SEMAVÎ DİNLERDE DİCLE VE FIRAT HAKKINDAKI BİLGİLER VE GÜNÜMÜZE YANSIYAN GERÇEKLER
-
Upload
suleyman-demirel -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of SEMAVÎ DİNLERDE DİCLE VE FIRAT HAKKINDAKI BİLGİLER VE GÜNÜMÜZE YANSIYAN GERÇEKLER
Number 31, 2011 51
UOT: 39(4/9)
SEMAVÎ DİNLERDE DİCLE VE FIRAT HAKKINDAKI BİLGİLER VE GÜNÜMÜZE YANSIYAN GERÇEKLER
Muharrem YILDIZ Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi,
Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Dinler Tarihi
Diyarbakır / TÜRKİYE [email protected]
ÖZET
Nuh Peygamberden günümüze Dicle ve Fırat nehirleri, insanlık tarihi için önemli bir konuma sahiptir. Bölge, büyük Tufan’dan sonra insanlık tarihinin ilk yerleşim alanı olduğu için üç semavî din mensuplarının da sahip ol‐duğu ortak değerler taşımaktadır. Bu iki nehir bereketli ve tatlı sularıyla tüm Mezopotamya ovalarının, milletlerinin su ihtiyacını karşılamış, başlıçası burada oluşan güçlü bir beşeri medeniyyete de meydan olmuştur. Çevresinde bu gün tarihlere keçmiş yüzlerce devlet kurulmuş ve çeşitli savaşlara şahit olunmuştur. Günümüzde de bu iki nehir ve kolları üzerinde kurulan barajlarla Hidroelektrik santralleriyle üçüncü bir Fırat olabilecek özelliğe sahip dev tünelleriyle; hem bölge, hem ülke, hem Ortadoğu’da toprakları bulunan diğer ülkelerin, hem de GAP’la (Güney Anadolu Projesi) ortaya çıkacak her alandaki bu potansiyeli kıskanan emperyalist güçlerin dikkatini çekmiştir. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı egemen güçlerin, bölgeyi sürekli provake ettikleri gözlenmektedir. Ayrıca yer altı envanteri bakımından da tam bir Altın hilal ve havza olan bölge; her açıdan jeopolitik ve stratejik bir öneme sahiptir. Araştırma, Mezopotamya coğrafyasının; dini, siyasi, ekonomik ve sosyo‐kültürel açıdan ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulamak için hazırlanmıştır. Bu çalışma kaynak tarama, alan araştırması, gezi‐gözlem ve ince‐leme yöntemleriyle ele alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Dicle, Fırat, ilahi Dinler, Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP), Mezopotamya.
INFORMATION ABOUT TIGRIS AND EUPHRATES OF THE MONOTHEISTIC RELIGIONS AND THE FACTS REFLECTED TODAY
SUMMARY Noahʹs day, the Tigris and Euphrates rivers has an important position in the history of mankind. The regionʹs
first residential area in the history of mankind after the Flood is great for the three monotheistic religions have in common values, it is also. Mesopotamia, the fertile plains of the two rivers and fresh waters of all the nationʹs water needs met. Hundreds around the state have been established on this day and witnessed several wars. Today, these two branches of the river and dams built on the Euphrates Hydroelectric power plants that may be a third feature giant tunnels; The region, and country, both in the territory of other countries in the Middle East, as well as GAP (South Eastern Anatolia Project) and jealous of the imperialist powers will emerge in each field has attracted the attention of this great potential. These and similar reasons, the ruling powers, the region has been observed consis‐tently that they provoke. Also in terms of a complete inventory of groundwater basins and the Golden Crescent region, in every respect has geopolitical and strategic importance. Research, Mesopotamya geography, religious, political, economic and socio‐cultural perspective has been prepared to highlight how much is of immense impor‐tance. This literature review study, field research, trip‐observation and examination techniques are discussed.
Key Words: Tigris, Euphrates, the divine religions, GAP (South Eastern Anatolia Project) the Mesopotamian.
SƏMAVİ DİNLƏRDƏ DƏCLƏ VƏ FƏRAT HAQQINDA MƏLUMATLAR VƏ GÜNÜMÜZƏDƏK ƏKS OLUNAN HƏQİQƏTLƏR
XÜLASƏ
Nuh peyğəmbərdən günümüzə qədər Dəclə və Fərat, insanlıq tarixi üçün önəmli bir mövqeyə sahibdir. Bölgə, böyük tufandan sonra insanlıq tarixinin ilk məskəni olduğu üçün üç səmavi dinə etiqad edənlərin də sahib olduğu ortaq dəyərlərə malikdir. Bu iki çay bərəkətli və şirin suları ilə bütün Mesopotamiya ovalıqlarının, millətlərinin su ehtiyacını qarşılamış, başlıcası burada formalaşan güclü bir bəşəri mədəniyyətə də meydan olmuşdur. Çevrəsində
Muharrem Yıldız
JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences 52
bu gün tarixlərə keçmiş yüzlərcə dövlət qurulmuş və müxtəlif savaşlara şahid olunmuşdur. Günümüzdə də bu iki çay və qolları üzərində qurulan barajlarla, hidroelektrik stansiyaları ilə, üçüncü bir Fərat ola biləcək xüsusiyyətə sahib nəhəng tunelləri ilə; həm bölgə, həm ölkə, həm Orta Şərqdə torpaqları olan digər ölkələrin, həm də (Cənub‐şərqi Anadolu layihəsi) ortaya çıxacaq hər sahədəki bu potensialı qısqanan imperialist güclərin diqqətini çəkmişdir. Bu və bənzər səbəblərdən dolayı hakim qüvvələrin, bölgəni davamlı provakasiya etdikləri gözlənilməkdədir. Bun‐dan başqa yeraltı sərvətlər baxımından da tam bir qızıl hilal və hövzə olan bölgə; hər baxımdan geosiyasi və strateji bir önəmə sahibdir. Araşdırma, Mesopotamiya coğrafiyasının; dini, siyasi, iqtisadi və sosial‐mədəni yöndən nə qədər böyük bir önəmə sahib olduğunu vurğulamaq üçün hazırlanmışdır. Bu çalışma qaynaq axtarma, sahəvi təd‐qiqat, səyahət‐müşahidə və incələmə metodları ilə ələ alınmışdır.
Açar sözlər: Dəclə, Fərat, ilahi dinlər, Cənubi‐şərqi Anadolu layihəsi, Mesopotamiya. Giriş
Dünya coğrafyasında, Din‐Tarih‐Siyaset ve Sosyo‐Kültürel Tarih açısından bölgemize baktığımızda bölgemizin oldukça önemli bir konuma sahip olduğu görülecektir. Bu öne‐mi dolayısı ile de tüm Ortadoğu ülkelerini doğrudan etkilemektedir. Bu yüzden hiçbir vakit Dünya kamuoyunun gündeminden düşmemekte, yerli ve yabancı basını, Radyo‐TV. Yayınlarını sürekli meşgul etmektedir. Şüphesiz ki bu durum; bölgenin zengin yer‐altı kaynaklarının yanında GAP projesiyle ortaya çıkacak müthiş enerji potansiyelinden de kaynaklanmaktadır. Bu ekonomik potan‐siyel sadece Güney doğu insanının değil, bü‐tün Anadolu insanının, yakın ve uzak tüm komşuların makûs talihini de değiştirecektir. Yıllardır Orta şarkta sömürülen ve Mezopo‐tamya toprakları üzerine çöreklenmiş bu şey‐tan üçgeninin çözülmesi, bölgedeki derin sta‐tükoyu çok ciddi şekilde rahatsız edecektir ve etmektedir.
[(1, 30 Mayıs 1990)]
Bu durumun farkında olan süper güçler, bu gelişmenin önüne geçmek için; ülkemizin zaten sınırlı olan enerjisini tüketmek ve ye‐niden köklü tarihinden gelen o muhteşem günlerin bir kez daha canlanmasına mani olmak için, matruşka gibi birbiri içine gir‐miş, kirli oyun ve hilelerini, sürekli bölge‐miz üzerinde denemiş durmuşlardır.
1980’li ve 90’lı yıllarda bölgemizde yaşanan iç karışıklıklar ve işgaller bu planların bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iş‐gallerde asrın en modern silahları kullanıla‐
rak Müslüman halkların üzerine bombalar yağdırılmış, milyonlarca insan evsiz‐barksız, yurtsuz‐ yuvasız‐sakat kalmış, geride dul ve yetimler bırakılmıştır. Ve bölge insanı eli kolu bağlı onca yapılanları seyretmekten baş‐ka bir şey de yapamamıştır. [(2, 30 Mayıs 1990)] Makalemize konu ettiğimiz ve üç İb‐rahimî dinde de önemli bir yer tutan; Dicle, Fırat Nehirleri ve kolları güzergâhında kuru‐lan, hâlen de çalışmaları devam eden, bir kıs‐mı da tamamlanan Güneydoğu Anadolu Pro‐jesidir. (GAP) Kadim, tarihi Mezopotamya’‐dır.
Güney doğu Anadolu projesi (GAP) nedir?
GAP; Dicle ve Fırat ırmaklarının aşağı kesim‐leriyle bu iki nehir arasında kalan alanı kap‐sayan ve barajlar, hidroelektrik santralleri, sulama tesisleri, her çeşit altyapı, ziraî tesis‐ler, ulaştırma, eğitim, sağlık vb. alanlardaki hizmetleri içeren projeler demetinin genel adıdır.
Verimli Hilal olarak adlandırılan bu bölge, insanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak bilinmektedir. GAP Bölgesi, tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya toprakları arasın‐da geçişi sağlayan bir köprü görevi görmüş‐tür.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin diğer bölgelerine oranla daha az yağış almak‐tadır. Bu nedenle proje ile öncelikli olarak bölgenin çok zengin su kaynaklarından olan Fırat ve Dicle Nehirleri sularının, sulama ve enerji üretimi amacıyla değerlendirilmesi
Semavî dinlerde Dicle ve Fırat hakkındakı bilgiler ve günümüze yansıyan gerçekler
Number 31, 2011 53
ve bu arada düzensiz akışı olan bu iki neh‐rin sularının dizginlemesi hedeflenmiştir.
Ülkenin maddî‐manevî her alanda değişim ve gelişim çabası içinde bulunduğu yıllarda, özellikle elektrik enerjisi ihtiyacı en belirgin ve öncelikli ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Böylece yurdun boşa akıp giden su servetin‐den elektrik enerjisi elde edilmesi için 1936 yılında Elektrik İşleri Etüt İdaresi kurulmuş‐tur. İdare “Keban Projesi” ile yoğun etütlere başlamış, Fırat Nehri’nin her açıdan tetkiki ve sonuçlarının tespiti için rasat istasyonları kurulmuştur. Çalışmalar o günden bu güne son şeklini alana kadar devam etmiştir.
Türk hükümetleri, ülkenin sosyo‐ekonomik açıdan gelişmesine bölgeler arası eşitsizlikle‐rin giderilmesine giderek artan bir önem ver‐mektedir. Bu, yalnızca âdil bir kalkınma öz‐leminin yansıması olmayıp, aynı zamanda az gelişmiş bölgelerdeki kalkınma potansi‐yelinin ortaya çıkarılmasının, ekonomik bü‐yüme, toplumsal istikrar ve ihracatın teşviki gibi ulusal hedeflerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunacağı yolundaki çok isabetli bir teşhisten kaynaklanmaktadır. Kısacası GAP, yukarı Mezopotamya’ya medeniyeti yeniden getirmektedir. [(3)] Avrupalıların dediği gibi Artık Dicle ve Fırat boşa akma‐yacak ve ona Türk boş boş bakmayacaktır.
GAP kapsamına giren yörelerin süratle kal‐kındırılması, yatırımların gerçekleştirilmesi için; plan, altyapı, ruhsat, konut, sanayi, maden, tarım, enerji, ulaştırma ve diğer hizmetleri yap‐mak veya yaptırmak, yöre halkının eğitim düze‐yini yükseltmek için gerekli tedbirleri almak veya aldırmak, kurum ve kuruluşlar arasındaki koor‐dinasyonu sağlamak temel amaçlı olan Güney‐doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdare‐si Teşkilatı, 6 Kasım 1986 tarih ve 20334 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştur.
Proje alanı Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan 9 ili kap‐samaktadır (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şır‐
nak). Su kaynakları programı 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1.7 milyon hektar alanda sulama sistemleri yapımını öngörmek‐tedir. Güneydoğu Anadolu Projesi gerçek‐leştiği ve tüm kompleksleriyle uygulamaya geçildiğinde bütün kesimler için lokomotif bir güç oluşturacaktır. Yedisi Fırat havzasın‐da, altısı Dicle havzasında olmak üzere top‐lam on üç projeden oluşmaktadır. Fırat hav‐zası için hazırlanan projeler şunlardır:
Aşağı Fırat Projesi 7 ayrı birimden oluşmaktadır
Atatürk barajı ve hidroelektrik santrali, GAP’ ın en önemli ve kilit tesisidir. Türkiye’nin en büyük barajıdır. Baraj 1990 sonunda ta‐mamlanarak 1991 yılından itibaren su tut‐maya başladı. Yılda 8,9 milyar kWh elektrik enerjisi üretecek olan 8 ünitelik türbin‐jene‐ratör grubunun 2 ünitesi, Temmuz 1992 yılın‐da barajın açılışıyla birlikte üretime geçti. Dev su ulaştırma tünelleri tamamlandığın‐da 880 000 hektarlık alan sulanabilecektir.
Şanlı Urfa tünelleri Atatürk barajından ala‐cağı suları sulama alanlarına aktaracak olan bu tünel sistemi, yan yana iki ana tünel ile bağlantı tünellerinden oluşmaktadır. Top‐lam uzunluğu 57,8 km olacak; 327 bin 725 ha’ı cazibeyle, 148 649 ha’ı da pompajla ol‐mak üzere toplam 476 374 ha alanı sulaya‐caktır. Şanlı Urfa tünelleri çalışmaya başla‐dıktan sonra saniyede akıtacağı 328 m3 suy‐la Türkiye’nin Dicle ve Fırat’tan sonra üçün‐cü büyük ırmağı olacaktır. Fırat Havzası için hazırlanan bu projenin uygulamaya konmasıyla, Fırat Irmağı’ndan akan su, sıra‐sıyla Keban, Karakaya ve Atatürk baraj ve hidroelektrik santrallerini çalıştıracak ve bu‐radan Urfa tünelleri ile Şanlı Urfa hidroelek‐trik santraline de enerji sağladıktan sonra sulama alanlarına akıtılacaktır. Bunların dı‐şında GAP kapsamında;
• Siverek‐Hilvan pompaj sulaması • Dicle Havzası projesi • Kralkızı‐Dicle projesi
Muharrem Yıldız
JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences 54
• Batman projesi • Batman‐Silvan projesi • Garzan projesi • Ilısu projesi • Cizre projesi • Sınır Fırat projesi
gibi projeler yer almaktadır. Karakaya ba‐rajı ve HES, Atatürk barajından sonra Tür‐kiye’nin üretim açısından en büyük barajı‐dır (7,354 milyon kWh); 1997 yılında hizme‐te girmiştir.
Tüm projeler tamamlandığında ise, sulama bakımından 1,7 milyon hektarın üzerinde arazinin sulanması ve 7476 megavatın üze‐rinde bir kurulu kapasiteyle yılda 27 milyar kilovat saatlik elektrik üretilmesi sağlanacak‐tır. Yılda 50 milyar m³ ’den fazla su akıtılan Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde kurulan te‐sislerle, Türkiye’nin toplam su potansiyeli‐nin yüzde 28’i kontrol altına alınmış olacak, dünyada içilebilir ve kullanılabilir su rezer‐vine sahip, petrolden çok daha değerli çok önemli bir hazineye sahip ülke konumuna gelecektir. 1 lt suyun 2 doları bulduğu Ür‐dün, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve İsrail gibi ülkelerde bu hazinenin ne kadar önemli bir hazine olduğu apaşikârdır. As‐lında bazı komplo teorisi üreten yazarların gelecekte çıkabilecek bir savaşın su üzerin‐den olabileceği öngörüleri yabana atılabile‐cek bir iddia değildir.
GAP’ın meydana getireceği yüksek tarım ve sanayi potansiyeli Bölge’de gelir düzeyi‐ni 5 kat arttıracaktır. 2005 yılında 9 milyonu bulan Bölge nüfusunun yaklaşık 3,5 milyo‐nuna iş imkânı hazırlanacaktır. Yılda 600 bin ton pamuk, 66 bin 458 ton antepfıstığı ürete‐bilecek; meyve üretimi 660 bin ton, sebze üre‐timi 3 milyon 513 bin ton artacaktır. Bugün GAP alanlarındaki sebze üretimi 14 milyon ton, meyve üretimi 1 milyon 400 bin tondur. Proje uygulamalarıyla kentsel altyapı geliş‐tirilerek, Güneydoğu Anadolu şehirlerinin nüfus emme kapasitesi yükseltilecektir. Ay‐rıca, Bölge kaynakları harekete geçirilip, is‐
tikrarlı ve devamlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirilerek ihracat arttırılacaktır. [(4)]
Kaynaklarda Dicle ve Fırat nehri
Değerlendirildiği ve verimli kullanıldığı tak‐dirde bu kadar önemli bir potansiyele sahip olan Dicle ve Fırat nehrine üç dinde de ayrı bir önem verilmiştir. Her iki nehri bünyesin‐de bulunduran Şattülarap’ta iki nehrin bir‐leşmesi dışında Diyarbakır’dan başka bir il bilmiyoruz. İki nehir Diyarbakır sınırları için‐de akar ve yoluna, içinden geçtiği ovaları su‐layarak devam eder gider.
Diyarbakır deyince akla Dicle nehri gelir. Dicle’nin Basra Körfezi’ne kadar ulaşan gü‐zergâhının insanlara ve yerleşim birimlerine zarar vermeyecek şekilde kıvrımlarla akıp gitmesinde bir peygamber elinin olduğu inancı bölgede yaygındır. Hatta bunun pla‐nının Danyal Peygamber tarafından çizildiği söylenir. Bu da Dicle ve Fırat nehirlerinin kutsal bir nehir sayılmasına sebep olmuştur. Kutsal kitaplarda ve Hz. Muhammed (a.s.) in hadislerinde sıkça adından söz edilmesi de ayrı bir kutsallık katmaktadır. Yüce Allah, Danyal peygambere vahyeder ki; “Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaranın ağzından başla‐yarak bir çizgi çiz. Su arkandan gelecek. Ancak yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, vakıfların malına ve mülklerine dikkat et, su bunlara zarar vermesin.” Bu emir üzerine Danyal Peygam‐ber suyun akış yönünün aynı zamanda çorak ve verimsiz bir alandan geçmesini de sağla‐mıştır. [(5, 57–58)]
Dicle kıyılarında gezinirken, Hz. Ömer’in; “Eğer Dicle üzerindeki köprülerden birinde, bir keçinin ayağı incinirse Allah onu Ömer’den so‐rar” sözlerinin kulağınızda çınladığını hiss‐edeceksiniz. Diyarbakır, Dicle nehri kenarın‐da kurulmuş olup‐bu yıl (2010) 1371. yıldö‐nümünü idrak ettiğimiz‐M. 639 yılında Hz. Ömer zamanında fetholunmuş ve 5 yıl onun idaresinde yönetilmiş, Sahabe ve tabiinin vatan edindiği bir mübarek beldedir. Böyle mübarek bir beldeyi içinde taşıyan Türkiye
Semavî dinlerde Dicle ve Fırat hakkındakı bilgiler ve günümüze yansıyan gerçekler
Number 31, 2011 55
ondan daha da mübarektir. Yüce Yaratan’‐dan niyazımız ve dileğimiz, ülkemizi mille‐timizi her türlü dâhili ve harici belalardan; musibetlerden muhafaza etmesidir.
Hz. Ali Dicle ile Fıratʹı övmüş ve tatlı suları‐nın insan vücuduna oldukça faydalı olduğu‐nu söylemiştir. [(6,33)] İbni Abbas (r.a)’dan rivayet olunmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah (c.c) yeryüzüne beş nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Balh nehri, Ceyhun, Irak nehirleri Dicle ve Fırat, Mısır neh‐ri Nil’dir. Yüce Allah, bu nehirleri cennet kaynak‐larından en alt kaynaktan Cebrail (a.s) vasıtasıy‐la yeryüzüne indirmiştir.” [(7, 524)]
Şeyh Abdurrahman El‐Aktebî Miraciye’sinin bir manzumesinde Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in hadislerine dayanarak; Seyhun, Cey‐hun, Nil, Dicle ve Fırat nehirlerinin menba‐ı cennetler olduğunu ifade etmektedir. [8(Rav‐dat’ün‐Naim)] Başka rivayetlerde Seyhun ve Ceyhun yerine “Seyhan ve Ceyhan” ne‐hir adları geçmektedir. Aslında her üç nehir grubunun da aralarında çok verimli ovalar mevcuttur. Seyhun‐Ceyhun arasında “Ma‐veraünnehir”, Seyhan‐Ceyhan arasında “Os‐maniye ‐ Çukurova‐Tarsus” ovaları ve Dicle‐Fırat arasında da “Mezopotamya” Ovaları bulunmaktadır. Nil’in kaynağı ise Afrika’nın balta girmemiş ormanlarının arasıdır. Tüm bu nehirlerin menbaları da gerçekten Cen‐netin güzelliklerini andırmaktadır. Diyarba‐kır halkı da tarih boyunca Dicle nehrinin kud‐siyetine inanmış, onun “Allaha giden bir yol” olduğunu düşünmüş, on gözlü köprüden Dicleye Yaradan’a ulaşmak üzere dilekçeler göndermiştir. [(9,16)]
5000 yıl önce Sümer ve Akad metinlerinde Dicle ve Fırat arasına “Subartu” adı verilmiş‐ti. Anlamı iki ırmak arası idi ve buraya yer‐leşmiş halka da Subaru denirdi. Yukarı Dicle boylarının ilk medeni halkı Subaru’lardan sayılan halk Hurriler’dir. [(10,72)]
Dicle ve Fırat nehirleri ve onlara bağlı kolları üzerinde binlerce yüzyıllık tarihe şahitlik eden ve hâlen dimdik ayakta duran ve gü‐
nümüzde de hizmet veren birçok tarihi köp‐rü mevcuttur. Bunlardan en önemlilerinden birkaçını zikredecek olursak; Dicle Nehri üze‐rinde bulunan ve hâla dimdik ayakta duran on kemerli Köprü, kitabesinden anlaşılacağı üzere Mervanoğlu devrinde Diyarbakır hü‐kümdarı Nizamüddevle Nasr tarafından H. 457 (M. 1065) tarihinde yaptırılmıştır. Halk arasında Ongözlü Köprü olarak bilinmekte‐dir., Diyarbakır‐Batman karayolu üzerinde, iki ilin sınırında, Batman Çayı üzerinde yer alan ve muhteşem bir Artuklu eseri olan ve kitabesinden, 1147–1148 tarihinde Artuklu‐oğullarından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yapıldığı anlaşılan ve ‐ bana göre yerli Mos‐tar Köprüsü ‐ diyebileceğimiz Malabadi Köp‐rüsü’dür. Bu köprü hakkında A. Gabriel şu bilgileri vermektedir:
ʺ...Modern statik hesabının olmadığı bir de‐virde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya Ca‐miʹsinin kubbesi, köprünün altına rahatlıkla girebilmektedir. Balkanlarʹda, Anadoluʹda Orta Doğuʹda bu açıklıkta, bu yaşta başka köprü yoktur.ʺ Vikipedi..
On Gözlü Köprü, Diyarbakırʹın eski Silvan yolu üzerinde, Kırklar Dağının eteğinde Dic‐le Nehrinin üzerindedir. On tane kemeri ol‐duğu için de Ongözlü köprü denmektedir. Diyarbakır’ın geçmişinden geleceğine de ışık tutan bu köprü üzerinde toplanan ve oradan, kutsal sayılan ve halk tarafından ʺAllah ʹa giden yolʺ olduğuna inanılan Dicle nehrine, her yıl Kurban Bayramı akşamı Diyarbakırʹ‐lı kadın ve genç kızlar daha önceden hazır‐ladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuya‐rak atarlar. Böylece dileklerinin kabul olaca‐ğına inanırlar. [(11)] Bu inanış Ermenilerde de vardır. [(12,73)]
İnsanlar; barış içinde, anaların ağlamadığı, mutlu ve huzur dolu güzel günler gördüğü sürece de, üzerine dileklerini yazdıkları kâ‐ğıtları; her Kurban Bayramı’nın akşamların‐da, Kırklar Dağı eteğindeki, On Gözlü Köp‐rü’den ümit dolu bir yürekle Dicle’ye atma‐
Muharrem Yıldız
JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences 56
ya devam edeceklerdir. Çocuğu olmayan çift‐ler çocuk, onulmaz dermansız dertlere ma‐ruz kalan hastalar şifa, sevgililer maşukuna kavuşmayı dileyecekler. Ak kâğıtlar, ak di‐lekler içten gelen samimi dualarla ay aydını gecelerde, Dicle’nin daima coşkun akan su‐larına hep karışacaktır. Bu dilek yazma ritü‐eli ile ilgili bir hatırasını araştırmacı ‐ yazar Şehmuz Diken şöyle anlatıyor:
“Şimdi yaşamayan eski bir komşumuzun anlattıklarıdır. Artık yaşı epeyce geçkin bir Diyarbekir kadını, eve her gece alkollü ve geç gelen kocasını Allah’a şikâyet etmek için bir bayramın arefe akşamı, yanında değer verdiği Ermeni bir komşusu ile birlikte Dicle nehrine Ongözlü köprünün üzerine giderler. Müslüman olan ve kocası ayyaş kadının oku‐ma yazması da olmadığından ricası üzerine Allah’a dilekçesini bu Ermeni komşusu ya‐zar. Doğal olarak Ermeni komşu dilekçeyi en iyi bildiği kendi diliyle, Ermenice yazar. Müslüman komşu itiraz edecek olur. Erme‐ninin cevabı hazırdır. “Fark etmez komşum. Allah hepimizin Allahı’dır. Yalnız Müslü‐manların Allah’ı değildir. Bizim dilimizi de anlar. Önemli olan derdini anlatmak. Hangi dilde olursa olsun Allah için fark etmez.” der. Sonuç ne mi olmuş. Dilekçe kabul edilmiş ki her gün evine geç giden ayyaş koca, sanır‐sın ki evliya, evinin erkeği olmuş.” [(13, 73)]
Dicle ve Fıratın kısa bir etimolojisi
Muʹcem‐ül Buldan’da Fırat adının Arapçada “tatlı su” anlamına geldiği yazılıdır. Zend dilinde “geniş”, İbranicede “çiçek” ya da “ya‐yılma” anlamına gelir. [(14)] Batı dillerinde Fırat nehri, “Euphrates” olarak geçer. “Euph‐rates” adı ise Yunancaʹdan gelen bir kelime‐dir. İsmin asıl kaynağı konusunda çeşitli gö‐rüşler bulunmaktadır:
Eski Farsçaʹdaki Ufratu ve Akad dilindeki Purattuʹdur. Eski Farsçaʹdaki sözcüğün Aves‐ta Farsçaʹsında geçen “huperethua” (geçmesi kolay) olduğu tahmin edilmektedir. Arapça tasasızlık, rahatlık anlamında ʺferahatʺ keli‐
mesinden; Kürtçeʹdeki ʺFereʺ, ʺRaʺ ve ʺHatʺ kelimelerinden gelmektedir. İki tane “re” ol‐duğu için teki telaffuz edilmez, dolayısıyla Ferehat ʺGeniş akan suʺ anlamını ifade et‐mektedir. Zamanla kısaltılmış şekli ile “Fırat” adını almıştır.
Fırat; Akadca’da “Pu‐rat‐tu”, Sümercede “Bu‐ranun” olarak geçmektedir. Kelimenin Hint‐Avrupa kökenli olmadığı, Akadca ve Sümer‐ceden kaynaklandığı, Eski Farsça ve Farsça‐dan diğer dillere geçtiği görüşü ağırlık kazan‐maktadır. [(15)]
Sabiliğe göre Dicle, Fırat, Ürdün ve benzeri nehirler hayat suyu olarak nitelenen kutsal sulardır. Bu nehirler, ilahi âlemle yeryüzü arasında bir köprü vazifesi görmektedir. [(16, 158; 616)] Sümerce Dicle Tig‐gal (Ulu ırmak) adını taşır. (17,70)
Dicleʹnin ilk adı ʺİdignaʺ yahut ʺIdignouʺ idi. Semitler ʺİdiglaʺ ya çevirdiler. Zamanla söz‐cük ʺİdiklâtʺ tan ʺtıklatʺ a döndü. İbranîce de ʺHiddegelʺ oldu. Persler Dicleʹye ʺOkʺ anla‐mına gelen ʺTiygrʺ adını verdilerse de, Arap‐larda ırmağın ilk Semitçesi ʺDiclaʺ olarak ya‐şadı.
Dicle için, A. Parrot; ʺDoğudan Asuryaʹya akar” diye tercüme yapar. Louis Segondʹun, İbranîceʹden tercümesinde ise: ʺDoğudan Asuryaʹya akar” denir. Fırat adı, Akkadça ʺUlu Irmakʺ, yahut ʺYüksek Kıyılı Irmakʺ an‐lamına gelen: ʺPuranunuʺ iken, Kaldeenler ʺPuratʺ, sonra ʺPuratouʺ oldu.[(18)]
Sabiîlik’ de, Sümer ve Asurlular’da dicle ve fırat
Sümerlerde Dicle ve Fırat kutsaldı. Sümer baş tanrısı Enki ‘Dicle ve Fırat’ı ışıldayan su‐larla doldurur ve sonra ırmakları balıklarla doldurur. [(19, 125, 127, 366)] Sümer tablet‐lerinde Yaratılış anlatılırken Dicle ve Fırat anılır;
‘Gök ve yer çift olarak yaratıldığı zaman Ana tanrıça İnsana şekil verdiği zaman Yerler düzenlendiği, toprak yerleştiği zaman
Semavî dinlerde Dicle ve Fırat hakkındakı bilgiler ve günümüze yansıyan gerçekler
Number 31, 2011 57
Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman Nehirler ve kanallar, düz bir çizgi gibi aktığı zaman Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman
Başka bir tablette
Gök yerden yarıldıktan sonra Yer gökten ayrıldıktan sonra İnsanın adı konduktan sonra
denmektedir. Yine Sümer tabletlerinde Tanrı Enki:
‘Dicle’yi saçılan sularla doldurdu Dicle’ye neşe getirdi’
‘Dikildi Fırat’ın kıyısına Ağaç beslendi Fırat’ın sularıyla’
[(20, 53, 54, 73,105)]
Eğil ilçesi peygamberler diyarıdır ve aynı zamanda Asurluların ikametgâhıdır. Eğil, Dicle nehir yanında kurulmuş bir ilçedir ve peygamber mezarları da bunun yanındadır. Muhatapları Asurlular da buradadır. Asur kabartmalarından Asurluların Dicle nehrini taşımacılıkta kullandığını öğreniyoruz. (21, 501) Kimi İsrail peygamberlerinin Diyarba‐kır ve çevresinde gelmesi bazılarının kabir‐lerinin bazılarının da makamlarının bulun‐ması Yahudilerin Asurlular döneminde sür‐gün yıllarını bu coğrafyada geçirmiş olmala‐rından dolayıdır. Yoksa Yahudiler buraları hiçbir zaman yurtları olarak görmemişlerdir. Yahudilerde bulunan kutsal topraklara Ku‐düs’e (Arz‐ı Mev’ud’a) dönme arzularını hiç‐bir zaman silememiştir. Nitekim sürgünden sonra tekrar Filistin’e dönmüşlerdir.
İbrahimî dinlerde Dicle ve Fırat nehirleri
Tevrat’ta Dicle Ve Fırat
Fırat ve Dicle üç din açısından kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen nehirlerdendir. Musevîlerin kutsal kitabı Tevrat’ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan birçok yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle
ve Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat’a göre, Tanrı Âdem’i yarattıktan sonra ʺdoğuya doğru Aden’deʺ bahçe yaratmış ve Âdem’i buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çık‐mış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrıl‐mıştır. Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat’tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu bölgesinden alan iki akarsuyumuz‐dur. Bu iki nehrin bulunduğu bölge Muse‐vîler açısından kutsaldır. [(22, 29)] Bu kutsal‐lığın sebebi kanaatimizce, Musevilerin ilk sürgün yıllarını Asurluların ülkesinde geçir‐miş olmalarıdır. Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Yu‐nus, Hz. Eyyub hep bu bölgeden neşet etmiş peygamberlerdir. Bu dönemde Allah onların içlerinden Ezra (Üzeyir) Danyal, Zülkifl ve El‐yesa vb. gibi bir takım peygamberlerle, sür‐gün yıllarında Yahudileri teselli ve irşad et‐mişler, onları sürgünden kurtararak tekrar “Arz‐ı Mev’ud” olan Filistin topraklarına yani Kudüs’e götürüp yerleştirmişlerdir. Bu bölgenin Yahudilerle doğrudan ilgisi olma‐masına rağmen esaret yıllarını buralarda ge‐çirdikleri için ilgi duymaları gayet normaldir.
Tevrat’ın Tekvin: 2: 14 ayetinde “Üçüncü ır‐mağın adı Dicleʹdir, Asurʹun doğu yönüne bakıyor. Ve dördüncü nehir ise Fıratʹtır” den‐mektedir.
Dicle ve Fıratʹın çok önemli iki nehir olduğu da Peygamberimizin hadislerinde [(23) (Ay‐rıntı için bakınız)] geçmektedir. Dicle ve Fı‐rat Nehirleri ve arasında kalan bölge Tevrat‐ta (Aden Bahçesi) olarak geçer. [(24, 2: 13)]
Eski Ahit’in Tekvin 2: 8–14. Ayetleri şu şekil‐de devam eder ve Âdem’in yaşadığı ortamı ve yeri şöyle tarif eder. “Ve Rab Allah şarka (doğuya) doğru Adenʹde (Aden: zevk) bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu. Ve Rab Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçe‐yi sulamak için Adenʹden bir ırmak çıktı ve ora‐dan bölündü ve dört kol oldu. Birinin adı Pişonʹ‐dur; kendisinde altın olan bütün Havila diyarını kuşatır ve bu diyarın altını iyidir; orada ak gün‐
Muharrem Yıldız
JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences 58
nük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gi‐honʹdur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçün‐cü ırmağın adı Dicleʹdir; Aşurʹun önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fıratʹtır. Ve Rab Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bah‐çesine koydu. “
Bu bilgiler İslam kaynaklarında verilen bil‐gilerle çelişmektedir. Hz. Âdem ve Havva’‐nın buluştukları ilk yer Hicaz bölgesinde ve günümüzde hacıların Haccın bir rüknü ola‐rak toplandıkları, vakfe yaptıkları yer olan ARAFAT dağıdır. Nuh Tufanı öncesinde İlk insanlık ve çekirdek aile ve toplum burada teşekkül etmiş ve etrafa buradan yayılmıştır. Bahse konu olan şeyleri Nuh Tufanından son‐raki gelişmeler olarak anlamak lazımdır.
Hıristiyan Kaynaklarında Dicle Ermeni Hıristiyanlarının anlayışına göre ‘Âdem ile Havva’nın cennetten çıkarıldık‐tan sonra ilk defa ayak bastıkları topraklar Dicle kıyılarıdır. Çoluk çocuk elbirliğiyle bir şehir kurup Âdem’in ‘dem’ini de ters çevire‐rek adını ‘Amed’ koymuşlar. Bağlar semtin‐de, o zamanlar Âdem’in bağları varmış ve şarap yaparmış. [(25,106)]
Hz. Âdem ve Havva yeryüzüne indirilince Hz. Âdem, Havva’nın Dicle nehrinde 40 gün bir taş üzerinde oturmasını tesviye etmiştir. Yasak ağaçtan meyve yemeleri yüzünden “dudaklarının kirlendiği” inancıyla Hz. Hav‐va Dicle nehrine girmiştir. Hz. Mikail, bazı tohumlar getirerek, onları ekip biçmelerini sağlamıştır.[(26,148,152;107)]
Bu tohumun ise orijinal olarak ilk yetiştiril‐diği yerin Diyarbakır’ın yanındaki Karaca‐dağ’ olduğu iddia edilmektedir. Jason Ryal Boston unıversity, Master of liberal arts. 2003. Yılında yayınlanan makalesinde bu iddialar ele alan bir alıntı ise şöyledir:
“Buğday Türkiye ve Irak hudutları boyunca uza‐nan Karacadağ dağlarına yakın arazilerde 20 km2 sahada ekilmiştir. Onların tahminine göre bu, 8000 yıl önce veya MÖ 6000.yılında olmuştur.” (Origins of Agricultures.p. 11)
Buna göre, bu buğday arkeolojik olarak ilk buğday sayılır. Hâlbuki Tufan öncesinde de tarım yapılmakta ve buğday ekilmekte idi. Bilindiği üzere de ilk tarımı yapan Hz. Âdem peygamber idi. Bunun ise M.Ö. 6000 yılların‐da yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Diyarbakır Karacadağ çevresinde 20 km karelik bir alan‐da yetiştirilmiş olup Einkorn buğdayı ismini alır. Biyogenetik çalışmalarında bilim adam‐ları bunu veri alarak bu tohumlar üzerinde genetik çalışmalar yapmaktadırlar.
İncilʹde kıyamet alametlerinin anlatıldığı bö‐lümde kıyametin de Dicle Fırat arasındaki Bölgede yani Mezopotamyada kopacağı ifa‐de edilmektedir. [(27)] Bu olaya yaklaşık bir İslami yorum ise şu şekilde yapılmaktadır:
“Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğaz‐lanacak.ʺ[(28,38)]
İslamda Dicle ve Fırat nehirleri Hadislerde Dicle ve Fırat
İbn‐i Abbas’dan: Peygamberimiz (s.a.s) meâ‐len şöyle buyurmuşlar: “Yüce Allah yeryüzü‐ne beş nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Ceyhun, Dicle, Fırat ve Nil’dir. Allah (c.c) bu nehirleri Cennet kaynaklarından en alt kaynaktan Cebrail (a.s) vasıtasıyla yeryüzüne indirmiştir.” [(29,142, 524)]
Resulullah buyurdu ki: (1) “Fırat Nehriʹnin suyu çekilip (2) altından bir dağ meydana çıkma‐dıkça kıyamet kopmaz...” (Buhari‐Müslim)
1. Fırat Nehriʹnin suyunun çekilip…: Suyû‐tiʹnin kitabında bu hadis ʺsuyun durdu‐rulmasıʺ olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehriʹnin suyunu durdurarak kesmiştir. Dolayısı ile de Fı‐rat nehrinin suyu barajlar dolayısı ile azalmıştır.
2. ʺAltınʺdan bir dağ meydana çıkmadık‐ça... :Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kul‐lanılarak toprağın veriminin artması ve
Semavî dinlerde Dicle ve Fırat hakkındakı bilgiler ve günümüze yansıyan gerçekler
Number 31, 2011 59
ulaşım kolaylığının sağlanması gibi se‐beplerle, buradaki topraklar ʺaltınʺ gibi kıymetli hâle gelmiştir.
Keban barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis‐i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın de‐ğerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar ʺaltından bir dağʺ özelliği kazanmak‐tadır. (En doğrusunu Allah bilir) [(30)]
Resullulah (s.a.s) buyurdu ki: Fırat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ çıkmadıkça kıya‐met kopmaz. Bu hazine üzerine kıtal vukua gelir, her yüzden 99’u ölür. Kıtale iştirak eden her kişi ʺyalnız ben kurtulacağımʺ diye ümitlenir. (Bu‐hari‐Müslim)
Fırat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz bu dağ Fırat nehrine inşa edilen 210 metre devasa büyüklükte bir inşaat olan baraj olabilir. Fı‐rat nehrinin sularını durduran dağ odur.
Fırat nehrinin zenginliği yalnız bununla bit‐miyor. Sular çekildiğinde gözle görülecek şekilde altın madenleri ortaya çıkabilir. Kıtal Vukuuʹda buna işarettir, kıtal vukuu insan‐ların ölümüne neden olan kavga demektir, Türkiye’nin verdiği terörizmimle mücadelede buna işaret olabilir. Allahu a’lem. Corc Bush, Fırat nehrini hayal ettiğini söylemişti. [(31)]
Dicle Nehri, Diyarbakır ilinin ortasından ge‐çer. Fırat Nehri ise ilin sınırlarını oluştura‐rak, Çermik ve Çüngüş kazalarına katkıda bulunur. Diyarbakır nehirleri denince her ne hikmetse Fırat akla gelmiyor. Yukarıda suyun durdurulduğu yer olarak Diyarbakır Çüngüş’teki Karakaya barajı akla getirilebi‐lir. Bunun yanında Diyarbakır çevresinde de kıtal yani terör hadiseleri olmuştur. Yer yer de olmaktadır.
Dicle Ve Fırat’ın Suları Kuruyacaktır Atatürk barajına su tutulması ile Fırat’ın su‐larının kuruması veya azalması, bundan bin dört yüz küsur sene evvel Hz. Muhammed’‐in (a.s) buyurduğu ve günümüze bakan yö‐
nüyle mucize sayılabilecek şu hadisini hatıra getiriyor:
“Fırat nehri kuruyacaktır. Yerinden altından bir dağ çıkacaktır. Herkesin gözü onda olacak ondan nasiplenmeye çalışacaktır. Aklı olan ona koşma‐sın” (32)
Yine Buhari’de Ebû Hureyre (r.a)’den riva‐yet edilen bir hadis‐i şerifte de “Fırat (nehri‐nin suyu çekilerek) kıymetli altın hazinesini açık‐laması zamanı yaklaşıyor. Her kim o zaman orada bulunursa, ondan bir şeyi alma(ya uğraşma)sın!” (33,.305)
Bu Hadisler Üzerine Yapılan Yorumlar
Bu hadisler üzerinde bugüne kadar çeşitli yorumlar yapıldı. İsabet derecesini zaman gösterecek. Gaybı ancak Allah bilir. Biz bu‐rada meselenin mahiyetini açıklayabilmek için farklı bir yorum getirmeye çalışacağız. Şöyle ki:
GAP projesi neticesi itibariyle, bugüne kadar türlü entrikalarla sömürmeye alışmış “zahir‐de dost, batında düşman” dost düşman he‐men herkesin iştahını kabartmaktadır. O yüz‐den bu bölgenin istikrarını bozmak için terö‐rist faaliyetleri el altından desteklemişler, kardeş kavgaları çıkarmışlar, ülke huzuru‐nu bozmuşlardır. Enerjimizi terörle mücade‐leye harcatmak suretiyle Türk ekonomisine önemli bir katkı sağlayacak olan GAP’tan istifadesini engellemiş olacaklardı. Onların arzusu bölgede kendilerine daima muhtaç olan, el açan sözde bir devletçik veya dev‐letçikler kurdurarak ülkemizi bölmek sure‐tiyle lokma küçültmeye çalışmaktadırlar. Hiçbir zaman büyük bir lokma olan Türki‐ye’yi bölgemizde istememektedirler.
Bunun yanında, Diyarbakır’a kadar uzanan “arz‐ı mev’ud” (vaat edilmiş kutsal toprak‐lar) hülyası ve onun hayali ile yatıp kalkan, bu konuda da Büyük ortadoğu projeleri kur‐gulayan, bölgenin istikrarını ve kimyasını bozan, el altından destek bularak ateşlenen terör olayları sonucunda onbinlerle ifade edi‐
Muharrem Yıldız
JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences 60
len terör kurbanları, Irak’ın işgal edilmesi fiilen olmasa bile kendi içinde bölünmesi ve bunda kısmen de muvaffak olunması, bunun yanında uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık, silah tüccarlarının ürettikleri silahları sata‐bilmek için yeni pazarlar aramaları, Dünya‐nın önemli zengin petrol yataklarına sahip olan bölgenin kontrollerini ellerinde tutma arzuları GAP gibi önemli bir projenin hayata geçmesi bölgeyi cazip hâle getirmektedir. Bütün bu hevesler için bölgeye koşanları, içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyecektir. Böyle bir ortamda çıkabilecek bir savaşın da galibi olmayacaktır. Bütün bu kavgalar sadece Dicle ve Fırat’ın suları için değil mi?! Musul ve Kerkük petrolleri için değil mi? Arz‐ı Mev’ud için değil mi? İşte bu bağlamda Nebiler Nebisi Resul‐i Ekrem Efendimiz’in (s.a.s) o mucizevî altın tavsiyesi kulaklara küpe olacaktır: “Aklı Olan Oraya Koşma‐sın!” Çünkü bu savaşın galibi olmayacaktır. Savaşa giren de pişman girmeyen de pişman olacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak Bölgemizde, Türkiye ve kom‐şularına düşen şey; global oyunlara gelme‐den, kurulan tuzaklara takılmadan, her türlü yabancı telkinlere aldırış etmeden bölgenin problemlerine akl‐ı selimle ortak çözüm yol‐ları aramak, teşhis sonrası tedavi yollarına müracaat etmektir. “Tasada kıvançta” asır‐lar boyu omuz omuza olan maddi –manevî her konuda ortak paydaya sahip bu coğraf‐yanın çocukları birbirlerine olan saygısını yitirmeden ve birlikte yaşama bilincinin oluş‐turduğu kardeşlik paydasında buluşmak su‐retiyle bölge barışına katkıda bulunmaktır. Farklı etnik guruplara mensup milletlerin ortak faydası olan İslam, gayr‐i Müslimlere karşı o kültürün ve hukukun oluşturduğu hoşgörü ortamı, toplumun milli hafızası ve müktesebatı birlikte ve barış içinde yaşama‐ya müsaittir. [(34)] Bölgede istikrarlı bir ülke olarak; derin, köklü tarihî bağları ve asırları kapsayan devlet tecrübesi ile Türkiye’nin
bölge ülkeleri arasındaki barışa tartışmasız önemli katkısı olacaktır. Buna, bu coğrafya‐da yaşayan her ülkenin katkısı olabileceği gibi ihtiyacı da vardır.
1993–94 öğretim yılında öğretmen olarak bu‐lunduğum Âzerbaycan’da, bir Azeri dostun, özel bir Nevruz akşamında “Nevruz ve Seme‐ni Xonçası” [(35, 303)] ile süslediği masasın‐da sohbet ederken söylediği şu sözlerini hiç unutamam. Ki o tarihlerde Türkiye’de dev‐letin zirvesinde yaşanan bazı çelişkili politi‐kalardan ve kısır siyasi çekişmelerden duy‐duğu rahatsızlık üzerine şöyle demişti: “Tür‐kiye’de neler oluyor Osmanlı? Valla Türkiye bulunduğu yerde ne kadar istikrarlı ve güç‐lü olursa “ahı biz burada (Âzerbaycan’da) özümüzü daha çok xoşbaht hissedirik...” Aksini söylemeye gerek yok. Evet, bu cüm‐lelerin arkasında Kadim Osmanlı Coğrafya‐sı vardır. Kardaş Türkî Cumhuriyetler var‐dır. Bütün bir İslam âlemi vardır. Hülasa bü‐tün bu coğrafyada yaşayanlar; artık bölge‐de barış istemekte, kardeşlik istemekte, kav‐ga ve kan görmek istememektedir. Dünya‐nın yaratılışından bu günetek lal, hazin akı‐şında güçlü bir inam taşıyan Dicle ve Fırat nehirlerinin bol‐bol armağan etdigi bereket bizlere bu ilhamı vermektedir.
KAYNAKLAR
1. YILDIZ, Muharrem; Fırat ve Dicle Üzerine Müla‐hazalar, Yeni Nesil, 30 Mayıs 1990, İstanbul 1990
2. Muharrem., a.g.mkl. İstanbul 1990
3. [http://www.webhatti.com] ; [http://www.webhatti.com/cografya/60894‐guney dogu‐anadolu‐ projesi‐gap.html.]
4. [http://www.webhatti.com]http://www.webhatti. com/cografya/60894‐guneydogu‐anadolu‐projesi‐gap.html]
5. T0SYALI, Melis; Anadolu’nun Dünyaya Arma‐ğanı Hasankeyf, DSİ vakfı Su Dünyası Dergisi Yıl: Aralık 2003 S. 5, s.57–58 DSİ Vakfı yayınları İstanbul 2003
6. KORKUSUZ, M. Şefik; Seyahatnamelerde Diyar‐bekir, s. 33
7. Tezkiret’ül‐Kurtubi, s. 524 8. Ravdat’ün‐Naim
Semavî dinlerde Dicle ve Fırat hakkındakı bilgiler ve günümüze yansıyan gerçekler
Number 31, 2011 61
9. ABAK, Şükran; Diyarbakır’da Ziyaret ve Ziyaret yerleri, D.Ü, İlahiyat Fak. Lisans tezi, Diyarbakır 2002 s.16
10. Geniş bilgi için bak: ÖZGEN, Hasan; Çekül vak‐fı. Taşlar ve Düşler Diyarbakır. D. Büyükşehir Be‐lediye Başkanlığı yay. Diyarbakır 2004
11. http://www.yaziyaz.com 12. DİKEN, Şehmuz; Sırrını Surlarına Fısıldayan Şe‐
hir, İletişim yay. Diyarbakır 2003, s.73 13. Şehmuz; Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir Diyar‐
bakır, İletişim yay. 2003 s.73 14. ŞEMSEDDİN SAMİ; Kamus’ul‐A’lâm, İstanbul
1306/1889 15. /www.diyadinnet.com/ 16. FRANZMAN,M; Living water mediating element
in mandaean myth and Ritual.Numen.36.s:158; GÜNDÜZ, Şinasi; Urfa Uluslararası Türk Dün‐yası İnanç Merkezleri kongresi Bildirileri, Turksev yay. Ankara 2004, s.616
17. DİKEN, Şehmuz; Sırrını Surlarına Fısıldayan Şe‐hir. Diyarbakır İletişim yay.2003.s:70
18. KIVILCIMLI,Hikmet; Cennet Nedir.www.dikine.nt 19. KRAMER, Samuel Noah,Tarih Sümerde Başlar,
Kabalcı yay.İstanbul 2002.s.125,127, 366 20. ÇIĞ, Muazzez İlmiye, Uygarlığın Kökeni Sümer‐
liler‐1. Kaynak yay.İst.2007. s.53,54,73,105 21. LAYARD, Austen Nenry, Ninova ve Kalıntıları.
Avesta yay. İstanbul 2000, s.501 22. Dicle ve Fırat hikâyesi için Ayrıntılı kaynakça için
bak: Tevrat, ʺTekvinʺ bölümü, 2/13‐14; tecrid‐i sarih, diyanet Tercümesi, no:1551; Buhari‐Müslim,
el‐lüʹlüü veʹl mercan, no: 103; buhari, bedʹüʹl halk, 6; Menakıb‐ı Ansar, 42; Eşribe, 12; Müslim, iman, no:164, cennet, no:2839 ve diğer hadis kaynakları
23. Tevrat: Yaratılış (Tekvin) 2:13
24. MARGOSYAN, Mıgırdıç; Biletimiz İstanbul’a Kesildi. 5.Baskı Aras yay. İstanbul 2003 s.106
25. SPARKS, H.F.D. The Apocrypial old testament. Oxford.1984.pp.148.152; ERDEM, Mustafa; Haz‐reti Âdem, Diyanet yay. Ankara.1993.s.107
26. www.hristiyanforum.com
27. El Muttaki. Kenzul Ummal, Kitab‐ul Kıyame, Kısm‐ul Ef’al, 5/38
28. ÇİÇEK, Z.A; Tezkiret’ül Kurtubi Diyarbakır 2007: 142,524.; Tezkiret’ül Kurtubi, s.524, Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü,Diyarbakır Söz yay.2007. s.142
29. http://www.hazretiisagelecek.com/signs/signs 005. html
30. http://forum.turksestudent.nl/index.php?show topic=6157&mode=threaded
31. Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirleri için bkz)] Ahmed İbni Hanbel, el‐Müsned 2/260, 289, 440; el‐Humeydî, el‐Müsned 2/491. Dicle için bkz.: el‐Bağ‐dâdî, Târîhu Bağdâd 1/55; el‐Aclûnî, Keşfü’l‐hafâ 1/ 565 (İbni Hacer el‐Mekkî’den naklen)
32. Müslim, Kitab’ül‐Fiten 33. Buhari Tecridi Sarih c. 12/ s.305 34. YILDIZ, Muharrem, a.g.mkl. İstanbul 1990
35. Muharrem, Dünden Bugüne Kafkasya, Yitik hazi‐ne yayınları, ISBN:975‐00368‐7‐5 İstanbul 2006:303