SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YE YERLEŞENLER
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
1 -
download
0
Transcript of SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YE YERLEŞENLER
SÖZLÜ ANLATIMDA 1800’LERDEN GÜNÜMÜZE KONYA EREĞLİ’ YEYERLEŞENLER
Hilmi EREL Ali SAYAR
ÖZET:
Ereğli, coğrafi konumu sebebiyle ilk çağlardan günümüze sürekli olarakgöçler almış bir beldedir. 1500’ lü yıllarda At Çekenler iskân edilmiştir.17.yüzyıl, Ereğli’ye tekrar Türkmen aşiretlerinin iskânının söz konusuolduğu yıllardır. Bu yüzyılda Bekdikler ve Çayanlar Ereğli’ye getirilerekiskân edilmişlerdir. 1800’lerden itibaren Konya Ereğli’ye Anadolu dışındaniskânlar olmuştur. Nogaylar, Karaçay-Balkarlar, Kumuklar, Mısırlılar,Çerkezler, Bulgaristan ve Yunanistan göçmenleri, Arnavutlar, Çeçenler,Kırım Tatarları ve Macarlar iskân edilmiştir. Kafkasya’dan göç ederekgelen her topluluğa yaygın ve yanlış olarak “Çerkez” denilmesi ve kayıtlarada bu şekilde geçmiş olması Türk olanların bile bugün dahi Çerkez olaraknitelendirilmelerine yol açmıştır. Ayrıca Yeniçeri Ocağı dağıtıldıktansonra bir kısım yeniçeri, sipahi olarak bölgeye yerleştirilmiştir. Konuylailgili yayınlardan ve özellikle tezlerden de faydalanılmış, sonrasındasözel anlatıma yer verilmiştir. Anahtar kelimeler: Ereğli, muhacir, göçmen, Kafkas, Kırım, Bulgaristan,Yunanistan, Çerkez
GİRİŞ: Ereğli, coğrafi konumu sebebiyle ilk çağlardan günümüze
sürekli olarak göçler almış bir beldedir. Torosların
eteklerinden çıkan İvriz çayı ile Torosların zirvelerinden
doğup iki vadiyi sulayarak ovaya ulaşan Delimahmutlu kollarını
bereket verdiği bu topraklar yol güzergâhı olarak bütün
Anadolu’yu Güneye, Kilikya kapısı veya Gülek boğazına bağlayan
bir yapıya sahiptir. Ereğli’nin ilginç olan yanı tüm Anadolu
hatta daha güneydeki uygarlıkların elinde bulunduğu halde tarih
boyunca kesin ve net bir açıklığa sahip olmamasıdır. Ereğli’de
ilk tarihi bulgular M.Ö. 7. bin’e dayanmasına karşın Neolitik
Araştırmacı, yazar, Konya Ereğli Pir Ömer Mahallesi Muhtarı. Araştırmacı, yazar, Tıp Doktoru, Konya Ereğli Devlet Hastanesi.
çağ, Kalkolitik çağ ve Eski tunç çağları Ereğli’de tam anlamı
ile yaşanmıştır.
Bronz ve Demir devirleri Ereğli’de Hatti-Hitit karışımı bir
toplumla yaşanır. Demir işlenmesi Ereğli’de olup ticaret
kolonileri ile dünyanın birçok yerine dağılmıştır. Bronz
devrinde Ereğli sanatına Asurların büyük etkileri olmuştur.
Asurların Hititlere Mezopotamya ve Kuzey Suriye uygarlık
çizgilerini getirmesi ile Hititler bu bölgede sağlam bir
uygarlık kurmuşlardır. Hititlerin imparatorluk devrinde Ereğli
çevresinde ve merkezde iki önemli noktada siteleri vardır.
Ereğli’ nin ismi Hubişna’ dır, geç Hitit döneminde ise
Tuvanna Krallığı (İvriz) buraya bağlıdır. Ereğli çevresinde
görülen geç Hitit eserleri hem Arami hem Asur etkisindedir.
Ereğli’ yi Firiglerin istila etmesi ile Hititlerin hâkimiyeti
ortadan kalkar. Ancak M.Ö. 110’ lu yıllara kadar Ereğli’ de
Hitit-Arami karışımı bir toplum görmek mümkündür. Ereğli önce
Tabal sonra Qui krallıklarına bağlanmış ve her iki krallıkla
beraber Asur egemenliğini yaşamıştır.
M.Ö. 677 yıllarında Kimmer akınlarının Firigler üzerine
çevrilmesi ile başlayan Kimmer- İskit savaşı Hubişna’ da
( Ereğli ) yapılmıştır. M.Ö. 612 yıllarında Yunan kolonileri,
M.Ö. 540’ ta Pers egemenliğine M.Ö. 330’ da da Büyük İskender’
in eline geçer. Böylece Ereğli’ de Helenistik çağ başlar. M.Ö.
200’ de Selevkosların, M.Ö. 30 yıllarında Roma İmparatorluğu
sınırlarında kalan Kibistra ( Ereğli ) daha sonra Batı Roma ya
tabii olarak müstahkem bir şehir inşa ettiren İmparator
Heraglius’ un adı ile anılmaya başlanmıştır.
Bizans çağında da tüm Anadolu gibi Ereğli’ de de iki büyük
dinin çatışmaları yaşanır. Emeviler Tuvanna ve Heragliya’yı
yani bugünkü Ereğli’ yi ele geçirmişler, 707 yılında başlayan
bir kuşatma ile de 713 yılında hem tüm Tuvana hem de Heragliya,
I. Velid bin Abdülmelik tarafından alınmıştır. 806 yılında
Abbasiler bu iki merkezi yeniden almayı başarmışlardır.
812 yılında Bizans Abbasi savaşını yaşayan Herakleia bu
dönemle beraber artık Bizans- Arap tampon bölgesi olur. 1073
yılında Türklerin eline geçmesine rağmen I. ve II. Haçlı
seferlerinde tahrip edilen Herakleia’ yı 1205 yılında Ermeni
hâkimiyetinde görürüz. 1217 yılında Selçuklulara bağlanan
Herakleia 1291 yılında Keyhatu tarafından yağmalanır.
1256 yılında Karamanoğulları Beyliğinin başkenti olur. 1398
yılında il kez Osmanlı egemenliğine giren şehir 1256 - 1468
döneminde Karamanoğulları Beyliğine bağlıdır. 1468 yılında
Fatih Sultan Mehmet Herakleia’ yı Osmanlı topraklarına katmayı
başarır, 1471 yılında ise Rum Mehmet Paşa Herakleia kalesini
yıktırır ve halkını İstanbul’ a sürer. İstanbul’ a götürülen
halk İstanbul Şehremini’ deki Ereğli semtine, Marmara Ereğli’
sine ve Selanik’ e yerleştirilir. 17. yüzyılın ünlü Osmanlı
tarihçisi Müneccimbaşı Ahmed Dede (1631, Selanik - 1702, Mekke)
Selanik doğumlu olmasına rağmen Şevket SÜREYYA’ nın Sicilli
Osmani’ sinde Konya Ereğli’ li olarak geçer. Babası Lütfullah
Efendi Karaman Eyaletine bağlı Ereğli kasabasından Selanik'e
yerleşmiştir. 1482 yılında Cem Sultanın kaçış yolu, 1468 de
Hadım Ahmet Paşanın sefer yoludur. 1553 yılında Kanuni Sultan
Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın boğdurulmasına şahitlik
etmiştir. Osmanlı tarihini değiştiren bu olayda Kanuni’ nin ve
Şehzade Mustafa’ nın otağlarının kurulduğu yer Akhüyük ve
Çiller köyleri arasında olup bugün bile halk tarafından Büyük
Çadır Yeri-Küçük Çadır Yeri olarak gösterilmektedir.
Ereğli halkı İstanbul’ a götürüldükten sonra çok sayıda
Türkmen oymağı, Varsaklar ve özellikle Atçekenler Karacadağ
yöresine yerleştirildi.
17.yüzyılda Ereğli’ ye tekrar Türkmen aşiretlerinin
iskânının söz konusu olduğu yıllardır. Bu yüzyılda Bekdikler ve
Çayanlar Ereğli’ye getirilerek iskân edilmişlerdir.
Dulkadiroğullarından olan Bekdik Türkmenleri Ereğli ile
Karapınar arasındaki Hortu Hanına, Bozulus Türkmenlerinden olan
Çayan Türkmenleri de Çavuşlu (Kuzoluk) Hanına derbentci olarak
yerleştirildi. Bekdikler’ in Kara Bekdik oymağı ilk kez 1635
yılında iskân edilmiş ancak konar-göçer olan Karalar Aksaray
yönüne dağılmışlar, 1723 yılında tüm Bekdik oymakları, 1500’ lü
yıllarda Kırşehir Kaman’ a yerleştirilenler dâhil, Hortu’ ya
yeniden yerleştirilmiştir. Aynı yıllarda Bekdikler’ den bir kol
Nevşehir’ e, Kara Bekdikler’ den bir kısmı Kayseri İncesu’ ya
yerleştirilmiştir.
Ayrıca 18. yüzyılda Çapanoğullarının, 19. yüzyılda
Kavalalı İbrahim Paşanın istilasına uğramıştır
Osmanlının ordu yapılanması, Ereğli’ye göçün bir diğer
sebebidir. Selçuklu Türkmenlerinden bir grup Selçuklu ordusuna
at yetiştirdikleri için Atçekenler olarak adlandırılmışlardır.
Yerleşimleri ağırlıklı olarak Eskil ( Eski il ), Ereğli,
Karaman, Emirgazi, Aksaray, Akşehir coğrafyasında olan bu
Türkler Atçekenler olarak adlandırılmaktadır.
Sipahiler: 1826’ da Yeniçeri ocağı lağvedilince dağıtılan
yeniçerilerden bir kısmı sipahi ocağı olarak Gölören ve
Kızılgedik köylerine yerleştirilmişlerdir. Bunlardan Gölören
kasabasına yerleştirilenlerin soyadları Aydın, Kızılgedik
köyüne yerleştirilenlerin soyadları ise umumiyetle Tuncay’ dır.
Gölören’ dekilerin lakapları Kocabey, Kızılgedik’ dekilerin
lakapları Köseler’ dir.
19.yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyıl başlarındaki göçlerde
kesin olarak bir etnik yapı adlandırması olmaksızın genel
sınıflandırma vardır. İncelediğimiz zaman Türkiye topraklarına
1939–1940 öncesi gelenlere muhacir denilmiştir. Göçmen kelimesi
1939–1940 sonrası gelenler için söz konusudur ve hatta resmi
sınıflandırmada bu ad Balkan göçmenleri için kullanılırken
Kafkas göçmenleri de bu şekilde anılmıştır.
Balkan savaşıyla birlikte Sırbistan, Hırvatistan,
Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya’ dan gelenlerin
tamamı bir bütün olarak muhacir olarak anılmışlardır. Cumhuriyet
ile birlikte sürekli bir göçmen akımı olmuştur. Balkanlardan
1877-1878, 1923-1949 tarihleri arasında 900.000 - 1.000.000
kişi ve 1950-1958 arasında 286.430 kişi gelmiş ve 1950-1951
yılları arasındaki dönemde 154.393 kişi Bulgaristan’ dan
Türkiye’ ye sürgün edilmiştir.
Bunlarla birlikte batı Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde
yeni yerleşim yerleri tahsis edilmiş olup ve buralara
yerleştirilmişlerdir. Bölgelerde asimilasyon uygulanmamıştır.
Muhacirlerin hepsine genel isimler kullanılmıştır. Örneğin;
Çerkezler, yarı Çerkezler (Abhazlar, Ubuhlar, Çeçenler,
Dahistanlılar, İnguşlar, Karaçay, Oset, Leski) şeklinlde
adlandırılmışlardır.
1923 Lozan antlaşmasında yer alan nüfus mübadelesinde ilk
olarak dine bakılmıştır. Neticede yanlış sonuçlar hukuk’u vuku
bulmuştur. Protestan ve Katolikler ayrılma hakkını kullanmazken
Ortodokslar Yunanistan’a gönderilmiştir. Bunların en iyi örneği
Ortodoks Araplar’ ın Türkiye’den Yunanistan’a gönderilmiş
olmasıdır. Müslüman Arnavutlar, Yugoslavlar, Romenler ve
Yunanlar kitlesel olarak sınır dışı edilmişlerdir. Bu değişimde
Hıristiyan Türkler’ in Yunanistan’ a, Müslüman Yunanlıların
Türkiye’ ye gönderilmeleri söz konusudur.1
Nogay Tatarları
Nogaylar: Kazak ve Karakalpak Türkçesine yakın bir dil
konuşan bu topluluklar XVIII. yüzyıldan sonra Kafkasya
bölgesine yerleştirilmişlerdir. Dağıstan’ da Hazar Denizi' ne
doğru uzanan düzlükte ve daha kuzeyde step görünümü alan
bozkırlarda Türk asıllı kabilelerle (Kumuklar, Azeriler,
Türkmenler) karışık olarak yaşarlar.2
Anlatıcımızın ifadelerine göre Ak ve Kara Nogay adlı iki
alt gruba ayrılmışlardır. İkinci dünya savaşı sırasında gelerek
Kırım Türkleri’ nin içlerine yerleşmişlerdir. Osmaniye’ ye
( Ayrancı ) yerleşen Kırım Tatarlarından çok sonra Ereğli’ ye
gelmişlerdir. Bölgemiz Nogay Tatarları Cemboyluklar
(Canbuluklar) ve Cedsanlar ( Yedi Sanlar) olmak üzere iki
1 ANDREWS P.Andrews, Türkiye de Etnik Guruplar, Akyüz Kitabevi, Cihangir-İst. 1992, s.116-118-120-121-169.2 Konya Ereğli Kafkas Araştırma Derneği binasında Nisan 2010’ da yapılan konuşma.
aşirettir. İkinci dünya savaşında bu aşiretlerden bir grup da
Almanya’ ya göç etmişlerdir.
Balkarlar- Karaçaylar
Yusuf KARACA’ nın yüksek lisans tezinden3 Kafkasya’dan
göçler ve Karaçay-Balkar Türklerinin göçünü görelim ve Ereğli
iskânından bahsedelim.
<KAFKASYA’DAN ANADOLU’YA GÖÇLER
IX. yüzyılın ikinci yarısından başlayıp 1920 yılının
baslarına kadar devam eden Kafkasya’dan Osmanlı Devleti
topraklarına göç olayından Karaçay-Malkar Türkleri de dini,
ekonomik, siyasi ve toplumsal tabakalaşma gibi etkenlerden
dolayı göç etmek durumunda kalmışlardır.
Kafkasya’da, Elbruz Dağının (Mingi Tav) doğu ve batısındaki
yüksek dağlık vadilerde yasayan Karaçay Malkar Türkleri, tarih
boyunca bölgede hakimiyet kuran Kimmer, Saka(İskit), Hun-Bulgar
ve Kıpçak Türklerinin binlerce yıl süren etnik bütünleşmesinden
süzülerek ortaya çıkmış bir Türk boyudur.4 XV. yüzyıl
sonlarına doğru Karaçaylılar ve Malkarlılar olmak üzere ikiye
ayrılmışlar ancak halk dil, din, kültür, gelenek, görenek ve
örf olarak ortak özelliklerini korumuşlardır.5
3 Yusuf KARACA, Karaçay Türkleri’nde Dini Hayat Başhüyük Kasabası Örneği, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri A.B.D., Din Sosyolojisi B.D., Van 2006, s. 7-22.4 Adilhan Appa, “Karaçay- Balkar Türklerinin Kökeni”, Türkler, c. 2, Yeni Türkiye Yay., Ank. 2002, s.572.5 İsmail M. Mızıulu, Eski Dönemlerden İtibaren Rusya’ya Bağlanıncaya Kadar Karaçay Malkar Halkının Tarihi, Çev.: Ali Sıdakulu, Nalçik 1994, s. 9. www.karachaymalkar.net
Karaçay Malkarlılar, XV. yüzyılda Kabartay Çerkezlerinin
baskısı sonucunda ikiye ayrılmışlardır. Karaçay adı ancak bu
tarihten sonra Kafkasya’da görülmektedir. Elbruz dağının
doğusunda Başhan vadisinde yasayan dağlıların bir kısmı
Kabartaylıların baskısı ve topraklarını genişletme arzusuyla
Elbruz Dağının batısındaki vadilere göç etmişlerdir. Türk
geleneğine uyarak yeni yurtlarına beyleri Karça’nın adını
vermişler. Karça adı zamanla değişerek Karaçay seklini
almıştır.6 Elbruz dağının doğusundaki dağlık arazi Malkar
bölgesini, batısındaki dağlık arazi ise Karaçay bölgesini
oluşturmaktadır. Malkarlılar için aynı zamanda “Balkar”
kelimesi de kullanılmakta ancak bu kavram daha çok Rus
kaynaklarında siyasi amaçla kullanıldığı ifade edilmektedir.7
Karaçaylılar ve Malkarlılar birbirinden farklı dile,
kültüre, tarihe ve geleneğe sahip iki ayrı Türk boyu değil,
tersine aynı dil, kültür ve tarihi paylasan bir Türk
halkıdır18. Elbruz Dağının bir ucunda Karaçaylılar, diğer
yamacında Malkarlılar yasarlar. Bu coğrafi konumun dışında
aralarında hiçbir farklılık yoktur.
Kafkasya’dan göç ederek gelen her topluluğa yaygın ve yanlış
olarak “Çerkez” denilmesi ve kayıtlara da bu şekilde geçmiş
olması dolayısı ile Osmanlı topraklarına göç ederek gelen
Karaçay-Malkarlı nüfusunu tespit etmek mümkün olmamıştır.8
Ruslar diğer Kafkasyalılar gibi Karaçaylılar’ ın da Osmanlı
topraklarına göç etmelerini istiyorlardı. Buna şiddetle karsı
6 Ufuk Tavkul, “Karaçay Malkarlıların Kökeni Üzerine Düşünceler”, s. 136-137.7 Ufuk Tavkul, “Karaçay Malkarlıların Etnik ve Sosyal Yapısı”, s. 46.8 Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, T.D.V. Yay., Ank. 1991,s.122.
koyan Karaçaylılar 1873 yılında tekrar ayaklandılar ve bu isyan
güçlükle bastırıldı. Bir taraftan Rus baskısı altında zor
günler geçiren Karaçay Türkleri, bir taraftan da kendi sosyal
yapısından kaynaklanan iç çatışmalarla kaynıyordu. Feodal
sistemin hüküm sürdüğü Karaçay’da Rus yanlısı olan bazı prens
ve asilzade aileler Karaçay topraklarının büyük çoğunluğunu ele
geçirmişlerdi. Sosyal yapıdaki bu çatışmadan rahatsız olan bazı
zengin aileler ve artık kaybedecek hiçbir şeyleri kalmayan
topraksız köylüler 1885 yılında Osmanlı topraklarına göç
ettiler.9
1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonrası ile 1905 yılları
arasında Karaçay göçleri en yoğun dönemini yaşamıştır.
Anadolu’ya iskân edilen Karaçay köylerinin yanında Suriye,
Filistin ve Ürdün’ de de Karaçay yerleşim yerleri
bulunmaktadır.
Eskiden var olan veya büyük şehir konumundaki yerleşim
yerlerine bütün ısrarlara rağmen ikâmet etmeyen, geldikleri
yerlerde yeni yerleşim merkezleri oluşturan Karaçay Türkleri
bir asırdır Kafkasya’dan getirmiş oldukları kendi gelenek
görenek, örf ve adetlerini günümüze kadar sürdürebilmişler,
çevrelerindeki hâkim kültüre karsı açık olmakla birlikte her
zaman mesafeli ve kontrollü durmaya özen göstermişlerdir.
Göçün Siyasi Sebebi
Kafkaslar’ dan Osmanlı topraklarına göç, 1850’li yılların
ilk yarısında bazı Kafkasya’lı ailelerin gönüllü olarak Osmanlı
topraklarına göçleriyle başlayıp Kırım Savası sırasında mecburi9 Ufuk Tavkul, Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür, s. 41.
bir hareket haline gelen göç olayı, 1862-1865, 1877-1878, 1890-
1908 yılları arasında yoğunlaşarak 1920’li yıllara kadar devam
etmiştir.
Kafkaslar’dan yola çıkan göç kafilelerinin hareketlenme
zamanları Osmanlı-Rus ilişkilerindeki değişiklikleri yakından
takip etmiştir.
1783 yılında İmam Mansur hareketi ile başlayan Kafkasya
Müridizmi Kuzeydoğu Kafkasya’ daki bütün Müslüman toplulukların
Ortak kimliğinin teşekkülünde büyük bir rol oynamış ve bütün
Kafkasyalıları bu kimlik etrafında birleştirerek harekete
geçirmeği başarmıştır.10 1783 yılında Ruslar Kırım’ı
Osmanlılardan aldıktan sonra Kafkasya’daki Kuban Irmağı
Osmanlılar ile Ruslar arasında sınır olarak kabul edilmiş.
Kuban ırmağının her iki tarafında da toprağı bulunan
Karaçaylılar için zor günler böylece başlamıştır. Kabardey
Çerkezlerinin Karaçay üzerindeki baskısının artması ve Rusların
da Kabardey’i desteklemesi Karaçaylıları Osmanlılara
yaklaştırmıştır. Karaçay Bölgesinin Osmanlılar açısından
stratejik bir önemi vardır. Doğu Kafkasya’ya giden bütün yollar
Karaçay bölgesinden geçmektedir.11 Rusya, siyasi ve ekonomik
çıkarları açısından asla vazgeçmeyeceği bir bölge olan
Kafkaslardaki hâkimiyetini, sürekli isyanlar çıkmasına rağmen
bırakmak istememiştir. Rus idaresi altına hiçbir zaman girmek
istemeyen Karaçay Türkleri ise 1822, 1835-1837, 1845-1846 ve
1853-1855 yılları arasında Ruslara karsı isyan girişimleri
olmuştur. Bu isyanlar Ruslar tarafından kanlı bir şekilde10 Hayati Bice, a.g.e., s. 46.11 TAVKUL, Ufuk, “Karaçay Malkarlıların Etnik ve Sosyal Yapısı”, KaraçayBalkarlar, Der. Ufuk Tavkul, Yaşar Kalafat, Karam Yay., Ank. 2003.
bastırılmış, 1860 yılından itibaren ise özel bir idari sistem
kurarak Karaçay-Malkar halkını ikiye bölmüş, Karaçaylılar’ ı
Kuban, Malkarlılar’ ı da Terek eyaletine bağlamıştır. Bunların
yanında da Karaçay Bölgesine yerleştirilen Rus aileleri ile
bölgeyi Ruslaştırma politikaları devam etmekteydi.
1864 yılında Dağıstan ve Çeçenler’ den sonra Çerkesler’ in
de Ruslara yenilmesiyle Kafkasya Rusya’nın eline geçti. Ruslar
da her Kafkas kabilesi için özel bir idari sistem kurdular.
Ruslar diğer Kafkas kabileleri gibi Karaçaylıların da Osmanlı
topraklarına göç etmelerini istiyorlardı.12
Göçün Dini Sebebi
XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Müslüman olan Karaçay
Türkleri’ nin göç nedenlerinin en önemlisi dinlerini yasamakta
çektikleri sıkıntılar ve ileride yaşanma ihtimali çok yüksek
görünen kaygılardır. Göçe “Hicret” niteliğini kazandıran sebep
de bu kaygılar ve sorunlardır.
1900’lü yılların basında hac farizasını yerine getirmek için
üç Karaçay büyüğü olarak bilinen Basçı Hacı, Bolurlanı İshak ve
Golalanı Hacı Mekke ve Medine’ye giderler. Hac dönüsü Osmanlı
Devleti’nin Sam vilayetine, daha önce Kafkasya dağlarından göç
ederek gelen Karaçaylıları ziyaret etmek amacıyla uğrarlar.
Yapılan görüşmelerden sonra Şam vilayetine göç etmeye karar
verirler. Karaçay bölgesine dönen hacılar, bu düşüncelerinin
halk arasında yayılması ve kabul görmesi için, Şam vilayetinin
güzelliği, Mekke ve Medine’ ye olan yakınlığı övülürken yakın
gelecekte şimdiki yaşadıkları yerlerde Rusların büyük zulümler
12 Ufuk Tavkul, a.g.e., s. 41.
yapacakları hatta Kuban Irmağı’ nın domuz kanı olarak
akacağını, dinin korunması için İslam toprakları içerisinde yer
alan ve kutsal topraklara çok yakın olan Şam vilayetine en kısa
sürede hicret edilmesi gerektiğini anlatırlar.
Ramazan Efendi (Kurgaklanı Ramazan Kalebek) İstanbul’ a
İslam Hukuku alanlında öğrenim görmek amacıyla gelir. Saray
erkânıyla yaptığı görüşmelerde Karaçay Türkleri’ nin göç etmek
istediklerini resmi boyutta ilk defe gündeme getirmiştir. Bir
din adamı olan Ramazan Efendi siyasi gelişmelerin Rusya
toprakları içinde kalan Karaçay Türkleri’ nin, her ne kadar
şimdilik böyle bir sorun yoksa da, geçmiş tecrübelerine
dayanarak ileride dinlerini yasamaları hususunda sorunlar
yaşanacağını düşünmesinden yola çıkarak halkı hicrete ikna
etmeye çalışmıştır.13
Bağcı, Kafkasya’da doğup göçe katılan ve kasabaya ilk yerleşen
ancak şu an ölmüş olan Aminat SİLPAĞAR, İbrahim MİRZA, Hacı
İshak BAĞCI ve Hacı Ramazan BAĞCI kaynak kişilerine dayanarak
verdiği bilgiye göre göç olayının tamamen dini amaçlı olduğu
sonucuna varmaktadır. Kafkasya’dan 10-12 yaslarında gelen 1311
(Rumi) doğumlu Aminat SİLPAĞAR nine ile yapılan kayıtlı
derlemede şunlar kayıtlıdır. “Düşündük… Biz düşman elindeyiz…
Burada durmayalım… Önde gelenler, akıllılar biz muhacir olalım…
Biz Müslüman Türkiye’ ye göçelim… Muhacir olalım diye
düşündüler, araştırıp soruşturdular… Avbekir, Ramazan, Osman
Hacı, Tuvgan dört kişi birlikte göç etmek isteyenleri
listelediler.”
13 Abddurrahman Bağcı, “Başhüyük Karaçay-Malkar Türkleri’nin Muhacereti”,Başhüyük, Yıl:1, S.:1,Konya 2003, s. 17
Yine Kafkasya’dan 7-8 yaslarında gelen (1315 Rumi) Hacı
İshak BAĞCI benzer şekilde şunları söylemektedir: “ Müslüman
memlekette yasayalım diye muhacir olduk… Atalarımızın söylediği
böyleydi… Ruslardan da bir zorluk görmedik.” 14
Karaçay- Malkar Bölgesi gibi askeri yönden stratejik bir
öneme sahip bulunan ve dağlık yapısı dolayısı ile kontrol
edilmesi çok zor olan bir bölgede savaşçı ve Rus çıkarları
açısından her zaman tehlikeli olabilecek bir potansiyeli
taşıyan Karaçaylıların göç etmelerine engel olmaya
çalışmadıkları gibi zorlamada da bulunmamışlardır.
GÖÇ
Karaçay Türkleri siyasi, dini, sosyal ve ekonomik
sebeplerden dolayı göç etmeye karar verdikleri zaman ön görüşme
yapmak üzere İstanbul’ a bir heyet gönderirler. Bu heyet,
Ebubekir ( Avbek veya Avbekir ), Osman Hacı, Tuvgan ve Ramazan
Efendi’ den oluşmaktadır. İstanbul’da yaklaşık olarak üç ay
kalan heyet saray erkânı ile görüşerek Şam vilayetine hicret
etmek istediklerini, geldikleri zaman her türlü yardımın ve
kolaylığın sağlanacağı konusunda söz alarak Karaçay’a geri
dönerler. Rus makamlarından da izin alınarak göç hazırlıklarına
başlanır. Göç etmek isteyenlerin isimleri ve sayıları
belirlenerek Novorossiysk ( Nebretey ) liman şehrinden iki gemi
kiralanarak göç günü belirlenir. 1905 yılının Kasım ayında
Ramazan Bayramı’nın I. günü Bayram namazını kılarak öküz
arabaları ve atlara binerek göç başlamıs olur.15 “Evveli Sam,
14 Abddurrahman Bağcı, a.g.m., s. 17.15 Abddurrahman Bağcı, a.g.m., s. 18.
ahiri Şam La ilahe illallah” zikirleriyle yola koyulan Karaçay
kafilesinin ilk uğrak yeri Adige Özerk Bölgesi içerisinde yer
alan Labinsky şehri olur. Bu şehirde trene binen kafile
Novorossiysk limanına ulaşmış ve daha önce kiralanan iki gemiye
binerek İstanbul’ a doğru yola çıkmışlardır. İstanbul’ a gelen
kafilenin ileri gelenleri saray erkânına daha önceki yapmış
oldukları görüşmeleri hatırlatarak geldiklerini ve yardımlarını
beklediklerini söylerler. Dağlık ve soğuk bir iklimden gelen
kafilenin Sam’ın sıcak iklimine dayanamayacağını düşünen Saray
erkânı İstanbul veya Anadolu’ nun uygun bir yerine
yerleşmelerinin kendileri açısından daha iyi olacağı söylerler.
Saray’ın bu görüşü, Karaçaylılar arasında yapılan oylama ve
istişare ile Anadolu’da uygun bir yere yerleştirilmelerinin
uygun olacağı sonucuna varılır. Ancak her şeye rağmen Şam’ a
gitme konusunda ısrarlı olan bir grubun etkisiyle trene
binilerek Sam’a doğru yola çıkılır. Konya Valisi Faik Bey’e
gelen bir telgrafa göre Karaçay kafilesi ikna edilerek Konya’da
kalmaları Sultan Abdülhamit Han tarafından emredilmektedir.
Konya Valisi Faik Bey’in Karaçaylıların ileri gelenleri ile
yaptığı görümseler sonucunda ikna yoluyla trenden indirilen
kafile Konya’nın Sedirler, Araplar, Kadınlar Pazarı ve Eski
Garaj gibi semtlerin civarında bulunan ev¸ misafirhane ve
hanlara yerleştirilirler. Barınma ve beslenme ihtiyaçları
devlet tarafından karşılanan Karaçaylıların bir kısmı
istediklerini bulamamaktan dolayı Kafkasya’ ya geri dönerler.
Bir kısmı da daha önce göç ederek gelen akrabalarının
yanlarına, Afyon ve Eskişehir civarına giderek yerleşirlerdir.
Konya şehir merkezine yerleşmeyi kabul etmeyen Karaçaylılar,
Ereğli, Beyşehir ve Cihanbeyli taraflarını gezerek yerleşmeye
uygun bir yer bulamazlar. Ancak şimdiki kasabanın bulunduğu
yere gelinince suyun bol, çevrenin ormanlık olmasının yanında
Kafkaslardan tanıdıkları “gelev” adında bir otun bu bölgede
çokça bulunması burayı yerleşmek için uygun yer olarak
belirlemelerinde etkili olmuştur.16 >
Sözel Anlatımda Balkarlar- Karaçaylar
Karaçay ve Balkar (Malkar) olarak iki grup halinde
anılmalarına rağmen gerçekte tek bir halktırlar. XIII.-XV.
yüzyıllar arasında Kabartaylar’ ın doğuya doğru yayılmalarına
kadar Kuban, Terek ve Kuma nehirlerinin orta ve yukarı
mecralarında ve onlara katılan akarsuların boylarında geniş bir
sahada yaşadıkları bilinen Karaçaylar daha sonraları Kafkas
Dağları'nın zirvelerine doğru çekilerek Elbruz Tepesinin
etrafındaki sarp ve yüksek bölgelere yerleşmişlerdir.
Çevrelerinin genel olarak Çerkes - Abaza kabileleri
tarafından çevrili olmasından dolayı, kültürel açıdan komşu
kabilelerle aynı özelliklere sahiptirler Malkar, Balkar,
Karaçaylar Konya saray önünde yerleşmiş olanlardır. Ereğli’ye
Başhöyük ( Sarayönü ) gelmişlerdir. Ereğli’ de diğer bir Çerkez
gurubu ( Kabartay) içerisinde yer alırlar. 1960 yılı itibariyle
Başhöyük’te 2607 nüfusa sahiptirler. Balkar ve Karaçay
lehçeleri ( Tawlu ) dağlı ağzıdır. Pantol – Hazar alt gurubu
lehçelerine benzer. Sünni Müslüman hanefidirler. Karaçaylar
sayıca çok fazladırlar. Eskiden ( 16. yy) Kabartayların
16 Abddurrahman Bağcı, a.g.m., s. 18.
kültürünü yaşam şekillerini feodalizmini paylaşırlardı. Bölgemi
yerleşen Karaçaylar 1905 yılında teberden gelmişlerdir.
Konya Sarayönü ve Tokat bölgesine yerleşmişler daha sonra
tarım işçisi olarak Orhaniye’ ye (1910) yerleşmişlerdir. Bir
kısım Karaçaylı da daha önceki yıllarda yaşanan Karaçay göçleri
esnasında Afyon ve Eskişehir civarına yerleşmiş olan
akrabalarının yanma gitmek üzere Lokman Bey, Nanuv, Avbekir,
Tuvgan Haci önderliğinde Afyon, Eskişehir ve Ankara bölgelerine
geçmişlerdir. Konya şehir merkezine yerleşen Karaçaylılar
şehirde kalmaktan hoşnut değillerdir. Valiliğin şehre yerleşme
ve ticaret için destek verme teklifleri de kabul görmez. Faik
Bey, Karaçay ileri gelenlerine yerleşecekleri bölgeyi
beğenmeleri için iki yaylı araba temin eder. Bir grup Karaçaylı
Konya çevresini Beyşehir bölgesi, Ereğli bölgesi ve daha sonra
da Cihanbeyli bölgesi olmak üzere sırayla dolaşırlar.
Karaçaylar Şam bölgesine geçerlerken Hacı Sait başkanlığında
kurulan Orhaniye Köyünde konaklamışlar Hacı Sait’in teşviki ile
de buraya yerleşmişlerdir. Devlet bu yerleşmeden ötürü evler
inşa etmek sureti ile yerleşik hayata geçişini sağlamıştır.
Yerleşik hayata geçen bu aileler tarımla uğraşmıştır. Tokat
bölgesinde akrabaları vardır.
Bu konu ile ilgili olarak kaynak kişiler Esat Edige, Mesut
Edige ve Aziz Edige’ den17 aldığımız bilgiler şöyledir: Hacı
Sait Efendi Gürcistan’ın Batum bölgesinde yaşayan ve tarım
aletleri imal eden bir Kabartay Türk’ üdür. Sait Efendi Ereğli’
ye belli dönemlerde tarım aletleri getirip satmaktadır.
Sözel Anlatımda Kumuklar 17 Canlı kaynaklar, Aziz, Esat ve Mesut EDİGE.
Kumuklar Kuzeyde Terek Nehri'ne kadar, güneyde de
Makhaçkale' nin güneyine kadar uzanan alçak arazide otururlar.
Genel olarak Dağıstan'ın kuzey-doğu ve doğusundaki Hazar
Denizi'ne kadar uzanan düzlüklerde yaşarlar. Kafkasya'ya ne
zaman ve nasıl geldikleri kesin olarak bilinmemektedir. Onları
Hazarlar’ a, Kimaklar’ a, Gazi-Kumuklar’ a ve hatta Karaçay-
Balkarlar’ a bağlayanlar bulunmaktadır. Ayrıca Hazar Denizi
kıyılarında oturdukları ve kıyıdaki "kum"dan kaynaklanan
"Kumuk" ismini aldıklarını ileri sürenler dahi vardır.
Makhaçkale, Kaspiiski, Hasavyurt, Babayurt, Buynakski ve hatta
İzberbaş şehirleri Kumukların yaşadıkları alana dâhildirler.
Ovalık yerlerde yaşayan çeşitli Kafkas kabileleri genellikle
Türk kabileleri ile sıkı ilişkiler içerisinde bulunmalarından
dolayı Kumuk Türkçesini de bilirler. Bu nedenle Türkçenin bir
lehçesi olan Kumukça Doğu Kafkasya'da ortak bir anlaşma
vasıtası olarak kullanılmaktadır. Kumuk dili Panto - Hazar alt
gurubunda yer alan Balkar, Karaçay, Karain, kırım tatarcası
kısacası batı Kıpçak gurubunda yer alır. Boydak, Haydak, Aksay’
dır. Avar Çeçen için Dağıstanlılarca ortak bir dildir. Bu gurup
1861 yılında Rus baskısından kaçmak için Temirhansura
yakınlarında ki Borganyurt memleketini terk ettiler. Deniz
yoluyla Samsuna Tokat’a ve çeşitli yerlere yerleşmek suretiyle
Kumuk köyleri oluşturmuşlardır.
Ereğli’ de İskender yıkığı nam mahalle oturtulmuş olan
Kumuklar bugün sadece halk arasında Kumuk köy denen mevkiden
dolayı tanınmaktadır. Köye 20 yüzyıl başında yerleşmiş olup,
oldukça kalabalık bir nüfusa sahip iken köyden şehre göçler ve
20 yüzyılın ilk çeyreğindeki kolera salgınının etkisiyle de
tamamen yok olmuştur. Ereğli’ de bilinen birkaç aile dışında
nüfusları yok denecek kadar azdır.
Sözel Anlatımda Mısırlılar (Sudan’lı- Fellah- Kıpti- Arap)
1832 tarihinde Mısır Hidiv ’i Kavalalı Mehmet Ali Paşanın
oğlu İbrahim paşa Osman’ lı topraklarını işgal ederek Kütahya’
ya kadar gitmiş ve 1843 Kütahya antlaşması ile topraklardan
çekilmiş ve bu çekilme esnasında da yer yer mahiyetinde ki
askerleri çeşitli bölgelere yerleştirmiştir. ( Kavuklar,
Göndelen, Tatlıkuyu ) bölgemizde Araplar olarak ya da Mısırlı
olarak anılmışlardır fakat bölgede kendilerine askerliklerini
Mısır’ da yaptıkları için bu ad verildiğini iddia ederler ya da
hac dönüşünde bir Ereğli’ li tarafından getirildiklerini.
Bulgurluk köyünde Arap ve Köleşli gibi, Tatlıkuyu köyünde
Araplar, Kavuklar köyünde Mısırlı, Göndelen köyünde Mısırlı
olarak adlandırılırlar.
Sözel Anlatımda Çerkezler
Sultan Abdülhamit ile Çar II: Nikola’ nın anlaşmasından
sonra Anadolu topraklarına Rus işgali altındaki topraklardan
sürgün başlamıştır. Rusya’nın egemenliği altındaki bölgelerden
göç ettirilenlerden bir kısmı 21 zilhicce 1305- 30 Ekim 1888
tarihinde Ereğli’ye getirilmiş ve ilçenin kuzeyine bir barıya
(küçük tepe) üzerinde yerleştirilmişlerdir.
Yerleştirildikleri tepelik bölgede devletin yaptırmış olduğu
bahçeli iki katlı modern evlerde iskân edilen Çerkezler 24
Sefer 1306-27 Ocak 1889 tarihinde kendileri için kurulan bu
mahalleye padişahın adına hürmeten Hamidiye adını vermişlerdir.
Bu ailelere tarım yapmaları içinde 1 zilkade 1309 tarihinde
Bolca, Ballıca, Avdıl, Bardalat bölgelerinden arazi tahsisatı
yapılmıştır. 1888 yılında Ereğli’de kendi adlarına kurulan
Hamidiye mahallesinde iskân edilen Çerkezlerin bir kısmı yıllar
içerisinde büyük şehirlere göç etse de halen hatırı sayılır bir
Çerkez nüfusu Hamidiye ve diğer mahallerde yaşamaktadır.
Ereğli’ye ikinci Çerkez göçü Karamandan 9 Cemaziyelevvel
1310-13 Aralık 1892 tarihinde gerçekleşmiştir ve bunlara 5
Cemaziyelahır 1311-14 Kasım 1893 tarihinde Belceağaç mevkiinde
arazi tahsis edilmiştir. İkinci göçle gelip Ereğli’nin
Belceağaç mevkiinde yerleştirilen Çerkezlerin yaşadığı bu
bölgeye devlet tarafından Lütf_i Hamidiye adı verilmiştir.
Günümüzde Ereğli’ye bağlı merkez köylerinden olan Belceağaç
köyünde Çerkezlerin yanı sıra yakın çevreden göç eden aileler
de yaşamaktadır.
BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN GÖÇMENLERİ:
Mehmet KİRACI’ nın yüksek lisans tezinde18 Cumhuriyet döneminin
ilk göçü olan Türk – Yunan mübadelesi konusu işlenmektedir:
<1.Bulgaristan ve Yunanistan Devletleri ile Yapılan Nüfus
Mübadeleleri
Lozan Konferansı’nın ilk devresinde üzerinde durulan
konulardan birisi “Nüfus Mübadelesi ” sorunu idi. Aynı zamanda
bu konu, konferansın ilk devresinde görüşülüp kısa zamanda
üzerinde anlaşmaya varılan konularından biridir.
18Mehmet KİRACI, Cumhuriyet Döneminin İlk Göçü: Türk Yunan Nüfus Mübadelesi,Yüksek Lisans Tezi, Edirne Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Mayıs 2006.
Anadolu, Yunan ordusundan boşaltılırken onlarla işbirliği
içine girmiş olan Anadolu Rumlarının da Anadolu’yu terk etmeye
başlamalarıyla birden bire artan demografik ivme, Türklere çok
zamandır kangren olmuş bir yarayı kesip atma ve özdeş bir
toplum yaratma yolunda önemli bir fırsat yaratmıştır.19 Hatta
ilerleyen zamanda bu uygulamayı nüfus yoğunluğunu arttırmada
bir politik yöntem olarak da teşvik dahi edildi.
a) Bulgaristan’la yapılan Nüfus Mübadelesi
1878 Osmanlı-Rus barış görüşmelerine katılan Saffet Paşa
tarafından nüfus mübadelesi ortaya atılmıştı. Mübadele Balkan
sıradağlarının kuzeydeki Müslümanlarla güneyindeki Bulgar
Hıristiyanları arasında mal ve mülkleriyle birlikte takası
şeklinde düşünülmüş fakat bu öneri Rusya tarafından kabul
görmemiştir.20
Balkan Savaşları dönemindeki göç olayları da bir “Nüfus
Mübadelesi”ni gündeme getirmiştir. Bu savaş sonunda ilk yapılan
mübadele Bulgaristan’la olmuştur. Mehmet Saim Halim Paşa
başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti ile Bulgaristan
arasında imzalanan İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) ile
mübadele, resmi bir çerçeveye bağlanmıştır. Göç olaylarını
düzenleyen ilk antlaşma olan İstanbul Antlaşması’ yla
gerçekleştirilecek olan ahali değişimi sınırın her iki yanında
15 km mesafede oturanları kapsayacaktı.21 Bu antlaşmayla 48.570
19 Kemal Arı, (1990) : “1923 Türk-Rum Mübadele Antlaşması Sonrasında İzmir’de Emvâl-i Metrûke ve “Mübadil Göçmenler ”, A A M D , C.VI, S. 18, Ankara: s. 627.20 Selahattin Önder, (1991): “Meclis-i Vükela Mazbatalarında Türk-BulgarMübadelesi”, Anadolu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, C.3, S.1, Eskişehir, s.21121 Baskın Oran, (1986) : Türk-Yunan ilişkilerinde Batı Trakya Sorunu, MülkiyelilerBirliği Vakfı Yayınları, Ankara, s. 66.
Müslüman ile 46.764 Bulgar karşılıklı olarak yer değiştirdi.22
Osmanlı İmparatorluğu’nu Bulgaristan ile nüfus mübadelesi
yapmaya iten nedenlerden biri zorunlu göç olayı ise, diğeri de
Hıristiyan azınlıklardan kurtulma isteğidir.
b) Yunanistan’la Yapılması Düşünülen Nüfus Mübadelesi
Diğer bir mübadele olayı da planlanan ama gerçekleşmeyen
Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında Umumî Harpten önceki
örnektir. Yunanistan’ın hâkimiyeti altına giren, Makedonya,
Trakya ve Epir’ den Osmanlı ülkesine 200 000’den fazla Türk
göçmeni geldi.23 Sonuçta Osmanlı ve Yunan hükümetleri,
Makedonya’da kalan Türklerle, Doğu Trakya ve Aydın
vilayetlerindeki Rumların karşılıklı olarak, ihtiyari bir
şekilde mübadelesi hususunda 1 Temmuz 1914’te bir antlaşmaya
vardı.24 Mübadeleyi yürütecek bir komisyon kuruldu. Bir ay sonra
Dünya Savaşının başlaması bu antlaşmanın tatbikine imkân
vermedi. Fakat anlaşmadan evvel Yunanistan’dan kaçan Türkler
olduğu gibi, Yunanistan’a kaçan Rumlar da olmuştur.
2. Lozan Antlaşması’nda Mübadele Meselesi’nin Görüşülmesi ve
Sözleşmenin imzalanması
Mübadele konusu, Ülke ve Askerlik Sorunları Komisyonu’nun 1 Aralık 1922
tarihli oturumunda görüşülmeye başlanmıştır. Konu bu komisyonda
22 Önder, 1991 : 270. Bu rakamlar, Bıyıklıoğlu’ nda farklıdır. “Balkan Harbinden sonra Doğu Trakya’da kalmış on iki Bulgar köyü 8 Kasım 1913’te Kırklareli’nde imzalanan antlaşmayla yer değiştirmiştir. Bu mübadelede en aşağı bir tahminle 18 000, resmi vesikalara göre 40 741 kişi Bulgaristan’a gönderilmiştir.” , Tevfik Bıyıklıoğlu, (1992) : Trakya’da Milli Mücadele, C. I, TTK Basımevi, Ankara, s. 146-147.23 Bıyıkoğlu, T. (1992) : Trakya’da Milli Mücadele, C. I, Türk Tarih KurumuBasımevi, Ankara, s.92. 24 Bıyıklıoğlu, 1992 : 92.
üç oturumu ve bu komisyona bağlı Ahali Mübadelesi Alt Komisyonu’nda
on üç oturumu işgal etmiştir.25 1 Aralık 1922 tarihli Cuma
oturumu, tümüyle mübadele meselesinin görüşüldüğü bir oturum
olmuştur. Fakat mübadele, Lozan’da sadece Türkiye ve
Yunanistan’ın isteği ile olmamıştır. Konferansa katılan diğer
ülkeler de sorunların çözüm yolunu mübadelede görmekteydiler.26
Müzakereler sonunda Türk ve Yunan esirleriyle birlikte, devasa
ve tarihte bir örneği bulunmayan insan takası 30 Ocak 1923’te
imzalanan sözleşme ile karara bağlandı.27 Sözleşme ondokuz
maddeden ve bir protokolden oluşmaktaydı ve M. İsmet, Dr. Rıza
Nur, Hasan, E.T. Venizelos, D. Caclamanos imzalarını
taşımaktaydı.
Rum Göçü ve 1914 Türk – Rum Mübadelesi
Balkan Savaşları’nın sonunda Yunanistan ile 1–14 Kasım 1913
tarihinde imzalanan Atina Antlaşması'nın 4. maddesi gereğince,
Yunanistan’a terk edilen yerlerin Müslüman-Türk ahalisi,
isterlerse üç yıl içerisinde Osmanlı tâbiiyetini; isterlerse de
Yunanistan’a bırakılan topraklarda kalmayı, seçebilmeleri
öngörülüyordu. Yunanlılar tarafından kendilerine karşı yapılan25 Kâmuran Gürün, (1986): Savaşan Dünya ve Türkiye, Bilgi Yayınları, İstanbul: s.407.26 H. Cevahir Kayam, (1993): “Lozan Barış Antlaşması’na Göre Türk-YunanMübadelesi ve Konunun TBBM’ de Görüşülmesi ”, AAMD, C.9, S.27, Ankara:s.586. Seha L. Meray, (2001): Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Yapı KrediYayınları, İstanbul, s. 201, 203, 215. 27 Alexander Anastasius Pallis, (1997): Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922),Yapı Kredi Yayınları (Çev. O.Azizoğlu), İstanbul: s.105; Antlaşmametinleri için bkz. İsmail Soysal, (1965) : Türkiye’nin Dış Münasebetleri İle İlgiliBaşlıca Siyasi Andlaşmaları, TTK Basımevi, Ankara: 177- 192; BCA,272.12.40.40.3.(Belge Ek:1). Vakit 30 Kanunisini 339/1923 Bu Antlaşma ve Protokol 23 Ağustos1923’te TBMM’ de Onaylanacaktır, Utkan Kocatürk,(1988): Atatürk ve TürkiyeCumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938, TTK Basımevi, Ankara: s.377
uygulamalara tahammül edemeyen Müslüman-Türk unsur bazen kendi
isteğiyle çoğu kez de mecburen göç etmek zorunda kalmıştır.28
Tüm bu baskıların sonucunda Yunanistan’a terk edilen Osmanlı
topraklarından 200.000’den fazla Müslüman-Türk unsur göç etmek
zorunda kalarak, Osmanlı Devleti' ne sığınmıştır.29 Göç
meselesini çözümlemek üzere 1914 Nisan’ından itibaren taraflar
arasında görüşmeler başlamış, Atina’daki Osmanlı Elçisi Galip
Kemali, 27 Nisan 1914'te Said Halim Paşa'ya Venizelos’ un
Trakya Rumları ile Makedonya Müslümanlarının mübadelesine
meyilli olduğunu bildirmiştir. Türk tarafının olaya bakış
açısı Trakya Rumlarının değil de, Batı Anadolu’daki Rumların
mübadelesinin Osmanlı Hükümeti'nce istenmiş olmasıdır; mübadele
resmen 22 Temmuz 1914'de kabul edilmiştir. 1.Dünya Savaşı
döneminde Türkiye ile Yunanistan arasındaki önemli
problemlerden biri de Yunanlıların Türklerden gasp ettiği
yerlerdeki Türk toplumunun durumu olmuştur. Yunanlılar, Batılı
devletlerin ve Rusya'nın yardımı ile Türklerden gasbettiği
topraklardaki Türklerin mallarını almış, ülkesini sadece kendi
ulusundan ibaret bırakmak istedikleri için Türk halkını ele
geçirdikleri topraklardan kaçırmaya çalışmış ve bunu elde etmek
için hiçbir baskı ve zulümden çekinmemiştir. Bu işkencelerden
bıkan Türkler, buralardan göç etmek mecburiyetinde
kalmışlardır. Türk kamuoyunun tepkisi karşısında bir kısım
Rumlar da Yunanistan'a göç etmiştir.30 Osmanlı Hükümeti, Yunan
zulmünden kaçıp gelen Türk göçmenleri, bu gelişmeler üzerine28 Galip Kemali Söylemezoğlu, Başımıza Gelenler 1918-1922, Kanaat Kitapevi,İstanbul 1939, s. 96.29 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakyada Milli Mücadele, C. I, TTK Yayınları, Ankara1992, s. 92.30 Ramazan Tosun, Türk Yunan İlişkileri ve Nüfus Mübadelesi, BerikanYayınları Ankara, 2002, s. 43.
Yunanistan'a göçüp giden Rumların terk ettiği yerlere
yerleştirmiştir.31 Osmanlı ve Yunan hükümetleri arasındaki
görüşmeler Nisan 1914 tarihinde başlamış ve 1 Temmuz 1914
tarihinde; Makedonya'da kalan Türklerle Doğu Trakya ve Aydın
vilayetlerindeki Rumların isteğe bağlı olarak mübadele edilmesi
hususunda anlaşmaya varılmıştır. Ancak, kısa süre sonra I.
Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine bu anlaşma
uygulanamamıştır.32 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi
imzalanınca, Rumlar derhal İzmir'e ve sahillere geri dönmekte
bir an tereddüt bile etmemişlerdir. Örneğin mütarekeyi izleyen
günlerde Ayvalık Rumları geri dönmeye başlamıştır. Benzer durum
tüm Batı Anadolu kıyılarında yaşanmıştır Böylece Yunanlıların
Anadolu'da Rum nüfusunu artırma çabaları Mondros Mütarekesi ile
birlikte yeniden başlamıştır. Çatalca Rum Metropoliti’nin
çabalarıyla daha önce bölgeden göç ve firar etmiş olan Rumlar,
İngiliz ve Fransızların da yardımları sonucu
Trakya ve Batı Anadolu'ya dönmeye başlamışlardır. Dâhiliye
Nezareti’nce 2 Mart 1919'da Sadaret’e sunulan bir tezkereden
de, Balkan Savaşları sonrası Yunanistan'a kaçan Rumların,
Midilli ve civarındaki adalardan peyderpey Balıkesir
sahillerine gecelen, gizlice çıkmakta oldukları bu durumun
Balıkesir ve Aydın vilayetlerinde gerek idarî gerekse siyasî
sakıncalar doğurabileceğine dikkat çekilmekte ve gerekli olan
tedbirlerin alınması islenmekteydi. Dâhiliye Nezareti 2 Mart'ta
Sadaret’e sunduğu tezkereye ek olarak 2 Nisan I919'da
gönderdiği tezkerede de önceki bilgilendirmelere atıf yapmakta31 Adnan Sofuoğlu, Fener Rum Patrikhanesi ve Siyasi Faaliyetler, İstanbul1996, s. 77. 32 Ramazan Tosun, Türk Yunan İlişkileri ve Nüfus Mübadelesi, BerikanYayınları Ankara, 2002, s. 44,45.
ve Rumların Anadolu'ya nakledilmelerindeki amaç ve tehlikelere
dikkat çekmekte ve sürekli nüfus kaydırmaları sonucu söz konusu
Rum miktarının büyüklüğünden bahsedilmektedir.33 Mondros
Mütarekesinden Milli mücadelenin sonuna kadar Yunan Devleti
bilinçli bir şekilde Anadolu’yu Rumlaştırmaya çalışmıştır.
Savaş sonrası Yunanistan göçmenlerin yükünü iyice hissetti.
Sorun Milletler Cemiyeti’nde ele alındı. Cemiyet, Norveçli
Doktor Fridtjof Nansen’i Türk-Yunan göçmenleri meselesini
çözümlemek işlevi ile görevlendirdi. Nansen, isteğe bağlı olmak
üzere Yunanistan’daki Türkler ile İstanbul hariç Türkiye’deki
Rumlar’ ın mübadelesini Türkiye’den talep etti.34 Türkiye,
mübadeleye taraftardı. Ancak, İstanbul’daki Rumları anlaşma
dışı tutmak istemezken Batı-Trakya Türkleri’ ni azınlık
olmadıkları gerekçesiyle bu çerçeve içerisinde bırakmak
istemiyordu. Bu esnada, Yunanistan’daki yer sorununu işaret
eden Venizelos35 önlem olarak oradaki 350.000 Türk’ün derhal
Anadolu’ya nakledilmesini istedi. Lozan Barış konferansı
başlayınca sorun Lozan’a aktarıldı. Yunan delegasyonu ilk
etapta Rumların geri gönderilmesini gündeme getirdi. Türk
murahhasları Türkiye’nin homojen yapısını bozacak olan böyle
bir uygulamanın söz konusu olamayacağını kesin bir dille ifade
ettiler. Bunun üzerine, Yunanistan sınırları dâhilinde bulunan
33 Adnan Sofuoğlu, “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke DönemiFener Rum Patrikhanesinin Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,C. X. S. 28, Mart 1994, s. 222. 34 Seçil Akgün, “Birkaç Amerikan Kaynağından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu”,Türk-Yunan İlişkileriÜçüncü Askeri Tarih Semineri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1986, s. 244-245. 35 M. Murat Hatipoğlu, Yunanistan’daki Gelişmelerin Işığında Türk-Yunanİlişkilerinin 101 Yılı (1821-1922), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988, s.55.
400.000 Türk’ün meskenlerini Rum göçmenlere bırakarak
Türkiye’ye göçürülmelerinin zorunlu kılınması isteğini
tekrarladı. İsmet Paşa ile Türk-Yunan mübadele Antlaşması’nı
imzalayan Rıza Nur’a göre Türkiye açısından Mübadele
antlaşmasını zorunlu hale getiren iki ana sebep vardı.
Birincisi, Yunanistan’ın kuruluşundan beri hâkimiyeti altındaki
Türkleri sistemli bir şekilde yok etme siyaseti izliyordu. Geri
kalanları aynı akıbetten kurtarmak gerekiyordu. İkinci sebep,
Türkiye’ye yaralı uzuvlar getirerek memleketin tecanüsünü
sağlamaktı. Rıza Bey’e göre, Mübadele meselesini mecburi ve
kat’i kılan bir tarih vardı. Türkler, Rum isyanı döneminde
Mora’ da dahi en azından eşit miktarda idi. Bunlar ya zulüm
altında kaçırılmış veya hapishanelerde süründürülmek suretiyle
imha edilmişlerdi. Bir süre sonra aynı şey, Teselya’ da ve
Makedonya’da gerçekleştirmişti. Mübadele mutlaka yapılmalıydı.
Aksi takdirde, Yunanistan’daki Türkler birkaç senede yok
olacaklardı. 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ve Yunanistan,
mübadeleye dair sözleşme ve protokolü imza ettiler. Bu
Antlaşmada, mübadeleye tabi tutulacak kimseler ve mübadelenin
şartları hakkında hükümler bulunmaktaydı.
XVIII. Yüzyıldan itibaren Osmanlının Balkanlardan geri
çekilişi beraberinde bölgede iskân edilen Türk unsurlarında
Anadolu’ya doğru göçüne neden olmuştur. Bu büyük göç
hareketinin son büyük halkasını XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde
Yunanistan’la Türkiye arasında karşılıklı anlaşmalarla yapılan
nüfus mübadelesidir. Yunan ordusunun geri çekilişiyle başlayan
Rumların göçü meselesi Lozan’da gündeme gelmiş, neredeyse
yüzyıldır Türkler için süren göç olgusu son olarak 450.000 Doğu
Trakya ve Makedonya Türkü için uygulanmıştır. Bu son göç
karşılıklı olmuş, Anadolu’daki yaklaşık 1.200.000 Rum da
Yunanistan’a göç etmiştir.
17 Temmuz 1923 tarihli İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesinde
Anadolu sekiz iskân mıntıkasına ayrılmıştır.36 Vekâlet ileriki
tarihlerde ihtiyaca binaen iskân mıntıkalarını birkaç kez
değiştirmiş ve yeni içerik verilerek göçmen yerleştirme
yörelerinin sayılarını on olarak belirlenmiştir. Dokuzuncu
Alan: Konya, Niğde, Kayseri, Aksaray, Kırşehir idi.37
Mübadillerin Yerleştirildikleri İllere Göre Aile ve Nüfus
Miktarı (1924-1933) Konya 1021 aile, 4 023 nüfus. İdi. 1925
tarihli bir belgeye ve Dahiliye Vekili ve Mübadele Vekâleti
Vekili Recep Bey’in Mecliste sunduğu belgelere göre ise, Aralık
1924 tarihine kadar gelen Mübadillerden 29.189’u Konya’da iskân
edilmişti.38
Bir diğer yüksek lisans tezinde39 şöyle bahsedilmektedir:
<Dönemin gazetelerini incelediğimizde gelen muhacirlere yardım
yapılması için kamuoyuna duyurular yapılıyordu. Bununla beraber
dış kamuoyunun desteği sağlanmaya çalışılmaktaydı. Kampanyalar
dâhilinde kermesler, piknikler, piyesler, konserler
düzenleniyordu. Dönemin Hâkimiyet-i Milliye adlı gazetesinde
36 İskân Tarihçesi, (1932) : Hamit Matbaası, İstanbul, s.18.37 Tanin 13 Teşrinisani 1923 ; Arı, 2003: 51-52. Arı, K. (2003) : BüyükMübadele Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), Tarih Vakfı Yurt Yayınları , İstanbul 38 Cengizkan, A. (2004) : Mübadele Konut Ve Yerleşimi, Arkadaş Yayıncılık, Ankara,s.28.39 Gül KARACAER, Türkiye Kent Yaşamı ve Mübadiller (1923-1930), YüksekLisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap TarihiEnstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, İzmir 2006.
“geleceklere yardım” adlı başlığı ile yazılan haberde
yapılanlar hakkında bize bilgi vermektedir. Konya’nın Ilgın,
Ermenek, Seydişehir, Beyşehir, Bozkır, Sultaniye kazalarında
mübadele suretiyle gelecekler için iki hafta zarfında 175.300
kuruş bağış toplanmıştır.40
İskân bölgeleri ve yerleştirilen göçmen sayısı ise Konya:
5.549 göçmen idi.41>
Başka bir tezde42 Bulgaristan ile yapılan mübadeleden söz
etmektedir:
< 1913 yılının Temmuz ayında Balkan Savaşlarının izlerini
Osmanlı Devleti’nin her yerinde hissettirdiği bir dönemde,
Anadolu’daki gezisi sırasında Balkanlar’dan gelip, Konya’ya
gönderilmiş göçmenlerle karşılaşan Macar Bela Horvath’ ın43
gözlemlerinden söz ediliyor.
Türk-Bulgar Mübadelesi ile 48.750 Müslüman (Türk), 46.764
Bulgar karşılıklı olarak değiştirilmiştir.
Mübadele, ilk kez, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında
29 Eylül 1913’te imzalanan İstanbul Antlaşması’nda resmen yer
almıştır. Nüfus değişimini sağlayan devletlerarası ilk
antlaşmadır.>
Balkanlar'dan anayurda yapılan göçlerden bahseden başka bir
tezde44 şunlar yazılmıştır:
40 Hakimiyet-i Milliye, 15 Kânûn-ı sâni 1924.41 Türkiye Cumhuriyeti İstatistik Merkez İdaresi, İstatistik Yıllığı, K, s.37-39.42 Gülay ÖZGÜR, BALKAN SAVAŞLARI VE SONRASINDA BULGARİSTAN VE OSMANLIDEVLETİ ARASINDA NÜFUS GÖÇÜ, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İzmir, 2008.43 Bela Horvath, Anadolu 1913, Tarih Vakfı Yurt yay., İstanbul, 1997, s.12.
< İç Anadolu bölgesine 1860’ dan sonra başlayan göçler, 1952
yılına kadar süregelmiştir. 1870-90 arasında Çerkezler ve Kırım
göçmenleri, 1880-1905 yılları arasında da Balkanlardan gelen
Türkler buraya yerleştirilmişlerdir. En çok göçmen çeken
illerden birisi olan Konya’ nın Kulu, Karaman ve Akşehir
ilçelerinde birçok göçmen mahalle ve köyleri kurulmuştur.>
Konya ile ilgili en detaylı tezde45 şunlar anlatılmaktadır:
< Konya ve Çevresinde Mübadele
Konya ve çevresine Selanik, Yenice, Vardar, Karacaabad,
Demirhisar, Kalkış, Kozona, Vidin, Devran, Lankaza, Karaferye,
Serfice, Kesriye ve Florine gibi yerlerden gelen muhacirler
iskân edilmiştir.46 1924 yılı içerisinde Lankaza, Selanik,
Karaferye, Kozana gibi bölgelerden muhacirler Konya ve
çevresinde yerleştirilmiştir. Selanik limanından 1924 yılı
Ağustos ayı itibariyle Türkiye’nin muhtelif bölgelerine muhacir
sevk edilmiş, birçok, vapur Anadolu’daki çeşitli limanlara
muhacirleri indirmiş, iskân bölgelerine nakiller başlamıştır.47
1924 Ağustos’u itibariyle Selanik limanı çıkış olmak üzere,
Mersin iskelesine yine İstanbul, Dumlupınar ve Asya
vapurlarıyla 7.651 kişi nakledilmiştir. Aynı vapurlarla yapılan
sözleşme gereği, yolcuları rahatsız etmeyecek miktarda hayvan
da taşınmıştır. Aynı ay içerisinde Mersin iskelesinden Konya’ya44 I.DUMAN, Balkanlar'dan anayurda yapılan göçler, Osmanlı iskan politikaları ve göçmen yerleşimleri [The immigration from Balkans through Anatolia, the settlement politics of Ottoman and immigrant's settlement areas], MA Thesis, İstanbul: Yildiz Technical University, 2007.45 TEKİNSOY Yunus Emre, Türk Rum Nüfus Mübadelesi ve Konya, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üni. S.B.E. A.İ.İ.T. A.B.D., Konya 2007.46 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.11/19.96.11.47 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.00/19..93..8.
gitmek üzere 4.441 küçükbaş hayvan nakledilmiştir. 1924 yılı
içerisinde Lankaza, Selanik, Karaferye, Kozana gibi bölgelerden
muhacirler Konya ve çevresinde yerleştirilmiştir. Konya’da da
bölgeye iskân olmak istemeyen veya Konya'daki akrabasının
yanına gelmek isteyen mübadillerin iskânına izin verilmiştir.
Ereğli Kazası
Ereğli kazasına 8 Eylül 1924 tarihine kadar Kaliminis'ten 67
haneden 333 nüfus, Girit'ten 16 haneden 57 nüfus, Kozana'dan 7
hâneden 32 nüfus, Florina'dan 7 haneden 34 nüfus olmak üzere 97
haneden 456 nüfus iskân edilmiştir. Bunlardan Florina'dan gelen
6 hâne 30 nüfus akrabasının yanına yerleştirilmiş, toplam
olarak geriye kalan nüfusa da hâne ve arazi verilmiştir.48
8 Eylül 1340 tarihine kadar vürut eden muhacirin: Hane vearazi verilmek suretiyle kat’iyyen iskan edilen:
Memleketi Hane NüfusHane Nüfus
Kaliminis 67 33367 333Girit 16 5716 57 Kozona 7 327 32Florine 7 341 4Yekün 97 45691 426
48 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.11/19.96.11.
Yıl itibariyle kazada mevcut olan emvâl-i metrûkeye göre 162
hâne ve 325 nüfus iskâna uygun durumda bulunmuştur. Bunlardan
305 nüfus ve 158 haneye arazi dağıtıma hazır olarak
kaydedilmiştir. Kazada 14 Mağaza, kiralık durumda 36 dükkân,
16.500 dönüm tarla, 26 dönüm bağ bulunmuştur.49
Mevcut terk edilmiş emlake göre 4 hane 20 nüfus çiftçiye hem
arazi hem de hane verilebileceği ve 158 hane’den 305 nüfus’a
hane verilmeyip sadece arazi verilebileceği rapor edilmiştir.
Mevcut emval-i surette iskân edilecek muhacirin metrukeye
göre iskân olunabilecek muhacir yekünü 162 hane 325 nüfus idi.
Hane verilmeyip yalnız arazi verilebilecek muhacirin 158 hane
305 nüfus idi. Hane ile beraber bağ, zeytinlik, tarla, vesaire
verilmek suretiyle tamamen müstahsil bir vaziyete gelebilecek
iskân edilecek muhacirin 4 hane 20 nüfus çiftçi idi.
1926 itibariyle Ereğli kazasında 171 hâne mübadil ve 15 hâne
Vilayât-ı Şarkiyye mültecisi iskân olunmuştur. 1926 yılında
iskân edilen nüfusa Ereğli'de 30 dükkân, 1.291 dönüm tarla, 35
dönüm bağ ve 25 dönüm bahçe verilmiştir. Konya ve çevresinde
yıl itibariyle iskân olunmamak kaydıyla merkezde 150, Ereğli'de
32 kişi olmak üzere 182 gayrimübadil ve Karaman'da 60 Ereğli'de
14 ve Ilgın'da 15 kişi olmak üzere 89 Vilayât-ı Şarkiyye
mültecisi bulunmaktadır. 1926 yılı itibariyle Ereğli'de 25.000
dönüm tarla tevzî edilmemiş durumdadır.50 >
49 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.11/19.96.11. 50 DAGM. Cumhuriyet Arşivi 272.12/51.114.8. 221İbrahim Erdal, Mübadele(Ulusallaşma Sürecinde Türkiye ve Yunanistan 1923 – 1925), IQ Kültür SanatYayıncılık, İstanbul 2006, s. 176.
Sözlü anlatımda muhacirlerin Selanik'ten sıkıntılı bir deniz
yolculuğu ile Urla ve Mersin’ e geldikleri, Urla’dan bazı
akrabaların Salihli'ye yerleştikleri, diğer grubun ise Ereğli’
ye geldikleri bilinir ( Arnavut, Makedon, Kesriye, Boşak,
Kozana, Kılgış, Siroz, Pomak, Filorina, Piriştina vd.). Ereğli’
ye gelen gruptan kopan bir grupta Bor' a yerleşmiştir ( Naci
Bor 'un dedeleri ). Ereğli’ ye yerleşenlere Selvili ( Gözen )
çiftliği, Şeyh Şihabüddin, Ebu Derda vakıflara ait olan yerlere
ve merkezde Rum mahalleleri tahsis edilmiştir. Aynı şekilde
Karaman Rum Mahallesi tahsis edilmiştir, Karamanlis ailesinin
evi buradadır. Muhacirlerin mübadele kapsamında olduğu
anlaşılmaktadır. Bunların 1924 yılından itibaren Ereğli ’ye
gelmeye başladıkları ve 97 hanede 456 muhacirin iskân
edildikleri görülmektedir. Yunanistan muhacirlerinden 113
hanede 573 nüfusun 1926 yılı içerisinde, 18 hanede 79 nüfusun
ise 1927 yılı içerisinde Ereğli’ ye kesin iskân edildikleri
görülür. Bugünkü Bulgaristan ve Yunanistan’dan
araştırmalarımızda tespit edebildiğimiz kadarıyla 8
Cemaziyelevvel 1312 - 7 Kasım 1894 tarihinde Ereğli’ nin Ada
mahallinde iskân edilen Rumeli göçmenleri (Bulgaristan-Selanik)
bu mevkie yerleştirilmiş ve arazi tahsis edilmiştir. Ada
Mahallesi, Göktöme köyünün olduğu bölgedir. Bugün Göktöme köyü
olarak bilinen köyün nufusu’nun bir kısmı Bulgar göçmenidir.
Bir kısmı ise Selanik muhaciridir. Birlikte geldikleri halde
Selanik muhacirlerinin bir şekilde köyden ayrıldıkları ve
Ereğli’ye ya da başka illere dağıldıkları tahmin edilmektedir.
Köyün eski muhtarlarından merhum Hüseyin Bulduk’ la
yaptığımız görüşmede Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinden
geldiklerini, orada çiftçilikle uğraştıklarını, pehlivanlarının
çevre köy ve illerde yapılan müsabakalara katıldıklarını
öğrenmemiz mümkün olmuştur.
Göktöme köyüne Bulgar muhacirleri ile birlikte gelen Yunan
muhacirlerinin dağıldıklarını söylemiştik.
Sözel Anlatımda Çeçenler:
Çeçenler (Nohçi-Nohçoylar) Vaynahların ana kitlesini meydana
getirirler.
İnguşlar (Galgaylar) İnguşlar ikinci büyük Vaynah grubudur
ve Asa ile Sunja ırmakları arasında ve Terek Nehri'ne doğru
kuzeye yayılırlar.
Kistler (Batslar, Tuşhlar) Gürcüstanın Çeçen sınırında Tuşa
ve Alazan ırmaklarının kaynaklarında ve Pankisi vadisinde
oturan bu küçük grup daha çok Gürcü unsurları ile etkileşim
halindedir
29 Zilkade 1319- 9 Mart 1902 Ereğli’nin güney batısında yer
alan armağanlı mahalline Çeçen muhacirleri yerleştirilmiş ve
yeni kurulan bu karyeye Burhaniye ismi verilmiştir. Bu köyün
günümüzdeki adı da Burhaniye’dir. Ereğli-Karaman yolu üzerinde
Ereğli beş kilometre mesafedeki bu köyde günümüzde çeçenler
dışında Karacadağ’ın Kazanhöyüğü mezrasından (şimdi köy) ve
Salur köyünden gelenler dışındaki nüfusun hemen tamamı
çeçendir. Köyde değişik tarihlerde yaptığımız araştırmalarda
geliş tarihleri ve sebepleri ile ilgili bilgi veren
olamamıştır. Çeçenler kendi dilleri olan Çeçenceyi
kullanmaktadırlar.
Sözel Anlatımda KIRIM TATARLARI:51
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit ve Rus Çarı Nikola arasında
yapılan anlaşma ile Kırım’da yaşayan Türklerin (Tatarlar)
Anadolu’ya göç etmelerine imkân sağlanması üzerine, pasaport
alabilerek göç etmeye başlayan Kırım Türkleri (Tatarlar)
öncelikle İstanbul’da toplanmış, daha sonra ödeyebildikleri
paraya göre Eskişehir, Konya veya İskenderun’a
yönlendirilmişler. Konya’ ya gelen göçmenler için;
1-Konya / Kirlikuyu köyü
2-Konya-Akşehir / Kaha ve Dursunlu köyleri
3-Konya-Aksaray / Alaca Köyü
4-Konya / Mandason Köyü
5-Konya-Ereğli / Ayrancı Derbent (Osmaniye)
olmak üzere 5 ayrı yerleşim yeri tespit edilerek,
tercihlerini belirlemek üzere bu bölgelere heyetler
gönderilmiş. Ayrancı Derbent bölgesine gelen 4 kişilik
heyetin “Ormansı, kayalık dağlarla çevrili, oldukça geniş bir ova. Deresinden
bolca su aktığından köy olmak için müsait” şeklinde görüş
bildirmeleri üzerine buraya yerleşmek üzere 200 hane
ayrılmış ve kabul edilmiş.
51 http://www.ayranci.org/kurulus.htm
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid ve Rus Çarı II. Nikolay
arasında yapılan anlaşmaya göre Kırım'dan Osmanlı topraklarına
göç etmek üzere 210 hanelik bir grup Kırım Tatarı, 1903
tarihinde İstanbul'a geldi. Kırım Tatarcası' nda dağ, orman
manasına da geldiği için, zamanın görevli memurlarına "Bizi
dağa yerleştirin" demeleri üzerine, Marmara Bölgesine
yerleştirilecekken, İç Anadolu Bölgesinin güneyine
yerleştirildiler.
Ayrancı' nın toprakları o zamanlar Divle nahiyesi halkının
çiftliği olarak kullanılmaktaydı. Kırım Tatarları geldiğinde bu
araziler, sahipleri tarafından her aileye ev yeri ve 40 dekar
ekim alanı olacak şekilde bağlanmıştır. Evlerin yapılmasına
kadar halk çadırlarda ve kayaların altındaki inlere
sığınmışlardır. Ev yapımında Divle ve çevresinin halkı
yardımlarını esirgememişlerdir.
Ayrancı köyünün kurucuları, Hacı Süleyman oğullarından Vahti
ve Esad Baş, Halil Ağa, Hasan Ağa, Ayserezli Ali Ağa, Necmettin
Yılmazlar, Molla Mehmet, Muhammed Ağa, Kurtmırza, Molla Halil,
Hurşit Raşit gibi Kırım Tatarları'dır.
Konya’dan at arabaları ile yola çıkan grup, bir günlük
yolculuktan sonra 13 Haziran 1903 günü bugünkü ilçe
merkezimizin bulunduğu bölgeye gelmiş. Bölgede sadece iki tane
bina varmış. Birisi eski bir harabe, diğeri “derbent” yani atlı
postacıların ve posta arabalarının konaklayarak at değiştirdiği
ve güvenliği sağlayan zaptiyelerin barındığı bir istasyon
olarak kullanılıyormuş. Başlangıçta çadırlara yerleşen
göçmenlerde, yeterli yiyecek ve içecek su bulunmaması ve çevre
şartları nedeniyle hastalık ve çocuk ölümleri görülmeye
başlamış. Sonraki günlerde parası ve arabası olanların Ereğli
ve Karaman’a gidip malzeme alıp satmaları ile ihtiyaçlar
giderilebilir olmuş.
Yerleşim yerleri ve sınırların belirlenmesi ile 10 Temmuz
1903’de inşaat hazırlığı başlamış. Usta ve keresteyi devlet
sağlarken, işçilik, kerpiç kesimi gibi işler göçmenler
tarafından yapılıyormuş. 5 Ağustos günü ilk temel atılmış ve
yoğun bir çalışma ile inşaatlar 4 ayda tamamlanmış. O
günlerdeki ekmek tevzi defterinde 972 nüfus kayıtlı imiş.
Kış mevsimi gelince Kırım’daki mallarını satamadan gelenler
yine yoksulluk içine düşmüş ve Ereğli, Karaman, Konya gibi
şehirlere çalışmaya gitmişler. 1904 yazında ise Konya’dan
çalışmaları başlayan demiryolunun Ayrancı yakınlarından da
geçeceği haberi gelmiş. Bu arada köy aşağı ve yukarı adıyla iki
mahalleye ayrılarak köye Osmaniye adı verilmiş ve 1904 yılı
Eylül ayı içinde göçmenlerin Ereğli Nüfus idaresince kayıtları
yapılmış. 2-3 yıl süren demiryolu çalışmaları göçmenleri biraz
rahatlatmış ancak zamanla sıkıntı tekrar baş göstermiş.
Bu nedenle yavaş yavaş toprak işleme ve tarımsal üretim
çalışmaları başlarken, Demiryolu vasıtası ile ürünler Konya ve
İstanbul gibi uzak şehirlere götürüp satılarak yerine kendi
ihtiyaçlarının alınması ile ticaret de yavaş yavaş gelişmeye
başlamış.
Göçmenler birkaç yıllık uyum ve yerleşme süresini birçok
nüfus kaybederek atlattıktan sonra, hızlı bir çalışma devresine
girmişler ve ilk meyve bahçeleri dikilmeye başlamış. İlk
bahçeyi 1905 yılında Alim Ağa, ilk fidanlığı da Yunus oğlu
Habibullah Ağa dikmiş. Meyve bahçeleri yetişip çoğalırken
Kırım’a özgü meyve çeşitlerini getirmek üzere seçilen bir heyet
tekrar Kırım’a gönderilmiş ve Yazlık ve kışlık elma çeşitleri
(Şafran, sinad, bomojni, Amasya, Gönen, Kumpanya (İngiliz),
Kaba Elma), Beyaz ve Kırmızı Kiraz, Aşılı Vişne ve Kayısı
çeşitlerinin (Tokaloğlu) gözleri getirilerek meyve çeşitleri
çoğaltılmış. Uzun kabak da getirilerek Ereğli mutfağına
kazandırılmıştır.
05 Nisan 1319 - 18 Nisan 1903 tarihinde Rusya’ dan gelen ve
Konya’ ya sevk edilen muhacirlerin Ereğli’ye iskânları,
Ereğli’nin batısında yer alan Kafir Öreni ( Kafir Yazısı )
adlı mahalle olmuştur. Yerleşim yerlerinin ve sınırlarının
belirlenmesi ile 10 Temmuz 1903’ de inşaat hazırlığı
başlamıştır. Ustalar ve keresteyi devlet sağlarken, işçilik,
kerpiç kesimi gibi işler bizzat göçmenler tarafından
yapılmıştır. 05 Ağustos günü ilk evin temeli atılmış ve yoğun
bir çalışma ile inşaatlar dört ayda tamamlanmıştır. O
günlerdeki ekmek tevzi defterinde 972 nüfus kayıtlı imiş.
Bu arada köy aşağı ve yukarı adıyla iki mahalleye ayrılarak
köye Osmaniye adı verilmiş ve 1904 yılı Eylül ayı içinde
göçmenlerin Ereğli Nüfus idaresince kayıtları yapılmış. 2-3 yıl
süren demiryolu çalışmaları göçmenleri biraz rahatlatmış ancak
zamanla sıkıntı tekrar baş göstermiş.
Devlet tarafından bu muhacirlerin iskânı için 10 bin sarı
lira ilk etapta olmak üzere tahsis edilmiş, Alman mühendislerin
de görevlendirildiği modern anlamda imar çalışması yapılmış,
ikişer katlı gayet güzel evler inşa edilmiş, arazi tahsisi
yapılmış, daha sonraları çok daha basit haneler oluşturularak
Divle karyesi de buraya taşınmak suretiyle Osmaniye (bugün
Ayrancı ilçesi)adında bir nahiye merkezine dönüştürülmüştür.
Ayrancıdaki Kırım Tatarlarının bir kolu da Ereğli Konya
karayolu üzerindeki Merdivenli köyü civarındaki gene dağı
bölgesinde Yağlıbayat köyüne yerleşmişlerdir. Çok eski bir köy
olan Yağlıbayat’ a sonradan yerleşen bu Tatarlar halen Ayrancı’
daki akrabalarına gelip gitmektedir. Buraya yerleştirilen bir
aileye mensup olan eski milli eğitim mensubu öğretmen Gaffar
Totaysalgur’ un gelişleri ve bölge ile ilgili incelemelerinin
yanı sıra 1946 yılında yayımlanmış Karaman Tarihi adlı kitabı
vardır.
Sözel Anlatımda Macarlar:
19 yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı topraklarına gelmeye
başlamışlardır. Bölgemize posta telgraf görevlisi olarak gelmiş
yerleşmiş olan birkaç haneden ibarettir. ( Karaman, Konya ve
Ereğli gibi. ) Ereğli’ de Kenan tekkesi (şimdiki Hıdırlı
mahallesi) civarına yerleşmişlerdir. Bu mahallede Macarlı
Sokağı adlı bir de sokak vardır. Geçmiş dönemlerde hala Macarlı
Sokağı denilmekte iken sonraları bu ad değiştirilmiştir. Aile
burayı bir Macar’ dan aldıkları için kendilerine Macarlı
denildiğini de söylemektedir.52
KAYNAKLAR:
52 Canlı kaynak: Mustafa MAÇ, Üniversite mezunu, D. 1944.
1.ANDREWS P.Andrews, Türkiye de Etnik Guruplar, Akyüz Kitabevi,Cihangir-İst. 1992.2.BAŞ B.Süleyman, Konya-Ereğli Ayrancı Bucağı Çevre incelemesi,1.Baskı 1974, s.11-12.3.EREL A.Hilmi, Ereğli Tarihi, Marş Matbaası, İzmir 1984, s.11.4.GÜRBUDAK Tevfik, Zaman Sürecinde Ereğli, Ereğli-1993, s.55.5.KONYALI İ.Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi,İstanbul 1964, s.1082-1089.6.KONYALI İ.Hakkı, Abideleri ve Kitabeleriyle Karaman Tarihi,Ermenek ve Mut Abideleri, İstanbul 1967, s.610-611.7.KONYALI İ.Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Ereğli Tarihi,İstanbul 1970, s.350-351-s.350-351-460-862-892-893.8.KURTULGAN Dr.Kürşat, Balkan Muhacirlerinin Konya Vilayetineİskânı (1923-1933), s.19-39-48-143-149-182-230.9.NAKRACAS Girgos. Dr., Anadolu ve Rum Göçlerinin Kökeni, Bilgeyayıncılık 2003, s.165-170.10.ORHUNLU Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı,Eren yayıncılık, 1987, s.74.11.SAYAR Ali, Türkistan ve Horasan’ dan Anadolu’ ya BekdikTürkmenlerinin Kültürü ve Kökleri, Bahcıvanlar yayınevi, Konya2008, s.279-282.12. TEKİNSOY Yunus Emre, Türk Rum Nüfus Mübadelesi ve Konya, YüksekLisans Tezi, Selçuk Üni. S.B.E. A.İ.İ.T. A.B.D., Konya 2007. 13. Totaysalgır, Gaffar, Karaman (Larende), Yeni KitapBasımevi, Konya, 1944.14. Süleyman Yassıbaş, Cumhuriyet dönemi Ereğli (Konya)İlçesinin Siyasi, Kültürel ve Sosyoekonomik Tarihi, Dan: Prof.Dr. N. Köstüklü, Ankara, 2003, s.121-192.15. Yusuf KARACA, Karaçay Türkleri’nde Dini Hayat Başhüyük Kasabası Örneği,Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe veDin Bilimleri A.B.D., Din Sosyolojisi B.D., Van 2006.16. Mehmet KİRACI, Cumhuriyet Döneminin İlk Göçü: Türk Yunan NüfusMübadelesi, Yüksek Lisans Tezi, Edirne Trakya Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs 2006.17. Gül KARACAER, Türkiye Kent Yaşamı Ve Mübadiller (1923-1930), YüksekLisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri veİnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap TarihiAnabilim Dalı, İzmir 2006.18. I. DUMAN, Balkanlar'dan Anayurda Yapılan Göçler, Osmanlı İskân Politikalarıve Göçmen Yerleşimleri [The immigration from Balkans through Anatolia, thesettlement politics of Ottoman and immigrant's settlement areas], MA Thesis,İstanbul: Yıldız Technical University, 2007.
19. http://www.ayranci.org/kurulus.htm
Süreli Yayınlar:
1.TOTAYSALGIR Gaffar, Tatarların İskânı 1944 ( merhum İsmail Öztürkarşivi, 1944 yılı gazetesi.). 2.EREL A. Hilmi-ÖKSÜZ M. Ergün, Doç. Dr. Karaman-Karapınar ve EreğliKöy Gezileri, Nimet Gazetesi-1988.
Belgeler, Fotoğraflar:
1.T.C.Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü internetsitesi(http://www.devletarsivleri.gov.tr/Forms/pgArchiveMain.aspx).2.ER Sedat, Mübadele dönemi belgeleri.3.EREL Hilmi, belge-fotoğraflar.4.HARMANCI Yaşar, Sened-i Hakani.5.YILMAZLAR Saffed, FOTOĞRAF.6.SELAY Aydın, fotoğraf.
Kaynak Kişiler:
BULDUK Hüseyin Göktöme Köyü eski muhtarı, ilkokul.ER Sedat, Türbe Mahallesi, lise, emekli.EREL Nureddin, lise, 1917 doğumlu.HARMANCI Yasar, Üniversite, Eti Mahallesi, 1965.EDİGE Aziz, ilkokul, Orhaniye Köyü.EDİGE Esat, ilkokul, Orhaniye Köyü.EDİGE Mesud, ortaokul, Orhaniye Köyü.GÖZEN Besim, ilkoku, Sıhhıye, Eti Mahallesi, 1902 doğumlu.KARABUDAK Nimet, ilkokul, Pirömer Mahallesi, 1910 doğumluMAÇ Mustafa, Üniversite, Ankara, 1944 Ereğli doğumlu.SELAY Aydın, Üniversite, Selanik göçmeni, Ereğli eski BelediyeBaşkanı, Kazancı Mahallesi, 1949 doğumlu.ÇEÇEN Ayşe, ilkokul, Hamidiye Mahallesi, 1900 doğumlu.UNCU Munise, ilkokul, Pirömer Mahallesi, 1911 doğumlu.UNCU Mesure, ilkokul,Göztepe İstanbul, 1913 doğumlu.YILMAZLAR Hilmiye, ilkoku, -Üsküdar İstanbul, 1904 doğumlu. YILMAZLAR Safvet, Üniversite, Cağaloğlu İstanbul, 1960 doğumlu.
65 Tarih: 5/4/1917 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.11 Yer No: 10.24..8. Selanik m uhacirlerinden olup, Konya-Ereğli'de önceden iskan edilen Müftü Mehm et Zahit'in iskan olunam ıyacağı.
66 Tarih: 28/4/1918 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.11 Yer No: 12.37..21. Konya-Ereğli'de m ülteci olarak bulunan Abdulm ecit kabilesi m ensubu Halit ve Feyzullah'ın Erikli'de iskanları.
67 Tarih: 5/10/1924 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.11 Yer No: 19.96..11. Konya-Ereğli, Akşehir, Ilgın ve Karam an'da iskan edilen m uhacirlere ait cetvelin takdim i.
68 Tarih: 24/11/1924 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 42.57..4. Konya-Ereğli'de m ukim Erciş m ültecilerinden Akif'e ait em val-i gayrim enkulesinin yakıldığına dair m alum atın gönderilm esi.
69 Tarih: 18/2/1925 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 44.65..15. Konya-Ereğli'de oturan Erzurum m ültecilerinin iskan yerlerinden çıkarılm asının uygun olm ayacağı.
70 Tarih: 30/6/1925 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 45.74..40. Kozana m uhacirlerinden bir kısm ının Konya'nın Sille nahiyesinde, bir kısm ının Ereğli kazasında ve bir kısm ının da Sarayönü'nde iskan edildikleri.
71 Tarih: 12/7/1925 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 45.75..11. Konya'nın Sille nahiyesinden Ereğli'ye sevkedilen m uhacirine m ünasip m iktarda arazi verilerek iskan edilm elerinin uygun olacağı.
72 Tarih: 10/1/1926 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 47.87..15. Konya-Ereğli'de iskan edilen m uhacirlere tahsis edilen hanelerin satışından vaz geçilm esi.
73 Tarih: 18/4/1926 Sayı: Dosya: Fon Kodu: 272..0.0.12 Yer No: 48.94..1. Muhacirlik ve iskan haklarından vazgeçerek İzm ir'den Konya-Ereğli'dekiArif Efendi'nin yanına giden Florina m uhacirlerinden Talip, Hayrettinve Hasan efendilere tahsis edilen evin geri alınm ası.
60 Tarih: 26/9/1927
Sayı: 41946 Dosya: Fon Kodu:
130..16.13.2 Yer No: 385.176..15.
Selanik vilayetinden gelip, Konya ili Ereğli ilçesi Kazancı köyünde iskan edilen kunduracı Ahm et oğlu Hasan'a ait tasfiye talepnam esi.
Kesriye Kazasından İbrahim Efendiye ait tapu sureti (H-1294-M-1878)
(1530 yılına ait tahrir defterinde Rumeli Eyaleti Paşa SancağıSolkol kazalarından biri olan Kesriye kazası bugün YUNANİSTAN
sınırları içerisinde, Kostur / Kesriye, Kastoria ismi ilebiliniyor.)
Selanik muhacirlerinden Zihnişah H. (oturan, D.1881 ), RaziyeÖZBAHÇECİ (SELAY), Emine ÖZBAHÇECİ (ÜNLÜ), bebek Fatma POTARAS
(ŞİMŞEK) 1936.