Ukrayna Krizinde Son Durum
-
Upload
independent -
Category
Documents
-
view
0 -
download
0
Transcript of Ukrayna Krizinde Son Durum
1 Ukrayna Krizinde Son Durum
1
Ukrayna Krizinde Son Durum
Turker Saliji
Şubat 2015, Ankara
asım 2014’te 1. yılını dolduran Ukrayna krizi, hâlâ dünya gündeminin en önemli
konuları arasında yer almaktadır. 2013 Kasım ayında Avrupa Birliği ile Ortaklık
Anlaşması’nı imzalamaktan son anda vazgeçip Rusya ile işbirliği yapma kararı alan
Yanukoviç (devrik Cumhurbaşkanı) liderliğindeki Ukrayna; Avrupa Birliği, ABD ve Rusya
arasında tehlikeli bir gerginliğe sebep olmuştur. Rus yanlısı Ukrayna hükümetine karşı
Kiev’de patlak veren protesto gösterilerinin (Maidan gösterileri) karşılıklı şiddete
dönüşmesinden sonra, 2013 Şubat ayında Cumhurbaşkanı Yanukoviç, Rusya'ya kaçmıştır. Bu
olay; Batı’ya göre, halkını öldürme emri veren bir liderin görevden alınması olarak
değerlendirilirken; Rusya Federasyonu’na göre, Batı destekli bir “darbe” niteliğini taşımıştır.
Ardından Ukrayna’ya bağlı özerklik statüsüne sahip olan Kırım Özerk Bölgesi, Ukrayna
merkezi yönetimi ve ülke anayasasından bağımsız hareket ederek gerçekleştirdiği referandum
sonucunda tek taraflı bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlığını ilan ettikten sonra Rusya
topraklarına katılan Kırım, uluslararası hukuk ihlali tartışmalarına da sebep olmuştur.
2013 Mayıs ayında Ukrayna’da yaşanan seçimler sonrasında ise Batı yanlısı Petro Poroşenko,
Ukrayna’nın Devlet Başkanı olarak seçilmiştir. Barış girişimlerinin sonuçsuz kaldığı,
çatışmaların ve gerginliğin hâkim olduğu Ukrayna’daki kriz, tüm hassasiyeti ile devam
etmektedir.
Birleşmiş Milletlerin (BM) 2015 yılında yayınlamış olduğu son raporda 2014 Nisan ayında
çatışmaların başlamasından bu yana Ukrayna krizi dolayısı ile hayatını kaybedenlerin sayısı
5.400 kişiye ulaştığı belirtilmiştir. BM raporunda toplam hayatını kaybedenlerin yaklaşık
2000’i Eylül ayında imzalanan Minsk Protokolü’nden (Ateşkes Anlaşması) sonra yaşandığı
belirtilirken, 12 bin kişinin de yaralandığı kaydedilmiştir. Ukrayna krizi ve çatışmalar dolayısı
ile etkilenen ve hayati zorluklarla karşılaşan kişi sayısı ise 5 Milyon olduğu raporda yer
almıştır. 1.5 Milyon kişi evlerini terk ederken 600 bin kişi de yurt dışına kaçtığı raporlarda yer
almıştır. Yurtdışına kaçanların 400 bini ise Rusya Federasyonu’na kaçtığı belirtilmiştir (BM
İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Zeid Raad al-Hussein, Aralık 2014; BM, Şubat 2015 ).
Bu çalışmada derinleşen Ukrayna krizinin çözümüne yönelik önemli bir adım olan Minsk
Protokolü (Ateşkes Anlaşması) sonrasında yaşanan önemli gelişmeler ele alınacaktır.
Çalışmada ayrıca Ukrayna’da patlak veren kriz dolayısı ile Batı ve Rusya Federasyonu
arasındaki gerginliğin kamuoyu ve medyada nasıl yorumlandığına yer verilecektir.
K
2 Ukrayna Krizinde Son Durum
2
Minsk Protokolü Sonrası
Cenevre Görüşmeleri
2013 Mayıs ayında İsviçre’nin Cenevre kentinde diplomatik çözüm arayan Rusya, AB, ABD
ve Ukrayna Dışişleri Bakanları;
- “Ukrayna’da işgal altında bulunan tüm binaların ve sokakların boşaltılması
- Silahlarını bırakıp binaları terk edenlere af çıkarılması
- Gerginliği düşürmesi amaçlanan bu adımların takibi için AGİT gözlemcileri
görevlendirilmesi
- Ukrayna’daki yeni anayasa sürecinin şeffaf, sorumlu ve kapsayıcı olması
- Sonuç bildirgesinde ayrıca Ukrayna’nın ekonomik istikrarının sağlanması konusunda
da hassasiyet gösterilmesi çağrısı yapılması…“
gibi kararlarla toplantıdan ayrılmış, yetkililerin bu öngörülerinin -sorunlu bölgelerde
(Ukrayna’nın doğu ve güney bölgeleri) çatışma ve gerginliğin devam etmesi sebebiyle
sonuçsuz kaldığı görülmüştür.
Minsk Protokolü
Devam eden çatışmalar sonrasında Eylül 2014’te Belarus’ta imzalanan Minsk Protokolü,
Ukrayna hükümeti ve ülkenin doğusundaki ayrılıkçılar arasında bir ateşkes öngörmüştür.
"Acil iki taraflı ateşkes ilan edilmesi", "AGİT'in ateşkesin izlenmesi ve denetlenmesini
sağlaması" ile "Donetsk ve Luhansk vilayetlerinin bazı bölgelerinde özel statü verilmek üzere
bölgesel yönetimin güçlendirilmesini sağlayacak kanun kabul edilmesi" gibi 12 maddeyi
içeren ateşkes anlaşması kâğıt üzerinde hala geçerliliğini sürdürse de anlaşmanın çift taraflı
ihlal edildiği öne sürülmektedir. Ateşkes sonrası Rus birliklerin Ukrayna’dan çekildiği
bildirilirken, Rusya’nın ayrıkçılara silah desteği sağladığı iddia edilmiştir. Aralık 2014’te
Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı’ndan yağılan açıklama da ise Ukrayna’da hala 8000-10.000
(bazı kaynaklara göre 10.000 üstünde) Rus askerinin bulunduğu belirtilmiştir (Ukrayna
Genelkurmay Başkanı Viktor Muzhenko1).
Donetsk ve Luhansk Seçimleri
Ukrayna’nın doğusunda çatışma bölgeleri olarak bilinen ve gerçekleştirdikleri
referandumlarla bağımsızlıklarını ilan eden Donetsk ve Luhansk bölgeleri, 2014 Kasım
ayında kendi liderlerini seçmek üzere seçimlere gitmişlerdir. Batı ülkelerinin tanımadığı
seçimleri Rusya Federasyonu desteklemiş ve Ukrayna seçimlerini tanıdığı gibi ayrılıkçı
bölgelerin seçimlerini de tanıyacağını resmi olarak bildirmiştir (Euronews2). Ukrayna Lideri
1 http://nr.news-republic.com/Web/ArticleWeb.aspx?regionid=3&articleid=33382216 2 http://tr.euronews.com/2014/10/28/moskova-hem-ukrayna-secimlerini-hem-de-ayrilikcilarinsecimlerini-taniyacak/
3 Ukrayna Krizinde Son Durum
3
Petro Poroşenko ise Donetsk ve Luhansk bölgelerinde gerçekleşen seçimlerin 5 Eylül’de
imzalanan Minsk Ateşkes Anlaşması’nın ihlali anlamına geldiğini belirtmiştir (BBC Türkçe3).
2 Kasım 2014’te yüksek katılım ile gerçekleşen seçimler4 sonucunda Donetsk Halk
Cumhuriyeti’nde Aleksandar Zakharçenko başkan seçilirken, Luhansk Halk Cumhuriyeti
başkanlık görevini Igor Plotnitsky üstlenmiştir.
Ekonomik Yaptırımlar
Ukrayna krizinin patlak vermesi ile birlikte Batı (ABD ve Avrupa ülkeleri) ve Rusya
Federasyonu arasında yaşanan gerginlik halen devam etmektedir. Bu gerginlik, özellikle Batı
medyası ve kamuoyunda “Yeni Soğuk Savaş” ya da “3. Dünya Savaşı” başlangıcı şeklinde
yorumlanmaktadır. Taraflar arasındaki gerginlikte ekonomik yaptırımlar öne çıkmaktadır.
Aslında Batı ülkeleri tarafından Rusya’ya karşı uygulamaya koyulan ekonomik yaptırımlar ile
iki taraflı ekonomik zarar meydana gelmiştir. Kriz, 1. yılını doldururken Batı’nın uygulamaya
koyduğu yaptırımların Rusya Federasyonu’na olan zararı, ülkenin resmi kaynakları tarafından
40 Milyar $ olarak açıklanmıştır. Yaptırımlarla bağlantılı olduğu iddia edilen Suudi
Arabistan’ın petrol fiyatlarını düşürmesinin ise Rusya’ya vermiş olduğu ekonomik zarar, 100
Milyar $ olarak açıklanmıştır. Diğer yandan Finlandiya, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi Rusya
ile önemli ekonomik bağları bulunan ülkelerin de yaptırımlardan olumsuz etkiledikleri
tartışmaları Avrupa Birliği gündemine yer almaktadır. Avrupa ülkelerinin ekonomik
yaptırımları sonrası Rusya'da gıda sıkıntısı yaşanmasının ardından Rusya, yerli üretimle
yönelmenin hedeflendiğini açıklamıştır. Bu sebeple Avrupa Birliği'nin 2014 yılında 40
milyar; 2015 yılında ise, 50 milyar Euro zarara uğrayacağı belirtilmiştir (Rusya Başbakanı
Dimitri Medvedev, Aralık 2014). Diğer yandan Avrupa Birliği üye ülkelerinin de kendi milli
çıkarlarına göre hareket edip yaptırımları genişletmekten kaçındıkları yönünde eleştiriler de
bulunmaktadır. Buna örnek olarak İngiltere Başbakanı David Cameron verilebilir; Brisbane
zirvesinde Putin'i sert bir dille eleştiren Cameron, Londra'daki Putin yanlısı Rus milyarderlere
zarar verebilecek adımlara ise yanaşmıyor denilmiştir (DW, Kasım 20145).
Avrupa Birliği tarafından uygulamaya koyulan en son yaptırım listesi açıklanırken ABD’de
bu yaptırımları takip etmiştir. Rus silah şirketi Kalaşnikov ve Rusya’nın dev petrol şirketleri
Rosneft, Transneft ve Gazprom Neft en son yaptırım listesine girmiştir. AB resmi gazetesinde
yayınlanan karar çerçevesinde Rus işadamları ve milletvekillerinden oluşan 24 kişi daha kara
listeye alınmıştır. Bu kişilerin AB’ye girişleri yasaklanırken, mal varlıkları da
dondurulmuştur. Avrupalı şirketlerin Arktik bölgesi ve derin denizlerde petrol çıkarımına
teknik destek vermeleri yasaklanmış ve kaya gazı alanında işbirliği çalışmaları da
sonlandırılmıştır.
Uygulanan yaptırımlar ile ilgili Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin: ‘Elbette bu yaptırımlar
G20 prensiplerine ve çalışma şartlarına uygun değil. Ayrıca uluslararası hukuka da ters düşen
3 http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/11/141104_ukrayna_porosenko 4 Donetsk Halk C. yaklaşık 3 milyon 200 bin seçmen bölge genelinde kurulan toplam 417 sandıkta oy kullanırken, Luhansk Halk C. 500 binden fazla seçmen ve 100’den fazla sandıkta oy kullanılmıştır. 5 http://www.dw.de/ukrayna-krizi-%C3%A7%C4%B1kmazda/a-18069124
4 Ukrayna Krizinde Son Durum
4
bir durum. Çünkü yaptırımlar sadece Birleşmiş Milletler ve onun Güvenlik Konseyi
tarafından öne sürülebilir. Bu durum Dünya Ticaret Örgütü’nün çalışma normlarına da
uymuyor” şeklinde açıklama yapmıştır.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaptırımların “bumerang etkisi” yaratacağını ve bunun
özellikle ABD’li enerji şirketleri için zararı olacağını belirtmiştir. Moskova yönetimi AB'nin
ekonomik ve ticari yaptırımlarına tarım ve gıda ambargosuyla cevap vermiş ve bir sonraki
adımının otomotiv sektörü olacağını açıklamıştır. Kremlin resmi internet sitesinden, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, "Rus şirket ve vatandaşlarına karşı yaptırım uygulayan
ülkelerden gıda, tarım ürünü ve hammadde alımının bir yıl süreyle yasaklanması veya
sınırlandırılması" talimatı verdiği duyurusu yapılmıştır. Bu durum karşısında Almanya, Çek
Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan gibi ülkelerde ekonomik anlamda sıkıntı yaşanacağı
öngörülmektedir. Buna karşılık Rusya Tarım Bakanlığı, bazı ülkelerden ithalatı yasaklanan
gıda ürünlerinin Azerbaycan, Özbekistan, Tacikistan ve belirli ölçüde Kırgızistan’dan
karşılanacağını açıklamıştır. Tarım Bakanı Nikolay Fyodorov, ‘Sebze ve meyve ithalatında
İran, Cezayir ve Mısır’ın alternatif ülkeler olduğunu Latin Amerika ülkeleri Şili, Arjantin,
Paraguay, Ekvator ve Peru ile yaptırımlar sonrası ticari ilişkilerin artırılacağını’ söylemiştir.
Fyodorov, Türkiye’nin de AB ve ABD’den ithalatı yasaklanan ürünlere alternatif
oluşturacağını eklemiştir (EkoAvrasya Dergisi, Eylül 20146).
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’in 2014 Aralık ayındaki Türkiye ziyaretinde AB
ülkesi Bulgaristan’dan geçmesi planlanan doğal gaz boru hattı Güney Akım Projesini iptal
ettiğini ve Türkiye ile bu anlamda yeni bir proje başlatacağını açıklamasının, ülkesine karşı
uygulanan yaptırımlara bir karşılık niteliği taşıdığı şeklinde algılanmıştır. Hatta bazı Batı
medya kaynakları Güney Akım Projesi’nin iptali ve Türkiye ile yeni bir doğal gaz boru hattı
güzergâhı inşasına başlanması kararı, Rusya’nın AB’ye “Ekonomik Savaş” açtığı şeklinde
yorumlanmıştır (Times, Aralık 2014). Yaptırımlar konusundaki en son gelişme ise ABD
tarafından gelmiştir. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Rusya’nın Ukrayna krizindeki
tutumu sebebiyle Başkan Barack Obama’nın yeni yaptırımların olduğu bir tasarıyı yürürlüğe
sokacağı belirtilmiştir. (Euronews, AFP Aralık, 20147).
Son Dönem Diplomatik Girişimler
Çatışmalar nedeni ile çok hassas gelişmelerin yaşandığı Ukrayna’nın doğusunda son günlerde
barış arayışları da sürmektedir. Bu anlamda Ukrayna ordusu, 9 Aralık 2014 tarihinde saat
10.00’dan itibaren, Rusya yanlısı ayrılıkçılara yönelik operasyonlarını ‘sessizlik günü’ adı
altında durdurma kararı almıştı. Ukrayna krizinde barış adına atılan adımlar bundan sonra
devam etmiş ve İtalya’nın başkenti Roma’da bir araya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey
Lavrov ve ABD’li mevkidaşı John Kerry, görüşme esnasında yaptıkları ortak açıklamada,
Ukrayna’daki krizin çözüme kavuşturulması adına faaliyet gösterecek temas grubunun en kısa
süre içerisinde Belarus’un başkenti Minsk’te görüşmelere başlaması gerektiğini
6 http://www.peymanyuksel.com/web/Icerik.aspx?IcerikID=118 7 http://nr.news-republic.com/Web/ArticleWeb.aspx?regionid=3&articleid=33377995
5 Ukrayna Krizinde Son Durum
5
kaydetmişlerdir (Rusya’nın Sesi8). Diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bir
Rus haber ajansına (Interfax) yapmış olduğu açıklamada, Ukrayna'nın anayasal reform
yapması durumunda doğudaki ayrılıkçı bölgelerin Kiev'e bağlı kalmasından yana olduğunu
belirtmiş ve bölge halkının daha fazla otonomiye ihtiyaç duyduğunu vurgulamıştır (Al
Jazeera9).
Ukrayna’nın üst düzeyde görüşmeler yürüttüğü Avrupa Birliği ile son temas, 2014 Aralık
ayında gerçekleşmiştir. Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, temaslarda bulunmak üzere
Kiev'e gelen Avrupa Birliği (AB) Güvenlik ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica
Mogherini ile bir araya gelmiştir. Görüşme sırasında, taraflar ülkenin doğusundaki durum ve
Minsk Mutabakatının hayata geçirilmesine ilişkin konularda fikir alışverişinde bulunurken,
ayrıca Ukrayna'da gerçekleştirilecek reformlar ve AB ile vizesiz rejim meselelerini de ele
almışlardır. Ukrayna ayrıca AB’den daha fazla yardım talebinde de bulunmuştur. Kırım’la
birlikte ülke ekonomisinin %10’luk bir ekonomi gücünü de kaybeden Ukrayna, şimdiye kadar
IMF’de 17 Milyar $ almıştır. IMF’ye göre ise Ukrayna’ya 15 Milyar $’lık bir miktara daha
ihtiyaç bulunmaktadır (AA, AFP10
).
2015 yılında Batı ve Rusya Federasyonu arasında Ukrayna krizine yönelik barış görüşmeleri
başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ülkenin Donetsk bölgesinde şiddetli çatışmalar
tekrardan alevlenmiştir. Donetsk’in kuzeydoğusundaki Debaltseve çevresinde yoğunlaşan
çatışmalar tarafları barış görüşmelerini hızlandırmıştır. Şubat 2015’te Moskova’da toplanan
Rusya Devlet Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı ve Almanya Şansölyesi Ukrayna için bir
çözüm planı üzerinde anlaştıklarını açıklayarak, söz konusu çözüm planını Ukrayna
Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’ya sunacaklarını belirtmişlerdir. Ukrayna’ya sunulacak
çözüm planı cephelerin çevresinde 50-70 kilometrelik silahsızlandırılmış bölge
oluşturulmasını öngörmektedir11
.
Ukrayna Krizinin Derinleşmesinden Kim Sorumludur?
Ukrayna Krizi Gölgesinde Rusya ve Batı Arasındaki Gerginliğin Yorumlanması
Ukrayna krizi, 1. yılını doldurduğu bu dönemde uluslararası bir kriz halini almış ve jeopolitik
bir değere sahip olan Ukrayna’nın arada kaldığı Batı ile Rusya arasında ciddi bir gerginliğin
yaşanmasına sebep olmuştur. Uluslararası kamuoyunda son dönemde ele alınan en önemli
konulardan biri ise Ukrayna krizinin derinleşmesine hangi tarafın sebep olduğunu tespit etmek
olmuştur. Farklı görüşlerin ortaya çıktığı bu konu altında öncelikle tarafların Ukrayna krizi ile
ilgili tutumlarını ortaya koymakta ve uluslararası kamuoyundaki algıları ve yorumları ele
almakta fayda vardır.
8 http://turkish.ruvr.ru/2014_12_15/Ukrayna-krizinin-chozumu/ 9 http://www.aljazeera.com.tr/haber/ukraynanin-butunlugune-sartli-destek 10 http://nr.news-republic.com/Web/ArticleWeb.aspx?regionid=3&articleid=33328992 11 http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/02/150207_ukrayna_yeni_plan?ocid=socialflow_twitter
6 Ukrayna Krizinde Son Durum
6
1. Madde
BATI: Ukrayna Krizi, Rusya Federasyonu’nun sergilemiş olduğu saldırgan ve sert tavır
sebebi ile derinleşmiştir. Ukrayna’nın (Gürcistan ve Moldova da dâhil) Batı ile kendi isteğiyle
işbirliği yapma kararı (Ortaklık Anlaşması), Ukrayna’yı Rusya Federasyonu’nun baskısı,
tehdit ve savaş söylemleri ile karşı karşıya bırakmıştır.
RUSYA: Rusya Federasyonu'nun sert tavrı NATO ve AB'nin genişleme faaliyetleri
kapsamında Rusya'yı kendini tehlikede hissettirecek kadar sınırlarına dayanmasından
kaynaklanmaktadır. Özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Rusya'yı çevreleme politikası
dâhilinde eski Sovyet ülkeleri ile işbirliği içerisine girmeye çalışan Batı; Ukrayna, Gürcistan
ve Moldova gibi Rusya için kırmızıçizgi niteliğindeki ülkeler ile ortaklık ilişkileri (kendi
tarafına çekme) yürütmüştür. Uzun süredir Rusya'nın kaygılarını görmezden gelip, yapılan
uyarılara rağmen Batı'nın çok yönlü genişleme faaliyetlerine devam etmesi (1990'lı yıllardan
itibaren), Rusya'nın askeri de dâhil olmak üzere sert tepki vermesine ve müdahale etmesine
sebep olmuştur.
YORUM: Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve barışçıl uygulamaların önemli
savunucularından olan Batı ülkeleri, Rusya Federasyonu’nun her fırsatta saldırgan ve askeri
unsurları ön planda tutarak, 19 ve 20. yüzyıla ait savaş refleksleri ile olaylara karşılık
vermesinin kabul edilemez olduğunu savunmaktadır. Diğer yandan Rusya Federasyonu,
barışçıl veya değil, demokratik veya anti-demokratik, hangi yöntem ile olursa olsun
bölgesinde hissedeceği tehlikelere kendi yöntemleri ile karşılık vereceğini ifade etmiştir. 2008
yılında Gürcistan’da olduğu gibi Kırım olaylarında da kendi yöntemlerini uygulamaya hızlıca
koyabileceğini açıkça gösteren Rusya, Batı’yı tehdit unsuru içeren faaliyetlerinden
caydırmaya çalışmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ve Amerika ile Avrupa kıtasında sınırlarını belirleyen
NATO’nun, 1990’lı yıllarda Doğu’ya doğru (Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya sınırlarına
doğru) genişlemeye karar vermesi, Rusya’nın tepkilerine yol açmıştı. NATO, bazı eski Sovyet
ülkeleri (Baltık ülkeleri) de dâhil olmak üzere genişlemesini Avrupa Birliği ile paralel bir
şekilde sürdürürken, 2008 yılında NATO Bükreş Zirvesinde, Rusya Federasyonu için stratejik
değere sahip ve kırmızıçizgi niteliğini taşıyan Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliğe dâhil etme
tartışmalarını başlatmıştır. Söz konusu zirvede resmi katılım işlemleri başlatılmasa da şu ifade
açıkça kullanılmıştır; “Ukrayna ve Gürcistan ilerde bir gün NATO üyesi olacaklardır”. NATO
Zirvesinde tartışılan bu konu, Almanya ve Fransa gibi kilit ülkeler tarafından pek
onaylanmasa da Rusya tarafından direk bir tehdit olarak algılanmış ve karar sert tepkilerin
yanında yeni bir gerginliğin başlamasına sebep olmuştur. Tüm uyarılara rağmen genişleme
faaliyetlerini sürdüren Batı, Rusya tarafından 2008 yılında kısa süreli de olsa Gürcistan savaşı
ile sert bir şekilde uyarılmıştı. Batı, Rusya’nın bu baskıcı ve savaş yanlısı uygulamalarının
aksine Ukrayna, Gürcistan ve Moldova da dâhil olmak üzere eski Sovyet ülkelerine ekonomik
işbirliklerinin yanında demokrasi, batı değerleri ve refah getireceği vaatleri sunmaktadır. Batı
bu uygulamalarını uluslararası anlaşmalarla ve hukuka uygun yürütmektedir(;) ancak bu,
Rusya’nın tedirgin olmaması gerektiği anlamına gelmemektedir. Batı, söz konusu Sovyet
ülkelerinin kendi rızaları ile hareket etmelerini sağlamasına rağmen Rusya Federasyonu,
7 Ukrayna Krizinde Son Durum
7
hangi yöntemlerle olursa olsun Batı’nın Rusya sınırlarına doğru ilerlemesini kabul
edemeyeceğini savunmaktadır. John J. Meirsheimer’in Forreign Affairs dergisinde yayınlanan
“Why the Ukraine Crisis is the West’s Fault” adlı makalesinde konu ile ilgili çarpıcı bir örnek
verilmiştir; “Çin Halk Cumhuriyeti’nin çok etkili bir askeri birlik kurduğunu, Kanada ve
Meksika’yı bu askeri birliğe dâhil etmek istediğini hayal ediniz. Kendi bölgesinin kıta
dışındaki bir ülke tarafından çevrelenip kontrol edilmeye çalışılmasına ABD nasıl tepki
verirdi?”
2. Madde
BATI: NATO ve AB'nin genişleme faaliyetlerine olumlu karşılık veren bazı Eski Sovyet
ülkeleri, Batı ile işbirliği ve bütünleşme konusunda Rusya Federasyonu'nun baskısı altında
kalmadan, kendi ülkelerinin geleceği hakkındaki kararları alma özgürlüğüne sahip
olmalıdırlar.
RUSYA: Batı; Eski Sovyet ülkelerine yönelik Batı değerlerinin aşılanması, demokrasi ve
"hak edilen" geleceğin temin edilmesi gibi unsurlarla, Rus karşıtı operasyonlar
düzenlemektedir. Eski Sovyet ülkeleri söz konusu değerler ve ekonomik işbirlikleri ile birer
Batı müttefiki ve gelecekte Rus karşıtı birer ülke haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Batılılaşma ve demokrasi adı altında yürütülen bu Rusya Federasyonu karşıtı stratejik
genişleme, Rusya Federasyonu'nu tehdit altında bırakacağından kabul edilemez ve karşılık
verilmesi gereken bir durumdur.
YORUM: Burada hatırlatılması gereken bir husus vardır: Dünya ülkelerinin amacı, 2 kanlı
dünya savaşı geçirdikten sonra bir yenisinin daha tekrarlanmaması için el birliği oluşturmaktı.
Ancak 2. Dünya Savaşı’ndan ABD ve Sovyetler Birliği’nin galip çıkması iki büyük gücü
dünya genelindeki hâkimiyet bakımından bir rekabet içerisine sokmuştur. Bu rekabet
içerisinde Batı’yı –özellikle ABD’yi- en çok kaygılandıran noktalardan biri Sovyetler Birliği
öncülüğünde yayılan Komünizmdi. En temel amaçlardan biri ise Komünizmin yayılmasını
engellemekti. Çünkü bu dönemde Komünizmin yayılması, Sovyetler Birliği bakımından hem
müttefik kazanma hem de coğrafik olarak kontrol edilebilir genişleme anlamına gelmekteydi.
Zaten NATO gibi bir askeri birliğin kuruluş amaçlarından biri Komünizmin yayılması ile
beraber Sovyetlerin güçlenip Batı’ya karşı tehdit oluşturmasını engellemekti. Bu dönemde
Batı’ya doğru ilerleyen “Komünizmin yayılması” adı altındaki Sovyetler Birliği genişlemesi
Batı’nın sert tepkisine ve engeline takılmıştı. Bu, Sovyet genişlemesi ve Batı’nın tepkisinin
yaratmış olduğu gerilim uzun yıllar sürecek Soğuk Savaş Dönemi’ni başlatan çok önemli
unsurlardan biridir. Hatta genişleme planları yapan Sovyetler Birliği; Batı’ya karşı
mücadelesini kaybetmiş, 1989 yılında kendi devrini bitirmiş ve Birlik dağılmıştır. 2013-2014
yılında yaşanan Ukrayna Krizi ile çok belirgin hale gelen Batı ve Rusya Federasyonu
arasındaki gerginlik, geçmişteki benzer unsurlara – yani genişlemeyi engellemeye
dayandığından Yeni Soğuk Savaş döneminin başladığı söylemlerine sebep olmaktadır. Yeni
Soğuk Savaş döneminde sadece roller değişmiştir. Eski Sovyet ülkeleri için cazibeli bulunan
ekonomik işbirlikleri, Batı değerleri ve demokrasinin getirilmesi kapsamında bulunulan
genişleme / Rusya Federasyonu’na göre çevreleme faaliyetleri, eski gücüne kavuşmaya
çalışan ve son yıllarda uluslararası arenada eskisinden daha güçlü bir konum kazandığını
8 Ukrayna Krizinde Son Durum
8
hissettiren Rusya Federasyonu’nun tepkisine ve engeline takılmaktadır. Rusya’nın karşılık
verebilecek gücü elde etmesi şüphesiz Yeni Soğuk Savaşı kaçınılmaz hale getirebilir; ancak
günümüz küresel dünyasında Soğuk Savaşın eski yöntemler ile ilerlemeyeceği açıktır. Askeri
güç ve istihbarat yöntemleri ile karşı tarafı caydırmaya yönelik Soğuk Savaş faaliyetlerine
karşılık; günümüzde ekonomik yaptırımlar, Cyber Savaş, diplomatik ilişkiler vb. gibi çok
daha karmaşık bir yapı bulunmaktadır. Birbiri ile bağlı ekonomilerin ambargolara maruz
bırakılmasının yaptırım uygulayan ülkelerde bile nasıl olumsuz etki yaratacağının işaretlerini
Ukrayna krizi dolayısı ile Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan görebildik.
3. Madde
BATI: Halkını öldürme emrini veren bir Cumhurbaşkanının görevinde devam etmesi
mümkün değildir. Yanukoviç görevinden alınmalı ve ülkede kurulacak geçiş hükümetinden
sonra demokratik seçimler gerçekleşmelidir. Halkın protesto gösterileri düzenleyerek
belirtilen belirttiği talepler (Bu dönemde Ukrayna'da Batı yanlısı yönetim kurulması yönünde
talepler bulunmaktaydı) karşılanmalıdır. Rusya Federasyonu kendilerini destekleyen
Yanukoviç'e sahip çıkarak ülkenin doğusunda yaşayan Rusça konuşan Ukrayna vatandaşlarını
ayaklanmaları konusunda cesaretlendirmiştir.
RUSYA: 2013 Kasım ayında patlak veren protesto gösterileri Batı'nın da desteği ile Rus
yanlısı yönetim karşıtı eylemlere dönüşmüş ve hedef hükümetin düşürülmesi olmuştur.
Demokratik olmayan ve şiddet içeren gösterilere devlet güçleri müdahale etmek zorunda
kalmış ve şiddet en üst seviyeye ulaşmıştır. Yeni bir Turuncu Devrim niteliğini taşıyan ve
Batı'nın açık desteği ile yürütülen bu faaliyetler sonucunda Rus yanlısı Cumhurbaşkanı Victor
Yanukoviç darbe ile devrilmiştir. Rusya Federasyonu'nun birincil amacı, darbeden sonra
Ukrayna'nın güneyinde ve doğusunda yaşayan Rusça konuşan ve kendilerini tehlikede
hisseden vatandaşları korumak ve desteklemektir. Söz konusu vatandaşlarını korumak Rusya
Federasyonu'nun görevidir ve bu bölgede güvenliğin sağlanması için gereken tüm tedbirler
alınacaktır.
YORUM: Aslında Ukrayna krizi yaklaşık 500 kişilik barışçıl protestolar ile başlamış ve AB
yanlısı halkın sokaklarda taleplerini dile getirmeleri ile geniş kitlelerde yankı bulmuştur.
Rusya Federasyonu ise önceden tahmin etmeye çalıştığı ve kendisi açısından çok ciddi
sonuçlar oluşturabilecek bu gidişatın arka planında Batı’nın yer aldığı kanaatini getirir
getirmez, sert bir karşılık vermeye koyulmuş ve bu ciddiyeti Rusya’nın desteklediği Ukrayna
yönetimine yansıtmıştı. Rusya tarafından verilen bu kırmızı alarm, Ukrayna yönetiminin de o
dönem barışçıl yöntemlerle sürdürülen protesto gösterilerine sert bir şekilde karşılık
vermesine yol açmıştır. Burada artık Ukrayna’nın geleceği, iç ve dış politikası ve demokratik
ve ya anti-demokratik protestolardan ziyade, Rusya için stratejik anlamda bir tehlikenin
yaklaşması önem kazanmıştı. Rusya ve Ukrayna yaklaşan bu tehlikeyi önlemek uğruna
protestocuları ağır silahlarla avlama yöntemlerini bile seçmiş, bu da Batı haber kanalları
tarafından kayıt altına alınarak dünyaya servis edilmişti. Ancak bu sert tavır Rusya’ya
Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın görevden alınmasına ve Batı yanlısı bir yönetimin göreve
gelmesine mal olmuştur. Rusya açısından Ukrayna’daki protestoları bu hale getirerek
Rusya’yı da kışkırtma amacı yürüten olayların perde arkasında Batı bulunmaktadır. Rusya,
9 Ukrayna Krizinde Son Durum
9
Ukrayna yönetimindeki bağlantılarını kaybedince, yöneleceği tek unsur ülkede Rusça
konuşan vatandaşlar olmuştur. Resmi olarak kabul edilmese de Kırım’ı koruyan donanımlı
askeri güçlerin Rus askeri birlikleri oldukları şüpheye yer bırakmamıştır. Rus güçlerinin
Ukrayna topraklarına girdikleri şeklindeki alarm, resmi kaynaklar tarafından (Ukrayna
Hükümeti, NATO, AGİT) birçok kez belirtilse de Rusya bunu hiçbir zaman kabul etmemiştir.
Bu konu ile ilgili NATO generali General Breedlove yaptığı açıklamada (Kasım 2014),
Ukrayna'da ayrılıkçı isyancılara eğitim ve danışmanlık veren çok sayıda Rus askerlerinin
bulunduğunu belirtmişti.
4. Madde
BATI: Ukrayna topraklarına bağlı Kırım Özerk Bölgesi'nde gerçekleşen referandum ve
bağımsızlık talepleri uluslararası hukuka aykırı ve geçersizdir. Kırım'ın Rusya'ya ait olduğu
düşünülen donanımlı ve kimliği belirsiz askeri güçler tarafından korunması ve Kırım'ın
bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Rusya Federasyonu topraklarına bağlanması;
uluslararası hukuka aykırı, savaş sebebi ve ülke içinde olduğu gibi tüm bölgede aynı yöntem
ile Rusya'ya bağlanma taleplerini tetikleyecek ve bölgenin istikrarını tehlikeye atacak bir
karardır.
RUSYA: Ukrayna'da gerçekleşen darbeden sonra ülkenin güney ve doğusunda yaşayan Rusça
konuşan vatandaşlar, bulundukları tehlikeye karşı gelmek ve kendilerini korumak amaçlı
tedbirler almışlardır. Darbeden sonra göreve gelen Batı yanlısı yönetime karşı başlatılan
protesto gösterilerinde kendilerine şiddet ile karşılık verildiğinden bölgedeki vatandaşlar
silahlanmışlardır. Başta özerk bir statüye sahip olan Kırım Yarımadası ve daha sonra Donetsk
ve Lugansk gibi bölgeler Halkların Kendi Kaderini/Geleceğini Tayin Etme (Self
Determination) ilkesine dayanarak bağımsızlıkları konusunda referanduma gitmişlerdir.
Uluslararası hukuka uygun koşullarda gerçekleşen ve %90'ın üzerindeki çoğunluğun
onayladığı referandum sonucunda Rusya topraklarına katılma talepleri, baskı altında
bulunmayan Kırım halkının kararıdır. Batı'nın karşı çıktığı Kırım olayları Kosova örneğinde
yaşanmıştı ve Batı kendi çıkarları doğrultusunda bu gelişmelere destek çıkmıştı. YORUM:
Kırım’ın Rusya Federasyonu ile birleşmesi, hem Ukrayna Anayasasına göre hem de
uluslararası hukuk boyutunda tek taraflı bir karar olup, ciddi sakıncaları beraberinde
getirmektedir. Öncelikle Kırım örneğinde özerk bölgenin Self-determinasyon hakkı
bulunmaktadır elbette; ancak toprak olarak ayrılma hakkı bulunmamaktadır. Toprak olarak
ayrılma ancak ulusal hukuk kurallarına göre gerçekleşebilecek bir durumdur. “Ukrayna
Anayasası, Kırım Özerk Bölgesi’ne yerel referandum hakkı tanımakla beraber, Ukrayna
sınırlarının değişimini içerecek bir talep tüm Ukrayna halkını içerecek bir referandum
sonucunda belirlenebilir. Kırım referandumu sonucunda self-determination hakkı ile beraber
toprak parçası olarak ayrılma ancak ve ancak ülkede çok ciddi ve düzeltilmesi mümkün
olmayan adaletsizlik, insan hakları ihlalleri ve ayrımcılık söz konusu olduğunda son çare
olarak başvurulabilecek bir yöntemdir (Radikal Kasım 2014)”. Aslında çok hızlı cereyan eden
ve siyasi iradelerin ağır bastığı Kırım olayında odaklanılması gereken nokta, Uluslararası
Hukukun bu gibi konularda (Güçlü devletler söz konusu olunca) yaptırım konusunda nasıl
yetersiz olduğu ve hukuk boşlukları sebebi ile siyasi iradelere boyun eğmek zorunda
kaldığıdır. Bu durum ayrıca hem ülke içi bölünmelere hem de bölgedeki Rusça konuşan
10 Ukrayna Krizinde Son Durum
10
bölgeleri de tetikleyecek şekilde tehlike arz eden bir davranıştır. Kırım’ın Rusya’ya bu şekilde
katılmasının Birleşmiş Milletler’in toprak bütünlüğü ve üye ülkelerin bağımsızlığı konusunda
kurmuş olduğu ve bugüne kadar korumaya çalıştığı sistemin de hiçe sayılması anlamına
geldiğinden, sistemin geleceği açısından ciddi sakıncalar içermektedir. Rusya
Federasyonu’nun sınırlarını genişletmeye yönelik tavrı; en çok aynı şekilde Rusça konuşan
vatandaşların olduğu Baltık ülkelerini, Moldova (Transdinyester) ve diğer eski Sovyetler
Birliği ülkelerini alarma geçirmiştir. Nitekim Kırım’ın tek taraflı Ukrayna’dan ayrılıp Rusya
Federasyonu’na katılması hızlı bir şekilde Ukrayna’nın diğer Rusça konuşan bölgeleri olan
Donetsk, Lugansk, Slovyansk, Odessa ve diğer bazı doğu ve güney bölgelerine yayılmış ve
beklenen bölünme korkuları hayata geçmişti.
5. Madde
BATI: Ukrayna hava sahasını kullanarak Kuala Lumpur-Amsterdam seferini yapan Malezya
yolcu uçağının "yanlışlıkla da olsa" ayrılıkçılar tarafından füze ile düşürülmesi, Rusya
Federasyonu sorumluluğu altındadır (Kaza ile ilgili son karar henüz açıklanmamıştır).
Ayrılıkçıların elinde uçak düşürecek kapasitede donanımlı misillere sahip olmaları, Rusya
Federasyonu'nun ayrılıkçılara silah ve askeri destek sağladığının açık bir kanıtıdır.
RUSYA: Kuala Lumpur - Amsterdam seferini gerçekleştiren yolcu uçağının düşürülmesinde
Rusya Federasyonun hiçbir ilgisi yoktur. Uçağın düşürülmesi ile ilgili soruşturma devam
etmektedir.
YORUM: Çalışmanın bu maddesinde ele alınan konu bir örnek niteliğini taşımaktadır. Yolcu
uçağının, henüz tüm incelemeler tamamlanmasa da Ukrayna’nın doğusunda merkezi güçler
ile çatışan ayrılıkçılar tarafından düşürüldüğü şüpheye yer bırakmamaktadır. Uçağın gelişmiş
bir ordu donanımında bulunabilen misiller ile düşürülmesi, akıllara bir tek ayrılıkçıların
elindeki bu misillerin Rusya tarafından tedarik edilebileceğini getirmektedir. Ayrılıkçılar,
yolcu uçağından önce Ukrayna hava güçlerine ait iki askeri uçağı düşürdüklerini kendileri ilan
etmişlerdi. Ancak Rusya başından beri Ukrayna’nın doğusunda ne bir askeri destek ne de
silah yardımı yaptığını kabul etmiştir. Düşürülen Malezya yolcu uçağında da Rusya benzer bir
açıklama yaparak konu ile ilgisi olmadığını belirtmektedir. Rusya’nın bu ve bu gibi taktik
uygulamaları Batı’yı zora sokmakta ve BATI’nın Rusya’nın bu “Kurallara Aykırı” taktikleri
ile nasıl başa çıkacağı konusunda belli bir stratejilerinin bulunmadığını ortaya koymaktadır.
Örnekler vermek gerekirse; Kırım yarımadasında halkın bağımsızlık ve Rusya topraklarına
katılma talepleri en üst seviyedeyken, hangi ülkeye ait olduğu belli olmayan son derece
donanımlı askerler ve tanklar Kırım Yarımadasında kontrolü ele almış pozisyonundaydı.
Normal şartlar altında uluslararası hukuk ve yapılan anlaşmalar gereği üçüncü ülkelerin ülke
bütünlüğüne askeri müdahalesi kesinlikle bir ihlaldir ve uluslararası bir müdahale gerektirir.
Ancak Rusya, “Küçük Yeşil Adamlar” adı verilen bu kimliksiz askerlerin kendi ülkesine ait
olmadığını iddia etmiştir. Daha sonra Putin’in yapmış olduğu bir açıklamada Rus askerlerin
Kırım yarımadası ve diğer çatışma bölgelerine gitme ihtimallerinin olduğunu ancak kendi
izin/tatil günlerinde gittiklerini, amaçlarının da Ukrayna’daki Rusça konuşan vatandaşlara
kendi kişisel kararları doğrulturunda destek olmak olabileceğini ve Rusya tarafından resmi bir
şekilde gönderilmediklerini ifade etmiştir. 2007 yılında dünya tarihinin ilk Cyber Savaşı diye
11 Ukrayna Krizinde Son Durum
11
nitelenen Estonya örneğinde, saldırıdan Rusya sorumlu tutulurken, Rusya’dan yapılan resmi
açıklama milliyetçi hackerlerin her zaman kontrol edilemeyeceği yönünde olmuş ve Rusya
saldırıyı üstlenmemişti. Batı’yı en son olarak endişelendiren olay ise Rusya’nın Abkhazia ile
imzalamış olduğu ortaklık ve stratejik anlaşma olmuştur. Batı’ya göre Kırım benzeri bir
gelişmeye doğru ilerleyen bu anlaşma, Putin’in belirttiğine göre sadece bölgenin gelişimi ve
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi niteliğini taşımaktadır. Rusya’nın uyguladığı bu basit
taktiğin işe yaradığı, karmaşık ve net bir şekilde belirtilen uluslararası kanunlardan
“sıyrılabilme” olanağını şimdilik sağladığı görülmektedir.
6. Madde
BATI: Rusya Federasyonu'nun Kırım'ı kendi topraklarına kattıktan sonra ülkenin
doğusundaki bölgelerde ayrılıkçılara destek vermesi, adım adım Ukrayna'yı işgal etme
planlarından kaynaklanmaktadır. Rusya Federasyonu Ukrayna'dan sonra bölgedeki diğer Eski
Sovyet ülkelerini de işgal ederek, Rus İmparatorluğu’nu canlandırmaya çalışmaktadır.
RUSYA: Rusya Federasyonu'nun Batı'nın ifade ettiği gibi bölgedeki ülkeleri işgal yolu ile
Rus İmparatorluğu'nu kurması söz konusu değildir. Batı'nın bu ifadeleri kullanmasının sebebi
öncelikle dünya kamuoyunda böyle bir algı yaratmak ve daha sonra NATO üyelerini "işgalci"
bir Rus tehlikesini yaklaştığı gerekçesi ile NATO'yu askeri anlamda büyütmek için bahane
üretmektir. Sözde Rus işgallerine karşı NATO üye ülkeleri milli gelirlerinin %2 oranındaki
mevcut askeri harcamalarını büyütmeye gidecek ve NATO kendi yarattığı bir Rus tehlikesine
karşı askeri faaliyetleri arttırarak varlığının gerekliliğini ispatlayacak ve sürdürecektir. Rusya
Federasyonu NATO'nun genişlemesine ve büyümesine bölge istikrarı için karşı gelmektedir.
YORUM: Batı’nın ifade ettiği şekliyle Yeni Rus İmparatorluğu rüyası asılsızdır; çünkü
Rusya’nın işgal yolu ile bölgedeki ülkelere askeri müdahalelerde bulunması hem ekonomik
açıdan hem de askeri açıdan mümkün gözükmemektedir. Ayrıca Rusya Federasyonu’nun
önünde bir ülkeyi işgal etmenin nasıl sonuçlanabileceği konusunda önemli örnekleri
bulunmaktadır. Rusya’nın Çeçenistan işgali ile ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleri
Rusya’nın bu yöntemi seçmemesi için yeterli örneklerdir. Ancak Batı’nın yöntemleri ile yani
ortaklık anlaşmaları ve bölgedeki ülkelerle her anlamda işbirliklerini genişletmesi
imparatorluğu yeniden canlanması anlamına gelebilir ki Putin “Yeni Rusya” ifadelerini
kullanırken böyle bir ”İmparatorluktan” bahsetmektedir. Ayrıca Putin ile özdeşleşen
Rusya’nın eski gücüne kavuşma hayali ülkede çok fazla desteklenmekte ve gizliliği de
bulunmamaktadır. Bu yüzden Batı’nın Rusya’nın saldırganlığını da hesaba katarak
yakıştırdığı (daha doğrusu dünya kamuoyuna oluşturmaya çalıştığı) işgal yöntemi ile
oluşturulacak bir İmparatorluk, Rusya Federasyonu tarafından aynı İmparatorluk anlamını
taşımamaktadır. Ancak inkâr edilemeyen bir durum daha vardır; Kırım’ın Rus topraklarına
katılma şekli, Doğu Ukrayna’daki Lugansk ve Donetsk’in ve Moldova’daki Transdinyester’in
Kırım benzeri talepleri, Rusya’nın planlı olmasa da topraklarını bu yöntem ile genişletme
imkânı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden Batı’nın Rusya’ya yönelttiği suçlamalar
asılsızdır denilemez. Rusya’ya göre Batı’nın Rusya saldırganlığını öne sürerek dünya
kamuoyunda canlı tutmaya çalışmasının sebebi bir “Rus Tehlikesi” algısı oluşturmaya
çalışmasıdır. NATO, Ukrayna krizi ile bir Rus tehlikesinin var olduğu kanaatini getirdiği
12 Ukrayna Krizinde Son Durum
12
takdirde, tehlikeye karşı askeri gücünü ve bütçesini büyütmesi için çok geçerli bir sebep
ortaya koyacaktır. Kaldı ki NATO , Ukrayna kriziyle beraber Rusya Federasyonu ile oluşan
gerginlik devam ederken, doğu sınırlarındaki ülkelerde askeri varlığını genişleteceğini ifade
etmiştir. Buna karşılık Rusya Federasyonu da askeri varlığını genişletmekten geri
kalmayacaktır. Özellikle stratejik değere sahip ve Batı’nın çok kısıtlı hareket imkânı olan
Karadeniz Havzasında, Kırım’ı topraklarına katması ile birlikte askeri üstünlüğü elde etmiştir.
Rusya, Sivastopolda’ki askeri üssünde deniz kuvvetlerinin bulundurulmasını Kharkiv Paktı ile
2017 yılından 2042 yılına kadar uzatmıştı ve Kırım’ı topraklarına alması ile birlikte bu
bölgedeki gücü daha da arttırmıştır. Hatta Rusya yapmış oldu açıklama ile Sivastopol üssüne
2,4 Milyar $’lık bir yatırım yapacağını da ilan etmişti. NATO’dan yapılan bir açıklamada
(Kasım 2014) Rusya’nın Kırım’daki bu askeri faaliyetleri Karadeniz Havzası’ndaki tüm
kontrolü ele geçirebileceği endişelerinin ciddiyetini ortaya koymuştu.
BDT (Birleşik Devletler Topluluğu), Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, Avrasya Birliği gibi
yapılar giderek güçlenmekte ve aynı zamanda Batı için genişleyen tehlike olarak
görülmektedir. 2015'te yürürlüğe girecek olan Avrasya Ekonomik Birliği projesi, Sovyetler
Birliği'nden ayrılan üyelerin ekonomik olarak bir araya gelmesini öngörüyor. Bu durumda
Batı’nın ve Rusya’nın birbirine doğru güçlenerek genişlemeleri sürekli aynı korkuları
paylaştıkları anlamına gelmektedir.
Bu sebepten dolayı Ukrayna’nın arada kaldığı Batı ve Rusya Federasyonu gerginliğinin
sorumlusu kısa vadedeki gelişmeler ele alınarak tespit edilemez. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra
taraflar arasında beliren bir güç savaşı sürekliliği olacak bir gerginliği beraberinde getirmiştir.
Karşılıklı hamleler şeklinde süregelen bu gerginlik, Ukrayna Krizi adı altında sadece geçmişte
de birçok kez tekrarlanan patlama noktalarından birini ya da sonuncusunu oluşturmaktadır.
Kimi görüşlere göre 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ve Sovyetler Birliği’nin dağılması
ile “sona eren” Soğuk Savaş, hiç bitmemiş, Doğu ile Batı arasındaki gerginlik hep var
olmuştur. Günümüzde Batı medyasının çok etkili olduğu düşünüldüğünde Rusya Federasyonu
dezavantajlı bir konumda bulunduğu açıktır. Ancak son yıllarda Rusya’nın hem ekonomik
hem de bölgedeki ülkeler ile kurmuş olduğu işbirliği ve diplomatik bağlar ülkeyi uluslararası
boyutta sözünün eskiye nazaran çok daha etkili olduğu bir konuma taşımıştır.
Teşekkürler…