Ziya Öniş, Mustafa Kutlay, Uluslararası Politik Ekonomi

11
1 Kutu C14 1: Politik Ekonominin Kökenleri Modern UPE disiplini 1970’lerde ortaya çıkmış olmakla birlikte, disiplinin teorik kökenleri çok daha gerilere gitmektedir. Realist politik ekonomi teorilerinin kökeni 15. yüzyıl merkantilizmine dayanmaktadır. Merkantilist perspektif, devletlerin ihracatı teşvik etmesini, korumacı duvarlarla ithalatın kısıtlanmasını önermektedir. Liberal politik ekonomi teorilerinin kökeni, 19. yüzyılda serbest ticareti ve kapitalist iş bölümünü refah artışının temel dinamiği olarak öneren Adam Smith’in Milletlerin Refahı isimli klasik çalışmasına dayanmaktadır. Marksist teorilerin menşei ise yine 19. yüzyılda Karl Marks’ın abidevi çalışmalarına dayanmaktadır. Marks ve Engels, eserlerinde kapitalizmin üretim, değişim ve bölüşüm dinamiklerini ortaya koymayı hedeflemiş, tarihin akışının sınıflar ve sınıf çatışması ekseninde şekillendiğini önermişlerdir. (Watson, 2005) C14. ULUSLARARASI POLİTİK EKONOMİ İçinde Şaban Kardaş ve Ali Balcı, Uluslararası İlişkiler’e Giriş: Tarih, Teori, Kavram ve Konular, Ankara: İmge Yayınları, 2014 Ziya Öniş ve Mustafa Kutlay GİRİŞ..................................................................................................................................................... 1 DİSİPLİNİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ .............................................................................................. 2 KÜRESELLEŞME, ÇOKKUTUPLULUK VE YENİ BÜYÜK SORULAR ..................................... 4 TÜRKİYE’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ.............................................................................................. 8 SORULAR............................................................................................................................................. 9 EK OKUMA ÖNERİLERİ ................................................................................................................... 9 KAYNAKÇA ...................................................................................................................................... 10 GİRİŞ Uluslararası Politik Ekonomi (UPE), devletler ile piyasaların dinamik etkileşimi ve birbirlerini nasıl şekillendirdiklerini araştıran disiplinlerarası sosyal bilimler yaklaşımının genel adıdır. Uluslararası siyasetin temel örgütlenme biçimi olan devletlerin ‘güç’, iktisadi hareketin temel örgütlenme zemini olan piyasaların ise ‘refah’ üretiminde kurucu unsurlar olduğu varsayımından hareketle, Robert Gilpin (1975: 43), UPE’yi “uluslararası ilişkilerde güç ve refah arayışının karşılıklı ve dinamik etkileşimi” olarak tanımlamaktadır. Devletler ve piyasalar arasındaki girift ilişki, aynı zamanda iki farklı mantığın karşılıklı rekabet ve iş birliğini simgelemektedir. Giovanni Arrighi’ye göre devletpiyasa ilişkisi, ‘sınır mantığı’ ile ‘sermaye mantığı’ etkileşimi çerçevesinde ele alınabilir. Sınır mantığı, daimi güç arayışındaki modern devletlerin belli sınırlar ve bu sınırlar içindeki beşeri ve doğal kaynaklar üzerinde egemenlik/otorite tesis etme çabasına işaret eder. Sermaye mantığı ise daimi refah arayışındaki piyasa aktörlerinin çoğu

Transcript of Ziya Öniş, Mustafa Kutlay, Uluslararası Politik Ekonomi

1

Kutu  C14  1:  Politik  Ekonominin  Kökenleri   Modern   UPE   disiplini   1970’lerde   ortaya   çıkmış  olmakla   birlikte,   disiplinin   teorik   kökenleri   çok  daha  gerilere  gitmektedir.  Realist  politik  ekonomi  teorilerinin   kökeni   15.   yüzyıl   merkantilizmine  dayanmaktadır.   Merkantilist   perspektif,  devletlerin   ihracatı   teşvik   etmesini,   korumacı  duvarlarla   ithalatın   kısıtlanmasını   önermektedir.  Liberal   politik   ekonomi   teorilerinin   kökeni,   19.  yüzyılda  serbest  ticareti  ve  kapitalist  iş  bölümünü  refah   artışının   temel   dinamiği   olarak   öneren  Adam   Smith’in   Milletlerin   Refahı   isimli   klasik  çalışmasına   dayanmaktadır.   Marksist   teorilerin  menşei  ise  yine  19.  yüzyılda  Karl  Marks’ın  abidevi  çalışmalarına   dayanmaktadır.   Marks   ve   Engels,  eserlerinde   kapitalizmin   üretim,   değişim   ve  bölüşüm   dinamiklerini   ortaya   koymayı  hedeflemiş,   tarihin   akışının   sınıflar   ve   sınıf  çatışması  ekseninde  şekillendiğini  önermişlerdir.  (Watson,  2005)

C14.  ULUSLARARASI  POLİTİK  EKONOMİ  

İçinde Şaban Kardaş ve Ali Balcı, Uluslararası İlişkiler’e Giriş: Tarih, Teori,

Kavram ve Konular, Ankara: İmge Yayınları, 2014

Ziya  Öniş  ve  Mustafa  Kutlay  

GİRİŞ  .....................................................................................................................................................  1  

DİSİPLİNİN  DOĞUŞU  VE  GELİŞİMİ  ..............................................................................................  2  KÜRESELLEŞME,  ÇOK-­‐KUTUPLULUK  VE  YENİ  BÜYÜK  SORULAR  .....................................  4  

TÜRKİYE’NİN  EKONOMİ  POLİTİĞİ  ..............................................................................................  8  

SORULAR  .............................................................................................................................................  9  EK  OKUMA  ÖNERİLERİ  ...................................................................................................................  9  

KAYNAKÇA  ......................................................................................................................................  10  

GİRİŞ  Uluslararası   Politik   Ekonomi   (UPE),   devletler   ile  piyasaların   dinamik   etkileşimi   ve   birbirlerini   nasıl  şekillendirdiklerini   araştıran   disiplinlerarası   sosyal  bilimler   yaklaşımının   genel   adıdır.   Uluslararası  siyasetin  temel  örgütlenme  biçimi  olan  devletlerin  ‘güç’,   iktisadi   hareketin   temel   örgütlenme   zemini  olan   piyasaların   ise   ‘refah’   üretiminde   kurucu  unsurlar   olduğu   varsayımından   hareketle,   Robert  Gilpin   (1975:   43),   UPE’yi   “uluslararası   ilişkilerde  güç   ve   refah   arayışının   karşılıklı   ve   dinamik  etkileşimi”  olarak  tanımlamaktadır.    

Devletler   ve   piyasalar   arasındaki   girift   ilişki,   aynı  zamanda   iki   farklı  mantığın  karşılıklı   rekabet  ve   iş  birliğini  simgelemektedir.  Giovanni  Arrighi’ye  göre  devlet-­‐piyasa   ilişkisi,   ‘sınır   mantığı’   ile   ‘sermaye  mantığı’  etkileşimi  çerçevesinde  ele  alınabilir.  Sınır  mantığı,   daimi   güç   arayışındaki   modern  devletlerin  belli   sınırlar  ve  bu  sınırlar   içindeki  beşeri   ve  doğal  kaynaklar  üzerinde  egemenlik/otorite  tesis  etme  çabasına  işaret  eder.  Sermaye  mantığı  ise  daimi  refah  arayışındaki  piyasa  aktörlerinin  çoğu  

2

Kutu  C14  2:  Amerikan  Ekolü  vs.  İngiliz  Ekolü  

UPE’nin  önemli   isimlerinden  Benjamin  Cohen  2008  yılında   yayınlanan   kitabında   UPE   literatürünü   iki  ana   ekole   ayırmıştır:   Amerikan   Ekolü   ve   İngiliz  Ekolü.  Bu  tasnif,  coğrafya  ya  da  ulusal  tabiiyete  göre  değil,   teorik   ve   metodolojik   hassasiyetlere   göre  yapılmıştır.   Amerikan   Ekolü,   pozitivizm   ve  ampirizm   esaslarına   dayanarak,   “bilimsel”   politik  ekonomi   anlayışına   vurgu   yapmaktadır.   Bu   ekol  daha   çok   mevcut   yapıları   ve   güç   ilişkilerini   verili  alarak,   siyasetin   uluslararası   ekonominin   işleyişini  nasıl   etkilediğini   rasyonel   aktör   modeli  çerçevesinde   anlamaya   çalışmaktadır.   İngiliz   Ekolü  ise  mevcut  yapıları  verili  almak  yerine,  bu  yapıların  nasıl   ortaya   çıktığını   incelemekte   ve   içerdikleri   güç  ilişkilerini,   ideolojileri   ve   değer   yargılarını   eleştirel  bir   perspektifle   anlamayı   ve   yorumlamayı  hedeflemektedir.   Gittikçe   artan   oranda   nicel  tekniklere   dayanan   Amerikan   Ekolü   tema   ve  konulara   ağırlık   verirken,   İngiliz   Ekolü   uluslararası  ekonomideki  üretim,  değişim  ve  bölüşümün  yapısal  dinamiklerine   yoğunlaşmaktadır.   Cohen’in   tabiriyle  Amerikan  Ekolü   “ağaçlara,   İngiliz  Ekolü   ise  ormana  odaklanmaktadır.”  (Cohen,  2008:  141)

kez  sınırları  aşarak  genişleyen  bir  hacimde  ticaret,  para  akışı,   teknoloji   transferi  vs.  yoluyla  sermaye  birikimlerini  azami  kılma  çabasına  karşılık  gelmektedir  (Arrighi,  2005:  27-­‐30).      

Devlet  mantığının,   güç   elde   etmek   için   piyasanın   ürettiği   refahtan   yararlanmaya   çalışması,   refahını  daha  da  artırma  amacındaki  sermaye  mantığının  ise  devletin  kural  koyucu,  düzenleyici  ve  rant  yaratıcı  otoritesini   yedeğine   alma   gayretleri,   karşılıklı   etkileşimin   iş   birliği   boyutunu   oluşturmaktadır.   Diğer  taraftan,  devlet  mantığı  ile  sermaye  mantığının  hedefler  ve  öncelikler  konusunda  çatışması,  karşılıklı  iş  birliğinin  rekabete  dönüşmesine  de  sebep  olabilmektedir  (Balaam  ve  Veseth,  1996).  Örneğin,  çok-­‐uluslu  şirketlerin  ticari  liberalleşme  taleplerine  karşı,  devletlerin  gelişmekte  olan  sanayilerini  koruma  gayretleri  bu  tarz  rekabetin  sayısız  örneğinden  birini  oluşturmaktadır.  Bu  çerçevede  UPE,  uluslararası  düzlemde   güç   ve   refahın   nasıl   organize   edildiğini   anlamaya   çalışır.   Mevcut   siyasi   ve   ekonomik  düzende   ‘kimin   ne   kazandığı’   ise   politik   ekonomi   analizlerinin   temel   hareket   noktasını  oluşturmaktadır  (Strange,  1988).        

             

DİSİPLİNİN  DOĞUŞU  VE  GELİŞİMİ  Bağımsız  bir  sosyal  bilimler  disiplini  olarak  UPE,  1970’lerde  uluslararası  sistemde  yaşanan  derin  krizlerin   yeni   yaklaşımları   zorunlu   kılması  sonucu  ortaya  çıkmıştır.   İlk  olarak  1971  yılında  ABD   Başkanı   Nixon,   dolara   dayalı   sabit   kur  sisteminin   çöktüğünü   ilan   etmiş,   ardından  1973-­‐1974   tarihlerinde   yaşanan   petrol   krizleri  Batı   ekonomilerini   beklenmedik   biçimde  etkilemiştir.   1970’lerde   üçüncü   dünya  ülkelerinin   ‘yeni   uluslararası   ekonomik   düzen’  sloganıyla   mevcut   sisteme   şekillendiren   güç  ilişkilerini   sorgulamaya   başlaması,   bu   tarihe  kadar  birbirinden  ayrı  kabul  edilen  ekonomi  ve  siyasetin   aslında   aynı   madalyonun   iki   yüzü  olduğunu   ortaya   koymuştur.   Bu   tarihten  itibaren   uluslararası   ticaret,   kur   rejimleri,  doğrudan   yatırımlar,   çok-­‐uluslu   şirketler   ve  hegemonya   gibi   kavramların   uluslararası  siyasetin   ihmal   edilemez   öğeleri   olduğu  anlaşılmıştır.   Oysa   1970’lere   kadar   Bretton  Woods   kurumsal   yapısı   çerçevesinde   göreceli  olarak   istikrarlı   seyreden   uluslararası   kur,   ticaret   ve   finans   sistemleri   siyaset   yapıcılar   tarafından  teknokratik   yönetim   alanı   olarak   değerlendirilmiş,   bu   açıdan   ‘yüksek   siyaset’   gündemine   dahil  edilmemiştir.   1970’lerle   birlikte   ise   uluslararası   ekonomide   yaşanan   oyun   değiştirici   kırılmalar,  ‘uluslararası  ekonomik  ilişkilerin  siyasallaşmasını’  beraberinde  getirmiştir.      

Bu  eksende  öncü  makalelerden  birini  Susan  Strange  yazmıştır.  1970  tarihli  “Uluslararası  Ekonomi  ve  Uluslararası  İlişkiler:  Bir  Karşılıklı  İhmal  Vakası”  başlıklı  çalışmasında  Strange,  uluslararası  ekonomik  ve  siyasi   sistemin   kapsamlı   bir   dönüşümden   geçtiğini   öne   sürmüş,   uluslararası   ilişkiler   uzmanlarının  

3

Kutu  C14  3:  Uluslararası  Politik  Ekonomi  Teorileri  

  REALİZM   LİBERALİZM   MARKSİZM  

Tarihsel  köken     15.  yüzyıl   19.  yüzyıl   19.  yüzyıl  

Önde   gelen  kuramcıları  

Hamilton,   List,  Krasner,  Gilpin,  

Smith,   Ricardo,  Kant,   Hayek,  Keohane  

Marx,   Lenin,  Frank,  Cox  

Türleri   Merkantilizm,  realizm  

Serbest   ticaret,  karşılıklı  bağımlılık  

Eleştirel   teori,  bağımlılık   ekolü,  dünya  sistemleri    

Analiz  düzeyi     Devlet-­‐merkezli  (bilardo   topu  modeli)  

Birey-­‐merkezli   Yapı-­‐merkezli  

Analiz  birimi     Devlet   Firmalar,  devletler,  uluslararası  örgütler  

Sınıf,   küresel  kapitalizm  

‘Devlet’  tasavvuru    

Homojen  otonom  aktör  

Çoğulcu  platform   Hâkim   sınıfların  temsilcisi  

Davranışsal  dinamikler  

Rasyonel   bir  aktör   olarak  devlet  

Rasyonel   bir  aktör   olarak  birey  

Toplum-­‐içinde  ve  toplumlar-­‐arasında  sömürü  

‘Sistem’  tasavvuru  

Anarşik,  çatışmacı  

İş   birlikçi,  karşılıklı  bağımlılık  

Hiyerarşi,  çatışmacı  

 Küresel  ekonomi    

Sıfır   toplamlı  oyun  

Pozitif   toplamlı  oyun  

Sıfır   toplamlı  oyun  

Uluslararası  örgütler    

Çok   önemli  değil  

Küresel   iş   birliği  için   oldukça  önemli  

Merkez   ülkelerin  çıkarları   için  önemli  

O’Brien  ve  Williams,  2004:  26’dan  değiştirilerek  alınmıştır.  

ekonomik  dinamikleri  yeterince  dikkate  almadığını,  ekonomistlerin  ise  uluslararası  ekonominin  adeta  siyasetten   arındırılmış   bir   ortamda   faaliyet   gösterdiğini   varsayarak   en   baştan   hatalı   davrandığının  altını  çizmiştir.  Bu  karşılıklı   ihmalin  sosyal  bilimlerin  ufkunu  daralttığı   tespitinden  hareketle  Strange,  ekonomi  ve  siyasetin  zararlı  ayrılığını  sonlandırmak  gerektiğini  vurgulamıştır  (Strange,  1970).  1970’ler  boyunca  yaşanan  politik  ekonomi  krizleri  sadece  Strange’i  haklı  çıkarmakla  kalmamış,  günümüz  UPE  anlayışının  kurucu  metinlerinin  hızlı  bir  şekilde  üretilmesine  olanak  sağlamıştır.  

Bu  eksende,  1972  yılında  Keohane  ve  Nye,  Ulus-­‐ötesi   İlişkiler  ve  Dünya  Siyaseti   isimli  çalışmalarında  uluslararası   siyasetin   realist  paradigmanın   dar   kalıplarıyla  anlaşılamayacağına   vurgu  yaparak   ulus-­‐ötesi   ilişkiler  (transnational   relations)  kavramını   yeni   bir   analitik  çerçeve   olarak   önermişlerdir.  Söz   konusu   yaklaşımı   zaman  içinde   daha   da   geliştiren  Keohane   ve   Nye,   ‘karmaşık  karşılıklı   bağımlılık’   kavramını  ulus-­‐ötesi   ilişkilerin   kurucu  unsuru   olarak   ortaya  atmışlardır.   Buna   göre,   hızla  genişleyen   ticaret,   finans   ve  iletişim   ağları   ile   bu   ağların  hayat   bulmasına   imkan  tanıyan   uluslararası   örgütler  ve   çok-­‐uluslu   şirketler   gibi  devlet-­‐dışı   aktörler,   dünya  siyasetinin   karmaşık   karşılıklı  bağımlılık   içerisinde   hareket  ettiği   bir   zemin  doğurmuştur.  Karmaşık   karşılıklı   bağımlılık  üç   noktaya   odaklanmaktadır.  Bu   noktalar,   devletler   ve  devlet-­‐dışı   aktörler   arasında  çoklu-­‐diyalog   kanallarının  oluşması,   farklı   temalar  arasında   önem   açısından  hiyerarşi   farkının   ortadan  kalkması  (yani  ‘yüksek  siyaset’  kavramının   anlamını  yitirmesi)   ve   askeri   gücün  eskiye   nispetle   daha   az  önemli   hale   gelmesidir.  Keohane   ve   Nye’ın  

4

vurguladığı   üzere,   1970’lerle   birlikte,   güvenlik-­‐merkezli   ve   ulus-­‐devlet   eksenli   realist   uluslararası  siyaset   yaklaşımlarının   yeni   ortaya   çıkmakta   olan   karmaşık   karşılıklı   bağımlılığı   yeterince   analiz  edememesi,   UPE’nin   ekonomi-­‐siyaset   etkileşimini   sistematik   açıdan   inceleyen   bir   disiplin   olarak  Amerikan  akademyasında  popülerlik  kazanmasını  beraberinde  getirmiştir  (Cohen,  2008:  28-­‐31).    

UPE,   belli   bir   teorik   ve   metodolojik   yaklaşımın   değil,   yukarıda   aktarıldığı   üzere   temel   amacı  uluslararası  düzende  güç  ve  refahın  birbirini  nasıl   şekillendirdiğini  anlamak  olan  bir  disiplinin  adıdır.  Kökenleri   çok   eskiye   dayanan   UPE’nin   eklektik   ve   kapsayıcı   yapısı   değişik   teorik   ve   metodolojik  yaklaşımların  UPE  çatısı  altında  toplanması  sonucunu  doğurmuştur  (Kutu  C14  1).  Bu  nedenle,  ‘UPE’ye  teorik  yaklaşımlar’  şeklinde  özetlenebilecek  bir  sınıflandırma  oldukça  zordur.  Yine  de  analitik  kolaylık  sağlaması   ve   disipline   yeni   giriş   yapanlar   açısından   Robert   Gilpin’in   1987   tarihinde   yayınlanan   ve  politik   ekonomi   alanında   bir   klasik   haline   gelen   Uluslararası   İlişkilerin   Politik   Ekonomisi   isimli  kitabında   önerdiği   sınıflandırma   faydalı   olabilir:   liberalizm,   ulusalcılık   ve   Marksizm.   Farklı  araştırmacılar  tarafından  değişik  isimler  tercih  edilse  de  bu  üç  temel  yaklaşım  halen  daha  geçerliliğini  korumaktadır  (O’Brien  ve  Williams,  2004).    

Liberalizm   genellikle   aynı   kalmakla   birlikte,   ulusalcılık   yerine   değişik   çalışmalarda   ‘merkantilizm,’  ‘realizm,’   ve   ‘ekonomik  milliyetçilik’   kullanılmakta,  Marksist   yaklaşımlar   ise   ‘radikal   teori,’   ‘eleştirel  yaklaşım,’   ‘bağımlılık   okulu’   ve   ‘dünya   sistemleri   kuramı’   gibi   farklı   başlıklara   ayrılmaktadır.   Kitabın  diğer   bölümlerinde   detaylı   ele   alındığı   ve   her   bir   yaklaşımın   burada   kısaca   incelenemeyecek   kadar  derin   bir   entelektüel   geçmişi   olduğu   göz   önünde   bulundurularak   (Tayfur,   2011)   bu   bölümde   bu  yaklaşımlar  detaylarıyla  tartışılmayacaktır  (C14  3’teki  kutu  üç  temel  yaklaşımın  başlıca  UPE  kavramları  hakkındaki   görüşlerini   özetlemektir).   Bu   teorik   tartışmalar   çerçevesinde,   Soğuk   Savaş   dönemi  boyunca,  uluslararası  ticaret,  uluslararası  finans,  çok-­‐uluslu  şirketler,  Kuzey-­‐Güney  ülkeleri  arasındaki  gelişmişlik   farkının   neden   ve   sonuçları,   Amerikan   hegemonyasının   önemi   ve   akıbeti   gibi   konular  politik  ekonomi  disiplininin  temel  uğraş  alanlarını  oluşturmuştur.  Bu  konulara  yaklaşım  tarzı  açısından  ekoller  arasında  zamanla  büyük  farklılıklar  oluşsa  da  (Kutu  C14  2)  her  ekolü  meşgul  eden  ortak  ‘büyük  sorular’  bağımsız  bir  UPE  disiplininin  oluşmasını  mümkün  kılmıştır.  

 

KÜRESELLEŞME,  ÇOK-­‐KUTUPLULUK  VE  YENİ  BÜYÜK  SORULAR  Soğuk  Savaş’ın  sona  ermesiyle  birlikte  UPE’nin  çerçevesi  ve  ilgilendiği  ’büyük  sorular‘  da  kapsamlı  bir  değişim   geçirmiştir.   1990’lar   boyunca   yaşanan   hızlı   küreselleşme   dalgası   ve   Sovyetler   Birliği’nin  bakiyesi   ülkelerin   sancılı   bir   şekilde   kapitalizme   eklemlenmesi   yeni   sorunsalları   beraberinde  getirmiştir.   Her   şeyden   önce,   Sovyetler   Birliği’nin   temsil   ettiği   politik   ekonomi   modeli   ve   dünya  tasavvurunun   iflas   etmesi,   ABD’nin   uluslararası   sistemde   tek   hegemonik   güç   olarak   yükselmesine  sebep  olmuştur.  Ancak  2000’li  yıllarla  birlikte  tek-­‐kutuplu  uluslararası  sistemin  yerini  hızlı  bir  şekilde  çok-­‐kutupluluk   tartışmasına   bıraktığı   yeni   bir   dönem   başlamıştır.   Bu   eksende   UPE   yazınında   en  başından  beri  önemini  koruyan  tartışmalara  ek  olarak  ana  hatlarıyla   iki   ’yeni  büyük  soru‘  ve  onların  alt-­‐soruları   öne   çıkmaktadır.   Bu   sorular,   küresel   güç   kayması   ve   küreselleşme   ve   demokratikleşme  arasındaki  ilişkidir.  

5

Kutu  C14  4:  Hegemonyasız  Bir  Dünyada  İş  Birliği  Mümkün  mü?  

Günümüz   UPE   disiplininin   en   önemli   konularından   birisi   hegemonya  tartışmasıdır.  Batılı  güçlerin,  yükselmekte  olan  Batı-­‐dışı  aktörlere  karşı  görece  güç  gerilemesine  girdiği  bir  dönüşüm  süreci  yaşanmaktadır.  Söz  konusu  dönüşümün  küresel  yönetişimin  politik  ekonomisi  açısından  iki  önemli   etkisi   bulunmaktadır.   Birinci   sorun,   çok-­‐kutuplu   bir   dünyada  küresel   yönetişimin   ve   küresel   ekonominin   istikrarının   nasıl  sağlanacağıdır.  Hegemonik  İstikrar  Kuramı  perspektifine  göre,  küresel  ekonomik   sistemin   belirli   kurum,   kural   ve   normlar   çerçevesinde  istikrarlı   işleyebilmesi   ve   gerektiğinde   ekonomik   krizlere   etkin   bir  şekilde   müdahale   edilebilmesi   için   -­‐Kindleberger’in   (1973)   tabiriyle-­‐  sistemde   “bir   hegemonun   ve   yalnızca   bir   hegemonun”   bulunması  gerekir.   Bu   nedenle   Hegemonik   İstikrar   Kuramı   teorisyenleri   küresel  yönetişimin   çok-­‐kutuplu   dünyada   zorlu   bir   döneme   gireceğini  öngörmektedirler.      Robert  Keohane  gibi  yeni-­‐kurumsalcı  teorisyenlere  göre  ise  anarşik  bir  uluslararası   sistemde   hegemonya-­‐sonrası   dönemde   de   iş   birliği  yapmak   mümkündür.   Keohane,   Hegemonyanın   Ardından   isimli  kitabında   hegemonik   bir   aktörün   yokluğunda   dahi   devletlerin  uluslararası   örgütler   yoluyla   küresel   iş   birliğini   ve   yönetişimi  sağlayabileceğini   iddia   etmiştir.   Buna   göre   uluslararası   örgütler,   (a)  işlem   maliyetlerini   azaltarak,   (b)   bilgi   asimetrilerini   gidererek,   (c)  devletlerin   taahhütlerinin   inanılırlığını   arttırarak   hegemonyanın  yokluğunda  dahi  etkin  küresel  yönetişimi  mümkün  hale  getirmektedir.  Bu   çerçeveden   çok-­‐kutuplu   dünya   düzeninde   küresel   yönetişim  sorunsalına   yaklaşan   analistler,   BRICS   ve   yakın-­‐BRICS   ülkelerinin   de  dahil   olduğu   bir   yönetişim   sisteminin   kurulabileceğini   iddia  etmektedirler.  Uluslararası  ekonomi  son  30  yılda  gittikçe  artan  oranda  küreselleşmekle   birlikte,   uluslararası   yönetişim   mekanizmalarında  yükselmekte   olan   aktörlerin   söz   hakkını   yeterince   dikkate   alan  demokratik  kurumsal  dönüşüm  henüz  gerçekleşmemiştir.  

Günümüz   UPE   disiplininin   ilk  büyük   sorusu,   küresel   sistemde  yaşanmakta   olan   güç  kaymasının   mahiyeti   ve  boyutlarına   ilişkindir.   2000’li  yıllarla   birlikte   gelişmekte   olan  ülkelerin   hızla   küresel  ekonomiye   dahil   olması,   diğer  taraftan   2008-­‐2009   küresel  ekonomik   kriziyle   birlikte  Batı’nın   derin   bir   bunalıma  girmesi,   hegemonik   dönüşüm  tartışmalarını   yeniden  alevlendirmiştir   (Kutu   C14   4).  Bu   eksende   ABD  hegemonyasının   sonbaharını  yaşadığı,   orta-­‐vadede   Çin’in  yeni   hegemonik   güç   olarak  uluslararası   politik   ekonominin  temel  aktörü  haline  gelebileceği  iddiaları   popülerlik   kazanmıştır.  Çin,   1970’lerde   başlayan  liberalleştirme   politikalarına  paralel   olarak   son   otuz   yılda  ortalama   yüzde   10’luk   bir  büyüme   oranıyla   küresel  hasıladaki   payını   2012’de   üçe  katlayarak   yüzde   15’e  çıkarmıştır.   Mevcut   trendin  devam   etmesi   durumunda   ise  IMF   tahminlerine   göre   ABD’yi  2016  yılında  yakalayarak  dünyanın  en  büyük  ekonomisi  olması  öngörülmektedir.    

Bu   noktada   zor   bir   soru   karşımıza   çıkmaktadır:   Çin’in   ABD’yi   ekonomik   büyüklük   olarak   geride  bırakması   yeni   hegemon   olacağı   anlamına   gelir   mi?   Ayrıca   her   hegemonik   düzenin   belli   değer  yargılarını  önceleyen  normatif  bir  boyutu  olduğu  dikkate  alınırsa,  alternatif  bir  dünya  düzeninin  temel  parametreleri  neler  olabilir?    

Bu   önemli   UPE   sorusuna   Strange’in   Devletler   ve   Piyasalar   isimli   kitabında   geliştirdiği   ‘yapısal   güç’  kavramsallaştırmasıyla   yaklaşmak   aydınlatıcı   olabilir.   Strange,   ’güç'   kavramını   ikiye   ayırmaktadır:  ilişkisel   güç   ve   yapısal   güç.   İlişkisel   güç,   “bir   aktörün   diğer   bir   aktörü   kendi   çıkarları   çerçevesinde  yönlendirebilme   kapasitesi”   olarak   tanımlanabilir.   Yapısal   güç   ise   aktörlerin   içerisinde   hareket  ettikleri   uluslararası   yapının   kurum,   kural   ve  mekanizmalarını   tesis   etme   ve   yönetme   kapasitesidir.  Strange,   yapısal   gücün   dört   temel   öğesini   güvenlik,   üretim,   finans   ve   bilgi   yapıları   olarak  tanımlamıştır.  Buna  göre  hegemonik  aktör,  söz  konusu  dört  temel  güç  yapısını   ‘zor’  ve   ‘rıza’  yoluyla  kontrol  edebildiği  ölçüde  hegemonyasını   sürdürebilmektedir   (Kutu  C14  5).  ABD  hegemonyasının  ne  

6

Kutu  C14  5:  Hegemonya  Nedir?  

Hegemonya,   UPE   disiplininin   temel  kavramlarından   birisidir.   Hegemonya,  uluslararası   politik   ekonomi   sistemini   yapısal  olarak   şekillendirmeye   ve   idare   etmeye  muktedir   lideri   tanımlamak   için   kullanılır.  Eleştirel   ekolün   önemli   temsilcilerinden   İtalyan  siyaset   bilimci   Antonio   Gramsci   hegemonyanın  “’zor”   ‘   (coercion)   ve   “’rıza”   ‘   (consent)   olmak  üzere   iki   temel   boyutu   olduğunu  vurgulamaktadır.   Buna   göre   hegemonik   güçler,  liderliğini   pekiştirmek   için   gerektiğinde   “’zor”,’  gerektiğinde  ise  “’rıza”  ‘  üretmek  durumundadır.  “’Zor”   hegemonik   güç   açısından   caydırıcılık,  “’rıza”   ise   meşruiyet   üretir.   Bu   iki   unsuru  gerektiği   şekilde   üretemeyen   hegemonik  aktörlerin   zaman   içerisinde   düşüşe   geçmesi   ve  yerini   yeni   hegemonik   güce   bırakması   beklenir.  Bu   sistemik   dönüşüme,   UPE   literatüründe  hegemonik   döngü   denilmektedir.   (Morton,  2007)

derecede   gerilediğini,   Çin’in   ise   ‘yeni   hegemon’   olarak   potansiyel   ve   limitlerini   Strange’in   çizdiği  çerçevede   analiz   etmek   bu   çalışmanın   sınırlarını   aşmakla   birlikte   UPE   öğrencileri   açısından   iyi   bir  başlangıç  noktası  oluşturabilir.  

Günümüz   UPE   disiplininin   ikinci   büyük   sorusu,  çok-­‐kutupluluk   tartışmasına   paralel   olarak,  küresel   yönetişim   ve   küreselleşme-­‐demokratikleşme   ilişkisidir.   Bu   tartışma,  ‘küreselleşmenin   demokratikleşmesi’   ve  ‘demokrasinin   küreselleşmesi’   şeklinde  kavramsallaştırılabilecek   iki   temel   sütundan  oluşmaktadır.   Birinci   boyut,   uluslararaları  sistemdeki  güç  kaymasının  devletler-­‐arası  ilişkilere  doğrudan   yansıması   mahiyetindedir.  Küreselleşmenin  bir  ürünü  olarak  Batı-­‐dışı  aktörler  -­‐başta   Brezilya,   Rusya,   Hindistan,   Çin   ve   Güney  Afrika   (BRICS)-­‐   olmak   üzere   küresel   ekonomide  gittikçe   artan   oranda   etkili   haline   gelmişlerdir.  BRIC   grubuna   ek   olarak   yükselişe   geçen   yakın-­‐BRIC-­‐S   ülkeleri   (Türkiye,   Meksika,   Endonezya,  Güney   Kore)   de   önemli   bölgesel   aktörlere  dönüşmüş   durumdadırlar.   Ancak   bu   ülkeler,  küresel   politik   ekonominin   yönetişiminde   yeterince   söz   sahibi   değildirler.   Örneğin,   2.   Dünya  Savaşı’nın   hemen   ertesinde   ABD’nin   jeo-­‐ekonomik   ve   jeopolitik   tahayyülünün   bir   ürünü   olarak  kurulan   IMF,   Dünya   Bankası,   Dünya   Ticaret   Örgütü   gibi   uluslararası   kuruluşlar   halen   daha   Batılı  aktörlerin   karar   alma   süreçlerinde   hakim   konumlarını   sürdürdükleri   yapılanmalardır.   Oysa   bu  örgütlerin  etkin  çalışabilmek   için   ihtiyaç  duydukları  meşruiyeti  üretebilmeleri  ancak  gelişmekte  olan  ülkelerin  de  karar  alma  süreçlerine  aktif  olarak  katılabilmeleri   ile  mümkün  olacaktır.  Dolayısıyla,  söz  konusu   dönüşümün,   yani   küreselleşmenin   demokratikleşmesinin,   nasıl   ve   hangi   koşullarda  gerçekleşebileceği   ya   da   bu   dönüşümün   gerçekleşmemesi   durumunda   küresel   yönetişimin  geleceğinin  ne  olacağı  önemli  bir  tartışma  sorusu  haline  gelmiştir.    

Küreselleşme-­‐demokratikleşme   diyalektiğinin   ikinci   boyutunu   ise   ‘demokrasinin   küreselleşmesi’  tartışmaları  oluşturmaktadır.  Demokrasinin  küreselleşmesi,   sosyal  bilim  disiplinlerini   yatay  kesen  ve  ortay   hattını   politik   ekonominin   oluşturduğu   girift   bir   tartışmadır.   Bu   eksende   iki   zıt   hareketin  günümüz   tartışmalarının   odak   noktası   haline   geldiği   görülmektedir.   Bir   taraftan,   Streeck’in   (2013)  vurguladığı  gibi  neoliberal  küreselleşmenin  son  otuz  yılda  yarattığı  gelir  adaletsizliği,  ekonomik  krizler  ve   ‘daimi   kemer   sıkma’   odaklı   hakim   ekonomik   paradigma,   gelişmiş   Batı   demokrasilerinde  demokratik  norm  ve  değerlerin  aşınması  riskini  ortaya  çıkarmıştır.  Gelişmiş  ülke  vatandaşları,  gittikçe  artan   oranda   siyaset   alanının   daraldığını,   iktidarların   değişmesinin   mevcut   politika   tercihlerini  etkilemeyeceğini   düşünmeye   başlamıştır.   Batı   demokrasilerinde   halkların   de-­‐politizasyon   sürecine  girmeleri,  mevcut   ekonomik   paradigmaların   siyasi   yansımaları   hakkında  Batı   ülkeleri   açısından   yeni  sorunları   gündeme   getirmiştir.   Zira   kitlesel   işsizlik,   zayıf   ekonomik   büyüme   performansı,   gerileyen  sosyal  devlet  anlayışı,  artan  gelir  adaletsizliği  ve  mevcut  siyaset  kurumlarının  bu  sorunları  çözmekteki  başarısızlığı   Avrupa   demokrasilerini   oldukça   zorlamaktadır   (Wade,   2013).   2007-­‐2008   ekonomik  kriziyle   ‘demokrasi   açığı’   eleştirilerinin   kuvvetlenmesi,   buna   paralel   olarak   ırkçılık   ve   yabancı  

7

düşmanlığının   kıta   içinde   ciddi   bir   tehdide   dönüşmesi   Batı   tipi   politik   ekonomi   modellerinin  sürdürülebilirliğine   ilişkin   yeni   soru   işaretleri   oluşturmaktadır.   Bütün   bunların   yanında,   ‘stratejik  kapitalizm’   olarak   adlandırılan   heteredoks   modelleriyle   Çin   ve   Rusya   gibi   aktörlerin   krizden  güçlenerek   çıkması,   otoriter   kalkınma   stratejilerinin   gittikçe   artan   oranda   popülerlik   kazanmasına  neden  olmuştur.  Ancak  BRICS  ve  yakın-­‐BRICS  ülkeleri  arasında  bu  konuda  bir  türdeşlikten  bahsetmek  mümkün  değildir.  Zira,  Çin  ve  Rusya  gibi  otoriter  rejimlerin  yanında,  Hindistan,  Brezilya,  Türkiye  gibi  daha   demokratik   rejimlerin   varlığı,   ‘demokrasinin   küreselleşmesi’   tartışmalarının   açık   uçlu   doğasını  ortaya  koymaktadır.    

Küreselleşme-­‐demokratikleşme   tartışması,   aynı   zamanda   günümüz   UPE   disiplini   ile   Karşılaştırmalı  Politik  Ekonomi  (KPE)  disiplini  arasındaki  sınırların  da  giderek  muğlaklaşmasına  neden  olmuştur.  KPE,  ülkelerin   iç   siyasi   yapılarının   ekonomi   politikası   tercihlerini   ve   ekonomik   performanslarını   nasıl  etkilediğini   mukayeseli   açıdan   anlamayı   amaçlayan   disiplindir.   Küreselleşme   süreçleri   ile   birlikte  ülkelerin   iç   siyasi   ve   ekonomik   yapılarının/rejimlerinin   uluslararası   etkilere   daha   açık   hale   gelmesi,  UPE  disiplinini,  KPE’nin  temel  sorularından  bağımsız  ele  almayı  pratikte  imkansız  hale  getirmiştir.  Bu  eksende   son   dönemdeki   en   önemli   tartışmalardan   birini   ‘kapitalizmin   türleri’   tartışması  oluşturmaktadır.   Hall   ve   Soskice   2001   yılında   yayınlanan   Kapitalizmin   Türleri   isimli   kitaplarında  gelişmiş  Batı  ekonomilerini  liberal  piyasa  ekonomileri  (liberal  market  economies)  ve  koordineli  piyasa  ekonomileri  (coordinated  market  economies)  olmak  üzere  ikiye  ayırmıştır.  Liberal  piyasa  ekonomileri,  firmaların  serbest  piyasa  koşulları  içerisinde  rekabet  ettikleri,  finansal  piyasaların  mümkün  olduğunca  az   denetlendiği   Anglosakson   modelini   simgelemektedir.   Koordineli   piyasa   ekonomileri   ise  kapitalizmin   yine   temel   çerçeveyi   oluşturduğu   ancak   firmaların   çoğu   kez   piyasa-­‐dışı   dinamikleri   de  dikkate   aldıkları,   finansal   sistemin   daha   sıkı   denetlendiği   hiyerarşik   kıta   Avrupası   modeline   işaret  etmektedir.    

‘Kapitalizmin   türleri’   tartışmasına   göre   her   model   kendi   kurumsal   önceliklerine   göre   küreselleşme  süreçlerine   entegre   olmaktadır.   Hall   ve   Soskice’in   başlattığı   tartışma,   özelleştirme,   serbest   ticaret,  finansal   liberalleşme   ve   sanayi   politikaları   gibi   alanlarda   tek   bir   politika   reçetesinin   olamayacağını  teyit  etmesi  açısından  UPE  disiplinine  önemli  bir  katkı  olarak  değerlendirilebilir.  Ancak   ‘kapitalizmin  türleri'   tartışması,   devletlerin   ekonomide   oynadığı   merkezi   rolü   bilinçli   bir   şekilde   analitik  çerçevesinin  dışında  bıraktığı  ve  ülke-­‐içi  kurumsal  mekanizmalara  odaklandığı   için  küresel  ekonomik  kalkınmanın   dinamiklerini   açıklayamamaktadır.   Ayrıca,   Batılı   sanayileşmiş   ülkelerin   kurumsal  dinamikleri   üzerine   yoğunlaşmış   olan   söz   konusu   tartışma,   BRICS   ve   yakın-­‐BRICS   ülkelerindeki  ekonomik  modeller   konusunda   tamamen  sessiz   kalmaktadır   (Nölke  ve  Claar,  2013:  33).   ‘Güneydeki  kapitalizm   türleri’   olarak   isimlendirilebilecek   ve   devletin   kalkınmacı   rolünü   vurgulayan   ‘stratejik  kapitalizm’   tartışması   günümüz   politik   ekonomi   disiplinindeki   önemini   giderek   arttırmaktadır.   İlgili  yazın,   gelişmekte   olan   ülkelerde   devletin,   donanımlı   ve   özerk   bürokrasi,   devlet-­‐iş   dünyası   iş   birliği,  akıllı   ticaret   politikaları,   kademeli   finansal   serbestleşme   ve   kapsamlı   sanayi   stratejileriyle   kalkınma  süreçlerini   hızlandırabileceğini   ortaya   koymuştur.   Örneğin   Ha-­‐joon   Chang   (2003),   Kalkınma  Reçetelerinin   Gerçek   Yüzü   isimli   kitabında   esasında   bugünün   gelişmiş   ülkelerinin   de   kalkınma  süreçlerinde  benzer  politikalar  uyguladığını  ikna  edici  bir  şekilde  ortaya  koymuştur.  Kalkınmacı  devlet  yazını,   devletin   piyasa   dinamiklerinden   el   çekmesi   gerektiğini   vurgulayan   neoliberal   kalkınma  tezlerine  ciddi  bir  meydan  okuma  oluşturmaktadır.  Bu  nedenle,  UPE  disiplini  ile  KPE  disiplini  arasında  inşa   edilecek   teorik   ve   metodolojik   köprüler,   günümüz   politik   ekonomisinin   dinamiklerini   daha   iyi  anlayabilmek  için  iyi  bir  fırsat  oluşturabilir.    

8

Kutu  C14  6:  Orta  Gelir  Tuzağı  

Bir   ekonominin   belirli   bir   kişi   başına   gelir  düzeyine   ulaştıktan   sonra   durağanlaşmasına   ve  daha  üst  aşamalara  ulaşamaması  durumuna  orta  gelir  tuzağı  denir.  Yani  orta  gelir  düzeyindeki  bir  ülkenin   kişi   başına   düşen   GSYH’si   daha   yüksek  gelir   seviyelerine   doğru   yükselmek   yerine  sürekli   iniş-­‐çıkış  halinde  olduğunda,   söz  konusu  ülkenin  orta  gelir  tuzağına  düşmüş  olduğu  kabul  edilir.    

Farklı   tanımları   ve   alt   kategorileri   olmakla  birlikte,  Dünya  Bankası   tanımına   göre  orta  gelir  tuzağı   kabaca   12.000   dolar   seviyesine   tekabül  etmektedir.  Bu  eşiğe  yaklaşan  ülkelerin  üst  gelir  düzeyine   ulaşabilmeleri   için   yüksek   teknoloji  üretimine   önem   vermesi,   yetişmiş   insan  kapasitesini   arttırması  ve  kurumlarını   kapsayıcı  bir  yapıya  kavuşturabilmesi  gerekmektedir.  

TÜRKİYE’NİN  EKONOMİ  POLİTİĞİ   Türkiye’nin   ekonomi   politiği   üzerine   pek   çok   önemli   çalışma   kaleme   alınmış   olmakla   birlikte   (Öniş,  1998,   2009;   Keyman   ve   Öniş,   2007;   Öniş   ve   Şenses,   2009;   Boratav,   2012;   Ünay,   2013)   Türkiye’de  ‘politik  ekonomi  çalışmaları   tarihi’  üzerine  henüz  kapsamlı  bir  çalışma  yapılmış  değildir.  Bu  başlıkta,  günümüz  UPE  disiplininin   ‘büyük  soruları’  ekseninde  Türkiye’nin  karşılaştırmalı  ekonomi  politiği  ana  hatlarıyla   incelenecektir.   Bu   eksende,   uluslararası   ilişkiler   ve   dış   politika   açısından   iki   güncel  tartışmanın  altı  çizilecektir.  

Birinci   tartışma,  Türkiye’nin  ekonomik  büyümesinin  sürdürülebilirliğine  ilişkindir.  Son  on  yıllık  başarılı  bir  dönüşümün   ardından   Türkiye   orta   gelir   tuzağına  yaklaşmış   bulunmaktadır   (Kutu   C14   6).   Bu   eksende  büyümenin   sürdürülebilir   kılınması   ve   Türkiye’nin  yüksek   gelirli   ülkeler   grubuna   dahil   olabilmesi   için  kurumlarını   kapsayıcı   bir   şekilde   dönüştürebilmesi,  ileri   teknolojiyi   önceleyen   sanayi   politikalarını  hayata   geçirebilmesi   ve   insan   sermayesini   yüksek  katma   değer   üreten   bir   ölçeğe   taşıyabilmesi  gerekmektedir   (Öniş   ve   Kutlay,   2013).   Çünkü  Türkiye’nin  uluslararası  konumunda  yapısal  iyileşme  ve  dış  politika  performansının   sürdürülebilirliği,   söz  konusu   ekonomik   ve   siyasi   kurumsal   dönüşümün  gerçekleştirilebilmesiyle   yakından   ilgilidir.   Aynı  şekilde   ‘ticaret   devleti’   vasfına   sahip   bir   bölgesel  güce   dönüşebilmesi   de   söz   konusu   değişkenlere  bağlı   olarak   şekillenecektir   (Kirişci,   2009;   Kutlay,  2012).  

İkinci  tartışma  ise  Türkiye’nin  küresel  ölçekte  yaşanan  küreselleşme-­‐demokratikleşme  tartışmalarında  hangi  eksende  yer  alacağı  ile  ilgilidir  (Öniş,  2013).  İlgili  bölümde  değinildiği  gibi  BRICS  ve  yakın-­‐BRICS  ülkeleri   arasında   yaşanan   yol   ayrımı   Türkiye’yi   yakından   ilgilendirmektedir.   Halihazırda   ‘seçimsel  demokrasi’   ya   da   ‘liberal   olmayan   demokrasi’   olarak   adlandırılan   bir   rejime   sahip   olan   Türkiye’nin  sürdürülebilir   politik   ekonomi   performansı   açısından   ‘derinlikli   demokrasi’   seviyesine   ulaşabilmesi  gerekli   bir   şarta   dönüşmüş   durumdadır   (Öniş,   2012;   Öniş,   2013).   Kapsayıcı   ekonomik   ve   siyasi  kurumların  inşa  edilebilmesi,  derinlikli  demokrasinin  sebebi  ve  sonucudur.  Kurumsal  inşa  süreçlerinin  mahiyeti   ve   sonuçları   açısından   ise   sadece   iç   dinamikler   değil,   uluslararası   ittifaklar   da   belirleyici  olacaktır.  Bu  nedenle,   Türkiye’nin  dış  politikasındaki   ittifak   sistemlerini   nasıl   organize  edeceği,   hem  kalkınma   performansını   hem   de   uluslararası   konumunu   etkileyecektir.   Ayrıca,   Türkiye’nin   küresel  yönetişim   platformlarında   ve   dış   politika   stratejilerinde   akıllı   koalisyonlar   yoluyla   demokrasinin  küreselleşmesine  sağlayacağı  katkı  ihmal  edilemeyecek  boyuttadır.      

Ana   akım   UPE   disiplininin   bugüne   kadar   gelişmiş   ülkeleri   merkeze   alan   bir   teorik   ve   metodolojik  hassasiyetle   geliştirildiği   dikkate   alındığında,   küreselleşme-­‐demokratikleşme-­‐ekonomik   kalkınma  eksenli   tartışmalar   yeni   yükselen  güçlerin  öncelikleri,   değer   yargıları   ve  dünyayı   nasıl   algıladıklarına  yeterince   odaklanmamaktadır   (Blyth,   2009).   Bu   duruma   Türkiye   de   bir   istisna   teşkil   etmemektedir.  

9

Dolayısıyla   sadece  pratikte  değil,  BRICS  ve  yakın-­‐BRICS  ülkelerinde  UPE  disiplininin   teorik  açıdan  da  yeni  inşacılara  ihtiyacı  bulunmaktadır.  Bu  noktada,  Türkiye’de  politik  ekonomi  disiplininin  diğer  sosyal  bilimler   disiplinleriyle   etkileşimini   arttırması   gerektiğini   vurgulamak   yerinde   olacaktır.   Zira   politik  ekonomi,   bir   kısmı   kaynakçada   belirtilen   kimi   önemli   çalışmalar   yapılmış   olmakla   birlikte,   Türk  uluslararası  ilişkiler  disiplininin  halen  daha  kayıp  halkası  konumundadır.  Oysa,  Türkiye’nin  uluslararası  konumu  ve  Türk  dış  politikasının  imkan  ve  kısıtları,  küresel  ekonomiye  nasıl  eklemlendiği  ile  doğrudan  ilişkilidir.  Türkiye’yi  eşi  benzeri  olmayan  bir  ülke  olarak  inceleyen  tekil   incelemeler  yerine  küresel  ve  bölgesel   dönüşümlerin   bir   parçası   olarak   ele   alan   karşılaştırmalı   politik   ekonomi   analizlerinin  çoğalması   hem   Türkiye’deki   uluslararası   ilişkiler   disiplini   hem   de   Türk   dış   politikası   çalışmaları  açısından  özgün  çalışmaların  ortaya  çıkmasına  fırsat  tanıyabilir.            

 

SORULAR  1. UPE  hangi  özellikleri  nedeniyle  disiplinler-­‐arasıdır?  

2. UPE’nin  temel  sorusu  nedir?  Bu  soru  neden  önemlidir?  

3.  ‘Sınır  mantığı’  ile  ‘sermaye  mantığı’  arasındaki  ilişkinin  temel  dinamikleri  nelerdir?  

4. “UPE   bir   disiplin   olarak   fikirlerden   değil,   olaylardan   doğmuştur”   önermesinde   kastedilen  ‘olaylar’  nelere  işaret  etmektedir?  

5. UPE   literatüründe   hegemonyanın   tanımı   ve   kavramsallaştırılması   üzerine   temel   tartışmalar  hangileridir?  

6. Hegemonik  bir  aktörün  yokluğunda  küresel  iş  birliği/yönetişim  mümkün  müdür?  Tartışınız.  

7. Günümüz  UPE  literatüründeki  büyük  sorular  nelerdir?  

8. Çok-­‐kutupluluk  hangi  açılardan  UPE  için  önemli  bir  tartışma  maddesidir?  

9. Küreselleşme-­‐demokratikleşme  ilişkisini  tartışınız?  

10. Türkiye’nin  temel  politik  ekonomi  sorunları  nelerdir?  

11. Türkiye’deki   uluslararası   ilişkiler   ve   dış   politika   analizleri   UPE’nin   kavramsal   çerçevesinden  daha  fazla  yararlanmalı  mıdır?  Niçin?        

 

EK  OKUMA  ÖNERİLERİ  Giovanni  Arrighi,  Uzun  Yirminci   Yüzyıl:   Para,  Güç   ve  Çağımızın   Kökenleri,   Çeviren:   Recep  Boztemur,  

İmge  Yayınları,  2000  

Robert  Gilpin,  Uluslararası  İlişkilerin  Ekonomi  Politiği,  Kripto  Basın  Yayın,  2012    

Ha-­‐Joon  Chang,  Kalkınma  Reçetelerinin  Gerçek  Yüzü,  İletişim  Yayınları,  2003  

Ziya   Öniş   ve   Fikret   Şenses,   “Küresel   Dinamikler,   Ülkeiçi   Koalisyonlar   ve   Reaktif   Devlet:   Türkiye’nin  Savaş   Sonrası   Kalkınmasında   Önemli   Politika   Dönüşümleri,”   içinde   Fikret   Şenses   (der.),  Neoliberal  Küreselleşme  ve  Kalkınma,  İletişim  Yayınları,  2009,  s.  705-­‐743.  

Fatih  Tayfur,  “Devletler  ve  Piyasalar,”  İçinde  Atila  Eralp  (der.),  Devlet  ve  Ötesi:  Uluslararası  İlişkilerde  Temel  Kavramlar,  İletişim  Yayınları,  6.  Baskı,  2011,  s.  183-­‐216.      

Sadık  Ünay,  Kalkınmacı  Modernlik:  Küresel  Ekonomi  Politik  ve  Türkiye,  Küre  Yayınları,  2013.  

 

10

KAYNAKÇA  Arrighi,  Giovanni  (2005),  “Hegemony  Unravelling-­‐I”,  New  Left  Review,  32,  pp.  23-­‐80.    

Balaam,   David   ve   Veseth,   Michael   (1996),   Introduction   to   International   Political   Economy,   New  Jersey:  Prentice-­‐Hall.  

Blyth,  Mark   (ed.)   (2009),   Routledge   Handbook   on   International   Political   Economy:   IPE   as   a   Global  Conversation,  Routledge.      

Boratav,  Korkut  (2012),  Türkiye  İktisat  Tarihi,  İmge  Yayınları.    

Cohen,   Benjamin   (2008),   International   Political   Economy:   An   Intellectual   History,   Princeton   NJ:  Princeton  University  Press.      

Gilpin,  Robert  (1975),  U.S.  Power  and  the  Multinational  Corporation,  New  York:  Basic  Books.  

Gilpin,   Robert   (1987),   The   Political   Economy   of   International   Relations,   Princeton   NJ:   Princeton  University  Press.      

Hall,   Peter   and   Soskice,   David   (2001),   Varieties   of   Capitalism:   Institutional   Foundations   of  Comparative  Advantage,  Oxford  University  Press.      

Keohane,  Robert   (1984),  After  Hegemony:  Cooperation  and  Discord   in   the  World  Political  Economy,  Princeton  NJ:  Princeton  University  Press.      

Keohane,  Robert  and  Nye,  Joseph  (eds.)  (1972),  Transnational  Relations  and  World  Politics,  Harvard  University  Press.    

Keyman,   Fuat   ve   Öniş,   Ziya   (2007),   Turkish   Politics   in   a   Changing   World:   Global   Dynamics   and  Domestic  Transformations,  İstanbul  Bilgi  University  Press.    

Kirişci,  Kemal  (2009),  “Transformation  of  Turkish  Foreign  Policy:  The  Rise  of  the  Trading  State”,  New  Perspectives  on  Turkey,  no.  40,  2009,  pp.  29–57.  

Kutlay,   Mustafa   (2012),   “Yeni   Türk   Dış   Politikasının   Ekonomi   Politiği:   Eleştirel   Bir   Yaklaşım”,  Uluslararası  İlişkiler,  Cilt.  9,  No.  35,  s.  101-­‐127.    

Morton,  David  Adam   (2007),  Unraveling   Gramsci:   Hegemony   and   Passive   Revolution   in   the   Global  Political  Economy,  Pluto  Press.  

Nölke,   Andreas   ve   Claar,   Simone   (2013),   “Varieties   of   Capitalism   in   Emerging   Economies”,  Transformation,  No.  81/82,  pp.  33-­‐54.    

O’Brien,  Robert  ve  Williams,  M.  (2004),  Global  Political  Economy:  Evolution  and  Dynamics,  Palgrave  Macmillan.  

Öniş,   Ziya   (1998),   State   and  Market:   The   Political   Economy   of   Turkey   in   Comparative   Perspective,  Boğaziçi  University  Press.    

Öniş,   Ziya   (2012),   “The  Triumph  of  Conservative  Globalism:  The  Political  Economy  of   the  AKP  Era”,  Turkish  Studies,  Vol.  13,  No.  2,  pp.  135-­‐152.          

Öniş,   Ziya   ve   Kutlay,   Mustafa   (2013),   “Rising   Powers   in   a   Changing   Global   Order:   The   Political  Economy   of   Turkey   in   the   Age   of   BRICs”,   Third  World   Quarterly,   Vol.   34,   No.   8,   pp.   1409-­‐1426.    

Öniş,   Ziya   ve   Şenses,   Fikret   (2009)   “Küresel   Dinamikler,   Ülkeiçi   Koalisyonlar   ve   Reaktif   Devlet:  Türkiye’nin  Savaş  Sonrası  Kalkınmasında  Önemli  Politika  Dönüşümleri,”   içinde  Fikret  Şenses,  ed.,  Neoliberal  Küreselleşme  ve  Kalkınma,  İletişim  Yayınları.  

11

Strange,   Susan   (1970),   “International   Economics   and   International   Relations:   A   Case   of   Mutual  Neglect”,  International  Affairs,  46,  2,  pp.  304-­‐315.  

Strange,  Susan  (1988),  States  and  Markets,  Pinter  Publishers.  

Ünay,  Sadık  (2013),  Kalkınmacı  Modernlik:  Küresel  Ekonomi  Politik  ve  Türkiye,  Küre  Yayınları.      

Wade,   Robert   (2013),   “How   High   Inequality   Plus   Neoliberal   Governance   Weakens   Democracy”,  Challenge,  Vol.  56,  No.  6,  pp.  5-­‐37.  

Watson,  Mathew  (2005),  Foundations  of  International  Political  Economy,  Palgrave  Macmillan.