Ziya Öniş, Mustafa Kutlay, Uluslararası Politik Ekonomi
Transcript of Ziya Öniş, Mustafa Kutlay, Uluslararası Politik Ekonomi
1
Kutu C14 1: Politik Ekonominin Kökenleri Modern UPE disiplini 1970’lerde ortaya çıkmış olmakla birlikte, disiplinin teorik kökenleri çok daha gerilere gitmektedir. Realist politik ekonomi teorilerinin kökeni 15. yüzyıl merkantilizmine dayanmaktadır. Merkantilist perspektif, devletlerin ihracatı teşvik etmesini, korumacı duvarlarla ithalatın kısıtlanmasını önermektedir. Liberal politik ekonomi teorilerinin kökeni, 19. yüzyılda serbest ticareti ve kapitalist iş bölümünü refah artışının temel dinamiği olarak öneren Adam Smith’in Milletlerin Refahı isimli klasik çalışmasına dayanmaktadır. Marksist teorilerin menşei ise yine 19. yüzyılda Karl Marks’ın abidevi çalışmalarına dayanmaktadır. Marks ve Engels, eserlerinde kapitalizmin üretim, değişim ve bölüşüm dinamiklerini ortaya koymayı hedeflemiş, tarihin akışının sınıflar ve sınıf çatışması ekseninde şekillendiğini önermişlerdir. (Watson, 2005)
C14. ULUSLARARASI POLİTİK EKONOMİ
İçinde Şaban Kardaş ve Ali Balcı, Uluslararası İlişkiler’e Giriş: Tarih, Teori,
Kavram ve Konular, Ankara: İmge Yayınları, 2014
Ziya Öniş ve Mustafa Kutlay
GİRİŞ ..................................................................................................................................................... 1
DİSİPLİNİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ .............................................................................................. 2 KÜRESELLEŞME, ÇOK-‐KUTUPLULUK VE YENİ BÜYÜK SORULAR ..................................... 4
TÜRKİYE’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ .............................................................................................. 8
SORULAR ............................................................................................................................................. 9 EK OKUMA ÖNERİLERİ ................................................................................................................... 9
KAYNAKÇA ...................................................................................................................................... 10
GİRİŞ Uluslararası Politik Ekonomi (UPE), devletler ile piyasaların dinamik etkileşimi ve birbirlerini nasıl şekillendirdiklerini araştıran disiplinlerarası sosyal bilimler yaklaşımının genel adıdır. Uluslararası siyasetin temel örgütlenme biçimi olan devletlerin ‘güç’, iktisadi hareketin temel örgütlenme zemini olan piyasaların ise ‘refah’ üretiminde kurucu unsurlar olduğu varsayımından hareketle, Robert Gilpin (1975: 43), UPE’yi “uluslararası ilişkilerde güç ve refah arayışının karşılıklı ve dinamik etkileşimi” olarak tanımlamaktadır.
Devletler ve piyasalar arasındaki girift ilişki, aynı zamanda iki farklı mantığın karşılıklı rekabet ve iş birliğini simgelemektedir. Giovanni Arrighi’ye göre devlet-‐piyasa ilişkisi, ‘sınır mantığı’ ile ‘sermaye mantığı’ etkileşimi çerçevesinde ele alınabilir. Sınır mantığı, daimi güç arayışındaki modern devletlerin belli sınırlar ve bu sınırlar içindeki beşeri ve doğal kaynaklar üzerinde egemenlik/otorite tesis etme çabasına işaret eder. Sermaye mantığı ise daimi refah arayışındaki piyasa aktörlerinin çoğu
2
Kutu C14 2: Amerikan Ekolü vs. İngiliz Ekolü
UPE’nin önemli isimlerinden Benjamin Cohen 2008 yılında yayınlanan kitabında UPE literatürünü iki ana ekole ayırmıştır: Amerikan Ekolü ve İngiliz Ekolü. Bu tasnif, coğrafya ya da ulusal tabiiyete göre değil, teorik ve metodolojik hassasiyetlere göre yapılmıştır. Amerikan Ekolü, pozitivizm ve ampirizm esaslarına dayanarak, “bilimsel” politik ekonomi anlayışına vurgu yapmaktadır. Bu ekol daha çok mevcut yapıları ve güç ilişkilerini verili alarak, siyasetin uluslararası ekonominin işleyişini nasıl etkilediğini rasyonel aktör modeli çerçevesinde anlamaya çalışmaktadır. İngiliz Ekolü ise mevcut yapıları verili almak yerine, bu yapıların nasıl ortaya çıktığını incelemekte ve içerdikleri güç ilişkilerini, ideolojileri ve değer yargılarını eleştirel bir perspektifle anlamayı ve yorumlamayı hedeflemektedir. Gittikçe artan oranda nicel tekniklere dayanan Amerikan Ekolü tema ve konulara ağırlık verirken, İngiliz Ekolü uluslararası ekonomideki üretim, değişim ve bölüşümün yapısal dinamiklerine yoğunlaşmaktadır. Cohen’in tabiriyle Amerikan Ekolü “ağaçlara, İngiliz Ekolü ise ormana odaklanmaktadır.” (Cohen, 2008: 141)
kez sınırları aşarak genişleyen bir hacimde ticaret, para akışı, teknoloji transferi vs. yoluyla sermaye birikimlerini azami kılma çabasına karşılık gelmektedir (Arrighi, 2005: 27-‐30).
Devlet mantığının, güç elde etmek için piyasanın ürettiği refahtan yararlanmaya çalışması, refahını daha da artırma amacındaki sermaye mantığının ise devletin kural koyucu, düzenleyici ve rant yaratıcı otoritesini yedeğine alma gayretleri, karşılıklı etkileşimin iş birliği boyutunu oluşturmaktadır. Diğer taraftan, devlet mantığı ile sermaye mantığının hedefler ve öncelikler konusunda çatışması, karşılıklı iş birliğinin rekabete dönüşmesine de sebep olabilmektedir (Balaam ve Veseth, 1996). Örneğin, çok-‐uluslu şirketlerin ticari liberalleşme taleplerine karşı, devletlerin gelişmekte olan sanayilerini koruma gayretleri bu tarz rekabetin sayısız örneğinden birini oluşturmaktadır. Bu çerçevede UPE, uluslararası düzlemde güç ve refahın nasıl organize edildiğini anlamaya çalışır. Mevcut siyasi ve ekonomik düzende ‘kimin ne kazandığı’ ise politik ekonomi analizlerinin temel hareket noktasını oluşturmaktadır (Strange, 1988).
DİSİPLİNİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ Bağımsız bir sosyal bilimler disiplini olarak UPE, 1970’lerde uluslararası sistemde yaşanan derin krizlerin yeni yaklaşımları zorunlu kılması sonucu ortaya çıkmıştır. İlk olarak 1971 yılında ABD Başkanı Nixon, dolara dayalı sabit kur sisteminin çöktüğünü ilan etmiş, ardından 1973-‐1974 tarihlerinde yaşanan petrol krizleri Batı ekonomilerini beklenmedik biçimde etkilemiştir. 1970’lerde üçüncü dünya ülkelerinin ‘yeni uluslararası ekonomik düzen’ sloganıyla mevcut sisteme şekillendiren güç ilişkilerini sorgulamaya başlaması, bu tarihe kadar birbirinden ayrı kabul edilen ekonomi ve siyasetin aslında aynı madalyonun iki yüzü olduğunu ortaya koymuştur. Bu tarihten itibaren uluslararası ticaret, kur rejimleri, doğrudan yatırımlar, çok-‐uluslu şirketler ve hegemonya gibi kavramların uluslararası siyasetin ihmal edilemez öğeleri olduğu anlaşılmıştır. Oysa 1970’lere kadar Bretton Woods kurumsal yapısı çerçevesinde göreceli olarak istikrarlı seyreden uluslararası kur, ticaret ve finans sistemleri siyaset yapıcılar tarafından teknokratik yönetim alanı olarak değerlendirilmiş, bu açıdan ‘yüksek siyaset’ gündemine dahil edilmemiştir. 1970’lerle birlikte ise uluslararası ekonomide yaşanan oyun değiştirici kırılmalar, ‘uluslararası ekonomik ilişkilerin siyasallaşmasını’ beraberinde getirmiştir.
Bu eksende öncü makalelerden birini Susan Strange yazmıştır. 1970 tarihli “Uluslararası Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler: Bir Karşılıklı İhmal Vakası” başlıklı çalışmasında Strange, uluslararası ekonomik ve siyasi sistemin kapsamlı bir dönüşümden geçtiğini öne sürmüş, uluslararası ilişkiler uzmanlarının
3
Kutu C14 3: Uluslararası Politik Ekonomi Teorileri
REALİZM LİBERALİZM MARKSİZM
Tarihsel köken 15. yüzyıl 19. yüzyıl 19. yüzyıl
Önde gelen kuramcıları
Hamilton, List, Krasner, Gilpin,
Smith, Ricardo, Kant, Hayek, Keohane
Marx, Lenin, Frank, Cox
Türleri Merkantilizm, realizm
Serbest ticaret, karşılıklı bağımlılık
Eleştirel teori, bağımlılık ekolü, dünya sistemleri
Analiz düzeyi Devlet-‐merkezli (bilardo topu modeli)
Birey-‐merkezli Yapı-‐merkezli
Analiz birimi Devlet Firmalar, devletler, uluslararası örgütler
Sınıf, küresel kapitalizm
‘Devlet’ tasavvuru
Homojen otonom aktör
Çoğulcu platform Hâkim sınıfların temsilcisi
Davranışsal dinamikler
Rasyonel bir aktör olarak devlet
Rasyonel bir aktör olarak birey
Toplum-‐içinde ve toplumlar-‐arasında sömürü
‘Sistem’ tasavvuru
Anarşik, çatışmacı
İş birlikçi, karşılıklı bağımlılık
Hiyerarşi, çatışmacı
Küresel ekonomi
Sıfır toplamlı oyun
Pozitif toplamlı oyun
Sıfır toplamlı oyun
Uluslararası örgütler
Çok önemli değil
Küresel iş birliği için oldukça önemli
Merkez ülkelerin çıkarları için önemli
O’Brien ve Williams, 2004: 26’dan değiştirilerek alınmıştır.
ekonomik dinamikleri yeterince dikkate almadığını, ekonomistlerin ise uluslararası ekonominin adeta siyasetten arındırılmış bir ortamda faaliyet gösterdiğini varsayarak en baştan hatalı davrandığının altını çizmiştir. Bu karşılıklı ihmalin sosyal bilimlerin ufkunu daralttığı tespitinden hareketle Strange, ekonomi ve siyasetin zararlı ayrılığını sonlandırmak gerektiğini vurgulamıştır (Strange, 1970). 1970’ler boyunca yaşanan politik ekonomi krizleri sadece Strange’i haklı çıkarmakla kalmamış, günümüz UPE anlayışının kurucu metinlerinin hızlı bir şekilde üretilmesine olanak sağlamıştır.
Bu eksende, 1972 yılında Keohane ve Nye, Ulus-‐ötesi İlişkiler ve Dünya Siyaseti isimli çalışmalarında uluslararası siyasetin realist paradigmanın dar kalıplarıyla anlaşılamayacağına vurgu yaparak ulus-‐ötesi ilişkiler (transnational relations) kavramını yeni bir analitik çerçeve olarak önermişlerdir. Söz konusu yaklaşımı zaman içinde daha da geliştiren Keohane ve Nye, ‘karmaşık karşılıklı bağımlılık’ kavramını ulus-‐ötesi ilişkilerin kurucu unsuru olarak ortaya atmışlardır. Buna göre, hızla genişleyen ticaret, finans ve iletişim ağları ile bu ağların hayat bulmasına imkan tanıyan uluslararası örgütler ve çok-‐uluslu şirketler gibi devlet-‐dışı aktörler, dünya siyasetinin karmaşık karşılıklı bağımlılık içerisinde hareket ettiği bir zemin doğurmuştur. Karmaşık karşılıklı bağımlılık üç noktaya odaklanmaktadır. Bu noktalar, devletler ve devlet-‐dışı aktörler arasında çoklu-‐diyalog kanallarının oluşması, farklı temalar arasında önem açısından hiyerarşi farkının ortadan kalkması (yani ‘yüksek siyaset’ kavramının anlamını yitirmesi) ve askeri gücün eskiye nispetle daha az önemli hale gelmesidir. Keohane ve Nye’ın
4
vurguladığı üzere, 1970’lerle birlikte, güvenlik-‐merkezli ve ulus-‐devlet eksenli realist uluslararası siyaset yaklaşımlarının yeni ortaya çıkmakta olan karmaşık karşılıklı bağımlılığı yeterince analiz edememesi, UPE’nin ekonomi-‐siyaset etkileşimini sistematik açıdan inceleyen bir disiplin olarak Amerikan akademyasında popülerlik kazanmasını beraberinde getirmiştir (Cohen, 2008: 28-‐31).
UPE, belli bir teorik ve metodolojik yaklaşımın değil, yukarıda aktarıldığı üzere temel amacı uluslararası düzende güç ve refahın birbirini nasıl şekillendirdiğini anlamak olan bir disiplinin adıdır. Kökenleri çok eskiye dayanan UPE’nin eklektik ve kapsayıcı yapısı değişik teorik ve metodolojik yaklaşımların UPE çatısı altında toplanması sonucunu doğurmuştur (Kutu C14 1). Bu nedenle, ‘UPE’ye teorik yaklaşımlar’ şeklinde özetlenebilecek bir sınıflandırma oldukça zordur. Yine de analitik kolaylık sağlaması ve disipline yeni giriş yapanlar açısından Robert Gilpin’in 1987 tarihinde yayınlanan ve politik ekonomi alanında bir klasik haline gelen Uluslararası İlişkilerin Politik Ekonomisi isimli kitabında önerdiği sınıflandırma faydalı olabilir: liberalizm, ulusalcılık ve Marksizm. Farklı araştırmacılar tarafından değişik isimler tercih edilse de bu üç temel yaklaşım halen daha geçerliliğini korumaktadır (O’Brien ve Williams, 2004).
Liberalizm genellikle aynı kalmakla birlikte, ulusalcılık yerine değişik çalışmalarda ‘merkantilizm,’ ‘realizm,’ ve ‘ekonomik milliyetçilik’ kullanılmakta, Marksist yaklaşımlar ise ‘radikal teori,’ ‘eleştirel yaklaşım,’ ‘bağımlılık okulu’ ve ‘dünya sistemleri kuramı’ gibi farklı başlıklara ayrılmaktadır. Kitabın diğer bölümlerinde detaylı ele alındığı ve her bir yaklaşımın burada kısaca incelenemeyecek kadar derin bir entelektüel geçmişi olduğu göz önünde bulundurularak (Tayfur, 2011) bu bölümde bu yaklaşımlar detaylarıyla tartışılmayacaktır (C14 3’teki kutu üç temel yaklaşımın başlıca UPE kavramları hakkındaki görüşlerini özetlemektir). Bu teorik tartışmalar çerçevesinde, Soğuk Savaş dönemi boyunca, uluslararası ticaret, uluslararası finans, çok-‐uluslu şirketler, Kuzey-‐Güney ülkeleri arasındaki gelişmişlik farkının neden ve sonuçları, Amerikan hegemonyasının önemi ve akıbeti gibi konular politik ekonomi disiplininin temel uğraş alanlarını oluşturmuştur. Bu konulara yaklaşım tarzı açısından ekoller arasında zamanla büyük farklılıklar oluşsa da (Kutu C14 2) her ekolü meşgul eden ortak ‘büyük sorular’ bağımsız bir UPE disiplininin oluşmasını mümkün kılmıştır.
KÜRESELLEŞME, ÇOK-‐KUTUPLULUK VE YENİ BÜYÜK SORULAR Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte UPE’nin çerçevesi ve ilgilendiği ’büyük sorular‘ da kapsamlı bir değişim geçirmiştir. 1990’lar boyunca yaşanan hızlı küreselleşme dalgası ve Sovyetler Birliği’nin bakiyesi ülkelerin sancılı bir şekilde kapitalizme eklemlenmesi yeni sorunsalları beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce, Sovyetler Birliği’nin temsil ettiği politik ekonomi modeli ve dünya tasavvurunun iflas etmesi, ABD’nin uluslararası sistemde tek hegemonik güç olarak yükselmesine sebep olmuştur. Ancak 2000’li yıllarla birlikte tek-‐kutuplu uluslararası sistemin yerini hızlı bir şekilde çok-‐kutupluluk tartışmasına bıraktığı yeni bir dönem başlamıştır. Bu eksende UPE yazınında en başından beri önemini koruyan tartışmalara ek olarak ana hatlarıyla iki ’yeni büyük soru‘ ve onların alt-‐soruları öne çıkmaktadır. Bu sorular, küresel güç kayması ve küreselleşme ve demokratikleşme arasındaki ilişkidir.
5
Kutu C14 4: Hegemonyasız Bir Dünyada İş Birliği Mümkün mü?
Günümüz UPE disiplininin en önemli konularından birisi hegemonya tartışmasıdır. Batılı güçlerin, yükselmekte olan Batı-‐dışı aktörlere karşı görece güç gerilemesine girdiği bir dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Söz konusu dönüşümün küresel yönetişimin politik ekonomisi açısından iki önemli etkisi bulunmaktadır. Birinci sorun, çok-‐kutuplu bir dünyada küresel yönetişimin ve küresel ekonominin istikrarının nasıl sağlanacağıdır. Hegemonik İstikrar Kuramı perspektifine göre, küresel ekonomik sistemin belirli kurum, kural ve normlar çerçevesinde istikrarlı işleyebilmesi ve gerektiğinde ekonomik krizlere etkin bir şekilde müdahale edilebilmesi için -‐Kindleberger’in (1973) tabiriyle-‐ sistemde “bir hegemonun ve yalnızca bir hegemonun” bulunması gerekir. Bu nedenle Hegemonik İstikrar Kuramı teorisyenleri küresel yönetişimin çok-‐kutuplu dünyada zorlu bir döneme gireceğini öngörmektedirler. Robert Keohane gibi yeni-‐kurumsalcı teorisyenlere göre ise anarşik bir uluslararası sistemde hegemonya-‐sonrası dönemde de iş birliği yapmak mümkündür. Keohane, Hegemonyanın Ardından isimli kitabında hegemonik bir aktörün yokluğunda dahi devletlerin uluslararası örgütler yoluyla küresel iş birliğini ve yönetişimi sağlayabileceğini iddia etmiştir. Buna göre uluslararası örgütler, (a) işlem maliyetlerini azaltarak, (b) bilgi asimetrilerini gidererek, (c) devletlerin taahhütlerinin inanılırlığını arttırarak hegemonyanın yokluğunda dahi etkin küresel yönetişimi mümkün hale getirmektedir. Bu çerçeveden çok-‐kutuplu dünya düzeninde küresel yönetişim sorunsalına yaklaşan analistler, BRICS ve yakın-‐BRICS ülkelerinin de dahil olduğu bir yönetişim sisteminin kurulabileceğini iddia etmektedirler. Uluslararası ekonomi son 30 yılda gittikçe artan oranda küreselleşmekle birlikte, uluslararası yönetişim mekanizmalarında yükselmekte olan aktörlerin söz hakkını yeterince dikkate alan demokratik kurumsal dönüşüm henüz gerçekleşmemiştir.
Günümüz UPE disiplininin ilk büyük sorusu, küresel sistemde yaşanmakta olan güç kaymasının mahiyeti ve boyutlarına ilişkindir. 2000’li yıllarla birlikte gelişmekte olan ülkelerin hızla küresel ekonomiye dahil olması, diğer taraftan 2008-‐2009 küresel ekonomik kriziyle birlikte Batı’nın derin bir bunalıma girmesi, hegemonik dönüşüm tartışmalarını yeniden alevlendirmiştir (Kutu C14 4). Bu eksende ABD hegemonyasının sonbaharını yaşadığı, orta-‐vadede Çin’in yeni hegemonik güç olarak uluslararası politik ekonominin temel aktörü haline gelebileceği iddiaları popülerlik kazanmıştır. Çin, 1970’lerde başlayan liberalleştirme politikalarına paralel olarak son otuz yılda ortalama yüzde 10’luk bir büyüme oranıyla küresel hasıladaki payını 2012’de üçe katlayarak yüzde 15’e çıkarmıştır. Mevcut trendin devam etmesi durumunda ise IMF tahminlerine göre ABD’yi 2016 yılında yakalayarak dünyanın en büyük ekonomisi olması öngörülmektedir.
Bu noktada zor bir soru karşımıza çıkmaktadır: Çin’in ABD’yi ekonomik büyüklük olarak geride bırakması yeni hegemon olacağı anlamına gelir mi? Ayrıca her hegemonik düzenin belli değer yargılarını önceleyen normatif bir boyutu olduğu dikkate alınırsa, alternatif bir dünya düzeninin temel parametreleri neler olabilir?
Bu önemli UPE sorusuna Strange’in Devletler ve Piyasalar isimli kitabında geliştirdiği ‘yapısal güç’ kavramsallaştırmasıyla yaklaşmak aydınlatıcı olabilir. Strange, ’güç' kavramını ikiye ayırmaktadır: ilişkisel güç ve yapısal güç. İlişkisel güç, “bir aktörün diğer bir aktörü kendi çıkarları çerçevesinde yönlendirebilme kapasitesi” olarak tanımlanabilir. Yapısal güç ise aktörlerin içerisinde hareket ettikleri uluslararası yapının kurum, kural ve mekanizmalarını tesis etme ve yönetme kapasitesidir. Strange, yapısal gücün dört temel öğesini güvenlik, üretim, finans ve bilgi yapıları olarak tanımlamıştır. Buna göre hegemonik aktör, söz konusu dört temel güç yapısını ‘zor’ ve ‘rıza’ yoluyla kontrol edebildiği ölçüde hegemonyasını sürdürebilmektedir (Kutu C14 5). ABD hegemonyasının ne
6
Kutu C14 5: Hegemonya Nedir?
Hegemonya, UPE disiplininin temel kavramlarından birisidir. Hegemonya, uluslararası politik ekonomi sistemini yapısal olarak şekillendirmeye ve idare etmeye muktedir lideri tanımlamak için kullanılır. Eleştirel ekolün önemli temsilcilerinden İtalyan siyaset bilimci Antonio Gramsci hegemonyanın “’zor” ‘ (coercion) ve “’rıza” ‘ (consent) olmak üzere iki temel boyutu olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre hegemonik güçler, liderliğini pekiştirmek için gerektiğinde “’zor”,’ gerektiğinde ise “’rıza” ‘ üretmek durumundadır. “’Zor” hegemonik güç açısından caydırıcılık, “’rıza” ise meşruiyet üretir. Bu iki unsuru gerektiği şekilde üretemeyen hegemonik aktörlerin zaman içerisinde düşüşe geçmesi ve yerini yeni hegemonik güce bırakması beklenir. Bu sistemik dönüşüme, UPE literatüründe hegemonik döngü denilmektedir. (Morton, 2007)
derecede gerilediğini, Çin’in ise ‘yeni hegemon’ olarak potansiyel ve limitlerini Strange’in çizdiği çerçevede analiz etmek bu çalışmanın sınırlarını aşmakla birlikte UPE öğrencileri açısından iyi bir başlangıç noktası oluşturabilir.
Günümüz UPE disiplininin ikinci büyük sorusu, çok-‐kutupluluk tartışmasına paralel olarak, küresel yönetişim ve küreselleşme-‐demokratikleşme ilişkisidir. Bu tartışma, ‘küreselleşmenin demokratikleşmesi’ ve ‘demokrasinin küreselleşmesi’ şeklinde kavramsallaştırılabilecek iki temel sütundan oluşmaktadır. Birinci boyut, uluslararaları sistemdeki güç kaymasının devletler-‐arası ilişkilere doğrudan yansıması mahiyetindedir. Küreselleşmenin bir ürünü olarak Batı-‐dışı aktörler -‐başta Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika (BRICS)-‐ olmak üzere küresel ekonomide gittikçe artan oranda etkili haline gelmişlerdir. BRIC grubuna ek olarak yükselişe geçen yakın-‐BRIC-‐S ülkeleri (Türkiye, Meksika, Endonezya, Güney Kore) de önemli bölgesel aktörlere dönüşmüş durumdadırlar. Ancak bu ülkeler, küresel politik ekonominin yönetişiminde yeterince söz sahibi değildirler. Örneğin, 2. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde ABD’nin jeo-‐ekonomik ve jeopolitik tahayyülünün bir ürünü olarak kurulan IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar halen daha Batılı aktörlerin karar alma süreçlerinde hakim konumlarını sürdürdükleri yapılanmalardır. Oysa bu örgütlerin etkin çalışabilmek için ihtiyaç duydukları meşruiyeti üretebilmeleri ancak gelişmekte olan ülkelerin de karar alma süreçlerine aktif olarak katılabilmeleri ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla, söz konusu dönüşümün, yani küreselleşmenin demokratikleşmesinin, nasıl ve hangi koşullarda gerçekleşebileceği ya da bu dönüşümün gerçekleşmemesi durumunda küresel yönetişimin geleceğinin ne olacağı önemli bir tartışma sorusu haline gelmiştir.
Küreselleşme-‐demokratikleşme diyalektiğinin ikinci boyutunu ise ‘demokrasinin küreselleşmesi’ tartışmaları oluşturmaktadır. Demokrasinin küreselleşmesi, sosyal bilim disiplinlerini yatay kesen ve ortay hattını politik ekonominin oluşturduğu girift bir tartışmadır. Bu eksende iki zıt hareketin günümüz tartışmalarının odak noktası haline geldiği görülmektedir. Bir taraftan, Streeck’in (2013) vurguladığı gibi neoliberal küreselleşmenin son otuz yılda yarattığı gelir adaletsizliği, ekonomik krizler ve ‘daimi kemer sıkma’ odaklı hakim ekonomik paradigma, gelişmiş Batı demokrasilerinde demokratik norm ve değerlerin aşınması riskini ortaya çıkarmıştır. Gelişmiş ülke vatandaşları, gittikçe artan oranda siyaset alanının daraldığını, iktidarların değişmesinin mevcut politika tercihlerini etkilemeyeceğini düşünmeye başlamıştır. Batı demokrasilerinde halkların de-‐politizasyon sürecine girmeleri, mevcut ekonomik paradigmaların siyasi yansımaları hakkında Batı ülkeleri açısından yeni sorunları gündeme getirmiştir. Zira kitlesel işsizlik, zayıf ekonomik büyüme performansı, gerileyen sosyal devlet anlayışı, artan gelir adaletsizliği ve mevcut siyaset kurumlarının bu sorunları çözmekteki başarısızlığı Avrupa demokrasilerini oldukça zorlamaktadır (Wade, 2013). 2007-‐2008 ekonomik kriziyle ‘demokrasi açığı’ eleştirilerinin kuvvetlenmesi, buna paralel olarak ırkçılık ve yabancı
7
düşmanlığının kıta içinde ciddi bir tehdide dönüşmesi Batı tipi politik ekonomi modellerinin sürdürülebilirliğine ilişkin yeni soru işaretleri oluşturmaktadır. Bütün bunların yanında, ‘stratejik kapitalizm’ olarak adlandırılan heteredoks modelleriyle Çin ve Rusya gibi aktörlerin krizden güçlenerek çıkması, otoriter kalkınma stratejilerinin gittikçe artan oranda popülerlik kazanmasına neden olmuştur. Ancak BRICS ve yakın-‐BRICS ülkeleri arasında bu konuda bir türdeşlikten bahsetmek mümkün değildir. Zira, Çin ve Rusya gibi otoriter rejimlerin yanında, Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi daha demokratik rejimlerin varlığı, ‘demokrasinin küreselleşmesi’ tartışmalarının açık uçlu doğasını ortaya koymaktadır.
Küreselleşme-‐demokratikleşme tartışması, aynı zamanda günümüz UPE disiplini ile Karşılaştırmalı Politik Ekonomi (KPE) disiplini arasındaki sınırların da giderek muğlaklaşmasına neden olmuştur. KPE, ülkelerin iç siyasi yapılarının ekonomi politikası tercihlerini ve ekonomik performanslarını nasıl etkilediğini mukayeseli açıdan anlamayı amaçlayan disiplindir. Küreselleşme süreçleri ile birlikte ülkelerin iç siyasi ve ekonomik yapılarının/rejimlerinin uluslararası etkilere daha açık hale gelmesi, UPE disiplinini, KPE’nin temel sorularından bağımsız ele almayı pratikte imkansız hale getirmiştir. Bu eksende son dönemdeki en önemli tartışmalardan birini ‘kapitalizmin türleri’ tartışması oluşturmaktadır. Hall ve Soskice 2001 yılında yayınlanan Kapitalizmin Türleri isimli kitaplarında gelişmiş Batı ekonomilerini liberal piyasa ekonomileri (liberal market economies) ve koordineli piyasa ekonomileri (coordinated market economies) olmak üzere ikiye ayırmıştır. Liberal piyasa ekonomileri, firmaların serbest piyasa koşulları içerisinde rekabet ettikleri, finansal piyasaların mümkün olduğunca az denetlendiği Anglosakson modelini simgelemektedir. Koordineli piyasa ekonomileri ise kapitalizmin yine temel çerçeveyi oluşturduğu ancak firmaların çoğu kez piyasa-‐dışı dinamikleri de dikkate aldıkları, finansal sistemin daha sıkı denetlendiği hiyerarşik kıta Avrupası modeline işaret etmektedir.
‘Kapitalizmin türleri’ tartışmasına göre her model kendi kurumsal önceliklerine göre küreselleşme süreçlerine entegre olmaktadır. Hall ve Soskice’in başlattığı tartışma, özelleştirme, serbest ticaret, finansal liberalleşme ve sanayi politikaları gibi alanlarda tek bir politika reçetesinin olamayacağını teyit etmesi açısından UPE disiplinine önemli bir katkı olarak değerlendirilebilir. Ancak ‘kapitalizmin türleri' tartışması, devletlerin ekonomide oynadığı merkezi rolü bilinçli bir şekilde analitik çerçevesinin dışında bıraktığı ve ülke-‐içi kurumsal mekanizmalara odaklandığı için küresel ekonomik kalkınmanın dinamiklerini açıklayamamaktadır. Ayrıca, Batılı sanayileşmiş ülkelerin kurumsal dinamikleri üzerine yoğunlaşmış olan söz konusu tartışma, BRICS ve yakın-‐BRICS ülkelerindeki ekonomik modeller konusunda tamamen sessiz kalmaktadır (Nölke ve Claar, 2013: 33). ‘Güneydeki kapitalizm türleri’ olarak isimlendirilebilecek ve devletin kalkınmacı rolünü vurgulayan ‘stratejik kapitalizm’ tartışması günümüz politik ekonomi disiplinindeki önemini giderek arttırmaktadır. İlgili yazın, gelişmekte olan ülkelerde devletin, donanımlı ve özerk bürokrasi, devlet-‐iş dünyası iş birliği, akıllı ticaret politikaları, kademeli finansal serbestleşme ve kapsamlı sanayi stratejileriyle kalkınma süreçlerini hızlandırabileceğini ortaya koymuştur. Örneğin Ha-‐joon Chang (2003), Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü isimli kitabında esasında bugünün gelişmiş ülkelerinin de kalkınma süreçlerinde benzer politikalar uyguladığını ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur. Kalkınmacı devlet yazını, devletin piyasa dinamiklerinden el çekmesi gerektiğini vurgulayan neoliberal kalkınma tezlerine ciddi bir meydan okuma oluşturmaktadır. Bu nedenle, UPE disiplini ile KPE disiplini arasında inşa edilecek teorik ve metodolojik köprüler, günümüz politik ekonomisinin dinamiklerini daha iyi anlayabilmek için iyi bir fırsat oluşturabilir.
8
Kutu C14 6: Orta Gelir Tuzağı
Bir ekonominin belirli bir kişi başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra durağanlaşmasına ve daha üst aşamalara ulaşamaması durumuna orta gelir tuzağı denir. Yani orta gelir düzeyindeki bir ülkenin kişi başına düşen GSYH’si daha yüksek gelir seviyelerine doğru yükselmek yerine sürekli iniş-‐çıkış halinde olduğunda, söz konusu ülkenin orta gelir tuzağına düşmüş olduğu kabul edilir.
Farklı tanımları ve alt kategorileri olmakla birlikte, Dünya Bankası tanımına göre orta gelir tuzağı kabaca 12.000 dolar seviyesine tekabül etmektedir. Bu eşiğe yaklaşan ülkelerin üst gelir düzeyine ulaşabilmeleri için yüksek teknoloji üretimine önem vermesi, yetişmiş insan kapasitesini arttırması ve kurumlarını kapsayıcı bir yapıya kavuşturabilmesi gerekmektedir.
TÜRKİYE’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ Türkiye’nin ekonomi politiği üzerine pek çok önemli çalışma kaleme alınmış olmakla birlikte (Öniş, 1998, 2009; Keyman ve Öniş, 2007; Öniş ve Şenses, 2009; Boratav, 2012; Ünay, 2013) Türkiye’de ‘politik ekonomi çalışmaları tarihi’ üzerine henüz kapsamlı bir çalışma yapılmış değildir. Bu başlıkta, günümüz UPE disiplininin ‘büyük soruları’ ekseninde Türkiye’nin karşılaştırmalı ekonomi politiği ana hatlarıyla incelenecektir. Bu eksende, uluslararası ilişkiler ve dış politika açısından iki güncel tartışmanın altı çizilecektir.
Birinci tartışma, Türkiye’nin ekonomik büyümesinin sürdürülebilirliğine ilişkindir. Son on yıllık başarılı bir dönüşümün ardından Türkiye orta gelir tuzağına yaklaşmış bulunmaktadır (Kutu C14 6). Bu eksende büyümenin sürdürülebilir kılınması ve Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler grubuna dahil olabilmesi için kurumlarını kapsayıcı bir şekilde dönüştürebilmesi, ileri teknolojiyi önceleyen sanayi politikalarını hayata geçirebilmesi ve insan sermayesini yüksek katma değer üreten bir ölçeğe taşıyabilmesi gerekmektedir (Öniş ve Kutlay, 2013). Çünkü Türkiye’nin uluslararası konumunda yapısal iyileşme ve dış politika performansının sürdürülebilirliği, söz konusu ekonomik ve siyasi kurumsal dönüşümün gerçekleştirilebilmesiyle yakından ilgilidir. Aynı şekilde ‘ticaret devleti’ vasfına sahip bir bölgesel güce dönüşebilmesi de söz konusu değişkenlere bağlı olarak şekillenecektir (Kirişci, 2009; Kutlay, 2012).
İkinci tartışma ise Türkiye’nin küresel ölçekte yaşanan küreselleşme-‐demokratikleşme tartışmalarında hangi eksende yer alacağı ile ilgilidir (Öniş, 2013). İlgili bölümde değinildiği gibi BRICS ve yakın-‐BRICS ülkeleri arasında yaşanan yol ayrımı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Halihazırda ‘seçimsel demokrasi’ ya da ‘liberal olmayan demokrasi’ olarak adlandırılan bir rejime sahip olan Türkiye’nin sürdürülebilir politik ekonomi performansı açısından ‘derinlikli demokrasi’ seviyesine ulaşabilmesi gerekli bir şarta dönüşmüş durumdadır (Öniş, 2012; Öniş, 2013). Kapsayıcı ekonomik ve siyasi kurumların inşa edilebilmesi, derinlikli demokrasinin sebebi ve sonucudur. Kurumsal inşa süreçlerinin mahiyeti ve sonuçları açısından ise sadece iç dinamikler değil, uluslararası ittifaklar da belirleyici olacaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin dış politikasındaki ittifak sistemlerini nasıl organize edeceği, hem kalkınma performansını hem de uluslararası konumunu etkileyecektir. Ayrıca, Türkiye’nin küresel yönetişim platformlarında ve dış politika stratejilerinde akıllı koalisyonlar yoluyla demokrasinin küreselleşmesine sağlayacağı katkı ihmal edilemeyecek boyuttadır.
Ana akım UPE disiplininin bugüne kadar gelişmiş ülkeleri merkeze alan bir teorik ve metodolojik hassasiyetle geliştirildiği dikkate alındığında, küreselleşme-‐demokratikleşme-‐ekonomik kalkınma eksenli tartışmalar yeni yükselen güçlerin öncelikleri, değer yargıları ve dünyayı nasıl algıladıklarına yeterince odaklanmamaktadır (Blyth, 2009). Bu duruma Türkiye de bir istisna teşkil etmemektedir.
9
Dolayısıyla sadece pratikte değil, BRICS ve yakın-‐BRICS ülkelerinde UPE disiplininin teorik açıdan da yeni inşacılara ihtiyacı bulunmaktadır. Bu noktada, Türkiye’de politik ekonomi disiplininin diğer sosyal bilimler disiplinleriyle etkileşimini arttırması gerektiğini vurgulamak yerinde olacaktır. Zira politik ekonomi, bir kısmı kaynakçada belirtilen kimi önemli çalışmalar yapılmış olmakla birlikte, Türk uluslararası ilişkiler disiplininin halen daha kayıp halkası konumundadır. Oysa, Türkiye’nin uluslararası konumu ve Türk dış politikasının imkan ve kısıtları, küresel ekonomiye nasıl eklemlendiği ile doğrudan ilişkilidir. Türkiye’yi eşi benzeri olmayan bir ülke olarak inceleyen tekil incelemeler yerine küresel ve bölgesel dönüşümlerin bir parçası olarak ele alan karşılaştırmalı politik ekonomi analizlerinin çoğalması hem Türkiye’deki uluslararası ilişkiler disiplini hem de Türk dış politikası çalışmaları açısından özgün çalışmaların ortaya çıkmasına fırsat tanıyabilir.
SORULAR 1. UPE hangi özellikleri nedeniyle disiplinler-‐arasıdır?
2. UPE’nin temel sorusu nedir? Bu soru neden önemlidir?
3. ‘Sınır mantığı’ ile ‘sermaye mantığı’ arasındaki ilişkinin temel dinamikleri nelerdir?
4. “UPE bir disiplin olarak fikirlerden değil, olaylardan doğmuştur” önermesinde kastedilen ‘olaylar’ nelere işaret etmektedir?
5. UPE literatüründe hegemonyanın tanımı ve kavramsallaştırılması üzerine temel tartışmalar hangileridir?
6. Hegemonik bir aktörün yokluğunda küresel iş birliği/yönetişim mümkün müdür? Tartışınız.
7. Günümüz UPE literatüründeki büyük sorular nelerdir?
8. Çok-‐kutupluluk hangi açılardan UPE için önemli bir tartışma maddesidir?
9. Küreselleşme-‐demokratikleşme ilişkisini tartışınız?
10. Türkiye’nin temel politik ekonomi sorunları nelerdir?
11. Türkiye’deki uluslararası ilişkiler ve dış politika analizleri UPE’nin kavramsal çerçevesinden daha fazla yararlanmalı mıdır? Niçin?
EK OKUMA ÖNERİLERİ Giovanni Arrighi, Uzun Yirminci Yüzyıl: Para, Güç ve Çağımızın Kökenleri, Çeviren: Recep Boztemur,
İmge Yayınları, 2000
Robert Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, Kripto Basın Yayın, 2012
Ha-‐Joon Chang, Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü, İletişim Yayınları, 2003
Ziya Öniş ve Fikret Şenses, “Küresel Dinamikler, Ülkeiçi Koalisyonlar ve Reaktif Devlet: Türkiye’nin Savaş Sonrası Kalkınmasında Önemli Politika Dönüşümleri,” içinde Fikret Şenses (der.), Neoliberal Küreselleşme ve Kalkınma, İletişim Yayınları, 2009, s. 705-‐743.
Fatih Tayfur, “Devletler ve Piyasalar,” İçinde Atila Eralp (der.), Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar, İletişim Yayınları, 6. Baskı, 2011, s. 183-‐216.
Sadık Ünay, Kalkınmacı Modernlik: Küresel Ekonomi Politik ve Türkiye, Küre Yayınları, 2013.
10
KAYNAKÇA Arrighi, Giovanni (2005), “Hegemony Unravelling-‐I”, New Left Review, 32, pp. 23-‐80.
Balaam, David ve Veseth, Michael (1996), Introduction to International Political Economy, New Jersey: Prentice-‐Hall.
Blyth, Mark (ed.) (2009), Routledge Handbook on International Political Economy: IPE as a Global Conversation, Routledge.
Boratav, Korkut (2012), Türkiye İktisat Tarihi, İmge Yayınları.
Cohen, Benjamin (2008), International Political Economy: An Intellectual History, Princeton NJ: Princeton University Press.
Gilpin, Robert (1975), U.S. Power and the Multinational Corporation, New York: Basic Books.
Gilpin, Robert (1987), The Political Economy of International Relations, Princeton NJ: Princeton University Press.
Hall, Peter and Soskice, David (2001), Varieties of Capitalism: Institutional Foundations of Comparative Advantage, Oxford University Press.
Keohane, Robert (1984), After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton NJ: Princeton University Press.
Keohane, Robert and Nye, Joseph (eds.) (1972), Transnational Relations and World Politics, Harvard University Press.
Keyman, Fuat ve Öniş, Ziya (2007), Turkish Politics in a Changing World: Global Dynamics and Domestic Transformations, İstanbul Bilgi University Press.
Kirişci, Kemal (2009), “Transformation of Turkish Foreign Policy: The Rise of the Trading State”, New Perspectives on Turkey, no. 40, 2009, pp. 29–57.
Kutlay, Mustafa (2012), “Yeni Türk Dış Politikasının Ekonomi Politiği: Eleştirel Bir Yaklaşım”, Uluslararası İlişkiler, Cilt. 9, No. 35, s. 101-‐127.
Morton, David Adam (2007), Unraveling Gramsci: Hegemony and Passive Revolution in the Global Political Economy, Pluto Press.
Nölke, Andreas ve Claar, Simone (2013), “Varieties of Capitalism in Emerging Economies”, Transformation, No. 81/82, pp. 33-‐54.
O’Brien, Robert ve Williams, M. (2004), Global Political Economy: Evolution and Dynamics, Palgrave Macmillan.
Öniş, Ziya (1998), State and Market: The Political Economy of Turkey in Comparative Perspective, Boğaziçi University Press.
Öniş, Ziya (2012), “The Triumph of Conservative Globalism: The Political Economy of the AKP Era”, Turkish Studies, Vol. 13, No. 2, pp. 135-‐152.
Öniş, Ziya ve Kutlay, Mustafa (2013), “Rising Powers in a Changing Global Order: The Political Economy of Turkey in the Age of BRICs”, Third World Quarterly, Vol. 34, No. 8, pp. 1409-‐1426.
Öniş, Ziya ve Şenses, Fikret (2009) “Küresel Dinamikler, Ülkeiçi Koalisyonlar ve Reaktif Devlet: Türkiye’nin Savaş Sonrası Kalkınmasında Önemli Politika Dönüşümleri,” içinde Fikret Şenses, ed., Neoliberal Küreselleşme ve Kalkınma, İletişim Yayınları.
11
Strange, Susan (1970), “International Economics and International Relations: A Case of Mutual Neglect”, International Affairs, 46, 2, pp. 304-‐315.
Strange, Susan (1988), States and Markets, Pinter Publishers.
Ünay, Sadık (2013), Kalkınmacı Modernlik: Küresel Ekonomi Politik ve Türkiye, Küre Yayınları.
Wade, Robert (2013), “How High Inequality Plus Neoliberal Governance Weakens Democracy”, Challenge, Vol. 56, No. 6, pp. 5-‐37.
Watson, Mathew (2005), Foundations of International Political Economy, Palgrave Macmillan.