İKTİSADİ BÜYÜME VE KALKINMAYA KURUMSAL DEĞİŞİM YAKLAŞIMI:
YATAY KESİT ANALİZİ*
Hakan Mıhçı**
Sevinç Mıhçı**
1. Giriş
Kalkınma olgusunun kapsamlı olarak incelenmeye
başlandığı İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde
kalkınma süreci, gelişmiş ülkelerin tarihsel deneyiminden
çıkartılan dersler doğrultusunda, büyük ölçüde bir fiziki
sermaye birikimi süreci olarak görüldü. Bu bağlamda
özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri sermaye
birikimi sürecini ve dolayısıyla iktisadi büyümeyi
hızlandıracak kalkınma politikaları üzerinde odaklandı.
1950 ve 1960’lar gelişmiş ülkelerin yanısıra, gelişmekte
olan ülkelerin de hızlı bir iktisadi büyüme sürecini
girdikleri dönem oldu. Hatta birçok gelişmekte olan
ülkenin bu dönemdeki büyüme performansı gelişmiş
ülkelerin oldukça üzerinde gerçekleşti. İktisadi büyüme
alanında gözlenen bu olumlu gelişmelere rağmen,
gelişmekte olan ülkelerin yoksulluk, işsizlik, temel
gereksinimlerin karşılanması, gelir dağılımı v.b.
* Bu çalışma 18-20 Eylül 1997 tarihleri arasında O.D.T.Ü. EkonomikAraştırmalar Merkezi’nin düzenlediği I. Ekonomi Kongresine sunulanaynı başlıklı tebliğin genişletilmiş ve gözden geçirilmiş şeklidir.** Hacettepe Üniversitesi, İktisat Bölümü Araştırma Görevlisi.*
1
sorunlarını çözememiş olmaları, 1960’ların sonlarından
başlayarak kalkınma sürecinin yeniden değerlendirilmesine
yol açtı. Bu çerçevede hem iktisadi büyüme sürecinin
belirleyenleri üzerinde daha ayrıntılı çalışmalara
yönelindi, hem de kalkınma sadece iktisadi değil,
toplumsal ve kurumsal yapıda ortaya çıkan bir değişiklik
süreci olarak görülmeye başlandı.
Önceleri kalkınma yazını çerçevesinde yapılan
yapısal analizler genellikle gelişmiş ülkelerin tarihsel
deneyimine dayanan ve gelir düzeyindeki artışla ilişkili
olarak iktisadi yapıda ortaya çıkan değişiklikler
üzerinde yoğunlaştı. Ancak son yıllardaki yapısal
analizlerin giderek kurumların ve kurumsal yapıların
incelenmesi üzerinde odaklandığı gözlenmektedir. Bunun
uzantısı olarak kurumların ve kurumsal değişimin
iktisadi büyüme ve kalkınma sürecindeki önemi
vurgulanmaktadır (Mıhçı 1997). Buna rağmen, kurumsal
değişim ile iktisadi büyüme ve kalkınma arasındaki
ilişkilerin henüz sistematik olarak ortaya konulduğunu
söylemek mümkün değildir.
Bu çalışmanın temel amacı kurumların ve kurumsal
değişimin iktisadi büyüme ve kalkınmaya olan etkilerini
niceliksel bir çalışma çerçevesinde inceleyerek
kurumların iktisadi büyüme ile kalkınma sürecindeki
işlevini ortaya çıkarmaktır. Bu amaç doğrultusunda ilk
olarak bu alanda yapılmış önceki çalışmalar yazın
taraması yöntemiyle gözden geçirilecektir. Daha sonra
kurumsal değişkenlerin iktisadi büyümeyi ne ölçüde
2
etkiledikleri yatay kesit analizi yardımıyla incelenmeye
çalışılacak ve buradan elde edilen temel bulgular
değerlendirilecektir.
2. Kurumsal Değişimin İktisadi Büyüme ve Kalkınmaya
Etkisi
Kurumsal değişimin iktisadi büyüme ve kalkınma
arasındaki bağlantıyı kurarak, uzun dönemli kalkınma
sürecinin temelini oluşturduğu söylenebilir.1 İktisadi
kalkınma genel olarak bir dizi yapısal değişikliği
beraberinde getiren bir iktisadi büyüme süreci olarak
tanımlanmakla birlikte, yapısal değişikliği
belirleyenlerin neler olduğu ve bu değişikliğin
kalkınmaya olan etkilerinin yeterince incelendiği
söylenemez. Öte yandan, iktisadi ve toplumsal yapının
temelini kurumların oluşturduğu kabul edildiğinde,
kurumsal değişimin belirleyenleri ve etkilerinin
araştırılması büyüme ile kalkınma arasındaki ilişkilerin
daha sağlıklı olarak kurulmasına yol açabilir. Aslında
kalkınmayı iktisadi büyümeye eşlik eden “etkin” kurumsal
değişiklik olarak da tanımlamak olanaklıdır (Nabli ve
Nugent, 1989:1342). Bu nedenle, kurumların ve kurumsal
değişimin iktisadi büyüme ve kalkınmaya olan etkilerini
daha ayrıntılı olarak incelemek için daha önce yapılmış
çalışmalara değinmek gerekir.
1 Batı dünyasının uzun dönemli kalkınma sürecini bu doğrultudainceleyen çalışmalara örnek olarak North (1994; 1989; 1981), North veThomas (1973) ve Rosenberg ve Birdzell (1986) verilebilir.
3
Kurumların ve kurumsal değişimin iktisadi büyüme ve
kalkınmaya etkileri konusunda en kapsamlı araştırmalar
1960’ların ortalarından başlayıp günümüze kadar devam
eden süreç içerisinde I. Adelman ve C.T. Morris
tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalarda çeşitli
istatistiksel teknikler kullanarak tarihsel zaman
içerisinde ülkelerin büyüme deneyimlerinde görülen
karmaşıklığı ve farklılıkları irdelemeye çabalamışlardır.
İktisadi etkenlerin yanısıra, özellikle sosyal, politik,
kültürel ve kurumsal etkenlerin büyüme ve kalkınma
sürecine olan etkileriyle ilgilenmişlerdir.
Adelman ve Morris 1967 yılında yayınladıkları Toplum,
Politika ve İktisadi Kalkınma: Niceliksel Yaklaşım (Society, Politics,
and Economic Development: A Quantitative Approach)
başlığını taşıyan çalışmalarında 74 ülkenin 40 ayrı
sosyo-kültürel, politik ve iktisadi göstergesinden yola
çıkarak ülkelerin büyüme düzeylerindeki farklılıkların
kaynağını araştırmışlardır. Faktör analizi olarak
adlandırılan bir istatistiksel teknik kullanarak
ülkelerin büyüme düzeyini etkileyen bir dizi değişkenin
ağırlığını hesaplamışlardır.
Çalışmada kullanılan sosyo-kültürel göstergelere
örnek olarak sosyal hareketlilik düzeyi, okur-yazarlık
düzeyi, modernleşme düzeyi, kitlesel iletişimin düzeyi,
kentleşme düzeyi, kültürel ve etnik homojenlik derecesi
verilebilir. Politik göstergelerin içinde ordunun politik
gücü, politik kararlılığın düzeyi, demokratik kurumların
4
düzeyi, işçi hareketinin gücü, geleneksel elitlerin
politik gücü, politik muhalefet ve basının özgürlük
derecesi, yönetsel etkinliğin derecesi, politik iktidarın
merkezileşme düzeyi gibi değişkenler bulunmaktadır.
İktisadi göstergeler ise dış ticaretin yapısı, ulusal
kaynakların bolluğu, tarımsal verimlilik düzeyi,
sanayinin modernleşme düzeyi, mali kurumların etkinlik
düzeyi ve vergi sisteminin etkinlik düzeyi gibi
değişkenleri içermektedir.
Örneklem içindeki her ülke 40 değişkenin aldığı
değerler doğrultusunda betimlenmekle birlikte, benzer
özellikleri gösteren değişkenler biraraya
getirilmektedir. Örneğin 24 sosyo-kültürel ve politik
değişken 4 ayrı etken (factor) altında biraraya getirilip
incelenmiştir. Değişkenler her etkenin içine dahil
edilmiş, istatistiksel olarak en yakın ilişki içinde
olduğu etken altında sınıflandırılmıştır. Bu etkenler
sırasıyla
-sosyal davranışlar ve kurumlar (etken 1),
-ulusal politik yapılar (etken 2),
-sanayileşen kesimlerin geleneksel kesimlere oranla
gücü (etken 3),
-sosyal ve politik kararlılık (etken 4)
olarak tanımlanmıştır.
Adelman ve Morris’in yaptıkları ampirik çalışma
sonucunda, ülkelerin büyüme oranlarındaki farklılığın
yüzde 53’ü sosyal davranışlar ve kurumlar (etken 1)2,
2 Bu etken altında yer alan değişkenler şunlardır: geleneksel tarımsektörünün büyüklüğü, düalizm düzeyi, kentleşme düzeyi, temel sosyal
5
yüzde 10’u ulusal politik yapılar (etken 2), yüzde 7’si
sanayileşen kesimlerin geleneksel kesimlere oranla gücü
(etken 3) ve yüzde 3’ü sosyal ve politik kararlılık
(etken 4) tarafından olmak üzere toplam olarak yüzde
70’inden fazlası iktisadi olmayan bu 4 etken yoluyla
açıklanabileceği ortaya çıkmıştır (Adelman ve Morris,
1967:151-152). Bu sonuçtan yola çıkarak yazarlar
azgelişmişliğe iktisadi olduğu kadar sosyal, politik ve
kurumsal bir olgu olarak bakmanın doğru olacağını
söylemektedirler (Adelman ve Morris, 1967:150).
1980’lerin sonunda yaptıkları tarihsel bir çalışmada
ise, Morris ve Adelman ilk sanayi devriminin yarattığı
olanaklara Avrupa’nın yakın çevresinde bulunan ülkeler
ile Avrupa’nın dışındaki ülkelerden farklı tepkilerin
gelmesinin nedenlerini araştırmışlardır (Morris ve
Adelman 1988). Bu çalışmalarında 23 ülkenin 1850-1914
yılları arasındaki 35 kurumsal ve iktisadi değişkenini
asal bileşenler tekniğini (principal component technique)
kullanarak değerlendirmişler ve iktisadi kalkınmanın
tarihsel süreç içerisindeki karmaşıklığını ve
farklılığını ortaya çıkarmaya çalışmışlardır.
İlk çalışmalarında olduğu gibi, bu tarihsel
araştırmada da kurumların kalkınma performansının
belirlenmesinde önemli bir rolü olduğunu göstermişlerdir.
Ayrıca kurumsal ve iktisadi değişkenlerin ülkelerin
örgütlenmenin yapısı, orta sınıfın önemi, sosyal hareketlilik düzeyi,okur-yazarlık düzeyi, kitlesel iletişimin düzeyi, kültürel ve etnikhomojenlik derecesi, ulusal birliğin derecesi, doğurganlık oranı vemodernleşme derecesi.
6
kalkınma düzeylerini farklı şekillerde etkilediklerini
vurgulamışlardır.
Elde ettikleri ampirik sonuçlardan hareketle,
ondokuzuncu yüzyıl kalkınma deneyimini belirleyen
kurumsal ve iktisadi etkenler üzerine bazı genellemelere
ulaşmışlardır:
i) Kurumlar iktisadi büyümenin yapısı ve hızının
temel belirleyicileridirler. Kurumsal değişimin
düzeyi, büyümenin getireceği yararların ülke
geneline yayılmasını sağlayacak temel etkendir.
ii) Kurumlar ve kurumsal değişim iktisadi büyüme
için gerekli, ancak yeterli değildirler. Demografik
ve iktisadi değişiklikler de büyüme sürecini
etkilemişlerdir.
iii) Ondokuzuncu yüzyıl kalkınma deneyiminde tek
(unique) bir iktisadi ve kurumsal değişim süreci
yoktur (Morris ve Adelman 1988:221-222).
Ondokuzuncu yüzyıl kalkınma deneyiminden elde
ettikleri bulguları bugünün gelişmekte olan ve gelişmiş
ülkeleri için değerlendirdikleri bir çalışmalarında ise,
Morris ve Adelman şu sonuçlara ulaşmaktadırlar: iktisadi
büyüme ve gelişmenin bugün gerçekleştiği demografik,
teknolojik ve uluslararası ortam ondokuzuncu yüzyıldan
oldukça farklı olmakla birlikte, kurumların iktisadi
kalkınma sürecindeki belirleyiciliğinin devam ettiğini
öne sürmektedirler (Morris ve Adelman, 1989:1421).
Ondokuzuncu yüzyılda olduğu gibi, bugün de
kurumların iktisadi büyüme ve kalkınma sürecinde büyük
7
öneme sahip olduğunu belirtmekte ve özellikle politik
kurumların belirleyiciliğine vurgu yapmaktadırlar. 3
Politik kurumlar piyasa sisteminin yapısını, mülkiyet
haklarını, toprak dağılımını, insan kaynaklarının
gelişimini etkilemekte ve böylece iktisadi büyümenin
ulusal düzeyde ne ölçüde yayıldığını belirlemektedirler
(Morris ve Adelman, 1989:1421-1429).
Adelman ve Morris’in yukarıda özetlenen çalışmaları
bir bütün olarak sosyal, politik ve kurumsal değişkenler
ile iktisadi büyüme ve kalkınma düzeyleri arasındaki
ilişkileri niceliksel olarak kanıtlamakta ve özellikle
kurumsal değişimin iktisadi büyüme sürecindeki önemini
vurgulamaktadır.
Adelman ve Morris’in öncü ve kapsamlı çalışmalarının
yanısıra, son yıllarda iktisadi büyüme ve kalkınmayı
kurumcu çerçevede ele alan niceliksel çalışmalarda hızlı
bir artış gözlenmektedir. Örneğin G.W. Scully, 1960-1980
döneminde 115 ülkenin verilerini kullanarak, kurumsal
değişkenlerin iktisadi büyümeye olan etkilerini
istatistiksel olarak göstermiştir (Scully 1988). Scully
kurumsal değişkenler olarak politik, sivil ve iktisadi
özgürlüğün düzeyini ele almıştır. Politik özgürlüğün
düzeyini toplumda yaşayan bireylerin yönetenleri ne
ölçüde denetleyebildiğiyle, sivil özgürlüğün düzeyini
toplumdaki sivil hakların ne ölçüde korunduğuyla ve
iktisadi özgürlüğün düzeyini de serbest piyasa
3 İktisadi büyüme ve toplumsal değişim sürecinde politik kurumlarınbelirleyiciliğine vurgu yapan diğer bir yazar da Hirschman(1970)’dır.
8
mekanizmasının yaygınlığıyla ilişkilendirmiştir. Daha
sonra bu değişkenler ile iktisadi büyüme arasındaki
ilişkileri regresyon denklemleriyle sınamıştır.4
Sınama sonuçlarına göre, politik, sivil ve iktisadi
özgürlüğe sahip olan ülkelerin bu özgürlüklere sahip
olmayan ülkeler ile karşılaştırıldığında her yıl 3 kat
daha fazla büyüdüğü ortaya çıkmıştır (Scully, 1988:661).
Bu çalışmanın da ortaya koyduğu gibi, kurumsal
değişkenler iktisadi büyümeyi önemli ölçüde
etkilemektedir.
Ayrıca Scully ve Slottje (1991) 144 ülke için
oluşturdukları 9 ayrı iktisadi özgürlük endeksi5 ile
büyüme oranları arasında doğru yönlü bir ilişkinin
bulunduğunu göstermişlerdir. Elde ettikleri sonuçlara
göre, iktisadi özgürlük düzeyi göreli olarak düşük olan
ülkelerin büyüme oranları diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında daha düşük olmaktadır (Scully ve
Slottje, 1991:137). Buradan yola çıkarak yazarlar,
4 Özgürlük değişkenleri (bağımsız değişkenler) kukla değişkenlerkullanılarak oluşturulmuştur. Politik özgürlüğün bulunduğu toplumlar(politik olarak açık toplumlar) 1, bulunmadığı toplumlar (politikolarak kapalı toplumlar) 0; bireysel hakların korunduğu toplumlar 1,korunmadığı toplumlar 0; iktisadi özgürlüğün bulunduğu toplumlar(iktisadi sistemleri serbest piyasa sistemine yakın toplumlar) 1,bulunmadığı toplumlar (iktisadi sistemleri kumanda ekonomisine yakıntoplumlar) ise 0 değeri almıştır. Bağımlı değişken olarak da reelGSYİH’nın 1960-80 dönemindeki bileşik büyüme oranını almıştır. 5 İktisadi özgürlük endeksleri 15 değişken kullanılarak oluşturulmuşve ülkeler kullanılan bu değişkenler doğrultusunda sıralanmıştır.Kullanılan değişkenlere örnek olarak mülkiyet özgürlüğü, hareketözgürlüğü, enformasyon özgürlüğü, çalışma özgürlüğü, döviz kururejiminin özgürce belirlenme düzeyi, sivil hakların düzeyi, ülkedekiiktisadi sistemin yapısı, yurtiçi seyahat özgürlüğü ve yurtdışıseyahat özgürlüğü verilebilir (Scully ve Slottje, 1991:124).Ülkelerin bu özgürlüklere ne ölçüde sahip olduğunun belirlenmesiyleendekslerdeki sıralamalar oluşturulmuştur.
9
iktisadi kalkınmanın temelinde iktisadi özgürlüğün
bulunduğunu iddia etmektedirler (Scully ve Slottje,
1991:138).6
İktisadi özgürlük ile kalkınma arasındaki ilişkileri
sorgulayan diğer bir yazar da Spindler (1991)’dir.
Spindler, L. Wright’ın 165 ülke için oluşturduğu iktisadi
özgürlük derecelendirmelerini (ratings) kullanarak,
mülkiyet özgürlüğü ve hareket özgürlüğü gibi iktisadi
özgürlük değişkenleri ile kalkınma arasında güçlü ve
doğru yönlü, örgütlenme özgürlüğü (freedom of
association) ile ters yönlü bir ilişki bulurken;
enformasyon özgürlüğü ile kalkınma arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişkinin bulunmadığı sonucuna
ulaşmaktadır.7
İktisadi özgürlüğün yanısıra, politik kararlılık ve
politik özgürlük ile iktisadi büyüme ve kalkınma6 Scully ve Slottje’nin oluşturduğu iktisadi özgürlük endeksinikullanarak iktisadi özgürlüğün kişi başına gelir düzeyine olanetkilerini 100 ülkenin verilerini kullanarak inceledikleri nicelikselbir çalışmada, Vanssay ve Spindler iktisadi özgürlüğün kişi başınagelir düzeyinin önemli bir belirleyeni olduğu sonucuna ulaşmışlardır.Aynı çalışmada ülkelerin anayasalarında belirtilen çeşitli haklarınkişi başına gelir düzeyine olan etkilerini de sınayan yazarlaristatistiksel olarak anlamlı sonuçlara ulaşamamışlardır (Vanssay veSpindler, 1994:365-372).7 Spindler bu sonuçları elde ederken iktisadi kalkınma için kişibaşına özel sektör çıktısını kullanmıştır. Kişi başına GSMHkullanıldığında (devlet sektörü dahil edildiğinde) ise, kalkınma ileiktisadi özgürlük değişkenleri arasındaki ilişkiler istatistikselolarak zayıflamaktadır. Yazar bu durumun devlet ile iktisadiözgürlükler arasındaki ters ilişkilerden olduğu kadar, kalkınma iledevletin büyüklüğü arasındaki muğlak ilişkiden kaynaklanabileceğinisöylemektedir (Spindler, 1991: 207).
10
arasındaki ilişkileri inceleyen çalışmalara da
rastlanmaktadır. Barro, 98 ülkenin 1960-1985 dönemindeki
iktisadi büyümelerini incelediği bir çalışmasında,
kullandığı politik kararsızlık değişkenlerinin (politik
cinayetlerin sayısı, yıl başına düşen devrimlerin ve
darbelerin sayısı) mülkiyet hakları üzerinde olumsuz
etkileri olduğunu saptamıştır (Barro, 1991:432).8
Regresyon denklemlerinden elde ettiği sonuçlar, politik
kararsızlık değişkenleri ile yatırımlar ve iktisadi
büyüme arasında ters yönlü bir ilişkinin bulunduğunu
göstermektedir (Barro 1991).9 Aynı ilişkinin varlığı daha
sonra Alesina v.d (1992)’nin yaptığı niceliksel bir
çalışmada yeniden kanıtlanmıştır.
Bundan başka, politik özgürlük ile alternatif sosyal
kalkınma göstergeleri arasındaki ilişkileri ampirik
olarak inceleyen Vorhies ve Glahe (1988) 10, bütün ülkeler
için doğru yönlü ancak istatistiksel olarak zayıf bir
ilişki bulmuşlardır. Ülkeleri ekonomik sistemlerine göre
ayrıştırıp incelediklerinde ise, sadece karma-kapitalist
ve kapitalist ülkelerde politik özgürlük ile sosyal
8 Mülkiyet hakları ile iktisadi büyüme arasındaki ilişkileriniceliksel bir çalışmada inceleyen Torstensson (1994) ise, mülkiyethaklarını sınırlamanın iktisadi büyümeyi yavaşlattığını iddiaetmektedir. Torstensson (1994:242)’a göre, bu tür sınırlamalarıortadan kaldıran bir ülkenin büyüme oranı yılda en az yüzde 1 kadarartabilecektir.9 Barro (1991: 432) elde ettiği sonuçların iktisadi büyümenin politikkararlılığı olumlu yönde etkilediği şeklinde de yorumlanabilineceğinibelirtmektedir.10 Vorhies ve Glahe (1988:49) sosyal kalkınma düzeyi için 6 değişikgösterge kullanmışlardır. Bunlar kişi başına düşen GSYİH, ortalamayaşam süresi, okur-yazarlık oranı, çocukların hayatta kalma oranı,gelir eşitliği endeksi ve tarım dışı GSYİH’nın toplam GSYİH’yaoranıdır.
11
kalkınma arasında anlamlı ve doğru yönlü bir ilişki
bulabilmişlerdir (Vorhies ve Glahe, 1988:56-57).
Sosyalist, kapitalist-devletçi gibi iktisadi sistemlere
sahip olan ülkelerde ise politik özgürlük ile sosyal
kalkınma arasında herhangi bir ilişki saptayamamışlardır
(Vorhies ve Glahe, 1988:55-56). Buradan yola çıkarak
yazarlar, ekonomik özgürlüğün olmadığı toplumlarda
politik özgürlüğün bir anlamının olamayacağı sonucuna
varmaktadırlar (Vorhies ve Glahe, 1988:53).
İktisadi büyümenin kültürel ve kurumsal
belirleyenleri üzerine yatay kesit analizi yapan Abrams
ve Lewis (1995), Vorhies ve Glahe’in ulaştığı
sonuçlara daha
dolaysız yollardan ulaşabilmişlerdir. 1968-1987 döneminde
90 ülkenin iktisadi büyüme oranlarını inceleyen Abrams ve
Lewis, politik, iktisadi ve bireysel özgürlüklerin
istatistiksel olarak büyümeyi belirlediklerini
bulmuşlardır. Ayrıca dinsel ve ırksal çerçevede ele
alınan bazı kültürel değişkenler de büyümeyi dolaysız
olarak etkileyebilmektedir.11 Bundan başka, serbest piyasa
11 Politik özgürlük ve kalkınma arasındaki ilişkiyi ülkeleri dinlerinegöre ayırıp niceliksel olarak inceleyen Glahe ve Vorhies (1989),yahudi ve hiristiyan dinlerinin egemen olduğu toplumlarda politiközgürlük ile kalkınma arasında doğru yönlü ve güçlü bir ilişkininbulunduğunu, diğer dinlere ve inanışlara sahip toplumlarda ise budeğişkenler arasında anlamlı bir ilişkinin bulunmadığı sonucunaulaşmışlardır. Ayrıca yahudilik ve hiristiyanlık ile ilgilideğerlerin politik özgürlüğü olumlu yönde etkilediği ve dolayısıylakalkınma sürecini hızlandırdığı görüşünü öne sürerek, dininkalkınmanın bir belirleyeni olabileceğini iddia etmektedirler (Glaheve Vorhies, 1989:214). Benzer şekilde De Long (1988:1146-1148),
12
ekonomilerinin egemen olduğu toplumlarda özgürlükler
artmakta, bu durum iktisadi büyümeyi olumlu yönde
etkilemektedir. Ancak serbest piyasanın bulunmadığı
toplumlarda aynı etki görülmemektedir. Buradan hareketle
yazarlar demokrasinin özgürlükleri arttırarak iktisadi
büyümeyi doğru yönde etkilediğini iddia etmektedirler
(Abrams ve Lewis, 1995:279).
Demokrasi ve politik kurumlar ile iktisadi büyüme
ve kalkınma arasındaki ilişkileri irdeleyen niceliksel
çalışmalar son yıllarda kalkınma yazınının önemli bir
bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmaların bir bölümünde
demokrasi ile kalkınma arasında doğru yönlü ilişkilerin
olduğu savunulurken, bir bölümünde de ters yönlü
ilişkilerin varolduğu öne sürülmektedir. Az sayıda
çalışmada ise anlamlı bir ilişkinin bulunmadığı sonucuna
ulaşılmaktadır. Örneğin Weede (1983), 94 ülkenin 1960-
1979 dönemindeki verilerini kullanarak tahmin ettiği
regresyon denklemlerinden iktisadi büyüme ile politik
demokrasi arasında ters yönlü bir ilişki bulurken, 93
ülkenin 1965-1984 dönemindeki verilerini kullanarak
yaptığı ampirik bir çalışmada Pourgerami (1988) demokrasi
ile büyüme ve kalkınma arasında doğru yönlü bir ilişki
bulmuştur. Öte yandan Marsh (1988), 1965-1984 yılları
için 47 ülkenin verilerini kullanarak yaptığı niceliksel
bir çalışmada demokrasi ile iktisadi büyüme arasında
istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler bulamamıştır.
yaptığı ampirik bir çalışmada ülkelerin dinsel tercihlerinin uzundönemli büyüme oranları üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
13
1966-1992 yılları arasında yapılan ve demokrasi ile
büyüme ve kalkınma arasındaki ilişkileri niceliksel
olarak sınayan çalışmalardan elde edilen bulguları genel
olarak değerlendiren Prezeworski ve Limongi (1993)’nin
ulaştığı sonuçlar oldukça ilginçtir: bu dönemde yapılan
çalışmaların 8’inde demokratik toplumların daha hızlı
büyüdüğü, 8’inde otoriter toplumlardaki büyümenin daha
hızlı olduğu, 5’inde ise otoriter rejimler ile demokratik
rejimler arasında büyüme açısından herhangi bir fark
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Asıl ilginç olanı 1988
yılından önce yayınlanan 11 çalışmanın 8’inde otoriter
rejimlerin daha hızlı büyüdüğü sonucuna ulaşılırken,
1987’den sonra yayınlanan hiçbir çalışma bu bulguyu
desteklememiştir. Prezeworski ve Limongi (1993:60, 64) bu
farklılığın incelenen dönemler ve örneklemlerden değil,
“istatistik ile ideoloji arasındaki ilişkiden”
kaynaklanabileceğini belirttikten sonra, elde edilen bu
bulgulardan hareketle demokrasinin iktisadi büyüme ve
kalkınmayı olumlu yönde etkileyip etkilemediği konusunda
nihai (kesin) bir sonuca ulaşmanın güç olduğunu
söylemektedirler.
Benzer şekilde, Bardhan (1993) demokrasi ile
kalkınma arasındaki ilişkilerin birçok ülkeyi kapsayan
niceliksel araştırmalardan çok, ülkelerin kendilerine
özgü koşulları dikkate alınarak yapılacak
karşılaştırmalar yoluyla daha iyi anlaşılabileceğini öne
sürmektedir. Ülkeler ve bölgeler arasındaki
karşılaştırmaların önemine vurgu yapan Huber,
14
Rueschemeyer ve Stephens (1993) ise, bu alanda yapılan
çalışmalarda tarihsel ve sınıfsal bir bakış açısının
gerekliliğini dile getirmektedirler.
Gerçekten de, demokrasi ile iktisadi büyüme ve
kalkınma arasındaki ilişkileri sorgulayan çalışmalarda
ideolojik arka planın ve bunun uzantısı olarak sınıfsal
bakış açısının açıkça ortaya konulması, yapılan
tanımlamalar ve sınıflamaların tutarlı olması ve
ülkelerin kendilerine özgü koşullarının dikkate
alınmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu koşullar
yerine getirilmeden yapılan niceliksel çalışmaların
anlamlılık düzeyi düşük olacaktır.
Özet olarak, yukarıda değinilen teorik ve ampirik
çalışmalar, kurumların ve kurumsal değişimin iktisadi
büyüme ve kalkınma sürecindeki önemini dolaylı veya
dolaysız olarak vurgulamaktadır. İktisadi ve toplumsal
sistemin özünü oluşturan kurumsal yapılar, hem sistemin
değişimini ve gelişimini belirlemekte, hem de bu sistem
tarafından belirlenmektedir. Kurumsal değişimin önemi bu
noktada açığa çıkmaktadır. Kurumsal değişim, bir yandan
iktisadi büyümenin temel belirleyenlerinden biri olarak,
diğer yandan da iktisadi büyümeye eşlik eden bir dizi
yapısal değişikliğe zemin hazırlayarak, uzun dönemli
kalkınma sürecini derinden etkilemektedir.
Gelişmiş ülkelerin tarihsel deneyiminden elde edilen
bulgular, kurumların ve kurumsal değişimin kalkınma
sürecinde hiçte küçümsenemeyecek bir öneme sahip olduğunu
göstermiştir. Öyle ki, kurumsal etkenler kalkınma
15
sürecini saf iktisadi etkenlerden daha fazla
belirleyebilmektedir. Bu durum geçmişte olduğu gibi,
bugün de geçerliliğini sürdürmektedir. Hatta günümüze
gelindiğinde, kurumsal etkenlerin iktisadi büyüme ve
kalkınma sürecine olan etkilerinin giderek arttığını
iddia etmek abartı olmayacaktır.
Çalışmanın bundan sonraki bölümünde kurumsal
etkenlerin iktisadi büyüme ve kalkınmaya olan etkileri
niceliksel bir çalışma çerçevesinde incelenmeye
çalışılacaktır.
3. İktisadi Büyümenin Kurumsal Belirleyenleri
Üzerine Bir Deneme:
Yatay Kesit Analizi
Önceki bölümde değinilen teorik ve niceliksel
çalışmalardan anlaşılabileceği gibi, kurumsal etkenler
iktisadi büyüme ve kalkınma sürecini derinden
etkilemektedir. Bu etkinin yönünü ve ölçüsünü
anlayabilmek için bu bölümde, iktisadi büyümenin kurumsal
belirleyenleri üzerine niceliksel bir çalışma
yapılacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, kurumsal
yapılar bir yandan iktisadi büyümeyi dolaysız olarak
etkilemekte; diğer yandan da uzun dönemli kalkınma
sürecini yapısal değişikliklere zemin hazırlayarak
dolaylı olarak belirlemektedir. Bundan başka, iktisadi
büyümenin kalkınmanın yeterli değilse bile gerekli
koşullarından biri olduğu bugün yaygın olarak kabul
16
görmektedir. Dolayısıyla, iktisadi büyüme üzerine
yoğunlaşılarak, aynı zamanda kurumsal değişkenlerin uzun
dönemli kalkınma sürecine etkilerini de dolaylı olarak
gözlemlemek olanaklıdır.
Çalışma bir yatay kesit analizi olarak
tasarlanmıştır. İlk önce kullanılan model, değişkenler ve
analiz yöntemi üzerine temel bilgiler verilecek; daha
sonra elde edilen bulgular değerlendirilecektir.
3.1. Model ve Değişkenler
Çalışmada kullanılan model temel olarak Solow’un
büyüme modelini ele alıp bu model üzerinde yapılan bazı
değişikliklerle oluşturulmuştur. Bilindiği gibi, iktisat
yazınında niceliksel çalışmalarda yoğunlukla kullanılan
neo-klasik büyüme modellerinin ya da Solow modelinin
temelindeki görüş uzun dönemde sermaye-emek oranının
sabit olduğu ve dolayısıyla sermayenin, emeğin ve ulusal
gelirin durağan durum dengesinde aynı oranda büyüdüğüdür.
Başka bir deyişle, Solow modelinde, teknoloji göz ardı
edildiğinde, uzun dönem büyüme oranını belirleyen nüfus
artış hızıdır.
Bundan başka, marjinal tasarruf eğilimi denge büyüme
oranını geçici bir süre için etkilemekte ve denge büyüme
oranındaki sermaye-ulusal gelir oranını, sermaye-emek
oranını ve kişi başına ulusal gelir düzeyini
belirlemektedir.
Teknik değişim gerçekleştiğinde ya da “emek
etkinliğinde” bir artış gözlemlendiğinde ise, durağan
durum denge büyüme oranı artmaktadır. Teknik değişim
17
denge büyüme oranını arttırırken, aynı zamanda sermaye-
emek oranının ve kişi başına ulusal gelirin denge büyüme
yolağı üzerinde sürekli olarak artmasına neden olmaktadır
(Solow, 1956:85; Swan, 1956:337). Teknik değişim olduğu
durumda, ölçeğe göre artan getiri gerçekleşeceği için,
sermaye stoğunun ve ulusal gelirin büyüme hızı artık
nüfüs artış hızından daha fazla olacaktır. Bu nedenle,
sermaye-emek oranı ve kişi başına gelir düzeyi sürekli
olarak artacaktır.
Solow modelinden hareketle ve birçok ülkenin 1960-
1985 dönemindeki veri setini kullanarak yaptıkları
niceliksel bir çalışmada Mankiw, Romer ve Weil (1992),
kişi başına reel GSYİH düzeyi ile yatırım oranları
arasında doğru yönlü, çalışan nüfusun büyüme oranıyla
ters yönlü ve teknik değişim ile doğru yönlü bir ilişki
bularak, Solow’un durağan durum ile ilgili
çözümlemelerini destekleyici sonuçlara ulaşmışlardır.
Dolayısıyla Solow’un durağan durum koşullarındaki
büyüme modelini tahmin etmek için Mankiw, Romer ve Weil’i
de izleyerek aşağıdaki genel ilişki tanımını kullanmak
anlamlı gözükmektedir:ln kişi başına GSMH= f (ln tasarruflar/GSMH, ln nüfusun büyüme
oranı, A)
Burada “A” teknik değişme veya emeğin etkinliğini
göstermektedir.
Bu çalışmada kullanılan büyüme modeli yukarıdaki
genel ilişkiden hareketle oluşturulmuştur.
Bağımlı değişken olarak “kişi başına reel GSYİH’nın
düzeyi” kullanılmıştır. Kişi başına reel GSYİH düzeyi,
18
satın alma gücü paritesi cinsinden ve dolar olarak, 1985-
1993 yıllarının ortalaması alınarak hesaplanmıştır.
Modelde kullanılan bağımsız değişkenler ve bu
değişkenlerin seçilme nedenleri üzerine şunlar
söylenebilir: Solow modelindeki tasarruf oranı yerine
“yatırım oranı” kullanılmıştır. Ancak bu durum Solow
modelinden uzaklaşmayı getirmemektedir. Çünkü Solow
modelinde tasarruf miktarı ile yatırım miktarının
birbirine özdeş olduğu varsayılmaktadır. Ayrıca Feldstein
ve Horioka (1980)’nın yaptığı niceliksel bir çalışmada,
yatırım oranı ile tasarruf oranı arasındaki karşılıklı
ilişkinin güçlü olduğu ve birbirleriyle özdeş kabul
edilebileceği sonucuna varılmıştır.
Bundan başka, Levine ve Renelt (1992:943)’in ülkeler
arası büyüme regresyonlarında kullanılan çeşitli
göstergeleri duyarlılık analizi (sensitivity analysis)
çerçevesinde değerlendirdikleri bir çalışmada, hemen
hemen bütün göstergeler ile büyüme arasında kırılgan
(fragile); buna karşın yatırım oranı ile büyüme arasında
güçlü (robust) ve doğru yönlü bir ilişkinin varolduğu
sonucuna varılmaktadır.
Bütün bu bulgulardan hareketle, yatırım oranı (cari
yurtiçi yatırımlar/GSYİH) kişi başına reel GSYİH’nın
belirleyeni olarak modelde kullanılmıştır.12 Ek olarak,
yatırım oranlarının 1985-1993 yıllarının ortalaması
olduğu belirtilmelidir.
12 Aynı değişken Mankiw v.d. (1992)’nin çalışmasında da kullanılmıştır.
19
Modelde kullanılan başka bir bağımsız değişken de
“nüfusun yıllık büyüme oranı”dır.13 Bu oran 1980-1993
yıllarındaki yıllık nüfus büyüme oranının ortalaması
alınarak hesaplanmıştır.
Modelde yer alan diğer değişkenlerin kullanılmasına
Solow modelinde “A” ile simgelenen ve teknik değişme veya
emeğin etkinliğini temsil eden değişkenin “kurumsal
çerçevede” yorumlanması sonucunda karar verilmiştir. Bu
değişkenleri tanımlamadan önce, teknik değişme veya
emeğin etkinliğinin Solow modeli bağlamında nasıl
değerlendirildiğine kısaca değinmek gerekmektedir.
Solow teknik değişmeyi üretim fonksiyonunda meydana
gelen “her türden değişikliği” karşılayan bir kavram
olarak kullandığını; işgücünün eğitimi ve “buna benzer
göstergelerde” ortaya çıkan değişikliklerin tümünü
kapsadığını belirtmektedir (Solow, 1957:312). Ancak Solow
teknik değişme ile neyi (neleri) özdeşleştirdiğini tam
olarak açıklamamıştır.
Değişkenin içerdiği muğlaklığa rağmen14, teknik
değişme veya emeğin etkinliği Solow modelinde stratejik
bir öneme sahiptir. Daha önce de değinildiği gibi,
durağan durum koşullarında, kişi başına gelir düzeyini
belirleyen en önemli değişkenlerden biri teknik değişme
veya emeğin etkinliğidir. Hatta Jones ve Manuelli
(1997:79); durağan durum koşullarında emeğin etkinliğinde13 Solow modelinde “nüfus” yerine “çalışan nüfus” kavramıkullanılmaktadır. Ancak veri kaynaklarını sınırlamak ve elde edilenveriler arasında tutarlılık sağlamak amacıyla bu çalışmada “nüfusunbüyüme oranı” kullanılmıştır.14 Solow modelinde “A” ile simgelenen değişkeni Romer “gizemli değişken” (mystery variable) olarak nitelemektedir (Romer, 1996:95).
20
ortaya çıkacak dışsal bir değişikliğin “büyümenin motoru”
olacağını söylemektedirler.15
Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, teknik
değişme veya emeğin etkinliğinin Solow modelinde emeğin
ve sermayenin dışında büyümeyi etkileyen etkenlerin
bütünü olarak algılamak olanaklıdır. Bu etkenlerin zaman
içinde oluşan bilgi birikimi ve bu birikimin
belirleyenlerinin incelenmesiyle daha iyi
anlaşılabilineceğini iddia eden Romer, işgücünün eğitimi,
mülkiyet haklarının güçlülüğü, iktisadi altyapının
niteliği, kültürel ve kurumsal yapıların önemi v.b.
göstergelerin ayrı ayrı veya bir bütün olarak bu
çerçevede değerlendirilebilineceğini söylemektedir
(Romer, 1996:25).
Ayrıca Vanssay ve Spindler (1995:362) Solow
modelindeki teknik değişme veya emeğin etkinliğinin
kurumsal etkenlerin belirleyiciliği altında
açıklanabileceği görüşündedirler.
Zamanın veri olarak alındığı bir analizde, bütün
ülkelerin mevcut üretim teknolojisini aynı ölçüde ve
etkinlikte kullandıklarını söylemek güçtür. Ülkeler
arasındaki farklılıklar üretim faktörlerinin niceliksel
farklılıklarından kaynaklanabileceği gibi, kurumsal
yapılardaki bozukluklardan ve katılıklardan da
kaynaklanabilir. Bu bağlamda çeşitli iktisadi, politik ve
kültürel etkenlerin mevcut üretim teknolojisiyle uyum
içinde olması beklenen kurumsal yapıların oluşumunu veya
15 Bu konuda ayrıca Barro ve Sala-i-Martin (1995: 32-36)’e bakılabilir.
21
işleyişini engelleyebileceği söylenebilir. Başka bir
deyişle kurumsal yapılar, üretim faktörlerinin niteliksel
gelişimiyle doğrudan ilişkilendirilebilir. Örneğin
işgücünün niteliğini arttırabilmek için eğitim
kurumlarında gerekli düzenlemelere başvurmak zorunlu
gözükmektedir. Bu düzenlemeler sonucunda işgücünün eğitim
düzeyi yükselecek ve mevcut üretim teknolojisi daha etkin
olarak kullanılabilir duruma gelecektir.
Dolayısıyla, teknik değişme veya emeğin etkinliğini
(A) kurumsal değişim çerçevesinde yorumlayarak, kurumsal
değişkenlerin iktisadi büyümeye etkileri ölçülebilir.
Bunun için A değişkeninin çeşitli kurumsal değişkenlere
ayrıştırılarak modele dahil edilmesi gerekmektedir. Bu
çalışmada böylesi bir deneme yapılmıştır. Eğitim düzeyi,
iktisadi özgürlük düzeyi ve politik özgürlük düzeyi gibi
çeşitli kurumsal değişkenler A’nın bileşkenleri olarak
modelde kullanılmıştır. Böylece kurumsal değişkenlerin16
tek tek veya bir bütün olarak kişi başına gelir düzeyine
etkileri ölçülmeye çalışılmıştır.
Modelde kullanılan kurumsal değişkenler şu şekilde
tanımlanmıştır:
Eğitim düzeyi: Bir ülkenin ulaştığı eğitim düzeyini
göstermektedir. Bu gösterge Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı çerçevesinde 1990 yılında başlatılan ve İnsani
Kalkınma Endeksi (Human Development Index) adı altında
oluşturulan endeksin bileşenlerinden birisidir. Her
16 Bu değişkenlerin kültürel, iktisadi ve politik yapıların kurumsaldeğişim sürecindeki önemi göz önüne alınarak temsili olarakseçildikleri ve kurumsal değişkenler olarak adlandırıldıkları ayrıcabelirtilmelidir.
22
ülkenin ulaştığı eğitim düzeyi, o ülkedeki yetişkinlerin
okuma-yazma oranı ve ortalama eğitim süresinin ağırlıklı
ortalaması olarak ölçülmektedir. Yetişkinlerin okuma-
yazma oranının ortalamadaki ağırlığı 2/3, ortalama eğitim
süresinin ise 1/3’dür. Çalışmada ülkelerin 1992 yılında
ulaştıkları eğitim düzeyi verileri kullanılmıştır (UNDP
1994).
İktisadi özgürlük düzeyi: Scully ve Slottje
(1991:126-130)’nin 144 ülke için oluşturdukları ve
“ENDEKS” olarak adlandırdıkları iktisadi özgürlük
endeksine dayanılarak belirlenmektedir. Scully ve Slottje
birbirinin alternatifi olarak kabul edilebilecek 8 ayrı
iktisadi özgürlük endeksini, kullandıkları 15 değişkene
farklı ağırlıklar vererek oluşturmuşlar ve bu
endekslerden elde ettikleri bilgileri özetleyen nihai
endekse de ENDEKS adını vermişlerdir.
ENDEKSİN oluşturulmasında kullanılan 15 değişken
şunlardır: mülkiyet özgürlüğü, döviz kuru rejiminin
özgürce belirlenme düzeyi, resmi izin olmadan yapılan
aramaların sıklığı, mülk edinmeyi bilinçli olarak
kısıtlama düzeyi, sivil hakların düzeyi, ülkedeki
iktisadi sistemin yapısı, askeri kurallardan ve
sınırlamalardan bağımsızlık düzeyi, yurtiçi seyahat
özgürlüğü, yurtdışı seyahat özgürlüğü, hareket özgürlüğü,
enformasyon özgürlüğü, görsel basın özgürlüğü, yazılı
basın özgürlüğü, barışçıl gösteri özgürlüğü ve çalışma
özgürlüğü (Scully ve Slottje, 1991:124). Ülkelerin
endeksteki sıralamaları bu özgürlüklere ne oranda sahip
23
olduklarının ölçülmesiyle belirlenmiştir. İktisadi
özgürlük endeksinde ülkeler 1-144 arasında sıralanmıştır.
1 iktisadi özgürlüğün en yüksek, 144 ise en düşük olduğu
ülkeyi göstermektedir. Dolayısıyla, sıralamada düşük
değerlere sahip olan ülkelerin iktisadi özgürlük
düzeyleri yüksek olmaktadır.
Politik özgürlük düzeyi: Ülkedeki yetişkinlerin
politik sürece katılabilme düzeyini göstermektedir.
1970’lerde R.D. Gastil tarafından başlatılan ve
1990’ların başında Özgürlük Yuvası (Freedom House)
tarafından yıllık olarak yayınlanması sürdürülen Özgürlük
Taraması (Survey of Freedom)’nda ülkelerin politik ve
sivil özgürlük düzeyleri derecelendirilmektedir.
Tarama’da her ülke için bir dizi soru sorulmakta; bu
sorulara verilen yanıtlar doğrultusunda ülkelerin
özgürlük düzeyleri belirlenmekte ve ülkeler arası
karşılaştırmalar yapılabilmektedir.
Tarama’da politik özgürlük ile ilgili olarak yanıtı
aranan temel sorular şunlardır: 1) Devletin
ve/veya hükümetin başı özgür ve adil seçimler
yoluyla mı seçilmiştir?
2) Yasama organı temsilcileri özgür ve adil seçimler
yoluyla mı seçilmişlerdir?
3) Ülkede adil seçim yasaları, eşit propaganda
olanakları var mıdır?
4) Oy verme ve oyların sayım işlemi adil olarak
gerçekleşmekte midir?
24
5) İnsanlar farklı politik partilerde kendi
tercihleri doğrultusunda özgürce
örgütlenebilmekte midirler? Politik sistem
birbirleriyle rekabet halindeki politik parti ve
gurupların yükselişine ve düşüşüne açık mıdır?
6) Ülkede önemli ölçüde muhalif oy ve fiili (de
facto) muhalefet gücü var mıdır? Muhalefetin
seçimler yoluyla gücünü arttırma ve iktidarı
elde etme olasılığı var mıdır?
7) Ülke politik yapısını kendi başına belirleme
özgürlüğüne sahip midir? Ülkedeki vatandaşlar
askeri güçler, yabancı güçler, totaliter
partiler, dinsel guruplar, iktisadi oligarklar
(economic oligarchies) veya diğer güç
guruplarının egemenliğinden bağımsız mıdırlar?
8) Kültürel, etnik, dini ve diğer azınlık gurupları
kendi kendilerini yönetme hakkına sahip
midirler? Bu guruplar politik karar alma
sürecine katılabilmekte midirler?
9) Politik güç ademi merkeziyetçi midir? Yerel,
bölgesel düzeyde devlet yönetimi özgür seçimlerle
iş başına gelmiş resmi görevlilere bırakılmakta
mıdır? (Freedom House 1993:78; Freedom House
1992:66).
Yukarıda sorulan sorulara verilen yanıtlar
doğrultusunda, her ülkenin politik özgürlük düzeyi
derecelendirme yoluyla belirlenmektedir.17 Ülkelere
17 Derecelendirmeler Özgürlük Yuvası tarafından oluşturulan Taramaekibinin hazırladığı ülke raporları doğrultusunda verilmektedir. Ülke
25
verilen dereceler 1 ile 7 arasında değişmektedir. 1
politik özgürlük düzeyinin en yüksek; 7 ise en düşük
olduğu ülkeleri göstermektedir. Dolayısıyla,
derecelendirmede düşük değerlere sahip olan ülkelerin
politik özgürlük düzeyleri yüksek olmaktadır. Bu
çalışmada Özgürlük
Yuvası’nın 1991-1992 yılları için ülkelere verdiği
politik özgürlük dereceleri kullanılmıştır (Freedom
House, 1992:572-574).
112 ülkenin verileri yukarıda belirtilen bütün
değişkenler için elde edilebilmiştir.18 Elde edilen bu
yatay kesit verileri regresyon denklemlerinin tahmininde
kullanılmıştır.
3.2. Analiz Yöntemi
Bölüm 3.1’de genel ilişki tanımı olarak verilen
model 112 ülkenin yatay kesit verileri kullanılarak, en
küçük kareler yöntemiyle (OLS) tahmin edilmiştir.
Çalışmada 4 farklı yatay kesit regresyon denklemi tahmin
edilmiştir. Denklemler logaritmik formda oluşturulmuştur.
Bütün denklemlerde bağımlı değişken olarak kişi başına
reel GSYİH (lnPCY) kullanılmıştır. Başlangıçta, Solow
modelinde standart olarak kullanılan bağımsız değişkenler
[cari yurtiçi yatırımlar/GSYİH (lnGIGDP) ve nüfusun
yıllık büyüme oranı (lnPOPGR)] modele dahil edilmiştir.
raporları devlet kuruluşları ve devlet kuruluşlarının dışındakiçeşitli örgütlerden elde edilen bilgiler doğrultusundahazırlanmaktadır (Freedom House 1992:69-74).18 Değişkenlerin tanımı Tablo 1’de, ülkelerin listesi Ek’de verilmiştir.
26
Daha sonra kurumsal değişkenler [eğitim düzeyi (lnEDU),
iktisadi özgürlük düzeyi (lnEF) ve politik özgürlük düzeyi
(lnPF)] tek tek modele eklenmiştir. Böylece bir yandan
kurumsal değişkenlerin kişi başına reel gelir düzeyini
hangi yönde etkiledikleri anlaşılabileceği gibi; diğer
yandan da kurumsal değişkenlerin modele dahil edilmesinin
regresyonun açıklama gücünü ne ölçüde etkilediği
saptanabilecektir. Kurumsal değişkenlerin kişi başına
reel gelir düzeyini hangi yönde etkilediği regresyon
katsayılarının işaretlerinin pozitif veya negatif
olmasına bağlıdır. Ancak özellikle iktisadi ve politik
özgürlük değişkenlerinin regresyon katsayılarının
işaretlerini yorumlarken dikkatli olunması gerekmektedir.
Çünkü bu değişkenler her ülkeye çeşitli dereceler
verilerek oluşturulmuştur ve düşük dereceler
özgürlüklerin yüksek olması anlamına gelmektedir. Öte
yandan, modele eklenen her kurumsal değişkenin
regresyonun açıklama gücünü ne ölçüde etkilediği,
düzeltilmiş R2 (adjusted R2) ve standart hatadaki
değişiklikleri yorumlayarak anlaşılabilecektir.
3.3. Sonuçların Sunumu
112 gözlem sayısı kullanılarak tahmin edilen
regresyon denklemlerinin sonuçları Tablo 1’de
sunulmuştur.
27
Tablo 1: Regresyon Sonuçları
Bağımlı Değişken lnPCY; N=112
Bağımsız Değişkenler Sabit lnGIGDP lnPOPGR lnEDU lnEF lnPF
Düzeltilmiş Regresyonun F
ve İstatistikler (C)
R2 Standart Hatası İstatistiği
1. Denklem 4.737 1.179 -0.525 0.447
0.820 45.862
(5.85) (4.43) (-6.34)
2. Denklem 5.532 0.840 -0.352 0.499
0.560 0.731 48.222 (7.52) (3.43)
(-4.37) (5.40)
3. Denklem 7.443 0.965 -0.229 0.301 -0.567
0.730 0.573 76.061
(11.98) (5.01) (-3.54) (3.95) (-8.29)
4. Denklem 7.225 0.991 -0.162 0.270 -0.469 -
0.251 0.738 0.563 63.779
(11.66) (5.22) (-2.28) (3.54) (-5.75) (-
2.13)t değerleri parantez içinde verilmiştir.
lnPCY: Kişi başına reel GSYİH (satın alma gücü paritesi cinsinden ve dolar olarak)’ın 1985-1993 yılları ortalamasının logaritması.
Kaynak: UNDP (1990, 1991, 1992, 1993, 1994, 1995, 1996).
lnGIGDP: Cari yurtiçi yatırımlar/GSYİH’nın 1985-1993 yılları ortalamasının logaritması. Kaynak: UNDP (1990, 1991, 1992, 1993, 1994,
1995, 1996).
lnPOPGR: Nüfusun 1980-1993 dönemindeki yıllık ortalama büyüme oranının (% olarak) logaritması. Kaynak: World Bank, World Development
Report 1995.
lnEDU: Ülkelerin ulaştığı eğitim düzeyi endeksinin (E) logaritması. E=2/3 yetişkinlerin okuma yazma oranı + 1/3 ortalama eğitim süresi.
Kaynak: UNDP Human Development Report 1994.
lnEF: 15 değişkenin (mülkiyet özgürlüğü, çalışma özgürlüğü, hareket özgürlüğü, enformasyon özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, yazılı basın
özgürlüğü…) bileşiminden oluşan genel iktisadi özgürlük endeksinin logaritması. Kaynak: Scully ve Slottje (1991:126-130): “Ranking
Economic Liberty Across Countries”, Public Choice, 69, 126-152.
lnPF: Karşılaştırmalı özgürlük taramasından elde edilen politik özgürlük endeksinin logaritması. Kaynak: Freedom House (1992:572-574):
Freedom in The World: Political Rights And Civil Liberties 1991-1992, New York: Freedom House Publication.
Tablo 1’in birinci sırasında tahmin edilen regresyon
denklemi standart Solow modelinde bulunan değişkenlerden
oluşmaktadır. Yatırım oranı kişi başına reel gelir düzeyini
doğru yönde, nüfusun büyüme oranı ise ters yönde
etkilemektedir.19 Tahmin edilen regresyonun düzeltilmiş R2 si
0.447, standart hatası da 0.820 olarak bulunmuştur.
Tablo’nun ikinci, üçüncü ve dördüncü sıralarında eğitim
düzeyi, iktisadi özgürlük düzeyi ve politik özgürlük düzeyi
olarak adlandırılan kurumsal değişkenler modele tek tek
dahil edilerek regresyon denklemleri tahmin edilmiştir.
Bütün bu değişkenler regresyonun açıklama gücünü
geliştirmiştir. Kurumsal değişkenler modele dahil edildikçe
düzeltilmiş R2 ler yükselmekte ve regresyonun standart
hatası azalmaktadır.20 Özellikle eğitim düzeyi ve iktisadi
özgürlük değişkenin modele dahil edilmesi regresyonun
açıklama gücünü önemli ölçüde arttırdığı vurgulanmalıdır. Bu
bağlamda politik özgürlük değişkeninin katkısı sınırlı
olmuştur.
Öte yandan, kurumsal değişkenlerin regresyon
katsayıları istatistiksel olarak anlamlı ve beklenen
işaretlere sahiptir. İlk bakışta iktisadi özgürlük ve
politik özgürlük değişkenlerinin regresyon katsayılarının
19 Bu sonuçlar Mankiw v.d. (1992)’nin ve Vanssay ve Spindler (1994)’in bulduğu sonuçlarla tutarlılık göstermektedir.20 Kurumsal değişkenlerin modelde yer almadığı 1. denklemin düzeltilmişR2 si 0.447 ve tahmin edilen regresyonun standart hatası 0.820 iken,bütün kurumsal değişkenlerin modele dahil edildiği 4. denklemindüzeltilmiş R2 si 0.738 e yükselmekte ve standart hatası da 0.563 edüşmektedir.
negatif işaretlere sahip olması şaşırtıcı gelebilir. Ancak
gerek iktisadi özgürlük, gerekse politik özgürlük
değerlerinin düşük olmasının bu özgürlüklerin düzeyinin
yüksek olması anlamına geldiği hatırlanacak olursa, özgürlük
değişkenleri ile kişi başına reel gelir düzeyi arasındaki
ters yönlü ilişkinin uygun olduğu anlaşılabilir.
Dolayısıyla, iktisadi özgürlük ve politik özgürlük
düzeylerinin yükselmesi kişi başına reel gelir düzeyinin
artışına neden olmaktadır. Aynı şekilde eğitim düzeyi
arttıkça kişi başına reel gelir düzeyi de yükselmektedir.
Kurumsal değişkenler kişi başına reel gelir düzeyini
aynı zamanda dolaylı yollardan da olumlu yönde
etkilemektedir. Gelirin nüfusun büyüme oranına esnekliği
kurumsal değişkenler modele dahil edildikçe azalmaktadır.
Başka bir deyişle, gelirin nüfusun büyüme oranına esnekliği,
eğitim, iktisadi ve politik özgürlük düzeyi yükseldikçe
küçülmektedir. Bunun anlamı nüfusun
eğitim düzeyi, iktisadi ve
politik
düşünce serbestisi yükseldikçe, nüfus artışı gelir artışını
frenleyen bir etken olmaktan uzaklaşmaktadır.
Bundan başka, ülkeler arası kişi başına reel gelir
düzeyindeki farklılıkların yaklaşık %74’ü yatırım oranı,
nüfusun büyüme oranı, eğitim düzeyi, iktisadi özgürlük
düzeyi ve politik özgürlük düzeyi tarafından
açıklanmaktadır. Asıl ilginç olan ve çalışmanın temel
amacını destekleyen bulgu ise, ülkeler arasındaki kişi
başına gelir farklılıklarının yaklaşık olarak %30’unun
kurumsal değişkenler tarafından açıklanabiliyor olmasıdır.
4. Değerlendirme ve Sonuç
Niceliksel çalışmadan elde edilen bulgular
doğrultusunda, fiziki sermaye birikiminin yanısıra, kurumsal
değişkenlerin de kişi başına gelir düzeyinin önemli
belirleyenleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla, büyüme ve kalkınma sürecini, diğer etkenlerin
yanısıra, bir kurumsal değişim süreci olarak değerlendirmek
gerekmektedir.
Ülkelerin iktisadi, kültürel ve politik yapılarında
meydana gelecek değişikliklerin büyüme sürecine olumlu
katkıları olabilecektir. Bunun için yapısal değişikliklerin
büyüme süreciyle uyum içinde olması gerekmektedir. Başka bir
deyişle, iktisadi büyümeye destekleyen bir kurumsal değişim
süreci, sermaye birikimi sürecindeki tıkanıklıkların
aşılmasını sağlayabilecektir.
Öte yandan, iktisadi büyüme kalkınmanın gerekli
koşullarından biri olarak düşünüldüğünde ise, kurumsal
yapılardaki değişikliklerin aynı zamanda kalkınma sürecini
dolaylı yollardan etkileyeceği anlaşılmaktadır. Bundan başka
kurumsal değişiklikler, uzun dönemli kalkınma sürecinde
ortaya çıkması beklenen yapısal değişikliklere de zemin
hazırlamaktadır. Kalkınma iktisadi büyümeye eşlik eden bir
yapısal değişiklik süreci olarak görüldüğünde, kurumsal
etkenlerin bu süreçteki belirleyiciliği ön plana
çıkmaktadır.
Yapılan çalışma çerçevesinde, ülkelerin eğitim,
iktisadi özgürlük ve politik özgürlük düzeylerindeki
yükselmelerin kişi başına gelir düzeyine olumlu katkıları
olduğu anlaşılmaktadır. Özel olarak okuma-yazma oranının
artması, ortalama eğitim süresinin uzaması, iktisadi
özgürlüğü sınırlayan etkenlerin ortadan kaldırılması,
bireylerin politik sürece katılma düzeyinin yükselmesi gibi
gelişmeler kişi başına gelir düzeyinin artmasını
sağlamaktadır. Bu gelişmelerin aynı zamanda uzun dönemli
kalkınma sürecini olumlu yönde etkileyeceği açıktır.
Sonuç olarak, büyüme ve kalkınma sürecini ilerletmek
isteyen ülkelerin, bu süreçle eşanlı olarak işleyen bir
kurumsal değişim sürecini yürütmelerinin zorunlu olduğu
söylenebilir.
Ek : Örnekleme Dahil Edilen Ülkelerin Listesi
Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya,
Avusturya, Bangladeş, Belçika, Benin, Birleşik Arap
Emirlikleri, Bolivya, Bostwana, Brezilya, Bulgaristan,
Burkina Faso, Burma, Burundi, Cezayir, Çad, Çekoslavakya,
Çin, Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, El Salvador,
Endonezya, Etopya, Fas, Fiji, Fildişi Sahilleri, Filipinler,
Finlandiya, Fransa, Gabon, Gambiya, Gine, Guatemala, Guyana,
Güney Afrika, Haiti, Hollanda, Honduras, Hong Kong,
Hindistan, İngiltere, İran, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç,
İsviçre, İtalya, Jamaika, Japonya, Kamerun, Kanada, Kenya,
Kolombia, Kongo, Kore Cumhuriyeti, Kostarika, Macaristan,
Madagaskar, Malavi, Malezya, Mali, Mauritus, Meksika, Mısır,
Moritanya, Mozambik, Nepal, Nijer, Nijerya, Norveç, Oman,
Orta Afrika Cumhuriyeti, Pakistan, Panama, Papua Yeni Gine,
Paraguay, Peru, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Ruanda,
Senegal, Sierra Leone, Suudi Arabistan, Singapur, Siri
Lanka, Somali, Sudan, Suriye, Swaiziland, Şili, Tanzanya,
Tayland, Togo, Trinidad, Tunus, Türkiye, Uganda, Ürdün,
Venezuela, Vietnam, Yemen, Yeni Zellanda, Yunanistan, Zaire,
Zambia ve Zimbabwe.
KAYNAKLAR
ABRAMS, B.A. ve LEWIS, K.A. (1995); “Cultural And
Institutional Determinants of Economic Growth: A Cross-
Section Analysis”, Public Choice, 83, 273-289.
ADELMAN, I. ve MORRIS, C.T. (1967); Society, Politics
and Economic Development, Baltimore: Johns Hopkins
University Press.
ALESINA, A., ÖZLER, Ş., ROUBINI, N. ve SWAGEL, P.
(1992); Political Instability and Economic Growth, NBER
Working Paper, No: 4173.
BARDHAN, P, (1993); “Symposium on Democracy And
Development”, Journal of Economic Perspectives, 7, 3, 45-49.
BARRO, R.J. (1991); “Economic Growth in a Cross Section
Of Countries”, Quarterly Journal of Economics, 106, 406-443.
BARRO, R.J. ve SALA-İ-MARTİN, X. (1995); Economic
Growth, USA:McGraw-Hill,Inc.
DE LONG, J.B. (1988); “Productivity Growth,
Convergence, And Welfare: Comment”, The American Economic
Review, 78, 5, 1138-1154.
FELDSTEIN, M ve HORIOKA, C. (1980); “Domestic Saving
And International Capital Flows”, Economic Journal, 90, 314-
329.
FREEDOM HOUSE (1993); Freedom in The World: Political
Rights And Civil Liberties 1992-1993, New York: Freedom
House Publication.
FREEDOM HOUSE (1992); Freedom in The World: Political
Rights And Civil Liberties 1991-1992, New York: Freedom
House Publication.
GLAHE, F. ve VORHIES, F. (1989); “Religion, Liberty And
Economic Development: An Empirical Investigation”, Public
Choice, 62, 201-215.
HIRSCHMAN, A.O. (1970); Exit, Voice and Loyalty:
Responses to Decline in Firms, Organizations and States,
Mass.:Harvard University Press.
HUBER, E., RUESCHEMEYER, D. ve STEPHENS, J.D. (1993);
“The Impact of Economic Development on Democracy”, Journal
of Economic Perspectives, 7, 3, 71-85.
JONES, L.E. ve MANUELLİ, R.E. (1997); “The Sources of
Growth”, Journal of Economic Dynamics And Control, 21, 75-
114.
LEVİNE, R. ve RENELT, D. (1992); “A Sensitivity
Analysis of Cross-Country Growth Regressions”, American
Economic Review, 82, 4, 942-963.
MANKİW, N.G., ROMER, D. ve WEIL, D.N. (1992); “A
Contribution to The Empirics of Economic Growth”, Quarterly
Journal of Economics”, 107, 2, 407-437.
MARSH, R.M. (1988); Socioligical Explanations of
Economic Growth”, Studies in Comparative International
Development, 23, 4, 41-76.
MIHÇI, H. (1997); “İktisadi Büyüme ve Kalkınmaya
Kurumsal Değişim Yaklaşımı”, Toplum ve Bilim, 72, Bahar
1997, 140-152.
MORRIS, C.T. ve ADELMAN, I. (1989); “Nineteenth-Century
Development Experience and Lessons for Today”, World
Development, 17, 9, 1417-1432.
MORRIS, C.T. ve ADELMAN, I. (1988); Comparative
Patterns of Economic Development, 1850-1914, Baltimore, MD:
Johns Hopkins University Press.
NORTH, D. (1994); “Economic Performance Through Time”,
The American Economic Review, 84, 3, 359-368.
NORTH, D. (1989); “Institutions and Economic Growth:
An Historical Introduction”, World Development, 17, 9, 1319-
1332.
NORTH, D. (1981); Structure And Change in Economic
History, New York: Norton.
NORTH, D. ve THOMAS, R. (1973); The Rise of the Western
World, Cambridge: Cambridge University Press.
POURGERAMI, A. (1988); “The Political Economy of
Development: A Cross-National Causality Test of Development-
Democracy-Growth Hypothesis”, Public Choice, 58, 123-141.
PRZEWORSKI, A. ve LIMONGI, F. (1993); “Political
Regimes and Economic Growth”, Journal of Economic
Perspectives, 7, 3, 51-69.
ROMER, D. (1996); Advanced Macroeconomics, New York:
McGraw Hill, Inc.
ROSENBERG, N. ve BIRDZELL, L.E. (1986); How The West
Grew Rich:The Economic Transformation of the Industrial
World, New York: Basic Books.
SCULLY, G.W. (1988); “The Institutional Framework and
Economic Development”, Journal of Political Economy, 96, 3,
652-662.
SCULLY, G.W. ve SLOTTJE, D.J. (1991); “Ranking Economic
Liberty Across Countries”, Public Choice, 69, 121-152.
SOLOW, R.M. (1957); “Technical Change And The Aggregate
Production Function”, Review of Economics And Statistics,
39, 312-320.
SOLOW, R.M. (1956); “A Contribution to The Theory of
Economic Growth”, Quarterly Journal of Economics, 70, 1, 65-
94.
SPINDLER, Z.A. (1991); “Liberty And Development: A
Further Empirical Perspective”, Public Choice, 69, 197-210.
SWAN, T.W. (1956); “Economic Growth And Capital
Accumulation”, Economic Record, 32, 334-361.
TORSTENSSON, J. (1994); “Property Rights and Economic
Growth: An Empirical Study”, Kyklos, 47, 2, 231-247.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1996); Human
Development Report 1996, Oxford:Oxford University Press.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1995); Human
Development Report 1995, Oxford:Oxford University Press.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1994); Human
Development Report 1994, Oxford:Oxford University Press.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1993); Human
Development Report 1993, Oxford:Oxford University Press.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1992); Human
Development Report 1992, Oxford:Oxford University Press.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1991); Human
Development Report 1991, Oxford:Oxford University Press.
UNITED NATIONS DEVELOPMENT PROGRAMME (1990); Human
Development Report 1990, Oxford:Oxford University Press.
VANSSAY, X. ve SPINDLER, Z.A. (1994); “Freedom and
Growth: Do Constitutions Matter?”, Public Choice, 78, 359-
372.
VORHIES, F. ve GLAHE, F. (1988); “Political Liberty And
Social Development: An Empirical Investigation”, Public
Choice, 58, 45-71.
WEEDE, E. (1983); “The Impact of Democracy on Economic
Growth: Some Evidence From Cross-National Analysis”, Kyklos,
36, 1, 21-39.
WORLD BANK (1995); World Development Report 1995, New
York: Oxford University Press.
Top Related