Türkiye’de Güvenlik; Algı, Politika, Yapı

80
MUSTAFA AYDIN Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Prof. Dr. Mustafa Aydın, Lancaster Üniversitesi’nde Uluslararası İliş- kiler ve Stratejik Araştırmalar alanında yüksek lisans ve Siyaset Bilimi ve Ulusla- rarası İlişkiler alanında doktora eğitimi yaptı. Michigan Üniversitesi (1998), Ric- hardson Institute for Peace Studies (1999), Harvard Universitesi (2002), Atina Üniversitesi (2003) ve Avrupa Birliği Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nde (2003) misafir araştırmacı olarak bulundu. 1994-2005 arasında Ankara Üniver- sitesi’nde öğretim üyeliği ve 2005-2009 arasında TOBB-Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı yapan Aydın, halen Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürütmektedir. Uluslararası İlişkiler dergi- sinin sahibi ve genel yayın yönetmeni olan ve 2004’ten bu yana Uluslararası İliş- kiler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydın’ın uluslara- rası ilişkiler, Türk dış ve güvenlik politikaları, Orta Asya ve Kafkasya ile Karade- niz bölgeleri üzerine yayınlanmış çok sayıda makale ve kitabına http://www.mus- tafaaydin.gen.tr adresinden ulaşılabilir. FULYA EREKER Doktora Eğitimini Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda 2010 yılında tamamlayan Yrd. Doç. Dr. Fulya Ereker, Maltepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 2011-2012 yılları arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmıştır. TÜBİTAK Yurt Dışı Araştırma Bursu kapsamında University of London King’s College’da araştırmalarda bulun- muş olan Ereker, Türk dış ve güvenlik politikaları ile Uluslararası İlişkiler kuram- ları alanlarında çalışmakta ve yayın yapmaktadır.

Transcript of Türkiye’de Güvenlik; Algı, Politika, Yapı

MUSTAFA AYDIN

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Prof. Dr. Mustafa Aydın, Lancaster Üniversitesi’nde Uluslararası İliş-kiler ve Stratejik Araştırmalar alanında yüksek lisans ve Siyaset Bilimi ve Ulusla-rarası İlişkiler alanında doktora eğitimi yaptı. Michigan Üniversitesi (1998), Ric-hardson Institute for Peace Studies (1999), Harvard Universitesi (2002), Atina Üniversitesi (2003) ve Avrupa Birliği Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nde (2003) misafir araştırmacı olarak bulundu. 1994-2005 arasında Ankara Üniver-sitesi’nde öğretim üyeliği ve 2005-2009 arasında TOBB-Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı yapan Aydın, halen Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürütmektedir. Uluslararası İlişkiler dergi-sinin sahibi ve genel yayın yönetmeni olan ve 2004’ten bu yana Uluslararası İliş-kiler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydın’ın uluslara-rası ilişkiler, Türk dış ve güvenlik politikaları, Orta Asya ve Kafkasya ile Karade-niz bölgeleri üzerine yayınlanmış çok sayıda makale ve kitabına http://www.mus-tafaaydin.gen.tr adresinden ulaşılabilir.

FULYA EREKER

Doktora Eğitimini Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda 2010 yılında tamamlayan Yrd. Doç. Dr. Fulya Ereker, Maltepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve AB Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 2011-2012 yılları arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapmıştır. TÜBİTAK Yurt Dışı Araştırma Bursu kapsamında University of London King’s College’da araştırmalarda bulun-muş olan Ereker, Türk dış ve güvenlik politikaları ile Uluslararası İlişkiler kuram-ları alanlarında çalışmakta ve yayın yapmaktadır.

Mustafa Aydın - Fulya ErekerTÜRKİYE’DE GÜVENLİKAlgı, Politika, Yapı

‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar› 443Güvenlik Çalışmaları 8

ISBN 978-605-399-318-6

Bu kitap Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü tarafından desteklenmektedir.This book series is co-sponsored by The North Atlantic Treaty Organisation.

1. Bask› ‹stanbul, Kasım 2013

© Bilgi ‹letiflim Grubu Yay›nc›l›k Müzik Yap›m ve Haber Ajans› Ltd. fiti. Yaz›flma Adresi: ‹nönü Caddesi, No: 43/A Kufltepe fiiflli 34387 ‹stanbulTelefon: 0212 311 52 59 - 311 52 62 / Faks: 0212 297 63 14 • Sertifika No: 11237

www.bilgiyay.comE-posta [email protected]€›t›m [email protected]

Yay›na Haz›rlayan Mustafa AydınTasar›m Mehmet UluselDizgi ve Uygulama Maraton Dizgievi • www.dizgievi.comDüzelti Remzi AbbasBaskı ve Cilt Sena Ofset Ambalaj ve Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok Kat 6 No: 4 NB 7-9-11 Topkapı İstanbulTelefon: 0212 613 03 21 - 613 38 46 / Faks: 0212 613 38 46 • Sertifika No: 12064

‹stanbul Bilgi University Library Cataloging-in-Publication Data

A catalog record for this book is available from the Istanbul Bilgi University Library

Aydın, Mustafa.Türkiye’de güvenlik: algı, politika, yapı / Mustafa Aydın, Fulya Ereker.

80 p.: 13x19.5 cm.Includes bibliographical references and index.

ISBN 978-605-399-318-6

1. National security - Turkey. 2. Civil-military relations - Turkey.3. Turkey - Strategic aspects. 4. Turkey - Foreign policy. 5. Turkey - Military policy.6. Turkey - Politics and government - 20th century. 7. Security, International – Turkey.8. North Atlantic Treaty Organization. I. Ereker, Fulya.

UA810.A93 2013

Mustafa Aydın - Fulya Ereker

TÜRKİYE’DE GÜVENLİKAlgı, Politika, Yapı

‹çindekiler

vi Kısaltmalar vii Sunuş

1 GİRİŞ

5 BİRİNCİ BÖLÜM Güvenlik Algılamaları 6 Tarihsel Bağlam 11 Coğrafi Gerçeklik ve Güvenlik Jeopolitiği

19 İKİNCİ BÖLÜM Türkiye’de Güvenliğin Kavramsallaştırılması 19 Güvenlik Kavramı 24 Kurumsal Yapı 27 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Rolü 31 Akademide Güvenlik Çalışmaları 35 Türkiye’de Stratejik Düşünce ve Strateji

43 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye’nin Güvenlik Politikaları 45 1990'lı Yıllar 50 11 Eylül Sonrası

55 SONUÇ

59 Kaynakça 67 Dizin

Kısaltmalar

AB Avrupa Birliği

ATASE Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ve Denetleme) (Daire) Başkanlığı

IFOR Implementation Force (NATO Uygulama Gücü)

ISAF International Security Assistance Force (Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü)

KEİ Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü

KFOR Kosovo Force (Kosova Gücü)

KİS Kitle İmha Silahları

MGK Milli Güvenlik Kurulu

MGSB Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi

OBİV Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı

SAEK Stratejik Araştırma ve Etüt Kurulu

SFOR Stabilization Force (NATO İstikrar Gücü)

SAM Stratejik Araştırmalar Merkezi

SAREM Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi

TSK Türk Silahlı Kuvvetleri

UNPROFOR United Nations Protection Force (BM Koruma Gücü)

Sunuş

Türkiye’nin NATO’ya girişinin 60. yılı vesilesiyle hazırlanan Güvenlik Çalışmaları Serisi, NATO’nun Soğuk Savaş sonra-

sındaki dönüşümünü, transatlantik ilişkilerin geldiği noktayı ve Türkiye’nin güvenlik konularına bakışı ile ittifak ilişkilerinin duru-mu gibi konuları ele almaktadır. Seriye katkıda bulunan yazarlar, bazı basit sorulara cevap vermeye çalışıyorlar: Soğuk Savaş sonra-sında gelinen noktada NATO’nun varlık sebebi nedir? Günümüz-de ve gelecekte ortaya çıkabilecek uluslararası tehditler nelerdir ve bu tehditlerle başa çıkmak için ne gibi önlemler alınabilir? ABD-NATO-AB üçgeninde gelişen ilişkiler ve NATO’nun bölgesel or-taklıkları nasıl bir uluslararası güvenlik sistemini ortaya çıkartı-yor? Bu sistem içerisinde Türkiye’nin yeri nedir? Geldiğimiz nokta-da Türkiye’nin NATO’ya, NATO’nun da Türkiye’ye katkıları var mıdır? Türk halkı Türkiye’nin Atlantik ötesi ittifak ilişkilerine na-sıl bakıyor? 21. yüzyılda Türkiye’nin güvenlik öncelikleri nelerdir ve bunların karşılanmasında ittifak ilişkilerinin yeri nedir? 21. yüz-yılın başında Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin geldiği nokta ve Türkiye’nin ittifak ilişkilerinin bunun üzerindeki etkileri nelerdir?

viii sunuş

Bugünün dünyasında güvenliğin ulaştığı çok boyutlu ve sadece askerî önlemlerle sağlanamayacak kadar karmaşık yapısı, bireysel, ulusal ve uluslararası güvenlik ve istikrarın giderek daha fazla iç içe geçmekte olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle gü-venlik, her zaman olduğundan daha kaygan ve küreselleşme ile yerelleşmenin aynı anda etkisi ve tehdidi altındadır. Soğuk Sa-vaş’ın sona ermesinden sonra ve kesinlikle 11 Eylül saldırılarını takiben, eskiden birbirinden ayrı politikalarla yönetilmeye çalışı-lan bireysel, ulusal ve uluslararası güvenlik sorunları arasındaki sınır artık ortadan kalkmıştır.

Bu noktada Soğuk Savaş şartlarında çok farklı güvenlik sorunlarına cevap vermek üzere oluşturulan Kuzey Atlantik İtti-fakı, kendini yenileyerek, güncel tehdit algılamalarına cevap ve-rebilir konuma gelmek ve üyelerinin hızla değişen ve muğlakla-şan uluslararası güvenlik sistemi içerisinde ihtiyaçlarını karşıla-yabilir olmak zorundadır. Ayrıca geleceğe dönük analiz ve bek-lentilerinde gerçekçi ve doğrulanabilir öngörülerde bulunmalı, olası tehditleri önceden öngörerek, uygun karşılıkları henüz teh-ditler ortaya çıkmadan geliştirebilmelidir. Bu ortamda, İttifak üyelerinin de ulusal güvenlik politikaları ile tehdit algılamalarını gözden geçirmeleri, kendilerini yenileyerek, değişen uluslararası şartlara uyum sağlamaları gerekiyor. Bu çerçevede Türkiye de Soğuk Savaş sona erdiğinden bu yana güvenlik ve savunma poli-tikalarında önemli değişimler geçirmiş ve bazı alanlarda mütte-fiklerinden farklılaşmıştır.

Bu çerçevede Güvenlik Çalışmaları Serisi’nin Prof. Dr. Mustafa Aydın ve Yrd. Doç. Dr. Fulya Ereker tarafından hazırla-nan elinizdeki sekizinci kitabı, Türkiye’nin güvenlik kültürü, gü-venlik algısının şekillenmesi, güvenlik alanında karar alma süreç-leri ile güvenlik ve strateji konularındaki akademik çalışmaların durumunu ele almaktadır. Türkiye’nin tarihsel gelişimi ve coğra-fi konumundan kaynaklanan özel bir güvenlik algılamasının etki-

sunuş ix

sinde olduğu temel varsayımıyla yola çıkan çalışma, öncelikle bu etkilenmenin boyutlarını ortaya koymaktadır. Ardından, bu şe-kilde ortaya çıkan güvenlik kavramsallaştırmasının unsurları ele alınmakta ve Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında bu kavram-sallaştırmada ortaya çıkan değişimler irdelenmektedir.

Türkiye’nin güvenlik bürokrasisinin, bu alanda yapılan akademik çalışmaların ve kurumsal oluşumların da detaylandırıl-dığı çalışmada, son olarak Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ülkenin güvenlik alanında karşılaştığı sorunlar ve bunlara verdiği karşılıklar ele alınmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin uluslararası sistemin yapısı ve yakın çevresindeki gelişmelere gö-re zaman içinde değişim geçiren ama önemi eksilmeyen stratejik konumu da çeşitli yönleriyle birlikte analiz edilmiştir.

Türkiye’nin NATO üyeliğinin 60. yılı vesilesiyle geliştiri-len Güvenlik Çalışmaları Serisi, Uluslararası İlişkiler Konseyi ile NATO Diplomasi Birimi tarafından da desteklenmektedir. Proje-nin ortaya çıkması, ilerlemesi ve yayına dönüşmesi aşamalarında çeşitli konularda destek veren Cihan Dizdaroğlu ile Dila Til’e ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Fah-ri Aral’a teşekkür ederim.

Mustafa Aydınİstanbul, Eylül 2013

Giriş

Dünyanın büyük güçlerinden biri olmasa da, sistemsel dönü-şümlerden fazlaca etkilenmeden önemini sürdüren stratejik

konumu, Türkiye’nin uluslararası arenanın önemli ülkelerinden biri olmasını sağlamaktadır. Dünya siyasetinde 17. yüzyıldan be-ri önemini koruyan Boğazlara erişimi kontrol etmesinin yanı sıra, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Kafkasya’dan Körfez’e uzanan geniş bir alanda ulaşım yollarının kesiştiği noktada bulunması ve Ba-tı’nın dünya karbon enerji kaynaklarına erişim hattında yer al-ması bu stratejik konumun değerini canlı tutmaktadır. Bu konum Türkiye’ye uluslararası politikada muadili orta büyüklükteki di-ğer devletlerin sahip olamadıkları bir etkinlik sahası açmaktadır.1

Bununla birlikte Türkiye, uzun yıllardır bölgesel ve ulusla-rarası siyasetteki konumu ve etkisine uymayan genel bir “ulusal güvenlik sendromu” ile yaşamaktadır.2 O kadar ki, Türkiye gü-

1 Bkz. Mustafa Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy I: Historical Fra-mework and Traditional Inputs”, Middle Eastern Studies, cilt 34, no. 4, 1999, s. 152-186.

2 Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz, bu ifadeyi, 6 Ağustos 2001’de “ulusal güven-lik sendromunun Türkiye’de demokratik reformları ve gelişimi engellediğini” ifa-

2 giriş

venlik kavramının toplumsal ve siyasal düzleme yaygın biçimde hâkim olduğu, ilgili-ilgisiz hükümet politikalarının güvenlik ter-minolojisiyle halka benimsetildiği ve eleştirilere karşı savunma aracı olarak kullanıldığı bir ülkedir. Daha açık bir ifadeyle, Tür-kiye’nin toplumsal gelişimi, diğer ilgili tüm hususların önüne ge-çen belirli bir “güvenlik kültürü” ile tanımlanmaktadır. O kadar ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve daha genel olarak Türkiye toplu-munun, tarihsel olarak kendine özgü bir güvenlik tanımlaması çerçevesinde inşa edildiği söylenebilir.3

Türkiye’nin güvenlik kavramsallaştırması, ülkesel çıkarla-rın tanımlanması ve savunulmasında, belirli hassasiyetleri öne çı-kartan tarihsel tecrübelerden ve sert güvenlik4 sorunlarının orta-ya çıkmasına neden olan jeopolitik konumundan büyük ölçüde etkilenmektedir. Öte yandan ulusal güvenlik meselesine yapılan yoğun vurgu ve Türkiye’deki güvenlik kavramsallaştırmasının gelişimi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uzun yıllar boyunca ülkenin siyasi geleneğinde oynadığı rol ve Türk toplumundaki yeriyle de büyük ölçüde ilintili olmuştur.

Türkiye’de güvenlik, resmî düzlemde geleneksel olarak “tehlikeden korunma veya tehlikeye maruz kalmama durumu” olarak tanımlanmış ve büyük ölçüde üç boyutlu bir görünüme sa-hip olan “öz koruma” kavramı ile ilişkilendirilmiştir. Bu üç bo-yut resmî kaynaklarda “toplumun yaşamını devam ettirmesi,

de ederken kullandı. Bkz. Milliyet, 7 Ağustos 2001, s. 1 ve 16. Ne demek istediği-ni tam olarak açıklamamışsa da, Yılmaz genel olarak ordu, devlet bürokrasisi ve ulusalcı aydınların demokratikleşme, özelleştirme, Kıbrıs sorunu, Kürt meselesi gi-bi konulardaki taviz vermez tutumları ile savunma harcamalarında açıklık ve as-ker sayısının azaltılması konularında hissettiği baskıyı kastediyordu.

3 Mustafa Aydın, “Security Conceptualisation in Turkey”, H. Günter Brauch, Peter H. Liotta vd. (der.), Security and the Environment in the Mediterranean - Concep-tualising Security and Environmental Conflict, Springer Verlag, Berlin, New York, 2003, s. 345.

4 Sert güvenlik (hard security) kavramı devletlerin sınırlarının dışından kaynaklanan geleneksel askerî tehditleri anlatmaktadır.

giriş 3

toprak bütünlüğünün korunması ve ulusun temel kimliğinin mu-hafaza edilmesi” şeklinde ifade edilmektedir.5 Ulusal kimlik kav-ramının tanım içine yedirilmiş olması bir yana, askerî güvenliği önceleyen ve şiddet içeren tehditlerin caydırılması ile bu tehditle-re karşı savunmanın sağlanmasında devletin askerî kabiliyetleri-ne odaklanan bu güvenlik kavramsallaştırması, 21. yüzyılın öne çıkan etnik ve dinsel aidiyetleri, farklılaşan siyasi meşruiyet ko-şulları ile ekonomik olanaklar ve çevresel sorunların değişen ya-pısına bağlı olarak, daha geniş ve karmaşık bir güvenlik kavram-sallaştırmasının ortaya çıkma ihtiyacı karşısında zorlanmakta ve geleneksel yapıları uyuma zorlamaktadır.6

Bu çalışma, Türkiye’de güvenlik ve strateji kültürünün te-mel dayanaklarını, nasıl geliştiğini ve ne şekilde hayata geçirildi-ğini anlama ve anlatmaya odaklanmıştır. Bu bağlamda öncelikle Türkiye’nin güvenlik algılamalarının tarihi ve jeopolitik alt yapı-sı ele alınacaktır. Ardından, Türkiye’deki güvenlik kavramsallaş-tırması ile bu kavramsallaştırma sürecini etkileyen unsurlardan birisi olarak silahlı kuvvetlerin oynadığı rol ve Soğuk Savaş’ın so-na ermesinin ardından yaşanan sistemsel dönüşümlerin etkileri analiz edilecektir. Yine aynı kapsamda kurumsal güvenlik yapı-lanması ve akademik çevrelerin güvenlik kavramsallaştırması üzerindeki etkileri de incelenecektir. Son olarak, Soğuk Savaş’ın ardından değişmeye başlayan güvenlik kavramsallaştırması, pra-tikte uygulanan güvenlik politikalarıyla birlikte analiz edilerek çalışmanın sonuçları içinde ortaya konacaktır.

5 T. C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Güvenliği ve NATO ile İlişkileri”, http://www.mfa.gov.tr/grupa/af/secura.htm, 14 Ekim 2001.

6 Lenore Martin, “Turkey’s National Security in the Middle East”, Turkish Studies, cilt 1 (1), Bahar 2000, s. 83.

BİRİNCİ BÖLÜM

Güvenlik Algılamaları1

Her toplum için olduğu gibi, Türkiye için de dış ve güvenlik politikaları belirli bir tarihsel ve kültürel bağlamda geliş-

mekte ve şekillenmektedir. Bununla birlikte Türkiye, geniş anla-mıyla güvenliğin hem toplumsal hem siyasal gelişimde öncelikli rol oynadığı bir ülkedir. Türk toplumu tüm diğer unsurların öte-sinde tutulan bir “güvenlik kültürü” çerçevesinde tanımlanmak-tadır. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti ile toplumunun tarihsel tecrübelerden etkilenerek ortaya çıkmış belirli bir güvenlik tanı-mının yaratımları olduğunu söylemek olanaklıdır.2

Bir başka açıdan, tüm toplumlar için tarihsel gelişmelerin en temeldeki belirleyicisinin uzun dönemler (longue dureé) boyunca sadece çok yavaş değişen coğrafi özellikler olduğu düşünüldü-ğünde, Türkiye’nin kendine has güvenlik kültürünün oluşum ve

1 Bu kısım büyük ölçüde Mustafa Aydın, “Türkiye’de Güvenlik Kavramsallaştırma-sı”, Mustafa Aydın, Hans Günter Brauch, Mitat Çelikpala vd. (der.), Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İs-tanbul, 2012, s. 492-508’den özetlenmiştir.

2 Mustafa Aydın, “Securitization of History and Geography: Understanding Security in Turkey”, Southeast European and Black Sea Studies, cilt 3 (2), 2003, s. 164.

6 birinci bölüm

gelişmesinde tarihsel tecrübeler kadar belirleyici etkiye sahip bir diğer unsur da coğrafyadır. Üstelik Türkiye, dünya politikasında kendisine hem ciddi güvenlik sorunları hem de fırsatlar sunabilen özel bir jeopolitik konuma sahip olduğundan,3 güvenlik kültü-ründe coğrafyanın etkisi çok daha fazla hissedilen bir ülkedir.

Bu çerçevede Türkiye’nin dış ve güvenlik politikaları üzerin-de belirleyici olan güvenlik kültürünü ve bunun temelini oluştu-ran güvenlik-ilişkili sorunlar algısını esas olarak iki ana eksende ele almak mümkündür: Tarihsel bağlam ve coğrafi etken.

TARİHSEL BAĞLAMTürkiye, güvenliğini etkileyen sorunları, ikilemleri ve avantajları ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasının merkezini dev-ralmıştır. Bu nedenle Türkiye’nin komşuları ve müttefikleriyle ilişkilerinde tarihin etkisi fark edilir ölçüdedir.4 Bu çerçevede Türkiye’nin mevcut dış ve güvenlik politikaları ancak tarihsel ve kültürel bağlamın kendine özgü özellikleri ve oluşturucu etkileri çerçevesinde anlamlandırılabilir. Bu tarihsel miras Türkiye’nin güvenlik algılamasını derinden etkilemiştir.

Bu mirasın devlet yönetiminde köklü gelenekler, ülkeye ve bekasına verilen önem, uzun dönemli tecrübelerden çıkarılan dersler ışığında oluşturulan dış ve güvenlik politikaları gibi olum-lu unsurlarının yanı sıra; komşu ülkelerle yaşanan ihtilaflar, Tür-kiye ve Türk halkının imaj problemi ve Birinci Dünya Savaşı so-nunda yaşadığı işgal edilme korkusunun sürekli yeniden üretilme-siyle ortaya çıkan “güvensizlik sendromu” gibi yönleri de vardır.

Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorlu-ğu’ndan doğmuş ve onun merkezî coğrafyasını devralmışsa da,

3 A.g.e.4 Ali Karaosmanoğlu, “The Evolution of the National Security Culture and the Mi-

litary in Turkey”, Journal of International Affairs, cilt 54 (1), Sonbahar 2000, s. 199.

güvenlik algılamaları 7

yeni devlet bir imparatorluk değil, ulus-devlet olarak kurgulan-mıştır. Bu tercihin beraberinde getirdiği çok-uluslu, çok-ırklı ve çok-dinli bir entite yerine, homojen bir toplum yapısına ulaşma çabası,5 farklı kimlik ve uyum sorunları ile bunlara bağlı ilave güvenlik endişeleri doğurmuştur. Üstelik, işgal güçlerinin yanı sı-ra eski sistemin hâkim unsurlarına karşı da mücadele eden kuru-cu liderlerin geçmişle bağlarını kopararak “Türk milleti” teme-linde yeni erdemler oluşturma çabaları,6 İmparatorluğun birta-kım temel özelliklerinin yeni devlete aktarılmadığı anlamına gel-mez. Nitekim, tüm girişimlere ve baskılara rağmen, İmparatorluk kadar olmasa bile, yine de Türkiye’nin varlığını korumayı başa-ran çok-etnili ve çok-inançlı yapısı devlet içinde önce kimlik, ar-dından da bununla bağlantılı güvenlik sorunlarının ortaya çıkışı-na zemin hazırlamıştır.

Tarihsel önemi haiz bir diğer husus, büyük ölçüde gerileme döneminde şekillenen Osmanlı diplomasisinin gerçekçi görünümü-dür. İmparatorluğun son yüzyılında dönemin diğer güçlerine naza-ran askerî açıdan zayıf bir konumda olması, çıkarlarıyla diğer güç-lerin talepleri arasındaki gerilimleri dış politikasıyla dengelemek zaruretini doğurmuştu. Devlet, varlığını sürdürebilmek için, büyük güçleri birbirlerine karşı kullanarak, uzun süre topraklarının önemli bir kısmını koruyabilmiş, zayıflaması 300 yıl sürmüş, dağıl-ması ise ancak bir dünya savaşı ile olmuştu. Benzer şekilde Türki-ye de, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere, Fransa ve İtalya arasındaki anlaşmazlıklar ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ba-tılı Güçler ile Sovyetler Birliği arasında ortaya çıkan karşıtlık gibi uluslararası sistemin sunduğu fırsatları değerlendirmiştir.

İmparatorluktan cumhuriyete uzanan bu devamlılık ve İm-

5 S. D. Salomone, “The Dialectics of Turkish National Identity: Ethnic Boundary Maintenance and State Ideology - Part Two”, East European Quarterly, cilt 23 (2), Haziran 1989.

6 Doğu Ergil, Social History of the Turkish National Struggle, 1919-22: The Unfi-nished Revolution, Sind Sagar Academia, Lahore, 1977.

8 birinci bölüm

paratorluğun reel politiğe dayalı diplomasisi, Türkiye Cumhuri-yeti’nin güvenlik politikalarında belirleyici etken olmuştur. Bu çerçeve güvenlik kültürü yüzyıllar içinde baskın “saldırgan” bir karakterden “savunmacı” karaktere dönüşen İmparatorluğun zayıflaması,7 dönemin büyük güçleriyle ilişkilerinde “güç denge-si” kavramı ve dengeleme siyasetini stratejik davranışının ayrıl-maz unsuru haline getirmiş ve bu tutum Türkiye Cumhuriyeti ta-rafından da devralınmıştır.

Bu anlayış aynı zamanda Osmanlı politikasında diğer dev-letlere karşı şüpheciliği getirmiş, komşularla yaşanan sorunlu iliş-kiler ise bu şüpheciliği daha da artırarak, her an savaşmaya hazır olmaya dayanan stratejiyi ortaya çıkartmıştır. Komşulara duyu-lan bu geleneksel güvensizlik duygusu, Türkiye’de de uzun süre devam etmiş, “tarihsel konumu nedeniyle, dost olmayan ülkeler-le çevrili olduğu için, [Türkiye’nin] bölgesinde güçlü ve istikrarlı olmaya mecbur olduğu”8 anlayışı yöneticiler nezdinde olduğu kadar, halk arasında da yerleşmiştir.

Benzer şekilde, İmparatorluk 19. yüzyılda büyük güçlere bağımlı hale geldikçe, “ayrılma ve toprak kaybı korkusu” güven-lik kültürünün temel bir unsuruna dönüşmüş, bu korku Sevr Ant-laşması temelinde Türkiye Cumhuriyeti güvenlik kültürüne taşın-mıştır. Bu korku halkın ortak hafızasında o kadar derinine işle-miştir ki, “cumhuriyet tarafından devralınan bu korkular, [bu-gün bile] aydınların ve kamuoyunun bir kısmını korkutmaya de-vam etmektedir.”9 Bu sebeple, Türkiye’nin ulusal güvenlik politi-kası, “dış dünya ve iç mihrakların Türkiye’yi zayıflatmaya ve bölmeye çabaladığı” inancına dayalı Sevr fobisinden etkilenmeyi sürdürmektedir.10

7 Karaosmanoğlu, “The Evolution of the National Security Culture”, s. 200-201.8 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ifadesi, Newspot, 7 Eylül 1984, s. 1.9 Karaosmanoğlu, “The Evolution of the National Security Culture”, s. 202.10 Malik Mufti, “Daring and Caution in Turkish Foreign Policy”, The Middle East

Journal, cilt 52 (1), Kış 1998, s. 43.

güvenlik algılamaları 9

Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı dış müdahalelere yöne-lik şüphe ve endişeleri, devletin azınlıklara yönelik politikalarını da etkilemiş, güvenlikleştirilen bu politika sonucunda, azınlıkla-rın “dış mihraklarca” kullanılması korkusuyla ulusal azınlıkların haklarının ve hatta zaman zaman mevcudiyetlerinin tanınmasın-da aşırı isteksizlik görülmüştür.

Türkiye’nin güvenliği bağlamında komşularıyla ilişkileri de Osmanlı geçmişinin etkileriyle şekillenmiştir. Türkiye, İmpara-torluğun Ortadoğu’da yüzyıllar süren hâkimiyetinin yaratmış ol-duğu olumsuz algılamalar ve bunun getirdiği sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Dağılması ancak dünya savaşı ile mümkün olan üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğu kuran ve yöneten bir ulusun mirasçısı olmanın getirdiği üstünlük duygusu ile bunun karşısında Ortadoğu ve Balkanlar’da yüzlerce yıl süren Osmanlı yönetimi sonrasında bu coğrafyalarda ortaya çıkan devletlerin bir taraftan Türklerin bu algılamasına tepki göstermesi, diğer ta-raftan ülkelerinin sorunlu yönlerinden Osmanlı geçmişini sorum-lu tutmaları, üstesinden gelinmesi zor bir kısır döngü ve karma-şık bir ruh halini gündeme getirmiştir.11 Uzun süren ve halk tara-fından nihai olarak karşı çıkılan Osmanlı hâkimiyeti, komşu ül-kelerde Türkiye’ye karşı olumsuz tavırların ortaya çıkmasına ne-den olmuş ve çağdaş Türkiye, Osmanlı yönetimiyle ilgili acı hatı-ralara sahip komşularının suçlamaları ve psikolojik hesaplaşma-larıyla yüzleşmek durumunda kalmıştır.

Bu ortak tarihin etkilerini örneğin Türkiye’nin Yunanis-tan’la sorunlu ilişkilerinde bulmak mümkündür. 18. yüzyılın so-nunda ortaya çıkan Yunan milliyetçiliğinin etkisiyle, Yunanlıla-rın 1832’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak Balkanlar’da

11 Richard D. Robinson, The First Turkish Republic, Harvard University Press, Cambridge, 1963, s. 170; Philip Robins, “Turkey and the Eastern Arab World”, Gerd Nonneman (der.), The Middle East and Europe, 2. Baskı, Federal Trust for Education and Research, Londra, 1993, s. 189-190; Nilüfer Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, Turkish Studies, cilt 1 (1), İlkbahar 2000, s. 107.

10 birinci bölüm

kurulan ilk ulus-devleti oluşturmalarını takiben, yeni devletin topraklarını genişletmesi 1922’de “Küçük Asya felaketiyle” so-nuçlanıncaya kadar sürmüştür. Türk bağımsızlık mücadelesi ise Yunanlıların 1919’da Megali İdea’yı (Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurma ülküsü) gerçekleştirmek için Anadolu’ya çıkmala-rından etkilenmiş, Türkler, kendi ulus-devletlerini kurmak için Yunanistan’la savaşmak durumunda kalmışlardır. Uzun bir tari-he dayanan bu karşılıklı mücadele karşılıklı güvensizliği de bera-berinde getirmiş, bu da özellikle 1950’lerden itibaren çekişen ulu-sal çıkarlarla birlikte iki ülke arasında bir güvenlik ikilemi ve ça-tışma sarmalının doğmasına neden olmuştur.12

Türkiye’nin kuzey komşusu Rusya’ya karşı güvensizliğe da-yalı algılamalarının temel dayanakları da benzer şekilde Osman-lı geçmişinde yatmaktadır.13 17. yüzyıldan itibaren güttüğü yayıl-macı politikalar Rus Çarlığı’nı Osmanlı’nın baş düşmanı haline getirmiş, Çarlık karşısında alınan yenilgiler de İmparatorluğu gü-cünün zayıfladığı gerçeğiyle yüzleştirmiştir. 1853’te İngilizlere Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamayı teklif ettiğinde, devleti “Avrupa’nın hasta adamı” olarak tanımlayan da Rus Çarı 1. Ni-cholas olmuştur.14 Yaklaşık 400 yıl süren ve Birinci Dünya Sava-şı ile sonuçlanan çatışmalar, Türklerle Ruslar arasındaki düş-manlık ve güvensizlik duygularını beslemiştir. İyi komşuluk iliş-kilerinin her iki tarafın Batı’nın emperyal politikalarına karşı or-tak tutumlarından kaynaklandığı Dostluk ve Tarafsızlık Antlaş-ması döneminde (1925-1945) dahi, Ruslara karşı tarihsel güven-sizlik Türk tarafına hâkim olmuş ve çıkarların geçici birlikteliği

12 Mustafa Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy-II: Changing Patterns and Conjunctures During the Cold War”, Middle Eastern Studies, cilt 36 (1), Ocak 2000, s. 111-113.

13 Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy I”, s. 164.14 Stanford J. Shaw ve Ezel K. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern

Turkey, Vol. II; Reform, Revolution and Republic, Cambridge University Press, Londra, 1977, s. 483.

güvenlik algılamaları 11

de zaten çok uzun sürmemiştir. Tehdit algısı, düşmanlık ve sürek-li savaşlar tarihi, Türklerin Ruslara karşı aşırı şüpheci olmasına neden olmuştur. Bu durum, İkinci Dünya Savaşı sonunda, Türki-ye’den toprak ve Boğazlar bölgesinde özel ayrıcalıklar talep eden Sovyet baskısının belli ölçüde abartılı hissedilmesine yol açmış ve Türkiye’yi yönetenler Amerikan yardımını kabul etmekte tered-düt etmemişlerdir.15

Türkiye’nin güvenlik kültürünü etkileyen bir başka tarihsel unsur Batılılaşma kavramı ile ifade edilebilir. Osmanlı Devleti’nde 18. yüzyılda başlayan Batılılaşma, Türkiye’nin Batı odaklı politi-kalarını harekete geçiren ve aynı zamanda güvenlik politikalarına “liberal ve enternasyonal” unsurların girmesini sağlayan etken ol-muştur.16 Batılılaşma, cumhuriyet döneminde Türkiye’nin Batı devlet sistemi içindeki yerini güvence altına alma çabasında da et-kili olmuştur. Türkiye’nin özellikle Soğuk Savaş döneminde Ba-tı’nın güvenlik kurumları içinde sahip olduğu yer, Batılı kimliği-nin tanınması anlamında güvence sağlamıştır. Ayrıca bu kurum-lar, güvenlik sorunları ile çıkarlarını ifade edebildiği etkili plat-formlar olarak da işlediğinden, bu kurumlara üyelik, Türkiye’nin güvenlik politikalarının önemli bir unsuruna dönüşmüştür.

COĞRAFİ GERÇEKLİK VE GÜVENLİK JEOPOLİTİĞİAvrupa, Ortadoğu ve Kafkasya ile sınırları olan Türkiye’nin jeos-tratejik konumu, bir taraftan dünya siyasetinde ülkesel boyutları, nüfusu ve ekonomik gücünün ötesinde bir etkinlik sahası sağla-

15 İkinci Dünya Savaşı içinde ve sonrasında Türkiye’den Sovyet talepleri ve bunların Türkiye’nin dış politikası üzerindeki etkisi için bkz. Mustafa Aydın, “İkinci Dün-ya Savaşı’nda Türk Dış Politikası”, Erel Tellal, “SSCB’yle İlişkiler” ve Çağrı Er-han, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, hepsi Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası; Olaylar, Olgular Belgeler, Cilt I içinde, İletişim, İstanbul, 2001, s. 399-477, 499-509, 522-575.

16 Karaosmanoğlu, s. 200, 204-207.

12 birinci bölüm

makta, diğer taraftan yakın ve uzak çevresindeki uluslararası ge-lişmelere ve uluslararası/bölgesel siyasi dengelerin değişimine karşı hassas hale getirmektedir.17

Askerî bakış açısından Avrupa, Asya ve Afrika arasındaki kara bağlantılarının kesişim noktasında olan Anadolu yarımada-sı “stratejik bir bölgedir”.18 İki tarafında yer alan denizler ve do-ğudaki dağlık arazi kuvvet kullanarak geçilmesi zor doğal sınırlar oluşturduğundan, belirli bir savunma avantajı sağlar. Buna karşı-lık, aynı coğrafya doğu ve güneyden gelen kaçakçılık ve mülteci hareketliliğinin geçiş yolu üzerindedir ve bölgenin dağlık yapısı özellikle gerilla tarzı ayaklanmaya müsait bir alan sağlamaktadır. Öte yandan, Trakya bölgesinin düzenli ordular karşısında savu-nulması zordur. Boğazlar ise stratejik açıdan Türkiye’yi uluslara-rası bir güç konumuna getirmekle birlikte, hava saldırısına açık olması nedeniyle önemli bir güvenlik sorunu da yaratmaktadır. Bu sorunun bir boyutu 19. yüzyıl Avrupa diplomasisinin temel unsurlarından birisini oluşturan Boğazların kontrolünü ele geçir-me mücadelesinde veya İkinci Dünya Savaşı sonrasında Rus-ya’nın Boğazların kontrolüyle ilgili tarihsel taleplerinin Sovyetler Birliği’nce yeniden gündeme getirilmiş olmasında görülebilir.19

17 Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy I”, s. 152-165. Güvenlik algıla-malarında coğrafi konumun belirleyiciliği ve Türkiye’nin güvenlik politika ve stra-tejilerinin temel dayanağı olması konusunda eleştirel bir çalışma için bkz. Pınar Bilgin, “Türkiye Coğrafyasında Yalnız Güçlü Devletler Ayakta Kalabilir: Jeopoli-tik Gerçeklerin Türkiye’de Kullanımları”, Evren Balta Paker ve İsmet Akça (der.), Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 453-474. Brzezinski’ye göre de, Türkiye’nin benzeri olmayan konumu, ona stratejik bir seçkinlik kazandırmaktadır. Türkiye, “önemi, gücü yerine hassas konumundan kaynaklanan” ve “önemli aktörlerin çeşitli bölge-lere ve kaynaklara erişimine engel olabilen” bir “jeopolitik eksen” haline gelmek-tedir. Bkz. Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, Basic Books, New York, 1997, s. 41.

18 Ferenc Váli, Bridges Across the Bosporus. The Foreign Policy of Turkey, The Joh-ns Hopkins Press, Baltimore ve Londra, 1971, s. 46.

19 Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Boğazlarda kendisine askeri üs verilmesi ve Montreux Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesini talep etmiştir. Süreç

güvenlik algılamaları 13

Boğazlar ve Trakya’nın bu hassas durumunun farkında olan Tür-kiye, en güçlü Birinci Ordu’sunu Boğazları ve çevresini korumak üzere bu alanda konuşlandırmıştır.20

Türkiye’nin Karadeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan tek deniz yolunu kontrol etmesi “hem güç hem de zayıflık un-surudur.” 500 yıl boyunca Osmanlılara, ondan önce de Doğu Roma İmparatorluğu’na Balkanlar’dan Orta Avrupa, Karade-niz, Ege, Akdeniz, Mezopotamya, Arabistan ve Kuzey Afri-ka’ya kadar geniş bir alanda denetim sağlayabilecekleri bir ana üs sağlayan İstanbul ve Boğazlar,21 şimdi de imkânları ve etkin-

daha savaş sona ermeden 15 Mart 1945’te Sovyetler Birliği’nin 1925’te imzalanan Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması’nı feshettiğini açıklaması ve “yeni koşullara uy-gun yeni bir anlaşma” için de, öncelikle Boğazlarda üs ve 1921 Moskova Antlaş-ması’nın değiştirilerek Kars ve Ardahan’ın verilmesini istemesiyle başlamıştır. Sov-yetler’in talepleri müttefikler arasında (17 Temmuz-2 Ağustos) yapılan Potsdam Konferansı’nda ele alınmış ve Boğazlarla ilgili taleplerinin taraflarca görüşülmesi-ne karar verilmiştir. Bunun üzerine notalar savaşı olarak adlandırılan, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye gönderdiği notalar çerçevesinde tüm taraflar arasında nota teatileri süreci başlamıştır. Sovyetler’in ilk notası 8 Ağustos 1946’da Türkiye’ye verilmiş ve bu notada, Boğazların tüm devletlerin ticaret gemilerine ve Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemilerine açık olması; buna karşılık Karadeniz’e kıyı-sı olmayan devletlerin istisnai durumlar hariç savaş gemilerinin Boğazlardan geçi-şinin yasaklanması; Boğazlarda geçiş rejiminin Türkiye ve Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin yetkisinde olması; ve Boğazların Türkiye ile Sovyetler Birliği tarafından savunulması talep edilmiştir. Bu notaya Türkiye’den önce İngiltere ve ABD yanıt vererek, Boğazlar rejiminin sadece Karadeniz’e kıyıdaş devletler tarafından düzen-lenmesine ve Boğazların savunulmasında Sovyetler Birliği’nin de yer almasına kar-şı çıkmışlardır. Türkiye de 22 Ağustos’ta gönderdiği yanıtında aynı şekilde son iki maddeyi kabul edilemez bulduğunu bildirmiştir. Sovyetler Birliği ise 24 Eylül’de gönderdiği ikinci notada Türkiye’nin reddettiği bu iki madde üzerinde ısrar etmiş-tir. Yine Türkiye’den önce İngiltere ve ABD tarafından verilen cevaplarda notalar yoluyla yazışmanın sonlandırılması gereği belirtilmiştir. Türkiye ise ikinci notaya yanıtını Japonya dışında, Montreux’nün tüm imzacı devletlerine göndererek ileri-de bu konuda yapılabilecek bir konferans olması durumunda bilgilenmelerini sağ-lamıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Nuri Eren, Turkey, NATO and Euro-pe; A Deteriorating Relationship?, The Atlantic Institute for International Affairs, Paris, 1977, s. 16 ve Tellal, “SSCB’yle İlişkiler”, s. 499-509.

20 Aydın,“Determinants of Turkish Foreign Policy I”, s. 166.21 Vali, Bridges Across the Bosporus, s. 44.

14 birinci bölüm

liği daha sınırlı da olsa, Türkiye’ye geniş bir hareket alanı sağ-lamaktadır.

Benzer şekilde Boğazları kontrol etmek Türkiye’ye önce Rus Çarlığı, daha sonra Sovyetler Birliği ve şimdi de Rusya Fede-rasyonu’nun hareketliliğinin kontrolünde insan gücünün sağla-yamayacağı bir imkân sunmaktadır.22 Buna karşılık Rusya da, kendisi dışında Boğazları kontrol edecek gücün iyi niyetinden ba-ğımsız ve engelsiz olarak Akdeniz’e erişime hayati önem atfetti-ğinden, Boğazların denetimi Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya’yı 17. yüzyıldan itibaren sürekli karşı karşıya getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ile Boğazların denetimi 19. yüzyılda Avrupa dip-lomasisinin de önemli bir uğraşı haline gelmiştir. Yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderi, küresel güç den-gesinde önemli bir unsur haline gelmiş, Osmanlı Devleti “askerî olarak zayıf, ekonomik olarak iflas etmiş ve siyasi olarak etkisiz” olsa bile, “Rusya ile Avusturya-Macaristan, Fransa ve İngiltere arasındaki çıkar çatışmaları” ve Boğazlara hâkimiyet mücadelesi neticesinde yüz yıl daha varlığını sürdürebilmiştir.23

Boğazları kontrol etmek dışında, süper güçlerden birisine komşu olması da Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik politikalarını temelinden etkilemiştir. Bu çerçevede diğer süper güç ABD’den Türkiye’ye yönelen destek ve talepler bir yana, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’nden algıladığı tehdit, Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarının şekillenmesin-de etkili olmuş, Batı yönelimini güçlendirmiştir. 18 Şubat 1952’de NATO’ya üye olarak sağlanan Batı savunma sistemi ile bağlantı, bugüne kadar devam edecek bir ilişkinin başlangıcı olmuştur. Her ne kadar Sovyetler Birliği, Stalin’in ölümünden sonra Türki-

22 Keith R. Legg ve James F. Morrison, Politics and the International System; An In-troduction, Harper & Row, New York, 1971, s. 101.

23 Nuri Eren, Turkey Today and Tomorrow; An Experiment in Westernization, Pall Mall Press, Londra, 1963, s. 227.

güvenlik algılamaları 15

ye’ye karşı hatalı politikalar izlediğini resmen kabul etmiş ve Tür-kiye’den toprak talepleri bulunmadığını açıklamışsa da,24 ortaya çıkan tarihsel güvensizlik anlayışı ve Sovyetler Birliği’nin Türki-ye’nin güvenliğine ciddi tehdit oluşturduğu inancı, iki ülke ilişki-lerine Soğuk Savaş boyunca hâkim olmuştur.25

Güvenlik bağlamında diğer bir önemli unsur, düşman bir hükümet tarafından kontrol edildiklerinde İstanbul ve İzmir gi-bi iki önemli limanın kullanımını engelleyebilecek konumda olan Ege Adaları’dır. Benzer şekilde Kıbrıs adasını kontrol ede-cek düşman bir güç, Doğu Akdeniz’deki deniz trafiğini kontrol altında tutabilecektir. Aynı güç hem Ege adaları hem de Kıbrıs’ı kontrolüne alabilirse, Türkiye’nin açık denizlere ulaşmasını zor kullanarak engelleyebilir. Bu sebeple, Enosis’in (Kıbrıs’ın Yu-nanistan ile birleşmesi) gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin açık denizle bağlantısının kesilebileceği korkusu, 1950’lerden itiba-ren Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerinde etkili olmuştur.26 Bu korku, Yunanistan’ın Ege’deki karasularını 12 mile çıkarma arzusuna karşı casus belli ilan edilmiş olmasının da temel nede-nidir.27

Türkiye’nin coğrafi bağlamda güvensizliği bir yandan da fazla sayıda ve farklı nitelik, rejim, ideoloji ve hedeflere sahip komşuları olmasıyla alakalıdır. Bir ülkenin sınırları, uzunluğu ile komşularının sayısı ve niteliklerine bağlı olarak bir güç unsuru olabildiği gibi, güvensizlik unsuru da olabilir. Bu çerçeveden ba-kıldığında Türkiye’nin sürekli bir “güvensizlik” algısı içinde ol-masının temel nedenlerinden birisi de komşularının sayısı ve nite-

24 Ferenc Váli, Turkish Straits and NATO, Stanford University Press, Stanford, Ca-lifornia, 1972, s. 302-305.

25 Haluk Ülman ve Oral Sander, “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler-II”, Si-yasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, cilt 27 (1), 1972, s. 1-24.

26 A.g.e. ve Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy-II”, s. 116-117.27 Andrew Wilson, The Aegean Dispute, Adelphi Papers no. 155, Oxford University

Press, Oxford, 1980, s. 80.

16 birinci bölüm

liğidir.28 Bu açıdan belirgin örneklerden birisi, Osmanlı İmpara-torluğu’nun yıkılmasından beri istikrarsızlıkların hâkim olduğu Ortadoğu bölgesidir. Ortadoğu’da Türkiye’nin güvenlik politika-sı uzun yıllar bölgesel statükonun korunması üzerine bina edil-miş, dolayısıyla bölgede istikrarı bozacak her unsur Türkiye için güvenlik endişesi olarak görülmüştür. Buna karşılık, dört Arap-İsrail savaşı, çözümsüz Filistin sorunu, Lübnan iç savaşı ve dış müdahaleler, Süveyş Krizi, İran Devrimi, İran-Irak Savaşı, Körfez Savaşı ve daha yakın dönemlerde Irak’ın işgali ile Arap Baharı olarak adlandırılan halk ayaklanmaları gibi kriz ve çatışmaların tümü Türkiye’nin yakın güvenlik bölgesinde meydana gelmiştir. Bu nedenle, NATO üyeliği gibi çokuluslu bir platformda güveni-lir bir konuma sahip olunması, Türkiye açısından istikrarsız bir bölgede önemli bir güvenlik bağlantısı anlamına gelmektedir.29

Bu noktada Türkiye’nin coğrafi konumunun kendisine sağ-ladığı bazı avantajları da göz ardı etmemek gerekir. Türkiye So-ğuk Savaş döneminde, özellikle Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi bağlamında önemli bir stratejik konumda bulunduğundan, Batı ittifakına sağladığı destek karşılığında Batı’nın (temelde ABD’nin) güvenlik şemsiyesi altında yer alarak bir bakıma kendisi açısın-dan güvenlik sağlamıştır. Buna karşın Soğuk Savaş’ın sona erme-siyle birlikte Türkiye’nin bu konumu önemli bir dönüşüm geçir-miştir. Türkiye Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle kendisini daha gü-venli hissetmeyen az sayıdaki ülkeden birisidir. Sovyetler Birli-ği’nin dağılması Türkiye için önemli bir güvenlik sorununu orta-dan kaldırmakla birlikte, dağılmanın yarattığı boşluk Türki-ye’nin çevresinde yeni güvenlik endişelerinin ortaya çıkmasına

28 Most ve Starr’a göre, “çok sayıda devletle komşu olan bir devlet, büyük bir riskle karşı karşıya kaldığı ve kendisini çok sayıda potansiyel düşmana karşı koruması ve savunması gerektiğinden komşularına şüpheyle yaklaşacaktır.” Bkz. Benjamin A. Most ve Harvey I. Starr, “Diffusion, Reinforcement, Geopolitics and the Spread of War”, The American Political Science Review, cilt 74 (4), 1980, s. 935.

29 Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy I”, s. 169-170.

güvenlik algılamaları 17

imkân tanımıştır. Yine de, Türkiye bu dönemde dünyanın (özel-likle ABD’nin) ilgisini çeken yeni çatışma alanlarına (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu) komşu olması ve bu bölgelere askerî erişimi kolaylaştırması nedeniyle, Soğuk Savaş sonrası önemini yitirdiği düşünülen stratejik konumu kısa sürede yeniden farklı bir şekilde ve yönde oluşarak, Türkiye’nin güvenlik algılamalarının dayana-ğı olarak işlemeye devam etmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

Türkiye’de Güvenliğin Kavramsallaştırılması

GÜVENLİK KAVRAMI

Türkiye’de ulusal güvenlik bağlamında “güvenlik” nispeten yeni bir kavramdır. Daha önceleri “emniyet” veya “savun-

ma” kelimeleriyle ifade edilen kavram, ilk olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’yle ilişkilerin gelişmesi ve oradaki anlamı çeşitlenen security kavramına karşılık olarak askerî çevrelerce kullanılmaya başlanmıştır. Yaygın kullanımı ise 1961 Anayasası ile Milli Güvenlik Kurulu’nun oluşturulmasıyla başlamıştır. Bu tarih ve düzenleme öncesinde askerî ve sivil anlamda yaygın olan ulusal savunma söylemi, yerini ulusal güvenlik söylemine bırak-mıştır.1

Türkiye’nin büyük oranda jeopolitik ve stratejik konumu-nun belirleyici olduğu resmî güvenlik kavramsallaştırması beka, ülkesel bütünlük ve rejimin korunması gibi temel esaslara dayalı

1 Milli güvenliğin bir kavram olarak gelişimi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Gen-cer Özcan, “Türkiye’de Milli Güvenlik Kavramının Gelişimi”, Evren Balta Paker ve İsmet Akça (der.), Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti içinde, İstan-bul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 305-349.

20 ikinci bölüm

olarak oluşturulmuştur. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasa-sı da milletin bağımsızlık ve bütünlüğü ile ülkenin bölünmezliği ve cumhuriyet ile demokrasiyi koruma hedeflerini temel almakta-dır. Bu çerçevede geleneksel güvenlik kavramsallaştırmasının anayasal tanımı, esasında hemen her ülkede olduğu gibi genel ve muğlaktır.2

Uzun yıllar ulusal güvenlik sisteminin temel kuruluşu ola-rak faaliyet gösteren Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kanununun ikinci maddesinde de milli güvenlik benzer şekilde, “Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaat-lerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı ko-runması ve kollanması” olarak tanımlanmıştır.3 Yine aynı kanu-na göre güvenlik politikası, “milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulunun belirle-diği görüşler dâhilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siya-set” olarak tanımlanmıştır.4

Söz konusu kanuna göre ulusal güvenlik politikası Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB) olarak anılan bir belge çerçeve-sinde belirlenmektedir. Kamuoyunda Kırmızı Kitap olarak da bi-linen MGSB, MGK’nın Bakanlar Kurulu adına hazırladığı ulusal güvenlik konusundaki en temel politika belgesidir. Bakanlıklar ve Genelkurmay bu belge ışığında genel politika ve stratejilerini belirlerler. MGK, esasında gizli olan MGSB’yi Türkiye Cumhuri-yeti’nin bekası ve Türk Milleti’nin refahına ilişkin izlenecek milli güvenlik siyasetinin esaslarını içeren, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli menfaati ve milli hedeflerini, milli hedeflere ulaşılması için

2 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, madde 5.3 Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu,

2945/9.11.1983, madde 2.4 Milli Güvenlik Kurulu ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu/2945/9.11.1983, mad-

de 2/b. [Vurgu bizim].

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 21

takip edilecek iç ve dış güvenlik ile savunma siyasetlerine ilişkin esasları kapsayan bir yol haritası şeklinde tanımlamaktadır.5

Resmî güvenlik kavramsallaştırmasının daha açık ve belir-gin yansımasını, ulusal güvenliğin belirlenmesinde temel unsur-lardan birisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) çeşitli belge ve açıklamalarında da bulmak mümkündür.6 Resmî güvenlik kavramsallaştırmasının doğal bir yansıması olarak TSK da gü-venliği ulusal bağımsızlığın, egemenlik ve toprak bütünlüğü ile ülkenin hayati çıkarlarının korunması esaslarına dayandırmakta-dır. Terörizm, Kitle İmha Silahları (KİS), uzun menzilli füzeler ve bölgesel çatışmalar ile irticai faaliyetler Türkiye’nin karşı karşıya olduğu güvenlik tehditleri olarak kabul edilmektedir.7 Bu çerçe-vede TSK’ya göre Türkiye’nin güvenlik ve savunma politikasının unsurları;

• Bölgesinde bir güç ve denge unsuru olmak,• Çevresinde barış ve güvenlik kuşağı oluşturmak,• Bölgesinin barış ve güvenliğine katkıda bulunmak ve bu-

nu geniş bölgelere yaymak,• Bölgesine ve ötesine yönelik strateji ve güvenlik üreten

ülke olmak,• Ülkelerle işbirliği, yakınlaşma ve olumlu ilişkiler geliştir-

mek için girişimlerde bulunmaktır.8

5 Http://www.mgk.gov.tr/Turkce/sss.html#soru_ [Haziran 2011].6 Türkiye’de ulusal güvenlik kavramı ve politikalarında askerî yapının etkisi konu-

sunda bkz., Gencer Özcan, “Doksanlarda Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Po-litikasında Askeri Yapının Artan Etkisi”, Gencer Özcan ve Şule Kut (der.), Türki-ye’nin En Uzun On Yılı, Boyut Kitapları, İstanbul, 1998, s. 67-100; ve Gökhan Koçer, “1990’lı Yıllarda Askeri Yapı ve Türk Dış Politikası”, ODTÜ Gelişme Dergisi, cilt 29 (1-2), 2002, s. 123-158.

7 Http://www.tsk.tr/1_TSK_HAKKINDA/1_4_Savunma _Politikası/savunma_poli-tikası.htm [Haziran 2011].

8 A.g.e.

22 ikinci bölüm

Benzer şekilde Milli Savunma Bakanlığı’nın 2000 yılında ya-yınladığı ulusal güvenlik politikasına dair “Beyaz Kitap” da bölge-sel ve etnik çatışmalar ile KİS’lerin yayılması, irtica ve terörizmi Türkiye’nin karşı karşıya olduğu güvenlik sorunları olarak belirle-miştir.9 Milli Savunma Bakanlığı tarafından 21 Haziran 2011 tari-hinde yayınlanan yeni Beyaz Kitap’ta da Türkiye’nin karşı karşıya olduğu güvenlik tehditleri çok farklılaşmamış: bölgesel ve etnik ça-tışmalar ile KİS’lerin ve uzun menzilli füzelerin yayılması, siyasî ve ekonomik istikrarsızlıklar ve belirsizlikler ile köktendincilik, uyuş-turucu ve her türlü silâh kaçakçılığı ile uluslararası terörizm olarak saptanmıştır.10 Türkiye’nin “jeostratejik mevkiinden kaynaklanan durumunun, bugüne kadar olduğu gibi 21’nci yüzyılda da değiş-meyeceği ve Türkiye’nin öneminin ve yeni dünya düzenindeki yeri-nin daha da pekişeceği”,11 düşünüldüğünden güvenlik ve savunma politikaları için öngörülen ana çerçeve çok farklılaşmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da kendi web say-fasında güvenliği Türkiye’nin Güvenlik Perspektifleri ve Politika-ları başlığı altında “kendini koruma” olgusuyla tanımlamakta ve üç unsurla açıklamaktadır: Toplumun yaşamını devam ettirmesi, ulusun toprak bütünlüğünün korunması ve ulusun, siyasi, ekono-mik, sosyal ve kültürel nitelikleriyle şekillenen temel kimliğinin muhafaza edilmesi.12

Görüldüğü gibi Türkiye’de resmî güvenlik kavramı beka, ulusal bağımsızlık ve bütünlüğün korunması ile iç tehditler kap-samında rejimin korunması çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu-nunla birlikte daha önemli olan, güvenliğin Soğuk Savaş sonrası dönemde dahi geleneksel, askerî kavramlara dayalı “sert güven-

9 Bkz. Milli Savunma Bakanlığı, Beyaz Kitap 2000, http://www.msb.gov.tr/Birim-ler/GnPPD/GnPPDBeyaz-Kitap.htm.

10 Milli Savunma Bakanlığı, Beyaz Kitap 2011, Haziran 2011.11 A.g.e.12 Http://www.mfa.gov.tr/i_türkiye_nin-guvenlik-perspektifleri-ve-politikaları.

tr.mfa. [Haziran 2011].

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 23

lik” (hard security) kapsamında kavramsallaştırılmış olmasıdır. Güvenlik tehditleri kapsamında resmî kavramsallaştırmada son yıllarda ekonomik, kültürel ve insani meseleler de ele alınmaya başlanmış olmakla birlikte, resmî kavramsallaştırma halen gele-neksel “sert güvenlik” tarafından belirlenmektedir.

Bu bağlamda toplum devletin hayli önündedir ve “yumuşak güvenlik” (soft security)13 konularına gerek sivil toplum düzeyin-de, gerekse güvenlik çalışmaları alanında daha fazla yer veril-mektedir. Bu çerçevede Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye’de güvenlik alanında en fazla çalışılan ‘yeni’ konular enerji güvenli-ği ve çevre güvenliği olmuştur. Fakat, yumuşak güvenlik konula-rının devlet düzeyinde gündeme gelmesi, yine ancak realist an-lamda ülkenin genel güvenliğine katkıda bulundukları oranda ol-makta, bu çerçevede yine geleneksel algılamanın bir boyutu ola-rak ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve yeni uluslarara-sı sistemin ortaya çıkardığı yeni tehditler güvenlik söyleminin söz konusu yeni tehditleri içerecek şekilde genişletilmesini getirmekle beraber, geleneksel kavramsallaştırmayı değiştirmemiştir. Birçok çalışmada bunun nedeninin resmî güvenlik kavramsallaştırması-nın askerî yapı tarafından belirlenmesinden kaynaklandığı öne sürülmektedir.14 Buna karşın, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci

13 Savaş, silahlı çatışma, kuvvet kullanma gibi güvenliğin geleneksel askerî boyutları “sert güvenlik” kapsamına girmektedir. Buna karşın günümüzde güvenlik kavra-mının boyutları geleneksel askerî güvenlik konuları dışında ekonomi, çevre, enerji konuları ile sosyo-kültürel konuları da kapsamaktadır. Geleneksel askerî güvenlik konuları dışında, devlet güvenliğinden daha fazla insani güvenlikle ilgili olan, gü-venliğin bu yeni boyutu “yumuşak güvenlik” olarak adlandırılmaktadır.

14 Aydın, “Türkiye’de Güvenlik Kavramsallaştırması”; s. 492, Pınar Bilgin, “Tur-key’s Changing Security Discourses: The Challenge of Globalisation”, European Journal of Political Research, Cilt 44 (1), 2005, s. 192-195; Özcan, “Türkiye’de Milli Güvenlik Kavramının Gelişimi”, s. 311; Koçer, “1990’lı Yıllarda Askeri Ya-pı ve Türk Dış Politikası”, s. 152; Tarık Oğuzlu, “The Clash of Security Identities: The Question of Turkey’s Membership in the European Union”, International Journal, Cilt 57 (4), 2002, s. 595-597.

24 ikinci bölüm

kapsamında gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle birlikte, Türki-ye’de güvenlik politikalarının belirlenmesinde askerî yapı belirle-yiciliğini değilse de, tekelini yitirmiştir. Buna rağmen güvenlik politikalarının dayandığı kavramsallaştırmanın fazlaca değişme-miş olması, sivil bürokrasinin güvenlik algılamalarının da aynı kaynaklara dayandığının göstergesidir. Sivil bürokrasinin ulusal güvenlik konusunda eğitimini uzun yıllar ağırlıklı olarak o za-manlar Harp Akademileri Komutanlığı’na bağlı olarak Anka-ra’da MGK Genel Sekreterliği binasında faaliyet gösteren Milli Güvenlik Akademisi’nden almış olması bir boyutuyla açıklayıcı-dır.15 Fakat genel olarak akademik düzeydeki güvenlik çalışma-ları alanına bakıldığında da, detayları aşağıda verileceği üzere, akademik çevrelerdeki güvenlik kavramsallaştırmasının da çok az örnek dışında resmî kavramsallaştırma ile uyumlu olduğu gö-rülmektedir.

KURUMSAL YAPITürkiye’de ulusal güvenlik politikalarının belirlenmesinde temel aktörler, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, MGK ve Türk Silah-lı Kuvvetleri olarak sıralanabilir. İkincil aktörler olarak Milli Sa-vunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı gi-bi bürokratik organları da sayabiliriz. Temel aktörlerin ulusal güvenlik sisteminin belirleyicileri olmaları 1982 Anayasası’nın

15 Harp Akademileri Komutanlığı’na bağlı bir kurum olan Milli Güvenlik Akademi-si (MGA) 1952’de Milli Savunma Akademisi adıyla kurulmuştur. 1997’de İstan-bul’dan Ankara’ya taşınan MGA, 26 Haziran 2012’de Harp Akademileri Kanu-nu’nda yapılan değişikliğe kadar MGK Genel Sekreterliği binasında, ulusal güven-lik ve ulusal güvenlik politikası kavramları ile devletin ulusal güvenlik politikası hakkında TSK mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarında ve gerektiğinde özel sektörde üst düzey çalışan görevliler ile aday yöneticilere eğitim vermekteydi. Harp Akademileri Kanunu’nda yapılan değişiklik sonrası MGA tekrar İstanbul’a taşın-mış ve Silahlı Kuvvetler Akademisi’yle birleştirilerek, artık sivil öğrenci almayacak şekilde Silahlı Kuvvetler Yüksek Sevk ve İdare Akademisi adıyla yeniden teşkil edilmiştir.

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 25

117. ve 118. maddeleri, bu maddelere ilişkin 2001, 2003 ve 2011’de yapılan değişiklikler ile 1983’te çıkartılan ve 2003’te de-ğişiklikler yapılan 2945 sayılı MGK Kanunu’na dayanmaktadır.

1982 Anayasası yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanı’na ulusal güvenlik konularında önemli yetkiler vermektedir. TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermek, Genel-kurmay Başkanı’nı atamak, MGK’yı toplantıya çağırmak ve MGK’ya başkanlık etmek bu yetkiler arasındadır.

Anayasa’nın 117. ve 118. maddelerine göre ulusal güvenli-ğin sağlanması ve ulusal güvenlik politikasının tespit ve uygulan-ması ile ilgili kararların alınması Bakanlar Kurulu’na verilmiştir, Bakanlar Kurulu ulusal güvenliğin sağlanmasından TBMM’ye karşı sorumludur. Bu çerçevede ulusal güvenlik, hükümetin genel siyaseti ve sorumluluğu içinde yer almakla birlikte, MGK Kanu-nu yoluyla ulusal güvenlik özerk bir alan gibi düzenlenmiş oldu-ğundan, MGK ulusal güvenlik sisteminin en önemli aktörlerin-den biri haline gelmektedir.

2003 yılında Avrupa Birliği uyum süreci çerçevesinde ilgili kanunda yapılan değişikliklere kadar MGK, devletin milli güven-lik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasıyla ilgili alınan tavsi-ye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kurulu’na bildiren bir kurum olarak tanım-lanmaktaydı.16 2003’te MGK Kanunu’nda yapılan değişiklikle MGK bildiren kurum olmaktan çıkarılarak, tavsiye eden bir ku-ruma dönüştürülmüştür.17 Böylece MGK’nın tavsiye kararları ve

16 9 Kasım 1983 tarih ve 2945 nolu MGK Kanunu’nun 4. maddesi [Vurgu bizim].17 9 Kasım 1983 tarih ve 2945 nolu MGK Kanunu Madde 4’te “Milli Güvenlik Ku-

rulu, tespit ettiği bu görüş, tedbir ve esasları kurul kararı halinde Bakanlar Kuru-luna bildirir ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir” şeklinde ifade edil-mişken, 2003’te yapılan değişikliklerle ifade, “Millî Güvenlik Kurulu, 2. maddede belirtilen millî güvenlik ve Devletin millî güvenlik siyasetine ilişkin tanımlar çerçe-vesinde Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili

26 ikinci bölüm

görüşleri değerlendirilmek üzere Bakanlar Kurulu’na sunulur ha-le gelmiştir. Ayrıca 2003 öncesinde MGK’nın görüşleri Bakanlar Kurulu tarafından öncelikle dikkate alınması gereken tavsiyeler olarak yer alırken, kanunda yapılan değişiklik sonrasında MGK’nın tavsiyeleri, Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirile-cek ve uygun görülmesi halinde benimsenecek tavsiye kararları haline getirilmiştir.

Yine AB Uyum Yasaları çerçevesinde MGK’nın yapısına ilişkin de önemli değişiklikler yapılmıştır. 2001 tarihli anayasa değişikliği ile daha önce Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında Baş-bakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Ba-kanı, Dışişleri Bakanı ile Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutan-ları ve Jandarma Genel Komutanı’ndan oluşan MGK’nın yapısı değiştirilerek, kurula Başbakan Yardımcıları ile Adalet Baka-nı’nın da katılımı sağlanmıştır. Böylece üye sayısı 13’e çıkan MGK’da sivillerin çoğunluğu sağlanmıştır. Ayrıca gündemin özelliğine göre Kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler çağrılıp görüşleri alınabilir.

2003’te MGK Kanunu’nda yapılan değişiklikle de MGK’nın ayda bir kez yerine iki ayda bir toplanması yasalaştırılmıştır.18 Ayrıca MGK Genel Sekreteri’nin TSK mensubu olma zorunlulu-ğu kaldırılmış, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın uygun bulduğu durumlarda genel sekreter olarak TSK mensuplarının Genelkur-may Başkanı’nın onayıyla atanabileceği ibaresi eklenmiştir.19 Bu değişiklikten sonra MGK Genel Sekreterliği fiiliyatta doğrudan

konularda tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder; bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve ka-nunlarla verilen görevleri yerine getirir” olarak değiştirilmiştir. Madde 4 – (Deği-şik: 30/7/2003-4963/24 md.).

18 Milli Güvenlik Kurulu ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu Madde 3 (Değişik: 15/1/2003-4789/1 md.) ve Madde 5 – (Değişik birinci fıkra: 30/7/2003-4963/25 md.).

19 Madde 15 – (Değişik: 30/7/2003-4963/27 md.).

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 27

sivillerce yönetilmeye başlanmıştır. Aynı kanun değişikliğiyle MGK’nın içyapısında birimlerinden personel yapısına kadar önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Aynı değişiklikler kapsa-mında Genel Sekreter’in yetkileri de değişmiş, daha önemlisi MGK Kanunu’nun 9. maddesi kaldırılarak, MGK kararlarına ilişkin uygulamaların MGK Genel Sekreterliği tarafından takip edilmesi uygulamasına son verilmiştir.20

Türkiye’nin ulusal güvenliğine dair en temel belge olan MGSB de bu süreçler içinde ortaya çıkar ve kabul edilir. MGSB’nin taslağı Anayasa’nın 118. maddesi ve 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’nun 13. maddesi uya-rınca MGK’da alınacak karar çerçevesinde, MGK Genel Sekre-terliği’nin koordinatörlüğünde, bütün bakanlıklar, kurum ve ku-ruluşlarla işbirliği halinde ve görüşleri alınarak hazırlanmakta ve MGK’ya sunulmaktadır. Belge taslağı, MGK tarafından uygun bulunduğu takdirde, tavsiye kararı olarak Bakanlar Kurulu ona-yına sunulur ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanması halinde uygulanmaya başlanır. MGK ve MGK Genel Sekreterliği’nin ya-pısını değiştiren reformlar öncesinde MGK’da askerlerin etkin ol-ması dolayısıyla MGSB’nin hazırlanmasında sivil yönetimin faz-laca bir etkisi yoktu. Fakat söz konusu reformlar sonrasında bel-genin hazırlanmasında Bakanlar Kurulu katkısı giderek artmıştır. Bu kapsamda 2010’da hazırlanarak 2011’de Bakanlar Kurulu ta-rafından onaylanan MGSB’nin içeriğinde Hükümet bazı önemli değişiklikler yapmıştır.21

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NİN ROLÜOrdunun Türkiye’nin güvenlik kültüründeki rolü, aşamalı olarak azalsa bile, hâlâ önemini korumaktadır. Bu rol, çeşitli sosyal ve

20 Madde 9 – (Mülga: 30/7/2003-4963/35 md.).21 Ali Karaosmanoğlu, “Silahlı Kuvvetler ve Demokrasi”, Bilgesam Raporu, no. 33,

İstanbul, 2011, s. 16.

28 ikinci bölüm

tarihi gerçeklerin bileşiminden ortaya çıkmaktadır: Osmanlı İm-paratorluğu’ndan devralınan miras, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve “ulusun özgürleşmesinde, inşasında ve modernleştirilmesinde”22 ordunun rolü, Türk halkının genel olarak otoriteye saygısı, Ata-türk’ün mirasının sahiplenilmesi, Cumhuriyet’i koruma görevi-nin üstlenilmesi, yolsuzluklardan göreli bağımsız idaresi ve hem ordunun hem de medyadaki taraftarlarının yarattığı mitler.23 Ay-rıca, dış politika ve güvenlik politikalarının yapım sürecinde yer alan siviller de uzun yıllar ordunun yerini vurgulama eğiliminde olmuşlardır. Bu eğilim, ordunun kamuoyu nezdindeki saygınlığı-nı ve genel olarak toplumun orduya güvenini artırarak, ordunun rolünün güçlenmesine de katkı sağlamaktadır. Sonuç olarak sivil-ler, silahlı kuvvetlerin dolduracağı boşluklar yaratarak etkisini muhafaza etmesine katkı sağladığı için, TSK uzun yıllar Türki-ye’de etkili konuma sahip olmuştur. Diğer bir ifadeyle, Türk or-dusunun etkisi, sivillerin siyasetten ve güvenlik alanından geri çe-kildiği oranda artmakta ve askerlere bırakılan alanları devralan güçlü bir sivil liderlik ortaya çıktığındaysa azalmaktadır.24 Bu durum TSK’nın “politika girişiminde bulunmak yerine, önleme-de daha başarılı” hale gelmesine ve “böylece, sivil otoritenin üs-tün olmaktan ziyade, öncü olduğu bir sistem” oluşturulmasına katkı sağlamaktadır.25

TSK uzun yıllar kendisini devletin Atatürk ilkelerinden özellikle cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laikliğe dayalı yapısının

22 Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, s. 17.23 Dankwart A. Rustow, “The Military in Turkey”, Dankwart A. Rustow ve Robert

E. Ward (der.), Political Modernisation in Japan and Turkey, Princeton University Press, Princeton, N.J, 1964, s. 352-388; George S. Harris, “The Role of the Mili-tary in Turkish Politics”, Middle East Journal, Cilt 19 (1), Kış 1965; William Ha-le, The Political and Economic Development of Modern Turkey, Croom Helm, Londra, 1981; Narlı, A.g.e.; Gareth Jenkins, Context and Circumstance: The Tur-kish Military and Politics, Adelphi Paper No. 337, IISS, Londra, 2001.

24 Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, s. 119-120.25 Jenkins, Content & Circumstances.

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 29

koruyucusu olarak görmüş,26 görevinin, “sadece dış düşmanlara karşı değil, aynı zamanda iç düşmanlara karşı devletin laik yapı-sı ile siyasi ve ülkesel bütünlüğünün korunması” olduğunu sa-vunmuştur.27 Bu yapı sayesinde etkili bir organ olan MGK ile güçlü bir konuma sahip ordu, sivil hükümetlerdeki sık değişiklik-lere karşılık, ulusal güvenlik politikalarının devamlılığını garanti altına almıştır. Konsey’in asıl gücü, MGK Sekretaryası tarafın-dan hazırlanan ve MGK ile Kabine tarafından kabul edilen MGSB’den kaynaklanmıştır. Kamuoyunda Kırmızı Kitap olarak da bilinen MGSB’nin içeriği, kamuoyuna açıklanmamakta, hatta Meclis bile belgenin içeriğinden haberdar edilmemektedir.28

MGSB’nin 31 Ekim 1997’de oluşturulan ve Ocak 1999’da gözden geçirilen biçimine göre, mevcut koşullarda iki iç düşman bulunmaktaydı: Devletin laikliğini tehdit eden aşırı İslâm ve top-rak bütünlüğünü tehdit eden Kürt ayrılıkçılığı.29 1997’de Suriye ve Yunanistan olduğu belirtilen dış düşmanlar ise 2001’e gelindi-ğinde daha belirsiz bir hal almıştı. 1999’daki belge, organize suç sendikaları ile ülkücü mafyaya da yer vermişti. Ayrıca, belgede ifade edildiği biçimiyle Türkiye, “teröre [ve] yasadışı silah ticare-ti, uyuşturucu kaçakçılığı [ile] kitle imha silahlarının çoğalmasına karşı mücadelenin bölgesel ve dünya barışının sağlanmasında önemli bir yer teşkil edeceğine inanmaktadır.”30

1997 tarihli MGSB, ülkenin mevcudiyetini tehdit eden iç so-runlar ve tehditlerin önemini vurgulamaktaydı. Ayrıca üst düzey askerî yetkililer, devletin güvenliğini sağlamada sivil siyasetçilere tam anlamıyla güvenmediklerini sürekli tekrarlıyorlardı.31 Bu du-

26 Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, s. 108.27 Karaosmanoğlu, “ The Evolution of the National Security Culture”, s. 213.28 Can Dündar, “Kırmızı Kitap”, Milliyet, 7 Ağustos 2000, s. 13.29 Karaosmanoğlu, “ The Evolution of the National Security Culture”, s. 213.30 T. C. Savunma Bakanlığı, White Book. Turkey, Mönch Media, Ankara, 2000, s. 1.31 “Genelkurmay’dan Suç Duyurusu”, Milliyet, 13 Mayıs 1997, s. 16; “İrtica Yakın

Tehlike”, Milliyet, 11 Haziran 1997, s. 18. “Gerekirse Silah Bile Kullanırız”, Hür-

30 ikinci bölüm

rum, TSK’nın “siyasetçilere yönelik, ülkenin güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı ve köktendinci eylemlerle mücadelesindeki kararlı-lığını zorlaştıracak, zayıflatacak veya gölgeleyecek öneri veya yo-rumlarda bulunmamaları ya da bu yönde bir tutum sergilememe-leri gerektiği” yönündeki uyarılarına da yansımaktaydı.32

MGSB daha sonra 2005 ve 2010’da tekrar gözden geçiril-miştir. 2005’te gözden geçirilen Kırmızı Kitap’ta “irtica” ve “bö-lücülük” yine öncelikli iç tehdit sayılmış, İran’ın hem nükleer hem de konvansiyonel füze programı ise dış tehdit algısının tepe-sine yerleşmiştir.33 Ekim 2010’da sivil bürokrasinin ağırlığını his-settirdiği yeniden yazım süreci sonunda yenilenen son Kırmızı Ki-tap’ta ise “irtica” iç tehdit olmaktan çıkartılmıştır.34

Türkiye’nin güvenlik kavramsallaştırmasında ve güvenlik politikalarının belirlenmesinde TSK’nın rolü, siyasetteki etkisinin azalmasıyla birlikte azalmaya başlamış, özellikle Soğuk Savaş son-rası dönemde sivil katılım gittikçe önem kazanmıştır.35 Öncelikle çeşitli dönemlerdeki doğrudan yönetimi ele almaları ve doğrudan olmasa da siyasi alanda etki yaratan girişimleri sonrasında TSK, si-yasi alana müdahalelerinin silahlı kuvvetlerin siyasileşmesine ne-den olduğunu ve gücü ile halk nezdindeki partiler-üstü ve siyaset-dışı imajını zayıflattığını görmüştür. Bu da TSK’yı siyaseti MGK’da kapalı kapılar arkasında etkileme ve genel olarak kamunun koru-yuculuğu rolüne soyunarak, “siyasetçileri anayasal mekanizmalar-la denetlediği” bir “otonomi” kavramına götürmüştür.36 Bu kav-

riyet, 12 Haziran 1997. Fikret Bila, “Kıvrıkoğlu’ndan Mesajlar”, Milliyet, 4 Eylül 1999. “28 Şubat Bitmedi”, Hürriyet, 4 Eylül 1999.

32 “Military Won’t Tolerate Moves Aimed at Eroding Image”, Turkish Daily News, 21 Mart 1989, s. 1.

33 Http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/06/28/kirmizi.kitaptan.cemaatler.ciki-yor/581441.0/index.html [22 Ağustos 2013].

34 Http://www.haberturk.com/gundem/haber/565689-yeni-kirmizi-kitapa-mgkdan-onay [22 Ağustos 2013].

35 Karaosmanoğlu, “ The Evolution of the National Security Culture”, s. 200.36 Ümit Cizre Sakallıoğlu, “The Anatomy of the Turkish Military’s Political Auto-

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 31

ram aynı zamanda askerî meseleleri uzun yıllar siyasi ve kamusal denetimin dışında tutmuştur. Özellikle, savunma bütçesi ve tedarik politikaları, siyasi müdahalenin dışında kalmıştır. Bunda TSK’nın etkinliğinin yanı sıra, siyasetçilerin alana ilgilerinin ve uzmanlıkla-rının az olması da etkili olmuştur.37

Bununla birlikte, bir taraftan AB Uyum Süreci, diğer taraf-tan son yıllarda ortaya çıkan ve Türkiye’deki asker-sivil ilişkile-rinde ciddi bir kırılma yaratan Ergenekon, Balyoz, İnternet An-dıcı ve benzeri davalarla şekillenen siyasetin sivilleşmesi süreci, beraberinde getirdiği reformlarla, TSK’nın genel olarak siyaset ve özelde de güvenlik politikaları üzerindeki etkinliğini azaltmıştır. Türkiye’de ilk kez darbe teşebbüsünün yargılandığı söz konusu davaların yarattığı kırılma öyle bir noktada gerçekleşmiştir ki, 27 Nisan 2007’de e-muhtırayla siyasete müdahale eden bir asker-si-vil ilişkisinden, eski Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanabildiği bir asker-sivil ilişkisine geçilmiştir. Bazı yazarların “post-vesayet dönemi”38 olarak adlandırdıkları bu yeni dönemde, siyasi karar alma sürecinde, özellikle güvenlik alanında askerin gücü geçmişe oranla fazlasıyla aşınmıştır.

AKADEMİDE GÜVENLİK ÇALIŞMALARIGüvenlik Çalışmaları ancak Soğuk Savaş sonrasında Uluslarara-sı İlişkiler disiplininin bir alt alanı olarak gelişmiştir. Bu dönem-den önce güvenlik çalışmaları 1940’lı yıllarda doğan stratejik ça-lışmalar alanında, Soğuk Savaş’ın dar realist bakış açısının sınır-ları içinde kalmıştır. Bu dönemde güvenlik kavramı da henüz NATO çerçevesi dışına çıkmamış olduğundan, güvenlik çalışma-ları ayrı bir alan olarak gelişme gösterememiştir. Yine söz konu-

nomy”, Comparative Politics, Cilt 29 (2), 1997, s. 153; Karaosmanoğlu, “ The Evolution of the National Security Culture”, s. 214.

37 Narlı, “Civil-Military Relations in Turkey”, s. 108-109.38 Fuat Keyman, “Post-Vesayet, Sivilleşme, Demokratikleşme”, Radikal 2, 15 Ocak

2012.

32 ikinci bölüm

su çalışmalar büyük ölçüde kuramsal değil, alan çalışmaları ola-rak kalmıştır.39 Uluslararası İlişkiler alanında güvenliğin günde-mi 1970’li yıllarda değişme eğilimi göstermişse de, yine askerî tehditlerin belirleyiciliğinin gölgesinde kalmış, ancak Soğuk Sa-vaş sonrası dönemde, dış ve güvenlik politikaları çerçevesinin So-ğuk Savaş’ın kısıtlamalarından sıyrılıp genişlemesiyle birlikte gü-venlik, ayrı bir çalışma alanına dönüşebilmiştir. Zaten Soğuk Sa-vaş sonrasında güvenliğin gündeminin genişlemesiyle, yani askerî tehditler dışında insan, devlet, hatta gezegen güvenliğini ilgilendi-ren diğer tüm unsurları da içermeye başlamasıyla birlikte alanın “Yeni Güvenlik Çalışmaları” olarak adlandırıldığı görülür.40

Alanın Türkiye’deki gelişimi de benzer bir süreç izlemiş,41 1990’lı yıllarda ağırlıklı olarak bölge ve sorun odaklı yapılan ça-lışmalarda Türkiye’nin yeni jeopolitik konumu tanımlanmaya çalışılmış ve etkileşim içinde bulunduğu aktörlerle ilişkilerine da-ir stratejik analizler ortaya konulmuştur.42 Özellikle Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Balkanlar bölgelerinde Türkiye’nin stra-tejik çıkarlarının değerlendirilmesi çerçevesinde yapılan analizler büyük ölçüde realist ve neo-realist çerçevede kalmış, bu yönüyle de güvenliğe geleneksel bakışı onaylayıcı olmuştur. Öte yandan

39 Uluslararası İlişkiler disiplininin bir alt alanı olarak güvenlik çalışmalarıyla ilgili genel bilgi için bkz. Sinem Akgül Açıkmeşe, “Güvenlik Çalışmalarında Değişim”, Mustafa Aydın ve Ahmet Haluk Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji, Anadolu Üni-versitesi Yayınları, Eskişehir, 2012 içinde, s. 112-115.

40 A.g.e., s. 104. 41 Türkiye’deki güvenlik çalışmalarının gelişimi konusunda, ABD’deki güvenlik ça-

lışmalarıyla Türkiye’deki çalışmaları karşılaştırmalı ele alan Nil Şatana ve Burak Bilgehan Özipek, “ABD ve Türkiye’de Geçmişten Günümüze Güvenlik Çalışmala-rı”, Ortadoğu Etüdleri, Cilt 2 (2), 2010, s. 75-114’e bakılabilir.

42 Suat İlhan, Türkiye’nin ve Türk Dünyasının Jeopolitiği, Ankara, Türk Kültürünü Araştrma Enstitüsü, 1993; Suat İlhan, “Jeopolitik Gelişmeler ve Türk Dünyası”, Avrasya Etüdleri, Cilt 2 (5), 1995, s. 23-37; İhsan Gürkan, “Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye”, Ortadoğu ve Balkanlar İncelemeleri Vakfı Yıl-lığı, 1997, s. 259-273; Sönmez Can, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dos-yası, Rusya-Kafkasya Özel, Kış 1996; Yasin Aslan, “Yeni Jeopolitik Türk Kuşağı ve Türkiye”, Yeni Türkiye, 1997, s. 1050-1052.

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 33

geleneksel olmayan “yumuşak güvenlik” konuları da bu dönem-de analizlere dahil edilmeye başlanmış, bu kapsamda özellikle enerji güvenliği kapsamında sayabileceğimiz çalışmalar ortaya konulmuştur.43 Fakat burada dahi, her ne kadar konu olarak ge-leneksel güvenlik sorunlarının dışına çıkılmışsa da, çalışmaların Türkiye’nin güvenliği açısından jeopolitik konumunu esas alan geleneksel çerçeve dışına çıkması ancak 2000’li yılların ortaların-da gerçekleşmiştir.

Türkiye’de Soğuk Savaş sonrası dönemde az da olsa görül-meye başlanan neo-liberal kuramlar çerçevesinde yapılan analiz-ler daha çok insan hakları, demokratikleşme ve AB’ye girişin Türkiye’nin liberal demokrasiye geçişini ne yönde etkileyeceği gi-bi güvenlikle doğrudan bağlantısı olmayan konulara yönelmiş-tir.44 Demokratikleşme, kimlik ve güvenlik bağlantısı üzerinden Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri çerçevesine oturtulan ve geleneksel realist çalışmalar kadar yaygınlaşması ancak 2000’li yıllarda gerçekleşecek çalışmalar ise 1990’lı yılların sonlarında ortaya çıkmaya başlamıştır.45

43 Alaeddin Yalçınkaya (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1998; Nesrin Sarıahmetoğlu, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, Yalçınkaya (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları içinde, s. 23-38; Kemal Kirişci, “Post Cold War Turkish Security and the Middle East”, Middle East Review of International Affairs, Cilt 1 (2), 1997, s. 1-12; Cenk Pala ve Emre Engür, “Kafkasya Petrolleri 21. Yüzyılın Eşiğinde Hazar Havzası ve Türkiye”, İktisat İşletme ve Finans, Cilt 13, No. 152, 1998, s. 21-39.

44 Örneğin bkz. İhsan Dağı, “Turkey in the 1990s: Foreign Policy, Human Rights and the Search for a New Identity”, Mediterranean Quarterly, Cilt 4 (4), 1993, s. 60-77; İhsan Dağı, “İnsan Hakları ve Demokratikleşme: Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinde Siyasal Boyut”, Atilla Eralp (der.), Türkiye ve Avrupa içinde, İmge Yayınları, Ankara, 1997, s. 120-176; Ziya Öniş, “Turkey, Europe, and Paradoxes of Identity: Perspectives on the International Context of Democratization”, Medi-terranean Quarterly, Cilt 10 (3), 1999, s. 107-136; Çınar Özen, “Neo-functiona-lism and the Change in the Dynamics of Turkey-EU Relations”, Perceptions: Jour-nal of International Affairs, Cilt 3 (3), 1998, s. 34-57.

45 Örneğin bkz. Tarık Oğuzlu, “An Analysis of Turkey’s Prospective Membership in the European Union from a Security Perspective”, Security Dialogue, Cilt 34 (3),

34 ikinci bölüm

Bununla birlikte, Türkiye’de özellikle son yıllarda yeni gü-venlik yaklaşımlarına46 dayanan çalışmalarda bir artış olmuştur. ABD ve Avrupa’da 1990’lı yıllarda gelişmekle birlikte, Soğuk Sa-vaş sonrasının belirsizlik ortamında geleneksel tehditlere odak-lanmış olan Türkiye’de kendisine pek yer bulamamış olan yeni güvenlik yaklaşımları 2000’li yılların ilk yarısından itibaren hızla gelişmeye başlamıştır. Analizlerinde geleneksel “sert güvenlik” konuları dışına çıkabilen yeni güvenlik çalışmaları, uluslararası göç ve çevre güvenliği gibi “yumuşak güvenlik” konuları ile daha önce güvenlikle ilişkilendirilmemiş olan, fakat bu tarihten sonra Türk dış ve güvenlik politikalarının en önemli açıklayıcılarından biri olarak kullanılmaya başlanan kimlik konusuna odaklanmış-lardır.47 Yeni güvenlik yaklaşımları çerçevesindeki çalışmalar, bu

2003, s. 285-299; Ali L. Karaosmanoğlu ve Seyfi Taşhan (der.), The Europeaniza-tion of Turkey’s Security Policy: Prospects and Pitfalls, Foreign Policy Institute, Ankara, 2004; Meltem Müftüler-Baç, “Turkey’s Role in the EU’s Security and Fo-reign Policies”, Security Dialogue, Cilt 31 (4), 2000, s. 489-502; Gülnur Aybet ve Meltem Müftüler-Baç, “Transformations in Security and Identity After the Cold War: Turkey’s Problematic Relationship with Europe”, International Journal, Cilt 55 (4), 2000, s. 567-582; Bahar Rumelili, “Constructing Identity and Relating to Difference: Understanding the EU’s Mode of Differentiation”, Review of Interna-tional Studies, Cilt 30 (1), 2004, s. 27-47; Bahar Rumelílí, “Negotiating Europe: EU–Turkey Relations from an Identity Perspective”, Insight Turkey, Cilt 10 (1), 2008, s. 97-110.

46 Yeni güvenlik yaklaşımları olarak tek bir isim altında sınıflandırılsa da, söz konu-su yaklaşımlar çok çeşitlidir ve ortak özellikleri de “yeni” olmaları dışında çok faz-la değildir. Yeni yaklaşımlar arasında eleştirel güvenlik çalışmaları, feminist gü-venlik çalışmaları, inşacı güvenlik çalışmaları, insan güvenliği, Kopenhag Okulu gibi yaklaşımları sayabiliriz. Yeni güvenlik yaklaşımlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Pınar Bilgin, “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar: Yeni Güvenlik Çalış-maları”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 8 (14), 2010, s. 30-53 ve Açıkmeşe, “Güvenlik Çalışmalarında Değişim”, s. 112-115.

47 Örneğin bkz. Pınar Bilgin, “The Securityness of Secularism? The Case of Turkey”, Security Dialogue, Cilt 39 (6), 2007, s. 593-614; Pınar Bilgin, “Making Turkey’s Transformation Possible: Claiming ‘Security-Speak’– not Desecuritization”, Sout-heast European and Black Sea Studies, Cilt 7 (4), 2007, s. 555-571; Reşat Bayer ve E. Fuat Keyman, “Turkey: An Emerging Hub of Globalization and Internationa-list Humanitarian Actor?”, Globalizations, Cilt 9 (1), 2012, s. 73-90; Burak Tan-

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 35

yönleriyle Türkiye’nin jeopolitik konumunun belirleyiciliğine odaklanmış olan geleneksel çalışmaları eleştirmektedirler.48

Akademik yazının ötesinde, akademide artık düzenli olarak “yeni” güvenlik alanında çalışanlar ile bu çalışmalara önemli katkı sağlayan yeni kurumsallaşma örneklerine de rastlamak mümkün. Örneğin, Uluslararası İlişkiler Konseyi tarafından 2008’den bu yana düzenlenen Güvenlik Akademisi programları, güvenlik alanında hem kuramsal yaklaşımların hem de güvenlik sorunlarının Türkiye’nin farklı üniversiteleri, düşünce merkezleri ve resmî kurumları ile özel sektörden katılımcılarla paylaşıldığı ve tartışıldığı platformlar olarak artık gelenekselleşmiştir.49 Bu süreklilik Türkiye’de güvenlik çalışmaları alanında ağırlıklı olan bölge ve alan çalışmaları kadar, kuramsal çalışmaların yaygınlaş-masına katkı sağlamaktadır.

Türkiye’de Stratejik Düşünce ve StratejiStrateji, en genel anlamıyla devletlerin siyasal hedeflerinin elde edi-lebilmesi için askerî, siyasi ve ekonomik kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması sanatı olarak tanımlanabilir.50 Bu anlamda strateji, Türkiye’de yakın döneme kadar sadece askerî terimlerle açıklanan bir kavram olmuş ve askerlerin uğraş alanı olarak görül-müştür.51 Nitekim kurumsal bağlamda da strateji sözcüğünü ilk

gör, “Kuramsal Tartışmalar Işığında İnsan Güvenliği ve Politikaları”, Uluslarara-sı Hukuk ve Politika, Cilt 30, 2012, s. 25-58; Helin Sarıertem, “Kimlik ve Güven-lik İlişkisine Konstrüktivist Bir Yaklaşım: ‘Kimliğin Güvenliği’ ve “Güvenliğin Kimliği’”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Cilt 16, 2012, s. 177-236; İbrahim Erdo-ğan, “Küreselleşme Olgusu Bağlamında Yeni Güvenlik Algısı”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 6 (12), 2013, s. 265-292.

48 Bkz. Pınar Bilgin, “Türkiye Coğrafyasında Yalnız Güçlü Devletler Ayakta Kalabi-lir: Jeopolitik Gerçeklerin Türkiye’de Kullanımları”, s. 453-474.

49 Bkz. http://www.uik.org.tr/category/guvenlik-akademisi/.50 Genel olarak strateji kavramı ve gelişimi için bkz. Sinem Akgül Açıkmeşe, “Strateji ve

Güvenlik Kavramları”, Aydın ve Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji içinde, s. 2-20.51 Türklerde tarih boyunca stratejik düşünceye dair detaylı bir analiz için bkz. Oğuz

Turan, Türklerde Stratejik ve Taktik Düşünceler, Belge Yayınları, Ankara, 1986.

36 ikinci bölüm

sahiplenen kurum, Genelkurmay Başkanlığı olmuştur. 1967’de Harp Tarihi Başkanlığı bünyesinde Harp Tarihi Dairesi ve Strate-jik Etüt Dairesi isimli iki daire oluşturulmuştur. Bu başkanlık 1978’de Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı’na, 2004’te Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme Başkanlığı’na, 2012’de ise Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Daire Başkanlığı’na dö-nüştürülmüştür. ATASE bünyesinde ayrı bir birim olarak oluştu-rulan Stratejik Araştırma ve Etüt Kurulu (SAEK) ise 2001’de Stra-tejik Araştırma ve Etüt Merkezi’ne (SAREM) dönüştürülmüştür. SAREM, Kasım 2011’de SAREM Başkanı’nın Balyoz Davası kap-samında tutuklanmasının ardından kapatılmıştır.52

Öte yandan Soğuk Savaş sonrası dönemde iki kutuplu ulus-lararası sistem ve nükleer savaş tehlikesinin kısıtlayıcı çerçevesi-nin ortadan kalkmış olmasının etkisi, yeni uluslararası sistemin yarattığı güvenlik tehditleriyle de birleşince dünyada sivil kesim-de stratejiye olan ilgi hızla artmıştır. Aynı dönemde Türkiye’de de strateji üretmeye yönelik çalışan sivil düşünce kuruluşlarının sayısı artmıştır. İlk örneklerine kamu kurumları bünyesinde oluş-turulan veya bu kurumlarca desteklenen Dış Politika Enstitüsü (1974), daha sonra Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı’na (OBİV, 1991) dönüşen Türk-Arap İncelemeleri Vakfı (1984) ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM, 1985) gibi oluşumlarda rastladığımız bu kurumlar, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren si-vil vakıflarca kurulur ve desteklenir hale gelmiştir. Resmî yapılar dışında oluşturulan bu kuruluşlar resmî politikaların dışında farklı görüşlerin üretilip tartışılması ve ulusal güvenlik ve çıkarla-ra dair pratik önerilerin üretilmesine katkıda bulunacak plat-formlar haline gelmişlerdir.53 Bununla birlikte, bu özel düşünce

52 “Genelkurmay En Çok Tartışılan Birimini Kapattı”, Milliyet, 20 Ocak 2012, http://siyaset.milliyet.com.tr/genelkurmay-en-cok-tartisilan-birimini-kapatti/siya-set/siyasetdetay/20.01.2012/1491491/default.htm.

53 Türkiye’de stratejik düşünce ve düşünce kuruluşlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Hasan Kanbolat ve Hasan Ali Karasar, Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 37

kuruluşlarında ortaya konulan ve benimsenen görüşlerin resmî/askerî bakış açısından büyük ölçüde farklılaşan örneklerinin çok olduğu söylenemez. Bunun en önemli nedeni, yukarıda da ifade edildiği üzere, Türkiye’de akademik dünyada kabul gören genel güvenlik kavrayışının ağırlıklı olarak resmî/askerî bakış açısıyla uyumlu olmasıdır.

Türkiye’nin güvenlik politikalarını desteklemek üzere belir-lenen ve uygulanan askerî stratejisi ise sistemsel dönüşümlere du-yarlı olmuş ve Soğuk Savaş’ın şartlarından ve takiben sona erme-sinden etkilenmiştir. Soğuk Savaş sürecinde askerî strateji hemen bütünüyle NATO çerçevesinde belirlenmiştir. Türkiye’nin NA-TO’ya girdiği dönemde NATO’nun benimsemiş olduğu Sınırlı Savaş Stratejisi, Türkiye’nin Sovyet saldırılarını ittifakın desteği ulaşana dek sınırlarında oyalamasını, böylece bir yandan da düş-manı zayıflatmasını öngörmekteydi.54 NATO 1954’te, Sovyet saldırılarına konvansiyonel de olsa nükleer silahlarla karşılık ve-rilmesini öngören Kitlesel Karşılık Stratejisi’ni benimsediğinde,55 Türkiye de ABD’nin nükleer silahlarının yerleştirileceği üsleri sağlayan ülke olarak rol almış, stratejisini de bu konumuna odaklamıştır.56 Ardından NATO 1960’ların sonuna yaklaşıldı-

Araştırma Merkezleri: Başlangıcından Bugüne Türk Düşünce Kuruluşları, Nobel Yayın, Ankara, 2009; Bülent Aras, Şule Toktaş ve Ümit Kurt, Araştırma Merkezle-rinin Yükselişi: Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Kültürü, SETA, Ankara, 2010.

54 Erhan, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, s. 570.55 SSCB’nin atom silahları kapasitesi konvansiyonel silahlarla durdurulamayacak

boyutlara ulaştığından benimsenen Kitlesel Karşılık Stratejisi, Sovyetler’den gele-cek konvansiyonel ya da nükleer herhangi bir saldırıya doğrudan nükleer silahlar-la karşılık verilmesini öngörüyordu. Bu kapsamda strateji üye ülkelere Sovyetler Birliği’ni caydıracak nükleer başlıklı orta menzilli füzelerin yerleştirilmesini gerek-tirmiştir. NATO’nun tüm askerî stratejileriyle ilgili detaylı bilgi “NATO Strategic Concepts” başlığı altında http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_56626.htm?selectedLocale=en adresinde bulunabilir.

56 Türkiye, İtalya ve İngiltere ile birlikte NATO’nun kitlesel karşılık stratejisi kapsa-mında topraklarına nükleer başlıklı füze yerleştirilmesini kabul eden üç üye ülke-den birisi olmuştur. 1960 sonlarına kadar Türkiye’ye ileride Soğuk Savaş’ın en bü-yük krizlerinden birisine (Küba Füzeler Krizi) neden olacak 15 Jüpiter Füzesi yer-

38 ikinci bölüm

ğında kitlesel karşılık stratejisi yerine, taktik nükleer silahlar ya-nında konvansiyonel güçleri de dâhil eden Esnek Karşılık Strate-jisi’ni benimsediğinde,57 Türkiye de konvansiyonel çatışmayı yer-leşim yerlerinden uzakta tutma zorunluluğu ile karşı karşıya kal-mış ve ileri savunma stratejisini benimsemiştir. Türkiye’nin bu-gün de askerî stratejisinin temel unsuru olmaya devam eden ileri savunma anlayışı yanında, bir diğer temel unsur da olası tehditle-re karşı dengeleri korumayı hedefleyen caydırıcılık stratejisidir.58

Öte yandan Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yeni tehdit odak-larının tanımlanması, Türkiye için yeni bir strateji ihtiyacını da doğurmuştur. 1990’lı yılların ilk yarısında askerî stratejinin en temel motivasyonu Soğuk Savaş sonrası dönemde yalnızca NA-TO’ya dayanılarak güvenliğin sağlanamayacağı, dolayısıyla Tür-kiye’nin kendi stratejisini belirlemesi gerektiği düşüncesi olmuş-tur.59 Bu düşüncede Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ni çevreleme

leştirilmiştir. Bkz. Erhan, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, s. 572-573.57 SSCB ve ABD’nin Küba Füzeler Krizi’nde nükleer savaşla yüz yüze gelmiş olmala-

rının etkisiyle, kitlesel karşılık stratejisinin yerine Esnek Karşılık Stratejisi benim-senmiştir. Bu stratejiyle, o döneme kadar öncelik verilen nükleer caydırıcılığın ye-rini nükleer denge kavramı almıştır. Esnek karşılık stratejisi saldırı karşısında doğ-rudan nükleer karşılık yerine, taktik nükleer silahlar yanında konvansiyonel güç-leri de dâhil eden bir karşılık olarak geliştirilmişti. Strateji, doğrudan savunma, he-saplı tırmanma ve genel nükleer savaş aşamalarına ayrılmıştı. İlk aşama olan doğ-rudan savunma, Türkiye’nin ileri savunma stratejisini benimsemesine neden ol-muştur. Bkz. a.g.e.

58 Caydırıcılık kavramı ve güvenlik politikalarındaki yeriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Aydın ve Fulya Ereker, “Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi”, Aydın ve Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji içinde, s. 80-102. Milli Sa-vunma Bakanlığı Beyaz Kitap’ta “Türkiye’nin Milli Savunma Politikası” başlığı altında Türkiye’nin askerî stratejisi dört unsura dayandırılmıştır: Kriz Yönetimine Askerî Katkı ve Krizlere Müdahale, İlerden Savunma, Kolektif Güvenlik, Caydırı-cılık. Yine Beyaz Kitap’a göre Türkiye’nin çevresindeki istikrarsızlık ve belirsizlik ortamında risk ve tehdit odakları üzerinde caydırıcı etki sağlayacak bir askerî gü-cün idame edilmesi, Millî Askerî Stratejinin temelini oluşturmaktadır. Milli Savun-ma Bakanlığı, Beyaz Kitap, 21 Haziran 2011.

59 Serhat Güvenç ve Soli Özel, “NATO and Turkey in the Post-Cold War World: Between Abandonment and Entrapment”, Southeast European and Black Sea Stu-dies, Cilt 12 (4), 2012, s. 537-538.

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 39

kapsamında NATO için önemini yitirmiş olması, ayrıca Avru-pa’da NATO’yu dışarıda bırakacak bir güvenlik yapılanmasına dair girişimlerin ortaya çıkması, dolayısıyla da Avrupa güvenlik şemsiyesinden dışlanma endişesi etkili olmuştur.60 Bu çerçevede ülkenin aynı anda hem güneyinde hem de Ege’de savaşırken, iç-ten gelecek saldırılara karşı da hazırlıklı olmak üzerine kurulu ye-ni bir strateji gündeme gelmiştir. İki Buçuk Savaş Stratejisi olarak da adlandırılan bu stratejide Yunanistan’la birlikte, güneyde Su-riye de önemli bir tehdit odağı olarak hesaba katılmıştır.61

Doksanlı yılların sonlarına yaklaşıldığında ise Türkiye’nin güvenlik politikaları geleneksel güvenlik tehditlerinin yanında, uluslararası terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve enerji güzergâh-ları gibi konulara, ayrıca Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu böl-gelerini de kapsayacak şekilde istikrarsızlık ve krizlere odaklan-mıştır. Bu çerçevede caydırıcılık ve ileri savunma gibi temel stra-tejilere ek olarak, kriz yönetimi (Türkiye’nin güvenliğini ilgilen-diren uluslararası krizlerde anlaşmazlıkların barışçı yollarla çö-zümüne BM ve bağlı olunan ittifaklar çerçevesinde katkı sağla-mak) ve kolektif güvenlik (başta NATO olmak üzere, uluslarara-sı ve bölgesel ittifaklar/kuruluşlar içerisinde aktif olarak yer al-mak) de eklenmiştir.62

Bu noktada, NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında da Türki-ye’nin güvenlik politika ve stratejilerinin belirlenmesindeki temel

60 Soğuk Savaş sonrasında AB’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) kapsamında, NATO dışında kendi güvenliğini sağlayacak bir yapılanma içine gir-mesi Türkiye için bir endişe kaynağı olmuştur. Oluşturulan yeni Avrupa güvenlik alanının dışında kalmak NATO’ya üye olan, fakat AB üyesi olmayan Türkiye’nin söz konusu dönemde güvenlik kaygılarını artırmıştır. AGSP hakkında ayrıntılı bil-gi için bkz. Mustafa Aydın, Sinem Açıkmeşe ve Cihan Dizdaroğlu, “Büyük Güçle-rin Güvenlik Politikaları: Rusya, Avrupa Birliği ve Çin”, Aydın ve Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji içinde, s. 162-170.

61 İki buçuk savaş stratejisi için bkz. Şükrü Elekdağ, “İki Buçuk Savaş Stratejisi”, Ye-ni Türkiye: Dış Politika Özel Sayısı, Yıl 1, Cilt 3, 1995, s. 516-522.

62 Http://www.tsk.tr/1_TSK_HAKKINDA/1_4_Savunma _Politikası/savunma_poli-tikası.htm [Haziran 2011].

40 ikinci bölüm

rolünü yitirmediğini belirtmek önemlidir. Bu kapsamda Soğuk Savaş sonrasında yaklaşık on yıllık süreçlerde değişim geçirmiş olan NATO stratejileri, Türkiye’nin askerî stratejisinin belirlen-mesinde etkin olmaya devam etmiştir. Esasında NATO’nun stra-tejik konseptlerinde güvenlik tehdidi olarak yer alan hemen her unsur Türkiye’nin güvenliğini de etkileyen ve Türkiye’nin çevre-sinden kaynaklanan sorunlardır.

Soğuk Savaş sonrasında, bizatihi ittifak olarak NATO’nun kendisinin sorgulandığı bir dönemde kabul ettiği ilk “yeni” stra-tejik konseptte güvenlikle ilgili yeni yaklaşımlar ve tehdit algıla-maları tanımlanmıştır. Güvenliğe ilişkin yeni riskler olarak siya-sal, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklar, milliyetçi ve etnik çatış-malar ile kitle imha silahlarının yayılması gibi konular sıralan-mıştır. Bu kapsamda o güne kadar uygulanan “esnek karşılık” ve “ileri savunma” stratejilerinin yerini “azaltılmış ileri mevcudi-yet” (reduced forward presence) stratejisi almıştır.63 NATO, te-mel işlevleri olan savunma ve caydırıcılığın yanı sıra, değişen ko-şulların gereği olarak “önleyici diplomasi” ve “kriz yönetimi” gi-bi yeni görevleri belirlemiştir.64

Nisan 1999’da NATO’nun 50. kuruluş yıldönümünde ger-çekleştirilen Washington Zirvesi’nde kabul edilen Yeni Stratejik Konsept’te caydırma, savunma, önleyici diplomasi ve kriz yöne-timi gibi kavramlar vurgulanmış, kriz yönetimi İttifak’ın temel görevleri arasında sayılmıştır.65 İttifak’ın BM Güvenlik Konseyi ve AGİT’in davetiyle barışı koruma operasyonlarına katkıda bu-lunabileceği teyit edilmiştir. 1999’daki yeni stratejinin eskisin-den en temel farkı, NATO’nun doğrudan bir NATO üyesine sal-

63 Nejat Doğan, “NATO’nun Örgütsel Değişimi 1949-1999: Kuzey-Atlantik İttifa-kından Avrupa Atlantik Güvenlik Örgütüne”, SBF Dergisi, Cilt 60 (3), 2005, s. 90.

64 Fırat Purtaş, “Soğuk Savaş Sonrası NATO’nun Dönüşümü ve Genişlemesi Çerçe-vesinde Türk-Amerikan Askeri İlişkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Cilt 1 (2), 2005, s. 10.

65 Doğan, “NATO’nun Örgütsel Değişimi”, s. 100.

türkiye’de güvenliğin kavramsallaştırılması 41

dırı gerçekleşmediği durumlarda da krizlere müdahale edebilece-ğinin kararlaştırılmış olmasıdır. Bu kapsamda, üye devletlerin toprakları dışında kriz operasyonları düzenleyebilmeleri için hızlı hareket yeteneğine sahip, yüksek hazırlık düzeyinde birlik yapılanması geliştirmeleri amacıyla Savunma Yetenekleri Girişi-mi’nin (Defence Capabilities Initiative) başlatılması kararlaştı-rılmıştır.66

Soğuk Savaş yılları boyunca NATO stratejisi bağlamında bir kanat ülkesi konumunda olan Türkiye, Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan yeni güvenlik ortamında artık bir cephe ülkesi haline gelmiş,67 dolayısıyla askerî stratejisini yeni konu-muyla ilişkili olarak sözü edilen NATO’nun yeni stratejik kon-septleriyle uyumlu biçimde geliştirmiştir.

Kasım 2010’da gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen yeni NATO stratejisi de diğerleri kadar Türkiye’yi yakın-dan ilgilendiren güvenlik tehditleri belirlemiştir. Yeni stratejide İttifak’ın temel görevleri olarak kolektif savunma, kriz yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenlik, askerî strateji olarak da caydırma ve savunma stratejileri öncelikli yerlerini korumuştur. Bu strateji kapsamında, aynı anda ve büyük çaplı birden fazla kolektif sa-vunma harekâtı ile krizlere müdahale amaçlı daha küçük çaplı birkaç operasyonu gerçekleştirmek hedef olarak belirlenmiştir. 2010 stratejisinin öncekilerden en önemli farkı, NATO kuvvet yapısının konvansiyonel ve nükleer kuvvetlerin yanı sıra füzesa-var kuvvetlerini de içerecek şekilde genişletilmesidir. Giderek art-tığı düşünülen balistik füze tehdidine karşı sadece askerî kuvvet-leri değil, tüm üye halkları ve topraklarını kapsayan bir füzesavar sisteminin oluşturulması yeni stratejinin en öne çıkan unsuru ol-

66 Purtaş, “Soğuk Savaş Sonrası NATO’nun Dönüşümü ve Genişlemesi Çerçevesinde Türk-Amerikan Askeri İlişkileri”, s. 11.

67 İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politika-sı: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar içinde, Cilt III, İleti-şim Yayınları, İstanbul, 2013, s. 315.

42 ikinci bölüm

muştur.68 Kamuoyunda füze kalkanı projesi olarak bilinen söz konusu füzesavar sistemi yeni bir NATO stratejisinin parçası ol-manın ötesinde, proje kapsamında erken uyarı radar sisteminin Türkiye’de (Kürecik, Malatya) konuşlandırılacak olması açısın-dan önemlidir.69 Türkiye’nin açıkça telaffuz edilmemiş olsa da esas olarak İran’dan algılanan nükleer tehdide karşı ortaya çıkan bu projeye “komşularla sıfır sorun” politikası sürdürdüğü bir dönemde,70 bu politikada ortaya çıkacak sorunlara rağmen ka-tılmış olması, Türkiye’nin güvenlik politikaları ve askerî strateji-sinde NATO’nun belirleyiciliğinin önemli bir göstergesi olarak görülmelidir.

68 “Active Engagement, Modern Defence: Strategic Concept for the Defence and Se-curity of the Members of the North Atlantic Treaty Organisation, Lizbon, 19-20 Kasım 2010, http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-eng.pdf [3Eylül 2013].

69 Ayrıntılı bilgi için bkz. Sıtkı Egeli, “Füze Tehdidi ve NATO Füze Kalkanı; Türki-ye Açısından Bir Değerlendirme”, Mustafa Aydın (der.), Güvenlik Çalışmaları Se-risi, no. 2, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2013.

70 Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, s. 318.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye’nin Güvenlik Politikaları

Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi güvenlik politikalarının te-melini, Batı İttifakı içinde yer alma, askerî ve siyasi ilişkileri-

ni bu çerçevede şekillendirme ve kuzeydeki büyük komşu Sovyet-ler Birliği’nden gelen tehdidi bertaraf etme anlayışı oluşturmuştur. Türkiye, Soğuk Savaş boyunca Sovyetler Birliği’nin çevrelenme-sinde ABD politikasıyla uyum içinde önemli bir rol oynamıştır. Bu dönemdeki değeri büyük ölçüde, Avrupa’nın kanadındaki strate-jik konumunca belirlenmiştir. Fakat Soğuk Savaş sonrası değişen uluslararası ortam ile ortaya çıkan yeni ve farklı aktörler ve bun-ların yarattığı tehditler, bir taraftan Türkiye’yle ilgili uluslararası alandaki genel algılamayı değiştirirken, diğer taraftan geleneksel güvenlik politikalarını sürdürmeyi de olanaksızlaştırmıştır.1

1 Soğuk Savaş’ın sona ermesinin Türkiye üzerindeki etkilerine ve Türk dış politika-sında yaşananlara ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler için, bkz. Mustafa Aydın (der.), Turkey at the Threshold of the 21st Century, International Relations Foundation, Ankara, 1998; Zalmay Khalilzad, Ian O. Lesser ve F. Stephen Larrabee, The Futu-re of Turkish-Western Relations: Toward A Strategic Plan, RAND, Santa Monica, 2000; Heinz Kramer, A Changing Turkey: The Challenge to Europe and the Uni-ted States, Brookings, Washigton, D.C, 2000; Morton Abromowitz, Turkey’s

44 üçüncü bölüm

Soğuk Savaş sonrasında üç tarafında yeni çatışma bölgeleri-nin ortaya çıkması, Türkiye’nin dünya politikasındaki rolünü ge-nişletmiştir. Kuzeydoğusunda, Türkiye’ye siyasi, ekonomik ve psikolojik kazançlar sağlayacak bağımsız devletlerin ortaya çık-ması, ülkenin gözlerini Türkî halkların yaşadığı geniş bir sahaya açmıştır. Bununla birlikte, yeni koşullar Türkiye için sorunlar da yaratmıştır. Sovyetler Birliği ve Rusya tehdidi ortadan kalkmışsa da, Kafkasya ve Orta Asya’da karmaşık ulusal gruplar, tartışma-lı sınırlar, ekonomik sorunlar ve dış güçlerin rekabetine bağlı ola-rak ortaya çıkan boşluk, Türkiye’ye yönelik muhtemel riskler ve tehditler için geniş bir alan açmıştır.

Türkiye’nin “Soğuk Savaş’tan artan güvenlik duygusu ol-madan çıkan” az sayıda devletten biri olduğu zamanla anlaşıl-mıştır.2 Doğrudan Rus tehdidinin ortadan kalkmasıyla Avrupa bölgesel bir güvenlik toplumu yaratma yoluna girerken, Türki-ye yeni güvenlik tehditlerine maruz kalmaya devam etmiştir. Küresel devlet ve bölgesel oyuncu olma isteği, Türkiye’nin dış ve güvenlik politikasının da yeniden değerlendirilmesine yol aç-mıştır.

Ayrıca, istikrar ve statükoya büyük önem veren bir ülke olarak Türkiye, yakın çevresindeki mevcut dengeleri değiştirme girişimlerine karşı dengenin korunmasını ulusal çıkarlarının bir parçası olarak değerlendirecek kadar hassas olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve eski Doğu Avrupa’nın yeniden yapılan-

Transformation and American Foreign Policy A Century Foundation Book, New York, 2000; Sabri Sayarı, “Turkish Foreign Policy in the Post-Cold War Era: The Challenges of Multi-Regionalism”, Journal of International Affairs, Cilt 54 (1), 2000; Sabri Sayarı ve Alan Makovsky, Turkey’s New World, Changing Dynami-cs in Turkish Foreign Policy, The Washington Institute for Near East Policy, Was-hington D.C., 2000; Barry Rubin ve Kemal Kirişçi, Turkey in World Politics, Ly-nne Rienner, Londra, 2001; Mustafa Aydın ve Tareq Y. Ismael (der.), Turkey’s Foreign Policy in the 21st Century: A Changing Role in World Politics, Ashgate, New York, 2002.

2 Aydın, “Turkey and Central Asia; Challenges of Change”, s. 157.

soğuk savaş sonrası dönemde türkiye’nin güvenlik politikaları 45

ması, Türkiye’nin hem dış ve güvenlik politikalarını hem de genel anlamda dünya görüşünü etkilemiştir. Benzer şekilde, Ortado-ğu’da İran-Irak ve Körfez Savaşları, Balkanlar’da Bosna-Hersek ve Kosova, Kafkaslar’da Çeçenistan ve Abhazya krizleri, Türki-ye’nin yakın çevresinde ortaya çıkmış ve her an Türkiye’ye yayıl-ma riski içermiştir.

Bu çerçevede Türkiye’nin güvenlik politikalarında Soğuk Savaş sonrasında iki temel değişim dönemi yaşanmıştır. İlki So-ğuk Savaş’ın sona ermesiyle uluslararası koşulların yarattığı yeni güvenlik tehditleri karşısında 1990’lı yıllarda gerçekleşmiştir. İkincisi ise genel olarak uluslararası dengelerde değişim yaratmış olan 11 Eylül 2011 sonrasında meydana gelmiştir.

1990’LI YILLARBu dönemde uluslararası yapıda yaşanan değişimlerle birlikte Türkiye’nin jeostratejik erişimi NATO’nun güney bölgesindeki yeriyle sınırlı olmaktan çıkıp, daha geniş bir alanda daha etkin bir rol oynama yeteneğine ulaştığından, Türkiye için Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’da yeni fırsatlar ve potansiyel sorunlar ortaya çıkmıştır.3

Türkiye, yeni dünya düzeninde NATO’nun yeri konusunda özellikle Avrupa’da yürütülen tartışmalarda NATO’nun yer al-madığı yeni bir savunma düzenlemesine yönelme girişimleri so-nucunda, yakın çevresindeki artan belirsizlikler karşısında kendi-sini tehdit altında hissettiği bir ortamda bulmuştur. Türkiye’nin yakın çevresindeki sorunlarla Batı’nın güvenlik şemsiyesi olma-dan yüzleşme durumunda kalabileceğini fark etmesi, güvenlik düşüncesi ve politikasını temelinden etkilemiş ve muhtemel teh-ditlere karşı Soğuk Savaş sonrası durumunu yeniden değerlendir-me ihtiyacı en üst düzeyde ifade edilmiştir.

3 Aydın, “Turkey and Central Asia; Challenges of Change”, s. 158.

46 üçüncü bölüm

Bu dönemin başında Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılma-sıyla ortaya çıkan boşluktan kaynaklanan çatışmaları tehdit ola-rak kabul etmiş ve özellikle Doğu Avrupa’da istikrar misyonla-rında AB ve NATO ile birlikte davranmıştır. Esasında güvenlik anlayışı bakımından çevre bölgelerinde istikrara önem veren ve buna ihtiyacı olan bir ülke olarak Türkiye’nin yakın çevresinde meydana gelen çatışmalar karşısında denge arayışında olmak dı-şında fazla bir seçeneği de yoktu. Yine geleneksel olarak bölgesel politika ve çatışmalara karışmama politikası gütmüş olsa da, Türkiye bu dönemde uluslararası koşullarla birlikte iç siyasi de-ğişimlerin de etkisiyle Ortadoğu (Körfez Savaşı), Kafkasya (Dağ-lık Karabağ) ve Balkanlar’daki (Bosna-Hersek ve Kosova) kriz-lerde taraf olmuş, aktif politika izlemiştir.4

Bu çerçevede Türkiye, 1995’ten bu yana Balkanlar’daki NATO ve AB harekâtlarına aktif olarak katılmıştır. Bu kapsam-da Bosna-Hersek’te IFOR (Implementation Force) ve SFOR (Sta-bilization Force), Kosova’da KFOR (Kosovo Force) ve Makedon-ya’da Essential Harvest, Amber Fox ve Allied Harmony Türki-ye’nin destek verdiği NATO operasyonları olmuştur.5 Türkiye, NATO’nun Bosna-Hersek’teki SFOR harekâtının 2004 sonunda

4 Bkz. İlhan Uzgel, “Doksanlarda Bir İşbirliği ve Rekabet Alanı Olarak Balkanlar”, Özcan ve Kut (der.), En Uzun Onyıl içinde, s. 393-433; Şule Kut, “Türkiye’nin Balkanlar Politikası”, Alan Makovsky ve Sabri Sayarı (der.) Türkiye’nin Yeni Dünyası: Türk Dış Politikasının Değişen Dinamikleri içinde, Alfa Yayınları, İstan-bul, 2002, s. 101-124; Sabri Sayarı, “Turkey and the Middle East in the 1990s”, Journal of Palestine Studies, Cilt 26 (3), 1997, s. 44-55; Meliha Benli Atunışık, “Güvenlik Kıskacında Ortadoğu ve Türkiye”, Özcan ve Kut (der.), En Uzun On-yıl içinde, s. 319-344; Mustafa Aydın, Ten Years After: Turkey’s Gulf Policy (1990-1991) Revisited, Frank Cass, Londra, 2002; Aydın, “Turkey and Central Asia; Challenges of Change”, s. 157-177; Gareth M. Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya ve Trans-Kafkasya Politikası”, Makovsky ve Sayarı (der.), Türkiye’nin Yeni Dünyası içinde, s. 157-177.

5 Bkz. “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barışı Destekleme Harekâtlarına Katkıları”, http://www.tsk.tr/4_uluslararasi_iliskiler/4_1_turkiyenin_barisi_destekleme_ha-rekatina_katkilari/konular/turk_silahli_ kuvvetlerinin_barisi_destekleme_hareka-tina_katkilari.htm [Haziran 2011].

soğuk savaş sonrası dönemde türkiye’nin güvenlik politikaları 47

tamamlanmasının ardından, AB tarafından NATO imkân ve ye-teneklerinden yararlanılmak suretiyle oluşturulan EUFOR-ALT-HEA harekâtına da destek vermiş ve en fazla katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülke olmuştur.6

Orta Asya ve Kafkasya bu dönemde Türkiye için bir açılım alanı olarak değerlendirdiği ve ilişkilerinde Rusya’ya rağmen bir yol izlemeyi denediği bölgeler olarak öne çıkmıştır. Fakat Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerde Rusya faktörünü göz ardı etmenin stratejik olarak sonuç vermeyeceği kısa sürede ortaya çıkmış ve bu durum 1990’lı yılların ikinci yarısında Türki-ye’nin politikalarına yansımıştır.7

Ortadoğu ise Türkiye’nin daha 1980’li yıllarda tehdit kay-nağı olarak algıladığı bölge olmuştur.8 Irak ve Suriye’nin bölge-de etkin olma çabaları çerçevesinde silahlanmaları karşısında en-dişe duyan Türkiye, daha Körfez Krizi’nden önce savunma bütçe-sini artırma yoluna gitmiştir.9 Bu yönelimde Türkiye’yi Irak ve Suriye ile çatışma noktasına getiren Dicle ve Fırat nehirleri sula-rının paylaşımından kaynaklanan su sorununun da önemli etkisi olmuştur.10 Bu bağlamda Soğuk Savaş sonrasında, Irak’ın Ku-veyt’i işgaliyle başlayan Körfez Krizi, Türkiye’nin bölgeye dair

6 A.g.e.7 Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelik politikalarının değerlendirmesi için

bkz. Mustafa Aydın, Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 366-439 ve Mustafa Aydın (der.), Tür-kiye’nin Avrasya Macerası, 1989-2006 – Avrasya Üçlemesi II, Nobel Yayınevi, Ankara, 2008.

8 Bkz. Duygu Sezer, “Turkey’s Grand Strategy Facing a Dilemma”, International Spectator, Cilt 27 (1), Ocak-Mart 1992; Amikam Nachmani, “Turkey in the Wa-ke of the Gulf War: Recent History and its Implications”, Insight Turkey, Cilt 1 (3), Temmuz-Eylül 1999.

9 Türkiye’nin 1989’da 1,7 milyar dolar olan savunma bütçesi, 1990’da 3,4 milyar dolara, 1991’de 4,8 milyar dolara yükselmiştir. Bkz. Nachmani, a.g.e., s. 139.

10 Bkz. Andrea K. Riemer, “Water Issues and The Extended Understanding of ‘Secu-rity’: The Southeast Anatolia Project as a Multidimensional Potential for Crisis?”, The Turkish Yearbook of International Relations, No. 26, 1996.

48 üçüncü bölüm

mevcut tehdit algılamalarını sağlamlaştırmış ve Türkiye’nin gü-venlik politikaları çerçevesinde Ortadoğu’nun birincil dış güven-lik endişesi olarak belirlenmesinde etkili olmuştur.11

Körfez Krizi Irak’ın uluslararası koalisyon güçlerince ye-nilmesiyle sona ermiş, fakat Türkiye açısından daha uzun süre etkili olacak farklı güvenlik sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Ku-zey Irak’ta oluşturulan uçuşa yasak “güvenlikli bölge” ile Bağ-dat’ın Irak’ın kuzeyinde egemenliğini kaybetmesi, bölgenin kısa sürede PKK için güvenli bir geri üs haline gelmesine, dolayısıyla Türkiye için ciddi güvenlik problemlerine yol açmıştır.12 Bu ta-rihten itibaren (1992) ayrılıkçı faaliyetler Türkiye’nin güvenlik belgelerinde bir ulusal güvenlik sorunu olarak yer almaya baş-lamıştır.

1990’ların ilk yarısı, aynı zamanda, Türkiye’nin Ege’de Yu-nanistan’dan algıladığı güvenlik tehdidinin de sürekli yaşanan krizlerle beslendiği bir dönem olmuştur. Bu süreçte Yunanistan ile Türkiye arasında diyaloğa yönelik adımlar da atılmış, fakat her adımın arkasından bir kriz çıkmış ve süreci geriye döndür-müştür. 1996’da Ege denizindeki kayalıklar üzerindeki karşılıklı hâkimiyet iddialarından kaynaklanan Kardak Krizi iki ülkeyi sı-cak çatışmanın eşiğine getirmiştir.13 1997’de Rusya Federasyo-nu ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşma uyarınca

11 Aydın, Ten Years After: Turkey’s Gulf Policy (1990-1991) Revisited.12 Bkz. Mustafa Aydın, “Cacophony in the Aegean: Contemporary Greek-Turkish

Relations”, Turkish Yearbook of International Relations, No. 27, 1997, s. 37-42.13 Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Kardak Krizi, Türk bandıralı bir kuru

yük gemisinin (Figen Akad) Aralık 1996’da Ege denizindeki Kardak kayalıkları yakınında karaya oturmasını takiben, kayalıkların kendi karasularında bulundu-ğunu iddia eden iki ülkenin kurtarma ekipleri arasında yaşanan sorunla birlikte patlak vermiştir. Yunanistan’ın doğudaki adacığa asker çıkarıp bayrak dikmesiyle tırmanan kriz, Türkiye’nin batıdaki adacığa bayrak dikmesi ve ardından iki ülke-nin sıcak çatışma eşiğine geldiği noktada ABD’nin arabuluculuğu ile çözüme ka-vuşturulmuştur. ABD Başkanı Clinton’ın iki ülke hükümetleriyle yaptığı temaslar sonucunda bayraklar indirilmiş, asker ve gemiler bölgeden çekilerek kriz sona er-miştir. Ayrıntılar için bkz. A.g.e.

soğuk savaş sonrası dönemde türkiye’nin güvenlik politikaları 49

S-300 füzelerinin Kıbrıs’a yerleştirilmesi söz konusu olduğunda yeni bir kriz baş göstermiş; bu da Türkiye’nin protestoları sonu-cu füzelerin Girit’e yerleştirilmesiyle aşılmıştır.14

Yunanistan ayrıca Kafkasya’da Türkiye’nin rekabet içinde olduğu Rusya ile işbirliği arayışına girmiş, Hazar enerji hatları konusunda Türkiye’ye rakip hatları savunmuş; ardından 1996’da Ermenistan’la savunma anlaşması imzalayarak, anlaşmayı kendi-sine karşı yapılmış olarak algılayan Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Bütün bunlara Yunanistan’ın PKK üyelerini topraklarına kabul etmesi ve benzer bir tutum takınan Suriye ile 1995’te stratejik or-taklık oluşturması, Türkiye’de güvenlik tehdidi algıladığı her yer-de Yunanistan’ın da olacağı izlenimini uyandırmıştır.15

1990’larda Türkiye ile Yunanistan geleneksel sorun alanla-rı dışında da karşı karşıya gelmişlerdir. Örneğin iki ülke bir yan-dan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) çatısı altında bir araya gelirken (1992), diğer taraftan Balkanlar’da karşı karşıya geliyorlardı. Türkiye, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından ye-ni kurulan ve Yunanistan’ın kabullenmediği Makedonya ile ya-kın ilişki kurmuş, aynı şekilde Yunanistan’ın sorunlar yaşadığı Arnavutluk’a da yakın durmuştur. 1992’de Bosna-Hersek Savaşı patlak verdiğinde, Yunanistan Sırplara destek olur ve uluslarara-sı ambargo uygulanan Belgrat’a yardım yaparken, Ankara da Sa-raybosna hükümetine destek sağlamıştır.

1990’lı yıllar, yukarıda kısaca özetlendiği şekilde, Türki-ye’nin güvenlik tehditlerinin kaynakları olarak Ortadoğu, Yuna-nistan ve Rusya ile ilişkiler açısından değerlendirildiğinde, bu ta-

14 Melek M. Fırat, “Soğuk Savaş Sonrası Yunanistan Dış Politikasının Yeniden Bi-çimleniş Süreci”, Mustafa Türkeş ve İlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları içinde, İmge Kitabevi, Ankara, 2002, s. 60-61.

15 Bu dönemde Yunanistan’ın Türkiye’yi rahatsız eden politikaları için bkz. Fırat, “Soğuk Savaş Sonrası Yunanistan Dış Politikasının Yeniden Biçimleniş Süreci”; Fuat Aksu, “Turkish-Greek Relations: From Conflict to Détente the Last Decade”, Turkish Review of Balkan Studies Annual, 2001, s. 18-19.

50 üçüncü bölüm

rihte Türkiye için telaffuz edilen iki buçuk savaş stratejisinin da-yanakları da ortaya çıkmaktadır.

11 EYLÜL SONRASITürkiye’nin güvenlik politikalarında ikinci değişim dönemi 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen saldırılar sonrasında, NATO kapsamında gerçekleştirilen Afganistan müdahalesi ve ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde başlamıştır. 11 Eylül sonrasında Türkiye’nin stratejik önemi yeniden gündeme yerleşmiş ve ABD’nin Irak işgaliyle birlikte Türkiye’de güvenlik politikaları-nın belirlenmesinde jeopolitik ve jeostratejik vurgu yerini sağlam-laştırmıştır. 11 Eylül ardından Afganistan’a asker gönderen ve NATO’nun Afganistan’daki ISAF (International Security Assis-tance Force) gücünün komutasını üstlenen Türkiye,16 güvenlik politikalarında daha çok taktiksel açılımlar geliştirmiştir. Söz ko-nusu açılımlardan birisi olan proaktif dış politika yaklaşımı hem bölgesel hem de ikili ilişkiler bağlamında farklı çerçevelerde uy-gulamıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin güvenlik politikalarının ana çerçevesi küresel, bölgesel ve ikili olmak üzere ayrı, fakat birbiri-ni tamamlayan düzeylerde oluşturulmuştur.17

Türkiye, küresel bir aktör olmak çerçevesinde uluslararası örgütlerde daha ağırlıklı rol oynamak üzere girişimlerde bulun-muştur. Türkiye’nin bu dönemde BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi (2009-2010) ve NATO’dan IMF’ye, G-20’den

16 BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararının ardından ISAF’ın Aralık 2001’de Afga-nistan’da göreve başlamasının ardından, Türkiye Şubat 2002’de ilk kuvvetlerini Afganistan’a göndermiş ve Haziran 2002-Şubat 2003 arasında Gücün komutanlı-ğını üstlenmiştir. NATO’nun Ağustos 2003’te ISAF harekâtını devralmasının ar-dından Türkiye Şubat 2004-Ağustos 2005 döneminde ikinci kez harekâtın liderli-ğini üstlenmiştir.

17 Türkiye’nin yeni güvenlik politikalarını global, bölgesel ve ikili düzeye değerlendi-ren bir çalışma için bkz. Beril Dedeoğlu, “Değişen Dünyada Değişen Türkiye”, Stratejik Düşünce Enstitüsü, 10 Ekim 2009. Http://www.sde.org.tr/tr/haber-ler/328/degisen-dunyada-degisen-turkiye.aspx [Haziran 2011].

soğuk savaş sonrası dönemde türkiye’nin güvenlik politikaları 51

İslâm Konferansı Örgütü’ne üye olduğu örgütlerde ağırlığını ar-tırma çabaları ile yeni örgütlere üye veya gözlemci olma arzusu bu kapsamda değerlendirilmelidir. Benzer şekilde bölgesel aktör olmak çerçevesinde bölgesel işbirliği girişimlerine yoğunlaşmış, bu kapsamda Kafkasya İstikrar ve Ekonomik İşbirliği Platformu, Ortadoğu Serbest Ticaret Alanı, Enerji İşbirliği Ağları gibi bir di-zi bölgesel işbirliği projesi gündeme getirilmiştir.

Söz konusu uluslararası ve bölgesel girişimlerle uyumlu bi-çimde ikili ilişkileri geliştirmek de yeni güvenlik politikalarının önemli bir ayağını oluşturmuştur. Temelde Türkiye’nin yakın çevresinde ekonomik ve mali alanlarda ilgili anlaşmalar yoluyla işlevsel bir işbirliği olarak ilerleyen bu süreç, özünde Türkiye’nin güvenlik kaygılarıyla da yakından ilişkilidir.

Türkiye’nin Uluslararası Barışı Destekleme Harekâtlarına Katkıları

Somali BM Harekâtı UNOSOM 02 Ocak 1993-22 Şubat 1994

Bosna-Hersek BM Koruma Kuvveti (UNPROFOR)NATO Uygulama Kuvveti (IFOR)NATO İstikrar Kuvveti (SFOR)AB Kapsamında ALTHEASharp Guard (UNPROFOR ve IFOR paralelinde Adriyatik’te deniz gücü)

04 Ağustos 1993 - 20 Aralık 199520 Aralık 1995 - 20 Aralık 199620 Aralık 1996 - 02 Aralık 200402 Aralık 2004 -13 Temmuz 1992 - 02 Ekim 1996

Arnavutluk AGİT kapsamında ALBA Harekâtı

16 Nisan 1997 - 1 Ağustos 1997

Makedonya NATO Kapsamında Essential Harvest, Amber Fox ve Allies HarmonyAB Kapsamında Concordia Proxima (Polis Gücü)

27 Ağustos 2001 - 20 Ekim 2001Eylül 2001 - Mart 200331 Mart 2003 - 15 Aralık 200315 Aralık 2003 - 15 Aralık 2005

52 üçüncü bölüm

Kosova NATO Kosova Koruma Gücü / KFOR

Haziran 1999 -

Afganistan Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü / ISAF

Şubat 2002-(Haziran 2002-Şubat 2003 ISAF Komutanlığı)(Şubat 2004-Ağustos 2005 ISAF Komutanlığı)

Demokratik Kongo Cumhuriyeti

BM Kongo DC Misyonu / MONUC

30 Temmuz 2006 - 30 Kasım 2006

11 Eylül ve ABD’nin 2003 Irak işgali sonrası Ortadoğu’ya yönelik politikalar da bu çerçeveye oturtulabilir. Ortadoğu Tür-kiye’nin doğrudan ya da uluslararası terörizm, kitle imha silahla-rının yayılması, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticare-ti gibi dolaylı güvenlik tehditlerinin kaynağı olmaya devam et-mektedir. Bölgeye yönelik dış politika 2000’li yıllarda “komşu-larla sıfır sorun” olarak adlandırılan bir yaklaşımla daha çok iş-levsel işbirliği bağlamında bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu kap-samda Türkiye’nin doğrudan tehdit algıladığı Suriye, Irak ve Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile bölgesel dengeler açı-sından Lübnan ve Filistin gibi daha önceden ilişki derinliğinin ol-madığı ülkelerle bağlar geliştirilmiştir. Tüm bunların dış politik, ekonomik ve siyasi yönlerinin yanı sıra, kuşkusuz bir de güvenlik boyutu vardır ve Türkiye’nin yakın çevresinde eskiden beri arzu-ladığı istikrar alanının genişletilmesine katkı sağlamaktadır.

Ortadoğu’da göze çarpan işlevsel işbirliği modeli Rusya ile ilişkilerde de bariz şekilde ortadadır. 11 Eylül sonrasında Kara-deniz-Akdeniz-Hazar havzası bölgelerinde ABD-Rusya karşıtlığı-nın yerini ABD-Rusya dengesinin alması Türkiye’nin enerji ve güvenlik politikaları açısından önemli sonuçlar yaratmıştır. Tür-kiye, güvenlik beklenti ve kaygıları doğrultusunda ABD-Rusya dengesini gözeterek temel bir oyuncu olmak üzere politika üret-

soğuk savaş sonrası dönemde türkiye’nin güvenlik politikaları 53

meye başlamış, Rusya ile ikili işbirliği perspektifini geliştirmeye çalışmıştır. Bu politikanın geldiği noktada Türkiye-Rusya Üst Düzeyli İstişare Konseyi (2010) kurulmuş, iki ülke arasındaki ti-caret 35 milyar dolara ulaşmış, turizmden nükleer enerji santrali kurmaya kadar geniş bir alanda işbirliği potansiyeli ortaya çıkar-tılmıştır. Bu bağlantılar kuşkusuz Türkiye’nin tarihsel Rus tehdi-di algısını aşmasına katkıda bulunmuş; bu arada özellikle Kara-deniz ve Kafkasya’da iki ülke arasında siyasi güvenlik konuların-da ortaya çıkan yakın duruş, Türkiye’nin Batılı müttefiklerini ra-hatsız eder boyuta ulaşmıştır.18

Bu noktada Türkiye’nin güvenlik politikalarındaki değişim-de, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin ortaya çıkardığı Avrupalı-laşma olgusunun etkilerini de belirtmek önemlidir. Türkiye’nin değişen güvenlik ve dış politikalarına dair birçok analiz, bölgesel güç olma ya da yumuşak güç rolü oynama eğilimini Avrupalılaş-ma kavramıyla ilişkilendirmektedir.19 Bu bağlamda AB’nin Türki-ye’nin güvenlik politikalarındaki değişime ilk etkisini, güvenlik politikalarının belirlendiği yasal süreçleri AB’ye uyum yasaları çerçevesinde sivilleştirmesinde bulmak olanaklıdır. Bir başka açı-dan bakıldığında ise Türkiye’nin, Soğuk Savaş sonrasında Avrupa için önemi azalan jeopolitik konumunu vurgulayarak, bir bakıma Avrupa için vazgeçilmez ortak olma rolü üstlenmeye çalıştığı söy-lenebilir. Bu çerçevede Türkiye özellikle enerji güvenliği çerçeve-sinde Ortadoğu ile Orta Asya ve Kafkasya’da istikrar sağlayıcı bir rol üstlenerek Avrupa güvenliği açısından vazgeçilmez, Avrupa

18 Mitat Çelikpala, “Rusya Federasyonu’yla İlişkiler”, Oran (der.), Türk Dış Politi-kası içinde, Cilt III, s. 555-556. Gelinen noktanın bilinçli bir dış politika tercihi ol-masının gereğini savunan bir görüş için bkz. Tarık Oğuzlu, “Türkiye’nin NA-TO’ya Karşı Değişen Bakış Açısını Anlamak ve Açıklamak”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4 (40), 2012, s. 58-67.

19 Örneğin bkz. Eleni Fotiou ve Dimitrios Triantaphyllou, “Assessing Turkey’s ‘Soft Power’ Role: Rhetoric versus Practice”, The International Spectator, Cilt 45 (1), 2010, s. 99-113; Tarık Oğuzlu, “Soft Power in Turkish Foreign Policy”, Australi-an Journal of International Affairs, Cilt 61 (1), 2007, s. 81-97.

54 üçüncü bölüm

değerleriyle uyumlu bir yumuşak güç olma eğiliminde görünmek-tedir.20 Ayrıca AB üyelik süreci koşulluluk etkisiyle Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarını etkilemekte, özellikle komşularına yönelik politikalarında sorun çözücü, güvenlikleştirmeden uzak duran bir noktaya yönelmesine neden olmaktadır.21

Tüm bu etkilerin sonucunda, Türkiye 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren güvenlik politikalarında geçmişe oranla, yu-muşak güç unsurlarını öne çıkartmış, hatta bunlar üzerinden po-litika geliştirme çabası içinde olmuştur. Fakat büyük oranda ge-leneksel sert güvenlik tehditleriyle dolu bölgelerde, tehditlerden ziyade potansiyel tehditlerle başa çıkmak için geliştirilen yumu-şak güç potansiyelinin sınırlılıkları olması kaçınılmazdır. Nite-kim orta vadede güvenlik beklenti ve kaygılarının büyük oranda coğrafi konumundan dolayı geleneksel çerçevenin dışına fazlaca çıkamadığını fark eden Türkiye isteksiz bir şekilde de olsa, 2000’li yılların sonuna doğru yeniden geleneksel güvenlik politi-kaları ile yumuşak güç unsurlarını bir arada değerlendiren bir po-litika geliştirme çabasına girmiştir.

20 Dimitrios Triantaphyllou ve Eleni Fotiou, “The EU and Turkey in Energy Diplo-macy”, Insight Turkey, Cilt 12 (3), 2010, s. 56.

21 Bu çerçevede Türkiye’nin Yunanistan’la ilişkilerini ve koşulluluğun etkilerini ince-leyen bir çalışma için bkz. Mustafa Aydın ve Sinem A. Açıkmeşe, “Europeanizati-on Through EU Conditionality: Understanding The New Era İn Turkish Foreign Policy.” Journal of Southern Europe and the Balkans, Cilt 9 (3), 2007, s. 263-274.

Sonuç

Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Türkiye’ye total barışı getirme-miş, aksine Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Doğu Akde-

niz’deki istikrarsızlık ve çatışmalar Türkiye’nin geleneksel güven-lik sorunlarını daha da karmaşıklaştırmıştır. Türkiye’nin en önemli iç sorunlarının ayrılıkçı PKK ve köktendinci hareketler ol-duğu, ulusal güvenliğe yönelik dış tehditlerin ise Yunanistan ve Suriye’den kaynaklandığı düşünülmüştür. 1990’lı yıllarda Türki-ye’nin güvenlik karar vericileri iç tehditleri gündemlerinin ön sı-rasına yerleştirirken, iç ve dış aktörler arasında artan bağlantılar, Türkiye’nin sivil ve askerî kurumlarını harekete geçirmiştir. Bu sebeple Türkiye bunları, caydırıcı gücünü artırarak ve İsrail örne-ğinde olduğu gibi yeni ittifak bağlantıları geliştirerek etkisizleştir-meye çalışmıştır.

Soğuk Savaş boyunca Türkiye’nin dış ve güvenlik politika-larını Avrupa’nın kanadındaki konumu ve Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesindeki rolü şekillendirmişse de, Türkiye’nin kabili-yetlerinde ve stratejik erişiminde 1990’lar boyunca büyük deği-şimler yaşanmıştır. Bu durum, Türkiye’nin güvenlik alanı ile gü-

56 sonuç

venlik kavramının anlamının genişlemesine yol açmış ve bu deği-şim, mevcut güvenlik tartışmalarını kökten değiştirmiştir.1 Et-nisitenin ve merkezkaç güçlerin Soğuk Savaş sonrasında dünya politikasındaki görünürlüğünü artırmasına bağlı olarak Türk milliyetçiliğinin de öne çıkması, Türkiye’de egemenlik meseleleri ve çıkarların ülke dışında savunulması konusunda dikkatin art-masına sebep olmuştur. Türkiye’nin sınırlarının ötesinde çıkarla-rını aktif şekilde savunmasına örnek olarak Balkanlar’da Türk/Osmanlı ardıllarının refahının savunulması, Kafkaslar’da aktif diplomasi yürütme girişimleri, Rusya’dan alınan füze sistemleri-nin Kıbrıs’ta konuşlandırılmasının tehdit ile durdurulması ve Su-riye’nin PKK’ya desteğini kesmemesi ve lideri Abdullah Öcalan’ı sınırdışı etmemesi durumunda askerî harekât tehdidinde bulu-nulması verilebilir.

2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye’nin güvenlik politikala-rı küresel, bölgesel ve ikili olmak üzere birkaç düzeyde oluşturul-muştur. Türkiye bu dönemde, küresel bir aktör olma arzusu çer-çevesinde uluslararası örgütlerde daha ağırlıklı rol oynama çaba-sına girişmiş, bölgesel aktör olmak çerçevesinde de bölgesel işbir-liği girişimlerine yoğunlaşmıştır. Bu iki düzeydeki girişimleri des-teklemek amacıyla ikili ilişkileri geliştirmek de yeni güvenlik po-litikalarının önemli bir unsurunu oluşturmuş, bunlar daha çok ekonomik ve mali temelde kurulan işlevsel işbirlikleriyle yürütül-meye çalışılmıştır. Bu dönemde Türkiye, güvenlik politikalarının artık en önemli maddelerinden birisini oluşturan enerji güvenliği çerçevesinde Ortadoğu ile Orta Asya ve Kafkasya’da istikrar sağ-layıcı bir rol üstlenerek, yumuşak güç unsurlarını öne çıkarmaya ve bunlar üzerinden politika geliştirmeye çalışmıştır. Fakat Tür-kiye orta vadede güvenlik beklenti ve kaygılarının büyük oranda coğrafi konumundan dolayı geleneksel çerçevenin dışına fazlaca

1 Ian O. Lesser, “Turkey in Changing Security Environment”, Journal of Internati-onal Affairs, cilt 54 (1), Sonbahar 2000, s. 195-196.

sonuç 57

çıkamayacağını, bu şekilde özellikle komşularıyla ilişkilerinde so-run çözücü olamadığını kabul etmek durumda kalmış, geleneksel güvenlik politikaları ile yumuşak güç unsurlarını bir arada değer-lendiren bir politika geliştirmeye yönelmiştir.

Bu dönemde, ülkenin değişen güvenlik algılamalarında ka-muoyunun rolü ve etkisinin artmasına da şahit olunmuştur. İç ve dış baskılara bağlı olarak, Türkiye güvenlik söylemi kamuoyu ve medyayı da içeren daha fazla aktörü kapsayacak şekilde genişle-miştir. Bu dönemde “dış ve güvenlik politikası, çıkarlarıyla uyum halinde hareket etme isteği ve yeteneğini gösterircesine daha uzak erişimli ve belirgin bir hal almışsa da”,2 Türkiye bölgesel gü-venlik meselelerinde tek başına hareket etmek yerine, çok taraflı yaklaşımları tercih etmiştir. Yine, ortaya çıkmakta olan Avrupa güvenlik düzenlemelerindeki yeri muğlak kalsa da, ABD ile ikili güvenlik ilişkileri, NATO bağlantısı ve İsrail ile askerî işbirliği Türkiye’nin güvenlik karar vericileri arasında yankı bulmuştur.

Türkiye’nin hassas jeostratejik konumu, dış politika değer-lendirmelerinde ulusal güvenlik algılamalarının her zaman bas-kın olduğu anlamına gelmiştir. Türkiye’nin güvenlik düşüncesi, dış müdahale ve ekonomik bağımlılığa ilişkin tarihsel tecrübeler-den de etkilenmiştir. Türkiye’nin Batı ve Doğu’nun kesişim nok-tasında yer alması, ulusal ve uluslararası düzeyde bir kimlik kar-maşasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kemalist elitlerin Batı’yı esin kaynağı olarak görme eğilimi, halkın İslâm dünyası ile kültürel ve dinî bağlarını fazlaca değiştirememiştir. 21. yüzyı-la girildiğinde Türkiye’de bir yandan din ve laiklik, diğer yandan, birbiriyle bağlantılı olan etnisite, ulus ve ülkesel devlet meseleleri ön plana çıkmıştır.

Resmî belgelerde tanımlandığı biçimiyle mevcut güvenlik kavramının, sadece askerî politika ile ilgili meseleleri değil, aynı

2 A.g.e., s. 197.

58 sonuç

zamanda, güvenliğe yönelik tehditler sadece askerî olmadığın-dan, daha geniş ekonomik ve siyasi politikaları da içerecek şekil-de genişlediği söylenebilir. Bu ortamda, ülkenin birlik ve savun-masının sağlanmasına ek olarak, “Ortak savunma ve kriz yöneti-mi operasyonlarına (barışı koruma, insani müdahale, vs.) katı-lım, kitle imha silahlarının çoğalması, hayati önemi haiz kaynak-ların akışının kesilmesi, geniş insan topluluklarının denetim dışı hareketleri, siber savaş riski, silahsızlanmanın desteklenmesi ve terörizm, sabotaj ve organize suçlar gibi asimetrik tehditlerle mü-cadele edilmesi ile sosyo-ekonomik farklılıkların aşılması” gibi konular Türkiye’nin 21. yüzyılın başında güvenlik kavramsallaş-tırmasına dâhil olmaya başlamıştır.3

3 T. C. Dışişleri Bakanlığı, “Turkey’s Security and Its Relations with NATO”, http:www.mfa.gov.tr/grupa/af/secure.htm [14 Ekim 2001].

Kaynakça(Internet sayfaları ve gazete haberleri dâhil edilmemiştir)

Abromowitz, Morton, Turkey’s Transformation and American Foreign Po-licy, A Century Foundation Book, New York, 2000.

Active Engagement, Modern Defence: Strategic Concept for the Defence and Security of the Members of the North Atlantic Treaty Organisation, Liz-bon, 19-20 Kasım 2010.

Akgül Açıkmeşe, Sinem, “Strateji ve Güvenlik Kavramları”, Mustafa Aydın ve Ahmet Haluk Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji, Anadolu Üniversite-si Yayınları, Eskişehir, 2012, s. 2-20.

—, “Güvenlik Çalışmalarında Değişim”, Mustafa Aydın ve Ahmet Haluk Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji içinde, Anadolu Üniversitesi Yayınla-rı, Eskişehir, 2012, s. 112-115.

Aksu, Fuat, “Turkish-Greek Relations: From Conflict to Détente the Last Decade”, Turkish Review of Balkan Studies, Annual 2001, s. 167-201.

Aras, Bülent, Şule Toktaş ve Ümit Kurt, “Araştırma Merkezlerinin Yükseli-şi: Türkiye’de Dış Politika ve Güvenlik Kültürü” SETA, Ankara, 2010.

Aslan, Yasin, “Yeni Jeopolitik Türk Kuşağı ve Türkiye”, Yeni Türkiye, 1997, s. 1050-1052.

Aybet, Gülnur ve Meltem Müftüler-Baç, “Transformations in Security and Identity After the Cold War: Turkey’s Problematic Relationship with Eu-rope”, International Journal, cilt 55 (4), 2000, s. 567-582.

Aydın, Mustafa, “Cacophony in the Aegean: Contemporary Greek-Turkish Relations”, Turkish Yearbook of International Relations, no. 27, 1997, s. 37-42.

—, Turkey at the Threshold of the 21st Century, International Relations Foundation, Ankara, 1998.

—, “Determinants of Turkish Foreign Policy I: Historical Framework and Traditional Inputs”, Middle Eastern Studies, Cilt 35 (4), 1999, s. 152-186.

—, “Determinants of Turkish Foreign Policy-II: Changing Patterns and Con-junctures During the Cold War”, Middle Eastern Studies, cilt 36 (1), Ocak 2000, s. 103-139.

—, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Po-litikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 366-439.

60 kaynakça

—, Ten Years After: Turkey’s Gulf Policy (1990-1991) Revisited, Ankara Paper, Frank Cass, Londra, 2002.

—,“Security Conceptualisation in Turkey”, H. Günter Brauch, Peter H. Li-otta vd. (der.), Security and the Environment in the Mediterranean - Conceptualising Security and Environmental Conflict, Springer Verlag, Berlin, New York, 2003, s. 345-356.

—, “Securitization of History and Geography: Understanding Security in Turkey”, Southeast European and Black Sea Studies, cilt 3 (2), 2003, s. 163-184.

—, “İkinci Dünya Savaşında Türk Dış Politikası”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası; Olaylar, Olgular Belgeler içinde, cilt I, İletişim, İstanbul, 2001, s. 399-477.

—, (der.), Türkiye’nin Avrasya Macerası,1989-2006 – Avrasya Üçlemesi II, Nobel Yayınevi, Ankara, 2008.

—, “Türkiye’de Güvenlik Kavramsallaştırması”, Mustafa Aydın, Hans Gün-ter Brauch, Mitat Çelikpala vd. (der.), Uluslararası İlişkilerde Çatışma-dan Güvenliğe içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 492-508.

Aydın, Mustafa ve Tareq, Y. Ismael (der.), Turkey’s Foreign Policy in the 21st Century: A Changing Role in World Politics, Ashgate, New York, 2002.

Aydın, Mustafa ve Sinem Açıkmeşe, “Europeanization Through EU Condi-tionality: Understanding The New Era İn Turkish Foreign Policy”, Jour-nal of Southern Europe and the Balkans, cilt 9 (3), 2007, s. 263-274.

Aydın, Mustafa ve Fulya Ereker, “Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi”, Mustafa Aydın ve Ahmet Haluk Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji içinde, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2012, s. 80-102.

Aydın, Mustafa, Sinem Akgül Açıkmeşe ve Cihan Dizdaroğlu, “Büyük Güç-lerin Güvenlik Politikaları: Rusya, Avrupa Birliği ve Çin”, Mustafa Ay-dın ve Ahmet Haluk Atalay (der.), Güvenlik ve Strateji içinde, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2012, s. 162-170.

Bayer, Reşat ve Fuat E. Keyman, “Turkey: An Emerging Hub of Globaliza-tion and Internationalist Humanitarian Actor?” Globalizations, cilt 9 (1), 2012, s. 73-90.

Benli Atunışık, Meliha, “Güvenlik Kıskacında Ortadoğu ve Türkiye”, Gen-cer Özcan ve Şule Kut (der.), En Uzun Onyıl: Türkiye’nin Ulusal Güven-lik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar içinde, Büke Yayınları, İstanbul, 2000 içinde, s. 319-344.

kaynakça 61

Bilgin, Pınar, “Turkey’s Changing Security Discources: The Challenge of Globalization”, European Journal of Political Research, cilt 44 (1), 2005, s. 175-201.

—, “The Securityness of Secularism? The Case of Turkey, Security Dialogue, cilt 39 (6), 2007 s. 593-614.

—, “Making Turkey’s Transformation Possible: Claiming ‘Security-Speak’ – not Desecuritization”, Southeast European and Black Sea Studies, cilt 7 (4), 2007, s. 555-571.

—, “Only Strong States Can Survive in Turkey’s Geography: The Uses of Geo-political Truths inTurkey”, Political Geography, cilt 26, 2007, s. 740-756.

—, “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar: Yeni Güvenlik Çalışmaları”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, cilt 8 (14), 2010, s. 30-53.

—, “Türkiye Coğrafyasında Yalnız Güçlü Devletler Ayakta Kalabilir: Jeopo-litik Gerçeklerin Türkiye’de Kullanımları”, Evren Balta Paker ve İsmet Akça (der.), Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti içinde, İstan-bul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 453-474.

Brzezinski, Zbigniew, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, Basic Books, New York, 1997.

Çelikpala, Mitat, “Rusya Federasyonu’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yo-rumlar içinde, Cilt III, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, s. 555-556.

Dağı, İhsan, “Turkey in the 1990s: Foreign Policy, Human Rights and the Search for a New Identity”, Mediterranean Quarterly, cilt 4 (4), 1993, s. 60-77.

—, “İnsan Hakları ve Demokratikleşme: Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinde Siyasal Boyut”, Atilla Eralp (der.), Türkiye ve Avrupa içinde, İmge Ya-yınları, Ankara, 1997, s. 120-176.

Dedeoğlu, Beril, “Değişen Dünyada Değişen Türkiye”, Stratejik Düşünce Enstitüsü, 10 Ekim 2009; http://www.sde.org.tr/tr/haberler/328/degisen-dunyada-degisen-turkiye.aspx.

Doğan, Nejat, “NATO’nun Örgütsel Değişimi 1949-1999: Kuzey-Atlantik İttifakından Avrupa Atlantik Güvenlik Örgütüne”, SBF Dergisi, cilt 60 (3), 2005, s. 69-108.

Elekdağ, Şükrü, “İki Buçuk Savaş Stratejisi”, Yeni Türkiye: Dış Politika Özel Sayısı, Yıl 1 (3), cilt 3, 1995, s. 516-522.

Erdoğan, İbrahim, “Küreselleşme Olgusu Bağlamında Yeni Güvenlik Algı-sı”, Gazi Akademik Bakış, cilt 6 (12), 2013, s. 265-292.

Eren, Nuri, Turkey Today and Tomorrow; An Experiment in Westernizati-on, Pall Mall Press, Londra, 1963.

62 kaynakça

—, Turkey, NATO and Europe; A Deteriorating Relationship?, The Atlan-tic Institute for International Affairs, Paris, 1977.

Ergil, Doğu, Social History of the Turkish National Struggle, 1919-22: The Unfinished Revolution, Sind Sagar Academia, Lahore, 1977.

Erhan, Çağrı, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: 1919-1980 içinde, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 522-575.

Fırat, Melek M., “Soğuk Savaş Sonrası Yunanistan Dış Politikasının Yeni-den Biçimleniş Süreci”, Mustafa Türkeş ve İlhan Uzgel (der.), Türki-ye’nin Komşuları içinde, İmge Kitabevi, Ankara, 2002, s. 21-73.

Fotiou, Eleni ve Dimitrios Triantaphyllou, “Assessing Turkey’s ‘Soft Power’ Role: Rhetoric versus Practice, The International Spectator, cilt 45 (1), 2010, s. 99-113.

Gürkan, İhsan, “Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye”, Ortadoğu ve Balkanlar İncelemeleri Vakfı Yıllığı, 1997, s. 259-273.

Güvenç, Serhat ve Soli Özel, “NATO and Turkey in the Post-Cold War World: Between Abandonment and Entrapment”, Southeast European and Black Sea Studies, cilt 12 (4), 2012, s. 537-538.

Hale, William, The Political and Economic Development of Modern Tur-key, Croom Helm, Londra, 1981.

Harris, George S., “The Role of the Military in Turkish Politics”, Middle East Journal, cilt 19 (1), Kış 1965, s. 54-66.

İlhan, Suat, Türkiye’nin ve Türk Dünyasının Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştrma Enstitüsü, Ankara, 1993.

—, “Jeopolitik Gelişmeler ve Türk Dünyası”, Avrasya Etüdleri, cilt 2 (5), 1995, s. 23-37.

Jenkins, Gareth, Context and Circumstance: The Turkish Military and Poli-tics, Adelphi Paper, no. 337, IISS, Londra, 2001.

Kanbolat, Hasan ve Hasan Ali Karasar, Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültü-rü ve Araştırma Merkezleri: Başlangıcından Bugüne Türk Düşünce Ku-ruluşları, Nobel Yayın, Ankara, 2009.

Karaosmanoğlu, Ali, “The Evolution of the National Security Culture and the Military in Turkey”, Journal of International Affairs, cilt 54 (1), Son-bahar 2000, s. 199-216.

—, Silahlı Kuvvetler ve Demokrasi, Bilgesam Raporu, no. 33, İstanbul, 2011.

Karaosmanoğlu, Ali L. ve Seyfi Taşhan (der), The Europeanization of Tur-key’s Security Policy: Prospects and Pitfalls, Foreign Policy Institute, An-kara, 2004.

kaynakça 63

Khalilzad, Zalmay, Ian O. Lesser ve Stephen F. Larrabee, The Future of Tur-kish-Western Relations: Toward A Srategic Plan, RAND, Santa Monica, 2000.

Kirişçi, Kemal, “Post Cold War Turkish Security and the Middle East”, Middle East Review of International Affairs, cilt 1 (2), 1997, s. 1-12.

Koçer, Gökhan, “1990’lı Yıllarda Askeri Yapı ve Türk Dış Politikası”, OD-TÜ Gelişme Dergisi, Cilt 29 (1-2), 2002, s. 123-158.

Kramer, Heinz, A Changing Turkey: The Challenge to Europe and the Uni-ted States, Brookings, Washigton, D.C., 2000.

Kut, Şule, “Türkiye’nin Balkanlar Politikası”, Alan Makovsky ve Sabri Saya-rı (der.), Türkiye’nin Yeni Dünyası: Türk Dış Politikasının Değişen Di-namikleri, Alfa Yayınları, İstanbul, 2002, s. 101-124.

Legg, Keith R. ve James F. Morrison, Politics and the International System; An Introduction, Harper & Row, New York, 1971.

Lesser, Ian O., “Turkey in Changing Security Environment”, Journal of In-ternational Affairs, cilt 54 (1), Sonbahar 2000, s. 183-199.

Martin, Lenore, “Turkey’s National Security in the Middle East”, Turkish Studies, cilt 1, no. 1, Bahar 2000, s. 83.

Milli Savunma Bakanlığı, Beyaz Kitap 2000, http://www.msb.gov.tr/Birim-ler/GnPPD/GnPPDBeyaz-Kitap.htm.

Most, Benjamin A. ve Harvey I. Starr, “Diffusion, Reinforcement, Geopoli-tics and the Spread of War”, The American Political Science Review, cilt 74, no. 4, 1980, s. 932-946.

Mufti, Malik, “Daring and Caution in Turkish Foreign Policy”, The Middle East Journal, cilt 52 (1), Kış 1998, s. 32-50.

Müftüler-Baç, Meltem, “Turkey’s Role in the EU’s Security and Foreign Po-licies”, Security Dialogue, cilt 31 (4), 2000, s. 489-502.

Nachmani, Amikam, “Turkey in the Wake of the Gulf War: Recent History and its Implictions”, Insight Turkey, cilt 1 (3), Temmuz-Eylül 1999.

Narlı, Nilüfer, “Civil-Military Relations in Turkey”, Turkish Studies, cilt 1, no. 1, İlkbahar 2000, s. 107-127.

Oğuzlu, Tarık, “The Clash of Security Identities: The Question of Turkey’s Membership in the European Union”, International Journel, cilt 57 (4), 2002, s. 595-597.

—, “An Analysis of Turkey’s Prospective Membership in the European Uni-on from a Security Perspective.” Security Dialogue, cilt 34 (3), 2003, s. 285-299.

—, “Soft Power in Turkish Foreign Policy”, Australian Journal of Internati-onal Affairs, cilt 61 (1), 2007, s. 81-97.

64 kaynakça

—, “Türkiye’nin NATO’ya Karşı Değişen Bakış Açısını Anlamak ve Açıkla-mak”, Ortadoğu Analiz, cilt 4, no. 40, 2012, s. 58-67.

Önis, Ziya, “Turkey, Europe, And Paradoxes Of Identity: Perspectives on the International Context of Democratization”, Mediterranean Quarter-ly, cilt 10 (3), 1999, s. 107-136.

Özcan, Gencer, “Doksanlarda Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika-sında Askeri Yapının Artan Etkisi”, Gencer Özcan ve Şule Kut (der.), Türkiye’nin En Uzun On Yılı içinde, Boyut Kitapları, İstanbul, 1998, s. 67-100.

—, “Türkiye’de Milli Güvenlik Kavramının Gelişimi”, Evren Balta Paker ve İsmet Akça (der.), Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 305-349.

Özen, Çınar, “Neo-functionalism and the Change in the Dynamics of Tur-key-EU Relations.” Perceptions: Journal of Internatıonal Affairs, cilt 3 (3), 1998, s. 34-57.

Pala, Cenk ve Emre Engür, “Kafkasya Petrolleri 21. Yüzyılın Eşiğinde Hazar Havzası ve Türkiye”, İktisat İşletme ve Finans, cilt 13, no. 152, 1998, s. 21-39.

Purtaş, Fırat, “Soğuk Savaş Sonrası NATO’nun Dönüşümü ve Genişlemesi Çerçevesinde Türk-Amerikan Askeri İlişkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, cilt 1 (2), 2005, s. 7-30.

Riemer, Andrea K., “Water Issues and The Extended Understanding of ‘Se-curity’: The Southeast Anatolia Project as a Multidimensional Potential for Crisis?”, The Turkish Yearbook of International Relations, no. 26, 1996.

Robins, Philip, “Turkey and the Eastern Arab World”, Gerd Nonneman (der.), The Middle East and Europe içinde, 2. Baskı, Federal Trust for Education and Research, Londra, 1993, s. 189-190.

Robinson, Richard D., The First Turkish Republic, Harvard University Press, Cambridge, 1963.

Rubin, Barry ve Kemal Kirişçi, Turkey in World Politics, Lynne Rienner, Londra, 2001.

Rumelili, Bahar, “Constructing Identity and Relating to Difference: Unders-tanding the EU’s Mode of Differentiation”, Review of International Stu-dies, cilt 30 (1), 2004, s. 27-47.

—, “Negotiating Europe: EU–Turkey Relations from an Identity Perspecti-ve”, Insight Turkey, cilt 10 (1), 2008, s. 97-110.

Rustow, Dankwart A., “The Military in Turkey”, Dankwart A. Rustow ve Robert E. Ward (der.), Political Modernisation in Japan and Turkey için-

kaynakça 65

de, Princeton University Press, Princeton, N.J., 1964, s. 352-388.Sakallıoğlu, Ümit Cizre, “The Anatomy of the Turkish Military’s Political

Autonomy”, Comparative Politics, cilt 29 (2), 1997, s. 151-166.Salomone, S. D., “The Dialectics of Turkish National Identity: Ethnic Boun-

dary Maintenance and State Ideology - Part Two”, East European Qu-arterly, cilt 23 (2), Haziran 1989.

Sarıahmetoğlu, Nesrin, “Kafkasya-Ötesi’ndeki Siyasi Gelişmeler ve Hazar Petrolleri”, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları içinde, Alaeddin Yalçınkaya (der.), Bağlam Yayınları, İstanbul, 1998, s. 23-38.

Sarıertem, Helin, “Kimlik ve Güvenlik İlişkisine Konstrüktivist Bir Yakla-şım: ‘Kimliğin Güvenliği’ ve ‘Güvenliğin Kimliği’”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, cilt 16, 2012, s. 177-236.

Sayarı, Sabri, “Turkey and the Middle East in the 1990s.” Journal of Pales-tine Studies, cilt 26 (3), 1997, s. 44-55.

—, “Turkish Foreign Policy in the Post-Cold War Era: The Challenges of Multi-Regionalism”, Journal of International Affairs, cilt 54, no. 1, Son-bahar 2000, s. 169-182.

Sayarı, Sabri ve Alan Makovsky, Turkey’s New World, Changing Dynamics in Turkish Foreign Policy, The Washington Institute for Near East Poli-cy, Washington D.C., 2000.

Sezer, Duygu, “Turkey’s Grand Strategy Facing a Dilemma”, International Spectator, cilt 27 (1), Ocak-Mart 1992, s. 17-32.

Shaw, Stanord J. ve Ezel K. Shaw, History of the Ottoman Empire and Mo-dern Turkey, Vol. II; Reform, Revolution and Republic, Cambridge Uni-versity Press, Londra, 1977.

Sönmez, Can, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kaf-kasya Özel, Kış 1996.

Şatana, Nil ve Burak Bilgehan Özpek, “ABD ve Türkiye’de Geçmişten Gü-nümüze Güvenlik Çalışmaları”, Ortadoğu Etüdleri, cilt 2 (2), 2010, s. 75-114.

Tangör, Burak, “Kuramsal Tartışmalar Işığında İnsan Güvenliği ve Politika-ları”, Uluslararası Hukuk ve Politika, cilt 30, 2012, s. 25-58.

Tellal, Erel, “SSCB’yle İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 1: 1919-1980 içinde, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 499-509.

Triantaphyllou, Dimitrios ve Fotiou, Eleni, “The EU and Turkey in Energy Diplomacy”, Insight Turkey, cilt 12 (3), 2010, s. 55-61.

Turan, Oğuz, Türklerde Stratejik ve Taktik Düşünceler, Belge Yayınları, An-kara, 1986.

66 kaynakça

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anaya-sa_2011.pdf.

Uzgel, İlhan, “Doksanlarda Bir İşbirliği ve Rekabet Alanı Olarak Balkan-lar”, Gencer Özcan ve Şule Kut (der.), En Uzun Onyıl: Türkiye’nin Ulu-sal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar içinde, Büke Yayınları, İstanbul, 2000, s. 393-433.

—, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt III, İleti-şim Yayınları, İstanbul, 2013, s. 249-336.

Ülman, Haluk ve Sander, Oral, “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler-II”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, cilt 27 (1), 1972, s. 1-24.

Váli, Ferenc, Bridges Across the Bosporus. The Foreign Policy of Turkey, The Johns Hopkins Press, Baltimore ve Londra, 1971.

—, Turkish Straits and NATO, Stanford University Press, Stanford, Califor-nia, 1972.

Wilson, Andrew, The Aegean Dispute, Adelphi Papers 155, Oxford Univer-sity Press, Oxford, 1980.

Winrow, Gareth M., “Türkiye’nin Orta Asya ve Trans-Kafkasya Politikası”, Alan Makovsky ve Sabri Sayarı (der.), Türkiye’nin Yeni Dünyası: Türk Dış Politikasının Değişen Dinamikleri içinde, Alfa Yayınları, İstanbul, 2002, s. 157-177.

Yalçınkaya, Alaeddin (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1998.

Dizin

11 Eylül 2001 50, 521961 Anayasası 191982 Anayasası 24, 25

Abhazya 45Afganistan 50, 52Akdeniz 13-15, 52, 55Allied Harmony 46Amber Fox 46, 51Amerika Birleşik Devletleri (ABD)

11, 13, 14, 16, 17, 19, 32, 34, 37, 38, 41-43, 48, 50, 52, 56, 57

Arabistan 13Arap Baharı 16Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ve

Denetleme Daire) Başkanlığı (ATASE) 36

Avrupa Birliği (AB) 23, 25, 26, 31, 33, 39, 46, 47, 51, 53, 54

Avusturya-Macaristan 14

Bağdat 48Bakanlar Kurulu 20, 24-27Balkanlar 1, 9, 13, 17, 32, 39, 45,

46, 49, 55, 56Balyoz Davası 36Batılı Güçler 7Batılılaşma 11Beyaz Kitap 22, 38Birinci Dünya Savaşı 6, 7, 10Birinci Ordu 13Bizans İmparatorluğu 10BM Güvenlik Konseyi 40, 50Boğazlar 1, 11-14

Bosna-Hersek 45, 46, 49, 51

casus belli 15caydırıcılık 38-40cumhuriyetçilik 28

Çeçenistan 45

demokratikleşme 2, 33dış mihraklar 9Dış Politika Enstitüsü 36Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması

10, 13

e-muhtıra 31Ege 13, 15, 39, 42, 48Enerji İşbirliği Ağları 51Enosis 15erken uyarı radar sistemi 42Ermenistan 49Esnek Karşılık Stratejisi 38Essential Harvest 46, 51etnik çatışma 22, 40

Filistin 16, 52Fransa 7, 14

G-20 50Genelkurmay 20, 25, 26, 29, 31,

36Güvenlik Akademisi 24, 35güvenlik kültürü 2, 5, 6, 8, 11, 27,

37güvenlik toplumu 44güvensizlik sendromu 6

68 dizin

Harp Akademileri Komutanlığı 24

Irak 16, 45, 47, 48, 50, 52

İki Buçuk Savaş Stratejisi 39İkinci Dünya Savaşı 7, 11, 12, 14,

19Implementation Force (NATO

Uygulama Gücü - IFOR) 46, 51İngiltere 7, 13, 14, 37International Monetary Found

(IMF) 50International Security Assistance

Force (Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü - ISAF) 50, 52

İran Devrimi 16İran-Irak Savaşı 16irtica 21, 22, 30İslâm Konferansı Örgütü 51İtalya 7, 37

jeopolitik konum 2, 6, 32, 33, 35, 53

jeostratejik konum 11, 57

Kafkasya 1, 11, 17, 32, 33, 39, 44-47, 49, 51, 53, 56

Kafkasya İstikrar ve Ekonomik İşbirliği Platformu 51

Karadeniz 13, 52, 53Karadeniz Ekonomik İşbirliği

Örgütü (KEİ) 49Kardak Krizi 48Kemalist elitler 57Kıbrıs 2, 15, 48, 49, 56Kırmızı Kitap 20, 29, 30Kitle İmha Silahları (KİS) 21, 29,

40, 52, 58Kitlesel Karşılık Stratejisi 37, 38

kolektif güvenlik 38, 39Kosova 45, 46, 52Kosovo Force (Kosova Gücü –

KFOR) 46, 52köktendinci hareketler 22, 30, 55Körfez Krizi 47, 48Körfez Savaşı 16, 46kriz yönetimi 38-41, 58Kuzey Afrika 13Kürdistan Bölgesel Yönetimi 52Kürt ayrılıkçılığı 29

laiklik 28, 29, 57Lizbon Zirvesi 41Lübnan 16, 52

Malatya, Kürecik 42Megali İdea 10Mezopotamya 13Milli Güvenlik Akademisi (MGA)

24Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 19,

20, 24-27, 29, 30Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi

(MGSB) 20, 27, 29, 30Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) 24Milli Savunma Bakanlığı (MSB) 22,

24, 38milliyetçilik 9, 28, 56

neo-liberalizm 33Nicholas, I. (Rus Çarı) 10nükleer kuvvetler 41

Ortadoğu 1, 9, 11, 16, 17, 32, 36, 39, 45-49, 51-53, 55, 56

Ortadoğu Serbest Ticaret Alanı 51Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri

Vakfı (OBİV) 36

dizin 69

Osmanlı İmparatorluğu 6-11, 13, 14, 16, 28, 56

Öcalan, Abdullah 56

Partiya Karkeren Kürdistan (PKK) 48, 49, 55, 56

post-vesayet dönemi 31proaktif dış politika 50

reel politik 8Roma İmparatorluğu 13Rus Çarlığı 10, 14Rusya 10, 12, 14, 32, 39, 44, 47-

49, 52, 53, 56

Savunma Yetenekleri Girişimi 41sert güvenlik 2, 23, 34, 54Sevr Antlaşması 8Sınırlı Savaş Stratejisi 37Soğuk Savaş 3, 11, 14-17, 22, 23,

30-34, 36-41, 43-45, 47, 49, 51, 53, 55, 56

Sovyetler Birliği 7, 12-16, 37, 38, 43, 44, 46, 55

Stabilization Force (NATO İstikrar Gücü – SFOR) 46, 51

Stalin, Joseph 14Stratejik Araştırma ve Etüt Kurulu

(SAEK) 36Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi

(SAREM) 36

Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) 36

Suriye 29, 39, 47, 49, 52, 55, 56Süveyş Krizi 16

terörizm 21, 22, 29, 39, 52, 58Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2, 21,

24, 25-28, 30, 31, 46Türk-Arap İncelemeleri Vakfı 36Türkiye Büyük Millet Meclisi

(TBMM) 25Türkiye Cumhuriyeti 2, 5, 6, 8, 20,

22, 28Türkiye-Rusya Üst Düzeyli İstişare

Konseyi 53

ulus-devlet 7, 10ulusal güvenlik sendromu 1ulusal kimlik 3Uluslararası İlişkiler Konseyi 35United Nations Protection Force

(BM Koruma Gücü – UNPROFOR) 51

uyuşturucu kaçakçılığı 29, 39, 52

Washington Zirvesi 40

Yeni Stratejik Konsept 40, 41Yugoslavya 49yumuşak güvenlik 23, 33, 34Yunanistan 9, 10, 15, 29, 39, 48,

54, 55