gümüşhane üniversitesi - sosyal bilimler enstitüsü elektronik ...
istanbul teknik üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü
-
Upload
khangminh22 -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of istanbul teknik üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZİRAN 2016
KADIKÖY VE TAKSİM ÖRNEĞİNDE
İSTANBUL ROCK SCENE
Tuğçe HAKARAR
Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı
Müzikoloji Programı
HAZİRAN 2016
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KADIKÖY VE TAKSİM ÖRNEĞİNDE
İSTANBUL ROCK SCENE
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Tuğçe Hakarar
(404121010)
Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı
Müzikoloji Programı
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Songül KARAHASANOĞLU
iii
Tez Danışmanı : Prof. Dr Songül KARAHASANOĞLU ..............................
İstanbul Teknik Üniversitesi
Jüri Üyeleri : Doç. Dr. Burcu YILDIZ ..............................
İstanbul Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Ali ERGUR ..............................
Galatasaray Üniversitesi
İTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün 404121010numaralı Yüksek LisansÖğrencisi
TuğçeHAKARAR, ilgili yönetmeliklerin belirlediği gerekli tüm şartları yerine
getirdikten sonra hazırladığı “KADIKÖY VE TAKSİM ÖRNEĞİNDE İSTANBUL
ROCK SCENE”başlıklı tezini aşağıda imzaları olan jüri önünde başarı ile sunmuştur.
Teslim Tarihi : 11Temmuz 2016
Savunma Tarihi : 7 Haziran 2016
vii
ÖNSÖZ
Üzerine çalıştığım alan; İstanbul’un iki önemli merkezi ve birbirini izleyen, zaman
zaman rekabete giren semtleri; Kadıköy ve Taksim, buradaki birkaç mekan ve bu
mekanlarda sıklıkla zaman geçiren dinleyiciler ile müzisyenlerden oluşmakta.
Çalıştığım ve içinde olduğum alan benim için uzunca tanışma sürecine ihtiyaç
duymadığım, daha çok mutfakta ne olduğunu merak ettiğim, öğrenmek istediğim bir
saha oldu. Çünkü her iki semt de lise ve sonrası yıllarımda sosyal çevremle var
olduğum, baktığımda gör(e)mediğim ancak izlediğim bir alandı. Bu tez ve araştırma
sayesinde, yıllar içerisinde baktığım / izlediğim semtleri anlamaya çalıştım. Bu
durumun da etkisiyle yüksek lisansım süresince bu alan odaklı çalışmalar yapmaya,
tezime zemin hazırlamaya çalıştım. Bu türden bir ilişkiyle aşina olduğum alan, her
araştırmacı gibi benim için de birtakım kolaylıklar ve zorluklar getirdi.
Yıllardır, bir müdavim kadar olmasa da araştırdığım alana sıklıkla uğramış,
mekanlarla hali hazırda bir ilişki kurmuş olmam, bu mekanlarda benim de sosyal bir
çevreye sahip olmam, alanın (bunu yalnızca bazı mekanlar için söyleyebilirim)
dışarıya ve araştırılmaya açık olması, araştırmam sırasında hayat kurtaran faktörlerdi.
En önemlisi de bu çalışma bana bu süre içinde kendimi belli bir tarzın topluluğuna
ait saymamış olduğumu göstermiş oldu. Ancak bir yandan da beni en çok zorlayan
yanı, bana bu kolaylığı sağlayan şeyle aynıydı. Kendimi bu alanlarla
kimliklendirecek kadar bir aidiyet geliştirmemiş olsam da alanın içinden biriydim.
Bu yönüyle, söylem analizlerinde, nesnel yaklaşımlarda kendi sosyal çevremi
değerlendirmek, sokak kimliğimin dışına çıkmak farklı bir anabilim dalından gelen
ben için türlü zorluklar ve yavaşlıkları doğurdu. Görüşmelerimi yaptığım
müzisyenlerin birçoğunun arkadaşım olmasını yine bu zorlukların içine dahil
edebilirim, ancak bunun yanında karşılıklı yeniden tanışma sürecini de getirdiğini
belirtmeliyim. Benim için, sosyal çevremde müzik adına anlamsal olarak daha
fazlasının olduğunu görmemi sağlarken, müzisyenler açısından da yaptıkları işin her
parçasının -sahne duruşlarından söylemlerine, sahne almayı tercih ettikleri mekana
kadar- bir anlam ifade edebileceğini, kendilerinin de bir araştırmanın parçası
olabileceğini gösterdi. Sıklıkla “vay be, biz sadece çıkıp söylüyorduk, şimdi tam
olarak ne olacak” gibi sorularla kendilerini ve yaptıkları işin alt metnini
sorgulamalarına vesile oldu. Hazırlamış olduğum bu çalışma benim için; hem alanda
yaşadığım bu karşılıklı öğrenme süreci, hem de farklı bir anabilim dalından mezun
olmuş biri olarak farklı bir disiplinin metotlarıyla ortaya bir ürün koymam yönüyle
büyük bir anlam ifade etmekte.
Karşılıklı alımlamalarla tamamladığımı düşündüğüm alan araştırmamı yazıya dökme
sürecimde, hayatım iki keskin virajla değişti ve gündelik hayat performansım
oldukça ağır kanlılıkla seyir gösterdi. Bu yüzden her yavaşladığımda, bana bir
danışmandan daha fazlası olup desteğini benden hiç esirgemeyen sevgili hocam Prof.
Dr. Songül Karahasanoğlu’na büyük bir içtenlikle teşekkür ederim. Büyük bir iştahla
derslerini aldığım, müzik sosyolojisi ve etnomüzikoloji alanlarında kendilerinden çok
şey öğrendiğim; Doç. Dr. Burcu Yıldız, Doç. Dr. E. Şirin Özgün ve Doç. Dr. Belma
Kurtişoğlu hocalarıma, yayın çıkarma sürecinde beni cesaretlendiren ve
viii
yazdıklarımın önemine beni inandıran değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Atilla Coşkun
Toksoy’a ve diğer tüm hocalarıma çok teşekkür ederim.
Bütün araştırmam süresince yaşadığım her iniş çıkışta, her umutsuzlukta ve
heyecanda sevgisini, sabrını, yardımlarını esirgemeyen, yanımdan bir an olsun
ayrılmayan tek kişilik koca ailem, sevgili Barış Dai’ye; her fırsatta motivasyon
konuşmalarıyla, varlıklarıyla ve yardımlarıyla destek olan güzel dostlarım; Mert
Turhan, Buse Demir Ayangil ve Erkan Mert Özoğul’a çok teşekkür ediyorum.
Akademik hayata adım atarken, bu dünyanın zorluklarını benimle birlikte
öngörebilen, anlayabilen, maddi - manevi tüm desteğini büyük bir sevgiyle sunan
güzel annem Fatma Hakarar’a ve yaptığım alan araştırması süresince, yer yer
eleştirileceklerini bile bile zaman ayırıp görüşmelere gelen tüm müzisyen dostlarıma
büyük bir sevgiyle teşekkür ederim.
Nisan 2016 Tuğçe Hakarar
ix
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ ................................................................................................................. vii İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... ix ÖZET .................................................................................................................. xi SUMMARY ............................................................................................................. xiii 1. GİRİŞ ..................................................................................................................... 1 2. SCENE VE POPÜLER KÜLTÜR KAVRAMLARI .......................................... 5
2.1 Scene Kavramı ................................................................................................... 5 2.2 Popüler Kültür ve ‘Scene’lerle İlişkisi ............................................................. 11 2.3 Lokal Scene / Lokal Sound .............................................................................. 21 2.4 İstanbul’daki Mekânlar; “İstanbul Lokal Bir Yapı Mıdır?” ............................. 27
3. ALTKÜLTÜR SORUNSALI .............................................................................. 43 3.1 İstanbul Rock Scene’inde altkültürel oluşumlar var mıdır? ............................. 43 3.2 “Nerede Demokrasi?” Grup Üretimlerinde Alan Yansımaları - Murder King
Grubu Söylem ve Müzik Analizi ........................................................................... 57 4. İSTANBUL ROCK SCENE ................................................................................ 71
4.1 Karga Bar Örneğinde Kadıköy Scene .............................................................. 71 4.2 İmam Adnan Sokak Örneğinde Taksim Scene ................................................ 82 4.3 Alan Karşılaştırması ve Yönelimde Farklılıklar .............................................. 94
5. SONUÇ ................................................................................................................. 99 KAYNAKLAR ....................................................................................................... 103 EKLER ............................................................................................................... 107 ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 115
x
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa
Şekil 3.1 :Murder King ‘Gürültü Kirliliği’ albüm kapağı. ........................................ 58 Şekil 3.2 :Demokrasi parçasının müzik videosunun giriş görüntüleri. ...................... 62 Şekil 3.3 :Demokrasi müzik videosundaki politik göstergeler. ................................. 63 Şekil 3.4 :Müzik videosundaki performans sahnesi ve politik göstergeler. .............. 63 Şekil 3.5 :Müzik videosundaki yürüyüş sahneleri, eylem görüntüleri ve Nazi / faşizm
göndermeleri. ........................................................................................... 66 Şekil 3.6 :17 Aralık göndermeleri, polis şiddeti ve yakın çekim performans
görüntüsü. ................................................................................................ 67 Şekil 3.7 :Parçanın çözülme öncesi gerilim bölümü. ................................................. 68
xi
KADIKÖY VE TAKSİM ÖRNEĞİNDE İSTANBUL ROCK SCENE
ÖZET
Bu çalışma, İstanbul rock hayatı yapısını, scene kavramı etrafında ele alarak,
altkültür ve hegemonya sorgulamalarıyla anlatmakta; ‘İstanbul Rock Sceneine has
bir sound ya da İstanbul Sound var mıdır?’ sorusunu, iki ayrı alan çalışması
örnekleminde cevaplamaktadır. Alan çalışmalarında, katılımcı gözlem ve görüşme
metotları kullanılmış; birebir aktarımların yapıldığı görüşme ve gözlemlerle alanlar
arası farklılıklar, alanların karakteristik özellikleri desteklenmiştir.
Türkiyeli1 rock müziğin İstanbul kent yapısı içindeki pozisyonu ve özellikleri,
Kadıköy Kadife Sokak’taki Karga Bar ve Taksim İmam Adnan Sokak’taki Dorock
Bar ile The Wall Bar mekânları ve bu mekânların müdavimleri etrafında ele
alınmıştır. Kadıköy ve Taksim, birbirlerinden eğilim, müzikal üretim ve tüketim
alışkanlıkları yönüyle ayrılmakta, kendi içlerinde yarattıkları çeşitliliklerle de
müzikal lokal sound özellikleri sunmamaktadırlar. Birbirlerine karşı söylemler
geliştirmiş bu iki scene yapısı da kendilerine ait piyasa alanları ve aidiyet ilişkileri ile
topluluk olma özelliklerini devam ettirmektedirler. Lokal scene olma özelliklerinin
yanı sıra, bu topluluklar, günümüzün yeni medya ağı olan internet ortamından
yararlanarak, sanal sceneler oluşturmakta ve belirli entelektüel yaratımlarla lokal
scenelerini zenginleştirmekte, devamlılığını sağlamaktadırlar.
Scene çalışmalarında, genç - altkültür kavramları üzerinde sıklıkla durulmakta ve
belirli coğrafyalarda yapılan lokal scene çalışmalarında o coğrafyaya ait bir soundun
bu kavramlarla ilişkili olarak var olduğu görülmektedir. Bu nedenle İstanbul’a ait
rock soundu aranırken, sınıf temelinde belirli bir müzikal tarzın var olup olmadığı da
bu çalışmada aranmaktadır. Altkültürün var olmama sebepleri, bu çalışma özelinde
müzikal söylem analizleriyle desteklenmektedir. Anlamından uzaklaşmış bir rock
müzik ile tanışmış olan Türkiyeli rock, günümüz scenelerinden çıkan müzikal
üretimlere bakıldığında; gösterge anlamlarından uzak, sınıf ve politika temelinde
kendi içerisinde birçok çelişki barındırmakta, popüler tüketim kültürü malzemesi
halini almış ve altkültürel yapıları içermemektedir.
İstanbul Rock Scene yapısı; kentin, mekânların, müzik endüstrisinin ve medya
ağlarının her geçen gün değişmesiyle değişmekte, yeni çalışmalara alan
sağlamaktadır. Bu değişim aynı zamanda, İstanbul rock hayatındaki mevcut çeşitlilik
haliyle birlikte, İstanbul’da neden bir tek bir sound yapısından bahsedilemeyeceğini
de açıklamaktadır.
1 Türkiye’de icra edilen ve üretilen rock müziğin karakteri düşünülerek, müziğin herhangi bir keskin
kimliklendirmeye uğramaması adına çalışma boyunca “Türk Rock” kullanımı yerine “Türkiyeli Rock”
kullanımı tercih edilmiştir.
xiii
ISTANBUL ROCK SCENE, KADIKOY AND TAKSIM SCENE CASE
SUMMARY
This study covers structure of Istanbul rock life, based on the terms subculture and
hegemony to respond “Is there any certain sound in Istanbul Rock Scene or Istanbul
Sound?” question with two different ethnographic case. In this study, methods of
participant observation and interviews are used. The results on scenes’ characteristics
and differences between the two ethnography are corroborated by this methods.
Fieldwork that collects the samples of this study includes observation process
between 2013 and 2014 at Karga Bar on Kadife Sokak in Kadıköy, and Dorock Bar
and The Wall Bar on İmam Adnan Sokak in Taksim. In addition to the observations
by attending as “audience”, this thesis also includes face-to-face interviews with
musicians and audiences. Thus, this study aims to make a sense of positions of the
bands within the frame of scene and to come to a conclusion about “sound” notion
from this point of view. People who were chosen for the interviews are generally
men, from different age groups between 25-40. Some of them are high school or
university graduates who earn money only from live performances and the other part
consists of college students who study at university and earn money by playing
music. This thesis is looking for the answers about how listeners engage with spaces,
mental distances and relationships between spaces and music industry. These points
are being evaluated around the term “scene”. Rock venues and bars which form the
communities, directly related within districts, prove utilisation forms of venue,
production-consumption relationships, and finally the venues which form a basis to
make musicians and listeners coalesced, were chosen for the scene study.
The characteristics and position of Turkish rock music in Istanbul are examined,
around Kadıköy Karga Bar, Taksim Dorock Bar, The Wall Bar, and their
frequenters. Kadıköy and Taksim communities are different in tendency, creativity
and musical consumption; besides, they do not have any certain local sound. These
scene structures, Kadıköy and Taksim, which use counter expressions for each other,
keep their features of being communities by having their own musical industries and
belongings. Besides, these communities create virtual scenes by using social media,
and they enrich their locality by creating their own intellectual backgrounds with
their own independent magazines and fanzines as they feed their communities around
these terms.
Second part of the thesis analyses cognitive definition of “scene” notion and its
structures in Istanbul. This part also analyses various notions like popular culture,
consumption, domination and changeable character of rock music in Turkey -on
İstanbul basis- in terms of consumption routines of rock music. At this point, thesis
purposes to look at the pieces which complete “scene” closer by questioning the
popular consumption of that scene within “scene”. This study also analyses
popularity, which is non-industrial but comes from the street, and discusses about
xiv
“How popularised form of rock music can affect Istanbul Rock Scene?” question and
its answer.
The term “scene” is related with youth culture and subcultural theory, and
geographic scenes have certain sounds in those geography relations with locality. In
this case, the third part explains “subculture” notion and discusses questions like “Is
it possible to find a subculture within Istanbul Rock Scene? If not, what are the
reasons?”This study examines subcultural musical styles in Istanbul with musical
expression analysis. It is observed that Turkish rock life, who met a rock music that
lost meaning of its style, is deprived of meaning of semiotics, falls into ideological
and political contradictions, becomes a part of the consumer culture, and does not
contain subcultural communities when we look at recent musical works.
Final part of the thesis presents two different ethnographic studies from Kadıköy and
Taksim districts in Istanbul. This section of the thesis focuses on differences between
musical attitudes of the bands in the city and aims to prove these differences around
the terms like “sense of belonging” and “regularity”, because these two notions are
common values for both of these districts. There is more than one scene structure in
Istanbul, and each community includes diverse musical style, and they do not
identify themselves with any certain style. In the community of Kadıköy, individuals
identify themselves around independent “attitudes”, while individuals prefer cover
music and bands of rock, metal and their subgenres because of the cover tradition in
Taksim.32 people (including musicians, venue owners and listeners) were
interviewed along this process, and these interviews were used to indicate the band
characteristics in Istanbul and the differences between scenes. Lastly, this study aims
to clarify the main question of the thesis in this way.
The field is available for new studies since the structure of Istanbul Rock Scene is
changing through a dynamic urban space, music industry, and media. These changes
and diversities of Istanbul rock music styles show why there are no certain sound
structures in Istanbul rock culture.
1
1. GİRİŞ
Rock müzik, doğduğu günden bu yana başkaldırının, isyanın simgesi olmuş, genç
kültürle ve farklı kültürel topluluklarla ilişkilendirilmiş birçok defa da karakter
değiştirmiştir. Rock müzik doğduğu, yayıldığı, icra edildiği ya da dinlendiği her
coğrafyada ayrı bir anlamı ve amacı ifade etmiş, bazı toplum dinamikleri içerisinde
tartışmalı bir konuma sahip olmuştur. Ayrıca, endüstri çağının da önemli
hedeflerinden biri halini almıştır. Müzik endüstrisinin ve egemen kültürün; 60’lı
yıllar boyunca polisle karşı karşıya gelen genç rock müzik dinleyicilerini, bu müziğin
müzisyenlerini kontrol altına alması bu müzik türünü tüketilecek bir malzeme haline
getirmesi ile olmuştur. Rock müziğin karakteri her ne kadar sıkça değişse ve
değiştirilse de, bugün sistem içerisinde dahi sisteme karşı başkaldırı halini
yitirmemeye çalışmakta ve yeni alternatif oluşumlar üretmektedir.
Rock müzik, Amerikalı siyahlar tarafından ideolojik bir tavır olarak Blues ile
temelleri atılmış, ülkemizde ise, sınıf temelinde, beat kuşağını yakalayan orta sınıf
ailelerin çocukları tarafından (kolej ve askeri okulları) taklit, yeniden yorumlama
yoluyla icra edilmeye başlanmıştır. Ülkemizde aksi düşünülüyorsa da sınıfsal /
ideolojik bir kaygıya işaret edemeyen rock müzik, Türkiye özelinde de dünyadaki
gibi, politik dalgalanmalar, teknolojik gelişmeler ve müzik sektörünün yaşadığı
değişimlerle birçok söylem ve karakter değişimleri yaşamıştır. Lokalliğin
dünyadakine nazaran geç yayılım gösterdiği Türkiyeli rock müzik kültürü;
mekânlarda, rock barlarda müzik dinleme alışkanlıkları, İstanbul’da, 80’lerde
yaşanan kabuğuna çekilme ruhuyla başlamış ve bu özelliğini kaybetmemeye
çalışmıştır. Günümüzde hâlâ bir semte ve bir mekâna devamlı olarak gitme
alışkanlıkları olan rock müzisyenleri ve dinleyicileri belli ortaklıkları topluluklar
halinde oluşturmakta ve birlikte – günümüzde artık rock müziğin alt tür isimleriyle
adlandırılmakta; indie, metal vs. – rock ruhunu yaşa(t)maktadırlar. İstanbul birçok
farklılığı, çeşitliliği içinde bulunduran dışa açık, metropol yapısıyla ilişkili olarak;
rock müziğin, 80’lerle birlikte gelen metal müzik dalgasının ve bu türün de birçok alt
türünü; müzikal tarzı, tavrı bünyesinde bulundurmaktadır.
2
Bu çalışma, İstanbul’dakirock mekânları etrafında scenekavramı temelinde
şekillendirilmiştir. Ayhan Erol İzmir Rock Scene çalışmasında scene terimini
tartışırken, bir bölge ya da genellikle bir kent ile birlikte, bir müzik türünü belirterek
kullanıldığında, bu terimin o müzik türü ile ilgili yerel olanaklarla gerçekleştirilen
endüstriyel ve endüstriyel olmayan müzik pratiklerinin anlaşılacağına vurgu yapar,
Liverpool Rock Scene, Dunedin Rock Scene örneklerini göstererek, müzik türü ve
mekân / kent ilişkisinin kurularak o kent ile özdeştirilen / kimliklendirilen bir
soundun oluştuğunu söyler (Erol, 2009, s.235). İstanbul Rock Scene içerisinde de
İstanbul’la kurulan bir müzikal kimlik ilişkisi ve “İstanbul Sound” arayışı bu
çalışmanın ana odağıdır. Aynı zamanda mekânla kurulan ilişkilerin İstanbul’da ne
şekilde kurulduğu, mekânların endüstri ile olan mesafeleri ve ilişkileri de yine scene
terimi etrafında bu çalışmada incelenmektedir. Yapılan scene çalışmasında,
müzisyen ve dinleyicilerin kendilerini gösterme, müzik temelli mekân kullanım
biçimleri ve tüketim - üretim ilişkilerini gösteren, semtle doğrudan ilişkili ve
toplulukları şekillendiren rock mekânları / barlar tercih edilmiştir. Çalışmanın
örneklemlerini bir araya getiren alan çalışması; Kadıköy, Kadife Sokak, Karga Bar
ve Taksim2 İmam Adnan Sokak’taki Dorock Bar ile The Wall Bar’da 2013 - 2014
yıllarında gerçekleştirilen gözlem sürecini kapsamaktadır. Alana dinleyici olarak
katılarak yapılan gözlemlerin yanı sıra, yüz yüze yapılan müzisyen ve dinleyici
görüşmeleriyle, grupların / toplulukların İstanbul scenei içerisindeki konumu bu
çalışma temelinde anlamlandırılmaya ve buradan hareketle ‘sound’ kavramına dair
bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Görüşme yapılan grupların geneli erkek
müzisyenlerden 25-40 yaş aralığında değişen, bir kısmı yalnızca müzikten para
kazanan lise ve üniversite mezunu, bir kısmı ise hem üniversite öğrencisi hem de
müzisyenlikle para kazanan bireylerden oluşmaktadır. Yapılan görüşmelerde rock
müzik ile kurdukları bağ ortaokul ve lise yıllarında tanıştıkları Metallica, Nirvana,
Led Zeppelin gibi ana akım isimlerle tanışmalarıyla başlamış olduğu, bu müzikteki
asi tavır, farklılık duygusunda kendilerini buldukları dikkat çekmektedir. Yine
yapılan görüşmelerde müzisyenlerin kolektif müzik yapmaya başladıkları dönemin
üniversite dönemlerine işaret ettiği görülmektedir. İstanbul’daki iki semt de
2 Bahsedilen alan aslında Beyoğlu olarak bilinen bölgededir. Taksim denildiğinde meydanın olduğu
İstiklal Caddesi’nin başı anlaşılmaktadır. Ancak alanda çok az insan Beyoğlu ve Taksim ayrımını
doğru şekilde kullanmakta ve alanın geneli bu yaka için Taksim ismini kullanmaktadır. Bu yüzden
çalışmanın başlığında ve genelinde alanın kullandığı dil ile Taksim scene kullanımı tercih edilmiştir.
3
birbirinden farklı topluluk yapıları göstermekte, iki farklı müzik yapma biçimine
sahip olarak her iki semtteki ‘iyi müzisyenlik’ algısında da farklılıklar görülmektedir.
İkinci bölüm, scene kavramının kavramsal tanımını ve İstanbul’daki scene yapılarını
incelemektedir. Bu inceleme ayrıca, popüler kültür, tüketim, hegemonya gibi
kavramları da; rock müziğin değişen karakteri ve Türkiye’deki – İstanbul temelinde
– rock müzik tüketim alışkanlıkları açısından incelemektedir. Bununla amaçlanan;
scene içerisinde, o ‘scene’in popüler tüketimlerini de sorgulayarak scenei oluşturan
parçaları daha detaylı görmektir. Bu çalışma, İstanbul Rock Scene’inde endüstriyel
olmayan, ancak sokağın içerisinde var olan popülerliği de incelemekte, öte yandan
rock müziğin popüler kültür öğesi haline gelmesinin, İstanbul Rock Scene’i üzerinde
nasıl bir etkisi olduğunu çalışmanın ana sorusu ve cevabına bizi yönlendirecek
şekilde tartışmaktadır.
Çalışmanın üçüncü bölümünde; altkültür kavramı açıklanarak, İstanbul Rock Scene’i
içerisinde bir altkültürden bahsetmek mümkün müdür, değilse nedenleri nelerdir?
gibi alt sorular tartışılmaktadır. Bu tartışma, müzikal bir örnek üzerinde yapılan
söylem analizi ile desteklenmektedir.
Çalışmanın son bölümde, İstanbul Kadıköy ve Taksim’de yapılmış iki ayrı etnografi
çalışması örneklem olarak sunulmaktadır. İki ayrı alanın da ortak kavramları olarak
görülen; aidiyet duygusu ve müdavimlik kavramları etrafında İstanbul içerisindeki
toplulukların müzikal tavır farklılıklarını göstermek amaçlanmıştır. Bu çalışma
sürecince, 32 kişiyle – müzisyenler, mekân sahipleri ve dinleyiciler ile – görüşmeler
yapılmış, yapılan görüşmelerde İstanbul’daki toplulukların karakteri ve sceneler
arasındaki farklılıklar gösterilmeye çalışılmış, bu yolla çalışmanın ana sorusunu
berraklaştırmak hedeflenmiştir.
Çalışmanın hipotezi “İstanbul’da kente ait, “İstanbul Sound” gibi bir kavrama işaret
edecek, kentin diğer bir kimliği olarak öne çıkan bir sound yapısı var mıdır?” sorusu
temelinde şekillendirilmiştir.
5
2. SCENE VE POPÜLER KÜLTÜR KAVRAMLARI
2.1 Scene Kavramı
Literatürdeki anlamıylasceneolgusunun akademiye bir kavram olarak girişi, Will
Straw’ın 1991 yılında “Cultural Studies” (Kültürel Çalışmalar), isimli akademik bir
dergide yayımladığı makalesinde yapmış olduğu kullanımla gerçekleşmiştir (Bennet,
2004, s. 225). Straw, scene kavramını bu çalışmasında çeşitli toplumlar ve sosyal
gruplar arasındaki ilişkileri, müzikal tarzın oluşturduğu bir koalisyon şeklinde
kullanır (aktaran Bennet, 2004, s. 225. Straw, 1991, s. 379). Aslında Straw’dan
öncesine uzanacak olursak, Cohen’e göre, 1950’lerin başında scene bir müzik türüne
odaklanılarak, “jazz scene” olarak çalışılmış ve bu kavram, kültürel anlamda ortak
müzikal beğeni, etkinlik içinde olan bir grup insana işaret etmiştir. Bunun yanında,
scene; belli bir müzik türünün üretim ve tüketim süreçlerini de kapsayan, resmi /
resmi olmayan müzikal aktiviteler ile dinlerkitle, yapımcı ve müzisyenler arasındaki
tamamen net olmayan ilişkileri tanımlamak için kullanılan kavramdır (Cohen, 1999,
s. 239). Scene’in kavram olarak nasıl kullanıldığı önem olmakla, kavramın
kapsayıcılığı öncelikle coğrafyaya yada rock müzik mekânlarına dönük olabileceği
gibi tarzlar ve topluluk şekillerine göre de anlamlandırılmaktadır. Cohen, bu tanımın
üzerine scene kavramının kapsayıcılığını değerlendirerekverdiği Seattle rock scene,
Güney Londra rock scene ve Yeni Zelânda rock scene coğrafya atıflı örnek
kullanımlarda scene kavramının mekân ve yerle ilişkili olduğunu göstermektedir. Öte
yandan, Ayhan Erol, scene terimi için siyasal bir sınır, bir bölge ya da kent ölçeğinde
bir mekân ile eşlendiğinde yerel bir müzik etkinliği kimliğini kazanabileceğini
belirtir. Buradaki yerelliğin, o yerle ilişkili yerel olanaklar, kaynaklar, müzisyenler,
izlerkitle (audience), soundlar ve ideolojilerin paylaşıldığı benzerlikler ve
örtüşmelere vurgu yaptığını aktarır. Erol bu durumun, müzik türlerinin o ‘yer’ ile
genellikle de bir kentle ilişkilendirilmesini, yerel aidiyetten beslenilmesi anlayışı ile
ilişkili olduğunu vurgular ve Madchester scene ile Montreal scene örneklerini verir.
Öte yandan Erol, scene’e temel olan kenti, bölgeyi ya da ülkeyi toplumsal / kültürel
üst mekân, ‘rock-bar’ı da bu müzik pratiğinin gerçekleştiği ve tüketimle birleştiği alt
mekân olarak kabul etmek gerekliliğine de vurgu yapar (Erol, 2009, s. 235). İstanbul
6
için yerel aidiyet ve mekâna bağlılık, bu bağlılık üzerinden bireylerin kendilerini
kimliklendirme biçimlerine baktığımızda, kente bağlılıktan ziyade semte dayalı
bağlılıkların kurulduğu görülmektedir. Mekân kullanımına ve topluluk oluşturma
biçimlerine baktığımızda ise, İstanbul scene yapıları içinde de zaman zaman semt
içerisindeki topluluk bilincinin ‘rock-bar’ özeline indiğini ve bar odaklı topluluk
yapılarının oluşturulduğunu görürüz. Bennet, Music Scenes kitabında; lokal (yerel)
sceneler, trans-lokal sceneler (bu terimi Türkçe’ye yerel-aşırı şeklinde çevirmek
mümkün) ve sanal sceneler olmak üzere üç tip scene şeklinden bahseder (Bennet,
2004, ss. 6-7). Buradan da anlaşılacağı üzere, çizilen sınırlar, scenein kapsayıcılığını;
yoğunlukla paylaşılan, o sınırları yansıtan tarz ise scenein karakterini yansıtmaktadır.
Scene kavramı / teriminin kapsayıcılığı konusunda Ayhan Erol bu terimin “eşlendiği
sözcüğe göre anlam kazandığını” belirtmektedir (Erol, 2009, s. 234). Erol, ayrıca bir
müzik türü ile birlikte kullanıldığında bu kavramın, bir coğrafyaya atfından çok
küresel anlamda o müzik türünü çevreleyen bir sceneden bahsedilebileceğini aktarır.
Erol aynı çalışmasında, hem bir bölgenin hem de müzik türünün scene kavramı ile
kullanılması halinde ise, o müzik türü ile ilgili endüstriyel ve olmayan müzik
aktivitelerinin tamamının anlaşılacağını da aktarmaktadır (Erol, 2009, s. 235).
Dolayısıyla bu çalışma, kullandığı tümce itibariyle de, rock scene içerisinde hem
rock müzik kültürü ve alışkanlıkları incelemekte hem de İstanbul rock scene ile
İstanbul’un yapısını da düşünerek, İstanbul’un bu müzikle kurduğu ilişkiyi özgünlük
üzerinden değerlendirmektedir. Bennet’in yaptığı sınıflandırma / tanımlamadan yola
çıkarak, İstanbul Sceneini öncelikle lokal bir scene olarak ele alıp Kadıköy’ü ve
Taksim’i coğrafya olarak tanımak gerekmektedir. Bu iki, İstanbul için eski, köklü
semtte de hem cover3 grupları, hem cover kültürüne karşı tavırla ‘yeni üretim’ diyen,
popülerliğe karşı olan, ancak yine de popüler piyasa koşullarında kendisine yer
edinmiş isimler mevcuttur. Scenelerin müzik endüstrisi ile organik bir bağ ile
birbirine bağlı olmaları kaçınılmazdır. Sceneler tüketim alışkanlıklarıyla, fanların
girişimciler halini alması ya da gönüllü işçiler halini alması yoluyla da endüstriyi
beslerler (aktaran Bennet, 2004, s. 5. Smith & Maughan, 1997). Tıpkı diğer scene
oluşumlarında olduğu gibi bu ilişkinin örneklerini İstanbul scenei içerisinde,
Kadıköy Karga Bar örneğinde de görmek mümkündür. Bu çalışmanın konusu ve
alanın parçası olan mekânlarda müzik yapan müzisyenler aynı zamanda endüstri
3 Daha önceden üretilmiş ve sunulmuş bir eserin yeniden yorumlanması.
7
içerisinde yer alan isimlerle de çalışmaktadır. İstanbul Taksim yakasında yer alan,
bugün cover geleneğini canlı tutması ve rock / metal müzisyenlerinin
performanslarını sergilemeleri konusunda tekel olarak görülen, Dorock Bar4
müzisyenlerinden; Razor5 cover grubunun bas gitaristi Yetkin Taşkın, aynı zamanda
Özlem Tekin6 ile de çalmaktadır. Yine aynı mekânda müzik yapan SST7 cover
grubunun gitaristi Emre Yalçıntaş ayrıca Ankaralı olarak bilinen Pilli Bebek8
grubunun da gitaristidir ve grup İstanbul’da sıklıkla konserler vermektedirler.
Cohen’e göre, Scenelerde canlı performanslar merkez noktada bulunmakta yine
sosyal bir paylaşım biçimi halinde varlık göstermektedir; müzisyenler, müzik türleri
gibi birçok faktör de scenein yapısını, görünürlüğünü etkilemektedir (Cohen, 1999, s.
241). Konser ve canlı performansların farklı seyirci topluluklarını bir araya getirerek
performans anını paylaşım alanı olarak sunması, scene içerisinde ayrı bir köprü
vazifesi görmektedir. Cover yapmak / rock barda canlı müzik yapmak da yine bu
anlamda kitleyi ve dolayısıyla da scene yapısını etkilemektedir. Devam edecek
olursak; diğer bir örnek; SST cover grubunun bass gitaristi Can Yücel Korkut ayrıca
Ayşe Saran9 ile çalmaktadır. Bunun yanında endüstri ile olan bağ ve geçişlere bir
başka örnek ise, çalışmanın başka bir örneklemi olan Murder King10 grubudur. Bu
grup 2000li yıllarından başına denk gelen zamandan albüm hazırlıkları sürecine
kadar, Dorock Bar’da cover geleneğinin popüler gruplarından biri olmuş, 2014 yılı
itibariyle cover yapmayı bırakarak kendi albümleri ile saha değiştirmişlerdir. Ayrıca
yine bu grup müzisyenlerinden Onur Akça ve Fırat Öz de Özlem Tekin ile
çalmaktadır. Shuker, farklı eğitim gruplarının yoğunluğundaki kent örneklemleriyle
altkültür üzerine yaptığı çalışmasında, benzer durumu küçük kentler ile büyük
kentler arasında karşılaştırmaya giderek; grupların, her iki merkez arasında git
gellerler ile kültürel bir alışveriş yarattıklarına vurgu yapar (Shuker, 2005, s. 239).
4 2005 yılında Münir Atamer tarafından, eski Caravan Rock Bar’dan ayrılmasından sonra açılmış
olan, İmam Adnan Sokak’ta yer alan mekân. 5 2007 yılında İstanbul’da yorum grubu olarak kurulmuş, rock ve metal müziğin birçok türünü
yeniden yorumlayan grup. Dorock Bar Taksim’de her Cumartesi sahne almaktadır. 6 1994 yılında solo çalışmalarına başlamış, ilk çıkışını Volvox ile yapmış Türkiye’nin önemli kadın
rock müzik vokallerinden. 7 2006 yılında İstanbul’da yorum grubu olarak kurulmuş, rock ve metal müziğin birçok alt türünü
yeniden yorumlayan grup. Dorock Bar Taksim’de her Cuma sahne almaktadırlar. 8 1994 yılında Cem Kısmet tarafından kurulmuş, Ankara kökenli grup. 92012 yılında ilk albüm çalışması "Rüyadan Kaçış" ile müzik endüstrisinde yerini almış, sunuculuk ve
reklam müziği seslendirmiş Türkiye’nin yeni kadın rock müzik vokallerinden. 102002 yılında cover grubu olarak kurulmuş, 2014 yılında ilk albümleri “Gürültü Kirliliği”ni çıkarmış
İstanbullu grup.
8
İstanbul’a da baktığımızda, müzisyenlerin bu akışkanlığı semt toplulukları ile kentin
geneline mal olan popüler – ana akım isimler arasında benzer bir alışveriş ve
etkileşim içinde olduğu görülür. Tüm bu örnekler düşünüldüğünde, İstanbul içindeki
scene yapılarının müzisyenlerle beraber, ana akım saha ile kaçınılmaz bir bağ içinde
olduğu görülmektedir. Ayrıca bu ilişkilerin scene içindeki alışkanlıkları ve rock bar /
mekânların politikalarını da etkilediği gözlemlenmiştir.
Lokal ile endüstriyel / ana akım olan arasındaki bağın yanısıra, lokal müzik
alışkanlıkları aynı zamanda coğrafyaya ait müzikal birikimle – sonradan kazanılmış,
dışarıdan alınmış da olabilir – kültleşmiş öğelerle de belirli bir ilişki, etkileşim
içerisindedir. Bu ilişki, lokal scene içerisindeki toplulukların ya da bireylerin
kimliklerini, üretim ve tüketim alışkanlıklarını / biçimlerini etkilemektedir. Söz
konusu etki, İstanbul scene içerisinde, özellikle cover geleneğinde karşımıza
çıkmaktadır. Bu etkiyi, cover gruplarının canlı müzik mekânlarında dinler kitle
tarafından hızlı bir biçimde fark edilmek ve gelenekleşmiş bir popüler tavır
olmasından, belli başlı grupların şarkılarını özellikle repertuarlarında bulundurmaları,
belli rol modelleri taklit etmeleri, örnek almalarında görmek mümkündür. Örneğin;
Dorock Bar Taksim mekânında bir hafta boyunca her akşam birbirinden farklı
gruplar çıkıyor olmasına rağmen, bu grupların repertuarlarında benzer şarkıları
görmek mümkündür. “Piyasaya” girmek ve o sosyal ortamda kabul almak için belli
bir tarzı temsil ediyor olmak, müzisyenliğin ölçütleri olan bazı grupları çalabiliyor
olmak;dinlerkitle (dinlerkitleyi rock barda tutacak, onları memnun edecek bir yoldur
bu), rock bar sahipleri ve müzisyenler açısından belli bir öneme sahiptir. Ortak
repertuar örneklerini, Metallica11 grubunun Sad But True, Manowar12 grubunun Hail
and Kill, Savatage13 grubunun Edge of Thorns, Sepultura14 grubunun Territory,
W.A.S.P15 grubunun The Idol parçaları şeklinde sıralamak mümkündür. Diğer
taraftan bu durumu endüstri içerisinde tartarsak; indie – bağımsız – müzisyen Ceylan
Ertem16’in son albümü de bir cover albümüdür. Bu albümde sadece rock müzik
parçaları yoktur, ancak eski pop, arabesk ve Türk Müziği parçaları rock-jazz
11 1981 yılında kurulmuş Amerikalı metal müzik grubu. 12 1980 yılında Amerika’da kurulmuş Heavy Metal müzik grubu. 13 1978 yılında Amerika’da kurulmuş Heavy Metal müzik grubu. 14 1984 yılında Brezilya’da kurulmuş Thrash Metal müzik grubu. 15 1982 yılında Amerika’da kurulmuş metal müzik grubu 16 2000 yılında kurulan Anima grubuyla ilk olarak bilinen grubun 2007 de dağılmasından sonra solo
kariyerine devam Ceylan Ertem, 2010 yılında ilk solo albümü çıkarmış, alternatif ve indie olarak
adlandırılan akıma yakın tarzda kadın vokallerden.
9
soundunda yeniden yorumlanmıştır. Aynı zamanda Ceylan Ertem’in İstanbul indie
müzik mekânları müzisyenleri arasında anılması, buralarda da sahne alması lokal
scene ile olan bağlantıya başka bir örnek niteliğindedir. Benzer durumu Ayhan
Erol’un çalışmasıyla karşılaştığımızda; Erol, İzmir Rock Scene içerisinde ele aldığı
1960’larda İzmir Rock Scene başlığı altında cover yapan gruplarla ilgili
değerlendirmesinde, Bee Gees’i ilk kez çalmanın, Rolling Stones parçası yapmanın
hem ayrıcalık hem de hizmet (scene içindeki dinlerkitleye yönelik) olduğundan
bahsederek, bunlarla ilişkili ‘kültürel sermaye’nin de dolaşımda olduğunu belirtir
(Erol, 2009, s. 250). İstanbul, Beyoğlu cover geleneği içinde de bu türden bir
sermaye dolaşımından ve öne çıkan tarzların (heavy metal, blues, rock’n roll, hard
rock) popüler isimlerini icra etmenin, bar performansı olarak sunmanın grupları ve
müzisyenleri belli bir statüye konumlandırdığından bahsetmek mümkündür. Ayrıca
yine İstanbul içerisindeki örneklem mekânlara, kendi müzikal zevkine en yakın
performansı sunan grubu tercih ederek o grupların takibe alınması, ortaklığı yaşanan
müzikal zevkin entellektüel paylaşımlarının besleyici rol üstlenmesi ve belirleyicilik
taşıması da yine bahsedilen kültürel sermaye kavramıyla ilişkilendirilebilir. Cover
geleneği birbirinden farklı kimliklerdeki dinlerkitleyi önceden bağ kurdukları
parçalarla farklı bir şekilde bağ kurdurtması ve farklı kimlikleri bu şekilde bir araya
getirmesi ve scene içerisinde lokal olan ile ana akım / endüstriyel olan arasında köprü
kurması açısından scene içerisinde oldukça önemli bir gelenektir. Topluluğu bir
arada tutmak, topluluklar arasında bir bağ kurmak gibi işlevleri üstlenmektedir.
Topluluk kavramı; bahsi geçen kavramın en büyük parçasını oluşturduğundan,
İstanbul scene içinde de toplulukların hareketi, kimlikleri, mekânlarla ve müzikle
kurdukları ilişkidir. Yerel aşırı / trans yerel çalışmalardan, mekânlardan bahsederken
mekânların kitlelerin üzerinde etkili olduğu kadar, kitlenin de mekânı
şekillendirdiğini görmek mümkün olacaktır. Bunun yanında, sosyal mekân; sosyal
üretimlerle, birey ve mekânların kurdukları ilişkilerle yaratılır. İstanbul’a ait scene
yapısı da, şehir dinamikleri itibariyle birbirinden ayrı birçok topluluğun kendilerine
ait ilan ettikleri ve kendi yarattıkları farklı yaşam alanlarından ve farklı müzikal
tecrübelerden oluşmaktadır. Hepsini bir arada düşündüğümüzde, şehrin geleneğinde
olan müdavimlik anlayışı, toplulukların ait olma duygusu ile birleşerek, bir topluluğa
dahil olma ya da bazı toplulukların karşısında yeni topluluklar oluşturma duygusuyla
10
müzik endüstrisine alternatif ama ondan asla bağımsız olmayan17, sosyal anlamda
sıcak temasın baskın şekilde söz konusu olduğu bir scene düşünebiliriz.
Toparlamak gerekirse, scene kavramını kelime anlamı ile Türkçe’ye en güzel,
cemaat olarak çevirebiliriz (Erol, 2009). Cemaatler de tıpkı scene kavramında olduğu
gibi topluluğun tüm üyelerinin katıldığı bir ilişki ağı içerisinde üretilir. Ayrıca,
cemaat, aynı ya da benzer amaçlarla bir araya gelmiş insan topluluklarını karşılayan
bir kavramdır. İstanbul’un müzik cemaatleri ise; birbirinden farklı dallara ayrılmış
bitmek bilmeyen bir rekabetle üretim halinde olan, birbirleri ve popüler / endüstri ile
aralarındaki çizginin gittikçe inceldiği bir yapıya sahiptir. Ve yine, scene, müzikal
anlam çerçevesinde değerlendirdiğimizde, bir müzikal tür, müzik mekânı, müzikal
alışkanlık – çoğaltabiliriz – etrafında toplanan topluluğun içerisinde bulunduğu
tüketim ve üretim dengelerini barındıran her tür aktiviteye ve sosyal özelliğe işaret
etmektedir. Bu aktiviteler bütününün içerisinde; bireylerin giyim tarzları, sahip
oldukları jargon, müziği tüketim biçimleri, müziği tüketmek için bir araya geliş
biçimleri, müziği üretim biçimleri, sahnede varoluş biçimleri; mekân sahipleri
yönüyle değerlendirirsek, mekânları oluşturuluş biçimi gibi birçok detayı görebiliriz.
17 Endüstriye karşı olma ancak ondan bağımsız hareket edememek ya da kendi içerisinde bir
endüstriymiş gibi hareket etme hali, Kadıköy Sound başlığı altında Buse Demir ile yaptığımız
çalışmada detaylıca irdelenmiştir.
Bknz:
http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt8/sayi38pdf/8diger_sosyalbilimler/hakarar_tugce_busedemir.p
df
11
2.2 Popüler Kültür ve ‘Scene’lerle İlişkisi
Popüler kültür kavramı bugün sosyal bilimler alanında artık tek başına bir çalışma
alanı olması, birçok teorisyen tarafından birbirinden farklı yaklaşımlarla incelenmesi
ve belli bir anlaşmaya varılamamış olması yönüyle, tartışmalı bir kavramdır.
‘Popüler’ olanın anlamı gerek günlük dilde kullanımıyla gerekse akademik
tartışmalar içerisinde olsun pek çok değişiklik göstermiştir. Popülerin hızlı tüketim
metâsı haline getirilmesinin yanı sıra günümüzde artık sokak kültürü içerisinde de
popüler olanın, pop olanın; sevilmemesine, kötü olduğu düşünülmesine rağmen
popüleri yaşadığını görürüz. Dolayısıyla bugün popüler kavramı için tüketim ve
üretim koşulları düşünülüp, Hangi Popüler? sorusunu yöneltmeliyiz. Rock müzik
popülerleşme süreciyle birlikte, bu biçimsel çeşitlilik içerisinde çelişkili bir konumda
kalmış, ciddi reddediliş süreçlerinden geçmiş hem sokakta, gündelik yaşamda hem
de tüketim kültürü içerisinde ciddi bir yere sahip olmuştur. Rock müziğin bu
durumu, sceneler ve tüketim yaşamı göz önünde tutularak, bu çalışmada popüler
müzik kavramına değinme ihtiyacını doğurmuştur. ‘Popüler’ kelimesi; popüler kültür
çalışmalarını ve yaklaşımlarında anlam farklılığı yaratarak birbirinden farklı
şekillerde kullanılmış, anlamlandırılmıştır. Kimi akademisyenler bu kelimeyi, halk
ile bütünleştirerek; ‘Popüler’ kelimesini “populace, popülasyon, public, publication,
pub, people gibi kökenlerle akrabalıklara dayan(d)ır”makta, “Latince ve Eski
Yunanca açısından ayrılan, İngilizce’de kullanılan bu sözcüklerin hepsi, halk,
yaygınlık, ortaklaşacılık, kamu, demokrasi gibi Türkçe karşılıklara sahiptir”
(Batmaz, 2006, s. 19. aktaran Karakoç, 2014, s. 238) şeklinde tanımlamaktadırlar.
Kimileri ise, sınıfsal bir ayrımı kati görerek belli bir sınıf üzerinden ‘popüler’
kavramını tanımlamaktadır. Bu tür tanımlamalar, başka bir sınıfın, üst sınıfın
varlığına işaret ederek popüler olanı niteliksiz saymakta ve popüleri üreteni, kendine
bağlayıcı olarak görmektedir. Tek taraflı olmadığı sürece popüler kavramında aslında
yapılan bütün bu tanımlamaların özelliklerini görmek mümkündür. Peter Wicke,
“Mozart’tan Madonna’ya” isimli kitabında popüler müziğin doğuşunu anlatacağı ilk
bölümüne şöyle başlar18;
18 Yazar; “Wolfgang Amadeus Mozart, Briefe u. Aufzeichnungen, III, (Bärenreiter) Kassel 1971, s.
53” den aktarır.
12
“Adına popüler denilen şeyi unutma..." 1780 yılında baba Leopold Mozart oğlu Wolfgang
Amadeus Mozart'ı geniş dinleyici kitlelerini gözden uzak tutmaması için, bu sözlerle
uyarıyordu. "Sana önerim, çalışmalarında yalnızca müzikten anlayanları değil, anlamayanları
da düşünmen... Bildiğin gibi, müzikten gerçekten anlayan 10 kişi varsa, anlamayanların
sayısı 100'dür. Bu nedenle popüler denilen ve her kulağı gıdıklayan şeyi unutma (Wicke,
2006, s. 7).
Wicke, bu tarihi girişin ardından popüler olanın yaygın olana işaret ettiği ve burjuva
toplumu ile aşağı sınıf ayrımının yapıldığı dönemden, 18.yy’dan, günümüze kabaca
popüler kültürün gelişimini çizerken, günün anlayışı içerisinde müziğin ‘halka’
açılışını, sınıflar arası zevklerin farklılıklarına işaret ederek, müziğin tüketilecek
şekilde yaygınlaşmasını ve popülerleşmesini anlatır. Bu tür tanımlamalar, belli bir
zümreye ait, tek odaklıdır. Öte yandan popüler olanın ‘yaygın olan’ olduğuna da
işaret eden tanımlamalardır ki, kitle kültürü ve tüketim kültürü üzerine odaklanan
tartışmalarda yaygın olanın, yaygın tüketim alışkanlıklarının ön plana çıktığı
görülmektedir. Çalışmanın bu bölümünde, kitle kültürü ve yaygınlık gibi kavramlarla
ilgilenilirken ağırlıklı olarak rock müziğin bir popüler tüketim öğesi oluşu,
Gramsci’nin Hegemonya ve Rıza kavramlarından yararlanılarak eleştirilecek, bu
kavramlar çerçevesinde scenelerle ilişki kurulacak, toplulukların karşılıklı
etkileşimleri esas alınarak İstanbul’daki popüler kültür yapısı tartışılacaktır.
Popüler kültür gündelik hayat etrafında hareket kazandığından, scenelerde de olduğu
gibi topluluklarla / bireyle doğrudan ilişkilidir. Popüler olanın kültürleşmesi, kültürel
bir yapı oluşturması ve bu şekilde incelenmesi de yine gündelik hayat dinamiklerinin
değişkenliği ve birikimselliği ile ilgilidir. Gündelik hayat günümüzde kolaylıkla şekil
değiştirmekte, gelişmekte ve tüketim odaklı bir hal almaktadır. Tüketilecek olana
duyulan ihtiyaç daha çok üretimi gerektirdiğinden teknoloji devreye girerek bireylere
gündelik ihtiyaçlarını karşılayacak tüketim malzemesi sunmaktadır. Bu durumda,
tüketilen hızda üretmek ya da üretilen hızda tüketmek halinden kolaylıkla söz
edebiliriz. “Popüler kültür teknolojik çoğaltma ortamında kendisini gösteren ve hızla
yaygınlaşmakta olan kitlesel bir olgu olarak dikkati çeker. Bu yönüyle de popüler
kültür, kitle kültürü ile bir arada, tümüyle onun eşanlamlısı biçiminde algılanır”
(Güngör, 1999, s. 10). Bu yönüyle gündelik alışkanlıkların içinden gelen ve
alışkanlık haline getirilmiş, değişken, yenilenen, tüketimi çabuk olan bir kültürden
bahsetmekteyiz. Doğrudan bireye ve topluma bağlı olan bu kavram, toplumla
birlikte, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda bir devinim içerisindedir. Popüler
13
kültür,toplumun gündelik yaşamının içerisine doğrudan nüfuz ettiğinden, bu devinim
içerisinde değişken bir özellik de göstermektedir. Fisk, popüler kültür üreticisinin
kültür endüstrisi değil, halkın kendisinin olduğunu, kültür endüstrisinin yalnızca
tüketim kaynaklarını sunduğunu belirtir (Fisk, 2012, s. 36). Bu tespiti, tek odaklı ve
tek taraflı bir tanımlama olduğundan tamamen kabul etmek mümkün değildir.
Sinema, tiyatro, edebiyat, müzik ve sanatın daha birçok alanında, kültür endüstrisinin
de ortaklığı ile bireylerin hayatlarının nasıl olması gerektiği, nasıl düşünmesi
gerektiği ve hatta nasıl giyinmesi gerektiğine dair modeller çizilmektedir. Elbette
çizilen bu modellerin karşısında bir de bu yönü değilleyen19 bir üretim de söz
konusudur. Kültür endüstrisinin yönelimi ve ortaklığı dışında kalan tavır, şüphesiz ki
daha yerel bir özellik göstermektedir. Popüler kültüre söylemsel olarak karşı olan
scene yapıları da kendi toplulukları ve yerel mekânları için bu türden üretim ve
tüketim koşullarına sahiptir. Bu çalışmanın örnek çalışmaları, olan Kadıköy Kadife
Sokak ve Taksim İmam Adan sokak scenelerinde görülen durum da bu türdendir. Bu
yüzden, popüler kültürde iki türlü oluşumdan bahsetmek mümkündür. Hızlı üretim
ve tüketim halini yaratan popüler kültür, hem lokal odaklar tarafından20, bu odaklara
toplumu sınıflara ayırmadan ‘halk’ da diyebiliriz, hem de egemen güçler tarafından21
sürekli bir tasarı, kurgulanış halindedir. Toplumun, lokal odakların kendi popülerini
yaratması da yine teknolojiyle ve medyanın saha değiştirmesiyle ilgili olup hızlı bir
ilişki ağı yaratmakta ve egemen yapının sunduğu popüler yapıya bir tepki halinde
olsa bile; oluşturma, üretme tüketme biçimleri olarak benzerlik göstermektedir.
Doğan Özlem,
… tarih ve kültürü “kendindeki nedenleriyle” bilebiliriz; çünkü tarih ve kültürü yapan bizleriz.
Tarih ve kültürü “kendindeki nedenleriyle” bilebiliriz; çünkü bu nedenler insan olarak bizim
ihtiyaçlarımızdan, bizim ekonomik, hukuksal, dinsel, estetik, dilsel, bilimsel, felsefî, politik
düşünüş, düzenleme ve kurumlaştırmalarımızdan oluşur. …(Özlem, 2008, s.198).
diyerek kültürü insana bağlı bir nedensellikle ilişkilendirir. Günümüz popüler kültürü
de tıpkı bu tanımda anlatıldığı gibidir. Ayrıca popüler kültürün kitlenin ihtiyacını
19Değilleme kelimesi burada; bireylerin / toplulukların kendilerini konumlandırdıkları kimlik ve
tarzlara dair, söylem ve pratiklerde çelişkili olma halleri için kullanılmaktadır. 20 İstanbul içindeki scene’leri bu şekilde adlandırmak yanlış olmayacaktır. Tek bir scene’in olmayışı,
belli bir sokak ya da semtte odaklanmış baskın karakterler bu çalışmada lokal olarak görülmüş ve
değerlendirilmiştir. Bir sonraki bölümde ayrıntıyla da incelenecektir. 21 Burada egemen güçle işaret edilen iktidar odaklarıdır.
14
karşılayacak nitelikte olması koşulu tüketimin/üretimin ve sanat öğesinin varoluşunu
etkilemektedir.
Popüler müzikler onların izler kitlesinin kültürel gereksinimlerine yanıt verdiği sürece var
olur. ... Birbirinden farklı kültürel referans noktalarının bir araya getirdiği bölgesel ya da
yerel düzeydeki izler kitleye müzikal seçeneklerin yeni türlerini sunan ve aşikar bir biçimde
geleneksel formlarda süreklilik sağlamış olan ritüel ve folk müzikler bile, kitle medyasınca
teşhir edilerek toplumsal olarak yeniden kavramlaştırılır (Erol, 2009, s. 238).
Buradan hareketle, kitleler kendi medya ağları içerisinde popüler kültürü farklı bir
formda yeniden var eder ve var ettikleri şekilde yaşarlar. Bireyler, kendi medya
alanlarını oluşturarak, bu alana diğer birey ve toplulukların medya kanallarını ekler
ve yeni bir topluluk ağı/ilişkisi yaratırlar. Aynı zamanda kendilerini ait hissettikleri
tarzın lokal çevresini kapsayacak şekilde, haberleşme, reklam ve sanatsal sunum
alanı olarak bu medya ağını kullanırlar. Bugün birçok mekânın, müzisyenin ve müzik
grubunun sosyal medya üzerinde konser programlarını, kayıtlarını paylaştıkları, bar
programlarından kısa videolar sundukları, etkinliklerini duyurdukları sosyal medya
sayfaları mevcuttur. Bu kişisel medya ağları, sayesinde, herkes kendi gündemini
yaratabilmekte, lokal yerlere-gruplara ya da bireylere ait sanatsal üretimlerin
paylaşım ağını oluşturabilmektedir. Yeni medya ağını kullanan birey ve topluluklar,
eski medyadan farklı olarak (Facebook, Twitter, Youtube, Soundcloud, Blog
sayfaları vs..., hatta artık eski medya olarak görülebilecek mecra da bu ağları
bireylere doğrudan ulaşabilir olacak şekilde kullanmakta), endüstri içerisinde
gördükleri kendilerine göre ‘yaygın’ tüketimin dışında, kendi söylemleriyle, popüler
olanın dışında bir alternatif alan açmaktadırlar. Aslında açılan bu alan da kendi
aralarında bir popülerlik, kitle tüketimi yaratmaktadır. Yeni medya üzerinde, en çok
paylaşılan müzik grubu, en çok konuşulan espri öğesi (bu o topluluk içinde,
topluluğa ait bir dil geliştirir), en çok okunanların, izlenenlerin, gidilen mekânların
paylaşılması ve sürekli değişim halinde olması, sürekli yeniyi arayış halinde olma
durumu, bu eğilimi açıklar niteliktedir. Bu popüler kültür karşısındaki tavra alternatif
tavır halinin en güzel örneği Kadıköy, Kadife Sokak’taki Karga Bar’dır. Bu bar aynı
zamanda KargArt başlığı altında sanatsal üretimler ve etkinlikler yürütmekte, kendi
içlerinde dışarıya kapalı denebilecek bir gönüllülük ağı içerisinde yönetim
kadrosuyla; fanzinler, ücretsiz dergiler çıkarmakta ve Karga Canlı sahnesine çıkan
müzisyenlerin kayıtlarından oluşan yıllık toplama albümler toparlamaktadır. Aynı
zamanda tüm bu etkinlik ve sanatsal üretimlerin reklamı, tanıtımı, paylaşımı ve
15
davetleri sosyal medya üzerinden yapılmaktadır. Popüler olana karşı olduklarını,
kendilerine popüler olana karşı alternatif bir alan açmaya çalıştıklarını ve
sahnelerinin cover ‘yapmayan’ müzisyenlere açık olduğunu22 özellikle vurgulayan
kitle, aslında farkında olmadan kendi içlerinde kültür endüstrisinin yarattığı
alışkanlıklarla hareket etmektedirler. Kadife Sokak’taki diğer mekânlara
baktığımızda da benzer bina yapılarını kullanan Dunia, Masal Evi ve Liman Kahvesi
gibi mekânlar Karga Bar’ın yerleştirmiş olduğu tavrın ve tarzın devamını sağlayacak
şekilde yapılarını şekillendirmektedirler. Burada Adorno ve Horkheimer’ın kültür
endüstrisi kuramını hatırlayacak olursak, günlük hayatımızı, tüketim biçimlerimizi ve
alışkanlıklarımızı ele geçirmiş olan kültür endüstrisi karşısında, aslında tüm
hayatımız boyunca endüstrinin kaçınılmaz etkisi altında, endüstriyel ürünleri oldukça
erken bir şekilde tecrübe ederek yaşıyoruz (Adorno & Horkheimer, 1993).
Dolayısıyla bu kaçınılmaz etki ve alışkanlıklarımız üzerindeki etkisi, alternatif
oluşturma ve karşı olma hali içinde dahi kendini gösterecektir. Tıpkı kültür endüstrisi
tarafından yaratılan popüler kültür gibi lokal topluluklar tarafından oluşturulan
popüler kültürler de bu yönleriyle çelişkilidirler. Rock scene üzerinden
örneklendirecek olursak, günümüz bar müzisyenliğinde yeni medya ağının ciddi bir
referans türü olduğunu söyleyebiliriz. Bir bara canlı program yapmak için başvuran
grupların Facebook sayfalarında kaç beğenisinin olduğu, sosyal medyayı kullanış
biçimleri, kayıt ve sahne videolarının bu ağlar içerisinde ne kadar yer tuttuğu kontrol
edilmekte, grubun kitlesi tartılmakta ve neye hitap ettiği ölçülmektedir23. Kısacası,
Müzisyen ve müzik grupları günümüzde sosyal medya ağları üzerinden
tanınmaktadır. Buradan hareketle bu tavrın, cover yapan grubu potansiyel ya da
mevcut, bir popüler tüketim malzemesi olup olmadığını ya da olabilip olamayacağını
ölçmekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum aynı zamanda scene içerisinde popüler
olanın ya da o scenei anılır kılan unsurları, egemen kültürün toplumu şekillendiriş
biçiminde olduğu gibi, toplulukların kendi içinde belirlediğini, şekillendirdiğini
22 8 Mayıs 2014 tarihinde Tayfun Polat ve 30 Nisan tarihinde Murat Seçkin ile yapılan görüşmelerde
söylemişlerdir. 23 Bu türden kriterler daha çok cover ve bar müzisyenliğinde rastlanılır, öte yandan bağımsız tavırlara
yer veren sahnelerde ise eski usül müzisyen tanıma yöntemleriyle, kayıt dinletme, muhakkak bir cd ya
da kayda sahip olma şartı aranmaktadır. Örneğin; Mekanik grubu 2011 yılında cover yapmak için Bar
programı ararken, Kadıköy Shuft Bar’a facebook ve diğer sosyal ağlar üzerindeki hareketliliklerini
sunmuşlardır. Ayrıca Kadıköy ve Taksim’de barlarda yeni çıkacak olan grupların menajerliğini
üstlenen isimlerin de bu yöntemi bir tanıtım niteliğinde kullandığı yapılan alan çalışmasında
görülmüştür.
16
söyleyebiliriz. Bu durum da açıkça kültür endüstrisinin kazandırdığı, yaygınlaştırdığı
alışkanlıklardan kurtulamama halidir.
Popüler kültür, medya ve bireylerin popüler olanla bir gündelik hayat kurgulamaları
ya da kurgulanmış bir gündelik hayatı yaşamaları, bireyleri gerçeğin dışına
itmektedir. Popüler kültürü oluşturan ve bu kültür ağını gittikçe genişleten, daha çok
topluluk tipini ve daha çok tüketim odaklı gündelik hayatı arzulayan ise, iktidar
odaklarıdır. İktidar, kendinden olmayanı kendi çemberine ve kendi tüketim sahasına
dahil ederek sıradanlaştırır ve onu bir tehlike unsuru olmaktan çıkarır. Böylece,
kendisine karşı olanı gerçeğin dışına itmiş olur. Kısaca; Oktay’ın da belirttiği gibi;
Popüler kültür ürünlerinde dile getirilen fantazyalar egemen sınıfların karşıtında yer alan
sınıfların içinde üretilmiş olsalar bile, günümüzün teknolojikleşen toplumlarında
aldanımcı/aldatımcı bir karakter taşıdıkları ve dile getirdikleri toplumsal/bireysel beklentiler
halk kesimlerinin gündelik pratikleri içinde ve büyük ölçüde iktidar bloğunun hegemonik
kültürü bağlamında ve onun tarafından biçimlendirilerek üretildiği için, son kertede,
gerçekliğin görülmesini engellerler (Oktay, 1995 s.23).
Popüler kültürün diğer oluşum yöntemlerinden biri de egemen yapının kültür
endüstrisini de kullanarak yarattığı politik bir yöntemdir diyebiliriz. Fakat bu yapı bu
çalışmada bir üst sınıfı kastetmekten çok, iktidar ve devlet odaklı bir yapıyı
kastetmektedir. Gündelik hayatta tüm unsurların farkına varılmayacak
yönlendirmeler sunduğu yapı, bu yapıya karşı muhalif24tavırlar, öncelikle keskin
reddedişlerle toplumla tanıştırılır, ardından belli bir alıştırma, tanışma evresinin
ardından normal kabul edilen ve toplumun yabancı ol(a)madığı sistem içine dahil
eder. Burada, hegemonya ve rıza kavramları önem kazanmaktadır.
Gramsci'ye göre, ... egemen kesim, egemenliğini pekiştirmek için karşı tarafın, yani bağımlı
kesimin kültürünü tümüyle yok etmek gibi bir çaba içinde değildir. Gramsci'ye göre kaldı ki
böyle bir çaba beklenen sonucu da doğurmaz. Bunun yerine egemen kesim, isçi sınıfının ya
da başka bir deyişle halkın kültürü içinde kendi kültürüne yer bulma çabası içine girer, yani
ona eklemlenmeye çalışır. Böylece mücadele bu eklemlenme alanı içerisinde ve hegemonik
bir ilişki ortamında sürdürülür. Sonuçta bir kültürel kesit, karşıt kültürel kesim içerisine ne
ölçüde sızarsa, ona egemen olmakta da o ölçüde başarılı olabilir. Gramsci'ye göre bu
eklemlenme süreci sonunda ortaya çıkan kültürel durum ne isçi sınıfının ne de egemen sınıfın
kültürüyle tam bir özdeşlik göstermemekte. Ama sonuçta eklemlenme sürecine katılımda en
24 Bu çalışmada rock müziğin ve rock kültürünün tavrı, duruşu için muhalif kelimesini kullanmayı
tercih ediyorum. Sebebini Altkültür’ün tartışıldığı bölümde açıklayacağım, ancak kısaca; Türkiye’nin
coğrafi - politik konumu ve endüstri içerisinde üstlendiği rolü göz önüne aldığımızda sınıfsal bilinç ve
karşı kültür kavramlarından bahsedilemeyeceğini düşünmem kullanımın ana nedenidir.
17
fazla başarılı olan kesim diğer sınıf üzerinde hegemonik üstünlük elde etmekte (Güngör,
1999, s. 13).
Hegemonyayı ve kurduğu ilişki biçimini düşünürsek, toplumun farkına varmadan
kendisine sunulan tasarlanmış gündelik hayat için öncelikle onun rızasının alındığını
ve bu sayede sistemin içerisine kendi kabulleriyle dahil edildiğini söyleyebiliriz.
Rock müziğin tarihine baktığımızda II. Dünya savaşının etkilerini taşıyan 60lı
yıllarda işçi sınıfı çocuklarının ortaya koyduğu asi tavır, 70li yıllardan itibaren, 80li
ve 90’lı yıllara gelindiğinde kültür endüstrisinin bir ürünü olmuş, yaygın söylemin
parçası haline gelmiştir25 (Yanıkkaya, 2004, s. 169). Bu dönüşüm, politik/ideolojik
ve ekonomik dengelerin toplumları yeniden şekillendirme biçimi düşünülerse
Türkiye rock müzik tarihinde de günümüze çok yakın döneme kadar devam eden bir
durum olmuştur. Bu dönüşüm, politik toplumlarda, karşıt ve muhalif kültürlerin
egemen yapı için tehlike teşkil etmesi, isyan geleneğinin toplumda çatlak sesler gibi
görülmesi, öte yandan söylemek istediklerini daha geniş kitlelere duyurmak isteyen
genç kuşağın, pazarlama konusunda hazırda bekleyen yapımcıların, şirketlerin varlığı
ile mümkün kılınmaktadır. Rock müziğin, Türkiye’de genel kanıya hitap eden ve
Türk geleneği içerisinden gelmiyor oluşu, genel kalıplar dışı bir habitusa sahip
olması, bu müziğin, uzun süre kabul görememiş, anlaşılamamış ve toplum dışı
görülmüş olduğunu düşünürsek26, günümüzde ne denli popüler kültür öğesi ya da
scene bazında, sosyal ve kültürel bir sermaye halini aldığını rahatça görebiliriz.
Çalışmanın örneklem mekânlarından Dorocok Bar ve Murder King grubu
müzisyenlerinden Fırat Öz, Türkiye’de rock müzik dinlerliği ve üretimleri ile ilgili;
Tv’de klipleri dönen ve radyolarda yayınlanan rock gruplarına bakacak olursak emeklemekte,
neden?Çünkü tam olarak bir rock soundu ortaya koymaya cesaret edemiyor kimse.bitmek
tükenmek bilmeyen ticari kaygılar da bunda büyük paya sahip. çok kaynak var, her şeye
ulaşabilirlik var ama özümseme sorunu var, kafalar karışık…
25 Rock müziğin kültür endüstrisi içerisindeki konumu, tarihi ve teorik çerçeveden bakışı için Berrin
Yanıkkaya’nın 2004 yılında hazırlamış olduğu “Kentte Kadın Sesleri; 1990 Sonrası İstanbul’da
Kentli Kadının Kültürel Ürünler Aracılığıyla Kendini İfadesi (Bir Örnek Tür Olarak Rock Müzik)”
çalışması incelenebilir. Bu çalışmada rock müziğin temellerine ve dönüşümüne ait detaylı bir
inceleme bulunmaktadır. 26 Gençlerin bu dönemde yapılan çalışmalarda kendisini “ben de normal bir aileye sahibim”, “ben de
şu meslek grubunun bölümünde okuyorum” gibi açıklamalarla yapılan röportajlarda kendilerinin de
Türkiye toplumuna ait olduklarını açıklama eğilimleri görülür. Öte yandan dinledikleri müziğin tarzını
ve yönelimlerini açıklama ihtiyacı da toplumda kabul arzusundan gelmektedir (Ali Akay, Derya Fırat,
Mehmet Kutlukan ve Pınar Göktürk’ün“İstanbul’da Rock Hayatı” başlıklı çalışmalarında bu türden
görüşmelere sıklıkla rastlanır).
18
şeklinde yorumlamıştır. Ana akım saha ve bu sahanın müziğin karakteri üzerindeki
etkisinin ‘gerçek’ rock müziğe engel olduğunu söylemesi, hem ana akıma olan bakış
açısını, hem yeni medya ağlarının erişebilirlikle getirdiği algı dağınıklığını hem de
egemen düşüncesin bu durumdan faydalanarak rock müzik karakterini nasıl
değiştirdiğini, bir kalıba soktuğunu da hatırlatmaktadır.
Türkiye’derock müziğe ilk tepkiler; rock’n roll27‘un popülerleşmesi ile bu akımın
Türkiye’de de sahiplenilir olması ve rock’n roll’cu gençliğin ilk örneklerinin kendini
göstermesi üzerine, edilen danslar, gençlerin ‘takılma’ şekilleri aşırı ahlakçı
yaklaşımlarla eleştirilmiştir. “8 Ocak 1957 tarihli Milliyet gazetesine, Milli Türk
Talebe Birliğinin, striptiz ve rock’n roll dansının yasaklanması isteği yansır” (Erkal,
2013, s. 56). Tepkiler bununla kalmaz ve dönemin yazarları, eleştirmenleri, müzik
yazarları bu yeni tür için birçok eleştiri yazısı yazar, aşağılar ve bir kısmı da
“çoğunluğun beğenisine bir başkaldırı” olarak adlandırır28. Bu tanım, dönemi için
yeni olan tavrı eleştiren bir tanımken, aynı zamanda rock müziğin ve alt türlerinin
ana tavrına yönelik güncelliğini hala korumakta olan ciddi bir tespittir. Türkiye’de
rock müzik bu dışarıdan alımlama, dışarıya açılma sürecinin getirdiği başkaldırı ile
gittikçe sıcaklaşan, değişim eşiğinde olan politik gündemin içinde müzikal arayış
sürecinden geçmiş29, kendi kültürüne yönelmiş ve folk öğelerin yoğun olduğu
Anadolu Rock kültürü ile yeni bir müzikal kimlik ortaya koymuştur. Rock müziğin
Türkiye’de gelişiminde 60’lı yıllarda, Hürriyet ve Milliyet gibi gazetelerin yapmış
olduğu müzik yarışmalarının katkısı büyüktür. Erkin Koray, Cem Karaca, Haramiler,
Mavi Işıklar, Moğollar gibi isimler bu yarışmalarda isimlerini duyurmuş isimlerdir30.
Ve bu dönemde bu yarışmalardan çıkan isimler dönemin yaygın yayın organları
tarafından halka mal edilmiş isimler olduğundan benimsenmiş ve fakat asıl sıkıntılı
süreçleri 68 kuşağı olarak adlandırılan dönem ve sonrasında yaşanmıştır. Yeni bir
darbe ortamına doğru ilerleyen Türkiye gündeminde isimlerin politik eğilimleri
kendini göstermiş ve bazı rock müzisyenlerin ülkeyi geçici bir süre için terk etmeleri
27 1950’lerde ritim and blues geleneğinin bir devamı olarak, önce siyahi müziği olarak tanınmış ancak
zamanla Elvis Presley gibi beyaz sanatçıların da bu türe katılması ile birlikte Amerika’da doğan müzik
zaman içerisinde İngiltere ve dünyaya yayılmıştır. 28 G. Erkin Erkal birçok yazardan aktarımda bulunduğu gibi, Ferid Edgü’den aktarır. 29 Cover geleneğinin temelleri bu dönemde atıldı denilebilir. Rock müzikle yeni yeni tanışan
Türkiye’de beste çalışmaları yapılan cover ve aranjmanların ardından gelmiştir. Yabancı parçaların
üzerine söz yazmak bir dönemin üretim biçimini yansıtmaktadır. 30 Bu yarışmaların ilki 1965 yılında Hürriyet Gazetesi’nin yatığı Altın Mikrofon müzik yarışması
olmuştur (Erkal, 2013: 84).
19
söz konusu olmuştur31. 80’li yılların sonuna gelindiğinde ise, politikadan uzak, 70’li
ve 60’lı yılların asiliğini politik anlamda taşımayan ama yaşam tarzı olarak normdışı
yaşayan, yine Anadolu Rock geleneğinden beslenen genç kuşak dünyada rock’un
başka bir alt dalı olan heavy metal32 müziğin popülerleşmesi ile de birlikte bir dışa
açılım daha yaşamıştır. Bu dışa açılım, 90’ların sonuna kadar uzanacak olan; gençliği
yeniden tanıma, bu ithal tarzı reddetme ve sonunda da sistemin bu müziği içine dahil
etmesi süreci kendini göstermiştir33. Öyle ki, bugün; Moğollar, Cem Karaca, Erkin
Koray ve Barış Manço gibi isimler popülerliğini korumakta, Türk Rock Müziğinin
köklü, ‘efsane’ isimleri olarak anılmaktadır. Bunun yanında ikinci dalga dışa açılımla
heavy metal müziğin kültürel olarak da deneyimlenmeye başlandığı dönemde rock
barlarda, bar müzisyenliği yapan isimlerin, Teoman, Özlem Tekin, Şebnem Ferah,
Athena bunlar arasında söylenebilir, bugün televizyon kanallarında klipleri oynatılan,
bir kısmının müzik yarışmalarına jüri üyesi olduğu, ‘isim yapmış’lar olduğunu
görürüz. İstanbul’da bu süreç boyunca genç kitlenin takıldığı pek fazla mekân
olmamış, 80li 90lı yıllar boyunca “Kemancı”34 isimli mekân oldukça önemli ve hatta
tekel konumunda olmuştur. Mekânın gerek Galata Köprüsü’nün yanmadan önceki
yerinde gerekse sonradan Beyoğlu’nda açılan yeni yerinde İstanbul’da rock müzik
31 Cem Karaca’nın uzun yıllar Almanya’da kalması buna örnek teşkil edecektir. Çalışma Türkiye
Rock Tarihi üzerine odaklanmadığı için bu bilgiler detaylı bir şekilde verilmemektedir. 32 1960’lı yıllarda İngiltere’de doğmuş, kirli gitar tonlarıyla yapılan müzik Amerika’ya da yayılımının
ardından 70’li yılların sonunda dünyada populer bir tür halini almıştır. Iron Maiden, Judas Priest,
Black Sabbath, Led Zeppelin gibi gruplar bu türe örnek olarak verilebilir. 3380’li yılların ortalarından itibaren heavy metal, metal müzik gibi rock müziğin alt türlerine olan
yabancı duruş bu müzik türlerini üstten bir tavırla tanıma eğilimi göstermiştir. Eski medya
diyebileceğimiz, dönemin medya ağları, yapılan röportajlar ve tartışma programları ile dönemin genç
kitlesini genelin dışına iterek tanıtmıştır. Erken Türk Heavy Metal camiası (1980 ortaları):
https://www.youtube.com/watch?v=qCWJBAHyD9sBu video, İstanbul’da scene oluşumunun
temellerini yansıtışı ve günün medya ağı da yardımıyla bu gruplar üzerine nasıl bir sözde “sosyolojik”
eğilim halinde olunduğunu göstermektedir. 10 dakikalık bu video içinde gençlere yöneltilen sorularla
gençlerin “takılma” biçimleri tanınmaya çalışılırken yine dönemin ‘popüler’ denecek akademisyenleri
tarafından gençlerin tavrı ve tarzı yorumlatılmaktadır. Bu video ilk tanıma, ilk kabul dönemlerini
yansıtıyor gibi dursa da genel eğilimle aradaki mesafeyi elit bir bakış açışıyla büyütmektedir.
90’lı yıllardan başka bir görüntü ise 1993 yılında Metallica grubunun Türkiye’deki ilk konseri
öncesine dayanır ve burada da “gençleri tanıma fırsatı bulan” medyanın dönemin dinler kitlesini
“kimisini bakımlı kimisini serseri tipli ya da kafasına göre takılmak isteyenler” şeklinde betimlemesi
yine kabullenmeye çalışılsa da bir reddediş üslubu barındırmaktadır:
https://www.youtube.com/watch?v=Oh65zqf1n6I
Diğer yandan 90’lı yılların sonuna gelindiğinde ise, satanizm gündemi ile yapılan pasaj baskınları ve
bunların medyada yer alış biçimi de tarza ve müzik türüne olan alerjen hali göstermektedir. 1999
Akmar Baskını: https://www.youtube.com/watch?v=vYHYAEdNohQ KanalD arşivine ait videosunda
“özellikle satanistlerin gittiği mekânlara” düzenlenen baskınlar, Fanzin kültürünün yoğun olduğu
Kadıköy’e yapılan baskında “satanistlik kültürünü gözler önüne seriyordu” gibi sunuşların, rock/metal
müziğin satanizm gündemiyle de birlikte tamamıyla reddedilişini tetiklemektedir. (Görüntüler; Güven
Erkin Erkal Tarafından Youtube kanalına yüklenmiştir). 34Mekânla ilgili belgesel için; https://www.youtube.com/watch?v=weWXnFxNfnU
20
dinleyen ve bu müziği yapmak isteyen isimler için uğrak mekân olmuştur. Bu
mekân, rock müziğin popüler oluşuna şahit olması, kitlenin sokak kısmına hakim
olması ve piyasaya geçiş yapanların bu mekânda da sahne almış olması bakımından
önemlidir. Öyleki, Erkin Koray da bir dönem bu mekânda sahne almıştır. Bu örnek,
günümüz İstanbul rock müzik mekânlarının temellerinden en önemlisi olmasının
yanı sıra İstanbul rock sceneinde popüler kültür ve endüstri arasında geçmişte de bir
bağın var olduğunu kanıtlar niteliktedir. İstanbul’daki rock müzik mekânlarında
geçmiş alışkanlıkların devam ettirilmeye çalışıldığı ya da bir döneme ait kitlenin hâlâ
kolektif halde seçimler yaptığı, yapılan alan çalışmasında gözlemlenmiştir.
Bourdeiu’nun habitus kavramına göre, alanda benzer düşünce hareketi söz
konusudur (Swartz, 2011, s. 56). Bu kavram içinde ayrıca, tüm beğeniler, algılar,
eylemlere işaret ederek; bireyi ve grubu çevreleyen “iyeliklerin” tümünde (evler,
mobilyalar, tablolar, kitaplar, otomobiller, içkiler, sigaralar, parfümler, giysiler ve
spor, oyun, kültürel eğlenceler gibi) ayrımlarını dışa vurdukları pratikler yer alır
(Bourdieu, 2015, s. 259).Mekânların, İstanbul içerisinde bir müzik türünü semtte
anılır kılması, semtin popüler olmasında ve popüler bir scene yaratmasında da bir rol
üstlendiğini görmekteyiz35. Bunda mekânların yönetim politikaları, mekâna ait
kitleler, müdavimlik gibi o mekâna, sokağa ve semte mâl olan habitusun etkisi
büyüktür. Fisk; kültürün yaşayan canlı bir süreç olduğunu söyler (Fisk, 2012, s. 35).
Mekânların ve insanların da oluşturdukları habitusta zamanla birbirine evirilmesi bu
açıdan kaçınılmazdır. Bugün İstanbul’da birbirinden farklı kendini var etme biçimleri
ile birlikte iki ayrı semtte, Kadıköy ve Taksim’de iki farklı scenein varlığı ve bazı
noktalarda benzerlik gösterse de iki farklı kolektif tüketim söz konusudur.
Popüler kültürün iki şekilde var olduğunu ve bunlardan birinin topluluklar/bireyler
olduğunu diğerini ise; politik toplum, egemen güçler etkisi altında gerçekleştiğini
düşünürsek, Rock müziğin bugün hem Türkiye’deki hem de İstanbul’daki popüler
kültür içerisindeki tartışmalı halini rahatlıkla görürüz. Bu tartışmalı hal, scene içinde
de müziğin karakterinde de var olan muhalif tavra rağmen bir yandan tüketim
kültürüne dahil olmuş, sistem içinde sisteme muhalif popüler öğe olmasıyla
açıklanabilir. İstanbul’da bugün bu iki tip popüler kültür ve kitle tüketim kültürünü
görmek, şehrin de yapısıyla mümkündür. Popülerleşen; ancak öte yandan endüstrinin
35 Kadıköy’ün bağımsız tavırla anılması, Taksim’in özellikle belli sokaklarının rock, rock’n roll, metal
müzik gibi tarzların simgesi haline gelmiş olması gibi...
21
de gelişen teknolojiyle kurallarının değişmesi ve endüstri içerisinde de var olmanın
zorlukları müzisyenleri, semt yaşamına ve bar müzisyenliği ya da sık konser
vermeye itmektedir. Bunun yanı sıra aynı sebeplerle, endüstri dışı lokal etkinliklere
de yönelim söz konusuyken zaman içinde bu tip etkinliklerin de birer tüketim öğesi
halini alıp sponsorlu, reklamlı etkinlikler halini aldığını görürüz. Dolayısıyla bu
durumun değişime uğratmaya başladığı sceneler de endüstri ve popüler kültür ile bir
köprü kurmakta, tüketim ağına dahil olmaktadır. Hangi Popüler? sorusunun İstanbul
rock scenei içerisinde verilebilecek yanıt birbirinden ayrı çok parçalı çoklu cevaplar
olacaktır. Çünkü, günümüzde sokağın popüler kültürü ile sistemin sunmuş olduğu
popüler tüketimin ciddi bağların yanı sıra, her mekân kendi tüketim alışkanlığını ve
her rock alt türü kendi popülerini farkında ya da olmadan yaratmaktadır.
2.3 Lokal36 Scene / Lokal Sound37
Lokal scene ve Lokal sound kavramları birbirine işaret etmesine rağmen kullanım
yerlerine göre anlamsal farklılıklar yaratmaktadırlar. Lokal scene kavramını
düşündüğümüzde aklımıza, sınırları belirli bir alan içinde, coğrafyaya has bir
özellikler ve alışkanlıklar bütünü gelmektedir. Lokal sound dediğimizde ise, yine
coğrafyaya ait ancak; sosyal ve müzikal tavrın ön planda olduğu bir kavram
düşünülmelidir. Lokal scenekavramı, yerelin tını özelliklerini de kapsar ve
geleneksel hafızayla bağ kurabileceği gibi, dışarıdan alımlamaya da açık, kendilerine
has melez/çok çeşitli ve kendilerini ana akım dışında tutan yapılara işaret eder.
Cohen’e göre, yerel scene; çevrelediği yerin sosyal, kültürel ve ekonomik
karakterlerinden etkilenir ve doğrudan içinde bulunduğu mekânın / yerin
karakteristiğini yansıtır. Ekonomik katkı da bu ilişki ağı içinde önemli ve benzer bir
konumdadır.Scene oluşumunda, para-sermaye ilişkisi ile müzikal anlam, imaj ve
ideolojik söylemlerin karşılıklı dolaşımı söz konusudur (Cohen, 1999, s. 244).
İstanbul; içinde barındırdığı yerel scene yapılarıyla; dışa açıklığı, farklı toplulukları
barındırması, yerellerinde farklı alışkanlıklara / dengelere ve melez müzikal
karakterlere sahip olmasıyla güzel bir örnektir.
36 Kelime karşılığı; bölgesel. Bu çalışma da ayrıca “yerel” anlamında kullanılmıştır. 37 Kelime karşılığı genellikle; ses erimi, tını olarak kullanılsa da “anlam” karşılığında burada
kullanılmakta ve lokalin baskın müzikal karakterine işaret edecek şekilde kullanılmaktadır.
22
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yaşanan tüm sosyo-ekonomik değişimler,
küreselleşme ve yerelleşme (localization) kavramlarının da tohumlarını atmıştı.
Küreselleşme ve yerelleşme kavramlarının akademik bağlamda ilk olarak tartışılması
1995 yılına tekabül eder (Lipsitz, 1994; Robertson, 1995. aktaran Arıca, 2010).
Günümüz yerelleşme tartışmalarını göz önünde bulundurarak Türkiye müzik
sahnesinin evrilişini değerlendirirsek, aslında dilsel ve de müzikal anlamda
Türkiye'deki yerelleşme kırk yıldan daha fazla bir geçmişe sahiptir (Arıca, 2010)38.
Türkiye’nin politik atmosferi düşünüldüğünde 80 darbesi sonrası dönemde, batıdan
alımlama, yerini yeni gruplara, bu grupların mekân ve aidiyet duyacakları
toplulukların arayışına bırakmıştır. Cohen, Liverpool soundu tanımlarken, kullanılan
enstrümanları - gitarları, klavyeleri - yüksek tonlu vokal stillerini, yerel ağız
özelliklikleriyle söylenen şarkılardaki vurguları, sosyal ortamın müziğin karakteri
üzerindeki etkisi, bu etkiyle gelişen bir tarz / üslup olarak açıklamıştır. Ayrıca
müzisyen ve izlerkitlenin de tavır ve söylemlerinin scene atmosferine doğrudan
yansıdığına vurgu yapmaktadır (Cohen, 1999, s. 241). Bugünkü yerel anlamlar ve
sceneler, 90lı yılların Amerikan rock tarzlarının da etkisiyle, dünyada yerel
soundların konuşulmaya başlandığı yıllarda kendini bulmaya başlamıştır. Örneğin;
Kadıköy’de özellikle 90’lı yılların grunge39 etkinin, Beyoğlu’nda ise özellikle belli
başlı mekânlarla, trash metal etkilerin hakim olduğu görülür. Bu etkiler,
müzisyenlerin ve dinler kitlenin birlikte hareket etme, belli bir tavrı temsil etme,
topluluk olma halini doğurmuştur. Bu aynı zamanda genel eğilimin dışında kalan
dönemin genç kitlesi için de bir aidiyet ihtiyacıdır. Seattle Sound, Bristol Sound gibi,
belli tarz ve tavırların ön plana çıktığı scenelerin dünyada bu şekliyle anılmaya
başladığı dönemde de yıllarca tartışılagelen Kadıköy Sound kavramı ortaya
atılacaktır. Kadıköy Karga Bar Direktörü Tayfun Polat; Kadıköy Sound’u kendisi
yerel anlama da işaret ederek şöyle aktarır;
90'ların başında Manchester sound yıkıyordu ortalığı, grunge patladı Seattle Sound falan...
Öyle Akdeniz kafede bir masada otururken, geyiğine söylenmiş̧ bir şeydir, biz de Kadıköy
Sounduz, diye. Ama böyle bir bütünlük hiçbir zaman olmadı. Çeşitlilik hep oldu. Tavır
bütünlüğü zaman zaman oldu. 90'ların başlarında 94-95 yıllarında Kadıköylü punk grupları
38Bu çalışma Kült - 04 / 2011 sayısı için hazırlanmıştır 39 1980’lerin ortasında rock müziğin bir alt türü olarak çıkmış, Seattle ile lokal bir tarz olarak küresel
scene içerisinde anılmıştır. Pearl Jam, Alice in Chains ve Nirvana gibi gruplar bu türe örnektir.
23
işte hardcore punk grupları bir tavır bütünlüğü vardı, Rashit40, Radical Noise41, Necrosis42
gibi...
Lokal sceneler arasında, genel eğilime olanın yanı sıra, birbirlerine karşı da karşıt
söylem geliştirirler ya da diğer yerel özellikleri değilleyecek bir tutum içerisinde
olurlar. Bu durum, bir topluluğa ait olma ve o topluluğun özelliklerini taşıyor olmak
gibi kolektif kaygılarla ilişkilendirilebilir. Tayfun Polat’ın da, bir sohbet anında
ortaya atmış olduğu ve 90’lardan bu yana varlığı tartışılan “Kadıköy Sound”
kavramının altında bu türden kaygılar; karşıt söylem tavrı, Kadıköy’ü İstanbul
içindeki diğer yapılardan ayırma dürtüsü yatmaktadır. Scene çalışmalarında
topluluğu tanımak, topluluk kavramının ana karakter olmasından ve cemaatin benzer
duyarlılıkları taşıyan üretimlerin bir sonucu olması bakımından oldukça önemlidir.
Bennet, topluluk olma ve topluluk kavramlarını iki temel tanıma ve bir araya gelişe
bağlamaktadır. Bunlardan ilki lokal üretimler, belirli bir şehir, kasaba veya bölge
içinde bireylerin kendilerini konumlandırmasıyla gerçekleşmesidir. Diğeri ise; ortak
lokal deneyimlerden yoksun bireylerin, müziği yaşam tarzı ve yaşamın bir aracı
olarak gördüğü topluluk tipleridir (Bennet, 2004, s. 224). Bu iki türü de İstanbul
içerisinde görmek mümkündür; Kadıköy scene bu iki topluluk olma halinin her
ikisini birden içinde barındırır. Giddens’a göre;
… Farklı toplumsal bağlamlar ya da bölgeler arasındaki bağlantı biçimleri bir bütün olarak
yerküre yüzeyinde şebekeleşir. Böylece küreselleşme, uzak yerleşimleri birbirlerine, yerel
oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu
olduğu yollarla bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak
tanımlanabilir. Bu, diyalektik bir süreçtir; çünkü, bu tür yerel oluşumlar, onları biçimlendiren
çok uzak ilişkilerin tam tersi doğrultuya da yönelebilirler” (Giddens, 1994 , s. 62).
Lokal scenelerde,belirli bir müzik tarzı öne çıkarak alanı küresel sceneden ayıran
başka bir karaktere sahip olur. Ancak aynı zamanda Giddens’ın bahsettiği ilişki
ağının içinde de var olarak, kendisini küresel scene ile entelektüel anlamda, öne
çıkan tarzın gerekleri doğrultusunda besler. Yani, lokal scene alışkanlıkları kendisini
hem diğer topluluk türlerinden ayırır hem de onlarla bir biçimde ilişkili olmaya
devam eder. Cohen, scene kavramını, müzikal referanslara dayanan topluluklar ve
ortak paydalar çevresinde oluşan, karşılıklı etkileşime ve kültürel değişmelere açık
40 1993 yılında kurulmuş Türk punk rock grubu, 5 albüm yayınlamışlardır. 41 1993 yılında kurulmuş Türk hardcore grubu. 421993 yılında kurulmuş Türk hardcore grubu.
24
bir etkinlik hali olduğuna vurgu yaparken, öte yandan; scenei birey ve toplulukların
hareketli yapısıyla coğrafî anlamda kendi içinde hareketli ve değişken bir kültür
içinde, yerel müzik kültürünü küresel bağlantılarla kavramsallaştıran teorik bir
kavram olarak tanımlar (Cohen, 1999, ss. 245-257). Bu anlamda küresel bir etki
içinde de olan lokal scenelerin, tüketim alışkanlığı yerelden, daha yerel olana
değişiklik gösterir. Lokal mekânlarda daha değişken ve sürekliliği olan, hızlı bir
tüketim alışkanlığından söz etmek mümkünken (popüler müziğin ya da popüler olan
müzik türünün, endüstrinin baskın olduğu bir yapıdan bahsedebiliriz. İstanbul’da
özellikle son yıllarda göze çarpan, dış mekândan izole hızlı tüketime odaklanmış bir
kültürün43 yaygınlaşmaya başlayışı bunu yansıtmaktadır) daha lokal tarz / türlerin ön
plana çıktığı alanlarda, müdavimlik ve aidiyet duygusunun hakim olduğu bir tüketim,
sosyal-kültürel paylaşım söz konusu olduğu görülür. Kadıköy KargArt ve Taksim
Dorock Bar örnekleri bu tür tüketim alışkanlıklarını yansıtan scene örnekleridir. Bu
mekânlarda göze çarpan karakter, müzik türüne olan bağlılık ve aidiyetin yanında
mekâna,sosyal çevreye ve topluluğa duyulan aidiyet duygusunun da oldukça baskın
oluşudur. Şahinsoy; Akay ve Altay Öktem’den alıntılayarak bu durumu rock
scenelerinin toplumdan farklı oluşlarına bağlar;
Akay’a (1995: 22) göre, rocker’ların bir grup olabilmesi, aynı yönde hissedebilmelerine bağlı
ve bu nedenle aralarında yaşam biçimleri ve ifadeleri yönünde ortak zemin bulmaları onlar
için önemli. Bu bağlamda Altay Öktem: “Aynı hissedenler birlikte olup düşüncelerini
paylaşabilecekleri ortak yer arayışına giriyorlar. Bu kültür öyle kolayca genişleyebilecek bir
kültür değil çünkü rocker’lar doğaları gereği biraz tembel ve karamsarlar. Barlara girip tüm
gün içiyorlar.” Böylece onları birbirine bağlayan, bir yere ve ya bir gruba ait olma arzuları
ve onların toplumun geri kalanından farklı oldukları düşüncesi olarak karşımıza çıkıyor
(Şahinsoy, 2010, s. 53).
Rocker kavramı, 90lara ait, başka bir çalışma ve açıklama alanına ait olmakla
günümüzde “rocker olmak” gibi bir kavramın kalmadığı görülmektedir. Bugün
kendini bu şekilde ifade eden bir topluluğa rastlamak oldukça güçtür. Öte yandan,
Öktem’in alıntısında gördüğümüz, doğalarından geldiği söylenen tembellik ve tüm
gün içme hali yine güncelliği korunabilecek bir bilgi ya da yorum değildir. Aksine
bugün, rock müzik mekânlarında kültürel etkinlikler düzenli programlarla
desteklenmekte ve yoğun etkinlik takvimleri uygulanmaktadır. Bu çalışmanın
43 Alış veriş merkezlerinin çoğalmasıyla, AVM kültürü denilen bir yapının varlığına işaret
edilmektedir burada.
25
örneklemleri olan Karga Bar ve Dorock Bar aylık ve haftalık olarak canlı müzik
sahnelerinde düzenli programlar düzenlemekte ve müdavim kitlesinin yanı sıra
değişkenlik gösteren dinlerkitleye de sahiptirler. Bu programlar, broşürlerle ve sosyal
medya üzerinden yapılan reklamlarla, yer altı etkinliğinden çıkarılıp kültürel aktivite
karakterini kazandırılmaktadır. Kadıköy ve Taksim geneline yayacak olursak da bu
savı, yapılan gözlem ve görüşmelerde, müdavimlik geleneğinin hâlâ yoğun olarak
yaşanmasına rağmen, dinlerkitlenin ve müzisyenlerin de gündelik hayatlarında belli
iş ya da sanat kollarına mensup bireyler oldukları görülür. Özellikle Dorock Bar
müzisyenleri arasında, mühendis, akademisyen-müzisyen, sosyolog, iş yeri sahibi,
tasarımcı, mimar, reklamcı, gibi kimlikleri de olan müzisyenler bulunmaktadır.
Dinler kitlede ise, öğrenciler, sigortacılar, akademisyenler, mühendisler, dükkan
sahipleri ve daha birçok meslek koluna mensup bireylerin var olduğu görülür. 90’lı
yıllarda da bu durum bugünkü kadar koyu ve bu şekilde tanımlanamayacak durumda
olsa da Öktem’in yorumu müdavimliğe dönük ön yargılı bir yorumdur. Öte yandan
bir arada olmak, kendilerine mekân aramak ve ortak ifade biçimlerini taşıyor
olmaları topluluk olma konusunda bu müzik tarzının bireylerini bir araya getiren ve
(özellikle de) lokal scenei oluşturan en önemli faktördür. Fakat günümüzde bu
topluluk ve bireylerin toplumun geneli ile aralarındaki fark; rock müziğin
popülerleşmesi, kendini alternatif bir yere koyan lokal toplulukların tüketim, üretim
ve paylaşım alışkanlıklarının, küresel ve yaygın kültürle benzerlik göstermesinden,
gittikçe azalmaktadır. Genel eğilim ile lokal sceneler arasındaki farkı azaltan bir
diğer unsur da kitle iletişim araçları, yeni medya ve reklam anlayışının yeni medya
düzenine ayak uydurması gibi faktörler de kuvvetle etkilidir. Bu etkilerle hem
küresel hem de lokal anlamda kültür kavramının yaşamış olduğu değişim topluluklar
üzerinde de değişimlere sebep olmaktadır. Üretilen şeylerin yanı sıra toplulukların da
biricikliğini, özgünlüğünü koruması günümüzün paylaşım ağları ve bu ağlara maruz
kalmaları içerisinde oldukça güçtür. Yerel topluluklar kendilerini genel eğilimden
ayrı ifade etseler de - tüm bu etkiler düşünüldüğünde - günümüzde kaçınılmaz bir
melezleşme söz konusudur.
Scene kavramı; topluluk olmak, topluluğun tavır ve tarzını çevrelerkensound
kavramına da işaret etmektedir. Sound kavramı da tıpkı scene içinde olduğu gibi
lokal anlamda ortak tınısal bir tavrave anlama atıfta bulunur. Cohen’in Liverpool
Scene çalışmasında scene tanımlamarında, her scene yapısının kendine ait bir
26
karakteri ve kimliği olduğuna vurgu yaptığını görürüz (Cohen, 1999). Scenein
içinden çıkan sound özelliğinin de aynı şekilde o scene yapısını ön plana çıkaran,
anlam ve kimliğe işaret etmektedir. Yanı sıra, toplulukların kendilerini diğer scene
yapılarından ayırdığı gibi sound kavramının da tınısal bir tavır olarak kendisini genel
müzikal eğilim dışında konumlandırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Sound
kavramı, tınısal tavır olarak lokal bir karakter, coğrafya ve topluluğa bağlı bir tavır,
stil, ideoloji ve yapı olarak kendini sunar. Dolayısıyla birbiri içinde birbirini
tamamlayan ve scene içerisinde var olan tınısal tavır da tıpkı topluluk yapısında
olduğu gibi, maruz kaldığı etkilerle kaçınılmaz olan melezleşmeye eşlik eder.
Dünyada kendinden bahsettiren, ana akım sound yapılarına bakacak olursak – Bristol
Sound, Seattle Sound, London Sound gibi – bu melezleşmeyle birlikte scenelerde
olduğu gibi popüler karakter ve kimlikler halini aldıklarını görürüz. Kısaca,
çalışmanın ana sorusunu yöneltirken de sound kavramını bu çerçevede düşünmek ve
ele almak gerekecektir.
27
2.4 İstanbul’daki Mekânlar; “İstanbul Lokal Bir Yapı Mıdır?”
İstanbul mekân ve etkinlik yoğunluğu bakımından en az şehrin bünyesinde
barındırdığı çeşitlilik kadar zengin bir alandır. Rock müzik mekânlarının etkinlik
programlarıyla yarattığı yoğun takvim, konser salonları ve festivaller
düşünüldüğünde kentin rock müzik ve alt türlerinin topluluklarla kurduğu temas
oldukça yoğundur. Aynı zamanda İstanbul; dışa açılımın hız kazanmaya çalıştığı /
başladığı organizasyonlar ile yabancı müzik gruplarının, müzisyenlerin 90’lı yıllara
ve 2000’li yılların başına nazaran sıkça ziyaret ettikleri bir yerde, konumdadır.
Türkiye’deki rock müzik “piyasa”sı44 için İstanbul’un hem coğrafi konumu hem de
mekânların çokluğu rock müzik paylaşımların yoğun trafiği açısından oldukça
önemlidir. Bu bölüm İstanbul’un tek bir lokal karaktere sahip olmayışının
nedenlerini tartışmakta ve İstanbul içerisindeki rock müzik mekânlarını
anlatmaktadır.
Daha önce lokal scenelerin ya da bir müzik türü etrafında toplanmış toplulukların
ortak bir söyleme ve bu söylem üzerinden kolektif bir paylaşım alanına sahip
olduklarını belirtmiştik. Bu tür sosyal toplulukların özellikle, rock müzik çevresinde
görülmesini, rock müziğin en başta grup müziği oluşu ve kolektif yapıların
oluşumuna müsait olmasıyla açıklamak mümkündür. Bennet; lokal scenelerin
müziklerinin kültür tarihiyle kurdukları organik bağdan, küresel akış ve iletişimin
lokallerin üzerindeki etkisinin daha baskın olduğunu belirtir (Bennet, 2004, s. 7). Bu
durumu İstanbul içerisindeki lokal alanlar üzerinde yorumlayacak olursak, belli bir
müzik türü etrafında toplanmış topluluklar, yaşamlarını sürdürdükleri coğrafyanın
kültürünün yanında bir de sosyal kimliklerini çevreleyen bir bilgi birikimi / akışı
oluştururlar. Kadıköy scenei içerisinde birey ve toplulukların indie müzikle ilgili
entelektüel bir birikime sahip olduklarını, takip ettikleri, okudukları ya da
dinledikleri şeylerin bu tarz, tavır etrafında şekillendiğini görürüz. Aynı şey, Taksim
yakası için de geçerlidir. Dorock Bar ve aynı sokak içerisindeki The Wall bar
dinleyicileri ve müzisyenlerini ele aldığımızda, takıldıkları mekânda çalan müzikleri,
grupları ve o tarz müziğin birikimine entelektüelite olarak da vâkıf olduklarını
44 Piyasa kelimesi özellikle tercih edilmiştir. Bu kullanım, rock müziğin sokaktan başlayan, tarzın
pazarlanmasından müziğin pazarlanışına bu müziğin bir tüketim malzemesi haline gelmesiyle bir
piyasaya sahip olduğu, piyasaya ait olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu kelime günlük ağızda kitle
içerisinde de sıklıkla kullanılır.
28
görürüz. Bireyler aidiyet bağı kurdukları tarzın öncesini ve şimdisini bilerek bir
paylaşım ağı kurarlar. Bu durum, bireylerin / toplulukların aidiyet kurdukları
topluluktan daha fazlasına ya da topluluğun kolektif halde küresel anlamda da rock
müziğin bu türleriyle bir ilişki kurduklarını ve kendilerini küresel scene içerisinde
muhakkak konumlandırdıklarını gösterir. Öte yandan Bordieu’nun kültürel sermaye
kavramını düşünecek ve bu kavramı lokal sceneler üzerinden yorumlayacak olursak,
bu durumu bu kavramla da açıklamanın mümkün olduğunu görürüz. Bordieu’nun
“Kültürel sermaye kavramı, sözel beceri, genel kültürel farkındalık, estetik tercihler,
okul sistemi hakkında bilgi, eğitim gibi geniş çeşitlilik gösteren olanakları kapsar. …
bireyin sosyalleşme yoluyla içselleştirdiği, beğeni ve anlayış örüntülerini oluşturan,
kültürle kazanılmış yatkınlıklar toplamına işaret eder” (aktaran Swartz, 1997, s.
111). Sosyal ve lokal topluluklarda da küresel scene içerisinde kendini
konumlandırma, kendi lokal alanındaki tarzın gerekliği, geliştirdikleri söylemler ve
paylaşımlar, Bourdieu’nun bahsetmiş olduğu bu farkındalık ve tercihlerle
ilişkilendirilebilir bir durumdur. Scenelerin küresel scene içerisinde de var
olmalarının yanı sıra, İstanbul’da eski bir gelenek ve davranış biçimi olan; semte
bağlılık, semt insanı olma hali, hala devam etmektedir. Bununla ilişkili olarak, lokal
scenelerdeki topluluklar / bireyler takıldıkları mekân ve semtin de kültürel, sosyal
tarihine aynı şekilde vakıf olurlar. Bu durum bireylerin kurdukları aidiyet ilişkisini
hem mekânsal hem de müzik türüyle ilişkilendirecek şekilde açıklamaktadır. Kim
olduğunu ne olduğunu bilmek isteyen birey, bu bilme isteğini karşılayabilmek için
anlamlanma ve aidiyet duygusu geliştirir. Bireysel düzeydeki bu anlamlanma ve
aidiyet duygusu, kendisini garanti altına alabilmek için bireysel ölçeğin ötesinde
daha geniş̧ bir dayanağa gereksinim duyar. Böylelikle bireyin, kendisini içinde
güvenle konumlandırabileceği bir grup kimliği devreye girer (Çerezcioğlu, 2013, s.
12). Grup kimlikleri semt, mekân ve müzik türüyle kurduğu ilişki, aidiyeti yansıtış
halinde farklılık gösterebilir. Bu çalışmanın iki örneklemi olan semti ve mekânları
kıyaslayacak olursak, Taksim İmam Adnan Sokak’taki iki mekânda da mekâna ve
müzik türüne duyulan bir aidiyet söz konusudur. Bireylerin bu mekânlarla kurdukları
ilişkilerin daha akışında ve mekân müdavimliği ile rock’n roll ve metal müziğin
yaşanış geleneğinin devam ettirilmeye çalışıldığını görürüz. Cover geleneğinin bu
mekânlarda ayakta tutulmaya çalışılması, bu geleneğin büyük bir parçasını
oluşturmaktadır. Kadıköy Kadife Sokak, Karga Bar’ın durumu ise biraz daha
farklılık göstermektedir. Burada semt kültürü yaşatılmaya çalışılırken tavır üzerinden
29
konumlandırılan bir aidiyet söz konusudur. Topluluğun kendisini müzik tarzı
üzerinden değil, bir ‘tavır’ üzerinden konumlandırması, aynı zamanda indie müziğin
tanımlanma / açıklanma sorununa da işaret etmektedir. Indie müzik müzikal tarzların
sınıflandırılmasında tartışılan bir tanım ve çatı terim olmakla birlikte, grupların
müzik yapma / üretme pratiklerine, ana akım ile olan ilişkilerine, ana akım karşısında
takındıkları tavra işaret eden bir kulanımdır. Indie müzik tanımı birçok müzik tarzına
işaret etmekle – alternatif rock, brit rock, avangard rock, punk-rock vb gibi –
müziğin kitleye ulaştırılış biçimine vurgu yapmaktadır. Kadıköy’de de bu tanımlama
altında birçok müzik tarzının üretilip, icra edildiği; tavır ve söylemler dikkate
alındığında aidiyetlerin; içinde bulunulan topluluğa, semte karşı beslendiği
görülmektedir. Dolayısıyla, müzikal tarz çeşitlilik göstermekte ancak tavır ve söylem
olarak, topluluğa ve semte karşı farklı aidiyetler beslendiğini görüyoruz. Örneğin,
“do it yourself”45, cover yapmama, popüler olmamak gibi kriterler bu yakada yapılan
görüşmelerin söylemsel olarak da en büyük ortak noktasıdır. Bu durumu yapılan
görüşmelerle örneklendirecek olursak, Kadıköy ve Taksim’deki bağımsız tavrı
yaşatan mekânlarda müzisyenlik yapan Selim Saraçoğlu46 bu durumu şöyle açıklar;
Şimdi şöyle bir durum var. Avrupa yakasında şöyle bir milat olduğunu düşünüyorum. Hakan
Orman'ın Peyote'nin başına geçtiği tarih. Yani 2000lerin başına gelir, hatırlayamıyorum tam
olarak ama... Bir anda bir sahnemiz oldu Avrupa yakasında ve böyle şey bir sahne kesinlikle
cover istemiyoruz, kendi müziğini yapan ve kendi müziğini paylaşmak isteyen insanlar içindi
denildi ve Hakan Orman orada inanılmaz derecede, insan olarak da bir organizatör olarak da
çok şeyi değiştirdi. Ve hani Kadıköy'deki algıyı da etkiledi bu bir anda.
Bir başka örnek de Karga Bar’ın direktörlerin Murat Seçkin ile yapılan görüşmede
kendini göstermektedir, Murat Seçkin kendisine mekânda müzik yapacak grupları
seçerken ne gibi kıstasları olduğunu sorduğumda şöyle cevaplamakta;
Öncelikle cover grubu olmaması gerekiyor. Burası canlı müzik salonu değil, konser salonu.
Biz bunu herkese belirtiyoruz. Burada kendi emeğiyle bir şeyler yapan albüm çıkartsın ve ya
çıkartmasın bir şekilde bir şeyler yayınlamış̧ gruplara destek olmaya çalışıyoruz. Bunun
yanında da mekânın ayakta kalması için, biraz isim yapmış̧, geçen hafta olduğu gibi mesela,
Korhan Futacı vs. Bu isimlere de yer veriyoruz. Bu isimlerde yine bu salonda çıktıkları
45 Kendi kendini yap mottosu olarak bugün kendi müziğini tamamen kendi imkânlarınla hazırlama ve
sunmaya yöneliktir. Bağımsız müzisyenler ve bağımsız tavır içerisinde oldukça yaygın ve desteklenen
bir düstur. 46 Korhan Futacı ve Kara Orkestra adlı grubun eski gitaristi ve solo projeleriyle sahne alan bağımsız
müzisyen.
30
zaman, bir Venue kafasıyla çıkmıyorlar. Yine bizim bağımsız ve kolektif çalışma
mantığımıza uygun isimleri seçmeye çalışıyoruz.
Görüşmelerden de anlaşılacağı üzere, lokallerde yaşanan aidiyet ve kurulan ilişki
ağları üzerinde – küresel scene içerisine dahil olma, kültürel sermaye, lokalin
kültürel birikiminin yanı sıra belli bir tavrın devam ettirilmesinde – mekânların ve
bireylerin de etkili olduğunu görüyoruz. Mekânların İstanbul’un rock kültürü
üzerindeki etkileri ayrı sceneler içerisinde kendini gösterse de İstanbul’un genelinde
scenelerden bağımsız mekânsal dağılımı incelemek de İstanbul’da neden tek bir
scene ve topluluk yapısından bahsedemeyeceğimizi açıklayacak olmasıyla önemlidir.
Ayrıca, aynı sebepten İstanbul’u kent kavramı ve yapısı açısından da incelemek
gerekmektedir.
Öncelikle, Kentler karmaşık, farklılaşmış̧ ve örgütlenme açısından bütünlük arz eden
aynı zamanda, büyük bir nüfus kütlesini barındıran yerleşim alanlarıdır (Sencer,
1979, s. 7. aktaran Tüfekçi, 2002, s. 19).
Durkheim kenti, "işbölümü" ve "dayanışma" kavramlarıyla ilişkili olarak ele alır. Ona göre,
toplumda işbölümü iki etmenle artar. Birincisi “özdeksel yoğunluk" (material density) tur ki,
bununla belli bir yerdeki nüfus yoğunluğunu anlatır. İkincisi ise, bir toplumun üyeleri
arasındaki etkileşimi ve toplumsal ilişkileri anlatan "tinsel yoğunluk" (moral density)
kavramıdır. Durkheim, bir toplumda kentleşmeyi tinsel yoğunluğun belirlediğini öne sürer
(Keleş, 1993, s. 92).
İstanbul’un kent yapısı yoğun bir nüfusu barındırmakla, Durkheim’ın işaret ettiği
tinsel yoğunluğu da sayıları yıldan yıla artan; festival, konser ve lokal mekânların
etkinlik takvimleriyle yaşatmaktadır. İstanbul hem ciddi bir küresel etki, hem de
bellekte mevcut kültürel aktarımların izlerini taşıyan bir kenttir. Çok çeşitli yapısını
ise, şüphesiz ki 1950’li yıllarda ilk dalgasını gösteren, 60, 65,70’ler, 80’ler ve 90’lara
kadar uzanan iç göç dalgası ile ilişkilendirebiliriz47. Rock müziğin kent kültürüne
ayak uydurması ve Türkiye’de rock müziğin önemli odaklarından biri olan
İstanbul’la bu açıdan ilişkilendirildiğinde, değişken kimliği, rock müziğin alt
türlerinde hızla artan çeşitliliği ve dinlerkitlenin birbirinden farklı yapılara,
özelliklere sahip bireylerden oluşmasını açıklayacaktır. Rock müziğin
popülerleşmesi, scenelerin genel yapıyla arasındaki sınırın incelmesi ve İstanbul’un
47 Suat Tüfekçi’nin Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne 2002 yılında
sunduğu çalışmada göçlerle ilgili detaylı bilgi mevcuttur.
31
kent yapısı bir arada düşünülürse; Kozanoğlu (1995) kolaylaşan göç süreci
sonucunda gelen göçmenlerin metropolitan kent yaşamına ve onun standartlarına
ayak uydurmak gibi bir eğilimleri olduğunu öne sürer. Artık İstanbul’u farklı bir
dünya olarak algılamak bir yana, televizyonda gördükleri, gazete ve dergilerde
okudukları İstanbullular gibi, ekrandaki yaşamları sürmek isterler. Böylece, rock
kültürü, altkültür olma özelliğini kaybedip, bir moda trend halini alır ve toplumun
birçok farklı kesimine hitap etmeye başlar (aktaran Şahinsoy, 2010, ss, 66-67)48.
Dışarıya böylesine açık, bu dışa açıklığın getirdiği moda ve popülerlik kavramları ile
müzikal türün karakterini değiştirecek bir trafiğe bağlı İstanbul, içinde birden fazla
sosyal yapıyı ve topluluk tipini barındırmaktadır. Bu sosyal yapılar, kendilerine
yaşam alanı açmak için belli semtleri seçmiş, belli türler etrafında toplanmışlardır.
Lokal bir alanın var oluşu sosyal bir sürecin sonucu olduğu düşünülürse, İstanbul’un
kent yapısı, coğrafi konumu ve tarihi karakteri, tek tip bir lokal karaktere sahip
olamayacağının, birçok sosyal süreci birden yaşattığının kanıtıdır. Weyland’a göre,
Metropollerdeki kentsel mekânların küreselleşmesi, kapitalist piyasa entegrasyonunun
ürünüdür. Bu aynı zamanda yerel halkın küresel kışları, kendi yerel, kentsel, toplumsal
coğrafyalarına dönüştürmelerinin de bir sonucudur. Küreselleşme onlara, kendi potansiyel ve
yeteneklerine göre kullanabilecekleri yeni fırsat alanları sağlar. … Aynı süreçte, kent ortamı
ve bu ortamın sakinleri kendilerine yeni anlamlar edinirler (Weyland, 2005, s.117).
Weyland aynı çalışmasında küresel akışlar ile yerelliklerin kesişiminden, küresel
olanın ortaya çıktığını, bu nedenle İstanbul’un ‘küresel mekânı’nın, dünyanın başka
yerlerindeki metropoller için yanıltıcı olabileceğini ve İstanbul’un kendine özgü bir
yerel küresel mekân olduğunu belirtir (Weyland, 2005, s.119). Bu yönüyle,
İstanbul’un hem küresel olma hem de farklı yerel odakları bünyesinde barındırması,
kentin farklılığı olarak öne çıkmaktadır.
Bu çalışma İstanbul’daki iki semt üzerinden bir okuma yapacağı için; her iki
semtteki mekân dağılımı kentin tek başına lokal özellik gösteremeyişinin nedenini ve
kapsadığı çeşitliliğini gösterecektir. Çalışmanın örneklemi olan iki sokak, Kadıköy
Kadife Sokak ve Taksim İmam Adnan Sokak arasındaki farklılık ve eğilim de
mekânların anlatımıyla fark edilir hale gelecektir.
48 Altkültür tanımı bu çalışmada sorunlu görülmektedir ve ilerleyen bölümde incelenecektir. Buna
rağmen rock müziğin popülerleşmesini kent ve göç olgusuyla ilişkilendirmek için bu şekilde aktarım
alıntılanmıştır.
32
Kadıköy ve Taksim’deki rock müzik mekânları – konser salonlarını bir kenara
bırakırsak – karakter ve mekân politikası ile söylemsel olarak da birbirlerinden
farklılık göstermekte; her iki semtin de ortak noktaları aidiyet ve belli kitleler
üzerinden müzikal scene habituslarını yaşatmak olsa da, aidiyet öğesi farklı
müdavimlik karakterleri göstermekte, rock müziği de birbirlerinden farklı
değerlendirmektedirler. Kadıköy Kadife Sokak’taki mekânlarda; müzisyen, mekân
yöneticileri ve dinlerkitlesinde kendilerini genel eğilim olarak gördükleri tutum
içerisinden ayırarak, ‘bağımsız’ tavır altında tanımlama eğilimindedirler. Taksim’de
İmam Adnan Sokak’ta ise, birbiriyle tarz ve tavır olarak ayrılsalar da rock türünde
öne çıkan iki önemli mekânda da belli bir geleneğin devam ettirilmeye çalışıldığı
görülmektedir. Bu mekânlar; 90’lı yılların ‘rocker’ kültürünü Beyoğlu’nda farklı
mekânların var ettiği dönemin bitişinin ardından açılmış (Caravan, Kemancı
örnekleri verilebilir) artık var olmayan tekel mekânların yerini almıştır. Günümüzde
rocker kavramı, rock müziğin popülerleşmesi ve alt türlerin çeşitlenmesiyle, tanımsal
farklılıkların doğması gibi sebepleri de düşünerek, varlığını sürdürmüyor olsa da
‘metalci gibi yaşamak, 70’lerin rock’n roll tarzını yaşamak, hippie protest tavrını
yaşamak’ gibi tavırların devamının amaçlandığı görülmektedir. Öte yandan, müzikal
alışkanlığın tarihsel detayına bakacak olursak; 1965’de Hürriyet gazetesi tarafından
düzenlenen “Altın Mikrofon” müzik yarışması, katılım şartnamesinde belirttiği üzere
“Batı müziğinin zengin tekniklerinden yararlanarak Batı müziği çalgıları ile
seslendirilmek üzere Türk müziğine yön vermek amacı” taşıması; Milliyet’in ise,
yalnızca icra yarışması, bir rock ‘seslendirme’ yarışması olması (Erol, 2009, s.250),
bu yarışmalar aracılığı ile icra ve cover odaklı müzisyenliğin Türkiyeli rock müziğin
belleğinde var olduğunu ve zamanla bir gelenek haline geldiğini söylemeyi mümkün
kılar. Cover geleneği, bu tavırları ve tarzları yaşatmanın en akılcı ve mekân politikası
olarak kolay yollarından biridir denilebilir. Mekânların kitleyi şekillendiren bir işlevi
olabileceği gibi, kitlenin de mekânları dönüştürebildiğini söylemek mümkün
olacaktır. Bu ilişki ağını gündelik hayat perspektifinden açıklayacak olursak;
Lefebvre’ye göre;
Toplumsal mekân, üretici güçlerle (ve üretim ilişkileriyle) bağlantı içinde üretilir ve yeniden
üretilir. Üretici güçler, büyürlerken, önceden mevcut, boş, yansız ya da sadece coğrafi olarak,
iklimsel, antropolojik bakımdan belirlenmiş bir mekânın içinde gelişmezler. … Mekân, bir şey
olmasa da, şeyler (nesneler ve ürünler) arasındaki ilişki kümesidir (Lefebvre, 2004, s. 103 -
108).
33
Topaloğlu bu bakış açısının “toplumların kendi toplumsal zaman ve mekânlarını,
temsili mekânlarını ve mekân temsillerini nasıl ürettiklerini kavramamıza
yara(r)”yacağını aktarır (Topaloğlu, 2014, s, 317). Cover geleneği ile hem
dinleyicilerin müzik dinleme alışkanlıkları pekiştirilmekte hem de bu alışkanlıklar
konser hissiyatında geçirilen canlı performansa eşlik ile de mekâna
yönlendirilmektedir. Bunun yanı sıra müzikle uğraşan ve kent içerisinde sayısı her
geçen gün artan, müzisyenlerin bar müzisyenliğinden para kazanmaları sağlanmakta
ve müzisyenler de tıpkı dinlerkitleyi olduğu gibi bu mekânlara bağlanmaktadır.
2013 yılında Dorock Bar Taksim mekânında aktif olarak sahne alan ve grubuyla
cover parçalar çalan Emrah Canayakın mekânın müzisyenliği açısından önemini
yapılan görüşmede şu şekilde açıklar;
Buradaki müzisyenler çok fazla metal şarkısı biliyor. Oturup bir şey yapacağımız zaman,
istediğimiz hissiyatı başka şarkıların bir yerinden çekebiliyoruz. Kulak dolgunluğu o yani...
Esinlenmek gibi de değil tam. Daha önce duyduğum bir etki. O etkiyi yaratabilecek şeyi
çalmışsın, enstrümanında biliyorsun, hemen de tatbik edebiliyorsun. Bu müzik beni
yaratıcılık anlamında, bu bar daha doğrusu o şekilde besliyor. Normalde oturup o kadar buna
vakit ayırmazsın. O kadar şarkı öğrenmezsin. Karşılığında kazancın olduğunda, bu senin
mesleğin olduğunda oturup mesai gibi şarkı çalıştığında yaratıcılığını büyük etkiliyor. Daha
eskiye nazaran, burada çalmadan önce de tabii ki belli bir birikimimiz vardı, ama çoğu kişi
adına konuşabilirim tanıdığım için. Burada çaldıktan sonra, şarkı yapma hızımız,
üretkenliğimiz muhakkak artmıştır.
İstanbul’un ve Türkiyeli rock müziğin belleğinde zaten var olan cover geleneği ile
yeni bir rock kültürü devam ettirilirken diğer yandan da başka bir piyasa
oluşturulmaktadır. Mekânlarla kurulan ilişki ağından başka cover geleneğinde öne
çıkan performans ve iyi icra unsurları bu gelenek içinde oldukça önemli bir yer
kaplamaktadır. Burada kendine ait bir müzikal tavır geliştirmek kendi müziğini
üretmediği için mümkün görünmese de seçilen cover parçaları, icra şekillerindeki
kurgular, cover müzisyenlerinin kimliklerini yansıtma biçimlerini sunar. Cover
müziğini sahnesinde sunan mekânlar ve bu mekânlarda müzik yapan bireylerin
özgürlükleri; cover piyasasında, en çok dinlenen grup eserlerinin seçilmesi,
seyircinin performansa katılımını sağlayabileceği alışkanlıklar doğrultusunda
program belirleme ve belli grupların müziklerini icra etmenin hâlâ bir çıta kabul
edilmesi gibi kriterler söz konusu olduğundan kısıtlıdır.
Kadıköy Kadife Sokak’ın bağımsız duruşu ise, sceneler arasındaki geliştirilmesi
34
muhtemel karşıt söylem durumunu hatırlayacak olursak, cover geleneğine karşı ciddi
bir tavır almakta ve kendi müziğini yapan, kendi imkanlarıyla ya da büyük şirketlerle
anlaşması olmadan müziğini kaydeden ve sunan müzik gruplarına, müzisyenlere
destek vermektedirler. Kadıköy’de bu açıdan başka bir gelenek ve tavır
oluşturulmuş, devam ettirilmektedir. Taksim’de bu tavır ile özdeştirebileceğimiz,
müzisyen ve direktörlerin de öncü olduğunu düşündüğü Peyote isimli mekân
bulunmaktadır. Bu mekân çok katlı ve her katında başka bir müzik türünün yapıldığı,
içinde bir de stüdyonun bulunduğu, bir dönem İstanbul’da bazı gruplara kendi
bünyesinde albüm de yapmış bir mekândır49. Mekânın ayrıca bir de canlı müziğin
yapılmadığı, kalabalığa uygun bir teras katı bulunmaktadır. Peyote örneği, Kadıköy
tavrının oluşmasındaki payı, Kadıköy’deki mekânlarla alışveriş içerisinde olması ve
Karga Bar mekânının tarihsel gelişimine katkıda bulunması açısından önemlidir.
Kadıköy KargArt direktörlerinden Tayfun Polat bu durumu, yaptığımız görüşmelerde
şöyle açıklamıştır;
... şey çok önemli bir yerdir, bağımsız müziğin böyle bu hale gelmesinde Peyote'nin emeği
çok büyüktür. ...
Bir diğer direktör Murat Seçkin;
... destek olma, içerik ve yelpaze açısından, ses yelpazesi açısından çok da farklı değiliz
Peyote ile. Amaç̧ aynı zaten, yapmaya çalıştığımız şey aynı. Peyote de rahmetli Hakan
zamanından beri aynı şeyi yapıyor. Biz de zaten oradan şeydik, Canlı Karga'lar başladığında
ilk, ben burada yoktum; ama en azından muhabbetlerden biliyorum, Hakan bize çok destek
çıktı. Biz de onlara. Ve bazen de paslaşıyoruz. Burada böyle bir grup var. Sizde de çıksın mı ya
da onlar aynı şekilde... Paslaşıyoruz. Mekânlarımız yan yana olsa isler belki değişir farklı bir
şey olurdu ama... (gülüyor)
şeklinde anlatıyor aradaki bağ ve etkileşimi. Kadıköy’ü tavır olarak ayıran bir diğer
konu da aidiyet yönelimlerindeki duruştur. Semte bağlılığın eski bir İstanbul kent
geleneği olduğunu hatırlarsak, “Kadıköylülük” olarak anılan ve kendini “Kadıköylü”
tanımlayan bir kitlenin var olduğunu görürüz. KargArt direktörü Tayfun Polat da
KargArt ile olan ilişkisi sorulduğunda bir kimlik tanımlaması olarak
“Kadıköylüyüm” şeklinde kendini ifade etmiştir. Bu tanımlama, KargArt’la olan
ilişkisinin semt kültüründen mekâna nasıl iç içe geçmiş olduğunu, mekân kültürünün
de semt kültürü ile nasıl birleştirilebileceğini gösterir. Ayrıca Polat, Kadıköy’de her
49 Replikas grubunun 2008 yılındaki Zerre albümü Peyote Müzik tarafından yayınlanmıştır.
35
geçen gün artan müzikal çeşitlilikten bahsederken de bu “Kadıköylü” tanımlamasını
bir kez daha kullanmıştır.
… Kadıköylü, Kadıköy'de artık her şey var. Kadıköylü Kadıköy'de olmayı tercih ediyor.
Dolayısıyla daha fazla performans var. Kadıköy ruhu dediğimiz biraz böyle aidiyetle ilgili bir
şey zaten. Burası, evi şurada (eliyle yakını kastetmek için bir işaret yapıyor) buraya geliyor, bir
mekânı benimsiyor ya da birkaç mekânı benimsiyor. Oralara takılıyor. Gündüz kahveciyi
biliyor, öğlen gideceği esnaf lokantasını biliyor. Böyle bir ait hissetmekle ilgili bir şey. O
yüzden de çalan gruplar karşıdan gelseler bile, evimizde gibi, diyorsa bu herhalde buranın
naturası ruhu herhalde. O sarıyor. …
Kadıköy Kadife Sokak’ta Kadıköylülük, semte bağlılık ve bu bağlılığın belli bir
müzikal tavır50 etrafında toplanma halini, scene oluşumunu görürüz. Benzer bir
tanımlamayı Taksim için yapamayacağımızı ve Taksim scenei içerisindeki bireylerin
de yapmadığını, kendilerini Beyoğlulu ya da Taksimli olarak tanımlamadıklarını
görürüz. Taksim çoğunlukla dışarıdan gelen bireylerin müzikal paylaşımda
bulunmak, mekânda takılmak, müzik yapmak için mekânlarda bir araya gelmeyi
tercih ettikleri bir scene karakteristiği göstermektedir. Taksim’de müzik tarzına
duyulan aidiyet ve onun getirdiği mekâna bağlılığın söz konusu olduğu
görülmektedir. Dinleyicilerle yapılan görüşmeler ve Beyoğlu İmam Adnan Sokak’ta
yapılan gözlemlerden hareketle, dinlerkitlenin içki eşliğinde canlı müziği dinleme
halinin ön planda olduğu görülmüştür. Tarz ile ilgili yapılan görüşmelerde tarz
tanımlamaları müziğin alt türleri üzerine olmuş, “metalci olmak”, “rockçu olmak”
gibi tanımlar çok kullanılmamış ancak; iyi cover yapan grubu dinlemeye gelmenin,
grubun icra ettiği şarkı listesine hâkim olmanın ve performansa katılmanın, belli
gruplar için mekâna gelmenin önemli olduğu / prestij unsuru sayıldığı görülmüştür.
Mekânların – The Wall ve Dorock Bar – oluşturdukları konseptleri tarz (mekânda
bulunma biçimi, müziğe katılım biçimi, mekânın sunduğu tarzı yaşamak) olarak
algılayıp yaşayan kitlenin ayrıca mekânlara da bu anlamda bağlılık duydukları bir
topluluk yapısı söz konusudur. Oğulcan G. O, mekânların kendisi için anlamını ;
Ya Dorock kendimden tipler gördüğüm bir yer, kan çekiyor sanki, yabancılık çekmediğim bir
yer. Dorock iyidir, alternatif bir yer digitürk gibi. The Wall çok Oldies… The Wall çalan
şarkılar itibari ile çok farklı şeyler hissettiğim bir yer, ama oraya özel tanıdıklarım yok,
50Tarz denilmemesinin sebebi müzikal tarzın çeşitlilik göstermesidir, örneğin; brit-rock, alternatif
rock, jazz, avangart ve diğer birçok türe sahnelerinde yer veriyorlar. Müzikal tür olarak birbirinden
çok farklı bu grupların ortak noktaları, endüstriyle kurdukları bağ ve üretimsel, tüketimsel
alışkanlıklarının benzer olmasıdır. Bu yüzden tavır kelimesi bu durumu karşılar niteliktedir.
36
arkadaşlarla gidiyoruz arada. Dorock öyle değil, zamanla Dorock’ta arkadaşlar edindim. Daha
özgürüm orda sanki…
şeklinde aktarır. Dorock Bar dinleyicilerinden Ebru E. mekânın kendisi için ifade
ettiği anlamı ise;
Buraya her hafta geliyorum, çünkü burası benim mabetim gibi. Aşığım bu müziğe, orası benim
tanrıya teşekkür yolum. Ben bu müziği dinlerken ibadet ediyorum. … … Rock performans
müziğidir.Dorock’da performans izliyoruz. Yaşıyoruz onu. … … Dorock beni şaşırtıyor, eski
arkadaşlarımdan gördüğüm de oluyor on beş senedir görmediğim, orada tanıyıp dost olduğum
güzel insanlar da var…
şeklinde açıklamıştır. Taksim’de semt, bireylerin kendi semtleri dışına çıktıkları ve
yalnızca müzikal, sosyal kimliklerini yaşadıkları, mekânlara sosyal bir aidiyet
duydukları scene yapısını kapsamaktadır. Burada bireylerin müzikal bir tarz etrafında
daha çok toplanıyor oluşu iki yakada da yapılan görüşmelerdeki söylemlerde de
görülmektedir. Taksim Dorock Bar ve The Wall Bar mekânlarındaki müzisyen ve
dinler kitle ile yapılan görüşmelerde müzik tarzı – rock, metal / rockçuluk, metalcilik
– sıklıkla zikredilirken, Kadıköy yakasında yapılan görüşmelerde ise, kolektiflik ve
ortak tavır üzerine odaklanan ortak bir söylem söz konusudur.
Kadıköy Kadife Sokak Pub’lar, canlı müzik mekânları ve kendi başına birer kültür
merkezi gibi hareket eden barları bünyesinde barındıran, diğer bir adıyla Barlar
Sokağı olarak bilinen alandır. Bu sokak içerisindeki mekânlara kısaca değinecek
olursak;
• Rexx Sineması: sokak başında bulunan sinema, sokağın buluşma noktası,
kaldırımında genç kitlenin takıldığı bir mekândır. Sokağın tavrı ve ruhunu
yansıtması, sokakta takılma kültürünün uzun yıllar bu mekânın önünde
gözlemlenebilir olması sokağın ruhunu anlamak açısından önemlidir.
• Teachers Pub: Eskiden bar olarak işletilen mekân, günümüzde İstanbul’da moda
olan İngiliz tarzı bar halini alarak pub olarak değişmiştir. Mekânda çalınan
müzikler tek bir tarzı temsil etmemekte, alternatif rock / pop gibi genele hitap eden
tarzları seçmektedir.
• Lâl: Cafe - Restaurant olarak işletilen bir mekân. Karga Bar ve Buddha Bar gibi
canlı müzik mekânlarının karşısında yer almaktadır ayrıca Dunia adlı Karga Bar ile
37
aynı konseptte üretimleri olan mekânın hemen alt katındadır. Lâl mekânı, bu
mekânlardaki kitlelerin sokak akışı ortasında bulunmaktadır. Sokağın yemek yeme
ve içki içme alışkanlıklarındaki rolü de bu açıdan önemlidir.
• Zincir Rock Bar: Bu mekân Kadıköy Kadife Sokak içerisindeki bağımsız ve
Kadıköylülük birikimine uzak mekân diyebiliriz. Daha çok metal ve rock müzik
dinleyicilerinin, bira içip eski rock müzik kliplerini izleyebilecekleri, üç katlı bir
mekândır. Bu mekânda takılan kitlenin stili/tarzı da sokağın genelinden
ayrılmaktadır. Taksim’de genelde rock/metal müzik mekânlarına takılan ancak
Anadolu yakasında oturan kitlenin bira içip sohbet etmek için tercih ettiği bir
mekândır. Bu mekânda, canlı müzik olmamasına rağmen, müzik ses seviyesinin
yükseldiği saatlerde müziğe eşlik edip kafa sallama51 gibi metal müziğin
performansa eşlik davranışları rahatlıkla sergilenebilmektedir.
• Masal Evi ve Liman Kahvesi: iki mekân da yan yana Kadife Sokağın sonlarında,
eski cumbalı binaların iç dekorasyonunu değiştirerek vintage52 tarzda döşenmiştir.
Masal Evi eski mobilyalar ile ev dekorunu kullanmaktadır. Liman Kahvesi ise
liman konseptine sahiptir. Bu mekânlar yüksek fiyat aralığı ile sokağın geri
kalanından ayrılır. Canlı müziğin olmadığı bu mekânlarda, bu çalışma sırasında
Masal Evi’nin işletme sahibi Liman Kahvesi’ni de aldıklarını iki mekânı
birleştirerek en üst katlarında Karga Bar, Dunia gibi mekânların tarzına yakın canlı
sahne tasarlayacaklarını belirtmiştir. Bu girişim gerçekleşmemişse bile sokağa ait
bir müzik dinleme tavrının, canlı müzik alışkanlığının devam ettirilme eğiliminde
olduğunu göstermektedir.
• Buddha Bar: Kadıköy’de düzenli canlı bar müziği programlarının en eski
örneklerindendir. Kadife sokakta, belli başlı grupların yer aldığı programlarla canlı
bar müziği yapma tavrının çok tercih edilmediğini, daha çok konser alışkanlıkları
mekânlar tarafından oturtulmuş devam ettirildiği gözlemlenir. Bu açıdan diğer
mekânlardan ayrılmaktadır ve diğer mekânlar kadar akışın hızlı olduğu bir mekân
değildir. Mekânın kitlesi de sahneye çıkan gruba bağlı değişiklik göstermektedir.
51 Headbang olarak bilinen, rock ve metal müziğin sert alt türlerinin dansı sayılabilecek, bu müziğin
simgelerinden ve performansa katılma hali. Ayrıca, “rock ve metal dinleyicisi konserlerde, barlarda bu
müziği dinlerken kafa sallarlar” gibi genel bir söylem yanlış olmayacaktır. 52 Geçmiş yıllara ait tarz ve stillerin yeniden moda olması durumudur. Zamanla belli tarz ve tavırları,
mekân konseptlerini işaret etmek için kullanılmaktadır.
38
Suitcase53mekânın kemikleşmiş haftada birkaç kez sahne alan müzik grubudur. Bu
mekânda haftanın her günü canlı müzik vardır ve diğer mekânlardaki gibi aylık ya
da haftalık takvimi yoktur.
• Arka Oda: Karga Bar ile yan yana, Kahve Bahane diğer adıyla Bahane Kültür ile
karşı karşıya olan mekân, Kadıköy’deki ve bu sokaktaki birçok mekân gibi ayrıca
bir bahçe katı olan eski bir binanın iki katına dekore edilmiş, ev dekorasyonu ile
vintage tarzda bir mekândır. Aylık bülten, illüstratif afiş geleneğine sahip mekânlar
arasında yer alır. Bu mekândaki müzikler; elektronik müzik, jazz, avangart, dünya
müziği ve dj programları gibi konseptlerle şekillendirilmiştir. Mekân müşteri
profilini kapısındaki bir görevli ile kendisi belirlemekte, belli stillere uymayan,
gruplar ya da bireyler içeride özel bir davet olduğu, yer olmadığı belirtilerek
mekâna alınmamaktadır.
• Dunia: Lâl mekânının üstünde, Karga Bar ile karşılıklı olan mekân yine sokaktaki
birçok mekân gibi çok katlı eski cumbalı bir binayı kullanmaktadır. İlk iki katını
bar olarak kullanırken, en üst katındaki tavan arasını andıran mekâna kurduğu
sahnede canlı performans programları düzenlemektedir. Sadece müzikal değil
sanatın diğer dallarıyla ilgili de etkinlikler, atölyeler, sergiler düzenleyerek tıpkı
KargArt konseptinde görüleceği gibi tek başına bir kültür merkezi tavrı
sergilemektedir. KargArt ile işbirliği ve paylaşım halinde olan mekân, zaman
zaman ortak ses sistemini kullandıkları KargArt’ın direktörlerinin de zaman zaman
burada müzik yaptığı, özel akşamlarda müzikleri düzenledikleri bir mekândır.
KargArt direktörlerinden Murat Seçkin bu mekânda bazı geceler dj olarak
çalmaktadır, ayrıca yaptığımız görüşmede ‘KargArt gibi Kadıköy’de başka bir
mekân var mı?’sorusuna Dunia’yı işaret ederek vermiştir.
Dunia var. Dunia da son iki senedir bir şeyler yapıyor. O da hemen şu karşıdaki mekân.
Onar da zaten bizim arkadaşımız. Hatta sahne malzemelerimizi filan ortak kullanıyoruz
onlarla. Bir de böyle bir durum var. Hiçbir rekabet ve şey yok aramızda. Olabildiğince
destek oluyoruz. Bu şekilde yapan ve tarz olarak içerik olarak ve yine böyle gönüllü ve
kolektif olarak Dunia var.
53 1997 yılında kurulmuş, İngiliz rock öğelerini içinde barındıran alternatif rock grubu 2000 yılından
bu yana Kadıköy Buddha mekânında sahne almakta, ayrıca biletli sponsorlu konserlere de
çıkmaktadırlar.
39
Murat Seçkin’in mekânlar arasındaki benzerlikten bahsederken gönüllülük ve
kolektif oluşumlara yaptığı vurgu önemlidir. Kolektif anlamda, söylemsel ve tavır
birliklerinin mekânların tavır ve oluşum özellikleriyle de şekillendirildiğine işaret
etmektedir. Çerezcioğlu’nun da vurguladığı gibi “bireyin kendisini ait hissettiği
topluluk içinde tanımlaması, bu aidiyeti söylemsel olarak pekiştirmesi bakımından
önem taşır” (Çerezcioğlu, 2013, s. 15). Kadıköy için de bu yerele ait olmak ve bu
yerel içerisinde üretmek, buradaki topluluğun ortak söylemi gönüllülük ve kolektif
kavramları üzerine kurulmuştur. Bu gönüllülük ve kolektif hareket bilinci de
Kadıköy’deki aidiyetin, kendilerinin ortak bir tavır bütünlüğü olarak işaret ettikleri,
müzikal belirgin bir ‘sound’a, bu sound etrafında toplanmış bir topluluğa değil, ortak
söylemsel bir tavra ‘ait’ bir topluluğa işaret etmektedir.
Taksim’deki rock mekânları Kadıköy’dekinden farklı olarak, daha dağınık bir
yayılma alanı göstermekte, belli başlı sokaklarda belli başlı mekânlar olarak kendini
göstermektedir. İmam Adnan Sokak özelinde baktığımızda, birbirinden farklı bir
tavır ve müzikâl kimlik gösterse de aynı müzisyenlerin çaldığı, belli bir alışverişin
kaçınılmaz biçimde var olduğu iki mekân görmekteyiz. Müzisyenlerin ve
dinleyicilerin, rock müzik ve alt türlerini dinlemek için gelebilecekleri, cover
müzisyenlerinin de performanslarını sergileyebilecekleri mekân anlamında, ‘tekel’
olarak görülenmekân Dorock Bar bu çalışmanın ve Taksim’deki rock scenei
çevreleyen mekândır. Aynı sokakta yer alan The Wall Bar, tekel durumunda görülen
bu mekâna karşı aynı scene içerisinde karşı bir söylem geliştirmekte, kapılarını sert
alt türlere kapalı tuttuğunu ve 70’lerden başlayarak oldies ve klasik rock tarzını
yaşatmaya çalıştığını vurgulasa da aynı scene içerisinde hem Dorock Bar’da haftanın
her günü müzik olması, hem de tek bir türe hitap etmemesi ile The Wall Bar ile ortak
müzikal paydalarda buluşması, aynı müzisyen kitlenin bu iki mekânda da müzik
yapıyor olması, mekân politikalarında söylemsel bir farklılık olsa da kitle ortak bir
söylem etrafında toplanmayı başarmaktadır. Kitlelerin stil ve tarz üzerindeki
farklılıklara dikkat çekmesi, performans paylaşım alışkanlıklarının farklı olması
altkültürel tartışmaları doğursa da bu konuda mekânsal bellekte ve müziğin tarihsel
sürecinde bir altkültürün varlığından söz edilemeyeceği görülmektedir. Öte yandan;
Taksim ve Kadıköy arasındaki bağ yalnızca Peyote gibi mekânların tavır
bütünlüğüne ortak yapıya sahip varlıklarıyla kalmamış, kitlelerin tekel konumunda
gördükleri mekânların, kentin karşı yakasına açtıkları yeni şubelerle de Kadıköy
40
içerisinde yeni bir kitleye hitap etmeyi amaçlayarak, mevcut kitlenin de kolektif
yaşam alanlarını genişletmeleri bu ilişki ağını mekânsal anlamda geliştirmiştir. Aynı
zamanda, tekel olma kavramının önemli olduğu Taksim yakasındaki ticari algı, bu
mekânların başka bir şube açarak da kendi kitleleri çevresinde tekel olmayı
amaçladıklarının bir göstergesidir. The Wall bar daha ufak bir mekâna aynı konsepte
Kadıköy’e bir şube açmış, ancak canlı müziği kısıtlı tutmuş ve kitlesini
farklılaştıracak kadar genele hitap edebilir bir mekân sunumunda bulunmuştur.
Dorock Bar ise, DorockXL adında venue özelliğinde Taksim’dekinden daha büyük,
fiyat performansıyla yüksek standartta, popüler ve ana akım isimlere yer verdiği bir
konser salonu açmıştır. Bu mekânsal değişimler ve mekânların müzikal tarz ve tavra
yönelik yaşadıkları değişimler, İstanbul rock müzik mekânlarının ciddi bir
hareketlenme içerisinde olmasından yeni ve başka bir çalışmanın konusu olabilecek
niteliktedir. Ayrıca, DorockXL mekânı kitlesi gözlemlendiğinde Taksim şubesine
göre fiyat standartları ve mekân tarzı çok farklı olmasına rağmen, Taksim’deki
kitlenin ciddi bir kısmının yine bu mekânda da varlık gösterdiği görülmektedir. Bu
da yine altkültür sorununa soru işaretiyle bakmamızı gerektirecek bir diğer
göstergedir. Taksim scene özelliğine geri dönecek olursak, tekel olma kavramıyla
ilgili, Taksim’deki eski mekânların dönüşümüne bakmak yararlı olacaktır54. Taksim,
Beyoğlu’nda mekânsal popülarite rock müziğin kısıtlı görülen sosyalleşme
mekânlarının azlığından, eski bir kavramdır. Dolayısıyla tekel olma durumu bu semt
içerisinde devretme – devralma halinde işlemektedir. Örneğin, Dorock Bar’ın 2005
yılında Caravan Bar işletmesinden ayrılarak açılması bir geleneğin devamı olması ve
kitlenin, balık pazarından İmam Adnan Sokak’taki bu mekâna kayması, Caravan
Bar’ın takip eden yıllar içinde kapanması, mekânı tekel haline getirmiştir. Caravan
Rock Bar bu çalışma hazırlandığı sırada yeniden açılmış olsa da başka bir mekânı
tekel olarak gören kitlesini yeniden kazanamamış, canlı müzik performanslarına
mekânına yeniden yer vermeye başlasa da eski teknik donanımına sahip olmadığı
için öncelikli mekân olma özelliğini yitirmiş ve şimdilerde ikincil, üçüncül mekân
özelliği göstermektedir.
54 Derya Fırat Kutlukan, Pınar Göktürk, Mehmet Kutlukan, Ali Akay’ın 1995 yılında hazırladığı,
İstanbul’da Rock Hayatı isimli çalışma, 90’lı yıllarda Beyoğlu ve çevresindeki mekânların karakter ve
özelliklerini, bugüne olan değişimi görmek için incelenebilir.
41
Kimlik, aidiyet duyguları, kültürel miras, yerel kimlik, coğrafya ve tarihsel köken
gibi bağlamlar scene kavramıyla iç içedir. Dolayısıyla birbirinden farklı mekân ve
coğrafyalara ait farklı yerel scene yapılarından bahsetmek mümkündür (Cohen, 1999,
s. 242). Özellikle İstanbul gibi küresel – yerel bir kent yapısının bu türden farklılıklar
ve scene yapılarını barındıyor olması bu tür kimliksel, coğrafi ve tarihsel zenginlik,
çeşitlilik temelinde örnek niteliktedir.Taksim’deki söylemsel farklılık, tekel olma,
müzik türü ve mekânı birbiriyle iç içe görme ve bu doğrultuda bir mekâna bağlılık
duyma, tekel olan mekâna ait olmanın bir statü olması gibi gözlemlenebilir
farklılıklar nedeniyle de Kadıköy sceneinden farklılık göstermektedir. İstanbul içinde
ortak bir kimlik, tavır ve topluluk tipini tınısal ve tarz anlamında sorgularken ortak
kimlik kavramının varlığını da kent içinde sorgulamak gerekir. Ortak kimlik ya da
‘biz’ kimliği bir grubun yarattığı ve üyelerinin özdeştiği imgelere işaret eder.
Assman’a göre, ortak kimlik, söz konusu bireylerin özdeşleşmeleriyle ilgili bir
konudur (Assman, 2015, s. 42). İstanbul’da tek bir ortak kimlikten bu anlamda söz
edemeyeceğimiz, ancak iki farklı mekânda ve müzikal alışkanlıklar etrafında
toplanmış toplulukların – bazen mekânsal dağınıklık gösterseler de – var olduğunu
görmekteyiz. Buradan hareketle, Kadıköy ve Taksim örnekleri bize farklı imgelerin,
farklı scenelerin ve kimliklerin İstanbul içerisinde barındığını ve yalnıca tek bir
topluluk tipinden / kimliğinden, bahsedemeyeceğimizi ya da başka bir deyişle
İstanbul’un tek başına bir lokal varlık gösteremediğini, ancak parçalı yapıları
kapsayıcı olduğunu göstermektedir55.
55 Bu iki scene ayrıntılı bir şekilde, aidiyet ve sound özellikleri çerçevesinde ilerleyen kısımlarda
aktarılacaktır.
43
3. ALTKÜLTÜR SORUNSALI
3.1 İstanbul Rock Scene’inde altkültürel oluşumlar var mıdır?
Altkültür terimi, İstanbul ve Türkiye ekseninde değerlendirdiğimizde; rock müziğin
ülkemizdeki pozisyonu, bu coğrafyada icra ediliş biçimi, etrafında şekillenen
topluluk yapıları ve Türkiyeli rock müziğin tarihsel çıkış noktaları itibariyle
tartışmalı bir terimdir. Ayhan Erol İzmir Rock Scene çalışmasında scene kavramını
betimlerken, scene teriminin etnografik incelemelerde daha önce kullanılan topluluk
(community) ve altkültür (subculture) yerine geçtiğini belirtmektedir (Erol, 2009, s.
232). İstanbul içerisinde gündelik dilde kendini altkültürün bir parçası olarak
tanımlayan müzisyenlerin bu yapının bir parçası olup olmadığı ya da İstanbul’da
altkültürel gruplardan söz edilebilir mi?, gibi sorularscene çalışması içinde bu
anlamda açıklık isteyen hususlardır. Yanı sıra, scene yapılarının popüler kültür ve
ana akımla karşılıklı bir besleme içinde olması, her scene yapısının kendi popüler
kültürünü yaratması, tüm bu kavramları yine İstanbul temelinde ele almayı da
gerektirmektedir.Erol, Keith Harris’den hareketle scene kavramının popüler müzik
incelemelerinde altkültür ile yakından ilişkili olduğuna dikkat çekerek, hem yerel
hem de küresel ilişkisi kurabilen bir müzik türüne / tarzına; hem de aynı yer / mekân
içerisindeki (kent, bölge, ulus) birbirinden farklı müzik tarzlarının o yer / mekân ile
kimliklendirilmesine gönderme yaptığını vurgular (Erol, 2009, s. 234). İstanbul rock
scene etrafına bakacak olursak, İstanbul’da yerel topluluk yapılarının da hem popüler
müzik hem de altkültür kavramıyla bağ içerisinde oldukları ve mekânlar üzerinden
kendilerini kimliklendirme eğiliminde oldukları görülmektedir. Bu mekânlar
İstanbul’daki rock bar ve semt anlayışını da öne çıkaran toplanma yerleridir.
Çalışmanın örneklemleri etrafında yapılan görüşmelerde, müzisyenlerin ve
dinleyicilerin, ‘takıldıkları’ mekânı diğer mekânlardan farklı bir yere koyduğu
görülmüş, o mekânın tek olması ya da o mekâna ait olma, mekânın kitleye ait
olmasına dair vurgularda bulunmuşlardır. Örneğin bu çalışma yürütüldüğü sırada
The Wall rock barın işletmesini alan Mustafa Serbes, mekânla arasında olan bağı
anlatırken, bu mekânda müşteri olduğu dönemleri de detaylandırarak mekânın
44
ekonomik iniş çıkışlarını 2007 yılına inerek, mekânın yaşadığı el değişimlerini de
detaylandırarak anlatmış;
... Parantez açayım, şu anda çalışan bir arkadaşımız var, o da lisede geliyordu oraya mesela
hatırlıyorum ben onu. Her neyse benim de mekanı keşfetmem öyle oldu. On altı on yedi
yaşlarında kız arkadaşımla ya da ne bileyim okuldan arkadaşlarımla gelip birkaç bira içtiğim
bir yerdi orası. ...
açıklamasıyla mekânla kurduğu bağın eskiliğini, müdavim müşteriden işletmeciliğe
olan aidiyet bağını vurgulamıştır. Mekânla kurulan benzer bir ilişkiyi, Karga Bar
yönetim kadrosunda ve Dorock Bar mekânında da görmek mümkündür.
Bugün ve geçmiş yıllarda, İstanbul’da altkültür olarak tanımlanan ya da kendini bu
şekilde tanımlayan grupların, toplumun genel eğiliminden farklı habituslara, farklı
tavır, stil ve beğeni çemberlerine sahip gruplar olduğunu görürüz. Bourdieu,işlevi:
“…eylemlerimizin ilkesinin rasyonel hesaplamadan çok daha ziyade pratik zekâ
olduğunu vurgulamak; …gerçmişin, ürettiği eğilimlerde mevcut ve etkin olmaya
devam ettiğini vurgulamak; …toplumsal faillerin, normalde bekleneceğinden daha
sık, sanıldığından daha sistematik eğilimlere (örneğin beğenilere) sahip olduğunun
ısrarla altını çizmek” (Bourdieu, 2016, s.81-82) olan, bir beğeniler ve içselleştirilmiş
yatkınlıklar sisteminden, habitus kavramından bahseder. Genel olanın alışık olmadığı
ve bu yüzden kendini konumlandırma biçimleri itibariyle altta gördükleri, Türkiye
özelinde baktığımızda tepki geliştirilen ötekiler, altkültür grupları olarak
tanımlanmışlardır.
Altkültür kuramı, altmışların ortalarından itibaren çok gelişti. Bu kuram dört yaklaşıma
bölünebilir. İlk olarak, ellilerin sonunda ve altmışların başında uygulanan işçi sınıfı
mahallelerinin erken toplumsal ekolojisi vardır. İkinci olarak, hala devam eden bir gelenek
olan, suçlu altkültürün eğitim sosyolojisi ile ilişkisi vardır. Bu gelenek, boş zaman ve gençlik
kültürü arasındaki ilişkiyi okul başarısının alternatifi olarak inceler. Üçüncü olarak,
Birmingham Üniversitesi’ndeki Çağdaş Kültürel İncelemeler Merkezi’nin kültürel vurgusu
vardır. Ulusal Ayrıklık Konferansları tarafından geliştirilen yeni kriminolojiden etkilenen bu
yaklaşım, gençlik kültürlerine ve onların tarzlarına, sınıf, egemen kültür ve ideolojiye olan
ilişkileri açısından bakmak için Marksist bir çerçeve kullanıldı. Buna, gençlik kültürünün
etnografyasını, onların popüler kültürle ilişkilerini ve sınıf tarihindeki önemlerini inceleme
girişimi de dahildir. Son olarak, mahalli gençlik gruplarına, ilk sosyologların yaptığı gibi değil
daha ziyade çağcıl ayrılık kuramı ve toplumsal tepkinin etkisi ışığında bakan mahalle
çalışmaları vardır. Bu iki yaklaşım da, gençlik kültürlerinin ve altkültürlerinin üyeleri için
taşıdığı anlamı göz önünde bulundurur (Brake, 1980, s. 50. aktaran Jenks, 2007, s. 32).
45
Bugün sosyal toplulukları, grupları ve kendini genel eğilim dışında tutan sınıfları,
bireylerin ve toplulukların tüm özellikleri düşünülerek, bir ayrıma gidilmesi daha
sağlıklı bir tanımlama yaratacaktır. Özellikle dış etkilere ve endüstri yayılımlarına bu
kadar açık bir ülkede, kültür öğelerinin ve bu kültür öğeleri etrafında kendini
kimliklendirmiş, tüketim malzemesi haline gelmiş kültür öğesine tepki halinde yeni
bir kültürel ortam hazırlamaya çalışan grupların, geleneksel tanımlamalar dışında bir
tanımlama yoluyla açıklanması doğru olacaktır.
Sosyal bilimlerde altkültür kuramı üzerine yapılan çalışmalarda sıklıkla başvurulan,
Dick Hebdige’nin altkültürleri ‘tarz’ın anlamı üzerinden değerlendirdiği
çalışmasında Barthes, Althusser, Volosinov ve Genet gibi isimlerden yaptığı
alıntılarla, altkültürün ideolojik bir kavram olduğunu savunur ve bu ideolojik
kavramı karışık gördüğü kendi toplumuna yönelttiği sorularla iktidar temelinde
değerlendirir. Genel ideolojinin ise hakim sınıfların çıkarlarını temsil ettiğine vurgu
yapar (Hebdige, 2004, s. 21). Hakim öğe ve hegemonya kavramları bu çalışmada da
rock müziğin popülerleşmesinde önemli etkin faktörler olarak görülmektedir. Fakat,
Hebdige’nin değerlendirdiği toplum yapısından farklı bir yapıya işaret ettiğimizi
belirtmek gerekir. Türkiye’de rock müzik ithal bir müzik türü olarak uzun yıllar taklit
edilmiş, kendi kültürüne uyarlanmış, yeni üretim ve performans alışkanlıkları
geliştirmiştir. Bu yüzden topluluk yapıları hakkında düşünürken tavrın ve tarzın
köklülüğü, kimliği ile ilgili ithal olma unsurunu unutmamak gerekir. 70’li ve sonrası
yılların İngiltere’sinde savaş sonrası doğan bilinç ve yapılanma, bu yapılanmadan
kopuş elbette ideolojik bir tavır içermektedir. Bu bilinç; sınıf bilincinin var olduğu,
işçi sınıfının ve işçi ailelerinin çocuklarının yaratmış olduğu bir isyan kültürüdür.
Bunun yanı sıra Amerika temelinde bakacak olursak, rock müzik beat öğesi olarak
doğduğu deltada siyahi kimliğin kölelikten kurtulma arzusunu simgeleyen bir isyanı
barındırmaktadır. Ancak isyanın doğduğu coğrafyalarda bu müziğin endüstriyel bir
hâl aldığını, hegemonyanın ilk olarak bu coğrafyalarda işlemeye başladığını da
unutmamak gerekir. Öyle ki, hegemonyanın sisteme dahil ettiği isyan kültürü
popülerleşerek, iletişim ağlarının gelişmesiyle dünyaya yayılmıştır. Altkültür ve tarz
çalışmaları daha ziyade bu müziğin bir tavır ile kendinden söz ettirdiği döneme ve
bıraktığı izlere odaklanmaktadır. Türkiye genelinde, bu dalgayı dünyaya
yayılımından sonraki etkisiyle düşündüğümüzde, karşımıza çıkan şey ideolojik bir
tavırdan çok keşfedilmiş olan yeninin en iyi şekilde icra çabası olarak görülür. Rock
46
müziğin tanınması ve grup müziği yapılmaya başlanması, okul ve semtlerin bu
gruplarla anılması da yine bu taklit ya da cover olarak adlandırabileceğimiz icra
dönemlerine kadar uzanır56. Türkiye’deki rock müzik ve grupları, özgün üretimler
içerisine girdikleri ve isimlerin popüler birer simge haline geldikleri süreçte,
toplulukların kendilerini söylem ve müziklerle özdeşleştirmeye başladığı dönemde
politikleşmiştir; ancak yine de müzikal politik bir tavır tam anlamıyla var
olamamıştır. Ya da daha doğru bir tabirle; 80’lere yaklaştığımızda, bazı isimler
politik mitinglerde / toplantılarda varlık gösterseler de rock müzik politik bir dalga
yaratmamış, topluluklar kendilerini bu müzik üzerinden kimliklendirmemiştir. Bunun
yanı sıra Türkiye’de baskı gören ve fişlenen müzisyenler, dönemin popüler isimleri,
yurtdışında bir yaşam kurgulayabilecek ekonomik güce sahip olabilmişlerdir57.
Kısacası, temsil ettikleri ya da eşlik ettikleri düşünülen politik topluluklar ile
aralarında temek farklılıklar var olmuştur. Yani, sınıfsal bir yapılanmadan
bahsedeceksek, Türkiye’de bu müziği icra etmeye başlayan isimlerin, grupların
varlıklı ailelerin çocukları olduğunu ve ekonomi temelli düşündüğümüzde orta ve üst
sınıfa ait yapılara ait olduklarını görürüz. Ancak, Türkiye’deki rock müziğin
yükselme dönemi, sadece tavır olarak – muhalif ve karşı bir duruşa sahip olan rock
müziğin karakter yapısını düşünürsek – müzikal sınıfsal bir yapılanma oluşmamışsa
da karşı tavır ve söylem içerisinde yer aldıklarını söylemek mümkündür. Bu durum
da,
Rock müziğin karşı kültür ile özdeşleşmesi ve merkezi değerlere olan karşıtlığı aslında rock’ın
kendi ethosu ile ilgilidir. Rock müziğin kendi ethosundaki muhalifliğinin yanında bir diğer
özelliği aşk, yalnızlık, kişisellik karşıtlığı, kişinin hakikati için araştırma, alternatif yaşam tarzı
için teşebbüste bulunma gibi bilinçlilik politikaları sağlaması ve bunları kucaklaması (Rozsak,
1970, s. 65, aktaran Whiteley, 1998, s. 156. ondan da aktaran Sakar, 2014, s. 115) …
ile açıklanabilir. Karşı kültür ve altkültürü birbirinden ayrı kavramlar olarak
düşünmek ve ele almak gerekmektedir ki, Hebdige de altkültürde muhalefet
unsurunun sembolik dışa vurumlarla açığa çıktığına vurgu yaparak orta sınıf
gençliğinin isyanı olarak nitelediği karşı-kültürün daha kararlı ve daha doğrudan
dışavurumcu olma eğiliminde olduğunu belirtir (Hebdige, 2004, s.138). Türkiye
56 Cover yapmak, var olan bir eseri yeniden yorumlamak, Türkiye’de rock müziğin ilk keşif yıllarına
dayanır ve bugün barlarda cover yapmanın bir gelenek olarak anılması buna bağlanmaktadır. 57 Ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Toto Karaca’nın oğlu olan Cem Karaca, politik baskılar yüzünden
uzun yıllar Almanya’da yaşamıştır. Burada yaşadığı dönemlerde de annesiyle birlikte, kendi
projeleriyle de sahnelerden uzak kalmamıştır.
47
özeline dönecek olursak, rock müziğin Türkiye’deki ilk örneklerini hatırlamak
gerekecektir. İlk etkilerin, tüm dünyada olduğu gibi ABD bazlı olduğunu görürüz.
Güven Erkin Erkal ilk adımları;
1956’da İstanbul’da Elvis Presley ve Bill Haley’in plakları dönmeye başlarken, ABD’den
gelen deniz subayları, Spor ve Sergi Sarayı’nda partiler düzenledi. Gelişmeleri yakından takip
eden İsmet Sıral, repertuarına rock’n roll şarkıları da ekledi. İsmet Sıral, bunu yaparken şov ve
görsellik açısından da dünyaya yayılan bu akımı sahnelerimize taşımaya çalışmıştı. Ancak
rock’n roll’a tam anlamıyla sahip çıktığını ilan edecek olan grup 1957’de Heybeliada’nın genç
denizcilerinden çıkacaktı (Erkal, 2013, s. 51).
şeklinde aktarır. Erkal aynı çalışmada ilk elektrogitarın ise 1957 yılında Türkiye’ye
gelen İtalyan grup Happy Boys’da görüldüğünü ve Türkiye’de ilk elektrogitarın, yine
Heybeliada Deniz Harp Okulu öğrencilerinden Ersin Yüce’nin Savarona gemisiyle
çıkılan Stocholm seyahatinden bir elektrogitar ile dönmesiyle göründüğünü anlatır
(Erkal, 2013, s. 71). Bu ilk adımların ardından müzik yarışmalarını anarsak, Erkin
Koray, Cem Karaca, 3 Hürel, Moğollar, Silüetler gibi isimler 60’lı yıllarda Hürriyet
Altın Mikrofon yarışmasıyla adını duyurmuşlardır. Öte yandan dönem olarak geriden
gelen ancak yurtdışına açılmış ve rock müziğin diğer türlerinden twist’in
Türkiye’deki ilk örneklerini veren bir diğer isim Barış Manço da bu grubu takip
etmiştir. Bu dönemde çıkan isimlere baktığımızda, Alman Lisesi, Galatasaray Lisesi,
Robert Koleji gibi belli sınıflara hitap eden okullarda öğrenci; sinema-tiyatro
sanatçısı, müzisyen çocukları olduklarını görürüz. Eğer sınıflı bir toplum yapısından
bahsedecek olursak, orta-üst sınıf ailelerinden gelen bir kitlenin Türkiye’de rock
müziğin temellerini attığını söyleyebiliriz. Bu sırada militarizm karşıtı rock müziğin,
önce askeri okul öğrencileri arasında görülmesi de bu müziğin içinde bulunduğu
tavrın/tarzın anlamı bakımından önemli bir husustur. Bu yıllarda askeri okuldan
ayrılmalar, ihraçlar söz konusu olacaktır. Bunun yanı sıra rock müziğin Türkiye’deki
sembollerine baktığımızda Sabit Duman şöyle aktarır;
Batı’dan esinlenen Türk rock sarkıcıları ister Cem Karaca ister Erkin Koray veya diğerleri
olsun şarkılarında yerleşik statükoya hücum edemediler. Ayrıca Türk rockçıları yaşamlarında
uyuşturucuya rağbet etmedikleri gibi skandallarla dolu bir hayat sürmediler. Cem Karaca kendi
müziğini devrimci “müzik olarak” tanımlasa da aslında sol bir müzik eğilimine işaret etti (Hey
Dergisi 1978’den aktarır). Ayrıca konserlerinde polisle çatışmaya girme gibi bir olayda söz
konusu değildi. Türk rockçıları saçlarını uzatmalarına rağmen, askere severek gittiler.
Böylelikle de Batı tarzında rock müziğin ana felsefesini, yaşam biçimlerini hayatlarında
uygulayamadılar. Yaptıkları şarkılara baktığımızda bunlar gençleri devrime motive etmediler.
48
Sistemle barışık hâlde yaşarken gerçek anlamda rock tarzı şarkılarda yazamadılar. Türk rock
müziği, daha çok türkülerin Batı tarzında yorumlanmasından ibaret olmuştur (Duman, 2015, s.
250).
Duman’ın saçlarını uzatan gençlerin severek askere gitmelerine vurgu yapması, saç
uzatmanın Batı’da militarizm karşıtı bir tarz anlamı olduğuna (Duman, 2015), stil ve
tarzlardaki anlamın ideolojik birer anlam ifade ettiğine vurgudur. Konserlerde polisle
çatışma hali de yine Batı’da The Doors, Rolling Stones58 gibi ve günün diğer rock
gruplarının yaşadığı protest sansasyonlara işaret eder. Türkiye’de stillerin, Batı’nın
rock stillerinin/tarzlarının benimsenişinde anlam kaybı yaşadığı, modaya uymak,
tarzı türün modası olarak görmek şeklinde anlaşıldığı görülmektedir59. Hebdige,
altkültürler üzerine yaptığı çalışmasında “görsel altkültür” tanımını sıkılıkla
kullanmaktadır (Hebdige, 2004, s. 86). Ancak görselliğin de altkültürün, öteki
oluşunun uzun sürmediğini, farklı görsel unsurların da ticarileştiğini ve endüstri
içerisinde eritildiğini görüyoruz. Bu durum, ithal bir şekilde bu tarzı tanıyan Türkiye
insanının tarzların anlamsallığından uzak, modaya uygun hareket edişlerini
açıklamaktadır. Farklılık bilinci ve yansımaları ticarileşmeye başladığında anlam ve
tavır kaybolmuş, hegemonya başarıya ulaşmıştır. Dolayısıyla hegemonyanın bir
sonraki hedefi anlamdan uzak bir var oluş olduğundan, rock müziği popülerleştirmek
ve tüketim malzemesi haline getirmek çok daha kolay bir hal almıştır. Öte yandan,
Türkiye’de, rock müzik ile ilgili yapılan çalışmalarda ya da basın organlarına verilen
röportajlarda bireylere yöneltilen tarz ve stil sorularında, bireylerin hoşlarına gittiği
için bu tarzı benimsedikleri gibi anlamdan uzak cevapları ve kendilerinin de
toplumun geri kalanı gibi ‘normal’ görülmesini arzulayan kendilerini
normalleştirmeye çalışan değilleyici cevaplar verdikleri görülür. Hebdige (2004),
1980’ler İngiltere’sindeki teddy’ler, mod’lar, rockçılar, dazlaklar ve punk’lar gibi
müzik merkezli “beyaz işçi sınıfı” altkültürlerini açıklamak için “stil”i, altkültürlerin
belirleyici etkeni olarak özüne koyar. Ona göre stil, altkültürlerin modasını
açıklamak için kullanılır ve kendisini; takipçilerinin dinlediği müzikler, giydiği
58 The Doors: 1965’de kurulmuş, Amerikalı rock grubu. Sıklıkla dönemin polisiyle yaşadığı
problemler ve sansasyonlarla anılır.
Rolling Stones: 1962’de kurulmuş, İngiliz Rock grubu. Şarkı sözlerinde cinsiyet temaları ve rock
müziği en asi şekilleriyle yaşamalarıyla bilinir. 59 Binnur Kalkavan’ın 1983 yılında verdiği röportajda Punk tarzını yalnızca moda olarak yaşadığı
vurgusu dikkat çeker.
http://www.5harfliler.com/anarchy-in-the-
yenikoy/?doing_wp_cron=1458836522.4499580860137939453125 aynı durum rock müzik
toplulukları arasında da görülmektedir.
49
kıyafetler, sergiledikleri tavırlar ve diğer ilgi alanlarında gösterir. Bu bağlamda,
altkültür stilleri, ana ve olağan kültürlerden bilinçli şekilde “farklı” olarak inşa edilir
(Şahinsoy, 2010, s. 19). Türkiye’de tarz ve stiller üzerinden, rock müziğin yeni yeni
günlük hayata girdiği süreçler yaratılmış bilinçli, anlamsal farklılık görmek bu
anlamda mümkün değildir. Bu durum, 80’li ve 90’lı yıllarda daha tepkisel ve
anlamsal bilinçlilik kazansa da bireylerin zaman zaman kendilerini açıklamak için,
kendilerini değilledikleri durumlar bu tavır içerisinde bir tutarlılık ya da ideolojik bir
hareket barınmadığını göstermektedir. 80 darbesinden sonraki süreçte ise, hemen
hemen her mecrada yaşanan baskı ve geri çekilme durumuna karşılık, rock ve metal
müzik dinleyicisi; özgür takılmak, rahatça eleştirebilmek üzerine tepkisel bir tavır
geliştirmiştir. Ancak yine bu yıllarda gençliğin müzikal türleri ve kendilerini bu
türler etrafında tanımlarken anlam üzerine kafa karışıklığı içerisinde olduğu
görülmektedir60. Bu kafa karışıklığı takip eden yıllarda; İstanbul’da Bakırköy,
Kadıköy, Taksim gibi semtlerde gruplaşmaları doğurmuş ve müziğin alt türleri
arasında da bir tavır ayrımına gitmiştir. Söylemsel ve tavır olarak günümüzde de fark
edileceği gibi bu gruplaşmaların ortak noktası, muhaliflik ve kendi özgürlüklerini
yaratma şeklinde kalmıştır. Bu tavrı ‘asilik’ olarak tanımlarsak ve rock müziğin
ruhunda bu asiliğin olduğunu söylersek, Sartre’ye göre “asi”, aslında “düzen” ile
gizlice uyum içerisinde olan ve yeni bir sistem yaratmak veya var olan sistemi daha
iyisine dönüştürmek gibi bir amaç taşımayıp sadece kuralları çiğnemeyi isteyen
kişidir(Reynolds ve Press 1995: aktaran Şahinsoy, 2010, s. 15). Bu durum, Türkiyeli
rock müziğin kolayca karakter değiştirmesini ve popüler kültür ürünü haline
getirilişini açıklayıcı olacaktır. Türkiye’de rock müzik camiaları bilinçli bir altkültür
ya da karşı kültür oluşturamamışlarsa da genel eğilim tarafından öncelikle
reddedilerek alt ya da karşı olarak konumlandırılmaya çalışılmışlardır. Toplumsal
çerçevede rock müzik etrafında genel eğilim tarafından öteki olan öğelerden
beslenilmiş ve gruplar konumlandırıldıkları öteki pozisyonundan beslenmişlerdir.
Dolayısıyla bilinçli, bilinçsiz birbirini besleyen unsurlarla rock müzik zamanla
kendisini karşılıklı öteki sayan bu ilişki ağı içerisinde sistem içerisinde sistem
eleştirisi yapan, sistem muhalifi bir karaktere bürünmüştür. Türkiye’deki bu durumu,
60 Bir metal müzik grubu olan Metallica’nın Türkiye’de vereceği ilk konser öncesi gençlerle yapılan
röportajlarda, gençlerin bu müziği, heavy metal, dinleme sebepleriyle ilgili verdikleri cevaplar başka
alt türlere işaret etmekte ve müzik türünün anlamını tam anlamıyla karşılamamaktadır.
https://www.youtube.com/watch?v=Oh65zqf1n6I
50
toplumda yaratılan ahlaki kaygıyla gelen panik haline bağlamak mümkündür. Bu
panik ortamı ise, rock müzik ve bu tarzın temsilcilerini kendilerini egemenin diliyle
tanımlamalarına, zamanla ahlakileş(tiril)melerine zemin hazırlamıştır.
Bugün kendini karşı tavır içerisinde ya da altkültür olarak tanımlayan scenelere
baktığımızda, çelişkili yapılara sahip olduklarını görürüz. Örneğin, Kadıköy scenei
ve Taksim sceneini göz önüne alırsak, her iki scene de tavır olarak birbirlerinden
oldukça farklı olsalar da ortak söylemleri, endüstriye ya da popüler olana karşı
olduklarıdır. Ancak, buradaki çelişki, mekânların işleyiş biçimlerinin popüler kültür
alışkanlıklarıyla hareket etmesi ve mekânlarda çıkarılan grupların, popüler gruplarla
ilişki içinde olmaları ya da direkt ana akım mecrada da sahne alan gruplar olmasıdır.
Kadıköy kendini bağımsız, indie, olarak tanımlamakta, söylemleri içerisinde altkültür
kavramını barındırmaktadır. Stil ve tarz anlayışının, belli bir tavır içinde olmak
algısına döndüğü günümüzde, sınıf temelinde de gelir düzeyi, gündelik yaşantıları
orta-üst sınıf alışkanlıklarının özelliklerini taşıyan bir scene karşımıza çıkar. Bu
durumu gönüllülük kavramına sıklıkla vurgu yapan Kadıköylülerin yaptıkları
organizasyonların arka planında da görmek mümkündür. Kendi albümlerini ve
mecmualarını çıkaran KargArt’ın direktörü Murat Seçkin, yaptığımız görüşmede,
albüm ve fanzin çıkarma fikrinin nasıl çıktığı sorusuna, gönüllülük kavramına vurgu
yaparak;
Gönüllülük ve ilgi alanlarıyla ilgili biraz. Biz nasıl burası... Burası en başta bir bardı. Buranın
basit bir bardan, organik bir şeye dönüşmesi için yapılması gereken bazı şeyler var. Bunun
içine ticari kısmını da katmadan ve insanlara antipatik gelmeyecek şekilde nasıl şeyler
yapılabilir, böyle şeyler yapılabilir. Gönüllü olarak bir mecmua çıkarıyoruz ve mecmua
ücretsiz. İçinde desteklenebilecek ve yeni grupların olduğu albümler çıkarıyoruz. Bunları
ücretsiz dağıtıyoruz. Basılı hallerini de ücretsiz dağıtıyoruz. Fazla hard copy yapamıyoruz,
çünkü genelde mp3 olarak şey yapıyoruz.
şeklinde sevap vermiştir. Gönüllülüğün, ücretsiz paylaşımların belli bir alt yapının
ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Dolayısıyla altkültürün tanımlanış biçimlerine
bakacak olursak, ekonomik gücün kültüre aktarımında yapılacak sınıfsal
tanımlamalar bu kavramın dışına çıkmaktadır. Başka bir örnekle, KargArt örneğinde,
Kadıköy sceneinde, Büyük Ev Ablukada grubunun ismine de bu sahnede yer
verildiğini ve mekânın kendi albüm kayıtlarında da rastlamaktayız. Büyük Ev
Abluka’da grubu, tavır, müzikal tarz, şarkı sözleri ve söylemleri yönüyle indie
topluluk içinde yer almakta, bu şekilde adlandırılmaktadır. Grup aynı zamanda
51
popüler / ana akım mecrada da yer almakta – kitle tarafından böyle görülmese de –
ve grubun vokalinin günümüzün en popüler dizilerinde oyuncu olarak yer almasıyla
grubun karakterinde bir farklılık yaratmaktadır. Grubun Karaköy’de kendilerine ait
bir stüdyosunun oluşu bir avantaj olarak düşünülürse, yine statü farkı yaratmaktadır.
Grup ile ilgili gözlem ve deneyime dönük bir örnek, 2014 yazında bir günlük bir
festival organizasyonu gibi tasarlanan, Kanadalı ünlü rock müzisyen Neil Young
konserine aittir. İlk grup olarak, sahne alan grubun vokali, sahneden “insanların bilet
ücretleriyle birbirlerinden ayrılmasını sevmiyoruz” diyerek performanslarını
bitirmiştir. Canlı performansta böyle bir eleştiriyi dile getiren grubun popülerliği, yer
aldığı organizasyonlar ve ekonomik arka planı düşünüldüğünde bir çelişki
görülmektedir. Söylemsel olarak kendini altkültür olarak tanımlayan topluluğun
sahiplendiği grup, aslında karşı durulanın parçası, popüler bir öğedir. Burada
scenelerin popüler öğesini nasıl tanımladıkları ve anlamlandırdıklarının da altını
çizmek gerekir. Bu çalışmanın hazırlandığı süreçte, ayrıca grup ile ilgili indie kültür
üzerine görüşme randevusu istendiğinde, grup sıcak temastan kaçınmış ve bu tür
çalışmalarda yer almayı tercih etmediklerini, ses teknisyenleri vasıtasıyla
belirtmişlerdir. Bu tavır ve duruş, kendini belli bir statüyle konumlandıran bir tavır
olarak görülmekte ve söylemlerde çelişki göstermektedir. Verilen bu örnekler
Kadıköy scenei ve indie grupların yer aldığı scene içerisinde çoğaltılabilir türdendir.
Kendini ya da bağımsız topluluk biçimini altkültür, karşı öğe tanımlamasına Selim
Saraçoğlu ile yapılan görüşmeden örnekleyecek olursak;
… İstanbul’da Orijinal ve altkültür, kendi müziklerini icra eden insanların ve seyircisiyle
müziğini paylaşabilmesi…
gibi bir cümlede altkültür kavramını kullanması, bu kavramı orijinallik ve özgünlük
üzerinden değerlendirdiğini gösterir. Özgünlük, orijinallik, İstanbul’da her iki
scenede de kendisini farklı biçimlerde göstermektedir. Cover geleneğinin hakim
olduğu Taksim yakasında performans biçimleri, seçilen cover parçaları ve sahne
kazanımlarının aktarıldığı beste sahası ile kendisini karşı ve underground sayma;
Kadıköy yakasında ise, daha önce de belirtildiği gibi “do it yourself”, kendi kendini
yarat, kendi müziğini yap, mottosu ile oluşturulmuş bağımsız tavır ve etrafında
şekillenmiş gönüllü sosyal sanayisi – bukelime kültürel paylaşımın, endüstri
kurallarıyla ve alışkanlıklarıyla alternatif bir saha açma eğiliminden kullanılmıştır –
şeklinde karşımıza çıkar. Hebdige’nin altkültür çalışmasındaki söylemlerine dönecek
52
olursak, bu kavramı açıklarken, marjinallik teması üzerinde sıklıkla durduğunu
görürüz. Bugün marjinallik öğesinin, tarzlar ve stillerde yumuşamaya hatta yok
olmaya başladığını, marjinalliğin müzikal üretim konusunda arandığını söylemek
mümkündür. Kadıköy ve Taksim barlarındaki kitlenin tarzlarında da aynı durumun
söz konusu olduğu açıkça görülmektedir. Stillerdeki sertliğin, 80’li yıllardan bu yana
– metal müzik dinleyicisinin sert tarzı da düşünülürse – en çok görülebileceği yer, bu
çalışmanın örneklemlerinden Dorock Bar ve çevresinde de bu müziğin dinler kitlesi
gözlemlendiğinde ciddi bir yumuşama olduğu görülmektedir. Bugün, marjinallik
öğesi, tarz ve stillerle gösterilmemekte ve bunun üzerinden kimliklenmemektedir.
Mekânlardaki stil ve tarzlarda kimlik göstergeleri, sevilen grupların tişörtlerinin
giyilmesi, belli renklerin tercih edilmesi şeklindedir. Uzun saç ve sakal modası
devam ederken, eskisi kadar bu tarzında bir kimlik temsili olarak yaşanmadığı
görülmektedir. Müzisyenlere tarz ile ilgili yöneltilen sorulara bakacak olursak
Dorock Bar müzisyenlerinden Berkay Yıldırım tarz ve müzikal türle olan bağı şu
şekilde açıklıyor;
En büyük kaygım müzikalite tabii ki... Ben zaten karakterimi müziğe göre şekillendirmedim
ki... Ben öyleydim zaten. Hiçbir şeyimi değiştirmedim, bu müziği dinliyorum şöyle olmalıyım
diye. Ne bileyim, hiçbir şeyi yok benim için. Çünkü zaten sahneden inip belediye otobüsüne
binerek eve gittiğinde, sen de halksın zaten işte... Ne kadar zaten farklı olabilirsin ki ?
Bu ve tarzla ilgili alınan benzeri cevaplar, grupların kendilerini belli bir grup
içerisinde tanımlarken toplumun geri kalanından da belli özelliklerle ayırmadıklarını
göstermektedir.
Altkültürler kesinlikle imtiyazlı biçimler değillerdir; toplumsal bütünlüğün farklı ve bölünmüş̧
parçalarını, sembolik bir düzeyde de olsa birbirine bağlayan düşünsel üretim ve yeniden üretim
döngüsünün dışına çıkamazlar. Altkültürler, en azından kısmen, bu temsillerin temsilidirler ve
isçi sınıfı (ve genellikle bütün toplumsal oluşumun) yaşantısının “resmi”nden alınan öğeler,
farklı altkültürlerinanlamlandırma pratiklerinde yansımasını bulur (Hebdige, 2004, s. 81-82).
Hebdige’nin bu tanımından hareketle temsillerin temsili olan grupları İstanbul
ekseninde düşünürsek, rock müziğin ve türlerinin birkaç temsilin ardılını yaşadığını
görürüz. Dolayısıyla anlamından oldukça uzaklaşmış olan simgeleri çevreleyen
toplulukların, genç kültürün ve rock müziğin popüler kültür öğesi haline getirilmesi,
sistemin çoğu bireyi mevcut sınıfsal durumunun dışına taşırabilecek imkanlar
sunarak sınıf bilincini yok etmesi – kredi kartı kullanımlarından, marjinalin de
modahaline getirilişine kadar – günümüzde mevcut bir altkültürün varlığından söz
53
edilemeyeceğini gösterir. Anlamın kaybolmuş bir temsilini yaşamak, bireylerin /
toplulukların kendilerini “biz de toplumdanız ve normaliz” şeklinde değillemeleri,
ancak bunun yanında kendilerini ayrı bir statüde konumlandırmaları şeklinde kendini
gösterir.
Rock müzik topluluklarının bugüne kadar yapılan çalışmalarda ‘altkültür’ kavramı
içerisinde değerlendirilmesi, yine genel eğilim bakış açısını ve literatürde bu
kavramın ilk olarak ortaya çıktığı coğrafyalarla, o coğrafyadaki politik çerçeveyle bir
tutulmasıyla ilgilidir. Bu toplulukların, kendilerini genel eğilim dışında oldukları için
‘alt’ kabul eden bakış açısını kabulleri bu kavramı ‘karşıt-muhalif’ duruş olarak
değerlendirmeleriyle ilgilidir. Öte yandan, müziklerinin alt olarak görülmesini
eğitimsizliğe bağlayarak kendilerini genel eğilimden ayırmaktadırlar. Dorock bar
müzisyenlerinden Seltay Sobutay’la yapılan görüşmede, genelin bu müzik türüne
olan bakış açısı sorulduğunda bu savı destekleyecek cevap olarak;
... Çok iyi değil açıkçası. İnsanlar geçiyor mesela barın önünden, geçerken ‘hahahahah’ filan
yapıyorlar, korkuyorlar filan... (gülüyor) Öyle tiplerle de çok karşılaştık bu sokak içinde yani.
Bazısı ‘aaa metalcilere bak’ filan diyor böyle. Yani burada belli klasman farkı var yani...
İnsanlar, görmemişler, bilmiyorlar, maalesef eğitim düzeyimiz bu şekilde. Tamamen tabii,
bilgisizlik, eğitim düzeyiyle alakalı bir şey ve insanları bu şekilde, bu ülkede olduğu gibi
gruplandırmaya doğru itiyorlar yani...
vermiştir. Benzer cevaplar diğer müzisyenler tarafından da verilmiş ve bu müziği
dinleyebilecek kitlenin belli bir eğitim seviyesine sahip bireylere ait alışkanlıklar
olabileceğine vurgu yapmışlardır. Kısacası, bu topluluklar / bireyler kendilerini
eğitim seviyesi, tarzı algılama ve yaşama biçimi olarak toplumun genelinden birikim
ve entelektüelite olarak ayırmakta, ancak ‘altkültür’ tanımlamasını karşı duruşları
çerçevesinde değerlendirerek kabul etmektedirler. Karşılıklı olarak toplulukların
birbirilerini alt ya da üst olarak gördüğü bu durumda da altkültür tanımlaması,
Türkiye ve İstanbul’daki scene yapıları için problemlidir.
David Rowe’a göre, “rock, çeşitli araçlarla yaratılan, tikel biçimlere tercüme edilen,
dağıtılan ve satılan endüstriyel olarak iletişime sokulmuş kültürdür” (Rowe, 1996,
s.47). Rowe ayrıca, rock müziğin doğuşundan gelen bir direniş kapasitesine sahip
olduğuna vurgu yapar ve “… müziğin politik – kültürel potansiyeli de tamamen
içerisinde üretildiği ve iletildiği örgüt dizi tarafından belirlenmez” olduğunu söyler.
Rowe’ye göre, “rock müzik eş anlı olarak kapitalizmin bir ürünü ve ona karşı bir
54
reaksiyondur” (Rowe, 1996, s.44). Rock müziğin, endüstri içerisindeki en büyük
paradoksu üretiminde diğer müzik biçimlerine kıyasla teknolojinin aşırı biçimde
kullanılması ve rock müzik dinleyicisi asıl kitlenin yani gençliğin anti-kapitalist
etkilerle egemen kültürün karşısında yer alma düşüncesine rağmen kapitalizmin
ürünü olan bu müzikle kendilerini ifade yoluna gitmeleridir (Özük, 2009, s. 29).
Özük’ün aktardığı tanımlamalar, günümüzde, rock müziğin karşı kültür öğesi
olamayışını da açıklayan tanımlamalardır. Büyük organizasyonlar, sponsorlu, yüksek
fiyat biletli etkinlikler ve rock müziğin daha çok kitleye seslenmek isteyişi ile karşı
duruşunu kaybederek, dünyanın hakim olduğu ideolojik sistem içerisinde kalmasına
ve bu yolla yayılmasına sebep olmuştur. Öte yandan, hâlâ, bu müziği dinleyenlerin
ve icra edenlerin müzikle kurdukları bağ, müziğin karakteri ve içinde barındırdığı ya
da öyle olduğu yanılgısına düşülen karşı duruştur. Karşı kültür, genel olarak hüküm
süren kapitalist, kolonyalist ve toplumsal düzene ait değerlerin reddine dayanır
(Sakar, 2014, s. 114). Bu tanıma göre çalışmanın konusu olan sceneleri
değerlendirecek olursak, çalışmanın önceki bölümlerinde de açıkladığımız gibi,
popüler kültür öğesi ile güçlü bağ kurmuş scenelerin, gündelik hayatın tüketim
alanlarını oluşturan semtlerde, bu toplulukların varlık göstermesi gibi nedenlerin
yanına bir de Türkiye’nin tüketim toplumu oluşu ve rock müzisyenliğinin, rock
müzik mekânlarının, müdavimliğin de bu tüketim kavramı içerisinde yer alıyor
olması karşı bir kültürün de var olamadığını gösterecektir. Karşı kültür ve karşı
söylem de en az altkültür kavramı kadar tartışmalıdır ve altkültür unsurlarından,
İstanbul ve Türkiye’de bahsedemeyecek oluşumuzun sebepleri bu kavram için de
geçerli olmaktadır. Medya ağlarının ve müzik yayılımının saha değiştirmesi, artık
online / sanal alanda başka bir ‘piyasa’nın hareketlilik kazanmış olması da
günümüzün kapital sisteminin başka bir yüzüdür. Burada, karşı kültür ile ilgili
yanılgı, politik gündemle birlikte söylem geliştiren grupların kullandıkları dilde ve
müzik şirketlerinde yayınlayamadıkları albümleri internet ortamında yaydıklarında
kendilerini yer altında sayıyor olmalarındadır. Bu anlamda İstanbul sceneinde bir
anlam ve kavram karmaşası olduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra, ne
kadar karşı bir duruştan ya da genel eğilimin dışında olmaktan söz ediliyor olsa da,
albümlerin basılamıyor, alınmıyor ve dokunulabilir61 bir yayılma sağlayamıyor
olması bu kitlenin en çok şikayet ettiği konular arasındadır. Bu konuda, yapılan
61 Hardcopy kelimesi ile; cd ve plak gibi bir dağıtım kastediliyor.
55
müzisyen görüşmelerinden Seltay Sobutay’ın ülkemizdeki rock müzik dinleyiciliğini
değerlendirmesini istediğimiz soruyu bu konuya yönlendirmesiyle
örneklendirebiliriz;
... Şimdi bir kere; zaten bir avuç insanız, olan herkes de çalıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor,
herkesi tanıyoruz yani... Ve dişinden tırnağından arttırmaya çalışıyor herkes, bir şeyler
yapmaya çalışıyor. İşte bir EP kaydediyorlar, bir demo kaydediyorlar, belki albüm yapılar.
Ama bu albümü mesela bir plak firmasına götürdükleri zaman, işte biz sizin albümünüzü
satamayız, o yüzden hani kusura bakmayın diyorlar ve bu şekilde de adamlar internete
veriyorlar, o şekilde seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Bu eleştiri, bir bakıma yaygın, dokunulabilir sahada / piyasada var olma isteğini
barındırmaktadır. Yani hegemonya kavramını hatırlayacak olursak, rock müziğin
karakteri, karşılaştığı zorluklara bir süre sonra rıza göstererek değişmeye
başlamaktadır. Aynı değişim kitle üzerinde de söylemsel bir ikilem ve çelişkiye
neden olmaktadır. Benzer durumu bağımsız müzisyenler çerçevesinden
değerlendirecek olursak, alternatif bir endüstri geliştirmek – ya da kendi
söylemleriyle, popüler olana bir alternatif oluşturmak – gibi çözümler üretmekte ya
da ürettiklerini söylemektedirler. Ancak bu da başka bir piyasanın ve başka bir
popülerliğin, tüketimin varoluşu anlamına gelmektedir.
Rock müziğin, müzik endüstrisi tarafından kalıplara sokulması ve kendiliğinin bir
anlamda yok olmasını, bir plak şirketiyle anlaşarak albüm çıkaran Gizli Özne62
grubunun gitaristi Burçin Bahadır Güner63, yaptığımız görüşmede şu şekilde
anlatıyor;
... Bir şey daha var, bu bahsettiğin rıza mıza mevzusu var ya... Bence zaten bunları cover
yaparken öğreniyorsun yani. Bunlar öğrenilmiş şeyler yani. Az önce bahsettiğim, albüm
yaparkenki üzerinde hissettiğin baskılar var ya, onlar zaten daha önce de dinlediğin çaldığın
şeylerin içinde var. Sen o kalıpları zaten öğreniyorsun. Kimsenin sana gelip de ‘parçayı çok
uzun yapmışsın kısa yap’, ‘gitarları kıs’, ‘bu şarkı sözleri olmaz’ demesine gerek kalmıyor. Sen
zaten onları içselleştirmiş oluyorsun yani. Bu baskı senin kendinden, içinden gelen bir şey
haline geliyor. ...
Bu görüşme de, rock müziğin Türkiye’de doğuşundan itibaren var olan cover
geleneğinin de tüketimin bir parçası olduğunu göstermektedir.
62 2009 yılında, Rock'n Dark müzik yarışmasını kazanmış, Antalya’da kurulmuş, alternatif rock grubu. 63 Kendisi de şu sıralar Müzik İleri Araştırmaları Merkezinde Müzikoloji doktorasını yaptığından,
hegemonya ve rıza üzerine, ses kayıtlarıyla mesajlaşarak yaptığımız sohbetten alıntıdır.
56
Sonuç olarak, karşı kültür ve söylem kavramına geri dönerek, bu koşullarda İstanbul
scenei içerisinde bir karşı kültür yapılanmasının varlığından da söz edemeyeceğimizi
tekrarlamak gerekecektir. İstanbul scenei, Taksim ve Kadıköy sceneleri muhalif
karakterleri yadsınamaz topluluklar olmakla birlikte, kavramsal olarak bu tür
tanımlarla okunamamaktadır. Ancak bu ‘muhalif’ tavır da kendi içerisinde söylemsel
olarak ve pratikte uygulanış açısından birçok çelişkiyi barındırmaktadır. Özellikle
dinler kitle, müzisyenler ve mekân işletmecileri arasında, savundukları muhalif
duruşlar içinde dahi, söylemsel farklılıklar bulunmaktadır. Sonuç itibariyle
Hegemonya kavramına dönerek, Hegemonyada rıza almak ve ikna yolu,
pazarlamanın bir parçasıdır. Altkültür kendisine bu pazar içinde alan açarken karşı
kültür bu hegemonyanın tam karşısında yer alır. Bu anlamda, söz konusu çalışma
etrafında, İstanbul sceneinde bu tanımlamayı karşılayacak yapılar olmadığı
görülmektedir.
57
3.2 “Nerede Demokrasi?” Grup Üretimlerinde Alan Yansımaları - Murder
King Grubu Söylem ve Müzik Analizi
Günümüzde özellikle rock müzik grupları, kendilerini endüstriyel olan / olmayan –
eski bir tabir olsa da – underground, altkültür ya da muhalif gibi kavramlarla
kimliklendirmektedirler. Çok daha basit bir ayrım yapacak olursak da politik olan ve
olmayan şekilde de bu kimliklerin kendi içlerinde bir ayrıma vardıklarını görmek
mümkündür. 2013 yılı itibariyle, Gezi Direnişi’nin ardından politik olmayan
grupların dahi – kendisini apolitik olarak tanımlayan, oy dahi kullanmadıkları halde
parka geldiklerini söyleyen bir genç kitleye vurgudur bu – bu süreçle birlikte politik
bir söylem geliştirdiğini ve bu dönemden beslendiğini, kendilerini bu süreçte
yaşadıkları üzerinden kimliklendirmeye başladıkları görülmektedir. Özellikle, alansal
bir ilişki de kurarsak, Taksim scenei içerisinde değerlendirebileceğimiz – Kadıköy
scenei ilerleyen zamanlarda, eylem alanının buraya kaymasıyla da hareketlilik
göstermiştir – grupların yeni üretim sayabileceğimiz, Gezi ve sonrasında yaptıkları
şarkılarda, albümlerde karşı söylem ve muhalif duruş içerisindeki söylemsel
karmaşa, çelişkiler oldukça belirgin biçimde görülmektedir.
Bu başlık altında analizleri, söylem analizi ve habitus gibi kavramları göz önünde
bulundurarak değerlendirmek gerekecektir. Bourdieu’nun habitus kavramı, sanatsal
üretimlerde ve paylaşımlarda; bireyi yaşadığı toplumdan, üretim safhasına gelene
kadar olan süreçte birikimselliğinden koparamayacağımızdan, en önemli faktörlerden
bir tanesidir. “Habitus en temelde, dışsal toplumsal yapıların içselleştirilmesiyle
ortaya çıkar. Herhangi bir çevre veya toplumsal formasyon içindeki varlık koşulları
pratiği biçimlendiren habitus’u üretir” (Palabıyık, 2011, s. 128). Yaşadığı sosyal
çevrenin ve aileden gelen kültürel aktarımın etkisi altında olan birey, tüm bu
koşullara ve ait olduğu habitusa bağlı söylemler geliştirir, bu faktörler aynı zamanda
sanatçının, bireyin yaratıcılığını ve yaratım biçimini etkileyen önemli unsurlardır.
Söylemler ve sanatsal üretimin karakteri, birey(ler)in sosyal çevrelerine, ait oldukları
kimliklere dair anlamlar taşır. “Söylem bir meta-eylemdir ve ideoloji, bilgi, diyalog,
anlatım, beyan tarzı, müzakere, güç ve gücün mübadelesiyle eyleme dönüşen dil
pratiklerine ilişkin süreç/lerdir. Söylem sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik alanlar
gibi, sosyal hayatın tüm yönleri ile ilişkilidir”(Sözen, 1999. aktaran, Çelik & Ekşi,
2008, s. 100). O halde, İstanbul’da yer alan scenelerdeki üretim ve söylemler de iki
58
yönlü, hem birey(ler)in / toplulukların aidiyetleri ve kimlikleri, hem de scene
yapılarına dair ip uçları sunacaktır.
Murder King grubu, Taksim sceneinde öne çıkan ve bu çalışmanın örneklemlerinden
Dorock Bar mekânında kurulduğu yıllardan albüm yaptıkları tarihe kadar cover
grubu olarak sahne almış, 2002 yılından bu yana İstanbul’da rock ve metal müzik
organizasyonlarında yer alan bir müzik grubudur. Grup Mart 2014 tarihinde ilk
albüm çalışmaları olan Gürültü Kirliliği’ni yayınlamıştır. Albüm genelinde Gezi
Parkı sürecine açık göndermeler bulunmakta, hatta albüm kapağında dumanlar içinde
gaz maskeli bir figür bulunmaktadır (Şekil 3.1).
Şekil 3.1 : Murder King ‘Gürültü Kirliliği’ albüm kapağı.
Gezi Parkı protestolarının etkilerinin açıkça sürdüğü süreçte verdikleri konserlerde
de, performanslara Gezi sürecinde hayatını kaybedenlerin isimlerinin ya da Sivas
Katliam’ı gibi Türkiye siyasi tarihine kazınmış olayların tarihlerinin yazdığı,
tişörtlerle çıkmış, dönemin başbakanın – bugünün cumhurbaşkanı – söylemlerini
şarkı öncelerinde kayıttan vererek, bu söylemlere karşılık verir gibi şarkılarını
çalmışlardır. Grup üyelerinden Onur Akça süreçle; Gürültü Kirliliği ismi, albüm fikri
ve performanslarda kullandıkları ses kayıtları ile ilgili şunları aktarmaktadır;
… Zaten on yıllardır süren bir demokrasi sorunu var. İnsan hakları, hayvan hakları,
özgürlükler, her türlü demokrasiden her türlü özgürlükten ve yaşam hakkından bahsediyorum.
On yıllardır olduğu için, aslında bizim bu döneme denk getirmemiz, yıllardır Bulutsuzluk
Özlemi’nin, Moğollar’ın, birçok grubun, Barış Manço’nun, Cem Karaca’nın yapma çalıştığı
şeyi biz daha modernize edip günümüz çağına, rock soundu demiyeyim, metal sounduyla
yapmaya çalıştık… … 2010 yılında “Susma” ile başladı asıl mevzuu. Şarkıyı yaptığımız zaman
59
“allah allah lan çok mu sert oldu” dedik, o zaman çünkü hiçbir grup öyle bir şeyden
bahsetmiyordu. İşte Gezi olaylarından sonra herkes bir muhalif olmaya başladı, Gezici bir grup
olmaya başladı. Bizim onla alakamız yoktu mesela, her şeyin çok önce farkındaydık ama,
müziğimize nasıl yön vereceğimizi tam belirleyememiştik. Bu olgunluk yerleştiği zaman da
birtakım şeylere yön vermek daha kolay oldu. O zaman aşk şarkıları da yaptık, ama bu sistemin
bizi bir şekilde ittiği, yozlaşma demeyeyim, dejenere olmuş bir hayatın aşkını, aşkın acısını
çekip o şarkıları yaptık. Sözleri yazan genelde Özhan’dı. Fırat’ın da sözleri var... …albümün
ismi belli değildi. Sanırım Pentagram’dan önce çalacağımız zamandı. Evet... Can’a dedim ki
‘abi bir intro hazırlayalım. Can bize çok yardımcı oluyor müziklerde filan, o da ses
mühendisi... ‘abi bir şey olsun, yani şu albümü çalmaya bir insanları hazırlayalım, bir kızışsın
ortalık’, ‘nasıl bir şey’ dedi, ‘abi, bir kolaj yap, televizyon konuşmaları, bir şey bir şey, haber
kıl yün’... … intro sürekli güncelleniyor. Ben şey dedim o introdan sonra. ‘abi albümün ismi
Gürültü Kirliliği olsun’ dedim. Kapak da kafamda canlanmıştı zaten…
Habitus kavramı yaratıcılık ve performans kavramları için de kapsayıcı olmakla, bu
kavrama göre; bireylerin var oldukları sınıfları, aldıkları eğitim, ekonomik arka
planları, ideolojileri ve cinsiyetlerinde nerede yaşayıp büyüdüklerine kadar birçok
faktör, bireyleri besleyenin ne olduğunu görmek açısından oldukça önemlidir. Alanın
sundukları (Posibilities) ise bireylerin neyi üretebilecekleri konusunda belirleyici
niteliktedir (Bourdieu, 1996: aktaran Toynbee, 2003, s. 107). Bu çerçevede
düşünecek olursak; Onur Akça’nın görüşmede Barış Manço, Cem Karaca ve
Moğollar gibi isimleri anması, cover geleneğinden gelme bir grup olmaları ve
Türkiye temelinde kimleri örnek aldıklarını, nelerle beslendiklerini görmek açısından
önemlidir. Çalışma çerçevesinde cover geleneğinin günümüzde bu kadar önemli
olması ve grupların bu performans biçimi üzerinden isimlerini duyuruyor olmaları,
başka bir piyasanın bu anlamda var olması, Türkiye’de rock müziğin ilk örneğini
veren isimlerin ortaya koyduğu icra biçimleriyle doğrudan bağlantılıdır. Bu anlamda
cover gruplarının ya da cover geleneğinden gelen grupların, bu isimlerle kendilerini
ilişkilendirmeleri, benzer yollar çizmeleri de yine Türkiye ve İstanbul’daki rock
müziğin neden tek bir sounda sahip olmadığını, politik olarak ideolojik temellere tam
olarak neden dayanmadığını ve altkültür, karşı kültür gibi kavramların neden var
olmadığının da yanıtlarını içermektedir. Bourdieu, sanat yapmakta iki yapısal
faktörün şekillendirici olmasından bahseder; bunlar Alan Kavramı ve Habitus’tur
(Bourdieu, 1999). Bu kavramların toplamında Bourdieu’ya göre dünyada bulunma
biçimi, kişisel tercihlerin ötesinde toplumsal belirleyiciler çerçevesinde var olur
(Toynbee, 2003, s. 106). Grup, günün başbakanının, Gezi Parkı protestoları ve
protestolara katılanlar için kullandığı “Bunların hepsi Gürültü Kirliliği!” söylemini
60
albüm ismi yapmış, konserlerinde de bu söylemin geçtiği konuşmalardan kesitlerle
girdikleri parçalarda iktidarı anlatmakta, iktidara seslenmekte ve cevap vermektedir.
Roland Barthes, anlam denen şeyin yazarda değil; onu alımlayan kişide
tamamlandığına vurgu yapar (Barthes, 1977). Bu anlam, karşıt bir söylem ve tavır
içerisinde olmak, her performansta iktidar söylemine cevap vermek, grubun
dinleyicisinin ve performans sahiplerinin alımladığı anlamdır. Bu çalışma
çerçevesinde yüklenen anlam ise; grubun sarkastik bir üslupla albümlerine bu ismi
vermiş olsalar da bu isimle, yaptıkları işi ve kendilerini iktidardiliyle tanımlama,
niteleme eğiliminde olduklarıdır. Bu durum, şarkı sözlerinde de karşımıza
çıkmaktadır. Kullanılan dilin, yer yer sloganlaşsa da günlük dile oldukça yakın
olması, gruba ve grubun geldiği alana, yani Taksim sceneine dair anlamsal ipuçları
barındırmaktadır.
Farklı alanlarda kullanımıyla ilintili olarak çeşitli tanımlar ve açıklamalar yapılsa da
gösterim (performance) genel anlamda tekrar edilen ve toplumsal olarak onaylanmış,
en azından bilinçli olarak gerçekleşen tüm insan aktiviteleri olarak tanımlanabilir
(Küçükaksoy, 2013, s. 62). Rock ve metal müzikte, popüler müzikte de olduğu gibi,
performans olgusu ön plana çıkmakta, söylem ve anlam performans ile
pekiştirilmekte, dinlerkitle ile en sıcak temas performans anında kurulmaktadır.
Performans, tıpkı grubun / bireylerin üretimlerinin alanı ve kendi kimliklerini
yansıtması gibi gündelik hayatın bir parçasıdır ve performansın gerçekleşme biçimi,
performans anında kurulan iletişim, söylemler düşünüldüğünde gündelik hayattan
izler taşımaktadır. Schechner de; performansla kurulan ilişkinin kültürle ilgili
olduğuna ve her performans öğesinin birbirinden farklı olduğunu belirterek evrensel
olmadığına vurgu yapar (Schechner, 2006). Bu anlamda performans; benzer
kültürlere sahip birey / toplulukların ortak bir paylaşım ağı içinde oldukları,
paylaşıma dönük gizli bir diyaloğu barındırmaktadır. Dolayısıyla aynı şehir
içerisinde farklı sceneler arasında da performans alışkanlıklarında farklılıklar görmek
mümkündür. Müzik videoları da çeşit ve kurgu özelliklerine göre ayrıca bu
pekiştirmenin bir parçasını oluşturmaktadır. Rock ve alt türlerine ait müzik
videolarında performansa dönük görüntü kullanımları yaygın olduğundan müzik
videoları ve bu videolarda kullanılan seyirciyi / dinleyiciyi anlama çekmek için
kullanılan tuzaklar da tıpkı performans alışkanlıkları gibi, alana ve alandaki
alışkanlıklara dair ip uçları verecek, diğer alanlardan farklılık gösterecektir.
61
“Demokrasi” parçası Murder King grubunun “Gürültü Kirliliği”albümünde yer alan
ilk klip parçasıdır. Albüm “Onair” şirketinden çıkarılmış, basıldığı ilk dönemlerde
büyük müzik marketlerde kendisine satış için yer bulamamış, - grup kendi
tercihleriyle uyan bir durumdan bahseder - grup tarafından yapılan görüşmelerde de
D&R ya da benzeri mekânlarda satışının mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Ancak
çalışma sırasında albüm bu tür marketlerde de satışa çıkmıştır. Demokrasi parçasının
klibi, televizyon kanallarında, televizyon müzik kanallarında çok fazla gezi sürecine
ait, tarihi politik görüntü ve iktidara dönük sarkastik kareler içerdiğinden
gösterilememiş, yeni medya alanı olan internet üzerinden yayılım göstermiştir. Bu
konuyla ilgili grup müzisyenlerinden Onur Akça ile yaptığımız görüşmede, klibi
hangi medya ağına yönelik yaptıkları sorusuna;
... İnternet için yapmadık. İlk başta klibi çektik. Dedik ki ulan yayınlanır mı, bilmem, belki
Dream Tv, belki Halk Tv, belki Ulusal... Birileri belki yayınlamak ister. Bir müzik programları
da yok sonuçta… …Ya Ulusal Tv ve Halk Tv ye göndermiş bizim fanlar klibi, oralar bile
yayınlamadı klibi mesela…
şeklinde cevap vermiştir. Aynı görüşme içerisinde, her şeye muhalif olduklarına ve
her türlü düşünceyi eleştirdiklerine vurgu yapan Akça’nın vermiş olduğu bu kanal
isimleri yine analizini yapacağımız şarkının ve videonun dilinin çelişkisini de
içermektedir. Bir yandan karşıt, muhalif – hatta sol – bir söylem içerisinde olduğunu
savunan, ulusalcı bakış açısındaki bazı kanallarda kliplerinin yayınlanmasıyla ilgili
bulunan yorum, gezi dönemindeki üretimlerin kafa karışıklığını yansıtmaktadır. Bu
kafa karışıklığını, müzikal tarz ve tavır yönüyle anlamdan uzak kurulan ilişkileri ve
apolitiklik gibi noktalara vurgu yaparak açıklamak mümkündür.
Demokrasi64parçası 4/4 lük ritimde, aksak ritim kalıplarını içermeyen, Do frigyan
dizi üzerine kurulu, nakarat bölümlerinde Fa minör geçişler barındıran, 3.56
saniyelik bir parçadır. Parça iki bölümden; giriş (intro), 1. kıta (verse1), köprü
(bridge), nakarat ve 2. kıta (verse2), köprü (bridge) ve nakarat bölümlerine ek olarak
ayrıca tekrarlarda çeşitlenen köprü ve nakarat bölümünden oluşmaktadır. Müzik
videosu intro (giriş), atonal bir sintisayzır salınımı ile grup üyelerinin bulanık
görüntülerinin ardından gelen, kronolojik herhangi bir sırayı takip etmeyen, Türkiye
tarihinin politik görüntüleri ile başlar. Tanklar, Yassı Ada mahkeme görüntüleri, 80
darbesine ithafen Kenan Evren görüntüleri, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
64 Müzik videosu için; https://www.youtube.com/watch?v=lv8UZ8wlTGQ
62
mahkeme görüntüsü ardından R. Tayyip Erdoğan’ın kısa bir karesinden Bush’un göz
kırpmasına geçiş yapılarak parçanın ilk kısmı başlar (Şekil 3.2). Giriş bölümünde,
görüntülerin aktığı sırada, metal müzikte sıklıkla rastlanan parçanın tümüne hakim
distortion (distorsiyon / kirli gitar tonu) tonda bir gitar taraması ve bu taramaya eşlik
eden bir davul eşliği bulunmaktadır. Bu tarama yapısı müzik videosunda kullanılan
görüntülerin karakterleriyle uygunluk göstermektedir. Bu sırada grubun performans
görüntülerine sıklıkla yer verilen müzik videosunda, grup üyeleri dumanı andıran
sisli bir ortamda performanslarını gerçekleştirirler ve yüzlerinde gaz maskeleri
vardır.
Şekil 3.2 : Demokrasi parçasının müzik videosunun giriş görüntüleri.
0.36’da vokal ile birlikte şarkı sözleri başlamaktadır. Vokaller de tıpkı gitar
tonlarında olduğu gibi, kirli tonda olmakla birlikte özellikle “Nerde Demokrasi”
sözlerinin söylendiği bölümler brutal65 vokalle vurgulanmaktadır. Bu vurgu; brutal
vokalin rock ve metal müzikte eril bir karaktere işaret etmesiyle, grubun iktidar
erkine karşı müzikal eril bir tavırla, cevap aramadığı bir soruyu yönelterek karşılık
vermesi şeklinde yorumlanmaktadır. 0.56’ya kadar süren ilk bölüm;
Yine şiddet yine kavga
Bitmez ona buna her gün yafta
Mayın olmuş, töre olmuş, şehit olmuş...
Habire lafta
65 Kelime kökeni itibariyle, vahşi, sert ve acımasız gibi anlamlara işaret eder. Metal müzik ve alt
türlerinde sıklıkla kullanılan bir vokal tekniğidir. Hırıltılı ve kalın bir vokal türüne işaret eder.
63
Bizim ampul gelir aşka
Oynar götü başı her gün başka
Kana doymuş, gözü dolmuş, olan olmuş...
Habire yasta
sözlerini içermekte ve parçanın genelinde mani tipi kafiye (a,a,b,a ya da a,a,a,a
yapısı) görülmektedir. Bunun yanında, vokal ritmi diğer enstrümanlarla uyum
içerisinde birbirinin üzerine oturtulmuştur. Bu sözlerin aktığı sırada müzik
videosunda, Roboski de yaşanan katliama, Gezi parkıyla tırmanan polis şiddetine ve
askeri cenaze töreniyle şehitliğe vurgu görüntüleri ve Gezi parkında hayatını
kaybetmişlerin görüntüleri ve gitaristin üzerinde, yüzündeki gaz maskesiyle Gezi
parkı eylemlerinde hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in isminin yazılı olduğu
tişört görünmektedir (Şekil 3.3 ve Şekil 3.4).
Şekil 3.3 : Demokrasi müzik videosundaki politik göstergeler.
Şekil 3.4 : Müzik videosundaki performans sahnesi ve politik göstergeler.
Görüntüler, parçanın ritmi, vokal yapıları ve şarkı sözlerini hep birlikte
değerlendirdiğimizde; şarkı sözlerindeki argo kullanım, Roboski görüntüleri ile
şehitlik vurgusu politik söylem, göstergeler ve anlatılmak istenen açısından çelişkili
bir anlatım oluşturmaktadır. Bunun yanında mayın, terör ve şehitlik vurguları,
ulusalcı bir söylemle iktidarın bu unsurları stratejik olarak kullandığını
anlatmaktadır. Dönemin başbakanına, iktidar partisinin sembolü; argoda kurnaz,
andaval, dallama gibi karşılıkları olan ampul kelimesi ile seslenilmektedir. Ardından
gelen “oynar götü başı her gün başka” dizesiyle ise; dönemin başbakanın
64
gündemdeki tutarsız söylemleri ve samimiyetsizliğine işaret ederken; ilerleyen
dizelerde ayrımcılığa karşı olduklarına vurgu yapsalar da “g.tün başın ayrı oynaması”
gibi argo kullanımı ile ibnelik, adam olmama, gibi toplumda oldukça yaygın olan
cinsiyetçi bir algının ağzını kullanmaktadır. Bu dizenin söylendiği bölümde ayrıca
polisin şiddet gösterdiği görüntüler de kullanılmakta ve vokaller brutal tona
dönmektedir. 1.30’a kadar süren köprü ve nakarat bölümünde;
Dinlenmek yok, sizdense asla
Fişlenmek yok, insan yobazsa
Faili meçhul işler, görmez bürokrasi
Saltanat olmuş hitler, sözde demokrasi
Her yeri satmış yetmez, doymaz ki ecnebi
Kabus olmuş gitmez, nerde demokrasi?
sözleri geçmekte ve ağırlıklı olarak, grubun siyah is makyajı ile sis ve duman
içerisindeki performans görüntüleri gösterilir. Şarkı sözlerinin dili iktidara ve iktidar
tarafında olana seslenmektedir. Vokal dize sonlarında kreşendo, fortissimo ve
dekreşendolarla çeşitli vurgular yapmakta – sloganı andıran bir sesleniş hissi yaratır
bu vurgular – gitarlar bu vurgulara sol diyez üzerine yaptığı bendlerle vurgulayarak
destek vermektedir. Benzer bir trafik klavye/sintisayzır tarafından da takip
edilmektedir. Köprü girişinde gündeme dair bir gönderme ile, telefon dinlenmelerine
atfen “dinlenmek yok, sizdense asla” diyerek, iktidara seslenmekte ve iktidarın
ötekileştiren, samimiyetsiz tavrına göndermede bulunur. Ardından bu dizeyle
bağlantılı olan, “Fişlenmek yok” dizesinde “yok” kelimesi üzerine bir vurgu yaparak
vokal kalınlaşır ve hep bir ağızdan söylenir. Videonun genelinde birkaç kez
karşılaşacağımız LGBT yürüyüşlerinden görüntüler burada verilmekte ve “Yaşam
hakkı istiyoruz” dövizine dikkat çekilmektedir. Çelişkili söylem burada da ortaya
çıkmakta; eşcinsel hareketin ve eylemin yanında yer aldığını gösteren simgelerin
kullanılması, iktidarın “g.tü başı oynar” tanımlamasıyla toplumsal algıdaki ibnelik
üzerinden eleştirilmesi ayrımcı bir üsluba dayanmaktadır. Diğer yandan, bitmek
bilmeyen fişlenmelere vurgu yapılırken, grubun dindar bir tutuma sahip olmadığı
dini söylemlere de karşı bir tutum içinde olduğu açıkça bilinmekle, iktidar yanlıları
ve aşırı dindar kesim için kullandıkları yobaz ve Türkiye pazarında rol oynayan
yabancı ülkeleri ecnebi gibi kelimelerle tarif etmeleri, eleştirdikleri tavrın dili ile bir
65
eleştiri yoluna gidildiğini göstermektedir. Öte yandan ötekileştirmeye karşı olan
tavrın bu dizelerde ötekileştiren bir tavra büründüğü de görülür.
Gündemin, gündelik hayattaki tartışma biçiminin de şarkı sözlerinde var olduğunu,
Hitler karşılaştırması üzerinden görmek mümkündür. Online / sanal scene, sosyal
medya, ortamında bu süreç boyunca ve iktidar karşıtlarının sıklıkla dile getirdiği bu
kıyaslama şarkı sözlerinde de kendine yer bulmuştur. Hitler ve dönemine ait, katliam
görüntüleri de yine müzik videosu içinde yer almaktadır. Bu, Taksim sceneine
anlamsal bir gönderme de bulunacak olursak, grubun Gezi süreci ile ilgili alana
yükledikleri anlamı ve korkulan gelecek üzerinden bir karşılaştırmaya gidilmiş
olduğunu göstermektedir. Goodwin, müzik videolarında yaygın olarak üç tür görsel
tuzak kullanıldığını belirtir: Birincisi, şarkıcının yakın yüz çekimidir; ikincisi erotik
imgeler ve üçüncüsü de farklı düzlemleri birbirine bağlayan ve bir geçiş unsuru
olarak kullanılan motiflerdir (Goodwin, 1993, ss, 90-97. aktaran Çelikcan, 2003, s.
7). Birinci görsel tuzak, en yaygın olarak kullanılan türdür. Bu görsel tuzağın amacı,
ses izinde kurulan sen-benilişkisinin görüntü izinde de kurulmasını sağlamak böylece
izleyenle-şarkıcı arasında daha yakın bir ilişki kurmaktır. Doğal olarak yakın
çekimler, ses görüntü arasındaki yapay ilişkinin ortadan kalkmasına da yardımcı
olmakta ve birbiriyle ilişkisi zayıf görüntüler arasında geçişi sağlayan bir araç olma
işlevini yüklenmektedir (Çelikcan, 2003, s. 7). Bu görsel tuzak, Demokrasi
parçasının müzik videosunda sıklıkla kullanılmış; Hitler vurgusunun yapıldığı,
“doymaz ki ecnebi”, “nerde demokrasi” gibi dizelerde grup bireylerinin özellikle
gözlerine odaklanmış yakın çekim sahneleriyle vurgulamıştır. Bu sahnelerle –
grubun canlı performans söylemlerinin gözlemlenmesi ve albümün genel söylemleri
de dikkate alınarak – ‘sen ve ben ne yaşandığını biliyoruz, beni anlıyorsun’
göndermesi yapılmakta ve anlama dönük gerilim duygusu yaratılmaktadır. “Faili
meçhul işler” dizesi ile, Türkiye’deki politik cinayetlere vurgu yapılmakta ve bu
cinayetlerin bürokratik süreçle yok edildiği anlatılmaktadır. Bu dize ile birlikte de
Hrant Dink cinayeti ve Hrant Dink için yapılmış yürüyüşler hatırlatılmaktadır (Şekil
3.5). Parçanın ilerleyen kısımlarında ise, benzer bir gönderme Uğur Mumcu için
yapılmaktadır. Nakarat bölümüyle birlikte aslında parçanın; “Nerde Demokrasi”
dizesi ile bir soru yöneltmediği, mevcut iktidarın demokrasi söylemlerinin sözde
olduğu ve bir açmazın, çözümü olmayan bir baskının haline vurgu yaptığı
görülmektedir.
66
Şekil 3.5 : Müzik videosundaki yürüyüş sahneleri, eylem görüntüleri ve Nazi /
faşizm göndermeleri.
İkinci kısım 1.41’e kadar olan sürede söylenmekte;
Kimi ümmet, kimi mafya
Bitmez ona buna peşkeş, parsa
Yola gelmez, zora gelmez, boyun eğmez
Paraya asla!
Bizim ampul gelir aşka
Sallar sağa sola her gün başka
İpe gelmez, sapa gelmez, iğrenmez
İşi palavra
sözlerini içermektedir. Çoğunlukla grubun performans görüntülerine yer verilen
ikinci kısımda sarkastik bir dille belli kesimlerin rant ve para ilişkileri üzerine olan
tavrı eleştirilmekte, bu sözlerle birlikte 17 Aralık dönemine ithafen ayakkabı kutusu
içinde para görüntüleri ile; yine iktidar, parti simgesi olan ampul üzerinden
tanımlanarak eleştirilmekte ve bu söylem sırasında biber gazı atan polis görüntüleri
verilmektedir (Şekil 3.6). Son dize ile birlikte ise; bir haber kanalının “Kabataş’ta
aslında ne olmuştu” başlıklı haber görüntüsü gelmektedir. Bu görüntü ve son dize
söylemiyle birlikte grup iktidara karşı cevap içeren, bir söylemde bulunmaktadır.
67
Şekil 3.6 : 17 Aralık göndermeleri, polis şiddeti ve yakın çekim performans
görüntüsü.
Parçanın ikinci kısmı, bu bölümün ardından gelen nakaratla birlikte gerilime doğru
tırmanışın habercisidir. Bu bölümde nakarat, çoğunlukla performans görüntülerini
içermekte, belli görsel tuzaklar ve şiddete işaret eden görüntülerle çözülmeyi
getirecek olan müzikal gerilime izleyeni hazırlamaktadır. Andrew Goodwin’in
belirttiği gibi, müzikte de diğer anlatılarda olduğu gibi bir gelişme ve çözülme vardır;
ancak, bu gelişme ve çözülme hiyerarşik bir düzen içinde değil, iç içe geçmiş bir
biçimde gerçekleşir (Goodwin 1993, s. 21. aktaran Çelikcan, 2003, s. 2). Düzenli
seslerin duyulmasıyla gerilim başlar. Ritim ve tempo ile gerilim en üst düzeye
tırmanırken, armonik birlik içinde çözülme başlar. Ancak çözülme sonun değil, yeni
bir gelişmenin ve yeni bir çözülmenin başlangıcı olur. Gerilim ve çözülme birbirine
eklenerek sürekli tekrar eder (Çelikcan, 2003, s. 2).Parçanın ikinci bölümünden sonra
gelen nakaratın ardından 2.26 ile 3.06 arasında;sintisayzırın arpejli iniş ve
çıkışlarının ön plana çıkması, gitarların tarama tekniğini kullanması, temponun
hızlanması ve vokallerin fısıltılarla demokrasi sorusunu yöneltmesi ve vokallerin
burada sözsüz bir armoniyle tempoya eşlik etmesiyle, böyle bir gerilim bölümü
müzikal olarak işlenmektedir (Şekil 3.7).
68
Şekil 3.7 : Parçanın çözülme öncesi gerilim bölümü.
Parçanın bu bölümüyle ilgili, grup üyeleriyle yapılan görüşmelerde de yaratılmak
istenen duygunun “korku, gerilim, huzursuzlanma ve muallakta kalma” olduğu
vurgulanmıştır. Bu bölümde kullanılan - onlinescene içerisinde mizah öğesi halini
alan - Fetullah Gülen’in beddua ettiği görüntüler, iktidar ve cemaat arasındaki
gerilime bir göndermede bulunmaktadır. Bu bölümde Obama’nın Erdoğan’ın
görüntülerinin kullanılmasa da yine iktidar olgusu içindeki diğer gerilimlere dair
göndermelerdir. Anlama müzikal olarak da gerilim katan bu bölümün ardından gelen
çözülmeyle, nakarata tekrar dönülmekte ve nakarat iki kez tekrar edildikten sonra,
gittikçe artan tempoyla parça yüksek bir duyguda; davulcuya yakın çekimle
69
odaklanan ve davulcunun yüzündeki gaz maskesi ile, “nerde demokrasi” dizesine,
kameraya, yüzünü çevirdiği sahne ile sonlandırılır. Grubun müzik videosunda ve
canlı performanslarda aynı desende şortlar giymesi ve bu şortların kamuflaj / askeri
desende şortlar olması ve bu giyimin forma gibi her performansta kullanılması da
ayrı bir çelişki ve anlamdan uzaklığa işaret etmektedir. Militarizm simgelerinin
grubun tarzında kullanılması, ancak militarizme karşı söylemler içerisinde olmaları –
görüşmelerde de vurgulanmıştır bu durum – tarzın anlamından uzak bir şekilde tarzın
içinde olduklarını göstermekte ve yine bir kafa karışıklığına işaret etmektedir.
Demokrasi parçasının söylemleri, söylemleri destekleyen müzikal karakteri ve
anlamlara vurgu yapan müzik videosu; bu performansın ve söylemlerin, grubun ait
bulunduğu, eşlik ettiği ve içinde var olduğu gündelik hayatın doğrudan etkisi altında
olduğu birçok unsurda kendisini göstermektedir. Dolayısıyla bu gündelik hayatın
etkisi, Taksim sceneine dair de müzikal ve söylemsel anlamda bir şeyler
anlatmaktadır. Habermas, söylemin asla bağlamdan ayrılmış basit cümleler
olamayacağını, aksine anlamlarının, yerleştikleri özneler arası bağlamlardan
türediğini savunur. Bunun yanı sıra, Habermas için her söyleyiş; meşruiyet, gerçek
olma, doğruluk, içtenlik ve anlaşılırlık kriterlerine uymak zorundadır.Habermas
söylem analizinin nasıl olması gerektiğini anlatırken, söylem analizine aynı zamanda
“ideoloji analizi” olarak da vurgu yapar (Habermas, 1970, s. 368. aktaran, Cohen,
Manion ve Morrison, 2005, s. 298). Murder King’in müzik videosunda kullandığı
göstergeleri ve söylemleri yorumlayacak olursak; net bir ideolojik tabana dair anlamı
çevreleyemediğini, iktidara karşı yer yer iktidar üslubunu kullanarak ve müzikal
karakter itibariyle eril bir yapının içinden iktidara karşılık verdiğini, birbirinden
farklı ve yer yer birbirinin karşıtı birçok ideolojik göstergeyi bir arada sunduğunu, bu
nedenle de tutarlı bir tavır gösteremediklerini söylemek mümkündür. Benzer
durumun Gezi süreci üretimlerinin çoğunda görmekle birlikte66, bu durum; kendisini
bu sürece kadar apolitik olarak kimliklendirmiş, bu dönemle birlikte bir şeyler
söyleme ihtiyacı duymuş bireylerin yaşadığı kafa karışıklığı ve politik gündemle ani /
aşırı yüklenmelerle ilişkilidir.
66 Bu dönemde çok fazla müzikal üretim olmuş ve sosyal arkaplanları politik olmayan insanların
üretimlerinde benzer kafa karışıkları ve tutarsızlıklar, benzer söylemler üzerinde kalma hali
gözlemlenmiştir.
Benzer bir başka örnek SERAF grubuna işaret eder: https://www.youtube.com/watch?v=E1UOB9-
G8kA
70
Sonuç olarak, altkültürün var olamaması; Murder King örneğinde de görüldüğü gibi,
rock müziğin Türkiye’ye zaten altkültürel anlamını yitirdiği yıllarda etki etmesi,
anlamından tamamen uzak şekilde kendini muhalif gören topluluklar arasında tarzın
yaşatılması ve icrası üzerine kurulmasındandır. Altkültürün ilk örneklerini veren
İngiltere örneği üzerinden düşünürsek; coğrafi olarak bir scene adlandırılmasının ve
sound bütünlüğünden bahsediliyor olması, tavrın ve politik bilincin anlamındaki
doluluk ile bir müzikal tür etrafında toplanmasıyla ilgilidir. Ancak Türkiye’deki
duruma bakıldığında; müziğin anlamdan uzak bir icra biçimiyle var olması,
söylemsel önemin farkındasızlığına, tarzın karakterinin bilinip yaşanmasına rağmen
net bir tavır içerisinde var olamamasına ve bunun etkisiyle sınıfsal yapılar
oluşturamayıp kolaylıkla hegemonyaya dahil olmasına ve popülerleşmesine neden
olmaktadır. Rock müziğin bu durumu ise; İstanbul içindeki sceneleri etkilemekte ve
scenelerin kendi içlerinde birbirinden farklı tavırlar, tarzlar ve söylemler
geliştirmelerini, hem kent içinde hem de scenelerin kendi içlerinde kaçınılmaz
çeşitliliği / çoklu müzikal türleri ve söylemleri doğurmaktadır.
71
4. İSTANBUL ROCK SCENE
İstanbul’da iki farklı ana scene yapısından, Kadıköy ve Taksim scenelerinden,
bahsetmek mümkündür. İki topluluk yapısını da birbirinden ayıran ana unsur,
etrafında toplandıkları müzikal tarz / tavır ve bu müziğin üretimi, tüketimi ile ilgili
farklı habituslara sahip olmalarıdır. Kadıköy Indie / bağımsız tavır etrafında
toplanmış topluluğa işaret etmekte; Taksim ise, 90’lar rock bar geleneğinin devamını
sağlamaya çalışan, rock müziğin farklı alt türlerinin dinlenildiği, üretildiği cover
geleneğine ve bu gelenekten çıkma yeni üretimlere işaret etmektedir.
İstanbul’daki scene yapısını, scene kavramını ve rock müziğin Türkiye, İstanbul
genelindeki pozisyonunu önceki bölümlerde tartışmıştık. Bu bölümde; İstanbul Rock
Scene’ini iki ana scenein yapısal özellikleri anlatılacak; örneklem mekânlar
üzerinden; Kadıköy KargArt, Taksim Dorock Bar ve The Wall bar üzerinden
okunarak, karşılaştırılacak; müdavimlik ve aidiyet unsurları temelinde yönelim
farklılıklarına vurgu yapılacak ve ana sorunun cevabına gidilecektir. Seçilen bu
mekânlar, toplulukların sosyal hayatlarını buralarda inşa etmiş ve tarzı bu
mekânlarda yaşıyor olmaları açısından önemli, kent anlamında genellenebilir
kanılara ulaştırmasa da belirli müzikal alışkanlıklar ve müzikal tarzların İstanbul
içindeki konumunu belirlemesi açısından önemlidir.
4.1 Karga Bar Örneğinde Kadıköy Scene
Çalışmanın ilk bölümünde scene tanımını ve tartışmasını yapmıştık. İstanbul’u
sceneler üzeri bir şehir olarak düşünürsek, içerisindeki sceneler için de farklı
tanımlar yapmak mümkündür. John Irwin, yapısalcı teoriye karşı bir şekilde hayatı
bir tiyatro sahnesine benzetmiş̧ ve bireylerin bir takım rollerinin olduğunu, rolü
bitenin sahneden ayrıldığını vurgulamıştır. Irwin'in scene tanımlaması, insanların
doğrudan, gönüllü katıldığı ve kamuya açık sosyal bir dünya, şeklinde olmuştur
(1997 [1970]: aktaran Kozorog, 2011, s. 356). Bahsedilen gönüllü katılım, sosyal
alana gönüllü katılıma işaret etse de bu tanımlamayı, Kadıköy’de oluşturulan tavrın
72
gönüllülük ilkesi üzerine kurulu olmasını, Irwin’in tanımındaki bu vurguyla
ilişkilendirmek mümkündür. Kadıköy’deki müdavimlik kavramı bu gönüllülük esası
ile birleştirilmiş, müdavimi olan mekânın üretimine dahil olma halini almıştır. Yani
sceneve scene içerisindeki üretimler, o scenein üyeleri tarafından kurgulanmaktadır.
Karga Bar direktörlerin Tayfun Polat, KargArt için yapılacak programlara karar
verme aşamalarını anlatırken bu konuya şu şekilde değinir:
… Karga'da iş biraz pişer, yapısı hep organiktir. Böyle bir şey yapalım, hadi yapalım gibi
değil de o önce baya bir süre, özellikle Karga’nın giriş̧ katı müdavimler katıdır daha çok,
orada geceler boyu sohbetlerde tartışmalarda pişer. …
Karga Bar’ın Kadıköy Kadife Sokak’taki müzikal duruşu ve diğer mekânları bu
anlamda nasıl etkilediğini önceki bölümlerde belirtmiştik. Kadıköy Karga mekânı,
Karga Bar ismiyle 1996 yılında açılmış, 1998 yılında binada çıkan bir yangınla bir
süre kapalı kalmış, restorasyondan geçirilirek yeniden işler hale getirilmiş, 2001
yılında da mekânda yapılan bir sergi etkinliği ile KargArt olarak bugünkü konseptin
başlangıcını yapmıştır. Bu mekânın, Kadıköy Sound gibi yıllarca tartışıla gelen bir
konun merkezi olmuş olmasıyla da önemlidir. Kadıköylülük, Kadıköy’ün kendine ait
bir soundunun olduğunun konuşulması, Kadıköylü üretimlerde bulunmak ve evinin
olduğu semtte ‘takılan’ bir müdavimin o mekânın üretimlerine ortak olma hali,
Karga Bar örneğinde görebileceğimiz unsurlardır. Kadıköy scene yapısının
merkezinde olan bu mekânı tanımak gerekirse; mekân, üç katlı ve bahçeli bir binayı;
bar, cafe ve konser salonu olarak kullanmakta, kullanım alanlarına göre de yaptıkları
işleri adlandırmaktadır. Üç kata ek olarak tavan katına yapılan bir salon, bar
ortamından soyutlanmış̧ bir konser salonu olarak kullanılmaktadır. Burası konser ya
da canlı performanslar olmadığı zamanlarda; sergiler, atölyeler ve performans
sanatlarına yönelik workshoplar için de kullanılmaktadır. Bu katın bir üst katı daha
bulunmakla, burası yönetime ait bir tavan katıdır. Performans sahnesinin bulunduğu
kat, yaklaşık yüz kişinin sığabileceği bir alandır. Sahne büyük olmamakla birlikte,
yüksek de değildir. Sahneden bir perde ile ayrılan, doğrudan sahneye açılan bir de
kulis bulunmaktadır. Seslerin ayarlandığı kayıtların alındığı, ekipmana ayrılan kısıma
da oldukça küçük bir alan ayrılmış̧, sahnenin hemen önünde sol tarafında
bulunmaktadır. Dışarıdan bakıldığında giydirilmemiş̧ bir mekân izlenimi
vermektedir. Sahne ve zemin birbirinden çok uzak olmamakla beraber seyircilerin
kolaylıkla ulaşabileceği kadar zemine yakın bir sahne yüksekliğine sahiptir. Buradaki
73
performanslarda müzisyenlerin rahatlıkla seyirci yanına dahil olabildiği bir ortam söz
konusudur. Mekânda eskitme ve ahşap konsepti kullanılmıştır.
Mekân açıldığı günden bu yana müzik direktörlüğünü Bahadır Dilbaz yapmakta ve
mekânın bar kısmı için çalınan müzikler kendisinin kişisel arşivine aittir. KargArt'ın
direktörü Tayfun Polat, sanat etkinliklerinin kapsamına ve içeriğine karar veren
isimdir. Ayrıca Açık Radyo'da, 5 yıldır, “Yerli, Ana Akımın Dışında Kalanlar” ve
“Kadıköy Postası”67gibi radyo programlarını sunmakta, hazırlamaktadır. Kendisi bu
programlarda bağımsız müzisyenlerin yaptığı parçaları aktarmakta ya da bağımsız
müzisyenleri konuk alarak, tanıtmaktadır. Bunun yanı sıra KargArt tarafından
çıkarılan mecmualarda her sayıda en az bir yerli müzisyeni ya da grubu yazmakta ve
son 5 yılı aşkın süredir de radyo programıyla beraber gelen bir süreç diyebileceğimiz
şekilde, her ay yalnızca bağımsız müzisyenlerden oluşan bir listeyi çaldığı geceler
düzenlemektedir. Tayfun Polat, mekânda hazırlanan sanatsal materyallerin de
editörlüğünü üstlenmektedir. Murat Seçkin, KargArt ile ilgili koordinasyonları
sağlayan; performanslarda, müzisyen ve performansçılarla bire bir ilişki içerisinde
olan isim ve KargArt fanzinlerinde yazar / eleştirmendir. Rammy Roo, konser
salonunda sesleri ayarlayan (mastering) ve gruplarla yine birebir ilişki içerisinde
olan, kendi grubuyla yılda bir ya da iki kez burada konser bir veren müzisyendir.
CanlıKarga konseptinde toparlanan albümlere Tayfun Polat ile birlikte Bahadır
Dilbaz karar vermektedir. Murat Seçkin ve Rammy Roo da ayrıca albüm aşamasında
söz sahibidirler. Müzikal üretimlerin ve bu üretimlerin sahnelenmesine desteğin yanı
sıra, bir de fanzin ve mecmua gibi yazılı bir bülten ağı oluşturmaları; Kadıköy’ün
90’lı yıllardan, Akmar Pasajı’nın tarzların takılma alanı olduğu yıllardan bu yana
gelen fanzin geleneğinin devamı olması ve hâlâ bu tür alışkanlıkların bu scene
içerisinde devam etmesi oldukça önemlidir. Her scenein kendi içerisinde, tüketim ve
üretim alışkanlıkları olduğunu zaten belirtmiştik. Bunun yanı sıra her scene
yapısının, belli bir tavır ya da müzik türü etrafında toplanmış toplulukların /
bireylerin o tarz ve tavır üzerine biriktirdikleri, aynı dilden konuşmalarını sağlayacak
entelektüel bir birikim söz konusudur. Kadıköy, entelektüel birikimini kendi
oluşturmakta ve bunu mekânlar, bu mekânlarda yapılan müzikler aracılığı ile
67 94.9 frekansında Açık Radyo için: http://acikradyo.com.tr/program/yerli
Tayfun Polat yaptığı program kayıtlarını ayrıca ses paylaşım ağı olan mixcloud’da da paylaşmaktadır.
Eski programlara ulaşmak mümkündür: https://www.mixcloud.com/tayfun-polat/yerli-vol123-
04112013/
74
yapmakta, yeni müzisyenleri / grupları bu tür üretimlerle scene içine dahil
etmektedir. KargArt’ın yaptığı bu çalışmalar; ortak bir dil, ortak bir müzikal bellek
oluşturmak ve sözlü tarih çalışmalarına da alan açacak nitelikte olmasından bu scenei
diğer scene yapısından ayırmaktadır.
Müdavimlik ve bir müzik türüne, mekâna ait olma gibi unsurların; küresel,
endüstriyel popüler müzikle ilişkili olduğu coğrafyalarda, büyük şehirlerde,
endüstrinin ya da bu endüstriye karşı duran oluşumların yarattığı kimlikler
çevresinde şekillendiğini görmekteyiz. Roy Shuker, popüler müzik tüketimi,
tüketiciler ve tüketim alışkanlıklarının değişimlerinden bahsettiği çalışmasında, plak
kapaklarından, kayıt şirketlerinin izlediği politikalara, mekânlar ve basın gibi
unsurların izler / dinler kitle için destekleyici bir taraftar ağı yarattığını
vurgulamaktadır (Shuker, 2001). Kadıköy scenei içerisindeki KargArt’ın yapmış
olduğu kendi magazinini üretme, kendi entelektüel birikimini yaratma durumu da bu
taraftar ağını oluşturmada mekânın ve – Bennet’in yaptığı scene ayrımını
hatırlayacak olursak (Bennet, 2004, s. 6-7) – İstanbul genelinden Kadıköy özeline ve
daha sonra da sanal (virtual) scene özeline kadar uzandırabileceğimiz birbirini
besleyen lokal ve yerel-aşırı scene yapıları, sanal scenei, basın ayağını oluşturarak,
kendi kitlesini oluşturmakta ve bu yollarla beslemektedir. Kısacası; Kadıköy
sceneinde karşımıza çıkan gibi; kendi taraftar / müdavim grubunu yaratmak için
bireylerin sosyal tüketim alışkanlıklarına yön vermek, yeni tüketim kanalları açmak
endüstriyel bir popülerliğe sahip olmasa da lokal scenelerde mekânların yürüttüğü en
önemli politikalardır.
KargArt’ın Kadıköylü olmakla, Kadıköylülükle birleştirdiği müdavimlik unsuru yine
kendi geliştirdikleri bir motto altında inşa bulmakta ve müzisyenler ile mekânın
müdavimleri arasında da kullanılmaktadır. “Evinde gibi hissetmek”; araştırma
sürecinde alanda, mekân direktörleri ve müzisyenler tarafından sıklıkla kullanılan bir
tümce olmuştur. Tayfun Polat, Karga Bar kadrosuna dahil oluşunu anlatırken;
… Askerden döndükten sonra yenilenmiş̧ binaya girdim ilk olarak. Ondan sonra da çok fazla
zaman geçirmeye başladım burada. 2000 yılında da djlik yapmaya başladım burada. Haftada
3 gün minimum geldiğim, ikinci evim gibi karımla beraber takıldığımız bir yerdi. Hem
sevdiğimiz insanlar da buradalardı, bir sürü dostluk da kurduk. Böyle göbekten bağlı
olduğum bir yerdi. …
75
şeklinde aktarmıştır. Polat’ın müdavimlikten, konsept belirleyicisi halini alması,
Kadıköy scenei içerisindeki hareketliliği ve aidiyet kavramıyla mekânlarla kurulan
ilişkiyi de açıklamaktadır. Aynı kavramı diğer direktör Murat Seçkin şu şekilde
açıklamaktadır;
… KargArt salonuna gelenler burayı biraz daha ev gibi görüyorlar. Gelen bütün gruplara da
mesela, ilk defa geldilerse muhakkak aynı şeyi söylüyoruz. Bu kulis ve salon sizin eviniz.
Özel bir yerde çalıyormuş̧ gibi düşünmeyin, burası sizin eviniz işte akşam hep beraber
takılacağız, bir kişi de gelse çalınacak yüz kişi de gelse çalınacak hiçbir şey değişmiyor. …
Murat Seçkin’in bu aktarımı, KargArt konseptinin, sahne tasarımını ve mekân
içerisinde canlı müzik varken katlar arasındaki sirkülasyonun rahatlığını açıklar
niteliktedir. Bu,mekân tarafından Kadıköy’e ait olduğu düşünülen bir tavrın
devamını sağlayan bir yönlendirmedir. Mekânda şehir dışından gelen gruplarla
yapılan görüşmelerde de benzer kullanıma rastlanmaktadır. Ankaralı müzisyenlerden
oluşan Emre Nalbantoğlu’nun grubuyla yapılan görüşme de Kadıköy’de çaldıkları
akşamlarda ortak bir ‘derdi’ paylaştıklarına vurgu yapan Nalbantoğlu68;
… Biz şimdi Tayfun (Polat) abiyle tanıştık, Roxy'den. Çok iyi arkadaş̧ olduk. Bir rakı içtik
ilk gün öf yani. Ondan sonra biz öyle arkadaş̧ olunca, bir de burası da tahta yani, ondan iyi
(gülüyorlar). Nasıl anlatıyorum gene? Baya iyi... Ev gibi burada kendimizi rahat
hissediyoruz. Zaten buranın yaklaşımı da öyle bize. Takılın olum işte, ne lazımsa yani…
Semte ait olmayan ya da Kadıköy semtinde yaşamayan ve farklı bir scenein üretim
alışkanlığına sahip grup müzisyenlerinin de aynı mottoyla bağ kurması, mekânın bu
scene içerisinde, mekânda çıkacak olan gruplarla / müzisyenlerle ve mekâna gelen
dinler kitleyi öncelikle onları bu scene ve tavıra dahil ettiklerini görülmektedir.
Müzisyenlerin de müdavim kitle içinde var olması ve ‘evinde gibi hissetme’
mottosuyla bu durumu birleştirme halini Selim Saraçoğlu;
Evimizde gibiyiz. Yani başka bir mekâna gittiğimizde genellikle, o mekândaki sorumluyu bir
konserden önce görürüz, bir de konserden sonra parayı verirken görürüz. Konser sırasında,
belki, görürüz hani o da denk gelirsek, oradaysa. Ve son derece resmi, resmi olmasa bile
soğuk olarak tabir edebileceğim bir iletişim olur. Burada böyle değil, biz baya beraber
içkimizi içiyoruz, şakalaşıyoruz, muhabbetimizi ediyoruz, politikadan, kızlardan, ondan
bundan aklına gelebilecek her şeyden konuşuyoruz. Her türlü paylaşımı yapıyoruz. Evimizde
gibiyiz. Ki, sırf bizim konserimizin olduğu günler değil. Ben bu hafta üç tane konser izledim
68 Grup, 18. Roxy Müzik Günleri’nde ödül kazanmıştır.
76
Karga'da, Dorian Feza konserine gittim, Korhan Futacı ve Kara Orkestra konserine gittim,
yani hepsinde zaten bu rahatlığı, zaten Tayfun'la da (Polat) karşılaşıyorum, hepsinde de
hani... …Zaten müzisyenlerinden para almıyorlar. Sen Karga'da çalan müzisyensen, orada
konser izlemek için para istemiyor senden. Yani öyle bir iletişim var. Ama ben mesela, başka
çaldığım x bir mekânda bir konsere gitmek istesem, çatır çatır o parayı vereceğim. Çünkü
öyle bir iletişim yok. Ama burada beni, kapıda görüyor mesela Murat, a n’aber Selim'ciğim
hoş̧ geldin, bir sarılıyoruz filan…
olarak aktarmaktadır. Mekânın oluşturmuş olduğu bu tavır ve yönelim, ortak bir alan
sağlama halinin ürünüdür. Para vermeden konser izleyebileceğini bilen müzisyenin,
kendi var olduğu sahneyi izleyici olarak da izleyebiliyor olması, mekâna ve scenee
olan aidiyeti pekiştirmektedir. Bu pekiştirme ve yönlendirmeler, bağımsız tavır
başlığı altında, kökenleri punk müzik tarihine kadar uzanan “do it yourself”
mottosuyla müzik yapan müzisyenleri ve bu müziği dinleyen kitleye yönelik başka
bir bellek yaratma şeklinde de kendini göstermektedir. KargArt her yıl, Komple
Karga Canlı ismini verdikleri, sahnelerinde yer verdikleri grupların kayıtlarından
oluşan, sonuncusunu canlı kayıtlardan oluşturdukları albümler toparlamaktadır. Bu
albümler parayla satılmamakta, müzisyenlere, belirli yayın organlarına ve mekâna ait
kanallara dağıtılmakta, böylece mekânın kendine ait bir müzik arşivi oluşturulmakta
ve burada sahne alan grupların da bir albümde yer almaları sağlanmaktadır.
KargArt’ın yaptığı her etkinliği ayrı bir isim başlığı altında toplaması ve üretimleri
birbirinden ayırması da bu mekânın bir kültür merkezi gibi hareket ettiğini
göstermektedir. Bu üretim biçimi, hem Kadıköylülerin bahsettikleri tavır içerisinde
geniş bir yere oturmakta, hem de bağımsız tavrı kendi sceneinde var etmektedir.
Bunun yanı sıra, bu scene yapısında popüler olana karşı olanalternatif bir dünya
oluşturmaya çalışan, bağımsız olsa da benzer alışkanlıklarla hareket eden bir tavırdan
söz etmek mümkündür. Endüstriye karşı bağımsız bir duruşun, endüstri
alışkanlıklarıyla kitleyi kendine bağlama yöntemleri, mekânın ve bireylerin /
toplulukların etkinliklerle, etkinliklerin de onları oluşturan bireylerle / topluluklarla
evirilişi, Kadıköy sceneinde devamlılığı ve tavrın karakterini korumaya dönüktür.
Müdavimlik, bağımsız tavır içerisinde belli topluluğa ait üretim biçimi, değişimlerin
önünü kesmekte, scene içerisinde belli kurallar ve tavrın özelliklerinde belirleyicilik
yaratmaktadır. Böylece bu tavır, rock müziğin alt türlerinde sıklıkla gözlenen ve
sahip oldukları alanın bozulmaması dürtüsünün ortaya çıkardığı, muhafazakâr bir
özellik taşımaktadır. Bu muhafazakâr hal, scene içerisinde, başka yerde tüketmeme,
77
yalnızca belli mekânların tercih edilmesi, belli grupların dinlenilmesi, belli bir tarzın
üretimine destek verilmesi vs. şeklinde gözlemlenmiştir. Diğer yandan da kendi
bünyesinde yazılı müzik edebiyatını oluşturmak ve albümlerini basmak, bağımsız
tavrın en belirgin özelliklerindendir. Çerezcioğlu’nun aktarımıyla; “Indie olmak”,
kendilerini ana akımın dışında tutan, ortak estetik değerlere ve ortak söylemlere
sahip bireylerin oluşturduğu, “popüler” ve “moda” olandan yalıtık bir izole
dünyanın, kendi estetik kurallarına dayalı bir beğeni grubunun seçkinciliğinde işler
(Çerezcioğlu, 2014, s. 100). Kadıköy’deki bağımsız tavır da kendi muhafaza, izole
alanını oluşturmuş ve kendi üretimlerini kendi bünyelerinde gerçekleştirme eğilimini
göstermektedir. KargArt’ın kendi üretimlerini ve Komple Albüm projesini de bu
izoleleşme içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Belli bir grubun seçkinciliği;
Kadıköy sceneinde müdavimlerin üretimlere katılması ve scenei şekillendirenler
halini almasında göstermektedir. Albüm konseptlerinde dinlerkitle tepkilerinin alınıp
alınmadığına dair soruya Murat Seçkin, genel olarak kendi istedikleri işi yaptıklarını
ve seçimleri kendilerinin yaptıklarına vurgu yapmıştır. Müdavimlik ve mekâna ait
olma duygusundan da ileri gelen, dışa kapalılık ve belli bir grup içerisinde üretimin
tüketimin dönüşümü; arkadaşlık, tanıdık olma yoluyla üretimde bulunma hali
Kadıköy sceneinde ve KargArt’ta baskın şekilde görülmektedir. Mekânın çıkardığı
albümlerle ilgili, Tayfun Polat süreci şu şekilde aktarmaktadır;
… İlk Saltuk'un (Ergüner) albümünü yaptık biz. Saltuk canımız ciğerimiz arkadaşımız.
Yıllardır da evinde yaptığı kayıtları bir albüm yapmak istiyordu. Ve ücretsiz dağıttık o
albümü. Yapmak istediğimiz için yaptık, ama bir taraftan da bir plak firması olacak bir alt
yapımız yok. Bir ekibimiz de yok. Sonrasında, daha önce de bir arkadaşımla beraber
Kadıköy'de bir stüdyo açtığımızda da bir complation çıkarmıştık. Stüdyonun adı, Kayıp
Stüdyo'ydu. Komple Kayıt diye bir complation çıkarmıştık. Ki orada da böyle, İhtiyaç
Molasıgibi grupların olduğu öyle bir derleme çıkartmıştım. Seviyorum ben derleme yapmayı.
Sonra da bizim her yılbaşında hediye verme geleneğimiz var. Bir sene böyle baya napalım
napalım derken, ben böyle yeni bir öneride bulundum. İstiyorsanız ben böyle bir şey,
yakınımızdaki müzisyenlerden bir kayıt alayım, olur mu olur mu, olur, dendi. Sağ̆ olsunlar,
Doruk Öztürkcan'ın Remove Records'un sahibiydi o zamanlar, da desteğiyle albümün
kapağını da yapan Oygar Erdal'ın da desteği ile... Dediğim gibi en yakınımızdaki
müzisyenlerden birer kayıt istedik. Tanımadığımız orada bir iki tane isim var. Onları da
Doruk da işin içindeydi, masteringini falan hepsini o halletti. Bir iki kayıt daha geldi ve ilk
complation öyle çıktı. Sonrasının gelmesinin tek sebebi, biz bunu bir kerelik bir şey olarak
yapmıştık aslında, o ilkinin gördüğü ilgi. Ne kadar iyi bir şey yaptınız, özellikle hem işin
içine dahil grupların hem de dahil olmayan ama dinleyen eden müzisyenlerin söylemesiyle
78
bu çok önemli bir açıktı. İkincisi ne zaman olacak... Biz ikincisini falan hiç düşünmemiştik
yani. Ama ne zaman, ne zaman, ne zaman, sorularıyla bizim için atla deve bir şey değil zaten
insanlar kayıt vermeyi kabul ediyorlarsa zaten sıkıntı yok. Aslında bakarsan, vermek
istemelerinin tek sebebi de kimler kimler kayıt verdi, bu işin ücretsiz olması ve paylaşılıyor
olması. Yani copy left olması devamı öyle geldi. Sonrası taleple oluştu yani…
KargArt'ın çıkarmakta olduğu bu albümler, parayla satılmayan, dağıtımı olmayan
yalnızca müzisyenlere, gazetecilere, mekânla ilişkili alanlara ve basına verilen
çalışmalardır. Dinleyiciler ve Karga müdavimlerinin dinleyebilmesi için ise bu
albümler mekânın resmi internet sitesine konmakta69 bu sayede kitlenin, bu müziğe
ve mekâna erişimi bu yolla da sağlanmaktadır. Her albümde 15 ila 17 müzisyen ve
her birine ait birer parça bulunmaktadır. Bu albümlerin hepsinde farklı isimlerle
çalışılmış, ilk albümde daha ana akım isimlere yer verilmiştir. Tayfun Polat'ın
bahsettiği yoğun talebin sebebini buna bağlamak pek yanlış̧ olmayacaktır. Bu
grupların endüstriyle bağları ise, bağımsız plak şirketleriyle çalışan grupların, sık
konser veriyor ve bu tavrın popüler isimleri halini almalarıyla ilişkilidir. Bağımsız
şirketlerin, büyük şirketlerle tezatlık ve rekabet ilişkisi de olsa bir bağ / ilişki halinde
olduklarını göstermektedir. O halde KargArt’ın çıkardığı ilk albümde; müdavimlerin,
müzik endüstrisi içinde yer alan kendilerini ‘bağımsız, karşı’ olarak tanımlayan
isimleri, görmesi mekâna scene içerisinde ün katacağı gibi kendileri için de bir prestij
kaynağı olacaktır. Diğer albümlerde ise, Canlı Karga sahnesinde performans
sergilemiş̧ gruplara daha fazla yer ayrıldığı görülmektedir. Albümlerde yer alacak
isimlerin belirlenmesinde yine Tayfun Polat'ın Açık Radyo'da yaptığı programın
etkili olduğu görülmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Tayfun Polat bu radyo
programında, Kadıköy'de olan etkinlikler, endüstrinin dışında kalmış, bağımsız –
indie – müzisyen ve gruplara yer vermektedir. Murat Seçkin, Canlı Karga'ların
oluşumunda Tayfun Polat'ın bu programlarının temel oluşturduğunu vurgulamıştır.
Bağımsız müziğin tarihselliğinde radyo programları, fanzinler gibi alternatif yolların
kullanıldığını zaten bilinmektedir (Çerezcioğlu, 2014). Ancak bahsedilen müzikal
tavrın tarihselliğindeki bu alternatif medya araçları çok daha kısıtlı bir alana yayılım
sağlamaktadırlar. Bugün Kadıköy sceneine döndüğümüzde ise, Açık Radyo
programlarının ya da bu programların diğer sosyal ağlarda kayıtlarının
paylaşılmasının, öte yandan yine online scenein yeni medya alanı olarak oldukça
69 KargArt resmi internet sitesi için: http://www.karga.com.tr
79
geniş bir yayılım alanı olduğu düşünülürse, bağımsız tavrın tamamen bağımsız
olması tartışılabilir bir durumdur. Her scenein kendi yayılımını genişletmek ve şehrin
genel scene karakteri içerisinde daha fazla yer kaplamayı amaçlaması da bu savı
destekleyecektir. KargArt’ın çıkardığı albümlerle, mekânda konser veren grupların,
mekâna olan bağlılıkları ve bağları pekiştirilmekte, grupların kendi dinleyici
kitlelerinin de bu ağa katılması sağlanmaktadır. Bar müdavimlerinin ise, sanatsal
aktiveleri, fanzini ve albümleri olan, dışarıdaki sanat haberlerinden haberdar eden
entelektüel birikimi yüksek bir mekânda ‘takılması' bir tür prestij yaratmaktadır.
Prestij, mekâna sıklıkla gelen Kadıköy'de yaşayan insanlar için oralı olmanın bir
vurgusu iken, dışarıdan buraya gelen gruplar için ise orada ‘da’ var olma vurgusunu
ön plana çıkarır.
Kadıköy scenei içerisindeki bir diğer önemli tartışma konusu da yine bağımsız tavra
vurgu yaptıracak, tavır birlikteliğine işaret edecek, Kadıköy Sound meselesidir.
Çalışmanın önceki bölümlerinde bu konuya kısaca değinilmiş, dünyadaki sound
yakıştırmalarının en çok yayıldığı ve popüler olduğu dönemde bu kavramın Kadıköy
aidiyetinde ortaya çıktığı belirtilmişti. Lokal sound, bir bölgenin ya da topluluğu
belirli bir sound çevresinde anmak, en başta bağımsız müziğin tanım
problemlerinden biri olmakla70birlikte İstanbul’daki scene yapılarında belirli bir
soundun ön plana çıkmadığını da belirtmek gerekir. Kadıköy sound ise, daha önce de
belirtilen Kadıköylülük, Kadıköy’de yaşamak ve burada üretmek üzerine yapılan
üretimlere yüklenen anlam çerçevesinde yayılım göstermiş bir tanımlamadır, ayrıca
bir çalışma gerektirmektir71. Kısaca, Kadıköy Sound meselesini değerlendirmek
gerekirse, bu çalışmanın alan araştırmasında bulunulan her iki scene de gerek
mekânlar gerekse semtler üzerinden, belirli bir sound özelliği ya da bireylerin müzik
dinleme alışkanlıklarına yönelik sorular yöneltilmiştir. Kadıköy sceneinde yapılan
görüşmelerde Canlı Karga performansı öncesinde Emre Nalbantoğlu grubunun
müzisyenleriyle yapılan görüşmede, bas gitarist Ahmet Kaya’nın Ankara sceneinden,
dışarıdan gelen bir müzisyen olmasına rağmen dinlediği müziklerle ilgili “Cenk
Taner'i çok severim ben mesela, Kesmeşeker’i…”cevabını vermesi, bu scenee dair
müzik dinleme alışkanlıklarına uzaktan da olsa dahil olduklarını göstermenin
70 Aykut Çerezcioğlu’nun konuyla ilgili “İndie Müzikte Tanım ve Sınıflama Problemi” başlıklı
makalesi, konuya dair bilgilendiricidir. 71 Konuyla ilgili; Tuğçe Hakarar ve Buse Demir, “Local Sound, Local Scene: Karga Art, Kadıköy
Scene Case” başlıklı çalışmaya bakılabilir.
80
yanısıra Kadıköy Sound tartışmalarının Cenk Taner ve Kesmeşeker grubuyla
ilişkilendirilen yüzünü de hatırlatmaktadır. Cenk Taner’in bu tartışmalarda ön plana
çıkması, kendisini Kadıköy aidiyeti ve Kadıköylü oluşu üzerinden kimliklendirmesi,
parçalarında şarkı sözlerinde bu semte dair belirgin izlerin görülmesindendir. Cenk
Taner, aynı zamanda KargArt sahnesinde sıklıkla performans sergileyen isimlerden
bir tanesidir. Karga Bar ekibinin sıklıkla söz ettiği, müdavim tayfasında ve ekibin
arkadaş grubunda yer aldığını da belirtmek gerekecektir.72KargArt üzerinden durumu
değerlendirirsek, alanda yapılan görüşmelerde kendisinin de Kadıköy üzerine
üretimleri olmasına rağmen, Kadıköy Sound kavramını kabul etmediğini
belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra, Cumhuriyet gazetesinde Aralık 2013’te yeni
albümüyle ilgili yapılan röportajda da sıklıkla Kadıköylülüğe ve Kadıköy yakasına,
Cenk Taner’in bu semtle bağına vurgu yapılmıştır. Aynı röportaj dosyasında, Cenk
Taner son albümünün Gezi ruhuyla kaydedildiğini belirterek, Kadıköy sceneinin de
Gezi sonrası üretimlerinden etkilendiğine dikkat çekmiştir73. Kadıköy sound
meselesiyle ilgili durumu ise Tayfun Polat şu şekilde açıklamaktadır:
… Cenk Taner'in şarkı sözleri Kadıköy'ü çok iyi anlatır, Demirhan Baylan'ın bazı dizeleri
çok iyi anlatır, fakat ne Cenk ne de Demirhan Baylan kendi yaptıkları müziğe Kadıköy
soundu demiyorlar. Bu bir yakıştırmadır. …
Kadıköy Sound’u; özellikle Taksim çevresindeki blues ve rock’n roll mekânlarında
Sahte Rakı cover grubuyla sahne alan, aynı zamanda radyo programı da sunan,
Dinçer Tuğmaner, Cenk Taner gibi Kadıköy’e ait tematik şarkılar yazan
müzisyenlere ve hikayeci müziğe dikkat çekerek;
… Yani aslında, öyle bir tartışma da var. İşte Kadıköy'ün kendine ait bir soundu var mı yok
mu? Ama yani ben mesela, sound olarak çok orijinal bir şey olmasa da ortada, anlatılan şey
belki daha farklı diye düşünüyorum. … Daha isyankar ya da daha irdeleyici. …
şeklinde açıklamıştır. Kadıköy sceneindeki orijinallik, Taksim yakasında daha çok
sahne alan bir müzisyenin gözünde müzikal çeşitliliğe işaret etmektedir. İsyankârlık
günümüz rock müziğinin temellerinde hala mevcut bir unsur olmakla birlikte farklı
karakterlerde kendisini göstermektedir. Taksim yakasındaki metal ve rock müzik
mekânlarındaki isyan unsuru daha saldırgan, ayrıksı bir tutum özelliği gösterirken,
72 Çekimleri ve gösterimi Karga Bar’da yapılmış Buruk’acı isimli Kadıköy Sound filmi olarak anılan
kısa filmin müzikleri de Cenk Taner’e aittir. Tayfun Polat ve Murat Seçkin de Cenk Taner’le olan
bağlarını görüşmelerde sıklıkla vurgularlar. 73 Cenk Taner’in 2 Aralık 2013’te yayınlanmış olan röportajıdır.
81
Kadıköy üretimlerindeki bu isyan şiir, hikaye, edebiyat ve diğer sanat dallarının
müziğe yansıyışıyla ve kendisini bir sound üzerinde değil, yalıtmış bir scene
oluşturmasında göstermektedir.
Kadıköy Sound tanımlamasının, zorlama bir kullanım olduğunu hem müzisyenlerin,
hem de mekân sahiplerinin belirtmesinin yanı sıra, dinlerkitle içinden gelen yorumlar
da desteklemekte, bir kısmı Kadıköy’ün bağımsız tavrına rağmen ana akıma
yakınlığı üzerine eleştiriler getirmektedirler. Örneğin dinleyicilerden Can Çınar
Kadıköy ve İstanbul için;
Taksim ya da Kadıköy'ün kendine has bir soundu yok bence. O konuda bir tek Bakırköy
kendini öne çıkarttı, hardcore ile. Kadıköy'de Kesmeşeker ve Kargo vardı vaktinde.Alternatif
rock açısından iyi adımlar atmışlardı.Onlar bir nebze olsun bir Kadıköy soundu yarattılar
sanki. Sonrasında devamı gelmedi ama… Şimdilerde onlara öykünen yeni indie rock grupları
var ‘Yok Öyle Kararlı Şeyler’ gibi mesela... Onları da ne kadar rock müzikten sayabilirsin
bilmiyorum. Bence tamamen ana akıma yönelen pop gruplarından farksızlar. Mekân açısından
Zincir, RnR, The Wall ve Dorock XL dışında hiç rock bar yok.
yorumunda bulunmuştur. Ancak bu yorumda da bir sound kimliğinin olmayışını ve
lokallerin ana akıma yakınlığı eleştirilirken, DorockXL mekânını adres göstermesi
bu çerçevede, mekânın ana akım isimlere sahne vermesinden çelişki yaratmaktadır.
Öte yandan Kadıköy Kadife sokakta bu topluluk yapısının parçası olan ve buradaki
müzikal alışkanlıklardan ayıramayacağımız dükkan sahipleri de yine bu tür
tanımlamaların zoraki tanımlamalar olduğunu, belirli bir sound kavramının Kadıköy
semtinde var olamayacağını, hiçbir zaman var olmadığını; ancak tavır olarak bir
bütünlük içinde olduklarına işaret etmişlerdir. Ayrıca, sokaktaki mekânsal çeşitlilik
ve bu mekânlarda yapılan müzik türlerinin birbirinden farklı birçok tarzı barındırıyor
olmasıda, KargArt mekânı özelinden bakıldığında ise, mekânda sahne alan birçok
grubun birbirinden çok farklı müzik türlerini icra ediyor oluşları – bağımsız terimi
çatı bir kullanımdır bu anlamda – bir sound birliğinden bahsedilemeyeceğinin
kanıtıdır. Ancak, Kadıköy sceneinde tüketim ve üretim biçimlerinde ortak noktalarda
buluşmak, organizasyonlarda benzer politikaları izlemek gibi faktörlerle, özellikle
tanıdık ilişkilerinin ön plana çıkarılarak düşük bütçelerle alternatif bir yapı
oluşturmaları, belli bir müzik etrafından çok –bağımsız– bir tavır çevresinde
toplanmış bir scene yapısının olduğunu göstermektedir.
82
4.2 İmam Adnan Sokak Örneğinde Taksim Scene
Merve Erol İstanbul’daki rock müzik mekânlarını anlatan çalışmasında, İstanbul’un
1980 yılından önce tam bir rock kenti olduğunu ve İstanbul’un popunun bu müzik
türü olduğunu belirterek, Cem Karaca,Barış Manço, Edip Akbayram gibi isimlerin
popüler olduğu ve Türkiye’de rock müziğin ilk / eski dönemlerine dikkat çeker (Erol,
2011, s. 121). Aynı çalışma, Beyoğlu’nda rock barların, günümüzde Taksim’de rock
müzik mekânlarının sürdürmeye çalıştıkları bir geleneğin ilk örnekleri; Kemancı,
Caravan gibi mekânların popüler olduğu döneme de dikkat çekmektedir. 80’li
yıllardan sonra Beyoğlu’nda rock müzik mekânlarının sayısındaki artış, bugün artık
popülerleşmiş rock müzik piyasası üzerindeki etkileri ve buradaki tüketim
alışkanlıkları ile birey yapılarına yönelik bir diğer çalışma ise; Ali Akay’ın,
İstanbulda Rock Hayatı isimli, 90’lı yıllarda yapılmış çalışmasıdır. Bu çalışmalar,
güncelliğini yitirmiş olmakla birlikte, Taksim - Beyoğlu scenein yapısına dair önemli
etnografi ve gözlemleri içermektedir. Ali Akay’ın çalışması bugün Taksim scenei
içerisindeki bireylerin/toplulukların özlem duyduğu bir dönemi anlatması ve bu
dönemin Türkiyeli rock müziğin müzik endüstrisiyle kurduğu ilk köprüler olması
açısından önemlidir. Yapılan görüşmeler incelendiğinde bugün Taksim sceneinde
benzer söylemlerin varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Bu tarihsel söylem birliği,
scenelerin / mekânların kendi tarihsel anlamına olan bağlılığına işaret etmektedir. Bu
tarihsel söylemsel / anlamsal bağlılık ise, bireylerin / toplukların scene ile kurdukları
aidiyet ve müdavimlik ilişkisinin açıklayıcısıdır.
Yerel olanın yani kendine özgü olanın ‘farklılık’ unsurları, müzikte temsil bulur. Böylelikle
hem ‘yerel scene’i oluşturan, kent ya da ülke kendisini ana akım içinde farklılaştırmış̧ olur,
hem de bu yerel scene’in mensubu olan müzisyenler, dinleyiciler, yapımcılar gibi aktörler,
kendi farklılık unsurlarını belirlemiş̧ olur. Yerel müzik sceneleri üzerine yapılan çalışmalar,
bu scenelerin kendi yerelliklerinin ayırt edici unsurlarını inşa etmek için uygun müziği,
küresel akışlar ve ağlar yoluyla nasıl şekillendirdiklerine odaklanır (Peterson ve Bennet,
2004, s. 7. aktaran Çerezcioğlu 2013, s. 13).
Kurulan her aidiyet kendisini bir diğer mekândan ya da yönelimden ayırmakta ve
farklılaştırmakta, karşıt söylem üretmektedir. Taksim scenei de kendisini devam
ettirmeye çalıştığı bir gelenek içerisinde İstanbul içerisindeki diğer scene yapısından
ayırmaktadır.
Mekânlar, üretilebilir ve tüketilebilir olgular olduklarından, aynı zamanda
dönüşmeye ve dönüştürmeye de açık yapılardır. Özellikle cover geleneğinin ön plana
83
çıktığı Taksim sceneinde mekânın da bir tüketim unsuru olduğu gözlemlendiğinden,
mekânları detaylı inceleme ihtiyacı doğurmaktadır. Günümüzde; rock müzik ya da
alt türlerin icra edildiği, dinlendiği mekânlar karakter değiştirmiş, müzikal
üretimlerin ve paylaşımların dışında da üretkenlikler göstermeye başlamıştır74.
Taksim İmam Adnan Sokaktaki Dorock Bar ve The Wall Bar mekânları bir rock
müzik mekânı için eski alışkanlıkları devam ettiren ve Beyoğlu için oldukça eski
sayılabilecek, kendilerine ait bir kitleye sahip, ortak paydalarda buluşabilen iki
‘popüler’mekândır. Bu iki mekân birbirlerinden oldukça farklı politikalara ve
mottolara sahip olmalarına rağmen müzikal çeşitlilik açısından birbirlerini tamamlar
niteliktedirler. Dorock Bar, daha sert tarzlara, çeşitliliklere ve güncele hitap etmeye
çalışırken; The Wall Bar, oldies ve klasik rock çağlarını yaşatma yönelimi ve
“kesinlikle sert tarzlara yer vermeme”75 politikasını yürütmektedir. Her iki mekân da
2005 yılı dolaylarında açılmış; The Wall açıldığı gün itibariyle isim, konsept ve
işletme değişiklikleri yaşamıştır. İki mekân arasında istikrarlı oluşuyla ön plana çıkan
–kitle sabitliği açısından da önemlidir bu istikrar– mekân Dorock Bar’dır. Bu mekân
ayrıca eski Beyoğlu mekân geleneğinden çıkmış, o gelenekten ayrılarak yeni bir
kitleyi eski kitle ile birleştirmiştir. Öyle ki, mekân on yıllık İmam Adnan sokağı
faaliyetinin ardından DorockXL ismi ile Kadıköy yakasında da venü mekânı
diyebileceğimiz, daha popüler isimlerin sahne aldığı bir şube açmıştır76. The Wall
mekânı da Kadıköy yakasında daha ufak ve aynı isimle bir şube açtıysa da burada
canlı müzik, canlı sahne bulunmamakta, yalnızca cafe-bar olma özelliği
göstermektedir.
Dorock Bar’ın mekânın eski Beyoğlu rock bar geleneği ile olan bağını mekân sahibi
Münir Atamer şu şekilde aktarmaktadır;
… Kemancı’nın son dönemleriydi. Caravan’ın da en iyi zamanlarıydı, bu arada ben
Caravan’ı 11 sene işlettim. Yani Caravan eşittir Münir diyebiliriz aslında... … olarak Caravan
93 açılışlı. 2007 kapanışlı bir mekân. On bir on iki sene boyunca da çok ciddi bir kitleye
ulaştı ve o kitlenin de kolay kolay bitmesi mümkün değil. Benim oradan ayrılış amacım da
önümüzde sonuç olarak bir patron var, nolursa olsun akrabalık ilişkisi de olsa patron
74 Taksim Sceneindeki farklı üretim şekli Kadıköy’dekinden farklı olarak: festival organizasyonlarına
destek vermek, bu organizasyonlarda yer almak, üniversite şenliklerine ve rock müzik haftalarına
sponsor olmak şeklinde kendini gösterir. 75 Bu cümle araştırma sürdüğü sırada mekânın işletme sahibi olan Cihat Güler tarafından
kullanılmıştır. 76 Duman, Athena, Erkin Koray, Feridun Düzağaç, Mor ve Ötesi gibi isimler bu yeni mekânda sahne
alan isimlere örnektir.
84
patrondur her yerde. Yapacağımız işlerde olsun, hedeflerde olsun hep engeldi. Onların başka
sekiz, dokuz tane daha mekânları vardı. Caravan da onların içinde bir tanesi, iyi iş yaptıkları
için de ellerinde tutmak istedikleri bir mekândı.… … o dönemin kadrosunun benim
üzerimdeki etkisiyle de beraber oradan bir çıkış kararı aldık. 2005 şubatında da burayı açmış
olduk. Mekânda çıkacak gruplar ve konsept tamamen spontane gelişti. Oradaki en büyük
güvencemiz de orada üst düzey yöneticilik de yaptığımdan çok sayıda bir insan kitlesine
ulaşmıştık. Çevremizde çok fazla insan vardı ve onlara hiçbir zaman bira içen, mekâna para
bırakan müşteri muamelesi yapmadık. Burada da aynı şeyi yapıyoruz. İnsan, bizim için tayfa,
onlar önemlidir. …
Atamer’in bu aktarımında görüleceği gibi, alışkanlıkları bozmayacak, benzer
konseptlerde mekânsal alternatifler yaratarak müdavimliğin ve aidiyetin, mekânların
son dönemlerini yaşadığı, kitlelerin yeni tüketim mekânları aradığı dönemde, başka
bir odağa kayması sağlanmıştır. Benzer durumun Beyoğlu rock geleneğinde var
olduğunu, mekânların kitle tarafından tüketilmesiyle yer değiştiği ve alışkanlıkların
bir başka mekâna aktarıldığını söylemek mümkündür. Bu scene içerisinde müzikal
tarzın devamlılık gösterdiği, tarzı ön plana çıkaracak projelerle ismini duyuran
mekânlarda bulunmak bir ayrıcalık sayılmakta ve bu mekânlarda takılan bireyler,
müzikal tarz anlamında bu topluluklar içerisinde onay görmektedirler77.
Dorock Bar’da, haftanın her günü rock müziğin farklı alt türleri icra edilmekte –
cover geleneğini devam ettiren gruplara, Pazar günleri ise open stage (açık sahne)
usulü başvuru yapan beste gruplarına yer verilmekte – hard rock, thrash metal,
elektronik müzik, blues78 gibi türlere yer verilmektedir. The Wall Bar’da ise,
Çarşamba, Cuma ve Cumartesi olmak üzere yerleşmiş, haftanın yalnızca üç günü
canlı müzik performansları gerçekleştirilmektedir. Bu günlerde rock’n roll, funk79,
Türkçe rock türünde müzikler yapılmaktadır. Diğer günlerde daha ziyade cafe olarak
77 Kemancı’nın bu alandaki bireylerin dilinde hala bir “efsane” olarak yaşaması, bu mekânı
tanıyanların scene içerisinde kendilerini prestijli saymaları bu durumla ilgilidir. Benzer bir durum
Caravan’dan ayrılarak Dorock mekânını açan kitle için de geçerlidir. Bu çalışmanın sürdürüldüğü
sırada Caravan Bar yeniden açılmış ve alan içinde bir hareketlilik olmuş, ancak 90lı yıllardaki kalite
ve sahne tatmininin kaybolduğu görülünce, kitlenin yeniden geri çekildiği; ancak 90’larda bu
mekânlarda müdavim olan orta yaş ve üstü bireylerin mekânda yeniden varlık gösterdikleri
gözlemlenmiştir. Tarzı ön plana çıkaran mekânlarda bulunmak bu scene yapısı içerisindeki önemli
prestij unsurlarındandır. 78 Hard Rock: 80lerde yapılmaya başlanmış̧, Bon Jovi, Whitesnake, Guns 'n Roses gibi grupların
temsil ettiği rock müzik türü.
Thrash Metal: 80’ler itibariyle Metallica, Slayer, Anthrax, Megadeth, Overkill gibi grupların,
günümüzde ise, Testament, Nevermore isimli grupların devam ettirdiği heavy metal türü. 79 Funk: 50’li yıllarda ilk örneklerini vermiş̧, blues ve r&b tarzlarının esintilerini taşıyan, jazz ritmi ve
soundunun da barındığı ve günümüzde daha ziyade elektronikleşen rock müzik türü
85
işlevini sürdüren The Wall rock müzik dinleyicilerine mekânın tarzını yansıtan
arşivlerinden müzik sunumları gerçekleştirmektedir. The Wall Rock Bar’ın isminden
de anlaşılacağı üzere, mekânın görünüm ve konsepti 70’li yıllara kadar gelen rock
müzik sürecinin önemli simgeleri üzerine kurulmuş, müzik dinleme ve bu mekânda
takılma alışkanlıkları da bu dönem rock müzik tarzına uygun kurgulanmıştır. Dorock
Bar’a nazaran ufak olan mekânın sahne yapısı seyirciden yüksek olmayan oldukça
küçük bir alan kaplamaktadır. Sahnenin böyle bir yapıya sahip olması seyircinin çok
sık sahne ile iletişim halinde olmasını sağlamaktadır. Dorock Bar’da ise, durum
bundan farklı olarak, yüksek bir sahneye sahip ve bu sahnenin etrafı demir
korumalarla çevrilidir. Bu durum mekânların gereksinim, imkan, dinleyicisiyle
kurmak istediği ilişki ve dinler kitle yapısıyla ilgili bir farklılık olarak
değerlendirilebilir. Mekânlardaki oturma düzeninden bahsedecek olursak, The Wall
haftanın çoğu gününü rock cafe olarak kullandığından buna daha uygun bir
dekorasyona sahip ve canlı müzik yapılan günlerde dans etmelik alanlar
açılmaktadır. Dorock Bar iki katlı, eski bir Alman bira evinden dönüştürülmüş bir
mekândır ve üst katı koltuklarla sadece oturmaya ayrılmıştır. Sahne önünde ise;
yalnızca sahnenin hemen önüne denk gelecek şekilde yüksek sandalyeler mevcuttur.
Hemen arkasında ayakta durarak müzik dinlemek için genişçe bir alan
bırakılmaktadır. Gece yarısından sonra, sahnedeki grubun müzik tarzına göre; bu
masalar kaldırılmakta ve ayakta müzik / konser dinleme, ortamı yaratılmaktadır. Bu
faktörler performansa katılımı ve müziğin bireyler arasındaki paylaşımında
belirleyici olması bakımından farklılık göstermekte, mekânın müzikal kullanımında
da belirleyici unsurları oluşturmaktadır. Mekânların bulunduğu konum da sokaktaki
yerleri ve dinleyicilerin yoğunluğunu etkilemesi bakımından oldukça önemlidir.
İmam Adnan Sokak sokağının girişine yakın olan Dorock Bar, girişi hemen sokak
üzerine açılan bir kapıya sahipken; The Wall Bar, sokağın sonunda bir kat
merdivenle çıkılabilen daha saklı bir mekân konumundadır. Konumları itibariyle
Dorock Bar canlı müzik sonraları sokağa taşmakta, mekân önünde dinler kitle hem
kendi içinde hem de müzisyenlerle iletişime girmekte, rock mekân kültürünü sokağa
taşımaktadır. The Wall bar dinleyicisi ise, mekânın dışına taşmamakta ve daha kendi
içinde kalma özelliği göstermektedir. Bu kıyasla Dorock Bar’ın sokakta tarza yönelik
daha çok yer ettiği, mekân önüne park edilmiş motosikletlerin arasında içki içerek
takılmak gibi eski ‘rocker’lık geleneğinden gelen bazı özellikleri de devam ettirdiğini
söylemek mümkündür. Mekânların kıyasa sokulan bu özelliklerinin
86
mekânsahipleriyle görüşüldüğünde bilinçli bir kurgu olduğu da göze çarpmıştır.
Örneğin The Wall rock barın bu çalışma sırasında işletmesini yürüten Cihat Güler bu
durumu şu şekilde aktarmaktadır;
… bu mekânın bu katta olması ve ufak olması sebebiyle, daha çok gizli saklı kalmasını
aslında bir politika olarak biz uyguluyoruz. Sebebi de temiz müşterinin, bildiğimiz insanların
ve bildiğimiz çevrenin gelmesini istememiz. Çünkü kapasite gibi bir problemimiz de olduğu
için, yol geçen bir mekânı yapmamaya çalışıyoruz…
Mekân yapıları bu anlamda; topluluk yapılarını, toplulukların tarzı ve müziği
tüketme biçimlerini etkilemekte, alanı belli politikalarla dönüştürmektedirler. Bunun
yanında, aynı şekilde müdavim kitlenin de alışkanlıkları, mekândaki performansları,
mekânda çıkan grup repertuarlarında ve mekân üzerinde etkili olmaktadırlar. Taksim
sceneinde dinler kitlenin yeniliklere açık olmaması, eski bar geleneğinin devamına
dikkat etmeleri, bildikleri parçaları ve bildikleri grupları dinlemeye yatkın oluşları bu
etkiyi açıklayacak niteliktedir. Örneğin, Murder King grubu Dorock Bar mekânında
uzun yıllar cover grubu olarak sahne almamış, scene ile birebir bağ kurmuş bir grup
olmasaydı, bu scene dışına çıktıklarında sıfırdan bir kitle oluşturmak zorunda
kalabilirlerdi, ancak bu scene içinde muhafazacı olan dinler kitle ile olan bağları, bu
grubun belli bir kitlesinin hali hazırda var olmasını sağlamıştır. Dinler kitlenin,
mekân içerisindeki alışkanlıklarına yönelik Dorock bar müzisyenlerinden Yetkin
Taşkın dinler kitle yaklaşımları ile ilgili;
… insanların tepkileri genel olarak güzel. Yani ama hep ezber aslında bir yandan da. Hep
insanlar bildikleri şeyleri duymak istiyorlar. Belli şeylerin dışına çıktığın zaman, kimse
merak edip acaba bu neymiş diye sormuyor yani herkes belli bazı kalıplar var, onlardan bir
şeyler duymak istiyor. … ... Yeniliğe çok açık değil. Yani yenilikten çok, biraz daha belli
başlı şeyleri duymak istiyor insanlar, onun dışına çok çıkmak, yeni bir şey öğrenmek çok
fazla cazip gelmiyor benim gözlemlediğim kadarıyla. …
şeklinde aktarmaktadır. Buradan hareketle Taksim sceneinde tarza, tarzın belli
kalıplarına ve tarzı ön plana çıkan mekânlara duyulan, muhafazacı bir aidiyetten
bahsetmek mümkün olacaktır. Yeniliğe açık olmayan bu muhafazacı tutum, cover
geleneğinde belli başlı parçaları çalmanın bir grup için statü, dinlerkitlenin bu
parçalarda eğleniyor ve bu tip parçaları çalan gruplara rağbet ediyor olması da
grupların mekân sahipleri tarafından değerlendirilişlerinde; mekân, kitle ve
müzisyenler arasındaki ilişkilerin dönüşümselliğinde etkili olmaktadırlar.
Dinlerkitlenin tanımlanması ayrıca bir çalışma gerektirirken, iki mekân arasında bir
karşılaştırmaya gidilerek; Dorock Bar dinleyicisinin ciddi bir çoğunluğunun
87
mekântüketimine daha yatkın, mekânda var olmanın ve müdavimliğin ön planda
olduğu bir karakterde; The Wall Rock Bar’da ise dinleyicilerin müzikle daha çok
ilişki kuran, bu barda yapılan, dinlenen müziği daha iyi tanıyan bireyler olduğu
gözlemlenmiştir. Bunun yanı sıra literal anlamda rock müzik üzerine yapılan
çalışmaların, genç kültür üzerinden değerlendirildiğini göz önüne alırsak; her iki
mekân ve Kadıköy scene yapısı için de belirtebileceğimiz, dinlerkitlenin uzun
yıllardır yaşsızlaşdığı ve genç kültür (youth culture) vurgusunun bu sceneler için söz
konusu varlığını kaybettiği görülmektedir. Bu nedenle dinler kitleyi tek bir
pencereden değerlendirmek pek doğru olmayacaktır. Taksim sceneinde, dinler kitle
içinde grup ve gün seçerek her iki mekânda da var olan sınırlı, kemikleşmiş, eski
Beyoğlu geleneğinden kalma diyebileceğimiz bir kitle söz konusudur. Bunun yanı
sıra yeni nesil dinler grubu diyebileceğimiz müziği ve mekânı tüketmekte farklılık
gösteren kitle ise; statüsü olan dinleyici grubunu oluşturmaktadır. Bu statüler,
mekânda var olma ve müzisyenlerden oluşan gruplarla sosyalleşme temelindedir.
Dinleyiciler için sahne ve müzisyen ile iletişime geçmek, mekân önünde müzisyen
grubu ile ‘takılmak’ diğerleri arasında bir statü belirtisi olarak gözlemlenmiştir.
Benzer husus, The Wall Bar’da mekânın yapısı yönüyle baskınlık göstermemektedir.
Mekânlarla ilgili dinleyicilerle yapılan görüşmeler ve gözlemlerle desteklenen bir
diğer durum ise, kitle üzerindeki değişimdir. Daha eski müdavim kitle üzerinde bu
tarihsel kıyaslamaya daha rahat gidilebilinmektedir. Rock müzik mekânının
özgürlüklerinin bugün farklı algılandığı, kitlenin tarz ve performansa katılım
alışkanlıklarının mekânların ilk dönemlerine nazaran bu ruhtan daha uzak özellik
gösterdiği, stil ve tarzların ise geçmiş yıllara nazaran yumuşadığı gözlemlenmiştir.
Bu durum her iki mekân için de tespit edilebilir haldedir.
Dorock Bar, mekân dışında ve içindeki güvenlik çalışanlarıyla mekânı denetim
altında tutmakta ve mekân kitlesini içeriye kimlerin girip giremeyeceğine –
genellikle dış görüntüye bakarak – karar vererek belli bir tarzın kitle profilini
çizmektedir. The Wall Bar’da ise; bu türden geniş̧ önlemler olmamakla beraber,
müdavim kitlenin kendi güvenliğini kendisinin sağladığı inancını taşımakta, kitleye
karşı daha müdahalesiz bir tavır içindedir. Bu durum, mekânda tarz göstergelerinin
ön planda olmayışının açıklayıcısıdır. Yanı sıra, The Wall mekânı dışarıya Dorock
Bar kadar açık olmadığından kemikleşmiş kitlenin dışına pek çıkamamaktadır.
Mekâna gelen dinleyici hareketliliğine bakacak olursak, Dorock Bar’da her gün canlı
88
müzik yapılıyor olmasının da etkisiyle haftada 5000 kişi giriş̧ çıkışyaparken80 The
Wall Bar’da bu sayı düşmekte, canlı müzik yapıldığı günlerde 500 civarında olurken
haftaya vurulduğunda 1000’i aşan giriş̧ çıkışlar söz konusu edilmektedir.
Rakamlardaki bu farklılığın nedeni, Dorock Bar’ın iki katlı bir mekân olması ve aynı
zamanda da sahip oldukları binanın en üst katında bir de bahçe mekânına sahip
olmaları ile açıklanabilir. Mekânlardaki ses seviyesi de hakim oldukları ve hitap
ettikleri tarz, kitle düşünülürse yine farklılıklar göstermektedir. Bu tip farklılıklar,
dinler kitlenin tarzını da etkilemektedir.
Taksim scene yapısı İmam Adnan Sokak içerisindeki kitle kalabalık ve Kadıköy
sceneine nazaran daha çok müzikal tarz çevresinde toplandığından bu scene
içerisinde bireylere ortak sorular yöneltilmiş ve tarza yönelik ortak cevaplar
alınmıştır. Scene yapısının Kadıköy sceneine göre tavırdan ziyade tarz etrafında
toplanan bir scenee işaret etmesi çalışmanın kullandığı dili ve aktarımını da
etkilemiştir.
Dinler kitle ve müzisyenlere, mekâna duydukları aidiyetin dinledikleri müzik ile ne
kadar ilişkili olduğunu anlamak için; “Rock Müziği ne zaman dinlemeye başladın?”,
”Neden Rock Müzik?” ,”Bu müzik ve bu mekân senin için ne ifade ediyor?” gibi
ortak sorular yöneltilmiştir. Bireylerin / topluluğun çoğunda hemen hemen rock
müziği dinlemeye başlama yaşı, aynı döneme işaret ederek, lise ve orta okul yıllarını
göstermektedir. Bu müziği dinlemeye başladığı yılların yanında verdikleri ilk
dinlence örnekleri de yine ortaklık göstermekte; Metallica, Pentagram, gibi gruplara
çoğunluk olarak işaret etmektedir. Mekân değişiklik gösterdiğinde ise; verilen ilk
dinlence örnekleri de değişmekte, Nirvana, Deep Purple gibi daha grunge ve hard
rock örneklere işaret etmektedir. Verilen ortak cevaplar bu sokaktaki bireylerin
topluluk olma ve scene oluşturma özelliklerine vurgu yapması açısından önemlidir.
Neden Rock Müzik, sorusu da ortak cevapları ve sonuçları barındırmaktadır.
Müzisyen ve dinleyici kitlesinin nerdeyse tamamı bu soruya, hayata karşı olan
duruşlarını ve düşüncelerini en iyi ifade edebilen müzik türünün bu olduğunu
vurgulamışlardır. Bunun yanında yine görüşmelerdeki ortak noktalar bireylerin,
tepkisel, eleştirel ve sorgulayan yanlarının ağırlıkta olması sebebiyle de bu müziğin
kendilerini en iyi yansıtan müziğin, rock / metal müzik olduğu cevaplarına işaret
80 Bu türden bilgiler alanda yapılan görüşmelerden sağlanmıştır.
89
etmektedir. Öte yandan rock müziğin daha samimi oluşu pop olmaması gibi
başlıklar üzerine de vurgular dikkat çekmektedir. Örneğim Dorock Bar
müdavimlerinden S. Kanat, neden rock müzik sorusuna;
Çünkü pop sevmiyorum. Böyle gelişti bende başka bir alternatifim olmadığı için belki de bu
müziği dinlemeye başladığım zamanlarda…
şeklinde cevap verererek rock olmayana karşı bir tepkinin, kendini rock olmayandan
ayırma eğiliminin de var olduğunu göstermektedir. Genel anlamda, tarzın
anlamından uzaklaşmış scene yapılarından bahsediyor olsak da Taksim scenei
içerisindeki bireylerin bu müzik türü ile ilgili kendilerini birleştirdikleri noktalar;
asilik ve karşıtlık kavramları olarak karşımıza çıkmaktadır. Sokak içerisinde her iki
mekânda müzisyenlik yapan Bora İnce bu soruyu;
…Metallica’nın S&M albümünün reklamını görmüştüm, 99 filan sanırım bu... Onu görünce
hoşuma gitmişti, anne bana bu kaseti alsana filan, öyle başladı işte. İlköğretimde daha
(gülüyor). … biraz karşı duruşu olan bir şey gibi de geliyor… …şey olarak muhalif bir yanı
var tabii rock müziğin. Hiç olmayanı da var tabii de ve ya muhalif olan bambaşka tarzlar da
olabilir de... Hani, hareketli, güç veren, daha çok belli duyguları böyle yansıtan bir şey gibi...
Ne bileyim, hızlı olur, daha enerji verici olur, belki biraz da karanlık olur, sevdiğim grupların
şarkı sözleri anlamlı olur, çoğu boş yere söz yazmaya çalışmaz filan, o yönleri hoşuma
gidiyor diyebilirim bu müziğin. …
olarak cevaplamıştır. Taksim scenei içerisinden çıkmış, öncelikle Dorock Bar’da
cover grubu olarak varlık göstermiş bir başka beste grubu, Mekanik grubu
müzisyenlerinden Caner Öner ise;
Bu müziğe başlamam sorunları daha iyi algılamaya başlamamla birlikte başladı. Kafanın
biraz siyasete basması ve dünya görüşüne sahip olmamla birlikte başladı. Daha önce hiç
yaşamadığım sorunların çözümünü metal müzik sözlerinde ve notalarında buldum. Şarkılar
bir şeyler öğretiyordu ve çözüm sunuyordu .Yapıp yapmamak kendi elinde.
diyerek bu müzikle olan bağını açıklamıştır. Her iki yanıt da İstanbul scenelerinde
müziğin sert karakterinin bireyler için muhaliflik kavramına vurgu yaptığını
göstermektedir. Bireylerin mekân kullanımlarının da bu tavır üzerinden bir
değerlendirme içerdiği görülmektedir. Dinlerkitle içerisinde mekân kullanımını ve
müzikle kurduğu bağı “mabet olarak görmek, müziği ise ibadet aracı olarak görmek”
şeklinde açıklayanlar olmuştur. Bu açıklama da yine mekânlarda sunulan, icra edilen,
dinler kitlenin müziğin karakterine yüklediği anlamı, sertliği ve derecesini açıklar
niteliktedir.
90
Müzisyenlerin mekâna duyduğu aidiyeti ve ortak bir scene içerisinde bulunma
halleri, mekânlarda her gün birbirinden farklı tarzlarda grupların ve müzisyenlerin
sahne alması örneğinden yola çıkarak, mekân içerisinde müzisyenler arasındaki
dayanışma ile sahnenin devamlılığını sağlamaya dönük olduğu görülmüştür. İki
mekân arasında müzisyenlerin birbirlerinin sahnesine misafir olması, grup
müzisyenlerinin sahneye çıkamayacağı durumlarda, aynı mekânda çalan diğer grup
müzisyenlerinin bir diğerinin yerine sahne olması ya da performanslarda dinleyici
olarak bulunup, teknik anlamda birbirlerini desteklemeleri, bu mekânlar ve hem icra
ettikleri hem de dinledikleri müzik etrafında bir aidiyet geliştirdikleri, sürekliliği
korumaya dönük bir sosyal ağ kurdukları gözlemlenmiştir. Bu gözlem unsuru aynı
zamanda müzisyenlere soru olarak yöneltildiğinde cover geleneği içerisinde varlık
göstermeye devam eden gruplar bir dayanışmanın varlığına işaret ederken; Mekanik
ve Murder King gibi albümleri yayınlandıktan sonra bu scenein beste kısmında
kendilerini konumlandıran grupların üyeleri dayanışmanın var olmadığına işaret
etmişlerdir. Bu ayrım mekânın; müzisyenleri birbirlerine ve mekânın kendisine olan
bağlayıcılığını ve gelenekle ilgili bir durumun varlığını kanıtlar nitelikledir. Cover
müzisyenleri kendilerini sıcak tutan, kendi müziklerini yapma deneyimlerine aktarım
aracı olarak gördükleri bu sahada daha çok müzikal paylaşım ve geleneğin
kalıcılığına yönelik aidiyetler geliştirmişlerdir. Dolayısıyla bu devamlılığı
sağlayabilecekleri mekâna da hem dinleyici hem de müzisyen olarak aidiyetler
geliştirmektedirler. Ancak, kendi albümlerini yapıp mekânın ve mekânların dışına
çıkmaya başladığında bu aidiyetin başka bir boyut kazandığı gözlemlenmiştir.
Aidiyetin başka bir yönünü ortaya çıkaran, kendini mekân içinde farklı
konumlandırma hali; müzisyenlerin kendi gruplarını farklı kılan unsurları anlatma
biçiminde müdavimliğe işaret edecek şekilde kendini göstermiştir. Dorock Bar
müzisyenlerinden Barış Dai;
… İyi bir kitle oluşturmak için aslında en iyi şart, iyi şarkılar seçmek. Herhalde Cumartesi
günü yerini sağlamlaştırmak adına Razor seçebileceği en iyi şarkıları seçiyor, birinci farklılık
bu. İkinci farklılık ise, Razor seyircilerden çıkma bir grup. Yani aslına bakarsan, biz şu
açıdan şanslıydık, piyasaya çıkan diğer gruplara göre dört beş sene bir yaş farkımız var, yani
daha genciz. Bu da aslında Beyoğlu ve ya genel olarak Türkiye’deki canlı müzik piyasasında
bizim pişmemiz için artı puan oldu bana kalırsa. Hani tamam bizden öncekiler, Kemancı’daki
şeyleri gördü, ama Dorock ne kadar kötü olursa olsun, ilk kurulduğu zaman nerde olursa
olsun, İstanbul’daki diğer barlara göre daha iyiydi. En kötü haliyle bile, o dönemde daha
iyiydi. Biz o dönemde, Başer’le beraber Fallen izledik, Murder King izledik... Çok Murder
91
King izledik... Benim ayrıca bir progresif müzik projem vardı, her Çarşamba provadan çıkar
Murder King’in akustik programını izlerdik. Başer’le arkadaşlığımızın pekişmesinde zaten
gittiğimiz barların canlı müzik alışkanlıklarımızın etkisi vardır. Yetkin benim bildiğim
kadarıyla, memleketteyken oradaki festivallerin hiçbirini kaçırmamış. Berkay’ın dinleyici
kimliğini bilmiyorum ama, dinleyici olarak iyi yetişmiş grup. Hala, biz de sahnede bir
bakıma seyirci gibiyiz aslında. …
Barış Dai’nin, dinler kitleden türeyen müzisyenliğe, daha önce bu mekânda dinlemek
için geldikleri grup olarak Murder King’e işaret etmesi ve kitlenin eski ünlü bar
mekânı Kemancı’dan geleneğe dair alışkanlıklarının olmasına vurgu yapması önemli
vurgular olup; tarzın mekânsal aktarımının ve mekânların müdavim kitleyi, müdavim
kitlenin mekânı ve zamanla bu döngü içerisinde üretimle tüketimin şekil
değiştirmesini kanıtlar niteliktedir. Benzer bir hususaher iki mekânda müzisyenlik
yapan Mehmet Akif Çetin de vurgu yapmıştır. Kendisi The Wall, Beatles, The
Wall’ın önceki hali Eloy Bar gibi mekânları tercih eden bir dinleyici olduğunu ve
buralarda zamanla icracılık yapmaya başladığına vurgu yapmıştır. Kısacası, sokak
içerisindeki iki mekânda da sahne alan müzisyenlerin aynı zamanda mekânların
müdavimleri olduğu ve mekânla sadece müzisyen olarak değil, dinleyici olarak da
bir bağ geliştirmekte ve aidiyet oluşturmakta oldukları görülmektedir.
Taksim sceneinde mekânlara duyulan aidiyet, o mekânlarda takılmanın yarattığı
ayrıcalıklı hâl, belli mekânlar (Dorock Bar) tarafından yurtdışından gelen grupların
mekânda sahneye çıkarılması ya da misafir edilmesiyle de desteklenmiştir81. Bu
durum scene içerisindeki bireylerin, sosyal yaşamlarını ve tarzlarını destekleyen
mekânlar aracılığı ile küresel scene içinde de kendilerini konumlandırmalarında etkili
olmaktadır. Sound kavramını; Kadıköy Sound kavramını olduğu gibi bu scenede de
kısaca ele almak yerinde olacaktır. Sceneler genel bir tarz ve müzikal tarz etrafında
şekillenmiş yapılara işaret ettiğinden, sceneler içinde sound bütünlüğü sorgulanması
da olağandır. Taksim sceneinde İmam Adnan Sokak’taki The Wall Bar ve Dorock
Bar mekânları düşünülerek, sound arayışına girdiğimizde, yine burada da belli bir
sound bütünlüğünden söz etmenin mümkün olmadığı görülür. Kadıköy sceneinde ön
plana çıkan tavır bütünlüğü kendini burada tarz bütünlüğüne, cover geleneği üzerine
kurulu üretimsel bir ortaklığa bırakmaktadır. Sound bütünlüğünden bahsedilememe
81 Türkiye’ye konser vermeye gelen; Overkill, Opeth, Testament, Holy Moses, James Rivera gibi ünlü
isimlerin mekâna misafir edilmesi ve mekânda sahne alması kitle tarafından mekânı ayrıcalıklı bir
yere koymaktadır.
92
sebebi, yine mekâna ve topluluklara ait çok çeşitliliktir. Her iki mekân da belli
tarzlara yer verseler de tarzın alt türleri arasındaki çeşitlilik artmakta, tarzdaki
değişimve müdavimlik kavramı ön plana çıkmaktadır. Bunun yanı sıra Murder King
örneği üzerinden de gösterildiği gibi Taksim scene içerisinde tutarlı bir politik duruş
ya da tavır birliği var olamamış, bireyler mekânlara bağlı kılınmıştır. Mekânlara olan
bu bağlılık durumu sound arayışındaki tanım ve anlatımlarda da kendini
göstermektedir. Her iki mekânda da müzisyenlik yapan Çağlar Aytan sokağa ait
sound arayışı ile ilgili;
… o sokağa girdiğim zaman herhangi bir sokaktan, herhangi bir barların olduğu sokaktan
farklı değil bence. Çünkü gürültü... Bar müziği demek, barda canlı müzik ya da işte dj müziği
demek, gürültü demek. İnsanlar birbirine daha yakın temaslarla konuşması demek. Bu şu
demek o demek bu demek... Sonuç olarak benim aklımda hep gürültü kalıyor. Ben o yüzden
pek objektif düşünemiyorum. Ama tabii Dorock’ın sağında solunda türkü bar var altında
Wall var zaten, ama orası Dorock’ın... Ben çok sokak ismi bilmem mesela, Dorock sayesinde
o sokağın isminin İmam Adnan Sokak olduğunu biliyorum. Mis sokak hangisiydi Balo sokak
hangisiydi daha hala ezberleyebilmiş değilim. Ama bu hani orda çaldığımdan mı bilmiyorum,
bir şekilde bana sokağı ezberleten şey Dorock. …
şeklinde aktarır. Taksim’in tınısal bir tavra, sahip olup olmadığı ile ilgili benzer
yanıtlar, diğer müzisyenlerden de gelmiş, rock ve metal müzik icrasının yapıldığı
mekânın ‘tekel’bir varlık göstermesinin, sound bütünlüğü olarak algılandığı
görülmüştür. Örneğin, Murder King grubu gitaristi ve Dorock Bar müzisyenlerinden
Fıra Öz;
Sound bütünlüğü olduğunu düşünüyorum tabii, başka rock bar var mı o sokakta? Yok…
şeklinde açıklarken durumu, yine mekân müzisyenlerinden Berzan Önen de;
E tabii… Şimdi İstanbul’da metal müzik yapılan ve çalınan tek mekân. Bir yandan da iyi bir
şey değil, çeşitliliği ve grup tiplerini azaltıyor.Tekel olduğu için, standartlaşma başlıyor.Çok da
kitleye değil, tekel olanın elinde oluyor bazı şeyler.
sound, tınısal bütünlük / tavır kavramına – aidiyet ve bağlılık hususlarında olduğu
gibi – mekân temelli yanıtlar vermişlerdir. Müzisyenler için mekânın var oluş biçimi,
tekel olma hali bir sounda işaret etmekte. Öte yandan da müzisyen ve dinler kitlenin
bu anlamda birbirinden farklı yanıtlar vermiştir. Dinlerkitle için belirli bir sound
bütünlüğünden bahsetmenin mümkün olmadığı görülürken, bazı müzisyenler için
mekânın var olması ve kendi müzikal zevk / alışkanlıkları doğrultusunda müzik
yapabilecekleri bir adres olması bu soruya olumlu cevaplara itmiştir. Ancak yine,
93
dinlerkitle ve müzisyenler ile rock bar ile semt arasında birbiriyle bütünleşen ve
genele hakim tınısal bir tavır gözlemlenmemiştir. Ayrıca Berzan Önen’in bahsetmiş
olduğu standartlaşma; mekânların oluşturduğu piyasa şartlarını, cover yapılacak belli
parçaların statü unsuru oluşunu (mekâna ve dinlerkitleye dönük bir politikadır bu) ve
mekânda sahne alacak grupların da belirli kalıplara sokulduğunu hatırlatmaktadır.
Sound kavramı son yıllarda, bu scene içerisinde cover geleneğinden çıkan, uzun
yıllar bu mekânlarda müzisyenlik yapan grupların yeni üretimler içine girmesi ve bu
üretimleri; mekânların desteği içinde, scene yapısına bağlı kalarak pazarlamalarıyla
kendisini göstermeye başlamışsa da mekân temelinde kalmaya devam ettiği
görüşmüştür. Bu durum, yeni üretimlerdeki müzik ve konsept çeşitlilikleri, Taksim
sceneinin bölge / konum olarak dışa açıklığı ve homojen bir yapıya sahip
olamayışıyla ilgilidir. İmam Adnan Sokak’ta rock-bar mekânlarının ‘cover’ ağırlıklı
müzik yapma eğiliminde olmaları, hem grupların habituslarında hem de Beyoğlu’nda
eski bir gelenek olan bu müzikal eğilimin kültürel bir aktarımla devamlılığının
sağlandığını göstermektedir. Mekânın görünürlüğü, kapladığı alan ve mekânın
tüketilirliği – Taksim sceneinde, eski Beyoğlu mekân geleneğine de sadık kalınan –
kendine ait bir saha yaratmak ve bu sahanın, rock / metal müziğin alt türleri olan
benzer tarzlar çevresinde tüketilmesi olarak kendini göstermekte ve mekân olgusu
burada ön plana çıkmaktadır.
94
4.3 Alan Karşılaştırması ve Yönelimde Farklılıklar
İstanbul içinde ön plana çıkan iki scene; farklı iki tüketim, üretim biçimleri, Kadıköy
ve Taksim’de ön plana çıkan iki sokak üzerinden değerlendirilmiştir. İki topluluk
yapısı arasında yönelimlerdeki farklılıklar karşılaştırıldığında, çalışmanın ana
sorusuna yönelik cevap da rahatlıkla verilmiş olacaktır.
Öncelikle müzik yapmaktaki alışkanlıklarda birbirinden farklı iki topluluk yapısı söz
konusudur. Kadıköy sceneinde bağımsız tavır içerisinde kendini tanımlayan
bireylerin / toplulukların ve mekânların politikalarında cover karşıtlığı söz
konusudur. Bu scene; beste projelerini, ana akım müzik endüstrisi dışında kendi
üretimlerini yapan müzisyenleri ve oluşumları desteklemekte; topluluk / cemaat içine
dahil ederek, scenein kendi üretim döngüsünde bu isimleri duyurmakta /
yaymaktadır. Taksim sceneinde; bunun tam tersi olarak, rock müziğin ve Beyoğlu
mekân yapısının en eski geleneklerinden biri olan cover / yorum geleneği devam
ettirilmektedir. Dinlerkitlenin yeniliğe açık olmayışı; cover gruplarının belli icralarla
statü kazanmaları, bu geleneğin devam ettiriliş biçimleri ve pazarlanma yapısıyla
ilişkilendirilebilir. Bu gelenek ayrıca bu toplulukta icracılık yapan müzisyenler
tarafından aktarım aracı olarak görülmekte, bu sahadan kazandıkları güçle beste
projelerine yatırım yapmaktadırlar. Bunun yanında; temel olan bu iki farklılık
scenelerin kendilerini tanımlama biçimlerine de yansımaktadır. Kadıköy bölgesi
kendini belli bir “tavır” etrafında toplanmış bireyler / topluluklar olarak tanımlarken,
Taksim bölgesi kendisini Beyoğlu’nda seksenli yılların sonundan bu yana var olan
rock müzik mekân geleneğini devam ettiren öncüler olarak tanımlamaktadırlar. Bu
iki temel farklılığın ortak paydası ise, her iki scenein de kendi tavır ve tarzına uygun
bir piyasasının, kendi varoluşlarını devam ettirecek topluluğa uygun endüstrilerinin
oluşudur. Öte yandan üretim ve tüketimdeki bu temek farklılık, mekân politikaları ve
bu scenelerden çıkan yeni müzikal çalışmaların da karakterlerini etkilemektedir. Bu
durumu, her iki topluluktan çıkan müzik gruplarının isimlerinde görmek
mümkündür. Kadıköy KargArt sahnesinde yer alan grup isimlerine bakılacak olursa;
Yüz Yüzeyken Konuşuruz, Palmiyeler, Dinar Bandosu, Peygamber Vitesi, Barıştık
95
Mı, İkiye On Kala, No Land gibi örnekler görülecektir82. Taksim Dorock Bar ve The
Wall Bar’da sahne alan grup isimlerine bakılacak olursa; Razor, SST (Sadrazamın
Sol T.şşağı), Electric Sircus, 70’lik, Çıngar, Mekanik, Murder King, Killing gibi
örnekler görülecektir. Grup isimlerinin karakterlerindeki bu farklılık açık bir yönelim
farklılığı olmakla birlikte müziğin tarzına ya da karakterinden çok, tavra ve geleneğe
dönük ip uçları sunmaktadır.
Birikimsel müzikal üretimlerdeki farklılıklara bakılacak olursa, Kadıköy scenei
bağımsız müzikal üretimleri yazılı edebiyat ve radyo programları ile desteklemekte;
Taksim scenei ise daha ana akım dergiler, gazeteler ve festival organizasyonlarında
haber kaynaklı bir yayılım göstermektedir83. Bunun yanı sıra, şarkı sözü yazımındaki
farklılıklar da göze çarpmaktadır. Kadıköy’deki topluluk yapısında; hikâyeci, kişisel
görünümlü göndermeleri, gizli anlatımlarla sunan şarkı sözleri dikkati çekmektedir.
Taksim’deki topluluk yapısında ise; slogana yatkın, sert söylemlerin bulunduğu,
konsept göndermelerin ağırlıkta olduğu şarkı sözlerinin yazıldığı görülmektedir.
Medya ağlarını, yazılı mecrayı kullanış biçimleri ve şarkı sözü yazımındaki
farklılıklar da söylemsel farklılıkları, scenelerin ontolojik yapılarına bağlı
yönelimleri ortaya koymaktadır.
İstanbul içindeki bu iki scene aynı zamanda birbirlerine karşıt söylemler de
geliştirmekte, kendilerini birbirlerinden ayırmakta, kendilikleri üzerinden bir diğer
topluluk unsurundan kendilerini ayırmaktadırlar. Buna örnek olarak; cover
geleneğine açık olmayan – ve hatta bu çalışmanın örnek mekânı Karga Bar tamamen
kapalıdır – Kadıköy sceneinde; Taksim yakasından Razor grubu bu çalışma
yürütüldüğü sırada, Kadıköy Kadife Sokak’ta sahne almayı denemiş, ancak yalnızca
Taksim’deki topluluğa ve grubun kitlesine ait dinleyicilerin dışında Kadıköy
sceneinden katılım görülmemiştir. Bu örneğin haricinde, Dorock mekânının Kadıköy
yakasında açtığı DorockXL mekânı da ilk başta benzer bir dışa kapalılık ile
karşılanmış, ancak mekânın popüler isimlere yer veren bir venü halini hızla
almasıyla bu durum farklılık göstermiştir. Yine de bu mekânın Kadıköy’de var
82 Bu tür grup isimleri son yıllarda, daha çok, indie (bağımsız) müzikle birlikte anılıyor olsa da benzer
örnekleri; Mor ve Ötesi, Bulutsuzluk Özlemi gibi Türkiyeli Rock müziğin ana akım alternatif grupları
ile başlamıştır denilebilir. 83 Kadıköy scenei kendi gönüllü yazılı medya ağını oluşturmuştur. Taksim scenei ise; bu sceneden
çıkan grupları yine scene içerinden çıkan müzik yazarları ya da gazeteciler aracılığı ile tanıtmaktadır.
Blue Jean, Head Banger gibi dergilerde Mekanik, Furtherial, Murder King gibi grupların albümleri ile
ilgili çıkan röportaj ya da değerlendirme yazıları buna örnek olacaktır.
96
olması buradaki topluluk yapısını ve Dorock geleneğinde, karşılıklı olarak topluluk
yapılarında değişikliklere yol açmaktadır.84
Her iki scene arasındaki bir diğer farklılık ise; müziği tanımlama biçimidir. Taksim
sceneinde metal ve rock müzik örnekleri ön plana çıkmaktadır. Bu topluluktan,
yorum geleneğinden ayrılan yeni üretimler de bu alana ait bir tarzla var olmakta ve
genel anlamda kendilerini sert soundlarla tanımlamaktadırlar. Yeni üretimlerde,
metal müziğin ön planda olduğu görülmektedir. Bu çerçevede alandaki müzisyenler
de yaptıkları müziğin karakterini eril yapıyla rahatlıkla ilişkilendirmektedirler. Öte
yandan mekânlar, dinler kitle ve endüstri ile kurulan bağın da etkisiyle hem müziğin
hem de bireylerin bir değişim içinde olduğu görülmektedir. Kadıköy scenei ise,
müzikal tanımlamalardan uzak durarak, çeşitlilik ve tavra dikkat çekmektedir.
Mekân temelinde yapılabilecek bir değerlendirme de; Kadıköy ve Taksim topluluk
yapılarından çıkan ya da buralarda sahne alan grupların konser haritalarıdır. Kadıköy
KargArt örneği, hali hazırda bir konser salonu olarak faaliyet göstermektedir. Bunun
yanı sıra, bağımsız müzisyenlerin konser vermek üzere kullanacağı mekânlar
İstanbul genelinde gittikçe çoğalmaktadır. Ancak Taksim örneğindeki Dorock ve The
Wall Bar mekânları konser mekânı olarak işletilmediklerinden buralarda çıkan, cover
geleneğinden gelen grupların da konser mekânı bulmakta zorlandıkları
görülmektedir. Bu scene içerisinden çıkan gruplar genellikle yurtiçi festivallerde ve
yurtdışı underground / extreme festivallerde yer almaktadırlar.85 Bu da mekânların da
tarzla, müzikal alışkanlıklarla kurduğu bağı ve bunun müziğin üretim, yayılımındaki
etkisini göstermektedir.
Taksim ve Kadıköy topluluk yapılarının dinler kitle içindeki farklılıklarına bakılacak
olursa, Taksim scenei içindeki mekânların müdavimi olan bireylerin mekân
içerisindeki performanslarının onaylanmaya daha çok gereksinim duyan
performansları içerdiği görülür. Bunun nedeni, lokasyon olarak dışarıya açık olan
Taksim’e dışardan gelen bireylerin mekân içerisinde dinledikleri müziğe ve mekân
tüketimini tarzın gereklerini yerine en iyi şekilde getirerek topluluğa dahil olma
ihtiyacıyla ilgilidir. Bu durum mekân politikalarında, rock / metal müzik bar
84 İstanbul rock müzik mekânları ve scenelerin karakter yapıları hızla değişmektedir. 85Taksim scene yapısından gelen gruplar İstanbul’da kendilerine popüler grupların ön grubu olmak,
lansman ya da özel etkinlikler dışında yer bulamamaktadırlar. Murder King, Furtherial, Mekanik ve
Soul Sacrifice bu gruplara örnek oluşturur. Furtherial ve Soul Sacrifice yurtdışına daha çok açılmış,
Mekanik ve Murder King grupları ise, daha çok festivallerde yer almaktadırlar.
97
geleneğinde tekel olmayı hedefleyecek yolların izlenmesi olarak kendini
göstermektedir. Kadıköy scene yapısında ise, müdavimlik lokallikle sıkı bir bağ
içinde olduğundan, Taksim’deki yapıdan farklılık göstererek, lokal alan içinde
benzer tarzlarda kolektif üretimlerde bulunan mekânlarda kendini göstermektedir.
Semte ait olmak ve semt insanlarının bu aidiyete katılımı Kadıköy scenei içinde ön
plana çıkmaktadır.
Sonuç olarak, İstanbul’da bulunan bu iki topluluk yapısı, tarihsel süreç de göz
önünde bulundurularak; üretim-tüketim şekilleri, müzik dinleme alışkanlıkları,
politik arka plan ve lokallik anlamında birbirinden farklılık göstermektedir. Bu
farklılıklar ve çeşitlilikler de homojen bir yapıya sahip olmayan İstanbul için
“İstanbul Sound” gibi ‘kesin’ tanımlamaları kullanamayacağımızı göstermektedir.
99
5. SONUÇ
1960’larla icracılık anlamında Türkiye’de yayılma göstermeye başlamış olan rock
müzik, bu coğrafyanın karakteristik müzikal öğeleriyle birleşerek yeni soundlar
üretmiştir. Çok kültürlü Türkiyeli rock müzik, ülkenin politik gündeminin de
etkisiyle, kendi müzikal egemen gücünü oluşturana kadar, dünyanın diğer
ülkelerinde olan müzikal gelişmelerin esintileriyle ilişki içerisinde birçok kez
karakter değiştirmiştir. Rock müziğin Batı temelli etkileri düşünüldüğünde, belli
isyan unsurlarının ideoloji ve kimlik savaşı temelinde başladığı ve yayıldığı, bu
unsurlar etrafında da belirli sosyal sınıflar oluşturdukları görülmektedir. İdeoloji ve
kimlik temelli bu isyan kültürünün müzikle kurduğu bağ ile de yeni tarzlar, stiller
doğmuştur. Bu kültür çoğu kez egemen düşüncenin araçlarıyla karşı karşıya gelmiş
ve sınıflar arası bir çatışma sahası müzik aracılığı ile oluşmuştur. Ancak Gramsci’nin
hegemonya kavramı da hatırlanırsa, egemen düşünce için tehdit olan bu çatışma
sahası gelişen medya ve metalaşma kültürüyle rıza / kabul temelinde sistem içine
dahil edilmiş ve müzikal anlamın içindeki ideolojik unsurlar budanmıştır. Sistem
içerisine dahil olmaya başlayan bu müzik ve içeriğindeki tüm unsurlar, egemen
düşüncenin yarattığı endüstri ağıyla tüm dünyada yayılım göstermeye başlamıştır.
İşte bu yayılım alanı içerisine giren Türkiye ideolojik, sosyal ve sınıfsal anlamından
uzaklaşmış bir rock kültürünü alımlamış, kendi kültürel malzemesi içerisinde
yoğurmuştur.
Türkiye’de özellikle 80’li yılların sonu 90’lı yılların başında; benzer amaç, zevkler
ve entelektüel paylaşımlar etrafında bir araya gelen topluluk kültürleri lokal anlamda
kendini göstermeye başlamıştır. Sürecin başlarında rock müziği ve alt türlerini
dinleyip, topluluk halinde o tarzın yaşanabileceği mekânlar etrafında toplanan
gruplar, zamanla İstanbul’un da eski bir geleneği olan semt kültürü etrafında
toplanmaya başlamış ve böylece lokal bölgeler, belli müzikâl alt türlerin temsil
noktaları halini almıştır. Ancak İstanbul’un coğrafik özelliği ve kent yapısı
düşünülürse; dışa ve göç olgusuna açık, çok merkezli kent yapısında tek bir lokal
yapıdan ya da topluluk tipinden bahsetmek mümkün değildir. Bu anlamda İstanbul
100
rock müzik hayatı, başından bu yana çoklu topluluk yapılarını barındıran çok
kültürlü bir yapıya sahip olmuştur. Bunun yanı sıra, scene kavramının dünyada,
literatürde ele alındığı biçimiyle, bu kavramın içini dolduran anlamlar86dan uzak
topluluk yapılarını içermiştir. Cohen’e göre, scene o topluluk içindeki bireylerin –
müzisyenlerin, izlerkitlenin, yapımcının içindeki herkesin– ilişkileri ile yaratılır ve
bütün unsurlarla ilişki içindedir (Cohen, 1999, s. 240). İstanbul’daki ilişki ağlarına ve
bütünüyle kentin tüm unsurları düşünüldüğünde kent, birden çok scene öğesini
barındırmakla, bu topluluk yapıları kendi içerisinde yerel aşırı, sanal ve lokal
topluluk / cemaat yapılarını beslemektedir. Bu durum bize İstanbul içerisinde
yalnızca kent genelinde coğrafya olarak bir alana değil, semtlere, yeni medya
ağlarına ve rock bar mekânlarına da birer topluluk yapısı şeklinde bakmamız
gerektiğini gösterir.
Scene çalışmaları, genç altkültür kavramları etrafında incelendiğinden ve scene
kavramının altkültür olarak adlandırılan gruplara da işaret ettiğinden, İstanbul’daki
yapılar içerisinde de altkültür kavramı aranmış, ancak anlamından uzaklaşan bir
kavramı alımlayan Türkiyeli rock müzik hayatında; alımlanış, icra ediliş ve günümüz
söylemlerine de bakılarak, politik–sınıfsal bir altkültürün varlığından söz
edilemeyeceği görülmüştür. Taksim scene özelinde Murder King ve benzeri
üretimlere bakıldığında, müzikal söylem, tavır, müziğin aracı olabileceği politik
bilinç anlamında bu topluluk yapılarını altkültür tanımı içine oturtamayacağımız
görülmektedir. Kadıköy scene özelinde ise, ekonomik arka plan ve belli bir zümrenin
üretim ve kurgu ağı içerisinde kurulan bir topluluk yapısı karşımıza çıkmakta ve
geliştirdikleri tavır ile gönüllülük etrafında şekillenmiş olduğu görülmektedir.
Gönüllülük esası, belirli bir zümre ve grubun üretimde karar sahibi olması, belirli bir
ekonomik özgürlüğün varlığına işaret ederken, kendilerini altkültür olarak
tanımlasalar da hiyerarşik bir yapılanmanın var olduğunu göstermektedir. Bunun
yanında ana akım dışında kalmak amaçlanmakta ve alternatif bir dünya yaratılmaya
çalışılsa da ana akım, popüler kültür alışkanlıklarıyla kaçınılmaz şekilde hareket
edildiği görülmektedir. Taksim scene özelindeki hiyerarşik yapılanmanın kendini
mekânlardaki eskilik, statü sahibi olma ve mekânın tekel olmak amacıyla girişim
göstermesi şeklinde karşımıza çıkmakta ve başka bir müzikal geleneği çevreliyor
86Bu anlamlar; tınısal ortak kimlik yaratma, sınıf temelinde belli bir ideolojik bilinç etrafında
toplanmış olmak ve ana akımda kendinden lokal kimliği ile bahsettirmek olarak düşünülebilir.
101
olsa da yine hem sahne alan grupların repertuarlarında hem de mekân işletme
politikalarında ana akım alışkanlıklardan kaçamayan bir ‘piyasa’ unsurunun var
olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bir yandan kendi popülerini de bu yollarla var
eden lokal scenelerde altkültür kavramının varlığına şüpheyle bakılması gerektiği
görülmüştür. Öte yandan, İstanbul’daki sceneler – Kadıköy ve Taksim yapıları –
kendilerini altkültürel gruplar olarak tanımlasalar da; Türkiyeli rock müziğin de tıpkı
Batı’da olduğu gibi; egemen kültürün ahlaki bakış açısının dışında olan bu müzik ve
tarz, rock müziğin sert örneklerinin topluluklar tarafından tanınmaya ve yaşanmaya
başladığı süreçte, ‘ahlakileş(tiril)miştir’. Bu ahlakileşme süreci, egemen kültürün
tıpkı pop müzikte olduğu gibi, bu müzik türüne de yönelik bir endüstri sahası
oluşturması, bu müziği popülerleştirmesi yoluyla – hegemonya yoluyla –
gerçekleştirilmiştir. Rock müziğin ahlakileşme süreci önce hakim toplumsal düşünce
tarafından reddedilmiş87, dönemin medya ağları yoluyla ‘tanınmaya’ çalışılmış, bu
tanışma sürecinde genç kitlenin de kendisini ‘normal’ ve ‘toplumun bir parçası’
olduklarını gösterme çabasıyla birbirini tamamlamış, bu müzikal tür ve tavırlar
içinden çıkan popüler üretimlerle nihayilendirilmiştir. Popülerleşen rock müzik
egemen kültür yapısına ve tüketim alışkanlıklarına da yayılmış, tüketim ve popüler
kültür malzemesi halini alarak yayılmıştır. Dolayısıyla, anlamsal temelde sınıfsal bir
farklılık oluşturamamış Türkiyeli rock müzik, sceneler ve genel tüketimlerle, egemen
kültüre yaklaşmış, tamamen genç kültür öğesi olarak kalamamış, yaşsızlaşmış ve
altkültür kavramından bir kez daha uzaklaşmıştır.
Scene kavramının rock müzik ile ilişkilendirilerek değerlendirildiği bu çalışmada, iki
ayrı etnografi üzerinden Kadıköy ve Taksim mekân örnekleriyle, İstanbul Rock
hayatının çok çeşitli yapısı aktarılmıştır. Scene kavramı aynı zamanda belli bir sound
türüne ve müzikal tarza da gönderme yaptığından, kavramın diğer tüm anlamsal
içeriği ve ‘sound’ vurgusu göz önüne alındığında, İstanbul’un iki ayrı merkez
semtinde de rock müzik etrafında farklı bir araya geliş şekilleri görülmüştür. Farklı
topluluk yapıları, sosyal ve gündelik yaşamda farklı üretim-tüketim biçimlerini
doğurmuş, müzikal tarz ve semte ait sound kavramına yönelik hem birbiri arasında
87 Bu ahlakileşme ve reddedişleri, Engin Ardıç gibi köşe yazarların metal ve rock müziği ahlak dışı
gösteren köşe yazılarından, dönemin medya ağlarıyla daha da koyultulan satanizm tartışmalarına
kadar uzandırabilir, günümüz reklam filmlerinde, rock ve metal müziğin sembollerinin ve öne çıkan
müzisyenlerinin kullanılışı ile ilişkilendirebiliriz. Bu ahlakileştirme süreci önce ötekileştirme, daha
sonra öteki olanı kabul etme ve öteki pozisyonunda olanın da bu konumdan beslenmesi gibi bir ilişki
ağını oluşturmaktadır.
102
eğilimsel farklılıklar göstermiş hem de belirli bir sound / müzikal tarz öğesini lokal
anlamda da ön plana çıkaramamıştır. Scene kavramının ayrıca karakteristik bir
sound, tınısal tavır bütünlüğüne de işaret ediyor olması başka bir çalışmaya kapı
aralayacağı gibi; iki farklı etnografik alanın gösterdiği çeşitlilik, rock müziğin
popüler tüketim kültürü öğesi halini almasıyla toplumun geneli ve bu topluluklar
arasındaki çizgileri şeffaflaştırması, farklı bir araya geliş yapılarında rock müziğin
farklı alt türlerinin bir arada yer alması, İstanbul’da tek tip bir sound kavramından
söz edilemeyeceğini ve tek tip bir scene yapısının ya da lokal yapının var olmadığını
göstermiştir. Cohen de her kentin farklı bir ses evrenine sahip olduğunu kabul
etmekte, müziğin doğrudan bir şehrin sosyal, kültürel, ekonomik ve coğrafi
karakterlerinin yansımasına yine de şüpheyle bakılması gerektiğine vurgu
yapmaktadır (Cohen, 1999, s. 247). Buradan hareketle İstanbul’un kendine ait bir
soundu var mıdır ya da İstanbul Sound gibi bir kavramdan bahsedebilir miyiz
sorusunun cevabında da; yapılan alan çalışması, gözlem ve görüşmeler ışığında
şüphe unsurunun ön plandadır. Öte yandan, İstanbul’un değişken olan kent yapısının
yeni soru ve araştırmalara açık olduğu da unutulmamalıdır.
Sonuç itibariyle, belirli bir sound kavramından, tınısal tavır birliğinden kent
genelinde bahsedilemiyorsa da İstanbul rock müzik hayatı; yeni açılan mekânlarla,
toplulukların semtler arası yaşadığı kaymalarla, birbirleriyle kent yapısı ve
endüstrinin açtığı boşluklarla kurdukları kaçınılmaz bir bağla, scene ve topluluk
yapılarını değiştirmektedir. Rock müzik de tıpkı diğer müzik türlerinde yaşandığı
gibi kentle birlikte karakter değiştirmekte ve yeni, daha güncel çalışmalara ihtiyaç
duymaktadır.
103
KAYNAKLAR
Adorno, Theodor, W. & Horkheimer, M. (1993). “The Culture Industry:
Enlightenment as Mass Deception”. Dialectic of Enlightenment, New
York: Continuum. (Originally published as Dialektik der Aufklaerung,
1944).
Akay, A., Fırat, D., Kutlukan, M. & Göktürk, P. (1995). İstanbul'da Rock Hayatı:
Sosyolojik Bir Bakış. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
Akça, O. (2014). Kişisel Görüşme. Kasım, İstanbul.
Arıcan, T. (2010, 8 Kasım). Türkiyeli Rock ve Nekropsi’nin Psychedelic Kubbesi.
Delikasap.com. Şubat 2016 tarihinde erişilmiştir,
http://www.delikasap.com/yazi/muzik-odasi/turkiyeli-rock-ve-
nekropsinin-psychedelic-kubbesi/1906
Assman, J. (2015). Kültürel Bellek, Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve
Politik Kimlik (A. Tekin, Çev.). İstanbul: Ayrıntı yayınları.
Atamer, M. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Aytan, Ç. (2013). Kişisel Görüşme. Nisan, İstanbul.
Barthes, R. (1977). Image Music Text. London: Fontana Press.
Bennet, A & Peterson, R. A. (2004). Music Scenes: Local, Translocal, and Virtual.
United States of America, Vanderbilt University Press.
Bennet, A. (2004). Consolidating the Music Scenes Perspective. Poetics, 32, 223-
234.
Bourdieu, P. (1999). Sanatın Kuralları (N. K. Sevil, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Bourdieu, P. (2015). Ayrım, Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi (D. Fırat & G.
Berkkut, Çev.). Ankara: Heretik Yayınları.
Bourdieu, P. (2016). Akademik Aklın Eleştirisi, Pascalca Düşünme Çabaları
(P.B.Yalım, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
Canayakın, E. (2013). Kişisel Görüşme. Nisan, İstanbul.
Cohen, L. Manion, L & Morrison, K. (2005). Research Methods In Education.
London and New York: Routledge and Falmer.
Cohen, S. (1999). Scenes. In B. Horner and T. Swiss (Eds.), Key Terms in Popular
Music and Culture (pp. 239-250). Malden, MA; Oxford Blackwell.
Çelik, H. & Ekşi, H. (2008). Söylem Analizi. Marmara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Dergisi, 27 (I), 99-117.
Çelikcan, P. (2003). Bir Anlatım Biçimi Olarak Müzik Videolarının Görsel ve İşitsel
Özellikleri. Popüler Müzik Yazıları, 1 (1), 1-10.
104
Çerezcioğlu, A. B. (2013). Benzerlik ve Farklılığın Müzik Yoluyla Eşzamanlı
İnşası: AnatolianDeath Metal. Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi,
9, 11-21.
Çerezcioğlu, A. (2014). Indie Müzikte Tanım ve Sınıflandırma Problemi. Folklor /
Edebiyat, 78 (20), 91-106.
Çetin, M.A. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Çınar, C. (2014). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Dai, B. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Deneç, Ö. (2014). Demokrasi (3 nolu şarkı). Gürültü Kirliliği. İstanbul: 2014.
Duman, S. (t.y.). Rock Müziğin Doğuşu ve Türk Rock Müziği. Şubat 2016 tarihinde
erişilmiştir,http://www.ayk.gov.tr/wp-
content/uploads/2015/01/DUMAN-Sabit-ROCK-MÜZİĞİN-
DOĞUŞU-VE-TÜRK-ROCK-MÜZİĞİ.pdf
Erdönmez, E. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Erkal, G. E. (2013). Türkiye Rock Tarihi-1: Saykodelik Yıllar. İstanbul: Esen Kitap.
Erol, A. (2009). Müzik Üzerine Düşünmek. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
Erol, A. (2009). Popüler Müziği Anlamak: Kültürel Kimlik Bağlamında Popüler
Müzikte Anlam. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
Erol, M.(2011). İstanbul’da Rock Mekânları: “İçerim Ben Bu Akşam!”. V. Aytar &
K. Parmaksızoğlu (Eds.), İstanbul’da Eğlenceiçinde. İstanbul: İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Fiske, J. (2012). Popüler Kültürü Anlamak (Prof. Dr. S. İrvan, Çev.). İstanbul:
Parşömen Yayınları.
Giddens, A. (1994). Modernliğin Sonuçları. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Gramsci, A. (2012). Buttigieg, J.A (Ed.), Hapishane Defterleri Cilt -2(B. Baysal,
Çev.). İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Güler, C. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Güner, B.B. (2016). Kişisel Görüşme. 16 Ocak, İstanbul.
Güngör, N. (1999). Popüler Kültür Çıkmazı. Güngör, N. (Ed.), Popüler Kültür ve
İktidar (ss, 9-17). Ankara: Vadi Yayınları.
Hakarar, T., Demir, B. (2015). Local Sound, Local Scene: Karga Art, Kadıköy
Scene Case. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 38 (8), 1072-
1081. Issn: 1307-9581.
Hebdige, D. (2004). Altkültür: Tarzın Anlamı (S. Nişancı, Çev.). İstanbul: Babil
Yayınları.
İnce, B. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Jenks, C. (2007). Altkültür: Toplumsalın Parçalanışı (N. Demirkol, Çev.). İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
Kaya, A. (2014). Kişisel Görüşme. 19 Nisan, İstanbul.
105
Karakoç, E. (2014). Medya Aracılığıyla Popüler Kültürün Aktarılmasında
Toplumsal Değişkenlerin Rolü. Gümüşhane Üniversitesi İletişim
Fakültesi Ekeltronik Dergisi. Mart 3 (2), 245-269.
Kanat, S.(2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Keleş, R. (1993). Kentleşme Politikası. Ankara: İmge Kitabevi.
Küçükaksoy, E. M. (2013). Etnomüzikolojide Performans Çalışmaları: Tanım ve
Yaklaşımlar. A. Öztürkmen (Ed.). Müzik, Dans,Gösterim: Tarihsel ve
Kuramsl Tartışmalariçinde (ss, 61-81). Istanbul: Boğaziçi Üniversitesi
Matbaası.
Kozorog, M. (2011). Towards a Definition of the Concept of Scene: Communicating
on the Basis of Things That Matter. Sociologija, LV(3), 352-374.
Lefebvre, H. (2004). Mekânın Üretimi (S. Sezer, Çev.). İstanbul: Sel Yayınları.
Murder King Resmi Müzik Videosu. (2014).Erişim: Mayıs 2014,
https://www.youtube.com/watch?v=lv8UZ8wlTGQ
Nalbantoğlu, E. (2014). Kişisel görüşme. 19 Nisan, İstanbul.
Oktay, A. (1995). Türkiye’de Popüler Kültür. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Onat, G.O.(2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Öncü, A. & Weyland, P. (2005). Mekân Kültür, İktidar, Küreselleşen Kentlerde
Yeni Kimlikler (L. Şimşek-Rathke & N. Uygun, Çev.). İstanbul:
İletişim Yayınları.
Öner, C. (2013). Kişisel Görüşme. 7 Mayıs, İstanbul.
Önen, B. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Özük, H. (2009). Popüler Kültür ve Türk Basınında Rock Müzik (Yüksek Lisans
Tezi). Yüksek Öğretim Kurumu Tez Veritabanı’ndan alınmıştır (Tez
no. 241169).
Özlem, D. (2008). Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi. Ankara: Doğu-Batı
Yayınları.
Öz, F. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Palabıyık, A. (2011). Pierre Bourdieu Sosyolojisinde “Habitus”, “Sermaye” ve
“Alan” Üzerine. Liberal Düşünce, 16 (61-62), 121-141.
Polat, T. (2014). Kişisel Görüşme. 8 Mayıs, İstanbul.
Rowe, D. (1996). Popüler Kültürler, Rock ve Sporda Haz Politikaları (M.Küçük,
Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Sakar, M. H. (2014). Rock ve Özlem Tekin. Ankara: Gece Kitaplığı.
Santucci, A.A. (2011). Gramsci’yi Anlamak (S. Sezer, Çev.). İstanbul: Kalkedon
Yayınları.
Saraçoğlu, S. (2014). Kişisel Görüşme. 28 Mayıs, İstanbul.
Serbes, M. (2015). Kişisel Görüşme. Kasım, İstanbul.
Schecner, R.(2006). Performance Studies An Introduction. London: Routledge.
106
Shuker, R. (2001). Understanding Popular Music. (2nd ed.). London: Routledge.
Shuker, R. (2005). Populer Music: The Key Concept. London: Routledge.
Sobutay, S. (2013). Kişisel Görüşme. Nisan, İstanbul.
Solmaz, B. P. (2009). Popüler Kültürün “Müzik Eğitimi”ne Etkisi üzerine Bir
Değerlendirme. 8. Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumu. Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Samsun: Eylül 23-25.
Swartz, D. (2011). Kültür ve İktidar: Pierre Bourdieu'nün Sosyolojisi (E. Gen,
Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
Şahinsoy, M. A. (2010). İstanbul’da Rock Kültürü: Yeraltından Yeryüzüne. İstanbul:
Clinart.
Seçkin, M. (2014). Kişisel Görüşme. 30 Nisan, İstanbul.
Taşkın, Y. (2013). Kişisel Görüşme. Mayıs, İstanbul.
Tüfekçi, S. (2002). Kırsal Kesimlerden Büyükşehirlere Göç ve Göçün Aile Yapısında
Meydana Getirdiği Değişiklikler (İstanbul Örneği) (Yüksek Lisans
Tezi). Süleyman Demirel Üniversitesi resmi web sitesi:
http://eprints.sdu.edu.tr/126/
Topaloğlu, H. (2014). Mekânın Performatifliği: Sokakta Performans. D. Fırat (Ed.),
Sokağın Belleği: 1 Mayıs 1977’den Gezi Direnişi’ne Toplumsal
Hareketler ve Kent Mekânıiçinde (ss, 299-332). Ankara: Dipnot
yayınları.
Toynbee, J. (2003). Music, Culture and Creativity. In M. Clayton, T. Herbert, R.
Middleton (Eds.), The Cultural Study of Music: A Critical
Introduction (ss, 102-112). New York: Routledge.
Tuğmaner, D. (2014). Kişisel Görüşme. 19 Nisan, İstanbul.
Wicke, P. (2006). Mozart’tan Madonna’ya: Popüler Müziğin Bir Kültür Tarihi (S.
Dalaman, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Yanıkkaya, B. (2004). Kentte Kadın Sesleri: 1990 Sonrasında İstanbul’da Kentli
Kadının Kültürel Ürünler Aracılığıyla Kendini İfadesi (Bir Örnek Tür
Olarak Rock Müzik) (Doktora Tezi). Yüksek Öğretim Kurumu Tez
Veritabanı’ndan alınmıştır ( Tez no. 147282).
Yıldırım, B. (2013). Kişisel Görüşme. Nisan, İstanbul.
Arıcan, T. (2010, 8 Kasım). Türkiyeli Rock ve Nekropsi’nin Psychedelic Kubbesi.
Delikasap.com. Şubat 2016 tarihinde erişilmiştir,
http://www.delikasap.com/yazi/muzik-odasi/turkiyeli-rock-ve-
nekropsinin-psychedelic-kubbesi/1906
Gezi ruhuyla kaydedildi: Yoldan çıkmış şarkılar. (2013). Erişim: Mart 2016,
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-
sanat/15015/Gezi_ruhuyla_kaydedildi__Yoldan_cikmis_sarkilar.html
115
ÖZGEÇMİŞ
Ad-Soyad : Tuğçe Hakarar
Doğum Tarihi ve Yeri : İstanbul - 1987
E-posta : [email protected]
ÖĞRENİM DURUMU:
Lisans : 2011, Marmara Üniversitesi, Fen – Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim
dalı.
Yükseklisans : 2016, İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyalbilimler Enstitüsü,
Müzikoloji Anabilim dalı.
MESLEKİ DENEYİM VE ÖDÜLLER:
2008 – 2009 yıllarında iki sezon Aşıklı Höyük araştırma kazısında envanter
sorumlusu olarak görev aldı.
2008 yılında Koç Müzesi Küratörlük Departmanı’nda staj yaptı.
2011 yılında mezunu olduğu Fenerbahçe Lisesi’nde Stajyer Tarih Öğretmenliği
yaptı.
2012 yılında Can Dündar’ın Mehmet Ali Birand için hazırladığı ‘Birand’la Son
Randevu’ belgeselinde yapım asistanı olarak görev aldı.
2012 – 2014 yılları arasında, Doğan TV Center’da belgesel projesinde
araştırmacı asistanı olarak çalıştı.
2015 itibariyle Hollanda – Eindhoven’da PoPei mekânında gönüllü olarak, müzik
etkinlikleri organizasyonu yapmaktadır.
YAYINLAR VE SUNUMLAR:
Hakarar, T., Demir, B. (2015). Local Sound, Local Scene: Karga Art,
Kadıköy Scene Case. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 38 (8), 1072-
1081. Issn: 1307-9581.