ALEVI-5 E KT AÇ>I
-
Upload
khangminh22 -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of ALEVI-5 E KT AÇ>I
~ HACI BEKTAŞ~ 1 ''ELİ -........;..__-- ~ 800. Doğrun Yıl Dönümü
GEÇMlÇ>TEN GÜNÜMÜZE A A
ALEVI-5 E KT AÇ>I . . .. ..
KULTUQU
Edicör
Ahmet Yaşar OCAK
T.C. KÜLTÜR VE TURiZM BAKANLIGI YAYINLARI
i © T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANUGI
KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜGÜ 3232
KÜLTÜR .ESERLERİ DİZİSİ 477
ISBN: 978-975-17-3457-0
WW\Y.kulrurturiı.m.goY.cr
e-posıa: yayim l ar@kulrurmriım.gov.tr
Geçmişren Günümüze Alev1-Bekraşl Külrürü / Ed. Ahmet Yaşar Ocak.Ankara: Kültür ve Turiı.ın Bakanlığı, 2009.
448 s.: rnk. res.; 31 cm.- (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları; 3232. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü kültür eserleri dizisi; 477)
ISBN: 978-975-17-3457-0
!. Ocak, Ahmet Y3§M. rı. k.a. ili. Serile.r.
297.62
FOTOGRAFLAR
- T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel
Müdürlüğü (Murat Gülyaz) - ~tırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezi arşivi.
- Gaıi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araşurma Merkezi Başka.nlığı arşivi.
- Grafıkcr Grafik-Ofset Matbaacılık Ltd. Şti. arşivi.
YAPIM Fersa Matbaacılık Lrd. Şti. Ostim 36. Sk. 5/C-D Yenimahalle/ANKARA
Tel: 0.312.386 17 00 www.fcrsaofser.com
BİRİNCİ BASKI 2000 Adet
BASKI YERİ, TARİHİ Ankara, 2009.
Alev! lnanç ve Kü!Lüı'Ünün Yazılı Kaynakları
c· iş
Alevi inanç ve kültürü rarih boyunca bir taraftan söz
lü ve yazılı kaynakları ürermiş bir raftan da onlardan
beslenmişric. Yazılı kaynaklar geçmişte el yazması olarak
çoğaltılmış, kuşakran kuşağa aktarılmıştır. Alevi toplu
mu içinde yaşanan inanç ve kültür sadece mürşitlerin ve
ozanların söz ve nefeslerinden oluşmaz; bunlarla birlikre
çok sayıda yazılı kaynak bulunmaktadır. Kültür aslında
bir roplumun ürettiği, oluşturduğu fıkirsel, davranışsa!
ve maddi öğelerin toplamıdır. Bilişsel veya fıkirscl boyur
sözlü ve yazılı kaynakların ifade ettiği kavramlar, sem
boller, ilkeler, kuramlar ve bunlara yüklenen anlamlar
dan oluşur. Gelenekte Alevi kültürünün fikirsel boyu
runu oluşturan sözlü kaynaklarda nefesler, menlôbeler,
muhabbet ile üretilen anlamlar vb. yer alırken yazılı
kaynaklarında el yazması çok sayıda eser bulunmakta
dır. Alevi kültürünün davranışsa! boyutunda sosyal ha
yatın yanında inanca il işkin davranışlar merke7.i bir yer
işgal eder. Bu davranışlar arasında Ayin-i Cem rörenle
rinde yer alan mürşitlik (dedelik/babalık), bir örf hu
kuku olarak dii.fkürılük ve -bazı gruplarda var olan- mu
sahiplik kurumu ve bunlara ilişkin davranışlar belirle
yicidir. Alevi kültürün maddi boyutunu rarik, saz, çe
rağ, rac, hırka gibi her clirlü kutsallık acfedilen nesneler;
dergah, rekke, türbe ve cemevi gibi her türlü mekan dü
zenlemeleri oluşrurmakradır. Aslında külcürün fikirsel,
davranışsa! ve maddi boyuru bir bütündür.
Dinler, inançlar toplumsaldır. Her din veya inanç sosyal
b ir grubun onu benimsemesi ve davranışa dönüştürmesi
ile anlam kazanır. Karşılıklı olarak b irbirin i üreten inanç
HiilyıtBAL
ve külrür bir bütündür. Bu bütün dinamik olan toplum
veya grupla birlikre anlam kazanır.
Alevi inanç ve külrürünün bir parçası olan yazıl ı kay
naklar bir yandan geleneksel olanı koruyarak, bir yan
dan yeni olan ı üreterek çoğalmaktadır. Biz burada bu
kaynakların neler olduğuna değindikten sonra bazılarını
dalıa ayrıntılı inceleyeceğiz. Bunu yaparken sadece yazılı
metinlerin içerdiği konuları belirlemekle kalmayacağız,
Alevi geleneğini yansıtan inanca ilişkin anlayışları öne çı
kartacağız. Böylece kaynaklarla birlikte Alevi inancının
remel tınsurbrıııı yansıtmaya çal ışacağıı.
Alevi inanç ve kültürünü besleyen yazılı kaynaklardan
bazıları; Nehcii'l-Belagn (Hı. Ali). M11k11/111 (Hacı Bekraş-ı
Veli), Besmele Tefiiri (Hacı Bekraş-ı Veli}, Velayetn!tmekr
(Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa, Seyyid Ali Sulcan,
Orman Baba vb.), Hii.miye, Kumm (Kenz-il Mesltib).
H11dik11tii's-S11nd!t (Saadete Ermişlerin Balıçesi-Fuzill),
Buyruklar (lmnm-ı Cafer-i Bııynığu, Şeyh S/ıfi Buy
nığıı, Hızırnllme), Erlciruıameler, Kirab-ı Diir, Cab
bar Kulu, llm-i Cavidnrı (Viran! Baba), Cenknameler,
Faztlemameler, Nefesler vb.
Bu merinlerin hepsini burada inceleme şansına sahip ol
madığımız için geleneğin içinde yaygın olarak bilinenler
den bazılarını inceleyeceğiz.
1. Buyrukl:u
Aleviler Batıni yorum ile yaşadıkları Yol'un esasları
nı, ilkelerini, dini pratiklerini ve anlamını buldukla-
rı Buyruk adlı kitaplara özel bir önem atfederler. Öyle
ki bu metinleri Kur'an'dan sonra ikinci derecede kur
sal metin olarak algılarlar. Bu metinlerin bir kısmı Şeyh
Safıyüdd1n-i Erdebili'yc, bir kısmı altıncı lmarn Cafer-i
Sadık'a atfedilir. Birincisi Şeyh Sdfi Buyruğu , ikincisi
lmam Caftr-i Buyruğu diye adlandırılır. Aslında her ikisi
de aynı zaman ve mekanın ürünü olabilir. Zaman Safevi
Dcvleti'nin var olduğu dönem (1502-1736), mekan ise
lran, Azerbaycan ve Anadolu coğrafyasıdır. Şeyh Safi
Buyruğıı veya imam Caftr-i Buynığıı adı verilen metin
lerin Safevi Devleti zamanında Anadolu'ya halifeler ara
cılığı ile geldiği kabul edilir. Şah lsmaü'in (ölm.1524)
oğlu Şah Tahmasb zamanında (1524-1576) Bısati tara
fından Menakıbı/!- Esrlir ve Behcetii'L- Ahrar adıyla bir
kitap yazıldığı ve bu kitabı n B11yrıık olarak kabul edildi
ği ifade edilmektedir. Buyruk adlı metinler zaman için
de eklemeler yapı larak sürdürülmüş olmalıdır. Örne
ğin Şeyh Safi Buyrıığu'nun dördüncü risalesinde yer alan
Safevi şeceresinin son halkasında Şah Ali Abbas ismi bu
lunmaktadır. Şah Ali Abbas (il. Abbas) 1667 yılında ve
fat etiğine göre bu metinlerin bu tarihten sonra da ço
ğalalmaya devam edildiği anlaşılır.
Şeyh Safi Bııvmgu
Şeyh Safi Buyruğu, Erdebil Tckkc'sinin şeyhi olan Şeyh
Safıyüddin'e atfedilir. Onun 10. yüzyılda Erdebil'e göç
eden "Zerrin Külah" (Kızıl börk, Kıııl başlık) ile bir
likte anılan Firuz Şah'ın soyundan geldiği kabul edilir.
Şeyh Safl'nin( 1252-1334) genç yaşta casavvufı-batıni
eğitim aldığı, ö1.elliklc Şeyh Zahid Geylani'nin yanında
yetişciği, ondan "hırka" giyd iği, mürşid i nin vefatından
sonra posta oturduğu, Moğoll arın halka baskıs ı na karşı
aldığı tavrın etkili olduğu farkl ı kaynaklarda ifade
edilmektedir.
Şeyh Safl'nin ve Erdebil Tekkesinin lran, Suriye ve Ana
dolu başta olmak üzere geniş bir coğrafyada etki li olduğu
bilinmektedir. Şeyh Safı'nin soy şeceresinin oniki imam
lara uzandığına dair açıklamalar vardır. Erkdnndme adıy
la da anılan Şeyh Safi Buyruğu'nda Şeyh Safı'nin soyu
kendisinden 14 kuşak öncesinden Seyyid Ahmed ile
!marn Musa Kazım'a bağlanmaktadır.
Şeyh Safi Buyruğu adı alcında çok sayıda metin bulun
maktadır. Bizim incelediğimiz eser, kürüphanede Tasav
vuf Risaksi adı ile kayıdanmış, Erklinname olarak yayım
lanmış olan eserdir.
Eserde tllipliğin edebi, erkanı, sufılik, mürşidik, musa
hiplik, üç sünnet yedi farı, carikacın on iki manası, Safevi
şeceresi, tacın özellikleri vb. konuları içeren dört risale
bulunmakcadır.
!. Risale Besmele ile başlar ve "Hamd ve övgü i lemlerin
yaracıc.ısı olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam yara
cılmışların en hayırlısı olan Hı. Muhammed'e ve onun
rüm Ehl-i Beyt'i üıerine olsun." şekl indeki dua ile de
vam eder. Sonra Hı. Muhammed'in Hı. Ali'ye son na
sihati yer al ır;
"Ey evliya yoluna calip olan kişi! Şöyle rivayet edi lmiş
tir: ResuluUah (sav) fena sarayından beka mülküne gi
deceği günlerde Allah'ın Aslanı Ali'yi yanına çağırdı ve
"Ey Müminlerin Emiri, ben artık bu dünyadan gider ol
dum, sana yadigar olacak bir vasiyet bırakmak istiyorum.
Bunu ciliplere de bildir. Kim bu vasiyetleri yerine geti
rirse ben o kişiden razı olurum ve yarın ahirctde Yüce
Allah'ın ona mübarek cemalini gösccrmesini dilerim. Ey
Ali! Evliya edep erkanını muhafaza eden ve bu öğütleri
yerine getiren talipler benim dostumdur. Ancak, taliplik
iddiasında bulunup da bunları yerine getirmeyenler be
nim düşmanımdır.» (2007:.25-26).
Tarikata girmeye hevesli olan cfilipe ilk söylenen budur.
Burada kanaatimce iki şey sağlanmış olmaktadır. Birinci
si bizim yolumuz Hakk Dini'nin son peygamberinin yo
ludur, yani 1slam'ın Yolu'dur. ikincisi, Yol'a girmeye calip
olan kişi büyük bir sorumluluk almaktadır ve bu sorwn
luluklar b~langıçra bilinmelidir.
Daha sonra risale Şeyf Safı ile oğlu Şeyh Sadreddin Musa
(ölm. 1392) arasında geçen soru-cevaplı diyaloglarla
devam eder.
EÇM fTL~ GOSCMC 299 ALEVi ftEli:fA~I KOLT a
Bu soru-cevap kısmında cali bin edebi, sorumlulukları, bir
birlerine karşı davran~ları, sufıliğin anlamı, menakıb oku
manın faydası, evliyaya yakın olma vb. konular ele alınır.
Buyruk aynı zamanda bir eğitim kicabı niceliğindcdir.
Yol' un remel kavramları açıklanır Örneğin:
"Şeyh Sadreddin:
- Sufılik nedir? Sufi kimdir?
Şeyh Safı:
Her hali ve her anı edep içersindc olmakar. Edebi
ni sakınmayan kişi erenler safında uranmaua müna
fıklardandır. Hz. Peygamber buyurmuştur ki, "Edep
imandandır" ... Evliya yoluna talip olan altın, gümüş
gibi remiz olmalı, başına şah sikkesi konmalı ve şüp
hesi imana dönmüş olmal ıdır. İşte sufı budur.
Şeyh Sadreddin:
- Münafık kimdir?
Şeyh Safı:
Münafık, evliya sözünü duyduğu halde bunu doğ
nı kabul etmeyip, gönlünde kin, kibir ve hasec cu
ran, yol düşmanıyla birlikte olan, gıybet eden ve ya
lan söyleyen kişidir." (2007: 38,54,69).
[/. Risnk'de carikac ehlini bilgilendirmek için "Haırct-i
Şah-ı din pcnah" Şeyh Sadreddin carafından yapılan
açıklamalar yer almakcadır.
Bu açıklamalar arasında şu konular bulunmaktadır; soy
sopa bakılmaksızın herkesin kendi hesabını vermesi, cer
cüman hakkı, musahiplik, talibin yola aykırı davranan
halifeyi cerk ecmesi, üç sünnec ve yedi ruz, bunları yeri
ne getirmeyenlere verilecek cezalar, Fetih suresi ve oniki
imamlar için yapılan dua, Nadi Ali duası. Arapça oku
nan Nadi Ali 'nin Türkçesi şöyledir:
Ktra~t sahibi Aliyi çağman nkmtılarını çözmtM sana yardımcı olur.
Her türlü gam ve ktMr smin azamttink çözülür Ya Allah!
Senin peygamberliğinlt çözülür ya Muhammtd!
Senin velayttink röziiliir Ya Ali! Ya Ali! Ya Ali!
Bundan sonra Ali el-Mürraıa'nın, bücün peygamberlerin
ve evliyanın ruhuna, 73 Kerbela çölü şehitlerinin ruhla
rına, Safevi sultanlarının ruh larına dua edilir ve Fatiha
okunur (2007:93).
Safevi sulranları Şeyh Şehabeddin'den başlamak üzere sı
rayla verilir. içlerinde Şeyh S5fı ve onun oğlu Şeyh Sad
reddin, Şah İsmail ve onun oğlu Şah Tahmasp da vardır.
fil. Risak'de önce Hı. Muhammed sevgi ve muhabbec
ile anılır ve vasiyeti açıklanır:
"Biline ki, gül bahçesinin bülbülü, şeriaan delili, haki
kat bahçesinin söz sulcanı, dünya ve ahiretin efhuşahı,
suffe-i saf.ın ın sedası, vefa kubbesinin ayt, yüce, temiz,
seçilmiş, razı olunmuş, alemin övünç kaynağı Hz. Mu
hammed Mustafa (Allah efendimiz Muhammed'e, Ehl-i
Bcyr'ine ve sahabesine salac ersin) ... " (2007: 97).
Vasiyeti taliplere verdiği öğütlerin tuculmasıyla ilgilidir
ve bunları tutanlara Hakk cemal.ini görebilmesi için şeF.ı
atçi olacağını belirtir.
Bu risalede ayrıca, tarikata girme usulü, calibin mürebbi
ye hizmeti, nefsin mertebeleri, raliplerin Ehl-i Beyr'i ra
nımalart, dört kapı, carikaan on iki manası, mürebbilik,
rarikat içinde yirmi sekiz soru, Safevi şeceresi, tarikat ik
rarının önemi, musahiplerin sorumlulukları vb. konu
lar yer alır.
Şeyh Sa.fi Bııymğıı clliplerin dört kapının bilgisine sa
hip olması gerektiğini savunur. ~ağıdaki metinde Hz.
Muhammed'in dört kapıyı temsil etmesi dikkat çekicidi r.
"Evvel şeriat, ikinci tarikat, üçüncü marifet, dördüncü
hakikat. Eğer sorarlarsa ıerfat nedir? Cevap vi r ki kavl-i
ResCıldür (Reswullah'ın sözüdür). Ve tarikat nedir dese
ler? Diye ki fı'i-i ResCıldür ve marifet hakikat nedir? Diye
ki hal-i ResCıldür."(2007: 133).
Devamla şeriat haramı terk ecmek, tarikat benliği terk et
mek, marifet terki rerk ecmek ve hakikat şüpheyi terk et
mek olarak tan ımlanır ve tal ibin bu dörr kapının gereği
ni yerine getirmesi halinde gerçek anlamda hakikat ehli
olacağı, Müslümanlık amelinin sağlam olacağı açıklanır.
<.CÇM1$HN G( NO•IU 1 300 1 \ I IEKTA$1 KOLTO•
. , <J, ,_.,, ''(; y ;; ~-"!. ~ ~.), (' ". : "-' ..\;.. d'--:--
" :tı j \ 1 \ ..:...v. ~ ....,,. ..,,,r ,, ,.
( !:.1>'..(->. . . • . • • • .- ' • ·-' ..... ~ Vl>IS" '" • 6 6 'ı a 6 I 4 w:j h ~ .... , a>..-:, .,. <....,", • G.4>:. :'.. 1
-»-d',»~ ..:~ .:... ~ ~~.ıv.}~,,. ~ 11.,...~~, .. . . ,. . . 1 \ /• • ' ,.. • ' - .. ~, ı;;.. ) rl'-_,. ı,..J J #,, .,. ~ 11',. , .,. ..,,_,, ,,. r -v,, %9,. ~ . . . . . . ,. . .. . \ ·, ,.
•'(> -~"'_; ,;... v..ı,•"' _, "'_, ":'-"' ~ ~,. ~, ~ ~ t":. . . . . . ,. . i.JJ. • ~ ~ J "';" o</.,, ~ ~,/ ~ • \.-61
"':,';., ( ~ ( ;...' il... ,,.,;...,,.,~) ·"';" ,..1,;, ~I!' .... ·~~ _ ;.ı; ,,;,, ~ .. ~ 1 \.:, . . .
,.; ' · • • ./ 1 . "' - - 1 1 • • •• . . ~ < "':' t_ "':"° • ,/ , • ır ~. "" ':J_' ... - ,._-> (~-, ~-". .• (. ,. • • / • • • • • .. I'
..,....L \JL/~ .Aa> ~''µ.> ~ .,.._,ı,p .A4:-U. ~ 'fo..,....,, oi1t
..... ı , 1 ,/ - 1 • • • •
.. ,.,..,_, :1""' -~ • ı> 1 <1,;.J .P ,\/' ... ı ._, _,,, .,, ~· ... • ... 1 '""', . . . , . . " . . . • ..:,"* (_,; e ~ ,_, ~ :' "!'". ,; .., ~,. ;;,,, ~ .:.. '... .... ~ .:. •, ... -:-1--; t> :•···~>~,·-.?,,ti' .J.·,.~'.P, ..... ~. ~,. ;V'_,~ . . . .
;,•,o;, 1&h·~ J./J, .;u:~ -~ ~V,ı w,ı ..,_;. b ~ •• . . . ..
"'
~ . \ r • • \ ,. ~} ~~ ..ı .... •L.r. "",• f .,, :1. ~ l r!'"' ,,.... • \.. ~ :.ı .,.
id Ali Sultan erkdnm (Serdar Bekuqoğl" Cönk). dan bir posı ıercemanı
"" '"' .. 1301 I AU.Vl ·Bl '1A)1 K Gi;Ç\ll~H~ Gl"'.'.-L'\1Lll
., y.J Y' ~I ..-Jı~t~!.;;P .,
\
~!1~~ ~)..-1..1'.J~~ (!; ı>t.1~ c'ı,ı,..._.p.ı:,_,~ ~a-Yp-.J.,..-~ı~_,~t.2.- ••
~~ ,.;.-ı,,., .!--'(. y Y'', f...bı.,., ..>W / 1 at.:::'1 ..>;./ r'f / "' ., " ("' ~1.->v-~_,,,ı..Jı~ .,
~..; 4.-_..;> '.JJ..JI ~..;;J_,J .,~_;1Y!11~~~~~
. - ,.,,, ; ~ ~,~, ~LJl~JJ.!-iı . .. d~_,r, -'~.:fa.)J(~l-ıi !.ı
~~L~~..!i>A.0 ~ v ., w·
..J;> .. ~~~~~.)J.)4L!,.~
• "--11'. b~-~.Y Jw "' I •
~'11_,...fıy_;.2~.....c~; ~~ 1"--~ ~~~ ı;. ....-:' /;
ALf.\1 IEKTA$1 ı:CLTC& MllT ,. r.rsr.ıuzr 302
J1/. JWak, Şryh Safi Menakıbı adını taşımaktadır. Bu bö
lüm "Ol Tanrıyı beyan-ı mevcudat Muhammed Musta
fa" nın "Ali sırru'l Münci" ve evlalanna emanet etti
ği taç ve kisve hakkında bilgi ile başlar. Tacın öz.ellikle
ri sıralanır. Bu özelliklerden bazıları şöyledir; Tacın aslı
Allah, kıblesi pir, noktası hakikat, kelimesi tekbir, guslü
halktan kesilmektir.
Bu risalede imam Cafcr-i Sadık ile Hı. Ali'nin konuş
ması verilir. Daha doğrusu Cafet-i Sadık'ın ağzından "Ya
Ali" ile başlayan cümlelerle yolun esasları anlaalır. lmam Co.fer-i Sadık (699-765), :ıt:ısı Hz. Ali (598-661) nin ve
faandan 38 yı l sonra doğduğuna ve dördüncü kuşak
tan olduğuna göre bu konuşma ya gerçek-üstü bir ma
nadadır, ya da Al i yolunda olan her talip Ali ile özdeş
leşriği için "Ya Ali" demekten maksat, "Ya talip" demek
anlamına gelir. Bu risalede daha sonra Hatayi nefesleri
yer almaktadır. "Hacayi" mahlasını kullanan Şah İsma
il (1487-1524) mihleri arasında yaşadığına göre, risale
lerin ya:Lılışı en azından bu tarihten sonradır veya ekle
meler yapılmıştır. Nefesler arasında oniki imamları an
latanlar çoğunluktadır. Diğerleri dikkat çeken mısra
larıyla şöyledir; "Anı bilmişem ben la feca illa Ali", "Ya
Ali senden medet", "Gönül dile getir evvel Hudayı",
"Q.n-ı gönülden Hayderiyemtt, "U feci illa Ali la scy
fc illa Zülfikar", "Özüm eksik günahkarım güzel Şah",
"Pirim Hacı Bektaş sen kurtar canımı" vb. Bu son nefes
te Hacı Bektaş-ı Veli pir olarak kabul edilmekte, ondan
şefaat beklenmekte ve soyunun Oniki imamlara ulaştığı
ifade edilmektedir (2007:238).
Bııyruk metinlerinde Hacı Bektaş-ı Veli yer almaz. Esas
olarak Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Altıncı imam Caferi-i
Sad ık ve Safevi soyundan Şeyh Safi'nin söylemleri üze
rinden inşa edilmiştir.
lmnm Cafn·ı Buyrugu
imam Cafor-i Bııyruğtı, Mımakıb-ı Evliya, Mımdkıbndm~.
Fütüvvemame vb. adlarla el yazması nüshalar halinde
yüzyıllarca korunan bu metinler ilk defa Sefer Aycelcin
carafindan Buyruk adıyla yayımlanır (1958). Bu yayım-
da İzmir nüshası esas alınır ve sonuna Maraş, Alaca, Gü
müşhacıköy, Malacya ve Hacıbektaş nüshalarından bazı
bölümler eklenir. Bu nüshaları derleyen Aytekin, Bııyruk
adı verilen bu metinlerin adından da anlaşılacağı üıere,
bir yol ve süreğin içcüzüğü, programı, ilm-i hali, daha
doğrusu anayasası olduğunu belirtir. Buyruğun lzmir
nüshası esas olarak Narlıdere'de bulunan Tahcacılar'a ait
Yan Yanı Ocağı'ndaki el yazmasıdır. Bu el yazmasını en
son istinsah eden kişi, 130911881 tarihini not düşmüş
tür. İmam Cafer-i Sadık'a atfedilen bu Buyrıık, Şeyh Safi
Buyruğtı ile benzerlikleri olmakla birlikte bazı furklılıklar
da içermektedk
Her şeyden önce imam Cafor-i Bııyrıığtı belli başlıklar al
unda coplanmış konulardan oluşurken, Şryh Safi Buy
ruğtı, başlıklı konu ların dışında Şeyh Safi ile oğlu Şeyh
Sadreddin arasında geçen soru-cevapl ı konuşmaları içer
mektedir. Konuların içerikleri de farklı laşmaktadır. Ör
neğin her iki Buyruk'ca da "üç sünnet ve yedi farın ol
makla birlikte bunlara yüklenen an lamlar farklıdır. Bir
örnek verelim.
imam Cafer-i Buynığıı-lımir nüshasında:
"Talibin boynunda sufıliğin hakkında üç sünneti var·
dır. Birincisi: Gönlünde kin-kibir olmaya. ikincisi kaJ.
binde adavet (düşmanlık) olmaya. Üçüncü: Turab
ola."(1958: 114).
Şeyh Sifi Buyruğunda :
"Ehl-i carikaan üç sünneti vardır: Birisi budur ki,
kelime-i tevhidden dilin ha li eylemeye. ikincisi budur
ki, tilib bin ise bir orura ve üçüncü siinner oldur ki, kal
binden adaveti görüreler." (2007: 82).
Burada sadece kalbinde adavet (düşmanl ı k) olmaması
benzerdir, diğerleri farklılaşmaktadır. Ayn ı durum yedi
farz sıralamasında da vardır.
Buyruklar esas olarak Yol'un esasları nı, mürşit ve calip·
lerin sorumluluklarını bildirmektedir.
imam Cafor-i Buyrıığtı, besmele ile başlıyor ve şöyle de
vam ediyor;
303 A &U:
"imam Cafer-i Sadık, bu babı bu ayeti kendi mıtkımdan
bu hiikmü ayan ve beyandır. Evladı olıın kinuelue tari
kat babların ve ahkamların ve hakikat hallerin ve marifet
babların ve ehL-i tarikat plrkrin ve erkdna varan taliplerin
ve siifi kardeılerin cümle hallerin ayan ve beyan eder ve
htm bildirir ki ciimk evladı Resuldm olan ve ıl11ip olan
bununla amel edip amil olalar. Yol erkan sürekr ve yofl1
vara/ar ki, onlar ol kinueler Muhammed ümmeti olduk
ları belli ola. 811 defo anlara MıiJlümnn demek caiz olı,r."
(1958: 6).
Bu metinde b irkaç nokra öne çıkmaktadır. Birinc isi
Buymk, lınam Cafer-i Sadık'ın açıklamalarını, delillc
rinj içermektedi r. İkincisi evlatlarına ve yola calip olan
lara ıarikat-hakiknt-mnrifet kapılarının ahkamı bildiril
mektedir. Burada şeriat kapısı geçilmiş olarak kabul edil
miştir. Üçüncüsü, bu buyruklar Hakk Oini'nin, lslam'ın
esaslarını açıklamaktadır. Bunlara uyanlar Müslüman
olarak nitelendirilir. Bu şu anlama geHr ki Alev1 öğretlsi
İslam'dan ayrı değildir, onun kendisidir, o ne ise Alevilik
de odur.
Buyruğun !marn Cafer-i Sadık'a atfedilmesi an lamlıdır.
İmam Cafer-i Sadık (H. 699-765) tarihleri arasında ya
şamış olan alrıncı imamdır. Yaşadığı dönemde Abba
si oğulları Ebu-Müslim-i Horasani önderliğinde, Emevi
soyunun saltanatına ve hali fe Mervan' ın hali feliğine son
vermişlerdir. imam Cafer-i Sadık'a halifelik teklif edildi
ği halde kabuJ etmemiş, İslam hukuku konusunda eser
ler yazmış, tefsir, hadis, fıkıh, mantık, felsefe dersleri ver
miş, çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Hanefi mezhebi
nin kurucusu olarak kabul edilen lmam Ebu Hanife de
onun öğrencisidir.
Buyruğun İ7.mir nüshası {Tahtacıların esas aldığı nüs
ha) "Kırkların Cemi" ile başlar. Bu an latım diğer nüs
halarında da yer alır. Böylece Hakk Oini'run son pey
gamberi Hz. Muhammed, Şah-ı Merd:in Ali 'nin de ara
larında bulunduğu Kırklara dahil olur. Kırkların sorusu
ürerinc, "Hakikat Ş5hı Merdan Al i hakkında geldi, va
rın Ali'ye iradet getirin" diye buyurur. Böylece H7.. Ali'yi
Yol'un kurucusu olarak işaret eder.
Buyruklarda ortak o lan bir başka konu, Peygamber ile
Ali'nin musahip olmasıdır. Musahiplik iki ailenin dünya
ve ahirer kardeşliğidir ve Yol'a girmenin ön koşuludur.
Bir başka ortak nokra düşkünlüktür. Dİİfkiin/iik Alevi
toplumunun örf hukukudur. Düşkünlük ikrarl ı grubun
iç düzenim sağlar, c51ipleri disipline eder. Hata edenler
sorgularur, yargılanır ve varsa harası, cezası verilir. Bu
CC'l3 kınama, para ödeme, bir süre grup dışında bckler
me veya tamamen dışlama (yol düşkünü) şeklinde olabi
lir. Her Buyrukta mürşitlerin ve raliplerin sorumluluk
ları ve hakları ifade edilir. Taliplerden rehbere, mürşide
bağlılık ve hizmet beklerur.
Buyruğa göre p1rl ik, mürşitl ik, Muhammed-Ali'den kal
mıştır. P1rlcr için bazı koşuUar vardır.
Bunların başında Pirlerin Evl ad-ı Resul olması, tarikat
kapısını, hikmetlerini, açıklamalarını, ayetlerin carnamı
nı bilmesi gelmektedir. Aksi halde ; "on ların p1rliği cai7.
değildir. Ycrukleri aldıkları haramdır." (1958: 25).
Buyntk İzmir nüshasında dört kapı başlığı altında şu
açıklamalar yer alıyor;
"Amma budur ki, kapu dörctür. Evvel ilnı-i ımattir ve
bir dah i kenıtıl-i marifettir ve b ir dahi mana-i ıarikattir ve
Strfqme-i hakikat bunlar birbirine ayandır. Amma dör
dünün de hasiyyeci vardı r. Onu dahi bilmek gerekir. Ev
vel kapı şeriatı bilmese, şeriatı tamam olmu. Marifet il
minden bilmese marifeti tamam olmaz. Bunun dördü
nün sırları cümlesi birden oldu."( 1958: 29).
Burada yer alan öncelikle dört kapının tamam olması
fikri, Haa Bektaş-• Vclfnin açıklamaları ile uyuşmakta
d ı r. Bu temel bir konudur. Dikkat ed il irse her bir kapı
ya sıfatlar yüklenmiştir. Şeraitin ilmi, marifetin olgun
luğu, tarikatın mana alemindeki yeri, hakikatin son aşa
ma, doruk noktası olması vurgulanmıştır. Buradaki sıra
lamada marifet ikinci olarak gösterild iği halde daha son
ra üçüncü sırada -Hacı Bekraş-ı Veli'nin sıralamasına uy
gun- veri lmişti r.
Buyruklar !marn Cafer-i Sadık'a atfedilmiştir. Buyruk
metinlerinin bu alancı İmamdan çok sonra ortaya çıktı-
304 \I l!KTA!I KOLlVR
ğı bilinmektedir. Ancak her açıklama tarihi bir şahitliğe
ihtiyaç duyar. Burada yapılan da budur.
Buymk'un Hacı Bekraş-ı Vclt'dcn sonra oluşcuğu açık
nr. Müurmlik konusunda aşağıdaki cümle bunun
kanındır:
"Mücerrrdi sohbete ve ume ve erkd11a getimıek aJlıi erkan
rkğildir. .. Zira mücerrrtlik ®rt ki11uedm kalm1Ştır. Bi
rincisi: !sa Prygamber'tkn kaldı.. ikinci: Hacı Bektaş-ı
Veli'den kaldı. Üçüncüsü: Veysel Karani'dm kaldı. Dör
diinciis'Ü: Selman'dan kaldı ... Amma mılcerredirı imamlı
ğı ve miirşiı/iği eridin değildir ... V., ona itibar etmek erkan
rkğildir. "(1958: 117).
Bu metin, bazı peygamber ve evliyanrn mücerret olduğu
kabul edilmekle birlikte esas olarak mücerrediğin onay
lanmad ığı nı göstermektedir. Buna göre mücerret calip
cemc, sohbete katılamaz. Mücerretten imam ve mürşit
olamaz. Hacı Bektaş-ı Veli'nin mücerret olup-olmadığı
tartışılan bir konudur. Bektaşl Babagan kolu ile Safevi
kaynaklı bu B11yr11k'lar mücerred olduğunu ileri sürer
ken Dedcgin kolu (Çelebiler) Hünkar'ın soyunun ken
dileriyle devam ettiğini savunurlar.
Yine "lmamların övgüsü" başlığı al unda Kul Himmet'ten
bir şi ir aktarılmış olması (1958:9 1 ), Viranrden söz
edilmesi (1958:152) bu metinlerin Safevi dönemin
de yazıldığını ve zaman içinde eklemelerin yapı ldığını
göstermektedir. Kul Himmet'in Pır Sultan Abdal'm der
vişi olduğu, Virani'nin de aynı dönenılerde yaşadığı
sarulmaktadır.
imam Cafer Bııyruğrı'nda yer alan baı.ı konular şöyledi r:
Teslim-i rıza, miisahiplik, uscad hakkı ve döşek hakkı,
niyaz, uğruluk (hırs ızlı k), sufı nin yolu, oııiki farı., dört
kapı, tarikat yolu, tac, yolun hizmetleri, tarikatın onik.i
işleği, imamların övgüsü, besmele, on iki erkan, mücer
redik, carik çalma,k, sufıliğin vasıfları, piri ziyaret erkanı ,
Şia mezhebi vb.
İzmir nüshasında diğer Buymk'larda bulunmayan baz.ı
konu ve kavramlar bulunmaktadır. Örneğin, "Cebrai-
Un cariklenmesi", "Ocak kazdırma", "iki musahipli ca
nrn aşina olması", "İki aşinalı sufınin peşine olması",
"Oğlan-kız ikrarı", "evini ondalama" vb.
Bizim kanaatimize göre her iki B11yn1k (Şeyh Sn.fi Bumğu
ve İmam Cafer Buyruğu) içerik, dil bakımından birbiri
ne benzemekle birlikrc baz.ı konularda F.ırklılaşmalar bu
lunmakcadır. Bu durum Bııyruk adıyla toplanan risale
lerin zaman içinde Anadolu coğrafyasında farklılaşrığını
akla getirmektedir. Bu risaleler Tahracı Türkmenleri ara
sında imam Cafer-i Buyruğu olarak yeniden oluşrurulur
ken diğer Alevi gruplar arasında ŞeyfSafi Bııyruğıı olarak
eckili olmuşcur.
Hızmıdme (Bııyrıık)
Eldeki nüshanın ilk ne zaman yazı ldığı bilinmemekle
birlikrc istinsah tarihi H.1264 M.1848 yı lını göstermek
tedir. Amasya'da Seyyid Alizade Hasan b. Müslim tara
fından istinsah edilen ve Alevi adab ve erkanını içeren bu
eser, Şeyh Safi Buymğu ve imam Caftr-i 811yrıığ'unun bir
sentC"Li gibidir.
Hızırndmlde Cafer-i Sadık, Şeyh Safi arasında geçen ko
nuşmalar vardır. Zaman ve mekan bakımından müm
kün olamayacak bu durum casawufi mecinlcrde sıkça
görülmektedir.
Birörnek:
Andan lrnarn Cafer Hazretleri Şeyh Safi Hazretlerine
rehber kapısını celkin eyledi:
"Ya Şeyh, ol ikrar kimindir?"
Şey eyini:
"Ya lroam, sen buyur biz tutalım ."
"Ya Şeyh, ikrar oldur ki Hakk' ı bir bilip Rcsul'ü hak bil
meli" dedi.
Şeyh eyicti:
"Ya İmam, buyruk kimindir?"
İmam eyicti:
"Ya Şeyh, buyruk Hakk'ındır." (2007: 71-72).
305
lJerleyen sayfalarda Buyruk'larda yer alan temel konular
bulunmaktadır. Örneğin talibin öı.ellikleri, musahibin
sorumlulukları, on iki fan., mürebbinin önemi, mürşit
kapısının anlamı, buyruk tutmanın gerekleri, dört kapı,
kırk makam, edep-erkan, oniki imamlar, vb.
T'al ip nedir? sorusuna bağlı olarak talibin özellikleri sa
yılır: T'alip ikrar verdiği mürşidini "Hilık" kendisini
"kul" olarak görür. ikrarına kec (eğri) bakarsa o "boşan
mış avrat" gibi olur. Böylesinin dünyada alıcısı şeyrandı r.
O "Hakk'ın düşmanı ve AJi-Muhammed'in yolunun,
erkanının düşmanı ... Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli kad
desallahü sırrehü'l-azi:ı, Evliya Kızı l Deli ve Abdal Musa
Sultan'ın ... düşmanıdır." (2007:75-79)
Hızmınme bir sentez olduğu için, diğer Buymk'larda ol
mayan Hacı Bektaş-ı Veli burada yer alır. Ayrıca Bektaşi
geleneğinin önemli iki şahsiyeti Kızıl Deli namıyla Seyyid
Ali Sultan ve Abdal Musa yer alır. Bu bir bakıma, Anado
lu Aleviliğinin kendi önderlerini öne çıkarma çabasıdır.
Bu metinde "Musahip Ali-Muhammed gibi gerektir"
diyerek Hz. Muhammed ile AJi' nin musahipliği örnek
gösterilir. Bu konu imam Cafer-i 'Sadık tarafından an
latılır. Sonunda Şeyh "Bana bir kelime öğretenin kulu
kölesi olurum" diyen Hz. Ali'nin rurumuna uygun ola
rak "imam Cafer Hazrerleri 'nin eline varır, ayağına yüı
sürer, secde kılar, şükür eyler. Bu anlatım Şeyh Safı'nin
İmam Cafer-i Sadık'a bağlılığını vurgulaması bakımın
dan dikkat çekicidir. Daha sonra ise imam Cafer-i Sa
dık, Şeyh Safi'yi ziyaret eder {niyaz eder). Bu da Şeyhin
ulu, bilge bir şahsiyet olduğunu yansıtır. Alevi öğrcci
sinde insana niyaı Hakk'a niyazdır. Çünkü Hakk in
sanda görünüş alanına çıkmışcır, insanın gönlünde taht
kurmuştur.
Hızırnnme'de on iki farı şöyle sıralan ır: 1. Musahibin
canı, 2. ikrar, 3. iman, 4. Din, 5. Ahbar, 6. Ekbar (Ek
ber). 7. Edep, 8. Makam, 9. Tac-ı devlet, 1 O. Kemer
best, 11. Evliya yoluna girmek, 12. Kutb-u evliya olmak
(2007:91). Bürün bu fanların musahiplik üzerinden an
lamlandırılması çok manalıdır. Böylece yolun merkezine
musahiplik yerleşti rilmiş olur. Örneğin beşinci far(. olan
Ahbar, musahip ile canı cana, malı mala katmaktır. Al
ancı fan Ekber, musahibi musahibin kavlini yerine ge
tirmesi ile AJlah'ı bilmiş olmasıdır. On iki far7. ile oııiki
imamın ilişkilendirilmesi de anlamlı bir yaklaşımdır. tik
farzı yerine getiren Muhammed Mustaf.ı'dan, ikinci F.ır
ıı yerine getiren AJiyyii'l-Mun:ı1A1'dan, on ikinci farzı ye
rine getiren "Mehdi-Sahib-i- ıaman"dan şcF.ıac umabilir.
Hızmınme'de on iki farzı, dört kapıyı, kırk makrum ye
rine geciren calibe ne denir? Sorusuna verilen cevap dik
kat çekicidir;
"Ol calibi bi leyim dersen ya şeyh, ol calip ismi Şah ya
zı lıdır. ismi Şah calibi olan Hünkar yaıılmıştır. . ."
(2007:107)
Şah kimdir ve Hünkar kimdir?
Alevi söyleminde Şah Hakk'rır, Şah Hı. Ali'dir, Hünkar
ise her zaman Hacı Bekcaş-ı Velrdir.
2. Makalat
Hacı Bekcaş-ı VelJ'yeatfedilen Makalat, AJevi-Bekcaştliğin
temel kaynaklarındand ır. Alevi-Bektaşi inanç önderleri,
Hacıbektaş dergahı posmişinleri bu eserin el yazmaları
nı koruyarak bu günlere gelmesini sağlamışlardır. Ayrı
ca bazı kütüphanelerde orijinal yazmalar bulunmaktadır.
Eser 1954 yılından bu tarafa günümüz Türkçesi ile en az
üç ayrı çalışma halinde yayımlanmışar.
Hacı Bekcaş-ı Veli'nin tasavvufi düşüncelerinin içeren
Maka/alın Molla Saadeddin (veya Said) adında bir mü
ridi tarafından kaleme alındığı kabul edilmektedir. Bu
ya Hünkar'ın açıklamalarının doğrudan yazılması, ya da
daha sonra düzenlenmesi biçiminde olabilir.
Makalat bir giriş ve on bir bölümden oluşmaktadır. Baş
langıcında kime ait olduğunu açıklayan şu ifadeler yer
almaktadır;
"Hazihi Makalaı-ı Şerifi Hazm-i Hünkar Hacı Bektaf-ı
Veli" (Bu Risale Haıret-i Hünkar Hacı Bektaş·• Vclfnin
şereAi Makalat'ıdır).
GEÇMl!Hl< GOSWMC, 1 306 1 rvl a KTA$1 KOLT(lRC
Makalat'ı kaleme alan kişi Hünkar'a latif sözler söyle
dikten sonra "Horasanlı Sultan Hacı Bektaş şöyle buyur
maktadır" diyerek eserin birinci bölümünden başlar. Sı
rasıyla bölümler ve ele alınan konular şöyledir;
Birinci bölümde insanların toprak, su, ateş, rüzgardan
oluşan dört nesneden yaratılması ve dört bölüğe ayrıl
ması açıklanır. Dört bölük insan aslı hava olan şeriat ehli
abidler, ash ateş olan tarikat ehli ıahidler, aslı su olan mari
fet ehli arifler ve aslı toprak olan hakikat ehli muhiblerdir.
ikinci bölüm "Şeytdn Ahvdlin Beyan !der" başlığını ta
şır. Bu bölümde ele ahnan konular; Şeytan ve nefıs ilişki
si, yedi kötü fiil (kibir, hased, cimrilik, açgözlülük, öfke,
kahkaha ve maskaralık), on iki iyi fiil (edep, korku, hara
yapmaktan sakınma, sabır, utanma, cömertlik, miskin
lik, ilim sevgisi, marifet, can dileme, akı l di leme, Allah
sevgisi), insanın kendini bilmesi ve ibadeclerin anlamı.
Üçüncü bölüm "Adem Tann'ya !Vıç Makamda lru Anı
Bildıinir» şeklinde bir başlıkla verilir. Burada dörr kapı
dan ilki olan şeriat ve on makamı açıklanır.
Dördüncii bölüm "Tarikattırı Makamlarını Beydn !der"
başlığın ı taşır ve burada tarikatın on makamı açıklanır.
Beşinci bölüm "Marifet Makamların Beydn !der" başlığı
akında marifet kapısının on makamı açıklanır.
AJnncı bölümde "Hakikat Makamın Beylin /der" başl ığı
altında hakikat kapısının on makam ı açıklanır.
Yedinci bölüm "Marifetin Cevabı"başlığınJ taşır ve Hacı
Bekcaş-ı Veli'den "Ol kucb-ı alem" olarak söz eder:
"Ol kııtb-ı liknı buyımır:
Gö11iil bir şehristandıır. Hakk SılbhlinehU ve Teala Arş'dan
ta Siireyyli'ya deği1111e ki yaradıldıysa ol şehrisranda vard111·
ve hem ol ıehre sığar ve hem ol ıehriftanda iki sıılıan var.
BiriJi Rahmanidiir ve biriJi Şeyrnnidıır.. . Rahmani sıılıa
nın adı akı~ nlzyibi (vekili) imandur, sııb11jısı (komııranı)
miskinlikdiir." (2007: 85).
Sekizinci bölüm Tevhidıi'l Arif (Ariflerin Tevhidi) başlı
ğı nda verilm~tir.
Dokuzuncu bölüm "Adem Sıfatın Bildiinir•. Burada
Adem'in yaratılış süreci açıklanır. Her bir organ ı farklı
bir coğrafyan ı n toprağından yaratJ:ın Adem' in şahsında
çeşiclilik, çok renklilik ifade edilir. Tanrı topraktan, ça
murdan yaraccığı Adem'e kendi ruhundan karar ve onu
halifesi olarak yeryüzüne gönderir.
Burada lmam Cafer-i Sa<lık'a atfedilen bir ifade bun
makrarur ki giiniimiiı Tlirkçesi ile şöyledir:
"Haberde şöyle gdmişti r: Adem soyundan yayıldık. Fa
zilet babası Cafor-i Sadık (AJlah ondan razı olsun) der
ki: Hakk Teala Adem'i yaramıak diledi meleklere bildir
di. Allahu Teala buyurmuştur: "Hatırla ki Rabbin me
leklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" de~
ci." (2007: 11 O). Hacı Bekcaş-ı Veli' nin imam Cafer-i
Sadık' ııı beyanından Bakara 30. ayerini vermesi ve onun
için "Fazilet Babası" sıfatını kullanması anlamlıdır.
Hacı Bekcaş-ı Veli'ye göre, Çalap Tanrı' nın ıihiri ve
bliani yönü vardır. zahiri bu dünya, barını öbür dünya
dır. Bu dünya Hakk'ın insanlara bağışıdır. Bunu "Andol
sıın biz, Adem oğullarına çok ikram ettik" şeklindeki İsra
70. ayeti ile i lişki lend irerek verir. Makalat'ta bu ayetin
açıklaması şöyle yapılır:
"Dünyada her 11e yamttımsa si.zl= verdim. Gökler örtünüz,
)'eT!er MJtğiniz, melekler hizmetçiniz, kirômen kaıibin me
lekleri y1Wc111ız, Klıbe kıbleniz, Kıır'an i11andığınız, Mu
hammed (as) şıfoatçiniz, Adem atanız, Havva ananız, bay
mm giinüniiz, Cııma giinii ilacınız (tiryak). Kıdlanm, ben si
zin affedici Mevla'nızım. "(2007: 109-11 O).
Hünkar Hakk'ın insana insandan da yakın olduğunu
açıklar:
"Kaçan isteseniiz beni sizde isten, bu/asız. Zira tenünüzde
canıınuzdan yakinem ve elinüz dııtmağ11ulan yakinem ve
gözüniiz gördüğünden yakinem ve ayağıla yürı'idiiğiinii.z
den yakinem. Kavluhıı uala: ... Pes her kim kendüyi bilse
bıı ilimlerhakikaıdür. ·(2007: 109-110).
Hakk insana tendeki candan yakın ise başka dost, başka
medet umulacak aran ır mı? lnsana bu kadar yakın olan
Hakk'ı insan gönül göziiyle görme-.ı: mi?
GEÇM!şTlN ~ MC 308 ,, BEICTAll •C rcao
Makalat'ın belirctiğine göre Hı. Ali de bu nedenle
Hakk'ı gördüm dedi;
"Bir kimse Hı. Ali'ye sordu:
- Ya Ali, taptığın Tanrı'yı görür müsün?
Hı. Ali şöyle cevap verdi:
- Görmesem tapar mıyım?" (2007: 102).
Hünkar'a göre, insan gönül gözüyle görürse gönül ile
Tanrı arasında bir engel olmaz.
"Gönül ile Çalab arasında perde yokrur" (2007: 102).
"Gönüle Çalap Tann yoldaşdur. imdi Kablye gidnıe kıla
ğıız gerek. Görıüle Kur'an kılağuz yeter. Amma gönüle Ça
lap Tanrıyoldaşyeter"(197 l: 75).
Makalat birçok konuyu içermekle birlikte merkezi konu
su dört kapı-kırk makamdır. Hacı Bekcaş-ı Veli piri Lok
man Perende vasıcasıyla bağlandığı Ahmed Ycsevl'den
gelen "Dön Kapı" anlayı.şına kırk makamı da ekleyerek
"dört kapı kırk makam" öğretisini oluşrurmuşrur. Bu öğ
reti Hakk'a ulaşma yoludur Hakk Dini' nin batıni anla
tımıdır.
Hacı Bektaş- ı Veli insanın Tanrı'ya kırk makam ı yaşaya
rak ulaşabileceğini savunur;
"Ol kutb-ı illem buyumr kim; Kul, Çalap Tanrıya kırk
makamda irtr, Mst olur. Om ıer'iat içinde, 0111 tarikat
içinde, onı marifet içinde, om hakikat içindediir. • (2007:
68; 197 1: 14; 1954: 45).
Hünka.r bu makamları sayar ve ilgili olduğu Kur'an
ayecini veya Peygamber'den gelen hadisi belirtir. Bu
makamlar ve bağlı oldukları kapılar aşağıda verilmiş
tir. Buııu gerçekleşti rirken farklı kişi lerce düzenlenen üç
Makal4t karşılaştırılmış ve en uygun haliyle veri l miştir.
a.Ştrint kapw ve on makam
1. iman getirmektir. 2. ilim öğrenmektir 3. Namaz.dır,
zekıimr, oruçrur. Gücü yetince hac'a gicmekcir yine Al
lah yolunda savaşmaktır, cünüplüktcn temizlenmektir.
4. Helal kazanmaktır ve F.ıiıi haram bilmektir. 5. Nikah
yapmaktır. 6. Hayız ve nifaı halinde (lohusalıkta) cinsel
ilişkiyi haram bilmektir. 7. Sünnec-i cemaactir. 8. Şefkat
tir. 9. Temiz giyinmek ve cemiı yemektir. 10. iyiliği em
recrnek ve yaramaz işlerden sakınmaktır.
b. Tarikat kapsı ve on makam
1. El alıp tövbe etmektir. 2. Mürit ol maktır. 3. Saçları tı
raş ecmek ve (carikaca uygun) elbise giyrnekciı. 4. Müca
hadede göyünmcktir (Ncfs'lc savaşmak, nefisle mücadele
ermek, olgunlaşmak, pişmektir). 5. Hizmet eylemektir.
6. Havf sahibi olmaktır (Allah'tan korkmaktır). 7. Ümit
le yaşamakcır. 8. Hırka, zembil, makas, seccade ve sub
hadır (yüz caneli cesbih) ve her şeyden ibrec alıp hidayet
üzere yaşamaktır. Hidayet ise azizlere veri lir. 9. Ccmaac,
nasihat ve muhabbet sahibi ol maktır. 10. Aşktıt, şevkcir,
sefadır, faki rli ktir.
c. Marifet kapn ve on m11k11m
1. Edeptir. 2. Korkudur. 3. Perhiı.karlıkcır (Aşırı istek
leri sınırlamaktır). 4. Sabır ve kanacar. 5. Ucanmaknr.
6. Cömerclikcir. 7. ilimdir. 8. Miskinliktir. 9. Marifettir.
10. Kendini bilmektir. Hı. Peygamber buyurur: "Nefsi
ni bilen, rabbini bilir."
d. H11kik11r Kapm ve On Mrıkam
1. Toprak gibi olmaktı r (Alçak gönüllü olmaknr). 2. Yec
miş iki milleri ayıplamamaknr. 3. El inden geleni men
etmemektir. 4. Dünya içinde yaratılmış her şeye güven
vermesi. 5. Mülk sahibine yüzün sürüp yüz suyunu bul
maktır, zira vahdec evindedir (Mülkün gerçek sahibi
Allah'ın huzurunda eğilip itibar bulmakur). 6. Sohbec
te hakikat sırlarını söylemekür. 7. Seyr-i süluktur (Ma
nevi yolculuktur). 8. Sırdır. 9. Münacaardır (Allah'a ya
karıştır). 10. Miişahadc (Hakk'ı halkta görme) ve Çalap
Tanrı'ya ulaşmaktır (1954; 1971, 2007).
Hao Bekcaş-ı Veli'ye göre, "Eğer bu Kırk Makam'ın biri
si eksik olursa hakikat tamam olmaz. Zira eksik olur. Me
sela birisi diliyle iman getirse ve gönlüyle inanmasa ya
hut öşrünü ve zekatını vermese yahucTanrı'run hüküm
lerinden birini inldir erse yahut Muhammed Mustafa'yı
<iE<~~tl)lf.S ı,l'Sl'Ml il 309 AltVJ.nn•d:\)I f\l'I fÜRl
inkar erse yahut cvlaclanndan birine haksıı dese, işlediği
bürün ameUeci boşa gider. Allahu leala şöyle buyurmuş
tur: " ... onu saçılmış zerreler haline geıiririz (değersiı kı
larız.) (Furkan, 23) ..... Şimdi ey aıizim! Kırk makam
dan birinin eksik olmaması gerekir. Zira makamlardan
eksik bırakılan bir şey yok." ( 2007: 81-82).
Hacı Bekıaş-ı Vell insanın varoluş sürecinde zıtlıkları bir
arada görür. Bir carafuı öfke, açgözlülük ve kıskançlık var
dır, diğer tarafta bunların karşıtları akıl, edep ve ilim var
dır. Zıtların mücadelesinde bir grup diğerine geçici olarak
üsıün l ük sağlar. M11k11/ata göre, akıl kendisini kulda üç
manada gösıerir: Birincisi kendini bilmek, ikincisi ıop
rak olmak, üçüncüsü kabri yurı kılmaktır. Bunlar devledi
(saygın, erdemli, güçlü) kişilerde mevcuırur.
"Dahı bir ma'nıda device; edep ve akıl ve latif ha (gü
zel ahlak) dur."
Burada devletin/erdemin edep (ıerbiye). akıl ve latif huy
olarak tanımlanması anlamlıdır. Bu üç nesnenin (edep,
akıl ve laıif huy) bulunduğu kişiler ulu kişilerdir.
Edepli olmak, akıllı olmak ve !arif huylu olmak,
Bekraşilerin çok önemsedikleri davranışlardır. Bunlar bir
bütündür, biri eksik olursa o kişi erdemli, saygın olamaı.
Bektaşi edepli olmak durumundadır. Eline-beline-dfüne
sahiptir. Bekıaşi aklını kullanmak, aklın ı duygularının
önüne koymak zorundadır. Bekcaşi latif ahlaklıdır; ince,
nazenin, kimseyi incitmeyen, Plr' in "incinse de inciıme"
ilkesine uygun davranan kişidfr.
Makalat'ıa akı l çok önemsenerek anlaıılı r. Burada iki
söylemi öne çıkarmakla yetineceğiz;
"Akıl yer yıizünde Tannnm terazisidir. Yeryüzünde akıl
rmızisinden yeğ nesne yokt"r. Zira kim yeryıizünde her iyi
nesneyi, buyuran rıkıldır' (19 54: 87).
"Pes, bir kimesnede kim akıl olmaya, marifet olmaya,
ilim olmaya, Hakk'ran yana yolun nice göre" (1954: 89).
3. Besmele Tcfsıri
Kitlib-ı Ti:ftir-i Besmele: Bu eser, Manisa Küıüphancsin
de bulunmakıadır. 827/ 1423 yılında Cafer b. Hasan ıa-
rafından isıinsah edilmiş bir çalışmadır. Hacı Bekıaş'ın
Maka/ati ile birlikte isıinsah edilmiş olması ve içeriğin
deki konular ve üslup bu eserin Hünkar'a aiı olduğu fik
rini desıcklemektedir.
Besmele (Bismi'll.ahi'r-Rahmnni'r-Rahfm} Hakkın 99 is
minden ilk sırada yer alan Rahman ve Rahim (esirgeyen,
bağışlayan, merhameı ve ihsanını eksilımeyen) sıfatları
nın yer aldığı bir ayettir. Hacı Bekcaş-ı Veli ıe!Sir çalış
masına Besmele ile başlar ve Hakk'ı padişahlar padişahı
olarak ras:ıvvur eder. Ona göre, en mükemmel akıl O'nu
kavrayamaz, en ileri fıkir sahibi O'nu anlayamaz.
•Rahman ve Rahim oları Allah adıyla başlar ve
O'ndaıı yardım dikriz ki sayısız jiikür ve hamd O Pn
dişrıhlar Padişahı'na ols"n. O'mı bilmekte akıl/arm aklı
ve hakimlerin hikmeti şaşkmdır. Fikir sahipleri11i11 fik
ri O'nım yüceliğini anlamakta perişandır. Dua, ulam,
övgü ve salavat kendisine kirap gönderilmkrin en büyü
ğü, peygamberl~rin başı ve söziinde d"ranların efendisi
Muhamrııed'ıi/. Mııstafo"ya olsun ki (All.ah'm selamı iizeri
ne o/.mn) giinahklır/arm şefaatçiJidir• (2007: 41 ).
Hacı Bekraş-ı Veli Bcsmele'nin refsirini kendisinin (fakir
anlanııııda ıa'if ifadesini kullanarak) ahret ve din yolunu
anlanıak için ve düşünenler çeşitli faydalar bulsun diye
Tıirkçe açıkladığını belirtir ve rek bir beklentisi vardır;
"ben ıa'ifi birle analar ... n (Fakiri hayırla analar). l layır
la anılmak; ne kadar mürevaıi ne kadar anlamlı bir isrek.
Hünkar'a göre, "Allah", "er-Rahman", "er-Rahim" söz
cüklerini gönülden söyleyen kullarına Allah Peygamber'i
aracılığı ile şöyle seslenir:
"Ey aşıklar, ey sadıklar, ey Tahli ve Yasin ehli, dün
yada yeterince durdunuz, şimdi hangi kapıdan ister
seniz ceımerlere girin. Ben siziııim, siz benimsiniz"
(2007: 89).
Burada Tanrı ve insan birlikteliği veya Allah'ın insana
sahip çıkışı ne kadar özlü ifade edilm iş. Allah insan
için, "Biz ona tôh damarından daha yakmız" (Kaf. 16)
demedi mi?
ti "'ı: C.lNLM 310 1 KT.\ J KL T A.
Allah, domur, O dost insana kendisinden de yakındır.
Hacı Bekcaş-ı Veli'ye göre kullar gönül evlerini temiz
leyip Hakkı davcc ederlerse Hakk onların evlerine girip
konukluğu kabul eder.
Hacı Bekt:ış-ı Veli bir "lacife"sindc (örnek olay) içi cer
ccmiz olmuş bir gönül evine nasıl misaHr olacağını an
laur. Bu anlarım Alevi-Bektaşilerin yere-göğe sığmayan
yüce Allah'ın nasıl olurda bir insanın gönlüne sığdığı
nı da bi:ıe bildirir. (Bu metindeki Hacı Bckcaş-ı Veli'nin
söyleyiş güzelliğine de dikkat edilmelidir).
"Latife: Tanrı Te'd/a Resül'e "Yn M11h11mmed eğer mü
minler beni evlerine davet eder, nğırlarlarsn ben de orıla
rı ağırlarım. Onlar bann gönıll aynasım gösıerirlerse ben
de perdeyi kaldırır, cemlılimi gösteririm." dedi. ResU! ".Ytı
ilahi, sen yemekıerı içmekten miinezzehsin, imanlar seni
nasıl ağırlasın? dedi. Tanrı Ttala "Ey benim hnbibim mii
mirılere söyle, göniil evini tevllzulıık siipiirgesiyle siipiir
siinler. Hmm, cimriliğin, dılfmanlığm, hainliğin ve kıs
kançlığın çerini çöpiinü çıkanmlar. Sonra kötii işlerin
den pipnan olmnlar. Pişmanlık myuyla sulasınlar. Son
ra deniz hallSmı (tevhit, hakikat stı:cndesi, hakikat maka
mı) sminler. Muhabbet sofrasını döşesinler. Aşkı başlarm
dan çıksın. Rıza ve teslim, korku ve ümit yüzlerini tevek
kül ve marifet deniziyk, sabır bahçesinden yana açımlar.
Bismil/ahi'r-Rahmani'r-Rahim ve la //nlu illaUah'ı gönül
okçusuna vminler ve bana atsmlar. Bm de daveti kabul
etkyim. Bir gii11 ve bir gecede iiç yüz altmış kez (sevap) vere
yim. 0111111 gönliine girip kon11kluğım11 kabul edeyim. Son
ra bm de Firdevs Cemıeti'ni ona saray olarak tertip ede
yim ... "(2007: 130-132).
Yukarıdaki metinde ve daha önce kul l anılan aşıklar,
sadı klar kavram l arına dikkat edelim; geleneksel ola
rak ccmlerde dualarda "iişıkan, sadıkan" diye geçer.
Bunun yanında gönül evi, hakiknt seccadesi, marifet de
nizi, muhabbet sofraSt, nza vt teslim vb. bütün bu kav
ramlar Alevt-Bektaş!liğin remel yapı taşlarıdır. Bunlar
Hünkar'ın Makalaı'ında da vardı. Her iki eser arasında
üslup ve içerik bakımından önemli benıerlikler bulun
maktadır.
Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre, Çalap Tanrı'nın 1sm-i Azam'ı
Allah'tır. Kur'an'da Tanrı, kendi adını "Allah" olarak be
lirtiyor ve kendisinden başka ilah olmadığını, her şeyi
yönertiğini, bu nedenle kulluk edilmesini istiyor. Ancak
insanlar anlasınlar diye yaratıcılığı, gücü ve iradesi üzeri
ne açıklamalarda bulunduktan sonra bu yargısını belir
tiyor. Hünkar, Tanrı'nın Peygamber'inc şöyle seslendiği
ni varsayar:
"Tanrı Teala "Ey Muhamıned, lsm-i h.am'ım Allah'tır.
Keremimi bildiren adım Rahman'dır. Lürfumu bildi
ren adım Rahlm'd.ir. Eğer her durumda "BiJmi'llahi'~
Rahmani'r- RahimN dersen ben keremim ve lürfum ile se
nin bekçin olurum, dedi." (2007: 42).
Hacı Bektaş-ı Veli, Hakk'ın dost ve yardımcı oluşunu
güzel bir "latife" ile an lam.
"Latife: Tanrt Teala "Ey müminler k!tftrlerin taptık
larına "el-LJtn derler. Bunaldıkları zaman "el-LlıtN der
ler. Ama fayda bulama.z/ar. Smin taptığın Allnh'ttr. Sen de
bunaldığın zaman "Allah" diye seslenir ve fayda bulama.z
san, Allah diyen ile el-LJt diyen arasında ne fark olıır?"
(2007: 46).
Hünkar'ın Allah'ı bu şekilde konuşrurması şüphesiz ki
Kur'an'daki ayetlere bağlı olmalıdır. Bunlardan sadece
biri şöyledir: Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hüküm
ranlığı Allah'ındır. Sizin için Allah'can başka ne bir dost,
ne de bir yardımcı vardır (Bakara, 107).
Hünkar, Tanrı'nın Elest Meclisi'nde ruh larla görüşrüğü
nü beyan eder. Elesı Meclisi, Tanrı'nın ruhla.r ı huzurun
da copladığı mecl istir. Burada coplanan ve dünyaya ine
cek o lan ruhlar Hakk'tan "hasekilik" (gözde olmayı) di
lerler. Hakk Teala ise onlara ancak dünyadan yüz çevi
renlerin, yüzünü ahirete dönenlerin bu mükafattan ya
rarlanacağını söyler:
"Hakk Teala onlara; "Ben sizi yurdunuzdan ayırıp
garipliğe gönderiyorum. O yerde iken oraya gönül ve
rip yurdunuzu unutmazsanız, benim nurumun sevgi
sini bekleyip nurumun yerine dünyayı ccrcih etmezse-
niz, Rahmetimjn çokluğundan size camrdığım gibi, bu kadar fazla ihsanda bulunuyorum. Benim gibi bir
Rahimliğim ve Halimliğim sofrasından sizi doyurayım.
Ne kadar çok suçunuz o lsa da on ları bağışlarım; yecer ki
benim üstüme başka bir nesne tercih ermeyeseniz. Her
kim biz.im huzurumuzda hasekilik dilerse, dünyadan yüz
çevirsin, yüzünü ahirete döndürsün. Kendisinden yana
kulluğunu amrsın biz de onu haseki edelim. Ona rür
lü rürlü hilacler giydirelim, perdeyi ka.ldırıp cemalimizi
gösterelim. Her baktığım ızda biz onu görelim o bizi gör
sün." (2007, Tefsiri: 73).
Bu anlarım Hacı Bektaş-ı Veli'nin Tanrı tasavvurunu çok
güzel yansıcmakcadır. Tanrı esirgeyen ve bağ~layandır
(Rahman ve Rah1ın'dir). Tanrı cömerttir, kul bir adım
atarsa O on adım atmaktadır ve dünyayı küçlimseyen
kullarına vakti gelince cemalini gösterme sözü vermek
tedir. Üstelik her baktığında kul Tanrı'yı, Tanrı kulu gö
recektir. Bu ne müthiş anlacımdır. Hakk ile kul arasında
bu güzel muhabbeti kim daha güzel anlaıabilirdi!.
Kur'an'da ancak halis kulların kıyamet vaktinde kendi
wcına yüzlerini dönüp bakacakları bildirilmektedir. Mü
min kulların ruh halinde, ahiret hayacında Allah'ın cc
ma.lini görebileceği belirtiliyor. Hünkar da Kıyamet su
resi 22. ve 23. ayetlerden hareketle bu açıklamayı yapmış
olmalı. "O gün bazı yiizkr parlayacak Rabkrine bakacak
lardır" (Kıyamet, 22, 23).
Hünkar Hakk Teala'n ı n ResCılline "Aluned" adıyla hi
cap ederek dört kicabın öılinü Fatiha içinde copladığını,
Fatiha'nın özünü Besmelede topladığını, berkim Besme
le çekerse dörc kicabı okumuş gibi, bunlarla ibadet ecmiş
gibi sevap vereceğini belirtir: .
"Ey Ahmed, dörr ki cabın tamamını copladım,
Fatiha'nın içinde koydum. Fatiha'da ne varsa hepsini
Bismillahi'r-rahmani'r-rahim'in içine koydum. Senin
ümmetinden kim bir kez iman ile doğru Bismil/ahi'r
Rahmani'r-Rahim derse; Tevrat'ı, İncil'i, Zebur'u,
Kur'anı okumuşçasına ve bunlarla ibadet etmişçesine
sevap vereyim. Bu ne güzel kerem, bu ne güzel lücuf ki
birkaç damla murdar sudan meydana gelmiş insana
padişahın dergahı dururken, göz göre göre rasc gele bir
acizin dcrgih ı na giden (kulun) coprak başına olsun. Ki
tabımın dergahını, rahmetimle, şefkacim le, iyiliklerle
bezedim. Elbette ki hediyem dergahıma layık olacaktır."
(2007: 97).
Hünkar Tanrı'nın fakir kuluna yaptığı emsalsiz. lücuHa
rının kendi dergihının yüceliği ile mütenasip olacağını
belirtir. Buna rağmen aciz olan bir nesneye rapan kulun
da vay haline.! Burada yer alan Fatiha ile ilgili anlaum
lar Hacı Bekcaş-ı Vdi'ye atfedilen Fatiha tefsirinde de yer
alnıakcadır.
Hacı Bekcaş-ı Veli'nin anlatımlarında Tanrı, Adem'e çok
yakındır, dosmır.
Adem'in ağladığını görünce şöyle seslenir:
"Ya Adem, niçin ağlıyorsun? diye seslendi.
llaht "Ayrıl ık belasından" dedi.
Tanrı Teala "Ya Adem bizim cemalimizi görmek is
teyenler, bizim adımızı alışkanlık haline getirsin ki ben
perdeyi kaldırıp yüzümü ona göstereyim" dedi." (2007:
121).
Tanrı elbette insan gibi bir sıfata, yüze sahip değildir.
Ancak Hünkar insanlar anlasın diye, insan Hakk'ı ken
disinde bilsin d iye ve kendi özünü Hakk'tan bilsin diye
bu açıklamaları yapar.
Hünkar Tanrı ile son peygamberi Muhammed Musta
fa arasında şöyle bir konuşmanın geçtiğini varsayar. Sı
radan insanlar için bunun rasavvur bile edilmesi güçtür.
Oysa Hünkar' ın Tan rı ve insan an layışı bunu mümkün
kılmaktadır.
"Tanrı Teala "Ey cömerc peygamber, ben senin üm
metini senden bin kat f.ızla severim. Çünkü Uilahe
illallah Muhammedun Reslılullah, derken önce benim
adımı sonra da seni söylerler. Her ibadette önce fanı,
sonra senin sünnetini yaparlar. Senin ümmetin benim
kullarımdır. Sen onlara şefaat edersen ben lücufra bulu-
312 AU 1 O • A K LT l
nurum. Şimdi onlar benim kudretimin ve büyüklüğü
mün hakkı için Bismi'llahi'r-rabmani'r rahim derlerse;
ben her işlerinde onlara kendilerine daha yakın olayım.
Allah'lığunla onların dünyada ayıplarını örteyim. Rah
manlığımla ahirecce diğer insanlar arasında rezil etmeye
yim. Rahlmliğimle işledikleri günahları, sevaplarla (iyi
liklerle) değiştireyim", dedi "(2007: 45).
Meleklerin yaratılışları ve cennetteki görevleri ve Bismil
lah diyenlerin mükafacı şöyle hildye edilmektedir:
"O deniu vannca o kuş dünya kadar büyiidü, dmi
u daldı. Çok su kaldırdı, çıktı. Arım altına gitti. Silkin
di. Onun kanadından bin ktz bin damla nur damladı.
Tanrı damlayan her bir damladan bir melek yarattı. O
meleklere emretti: "Gidin hizmetklirları alın, cennete va
rın. BismiUah diyen için kiminiz köşkler yapın, kiminiz
bağlar bahçeler dikin, kiminiz ırmaklar düzün. N O andan
itibaren melekler ta kıyamtte kadar o işle 111eşg11/diiler. •
(2007: 105).
Görüldüğü gibi buradaki anlatım Hakk Dini'nin kolay
lıklarla dolu olduğunu, bir Besmele çekmenin bile melek
lerin insana lıizmer için koşmasına neden olduğunu yan
sıcmakcadır. Ancak Kur'an'ın özünü kavram~ biri böy
le düşünebilir ve böyle iFadc edebilir. Hacı Bektaş-ı Vdi
bunu başarmış bilge bir şahsiyettir, erenlerin piridir, ser
çeşmed ir.
4. Hüsniye
Alevi klasiklerinden biri olan Hüsniylde yer alan anlarım
lar, kitapta belirtildiğine göre, mucasavvıf Mekke'li Şeyh
Ebul Fctb'in ağzından nakledilir. Eserin ya7.arı ve yazı
lış tarihi bilinmemektedir. Eser, halife Hanın Reşid' in
huzurunda, Basra'nın ünlü bilginlerinden İbralıim Ha
lit, imam Şafü ve Ebu Yusuf ile bir rüccarın cariyesi olan
Hüsniye arasında geçen carrışmaları içermektedir. Tıic
car lmam Cafer-i Sadık'ın müridi olduğu iç.in Hüsniye
Cafer-i Sadık'tan beş yaşından yirmi yaşına kadar eğirim
alma imkanı bulmuşcur. Hüsniye, Cafer-i Sad ık'ın şehit
edilmesinden sonra malı mülkü elinden alman rüccann
durumunu düzeltmek için Harun Reşid' in huzurunda
ulema ile tartışmayı önerir. Yapılan anlaşmaya göre ca
riye kazanırsa tüccar üç bin alcın alacakrır, kaybederse
Hüsniye Harun Reşid'e verilecektir.
Hüsniye ile ulema arasında geçen rarrışmalar esas olarak
Ehl-i Beyt'in din anlayışı ile Hanefi mezhebi mensupla
rımn din anlayışı çerçevesinde gelişir. Bu caruşmalarda
Hüsniye Kur'an ~yetlerini ve hadisleri deli l olarak göste
rir ve caruşmanın sonunda Harun Re~id ve çevresi onun
üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalır.
Hüsniye adlı eserde caruşılan cemel konular şunlardır;
1. Halifeliğin kimin hakkı olduğu, 2. Hayır ve şer, 3.
Peygamber, veliler ve imamların günahsızlığı, 4. Kur'an,
5. Hakk Yolundan gidenler, 6. Allah görülebilir mi?, 7.
Hz. Peygamber'in mirası, 8. Ehl-i Beye düşmanlığı.
Hüsniye din ve mezhebini şöyle açıklar; "Son Peygamber
Hı. Muhammed' in ve onun Ehl-i Beyc'inin dininden ve
mezhebindenim" ( 1997: 15). Burada dikkat çekici olan
şey din ve me-ı.hebin bir bütün o larak algı lanmasıdı r. Bu
anlay4a göre din tektir ve onun mezheplere ayrılması söz
konusu değildir.
Aslında mezhep ayrımı başlangıçca yokcur. Mezhepler
İslam hukukunun günlük sorunlara uygulanması sıra
sında doğan yorum Farklılıklarından kaynaklanmıştır.
Hukuk bilginleri olan Ebu Hanife, Şafii, Malik ve İbn
Hanbel'in yaptığı yorumlar onlardan sonra mezhep ola
rak algılanmıştır.
Hüsniye ile İbrahim Halit arasındaki ilk taraşma Hz.
Muhammed'dcn sonra halife.liğin kimin hakkı olduğu
sorunudur. Hiisniye'nin bu soruna yaklaşımı şöyledi r:
Halifelik ilk iman edenin hakkıdır. İlk iman eden Hz.
Muhammed' in danıadı ve amcasının oğlu Ali'dir. Ali kü
çük bir çocuk olduğu halde iman etmiştir. ( 1997: 18).
Hüsniye Hı. Muhammed'in çevresindekilere şöyle
dediğini aktarır; "Sizler, benim en yak.ın arkadaşlarım
olarak da biliniz ki yüce Allah beni ve Ali'yi aynı nurdan
yarattı ... " (1997:2 1).
&EÇ>llfTL" &ONCMC 313 u.vı IE>:TA~I KOLTC•
Ademden beri gelen "nur"un ikiye ayrılması ve her bi
rinden Muhammed Musrafa ve Ali'nin varolması inan
cı, Alevi teolojisinin önemli dayanak nokralarından bi
ridir. Alevi inancına göre Hz. Muhammed ve Hz. Ali
aynı "nur" dan yaratılmışlardır. Bu nedenle nefesler
de "Muhammed Ali" veya "Ali Muhammed" denir. Biri
nübüvvenin diğeri velayetin temsilcisidir. Her ikisi de
Hakk nurunun yansımasıdır. Bu nedenle zikirler, aşıklar
"Hakk-Muhammed-Ali" derler. Bu derinliği kavrama
mak, başka manalar çıkarmaya sebep olur ki yani ıştır.
Kur'an'dan delil gösterme Hüsniye'nin taraşmalar sı
rasında kullandığı bir yöntemdir. Bu yöntem Ehl-i
Beye inancının tamamen Kur'an'a dayandığını, Hakk
Oini' nin kendisi olduğunu gösrermek için uygulanmak
tadır. Bu anlayış Hz. Ali'nin bütün hutbelerinde, mek
tuplarında yer almaktadır. Dolayısıyla Ehl-i Beye soyu
ve onların izinden gidenler, erenler, veliler bu yöntemi
sürdürmüşlerdir.
Hüsniye tartışmada önce Peygamberin vasisi, yardımcısı,
halifesinin, imamın Ö"LCl1iklerini sıralar ve bu öıclliklerin
ancak Hz. Ali'de bulunduğuna işaret eder.
Bu özelliklerin bir kısmı şöyledir: İmam, Hz. lbrahim'in
nesl inden gelmeli; babaları ve ecdadı asla puta rapma
mış olmalı; temiz doğmuş, iman ve inancı ram, ma
rifer ve ilim sahibi olmalı. Güıel ahlaklı ve edepl i, iyi
ve cesur olmalı; bilgisi, masumiyeti, temizliği, hikme
ti, arınmışlığı ile tanınmalı; kafirler, zalimler, ikiyüzlü
ler ve ıulmediciler onun heybetinden ve azametinden
korkmal ı. Sahip olduğu her şeyi Allah yolunda harcama
lı; Kur'an-ı Kerim'in yorumu 1.or ayeclerini rahatça yo
rumlayabilmeli, ayerlerin hakiki anlam larını bilmeli; her
zaman yoksul ve düşkün durumda olanların derelerini
dinlemeli; Allah'ı ve Peygamberini canından çok sevmeli
{1997: 84).
Hüsniye Hz. Ali'n in Hakk karında Peygamberin vasisi,
halifesi olarak tayin edildiğini öıecle şöyle anlatır; Veda
Haccı'nda açıkça yazılıdır. Allah'ın Peygamber'i Gadir-i
Hurn'a hacı adaylarıyla ile birlikte yerleşti. Allah'ın em
riyle Cebrail oraya inip Maide suresi 67. ftyeti getirdi:
Ey Peygamber! Sana Rabbin'den indirilen mıri bildir.
Eğer bildimınsm, O'mm peygamberliğini yapmamış olur
sun. Allah seni insanların fitnesinden korur. (Maide, 67).
O zaman Hz. Peygamber, develerin scmerlerinden mey
dana getirilmiş bir minbere çıkıp şöyle seslendi: "Ben ki
min efendisi isem Ali de onun efendisidir. Ya Rab, Ali'ye
bağlanana dostluk göster, düşmanlık edene de düşmanlık
et. Ona yardım edene yardım et, ona hor bakana hor bak.
Her kim ona zulmedcrse ona lanet eyle ya Rab" { 1997:86).
lslam Peygamberi Hı. Muhammed böyle yakarınca Ceb
rail Maide suresi 3. ayetini indirdi;" Bugün dininizi, yani
size verdiğim nimeti tamamladım. Din olarak siu lslamı
verdim .. " Hüsniye bu konuda doğru bildiklerini söylc
mderini ısrarla isteyince orada bulunan alim Kadı Ebu
Yusuf şöyle der; "Peygamber' in sahabelerinin, Kur'an
yorumcularının ve hadis uzmanlarının çoğu, belirttiğin
ayetin Ebu Talip oğlu Ali hakkında indiğini kabul etmiş
tir. "Ben kimin efendisi isem .. ." diye de başlayan hadis
de doğru ve b ilinen bir hadistir ve o dahi Ali hakkında
söylenmiştir".
Hüsniye, Maide 55. ve Al-i İmran 61. fiyeclerinin Hı. Ali
hakkında olup olmadığını sorunca Ebu Yusuf "Bunda
herhangi bir yanl1ş ol madığı gibi, i.nkar ermek de doğru
olmaz" der {1997:85-87).
Hüsniye, Necm 3. ve 4. ayetlerini örnek vererek Peygam
berin tüm söylediklerinin Allah tarafından ona bildiril
diğini ifade eder. \& o arzusıına göre söz söylemez. Onun
sözıi Allah tarafindan vahyolunnıuştur {Necm, 3,4).
Hüsniye Peygamber'in hasta döşeğinde vasiyet yazmak
için kağıt kalem istediği zaman, Hattab oğlu Ômer'in
buna engel olarak "Kur'an bize yerer" dediğini; vef.ırın
dan sonra cenazeyi kaldırmak yerine Ebubckir'i halife
seçme telaşına düştüklerini; Hı. Ali ve yakınlarının Pey
gamberi defn ettiğini; Ebubekir'e zorla ve hile ile biat
edilmesine karşı sabır gösterdiğini; sahabeden on iki ki
şinin Ebubekir'i öldürmek istediğini; Hı. Ali'nin buna
engel olduğunu, kendisine sağlığında peygamberin sabır
göstermesini telkin ettiğini bildirir. Burada Hı. Ali'nin
ağ-.ı:ından aktarı lan Peygamber'c ait sözler çok anlamlıdır:
C!(.Mllf[.' GCNCMCZE 314 1 ALl\ 1 BU:TAll < LTCR
"Ey Ali! Benim ümmetim benden sonra sana zul
medecek, sözlerinde durmayacaklar. Ey Ali! Biz seninle
Musa ve Harun gibiyiz. Nasıl ki İsrail oğulları Harun'u
bırakıp öküze tapalar, benim ümmetim de seni bırakıp
başkalanna uyacaklar."
"Ey Al i! Sabrec. Onlarla savaşma. Çünkü kılıçlar çe
kil irse, Kur'an-ı Kerim, Enam suresi 95. ayerre yazıldJğı
gibi ölüden diri çıkar, diriden ölü. Hiçbir sonuca ul~a
mazsınız. İslam yok olur. Ey Ali! Allah'ın emri şudur ki,
sabır ve rahammül edip evinde oturmalısın. Harta maz
lum olduğun zaman bana kavuşursun" (1997: 94).
Hüsniye, Hz. Peygamber'in Ehil-i Beyt'ine, yakınları
na, akrabalarına sevgi calebinin Allah'ın bir isteği oldu
ğunu belirtir. Bunun için Kur'an-ı Kerim Şura suresi 23.
ayetini gösterir: De ki, size verdiklerime karşılık sizden
hiçbir şey istemiyorum. Sadece yakınlarıma sevgi istiyorımı
(Şura, 23) ( 1997: 99).
Bir Alevi klasiği olan Hüsniye adlı eserde "hayır ve şer"
konusu da taraşılır. Soru şudur; "Hayır ve şer" Allah'tan
mıdır yoksa "hayu" Allah'tan "şer" insanın nefsinden mi
kaynaklanır?
Hanefi mezhebinden İbrah im Halit'e göre "hayu ve
şer" Allah'tand ır. Fikrine kanıt olarak da Kur'an'dan bazı
ayetleri gösterir (1997:29).
Hüsniye bu ayetleri yorwnlar ve b~ka ayetlerle descekle
yerek fikrini açıklar; Ona göre noksanı ve kusuru olma
yan iyi şeylerin tümünü Allah'a mal ermek doğrudur. Al
lah, lücuf, uyarı, kudret, kuvvet, akıl ve buna benzer şey
leri kafirlere de bağışlamışar. Böyle olmasaydı onlar ger
çeği görmedikleri zaman, görmeme yeteneğinden mah
rwn bırakıldıkları için hata yaptıklarını savunacaklardı.
Allah peygamberleri insanlara ona karşı bahane öne sür
memeleri için gönderdiğini buyurmuştur. Allah kullarını
saptırıp yoldan çıkarmış olsaydı o eylemi başkasına isnat
etmezdi ve cezalandırmv.dı. "Biz insana doğru yolu gös-
baskısında sonuç kısmında Harun Reşid'in huzurun
da yapılan tanışmayı Hüsniye' nin ka-1.andığı, b~ta ve
zir Yahya Bermeki olmak üzere birçok devlet büyüğü
nün Hüsniye'ye dualar ettiği, Harun Reşid' in o tarihten
sonra Ehl-i Beyt' e zulüm etmekten vazgeçtiği ve baş
tan yapılan sözleşmeye uyduğu anlaulır. Böylece İmam
Cafer-i Sadık'ın yanında yetişmiş olan bir cariyenin ul~
tığı bilgi düz.eyinin ne kadar mükemmel olduğu ve Ehl-i
Beyt yolundan gidenlerin tezlerinin her zaman daha güç
lü olduğu mesajı verilir.
Eser Anadolu'da Aleviler tarafından yüzyıllardan beri bi
linmektedir. Esere konu olan taraşmalar geçmişten bu
güne r~ınmıştır. Hüsniye adlı eserin etkisinin yaygın ol
duğunu Sünni ulemanın yv.dığı karşı eserlerden an
lıyoruz. Buna örnek Ahmer Feyzi Çorurni'nin yazdı
ğı el-Feyzii'r-Rabbtint fi Ebatili'l-lrani adlı eser gösterile
bi lir. Nakşibendiyyc rarikacınm Hllidiyye koluna men
sup, Çorum'da medresede müderrislik yapmış, uzun
süre müftülük götevinde bulunmuş olan Ahmet Fey-li
Çorurni (1839- 1909), bu eserinde Hüsniye'deki te'Llcrc
karşı açıklamalar yapmıştır. Ona göre eser Şam' dan İran' a
1551 yılında getirilmiş ve burada Arapça'dan Farsça'ya
çevrilıniştic Türkçe çevirisi 1853'dc yapılrnışm. Al1mec
Feyzi ÇorumJ. eserin Osman lı ülkesinde fıme ve fesatçı
karmak için Şah İsınail'den sonra kaleme alınm ış oldu
ğunu beli rtir. Ona göre Hüsniye Şiilik iddiasında olan
bir grup tarafından, cahil avamı saparmak ve akidelerini
bozmak amacıyla yazılmış ve yayımlanmıştır. (2000: 21).
Şia ile Sünni anlayışların arasındaki farklılaşmayı Ş ia'nın
lehine aktardığı ileri sürülen Hüsniye, Çorumi tarafın
dan bir kitap genişliğinde analize ve eleştiriye tabi rutul-
muştur. Bu durwn Hümiye'nin Anadolu'daki etkisinin
Sünni ulemayı tedirgin ettiğini göscermektedir. Hüsniye
adlı eserin içeriğinin doğru veya yanlışlığından önce bu
algılama önemlidir.
terdik; ister şükretsin ister küfretsin" (Dehr,3). 5. Velayemameler
Hiisniye adlı eserde yer alan diğer tartışma konuları- Velayetname veya Vilayetndme olarak isimlendirilen eser
na burada girme imkanımız yok. Eserin sadeleştirilmiş !er velayet sahibi olan zatların olağan ve/veya olağanüs-
tü yönlerini yansıtan metinlerdir. Bu nedenle bunlara
menkibelerden oluştuğu için mendkıbname de denmek
tedir. Velayet sahibi kimseler Hakk'ın kendine dosc kıl
dığı ulular, veliler yani insan-ı kamil aşamasına ulaşmış
bilge kişilerdir. Velayet sahibi olanların başında Yolun
kurucusu Hı. Ali ve onun izinden giden Hacı Bekraş-ı
Veli gelir.
En yaygın olarak bilinen Vclayemameler şu şahsiyeclcr
için yazılmışrır; Hacı Bekraş Hacım Sultan, Abdal Musa
Sultan, Kaygusuz Sultan, Seyyid Ali Sultan, Sulcan Suca
eddin Veli, Orman Baba vb.
Hacı Bekt11j-ı Veli Vel.ayetnamesi
Bu velayem~mc, Hacı Bekraş-ı Veli'nin soy kütüğü, haya
u, eğitim i, Ahmed Yesevi, Lokman parende ile olan iliş
kisi, Anadolu'ya (Rum'a) gelişi, Suluca Karayiik'e yerleş
mesi, Tabduk Emre'ye nişan göstermesi, Yunus Eınre'ye
nasip vermesi, Hızır Nebi ile buluşması, gösterdiği diğer
kerametler, Osmancığa (Osman Bey'e) saFa-nazar etme
si, Hakka yürümesi, türbesinin yapılması vb. konuları
içermektedir.
Müellifi kesin olmamakla birlikte yaygın kanaat
"Firdcvsi-i Rumi" lakabıyla tanınan Fatih ve il. Beyaııd
zamanında yaşam ış Bursalı İlyas bin Hızır olduğu san ıl
maktadır. 14-layetname'de 150lyılında posmişin olan Ba
lım Sultan'dan söz edilmemesi onun bu tarihten önce ya
zıldığını göstermektedi r.
Vt/ayemltme şöyle başlar;
"Arifarin kutbu, erenlerin sım Horasanlı Hz. Hünkar
Hacı Bekraş-ı 14-li'nin şerefli nıenakıbıdır (KS.A.)"
(2007: 57).
Vtldyemame Hacı Bektaş-ı Veli'nin soyunu yedinci lmam
Musa Kl\zım'ın oğlu İbrahim Mükerrem Mucap acacılı
ğı ile oniki imama ve Peygambere bağlar. Vtlltymıame'ye
göre Bekcaş doğuşuyla birlikte kerametlerini gösterme
ye başlar. Altı aylık olduğu zaman ilk sözü şu olur; " ~
hcdü en la ilahe illaUahu vahdehu la şerike leh ve eşhe
dü enne Aliyyen velı'yyııllahn. Çocuk Bektaş'ı Hoca Ah
med Yesevl'nin halifesi şeyh Lokman-ı Perende'nin yanı
na eğitilmek üzere verirler. Genç yaşta kerametler göste-
rir. Bu nedenle kendisine Hünkar Hacı Bektaş Horasani
denir. Elindeki yeşil beni, Hı. Ali'nin nişanı olarak kabul
edilir. Bunların sonunda Lokman-ı Perende öğrencisine
derin saygı duyar ve dervişler ona bağlanır.
Ve/ayemltme Hoca Ahmed Yesevl'yi Horasan ülkesi
n in valisi, 99 bin Türkistan pirinin piri, Muhammed
Hanefi soyundan bir scyyid olacak gösterir. Sekizinci
lmam Ali Rıza'd:ın icazet almıştır. İmam Rııa Muham
med Mustafa ve Ali Murtaza'dan kendisine intikal etmiş
olan emanetleri (taç, hırka, sofra, it/em, seccade) Ahmed
Yesevl'ye verir. Yesevi de bu emanetleri Hünkar'a devre
der. Böylece 14-/ayemame yol zincirini de belirlemiş olur.
Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bekraş-ı Vell'yi erkana uy
gun olarak tıraş eder, emanetleri ve icazeti verir ve şöy
le seslenir;
"Ey Bektaş şimdi tamamen nasibini aldın. Müjde o/
sun ki kutbu'[. aktabiık membesi senindir, kırk yıi hük
mün vardır. Şimdiye değin bizimdi. Fakat bundan sonra
biz dünyada (yokluk evinde) çok kalmayıp ahrete göçece
ğiz. Sen de Rum'a (Anadolıı'ya) yöneksin ... . Seni Ana®/11
ermkrine btıf yaptık. S11/11ca Karaöyük'ü sana yurt verdik.
izin verdik artık eğknme yola çık. •(2007:165).
Ahmed Yesevl (ölm. 1167) ile Hacı Bekraş- ı Veli'nin
(1209-1270) yaşadığı dönemler karşılaştırılırsa bir ara
da bulunmaları söz konusu değildir. Ancak Lokmanı Pe
rende ile bağlantı sağlanmaktadır. Sonuç ne olursa ol
sun, esas olan Bekraştlcrin bu birlikceliği görmek isteme
leridir. Bu nedenle Ahmed Yesevi Hünkar'ın piri kabul
edilir ve onun tarafından Anadolu'yu aydınlatmak üzere
gönderildiğine inanılır.
14-/ayemltme'de Alevi-Bektaşi toplumunun önderi olan
Hünkar'ın kutsallığına dönük söylenceler geliştirilir.
Hacı Bekcaş-ı Veli'nin güvercin kılığında Anadolu'ya gel
mesi, cansız duvarı yüriicmesi, darı yaprağının üzerinde
iki rekat narnaı kı lması bunlardan bir kısmıdır. Bunlar
evliyanın kerameti olarak kabul edilir.
Hacı Bekcaş-ı Veli Anadolu'ya güvercin kılığında gelir
ken bunu ilk fark eden Seyyid Nuretrin'in kızı Fatıma
Bacı'dır. Gözcü Karaca Ahmed bile Fark ermediği halde
bir kacLnın fark etmesi anlamlıdır.
Anadolu'ya girdiğinde Rum erenleri Hünkara mürşidini,
kimden nasip aldığını, nereden geldiğini sorarlar. Hünkar
da Hz. imam Musa Kazım'a dayanan neslini saydıktan
sonra, "Mürşidim, doksan dokuz bin Türkistan pirinin
başı Hoca Ahmed Yescvi'dir. Meşrebim, Muhammed
Ali'den, nasibim Hüda'dandır" der (2007: 182).
Vel!iyetnamlye göre Hünkar Sulucakarahöyük'e yerlcş
tilcten sonra kısa zamanda kerameclerini duyup ona ina
nalar çevresinde toplandı. Muhipler, dervişler arasında
batın ilminde olgunlaşmış olanları halife olarak görev
lendirdi. Hünkarın 36.000 halifesi vardı. Yani bu kadar
çerağ uyandırmış ve Anadolu'yu aydınlatmak üzere her
birini bir yere göndermişti. Saru Saltuk, Taptuk Emre,
Kolu Açık Hacım Sultan, Barak Baba, Hııır Samir, Pir
Ebi Sultan bunlardan ba-ıı l arıd ır. Kendisine yakın olan
ve erkanda, yolda ona hizmet eden 360 derviş bulunu
yordu. Saru İsmail (ibrikdar), Güvenç Abdal, Seyyid Cemal, Baba Resul (ferraş), Huy Ara bunlardandır. Bunlar
arasında da hiyearşik bir düzen vardır. Örneğin Seyyid
Cemal Hünkat' ın en ulu halifesidir, öbür halifelerin üst
yarunda oturutdu. Ondan sonra Kolu Açık Hacım Sul
tan gelirdi. Hünkar batın kılıcı ona vermişti. Daha sonra
Re.stil Baba gelirdi. Hünkar Hakk'a yürümeden önce bu
güzide halifelerine nereyi yurt edineceklerini bildirmişti.
Vel!iyetname'ye göre Hünkar'ın tacı elifı ve Hüscynidir.
Kendisine bağlananlara da erkan gereği tıraş eder, baş
larındaki kisveyi tekbirler, gözlerini ve sırtlarını sıvaz
lardı. Halife olacak dervişlere ayrıca icazet verir, taç ve
hırka giydirirdi. Sofra kurulur, sohbet edilir, semaha
durulurdu.
Hacı Bektaş-ı Vcll'nin nasip dağımğını başlangıçta kav
ramayan ancak daha sonra bunu anlayıp ona bağlanan ve
sonra aşk ile yola devam edenler de vardır. Tapcuk Emre
ve Yunus Emre bunlara örnektir.
Velayeman1e'den öğrendiğim i1,c göre, Hacı Bektaş-ı Veli
ile Fütüwet ehlinin ulusu Ahi Evren yakın dosttur
lar. Ahi Evren "kim bizi şeyh edinirse onun şeyhi Hacı
Bektaş Hünkar'dır" der. Bekraş11ik ve Ahilik'te yola gi
riş ayini, eşik öpme, kuşak bağlama merasimleri, okunan
tercümanlar (dualar) ve kıyafccler bakımından benzerlik
ler bulunmaktadır.
Velayemameye göre, Selçuklu Sultanı "Selim Han Gazi
oğlu Kılıçarlan'ın oğlu Sultan Alaeddin Keyhüsrev"
Hünkfır'a saygı duyar, bir sorun olursa danışır, istekle
rini yerine getirir. Kendisinden yardım isteyen Osman
Bey'e elif tacını tekbirleyip giydirir, belindeki kuşağı çı
karıp ona kuşanr, önündeki çcrağı uyandırır, yayılı sofra
yı Osman Bey'in önüne koyar, dua eder.
•Kafirkr bizim başlığımtZJ senin başmda gördiikkri za
man elkrimkki kılıcı sıkı tutmasmlar. Senin kılıcm onları
kessin. Onlann kılıcı seni kemıesin. Her 11errye girkrmı fet
hedip gelesin ... Hünkar adımı sana bağııladım. Gü11 ®ğu
sundan batısma kadar çırağın yaıımı. Anadolu erenleri bu
makamı birisine vermek istedi. Her biri birisini ııygun gör
dü. Ben yedi yıldır senin ruhlarım velayet elinde saklayıp
duruyorum. işte geldin. Nasibini aldm. Bizden 11asip buy
dıt. sana ıılaştı" dedi.
Sonra o itimat edilen kişilere dönüp "Gidin oğlıımuz Ala
addin padişaha bizden selam söyleyin. Brına yüce bir ma
kam versin. O da bunu bizim gibi dini ayrı düşmanla
rın üzerine göndersin. Kafire kılıç vurup gaza etsin" dedi.
(2007: 5 50).
Sultan Alaeddin'e de makam vermesi için haber salar.
Bunun Ü7.erine Sultan Alaeddin'in Osman Bey'e Sulra
nönü sancağını verir. Osman Bey'de kendisine uyanla
ra Hünkar'ın giydirdiği caca benzer taçlar giydirir. Kendi
kapıkullarının ak börk, çevreden gelenlerin kırmızı börk
giymelerini iscer. Askeri çoğalan Osman Bey, Bilecik'ten
Bursa'ya kadar olan bölgeyi alır. Beylik devlet olma yo
lundadır. Hacı Bekcaş-ı Veli'nin moral desteği ve halife
lerini, dervişlerini seferber etmesi devletin kuruluşunda
önemli rol oynar.
Vclayemamenin sonunda Hacı Bekı:aş'ın Hakk'a yürü
meden kısa bir süre önce çok değer verdiği hal ifesi Saru
İsmail'e bildi rdiği öğütler yer alır.
Otman Baba Velayetnamesi
Orman Baba 15. yüzyılda Horasan'dan Anadolu'ya gel
miş, Anadolu ve Balkanların fethine katılmış bir gazi
derviş, bir alperendir. Onun hayatı hakkındaki bilgiler
daha çok menkıbelere dayanır. Vdayernamesinde bil-
GEÇMIHL" cc" >tCZE 319 ALEYI BE"T~I KCLTC•
dirilen rivayerlere göre Otman Baba H.780 M. 1378-
79'da doğmuş, H.833 M. 1402 yılında Timur'la be
raber Anadolu'ya gelmiş HOğuz dilinde söyknm" esas
adı Hüsam Şah olan bir velidir. Velayetnamesinde bil
dirildiğine göre H. 883 M. 1478'de Hakk'a yürümüş
tür. Bulgaristan'daki rekkesi, devrinde ve daha son
ra en önemli Bek~i rekkelerindcn biri haline gelmiş
tir. Önemli bir Bckraşi velisi olan Akyazılı Sultan'ın da
şeyhi sayılmaktadır. Ayrıca Muhyiddin Abdal, Mec
zub Abdal gibi pek çok cekke şairinin Orman Baba'ya
bağlı oldukları, şiirlerinde ondan hürmerle bahsettik
leri görülmckccdir. Vtldymıame-i Otman Baba adlı
~er, şeyhin yakın halifelerinden olduğu anl~ılan ve
daima kendisiyle birlikce dolaşan "Güççük Abdal" tara
fından onun ölümünden beş yıl sonra (H. 888 M. 1483)
yazılm ıştır.
Vt/Ayemame'ye göre, Hakk ·ıcafa Adem'e neslinden 56 kuşak sonra dünyaya gelecek olan son peygamberi, nü
büvvec makamını ve velaycc makamını bildirmişcir.
Burada elli ala kuşakran önemli isimler sayılır. Bu isimler
aracılığı ile nur intikal eder. Buııların bir kısmı Kur'an'da
peygamber olarak bildirilmiştir. (Nuh, lbrahim Halil, lsmail, Uyas vb.). bir kısmı son dönem Kureyş kabilesin
den Peygamber'in acalarıdır.
Adem Peygambcr'dcn beri gelen ilahi nur, iki kardeş olan
Abdullah ve Ebu Talib'e gel ince ikiye bölünür. Peygam
ber Muhammed Musrafa ve Velilerin Şahı Hı. Ali aynı
nurdan yaraulmış olurlar. Hakk'ın nuru hem nübüvvet
hem de velayette kendisini gösccrir. Bu nedenle Hz. Mu
hammed, amcasının oğlu ve sonra damadı olan Hz. Al i
için şöyle der;
"Erıe veALiyyiin mirı mirin vahid"yani "Ben Ali ile bir
nurdanıı" (2007:4).
"Lahmiike lahmi cimıtlke cismi demmiike demt mhııke
rııht" Yani "etin etimden, cismin cisınimden, kanın ka
nımdan, ruhun ruhumdandır" (2007: 5).
Peygamber ve Veli aynı ilmin Oedün ilmi, bacın ilmi) iki
öğreticisidir.
Ene medinctü'l-ilmi ve Aliyyün babuha" yani "Ben il
mün şehriyem Ali kapusıdur" (2007:5).
Bu anlayış Alevi-Bektaşi düşüncesinin temelidir. Pey
gamberlik ve Velilik vahdet.in (birliğin) iki yönüdür.
Bu nedenle A1ev1-Bekıaşl inancı nübüvvet makamına
ve velayet makamına yani Hı. Muhammed'e ve Hı.
Ali'ye derin saygı ve sevgi duyarlar. Onlar aynı nur
dan, Hakk'ın nurundan yaranldıkJarı için aslında birliği
temsil ederler. Bu nedenle "Muhammed Ali" der
ler. Bu nedenle "Hakk-Muhammed-AJi" derler. Bunu
dediklerinde aslında tevhjdi dile getirirler "ve her kim
nübüvvet-Ü velayete inkar ide AJlahu Teala'ya inkar
itmiştir" (2007: 4).
Vtlityemamlye göre, Hz. Ali hem ilimde hem de yiğirlik
te üstün kılınmışar.
"Ve hem Hazret-i Murtaza Ali hakkında Hakk celle ve
'ala arslanum dimişdür".
Ey ve/Ayet mtldeni şdhum Ali Ey Hudıinıın mahzarı şôhum Ali Ki Tanrı arslanıım didi sana Kalmışam sen dest-gir olgil bana Hem Muhammed hakkıına min nıiri11 vôhid !kimiz bir nurdanıız diyii Nebi şerh eykdi
"Nitekim Cebrail Hazretleri Hakk kıbelinden söyledi:
La fara illa Ali lô seyfo illa Zıi'l-fekôr (Velayetname: 5).
Vtlôyetndmlde Hı. AJi'nin yiğitliği ve kılıcının gücü
hakkında birçok olay anlarılır. Alev1-Bekıaşiler Hı.
AJi'nin bu Hakk'ran gelen yiğitliğine hayran olurlar ve
onu bütün haksızlıklara karşı çıkan bir şahsiyet olarak
kendilerine rehber edinirler.
Vtldyetndme'de nübüvvet makamı sahibi Hı. Resul
kendinden sonra nübüvvetin ramamlandığını ancak
velayetin baki olacağını bilerek Ehl-i Bcyc'iııc haki
katın sırlarını devrettiğini belirtil ir. Anlarıma göre to
runları Hasan'da nübüvvet ve Hüseyin'de velayet sırları
toplanır.
"Pes Hasan mahıar-ı nübüvvet ve Hüseyin malııar-ı
velayet oldı." (2007: 8).
Böylece nübüvvet ve velayet sırları Ehl-i Bcyt soyun
da devam eder. Aleviler bu nedenle Ehl-i Beyr soyuna
ClçMllTE" GC'" >ıeZE 321 I AU\l IEKTAŞI ~CLT R
saygı ve muhabbecle yaklaşır, Onların izinden girmeye
çalışırlar.
Velayetname Peygamberin rorunlarına yapı lan zulmü an
latır ve zulüm edenlerin laneclenmiş kavim olduklarını
belirtir.
"Hazrer-i Lnam Hasan'a zchr virdiler ve Hazrer-i
lmam Hüseyin'i Kerbela'da şehit irdiler ve dahı la'ne
tullahi alô kavmi'z-zalimin ehl i oldılar (2007:9).
("Allah'ın laneti zalimler güruhu üzerinize olsun".
Araf, 44).
Alcv1ler zulme uğrayan EhJ-i Beyr soyuna büyük bir
muhabbetle saygı duyarlar. Zalimlere de laner okurlar
(Teberra). Ehl-i Beyr dosrlarına muhabbetle davranırlar,
onları severler (Tevella).
Erkan, AJevl-BekraşiJerin inanç önderleri rarafindan kon
duğu kabul edilen, zaman içinde anonim leşen inanca ve
ibadece ilişkin esaslar, kurallar ve törenler. Erkan name ise
bu esasların, kuralların , davramşların içeriklerini ve sıra
larını belircen kısacası rören düzenini açıklayan metin
lerdir. Geçmişren gelen geleneksel merinler dil ve kural
lar bakımından güncelleşcirilerek uygulanmakradır. De
deler ve babalann ayin-i cemde esas aldıkları çok sayıda
erkanname bulunmaktadır. Balım Sultan Erkannamesi
en yaygın olanlardan biridir.
11 , , t. un ı ,o
Bu yazma eser H.1313 (M. 1895) yı lında Derviş Mu
hammed bin Şeyh Hüseyin tarafından istinsah edil
miştir. Eserin ilk sayfasında yer alan Şeyh Baba Cafer- i
Sadık'ın yazmanın sahibi veya müellifi olması muhre
meldir. Eser "Der Beyan-ı Hilafet" başlığını taşı makla
birlikte üzerinde çalışanlar tarafından Bektaşilik'reki ha
life erkanını konu aldığı için Bekraşf Erklınnamesi ola
rak yayımlamışlarıdır. İçerik bakımından Balım Suüan
Erkamıamesi'ne benzediği kabul edilmektedi r.
Bu metin esas olarak erkanda icra edilecek ritüelleri,
okunacak rercümanları ifade etmektedir. Eser alrı başlık
tan oluşmaktadır: Der beyô.n-t usulü hilafet, Der beyan-ı
erkan, Der beyan-ı ayin-i Cem, Der beyan-ı kemerbest, Der
beyan-t ikrar-ı kemerbeste, Erkan-ı çerağ .
Erkanname şöyle başlamakcadır:
"Ey talip, evvel rehber olan kapuya geçe özür d ileye,
tercümanını okuya, mürşit dahi özrünü kabul idüp "hu"
diyeler. Andan rehber hilafete talip olan canı elinden tu
tup raşra çıkarub ve tiğ-i bendini alub mürşidine teslim
ede. Andan rehber gelüb talibin esvabını çıkarub ve serre
puşi bağlaya ve bunu okuya: Bism-i Şah ... " (2006: 69).
Bism-i Şah'dan sonra Arapça iki ayet yazı lmıştır. (Tah
ıiııı: 6, 13aka ı a: 58).
Rehber daha sonra bir ayec okur, "Dilersek onları başka
hemcinsleriyk değiştiririz" (İnsan, 28) Tığ-i bendi ralipin
boynuna cakar ve şu ayeti okur; "Oraya (Kabe)ye giren
emniyette olur." (Al-i lmran,97).
Erkannamede rehberin ve ta.l ipin ne yapması ve ne oku
ması gerektiği suayla anlarılır:
"Andan sonra bir adım gidüp "Esselamü aleyküm
şeriat erenleri, esselamü aleyküm tarikac pirleri, essela
mü aleyküm hakikat şahları, esselamü aleyküm marifec
kamil leri." andan bunu okuya "Yüzü özü darda, eli ve
boynu ip ile bağlı, can ı feda vücudu terk edenlere koç
kurbanımız vardır. Erkan-ı evliyayı müşahede idüb hi
lafette layık ne buyurursan ız Allah eyvallah" diye. Anlar
dahi kabullerine "hu" diyeler rehber talibi miirşit önüne
gerürüp reslim ede ve mürşit dahi talibin başına ellerini
ura ve bunu okuya ... " (2006: 70).
Burada Zuhruf, 13. ayecin Arapçası yer alm ışar. "Bütün
bımları bizim hizmetimize veren (Allah) ne yücedir. (0 ol
masaydı) biz bunu elde edemezdik." Arkasından Yasin, 83.
ayeci okur: "Her şeyin üzerinde tasarruf sahibi olan Al
lah ne yücedir ve hepiniz ona döndürükceksiniz. " Bundan
sonra mürşic kulağına üç defa ba'dehu telkin eder (Metin
Arapça yazılmış olup esteğfuullah ile başlayan tövbe du
asıdır.) Metin şöyle devam eder;
"Andan mürşit bunu diye "Ey talip yalan söyleme, gıy
bet etme, şehverperest olma, kibr-ü kin tutma, hased ey
leme; gördüğün ört görmediğin söyleme; elinle koyma-
1323 1
<lığın şeye yapışma; elin ermediği yere el sunma; sözün
geçmediği yere söz söyleme; ibret ile bak hilm ile söyle;
küçüğüne izzet büyüğüne hizmet, ikrarını saf eyle; Hak
kı özünde mevcuc bil; her esrar erenlerin agah ol; özü
nü carikacde sabic kadem eyle; rehberin Muhammed,
mürşidin Ali, mezhebin Caferi, gürüh-u naci, pirin Hacı
Bekraş-ı Veli'dir (2006:7 1).
Halife makamı için düzenlenen erkan böyle başlar ve de
vam eder. Görüldüğü gibi erkan içinde ne yapılacağı,
hang.i duanın, hangi tercümanın okunacağı ayrınalı ola
rak belirlenmiştir. Bu manada erkannamcler birer uygu
lama rehberid ir.
7. İlm-i Cavidan
"Ebedi ilim" an l amına gelen //m-i Cavida11, Viranı
Baba'ya air tasavvufi deri nliği olan bir eserdir. Viran!
Baba yedi büyük ozan arasında kabul edilir. (Diğerleri
Nesimi, Hacayl, Fuıu l l, Kul Himmet, Yemini, Ptr Sul
tan Abdal). Aşık Viranı, DMn'ında kendisinin Seyyid
Ali Sulcan'a (K.ız.ıl Veli veya Kızıl Deli) bağlı olarak göste
rir: •Biz Urum abdalıyız scrdarunıı Kızıl Velt'. Tarikatta
Bekraşi mcıhcbde (mcşrcbde) Caferi olduğunu bclircir.
Ona göre ebedi kudret ilmi, imam Cafer-i Sadık'a aic
cir. O, manası gizli sözlerin (rumuz) açıklandığı, hakika
cin anlatıldığı bir ilimdir. Aslında bu ledün ilmi, baı:ın il
midir.
Cafer'indir ey Virani i/m ü kudret cavidan,
FazL-ı Hak'ıır kim, rumı'ızu andan o/mııştıır beyan,"
//m-i Cavidan, Bektaş! adap-erkanını, felsefesini, remel
ilkelerini konu edinmektedi r. Bu esredc Fatiha ccfsiri,
Ehl-i Beye sevgisi, dört kapı kırk makam, i nsan-ı kamil,
nübüvvec ve velayet makamlarmın anlamı vb. konular
üzerinde durulmaktadır.
llm-i Cavidan ad lı eserden sadece Hı. Ali hakkında ya
zılanlardan küçük bir bölümünü aktarmakla yetineceğiz.
Viranı Baba'ya göre Ali Bismillih'ta mevcuttur. Bütün
evrene hükmeden Bismillail ve Ali'dir. Ali, ilmin kapısı,
Muhammed ilmin şehridir. Allah'ın büyüklüğü, kuvvet,
kudret ve hikmetine göre bütün ilimlerin kapısı Ali'dir.
Evkre kapısrndan girmek gerekir (Bakara, 189). Bismillah
yedi harftir. Bismillah Ali'dir ki yedi tane ismi vardır.
Furkan'da: Ali, lncilde: İlya, Zcbur'da: Beriyya, Tevratta:
Bl-riya'dır. Diğe adları: Türabi, Haydar, Şih-ı Merdan'dır
(2008: 323-327).
Sonuç
Yukarıda içerikleriyle birlikce tanıtmaya çalıştığımız
Alcvi-Bekraşi temel kaynakları her şeyden önce Alevi
toplumunun sadece sözlü külcüre dayanmadığının bir
göscergesidir.
Her kültür elbette kuşaklararası ilerişimi ni önce söıel
olarak, yüz yüze gerçekleştirir. Alcviler-Bckr:ıştler bu rür
aktartma "cemal cemale" derler. Sözlü külrür muhab
bet ile gerçekleşi r. Muhabbet yolun esasla rını, usul ve
erkanını öğrenmede önemli bir eğitim a racıdı r. Muhab
bet olgun, bilge, arif o lanlar arsında gerçekleşir. Onla
rı dinleyenler de nasiplerine düşeni alı rlar. Sözlü kültür
akranının bir başka aracı nefeslerdir. Aşıkların, ozanların
nefesleri bu kültürün, inancın özüdür, öu:cidir. Nefesler
belli bir düzen içinde okunduğunda yolun ilkeleri, edep
erkaru, mürşitlerin ve caliplerin sorumlukları anlaşılır.
Alevi düşünce ve inancının bir ayağı sözlü olarak aktarı
lan bilgiler ise bir ayağı da yazılı kaynaklarda yer alan bil
gilerdir. Yukarıda bir kısmını açıklama imkanı bulduğu
muz yazılı kaynaklar bilimsel esaslara uygun olarak ana
liz edildiğinde, içerik analizine tabi ruculduğunda çok
önemli verilere ulaşılacaktır.
Yaşayan Alevil iğin sözlü ve yazıl ı kaynakları gelenek
sel olanı ifade ecmekcedi r. Toplumlar, inanç grupları
modernleşme-küreselleşme süreçlerinde hızla değişmek
te ve dönüşmektedir. Bu süreç gelenekten, köklerden ko
partılarak yaşanırsa bütün kurumsallaşmış yapJar gibi
Alevilik de bundan olumsuz olarak etki lenir. Modernlik
ve geleneksellik birbirinin zıddı değildir. Geleneksel olan
gelişmek için modernliğe ihtiyaç duyar, modern olan da
kabul edilmek için geleneksel olana ihtiyaç duyar. Önem
li olan geleneksel ile modernin sentezini yapabilmektir.
Sentez birliğin, bütünlüğün anlamın adıdır.
q; s 324 ALE>l l 1' AS •
K n:ık' r
Buyrıılt (/m11m Cıfrr-ı Bıqruf;u), nşr. Scftt Aytekin, Em<k Yay., Ankara 1958.
B"Y'ult, hıl. Fuat Soıkurt. K:ıpı Yay .• ls<anbul 2005.
Şeyh Sdfl Buynıgu. drl. Mchm« Yaman, l.scanbul 1994.
Hacı Bck~-ı Veli, Maltalaı, hzl .. Sefer Aytekin, Emek Ba.ıım-Yayımevi, Ankara 1954.
Mnltalaı, hzl., Esad Coşan, Seha Neşriya<, 1971.
Mnltnlaı, lu.I. Komisyon (Ali Yılmaz, Mehmeı Akkuş, Ali Ôztürk). Türkiye Diyanet Vakii Yay., Ankara 2007.
ikt'11<k T<ftiri, Hami)"< Duran, lurkiı>< Diyaneı Vakfı Yay., Anlura 2007.
Vt/JymAnıt-i Han <tll(-ı Vtli, bıl. Hami)" Duran, lurkiye Diyanet Vakfı Yay., Anlan 2007.
Vt/4ynn4mt (Mtnalub-ı l /an &Jttll(-ı Vtlı), hzl. wı Korkmaz, Anı Yay., lsranbul 1995.
f,f( Ml~ll N o,l Nl.MI f. l 325
Orman &ha Vt/Jyrn4mt1İ (Tmltıtlı Mttin), Filiz Kılıç, Mustaf.ı Arslan, Tuacıy Bülbül, Ankara 2007.
Malta/at (Şeyh Sôfi Buyruf;u}, hzl. Sönmeı Kudu, Ni:tamcttin P:ırbk, Hor.uan Yay., lsranbul 2008.
Er!td11niime(Tnsavvu/ Risaksi}, (Şeyh Sdfi Buyrugu} , hzl. Doğan K:ıplan,
T'ıirkiyc Diyaneı Vakfı Yay., Ankam 2007.
Hızırnnme, hzl. Baki Yoşa ı\ltın<>k , Türkiye Diyanec Vakfı Yay., Ankara 2007.
HiiJniye, hzl.Ali Toprak, Am Yay., lsıanbul 1997.
/Guib-ı Dar, hzl. Osman Btri, Türkiye Diyaneı Vakfı Yay., Ankara 2007.
Sayın Dalluran, Ahmtt F<J%i ÇA,.,;mı, El-Fgz'ür-RabbJ11İfi Iµgıntltı Ehl-i
Sıinntt'in Şii AJtitltrint Ttnltitlltri, Osav Yay., lsıanbul 2000.
Güm~lu, Ounun·Yaldınm Ru . .a, &le.Al.fi CrkJ.1utA:nıai, l lor.ıun v~y .. lscanbul 2006.
Vinnl Baba, //m-i Gıvidnn ,Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2008.
-'l.EVl IUIOlı.Sf l l·t!CıRl)