Malthus’un Distopyasından Bilimin Ahlaki Açmazlarına: “Utopia”

11
sinemarmara sinemarmara Marmara Medya Merkezi Sinema Dergisi | Ocak - Mart | 2015 | Sayı:4 SİNEMA İLE DÜŞÜNCENİN İMKANI Gökhan Şener 1923’TE SİNEMA İÇİN NE DEDİLER? Tuğba Aydeniz English Section | Oriental Tales From Hollywood After 9/11: Could Scott’s Kingdom of Heaven Make A Difference?-Yasin Aydınlık TÜRKİYE’DE SİNEMANIN DOĞUŞU VE DÖNÜM NOKTALARI - Nezih Erdoğan Malthus’un Distopyasından Bilimin Ahlaki Açmazlarına: Utopia - Ahmet Güven

Transcript of Malthus’un Distopyasından Bilimin Ahlaki Açmazlarına: “Utopia”

sinemarmarasinemarmaraMarmara Medya Merkezi Sinema Dergisi | Ocak - Mart | 2015 | Sayı:4

SİNEMA İLE DÜŞÜNCENİN İMKANI

Gökhan Şener

1923’TE SİNEMA İÇİN NE DEDİLER? Tuğba Aydeniz

English Section | Oriental Tales From Hollywood After 9/11: Could Scott’s Kingdom of Heaven Make A Difference?-Yasin Aydınlık

TÜRKİYE’DE SİNEMANIN DOĞUŞU VE DÖNÜM

NOKTALARI - Nezih Erdoğan

Malthus’un Distopyasından Bilimin Ahlaki Açmazlarına:

Utopia - Ahmet Güven

Bir yılı geride bırakan yolculuğunda Sinemarmara, 4. sayısıyla okurlarının karşısında. Çıkışında üç özelliği ile bir çağrı olarak çıktı Sinemarmara. Birinci özelliği kampüs merkezli oluşu. İkinci özelli-ği lisansüstü düzeyde akademik çalışma yürüten genç akademis-yen adaylarına dayanması. Ve üçüncü özellik olarak da kendisi-ni kampüsle sınırlamadan akademi ve akademi-dışı tüm aktörlerin katkısına da açık olmasıydı. Sinemarmara bu çağrısını 4.sayısıyla da sürdürüyor.

Düşünce ve akademik birikim için olmazsa olmaz koşullardan birisi olan temas, iletişim ve etkileşimin bir zemini ve aracı olarak dergiler hep işlev gördü. Bu üç özellik ve çağrının sonunda elde edilecek önemli sonuç da Sinemarmara’nın bir etkileşim ve buluş-ma zemini olma hedefi idi. Bu hedefi koruyacak genç akademisyen adaylarımızı şimdiye kadar dört sayıda yaptıkları gibi bundan son-ra da bu çabalarını sürdüreceklerine inanıyoruz. Bu arada varlığıy-la zaten bir çağrı olduğunu ifade ettiğimiz sinemarmara’nın diğer fakültelerde yeni sinema dergilerinin çıkışıyla ilgili arayışları hız-landırdığını da bir müjde olarak ifada etmiş olayım.

Türkiye’de medya ve iletişim çalışmalarında tarihsel süreklilik açısından sembolik bir değeri olan 1928 öncesi sinema birikimi-ni ele aldığımız Sine-Arşiv bölümünde 1923 yılından Sebilürreşad Dergisini bu sayıda konuk ediyoruz. English Section’da Yasin Ay-dınlık, Oriental Tales From Hollywood After 9/11: Could Scott’s Kingdom of Heaven Make a Difference? başlığıyla Selahattin Ey-yubi ve Küdüs hikayesinin beyaz perdeye yansıtılması üzerinden Amerikan sinemasının 11 Eylül sonrasında Doğu anlatımını ele alı-yor. Sine-Tercüme’de Kemal Çelik, Teknoloji ve Filmin Estetiği ya-zısı ile John Belton’u sayfalarımıza misafir ediyor.

İlk üç sayıdan biraz farklı da olsa dergimizin kendine özgü gele-neği haline gelen Açıkoturum’da bu sayıda Nezih Erdoğan ile Tür-kiye’de Sinemanın Doğuşu ve Tarihsel Seyrini konuştuk.

Lisansüstü çalışmalarını yürüten genç akademisyen adayların-dan oluşan diğer yazarlarımızın zengin içerikli yazı başlıkları ise şöyle: Gökhan Şener Sinema ile Düşünmenin İmkanı, Ahmet Gü-ven Malthus’un Distopyasından Bilimin Ahlaki Açmazlarına Uto-pia, Mehmet Fatih Güllüoğlu The Best Offer: Teklifimin En İyi Olup Olmadığını Asla Bilemezsin, Alpaslan Nas The Black Rose: Tarih Sinemaya Gidiyor, Mehmet Emin Balcı Onur Savaşı: Sıradan Hayatlardaki Rahatsızlık ve Ersin Kozan Edward Scissorhands: Bir Ötekinin Masalı.

Başta Yayın Koordinatörümüz Yusuf Ziya Gökçek, Sanat Yönet-menimiz sevgili Oğuz Gülleb ve çeşitli düzeylerde çok önemli kat-kıda bulunan tüm ekibe teşekkür ederken yeni sayılarda buluşmak ümidiyle iyi okumalar diliyorum.

Yeniden merhaba,

Editör’den

Hediyetullah Aydeniz

Marmara Medya Merkezi Sinema Dergisi Ocak - Mart 2015 - Sayı: 4

İmtiyaz Sahibi: Prof. Dr. Selma Ulus

Genel Yayın YönetmeniYrd. Doç. Dr. Hediyetullah Aydeniz

Yayın KoordinatörüYusuf Ziya Gökçek

Yayın KuruluAhmet GüvenDoğuşcan GökerÖmer Faruk ÖzcanEyüp AlYasin AydınlıkTurgay YerlikayaYusuf Ziya Gökçek

Editor of English SectionYrd. Doç. Dr. İmran Demir

Yayın DanışmanlarıProf. Dr. Yusuf DevranProf. Dr. Peyami ÇelikcanProf. Dr. Serpil KırelDoç. Dr. Abdülhamit AvşarDoç. Dr. Ali Büyükaslan Yrd. Doç. Dr. Haldun NarmanlıoğluDr. Yalçın Lüleci

Sanat Yönetmeni ve TasarımOğuz Gülleb

Katkıda BulunanlarArman ErtürünMusab Yılmaz

Adres: Marmara ÜniversitesiNişantaşı kampusü Şişli/İstanbulT: 0212 233 04 47E: [email protected]: e-yayincilik.marmara.edu.tr mmm.marmara.edu.tr

sinemarmara

‘’Makalelerin bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.’’

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA”DİZİ ANALİZ

74 sinemarmara

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA”

Ahmet GÜVENArş. Gör., Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Doktora

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA” DİZİ ANALİZ

sinemarmara 75

İnsan” yeryüzünde bilgi üreten ve bunun farkında olan tek canlı olduğu için diğer tüm canlılardan üstün müdür? Tabiatı sınırsızca tüketmeye ve mutlak hakimi-yetini tabiat üzerinde tesis etmeye hakkı

var mıdır? Yoksa insan yalnızca diğer türler gibi bir tür müdür? Eğer öyleyse bu türün egemenliği dünyayı kıyamete mi sürükle-mekte? Ya da “eşref-i mahluk” olarak insan, tabiatı bir emanet olarak gördüğü sürece mi bu unvanı hak eder? “Sınırsız insan ihtiyaçla-rını kıt kaynaklarla karşılama çabası” olarak temellendirilen klasik ekonomi tanımı ne kadar geçerli? Peki, kıt kaynaklar tükendiğin-de sınırlı veya sınırsız insan ihtiyaçları nasıl karşılanacak? İnsanlar paylaşmayı mı yoksa savaşmayı mı tercih edecekler?

“Aydınlanma” kavramı kendi içinde ken-disinden önceki zihin dünyalarının karanlık dönemler olduğu iddiasını barındırır. Hem

tek tanrılı dinleri hem de paganizmin mitik dünyasını, insanın kendi kaderini belirle-yemediği ve tabiat güçlerinin elinde oyun-cak olduğu karanlık dönemler olarak tanım-lar. Bunda çok da haksız olmasa gerek. Zira Galileo’nun düşüncesi yavaş da olsa kiliseyi mağlup etti. Newton’un fizik yasaları geçer-liliğini kanıtladı. Nihayetinde doğanın tahak-kümüne boyun eğerek yaşayan insan Descar-tes’ın “cogito ergo sum” mottosuyla doğayı kendisinden uzaklaştırarak onu bir nesne olarak görmeyi başardı. Bu sayede doğayı nicel olarak inceleyebilecek, ölçüp düzenle-yebilecek, kontrol edebilecek sonuç olarak doğaya tahakküm edebilecekti. Bu sayede mitik dünyanın tasavvurundan ve her türlü bilinmezlikten kurtulacaktı. Gözler uzak ve muğlak gökyüzünden, belirlenebilir ve biçimlendirilebilir yeryüzüne doğru kayıyor-du. İbrahim’in tanrısı yerini ilerlemenin tanrı-sına bırakmıştı.

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA”DİZİ ANALİZ

76 sinemarmara

Aydınlanma çağının peygamberleri bu yeni dünyaya neşideler düzerlerken insanlığın yararına yeni buluşlar arka arkaya ortaya çıkı-yordu. Esasında aydınlanma bu yeni buluş-ların nasıl yapılacağına dair esaslı bir reçete sunmuştu: Pozitif bilimlerin metodolojisi. Bu metodolojinin ortaya koyduğu bilgiler saye-sinde insanlık hiç olmadığı kadar gelişecek, medenileşecek, açıklanamaz bir şey bırakma-yacaktı. İnsanlık bir yandan yeni siyasal ve top-lumsal atılımlar elde ederken bir taraftan da çok daha konforlu ve kolay bir hayat sürebilecekti. Savaşların olmadığı, kitlesel ölümlere yol açan hastalık-lara çarelerin bulunduğu bir dünya kurulacaktı. Daha verimli tarım-sal faaliyetlerle açlık yok edilecek, çok daha etkili enerji kaynaklarıy-la insana doğaya boyun eğdirecek-ti. Aydınlanmanın peygamberleri bir ütopyaya iman etmişlerdi. Herkesin bu olumlu gelişme-lere sevindiği ve son derece iyimser bir tavırla geleceğe

baktıkları bir dönemde, 18. yüzyılın sonların-da, bir bilim adamı son derece karamsar bir teori attı ortaya. Bu teori bir ütopyayı değil bir distopyayı öngörüyordu.

Thomas Robert Malthus 1798 yılında “An Essay on the Principle of Population” isimli eserini yayınladı. Bu çalışmaya göre insan nüfusu organik olarak artarken besin kay-nakları aritmetik olarak artıyordu. Bu, insan nüfusunun besin kaynaklarına göre çok daha

hızlı artması demekti. Mevcut kaynaklar ancak belli miktarda insanı besleyebil-me kapasitesine sahipti. Elbette tekno-lojik gelişmelerle tarım faaliyetleri daha verimli hale getirilip bu sınır yukarıya çekilebilirdi. Öyle de oldu. Ancak Malt-hus’a göre bu sınır ne kadar yukarı çeki-

lirse çekilsin insan nüfusunun artışı organik olduğu için nihayet sınır

aşılacaktı. Kaldı ki teknolojik gelişmeler yalnızca tarım-sal faaliyetleri geliştirmi-yor aynı zaman da salgın

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA” DİZİ ANALİZ

sinemarmara 77

hastalıkları önlüyor, yaşam süresini uzatıyor, doğum oranlarını arttırıyordu. Dolayısıyla gezegenin, üzerinde insan nüfusunu doyura-mayacağı bir dönem mutlaka gelecekti (Malt-hus, 2005).

Malthus’un teorisi çok tartışıldı ve çağdaş-ları tarafından çok karamsar bulundu. Ancak Malthus’un fikirlerini benimseyenler de vardı.

Aydınlanma sonrası dönemde bilim ve teknolojide pek çok gelişmeler yaşanır-ken evrenin, dünyanın ve insan nes-linin yaşı ile ilgili öteden beri merak edilen sorulara da yavaş yavaş cevap bulunuyordu. İrlandalı Başpisko-pos James Ussher dünyanın varo-luşunun yaşını İncil’e dayanarak hesapladı. Dünya bu hesaba göre tam olarak 23 Ekim M.Ö. 4004 pazar günü akşamüstü var olmuştu (Ussher, 2005, s.891). Bu cevap bir süre tartışılmaz kabul edildi.

Aynı şekilde dünyanın tüm evrenin merkezin-de olduğuna dair inanç da çoktan sarsılmış-tı. Evrenin ve dünyanın yaşına dair çok daha tatmin edici cevaplar ortaya çıktıkça insanın yerküre üzerindeki geçmişinin ne kadar kısa olduğu şaşkınlık yarattı. Öyle ki tüm dünya-nın yaşını bir seneye oranladığımızda insanlı-ğın dünya üzerindeki varlığı yaklaşık 60 sani-yeye tekabül ediyordu. Bütün bu gelişmeler ne anlama geliyordu?

Bu gelişmeler insan benliğinde ve zihin dünyasında değişiklikler mey-dana getirdi ve antroposentrik olma-yan bakış açıları ortaya çıkabildi. Buna göre insan diğer türlerin üze-rinde mutlak egemen olmayan, diğer türler gibi bir türdü yalnızca.

Beslenme zincirinin en üstünde bulunması insana, diğer tür-

lere ve genel olarak tabiata sınırsızca zarar vermesi-ni gerektirmezdi. İnsan merkezli zihin dünyası

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA”DİZİ ANALİZ

78 sinemarmara

terk edilmeliydi. Kendi üstünlüğüne inanan ve her şeyin merkezine kendini koyan insan, gezegeni mahvedebilirdi.

Belli bir dengeyi daima kuran tabiat hiçbir türün sınırsız yayılmasına izin vermiyordu. Bunu hastalıklar, felaketler ve o türün doğal düşmanları yoluyla sağlıyordu. Fakat bilgi üretebilen ve ürettiği bilginin de farkında olan yani bilinçli varlık olan insan kendi türünün çoğalmasını engelleyen her türlü doğal denge kurma yollarına karşı yaptığı savaşta başarı elde ediyordu. Bu, dünyanın var oluşundan beri ilk defa bir türün tüm yaşamı ele geçir-mesi demekti. Ancak böyle dengesizce üreyen

insanın belli bir ekosisteme sahip olan tabiatın dengesini bozması ve bununla kendi türüne de bugüne dek görülmemiş bir dehşeti yaşat-ması kaçınılmazdı.

Öbür taraftan, insanın tabiatı sınırsızca kul-lanıp onun nesneleştirilmesini tasvip etmeyen fakat yine de antroposentrik olan başka bir bakış açısı ise her şeyin insan için var olduğu-nu düşünen fakat insanın hiçbir şeyin mutlak sahibi olmadığını savunan zihin yapısıdır. Buna göre son derece cömert olan tabiat tüm insan nüfusunu besleyebilir. İnsanlığın sorunu artan nüfusu değil tabiatın insanlara verdikle-rinin insanlar arasında adil şekilde dağılma-

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA” DİZİ ANALİZ

sinemarmara 79

masıdır. Hiç kimse hiçbir şeyin mutlak sahibi olmadığına göre kaynaklar için savaşmanın da bir anlamı yoktur.

Tüm bu çetrefilli problemleri aksiyon film-lerini aratmayacak bir kurgu ve görsellikle birleştiren İngiliz dizisi “Utopia” izleyicisi-ne “pre-apokaliptik” bir macera sunuyor. İki sezonda toplam on iki bölümü gösterilmiş olan dizide muhtemel bir kıyametin, yani insan nüfusunun Malthus sınırının ötesine geçmesinden sonra yaşanacağı tahmin edilen kaosun öncesinde bu kıyameti engelleyebil-mek adına verilen bir mücadele anlatılıyor. Dizinin ana fikrini, sıtmaya çare bulmaya

çalışan bilim adamlarına verdiği alt üst edici cevapla Carvel isimli karakter ortaya koyuyor:

-Sıtmayı rahat bırakın, sıtma mükemmel bir iş çıkarıyor.

-Sıtmaya çare bulmanın nesi kötü? Yoksa dün-yayı daha güzel bir yer yapmak istemiyor musun?

-Güneş dünyaya enerji gönderir ve biz onu besin ve kıyafete dönüştürürüz. İnsan türünün bir mil-yara ulaşması 30.000 yıl aldı. Sonra eski güneş enerjisini yani petrol ve kömürü bulduk. Nüfu-sumuz 130 yılda ikiye katlandı. Sonraki 30 yılda 3 milyar ve daha sonraki 14 yılda 4 milyar oldu. Peki, önümüzdeki 100 yıl içinde petrol ve kömürü-müz tükendiğinde ne olacağını sanıyorsun? Sadece 1 milyar insanı besleyebilen dünyada 10 milyar insan olduğunda?

-Sanırım birbirimizi parçalarız.

-Nihayet kafası çalışan biri çıktı. Çare bulunması gereken hastalık biziz, sıtma değil.

Daha az tüketmeyi, enerji tasarrufu yapma-yı, adil paylaşmayı vs. bir tarafa bırakan, daha doğrusu bütün bunların soruna çare olmaya-cağını düşünen bir yaklaşım bu. Dünyanın

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA”DİZİ ANALİZ

80 sinemarmara

sonu meselesi pek çok roman, dizi, film gibi anlatılara konu olmuş ve normalleşmiş durum-da. “Utopia”da tartışılan, insanın, dünyanın sonunu getirip getirmeyeceği değil bu kıya-metin nasıl önleneceği. Fakat mesele şu ahlaki soruda düğümleniyor: İnsan nüfusunun artışı-na müdahale etmek tanrısal bir dokunuş değil mi? Bu sorumluluğu kim kaldıracak? Diziden bir başka konuşma şöyle:

“Gezegende 7 milyarı geçtik. Ben doğduğumda 2

milyardan biraz fazlaydık. Yiyecek fiyatları yükse-liyor, petrolse bitiyor. Kaynaklarımız 20 yıl içinde bittiğinde, tabiattaki her şey insan türü tarafından ele geçirildiğinde sadece paylaşacağımızı mı düşü-nüyorsun? Bizim buna cevabımız Janus. Janus’un amacı bütün insan ırkını kısırlaştırmak. Bizi kat-liam yapmakla suçladınız. Asıl katliam hiçbir şey yapmamak. (…) Gezegendeki en büyük etkiyi kim yarattı biliyor musun? Cengiz Han. 40 milyon insanı katletti. (…) Vicdanımda bin tane suçun ağırlığı var. Ama ne görüyorum biliyor musun?

MALTHUS’UN DİSTOPYASINDAN BİLİMİN AHLAKİ AÇMAZLARINA: “UTOPIA” DİZİ ANALİZ

sinemarmara 81

Çöle dönen bir gezegen. Milyonlarca ruh, aç ve ölüyor.”

İnsan ırkının nasıl kısırlaştırılacağı meselesi dizi boyunca sürükleyici bir kurgu ile anlatı-lıyor. Fakat amaç insan ırkını yok etmek değil, nüfusu Malthus sınırının altında tutmak. Bunun içinse tek bir genetik kod hariç tüm genetik kodları kısırlaştıracak bir proje ortaya konuyor: Janus. Fakat yeni bir ahlaki sorun daha ortaya çıkıyor: Hangi ırkın seçileceğini

kim belirleyecek? İnsanlığı bu açmaza getir-miş olan bilim bu defa insanlığı kurtaracak bir kahramana dönüşüyor. Öyle bir kahraman ki dünyada insan varlığını devam ettirecek olan ırkı belirleyebilecek tanrısal bir güce sahip.

Dizinin, insanlığın kaderi hakkındaki temel bazı sorunları düşündürmesi açısından özgün bir senaryosu var. Ancak, bilimin böyle tanrı-sal bir müdahalede bulunabilmesinin imkanı hakkındaki soruyu bir kenara bırakırsak başka ahlaki sorularla karşılaşıyoruz. Dünyadaki insan nüfusu birkaç yüz milyona düşse bile belli bir süre sonra aynı problemin yaşanma-ması için hiçbir neden yok. Öyleyse insanı bir tür olarak görmek ne kadar doğru? İnsan içgüdüleriyle hareket eden ve irrasyonel dav-ranan bir varlık mıdır? İnsanı diğer türlerle ve tabiatla mücadele diyalektiği içinde okuyan zihin dünyası bu temel problemlerimize kalıcı çözüm üretebilecek kapasiteye sahip midir? İnsanı, “sınırsız ihtiyaçlarını karşılamaya çalı-şan varlık” olarak tanımlama eğilimindeki düşünceyi terk etme ve “ihtiyaç” kavramını yeniden tartışmaya açmanın zamanı gelmedi mi?

1 Thomas R. Malthus, An Essay on the Principle of Population Volume I, Cosimo, Newyork, 2007.2 James Ussher, The Annals of the World, Master Books, Green Forest, 2005.

REFERANSLAR