OSMANLI'DA ERMENİ İLİŞKİLERİ: KURULUŞTAN TEHCİRİNE GİDEN SÜREÇ

32
OSMANLI’DA ERMENİ İLİŞKİLERİ: KURULUŞTAN TEHCİRİNE GİDEN SÜREÇ ALİ GÜNBAY İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler – Yüksek Lisans İzmir - 2014 ÖZET Ermenistan ile ilişkilerimiz de bugün hala olumlu sonuçların yaşanmamasındaki sebebini analiz edebilmek için ermeni milletiyle münasebetimizin başladığı yılları ele almak ve gelişen süreç içerisindeki ilişkilerimizin seyrini incelemek gerekmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmaya başladığı döneme kadar ki geçen süreçte hiçbir problem yaşamadığımız ve hatta devletin yüksek kademelerinde dahi görev alan Ermeniler, ortaya çıkan milliyetçilik akımı, yabancı güçlerin yardımları ile kurulan komiteler ve bu komitelerin oluşturdukları diaspora sonucunda Avrupa ve Amerika’da yerleştirilen yanlış algının bugün hala etkileri sürmektedir. Ermeni komitelerinin çıkardıkları isyanlar sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun uygulamış olduğu tehcir kararı o dönem için zaruri bir ihtiyaç olarak gözükmektedir. Ayrıca bugün soykırım suçlamasıyla önümüze gelen Ermeni Sorunu Uluslararası Hukuk açısından incelediğimizde ise bu iddiaların hukuksal bir dayanağı da olmadığını söylemek gerekir. 1

Transcript of OSMANLI'DA ERMENİ İLİŞKİLERİ: KURULUŞTAN TEHCİRİNE GİDEN SÜREÇ

OSMANLI’DA ERMENİ İLİŞKİLERİ: KURULUŞTAN TEHCİRİNE GİDENSÜREÇ

ALİ GÜNBAY

İzmir Kâtip Çelebi ÜniversitesiSosyal Bilimler Enstitüsü

Uluslararası İlişkiler – Yüksek Lisansİzmir - 2014

ÖZET

Ermenistan ile ilişkilerimiz de bugün hala olumlu

sonuçların yaşanmamasındaki sebebini analiz edebilmek

için ermeni milletiyle münasebetimizin başladığı yılları

ele almak ve gelişen süreç içerisindeki ilişkilerimizin

seyrini incelemek gerekmektedir. Osmanlı

İmparatorluğu’nun dağılmaya başladığı döneme kadar ki

geçen süreçte hiçbir problem yaşamadığımız ve hatta

devletin yüksek kademelerinde dahi görev alan Ermeniler,

ortaya çıkan milliyetçilik akımı, yabancı güçlerin

yardımları ile kurulan komiteler ve bu komitelerin

oluşturdukları diaspora sonucunda Avrupa ve Amerika’da

yerleştirilen yanlış algının bugün hala etkileri

sürmektedir. Ermeni komitelerinin çıkardıkları isyanlar

sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun uygulamış olduğu

tehcir kararı o dönem için zaruri bir ihtiyaç olarak

gözükmektedir. Ayrıca bugün soykırım suçlamasıyla önümüze

gelen Ermeni Sorunu Uluslararası Hukuk açısından

incelediğimizde ise bu iddiaların hukuksal bir dayanağı

da olmadığını söylemek gerekir.

1

Anahtar Kelimeler: Ermenistan, Osmanlı İmparatorluğu,Avrupa, Amerika, komite, diaspora, tehcir, soykırım

Giriş

Ermenilerle Türklerin ilişkileri XI. Yüzyılda

Selçukların Anadolu’ya gelmesiyle başlamıştır. Ermeniler

buraya gelmeden önce Bizans hakimiyeti altında

yaşamaktaydılar. Selçuklular Anadolu’ya girdiklerin de

ise bir Ermeni devleti ile değil Bizans Devleti ile karşı

karşıya gelmişlerdir. Yani Selçuklular bu dönemde bir

ermeni toplumuyla savaşmak durumunda kalmamışlardır. Bu

süreçten sonra Ermeniler Bizans hakimiyetinden çıkıp

artık Selçuklu Türklerinin hakimiyetine girmişlerdir. 1

Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu yıllarda Ermeniler, o

zaman ki adıyla Kilikya da (Çukurova, Doğu Anadolu ve

Kafkasya bölgesi) küçük beylikler halinde veya dağınık

bir şekilde İran ve Gürcü milletleriyle karışık bir

şekilde yaşamaktaydılar. Orhan Gazi’nin 1324 yılında

Bursa’yı devletin merkezi ilan etmesiyle Ermeniler ve

dini liderlerinin büyük çoğunluğu Bursa ve çevresine göç

etmişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet'ten Sultan II. Mahmud (1808-1839)'a

kadarki 350 yıllık süre içinde gayrimüslimlerin ve

dolayısıyla Ermenilerin dini ve toplumsal işlerine

kesinlikle karışılmamıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmet

1 Bayram Kodaman, “Avrupa’nın ilk maşası: Ermeniler”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı. 15, 1995 s.14

2

1453'de İstanbul'u aldıktan sonra Ermenilerin Bursa'daki

ruhani başkanı Hovakim'i İstanbul'a getirtmiş ve 1461'de

yayınladığı bir fermanla İstanbul Ermeni Patrikliği'ni

kurdurmuştur.2 Osmanlı Devleti'nin kurulması, gelişme

süreci ve özellikle İstanbul'un fethi sonucu Bizans'ın

yıkılmasıyla Ermeniler için tarihlerinin hiçbir döneminde

yaşamadıkları yeni bir çağ başlamış, üzerlerindeki dini,

siyasi, toplumsal ekonomik ve kültürel her türlü baskı

tamamen kalkmış, böylece barış, güven, huzur ve refah

dönemi başlamıştır.3 Tahmin edileceği ölçüde Ermeniler

hiçbir devletten ve hükümdardan görmedikleri ilgiyi

Osmanlı devletinden görmüş, Türk milletiyle samimi olarak

bir arada rahatlıkla yaşayabilmişlerdir. Bu yüzden kısa

bir süre içinde çeşitli yerlerden İstanbul'a göç eden

Ermeniler büyük bir cemaat oluşturmuş ve dünyanın en

refah içindeki cemaatlerinden birisi haline gelmişlerdir.

Osmanlılar, 1514 yılında Ermenistan bölgesine

geldiklerinde, herhangi bir Ermeni devleti ile değil, o

bölgenin sahibi Safevi Devletiyle savaşmış ve bölgeye

sahip olmuştur. Bir sonraki yıl ise Kilikya Ermenilerinin

yaşadığı Adana bölgesi Memlük Devletinden savaş yolu ile

Osmanlı topraklarına katılmıştı. Fakat burada da yine

herhangi bir Ermeni toplumu dışında bir Ermeni Devleti

ile karşılaşılmamıştı.4 Yani aslında Osmanlı Devleti

2 Osmanlı – Ermeni İlişkileri, Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/iliskiler/osmanli.html (erişim26 Mayıs 2014)3 Şenol Kantarcı “Tarihi Boyutlarıyla Ermeni Sorunu” Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale36.html 4 Kodaman, a.g.e, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı. 15, 1995 s.14

3

Ermeni bir devlet ile karşılıklı bir savaş içinde

olmamıştır.

Bir Ermeni seyyah olarak bilinen Simeon’un 1608-1619

dönemini kapsayan çevirisi bu konuda oldukça aydınlatıcı

bilgiler vermektedir. Simeon, Rumların eski dönemlerinden

beri Ermeni düşmanı olduklarının bilindiğini, bunu merak

edenlerin Süryanî Patriği Mihail, Ermeni tarihçi Toma’nın

ve diğer yazarların eserlerinden atalarının başına ne

büyük felâketler getirdiklerini, Ermeni Krallığı’nı nasıl

yok ettiklerini, patriklerinin başvurusu üzerine

halifenin onları Pontus denizine (Karadeniz) nasıl

attıklarını öğrenebileceklerini kaydetmektedir. Yine bu

bağlamda Rumların çok kötü yaratılışlı olduklarını,

Ermeni görünce yere tükürdüklerini ve köpek anlamında

“işkil” (skil) sözünü kullandıklarını, bir Ermeni’nin

yemek yediği kapları, ne kadar değerli olursa olsun,

hemen kırdıklarını aktarmaktadır. Simeon, Bizans

döneminde Ermenilerin değil İstanbul’a yerleşmek, ticaret

için bile giremediklerine işaret etmekte, onun bu

saptaması İstanbul’un fethiyle şehrin kapılarının sadece

Türklere değil Ermenilere de açılmış olduğu gerçeğini

açık bir şekilde doğrulamaktadır. Simeon’un bizzat kendi

gözlemlerine göre Kayseri, Konya, Ankara ve Anadolu’nun

diğer bazı yerlerindeki Ermeniler kendi dillerini

bilmiyor, Türkçe konuşuyorlardı.5 Buradan çıkarılacak

5 Simeon, Tarihte Ermeniler, çev. Hrand D. Andreasyan, 2. baskı, İstanbul, 1999, s. 141 - 142,254, 259.

4

sonuç ise Anadolu Ermenilerine hiçbir baskı ve zorlama

yapılmadığı aşikardır.

Ermeniler, Osmanlı himayesine girdikleri XVI. yüzyıldan

XIX. Yüzyılın başlarına kadar devlete bağlı, milletle

kaynaşmış ve anlaşmış anlamlarına gelen “Millet-i Sadıka”

(Sadık Millet) olarak anılmışlardır.6 “1835-1839” yılları

arasında Osmanlı’da bulunan Helmuth Von Moltke

İstanbul’da Osmanlı seraskeri (başkumandan)’nin Ermeni

tercümanından ve ailesinden bahsederken, Ermeniler

hakkında şunları yazar: “Bu Ermenilere, hakikatte, Hıristiyan Türkler

denebilir. Rumların kendi özelliklerini korumalarına karşın Ermeniler Türk

adetlerini hatta dilini benimsemişlerdi. Dinleri onların, Hıristiyan olarak tek

kadınla evlenmelerine izin verir, fakat onlar Türk kadından fark edilemez,

ayrılamaz. Bir Ermeni kadını sokakta sadece gözlerini ve burnunun üst

kısmını gösterir, diğer taraflarını kapatırlar”7

19. yüzyıl sonlarında gelindiğinde Osmanlı vilayetlerinde

Ermenilerin Müslümanlardan daha iyi eğitimli ve daha

varlıklıydılar. Ermenilerin çok fazla çalışmış oldukları

doğrudur ancak iyi eğitimli ve varlıklı olmalarının

nedeni Avrupa’nın ve Amerika’nın etkisine ve bu duruma

Osmanlının gösterdiği hoşgörüye bağlıdır. Özellikle 19.

yüzyılda 29 Ermeni’ye Paşa Rütbesi verilmiş, 22 Ermeni de

Bakan olarak atanmıştır. Osmanlının dış işlerinde de

genellikle tercümanlık işlerini gayrimüslimler Ermeniler

6 Barçın Kodaman, Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu, Isparta, 2002, s.67 Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul, 1983, s.50

5

yapmaktaydı. Çünkü o dönemde Osmanlıda dil bilen kişi

sayısı çok azdı.

Osmanlı’da ermeni ilişkilerinin neden bozulduğunu

anlayabilmek için bu dönemde ki hem iç hem de dış

faktörleri bir arada ele almak gerekir. 19. Yüzyılın son

çeyreğine kadar Osmanlı’da bir Ermeni sorunu olmadığı

gibi Ermenilerinde halledemedikleri bir mesele mevcut

değildi. Ancak Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya

başlamasıyla gayrimüslim nüfusun durumunu iyileştirecek

reformların yapılmaması, Fransız İhtilal’inin doğurduğu

milliyetçilik akımları, eşitlik ve özgürlük gibi

fikirlerin giderek yayılması ve Ermenilerin kendi

aralarındaki mezhep mücadeleleri Osmanlı İmparatorluğunu

son derece güç bir duruma düşürmüştür.8

Özellikle Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve

gayrimüslimlerin eşit statüye getirilmesi sonucunda

ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler 1877 – 1878 Osmanlı –

Rus Savaşı sonunda Rusya’dan Ermeniler lehine ıslahat

yapılmasını istemiştir. Rusya tarafında kısmen

kabullenilmiş olan bu durum Berlin Anlaşmasıyla Ermeni

Sorunu uluslararası bir boyuta taşınmıştır. Böylece

Osmanlıyı bölmek isteyen yabancı ülkeler Türk – Ermeni

ilişkilerine müdahale etmeye başlamışlardır. Cenevre’de

kurulan Hınçak komitesi, Tifliste kurulan Taşnak komitesi

bu duruma en güzel örnektir.

8 A. Süslü, F.Kırzıoğlu, R Yinanç, Y. Halaçoğlu, Türk Tarihinde Ermeniler, Ankara, 1995, s.98.

6

Kurulan komitelerin ayaklanma girişimleri Osmanlı

kuvvetlerince bastırılması, dünyada “Müslümanlar

Hıristiyanları Katlediyor” mesajıyla yansıtılması Ermeni

sorununu daha geniş çapta bir uluslar arası statüye

getirmiştir. Bu yanıltma haberler sonucunda büyük

devletler Osmanlı İmparatorluğu üzerinde baskılarını

arttırmaya başlamış ve mevcut reformların uygulanması ve

yeni reformların tasarlanması için girişimlerde

bulunmuşlardır.

Osmanlıların I. Dünya Savaşına girmesi Ermeni

komitelerince büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Bu

dönemde Ermeniler verdikleri sözleri tutmayarak bu durumu

Osmanlı Devletinden bağımsızlık kazanabilmek için fırsat

olarak gördükleri için Ermeniler Rusya’nın Osmanlı

İmparatorluğuna savaş ilan ettiği gibi Rusya ordusunun

saflarına katılmışlardır. 1915 Mayıs ayına gelindiğinde

ise, Ruslar Doğu Anadolu’da ilerlemekte, İngiliz ve

Fransızlar Çanakkale’yi zorlamakta ve Güneyde Kanal

harekatı yapılmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğunun iç

durumu bu haldeyken bir de isyanlarla uğraşma zorunda

kalıyordu. Böyle bir durumda Talat paşanın başlatmış

olduğu ve meclisin de uygun gördüğü tehcir kararı

alınmıştı. Ayrıca tehcir kararı tüm Ermenilere de

uygulanmamıştır. Ve tehcir edilen Ermenilerin güvenliği

ve refahı için devlet elinden geldiği kadar tedbir almaya

çalışmıştır. Ancak ordu savaş koşulları altında

olduğundan iç güvenlik sağlanamamış, çeteler tehcir

7

konvoylarına saldırıda bulunmuş, yeterli yiyecek, temiz

su ve ulaşım araçları gibi konularda büyük sorunlar

yaşanmıştır. Bunun yanında salgın hastalıklar gibi

Müslümanlarında muzdarip olduğu sorunlar Ermenileri

vurmuş ve tehcir sırasında binlerce Ermeni ölmüş veya

öldürülmüştür. Kısacası Ermenilerin Türkler başta olmak

üzere, Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm unsurlarıyla barış

ve güven içinde yaşarken Osmanlı yönetimiyle ilgili

hiçbir şikayet ve sorunları yoktu, ta ki yabancı

ülkelerin müdahalelerin başladığı yıllara kadar..

1. ERMENİLER İÇİN YENİ BİR DÖNEM: OSMANLI – RUS SAVAŞI

Avrupa Devletleri, 31 Mart 1877′de Londra’da

imzaladıkları bir protokol ile, "Osmanlı Devleti’nde

yaşayan gayrimüslimlerin durumuyla, Avrupa barışının

geleceği bakımından ilgilenmeye devam edeceklerini"

bildirdiler.17 Osmanlı Devleti, Londra’da imzalanan

protokolü kendi içişlerine karışılması olarak

değerlendirerek reddetti. Bunun üzerine de 24 Nisan

1877′de Rusya Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti.9

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Ermeni Meselesi için bir

başlangıç noktası olarak ele alınabilir. Aslında Rusya bu

harbi Osmanlı’da yaşayan Hıristiyanların haklarını

korumak bahanesiyle başlatmıştı. Bu savaşa en çok

9 Asılsız Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Bkz. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-55/asilsiz-ermeni-iddialari-ve-gercekler (erişim 02 Haziran 2014)

8

sevinenler ise Ermeniler olmuştur. Çünkü Ermeniler bu

savaşta Osmanlı’nın karşısında Rusya’ya destek

vermişlerdir. 10

Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ermeniler Rusya’dan işgal

ettiği topraklardan çekilmemesini, bölgeye Ermeniler

adına özerklik verilmesini ya da Ermeniler lehine ıslahat

yapılmasını istemişlerdir. Bu kararlar kısmen kabul

edilmiş olacak ki Osmanlı – Rus Savaşının ardından

imzalanan Ayastefanos Antlaşması ve Berlin Antlaşması

Ermeni sorunu uluslar arası bir boyuta taşımıştır.

Osmanlı – Rus Savaşı ardından imzalanan Ayastefanos

Antlaşması’nın Osmanlı Devleti’ne kabul ettirilen

Ermeniler ile alakalı 16. Maddesi ise şöyledir:

“Ermenistan’dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti’ne

verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane

ilişkilerinde karışıklıklara yol açabilecek olduğundan, Osmanlı Devleti

Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve

düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve

Çerkezlere karşı güvenliğini sağlamayı garanti eder” 11

Bu antlaşmanın maddesi, tam anlamıyla bağımsızlık

kazanmak arzusunda olan Ermenileri her ne kadar tatmin

etmemiş olsa da “Ermenistan” ve “Ermeni Sorunu” ilk defa

10 Bilal Eryılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Ermeni Sorunu”, Yeni Türkiye,Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı:2., Ankara 2001, s.64011 Esat Uras, Tarihe Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1987, s.208

9

uluslar arası bir belgeye dayanılarak bahsedilmesi

yönünden büyük önem taşımaktadır.

Bu Antlaşmayla birlikte Rusya’nın Anadolu’ya müdahale

etme hakkını artık tam anlamıyla kazanmış oldu.

Antlaşmada Rusya’nın yararına çok fazla geniş kararlar

olması bölgede çıkarları olan diğer Avrupa devletlerini

rahatsız etti. Özellikle de İngiltere bu durumdan oldukça

tedirgin olmuştu. Çünkü Rusya, Doğu Anadolu’da stratejik

bölgeleri tamamen ele geçirdiğinde İngiltere için çok

önem arz eden ticaret yollarını ve bölgelerini tehdit

edebilecekti 12

Bu sebepten dolayı İngiltere Berlin’de bir an önce

toplantı yapılmasını talep etti. 13 Haziran – 13 Temmuz

1878 tarihleri arasında Avrupalı Devletler (İngiltere,

Fransa, Almanya, Rusya, Avusturya ve İtalya) Berlin

Konferansında Ayastefanos kararlarına karşılık yeni bir

sulh anlaşması imzalamak için toplanmışlardı. Bu

konferansa Ermeniler de bir heyet göndererek taleplerini

belirtmişlerdi. Talepleri; Doğu Anadolu Bölgesi’nin

kendilerine verilerek bu bölgenin ayrı bir eyalet

olmasını kapsıyordu. Ancak İngilizler, bu bölgede yaşayan

Ermenilerin çoğunlukta değil dağınık ve azınlık olarak

yaşadıklarını bu yüzden de Ermeni taleplerinin hiçbir

koşulda yerine getirilmeyeceğini belirtmiştir. Ve 13

Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması’nın imzaları

atılmıştır. Ayastefanos Antlaşması’ndaki 16. Madde çok12 Eryılmaz, a.g.m, Sayı:2., Ankara 2001, s.640.

10

fazla değişikliğe uğratılmadan Berlin Antlaşmasının 61.

Maddesi olarak geri gelmiştir: “Babıali, ahalisi Ermeni bulunan

vilayetlerde milli ihtiyaçların icap ettirdiği ıslahatı vakit geçirmeksizin

yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini, temin

etmeyi taahhüt eder. Ve arasına bu başlıkta alacağı tedbirleri devletlere

tebliğ edeceğinden, bu devletler zikr olunan tedbirlerin yapılmasına nezaret

eyleyecektir”13

1.1 – 1876 ve 1878 Yıllarında Ermeni Patriği Nerses

Varjabedyan’ın İzlediği Politika

Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan 1876 yılında yani

Osmanlı – Rus Savaşı henüz başlamamışken Vatandaşlık

Meclisi Şurası’na sunduğu mektubunda şunlardan

bahsetmektedir: “Şayet Günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak

korunduysa ve inansını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini

koruyorsa, tüm bunlar Türk hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği

koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir. Kader, Ermenileri Türklere

bağlamıştır. Bundan dolayı Ermeniler devletin savaş ve ağır sınav günlerinde

buna kayıtsızca davranamaz. Aksine her zaman oldukları gibi ona yardım

etmek zorundadırlar. Vatanını seven Ermeni, devlete yardım ederek, Ermeni

milletinin hizmet ve yardımının en iyisi görecektir.”14 Buradan da

anlaşılacağı gibi Ermenilerin Osmanlı yönetimindeki

konumlarında hiçbir zaman rahatsızlık duymamış aksine bir

nevi Osmanlı Devleti’ne minnetlerini sunmaktadır.

13 Kazım Karabekir, Ermeni Dosyası, İstanbul, 1995, s.133.14 Osmanlı – Ermeni İlişkileri, Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/iliskiler/osmanli.html (erişim4 Haziran 2014)

11

Bunları yazan Nerses Varjabedyan 17 Mart 1878 günü

İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Layard’ı ziyaret

ederek: “Bir yıl önce Osmanlı idaresinden şikayetimiz yoktu, ancak Rus

zaferi şimdi durumu değiştirdi, Doğu’da bağımsız bir Ermenistan istiyoruz.

Eğer siz yardım ederseniz bunu gerçekleştirmek için Rusya’ya müracaat

ederiz” demiştir. Bunun üstüne İngiliz Büyükelçisi

Ermenistan’dan nereyi kasdettiğini sorunca da, “ Van, Sivas,

Diyarbakır ve Kilikya” diye cevap vermiştir. Layard’ın bu

yerlerin hiçbirinde çoğunlukta olmadıklarını belirmesi

üzerine de Nerses: “Bunu biliyoruz, ama şimdi Rusya Doğu’da

topraklar kazanıyor, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki güç

dengesi değişti. Biz de geleceğimizi düşünmeliyiz” Ermeniler’in amacını

açıklamıştır.15

Bundan sonra ise Ermeni Patriği Nerses 13 Nisan 1878

yılında İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’e

gönderdiği mektupta ise şunları yazmaktadır: “Ermeniler ile

Türklerin bir arada yaşamaları artık imkânsızdır. Eşitliği adaleti ve vicdan

özgürlüğünü ancak bir Hıristiyan yönetimi sağlayabilir. Müslüman yönetimin

yerini Hıristiyan yönetim almalıdır. Ermenistan (Doğu Anadolu) ve Kilikya

Hıristiyan yönetimin kurulması gereken yerler arasındadır.” 16

Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan’ın 1877 – 1878 Osmanlı

– Rus savaşı öncesi ve sonrasında bu şekilde ikili bir

politika izlemesi hem Osmanlı Devleti ile ilişkilerini

bozulmasından kaçınmakta hem de İmparatorluk içinde

15 Kamuran Gürün, “Ermeni Dosyası” (1983) s.9916 F.O. 424/70, Nu. 134/I zikr., Bilâl N. Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians (1856-1880), Vol. I , Ankara 19R2, s. 173, Belge Nu. 69.

12

Avrupa’nın da desteğini alarak bir devlet kurma hayalini

gerçekleştirmek istemesinden kaynaklanmaktadır.

Nerses Varjabedyan’ın ölümünden sonra yerine geçen

Harutyun Vehabedyan ve Horen Aşıkyan patrikliği

döneminde, terör, ihtilal, ayaklanma ve isyan çıkarmak

amacıyla faaliyetlere başlayacak olan Ermeni

komitelerinin en önemlileri 1887’de İsviçre de kurulan

Hınçak ve 1890’da Kafkasya da kurulan Taşnak

Komiteleridir.17

2. ERMENİ İSYANLARI

Berlin Antlaşması’ndan sonra Avrupalı devletlerin

Ermenilerin lehinde yaptıkları müdahalelerden pek fazla

memnun olmadıkları ve bunun sebebini de Osmanlı

Devleti’nde göze batacak ve Avrupa kamuoyunu harekete

geçirecek derecede Ermeni olaylarının olmayışından

kaynaklı 18 olduğunu düşünen Ermeniler sırasıyla, Kara

Haç, Armenakan ve Vatan Koruyucuları, Cenevre’de Hınçak

ve Tiflis’te Taşnak komitelerini kurmuşlardır.19

Hınçak ve Taşnak Komiteleri’nin ortak amaçları ise

şöyledir:

17 Uras, a.g.e , İstanbul 1987, s. 426-45718 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. VIII, Ankara 1988, s. 13519 Ermeni Katliamları Hakkında Genel Bir Değerlendirme, Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/degerlendirme.html (erişim 07 Haziran 2014)

13

Osmanlı Topraklarına girerek, kendileri için

tehlikeli saydıkları hükümete bağlı ve hükümete

yardım eden her türk ve Ermeni’yi fark gözetmeden

yok etmek,

Terör ve katliam yapacak eylem (gerilla) grupları

kurmak,

Böylece, büyük devletlerin müdahalesini sağlamak ve

Müslümanların kovulacakları veya öldürülecekleri

altı Anadolu vilayetinde bağımsız, sosyalist bir

Ermeni cumhuriyetini gerçekleştirmek.20

Osmanlı Devleti, Ermenilerin bu komiteler tarafından

yapılan silah kaçakçılığının önüne geçmeye çalışmış olsa

da bu konuda başarılı olamamamıştır. Çarlık Rusya,

Avusturya, Belçika, Almanya, İsviçre ve İran gibi

muhtelif ülkeler tarafından silah tedarikini yapan

Ermeniler özellikle 1890’lı yılların başlarından itibaren

Anadolu’nun hemen her tarafında isyanlar çıkarmışlardır.21

Kurulan komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları

gösterilmiştir. Ancak İngilizler’in Berlin

konferansından önce Nerses Varjabedyan’a Doğu’da bağımsız

bir Ermenistan istekleri için verdiği olumsuz cevapta “

bölgede Ermeniler çoğunlukta değil” kanaati20 Erdal İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri (1890-1923), İstanbul 1995, s. 2821 Yahya Bağçeçi, XIX. Yüzyılın Sonlarında Anadolu’da Çıkan Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı Devleti’nin Aldığı Askeri Tedbirler, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı.24, 2008/1, s. 317-331

14

yatmaktaydı. Bu yüzden bölgede Ermenilerin yapacağı tek

bir şey kalıyordu, nüfusları kendi lehlerine çevirmek..

Ermeniler Osmanlı toprakları içerisinde bir Ermenistan

Devleti kurmak için komiteler vasıtasıyla bir çok isyan

çıkartmıştır. Bu isyanlar ve terör olaylarından önemli

olanları şunlardır: 1882’de Anavatan Müdafileri Olayı,

1889’da Armenakan Çeteleriyle Çatışma ve aynı yil içinde

Musa Bey Olayı gerçekleşti. Kimi kaynaklara göre ilk

isyan olarak sayılan 1890’da Erzurum’da gerçekleşti.

Bunu aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93’te

Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894’te

Sasun İsyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun İsyanı, 1896’da

Van İsyanı ve Osmanlı Bankası’nın işgali. 1903’te II.

Sasun İsyanı, 1905’te Sultan Abdulhamid’e suikast

girişimi ve 1909’da gerçekleşen Adana İsyanı izlemiştir.22

Tüm bu isyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması

dünya kamuoyuna Ermeni komiteler tarafından Avrupa ve

Amerika’da propaganda maksatlı olarak “ Müslümanlar

Hıristiyanları katlediyor” mesajıyla yansıtılmış ve

Ermeni sorunu daha o günlerden Ermeni diasporası

sayesinde uluslararası bir sorun niteliğine

büründürülmüştür.

22 Ermeni Katliamları Hakkında Genel Bir Değerlendirme Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/degerlendirme.html (erişim 7 Haziran 2014)

15

3. I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ERMENİLER VE TEHCİR

Ermeni komitelerinin oluşturduğu çeteler, I. Dünya savaşı

başladığında Rus ordusunun bölgeyi işgal etmesi için

cephe gerisinden Osmanlı ordusunu zor duruma sokacak

saldırılar gerçekleştirmişlerdir. Savaşın başlarında

Osmanlı Devleti, Ermeni komitelerinin düşmanla işbirliği

yaptığını ve birbiri ardına isyanlar çıkardıklarını

gördüğünde, kesin bir tedbir kararı alma yoluna

gitmemişti. Ancak Ermeni komiteleri, oluşturdukları

çetelerle köyleri basmaya, köprüleri tahrip etmeye,

telgraf hatlarını kesmeye, askeri birliklerin ikmal

yollarını kapamaya ve İtilaf devletleri için casusluk

yapmaya devam etmişlerdir23

 Ermeni çeteleri, I. Dünya Savaşı sırasında Ruslara esir

düşen Osmanlı askerlerine ve Kafkasya’daki Müslümanlara

da zulüm yapmaktan geri kalmamıştır. Rusların eline geçen

Kars ve Ardahan civarında öldürülen erkeklerin 30 bine

ulaştığı, kadın ve çocukların perişan halde oldukları,

Ermenilere teslim edilen Osmanlı esirlerinin oldukça kötü

koşullara maruz kaldığı, arşiv belgelerinde açıkça ortaya

koyulmaktadır. Osmanlı hükümeti, esirlere yapılan söz

konusu kötü muamelelerin sona erdirilmesi için, tarafsız

devletler karşısında gerekli girişimlerde bulunmuştur24

23 H. Erdoğan Cengiz, Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekat-ı İhtilaliyyesi, Ankara 1983, s. 235-237.24 Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, HR. HU, Kr. 122/6; BOA. HR. HU, KR.122/4.

16

Müslüman toplumdan eli silah tutan herkes askere alındığı

için, sivil halk çetelere karşı tamamen savunmasız bir

durumda kalmıştır. Sivil halkın bu savunmasızlığını bir

fırsat olarak gören çeteler, Rus ordusuna yol açmak ve

Müslüman toplumu yok etmek için katliamlara

girişmişlerdir. Bu katliamlardan birisinin

gerçekleştirildiği Van ve çevresinde, 17 Mayıs 1915’de

sivil halkı, kadın, çocuk, yaşlı demeden katliama tabi

tutmuşlardır. Ermeni çeteleri aynı vahşetlerini, Zeytun,

Muş, Bitlis, Kayseri, Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Trabzon,

Ankara, İzmir, İstanbul, Adana, Urfa, İzmit, Bursa,

Erzurum, Antakya, Maraş, Antep ve Halep’te de

gerçekleştirmişlerdir.25

 Ermeni Komiteleri’nin bu faaliyetlerini ele aldığımızda,

Ermenilerin çoğunluğa sahip olmadıkları bir bölgede

devlet kurma amacıyla hareket ettikleri açıkça

görülmektedir. Halbuki bölgede Türk, Kürt, Arap, Süryani

gibi milletler de bulunmaktaydı. Ermeniler, Rusya, Fransa

gibi devletlerin desteği ile kendi devletlerini

kurabileceklerini düşünmüşler ve bu amaçla silahlı isyan

ve katliamlar gerçekleştirmişlerdir. Ermenilerin yapmış

olduğu bu ve benzeri terör faaliyetleri, Osmanlı

Devleti’nin dışında bölgedeki diğer milletlerin de

tepkisine sebep olmuştur. Nitekim, tehcir sırasında

yaşananlardan anlaşılacağı gibi Ermenilerin başına gelen

25 Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek vs, Ermeniler Sürgün ve Göç, Ankara 2004, s. 62-63.

17

istenmeyen olaylar, bölgede yaşayan sivil vatandaşların

bu durumlara tepkilerinin bir sonucudur.26

3.1 Tehcir (Yer Değiştirme) Kararı

Osmanlı Devleti’nde, Ermeni olaylarının artmasının

ardından, başta Patrik olmak üzere Ermenilerin ileri

gelenlerini, çıkacak muhtemel isyanların önlenmesi

konusunda uyarılmış, aksi takdirde sert tedbirlerin

alınacağı söylenmiştir.. Ancak bu uyarının dikkate

alınmaması üzerine bu olayları başlatan ve Ermenileri

silahlandıran komite örgütlerini dağıtmak için 24 Nisan

1915 yılında vilayetlere ve mutasarrıflıklara "acele ve

gizli" kaydı ile bir talimat yollandığı görülüyor. Bu

talimatta, Ermeni komite merkezlerinin kapatılması,

evrakına el konulması ve komite elebaşlarının

tutuklanması gibi hususlar yer almaktaydı. Esat Uras’ın

ifadesine göre, İstanbul'da oturan 77.735 Ermeni'den

ihtilallere katıldıkları tespit edilenlerden 2345 kişi

tutuklanmıştır. 27 Yani 24 Nisan 1915 tarihinin soykırım

iddiası ve tehcir ile alakası yoktur.

Arapça asıllı bir kelime olan tehcir, bir yerden başka

bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hicret ettirmek

anlamına gelir. Bununla birlikte Tehcir Kanunu diye

26 Abdullah Demir, Hukuk Tarihi Açısından 1915 Ermeni Tehciri, Hukuk,Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, Şubat 2008, s. 7227 Yusuf Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları, (Kitap Tahlili) s.4

18

adlandırılan kanunun adı da aslında Savaş zamanında

hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeri

tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun

olarak tanımlanır. Başta Erzurum ve Van bölgelerinde

başlayan isyan ve katliamlar sonucunda Talat Paşa’nın

başlattığı ve Meclisinde uygun gördüğü kanun ya da

tehcir (yer değiştirme) uygulaması doğrudan doğruya

cephelerin güvenini sarsacak bölgeleri kapsamaktadır.

Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin geri

bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis bölgesi,

ikincisi ise Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin ve

İskenderun bölgeleridir.28

Ermeniler ise bu kanunu soykırım kanunu olarak

algılamakta ve göstermektedirler. Oysa kanun maddeleri

incelendiğinde tehcirin Osmanlı İmparatorluğu’nun

devamının sağlanması için alınmak zorunda olunan bir

önlem olduğu ve Ermenilere zarar verilmeden uygulanma

gereği konusunda da düzenlemeler yapıldığı görülmektedir.

30 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri, Harbiye ve Maliye

Bakanlıklarına yazılan yazıda yer değiştirme

uygulamasının nasıl yapılacağı şöyle anlatılmıştır:

Ermeniler kendilerine ayrılan bölgelere can ve mal güvenlikleri

sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir.

28 Yer Değiştirmenin (Tehcir) Tanımı ve Gayesi Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/tehcir/tanimi.html (erişim 08Haziran 2014)

19

Yeni evlerine yerleşene kadar yeme-içme giderleri Göçmen

Ödeneği'nden karşılanacaktır.

Eski mali durumlarına uygun olarak kendilerine emlak ve arazi

verilecektir.

İhtiyaç sahipleri için hükümet tarafından ev inşa edilecek, çiftçi ve

ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat sağlanacaktır.

Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak,

taşınmaz malları ve değerleri belirlendikten sonra, buralara

yerleştirilecek olan Müslüman göçmenlere paylaştırılacaktı

Bu göçmenlerin uzmanlık alanları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ

ve portakallıklarla, dükkan, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren

yerler, açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri

sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete

kaydedilecektir. 29

15 Ağustos 1915’de yer değiştirme kararı illere

gönderilen bir telgraf ile bütün Ermenilere uygulanmamış,

Osmanlı ordusunda subay ve sağlık sınıflarında hizmet

gören Ermeniler ve aileleri bulundukları yerlerde

bırakılarak göç ettirilmemişlerdir30 Ayrıca, yetim

çocuklar ve dul kadınlar da göç ettirilmeyerek,

yetimhanelerde ve köylerde koruma altına alınmışlar ve

kendilerine maddi yardımda bulunulmuştur.31 Yer

değiştirme sırasında ise yetim kalan çocuklar da Sivas’a

gönderilerek oradaki yetimhanelere

yerleştirilmişlerdir.32 12 yaşına kadar olan kimsesiz

29 Başbakanlık Arşivleri, Başbakanlık evrak odası, nr.32675830 BOA, Şifre Kalemi, nr. 55/1831 BOA, Şifre Kalemi, nr. 54/450; nr 54-A/32532 BOA, Şifre Kalemi, nr. 61/18-2

20

çocuklar, bölgelerinde bulunan yetimhanelerin yeterli

olmadığı durumunda, zengin Müslüman ailelerin yanına

verilerek yetişmeleri ve eğitimleri sağlanmıştır. Maddi

açıdan durumu iyi olmayan Müslüman ailelerine Göçmen

Ödeneği’nden çocukların gıda masrafı olarak 30 kuruş

( yaklaşık bugünkü 110$) ödenmiştir.33

Sonuç itibariyle Osmanlı Devleti’nin savaş şartlarına

rağmen, yer değiştirme uygulamasını bir intizam içinde

yürütmek istemesi ve kafilelerin herhangi bir zarara ya

da mağduriyet ile karşı karşıya kalmaması için elindeki

bütün imkanları zorlamış ve gerekli tüm tedbirleri almaya

çalışmıştır. Bunun yanı sıra ordu savaşta olduğu için iç

güvenlik yeterince sağlanamamış ve çeteler tehcir

konvoylarına saldırılarda bulunmuşlardır. Açlık ve salgın

hastalıklar gibi Müslüman nüfusunda muzdarip olduğu

felaketler Ermenileri de etkilemiş ve tehcir sırasında

binlerce Ermeni ölmüş ya da öldürülmüştür. Ancak bu

çerçevede alınan kararlar doğrultusunda bir soykırım

yapılmış olması ya da düşüncesi çok zor görülmektedir.

4. ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN ERMENİ SOYKIRIM

İDDİALARININ GEÇERLİLİĞİ

Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde soykırım kararı

alınmadan önce 1648 Westphalia devletler sistemine göre

devlet egemenliği mutlak ilke idi. Devletlerin içişlerine

karışılmaz ve azınlıklarda devletin iç işleriydi.33 BOA, Şifre Kalemi, nr.64/162

21

Uluslararası suç kavramı olmadığı gibi devletler kendi

içlerinde vuku bulan olaylarda iç hukukunu

uygulamaktaydı. Ancak, 1839 yılında Tanzimat Fermanından

sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan azınlıklar

uluslararası anlaşmalara konu olmuştu. Osmanlı’nın çok

kültürlü ve çok milletli bir yapıya sahip olması bunun en

önemli göstergesiydi.34

1907 Lahey kuralları bir ülkenin savaşta işlediği suçları

kapsamaktaydı. Ülkelerin kendi işlerinde işlediği suçlara

karşı uygulanması öngörülmüyordu. Yunan Dış İşleri

Bakanı’nın yeni bir insanlığa karşı suç konusu

oluşturularak sözde Ermeni katliamının yargılanması

önerisine, Başkan W. Wilson’un ex post facto hukuk

(olay sonrası) olacağı gerekçesiyle itiraz ettiği

bilinmektedir.35

10 Ağustos 1920’de imzalan Sevres Antlaşması’nda Osmanlı

İmparatorluğu söz konusu suçlarla ilgili olarak yapılacak

bir mahkemeye razı oldu (Md. 226). Kurulan mahkeme,

istenen kişilerin yakalanıp mahkemeye teslimini talep

ediyordu. Malta’ya götürülen sanıkların, İngiliz Kraliyet

savcısının kanıtları yetersiz bulması sonucunda

salıverilmeleri, hep tarihçiler tarafından bilinen

konulardı. Sevres yerine 24 Temmuz 1923’te Lozan

Antlaşması geçti ve bu anlaşmaya göre de 1 Ağustos 1914

34 Gündüz Aktan, Devletler Hukukuna Göre Ermeni Sorunu, Bkz. http://www.eraren.org//bilgibankasi/tr/index2_1_1.htm (erişim 9 Haziran 2014)35 Ibid.

22

ve 20 Kasım 1922 arasında işlenen tüm suçların affı

bildiride yer aldı. 36

1940’ların başında Almanların Yahudilere yaptıkları henüz

tüm açıklığıyla bilinmediğinden, özellikle İngiltere ve

Amerika, Almanya sınırları içinde işlenen suçların bir

uluslararası mahkemede ele alınmasından yana tutum

sergilemediler. Almanların Yahudilere yaptıkları yavaş

yavaş ortaya çıkınca, ülke içinde işlenen suçlar için de

sorumluların yargılanması görüşü ağırlık kazanmaya

başladı. 1941 ‘de başlayan çalışmalar 1945’te Amerika’nın

Londra Konferansı’na sunduğu bir öneriyle yeni bir

aşamaya ulaştı. Londra Konferansı’nda alınan kararların

tutanakları incelendiğinde, Almanya’nın iç işlerine

müdahale etmenin, ileride Amerika içinde aynı şartlar

geçerli olmasından dolayı Amerika’nın bu kararları

almadaki hassasiyeti daha iyi anlaşılmaktadır. 37

Soykırım kavramı 9 Aralık 1948 tarihinde Paris’te

toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 260 A (III)

sayılı Kararıyla kabul edilip, imza, onay ve katılıma

açılmıştır. Sözleşme 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe

girmiş ve Türkiye Sözleşmeyi 23 Mart 1950 yılında

onaylamıştır. 5630 Sayılı Onay Kanunu 29 Mart 1950 gün ve

7469 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. 38

36 Ibid.37 Ibid.38 Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılması Dair Sözleşme Bkz. http://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/32702-Soykirim-Sucunun-Onlenmesine-Ve-Cezalandirilmasina-Dair-Sozlesme.pdf (erişim 9 Haziran 2014)

23

Sözleşmenin 2. Maddesine göre;

“Soykırım; ulusal, ırksal, etnik ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir

bölümünü yok etmek niyetiyle: Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin

fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel

varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam

koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler

alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden

herhangi birine başvurulması kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet

politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.” 39

Kısacası, tehcir kararı bir grubu, ne grup niteliğiyle ne

de başka bir nedenle yok etmek amacı taşımamaktaydı. Rus

işgal ordularıyla işbirliğine içinde olan, bu çerçevede

kılavuzluk ve casusluk yapan, silahlanma arayışına giren,

isyanlar çıkaran, kurulan komiteler ile Osmanlı ordusuna

saldıran, lojistik hatlarını kesen, Türk-Müslüman

yerleşim birimlerine saldırıp katliamlara ve etnik

temizliğe girişen Ermenileri doğu cephesinden ülkenin

güneyine, savaş dışında kalan bir bölgeye taşımak

amacıyla yapıldı. Tehcirin bu askeri gereklilik yönü,

bugün geçerli olan hukuka da uygundur. Kaldı ki tehcir

yapılmasaydı, tüm işaretler Rus ordusunun yanına yer alan

Ermeni güçlerin, Balkanlar’daki gibi, çoğunluktaki Türk-

Müslüman nüfusu soykırım boyutların da bir etnik

temizlikle bertaraf ederek, nüfus dengesini sağlandıktan

39 1948 Tarihli BM Soykırım Sözleşmesi Açısından Ermeni İddiaları Bkz. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/tehcir/bm.html ( erişim 9 Haziran 2014)

24

sonra, kendi devletlerini kuracaklarını gösteriyordu.

Tehcirin nedeni açık ve kesin biçimde askeriydi ve Türk-

Müslüman nüfusun varlığı ve güvenliğini sağlamakla

ilgiliydi. Bu haliyle Ermeni tehcirinin insanlığa karşı

suç oluşturması söz konusu dahi olamaz.40

SONUÇ

Ermeniler ile ilişkilerimizin XI. Yüzyıl Selçukluların

Anadolu’ya girmesiyle başlayan ve Osmanlı – Rus Savaşı’na

kadar ki geçen süreç içerisinde herhangi bir olumsuz

durum yaşanmamıştır. Bunun en büyük göstergesi de Osmanlı

Ermenileri bürokrasi de aldıkları önemli görevlerdir.

Özellikle 19. Yüzyılda 29 Ermeni’ye Paşa rütbesi

verilmiş, 22 Ermeni de Bakan olarak görev yaptığı

arşivlerde yer almaktadır. Hatta Nerses Varjabedyan’ın

1876 yılında Vatandaşlık Meclisi Şurası’na sunduğu

mektubunda da açıkça bellidir ki Ermenilerin Osmanlı

yönetiminde sahip oldukları haklar sayesinde benliklerini

muhafaza etmişlerdir.

Ancak Osmanlı – Rus Savaşı’nda Ruslar sadece Osmanlı

İmparatorluğunu değil İran’ı da yenmişler ve Tebriz’e

kadar ulaşmışlardır. Savaş esnasında Rusların yanına yer

alan Ermeniler, çıkan milliyetçilik akımlarımdan da

kaynaklı olarak bağımsız bir devlet olma idealini

40 Gündüz Aktan, Devletler Hukukuna Göre Ermeni Sorunu, Bkz. http://www.eraren.org//bilgibankasi/tr/index2_1_1.htm (erişim 9 Haziran 2014)

25

göstermeye başlamıştır. Islahat Fermanı ile de

Müslümanlar ve gayrimüslimler eşit statüye getirilince

ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler Rusya’dan kendileri

adına ıslahat yapılmasını talep etmiştir. Savaş sonunda

Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin

Anlaşması’yla Ermeni sorunu uluslar arası bir boyuta

taşınmıştır.

Osmanlı Ermenileri sadece içeride kurulan komiteler

yoluyla devlete karşı hareket etmenin mümkün olmadığını

görünce, Ruslarında yardımı ile Osmanlı toprakları

dışında komiteler kurmaya başlamışlardır. Bu komitelerden

en önemli ikisi olan Hınçak ve Taşnak komitelerine

“Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin

kurtarılması” hedef olarak gösterilmiştir. Bu komitelerin

çıkardıkları isyanlar Osmanlı kuvvetlerince bastırılması

üzerine Ermeni örgütler tarafından Avrupa ve Amerika’da

Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmesi olarak

yansıtılmıştı. Bunun doğal sonucu olarak büyük devletler

Ermeniler adına yeni reformların tasarlanması için

Osmanlı İmparatorluğu üzerinde baskı kurmaya

başlamışlardır.

Ermeniler Türk halkına en büyük zararları I. Dünya Savaşı

sırasında yapmış oldukları katliamlarla vermişlerdir. Bu

dönemde Ruslar Doğu Anadolu’da ilerlemekte, İngiliz ve

Fransızlar Çanakkale’yi zorlarlamakta ve Güneyde kanal

harekatı yapılırken, bir taraftan çıkan isyanlarla

26

uğraşmak zorundaydı ve Osmanlı böyle bir süreçte tehcir

kararı almak zorunda kalmıştır.

Osmanlılarda, Avrupa’daki gibi Yahudilere karşı oluşan

anti-semitizme benzer bir anti – ermenizm düşüncesi

bulunmadığı için tehcir, Ermenileri yok etme ideali ile

yapıldığı söylenemez. Tehcir, Ermeni komitelerinin güçlü

olduğu bölgelerde Türk ve Müslümanları etnik olarak yok

etmesine engel olmak için alınmış bir karardır. Osmanlı

Hükümeti’nde, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 2.

maddesinde aranan Ermenileri yok etme kastı

bulunmamaktadır. Yok etme niyetini kanıtlayacak yazılı ve

sözlü belgelerin yer almadığı gibi, tüm belgelerde tam

tersine Ermeni milletinin korunmasını ve rahatça iskan

edilmelerini ve Osmanlı’nın bulunduğu durumdan dolayı

zorunlu olarak alınmış bir karar olduğu ortadadır. Ermeni

ölümlerinin önemli bir bölümü tehcir dışı nedenlerden

kaynaklanmış ve aynı nedenlerle bölgede vuku bulan Türksivil ölümleri de vardır.. Bu açıdan tehcir, Sözleşme’nin

2 (e) anlamında, gizli ya da dolaylı bir soykırım

değildir.41

İstanbul, Aydın, İzmir ve Kütahya Ermenilerinin tehcire

tabi tutulmaması, Osmanlıların gücünün yetersizliğinden

ziyade, diğer bölgelerdeki Gregoryan Ermenilerin Rusların

dindaşı olarak ve Rus ordularının ilerleme hattı üzerinde

bulunmaları dolayısıyla tehcir edildiğini göstermekle,

41 Ibid.27

olayın askeri nedenini açıkça ortaya koymaktadır. Bu

koşullarda Sözleşme’ye göre soykırım olmayan tehcirin

ardındaki askeri gerekler de göz önüne alındığında,

hukuken insanlığa karşı suç kategorisine girdiği de

savunulamaz. Ayrıca Ermeni nüfusa karşı, devletin bir

planı çerçevesinde “yaygın ve sistematik bir saldırının

parçası olarak”, insanlığa karşı işlenmiş suç konularının

çoğunun birlikte işlendiği bir durum ortaya çıkmamıştır.

Tehcir, etnik temizlikten farklı olarak, Ermenilerin

şiddetle yerinden atılmasını amaçlamamıştır. Ermenilere

karşı dini veya başka bir ,nedenle mezalim yapılması söz

konusu olmamıştır. Tehcir askeri güvenlik nedenleriyle

yapıldığı açıkça ortadır.42 Kısacası Ermeniler ile

münasebetlerimizi hem tarih açısından hem hukuki açıdan

ele aldığımızda soykırım iddialarının geçerliliği

olmadığı âşikardır.

42 Ibid28

KAYNAKÇA

Bağçeçi, Yahya. (2008/1). XIX. Yüzyılın Sonlarında

Anadolu’da Çıkan Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı

Devleti’nin Aldığı Askeri Tedbirler, Erciyes

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

Sayı.24, s. 317-331

Cengiz, H. Erdoğan. (1983). Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekat-

ı İhtilaliyyesi, Ankara, s. 235-237.

Demir, Abdullah. (2008) Hukuk Tarihi Açısından 1915

Ermeni Tehciri, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler

Aylık İnternet Dergisi, Şubat, s. 72

29

Eryılmaz, Bilal. (2001). “Osmanlı Devleti’nde Ermeni

Sorunu”, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu Özel Sayısı II,

Sayı:2., Ankara , s.640

Göyünç, Nejat. (1983) Osmanlı İdaresinde Ermeniler,

İstanbul, s.50

Gürün, Kamuran.(1983). “Ermeni Dosyası” s.99

Halaçoğlu, Yusuf. (2001). Ermeni Tehcirine Dair

Gerçekler(1915), TTK Yayını, Ankara.

İlter, Erdal. (1995) Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve

Silahlanma Faaliyetleri (1890- 1923), İstanbul, s. 28

Kantarcı, Şenol. “Tarihi Boyutlarıyla Ermeni Sorunu” ASAM

Ermeni Araştırmaları Enstitüsü

Karabekir, Kazım. (1995). Ermeni Dosyası, İstanbul, s.133

Karal, Enver Ziya. (1988). Osmanlı Tarihi, C. VIII,

Ankara, s. 135

Kodaman, Barçın. (2002). Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu,

Isparta, s.6

Kodaman Bayram, (1995). “Avrupa’nın ilk maşası:

Ermeniler”, Tarih ve Medeniyet

Dergisi, Sayı. 15, s.14.

30

Özdemir, Hikmet. (2004). Kemal Çiçek vs, Ermeniler Sürgün ve

Göç, Ankara, s. 62-63.

Simeon, (1999).Tarihte Ermeniler, , 2. baskı, İstanbul,

s. 141 - 142, 254, 259.

Uras, Esat. (1987). Tarihe Ermeniler ve Ermeni Meselesi,

İstanbul, s.208

İNTERNET ERİŞİM KAYNAKLARI

http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-55/asilsiz-ermeni-

iddialari-ve-gercekler

http://www.eraren.org//bilgibankasi/tr/index2_1_1.htm

http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/iliskiler/

osmanli.html

http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/

degerlendirme.html

http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/tehcir/bm.html

http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/tehcir/tanimi.html

31