Efendi’ den oluşmaktadır. İstanbul’da yaklaşık olarak üç ay

kalan heyet saray erkânı ile görüşerek Şam vilayetine hicret

etmek istediklerini, geldikleri zaman her türlü yardımın ve

kolaylığın sağlanacağı konusunda söz alarak Karaçay’a geri

dönerler. Rus makamlarından da izin alınarak göç hazırlıklarına

başlanır. Göç etmek isteyenlerin isimleri ve sayıları

belirlenerek Novorossiysk ( Nebretey ) liman şehrinden iki gemi

kiralanarak göç günü belirlenir. 1905 yılının Kasım ayında

Ramazan Bayramı’nın I. günü Bayram namazını kılarak öküz

arabaları ve atlara binerek göç başlamıs olur.15 “Evveli Sam,

14 Abddurrahman Bağcı, a.g.m., s. 17.15 Abddurrahman Bağcı, a.g.m., s. 18.

ahiri Şam La ilahe illallah” zikirleriyle yola koyulan Karaçay

kafilesinin ilk uğrak yeri Adige Özerk Bölgesi içerisinde yer

alan Labinsky şehri olur. Bu şehirde trene binen kafile

Novorossiysk limanına ulaşmış ve daha önce kiralanan iki gemiye

binerek İstanbul’ a doğru yola çıkmışlardır. İstanbul’ a gelen

kafilenin ileri gelenleri saray erkânına daha önceki yapmış

oldukları görüşmeleri hatırlatarak geldiklerini ve yardımlarını

beklediklerini söylerler. Dağlık ve soğuk bir iklimden gelen

kafilenin Sam’ın sıcak iklimine dayanamayacağını düşünen Saray

erkânı İstanbul veya Anadolu’ nun uygun bir yerine

yerleşmelerinin kendileri açısından daha iyi olacağı söylerler.

Saray’ın bu görüşü, Karaçaylılar arasında yapılan oylama ve

istişare ile Anadolu’da uygun bir yere yerleştirilmelerinin

uygun olacağı sonucuna varılır. Ancak her şeye rağmen Şam’ a

gitme konusunda ısrarlı olan bir grubun etkisiyle trene

binilerek Sam’a doğru yola çıkılır. Konya Valisi Faik Bey’e

gelen bir telgrafa göre Karaçay kafilesi ikna edilerek Konya’da

kalmaları Sultan Abdülhamit Han tarafından emredilmektedir.

Konya Valisi Faik Bey’in Karaçaylıların ileri gelenleri ile

yaptığı görümseler sonucunda ikna yoluyla trenden indirilen

kafile Konya’nın Sedirler, Araplar, Kadınlar Pazarı ve Eski

Garaj gibi semtlerin civarında bulunan ev¸ misafirhane ve

hanlara yerleştirilirler. Barınma ve beslenme ihtiyaçları

devlet tarafından karşılanan Karaçaylıların bir kısmı

istediklerini bulamamaktan dolayı Kafkasya’ ya geri dönerler.

Bir kısmı da daha önce göç ederek gelen akrabalarının

yanlarına, Afyon ve Eskişehir civarına giderek yerleşirlerdir.

Konya şehir merkezine yerleşmeyi kabul etmeyen Karaçaylılar,

Ereğli, Beyşehir ve Cihanbeyli taraflarını gezerek yerleşmeye

uygun bir yer bulamazlar. Ancak şimdiki kasabanın bulunduğu

yere gelinince suyun bol, çevrenin ormanlık olmasının yanında

Kafkaslardan tanıdıkları “gelev” adında bir otun bu bölgede

çokça bulunması burayı yerleşmek için uygun yer olarak

belirlemelerinde etkili olmuştur.16 >

Sözel Anlatımda Balkarlar- Karaçaylar

Karaçay ve Balkar (Malkar) olarak iki grup halinde

anılmalarına rağmen gerçekte tek bir halktırlar. XIII.-XV.

yüzyıllar arasında Kabartaylar’ ın doğuya doğru yayılmalarına

kadar Kuban, Terek ve Kuma nehirlerinin orta ve yukarı

mecralarında ve onlara katılan akarsuların boylarında geniş bir

sahada yaşadıkları bilinen Karaçaylar daha sonraları Kafkas

Dağları'nın zirvelerine doğru çekilerek Elbruz Tepesinin

etrafındaki sarp ve yüksek bölgelere yerleşmişlerdir.

Çevrelerinin genel olarak Çerkes - Abaza kabileleri

tarafından çevrili olmasından dolayı, kültürel açıdan komşu

kabilelerle aynı özelliklere sahiptirler Malkar, Balkar,

Karaçaylar Konya saray önünde yerleşmiş olanlardır. Ereğli’ye

Başhöyük ( Sarayönü ) gelmişlerdir. Ereğli’ de diğer bir Çerkez

gurubu ( Kabartay) içerisinde yer alırlar. 1960 yılı itibariyle

Başhöyük’te 2607 nüfusa sahiptirler. Balkar ve Karaçay

lehçeleri ( Tawlu ) dağlı ağzıdır. Pantol – Hazar alt gurubu

lehçelerine benzer. Sünni Müslüman hanefidirler. Karaçaylar

sayıca çok fazladırlar. Eskiden ( 16. yy) Kabartayların

16 Abddurrahman Bağcı, a.g.m., s. 18.

kültürünü yaşam şekillerini feodalizmini paylaşırlardı. Bölgemi

yerleşen Karaçaylar 1905 yılında teberden gelmişlerdir.

Konya Sarayönü ve Tokat bölgesine yerleşmişler daha sonra

tarım işçisi olarak Orhaniye’ ye (1910) yerleşmişlerdir. Bir

kısım Karaçaylı da daha önceki yıllarda yaşanan Karaçay göçleri

esnasında Afyon ve Eskişehir civarına yerleşmiş olan

akrabalarının yanma gitmek üzere Lokman Bey, Nanuv, Avbekir,

Tuvgan Haci önderliğinde Afyon, Eskişehir ve Ankara bölgelerine

geçmişlerdir. Konya şehir merkezine yerleşen Karaçaylılar

şehirde kalmaktan hoşnut değillerdir. Valiliğin şehre yerleşme

ve ticaret için destek verme teklifleri de kabul görmez. Faik

Bey, Karaçay ileri gelenlerine yerleşecekleri bölgeyi

beğenmeleri için iki yaylı araba temin eder. Bir grup Karaçaylı

Konya çevresini Beyşehir bölgesi, Ereğli bölgesi ve daha sonra

da Cihanbeyli bölgesi olmak üzere sırayla dolaşırlar.

Karaçaylar Şam bölgesine geçerlerken Hacı Sait başkanlığında

kurulan Orhaniye Köyünde konaklamışlar Hacı Sait’in teşviki ile

de buraya yerleşmişlerdir. Devlet bu yerleşmeden ötürü evler

inşa etmek sureti ile yerleşik hayata geçişini sağlamıştır.

Yerleşik hayata geçen bu aileler tarımla uğraşmıştır. Tokat

bölgesinde akrabaları vardır.

Bu konu ile ilgili olarak kaynak kişiler Esat Edige, Mesut

Edige ve Aziz Edige’ den17 aldığımız bilgiler şöyledir: Hacı

Sait Efendi Gürcistan’ın Batum bölgesinde yaşayan ve tarım

aletleri imal eden bir Kabartay Türk’ üdür. Sait Efendi Ereğli’

ye belli dönemlerde tarım aletleri getirip satmaktadır.

Sözel Anlatımda Kumuklar 17 Canlı kaynaklar, Aziz, Esat ve Mesut EDİGE.

Kumuklar Kuzeyde Terek Nehri'ne kadar, güneyde de

Makhaçkale' nin güneyine kadar uzanan alçak arazide otururlar.

Genel olarak Dağıstan'ın kuzey-doğu ve doğusundaki Hazar

Denizi'ne kadar uzanan düzlüklerde yaşarlar. Kafkasya'ya ne

zaman ve nasıl geldikleri kesin olarak bilinmemektedir. Onları

Hazarlar’ a, Kimaklar’ a, Gazi-Kumuklar’ a ve hatta Karaçay-

Balkarlar’ a bağlayanlar bulunmaktadır. Ayrıca Hazar Denizi

kıyılarında oturdukları ve kıyıdaki "kum"dan kaynaklanan

"Kumuk" ismini aldıklarını ileri sürenler dahi vardır.

Makhaçkale, Kaspiiski, Hasavyurt, Babayurt, Buynakski ve hatta

İzberbaş şehirleri Kumukların yaşadıkları alana dâhildirler.

Ovalık yerlerde yaşayan çeşitli Kafkas kabileleri genellikle

Türk kabileleri ile sıkı ilişkiler içerisinde bulunmalarından

dolayı Kumuk Türkçesini de bilirler. Bu nedenle Türkçenin bir

lehçesi olan Kumukça Doğu Kafkasya'da ortak bir anlaşma

vasıtası olarak kullanılmaktadır. Kumuk dili Panto - Hazar alt

gurubunda yer alan Balkar, Karaçay, Karain, kırım tatarcası

kısacası batı Kıpçak gurubunda yer alır. Boydak, Haydak, Aksay’

dır. Avar Çeçen için Dağıstanlılarca ortak bir dildir. Bu gurup

1861 yılında Rus baskısından kaçmak için Temirhansura

yakınlarında ki Borganyurt memleketini terk ettiler. Deniz

yoluyla Samsuna Tokat’a ve çeşitli yerlere yerleşmek suretiyle

Kumuk köyleri oluşturmuşlardır.

Ereğli’ de İskender yıkığı nam mahalle oturtulmuş olan

Kumuklar bugün sadece halk arasında Kumuk köy denen mevkiden

dolayı tanınmaktadır. Köye 20 yüzyıl başında yerleşmiş olup,

oldukça kalabalık bir nüfusa sahip iken köyden şehre göçler ve

20 yüzyılın ilk çeyreğindeki kolera salgınının etkisiyle de

tamamen yok olmuştur. Ereğli’ de bilinen birkaç aile dışında

nüfusları yok denecek kadar azdır.

Sözel Anlatımda Mısırlılar (Sudan’lı- Fellah- Kıpti- Arap)

1832 tarihinde Mısır Hidiv ’i Kavalalı Mehmet Ali Paşanın

oğlu İbrahim paşa Osman’ lı topraklarını işgal ederek Kütahya’

ya kadar gitmiş ve 1843 Kütahya antlaşması ile topraklardan

çekilmiş ve bu çekilme esnasında da yer yer mahiyetinde ki

askerleri çeşitli bölgelere yerleştirmiştir. ( Kavuklar,

Göndelen, Tatlıkuyu ) bölgemizde Araplar olarak ya da Mısırlı

olarak anılmışlardır fakat bölgede kendilerine askerliklerini

Mısır’ da yaptıkları için bu ad verildiğini iddia ederler ya da

hac dönüşünde bir Ereğli’ li tarafından getirildiklerini.

Bulgurluk köyünde Arap ve Köleşli gibi, Tatlıkuyu köyünde

Araplar, Kavuklar köyünde Mısırlı, Göndelen köyünde Mısırlı

olarak adlandırılırlar.

Sözel Anlatımda Çerkezler

Sultan Abdülhamit ile Çar II: Nikola’ nın anlaşmasından

sonra Anadolu topraklarına Rus işgali altındaki topraklardan

sürgün başlamıştır. Rusya’nın egemenliği altındaki bölgelerden

göç ettirilenlerden bir kısmı 21 zilhicce 1305- 30 Ekim 1888

tarihinde Ereğli’ye getirilmiş ve ilçenin kuzeyine bir barıya

(küçük tepe) üzerinde yerleştirilmişlerdir.

Yerleştirildikleri tepelik bölgede devletin yaptırmış olduğu

bahçeli iki katlı modern evlerde iskân edilen Çerkezler 24

Sefer 1306-27 Ocak 1889 tarihinde kendileri için kurulan bu

mahalleye padişahın adına hürmeten Hamidiye adını vermişlerdir.

Bu ailelere tarım yapmaları içinde 1 zilkade 1309 tarihinde

Bolca, Ballıca, Avdıl, Bardalat bölgelerinden arazi tahsisatı

yapılmıştır. 1888 yılında Ereğli’de kendi adlarına kurulan

Hamidiye mahallesinde iskân edilen Çerkezlerin bir kısmı yıllar

içerisinde büyük şehirlere göç etse de halen hatırı sayılır bir

Çerkez nüfusu Hamidiye ve diğer mahallerde yaşamaktadır.

Ereğli’ye ikinci Çerkez göçü Karamandan 9 Cemaziyelevvel

1310-13 Aralık 1892 tarihinde gerçekleşmiştir ve bunlara 5

Cemaziyelahır 1311-14 Kasım 1893 tarihinde Belceağaç mevkiinde

arazi tahsis edilmiştir. İkinci göçle gelip Ereğli’nin

Belceağaç mevkiinde yerleştirilen Çerkezlerin yaşadığı bu

bölgeye devlet tarafından Lütf_i Hamidiye adı verilmiştir.

Günümüzde Ereğli’ye bağlı merkez köylerinden olan Belceağaç

köyünde Çerkezlerin yanı sıra yakın çevreden göç eden aileler

de yaşamaktadır.

BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN GÖÇMENLERİ:

Mehmet KİRACI’ nın yüksek lisans tezinde18 Cumhuriyet döneminin

ilk göçü olan Türk – Yunan mübadelesi konusu işlenmektedir:

<1.Bulgaristan ve Yunanistan Devletleri ile Yapılan Nüfus

Mübadeleleri

Lozan Konferansı’nın ilk devresinde üzerinde durulan

konulardan birisi “Nüfus Mübadelesi ” sorunu idi. Aynı zamanda

bu konu, konferansın ilk devresinde görüşülüp kısa zamanda

üzerinde anlaşmaya varılan konularından biridir.

18Mehmet KİRACI, Cumhuriyet Döneminin İlk Göçü: Türk Yunan Nüfus Mübadelesi,Yüksek Lisans Tezi, Edirne Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Mayıs 2006.

Anadolu, Yunan ordusundan boşaltılırken onlarla işbirliği

içine girmiş olan Anadolu Rumlarının da Anadolu’yu terk etmeye

başlamalarıyla birden bire artan demografik ivme, Türklere çok

zamandır kangren olmuş bir yarayı kesip atma ve özdeş bir

toplum yaratma yolunda önemli bir fırsat yaratmıştır.19 Hatta

ilerleyen zamanda bu uygulamayı nüfus yoğunluğunu arttırmada

bir politik yöntem olarak da teşvik dahi edildi.

a) Bulgaristan’la yapılan Nüfus Mübadelesi

1878 Osmanlı-Rus barış görüşmelerine katılan Saffet Paşa

tarafından nüfus mübadelesi ortaya atılmıştı. Mübadele Balkan

sıradağlarının kuzeydeki Müslümanlarla güneyindeki Bulgar

Hıristiyanları arasında mal ve mülkleriyle birlikte takası

şeklinde düşünülmüş fakat bu öneri Rusya tarafından kabul

görmemiştir.20

Balkan Savaşları dönemindeki göç olayları da bir “Nüfus

Mübadelesi”ni gündeme getirmiştir. Bu savaş sonunda ilk yapılan

mübadele Bulgaristan’la olmuştur. Mehmet Saim Halim Paşa

başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti ile Bulgaristan

arasında imzalanan İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) ile

mübadele, resmi bir çerçeveye bağlanmıştır. Göç olaylarını

düzenleyen ilk antlaşma olan İstanbul Antlaşması’ yla

gerçekleştirilecek olan ahali değişimi sınırın her iki yanında

15 km mesafede oturanları kapsayacaktı.21 Bu antlaşmayla 48.570

19 Kemal Arı, (1990) : “1923 Türk-Rum Mübadele Antlaşması Sonrasında İzmir’de Emvâl-i Metrûke ve “Mübadil Göçmenler ”, A A M D , C.VI, S. 18, Ankara: s. 627.20 Selahattin Önder, (1991): “Meclis-i Vükela Mazbatalarında Türk-BulgarMübadelesi”, Anadolu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, C.3, S.1, Eskişehir, s.21121 Baskın Oran, (1986) : Türk-Yunan ilişkilerinde Batı Trakya Sorunu, MülkiyelilerBirliği Vakfı Yayınları, Ankara, s. 66.

Müslüman ile 46.764 Bulgar karşılıklı olarak yer değiştirdi.22

Osmanlı İmparatorluğu’nu Bulgaristan ile nüfus mübadelesi

yapmaya iten nedenlerden biri zorunlu göç olayı ise, diğeri de

Hıristiyan azınlıklardan kurtulma isteğidir.

b) Yunanistan’la Yapılması Düşünülen Nüfus Mübadelesi

Diğer bir mübadele olayı da planlanan ama gerçekleşmeyen

Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında Umumî Harpten önceki

örnektir. Yunanistan’ın hâkimiyeti altına giren, Makedonya,

Trakya ve Epir’ den Osmanlı ülkesine 200 000’den fazla Türk

göçmeni geldi.23 Sonuçta Osmanlı ve Yunan hükümetleri,

Makedonya’da kalan Türklerle, Doğu Trakya ve Aydın

vilayetlerindeki Rumların karşılıklı olarak, ihtiyari bir

şekilde mübadelesi hususunda 1 Temmuz 1914’te bir antlaşmaya

vardı.24 Mübadeleyi yürütecek bir komisyon kuruldu. Bir ay sonra

Dünya Savaşının başlaması bu antlaşmanın tatbikine imkân

vermedi. Fakat anlaşmadan evvel Yunanistan’dan kaçan Türkler

olduğu gibi, Yunanistan’a kaçan Rumlar da olmuştur.

2. Lozan Antlaşması’nda Mübadele Meselesi’nin Görüşülmesi ve

Sözleşmenin imzalanması

Mübadele konusu, Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu’nun 1 Aralık 1922

tarihli oturumunda görüşülmeye başlanmıştır. Konu bu komisyonda

22 Önder, 1991 : 270. Bu rakamlar, Bıyıklıoğlu’ nda farklıdır. “Balkan Harbinden sonra Doğu Trakya’da kalmış on iki Bulgar köyü 8 Kasım 1913’te Kırklareli’nde imzalanan antlaşmayla yer değiştirmiştir. Bu mübadelede en aşağı bir tahminle 18 000, resmi vesikalara göre 40 741 kişi Bulgaristan’a gönderilmiştir.” , Tevfik Bıyıklıoğlu, (1992) : Trakya’da Milli Mücadele, C. I, TTK Basımevi, Ankara, s. 146-147.23 Bıyıkoğlu, T. (1992) : Trakya’da Milli Mücadele, C. I, Türk Tarih KurumuBasımevi, Ankara, s.92. 24 Bıyıklıoğlu, 1992 : 92.

üç oturumu ve bu komisyona bağlı Ahali Mübadelesi Alt Komisyonu’nda

on üç oturumu işgal etmiştir.25 1 Aralık 1922 tarihli Cuma

oturumu, tümüyle mübadele meselesinin görüşüldüğü bir oturum

olmuştur. Fakat mübadele, Lozan’da sadece Türkiye ve

Yunanistan’ın isteği ile olmamıştır. Konferansa katılan diğer

ülkeler de sorunların çözüm yolunu mübadelede görmekteydiler.26

Müzakereler sonunda Türk ve Yunan esirleriyle birlikte, devasa

ve tarihte bir örneği bulunmayan insan takası 30 Ocak 1923’te

imzalanan sözleşme ile karara bağlandı.27 Sözleşme ondokuz

maddeden ve bir protokolden oluşmaktaydı ve M. İsmet, Dr. Rıza

Nur, Hasan, E.T. Venizelos, D. Caclamanos imzalarını

taşımaktaydı.

Rum Göçü ve 1914 Türk – Rum Mübadelesi

Balkan Savaşları’nın sonunda Yunanistan ile 1–14 Kasım 1913

tarihinde imzalanan Atina Antlaşması'nın 4. maddesi gereğince,

Yunanistan’a terk edilen yerlerin Müslüman-Türk ahalisi,

isterlerse üç yıl içerisinde Osmanlı tâbiiyetini; isterlerse de

Yunanistan’a bırakılan topraklarda kalmayı, seçebilmeleri

öngörülüyordu. Yunanlılar tarafından kendilerine karşı yapılan25 Kâmuran Gürün, (1986): Savaşan Dünya ve Türkiye, Bilgi Yayınları, İstanbul: s.407.26 H. Cevahir Kayam, (1993): “Lozan Barış Antlaşması’na Göre Türk-YunanMübadelesi ve Konunun TBBM’ de Görüşülmesi ”, AAMD, C.9, S.27, Ankara:s.586. Seha L. Meray, (2001): Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Yapı KrediYayınları, İstanbul, s. 201, 203, 215. 27 Alexander Anastasius Pallis, (1997): Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922),Yapı Kredi Yayınları (Çev. O.Azizoğlu), İstanbul: s.105; Antlaşmametinleri için bkz. İsmail Soysal, (1965) : Türkiye’nin Dış Münasebetleri İle İlgiliBaşlıca Siyasi Andlaşmaları, TTK Basımevi, Ankara: 177- 192; BCA,272.12.40.40.3.(Belge Ek:1). Vakit 30 Kanunisini 339/1923 Bu Antlaşma ve Protokol 23 Ağustos1923’te TBMM’ de Onaylanacaktır, Utkan Kocatürk,(1988): Atatürk ve TürkiyeCumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938, TTK Basımevi, Ankara: s.377

uygulamalara tahammül edemeyen Müslüman-Türk unsur bazen kendi

isteğiyle çoğu kez de mecburen göç etmek zorunda kalmıştır.28

Tüm bu baskıların sonucunda Yunanistan’a terk edilen Osmanlı

topraklarından 200.000’den fazla Müslüman-Türk unsur göç etmek

zorunda kalarak, Osmanlı Devleti' ne sığınmıştır.29 Göç

meselesini çözümlemek üzere 1914 Nisan’ından itibaren taraflar

arasında görüşmeler başlamış, Atina’daki Osmanlı Elçisi Galip

Kemali, 27 Nisan 1914'te Said Halim Paşa'ya Venizelos’ un

Trakya Rumları ile Makedonya Müslümanlarının mübadelesine

meyilli olduğunu bildirmiştir. Türk tarafının olaya bakış

açısı Trakya Rumlarının değil de, Batı Anadolu’daki Rumların

mübadelesinin Osmanlı Hükümeti'nce istenmiş olmasıdır; mübadele

resmen 22 Temmuz 1914'de kabul edilmiştir. 1.Dünya Savaşı

döneminde Türkiye ile Yunanistan arasındaki önemli

problemlerden biri de Yunanlıların Türklerden gasp ettiği

yerlerdeki Türk toplumunun durumu olmuştur. Yunanlılar, Batılı

devletlerin ve Rusya'nın yardımı ile Türklerden gasbettiği

topraklardaki Türklerin mallarını almış, ülkesini sadece kendi

ulusundan ibaret bırakmak istedikleri için Türk halkını ele

geçirdikleri topraklardan kaçırmaya çalışmış ve bunu elde etmek

için hiçbir baskı ve zulümden çekinmemiştir. Bu işkencelerden

bıkan Türkler, buralardan göç etmek mecburiyetinde

kalmışlardır. Türk kamuoyunun tepkisi karşısında bir kısım

Rumlar da Yunanistan'a göç etmiştir.30 Osmanlı Hükümeti, Yunan

zulmünden kaçıp gelen Türk göçmenleri, bu gelişmeler üzerine28 Galip Kemali Söylemezoğlu, Başımıza Gelenler 1918-1922, Kanaat Kitapevi,İstanbul 1939, s. 96.29 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakyada Milli Mücadele, C. I, TTK Yayınları, Ankara1992, s. 92.30 Ramazan Tosun, Türk Yunan İlişkileri ve Nüfus Mübadelesi, BerikanYayınları Ankara, 2002, s. 43.

Yunanistan'a göçüp giden Rumların terk ettiği yerlere

yerleştirmiştir.31 Osmanlı ve Yunan hükümetleri arasındaki

görüşmeler Nisan 1914 tarihinde başlamış ve 1 Temmuz 1914

tarihinde; Makedonya'da kalan Türklerle Doğu Trakya ve Aydın

vilayetlerindeki Rumların isteğe bağlı olarak mübadele edilmesi

hususunda anlaşmaya varılmıştır. Ancak, kısa süre sonra I.

Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine bu anlaşma

uygulanamamıştır.32 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi

imzalanınca, Rumlar derhal İzmir'e ve sahillere geri dönmekte

bir an tereddüt bile etmemişlerdir. Örneğin mütarekeyi izleyen

günlerde Ayvalık Rumları geri dönmeye başlamıştır. Benzer durum

tüm Batı Anadolu kıyılarında yaşanmıştır Böylece Yunanlıların

Anadolu'da Rum nüfusunu artırma çabaları Mondros Mütarekesi ile

birlikte yeniden başlamıştır. Çatalca Rum Metropoliti’nin

çabalarıyla daha önce bölgeden göç ve firar etmiş olan Rumlar,

İngiliz ve Fransızların da yardımları sonucu

Trakya ve Batı Anadolu'ya dönmeye başlamışlardır. Dâhiliye

Nezareti’nce 2 Mart 1919'da Sadaret’e sunulan bir tezkereden

de, Balkan Savaşları sonrası Yunanistan'a kaçan Rumların,

Midilli ve civarındaki adalardan peyderpey Balıkesir

sahillerine gecelen, gizlice çıkmakta oldukları bu durumun

Balıkesir ve Aydın vilayetlerinde gerek idarî gerekse siyasî

sakıncalar doğurabileceğine dikkat çekilmekte ve gerekli olan

tedbirlerin alınması islenmekteydi. Dâhiliye Nezareti 2 Mart'ta

Sadaret’e sunduğu tezkereye ek olarak 2 Nisan I919'da

gönderdiği tezkerede de önceki bilgilendirmelere atıf yapmakta31 Adnan Sofuoğlu, Fener Rum Patrikhanesi ve Siyasi Faaliyetler, İstanbul1996, s. 77. 32 Ramazan Tosun, Türk Yunan İlişkileri ve Nüfus Mübadelesi, BerikanYayınları Ankara, 2002, s. 44,45.

ve Rumların Anadolu'ya nakledilmelerindeki amaç ve tehlikelere

dikkat çekmekte ve sürekli nüfus kaydırmaları sonucu söz konusu

Rum miktarının büyüklüğünden bahsedilmektedir.33 Mondros

Mütarekesinden Milli mücadelenin sonuna kadar Yunan Devleti

bilinçli bir şekilde Anadolu’yu Rumlaştırmaya çalışmıştır.

Savaş sonrası Yunanistan göçmenlerin yükünü iyice hissetti.

Sorun Milletler Cemiyeti’nde ele alındı. Cemiyet, Norveçli

Doktor Fridtjof Nansen’i Türk-Yunan göçmenleri meselesini

çözümlemek işlevi ile görevlendirdi. Nansen, isteğe bağlı olmak

üzere Yunanistan’daki Türkler ile İstanbul hariç Türkiye’deki

Rumlar’ ın mübadelesini Türkiye’den talep etti.34 Türkiye,

mübadeleye taraftardı. Ancak, İstanbul’daki Rumları anlaşma

dışı tutmak istemezken Batı-Trakya Türkleri’ ni azınlık

olmadıkları gerekçesiyle bu çerçeve içerisinde bırakmak

istemiyordu. Bu esnada, Yunanistan’daki yer sorununu işaret

eden Venizelos35 önlem olarak oradaki 350.000 Türk’ün derhal

Anadolu’ya nakledilmesini istedi. Lozan Barış konferansı

başlayınca sorun Lozan’a aktarıldı. Yunan delegasyonu ilk

etapta Rumların geri gönderilmesini gündeme getirdi. Türk

murahhasları Türkiye’nin homojen yapısını bozacak olan böyle

bir uygulamanın söz konusu olamayacağını kesin bir dille ifade

ettiler. Bunun üzerine, Yunanistan sınırları dâhilinde bulunan

33 Adnan Sofuoğlu, “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke DönemiFener Rum Patrikhanesinin Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,C. X. S. 28, Mart 1994, s. 222. 34 Seçil Akgün, “Birkaç Amerikan Kaynağından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu”,Türk-Yunan İlişkileriÜçüncü Askeri Tarih Semineri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1986, s. 244-245. 35 M. Murat Hatipoğlu, Yunanistan’daki Gelişmelerin Işığında Türk-Yunanİlişkilerinin 101 Yılı (1821-1922), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988, s.55.

400.000 Türk’ün meskenlerini Rum göçmenlere bırakarak

Türkiye’ye göçürülmelerinin zorunlu kılınması isteğini

tekrarladı. İsmet Paşa ile Türk-Yunan mübadele Antlaşması’nı

imzalayan Rıza Nur’a göre Türkiye açısından Mübadele

antlaşmasını zorunlu hale getiren iki ana sebep vardı.

Birincisi, Yunanistan’ın kuruluşundan beri hâkimiyeti altındaki

Türkleri sistemli bir şekilde yok etme siyaseti izliyordu. Geri

kalanları aynı akıbetten kurtarmak gerekiyordu. İkinci sebep,

Türkiye’ye yaralı uzuvlar getirerek memleketin tecanüsünü

sağlamaktı. Rıza Bey’e göre, Mübadele meselesini mecburi ve

kat’i kılan bir tarih vardı. Türkler, Rum isyanı döneminde

Mora’ da dahi en azından eşit miktarda idi. Bunlar ya zulüm

altında kaçırılmış veya hapishanelerde süründürülmek suretiyle

imha edilmişlerdi. Bir süre sonra aynı şey, Teselya’ da ve

Makedonya’da gerçekleştirmişti. Mübadele mutlaka yapılmalıydı.

Aksi takdirde, Yunanistan’daki Türkler birkaç senede yok

olacaklardı. 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ve Yunanistan,

mübadeleye dair sözleşme ve protokolü imza ettiler. Bu

Antlaşmada, mübadeleye tabi tutulacak kimseler ve mübadelenin

şartları hakkında hükümler bulunmaktaydı.

XVIII. Yüzyıldan itibaren Osmanlının Balkanlardan geri

çekilişi beraberinde bölgede iskân edilen Türk unsurlarında

Anadolu’ya doğru göçüne neden olmuştur. Bu büyük göç

hareketinin son büyük halkasını XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde

Yunanistan’la Türkiye arasında karşılıklı anlaşmalarla yapılan

nüfus mübadelesidir. Yunan ordusunun geri çekilişiyle başlayan

Rumların göçü meselesi Lozan’da gündeme gelmiş, neredeyse

yüzyıldır Türkler için süren göç olgusu son olarak 450.000 Doğu

Trakya ve Makedonya Türkü için uygulanmıştır. Bu son göç

karşılıklı olmuş, Anadolu’daki yaklaşık 1.200.000 Rum da

Yunanistan’a göç etmiştir.

17 Temmuz 1923 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesinde

Anadolu sekiz iskân mıntıkasına ayrılmıştır.36 Vekâlet ileriki

tarihlerde ihtiyaca binaen iskân mıntıkalarını birkaç kez

değiştirmiş ve yeni içerik verilerek göçmen yerleştirme

yörelerinin sayılarını on olarak belirlenmiştir. Dokuzuncu

Alan: Konya, Niğde, Kayseri, Aksaray, Kırşehir idi.37

Mübadillerin Yerleştirildikleri İllere Göre Aile ve Nüfus

Miktarı (1924-1933) Konya 1021 aile, 4 023 nüfus. İdi. 1925

tarihli bir belgeye ve Dahiliye Vekili ve Mübadele Vekâleti

Vekili Recep Bey’in Mecliste sunduğu belgelere göre ise, Aralık

1924 tarihine kadar gelen Mübadillerden 29.189’u Konya’da iskân

edilmişti.38

Bir diğer yüksek lisans tezinde39 şöyle bahsedilmektedir:

<Dönemin gazetelerini incelediğimizde gelen muhacirlere yardım

yapılması için kamuoyuna duyurular yapılıyordu. Bununla beraber

dış kamuoyunun desteği sağlanmaya çalışılmaktaydı. Kampanyalar

dâhilinde kermesler, piknikler, piyesler, konserler

düzenleniyordu. Dönemin Hâkimiyet-i Milliye adlı gazetesinde

36 İskân Tarihçesi, (1932) : Hamit Matbaası, İstanbul, s.18.37 Tanin 13 Teşrinisani 1923 ; Arı, 2003: 51-52. Arı, K. (2003) : BüyükMübadele Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), Tarih Vakfı Yurt Yayınları , İstanbul 38 Cengizkan, A. (2004) : Mübadele Konut Ve Yerleşimi, Arkadaş Yayıncılık, Ankara,s.28.39 Gül KARACAER, Türkiye Kent Yaşamı ve Mübadiller (1923-1930), YüksekLisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap TarihiEnstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, İzmir 2006.

“geleceklere yardım” adlı başlığı ile yazılan haberde

yapılanlar hakkında bize bilgi vermektedir. Konya’nın Ilgın,

Ermenek, Seydişehir, Beyşehir, Bozkır, Sultaniye kazalarında

mübadele suretiyle gelecekler için iki hafta zarfında 175.300

kuruş bağış toplanmıştır.40

İskân bölgeleri ve yerleştirilen göçmen sayısı ise Konya:

5.549 göçmen idi.41>

Başka bir tezde42 Bulgaristan ile yapılan mübadeleden söz

etmektedir:

< 1913 yılının Temmuz ayında Balkan Savaşlarının izlerini

Osmanlı Devleti’nin her yerinde hissettirdiği bir dönemde,

Anadolu’daki gezisi sırasında Balkanlar’dan gelip, Konya’ya

gönderilmiş göçmenlerle karşılaşan Macar Bela Horvath’ ın43

gözlemlerinden söz ediliyor.

Türk-Bulgar Mübadelesi ile 48.750 Müslüman (Türk), 46.764

Bulgar karşılıklı olarak değiştirilmiştir.

Mübadele, ilk kez, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında

29 Eylül 1913’te imzalanan İstanbul Antlaşması’nda resmen yer

almıştır. Nüfus değişimini sağlayan devletlerarası ilk

antlaşmadır.>

Balkanlar'dan anayurda yapılan göçlerden bahseden başka bir

tezde44 şunlar yazılmıştır:

40 Hakimiyet-i Milliye, 15 Kânûn-ı sâni 1924.41 Türkiye Cumhuriyeti İstatistik Merkez İdaresi, İstatistik Yıllığı, K, s.37-39.42 Gülay ÖZGÜR, BALKAN SAVAŞLARI VE SONRASINDA BULGARİSTAN VE OSMANLIDEVLETİ ARASINDA NÜFUS GÖÇÜ, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İzmir, 2008.43 Bela Horvath, Anadolu 1913, Tarih Vakfı Yurt yay., İstanbul, 1997, s.12.

< İç Anadolu bölgesine 1860’ dan sonra başlayan göçler, 1952

yılına kadar süregelmiştir. 1870-90 arasında Çerkezler ve Kırım

göçmenleri, 1880-1905 yılları arasında da Balkanlardan gelen

Türkler buraya yerleştirilmişlerdir. En çok göçmen çeken

illerden birisi olan Konya’ nın Kulu, Karaman ve Akşehir

ilçelerinde birçok göçmen mahalle ve köyleri kurulmuştur.>

Konya ile ilgili en detaylı tezde45 şunlar anlatılmaktadır:

< Konya ve Çevresinde Mübadele

Konya ve çevresine Selanik, Yenice, Vardar, Karacaabad,

Demirhisar, Kalkış, Kozona, Vidin, Devran, Lankaza, Karaferye,

Serfice, Kesriye ve Florine gibi yerlerden gelen muhacirler

iskân edilmiştir.46 1924 yılı içerisinde Lankaza, Selanik,

Karaferye, Kozana gibi bölgelerden muhacirler Konya ve

çevresinde yerleştirilmiştir. Selanik limanından 1924 yılı

Ağustos ayı itibariyle Türkiye’nin muhtelif bölgelerine muhacir

sevk edilmiş, birçok, vapur Anadolu’daki çeşitli limanlara

muhacirleri indirmiş, iskân bölgelerine nakiller başlamıştır.47

1924 Ağustos’u itibariyle Selanik limanı çıkış olmak üzere,

Mersin iskelesine yine İstanbul, Dumlupınar ve Asya

vapurlarıyla 7.651 kişi nakledilmiştir. Aynı vapurlarla yapılan

sözleşme gereği, yolcuları rahatsız etmeyecek miktarda hayvan

da taşınmıştır. Aynı ay içerisinde Mersin iskelesinden Konya’ya44 I.DUMAN, Balkanlar'dan anayurda yapılan göçler, Osmanlı iskan politikaları ve göçmen yerleşimleri [The immigration from Balkans through Anatolia, the settlement politics of Ottoman and immigrant's settlement areas], MA Thesis, İstanbul: Yildiz Technical University, 2007.45 TEKİNSOY Yunus Emre, Türk Rum Nüfus Mübadelesi ve Konya, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üni. S.B.E. A.İ.İ.T. A.B.D., Konya 2007.46 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.11/19.96.11.47 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.00/19..93..8.

gitmek üzere 4.441 küçükbaş hayvan nakledilmiştir. 1924 yılı

içerisinde Lankaza, Selanik, Karaferye, Kozana gibi bölgelerden

muhacirler Konya ve çevresinde yerleştirilmiştir. Konya’da da

bölgeye iskân olmak istemeyen veya Konya'daki akrabasının

yanına gelmek isteyen mübadillerin iskânına izin verilmiştir.

Ereğli Kazası

Ereğli kazasına 8 Eylül 1924 tarihine kadar Kaliminis'ten 67

haneden 333 nüfus, Girit'ten 16 haneden 57 nüfus, Kozana'dan 7

hâneden 32 nüfus, Florina'dan 7 haneden 34 nüfus olmak üzere 97

haneden 456 nüfus iskân edilmiştir. Bunlardan Florina'dan gelen

6 hâne 30 nüfus akrabasının yanına yerleştirilmiş, toplam

olarak geriye kalan nüfusa da hâne ve arazi verilmiştir.48

8 Eylül 1340 tarihine kadar vürut eden muhacirin: Hane vearazi verilmek suretiyle kat’iyyen iskan edilen:

Memleketi Hane NüfusHane Nüfus

Kaliminis 67 33367 333Girit 16 5716 57 Kozona 7 327 32Florine 7 341 4Yekün 97 45691 426

48 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.11/19.96.11.

Yıl itibariyle kazada mevcut olan emvâl-i metrûkeye göre 162

hâne ve 325 nüfus iskâna uygun durumda bulunmuştur. Bunlardan

305 nüfus ve 158 haneye arazi dağıtıma hazır olarak

kaydedilmiştir. Kazada 14 Mağaza, kiralık durumda 36 dükkân,

16.500 dönüm tarla, 26 dönüm bağ bulunmuştur.49

Mevcut terk edilmiş emlake göre 4 hane 20 nüfus çiftçiye hem

arazi hem de hane verilebileceği ve 158 hane’den 305 nüfus’a

hane verilmeyip sadece arazi verilebileceği rapor edilmiştir.

Mevcut emval-i surette iskân edilecek muhacirin metrukeye

göre iskân olunabilecek muhacir yekünü 162 hane 325 nüfus idi.

Hane verilmeyip yalnız arazi verilebilecek muhacirin 158 hane

305 nüfus idi. Hane ile beraber bağ, zeytinlik, tarla, vesaire

verilmek suretiyle tamamen müstahsil bir vaziyete gelebilecek

iskân edilecek muhacirin 4 hane 20 nüfus çiftçi idi.

1926 itibariyle Ereğli kazasında 171 hâne mübadil ve 15 hâne

Vilayât-ı Şarkiyye mültecisi iskân olunmuştur. 1926 yılında

iskân edilen nüfusa Ereğli'de 30 dükkân, 1.291 dönüm tarla, 35

dönüm bağ ve 25 dönüm bahçe verilmiştir. Konya ve çevresinde

yıl itibariyle iskân olunmamak kaydıyla merkezde 150, Ereğli'de

32 kişi olmak üzere 182 gayrimübadil ve Karaman'da 60 Ereğli'de

14 ve Ilgın'da 15 kişi olmak üzere 89 Vilayât-ı Şarkiyye

mültecisi bulunmaktadır. 1926 yılı itibariyle Ereğli'de 25.000

dönüm tarla tevzî edilmemiş durumdadır.50 >

49 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.11/19.96.11. 50 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.12/51.114.8. 221İbrahim Erdal, Mübadele(Ulusallaşma Sürecinde Türkiye ve Yunanistan 1923 – 1925), IQ Kültür SanatYayıncılık, İstanbul 2006, s. 176.

Sözlü anlatımda muhacirlerin Selanik'ten sıkıntılı bir deniz

yolculuğu ile Urla ve Mersin’ e geldikleri, Urla’dan bazı

akrabaların Salihli'ye yerleştikleri, diğer grubun ise Ereğli’

ye geldikleri bilinir ( Arnavut, Makedon, Kesriye, Boşak,

Kozana, Kılgış, Siroz, Pomak, Filorina, Piriştina vd.). Ereğli’

ye gelen gruptan kopan bir grupta Bor' a yerleşmiştir ( Naci

Bor 'un dedeleri ). Ereğli’ ye yerleşenlere Selvili ( Gözen )

çiftliği, Şeyh Şihabüddin, Ebu Derda vakıflara ait olan yerlere

ve merkezde Rum mahalleleri tahsis edilmiştir. Aynı şekilde

Karaman Rum Mahallesi tahsis edilmiştir, Karamanlis ailesinin

evi buradadır. Muhacirlerin mübadele kapsamında olduğu

anlaşılmaktadır. Bunların 1924 yılından itibaren Ereğli ’ye

gelmeye başladıkları ve 97 hanede 456 muhacirin iskân

edildikleri görülmektedir. Yunanistan muhacirlerinden 113

hanede 573 nüfusun 1926 yılı içerisinde, 18 hanede 79 nüfusun

ise 1927 yılı içerisinde Ereğli’ ye kesin iskân edildikleri

görülür. Bugünkü Bulgaristan ve Yunanistan’dan

araştırmalarımızda tespit edebildiğimiz kadarıyla 8

Cemaziyelevvel 1312 - 7 Kasım 1894 tarihinde Ereğli’ nin Ada

mahallinde iskân edilen Rumeli göçmenleri (Bulgaristan-Selanik)

bu mevkie yerleştirilmiş ve arazi tahsis edilmiştir. Ada

Mahallesi, Göktöme köyünün olduğu bölgedir. Bugün Göktöme köyü

olarak bilinen köyün nufusu’nun bir kısmı Bulgar göçmenidir.

Bir kısmı ise Selanik muhaciridir. Birlikte geldikleri halde

Selanik muhacirlerinin bir şekilde köyden ayrıldıkları ve

Ereğli’ye ya da başka illere dağıldıkları tahmin edilmektedir.

Köyün eski muhtarlarından merhum Hüseyin Bulduk’ la

yaptığımız görüşmede Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinden

geldiklerini, orada çiftçilikle uğraştıklarını, pehlivanlarının

çevre köy ve illerde yapılan müsabakalara katıldıklarını

öğrenmemiz mümkün olmuştur.

Göktöme köyüne Bulgar muhacirleri ile birlikte gelen Yunan

muhacirlerinin dağıldıklarını söylemiştik.

Sözel Anlatımda Çeçenler:

Çeçenler (Nohçi-Nohçoylar) Vaynahların ana kitlesini meydana

getirirler.

İnguşlar (Galgaylar) İnguşlar ikinci büyük Vaynah grubudur

ve Asa ile Sunja ırmakları arasında ve Terek Nehri'ne doğru

kuzeye yayılırlar.

Kistler (Batslar, Tuşhlar) Gürcüstanın Çeçen sınırında Tuşa

ve Alazan ırmaklarının kaynaklarında ve Pankisi vadisinde

oturan bu küçük grup daha çok Gürcü unsurları ile etkileşim

halindedir

29 Zilkade 1319- 9 Mart 1902 Ereğli’nin güney batısında yer

alan armağanlı mahalline Çeçen muhacirleri yerleştirilmiş ve

yeni kurulan bu karyeye Burhaniye ismi verilmiştir. Bu köyün

günümüzdeki adı da Burhaniye’dir. Ereğli-Karaman yolu üzerinde

Ereğli beş kilometre mesafedeki bu köyde günümüzde çeçenler

dışında Karacadağ’ın Kazanhöyüğü mezrasından (şimdi köy) ve

Salur köyünden gelenler dışındaki nüfusun hemen tamamı

çeçendir. Köyde değişik tarihlerde yaptığımız araştırmalarda

geliş tarihleri ve sebepleri ile ilgili bilgi veren

olamamıştır. Çeçenler kendi dilleri olan Çeçenceyi

kullanmaktadırlar.

Sözel Anlatımda KIRIM TATARLARI:51

Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit ve Rus Çarı Nikola arasında

yapılan anlaşma ile Kırım’da yaşayan Türklerin (Tatarlar)

Anadolu’ya göç etmelerine imkân sağlanması üzerine, pasaport

alabilerek göç etmeye başlayan Kırım Türkleri (Tatarlar)

öncelikle İstanbul’da toplanmış, daha sonra ödeyebildikleri

paraya göre Eskişehir, Konya veya İskenderun’a

yönlendirilmişler. Konya’ ya gelen göçmenler için;

1-Konya / Kirlikuyu köyü

2-Konya-Akşehir / Kaha ve Dursunlu köyleri

3-Konya-Aksaray / Alaca Köyü

4-Konya / Mandason Köyü

5-Konya-Ereğli / Ayrancı Derbent (Osmaniye)

olmak üzere 5 ayrı yerleşim yeri tespit edilerek,

tercihlerini belirlemek üzere bu bölgelere heyetler

gönderilmiş. Ayrancı Derbent bölgesine gelen 4 kişilik

heyetin “Ormansı, kayalık dağlarla çevrili, oldukça geniş bir ova. Deresinden

bolca su aktığından köy olmak için müsait” şeklinde görüş

bildirmeleri üzerine buraya yerleşmek üzere 200 hane

ayrılmış ve kabul edilmiş.

51 http://www.ayranci.org/kurulus.htm

Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid ve Rus Çarı II. Nikolay

arasında yapılan anlaşmaya göre Kırım'dan Osmanlı topraklarına

göç etmek üzere 210 hanelik bir grup Kırım Tatarı, 1903

tarihinde İstanbul'a geldi. Kırım Tatarcası' nda dağ, orman

manasına da geldiği için, zamanın görevli memurlarına "Bizi

dağa yerleştirin" demeleri üzerine, Marmara Bölgesine

yerleştirilecekken, İç Anadolu Bölgesinin güneyine

yerleştirildiler.

Ayrancı' nın toprakları o zamanlar Divle nahiyesi halkının

çiftliği olarak kullanılmaktaydı. Kırım Tatarları geldiğinde bu

araziler, sahipleri tarafından her aileye ev yeri ve 40 dekar

ekim alanı olacak şekilde bağlanmıştır. Evlerin yapılmasına

kadar halk çadırlarda ve kayaların altındaki inlere

sığınmışlardır. Ev yapımında Divle ve çevresinin halkı

yardımlarını esirgememişlerdir.

Ayrancı köyünün kurucuları, Hacı Süleyman oğullarından Vahti

ve Esad Baş, Halil Ağa, Hasan Ağa, Ayserezli Ali Ağa, Necmettin

Yılmazlar, Molla Mehmet, Muhammed Ağa, Kurtmırza, Molla Halil,

Hurşit Raşit gibi Kırım Tatarları'dır.

Konya’dan at arabaları ile yola çıkan grup, bir günlük

yolculuktan sonra 13 Haziran 1903 günü bugünkü ilçe

merkezimizin bulunduğu bölgeye gelmiş. Bölgede sadece iki tane

bina varmış. Birisi eski bir harabe, diğeri “derbent” yani atlı

postacıların ve posta arabalarının konaklayarak at değiştirdiği

ve güvenliği sağlayan zaptiyelerin barındığı bir istasyon

olarak kullanılıyormuş. Başlangıçta çadırlara yerleşen

göçmenlerde, yeterli yiyecek ve içecek su bulunmaması ve çevre

şartları nedeniyle hastalık ve çocuk ölümleri görülmeye

başlamış. Sonraki günlerde parası ve arabası olanların Ereğli

ve Karaman’a gidip malzeme alıp satmaları ile ihtiyaçlar

giderilebilir olmuş.

Yerleşim yerleri ve sınırların belirlenmesi ile 10 Temmuz

1903’de inşaat hazırlığı başlamış. Usta ve keresteyi devlet

sağlarken, işçilik, kerpiç kesimi gibi işler göçmenler

tarafından yapılıyormuş. 5 Ağustos günü ilk temel atılmış ve

yoğun bir çalışma ile inşaatlar 4 ayda tamamlanmış. O

günlerdeki ekmek tevzi defterinde 972 nüfus kayıtlı imiş.

Kış mevsimi gelince Kırım’daki mallarını satamadan gelenler

yine yoksulluk içine düşmüş ve Ereğli, Karaman, Konya gibi

şehirlere çalışmaya gitmişler. 1904 yazında ise Konya’dan

çalışmaları başlayan demiryolunun Ayrancı yakınlarından da

geçeceği haberi gelmiş. Bu arada köy aşağı ve yukarı adıyla iki

mahalleye ayrılarak köye Osmaniye adı verilmiş ve 1904 yılı

Eylül ayı içinde göçmenlerin Ereğli Nüfus idaresince kayıtları

yapılmış. 2-3 yıl süren demiryolu çalışmaları göçmenleri biraz

rahatlatmış ancak zamanla sıkıntı tekrar baş göstermiş.

Bu nedenle yavaş yavaş toprak işleme ve tarımsal üretim

çalışmaları başlarken, Demiryolu vasıtası ile ürünler Konya ve

İstanbul gibi uzak şehirlere götürüp satılarak yerine kendi

ihtiyaçlarının alınması ile ticaret de yavaş yavaş gelişmeye

başlamış.

Göçmenler birkaç yıllık uyum ve yerleşme süresini birçok

nüfus kaybederek atlattıktan sonra, hızlı bir çalışma devresine

girmişler ve ilk meyve bahçeleri dikilmeye başlamış. İlk

bahçeyi 1905 yılında Alim Ağa, ilk fidanlığı da Yunus oğlu

Habibullah Ağa dikmiş. Meyve bahçeleri yetişip çoğalırken

Kırım’a özgü meyve çeşitlerini getirmek üzere seçilen bir heyet

tekrar Kırım’a gönderilmiş ve Yazlık ve kışlık elma çeşitleri

(Şafran, sinad, bomojni, Amasya, Gönen, Kumpanya (İngiliz),

Kaba Elma), Beyaz ve Kırmızı Kiraz, Aşılı Vişne ve Kayısı

çeşitlerinin (Tokaloğlu) gözleri getirilerek meyve çeşitleri

çoğaltılmış. Uzun kabak da getirilerek Ereğli mutfağına

kazandırılmıştır.

05 Nisan 1319 - 18 Nisan 1903 tarihinde Rusya’ dan gelen ve

Konya’ ya sevk edilen muhacirlerin Ereğli’ye iskânları,

Ereğli’nin batısında yer alan Kafir Öreni ( Kafir Yazısı )

adlı mahalle olmuştur. Yerleşim yerlerinin ve sınırlarının

belirlenmesi ile 10 Temmuz 1903’ de inşaat hazırlığı

başlamıştır. Ustalar ve keresteyi devlet sağlarken, işçilik,

kerpiç kesimi gibi işler bizzat göçmenler tarafından

yapılmıştır. 05 Ağustos günü ilk evin temeli atılmış ve yoğun

bir çalışma ile inşaatlar dört ayda tamamlanmıştır. O

günlerdeki ekmek tevzi defterinde 972 nüfus kayıtlı imiş.

Bu arada köy aşağı ve yukarı adıyla iki mahalleye ayrılarak

köye Osmaniye adı verilmiş ve 1904 yılı Eylül ayı içinde

göçmenlerin Ereğli Nüfus idaresince kayıtları yapılmış. 2-3 yıl

süren demiryolu çalışmaları göçmenleri biraz rahatlatmış ancak

zamanla sıkıntı tekrar baş göstermiş.

Devlet tarafından bu muhacirlerin iskânı için 10 bin sarı

lira ilk etapta olmak üzere tahsis edilmiş, Alman mühendislerin

de görevlendirildiği modern anlamda imar çalışması yapılmış,

ikişer katlı gayet güzel evler inşa edilmiş, arazi tahsisi

yapılmış, daha sonraları çok daha basit haneler oluşturularak

Divle karyesi de buraya taşınmak suretiyle Osmaniye (bugün

Ayrancı ilçesi)adında bir nahiye merkezine dönüştürülmüştür.

Ayrancıdaki Kırım Tatarlarının bir kolu da Ereğli Konya

karayolu üzerindeki Merdivenli köyü civarındaki gene dağı

bölgesinde Yağlıbayat köyüne yerleşmişlerdir. Çok eski bir köy

olan Yağlıbayat’ a sonradan yerleşen bu Tatarlar halen Ayrancı’

daki akrabalarına gelip gitmektedir. Buraya yerleştirilen bir

aileye mensup olan eski milli eğitim mensubu öğretmen Gaffar

Totaysalgur’ un gelişleri ve bölge ile ilgili incelemelerinin

yanı sıra 1946 yılında yayımlanmış Karaman Tarihi adlı kitabı

vardır.

Sözel Anlatımda Macarlar:

19 yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı topraklarına gelmeye

başlamışlardır. Bölgemize posta telgraf görevlisi olarak gelmiş

yerleşmiş olan birkaç haneden ibarettir. ( Karaman, Konya ve

Ereğli gibi. ) Ereğli’ de Kenan tekkesi (şimdiki Hıdırlı

mahallesi) civarına yerleşmişlerdir. Bu mahallede Macarlı

Sokağı adlı bir de sokak vardır. Geçmiş dönemlerde hala Macarlı

Sokağı denilmekte iken sonraları bu ad değiştirilmiştir. Aile

burayı bir Macar’ dan aldıkları için kendilerine Macarlı

denildiğini de söylemektedir.52

KAYNAKLAR:

52 Canlı kaynak: Mustafa MAÇ, Üniversite mezunu, D. 1944.

1.ANDREWS P.Andrews, Türkiye de Etnik Guruplar, Akyüz Kitabevi,Cihangir-İst. 1992.2.BAŞ B.Süleyman, Konya-Ereğli Ayrancı Bucağı Çevre incelemesi,1.Baskı 1974, s.11-12.3.EREL A.Hilmi, Ereğli Tarihi, Marş Matbaası, İzmir 1984, s.11.4.GÜRBUDAK Tevfik, Zaman Sürecinde Ereğli, Ereğli-1993, s.55.5.KONYALI İ.Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi,İstanbul 1964, s.1082-1089.6.KONYALI İ.Hakkı, Abideleri ve Kitabeleriyle Karaman Tarihi,Ermenek ve Mut Abideleri, İstanbul 1967, s.610-611.7.KONYALI İ.Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Ereğli Tarihi,İstanbul 1970, s.350-351-s.350-351-460-862-892-893.8.KURTULGAN Dr.Kürşat, Balkan Muhacirlerinin Konya Vilayetineİskânı (1923-1933), s.19-39-48-143-149-182-230.9.NAKRACAS Girgos. Dr., Anadolu ve Rum Göçlerinin Kökeni, Bilgeyayıncılık 2003, s.165-170.10.ORHUNLU Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı,Eren yayıncılık, 1987, s.74.11.SAYAR Ali, Türkistan ve Horasan’ dan Anadolu’ ya BekdikTürkmenlerinin Kültürü ve Kökleri, Bahcıvanlar yayınevi, Konya2008, s.279-282.12. TEKİNSOY Yunus Emre, Türk Rum Nüfus Mübadelesi ve Konya, YüksekLisans Tezi, Selçuk Üni. S.B.E. A.İ.İ.T. A.B.D., Konya 2007. 13. Totaysalgır, Gaffar, Karaman (Larende), Yeni KitapBasımevi, Konya, 1944.14. Süleyman Yassıbaş, Cumhuriyet dönemi Ereğli (Konya)İlçesinin Siyasi, Kültürel ve Sosyoekonomik Tarihi, Dan: Prof.Dr. N. Köstüklü, Ankara, 2003, s.121-192.15. Yusuf KARACA, Karaçay Türkleri’nde Dini Hayat Başhüyük Kasabası Örneği,Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe veDin Bilimleri A.B.D., Din Sosyolojisi B.D., Van 2006.16. Mehmet KİRACI, Cumhuriyet Döneminin İlk Göçü: Türk Yunan NüfusMübadelesi, Yüksek Lisans Tezi, Edirne Trakya Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs 2006.17. Gül KARACAER, Türkiye Kent Yaşamı Ve Mübadiller (1923-1930), YüksekLisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri veİnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap TarihiAnabilim Dalı, İzmir 2006.18. I. DUMAN, Balkanlar'dan Anayurda Yapılan Göçler, Osmanlı İskân Politikalarıve Göçmen Yerleşimleri [The immigration from Balkans through Anatolia, thesettlement politics of Ottoman and immigrant's settlement areas], MA Thesis,İstanbul: Yıldız Technical University, 2007.

19. http://www.ayranci.org/kurulus.htm

Süreli Yayınlar:

1.TOTAYSALGIR Gaffar, Tatarların İskânı 1944 ( merhum İsmail Öztürkarşivi, 1944 yılı gazetesi.). 2.EREL A. Hilmi-ÖKSÜZ M. Ergün, Doç. Dr. Karaman-Karapınar ve EreğliKöy Gezileri, Nimet Gazetesi-1988.

Belgeler, Fotoğraflar:

1.T.C.Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü internetsitesi(http://www.devletarsivleri.gov.tr/Forms/pgArchiveMain.aspx).2.ER Sedat, Mübadele dönemi belgeleri.3.EREL Hilmi, belge-fotoğraflar.4.HARMANCI Yaşar, Sened-i Hakani.5.YILMAZLAR Saffed, FOTOĞRAF.6.SELAY Aydın, fotoğraf.

Kaynak Kişiler:

BULDUK Hüseyin Göktöme Köyü eski muhtarı, ilkokul.ER Sedat, Türbe Mahallesi, lise, emekli.EREL Nureddin, lise, 1917 doğumlu.HARMANCI Yasar, Üniversite, Eti Mahallesi, 1965.EDİGE Aziz, ilkokul, Orhaniye Köyü.EDİGE Esat, ilkokul, Orhaniye Köyü.EDİGE Mesud, ortaokul, Orhaniye Köyü.GÖZEN Besim, ilkoku, Sıhhıye, Eti Mahallesi, 1902 doğumlu.KARABUDAK Nimet, ilkokul, Pirömer Mahallesi, 1910 doğumluMAÇ Mustafa, Üniversite, Ankara, 1944 Ereğli doğumlu.SELAY Aydın, Üniversite, Selanik göçmeni, Ereğli eski BelediyeBaşkanı, Kazancı Mahallesi, 1949 doğumlu.ÇEÇEN Ayşe, ilkokul, Hamidiye Mahallesi, 1900 doğumlu.UNCU Munise, ilkokul, Pirömer Mahallesi, 1911 doğumlu.UNCU Mesure, ilkokul,Göztepe İstanbul, 1913 doğumlu.YILMAZLAR Hilmiye, ilkoku, -Üsküdar İstanbul, 1904 doğumlu. YILMAZLAR Safvet, Üniversite, Cağaloğlu İstanbul, 1960 doğumlu.

EKLER:

1910 yılında Ereğli İstasyonu

1920’ li yıllarda Konya Ereğli…

Kafkaslardan göç.

MISIR HİDİVİ KAVALALI MEHMED ALİ PAŞA

SULTAN ABDÜLHAMİD VE ÇAR NİKOLA

Rumeli muhacirlerinin göçü

Rumeli muhacirlerinin İstanbul’a gelişi

65 Tarih: 5/4/1917 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.11 Yer No: 10.24..8. Selanik m uhacirlerinden olup, Konya-Ereğli'de önceden iskan edilen Müftü Mehm et Zahit'in iskan olunam ıyacağı.

66 Tarih: 28/4/1918 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.11 Yer No: 12.37..21. Konya-Ereğli'de m ülteci olarak bulunan Abdulm ecit kabilesi m ensubu Halit ve Feyzullah'ın Erikli'de iskanları.

67 Tarih: 5/10/1924 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.11 Yer No: 19.96..11. Konya-Ereğli, Akşehir, Ilgın ve Karam an'da iskan edilen m uhacirlere ait cetvelin takdim i.

68 Tarih: 24/11/1924 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 42.57..4. Konya-Ereğli'de m ukim Erciş m ültecilerinden Akif'e ait em val-i gayrim enkulesinin yakıldığına dair m alum atın gönderilm esi.

69 Tarih: 18/2/1925 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 44.65..15. Konya-Ereğli'de oturan Erzurum m ültecilerinin iskan yerlerinden çıkarılm asının uygun olm ayacağı.

70 Tarih: 30/6/1925 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 45.74..40. Kozana m uhacirlerinden bir kısm ının Konya'nın Sille nahiyesinde, bir kısm ının Ereğli kazasında ve bir kısm ının da Sarayönü'nde iskan edildikleri.

71 Tarih: 12/7/1925 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 45.75..11. Konya'nın Sille nahiyesinden Ereğli'ye sevkedilen m uhacirine m ünasip m iktarda arazi verilerek iskan edilm elerinin uygun olacağı.

72 Tarih: 10/1/1926 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 47.87..15. Konya-Ereğli'de iskan edilen m uhacirlere tahsis edilen hanelerin satışından vaz geçilm esi.

73 Tarih: 18/4/1926 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 48.94..1. Muhacirlik ve iskan haklarından vazgeçerek İzm ir'den Konya-Ereğli'dekiArif Efendi'nin yanına giden Florina m uhacirlerinden Talip, Hayrettinve Hasan efendilere tahsis edilen evin geri alınm ası.

60 Tarih: 26/9/1927

Sayı: 41946 Dosya: Fon Kodu:

130..16.13.2 Yer No: 385.176..15.

Selanik vilayetinden gelip, Konya ili Ereğli ilçesi Kazancı köyünde iskan edilen kunduracı Ahm et oğlu Hasan'a ait tasfiye talepnam esi.

Muhacirlere ait bir çizelge

Bulgaristan Göçmenleri

Geleneksel kıyafetleriyle bir muhacir

Muhacir kadın

Bir muhacir

Mübadele arşiv belgesi

Kesriye Kazasından İbrahim Efendiye ait tapu sureti (H-1294-M-1878)

(1530 yılına ait tahrir defterinde Rumeli Eyaleti Paşa SancağıSolkol kazalarından biri olan Kesriye kazası bugün YUNANİSTAN

sınırları içerisinde, Kostur / Kesriye, Kastoria ismi ilebiliniyor.)

Rumeli muhaciri hüviyet cüzdanı-Mersin (Davut –Osman)

RUMELİ MUHACİRLERİNİN ORADAKİ TOPRAKLARINA AİT SENED-İHAKANİ(TAPU)

SENED-İ HAKANİ

RUMELİDEN GÖÇ ETMİŞ HAYRİYE KÖKER VE HİLMİYE YILMAZLAR, 1928.

Selanik muhacirlerinden Demir Ali SELAY (ortadaki D.1908) 1930.

Selanik muhacirlerinden Zülkifil SELAY ( D.1920) 1942.

Selanik muhaciri Raşit Ağa ÖZBAHÇECİ (1878-1928)

Selanik muhacirlerinden Zihnişah H. (oturan, D.1881 ), RaziyeÖZBAHÇECİ (SELAY), Emine ÖZBAHÇECİ (ÜNLÜ), bebek Fatma POTARAS

(ŞİMŞEK) 1936.

Beyrut Posta Müdürü Macar’ın Mustafa Efendi ve annesi MuhsineÜmmügülsüm Hanım.