Armenian Life, Tradition from the western culture -XIX. YÜZYILDA GELENEKTEN BATI KÜLTÜRÜNE...

163
1 XIX. YÜZYILDA GELENEKTEN BATI KÜLTÜRÜNE GEÇİŞTE ERMENİ YAŞAMI Murat Gökhan DALYAN

Transcript of Armenian Life, Tradition from the western culture -XIX. YÜZYILDA GELENEKTEN BATI KÜLTÜRÜNE...

1

XIX. YÜZYILDA GELENEKTEN BATI KÜLTÜRÜNE GEÇİŞTE ERMENİ YAŞAMI

Murat Gökhan DALYAN

2

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Ağaç dalının yaprağına ve meyvesine eğildiği gibi

öğrencilerinin bütün sorunlarına eğilen

şefkatli ve değerli hocam

Prof. Dr. Fahrettin TIZLAK’a ithaf edilmiştir.

3

XIX. YÜZYILDA GELENEKTEN BATI KÜLTÜRÜNE GEÇİŞTE ERMENİ YAŞAMI

ÖNSÖZ…………………………................…………….…………..………6 GİRİŞ…………………………………………...……..…….………………7

1.Osmanlı Devleti’nde Ermeni Toplumu……………......…………….7

I.BÖLÜMXIX. YÜZYILDA ERMENİ AİLE YAŞAMI

A. XIX. Yüzyılda Ermeni Toplumunda Aile Yapısı ve Sosyal İlişkiler ..........101.Aile Yapısı……………………………..………………..………….…….102.Kadın Hakları…………………….………………….……..……....….. 133.Toplumsal Alanda Kadın Erkek İlişkileri ................................................184.İsimlerde Batılılaşma ...............................................................................235.Tabiiyet Değişiklikleri ............................................................................ 246.Misyonerlerin Ermeni Kültürüne Olan Etkileri ......................................29

II.BölümEĞİTİM VE ÖĞRETİM

A.Eğitim Öğretim Faaliyetleri ....................................................................331.Lazarev Okulu .........................................................................................482.Kız Okulları .............................................................................................503.Dilde Sadeleşme………………………...………………………...……..584.Misyonerlerin Ermeni Eğitim Hayatına Etkileri ....................................60B.Ermenilerde Evlilik ve Boşanma……………………....………....….....63 1. Beşik Kertmesi………………………………..…………...……632.Başlık ve Evlilik ......................................................................................632.1.Başlık…………………………………………………….….…....632.2.Evlilik………………………………………………….…….…...643. Boşanma………………………....…………………….....……….....….. 71

İçindekiler

4

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

III. BÖLÜMXIX. YÜZYILDA ERMENİ SOSYAL VE KÜLTÜREL

HAYATIA.Gelenekler ve Görenekler1. Sofra Adabı...............................................................................................742. Eğlence Hayatı..........................................................................................793. Halk Hekimliği ve Tıp...............................................................................834. Dinsel İnançlar...........................................................................................864.1. Yatır ve Türbe İnancı.............................................................................864.2. Çaput Bağlama ve Nazar.......................................................................874.3. Yağmura Dair İnançlar.........................................................................895. Cenaze ve Defin Törenleri........................................................................90B. Ermenilerde Kılık ve Kıyafet....................................................................93 1. Kadın Kıyafetleri..........................................................................931.1. Kadın Süs Eşyaları................................................................................1001.2. Takı.......................................................................................................1022. Erkek Kıyafetleri....................................................................................1033. Düğün Kıyafetleri...................................................................................106

C. Ermeni Evleri..........................................................................................1081. İstanbul Ermeni Evleri.............................................................................1082. Anadolu’daki Ermeni Evleri....................................................................1103. Ermenilerde Ev Bakımı...........................................................................1154. Ev Dekorasyonu......................................................................................1185. Anadolu’daki Ermeni Kiliselerinin Dekorasyonu..................................1226. Ev Aydınlatma Araçları..........................................................................1237. Ermenilerde Yakacaklar..........................................................................123D. Göç.........................................................................................................1241. İç Göçler..................................................................................................1242. Rusya’ya Göç..........................................................................................1253. Avrupa ve Amerika’ya Göç....................................................................127

5

IV. BÖLÜMEKONOMİK HAYATTA YAŞANAN DEĞİŞİMLER

A. Osmanlı Ticari Yaşamında Ermeniler…….....………..……...………..1311. Sanayi İnkılâbının Ermenilere Etkisi ………….....……........….......1352. Misyonerlerin Ermeni Ticaretine Etkisi ………......…….……….....1373. XIX. Yüzyılda Ermenilerin Dış Ülkelerle Ticari Faaliyetleri…....... 140B.Tarım………………………………………………………….….........141C.Çobanlık…………………………………………………....…..........147SONUÇ …………………………………………….…………….….…...149KAYNAKÇA …………….........................………...………………....….151

İçindekiler

6

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ÖNSÖZXIX. Yüzyılın başlarında Ermeni ve Türk toplumları arasında kültürel ve

sosyal anlamda pek fazla bir fark bulunmamaktaydı. Uzun yıllar bir arada yaşamanın etkisiyle Ermeniler kendi dillerini unutarak Türkçe konuşmakta ve aynı biçimde giyinmekteydiler. XIX. Yüzyılda batılı devletlerle girişilen yoğun ilişkiler ve ardından Osmanlı topraklarına gelen misyonerlerin çalışmaları Ermeni toplumunda sosyal değişmelere neden olmuştur. Bu gruplardan özellikle misyonerlerin çalışmaları Gregoryen cemaatinin bölünmesine, kültürel etkisinin kırılmasına neden olmuştur.

Ermeni toplumundaki bu değişimi büyük kentlerde konsoloslar ve tüccarlar tetiklerken iç bölgelerde onların bu görevini misyonerler gerçekleştirmiştir. Böylece Ermeni toplumunda başta kilise yönetimi, eğitim anlayışı, evlilik, sofra adabı, ticaret ve kadın-erkek ilişkileri olmak üzere birçok anlayış değişmiştir. Ancak Ermeni sosyal yaşamının değişimi, batıya açık olan şehirlerde kırsal alanlara göre daha hızlı bir şekilde meydana gelmiştir. Yüzyılın sonuna gelindiğinde Ermeniler artık kendi ana dillerini konuşmaya başlamış ve sosyal yaşamda da Müslüman komşuları ile aralarında fark edilir bir ayrım meydana gelmiştir. İşte bu kitapta ana başlıklar altında batı ve misyoner etkisiyle XIX. Yüzyıl Ermeni toplumunun değişimine değinilmeye çalışılacaktır. Ancak her biri bir doktora tezi olmayı hak eden bu konuların hemen hepsine değinmeye çalışmak imkânsızdır. Bu nedenle çalışmamızda kullandığımız kaynaklar elverdiğince bu tür konulara değinmeye ve konuyla ilgili başlıklar oluşturmaya çalışılmıştır. Kaynak olarak özellikle seyyah, misyonerlere ve Ermeni yazarların eserlerine başvurulmaya çalışılmıştır.

7

GİRİŞ1. Osmanlı Devleti’nde Ermeni Toplumu Ana yurtları Doğu Anadolu ve Kafkaslar olan Ermeniler, Hıristiyan olmadan

önce çok tanrılı bir dini yapıya sahiptiler. II. III. yüzyıllardan itibaren Hıritiyanlıkla tanışmaya başlayan Ermeniler, IV. yüzyıla girerken Surp Kirkor Lusavoriç, etrafında şekillenen olaylar neticesinde topluca Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir1.

Türk-Ermeni ilişkisi Selçukluların Anadolu’ya gelmesiyle başlamıştır. Daha önceleri çoğunlukla Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler bu sayede Anadolu’nun batı illerine göç ederek beşeri bir yayılma göstermişlerdir. Selçukluların tarih sahnesinden silinmesinden sonra Ermenilerin Anadolu’daki varlığı, Osmanlılar döneminde de devam etmiş ve bu durum2 I. Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür.

Osmanlı Devleti içerisindeki yapılanmada, Ermeni toplumuna bakıldığında, dini yapıları dışında, bunların bulundukları yerleşim yerlerine ve dâhil oldukları iktisadi ve sosyal faaliyetlere göre farklı sosyal tabakalarda yer aldıkları görülmektedir. Buradan hareketle Osmanlı Devleti’ndeki Ermenileri şu şekilde bir ayrıma tabi tutmak mümkündür. Birinci grubu, XIX. yüzyılda oldukça etkili olan, yönetimde ve sivil hizmetlerde yer alan zengin ve etkili bir zümre; ikinci grubu, İstanbul ve Anadolu’nun diğer şehir ve kasabalarında ticaret ve finans işleri ile uğraşan kesim; üçüncü grubu sayıları en çok olan köylüler oluşturmaktaydı. Dördüncü grup ise daha çok yüksek dağlarda Sasun ve Zeytun gibi korunaklı yerlerde kuralsız ve yarı bağımsız bir şekilde yaşayanlardı ki, bu grupların çıkarmış oldukları isyan hareketleri yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuştur. Beşinci grup da din adamlarıydı ki, bunlar imparatorluğun en müreffeh topluluklarından biriydi. Bu grup askeri muafiyetleri sayesinde ekonomik olarak önemli bir gelişme göstererek ayrıcalıklı bir mevki kazanmıştır.3

Osmanlı Devleti’nde Ermeniler sadakatleriyle zamanla devlet nezdinde önemli görevlere getirildiler. Bu bağlamda yukarıda belirtilen birinci gruba dâhil 1 Canan Seyfeli, İstanbul Ermeni Patrikliği, Aziz Andaç Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2005, s. 25-28.2 Gürsoy Şahin, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler (1676-1749), IQ Yayınları, İstanbul 2008, s.28-37.3 Özgür Yılmaz, “XIX. Yüzyılda Misyonerlik Faaliyetleri Çerçevesinde Trabzon Ermenilerine Bir Bakış” http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1157/13618.pdf, s.193.

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

8

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

oldukça etkili olan, yönetimde ve sivil hizmetlerde yer alan zengin ve etkili ailelerden Dadyanlar, III. Selim zamanından itibaren baruthanenin başına getirildiler ve zamanla bu konuda tekel konumuna eriştiler4. Kazaz Artin ve Düzoğlulları paradan, Balyan ailesi ise mimariden sorumlu oldular. Yine Sultan Abdulaziz döneminde geniş bir kullanım ağına sahip olmaya başlayan telgraf işletmelerinde Ermeniler oldukça büyük şekilde yer aldılar5. Ayrıca Ermeniler, diplomatik olarak dış ilişkilerde de önemli bir yer edindiler. 1855 yılında Paris Büyük Elçisi Rupen Manas iken Londra Şehbenderi Yetvart Zohrab’dır. 1856 ylında Viyana Elçisi Garabed Efendi Davudyan’dır6.

Şehir merkezlerinde yaşayan Ermeniler, idari olarak Osmanlı Devleti’ne bağlı olmakla birlikte dini ve sosyal konularda tamamen patrikhaneye bağlıydılar. Anadolu’nun kırsal bölgelerinde nüfusun tamamının Ermenilerden oluştuğu köylerdeki kararlarda ise aksakallı ihtiyarların görüş ve direktifleri idarede önemli rol oynamıştır7.

XIX. yüzyılın başlarında Ermeni toplumunun idaresindeki Kilise ile birlikte önemli roller üstlenen Amira denilen aristokratlar giderek zayıflamış ve buna mukabil bir kısmı esnaflıkla uğraşan orta sınıfsa güç kazanmıştır. Böylelikle ilk önce Amiralarla birlikte kilise yönetiminde yer almaya başlayan esnaf veya orta sınıfın yönetimdeki üye sayısı zamanla Amira sınıfını geçmiştir. Bunda, özellikle Kırım Savaşı ve yabancı bankaların Osmanlı Devleti içerisinde faaliyet göstermeleriyle birlikte bir kısım Amira’nın maddi varlığının azalması bir kısmının da batması etkilidir. Ancak bu değişimde Kirkor Odyan, Serviçen (Serovpe Viçenyan), Garabed Tütüncüyan,

4 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, İstanbul 2004, s. 3; Kevork Aslan, Armenia And The Armenians, From The Earliest Times Untıl The Great War (1914), New York 1920, s. 118-119. Fransız seyyah Lamartine, 1820’lerde Türklerin en iyi Ermenilerle anlaştığını ve bu nedenle önemli görevler için onları tercih ettiklerini belirtmektedir. Bkz. Arzu Etensel İldem, Fransız Gezginlerin Gö-züyle Türkler ve Yunanlılar, Boyut Kitapları, İstanbul 2000, s. 184.5 Kevork Aslan, a.g.e., s.118-119; Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.46. Düzoğlula-rından Garabet Bey aynı zamanda Valide Sulatnın mücehharatçılığını da yapmaktadır. Bkz. Aynı eser aynı sayfa.6 Pars Tuğlacı, a.g.e., s.48, 65, 96.7 Robert Curzon, a.g.e., s.231.

9

Nahabed Rusiyan gibi -Avrupa’daki eğitimleri sırasında- 1848 İhtilalinden etkilenen gençlerin romantik bir milliyetçilikle Ermenileri, kilise ve Amiraların vesayetinden kurtarmak amacıyla toplumlarının Avrupa’dakine benzer bir sosyal dönüşüm yaşamasını sağlamak için yaptıkları çalışmaların da etkisi büyüktür. İlk dönemler kilise ve Amriaların direnişiyle karşılaşan bu hareketler zamanla başarıya ulaşmıştır8. Bunda onlara yardım eden en büyük olanaklardan bir tanesi Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’tan itibaren yaptığı çeşitli düzenlemelerle birlikte kilisenin sivil yetkilerini kısıtlayarak elinden almasıdır. Bu bağlamda kilisenin sebebsiz yere sivilleri sürgüne gönderme yetkisi elinden alınmış, sadece dini konularla sınırlandırılmıştır. Ancak bir müddet sonra bu yetkileri de yavaş yavaş elinden alınmaya başlanmıştır. Bu bağlamda boşanma davalarına bakacak bir meclis oluşturulmuş ve buna sivil üyeler de eklenmiştir. Böylelikle sadece dini üyelerin bakmış olduğu konular sivillere de açılmıştır9. Oysa daha önce ölüm dışındaki bütün ceza ve müeyyideler tamamen din adamlarının tekelinde bulunmaktaydı10. Bu nedenle 1863 Ermeni Anayasası sivillere toplumsal konularda söz hakkı tanıdığı gibi, Ermeni toplumunda idare meclislerini oluşturan Amiraların yerini tüccarlar, bürokratlar ve aydınların almasına doğru giden yolu da açmıştır. Böylelikle de Ermeni toplumunda laikleşme ve sivilleşme artık geri dönülemeyecek bir seviyeye ulaşmıştır11. Bu aşamadan sonra XIX. yüzyıl boyunca yaşanan bütün gelişmelerde kilise artık sivillerle birlikte hareket etmeye başlayacak ve cemaat içinde çatışma yaşamaktan kaçınacaktır.

8 Arsen Yarman, a.g.e., s. 279-288; Rahip G. Çarıkçıyan, Türk Devtei Hizmetinde Ermeniler, Kesit Yayınları, İstanbul 2006, s76.9 Boğos Natanyan, Sivas 1877, Yay. Arsen Yarman, Bir Zamanlar Yayıncılık, İstanbul 2008, s.40-42, 52-54; Arsen Yarman, Palu-Harput 1878 Çarşancak, Çemişgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan, ve Ci-var Bölgeler, I.Cilt/Adalet Arayışı, Derlem Yayınları, İstanbul 2010, s.279.10 John Reid, Turkey and The Turks: Being The Present State of The Otoman Empire, MDCCCXL, s. 126.11 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.58-60; Mihran Damadyan, Bir Ermeni Komitecinin İtirafları, Ha-zırlayan Haluk Selvi, Timaş Yay., İstanbul 2009, s.14-15.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

10

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

I.BÖLÜMXIX. YÜZYILDA ERMENİ AİLE YAŞAMI

İnsanların yaşam tarzlarını ve koşullarını belirleyen fakötürlerin başında iklim, coğrafya ve çevre kültürler etkilidir. Bu faktörler aynı zamanda geçiş töreni olarak da bilinen evlilik, düğün vs. olayların gelişiminide doğrudan etkilemektedir. XIX. yüzyıl Ermeni sosyal yaşamının belirlenmesinde özelikle içinde yaşadığı kültür ve coğrafya etkili olmuştur.

A.XIX. Yüzyılda Ermeni Toplumunda Aile Yapısı ve Sosyal İlişkiler 1.Aile Yapısı

Ermeniler arasında geleneksel ataerkil aile yapısından dolayı birçok kuşak bir arada bulunmaktaydı12. Ailede baba mutlak otorite sahibi kabul edilir ve onun bütün direktifleri emir kabul edilerek yerine getirilirdi. Geleneksel aile yapısındaki normların korunmasında aile içindeki kuralların önemi büyüktür. Bu nedenle gençler aile fertlerinin bütün yaşlılarına saygı göstermek zorundaydılar13. 1836 yılında İstanbul’da bir Ermeni ailesine misafir olan Moltke’de bu durumu kendi gözleriyle görmüştür. Mektubunda: “.. Tam bir teklifsizlik içinde bile Ermeni ailesi arasında büyük bir resmilik hüküm sürer. Baba içeri girince, kendileri de ellisine varmış olan oğulları ayağa kalkıyor. Aynı şeyi annelerine de yapıyorlar. Küçük kardeş, büyüğü kendisine teklif etmeden çubuk (sigara) içmiyor…” sözleriyle ifade etmiştir14. Bunlara ek olarak eve tanıdık bir misafir geldiğinde çocuklar misafir yanına gidip onun

12 Taner Ergin, Osmanlı Esnafı Ticari ve Sosyal Hayat, Belge ve Fotoğraflarla, Ankara 2009, s.66; Eli-za Cheney Abbott Schneider, Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa Mektupları Bir Osmanlı Kentinde Müminler ve Kâfirler, Çev. Neşe Aydın, Dergah Yayınları, İstanbul 2009, s..46; Lucy M. J. Garnett, Lucy M. J. Garnett, Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri, Çev. Nurettin Elhüseyni, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul 2009, s. 137; Ahmet Karaçavuş, “19. Yüzyıl Trabzon’unda Gayrimüslimler” , Osmanlı Siyasal ve Sosyal Hayatında Ermeniler, Edit: İbrahim Erdal-Ahmet Karaçavuş, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2009, s. 214; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “Women In Armenian Fa-mily And Daily Life (Based on the Armenian Stories of the 19th and 20th Centruies”, Osmanlı Siyasal ve Sosyal Hayatında Ermeniler, Edit: İbrahim Erdal-Ahmet Karaçavuş, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2009, s. 321.13 Andon Adonios, Armenia Its People, New York 1896, s.12; Margarette Woods Lawrence, Light on The Dark River; Or, Memorials of Mbs. Henrıetta a. L. Hamlin Missionary in Turkey, MDOCCLlV, s. 137; John Ussher, A Journey From London to Persepolis, Including Wandering in Dagestan, Georgia, Armenia, Kurdistan , Mesopotamia, and Persia, Vol. I., London 1865, s. 248-49.14 Feldmareşal Helmuth von Moltke, Molke’nin Türkiye Mektupları, Çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, İstanbul 1995, s. 49.

11

elini öpüp saygılarını gösterdikten sonra geri çekilmeli ve aile büyükleri izin verinceye kadar da ayakta beklemeliydiler Aksine davrananlar toplum tarafından saygısız olarak addedilirdi15. Genel olarak toplum bu tür adetlerin gerekli olduğu konusunda hemfikirdir. Zira 1879 yılında bu durumu ve bu durumun faydalarını Rahip Vahan şu cümlelerle açıklamaktadır: “Ataerkil düzen özellikle köylerde hala sürmektedir. Bu düzenin köy yaşantısına yararları sonsuzdur. Bu düzen sayesinde iş taksimi ile ailevi huzur birleşmektedir. Büyükbaba ya da nine hayatta ise, 150 kadar üyeden oluşan bu küçük prensliği idare eder. Bu gelenek Kilikya’da hala korunmaktadır. Halef her zaman büyük olandır. Şaşırtıcı olan ise erkek ile kadın arasında ayrım yapılmamasıdır. Dededen sonra sıra ninenindir. Babadan sonra yerine büyük oğlu değil, eşi yani anne geçer…”16.

Ataerkil ailelerde evin en yaşlı üyesi yani babası evin reisi olarak bütün dış alım satım ve malların üretiminden, satışından tek sorumlu kişiydi. Diğer bütün üyeler onun her dediğini eksiksiz yerine getirmekle mükelleftir. Baba dışarıyla her türlü alım-satım dâhil ilişkileri uhdesinde bulundurduğu gibi; itaatsiz olan aile bireyini evden kovma ve mirasından mahrum bırakma yetkisine de sahiptir17. Hatta bu tür ailelerde genç anne baba kendi çocuklarını aile büyüklerinin yanında sevemez ve onları öpemezlerdi. Bu tür açıktan sevgi hareketleri toplum tarafından aile büyüklerine karşı saygısızlık olarak addedilirdi. Bu nedenle ataerkil ailelerde çocukların eğitimini genellikle aile büyükleri verirdi18. 1878 yılında Kırşehir’de bulunan İngiliz Seyyah Henry C. Barkley bu durumu notlarında şu şekilde açıklar: “

15 Margarette Woods Lawrence, a.g.e., s. 137; Lady Hornby, Kırım Savaşı Sırasında İstanbul, Çev. Kerem Işık, Kitap Yayınevi, İstanbul 2007, s. 102-103, 110.16 Rahip Vahan Bardizaktsi, “Sıla’dan Sözler, İstanbul 1879”, Palu-Harput 1878 Çarşancak, Çemiş-gezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan, ve Civar Bölgeler, II.Cilt/Adalet Arayışı, Derlem Yayınları, İstanbul 2010 s.61; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.314.17 H. Allen Tupper, Armenia: Its Present Crisis and Past History, New York 1896, s. 45; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, Anılarla ve Fotoğraflarla 1914 Öncesi Köy Hayatı, Çev. Altuğ Yılmaz, Aras Yayıncılık, İstanbul 2006, s.34-35; Adem Ölmez, İstanbul’da Sosyal Barışın Bozulması: İstanbul Ermeni Olayları ve Yahudiler, Kurtuba Kitap, İstanbul 2010, s.36; Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 137; John Ussher, a.g.e., s. 248-49; Krikor Zohrab, Osmanlı Meclisinde Bir Ermeni Mebus, Hermon Araks, Aras Yay., İstanbul 2001, s.47; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s. 321.18 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, New York 1862, s.123; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.164-165.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

12

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

(Amerika’ya göç konusunda) “…otuz-kırk yaşlarında, siyah sakallı, güçlü bir arkadaş, şansını Amerika’da denemeyi sık sık düşündüğünü, karısı ve çocuğu olmadığı için bunu rahatça yapabilecek olmasına rağmen, babasının gitmesine izin vermediğini söyledi! Biz de bu sözlerinin üzerine, kendi kararlarını verebilecek kadar olgun olup olmadığını, kendini yetişkin olarak görüp görmediğini sorduk ama aldığımız cevaba göre; babaya, sorgulamadan her konuda itaat etmek bir “gelenek”ti yani demek oluyordu ki altmış yaşındaki bir adamın bile babası hayattaysa ona itaat etmek zorundaydı.” cümleleriyle açıklamıştır19. Toplumda babanın her dediğini yapmak ve onun kurallarına uygulamak bir erdem kabul edilmesinin yanı sıra gençlerin yapacakları işlerde sorumluluktan kurtulmalarına da olanak vermiştir20. Ancak baba sözünden çıkamama, onun önünde konuşamama21 ve ailevi değerlere bağlılık aynı zaman da gençlerin hayatlarını istedikleri gibi yaşamalarının önündeki en büyük engeli oluşturmuştur22.

Misyonerlerin ve Avrupa kültürünün etkisiyle Ermenilerde ataerkil aile yapının getirmiş olduğu kurallar yavaş yavaş değişmeye başlamış23 ve artık geleneksel aile tarzı terk edilerek çekirdek aileye geçiş başlamıştır24. Nitekim 1891 yılında Edwin Maunsell Bliss, Ermeni sosyal yaşamında eskiye ait birçok geleneğin kendileri ve İncil sayesinde değiştiğini söylemektedir25. Ancak bir yerleşim yerinin dış dünya ilişkisi ne kadar zayıfsa o bölgedeki geleneksel aile yapısı o kadar büyük ve güçlü olurdu. Özellikle doğuda I. Dünya Savaşı’na kadar geleneksel aile yapısı varlığını korumuştur26.

19 Henry C. Barkley, Anadolu ve Ermenistan’a Yolculuk, Çev. Nil Demir, Kesit Yay., İstanbul 2007, s.108.20 Krikor Zohrab, a.g.e., s.47; Dilâver Cebeci, Tanzimat ve Türk Ailesi, Bilge Oğuz Yayınevi, İstanbul 2009, s. 44.21 Ahmet Karaçavuş, “a.g.m.”, s. 214.22 Krikor Zohrab, a.g.e., s.46-57.23 Maria West, The Romance of Missions: or,Inside Views of Life and Labor, Land of Ararat. New York 1875, s.663-664.24 Kirkor Behesnilian, a.g.e., s. 25; Murat Gökhan Dalyan, “19. Yüzyıl Azınlık Aile Yaşantısında Gelin-Kaynana İlişkisi (Ermeniler ve Nasturiler Örneği), s. 150-51.25 Edwin Munsell Bliss, The Encyclopedia of Missions. Descriptive, Historical, Biographical, Statisti-cal. with a Full Assortment of Maps, a Complete Bibliography, and Lists of Bible Versions, Missionary Societies, Mission Stations, and a General Index. Vol. II., London-Toronto- New York 1891, s.423.26 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.33-34.

13

2.Kadın Hakları XIX. yüzyıl Ermeni toplumunda kız çocukları, erkeklere oranla daha az

önemsenmiştir. Bu anlayışın verdiği düşünceyle aileler genel olarak ilk çocuklarının erkek olmasını istemişlerdir. Özellikle kadınların erkek çocuğunun olması toplumda onlara statü kazandırmakta ve çocuğun doğduğu ailenin geleceğini güvenceye aldığını düşündürürdü. Baba için ise erkek çocuk, erkekliğinin pekiştirilmesi anlamına gelmekteydi. Erkek çocuğa verilen önem nedeniyle bir Ermeni ailesinde erkek çocuk dünyaya geldiğinde, sevinç gösterilerinde bulunulur çevreye fındık, fıstık ve ceviz gibi yiyecekler dağıtılırdı. Eğer çocuk kız ise hiçbir şey dağıtılmadığı gibi sevinç gösterilerinde de bulunulmazdı27.

Erkek çocukları toplumda övünç kaynağı olarak görülürken “kızlar eksik etek”, “kör olasıca” gibi ifadelerden anlaşılacağı üzere ikinci sınıf olarak görülürlerdi28. Andon Adonis’e göre babalar erkek çocuklarıyla çeşitli oyunlar oynarken kız çocuklarını görmezden gelir ve onlardan bu çeşit bir ilgiyi esirgerlerdi29. Kız çocuklarının bu durumu sadece çocukluklarıyla sınırlı olmayıp yetişkinlik dönemleri için de geçerlidir30. Eliza Cheney Abbott Schneider, toplum içindeki gözlemlerini “Burada kadınlar, kocaları ve erkek kardeşleri tarafından hizmetkâr gibi görülüyor. Herkes için geçerli olmasa da kimi zaman kadınların halini hor görülen kölelerin ezik hallerine benzetiyorum. Buradaki erkeklerin eşlerini kendilerine eşit gördüklerine çok nadir rastladım. Tabii eşlerini kendileriyle aynı düzeyde görerek onlara hoş bir şekilde davrananlar da var; ama bu gerçekten çok nadir..”sözleriyle belirtmektedir31. Bu durum diğer Amerikan misyonerleri gibi onu da oldukça şaşırtmış; ülkesindeki kadın erkek ilişkisiyle karşılaştırmasına neden olmuştur. Bütün bunlara ek olarak toplumda genç kızların evleninceye kadar bekâretlerini korumaları ve evlendikten

27 Cahit Külekçi, Sosyo-Kültürel Açıdan Ermeniler ve Türkler (İstanbul Ermenileri), Kayıhan Yayı-nevi, İstanbul 2010, s. 65-67; Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.52-53; Mary Kilbourne Matos-sian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.135,138.Ermenilerde doğan çocuğun ileriki yaşamında ne olması isteniyorsa göbek bağıda ona göre gömülürdü. Eğer okula ve yakınlarına gömülürse eli kalem tutan biri olacağına veya Pazar yerine gömülecek olursa zengin bir tüccar olacağına inanılırdı. Bkz aynı sayfa.28 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 75.29 Andon Adonios, a.g.e., s.17.30 Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa Mektupları Bir Osmanlı Kentinde Müminler ve Kâfirler, Çev. Neşe Aydın, Dergah Yayınları, İstanbul 2009, s.46.31 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.46. Yine ona göre kız erkek ayrımı çocuklar büyüdükçe daha da büyüdüğünü belirtmektedir. Bkz. Aynı aynı sayfa.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

14

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

sonra kocalarının her sözüne itaat göstermeleri aileleri için bir şeref kaynağı olarak görülmektedir. Bu nedenle aileler kızlarını bu özelliklere uygun yetiştirmeye çalışır ve kendilerine dışarıdan herhangi bir söz gelmemesine çalışırlardı32. Son dönemlerde açılan kız okullarında okutulan hayat bilgisi ders kitaplarının içeriğinde bile kız çocukları için, kadının aile içindeki rolü üzerinde durulmuştur. Ayrıca kitapta iyi bir kız nazik, sessiz, küçük kardeşlerine örnek oluşturan, örgü yapan ve ev işlerini çekip çevirendir33.

Bir kadın, gelin, anne, anneanne, kayınvalide ve babaanne olabilir; ancak baba varken evin reisi olamazdı. Onun görevi sadece evin düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak kocasına ve büyüklerine saygıda ve hizmette kusur etmemektir. Kocası kendisine küfür etse bile ona asla karşılık vermemeli ve ancak kendisine söz hakkı verildiğinde konuşmalıdır34. Bütün bunlara ek olarak kadın eve bir erkek girdiğinde veya yanından geçtiğinde ayağa kalkmalıdır35. Kadın aile içinde sadece kocasına değil aynı zamanda kocasının erkek kardeşlerinin de direktiflerini yerine getirmek ve onlara itaat etmek durumundadır36.32 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.175; Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, Bir Adalet Feryadı Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar 1862-1933, Aras Yayın-cılık, İstanbul 2006, s. 63; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s. 236-237.Toplumda bekaret oldukça önemli görüldüğünden genç kızların çocuktan itibaren cinsellikle ilgili bilgiler direkt olarak verilmez ve bu tür şeyleri öğrenmeleri mümkün olduğunca ertelenirdi. Bu nedenle kızlar buluğ çağına girdiklerinde cinsellikle ilgili bazı bilgileri annesinden değilde komşu kızlarından veya diğer aile bü-yüklerinden öğrenirlerdi. Bunun dışında kızlık zarının zarar görmemesi için kız çocuklarının sert ha-reketler yapmaması ve bacaklarını zorluyacak hareketlerden kaçınmaları istenirdi bkz Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s. 170.33 Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, a.g.e., s.119.34 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 74-75; John Ussher, a.g.e., s. 249-25035 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 49.36 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.54; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s. 230. Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa’daki Ermeni ailelerini gözlemlediğinde kadınların durumunu şu şekilde özetlemiştir. “ Evin hanımının kocası veya büyük erkek kardeşi dışardan gelirse, kadın he-men gidip nargilesini getirir. Biraz sonra adam bir bardak su ister. Kadın hemen gidip getirir. Kısa bir süre sonra kadın bir fincan kahve getirir kocasına. Yine çok geçmeden nargile söner ve adam, köz getirmesi için karısını çağırır. Kadın koşturarak gelir ve beyini hoş tutmak için bir kürek mahkumu gibi talimatları yerine getirir…” misyonerler kadınların sosyal statülerinin kendileri vasıtasıyla deği-şeceklerini düşünmekteydiler. Zira onlar“..bir kadının içinde yüce Tanrı’ya karşı samimi bir inanç ve gönülden bağlılık yoksa günahkarların dostu İsa’ya karşı saf ve temiz bir inanç beslemiyorsa o kadın kendi beyhudeliğinin ve erkeğin bencil ve gaddar hakimiyetinin kuklası olmaktan başka nedir ki? Onu Hıristiyan inancıyla kuşatın, onu kurtarıcısıyla ve Tanrı’sıyla aynı duygudaşlık mertebesine yükseltin, ibadetin manevi gücünü kalbine aşılayın, onu dini kaidelerin mukaddesliğiyle ve koruyuculuğuyla sarıp sarmalayın..” sözlerinden aldıkları düstur uyarınca Ermenilerin kadın erkek ilişkilerini düzeltebilecek-

15

Genellikle statü olarak erkeklerden sonra gelen kadınlar, evlilik çağı geldiğinde görüşleri alınmadan anne babalarının direktifleri doğrultusunda evlendirilmişlerdir. Ancak toplumda batı kültürü ile tanışmış ve eğitimli kadın sayısının artmasına, bağlı olarak -özellikle eğitimli sınıf arasında- evliliklerde kızların da görüşleri sorulmaya başlanmıştır37. Aynı şekilde Gregoryen Ermeniler arasında da kadın eğitiminin artmasına, hatta bunun için zengin zümrelerde özel mürebbiyeler tutulmasına rağmen; toplumda görücülük usulü ve ailelerin evlilik konusundaki görüşleri hala önemlidir. Ancak bu sefer gençler evlilik öncesi en azından birbirlerini görme ve tanıma imkânına sahip olmuşlardır38.

Yün Eğiren Kadınlar39

XIX. yüzyılda geleneksel bir Ermeni evinde evin hanımı erkek misafirlerine

lerini düşünmekteydiler. Bkz aynı sayfa.37 Boğos Levon Zekiyan, Ermeniler ve Modernite Gelenek ve Yenileşme, Aras Yayıncılık, İstanbul Kasım 2001, s.97.38 Anahide Ter Minassian, Ermeni Kültürü ve Modernleşme Şehir, Oyun, Mizah, Aile, Dil, Çev. Sosi Dolanoğlu, Aras Yayınları, İstanbul 2006, s.108.39 http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

16

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

görünmez; onlardan kendisini sakınırdı. Hatta bu anlayış nedeniyle bir kadın sokağa çıktığında sadece burun ve gözlerinin görüldüğü bir çarşafa girer ve ancak bu şekilde sokağa çıkabilirdi. Bu halde bile kadınların sokaklarda görülmesi pek alışılmış ve olağan bir hadise olarak kabul edilmezdi40. 1880’lerde Van Ermenilerine göre sokakta bir kadının gereksiz yere dolaşması toplumda ona duyulan saygının yitirilmesine neden olurdu41. 6-7 yaşlarındaki kız çocukları bile bu anlayış nedeniyle bakkala bile gönderilmezdi42. Kirkor Basmacıyan’a göre Ermeniler, bu konuda Müslüman komşularından daha fazla tutucuydular43. Yine İngiliz Seyyah Burnaby, eserinin bir bölümünde Fransız yazar M. Perrot’un Yozgat’taki bir anısını aktarırken kendisi de aynı durumla karşılaşmıştır. Perrot, ev sahibine kendisini iyi bir şekilde ağırlayan evin hanımı ile neden tanıştırılmadığını sorduğunda ev sahibi kendisine “Bizde âdet böyle” cevabını aldığını ve arkasından “ Bence akıllıca âdet. Başka erkeklerin karımı görmelerinin bana ne faydası var? Karımı kendim için aldım; benim malım o. Siz Avrupalıların eşlerinizi şımarttığınızı duydum; Benim karım iyi terbiye almıştır. Haremime girince elimi öpmeye gelir, saygılı bir tavırla önümde dimdik durur, ancak ben ona hitap edince açar ağzını” sözleriyle karşılaşmıştır. Perrot’la aynı eve misafir olan Barnuby, adı geçen kişinin oğluna bu durumun değişip değişmediğini sorduğunda ondan aynı cevabı almıştır. Hatta oğlu daha ileri giderek “ ..Hadiseyi gayet iyi hatırlıyorum. M. Perrot, babamdan kendisini annem ile tanıştırmasını istediğinde ben de oradaydım. Sanırım babam, Avrupa’da eşlerinizi konuklara sakladığınız izlenimindeydi; her neyse bizler eşlerimizi kendimize saklarız” cevabını almıştır. Onun gözlemlerinde, Ermeni bir bayan hiç eğitim almamıştır. Hareme hapsedilir. Kocasının kölesidir, onun her türlü bayağı işi yapmak zorundadır. Ayaklarını yıkar,

40 Hormuzd Rassam, Asshur and The Land of Nimrod Being An Account of The Discoveries Made in The Ancient Ruins of Nineveh, Asshur, Sepharvaim, Cauh, Babylon, Borsippa, Cuthah, and Van, Including A Narrative of Different Journeys in Mesopotamia, Assyria, Asia Minor, and Koordistan, New York 1897,s.128; John Ussher, a.g.e., s. 249-250; Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 43-44.; Robert Curzon, a.g.e., s. 231.1879 yılında Anadolu’daki Ermeniler, arsında notlar tutan Rahip Vahan, kadınların peçe takma adetlerinin en az 30 yıl sürdüğünü ve bunun Müslümanlarla olan müna-sebetlerinden kaynakladığını belirtmektedir. Hatta ona göre Ermeni gelinler, kayınbiraderleri ve kayın babalarıyla konuşmadıkları gibi uzaktan tanıdıkları veya tanımadıkları kişilerle de uzun yıllar boyu konuşmalardı. Bkz Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.62.41 Hormuzd Rassam, a.g.e.,s.12842 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.166.43 Kirkor Basmacıyan, a.g.e., s. 177.

17

kurular, yemek yerken ona hizmet eder. Çok küçük yaşlardan itibaren kız çocuğu, babasının evinde kendisini köle addedilecek şekilde yetiştirilir. Cümleleriyle kadınların durumuna değinmiş ve Ermenilerin adetlerini barbarca görmüştür44.

Kadınlar erken yaşlarda evlenip koca evine gittiklerinde burada herkesin emir ve yasaklarına uymak zorunda kalırlar ve onların her hareketi ailedekiler tarafından gözlenirdi. Bu nedenle kadınlar, yaşlarına ve statülerine göre aile büyüklerinin yanında sessiz kalarak yemeklerini herkesten ayrı bir şekilde yemek ve gelinlik yapmak durumundaydılar45. Zira gelin, toplum anlayışına göre akşamları sadece kocasıyla birlikte olan bunun dışında evin gelini ve sülalenin hizmetçisi olan kişi olarak görülürdü46.

XIX. yüzyıl Gregoryen Ermeni ailesinde bu gelenekler katı bir şekilde takip edilmiştir. Bu nedenle yeni gelinlerin aile büyüklerinin yanında konuşması, yüzünü açması, yemek yemesi gibi bazı davranışları yasaktı. Bu âdetler yıllarca sürdüğü gibi zaman zaman taraflardan birinin ölümüne kadar devam ederdi. Bu aşamada gelinler meramlarını baş hareketleriyle veya kısık sesle fısıldayarak anlatmaya çalışırlardı47. Hatta öyle ki bir Ermeni ailesinde gelinlerin 44 Fred Burnaby, At Sırtında Anadolu, Çev. Fatma Taşkent, İletişim Yay., İstanbul 1999, s.134.45 David Brewer Eddy, What Next in Turkey: Glimpses of the American Board’s Work in the East (1913), Publisher: The American Board, 1913, s.152-154; Cahit Külekçi, a.g.e., s. 47-48, 61; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s. 340-41; Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.111. Palu örneğinde olduğu gibi kırsal alanda Ermeni kadınlar nerdeyse kocalarından iki kat çalıştıkları gibi bazen de kocalarından ölesiye dayak yerlerdi. Aynı eser s. 111.46 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, Çev. Silva Kuyumcuyan, Aras Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul 2003, s. 93; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s. 340-341. Ermeniler arasında gelinlik uygulmasını H.J. Van-Lennep, “ ..Gelini yeni evine teslim ettik. Genç ve tecrübesiz olan bu küçük kız, kayınvalidesinin ve onun kızlarının ellerinde ve gözetimleri altında olgun bir kadın olacaktır. Artık ailenin gerçek bir üyesi olmuştur. Bu sebeple de yeni ailesi özel olarak izin vermediği sürece kendi annesini arayamaz. Orta ve daha alt tabakalarda evin en zor ve en ağır işleri geline yaptırılır, yaşça kendisinden küçük olan görümceleri hariç olmak üzere bütün aile halkına hizmet eder. Kayınpederinin yanında yüzünü açamaz ve ancak bir şey sorduğunda fısıltıyla konuşabilir. On beş ve hatta yirmi yıl boyunca kayınpederleri tarafından yüzleri hiç görülmemiş ve sesleri duyılmamış kadınlar tanımıştık. Gereksiz yere konuşmasını önlemek için gelinin ağzı bir mendille sarılır. Bu adet yavaş yavaş unutul-maya başlanmış olmasına karşın, bu durum evlilikten sonra aylarca ve hatta yıllarca devam eder. Bir çocuk doğduğunda büyükanne ona sahiplenir ve annesi çocuğuna kaşı sevgi göstermeye cesaret ede-mez, çünkü bu son derece ayıptır..” Bkz. H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.123.47 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.47; John Ussher, a.g.e., s. 249-250; Ahmet Kankal-Eftal

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

18

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

çocukları üzerinde bile sorumluluğu yoktur. Anne olarak sadece onların çamaşırlarını ve gündelik ihtiyaçlarını karşılar; çocukların terbiyesi ve yetiştirilmesi, direkt olarak babaannenin sorumluluğundadır48. Toplumun kadına bakış açısı ve aile içindeki durumları, kadınların dış dünya ile ilişkilerinin zayıf, dar ve kısıtlı olmasına yol açmıştır. Ancak kırsal kesimlerde bu durum yüzyıl boyunca sürerken şehirlerde bu anlayışta azalmalar meydan gelmiştir49.

Misyonerlerin gelişiyle birlikte bazı Ermeniler, Protestanlara ülkelerinde geleneksel ailevi kuralların getirdiği bu tür âdetlerin var olup olmadığını sorgulamış; bazıları bunlardan nasıl kurtulacakları konusunda onlardan yardım istemişlerdir. Misyonerler ise, bu tür uygulamalardan ve âdetlerden Protestanlık sayesinde kurtulacaklarını ifade etmişlerdir. Böylelikle misyonerler, Ermeniler arasında var olan bu geleneğin kırılmasına yol açmışlardır50. Nitekim 1890’lı yıllarda Protestan Ermenilerden Kirkor Besniliyan bu tür âdetlerin Protestan Ermeniler arasında artık tuhaf karşılanmaya başladığını ifade etmiştir51.

3. Toplumsal Alanda Kadın Erkek İlişkileriXIX. yüzyılda Batı ve misyoner kültürünün etkin olmadığı dönemlerde,

Ermeni sosyal yaşamında kadınların sokakta fazla dolaşmaları, kalabalığa girmeleri, toplum tarafından hoş karşılanmamıştır. Onlara göre kadınların yeri sadece ailelerinin yanı, yani evleridir52. Bu anlayışın bir sonucu olarak toplumun kadın erkek ilişkileri doğrultusunca bir bayan sokak ortasında kocasıyla birlikte aynı ortamda yemek yiyemez, kol kola veya aynı hizada yürüyemez, ancak onu birkaç adım geriden takip edebilirdi. Bunun aksine davrananlar toplum tarafından ayıplanır ve saygısız olarak görülürdü53. Toplumsal kurallar nedeniyle kadınların kiliselerde bile erkeklerden

Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s.341.48 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 256. Hatta bazı böl-gelerde anne çocuğunu dahi kendisi banyo yaptıramaz bu bile babaannenin tasarrfundadır. Anne sadece su döker ve havlu tutatbilir. Bkz. Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.143.49 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 47.50 Maria West, a.g.e., s.23; Murat Gökhan Dalyan, “19. Yüzyıl Azınlık Aile Yaşantısında Gelin-Kay-nana İlişkisi (Ermeniler ve Nasturiler Örneği), 2.Uluslararası Bir Bilim Kategorisi Olarak “Kadın” Edebiyat, Dil ve Kültür Çalışmalarında Kadın Sempozyum cI., Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Atatürk Kongre Merkezi (27-28-29 Nisan 2009), Aydın 2010, s. 150. 51 Kirkor Behesnilian, In Bonds: An Armenian’s Expriences, Londra 1895, s. 25.52 Maria West, a.g.e., s.135; Cahit Külekçi, a.g.e., s. 48-49.53 Hormuzd Rassam, a.g.e.,s.128; Maria West, a.g.e., s.42-44; Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.53-54. Bazı yerlerde misal Tokat’ta güzel havalarda aileler kır gezmesine çıkması adettendi. Çimlerin üzerine halılar serilir erkekler nargilelerini yudumlarken kadınlar ve kızlar bir tarafta dedikodu yapar-

19

paravanla ayrılmış ayrı bir yerde oturmaları zorunludur54. Hatta Sivas’ta ancak yaşı ilerlemiş kadınlar kiliseye gidebilirlerdi55. Kadınların son dönemlerde bile, erkeklerle tokalaşmaları veya gülümsemeleri toplumca yadırganmıştır. Krikor Zohrab’ın “Rahmetli” isimli öyküsünde Nigoğos’un babası Kevork Ağa, yanı başlarına taşınan, gelen giden konuklarının ellerini sıkan ve gülümseyen dul bir kadınla iki kızından kötü örnek oluyorlar diye uzak tutmaya çalışmıştır56.

1830’larda batı kültürü Ermeniler yavaş yavaş arasında kendine yer edinirken ilk etkilediği cinsiyet erkekler olmuştur. Zira aynı dönemde varlıklı Ermeni erkekler arasında Avrupa’ya seyahat ve onlar gibi yaşama isteği oluşmaya başlamıştır. Ancak bu ilk dönemler, erkekler kendileri bu şekilde davranırken eşlerinin veya hanım akrabalarının batılı hanım ve ailelerle ilişkiye geçmesine sıcak bakmamışlardır57.

Toplantı veya düğün gibi bir organizasyonda, yemekler ve ikramlar ilk önce erkeklere daha sonra bayanlara verilmektedir58. Yine bekâr bir bayan ile erkek nikâhsız bir şekilde sokakta bir arada bulunamaz ve gezemezdi. İlkokul çağlarındaki küçük çocuklar bile toplumun değer yargılarından dolayı bir araya gelemez, arkadaşlık yapamaz ve görüşemezlerdi. Zira Ermeni toplumunda bir kız ile erkek ancak evlilik münasebetiyle bir araya gelebilirlerdi59. Misyonerlerin gelişi ile birlikte onlar gibi yaşayamaya başlayan Ermeniler, başta Protestanlığı kabul edenler olmak üzere eski adetleri bırakmaya, kadın erkek bir arada yavaş yavaş yemek yemeye ve yürümeye başlamışlardır. Amerikan misyonerlerinden Maria, Ermenilerin -kendilerine göre ilkel - bu adetlerini kendilerinin yıktığını ve onlar arasında sosyal değişmelere neden

lar. Bu pikniklerin tamamlayıcısı olarak saz, trambolin, davul gibi müzik aletleri tamamlardı. Bazen gece geç saatlere kadar bu piknik sefası sürmüştür. Yazın gidilen bu tür mesire yerlerinde genellikle bir su başı olmasına dikkat edilirdi. Bkz. Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, Published: John Murray, London 1870 s. 220.54 C.H. Wheeler, Ten Years The Euphrates; Or, Primitive Mıssıonary Policy Illustrated, Boston 1868, s.159-161; Ramazan Erhan Güllü, Antep Ermenileri (Sosyal-Siyasi ve Kültürel Hayatı), IQ Kültür Ya-yıncılık, İstanbul 2010,s. 69.55 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.268.56 Krikor Zohrab, a.g.e., s.49.57 Charles Macfarlane, The Armenians. A Tale Of Constantinople Vol. II., Philadelphia 1830, s. 116.58 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.53-54.59 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 49.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

20

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

olduklarını ifade etmiştir60. Ancak buna rağmen 1890’larda bile doğudaki Gregoryen kiliselere kadınların katılımı oldukça azdır61.

Yine misyonerler, Gregoryen Ermenilerinin eşlerine baskı uyguladıklarını, dövdüklerini, sokağa çıkmalarına izin vermediklerini, hatta bu nedenle aylarca evlerine kilitleyerek hapis hayatı yaşattıklarını ifade etmişlerdir62. Zira Ermeniler arasında geleneksel katı bir aile yapısı bulunmaktaydı. Bu bağlamda toplumda bir kadın kocasına saygısızca cevap verirse tokat yerdi63. Çünkü kadın kocasının direktiflerini direkt olarak yerine getirmeli; kocası kendine kötü söz söylese bile karşılık vermemelidir64. Ayrıca kocalarıyla direkt olarak konuşmamalı konuşurken de, kocasına ismiyle değil “Efendi veya Bey” gibi sözlerle hitap etmelidir. Kocası eve geldiğinde gerekiyorsa karşılık vermeden onun ayaklarını yıkamalıdır65. Sokakta yürürken açıkça sakız çiğnememelidir. Zira bu toplum nazarında oldukça ayıp karşınan bir eylemdir66. Amerikalı misyonerlerden Maria’ya göre bu özellikleriyle Ermeni kadınlar, hak ve hukuk konusunda yarım erkek sayılan, statüleri oldukça düşük, zaman zamanda tabiri caiz ise hayvanlarla aynı seviyede muamele gören varlıklardı. Onlar, bunu taşıdıkları ve öğrettikleri yüksek kültür ile değiştirmeye gelmişlerdir67. Kadınlar, misyonerlere göre genel anlamda şiddete maruz kalmaktaydılar. Misyonerler, mezhep değişikliği sayesinde Ermeni kocaların eşlerine yönelik tavırlarını değiştireceklerini düşünmüşlerdir. Ancak bu sefer de erkekler hanımlarını Protestan yapabilmek ve akidelerini öğretebilmek için dayak atmaya başlamışlardır. Bu bağlamda Elazığ-Palu’daki Ermeniler örnek verilebilir68.

60 Maria West, a.g.e., s.42-44.61 Mayevsky, Rus General Mayevky’nin Türkiye Gözlemleri Van-Bitlis Vilâyetleri Askerî İstatistiği, Yay. Bayram Bayraktar, İnkılap Kitabevi, İstanbul 2007, s.143.62 Maria West, a.g.e., s.19.63 Rew. James Basset, a.g.e., s. 68.64 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 75.65 Elias Habesci, The present State of The Otoman Empire. Containing A More Accurate And Interest-ing Account Of The Religion Government, Manners, Customs, And Amusements of The Turks, MDC-CLXXXIV, s. 282.66 Charles Macfarlane, a.g.e., s. 83.67 Maria West, a.g.e., s.215.68 Maria West, a.g.e., s. 597; C.H. Wheeler, a.g.e., s.115-116.

21

Amerikan misyonerlerinin Anadolu’daki yaşayışları, birbirleriyle olan ilişkileri Ermeniler için oldukça ilgi çekici gelmiştir. 1860’lara doğru Harput civarında misyonerlerin kadın- erkek ilişkileri hakkında Ermeni kadınları “ …Biliyor musunuz bu kadınlar kocalarıyla aynı masada yemek yiyorlar...” , “…Duydum ki (misyoner) kadınlardan biri hastaymış, kocası onu alıp divana koymuş ve yatağını hazırlamak için ona yardım etmiş; ayrıca onun başında hazır bekleyerek çocuk gibi davranmış.. “ şekilde hayret etmişlerdir. Ermeni kadınların misyoner kadınların durumlarına olan ilgileri, Harput’ta Gregoryen din adamlarının onlara benzememeleri için tedbirler almasına dahi yol açmıştır69.

Yüzyılın başında toplum önünde bir kadının konuşması oldukça yadırganırken; batılılaşma ve batıyı yakından tanımaya bağlı olarak yavaş yavaş bu önyargı kırılmaya başlamıştır. Bunda kızların eğitimine önem verilmeye başlanması, kadınların toplumda sosyal ekonomik ve diğer yönlerden ön plana çıkmaları etkili olmuştur70. Anadolu’nun içlerindeki bu değişmelerde Amerikan misyonerleri kadar olmasa da diğer Protestan misyonerlerinin de etkisi büyüktür. Nitekim İngiliz misyonerlerinin etkisiyle Protestan olan Antep Ermeni Piskoposu ve eşi geleneklerin aksine yabancılarla aynı masada yemek yeme konusunda tereddüt göstermemiştir71. Bunda eğitim kadar kadınların ekonomik hayatta yer almaya başlamalarının önemi büyüktür. Nitekim önde gelen Ermeni kadın yazarların eserlerinde bu husus ön plana çıkmaktadır72. Zira misyonerler, okullarına devam eden kız öğrencilere el işi, hemşirelik, ebelik, öğretmenlik gibi mezuniyet sonrasında ekonomik hayatta bir şekilde yer almalarını kolaylaştıracak meslekleri öğretmişlerdir73. Oysa daha önceleri Ermeni kadınların toplum içinde çalışmaları, yadırganan bir durumdur74. Bu nedenle kadınlar için var olan çalışma alanları sosyal olarak erkeklerle bir araya gelmelerine olanak vermeyen badanacılık ve çamaşırcılık gibi mesleklerden oluşmaktaydı75. 69 S.A. Wheeler, Daughters of Armenia, American Tract Society, Boston 1877, s. 28-32.70 Boğos Levon Zekiyan, a.g.e., s.98-99; Cahit Külekçi, a.g.e., s. 74.71 Henry C. Barkley, a.g.e., s.166-167.72 Boğos Levon Zekiyan, a.g.e., s.73 Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış, Doğu Vilayetleri’nde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İletişim Yay., 2. Baskı, İstanbul 2005, s.281, 295-297.74 Helen Davenport Gibbons, Tarsus’un Kırmızı Kilimleri Bir Kadının 1909 Ermeni Katliamı Tanıklı-ğı, Çev. Atilla Tuygan, Pencere Yay., İstanbul 2009, s.43.75 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 75; Hasmandeğ, Güvercinim Harput’ta Kaldı, Çev. Sarkis Seropyan, Aras

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

22

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Çünkü Ermeni toplumunda kadının ailesinin dışında, dışarıda çalışması onun adeta lekendiği şeklinde yorumlanmasına neden olurdu. Ancak kadınların genel anlamda sosyal hayata atılmaları ilk dönemler özellikle taşrada öğretmenlik mesleği sayesinde gerçekleşmiştir. Hatta bu meslekte dahi ilk dönem kadın öğretmenler, toplum tarafından yadırganmış onlara yönelik olumsuz davranışlarda bulunulmuştur. Yine de kadınların çalışma arzusu yavaş yavaş kadının iş hayatına atılmasına yönelik algının en azından eğitim bazında kırılmasını sağlamıştır76. Bütün bunlara ek olarak Bursa gibi büyük şehirlerde açılan bazı fabrikalarda ipekli dokuma gibi iş kollarında kadınlara gereksinim olması onların ekonomik hayata girişini daha da kolaylaştırmıştır77. Yine de yüzyılın sonuna doğru yaşanan bunca toplumsal değişikliklere rağmen 1909’larda Tarsus’ta bir Ermeni kadının pazarda rahat bir şekilde alış veriş yapması son derece nadirdir78. Zira toplumunun geleneklerinde bir kadının yeri evi göreviyse çocuklarına bakmaktır79.

Daha önce sokakta pek fazla görülmesine sıcak bakılmayan Ermeni kadınlarından 1856 yılında Fani/Ağavni Ceziryan’ın Paresirats Ermeni Tiyatrosu’nda oynayan ilk kadın olmakla birlikte80 genel olarak 1870’lerin sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’ndeki tiyatrolarındaki kadın oyuncular olarak yer almaya başlamışlardır. Bu konuda belli başlı kadın oyunculardan Yeranuhi Karakaşyan, Vergine Karakaşyan, Aznif Hratça, Mari Nıvart, Siranuş, Asdgrik, Şazik, Köylüyan, Koharik Şirinyan, Bayzur Fasulyaciyan sadece birkaçıdır81. Ancak toplumun bunu kolayca benimsediğini söylemek yanlış olacaktır. Zira 1862 yılında İstanbul’daki Yay., 2. Baskı, İstanbul 1998, s. 110. Krikor Zohrab, a.g.e., s.30. Kirkor Zohrab’ın öykülerinde kadın-ların bu işlerden başka sütannelik ve himetçilik yaptığı geçmektedir. Ancak özellikle hizmetçilik en son yapılan ve toplumda olumsuz işler çağrıştıran bir meslektir. Bkz. aynı eser. 76 Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, a.g.e., s.206-208.77 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.166-167; Henry C. Barkley, a.g.e., s.34.78 Helen Davenport Gibbons, a.g.e., s.57.79 Fred Burnaby, a.g.e., s.218.80 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.93-94.81 Metin And, Türk Tiyatro Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 1992, s.60-61. XIX. yüzyılda Ermeniler arasında tiyatro faaliyetleri yer almaya başlamış ve çeşitli yerlerde oyun yazarları ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi de Beyrut Ticaret Meclisi üyelerinden Hoca Maron Nakkaş’tır. Arapça tiyatro eserleri yazan bu şahış aynı zamanda Beyrut’ta bir tiyatro binası kurmak istemiştir. Bkz. Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.3.

23

Ermeni tiyatrolarında kadın oyuncuları çoğunlukla erkekler canlandırmıştır. Bu anlamda Aristodem’in kızı İksira’yı oynamak için kadın oyuncu bulunamadığından bu rolü Mardiros Mınakyan oynamıştır82. Daha sonraki dönemlerde yavaş yavaş kadınlar tiyatroda kendilerine yer bulmuş ve kadın oyuncu boşluğunu doldurmuşlardır. Oyunlardaki Müslüman kadın tiplemelerini hep Ermeni kadın oyuncular canlandırmıştır. Nitekim Namık Kemal’in ünlü Gülnihal isimli eserinin tiyatro canlandırmasındaki Gülnihal’i Kınar Sıvaciyan, İsmet Hanım’ı Rozali Hanım, Poşa Hanım’ı Binemeciyan Hanım canlandırmıştır83.

Ayrıca Tanzimat devrinde kadınların tiyatroya alınmalarının yasak olduğu bir dönemde ünlü Ermeni tiyatrocusu Güllü Agop kendi tiyatrosunda kadınlara özel olarak kapalı bir loca inşa etmiştir. Uygulamalardaki sıkıntı ve tepkilere rağmen tiyatrolara adım atma konusunda Ermeni kadınları, Müslüman hemcinslerinden daha ileri bir seviyededir84.

Ermeniler arasında kadın-erkek ilişkilerinde ve sosyal yaşamın değişmesinde özellikle sahil kentleri ve İstanbul en fazla öne çıkan şehirlerdir. Hatta bütün Osmanlı şehirlerinden önce İzmir batılılaşma konusunda bir adım daha öndedir. Onu daha sonra İstanbul takip etmektedir85.

4.İsimlerde BatılılaşmaXIX. yüzyılın başlarında Ermeniler arasında belirli bir soyadı veya aile

adı bulunmamaktadır. Bu durum toplumda bir soruna neden olduğunda şahıslar babalarının adı veya meslek adları ile tanınırdı. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeniler arasında şahıslar baba adından veya meslek adından bir soyadı kullanma alışkınlığı yaygınlaşmaya başlamıştır86. Aynı yüzyılın sonuna doğru kızlar 82 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III., Tanzimat Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1961, s.278. 1854 yılında Hasköy’de kurulan İlk Ermeni Tiyatrosunun kadrosunda bir tane bile bayan yoktur. Bkz . Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.37.83 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi V., Meşrutiyet Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1968, s.124-125, 173, 264, 228-29.84 Metin And, a.g.e., s.54-55.85 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 134. 86 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.103; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 258; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.31; “Amerikalı Bir Misyonerin XIX. Yüzyılın Ortalarında Türk-Ermeni Kültürel İlişkileriyle İlgili İzlenimleri Üzerine Bir Değerlendirme, “ http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/sahin.pdf (13.10.2009),

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

24

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

evlendikleri kocalarının soyadını almaya başlamıştır87. Soyadı dışında misyonerlerin etkisi ile eğitim gören Ermeniler arasında isim değişiklikleri de yaşanmaya başlanmıştır. Zira Amerikan misyonerlerinin okullarında ve faaliyetlerinde görev alanlar kendi adlarını bırakarak onların verdikleri adları kullanmaya başlamışlardır. “Western Turkey Mission”’un ilk yerel Protestan çalışanı Asador anne ve babasının kendisine verdiği adı bırakarak B. Alexan adını kullanması ve Noonia adlı Ermeni’nin Marta adını 88 1860’larda Harput’lu Keverok Daşcıyan’ın George Stone adını alması örnek verilebilir89. Çünkü Amerikan misyonerleri verdikleri eğitimle öğrencilerini adeta baştan aşağı yeniliyorlardı90. Misyonerlerin etkisi dışında Ermenilerin bazıları da göç ettikleri ülkeye göre isim almışlardır. Rusya’ya göç eden Hovhannes Ayvazyan burada İvan Konstantinoviç ismini almıştır91.

5.Tabiiyet DeğişiklikleriErmeniler arasında mezhepsel bölünmeden sonra gelen en önemli olay,

Batılı devletlerin şirketlerinin ve konsolosluklarının varlıklarını göstermesidir. Özellikle kapitülasyonların Osmanlı topraklarında yabancılara dokunulmazlık gibi haklar kazandırdığını gören Ermeniler, bunu elde edebilmek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Bunun için de en kısa yol, mezhep değişikliğine giderek tabiiyetine girmek istedikleri ülkenin himayesini kazanmaktır. Bu da toplumda ilerleyen yıllarda çok kimlikli bir yapının oluşmasına neden olmuştur. Böylelikle Ermeniler, çıkarlarını koruma ve Batıyla olan ilişkilerde konumlarıyla ilişkilerini kuvvetlendirme yoluna gitmişlerdir. Hatta batılıların korumasını ve himayesini elde edebilmek için yabancılarla evlilikler yapmaya ve onlardan vaftiz babaları seçerek

s.211.87 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 259; Andre Sernin, Tokat’lı Yetvart’ın Anıları, Çev. Anais Martin, Pencere Yayınları, İstanbul 2009, s. 27; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.31.88 Maria West, a.g.e., s.134-137.89 C.H. Wheeler, a.g.e., s.127.90 Murat Gökhan Dalyan, “19. Yüzyıl Misyonerlik Anlayışına Göre Kadın Eğitimi (ABCFM’in Türkiye’deki Uygulamaları), “19. Yüzyıl Misyonerlik Anlayışına Göre Kadın Eğitimi ( ABCFM’in Türkiye’deki Uygulamaları), 2.Uluslararası Bir Bilim Kategorisi Olarak “Kadın” Edebiyat, Dil ve Kültür Çalışmalarında Kadın Sempozyum c I., Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Atatürk Kongre Merkezi (27-28-29 Nisan 2009), Aydın 2010, s. 242.91 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.113.

25

ilgi duydukları ülkelerin vatandaşlıklarına konsoloslukların dikkatine rağmen geçmeye başlamışlardır. Bu isteğin bir sonucu olarak kendi dillerini dahi bırakarak tabiiyetine geçtikleri ülkelerin dilini konuşmaya başlayarak bir nevi yerli Levantenler olmuşlardır. Misal olarak Latin Kilisesine mensup Ermeniler, Ermenice dışında İtalyanca ve Fransızca konuşmaya başlamışlardır92. Amerikalı misyonerlerden Tozer, 1880 yılında Erzurum’da Fransızlar gibi davranan onlar gibi olmak için çalışan opera dürbünü taşıyan bir Ermeni tüccarla karşılaşmıştır93.

XIX. yüzyılın sonunda Ermenilerin bu tür tabiiyetine girdikleri ülkelere İsveç, Fransa, Amerika, İngiltere, Avusturya, Rusya örnek verilebilir94. Bu ülkelerin tabiiyetine giren diğer azınlıklar gibi Ermeniler de hâmilerinin kılık kıyafetlerini giymeye, onlar gibi yaşamaya ve konuşmaya çalıştıkları gibi; adlarını dahi değiştirmişlerdir95.

Ermenilerden bazıları para kazanmak ve ülkedeki yabancılara sağlanan olanaklardan mümkün olduğunca faydalanabilmek adına hâmi ararken; bazıları da 1856 yılında İngiliz konsolosluğunda çalışan Karabet gibi diplomatik himaye için

92 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..21-23; Uygur Kocabaşoğlu, Majestelerinin Konsolosları İngi-liz Belgeleriyle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki İngiliz Konsoloslukları (1580-1900), İletişim Yayınları, İstanbul 2004, s.160. 1700’lerde bile Ermeniler, İzmir gibi batıya açılan şehirlerde yaşayan yabancı tüccarlar ve konsolosların hizmetlerini görme konusunda büyük bir ün kazanmışlardır. Bkz. Aubrey De La Motraye, a.g.e., s. 39. Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s. 98-100; Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 164.Ermenilerin yabancı bir devletin tebasına geçmeleri XIX. yüzyılla sınırlı değildir. 1600’lerin sonu ve 1700’lerin başların da bile birçok Ermeni din adamının ve ailesinin koatolikli yoluyla Malta ve İtalya tabiyetine geçtikleri bilinmektedir. Bkz. Aubrey De La Motraye, a.g.e., s. 422-423.93 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s. 422-23. Ermenilerin batı kültürünü benimsemesini hızlandıran en önemli neden Osmanlı Devleti’nin batılılara özgür bir biçimde Avrupa’daki hayatlarını yaşamalarına izin vermesidir. 1711’lerde Galata, Pera ve İzmir’in yabancılarla meskun mahalleri bu konuda ön pla-na çıkmıştır. Bkz. Aubrey De La Motraye, La Motraye Seyahatnamesi, Çev. Nedim Demirtaş, İstiklal Kitabevi, İstanbul 2007, s. 76-77.94 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..21-23; Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s.160; Ebru Esenkal, a.g.e., s. 23. Osmanlı Devleti bu tabiyet değişiklikleri sayesinde başta Ermeniler olmak üzere vatandaşlarının kapitilasyon zırhına sığınmak istemesine elinden geldiğince karşı çıkmaya çalışmıştır. Rinaldo Marma-ra, Bizans İmparatorluğu’ndan Günümüze İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi, Çev. Saadet Özen, Kitap Yayınevi, İstanbul 2006, s. 106-107. 95 Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 164.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

26

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

bunu yapmışlardır96. Hatta bu işi o kadar rahat bir şekilde yapmaya başlamışlardır ki; 1855 yılında İran tabiiyetine geçen bazı Ermeniler İran’a hiç gitmeden sadece konsolosluklardan aldıkları belgelerle ticari ayrıcalıklara kavuşmuşlardır97. Bu şekilde 1900 yılında Harput’ta 260 Amerikan vatandaşı olan Ermeni bulunmaktadır98.

Bu konuda özelikle 1870’li yıllarda Fransız kültürünün oldukça etkili olduğunu M. Mamuryan’ın “ ..Genel olarak, yaşlılar ve gençler Paris hayatını, âdetlerini, modalarını, gazetelerini taklit etmeye başlıyor. Yalnız göreneklerimiz, giysilerimiz, dekorumuz (..) Fransa’dan gelmekle kalmıyor, Fransa bizi zihinsel bakımdan da besledi, duygusal yönden eğitti ve hatta kalemlerimize zarafet verdi..” İfadeleriyle açıklamaktadır99. XIX. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise Ermeni toplumu kendi arasında artık Gregoryen, Ortodoks, Katolik ve Protestan olmak üzere dörde bölünmüştür100. Ancak bu mezhepler arasında bile çıkarı zarar gören veya mensubu olduğu cemaat önderlerine kızanlar arasında sürekli bir dönüşüm ve

96 Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 88.97 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.49, 89.98 Ebru Esenkal, Yabancı Ülkeler Tarafından Osmanlı Coğrafyasında Açılan Okullar, Trakya Üniver-sitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2007, s. 29.99 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..29. Ermeniler arasında bölünme ve çekişme birbirlerinden uzak durumlarına da neden olmuştur. Bu konuda Boğos Natanyan, 1879 yılında bulunduğu Palu’nun bu konunun en güzel örneğini teşkil ettiğini belirtmektedir. “ Palu Ermenistan’ın yıkılışının bir resmi sa-yılabilir. Ve şunu söylemekle yanılmıyorum ki, bölgenin prens sayılan ileri gelenleri tıpkı Ferisliler gibi dini alet ederek, İsa’nın birleştirdiği kiliseyi dörde bölmüş ve kendilerine menfaat kapısı yapmış-lardır. Zavallı halkı da arkalarından sürükleyerek onlara baskı yapmışlar ve şimdi kilise sebebiyle bu dört semt dört gruba bölünmüş bulunmaktadır. Ve birbirilerine sanki sürekli düşmanmış gibi yabancı gözüyle bakıyorlar. Sanki bir semtin halkı diğer semtin papazı vefat etse bile, parasız kalmayı göze alarak, bu bizimki o sizinki diyerek diğer semtin kilisesine gitmiyorlar. Bu semtler birbirinden sadece iki ya da üç dakika uzaktalar. Eğer b,r kilisenin papazı diğer kiliseye gidecek olursa karışıklık olur. …bu karışıklığın sebebi çorbacıların daha fazla para kazanma amacından başka bir şey değildir. Bir semtin parasının başka bir semte verilmesini istemezler böylece kendileri daha çok kazanabilirler. İşte bu yüzden Tanrı’nın evi bir sarraf dükkânına dönmüş durumda “ sözleriyel de durumu özetlemektedir. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.106-107.100 Şakir Batmaz, “Milliyetçilik, Bağımsızlık, Ermeniler, Osmanlı Devleti ve Amerikan Misyonerleri”Hoş görüden Yol Ayrımına Ermeniler c IV., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.179. Bu dönemde özellikle Ortodoks mezhebinin kabulünde Ermenilerin daha çok Rusya’nın dikkatini çe-kerek balkan devletleri gibi bağımsız olmak istemlerinin büyük bir etkisi bulunmaktadır. Bu gerçekleş-tirdikten sonra kendi mezheplerine geri dönmüşlerdir.Bkz Mayevsky, a.g.e., s.140-145.

27

değişim yaşanmıştır101. Bu bölünmelerde siyasal ve sosyal nedenlerinin dışında din adamlarının ekonomik çıkar sağlamak için mezhep değiştirmeleri de bu olayların tuzu biberi olmuştur102. Ermeniler, İstanbul’a ticaret için gelip yerleşen İspanyol, İtalyan, Fransız, gibi yabancı tüccarların elde ettiği pasaport ve ticari ayrıcalığı kendileri de elde etmek amacıyla özellikle Pera ve Galata’daki Levantenlere karışmışlardır. Bu zümrelerde daha önceleri İtalyan kültürü etkiliyken XIX. yüzyılın ortalarında bu kültürün yerini Fransız kültürü almıştır103. Ancak bu durum, Ermenilerin büyük devletlerin çıkarlarına alet olmalarından başka bir şeye yaramamıştır. Nitekim daha 1880’lerde Rahip Karekin “.. Yabancı devletlere mensup adamların tam tersi Ermeni halkını Ermenilere karşı kışkırtmaya veya Ermenileri devletten şikâyetçi göstermeye çalıştığını gördüm. Ermeni halkını Türk ve Kürt nüfusa karşı şikâyete ve kavgaya teşvik ettiklerini gördüm. Ne yazık ki bizden de pek çokları bu yabancıların menfaatine çalışmakta, bizim ise sonumuzu hazırlayan çabalar ve gösterilerde bulunmaktalar. Kuşkusuz ki yalan vaatlere kanmışlar. Ancak bu davranış pek çok zarar getirdi. Devletle Ermeniler, Ermenilerle Kürt ve Türk halkı arasına mesafe girdi. .. Hiç kuşku yok ki okuyucularımız din değiştirme arzusunun hangi beklentiden kaynakladığını bilmektedirler. Bugün ise onların (Ermenilerin) ne din değiştirdiği, ne Rus ne de İngiliz olduğu, hâlâ yerlerinde ve hâlâ Ermeni oldukları bellidir. Ancak bu sahte ve yapmacık gösteriler milletimiz üzerinde nasıl bir ağırlık verdi? Uyanık insanlar bu oyunların Ermenilere yabancı ve yalancı himayeciler tarafından oynatıldığını, bu oyunlarla Ermenilerin hayatını zorlaştırdığını ve devletin çalışmalarını arttırdığını anlayabilirler. Ancak kendileri güldüler, el çırpıp oynadılar, şimdi rahatlar… O sahte himayeciler Ermeninin ne amcası ne de eniştesi idiler. Onlar daha ziyade becerikli avcılar ve kasaplar idiler. Bizi hazır koyunlar, besili inekler yerine koyarak, bizi ağılımızdan uzaklaştırıp ellerine geçirerek mezbahaya koymak istediler… 104 Daha sonraki yaşanan olaylar maalesef Karakini haklı çıkarmaktan öteye gidememiştir. 101 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, Toros Ahpar Ermeninistan Yolcusu, c.II, K.Bağdatlıyan Matbaası, İstanbul 1884, Palu-Harput 1878 Çarşancak, Çemişgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan, ve Civar Bölgeler, II. Cilt/Adalet Arayışı, Derlem Yayınları, İstanbul 2010, s.405.102 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants Toros Ahpar Ermeninistan Yolcusu, c.I, M. Dındesyan Matbaası, İstanbul 1879, Palu-Harput 1878 Çarşancak, Çemişgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan, ve Civar Bölgeler, II. Cilt/Adalet Arayışı, Derlem Yayınları, İstanbul 2010 s.329-330.103 Ergin Taner, a.g.e., s.148.104 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.362-363.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

28

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Ermeni Rahip Karakin gibi Ermeni din adamlarının ve aydınlarının çalışmalarına rağmen Ermeniler kabul ettikleri mezhepleri kendi milliyetlerinden önde tutarak kendilerini yeni mezhepleri ile tanımlamaya ve kendilerini diğer Ermenilerden farklı görmeye başlamışlardır105. Bu nedenle Henry C. Barkly, bir Ermeni’ye Ermeni olup olmadığını sorduğunda onun “ Hayır ben Katoliğim veya Protestanım“cevabını verdiğini belirtmektedir106. Ermeniler arasında her bir cemaat farklı mahallelerde oturmuş ve kendi cemaatleri dışından olanlarla kız alıp vermedikleri gibi107 mezarlıklarını dahi ayırmışlardır108.

Gregoryen Ermeniler, Protestan veya başka bir mezhebe geçen kardeşlerini gayri meşru addettikleri gibi; Ermenilikten uzaklaşarak bilinçlerini kaybettiklerini ileri sürmüşlerdir109. Oysa misyonerler, bu müdahaleleriyle Ermeni Kilisesi’ni değiştirmeyi değil tam tersine düzeltmeyi amaçladıklarını ifade etmişlerdir. Ancak onların bu müdahaleleri toplumdaki mezhepsel ayrılıkları arttırmış ve bir müddet sonra da Ermeni toplumundaki Gregoryen Kilisesinin toplumsal, kültürel ve dini tekelinin kırılmasına neden olmuştur110. Hatta bu nedenle Ermeni Kilisesi soruna çözüm üretmek adına ilk defa cemaat yönetimine din adamları dışında sivil üyeleri de dâhil etmiştir111. Zira Protestan Milleti Nizannamesinde geleneklerin aksine yönetim sivil ve dini olarak ikiye ayrılmıştır. Ayrıca Protestanlar cemaat seçimlerinde kadınlara da haklar tanımakla bir anlamda cemaatlerin yönetim anlayışlarındaki

105 John Ussher, a.g.e., s. 269; John Charles George Savile Mexborough Half Round The Old World, Being Some Account of A Tour in Russia, The Caucasus, Persia and Turkey, 1865-1866, London 1867, s.160.106 Henry C. Barkley, a.g.e., s.114-115. Uygur Kocabaşoğlu’da aynı şekilde farklı bir devletin tebaası olan yerli azınlıkların kraldan daha çok kralcı davradıklarını belirtmektedir. Bkz. Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 164.107 Bela Horvath, Anadolu 1913, Çev. Tarık Demirkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. Baskı, Eylül 2007, s. 17.108 Louise Fisher Hawes, Memoir of Mrs. Mary E. Van Lennep, Only Daughter of the Rev. Joel Hawes and Wife of the Rev. Henry J. Van Lennep, Missionary in Turkey, Hatford 1850, s.340; Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.140, 315.109 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.122110 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..21.111 Aziz S Atiya, Doğu Hıristiyanlığı Tarihi, Çev.Nurettin Hiçyılmaz, Doz Yayınları, İstanbul 2003, .367-69; Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Berikan Yay., 3. Baskı, Ankara 2009, s.147.

29

değişiminin öncüsü olmuşlardı112.

Özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında misyonerlerin Ermeni toplumunda meydana getirdikleri bölünme ve kırılmalar cemaatlerin idaresinde birçok sıkıntı yaratmış ve sorunlara neden olmuştur. Birde bunlara kendi aralarındaki çekişmelerde eklenince zaman zaman evlilik vaftiz gibi ayinlerin yürütülmesinde sıkıntılar yaşanmıştır. Ayrıca aynı mezhebin farklı görüşlerine sahip olanlar dahi kendi aralarında çekişme yaşamışlardır. Bu bağlamda Latin kiliselerine bağlı olan Ermenilerin idaresi konusunda Fransız ve İtalyan Kapüsenler, Cizvitler ve Lazaristler, Katolik Ermenilerin ruhani yönetimi konusunda anlaşmazlık baş göstermiştir113. 1854 yılında Katolik Ermenilerin birbirleri aleyhinde yazdıkları kitaplar Roma’nın isteği üzerine toplatılmak durumunda kalmıştır114. Ancak bütün bunlara bakarak bütün Ermenilerin mezhep değiştirdikten sonra tamamen eski mezheplerini terk ettiklerini söylemek abes teşkil edecektir. Zira misyonerlerin kendilerini mezheplerine dahil etmek için rekabete girişmeleri ve bunun içinde özellikle Katoliklerin para teklif etmeleri Ermenilerin sık sık saf değiştirmesine neden olmuştur. 1895 yılında Van’da 40 tane bile Katolik bulunmazken Van Fransız Konsolosu olan Per du Frans’ın Musul’dan getirdiği para ve himaye sözüyle Van şehrinin yarısı Katolikliğe geçmiştir. Bu olay üzerine Ermeni patrikliği 1899’da zaruret içindeki Ermeni köylere yardım amacıyla 15.000 lira para gönderilmiş ve daha önce Katolik olan Ermeniler tekrar eski mezheplerine geri dönmüşlerdir. Bu da tabiî ki taraflar arasında yeni sıkıntılar doğurmuştur115. Görüldüğü üzere mezhep değişikliği son dönemlerde tamamen çıkar amaçlı olarak yapılan bir eyleme dönüşmüştür.

6.Misyonerlerin Ermeni Kültürüne Olan EtkileriYılbaşılarında Amerikan misyonerleri, Ermeni öğrencileriyle birlikte ağaç

112 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.122-23.113 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..23.114 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.32.115 Mayevsky, a.g.e., s.146-147. Van Arciyek Köyü sakinlerine Katolik olup olmadıkları sorulduğunda “ belki uyuşabilirsek Katolik olacağız..” sözleri her şeyi anlatmaktadır. Bkz aynı sayfa.

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

30

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

süsleyip hediyeler vererek bir yılbaşı kültürü oluşturdukları gibi116 kendi kültürlerini yayabilmek ve ilgi çekebilmek için kendi ülkelerindeki trenlerden, endüstriden, sanayiden, kadın çocuk eğitiminden, evlerinden, mutfak eşyalarından, sokaklarının genişliğinden kısacası Amerikan kültüründen bahsederek onlara kendilerinin ne kadar yüksek bir kültüre sahip olduklarını vurgulamışlardır. Bu sayede kendi kültürlerinin Ermeniler arasında yayılmasını sağlamışlardır. Amerikan misyonerlerinin Ermenilere örnek verdiği şehirlerin başında Connecticut, Massachussets ve New York gelmektedir117. Misyonerlerin kendi ülkeleriyle ilgili söylevleri ve anlatıları o kadar etkili olmuştur ki bazıları kendilerini “ ..Cennetin caddelerinin altınla döşeli olması gibi, doğu’da da Amerika’nın caddelerinin gümüşle döşeli olduğunu ..“ düşünmelerine neden olmuştur118.

Bu kültürel propaganda karşısında Protestan olan Ermeniler de aynı hocaları gibi artık masada yemek yemeye aynı onlar gibi davranmaya ve Amerika’ya gitme isteğine kapılmışlardır119. Amerikalılara duyulan bu hayranlık neticesinde 1854 yılında Adapazarlı bir Ermeni, George Washington’un resmini evine asmıştır. Onun doğum gününü olan 22 Temmuz’da da İstanbul Haliç’te yeni gelen Amerikalı misyonerleri Ermeniler, Amerikan bayraklarıyla karşılamışlardır120. Bu bağlamda, onların Anadolu’ya getirdikleri Avrupaî müzik aletleri, dürbün, fotoğraf makinesi, motor, bisiklet, lamba, okul laboratuvar eşyaları, tıbbi aletler gibi hayranlık ve kıskanılacak eşyalara sahiptiler121. Bütün bu üstünlükleriyle misyonerler bazı 116 James Basset, a.g.e., s. 266117 Maria West, a.g.e., s.102-103.118 George E. White, Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hâtıraları, Çev. Cem Tarık Yüksel, İstanbul 1995, s.156. Ermeniler yalnızca batı kültürü hakkında bilgileri misyonerlerden öğrenmiyorlardı, aynı zamanda İstanbul’da bulunan yabancı devlet görevlileri ve onların eşlerinden de bu konuda istifade ediyorlardı. Lady Hornby, anılarında bu durumu “ özellikle İngilter ve Londra’yla ilgili soruların ardı arkası kesilmiyor. Gerçi onlar için nerdeyse her şey inanılması güç, yine de bana çok güvendiklerini görebiliyorum. Mükemmel hükümetimiz, okul ve hastanelerimiz, yollarımız ve kaldı-rımlı, aydınlatılmış caddelerimiz, yalnızca gerçek fiyatların talep edildiği ve bir şal ya da elbise almak için bütün gün pazarlık etmenin gerekmediği mağzalarımız, azılı bir suçlunun serbest bırakılmak için teklif edeceği beş poundluk rüşveti gerçekten geri çevirecek olan adil “kadı”larımız (sulh hakimleri) ol-duğunu kavramak onlar için nerdeyse imkânsız. Ancak mil başına altı peni alan taksilerden bahsetmem, onlar için anlattığım İngiltere mucizelerinin toplandığı bir buket (onların deyişiyle en son ve en müthiş havai fişek gösterisi) görevini gördü..” sözleriyle aktarmaktadır. Bkz. Lady Hornby, a.g.e., s.117.119 Maria West, a.g.e., s.63.120 Maria West, a.g.e., s.40-41.121 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.80-81.

31

Ermeniler için aralarında dolaşmaya çıkmış havarilerden farksız kimselerdi122. Bu nedenle Ermenilerin bir kısmı daha modern bir hayatı yaşamak ve onların gereklerini öğrenmek için misyoner okullarına yazılmışlardır. Parası olmayanlardan bazıları sırf onlarla birlikte olabilmek adına Merzifon’da olduğu gibi onların hizmetinde çalışmıştır123. Son dönemlere doğru ise Ermeniler, misyonerleri politik olaylarda kendilerine hâmi ve yardımcı olacak elemanlar olarak görülmüşlerdir124.

Misyonerler, kendilerine göre yüksek kültürü temsil ettiklerinden Ermenilerle olan diyaloglarında kendi kültürlerini onlar için değiştirmeyeceklerini; ancak Ermenilerin eğer ülkelerine gelirler ise kültürlerini değiştirmek zorunda olacaklarını belirtmişlerdir125. Zira onların yaşam tarzları ile kendilerininki arasında büyük farklar bulunmaktaydı. Bunlara örnek olarak Amerika’daki terziler dikiş dikerken elbisenin kenarlarını dışa doğru çevirirken; buradaki terziler içeri doğru çevirmektedirler. Amerika’daki insanlar, komşularının evine girerken ayakkabılarını çıkartmadan sadece şapkalarını çıkarıp girerler; oysa burada ayakkabı çıkartılıp başlıklar çıkartılmıyordu. Amerika’daki kadınlar, örgü örerken örgü ipini parmaklarına dolarken buradaki kadınlar boyunlarına dolamaktadırlar. Ülkelerinde ağaçlar kesilirken testere itilerek kullanılırken burada çekilerek kullanılmaktadır. Buna benzer yüzlerce farklık, Amerikalı misyonerleri şaşırtmış ve Protestan olan Ermenileri kendileri gibi yaşamaya teşvik etmelerine neden olmuştur126. Hatta daha ileri giderek, kendilerine göre Ermenilerin oldukça ilkel ailevi ilişkilerini medenileştirmek ve bilinçlendirmek adına Mrs. Dwight örneğinde olduğu gibi “Aile Rehberi” isimli bir kitapçık dahi hazırlamışlardır. Bu kitap ve verdikleri eğitim sayesinde Ermenileri kendi seviyelerine çıkartacaklarını düşünmekteydiler127 . Bu nedenle 1840’larda bile Ermeniler arasında Amerikan misyonerleri ile birlikte yaşamak ve İngilizce öğrenmek isteyen kişiler bulunmaktaydı128.

122 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.132.123 George E. White, a.g.e., s.131.124 Osmanlı Belgelerinde Ermeni- Amerikan İlişkileri I (1839-1895), Ankara 2007, s.5051.125 Maria West, a.g.e., s.39.126 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.46-49.127 Margarette Woods Lawrence, a.g.e., s. 137.128 Margarette Woods Lawrence, a.g.e., s.149

I.Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Aile Yaşamı

32

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Bu özellikleriyle misyonerler, Ermeniler için dış dünyadan kendilerine modernlik ve yenilik getiren kimseler olarak görmüşlerdir129. Bu şekilde düşünen yalnız Ermeniler değildi. aynı zamanda misyonerler de kendilerini içinde bulundukları topluluklardan daha modern ve üstün insanlar olarak tanımlamışlardır. Amerikalı misyoner William Goodell, Trabzon limanında karaya ayak bastıklarında kendilerini görmek için toplanan halk için “ …Yeniyle, modernlikle ve üstünlükle kontak kurmak için geliyorlardı” cümleleriyle vurgulamıştır130. Maria West ise, Osmanlı ülkesinde buharlı gemi, tımarhane, ıslahhane, kolejler, buharlı gemi ve telgraf gibi yeniliklerin dışında patates, domates, çilek ve çeşitli şurupların Amerikalılarca tanıtıldığını ve yaygınlaştırıldığını iddia etmiştir131.

Ermeniler, misyonerlerin ziyaretlerinde kendilerine masalarda yemek yediklerini belirtmeleri üzerine; onlara yemeklerini masa üzerinde hazırlamaya çalışmışlardır. Bu bağlamda Adapazarı’nda Amerikan misyonerlerinden Maria’ya ikinci defa gittiği Ermeni evinde derme çatma da olsa bir masa hazırlamış; üzerine örtü serilmiş ve üzerinde herkese Avrupaî tarzda tabaklar ve fincanlar koyularak ona Amerikan kültürüne uygun bir sofra hazırlamaya çalışmıştır132.

129 George F. Herrick, An Intense Life A Sketch of the Life and Work of Rev. Andrew T. Pratt, M.D., Missionary of the A.B.C.F.M., in Tukey 1852-1872, Newyork-Chigago 1872, s.69.130 E.D.G. Prime, Forty Years in the Turkish Empire; or, Memoirs of Rev. William Goodell, D.D., Late Missionary of the A.B.C.FM. at Constantinople, New York 1877, s. 216.131 Maria West, a.g.e., s.63-64, 347-50.132 Maria West, a.g.e., s.36.

33

II. BÖLÜMEĞİTİM VE ÖĞRETİM

A. Eğitim Öğretim FaaliyetleriOsmanlı Devleti’ndeki misyoner etkinliklerinde bulunan en eski grup

olan Katolikler, 1662’den başlayarak Osmanlı Ermenileri arasında Katolikliği yaymak üzere sistematik faaliyetlere girişmişlerdir. Onlar sayesinde özellikle 18. yüzyıl boyunca güç kazanan Katolik Ermenilerin yüksek eğitim ve kültür seviyesi Gregoryen cemaatini etkilediği inkâr edilemez bir gerçektir133. Bu konuda özellikle Sivaslı Mehitarın katkıları büyüktür, onun açmış olduğu yol sayesinde Viyana ve Venedik’te Katolik Ermeni Okulları açılarak buralar zamanla birer kültür yuvası hâlini almıştır. Ardından 1715–1745 yıllarında İstanbul’da bir matbaa kurularak birçok değerli kitap tercüme edilmiş; İtalya ve Fransa’ya öğrenciler gönderilerek tıp, hukuk ve edebiyat alanlarında yetişmeleri sağlanmıştır134. Bu durum 1818’de

133 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s.28-29; Selcuk Aksin Somel, Osmanlı “Ermenilerinde Kültür Mo-dernleşmesi, Cemaat Okulları ve Abdülhamid Rejimi” https://research.sabanciuniv.edu/5528/1/Erme-niOkullar.pdf, s. 4-5. Ermeniler arasında en eski misyonerlik faaliyetlerinde bulunan grupların başında Katolikler gelmektedirler. Katolikler, Ermenilerin sosyal ve dini yapısını yerinde incelyerek 1600’lerin sonlarından itibaren özellikle zengin Ermenileri kendi mezheplerine çekme konusunda oldukça başarı kazanmışlardır. Ermenilerin Katolik olmalarının altında yata sebeplerin başında, pehriz gerektiren oruç gibi dini vecibelerden ve din adamlarına her yıl ödenen vergilerden kurtulmak gelmiştir. Zenginler rahat yaşamak için Katolik olurken, fakirler ise kendilerine kilise tarafından dayatılan vergilerden kaç-mak adına Katolik olmuşlardır. Zenginler, Avrupa ile bütünleşmek adına onların kültürlerini almaya başladıkları gibi çocuklarının bu yönde eğitim görmesini sağlamak için, Fransa ve İtalya Avrupa ülkele-rine göndermeye başlamışlardır. 1711’de bu mesele Ermeni cemaatinin başlıca sorununu teşkil etmiştir. Seyyah Motraya’nın notlarında bu çekişmleri okumak mümkündür. Aubrey De La Motraye, a.g.e., s.265-268. İşte XIX. yüzyıldaki eğitim hamlesini başlatan veya yardımcı olan Ermeniler genellikle bu kesimin bizzat kendisi veya çocuklarıdır. 134 Kevork Aslan, a.g.e., s.112. Katolikler tarafından kurulan bu matbaanın faaliyetleri Gregoryen Ermenilerce engellenmeye çalışılmıştır. Gregoryenler bu amaçla Osmanlı yetkililerine dahi başvurarak Katoliklerin güç kazanmasını önlemeye çalışmışlardır. 1711 yılında Pera’da bulunan Katolik matbaa-sının gecici kapatılma hadisesini La Motraye, “Birkaç gün sonra Ermeniler, Cizvitlerden ve Pera’da matbaası olan Salomon adlı birinden tekrar şikâyetçi oldular. Salomondenilen adam, insanlara ruhani olduğu kadar sizmani liderlerine de baş kaldırmayı öğütleyen kışkırtıcı kitapları Ermenice basmak-taydı. Tabii adamın başına kıyamet koptu, kopan fırtınanın şimşeklerinden yenice dinlerinden dön-müş olan Ermeniler de nasiplerini aldılar. Sadrazam, matbaanın önüne asayişten sorumlu muhafızlar göndermiş, matbaaya giren, çıkan ne kadar Ermeni varsa tutukltıp, hapse attırmıştı. Hapse atılanlar, yaşamlarında ilk defa maddi bir kurtulmalık ödeyerek özgürlüklerine kavuşabildiler. Matbaacı da mat-baasını kapatmak durumunda kaldı, sonra da oratdan kayboldu, ancak yeni bir sadrazam atandığında ortaya öıkabildi. El ayakaltından çekilmeden önce baskı makineleriyle, hurufatını emin bir yere sak-lamayı akıl edebildiği de o zaman anlaşıldı. ..” cümleleriyle açıklamaktadır. Aubrey De La Motraye, a.g.e., s. 400-402, 416-422.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

34

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ilk modern Ermeni Ruhban Okulu’nun Üsküdar’da açılmasına neden olmuştur. Ayrıca Katolik Ermenilerin İstanbul’da açtıkları matbaalarda önce Katolik dinsel metinler, sonrada Eski Yunan ve çağdaş Fransız yazınına ait edebi, dilbilimsel, coğrafi ve felsefi eserler tercüme edilerek basılmıştır. Söz konusu bu kitapların, geleneksel Ermeni cemaati üzerinde önemli kültürel etkileri olmakla birlikte büyük ölçüde İstanbul Ermeniliğiyle sınırlı kalmıştır. Mihitaristlerin bu çalışmalarına ek olarak toplumdaki dindar tüccarların, tercümanlık ve aracılık yoluyla batı ile temasta bulunan zengin Ermenilerin kurduğu matbaalar ve çıkardıkları çeşitli yayın organlarının da önemli katkıları olmuştur. Bu konuda Ermenicenin gelişimine önem veren Mihitarislerin etkisi oldukça fazladır135. Zira bunlar 5. yüzyıla ait klasik Ermenice eserlerin yayınlanması gibi önemli birçok misyonu yerine getirdiği gibi yurtdışında modern anlamda bir Ermenice gramer ve tarih anlayışı meydana getirmeye çalıştılar. Bu kişilerden özellikle Katırcıyan ve Karacayan isimleri önemlidir136.

İstanbul Ermenileri arasındaki ilk taşra okulları 1790 yılında Amira Şınork Mıgırdıç tarafından Kumkapı’da açılmıştır. Bu okulun öğrencileri genellikle zengin kimselerden oluşmaktaydı. Bu okulu diğer varlıklı Amiraların Samatya, Ortaköy, balat, Kuruçeşme ve diğer yerlerdeki açmış olduğu okullar izlemiştir. 1790 ile 1800 yılları arasında İstanbul’un birçok bölgesinde Ermeni Okulu açılmıştır. İstanbul Ermenileri arasında popüler olmaya başlayan eğitim faaliyetleri son derece basit olmasına karşın genel olarak erkekleri kapsamaktaydı137. İlk kız okulu ise 1830 135 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s.28-29; Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s. 4-5; Robert Curzon, a.g.e., s. 227-228. Anahide Ter Minassian, “Ermeniler: Küçük Bir Cemaatin Dinamizmi”, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, Derleyen: Marie- Carmen Smynlıs, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2009, s. 99-104.136 Kevork Aslan, a.g.e., s.121-122; John Ussher, a.g.e., s. 268-269. Mihitaristler, eğitim faaliyet-lerini bir müddet sonra Avrupa’dan Osmanlı ülkesine taşıyararak başta büyük şehirler olmak üzere Anadolu’nun birçok şehrinde okullar açmışlardır. Bu bağlamda 1848 yılında bir grup Venedikli Mı-hıtarist Anadolu’ya gelmiş ve Trabzon’da bir okul inşa etmişlerdi. Yine 1869 yılında Osmanlı Devleti bu cemiyete Anadolu ve Avrupa’daki bütün varlıklarının kendi korumasında olduğuna dair bir resmi güvence dahi vermiştir. Bkz. Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.338; Özgür Yılmaz, “a.g.m.” , s. 200.137 Leon Arpe, Leon Arpe, The Armenian Awakening A History of the Armenian Church, 1820-1860, Chicago 1909, s. 21-22; Louise Nalbadyan, The Armenian Revolutionary Movement The Development of Armenian Political Parties through the Nineteenth Centrury, Third Priting University of California

35

yılında Amira Bezciyan tarafından açılmıştır. Buna rağmen Ermeniler arasındaki bu okullaşma faaliyetleri daha çok İstanbul ile sınırlı kalmıştır138. İstanbul ve çevresindeki bütün bu eğitim faaliyetleri genel olarak Mihitarist gruba bağlı olan Katolikler tarafından gerçekleştirilmiştir139. Zira onların en büyük amacı milletlerini Avrupa’daki kültür ve medeniyet seviyesine çıkarmak ve eğitmektir140.

Oysa Anadolu Ermenilerinin kültürel uyanışı Amerikalı misyonerlerin dinsel ve dilsel çabaları sonucunda gerçekleşmiştir141. Zira onlar gelinceye kadar Ermeniler arasında okullaşma ve eğitim faaliyetleri oldukça sınırlıydı. Bu bağlamda Doktor Grant, Temmuz 1840’ta Van’da Ermenilere ait bir piskopos gözetiminde 40 öğrencili bir okul olduğunu görmüştür. Bu okul şehir merkezi ve civardaki vilayetlerde bulunan tek Ermeni okuludur142.

Anadolu’da misyonerler gelinceye kadar içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olarak din dışında aynı kültürü paylaşan Ermeniler, konuşma dili olarak büyük oranda -bulundukları bölgelere göre- Türkçe veya Kürtçeyi kullanmışlardır143. Hatta öyle ki, zamanla günlük yaşama dair Ermenice en basit cümleleri dahi bırakmış, kiliselerdeki ayinler de dâhil olmak üzere tamamen Türkçe konuşur hâle gelmişlerdir144. Toplumun günlük yaşamda kullandığı dilde meydana gelen değişim Pres, London- Los Angels 1973, s.50; Adem Ölmez, a.g.e., s.39.138 Louise Nalbadyan, a.g.e., s. 50.139 Robert Curzon, Armenia: A Year at Erzeroom, and on The Frontiers of Russia, Turkey and Persia, London 1854, s. 227-31; Gürsoy Şahin, a.g.e., s.162-163.140 John Ussher, a.g.e., s.268-269.141 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 28-29; Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s.4-5.142 Thomas Laurie, Dr.Grant And Mountain Nestorians, London 1853, s.176.143 Maria West, a.g.e., s.179-182; Henry Fanshawe Tozer, Turkish Armenia and Eastern Asia Minor, Londra 1881, s.107; James L. Barton, Türkiye’de Gündoğumu, Çev. Zekeriya Başkal, Yeditepe Yaya., İstanbul 2010, s. 52-53;Erdal Açıkses, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, TTK, An-kara 2003, s. 45; Mayevsky, a.g.e., s.145. Bu durum Mayevsky’de “ Yukarıda zikredildiği vechile Bitlis Vilayeti’nin Hizan, Harzan, Bervayil kazalarında Ermenice bilmeyen Ermeniler vardır. Bunlar yalnız Kürtçe söylerler; birbirlerinden hiçbir farkları yokdur; çünkü duaları bile Kürtçedir. ..” sözleriyle açıklamaktadır. Bkz. Mayevsky, a.g.e., s.145. C.H. Wheeler, ise Ermenilerin bulundukları ülkelere göre dillerinin değiştiğini ifade etmektedir. Ona göre Rusya’dakiler Rusça, İran’dakiler Farsça, Anadolu’nun batısındakiler Türkçe, doğu ve güneydoğundakiler Türkçe-Kürtçe, Mısır civarlarında Arapça, konuş-maktadırlar. Bkz. C.H. Wheeler, a.g.e., s.59-60.144 George F. Herrick, a.g.e.,s..20; Mehmet Ali Yıldırım, “XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde Ayntab Kazasında Ermeni Milliyetçiliği ve Amerikalı Misyonerler” Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c IV.,

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

36

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

yazınsal edebi hayatı da etkileyerek Ermeni harfleriyle yazılmış, dili Türkçe olan bir Türk-Ermeni edebiyatının gelişmesine neden olmuştur145. Bu nedenle XIX. yüzyılda büyük oranda Ermeni aylık dergiler, kitaplar ve gazeteler hep Ermeni harfleriyle Türkçe basılmıştır. Bu bağlamda 1851 yılında ilk Türkçe roman olan Vartan Paşa’nın Akabi Hikâyesi ve Akabi gazetesi örnek verilebilir146. Toplumun bu yapısından dolayı Amerikalı misyonerler, Ermeni yazı dilinin Ermeniler tarafından anlaşılmadığını ve onlar için yabancı bir dil hâline geldiğini belirtmektedir. Bu misyonerlerden James L. Barton’a göre, Ermeniler o kadar Müslüman toplumla kaynaşmışlardı ki; Hıristiyan oldukları Müslüman komşularının dikkatini dahi çekmemiştir147. Aynı şekilde Alman Feldmareşal Moltke de, Türk toplumu ile onları o kadar bütünleşmiş gördüğünden onları Hıristiyan Türkler olarak adlandırmaktan kendisini alamamıştır148. Bu durum Moltke’den sonra Robert Curzon tarafından da benzer şekilde ifade edilmiştir149.

Ortadoğu’ya geldiklerinde Müslüman komşularıyla uzun yıllar bir arada yaşayan Ermenilerin kendi kültürlerine ve dillerine yabancı kaldıklarını gören Amerikalı misyonerler, bu konu üzerine eğilmiş ve onlar arasında kurdukları çeşitli okul, matbaa ve yayın organları ile Ermeni dilinin Ermeniler arasında yaygınlaşmasında ve gelişmesinde önemli roller üstlenmişlerdir150. Zira gezdikleri

Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.56; Maria West, a.g.e., s.363-64; Abdurrahman Küçük, a.g.e., s. 147. Ermeniler sadece Türkçe konuşmamış aynı zamanda Gülistan, Zümrüt ve Sultan gibi Türkçe isim-ler almışlardır. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.111; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s.335. Lennep 1860’da Tokat-Niksar’a uğradığında buradaki Ermeni Kilisesindeki papazların Türkçeden başka bir dil bilmedğine bizzat şahit olmuştur. Bkz aynı sayfa.145 Zeki Arıkan, “Türk-Ermeni Kültür İlişkileri Üzerine” Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Nisan 2003, Yıl + Sayı 38, Ankara 2003, s. 53. (51-54); Adem Ölmez, a.g.e., s.43-51.Ermeniler arasında konuşulan ağızlar arasında da farklar bulunmaktaydı. En güzel Ermenice İstanbul çevrelerinde konu-şulmaktadır. İstanbul’lu Ermenilere göre Van bölgesinin ağzı kabadır. Bkz. Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye of Scripture, New York 1875, s.383.146 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.5; Adem Ölmez, a.g.e., s.51.147 James L. Barton, a.g.e., s. 84.148 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 43-44149 Robert Curzon, a.g.e., s. 232-233.150 William E. Strong, The Story of The American Board; An Account of The First Hundred Years of American Board of Commissioners for Foreign Mission, Boston 1910, s. 103; Vahan H. Tootikian, “Armenian Congregationalism: From Mission to Membership”, http://www.ucc.org/about-us/hidden-histories/HH1chap04Arminian.pdf ( 18.03.2010)

37

birçok köyde okuma yazma bilen insana rastlamadıkları gibi toplumun okuryazar sınıfı olan papazların dahi önlerindeki İncil’i okumada zorluk çektiklerini fark etmişlerdi151. Oysa propagandasını yaptıkları İncil ancak okunarak anlaşılabilirdi. Bu nedenle okullar açmışlar ve bu okullarda verdikleri dil eğitimi sayesinde Ermeniler Ermenicenin yaygınlaşmasına katkıda bulunmuşlardır152. Bunun için de ilk başlarda -Ermenilerin Türkçe konuşmalarından dolayı- verecekleri eğitimi Türkçe pasajlarla birlikte vermişlerdir. Çünkü Ermeniler kendi dillerini tam olarak bilmiyorlardı153. Zira Amerikan misyonerlerine göre Ortadoğu’ya ayak bastıklarında Ermenilerin eskiçağların literatürüne göre eğitim verdiklerini, bunun ise halk tarafından anlaşılmadığını, dergilerin basılmadığını ve verilen eğitimin yetersiz olduğunu fark etmişlerdi. Oysa kendileri bu eksikliği gidermek için geldiklerini iddia etmişlerdir154. Ayrıca İncil’i, Klasik Ermeniceden halkın anladığı dile çevirmeleriyle, bütün Ermeniler arasında dil birliği sağlama yolunda önemli bir katkı sağlamışlardır. Öte yandan misyonerlerin açtıkları okullar nedeniyle toplumda mezhep değiştirmelerin yavaş yavaş çoğalması, diğer başka faaliyetleri Gregoryen Kilisesi tarafından bir meydan okuma olarak görülmüş ve Protestanlara karşı cemaatini koruyabilmek için düşmanca tutumlar dâhil çeşitli önlemler alınmasını beraberinde getirmiştir155. Bunlar arasında en önemli önemler, Protestan olan kişilerin toplumdan aforoz edilmesi ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine okullar açma girişimleri olmuştur156. Ancak bu da ilk dönemler okullarda görev alacak yetişmiş eleman ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyacı ise kendi bünyelerinden sağlayamadıkları için misyoner okullarında yetişmiş, ancak Protestanlığı kabul etmemiş kişileri istihdam ederek

151 James L. Barton, a.g.e., s.87-90; C.H. Wheeler, a.g.e., s.114.152 Maria West, a.g.e., s.363-64.153 Louise Fisher Hawes, a.g.e., s.302,322.154 George E. White, a.g.e., s. 119-121. Amerikalı misyonerler sadece okulları vasıtasıyla Ermeniler arasında eğitim faaliyetlerini yükselttiklerini iddia etmiyorlardı. Aynı zamanda onlara göre okulları Ermenileri modern hayata hazırlayan, gerekli ve yararlı şahsiyet kazandıran kurumlardı. Bkz. aynı eser s. 131. 155 William E. Strong, a.g.e., s. 104; Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.132-33; Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..24-25; Özgür Yılmaz, “a.g.m.” , s. 206.Gregoryen Ermeni patriği 1823 yılında İncil’in Klasik Ermeniceden konuşma diline çevrilmesine karşı çıkmış böyle bir durumda bütün İncilleri toplatıp yak-tıracağı tehdidinde bulunmuştur. Bkz. James L. Barton, a.g.e., s.128.156 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s. 247.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

38

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

karşılamışlardır157. Gregoryen Ermeniler böylelikle, toplumdaki parçalanmanın ve misyonerliğin önünü alabileceklerini düşünmüşlerdir. Ancak misyonerlere bir tepki olarak açılan bu okullar, İstanbul yakınlarında açılan okul örneğinde olduğu gibi ilk zamanlar materyal ve donanım eksikliğinden dolayı istenen oranda başarı sağlanamamıştır158.

Ermeni cemaatinin eğitimi konusundaki diğer önemli bir adım da Paris gibi bir Avrupa kentinde eğitim görmüş olan genç Ermeni aydınlarından gelmiştir. Zira VIII. Yüzyılın sonundan itibaren özellikle büyük şehirlerde yaşayan varlıklı Ermeni aileler çocuklarını iyi bir eğitim almalarını sağlamaya çalışmışlardır159. İşte bu şekilde 1848 yılında Avrupa’daki demokratik-anayasacı ihtilallardan etkilenen Ermeni öğrenciler, Osmanlı Devleti’ndeki cemaatlerinin kalkınıp modernleşmesi için 1849’da Araratean Enkerutiun /Ararat Cemiyeti’ni kurmuşlardır. Gayesi Ermeniler arasında okullaşmayı ve eğitimi yaygınlaştırmak olan bu cemiyetin etkisiyle İstanbul’un Ermeni mahallelerinde okullaşmayı sağlamak üzere birçok kültür cemiyeti kurulmuştur160. İlk kurucularının büyük bir bölümü Mihitarist Katolik olmasına rağmen bu kişiler ayrılıkçı olmamış, tam tersine Ermeniler arasındaki ayrılıkların giderilmesi için çalışmalarda bulunmuş ve Gregoryenleri eğitim olarak destekleyerek İstanbul’dan Erzuma kadar okullar açmışlardır161. Mihitar’ın “ Ne İnancım İçin Ulusumu, Ne Ulusum İçin İnancımı Feda Ederim” sözü bu kesimin temel felsefesi olmuştur162. Bu nedenle bu grup Gregoryenler içinde

157 James L. Barton, a.g.e., s.15.158 Maria West, a.g.e., s.119. Bunun nedenleri arasında Ermeni toplumunda öğretmenlik yapacak iyi yetişmiş eleman sayısının bu yıllarda oldukça düşük olmasıdır. Bu nedenle eğitim ekseriyetle top-lumun küçüksediği ve hor gördüğü papazlar tarafından karşılanmaya çalışılmıştır. Ancak onlarında eğitim kalitesinin istenilen düzeyde olmaması arzu edilen amaca ulaşılmasına sıkıntılar yaşanmasına neden olmuştur. Bkz Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.90-96.159 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2009, s. 88-89. Yüzyılın ilk yıllarında varlıklı Ermeniler arasında eğitim için gençlerin gönderildiği ülke olarak İtalya ve özellikle Padua göze çarpmaktadır. Bkz aynı eser, s. 88.160 Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s.6; Arsen Yarman, a.g.e., s.291-96; Gürsoy Şahin, a.g.e., s.161-165.161 Gürsoy Şahin, a.g.e., s.163.162 Gürsoy Şahin, a.g.e., s.115. Mihitaristler, ilk dönemler İstanbul’daki Ermeni okullarında okutulan kitapları da temin etmişlerdir. Nitekim 1838 yıllarında Venedik’te bastırlılan kitaplar okullardaki ders kitaplarını oluşturmuştur. Bkz. Charles G. Addison, Damascus And Palmyria: A journey to The East

39

değerlendirilmiştir.

Eğitim anlamında ilk başlarda daha çok İzmir ve İstanbul gibi merkezlerde birbiri ardınca açılan “Nersesyan Ermeni Eğitim Derneği ve Senekerim Ermeni Eğitim Derneği” gibi dernekler zamanla şubelerini Anadolu’nun içlerinde de açarak faaliyetlerini genişletmek istemişlerdir. Bu bağlamda Senekerim Derneği’nin bir şubesi 1851 yılında Sivas’ta açılmıştır163. Bütün bunlara ek olarak İstanbul’daki genç Ermeniler, topluma okuma alışkanlığı kazandırmak için “Ojantag/Yardımcı Ermeni Eğitim Derneği, İntertsasirats Ingeruyun/ Okuma Severler Deneği, Ermeni Kıraatperverler ve Sahakyan Ermeni Öğrenciler Birliği” gibi dernekleri Kumkapı ve Ortaköy gibi yerlerde kuruldular. Bu dernekler de varlıklı Ermeniler tarafından himaye edilerek desteklenmiştir. Okuma Severler Derneği/İntertsasirats Ingeruyun adlı dernek için Hassa Mimarı Nigoğos Balyan, bir kütüphane inşa ettirmiştir164. 1825 yılında İzmir’de İngiltere Konsolosu’nun tercümanı olan Krikor Baboyan ve Avedis Yezikiyan, cemaatleri için bir okul açmışlardır. Yine Ohannes Spataliyan, İzmir Katolik Cemaati’nin okuluna bir labaratuvar ve içinde Fransızca, Osmanlıca, İngilizce, İtalyanca, Yunanca ve Rusça kitaplar bulunan bir kütüphane yaptırmıştır165. Arapkir’de Garabed Sağatelyan Ağa, bütün servetini ve malını mülkünü Mayr Varjaran adlı anaokuluna bağışlamıştır166. Antep’te Aşcıoğlu Kesbar Kavrak’da aynı şekilde 1874 yılında, vasiyetnamesinde kendi adına yaptırılacak olan hanın yıllık gelirinin tamamının, kahvenin ise yarısının Antep Ermeni Okulu’nun masraflarının karşılanması ve öğretmen maaşlarının ödenmesi için vakfetmiştir167. Mıgırdıc

With A Skecthes of The State and Prospects of Syria, Under İbrahim Paşa, London 1838,s. 144. 163 Mihran Damadyan, a.g.e., s.18; Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.4. Senekerim Ermeni Derneği 1846 yılında kurulmuştur. Bkz aynı eser s. 13.164 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.12-13, 21-22. Bu derneklerden Okuma Se-verler Deneği/İntertsasirats Ingeruyun, 1860 yılında İstanbul’a kurulmuş ve bu derneğe birçok Sivas’lı öğrenci devam etmiştir. Beş yıl sonra bu öğrencilerden bazıları Sivas’a gelerek bu derneğin bir şubesini açmayı başarmışlardır. 1877 yılında bu derneğin gözetimindeki iki katlı Trakmantçants adlı okulda 200 öğrenci Dilbilgisi, Ermeni Tarihi, Türkçe, Fransızca, Coğrafya, Mantık, Matematik, Hitabet, Hıristi-yanlık ve Din Tarihi dersleri verilmiştir. Bu okulun mezunları aynı zamanda Sivas’taki başlıca Ermeni memur zümresini teşkil etmiştir. Bkz. Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.243-44.165 Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.97, 102.166 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, , s.311-313.167 Ramazan Erhan Güllü, a.g.e., s. 75-76.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

40

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Sanasaryan’ın desteğiyle ilk başta Erzurum’da daha sonra Van ve Mamuratül-Aziz’de okullar açılmıştır168. Bu sayede eğitim için maddi gücü olmayan yoksul ve başarılı öğrenciler yatılı olarak eğitim olanağına kavuşmuşlardır169.

Başta yukarıda adı geçenler olmak üzere kurulan bu cemiyetler, Ermeni okullarının modernleşmesinde ciddi katkılar sağlamıştır. Bütün bu gayretler daha önce de belirtildiği gibi biraz da giderek yayılmakta olan Protestan misyoner okullarının etkisine karşı bir cevap olarak ortaya çıkmıştır170. Bu sayede toplumda eğitimin önemi daha iyi anlaşılmış ve eğitim yaşı daha erken çağlara çekilerek Dzağgots adı verilen Anaokulları açılmaya başlamıştır171. Anadolu’da Sivas gibi merkezlerde eski eğitim sistemi değiştirilerek modern usülde eğitime geçilmiş, İstanbul’daki Okuma Severler Deneği/İntertsasirats Ingeruyun gibi derneklerden gönderilen kitaplarla kütüphaneler oluşturulmuştur172. Yine İzmir’de Jean Jack Russou’nun pedagoji metotlarını merkeze alan Ağapegyan Ermeni Okulu açılmıştır. Yine bu dönemde birçok matbaa kurulmuş ve Ermeni olkulları için çeşitli felsefe, ilk okuma ve nasihat kitaplarını içeren birçok kitap yayımlanmaya başlamıştır. Bu konuda özellikle Dedeyan, Mühendisyan ve Aziz Benedikos matbaaları önemlidir173. Bu matbaaların rolünü anlatmak için 1677-1800 yılları arasında kilisenin kontrolünde İstanbul’da en az on bir matbaa kurulduğunu ve bunlardan 1830 yılında ancak sadece birinin faal olduğunu söylemek yeterli olacaktır.174.

Avrupa’da eğitim görmüş olan Ermeni aydınlarının ilk zamanlar bu çabaları 168 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s . 150, 326; Arsen Yarman, a.g.e., s.296-97; Armen Garo, Osmanlı Bankası Armen Garo’nun Anıları, Çev. AtillaTuygan, Belge Yayınları, İstanbul 2009, s. 72; Arda S./Hocasaryan, “Erzurum Ermeni Sanasaryan Okulu, Erzurum Kongresi ve Ötesi”, http://www.gelawej.net/pdf/Erzurum-Ermeni-Sanasaryan-Okulu--Hocasaryan.pdf, s. 3; Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s.9.169 Armen Garo, a.g.e., s. 76.170 Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s.6; Arsen Yarman, a.g.e., s.291-96 bu dönemde Paris’te özellikle varlıklı Ermeni ailelerin eğitim gördüğü çeşitli okullar bulunmaktaydı. Muradyan Ermeni Yüksek Oku-lu bu konunun en güzel örneklerinden birni teşkjil etmektedir. Bkz. Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.33.171 Karakin Vartabed(Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.291-92.172 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.244.173 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.3-5.174 Leon Arpe, a.g.e., s. 23.

41

Kilise ve Amiralar tarafından olumlu karşılanmasa bile bir müddet sonra cemaat içerisinde kendisine taraftarlar bulmuştur. Bunun sonucu olarak 22 Ekim 1853 tarihinde başta Serviçen ve Krikor Oydan olmak üzere öne çıkan 14 aydın Ermeni’nin etkisiyle patrikhanenin denetiminde de olsa ilk Ermeni Tedrisat Komisyonu kurulmuştur175. Eğitim alanında taraflardan aydınlar, cemaatin modernleştirilmesi için eğitime önem verirken; kilise ise misyonerlerin faaliyetlerine engel olabilmek adına eğitime önem vermeye başlamıştır176. Bu bağlamda 1852 yılında Yozgat’ta ilk kültür derneği Murahhası Rahip M. Dikranyan tarafından “Lusavorçyan Ingerutyun/Aydınlatıcı Dernek” adıyla kurulmuştur177. Sonuç olarak tarafların halkın eğitime ihtiyacı olduğu ortak noktasında buluşmaları Ermenilerin eğitim yönündeki modernleşmelerinin önünü açmıştır178. Hatta bu amaçla Ermeni Patriği taşradaki kiliselere eğitim konusunda yardımcı olmalarını, gerekirse kiliselerin kaynaklarından fon aktarmalarını istemiştir179. Amasya gibi bazı yerlerde ise halkın kendisi bölgelerinde okul açılması için dernekler kurmuştur180. Bu sayede açılan okullarda 1858 yılında Dr. Parunag Bey Feruhan’a göre İstanbul’da 1155’i kız olmak üzere toplam 5531 öğrenci 197 öğretmenin gözetiminde 42 okulda eğitim görmektedir181.

1863 Ermeni Anayasası’nın doğumuyla birlikle Ermenilerin devlet içerisindeki konumları yeniden tanımlanmıştır. Bogos Nubar Paşa gibi zengin Ermeni aileler İstanbul’da yurtdışındaki gibi eğitim alabilmeleri için okullar kurmaya başlamışlardır182. Bu okullarda verilen milliyetçilikle yoğrulmuş eğitim ile Elazığ gibi bazı bölgelerdeki mezhep değişiklikleri azalmış ve Ermenilik bilinci oluşturulmuştur. Bu nedenle Ermeni Kilisesi milliyetçi Ermenilerin toplumda okullar açmasını ve faaliyetlerde bulunmasını desteklemiştir183. Yine bu anayasanın doğuşu

175 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.21; Arsen Yarman, a.g.e., s.289-290; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.56.176 Arsen Yarman, a.g.e., s.296-97.177 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.13.178 Arsen Yarman, a.g.e., s.296-97.179 Arsen Yarman, a.g.e., s.300.180 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.24.181 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.122182 Kevork Aslan, a.g.e., s.123-24183 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.119-121. Mayevsky, eserinde son dönemlerde Ermeni din adamlarının dini faaliyet-

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

42

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ile birlikte dini ve sivil hayat birbirinden ayrılmıştır. Bunun sonucu olarak eğitim de kilisenin uhdesinden çıkarak Ermeni Maarif Komisyonu adı altında ayrı bir statüye kavuşmuştur. Bu komisyonun başına da Parunak Feruhan getirilmiş ve ardından184 İstanbul’daki ilköğretim okulları arasında bir ağ oluşturulmuştur185. Bu amaçla ilk önce İstanbul ve çevresindeki okulların modernleştirilmesine çalışılmış, ardından eğitimi destekleyen çeşitli cemiyetler oluşturulmuştur. 1840-1870 yılları arasında özellikle İstanbul bu konuda bir merkez olarak düşünülmüş ve taşradan buraya çalışmak için gelen Ermenilerin Milli Tarih ve Ermenice konularında eğitilmesine çalışılmıştır. Bu şekilde eğitim gören Ermenilerin kendi bölgelerindeki eğitim faaliyetlerinde görev almaları amaçlanmıştır. Bu konuda “Fedakâr Eğitim Derneği/Andznever Cemiyeti”’nin çalışmaları ön plana çıkmıştır. 1860 ve 1870 yılları arasında ise Ararat Cemiyeti’nin yanı sıra bir diğer önemli cemiyet olan “Tebrotzasirats Arevelian” (Şark Okul Cemiyeti) çalışmalarını İstanbul dışına taşıyarak Anadolu’da Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Mamüratül-aziz, Erzurum, Adana gibi bölgelerde faaliyet göstermiştir. Ararat Cemiyeti özelikle Van, Erzurum ve Mamüratül-aziz’de 1871 yılında Nubar Sahnazaryan Okulu’nun mezunları tarafından kurulan Kilikyan Cemiyeti’de Adana bölgesinde etkin iken, diğer yerlerde Şark Okul Cemiyeti etkindir. Bütün bu cemiyetlerin amacı; Ermenilerin modernleşmesini sağlamak, eğitimini arttırmak, Kürtçe ve Türkçe konuşan Ermenilerin kendi dillerini konuşmasını sağlamaktır186. Ancak bu faaliyetlerin genişlemesinde Tanzimat ve Islahat Fermanı’nın getirdiği yeniliklerinde etkisi büyüktür187. Bu sayede Ermeni nüfusun yoğun olarak bulunmuş olduğu her bölgede eğitim alanındaki eksikliklerini gidermek adına bulunduğu bölgenin batı kültürüne yakın olması, eğitim durumu ve maddi varlıklarına bağlı olarak çeşitli okul ve okulları destekleyen dernekler hızla kurulmuştur188. Bunların bir kısmı eğitim lerden daha çok politik ve milli fikirlerle uğraştıklarını bu nedenle komitacılarla kolaylıkla işbirliğine gittiğinden ve bu amaçla kurulan okulların ve derneklerin kilise tarafından büyük destek gördüklerini ifade etmektedir. Bkz. Mayevsky, a.g.e., s.166-167.184 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.203.185 Louise Nalbadyan, a.g.e., s.50.186 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s . 150, 326; Arsen Yarman, a.g.e., s.296-97; Arda S./Hocasaryan, “Erzurum Ermeni Sanasaryan Okulu, Erzurum Kongresi ve Ötesi”, http://www.gelawej.net/pdf/Erzurum-Ermeni-Sanasaryan-Okulu--Hocasaryan.pdf, s. 3; Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s.9; Louise Nalbadyan, a.g.e., s. 50-51.187 Arsen Yarman, a.g.e., s.278.188 Karekin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.378-379.388. 1879 yılında Doğu Anadolu

43

öğretim faaliyetlerinin içinde doğrudan bulunuyor iken, bir kısmı da Pera’da kurulan Naregyan Öğrenciler Derneği ve Ermeni Venüs Cemiyeti gibi dernekler okullardaki fakir öğrencilere ve durumu iyi olmayan okullara maddi yardım için kurulmuştur189. Bu dernekler kısa sürede Anadolu’da yaşayan Ermenilere de ulaşarak aynı faaliyetleri burada da gerçekleştirmişlerdir. 1870’lerde Sivas’ta bulunan Lusaper, Khınamagal ve Nıbasdamaduyts Cemiyetlerinin kuruluş amacı okullardaki fakir öğrencilere bedava kâğıt, kitap, mürekkep, kalem, silgi vs. vermenin dışında yılda bir defa fakir olan öğrencilere kılık kıyafet yaptırmak ve bunları maddi olarak destekleyerek okumalarını sağlamaktır190. Onların bu çabalarına zamanla halk da katılmış ve her sonbaharda çeşitli organizasyonlarla okulların ihtiyaçlarının karşılanması için para toplanmıştır191.

Ermeni aydınlarından önce cemaatin eğitim çalışmaları genel olarak bir kilise veya ev içerisinde sıralarda oturmak yerine yerde bağdaş kurarak öğretmenin anlattıklarını tekrardan ibaret ezberci anlayışa sahipti. Kullanmış oldukları kitaplar evlerin kenar ve bucaklarında saklanmış eski materyallerden olup, bu okullarda eğitim adına dayak, falaka ve cebir serbestti. Hatta Rahip Karekin, Harput’taki bir Ermeni okulunda üzerinde “Azar ve dayak hal ve gidişi düzeltir” yazan bir falaka sopası dahi görmüştür. Oysa bu cemiyetleri kuranlar batıda eğitim görmüş veya batı kültürünü edinmiş olmalarından dolayı eğitim öğretim faaliyetlerini daha modern usullerle gerçekleştirmişlerdir. Bu sayede zamanla Ermeniler misyoner ve yabancı okullarla rekabet edebilecek okulları açmayı başarmışlardır. Nitekim Elazığ’da bu kişilerce kurulmuş olan Sımpatyan Cemiyeti’nin açmış olduğu okulda öğrencilerin oturacağı masa sandalye ve her türlü eğitim araç ve gereçleri bulunmaktaydı192. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen 1870’lerde Ermeniler arasında en fazla eğitilmiş topluluk

ve Karadeniz’de Ermeniler arasında eğitime verilen önem bazın da en fazla öne çıkan bölge Trabzon Marhasalığıydı. Buradaki 35.000 Ermeni kurdukları cemiyetler ve derneklerle 53 okulun bütün finans-manını karşıladıkları gibi ona gelecek yıllarda akar sağlanması için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Onların bu konudaki en büyük talihsizliği evlerin birbrinden uzak yapılmasıdır. Bkz Rahip Vahan Bar-dizaktsi, a.g.e., s.29. 189 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.326, 343, 345, 390, 393. Ermeni Venüs Cemi-yeti, Bu bağlamda Malatya’da bir okul açmıştır. Bkz. A.g.e. s. 393.190 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.264.191 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.266.192 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.410. Bu cemiyet aynı zamanda kilisenin des-teklemediği Surp Garabed adlı karma okulu da desteklemektedir. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.173.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

44

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

olarak Katolikler görülmektedir. Zira bu topluluğun ileri gelenleri çocuklarının eğitim görmesi için onları Avrupa’daki çeşitli okullara göndermekteydiler193. Bu nedenle bu dönemde Osmanlı devlet dairelerinde çalışan Ermenilerin büyük bir bölümü Katoliktir194.

Ermeni aydınlarının eğitim çabaları ve Anadolu’nun birçok yerinde okullar açmaları eğitimde ruhban sınıfının ağırlığının azalmasına neden olmuştur. 1880’lerde Ermeniler arasında sayısı hızla artan kültür ve okul dernekleri arasındaki koordinasyonsuzluğu aşmak için bütün dernekler “Ermeni Okulları Genel Birlikleri” adı altında birleştirilerek ders programları ve öğretmen niteliklerinde belli şartlar oluşturulmuştur195. Bütün bunlara ek olarak Ermeni sivil cemiyetlerinden bazıları Elazığ’daki Aramyan Cemiyeti gibi bölgelerindeki eğitim öğretim faaliyetlerini denetlemişlerdir196. Böylelikle eğitim sadece ruhban grubuna ait olan bir mesele olmaktan çıkmıştır.

Zamanla kilise ile ilişkilerin düzelmesiyle birlikte Ermeni aydınlar kilise himayesinde Protestan ve Katoliklerin eğitim hamlelerine karşılık vermek için milli bir okul ağı kurmaya başladılar. Bunda Ermeni kilisesinin de misyonerlere karşılık verebilme, kendi sömürülüşünü engelleme ve de toplumun kalkındırılmasının tek yolunun eğitim olduğunun bilincine varmanın önemi büyüktür. Hatta bu amaçla misyonerlerin öncülük ettiği kız eğitimine dahi el atmışlardır. Ancak bu eğitim hamlesi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da istendiği gibi olmamıştır. Bunda

193 A.J. Schem, The war in the East. An illustrated history of the conflict between Russia and Turkey with a review of the Eastern Question, 1878, 554-555.194 A.J. Schem, a.g.e., s.159-150.195 Mustafa Murat Öntuğ, “Ermeni Mektepleri ve Ulusal Kimlik Oluşumu”, Hoşgörüden Yol Ayrı-mına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.275. Ermeni eğitim sistemi içerisinde ilk resmi okul 1790 yılında Amira Şinork Mıgırdıç Miriciyan tarafından devletten alınan izinle İstanbul Kumkapı- Fıçı Sokak’ta açılmıştır. Bunu yeni okulların açılması takip etmiştir. Hesap, Yazı, Ermeni-ce, Din konuları ile sınırlı olan bu okullar dışında Ermenilerin daha iyi yetişmelerini sağlamak için 1810’lardan itibaren bazı varlıklı Ermeniler çocuklarını Avrupa ülkelerine göndermeye başlamışlardır. Aynı yıllarda Paris’te “Yaşayan Doğu Dilleri Okulu” ve Moskova’da “Lazaryan Enstitüsü” açılarak dışardan gelen Ermenileri kabul etmişlerdir. Bkz aynı eser s. 174.; Arsen Yarman, a.g.e., s.297.196 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, İstanbul 1879, s.173.

45

var olan okulların oldukça bakımsız olması, materyal eksikliği, halkın fakirlik neticesinde çocuklarını gönderememesi, halkın eğitimin sadece din adamlarına özgü bir şey olarak görmesi ve öğretmen eksikliği etkili olmuştur197.

Buna rağmen Gregoryenler eğitim yoluyla onlardan Protestanlara karşılık vermek istemişlerdir. Hatta Anadolu’da Palu gibi yerleşim yerlerinde misyonerler gibi eğitim öğretime önem vermeyen ahaliyi Boğos Natayan gibi din adamları şiddetle eleştirmiş ve Protestanları örnek almalarını istemiştir. Çünkü rahip eğitim seviyesinin iyi olduğu bölgelerde misyonerlerin telkinleri sonucu mezhep değişikliğinin son derece az olduğunu fark etmiştir198. Bu nedenle özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kilise eğitim faaliyetlerine destek olmaya başlamıştır. Bunun için patrikhane tarafından Ermeni yerleşim yerlerindeki kiliselerin bütün imkânı ve parasal gücü vakfedilmiştir. Zira eğitim ve okul meselesi kilisenin başlıca görevlerinden birini oluşturmuştur199. Rahip Karakin gibi aydın din adamlarına göre de cemaatlerini korumak ve geliştirmek için eğitim şarttır. Bunu “Becerikli yabancı avcıların bulunduğu bir yerde, iyi eğitim veren okullara, çalışkan ruhanilere ve doğru dürüst işleyen cemaat kurullarına, vicdanlı ve dürüst yol göstericilere sahip olmamız şart” cümleleriyle özetlemesine rağmen bu anlayışın Ermenilerin bulunduğu her yerde ve her din adamında bulunduğunu söylemek güçtür. Nitekim bazı yerlerde kanaat önderleri eğitim işine gereken önemi vermemiş, sadece idari konularda çekişme içinde olmaktan başka bir işe yaramamışlardır200. Yine de Ermeni cemaati sürekli olarak bu tarihlerden itibaren okul açma ve halkın eğitim seviyesini yükselmek için bir gayret içinde bulunmuşlardır. Özellikle kırsal alanlardaki okullarda eğitim verecek nitelikli laik kesimden fazla öğretmen bulunmadığı için eğitim din görevlileri vasıtasıyla derme çatma binalarda sürdürülmeye çalışılmıştır. Şehir merkezlerinde ise zengin ve fakirlerin kendi aralarında ayrıma gitmeleri ve Ermeni cemaatinin bölünmeler yaşayarak kendi bağımsız okullarını kurmaya çalışmaları buralardaki eğitim kalitesinin düşük ve verimsiz olmasına neden olmuştur. 1879’da Rahip Vahan; Erzincan, Erzurum ve yakın çevresinin okullarıyla ilgili “ saygıdeğer baylar

197 Arsen Yarman, a.g.e., s.290-294.198 Arsen Yarman, a.g.e., s.294-295.199 Arsen Yarman, a.g.e., s.295; Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.333200 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.407.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

46

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ve bayanlar, şimdi bana, “Bunca bakımlı-bakımsız manastır ve kiliseden bahsettin, hiç okul yok mu? “ diye soracaksınız. hayır diye cevaplayacağım, hayır yok! Bu sözüme iyi dikkat edin! Pek çok köyde ahıra benzer okul denen binalar var ama, kışın çok az çocuk okula gidebiliyor. Yazın ise hiç gitmiyorlar… (köyler) papazın haricinde okuma yazma bilen iki tane tıbir var…” sözleriyle durumu özetlemiştir. Yine ona göre toplumun eğitim seviyesinin düşük olmasının nedenleri olarak:

Halkın, okuma yazma işinin kilise adamlarına has bir gereksinim I. olduğu, kendileri için gereksiz ve faydasız olduğu yolundaki inancı.Fakirlik, aileler için çocukları yazın okula göndermenin II. imkânsızlığı*Kitap, kâğıt özellikle okul araç gereçlerinin olmayışıIII. Okul araç gereçlerinin nakliyesindeki güçlüklerIV. Öğretmen azlığı, eğitimin zorunlu olmayışı ve maddi zorluklarV. Din adamları arasında eğitim konusunda yaşanan çelişkilerVI.

Bu sözler 1879’larda Anadolu’nun doğusundaki Ermenilerin eğitim durumunu açıklamaktadır. Buna rağmen kilise, varlığı sözde ve tabelada da olsa, okullar açmaya çalışmıştır. Ancak bölgede eğitim özellikle halk tarafından kurulan dernek ve cemiyetlerin hayata geçmesiyle birlikte ön plana çıkmaya başlamış ve olumlu gelişmeler yaşanmaya başlandığı bizzat Rahip Vahan tarafından da dile getirilmiştir. Ancak bu, olumlu gelişmelere rağmen ve de Osmanlı Devleti’nin cemaati bu konuda iç işlerinde serbest bırakmasına rağmen geç kalınmış bir çaba olarak görülmüştür201. Ermenilerde eğitim anlamında istenen gelişmelerin yaşanmamasının bir diğer önemli nedeni de eğitim için kurulan dernek ve cemiyetlerin sürekli olarak işevsel olmamasıdır. Önde gelen bu cemiyetlerden “Senekerim Cemiyeti” İstanbul’daki Sivaslılar tarafından 1845 yılında kurulmasına rağmen, düzenli olarak ancak 1877 yılında faaliyet gösterebilmiştir202.

201 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.66-67.* Özellikle kırsal alanda fakir aileler çocuklarını sadece kış aylarında belirli dönemlerde gönderebil-mekteydiler. Yazın taralalarda çalışmaktan ve hayvanlarını otlatmakla meşgul olduklarından dolayı kışın öğrendiklerini yazın unutmaktalar. Kışın okul açıldığında ise unuttuklarını tekrar öğrenmeye ça-lıştıkları için bildiklerine yeni bir şey ekleyememektedirler. Harput civarında Bkz. 107202 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.360-361.

47

Buna rağmen Ermeni toplumundaki eğitim amaçlı kurulan cemiyetlerin eğitim faaliyetlerini ne kadar değiştirdiği Boğos Natanyan’ın raporlarında görülmektedir. Palu’da eğitim faaliyetleri için kurulan “Mesropyan” adlı cemiyet 100 üyesiyle çocukların modern bir eğitim almasına çalışmıştır. Bu bağlamda ahalinin okula desteğini sağlamak için her pazar halk okula çağrılmış ve destek konuşmaları yapılmıştır. Bu sayede öğrencilere Okuma, Dil Bilgisi, Matematik, Ermeni Tarihi, Hıristiyanlık ve Güzel Yazı gibi dersler verilmiştir. Bu bölgede köy olmasına rağmen özellikle Havav Köyü ön plana çıkmıştır. Bu bölgedeki eğitim faaliyetleri kilisenin çabalarıyla değil; Hagop Gürcüyan, B. Asdvadzadur ve cemiyet başkanı Boğos Ağa Bayındıryan gibi idealist Ermenilerin çabalarıyla gerçekleşmiştir. Mesropyan adlı cemiyetin çabaları sadece erkekleri kapsamamış, aynı zamanda kızlar için de girişimleri olmuştur203. Ermeniler arasında yapılan bu eğitim faaliyetlerinin en büyük destekçileri Ermeni milliyetçileri olmuştur. Hatta öğretmenlerden bazılarının Ermenolog oldukları bilinmektedir204. Aynı şekilde1880’lerde Van bölgesinde de milliyetçi Gregoryen Ermeniler, halkın eğitim seviyesini yükseltmek için hızla okullaşma faaliyetlerine girişmiş, bu amaçla yüksek ücretlerle İstanbul’dan yetenekli Ermeni hocalar getirtmiş ve ardından da Van bölgesinde bir Ermeni Üniversitesi açmak için çeşitli çalışmalarda bulunmuşlardır205.

Bütün yapılmaya çalışılan eğitim hamlesinde halkın geleneksel tutumundan dolayı kızlara yönelik eğitim çabaları erkeklerinki kadar hızlı bir ilerleme göstermemiştir206. Buna rağmen 1884’lere gelindiğinde Ermeni toplumunda artık yalnızca kız çocuklarına yönelik okullar açıldığı gibi Trabzon örneğinde olduğu gibi özel karma eğitim veren okullar da açılmaya

203 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, İstanbul 1879, s. 103, 119-120. Ermeni aydınların eğitim konusunda halkı bilinçlen-dirmek için yaptıkları çabalar aslında toplumun eğitime bakış açısını değiştirmekiçindir. Zira toplumun-da ve özellikle de Anadolu’da ilk başta çocukların öğrenmesi gereken şey hayatın nasıl kazanılacağıdır. Kasaba ve şehirlerde büyüyen erkek çocukların ticaret ve iş hayataında başarılı olmaları önemliyken kırsal alanda ekip biçmeyi hayvanlara bakmayı bilmesi onun için daha önemlidir. Bkz. Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.169-170.204 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.177.205 Hormuzd Rassam, a.g.e., s. 127.206 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.290; Hormuzd Rassam, a.g.e.,s. 126-127.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

48

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

başlanmıştır207. Bunda Ermeni toplumunda İstanbul gibi büyük merkezlerde eğitim görmüş olan Ermenilerin çalışmaları önem taşımaktadır. Nitekim Elazığ-Havav Köy’ündeki karma okul girişimleri bu gençler tarafından gerçekleştirilmiştir208. Hatta Ermeniler arasında karma okulları yagınlaştırmak için “Ermeni Karma Eğitim Derneği” dahi kurulmuştur209. Bu derneklerden bazıları daha sonra birleştirilmiş ve eğitim daha kaliteli olarak verilmeye çalışılmıştır210.

Sonuç olarak misyonerlerin özgüvenli tavırları, verdikleri eğitimle Ermeni dilinin teşvik edilmesi, batıya yönelik eğitim duygusu coşkusunun ortaya çıkmasına neden olmuş, hak ve özgürlükleri için harekete geçmelerini teşvik etmiştir211. Ayrıca misyonerlerden alınan eğitim sayesinde Ermeniler Avrupa kültürünü ve yaşantısını edinmişlerdir212. XIX yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarından itibaren eğitim Ermeniler için oldukça önemlidir. Şöyle ki, Taşank Partisinin 1890’lardaki toplatılarında bile ne şekilde olursa olsun eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve Ermeni halkının eğitilmesi alınan temel kararlardandır213. Ayrıca eğitim faaliyetleri mümkün olduğunca Ermeni okullarında verilmelidir214.

Gerek misyonerler gerekse de Ermenilerin kendi çabaları sonucunda Paris ve Viyana’ya eğitim görmeye giden Ermeni gençleri burada hem kilisenin etkisinden hem de geleneklerden kurtularak daha özgür düşünce yapısına sahip olarak cemaatlerine geri dönmüşlerdir. Bundan sonra yurt dışında öğrendikleri ve edindikleri düşünceleri uygulamaya çalışmışlardır215.

1.Lazarev OkuluErmenilerin yurtdışında eğitim gördüğü önemli merkezlerden biri de

207 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.378; Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.572-75.208 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.123.209 Mihran Damadyan, a.g.e., s.17-18.210 211 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.117-118.212 Edwin Munsell Bliss, a.g.e., s.420-21.213 Louise Nalbadyan, a.g.e., s. 167.214 Ali Özoğlu, Belgeler, Mektuplar ve Resmi Yazışmalar Türk Soykırımında Fransız Ermeni İlişkileri, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 2007, s. 119.215 Edwin Munsell Bliss, a.g.e., s.423.

49

Rusya’da bulunan Lazarev Enstitüsü’dür. Buradaki öğrencilere doğu ve batı dilleri öğretilmekteydi216. Rusya’daki ilk Ermeni Okulu Rusya’nın özel danışmanı olan Hovhannes Lazaryan tarafından 1816’da Moskova’da kurulan Lazaryan Enstitüsü’dür217. Burada doğu dilleri öğretimi dışında bir matbaa da bulunmaktaydı. Bunun dışında Tiflis’te 1823 yılında Nersesyan Seminer Okulu, Eçmiyazin’de Gevorgian Akademisi bulunmaktaydı. Buradan mezun olan öğrenciler Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinde yüksek eğitim görerek, tahsillerini tamamlayarak Ermenilerin eğitim alanında kalkınmasında önemli roller üstlendiler. Hatta bu öğrencilerden bir bölümü Osmanlı Devleti’ne gelerek buradaki eğitim öğretim işlerinde yer aldılar218. Rusya’daki bu okullardan özellikle Tiflis’teki okul ve diğer eğitim kurumları Ermeniler için oldukça önemli bir merkez haline gelmiştir. Bu bölgede yaşayan bazı Ermeniler, eğitimlerini tamamlamak için Almanya, İsviçre ve Fransa’ya gitmişlerdir. Ancak bu bölgedeki Ermeni dili ile kültürü İstanbul’dakinden biraz farklılıklar göstermiştir. Zira bu dönemde İzmir ve özellikle İstanbul, Ermeni edebiyatının ve kültürünün merkezi olmuştur219.

1879 yılında bu okullardan mezun olan Ermeniler Lazaref ve Der Ğusagof gibi komutanlar Rusya’nın Osmanlı topraklarındaki savaşlarında önemli komutanlar olarak Ermeniler arasında ün kazanmışlardır. Osmanlı ülkesinde Ermeniler eğitim konusunda serbest iken gerekli atılımları yapmamış; ancak rağmen Rusya’ya göç eden Ermeniler burada kendi okullarını açarak kitaplar basmışlardır. Bu bölgelerdeki halk özellikle Osmanlı topraklarındaki kardeşlerinin durumlarını merak etmiş, eğitimin millet ve memleket aşkıyla verilmesine çalışmışlardır220. Ancak bu durum Rusya’nın her zaman hoşuna gitmemiş ve bir müddet sonra Ruslar, Ermenilere okul ve dillerini kullanma konusunda kısıtlamalarda bulunmuştur. Aynı dönemlerde Osmanlı Devleti’nde ise böyle bir kısıtlama bulunmamaktaydı221. 1900’lerde Gümrü’deki 216 J. W. Redhouse, The Diary of H.M. The Shah of Persia, During, His Tour through Europa A.D. 1873, London 1874, s.40.217 Ebru Esenkal, a.g.e, s.31; Zabelle C. Boyajian, Armenian Legends And Poems Illustrated, New York 1916, s.218 Louise Louise Nalbadyan, a.g.e., s. 51; Ebru Esenkal, a.g.e., s.31.219 Zabelle C. Boyajian, a.g.e., s.191.220 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.68.221 C. F. Dixon-Johnson, The Armenians, Blackburn 1916, s.21; Fred Burnaby, a.g.e., s.221.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

50

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Ermeni okulları Rusların kısıtlamaları nedeniyle bakımsız ve seviye olarak düşük durumdaydı. Ancak Rusların Ermenileri Ruslaştırmak için açmış oldukları okulların seviyesi daha iyi bulunmaktadır. Bu okullarda Rusya Tarihi, Coğrafya ve Rusça öğretilerek Ermeniler, Ruslaştırılmak istenmiştir222. Oysa son dönemlerde Ermeniler arasında, özellikle de Almanya gibi ülkelerde çağın gerektirmiş olduğu biçimde eğitim gören ve halkı içinde eğitim çalışmalarında bulunan kişiler bulunmaktaydı. Ruslar bu eğitim hamlesini kırmak ve Ermenileri Ruslaştırmak için eğitim faaliyetlerini –kiliseyi de - gözetiminde tutmuş ve eğitim verecek kişilerin Rus Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Rusça bildiğine dair sertifika almasını ve Rusça sınavına girmelerini, Rus Dili ve Edebiyatı’nı öğrenmelerini şart koşmuşlardır. 1886’dan itibaren Ermenilerin kültürel olarak gelişimini engellemişlerdir223. Ermeniler ne kadar Rusları, kendilerini kurtaracak en büyük dış güç olarak görmelerine rağmen onların kendilerini tamamen Ruslaştıracaklarını fark etmişlerdir224. Buna rağmen 1901 yılında Lynch’in gezisi sırasında Kafkasya’da ve Transkafkasya’da üçte biri kızlara ait olmak üzere 400 civarında Ermeni Okulu bulunmaktadır.225.

2. Kız OkullarıErmeniler arasında kız çocuklarının eğitim görmesi hoş karşılanmadığından

okula gitmelerine izin verilmezdi226. Zira toplumda bir kadının okuma yazma bilmesi sıra dışı bir olay olarak görülürdü. Bir kadında aranılan en önemli özellik onun iyi bir ev hanımı olması ve çocuk sahibi olmasıdır227. Bu nedenle XIX. yüzyılın ilk dönemlerinde kadınların büyük bir bölümü eğitimsizdir228. Nitekim 1839 yılında Mrs. Hamlin, Ermeni kadınlarının son derece kibar olduklarını ama eğitim konusunda nerdeyse tamamen ihmal edildiklerini belirtmektedir. Hatta bu nedenle İstanbul’da 1.000 Ermeni kadından birinin bile okuryazar olmadığını 222 H.F.B. Lynch, Armenia Travels and Studies, Vol. I, London 1901, s. 218.223 H.F.B. Lynch, a.g.e., s.129,218-22. 1900’lerin başında Ruslar, Tatarlarla Ermenileri karşı karşıya getirmiş ve Tiflis’teki Ermenilerin sıkıntı yaşamasına da neden olmuşlardır. Bkz. Armen Garo, a.g.e., s.176-80.224 Fred Burnaby, a.g.e., s.221.225 H.F.B. Lynch, a.g.e., s., s.220226 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.118.227 Andon Adonios, a.g.e., s.23.228 John Reid, a.g.e., s.123.

51

ifade etmiştir229. Bu nedenle, haklı olarak misyonerler kendilerinden önce Ermeni toplumunda okur yazar kadın hemen hemen hiç bulunmadığı gibi, kadının veya kızın okur yazar olmasının toplumda yadırgandığını ve küçümsendiğini belirtmektedirler. İlk zamanlar Amerikalı misyonerlerin kız çocuklarını okutmak istediklerini duyduklarında bazı Ermeniler, “ Bir kız okuyacak mı?” ,Ne kadar iyi olacak bir kadının okuyup yazması, herhalde kocasının emirlerini daha mı iyi yerine getirecek” gibi cümlelerle onlarla alay etmiş ve kızlarının okula alınma isteğini geri çevirmişlerdir230. Kız çocuklarının eğitimine karşı toplumda en büyük önyargılardan biri de kadınlara aittir. Onlara göre kadın eğitimi gereksizdir. Nitekim Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa’daki Ermenilerin kendilerine neden okula gitmedikleri veya eğitim görmediklerini sorunca aldığı cevap “annelerimiz, büyükannelerimiz ve ninelerimiz okuma yazma bilmeden yaşayabildiğine göre biz neden yaşamayalım” gibi sözler olmuştur231. Yine Anadolu’da bu anlayışın daha ileri boyutu olarak Ermeni toplumunda “Okuma yazma bilen kadın yuva yıkar” anlayışı kendisine yer bulmuştur232. Misyonerlerin toplumda faaliyet göstermeye başlamasıyla birlikte bazı bölgelerde kız çocuklarını Protestan okullarına göndermek isteyenleri Ermeni din adamları, toplumdan dışlamak ve aforoz etmekle tehdit etmiştir. Zira din adamlarına göre kız çocuklarının okuryazar olması sadece “ aşk mektubu yazmalarına “ yol açmaktan başka hiçbir şeye yaramayacaktır. Bu nedenle, XIX. yüzyılın ilk yarısında kızların okuması sıra dışı bir şey olarak görülmüş ve misyonerlerin açmış oldukları okullar onlar için heyecan verici olmuştur233. Ermeni toplumunda kız eğitimine yönelik olumsuz bakış İzmir ve İstanbul gibi batı kültürüne yakın merkezlerden iç bölgelere doğru gidildikçe daha da artmaktaydı234. Amerikalı misyonerler de toplumda kadınların eğitim eksikliğinin farkında olarak onları eğitmek ve iyi bir Hıristiyan/Protestan yapmak amacıyla eğitim kurumları açmaya başlamışlardır. Zira 229 Margarette Woods Lawrence, Light on The Dark River; Or, Memorials of Mbs. Henrıetta a. L. Hamlin Missionary in Turkey, MDOCCLlV, s. 134230 Maria West, a.g.e., s.143-147. 231 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.53.232 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.170. Özellikle kırsal alanda bir kız çocuğunun okuma yazma öğrenmesi hiç hoş karşılanmazdı. Hatta bazı yerlerde bir nebze de olsa olum-suz özelliktir. Çünkü bu durumda, kocası evden uzak olduğunda onu, annesi ve babasının öğrenmesinin uygun görmediği şeylerden haberdar edebilirdi. Bkz. Aynı eser aynı sayfa. 233 E.D.G. Prime, a.g.e., s.143.234 James L. Barton, a.g.e., s.88-89.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

52

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

onlara göre “pek çoğu titizlikleriyle ünlü mükemmel ev hanımları. Onlar (Ermeni kadınları) Rumlardan, Müslümanlardan ya da Yahudi kadınlardan çok daha çalışkan ve cana yakınlar ve burada yaşayan yerli ailelere kıyasla ailevi ilişkilerinde her alanda takdire layıklar. Ancak Ermeni analar ve eşler aydınlanmadıkları takdirde dünyanın dört bir yanındaki vefakar eşlerin ve anaların sahip olduğu saygı ve şerefe asla nail olamayacaklar. Asla evin güneşi olamayacaklar ve sevgili yavrularına bu dünyada ve öbür dünyada ışık tutamayacaklar..” onları bu durumdan kurtarmak için de onları eğitmek gerekmektedir235. Çünkü Ermeni toplumunda meydana getirilecek reformun tam anlamıyla gerçekleşebilmesi ancak Ermeni kadınlarının da kutsallık ve bilgelik yoluyla eğitilmesiyle gerçekleştirilebilirdi. Bu nedenle hızla Ermeniler arasında kızlara yönelik eğitim kurumları açmaya çalıştılar236. Zira bu kızlar ileride oluşacak Protestan Ermenilerin hanımları ve anneleri olacakları için cahil kalmamalıydılar. Ayrıca inançlarına uygun olarak aile bireylerini yetiştirecek kişiler olarak görülüyorlardı237.

Bu şekilde amaçları belirtilen Amerikan misyoner okullarının Anadolu’da açılmasıyla birlikte Ermeniler de çocuklarının eğitim görmesi ve dış dünyaya ayak uydurabilmesi için onları bu okullara göndermeye başlamışlardır. Kız çocuklarının okumasına yönelik var olan taassup neticesinde ailelerin önceliği erkek çocuklarının okuması olmuştur238. Yine onlar sayesinde Ermeniler arasında kızlar ve erkekler bir arada yani karma eğitime başlamışlardır239.

İlk kız okulunu Amerikalı misyonerler 1836 yılında İzmir’de açmış ve daha sonra bu okulu diğer bölgelerde açılan okullar takip etmiştir240. Amerikan misyonerleri bilindiği üzere ilk zamanlar toplumun kız eğitimine yönelik bakış açısının farkında olarak tepki çekmemek için homojen sınıflar ve yatılı kız okulları

235 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.54-55.236 Louise Fisher Hawes, a.g.e., s.261, 276.237 Louise Fisher Hawes, a.g.e., s. 261-263, 269, 276.238 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s. 281-282.239 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.111.240 James L. Barton, a.g.e., s.147-149, 163-164.

53

kurarak bunların bütün masraflarını karşılamışlardır241. Bu dönemlerde Ermenilerden bazıları Protestanların bu yöndeki faaliyetlerini destekledikleri için bazıları ise evde yaramazlık yapmasın diye çocuklarını Amerikan okullarına göndermişlerdir242. Her ne şekilde olursa olsun Amerikan okullarının etkisiyle Protestan Ermeniler arasında okuryazar kadın oranı artmış ve bu da zamanla kız çocuklarının eğitimine yönelik talebin artmasını sağlamıştır. Hatta bazı yörelerde Ermeni kadınlar kızlarına eğitim veren kadın misyonerlerle karşılaştıklarında memnuniyetlerini “ sizin ayaklarınızın altını öpeyim” gibi ifadelerle belirtmişlerdir243. Misyonerler de bu tür olumlu örnekleri çoğaltmak ve kız çocuklarının eğitimini artırmak için kız çocuklarından erkek çocuklardan aldıkları okul ücretlerinin yarısını almışlardır244. Çünkü tasavvur ettikleri mezhepsel yeniliğin Ermeniler arasında kök salabilmesinin yegâne yolunun her iki cinsiyetin de eğitilmesinden geçtiğinin farkına varmışlardır245. Amerikan misyonerleri vasıtasıyla Protestanların bu eğitim hamlesine Kapusenler ve Cizvitler de başlarında rahibelerin bulunduğu çeşitli kız okulları kurmuşlardır246.

241 Murat Gökhan Dalyan, “19. Yüzyıl Misyonerlik Anlayışına Göre Kadın Eğitimi ( ABCFM’in Türkiye’deki Uygulamaları), s. 240.242 Maria West, a.g.e., s.147-148.243 Maria West, a.g.e., s.179-182.244 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s. 281.245 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.120.246 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.459.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

54

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Yine misyonerler kendilerine mensup olan kadınların daha iyi birer Protestan olabilmelerini sağlamak amacıyla anne eğitimine de önem vererek “ Maternal Association” adlı bir kitap dahi okutmuşlardır247. Kadınlar kocalarıyla birlikte kiliselere davet edilerek eğitimleri gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Çünkü Amerikan misyonerleri yetişkinlere en azından İncil okuyacak kadar da olsa okuma yazma öğretmek istemişlerdir. Zira onlara göre hakikatler ancak kendilerinin bastığı İncil’in okunmasıyla gün yüzüne çıkabilirdi248. Bunun için misal olarak Bursa’da cumartesi öğleden sonra ve salı günleri kadınlara eğitim için belirlenmiş günlerdi. Katılımı teşvik için fakir olanlara ekmek veya havanın durumuna göre kömür yardımı dahi yapılmıştır249. Bunun üzerine Urfa gibi bazı yerlerdeki Gregoryen Ermeniler de yetişkinleri eğitmek adına gece kursları düzenlemişlerdir250. 1869’da İstabul’da Fedakar Eğtim Eğitim Derneği/Andznever Cemiyeti” pazar günleri taşradan

247 Maria west, a.g.e., s. 618.248 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.100-103; C.H. Wheeler, C.H. Wheeler, a.g.e., s.116.249 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.136-137; Louise Fisher Hawes, a.g.e., s.317. Harput’ta Pazar günleri dışında yetişkinleri eğitmek için ev ev dolaşılmış velerden bazen dükkanlara gidilerek eğitim verilmeye çalışılmıştır. Bkz. C.H. Wheeler, a.g.e., s.116-118.250 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.60.

55

gelen yetişkin Ermenileri eğitimek için faaliyet göstermiştir251. Daha sonra hızla Anadolu’da örgütlenen bu kurum aynı yıl Sivas ve Tokat’ta şube açmayı başarmıştır. Tokat’ta Voskyan Okulu’nda faaliyet gösteren bu derneğin milli tarih, Ermenice okuma yazma, matematik ve coğrafya konularını içeren kurslarına 16-65 yaşları arasında 80 öğrencisi devam ederken üye sayısı 800 civarında bulunmaktaydı252.

Amerikan misyonerleri kız çocuklarının üst düzey eğitim alanlarına İngilizce de öğreterek batı kültürüne daha kolay adapte olmalarını sağlamışlardır253. Sonuçta ne amaçla olursa olsun çocuklar aldıkları eğitim sonunda artık eski mezheplerini bıraktıkları gibi kültürlerini de bırakarak aynı Amerikalılar gibi yaşamaya, giyinmeye ve masada yemek yemeye,254 kriket ve beyzbol gibi batı kültürüne ait oyunlar oynamaya başlamışlardır255. Misyonerler, bu durumu özellikle teşvik ederek eğittikleri öğrenciler vasıtasıyla verdikleri eğitimin insanı ne kadar batılı çağdaş bir seviyeye taşıdığını topluma göstermek istemişlerdir. Böylelikle kendilerine yönelik ön yargıları kırdıkları gibi misyonlarına katılım konusunda da ciddi bir başarı sağlayacaklardı256. Ancak zamanla Amerikan misyonerlerinin ülkelerinde Ermeniler için toplamış oldukları paralar vasıtasıyla giriştikleri faaliyetler Amasya’daki Ermeniler örneğinde olduğu gibi bazı liberal aydınları rahatsız ederek amaçlarına uygun hareket etmediklerinden, Ermenileri eğitmek yerine sadece kendi çıkarlarına uygun hareket ettiklerine ilişkin şikâyette ve suçlamalarda bulunmasına neden olmuştur.257. Çünkü onlara göre misyonerlerin çabaları sadece Ermenilerin kendi aralarında mezhepsel olarak bölünmesine ve düşmanları karşısında zayıf kalmasına neden olmuştur258. Bu nedenle Gregoryenler, cemaatlerini misyonerlerin ağından kurtarmak için kız okulları kurmaya ve kız eğitimine gereken önemi vermeye başlamışlardır. Ancak erkeklerle kıyaslandığında kız okullarının açılması biraz daha geç olmuştur. Buna rağmen bu durum özellikle Ermenilerin başlıca konularından

251 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.326, 252 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.329; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.264.253 David Brewer Eddy, a.g.e., s. 158.254 Maria West, a.g.e., s.147-148255 Henry C. Barkley, a.g.e., s.163.256 Maria West, a.g.e., s.147-148.257 Maria West, a.g.e., s.365.258 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.133-35.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

56

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

birini oluşturmuştur259. Bunun için XIX. yüzyılın ilk yarısında Bursa gibi yakın merkezlerde modern anlamda tam bir eğitim verilmese bile çalışmalara başlanmıştır. Halkı bilinçlendirmek için kilisenin alt düzey din görevlileri vaazlarda bulunmuş ve 50 civarında öğrenci toplamayı başarmışlardır. Ancak verilen eğitim ve uygulanan metotlarda hâlâ sıkıntılar olduğu Eliza Cheney Abbott Schneider, tarafından belirtilmektedir260. Kız çocuklarının okutulmasına yönelik toplumda, özellikle kadınlar arsında yavaş yavaş çeşitli örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. 1868 yılında Adana Ermeni Kadınlar Derneği, Adana’da bir kız okulu açmayı başarmıştır261. Yine 1 Ocak 1869 yılında Samatya’da ilk Ermeni Kız Lisesi ve Van’da Santıkhdyan Ermeni Cemiyeti’nin grişimiyle Santıkhdyan Yüksek Kızlar Okulu eğitim öğretim hayatına başlamıştır262.

1879 yılında Ermeniler arasında kız çocuklarının eğitimini ve okullaşmalarını artırmak için Ajel Abro ve Ermeni Patriği Nerses Varjebedyan başkanlığında taşradaki Ermeni kız ve kadınlara öğrenim fırsatları sağlamak amacıyla “Ermeni Kadınlar Birliği “ (Askanever Hayuhiats Enkerutiun) kurulmuş ve 15.000 üyeye ulaşmıştır. Kısa bir süre sonra da Zeytun, Siirt, Van ve Bingöl-Kıği gibi yerleşim yerlerinde okul açmayı başarmışlardır263. Bu cemiyetin ardından aynı yıl “Ermeni Maarifperver Kadınlar Cemiyeti “ adlı cemiyet Hripsimyan Kızlar Okulu’nu biteren birkaç kız ve Sırpuhi Düsap önderliğinde taşradaki kızlara eğitim verecek bayan öğretmenler yetiştirmek amacıyla kurulmuştur264. Bu derneğin İstanbul-Kumkapı’daki okulundan mezun olan 75 kadın öğretmen aynı yıl Anadolu’daki okullarda görevlendirilmişlerdir. 1889 yılında kadın öğretmenler gözetiminde eğitim gören kız öğrenci sayısı yedi yüzün üzerindedir265. Bütün bu gelişmelerde zihinlerde değişmeye başlayan eğitim

259 Arsen Yarman, a.g.e., s.295.260 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.53, 91.261 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.304.262 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.312, 343.263 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.532. Arsen Yarman, a.g.e., s.297-99; Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Ra-por, s.103.264 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.532-533;Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, a.g.e., s.41, 248. 265 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 146.

57

anlayışı kadar Gregoryenlerin üyelerini misyonerlere kaptırmamak düşüncesi de etkili olmuştur. Nitekim 1870’lerde Sivas’ta şehrin kuzey bölümünde Amerikan misyonerleri ahşap bir evi kız okulu olarak kullanmaya başlayınca Sivas Ermeni Cemaati’nin Maarif Komisyonu misyonerlerin bu hamlesini boşa çıkarmak için hemen Hıripsimyants adlı iki katlı bir kız okulu faaliyete sokmuştur. Böylelikle kızların eğitimine yönelik ön yargılar yavaş yavaş kırılmaya başlamıştır. Misyonerler sayesinde de olsa Sivas’ta kız öğrenciler için bir okul açılmıştır266.

1879 yılında kız eğitimine önem verilmeyen Palu’da Mesrop Cemiyeti’nin çalışmaları sonucunda 50 kişilik bir kız sınıfı oluşturulmuş ve bir kadın öğretmenin denetimine verilmiştir. Bu okulda Hıristiyanlık bilgisi, Ermenice, Türkçe, Kutsal Kitap Tarihi, El İşi, Oya ve Piyano dersleri verilmiştir.267. Bu cemiyetin yanı sıra bazı bölgelerde Ermeniler kendileri Sımpatyan cemiyeti örneğinde olduğu gibi kız okullarını dışardan yardım almadan kendiliğinden desteklemişlerdir268.

İlginç olan yine aynı yıllarda daha önceleri kız çocuklarının okumasına karşı çıkmış olan din adamları Anadolu’daki incelemeleri sırasında kız çocuklarına yönelik açılan okulları desteklemiş ve bu tür okulların açılmasından büyük bir mutluluk duymuşlardır269. Hatta bu konuda papazlar toplumu teşvik ederek toplumdaki eğitimli kız oranını artırmak istemişlerdir. Bu sayede Ermeni toplumunda kızlar için okul açılması son dönemlerde yoğunluk kazanmıştır. Bu amaçla özellikle toplumun ileri gelenlerinden diğerlerine örnek teşkil etmesi için kızlarını okula göndermelerini istemişlerdir. Ancak buna rağmen toplumun ileri gelenlerinden bazıları geleneksel anlayıştan dolayı kız çocuklarını okula göndermek istememişlerdir. Zira onlara göre

266 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.247.267 Arsen Yarman, a.g.e., s.297-99; Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çar-şancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.103. Anadolu’daki Kız Ermeni okullarında öğret-menlik yapan kızların büyük bir çoğunluğu İstanbul gibi merkezlerden yetişmiş ve taşradaki okullarda görev almışlardır. Bu konu da Ermeni Hasköy Yetimhanesi örnek verilebilir. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.173.268 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.177.269 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.290; Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Göz-yaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.103.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

58

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

kızların okula gitmeleri gereksiz bir eylemden başka bir şey değildir270. Böylelikle kız çocuklarının eğitimi için en büyük engellerden biri olan din adamlarının baskısı ortadan kalkmış ve eğitim yolu açılmıştır. Hatta bu sayede bazı bölgelerde kız çocukları ve erkek çocukları karma eğitim görmeye bile başlamışlardır271.

3.Dilde SadeleşmeXIII. ve XIV. yüzyıllardan itibaren Türklerle yoğun münasebetler, Ermeniler

arasında Türkçe’nin yaygınlık kazanmasına ve Ermeni şairlerin Türkçe yazmaya başlamasına neden olmuştur. Ayrıca bu ilişki, zamanla iki toplum arasında ortak hikâyeler, şiirler, ortak motifli sözlü edebiyat ve kültürün de meydana gelmesine vesile olmuştur. Fikret Türkmen’in aktarımıyla Ekber Yerevanlı bu durumun gelişmesinde:

Türkçenin geniş bir arazide konuşulan en yaygın dil olması.1- Ermenilerin Türklerle sürekli komşuluk ve dostane ilişkileri.2- Dinleyici toplama imkânı.3- Aşıkların kendini yerli halka daha yakın hissetmek isteği.4- XVI. Yüzyıldan başlayarak Türk şirinde görülen büyük gelişme.5- Eski Ermeni edebi dilinin Krapar’ın devam etmesi ve halkın bu dili 6- anlamaması.Ermeni âşıkların Türkçeye merakı ve bu konuda gösterdikleri büyük 7- çaba.

Gibi nedenlerin rol oynadığını belirtmektedir. Ermeni-Türk edebiyatı genel anlamda gelişerek XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir272. XIX. yüzyılın sonuna doğru ise, Ermeniler arasında filizlenen milliyetöilik akımıyla birlikte gerek misyonerlerin gerekse kendilerinin çalışmaları sonucunda yavaş yavaş Türkçe ve diğer doğu dillerine ait cümleler Ermeniceden çıkarılmaya başlanılmıştır. Ayrıca halk arasında yazı dilinin yaygınlaştırılması için dini metin ve kiliselerde kullanılan “Kırapar” yerine

270 Andon Adonios, a.g.e., s.23-24; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.360.271 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.290-91.272 Fikret Türkmen, Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesiri, Akademi Kitabevi 1992, s. 7-70.

59

halk dili olan “Aşkharapar” basın ve metinlerde yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.273. Zira Ermeni aydınları, cemaatlerinin idari ve sosyal yönden kalkınmasının tek çaresinin eğitim olduğunu görmüşlerdir. Onlar için milli birliğin sağlamasında en önemli eşik milli bir dil birliğinin sağlanmasıdır. Bu amaçla halkın büyük bir bölümünün kullanmış olduğu Aşkharapar’ı toplumun eğitim dili haline getirmek istemişlerdir. Çünkü onlar açısından Aşkharapar İstanbul lehçesi olarak Anadolu’nun iç bölgelerinde kullanılan lehçelere göre daha az kabadır ve diğer diller tarafından daha az istila edilmiştir274. Yine Aşkharapar, sözcük dizimi ve kullanım acısından da Kırapar’a göre daha basit ve sadedir275. Bu nedenle bu dili yaygınlaştırmak için ilk olarak 1853 yılında bu genç Ermeni aydınlardan Rusiyan, “Modern Ermeni Dilini Doğru Konuşmak “ adlı bir kitap yayımlanmıştır. Ancak bu kitap özellikle gelenekçi Ermeniler arasında tepki görmüş ve patriğin bir genelgesiyle yasaklanmıştır. Ancak liberal kesimle yaşanan bu mücadele gelenekçi kesimin önderleri olan Amiraların ve Kilisenin gücünün aşınmasından başka bir şeye yaramamıştır. Öte yandan bu durum liberal ve orta tabakanın eğitime önem vermesini sağlamıştır. Aşkharapar’ın eğitim dili olarak kullanıldığı ilk yer 1867 yılında İzmir’dir. Burayı Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı ve ekonomik olarak da güçlü olduğu bölgeler izlemiştir276.

1891 yılına gelindiğinde başta Gregoryenlerin ve misyonerlerin eğitim çalışmaları sonucu Ermeniler arasında gündelik dil olarak kullanılan Türkçe artık bırakılmaya ve evde çarşıda Ermenice konuşulmaya başlanmıştır. Bu hamlenin ardından da Ermeni dilinde yayınlar başlamıştır277. Böylece eski geleneksel efsanelerin ve kitapların yeniden derlenip yayımlanmasıyla Ermenice canlandırılmak istenmiştir278. Buna rağmen istenilen başarının yakalandığını söylemek mümkün değildir. Nitekim Tarsus’da ulusal bilinci yüksek ve tamamen kendi dillerini konuşmaya çalışan Ermeniler bile zaman zaman Türkçe konuşmak durumunda kalmışlardır. Amerikan misyonerlerinden

273 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..132-140. Türkçe, Ermeiceyele o kadar iç içe girmiştir ki, Fikret Türkmen’e göre bugün Türkçe’de kullanılmayan bazı eski sözcükler hala canlı bir biçimde Ermenicede yaşamaktadır. Bkz. Fikret Türkmen, a.g.e., s. 5.274 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s. 54-56; Arsen Yarman, a.g.e., s.288-289.275 Fikret Türkmen, a.g.e., s. 5-7.276 Arsen Yarman, a.g.e., s.290-294.277 C. F. Dixon-Johnson, a.g.e., s.21.278 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 147.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

60

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Helen Davenport Gibbons, kitabında “Oğlanlar birbirleriyle Ermenice konuşmaya çabalıyorlar. Bayağı çabalıyorlar. Fakat Türkçeye düşmekten kendilerini alamıyorlar” sözleriyle durumu açıklamaktadır279. Yine C. F. Dixon-Johnson’da, 1916 yılında bile Türkçenin, Ermeni dilinin yaklaşık yüzde 40’nı oluşturduğunu belirtmektedir280.

Amerikalı misyonerlerin bu başarılarında ilk Ermeni gramer kitabını yazmalarının yanında sahip oldukları matbaalar vasıtasıyla bol miktarda bastıkları süreli yayınlar ve gazeteler etkili olmuştur. Zira misyonerler 1833 yılından itibaren başta Ermenice olmak üzere çeşitli dillerde 12 ila 50 milyon sayfanın basımını gerçekleştirmişlerdir. 1906 yılında sadece Beyrut matbaasında 152.500 cilt eser basılmıştır.281. Nitekim bunu James L. Barton’un “..Genel eğitim faaliyetleriyle birlikte göz önüne alındığında, insanların gözünü açmada ve onlarda yeni arzular ve gayretler uyandırmada hiçbir kurum matbaa işinden daha etkili olmamıştır..”282 Cümleleriyle özetlemiştir. İşte bütün bu çalışmalar ve basılan eserler halk arasında dil ve metin birliğinin sağlanmasına imkân sağlamıştır.

3.Misyonerlerin Ermeni Eğitim Hayatına Etkileri Amerikan misyonerlerinin temelini attığı eğitim altyapısı, ayrıca gençlerde

özellikle Doğu Anadolu’da Ermenilerin içinde yasadığı olumsuz koşullar ve 1878 sonrasında istikrar kazanan II. Abdülhamit rejimine ilişkin bağımsız ve eleştirel bir dünya görüsünün gelişmesine de hizmet etmiştir. Bu gelişmeye paralel olarak, ABCFM okullarına devam eden genç kuşaklar, Müslüman kültür ortamıyla az-çok uyumlu olan geleneksel ailelerinin aksine olarak kökten Hıristiyan bir kimlikle yetişerek keskin bir283 uygarlık uçurumu bilincine sahip oldular. Eğitimini aldıkları milli tarih ve dil bilinci sayesinde içinde yaşadıkları Müslüman topluma yabancılaştılar284. Yine Ermenilere misyonerler tarafından dilleri, tarihleri ve edebiyatları hakkında bilgiler vererek “milliyetçilik” duyguları kamçılanmıştır. Bütün bunlar yapılırken bir

279 Helen Davenport Gibbons, Tarsus’un Kırmızı Kilimleri Bir Kadının 1909 Ermeni Katliamı Tanık-lığı, Çev. Atilla Tuygan, Pencere Yay., İstanbul 2009, s.58-59.280 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.554.281 James L. Barton, a.g.e., s.172-173.282 James L. Barton, a.g.e., s.176.283 Selcuk Aksin Somel, “a.g.m.” s.4-5.284 Boğos Natanyan, a.g.e., s.258.

61

taraftan Ermeniler arasında Müslüman topluma karşı düşmanlık düşüncesi fikirleri ekilmiş, diğer taraftan da Amerikan hayranlığı ve Hıristiyanlık sempatizanlığı oluşturma çabasına girişilmiştir285. Ancak buna rağmen her bölgede bu tür hayranlık yeşermemiştir. Özellikle son dönemlerde doğudaki okullardan mezun olan Ermeniler için bunun çok fazla önemli olmadığını Mayevsky, “Amerika Ermeni mekteplerinde profesörden ziyade aynı zamanda pek mahir komiteci ihtilalciler ve propagandacılar yetişir. Buna rağmen Ermeniler arasında, Amerikalılara karşı hiss-i muhabbet (sevgi) bile belemezler..” cümleleriyle açıklamaktadır286. İngiliz Seyyah Aubrey Herbert bu durumu, misyonerler sayesinde kendi tarihinden ve kültüründen haberdar olan Ermeniler, misyonerlerden aldıkları kültür neticesinde kendi milletinden ve Türk hükümetinden hoşlanmazdı. Aldığı bu eğitim neticesinde toplumda itiş kakışa ve siyasi depreme inanmaktadır. Zihinleri karmaşık ve ne siyasi olarak ne yapacaklarını bilememektedirler. “Türkiye’nin ilerlemesinde ve gelişmesinde; Ermeniler kendileri için iyi bir gelecek bulacakken Avrupalılar tarafından ayartıldılar ve intihara sürüklendiler”. Sözleriyle açıklamaktadır.287 Misyonerler tarafından verilen eğitim, sağlık ve kültür Ermenilerin yüzde 10’nu etkilemiştir288.

Yukarıdaki cümlelerden anlaşıldığı üzere misyonerler dolaylı da olsa Gregoryen Kilisesinin eğitim faaliyetlerini desteklemiş oldular. Ayrıca onlar açmış oldukları eğitim kurumlarıyla sadece Ermeniler arasında okuryazar oranını arttırmadılar aynı zamanda Ermenilerin hayatını, düşüncelerini, geleneklerini ve sosyal yaşantılarını şekillendirmede de büyük rol oynadılar289. Bu bağlamda, Anadolu’daki Ermeniler arasında Ermenice sivil yerel gazetelerin ortaya çıkışında ve yayınlanmasında misyonerlerin rolü oldukça büyüktür. Örnek vermek gerekirse; 1854 yılında İstanbul’da haberci anlamına gelen on beş günde bir çıkan

285 Mehmet Alparslan Küçük, “Anadolu’da “Protestan Ermeni Milleti”nin Oluşumu” Anka-ra Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 50:2 (2009), ss.153-186 http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1146/13443.pdf, s.18.286 Mayevsky, a.g.e., s.146.287 Aubrey Herbert, Ben Kendim Osmanlı Ülkesine Son Seyahatler, Çev. Yılmaz Tezkan, 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 1999, s. 203.288 Diana Ababeg Apcar, On the Cross of Europe’s Emperialism Armenia Crucifixied, Yokohoma 1918, s. 19.289 James L. Barton, a.g.e., s.167.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

62

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

“Avedaper’i”290 Antep’in ilk yerel gazetesi “Ayntab Gazetesi” 291 ile Merzifon’un “Avedis” adlı gazetelerini çıkartmışlardır292. Bu tür süreli yayınlar sayesinde özellikle iç bölgelerdeki Ermeniler dış dünya ve yenilikleri hakkında fikir sahibi olmuşlardır293. Bu tür gazetelerin basılmadığı bölgelerdeki insanlar ise posta ücreti ödeyerek bu tür yayınları elde etmiş ve özenle saklamışlardır294. Bu gazetelerin etkisini anlatmak için Diyarbakır-Çüngüş’teki Ermenilerin dış dünya hakkındaki tek bilgileri Avedaper adlı gazeteden elde ettikleri ve ona itibar ettiklerini belirtmek yeterli olacaktır295. Bütün bunlara rağmen Ermeniler arasında hiçbir basın yayın organının olmadığını söylemek yanlış olacaktır. Nitekim 1 0cak 1851-52’de M. Hovhannes tarafından “Panaser/Araştırmacı” adlı dergi ve Barzerser Hayuhyats Ermeni kadınlar birliği tarafından çıkartılan pedagoji sanat dergileriyle Masis, Hayasdan ve Akai Gazetelerinin yayın hayatında oldukları bilinmektedir296. Ancak bütün bunlara rağmen Ermeni toplumunda gazete çıkarma faaliyetlerinin ilk olarak Anadolu’da gerçekleştiğini belirtmek haksızlık olacaktır. Nitekim Ermeniler ilk Ermeni gazetesini 1794 yılında Hindistan- Madras’ta çıkartmışlardır297. Osmanlı devletinde ise basın 1840’lara kadar genel olarak ruhban sınıfının elinde bulunmaktadır. Ancak 1840’lardan sonra ilk Ermeni gazeteleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu gazetelerden Karbet Utudciyan tarafından kurulan Massis/Ararat 1852 yılından 1893 yılına kadar faaliyet göstermiştir. 1858-1864 yılları arasında faaliyet gösteren Stepanos Nazaryan tarafından kurulan Hiusissisapile/Aurora Borealis, adlı gazete ise daha çok Rusya’daki Ermeniler tarafından çıkarılmıştır298. Toplumun aydınlanması için gazetelerin öneminin farkında olan Ermeni aydınlar, toplumda gazete okuma alışkanlığını arttırmak için çeşitli dernekler kurarak

290 Edwin Munsell Bliss, a.g.e., s.215; William E. Strong, a.g.e., s.200; Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.45; Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Yayınları, 3.Baskı, İstanbul 2000, s.40.291 Mehmet Ali Yıldırım, “XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde Ayntab Kazasında Ermeni Milliyetçiliği ve Amerikalı Misyonerler” Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c IV., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.57.292 Maria West, a.g.e., s. 312; Ebru Esenkal, a.g.e., s.31.293 James L. Barton, a.g.e., s.173-174.294 Edwin Munsell Bliss, a.g.e., s. 215295 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.521.296 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri cII, İstabul 2004, s.1, 9.297 Kevork Aslan, a.g.e., s.113-14; Louise Nalbadyan, a.g.e., s. 53.298 C. F. Dixon-Johnson, a.g.e., s.21.

63

büyük şehirlerden gazeteler getirtme yoluna gitmişlerdir299. XX. Yüzyılın başlarına kadar birçok Ermeni gazetesi yayın hayatına girerek toplumda önemli roller üstlenmişlerdir300.

B.Ermenilerde Evlilik ve Boşanma1. Beşik KertmesiErmeni toplumunda evliliğe yönelik ilk adımlardan birisi de gençleri daha

bebekken nişanlamaktır. Özellikle son dönemlerde fakir ailelerde uygulanan bu işlemde, erkek tarafı oğullarını ileride evlendirmek istedikleri bir ailenin kızıyla nişanlamak için; kız daha bebekken aileye, aile papazı eşliğinde bir miktar altın, para, kolye ve yiyecek göndererek; papaz vasıtasıyla nişanı gerçekleştirirlerdi. Kız tarafına gönderilen para kız için bir nevi başlık parası anlamını taşımaktadır. Beşik kertmesi olan kızın ilk âdetini görmesiyle birlikte nişanı yapılırdı301. Ancak son dönemlere doğru papaz göndermek yerine 10-20 kadın hediyeleri götürmeye başlamıştır. Bu şekilde nişanlanan gençlerin aileleri her yıl birbirlerini ziyaret edip hediyeleşmelerine rağmen son zamanlarda istenmeyen bir takım nahoş hadiselerin meydana gelmesinden dolayı kilise bu tür beşik kertmesi usulünü kaldırma girişiminde bulunmuştur. Nitekim papaz yerine kadınların nişan işini gerçekleştirmeye gönderilmesinin arkasında da bu yasak bulunmaktadır. Yasaklamalara rağmen bu usül XIX. yüzyılın son zamanlarına kadar devam etmiştir 302

2.Başlık ve Evlilik 2.1.Başlık

Ermeni toplumunda evliliklerin gerçekleşebilmesi için mutlaka ama mutlaka erkek tarafının kız tarafına başlık adı altında belirli bir miktar para ödemesi gerekirdi303. Bu para yöreden yöreye değişmekle birlikte, mutlaka alınırdı. 1877 yılında Sivas’ta bir genç kızın başlık parası 1.000 ile 1.500 kuruş arasında değişmiştir304. Ermenilerin başlığa bakış açısını Fred Barnuby’ın Erzurum’da bir Ermeniyle gerçekleştirdiği 299 Pars Tuğlacı, a.g.e., s.674300 Pars Tuğlacı, a.g.e., s.1-890.301 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.105-106; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s. 327; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.334-36.302 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.334-36.303 H.F.B. Lynch, a.g.e., s.129-130304 Boğos Natanyan, Sivas 1877, Yay. Arsen Yarman, Bir Zamanlar Yayıncılık, İstanbul 2008, s.341.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

64

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

söyleşide görmek mümkündür. Ermeni ona: “ Kızlarımız bizim hizmetçilerimizdir; evlendiklerinde onların hizmetinden mahrum kalıyoruz. Damadın bu kaybı telafi etmesi çok adil bir şey. Avrupalılar kızlarını çok iyi eğitiyorlar; ama kızların aşçılık ya da temizlikçilik gibi yararları dokunmuyor. Onlar evlendiğinde babaları hiçbir şey kaybetmiyor; aksine artık kızlarının bakımıyla giysilerine para harcamak zorunda olmadıklarından kazançlı çıkıyorlar. İşe yaramaz bir yük üstlenen damada bir şeyler verilmesi çok yerindedir. Hem sistemimizde kusur bulmaya hakkınız yok..” sözleriyle başlık adetini savunmuştur. Bu 1878 yılında Erzurum civarında bir Ermeni genç kızın başlık parası 2 mandadır305. Son dönemlerde başlık parası nedeniyle Ermeniler arasında sıkıntılar yaşandığını gören kilise bu âdeti yasaklama yoluna gitmiş ise de toplumda başlık parası varlığını sürdürmüştür306.

Misyonerlere göre, Ermeniler arasında bulunan başlık parası oldukça ilkel bir adetti. Bu nedenle, okullarında eğitim gören kız çocukları, aldıkları eğitim sonucunda Protestan olmayan ve eğitimsiz erkeklerle başlık karşılığı evlenmek istememişlerdir. Bu durum, eğitim hayatından önce kararlaştırılmış olan evlilik, nişan ve beşik kertme akitlerinin bozulmasına ve zaman zaman da başlıkların geri ödenmesi durumunu ortaya çıkarmıştır307.

2.2.EvlilikXIX. yüzyıl Ermeni toplumunda erken yaşlarda evliliğin yaygın308 olması,

cinsiyetlerden özellikle kızların 12 yaşında; bazen bu yaşın da altında evlenmelerine neden olmuştur.309. Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa merkezde Ermeni kızların 8 yaşında, köylerde ise daha erken yaşlarda nişanladıklarını belirtmektedir. Bu tür nişan ve evliliklerde erkekler ile kızlar arasında nerdeyse iki katına yakın bir yaş farkı bulunabilmektedir310. Ermeniler’de bir kızın evlilik yaşı geldiğinde çöpçatanlar vasıtasıyla talipleri ortaya çıkar; kızın ve ailesinin erkek tarafı için uygun olup 305 Fred Burnaby, a.g.e., s.294.306 Boğos Natanyan, Sivas 1877, Yay. Arsen Yarman, Bir Zamanlar Yayıncılık, İstanbul 2008, s.342.307 Maria West, a.g.e., s. Ermeni toplumunda var olan beşik kertmesinde kertmeyi bozan kız öldürü-lürdü. Bu konudaki ceza gelinin müstakbel kocası tarafından verilirdi. Cahit Külekçi, a.g.e., s. 63-64.308 Maria West, a.g.e., s.49-50; Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..102-103.309 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.120–121.310 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.71-72.

65

olmadığına bakılır ve kızın vücut hatlarının düzgünlüğü, evliliğe uygun olup olmadığı -bölgede varsa hamamda- incelenirdi311. Evliliklerde en önemli kıstas ailelerin birbirlerine olan uygunluğudur. Bu konuda tek şart maddi varlıkların eş değer olmasıdır. Daha önceden uşak veya işçi olarak çalışan bir adam mal sahibi olunca, yıllardır nesilden nesile intikal etmiş olan bir zenginin kızıyla evlenebilmektedir312.

Ermeni ailesinde bir kız çocuğu dünyaya geldiğinde, düğün sırasında maddi sıkıntı çekilmesin diye kızın çeyiz hazırlıklarına başlanırdı313. Her toplumda olduğu gibi Ermenilerde de evlilik son derece önemsenen ve hazırlıkları erken dönemlerden itibaren yapılan bir ritüeldir. Eliza Cheney Abbott Schneider, bu durumu: “ Evlilik mefhumu kadınların hayallerini diğer hiçbir toplumda olmadığı kadar çok süslüyor. Çocukluklarından, hatta nerdeyse bebekliklerinden itibaren yapacakları evlilik hakkında konuşulduğunu duyuyorlar. Aileler için en önemli konu “ Acaba kızımızı kime versek?” Kimin çok en çok parası var? Kim daha itibarlı? Kim daha yakışıklı vs. vs.”. Ancak “ Kim kızımıza layık? Kim herkes tarafından iyi biri olarak bilinir? Gibi sorular sorulmuyor. Burada evlilik anlaşması tam bir pazarlık şeklinde yapılıyor. Aşkla ilgisi yok. Evlenilecek kişilerin konu hakkında söz söyleme hakkı bile yok. Hatta kesin olarak söyleyebilirim ki kızın hiç hakkı yok …. “ sözleriyle açıklamaktadır314.

Ermenilerde erken yaşlardaki evliliklerin yaş dışında bir diğer nedeni de kızların erken yaşta çocuk sahibi olmalarının amaçlanmasıdır315. Bu bağlamda 13-14 yaşına gelen bir kız, güzelliğine ve sosyal statüsüne göre belirlenen bir başlık parası karşılığında artık nişanlıdır.316. Ancak bu dönemde toplumda 12 yaşında bile evlilikler

311 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..102-103.312 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.120.313 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.47.314 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.71-71; Adem Ölmez, a.g.e., s.36.315 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.34.316 Maria West, a.g.e., s.84-86; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 264. 1900’lerin başında bile Anadolu’daki Ermeniler arasında evlilik yaşları 13-14 yaş ara-lığında bulunmaktaydı. Bkz. Andre Sernin, a.g.e., s. 27.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

66

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

normal kabul edilmektedir317 Zira toplumun ananelerine göre “Arap atı dördünü, kız on dördünü geçmemelidir”318. Bu yaşı geçen genç kızlar kendilerine zor koca bulabilmekte 20’sine gelmiş ancak daha evlenememiş ise bu kızın bir daha talibi çıkmamakta ve ömrünün sonuna kadar bekâr kalmaya mahkûm olmaktadır319. Bunun tam tersine erkekler ise nadiren 18 yaşının altında evlenmekte; genel olarak 20-25 yaş aralığında evlenmeleri uygun görülmekteydi320. Kirkor Zohrab, “Öyküler” isimli eserinde, Ermeni erkeklerin, kız kardeşleri evlenmeden kendilerinin evlenmediğini belirtmekterek bunun toplumda yaygın bir adet olduğunu vurgulamaktadır321. Belki de erkeklerin kızlardan yaşça daha büyük olmasının bir nedeni de budur.

Ancak evlilik kararlarında gençlerden ziyade aile büyükleri etkilidir. Aile büyükleri karar verir gençler gönüllü veya gönülsüz olarak bu kararlara uymak zorundadırlar322. Ailelerde özellikle kırsal alanlarda gelin olarak alacakları kızı seçerken güzellikten çok, onun çeşmeden testiyle su taşıma, eşeğe çuval yükleme gibi ağır işlerin üstesinden gelebilecek kadar güçlü kuvvetli olmasına bakılırdı. Bu tür iri yapılı ve güçlü kızlar için “Allah için tam kadın” ifadesi kullanılır ve ailesi bu tür kıza sahip olduğu için kutlanırdı323. Hagop Mıntzuri’nin Hayan Gelinin Muşe’si adlı öyküde geçen “ Bir defasında annem de söze girdi. Hayan’ı ayaklandırmak için: “Hayan, sen onu bunu boşver. Güzel bir kız bul da Muşe’yi evlendirelim” dedi.Karaçorlu büyükanam kızdı:317 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 264.318 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 48. Ermenilerde güçlü kuvvetli bedeni sağlam kadın makbul kadındır. Öykülerde bile kilolu ve yapılı kadınlar arzulanan kadındır. Bkz. Hasmandeğ, a.g.e, s. 12. 319 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.120-121; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 264.320 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 265. Ermeniler arasın-da erkeğin uğraştığı işlerde onun evlenip evlenemeyeceğine dair bir kanaat oluştururdu. Hasmandeğ’in öykülerinde güvercin besleyenlere kız verilmemektedir. Bkz. Hasmandeğ, a.g.e., s. 885.321 Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, a.g.e., s. 51; Krikor Zohrab, a.g.e., s.46.322 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.48, 70-73; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s.327; Lady Montagu, a.g.e., s.122.323 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.111; Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, 92-93; Ahmet Kankal-Eftal Şükrü Batmaz, “a.g.m.”, s.329.

67

“Sen bizim geline, bizim Kallerin kızın dediğine bakma Bahiklerin kız. Bir güzel lafıdır tutturmuş gidiyorlar güzel de ne demek? Kızın güzeli nene lazım? Evin ortasına oturtup, yüzünü mü seyredeceksin? Güzelmiş! O güzel dediğin yaşlanmayacak mı? Öyle mi kalacak? Çökmeyecek mi? İş görenine bakalım!” diyaloglar kırsal alanda güzellikten çok güçlü beden yapısına önem verildiğini göstermektedir324.

Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa Ermenileri arasındaki gözlemlerinde kızların nişanlandıkları gençleri bir kere bile görmediklerini ve göz göze dahi gelmediklerini ifade etmektedir. Hatta Bursa’da bazı kızların nişanlılarının adlarını bilmediklerini sadece anne veya babalarının isimlerini öğrendiklerini kaydetmektedir. Toplumda kızların evlilik hakkında görüşlerinin alınmayıp aileleri tarafından kararların alınmasına gerekçe olarak ta henüz iyi ve kötüyü ayırt edebilecek yaşa gelmemiş olan kızlara bu önemli kararı bırakıp hata yapmalarına engel olmak da gösterilmektedir 325. Ayrıca bunun bir nedeni de ailelerin çocuklarını kendi denklerindeki bir aileyle evlendirmek istemesidir326. Bütün bunlara ek olarak gençlerin birbirini tanımadan evlenmeleri toplumda evlilikler bir kumar olarak kabul edilmektedir327. Genç kızların çeyizleri genellikle günlük yaşamı kolaylaştıracak eşylardan ibarettir. Bunlar genellikle, çarşaflar, yatak ve sedir örtüleri, birkaç halı ve bakırdan ve tahtadan imal edilmiş mutfak eşyalarından oluşmuştur328.

324 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.92-93.325 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.71-73.326 Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, a.g.e., s.51.6327 Fred Burnaby, a.g.e., s.113.328 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.120.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

68

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Bir Ermeni Köyünde Düğünü Bekleyen Halk 329

Toplumda bir kızın nişanlı olduğu giydiği çiçekli elbiselerden sağ parmağına bir yüzük takmasından anlaşılırdı330. Toplumda düğün için gelinin, babaevinden ayrılmayı red etmesi, ağlaması veya direnmesi bir iffet örneği olarak kabul görülürdü. 329 http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html330 Maria West, a.g.e., s.84-86. 1900’lerin başında bile Anadolu’daki Ermeniler arasında evlilik yaş-ları 13-14 yaş aralığında bulunmaktaydı. Bkz. Andre Sernin, a.g.e., s. 27. Aynı şekilde 1887 yılında Boğos Natanyan, Sivas Ermeni kızlarının kıyafetini “ Başlarında kırmızı fes ve üzerinden yazma bağ-lanmış, alınlarına altınlar dizili, kulaklarında küpeler ve kırmızı fesin üzerine incilerle karışık altın dizili, ellerinde kına ve yüzük var. Bazıları da burunlarının bir tarafını delerek hızma denilen küçük bir halka geçiriyor. Bu kızın nişanlı olduğunu gösteriyor” sözleriyle tarif etmiştir.Bkz. Boğos Natanyan, a.g.e., s.247-250.

69

Adet üzerine gelin kadınlar eşliğinde bab evinden ayrılırken bir ata bindirilirek evden çıkartılırdı331. Düğün günü gelin duvaklanır, ellerine ve ayaklarına kına yakılırdı. Bu sırada genç kızın arkadaşları ve diğer kadınlar tambur veya saz eşliğinde gelini ağlatmaya çalışırlardı332. Gelinin düğün süresince kapalı ve yüzü peçeli olarak sessizce durması istenirdi333. Yine tören sırasında gelin ve damadın kendilerini tebrik eden yaşca büyük olan yakın akrabalarının ellerini bir saygı gösterisi olarak öpmeleri gelenektendir334.

Duvaklı Bir Ermeni Gelini335

Ermeni toplumunda Müslümanlara olduğu gibi düğün sırasında damat tıraşı ve gelin evine kınalanmış bir küçükbaş gönderme âdeti bulunmaktaydı. Ayrıca gelin 331 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.122.332 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 267.333 Edwin Wilbur Rice, Orientalisms In Bible Lands Gıvıng Lıght From Customs, Habıts, Manners, Imagery, Thought And Lıfe In The East For Bıble Students, Philadelphia 1910, s. 34; vMary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.175.334 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.277-78.335 Gürsoy Şahin, “Amerikalı Bir Misyonerin XIX. Yüzyılın Ortalarında Türk-Ermeni Kültürel İliş-kileriyle İlgili İzlenimleri Üzerine Bir Değerlendirme, “ http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/sahin.pdf (13.10.2009), s.26.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

70

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

eve girerken de yaşlı bir kadın bahtlarının ve talihlerinin açık olması için bir tabağı yere çalarak kırardı336. Bu âdete benzer bir şekilde ülkemizde günümüzde cam veya bardak benzeri şeyler kapı önünde kırılmaktadır.

XIX yüzyılda Ermeniler arasında okullar açan misyonerler, eğitim verdikleri kızları gelecek yıllarda toplum içerisinde misyoner olarak kullanmak adına onların erken yaşlarda evlenmelerine ve nişanlanmalarına izin vermemişlerdir. Böylelikle başta Protestanlar olmak üzere toplumda kız eğitimine önem verilmeye başlanması zamanla kızların evlilik yaşının yükselmesine neden olmuştur337. Evlilik konusunda yaşanan değişimler Avrupa etkisine açık batı kentlerinde daha hızlı olmuştur. Ancak geleneksel görücü usulü devam etmekle birlikte bu usulde gevşemeler başlamış özellikle de varlıklı zümrelerde aşk evlilikleri meydana gelmeye başlamıştır. Ancak Anadolu’nun iç kesimlerde hâlâ geleneksel kurallar geçerliliğini korumaktadır338.

1915 öncesi Van’da bir düğün339

336 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.65.337 Maria West, a.g.e., s.29; Eyüp İzci- Murat Gökhan Dalyan, “19. Yüzyıl Misyonerlik Anlayışına Göre Kadın Eğitimi ( ABCFM’in Türkiye’deki Uygulamaları), s. 242; Mary Kilbourne Matossian- Su-sie Hoogasian Villa, a.g.e., s.104.338 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 154.339 http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html.

71

Cuma günleri başlayan düğün sırasında340 Ermenilerde var olan haremlik selamlık anlayışına uygun olarak erkekler ve kadınlar ayrı ayrı yerlerde otururlardı341. Dışarıdan bir erkek eve girdiğinde kadınlar kendilerini saklamak zorundaydılar342. Ancak mezhep değiştiren Ermeniler arasında düğün adetleri gibi bu adet de yavaş yavaş kaybolmaya başlamış ve343 1890’lara gelindiğinde Behesniliyan’a göre bu adet artık Protestan Ermeniler arasında tamamen terk edilmiştir344. Katolik misyonerler de Trabzon Ermenileri arasında yaptıkları gibi 8 gün olan düğün süresini 3 gün gibi kısaltma yoluna gitmişlerdir345. 1895 yılına gelindiğinde özellikle zengin zümrelerde düğünlerde gelin ve damat kol kola dans etmektedir. Gelinin çoraplarına para konmuş ve çocuklar bu paraları alabilmek için onun çoraplarını çıkartmaktadırlar. Törenler ne tam Avrupaî ne de tam bir doğulu şekilde icra edilmektedir.346

3.BoşanmaErmeniler arasında misyonerler öncesinde boşanma ve evlilik adetleri

konusunda kilise tarafından çok katı bir şekilde uygulanan bazı kurallar vardı. Bunlardan en önemlisi boşanmanın imkânsızlığı ve hangi şartlarda olursa olsun üçüncü bir evliliğin yasak olmasıdır347. Ayrıca boşanan kadın veya erkek, eski eşi hayattayken bir başkası ile evlenemezdi. Aksi takdirde zina yapmış olduğu var sayılırdı. Yine boşanmış kadınlarla da evlilikler uygun görülmez zina sayılırdı. Boşanmak için tek şart taraflardan birisinin zina yapıp, bunun tespit edilmesidir. Buna rağmen en son karar Ermeni Katolikos’una ve Patriğine aittir348. Bundan 340 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.64; Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.73. Ermenilerde gelin dans veya oyun oynarken başından aşağı para saçılırdı. Bkz. Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 156.341 Maria West, a.g.e., s.522; Elias Habesci, a.g.e., s. 383; Cahit Külekçi, a.g.e., s. 60.342 Eliakim Littell, The Museum of foreign Literature, Science and Art, Vol. V., Philadelphia 1824, s.338-39.343 Maria West, a.g.e., s.662.344 Kirkor Behesnilian, a.g.e., s.26.345 Jakop Phılıp Fallmerayer, a.g.e., s.189-190.346 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 157-158.347 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.120-121; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 265; Abdurrahman Küçük, a.g.e.,s.206; Adolphus Slade, a.g.e., c II., s.165.348 T.C. Trowbridge, Armania And The Armenians, New York 1874, s. 4; Abdurrahman Küçük, a.g.e.,s.207; Gülnihâl Bozkurt, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayri-müslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), TTK Yay., Ankara 1996, s. 14.Ermeniler arasında iki evli olanların çok azda olduğu bilinmektedir. Nitekim bu evliliklerden birine Eliza Cheney

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

72

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

dolayı Ermeniler arasında boşanma son derece azdır. H.J. Van-Lennep’e göre zina durumunda bile taraflar boşanmazlardı. Bu şartlar altında taraflar, birbirlerinin hareketlerini bir daha bu tür olayların tekrarlanmaması için kontrol altında tutmaya çalışırlardı349. İşte bu sıkı kuralların toplumda yarattığı sıkıntıların ve XIX. yüzyılda Ermeniler arasında faaliyet gösteren misyonerlerin etkisiyle zamanla bu kurallarda yumuşamalar meydana gelmiştir350. Yine Gregoryen Ermeniler arasındaki mezhepsel inanca göre evliliklerde kutsal olarak gerçekleşen tek evlilik ilk evliliktir. Ne olursa olsun eşin ölümü nedeniyle de olsa 2’inci ve 3’üncü evlilikler kutsal olarak tanımlanmamaktaydı. Oysa Protestanlıkta böyle bir şey söz konusu değildir351.

XIX. yüzyıl Ermenileri arasında evlilikler konusunda yaşanan en önemli gelişmelerden bir tanesi de mezhep değiştiren Ermenilerin kendi ailelerini ve çocuklarını bırakıp başkalarıyla evlenmesidir. Bu yüzden aileler bozulmuş ve terk edilen kadınlar ve çocuklar başta ekonomik olmak üzere, sıkıntılar yaşamıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti, 30 Kasım 1851 yılında ailelerin parçalanmasını önlemek

Abbott Schneider, Bursa’da bulunduğu sırada iki hanımı olan bir Ermeni’ye rastlamıştır. Muhtemeln bu kadınlardan ikincisi evliğin gerçekleşmesi için ilk başta Müslüman olmuştur. Bkz Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.129-130.349 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.123. “ Daha ön ce de gözlemlediğimiz gibi, her mezhepten Hıristiyanlar arasında boşanma imkânsızdır. Bir koca karısına ne nedenli zalimce davranırsa davransın, evlilik sözüne ne kadar ihanet ederse etsin, veya evlenirken verilen sözleri ne kadar ayaklar altına alırsa alsın, kadın hakkını araymaz. Rahipler bazen tarafları geçici bir süre için ayırırlar, ancak sonunda avantajlı olan hep kocadır. Koca için de aynı şeyler söylenebilir, daha güçlü olmasına karşın sadakatsizlik sebebiyle o da karısından kurtulamaz, ancak onun hareketlerini kontrol altında tutabilir. Bu durumda ahlaki değerlerin fazla korunmadığı kolaylıkla anlaşılır; ve en küçük bir suçlama sebebiyle dahi kişinin adı hemen kötüye çıksa da dikkatli ve yakından yapılan bir gözleme, ahlaki değerleri son derece bozuk bir toplum ortaya koyar..” Bkz. Aynı eser aynı sayfa.350 A. İhsan Karataş, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı-Bursa Örneği-, Gök-kubbe Yayınları, İstanbul 2009, s. 62-65. 351 Maria West, a.g.e., s.49-50. Ermenilerde evli çiftlerden birinin ölümü halinde dul kalan kişinin evlenmesi istenirdi. Eğer bu erkekse büyük oranda tekrar evlenirken eğer dul kalan kadınsa bu durum kocasının ailesinin varlığına, çoluk çocuğunun olup olmadığına ve kendinsin herhangi bir ekonomik gücünün olup olmasına göre değişmektedir. Bazı durumlarda genç kadın geniş ailelerde çocuklarıyla birlikte kalmaya devam eder ve onların her türlü ihtiyaçları diğer aile bireylerince karşılanırdı. Bazen-de dul kadın çocuklarını eski kocasının ailesine bırakır kendisi yeniden evlenebilirdi. Bunlar dışında eşinin ailesi fakir ise ve kendiside yeniden evlenmek istemiyorsa çeşitli varlıklı ailelerin yanında hiz-metçilik, dadılık, çamaşırcılık ve ekmek pişiriciliği gibi meslekler icra ederek ailesinin bakımını sağla-maya çalışırdı. Ancak genel anlamda bir kadının hele de bir genç gelinin dul kalması hoş görülen bir şey değildir. Bu nedenle dulların eğer çok çocuk sahibi ve de yaşı ilerlememiş ise yeniden evlendirilmesine çalışılırdı. Bkz Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.122.

73

için patriklere mezhep değişikliğine giden Ermenilerin daha önceden mensup olduğu mezhebin patriğiyle haberleşmeden evlenmelerini yasaklamış ve terk ettikleri çocuklarına bakmaları mecburiyetini getirmiştir352. Bunun dışında Ermeniler arasında evlilik konusunda yaşanan diğer bir gelişme de yurtdışına çıkan genç Ermenilerin bulundukları ülkelerdeki bayanlarla evlilikler yapmaları olmuştur. Zira ilk göçmenlerin büyük bir bölümünü genç Ermeni erkekler oluşturmaktaydı. 1850’lerde Amerika’ya başlayan göçlerle başlayan yabancı kadınlarla evlilikler zamanla diğer batılı ülkelerde de görülmeye başlamıştır. Nitekim 1896’da Londra’da bulunan Ermeniler arasında bu tür evliliklerin son derce yaygın olduğu görülmektedir.353. Bu da genel olarak hoş karşılanmayan milletler arası evlilikleri arttırmıştır354. Zira XIX. yüzyılın ilk yarısında bir Rum ile bir Ermeni’nin evlenmesi son derece nadirdir355.

352 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.1.353 George H. Filian, Armenia and Her People, Hartford 1896, s. 345-48.354 T.C. Trowbridge, a.g.e., s. 4.355 Charles Macfarlane, a.g.e., s.8-10.

II.Bölüm

Eğitim ve Öğretim

74

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

III. BÖLÜMXIX. YÜZYILDA ERMENİ SOSYAL VE KÜLTÜREL

HAYATIA.Gelenekler ve Görenekler

1.Sofra AdabıMisyonerler gelinceye kadar özellikle iç bölgelerdeki Ermeniler arasında yemek kültürü ve sofra adabı Müslüman komşularıyla aynıdır. Onlar da komşuları gibi pilav, sarma et haşlaması gibi yemekleri yer sofrasındaki tahta sini üzerinde yemekteydiler. Yemekler, biri sabah 9-10 gibi diğeri öğleden gün batarken olmak üzere iki öğündü ve genel olarak koyun eti ve pilav yemeklerin temelini teşkil etmektedir. Ermeni sofra adabında çatal bıçak kullanımı misyonerlerden önce yaygın değildi356. Bu anlayış XIX. yüzyılın ilk yarısında en zengin Ermeni ailelerinde bile geçerli olup; insanlar çatal yerine yemeklerini, elleri ve parmaklarıyla yerdi357. Eliza Cheney Abbott Schneider, bu durumu “ …Burada ..Büyük yemek davetleri verilirken masalar şaşaalı bir şekilde donatılıyor ve sayısız çeşit sunuluyor. Ancak masa düzeni mümkün olduğunca sıradan. Bir taburenin üzerinde bakırdan veya tahtadan büyük bir tepsi yerleştiriliyor. Kimi zaman üzerine öylesine bir örtü seriliyor, kimi zaman boş bırakılıyor. Ne kadar zengin olursa olsun buradaki evlerde gördüğüm en iyi tabaklar düz beyaz tabaklar. Ancak daha ziyade bakır tabaklar kullanılıyor. Gümüş kaşıklar yerine de tahta veya demir kaşık kullanıyorlar. Tuz, bir tabağın içinden elle alınıyor. Sofraya hindi getirilecek olursa, servis elle yapılıyor; butlar, kanatlar tek tek kopartılıp hindi büyük bir hünerle tamamen parçalanıyor. Pilav yeneceği zaman da yer sofrasında oturan herkes kaşığını alıp masanın ortasındaki çanağa daldırıyor ve ağzına götürüyor. Sonra yine tencereye daldırıp yemeye devam ediyor…” sözleriyle açıklamaktadır358. İnsanların yemeklerini ellerini kulanarak yemesinde bölünmesi ve lokma yapılması kolay olan saç üzerinde yapılan lavaşın yemeklere eşlik etmesinin

356 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 49, 97; Henry C. Barkley, a.g.e., s.71; Maria West, a.g.e., s.125-126. özellikle iç bölgelerde pilav bulgurdan yapılmıştır. İyi bir pilavın lezzetli sayıla bil-mesi için bol yağlı olması gerekmektedir. Bkz. Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.70-71.357 Maria West, a.g.e., s.39.358 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.46-47.

75

rolü bulunmaktadır359. Yine Ermeni ailerinde yukardan da anlaşılacağı gibi yer sofrasında ortak kaptan ve sofradan yemek yeme alışkanlığı bulunmaktaydı360. Ermeni öykülerinde ataerkil ailelerde evde birden fazla gelin varsa büyük gelin sofrayı kurmakla, küçük gelin ise bulaşıkları yıkamakla mükelleftir361.

Yemekler her toplumda olduğu gibi Ermeni toplumunda da kadınlar tarafından hazırlanmaktadır. Erkekler ise ancak düğün gibi büyük ve kalabalık organizasyonların yemeklerini hazırlamak için mutfağa girerlerdi. Bunun dışında gündelik yemeklerde erkeğin yeri yoktur. Yemekler genel olarak ocağı üzerine asılmış olan bir demire asılı olarak pişirilmektedir362. Ocağın yanında genellikle kahve içmek için bakırdan bir cezve bulunmaktadır. Bu cezvelerdeki suyu ısıtmak için ya kömür ya da ocaktaki sıcak kor küller kulanılmaktadır. Ailenin durmuna göre kahveler varsa çin işi fincanlarda insanlara servis edilirdi. Bazı yörelerde masalar/ekmek tahtası ise yemek yeme için değil bazı eşyaların ve yiyeceklerin üzerine konması için yapılmıştır. Özellikle kırsal alanalarda bulunan bu masalar evin ortasında bir sedire bitişik olarak bulunmaktadır363.

Ermeniler arasında eve bir misafir geldiğinde ona kahve ikram edilirdi. Kahve dışında gelenlere bir kavanoz içinde reçel ikram edilir, misafirin de bu kavanozdan bir kaşık reçel aldıktan sonra su içerek teşekkür etmesi adetten sayılırdı364. Ancak misafirin kendisine ikram edilen reçelden bir kaşıktan fazla alması veya bitirmesi görgüsüzlük sayılırdı365. Bu ağırlama, evin genç bireyleri tarafından gerçekleştirilmek

359 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.61-62.360 George E. White, a.g.e., s. 137; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 222.361 Hagop Mıntzuri, Kapandı Kirve Kapıları, Çev. Nurhan Büyük Kürkciyan, Aras Yay., 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 12. Ermeni kadınları arasında ev temizliğinde huş ağacının çalılarından oluşan çalı süpürgeler kullanılmıştır. Ancak batılılaşmayla birlikte bu temzilik aletinin yanı sıra paspalarda kulla-nıma girmiştir. Bkz. Lady Hornby, a.g.e., s.145.362 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 225-226.363 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 228-229.364 Fred Burnaby, a.g.e., s.76; Lady Hornby, a.g.e., s.165; Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 49. Sudan sonra misafirlere afiyet olsun denir ve misafirde önce elini göğsüne daha sonra da alına götürürdü. Bkz aynı eser.365 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.50. Bu dönemde Ermeniler arasında portakal ve narlar kabukları soyulduktan sonra pudra şekerine batırılarak misafirlere ikram edilirdi. Bkz. Lady Hornby,

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

76

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

zorunda olduğu gibi; misafir onları oturmaya davet edinceye kadar gençler emre hazır vaziyette ayakta beklerlerdi366. Evdeki misafir yabancı bir erkekse, sofraya hizmet görevini evin genç erkekleri yapardı367.

Misafire Kahve Sunulması368

Ekmek tahtası aynı zamanda yemek zamanlarında sofradaki yemeklerin üzerine konulduğu yemek tepsisi görevini de görmektedir. Burada herkes sininin etrafına toplanır ve tek bir tabaktan yemeklerini yerlerdi. Eğer yemek sulu değilse bazen ekmek parçalarıyla yemekten lokmalar alınır ve yenilirdi. Et suyu gibi bir tirit ise bu sefer ekmek parçaları doğranır ve tahta kaşıklarla yenilirdi. Şehir merkezlerinde ekmek büyük somunlardan oluşurken; özlelikle kırsal alanlar da bu ekmek daha ince

a.g.e., s.166.366 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 44.367 Jakop Phılıp Fallmerayer, a.g.e., s.149.368 Gürsoy Şahin, “Amerikalı Bir Misyonerin XIX. Yüzyılın Ortalarında Türk-Ermeni Kültürel İliş-kileriyle İlgili İzlenimleri Üzerine Bir Değerlendirme, “ http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/sahin.pdf (13.10.2009), s. 19.

77

olan lavaşa veya benzeri bir ekmeğe yerini bırakırdı369. Karadeniz Bölgesi’ndeki Ermenilerin ekmeği ise bölge insanın yaptığı gibi mısırdan yapılmıştır370. Siverek gibi bazı bölgelerde ise kadınlar ekmeklerini mahalle fırınlarında yaptıkları gibi bazen de belirli bir ücret karşılığında ekmeklerini temin etmektedir371.

Geleneksel Ermeni ailesinde biri çocuklar ve anneleri için diğeri de aile büyüklerine olmak üzere iki ayrı sofra serilirdi372. Bazı yerlerde bu iki sofranın oluşturulmasında yaş faktörü önemini korumakla birlikte cinsiyette önemlidir. Nitekim Bingöl-Kiğı’da kadınlara ve çocuklara ayrı erkeklere ayrı sofralar serilmektedir373. Erkek çocukları yedi yaşına kadar kadınlarla birlikte yemek yerken bu yaştan itibaren erkeklerle birlikte sofraya oturmaya hak kazanırlardı Ancak Protestanlığın etkisiyle Ermeniler arasında çorbalara ekmek doğrama dâhil bütün bu adetler ortadan kalkmaya başlamıştır374. Özellikle bu sofra adabındaki değişikliler daha çok varlıklı ve büyük kentlerde oturan Ermenilerin evlerinde veya Erzurum ve İstanbul gibi kentlerle irtibatı olan ailelerde gerçekleşmiştir375. Nitekim 1900’lerde bile Anadolu’da ve Kafkaslarda Tokat’ta ve Erivan’da olduğu gibi birçok aile yemeklerini hala yer sofrasında çatal ve bıçak kullanmadan yemekteydi376. Misyonerler, Ermenilerin sofra adabı ve yemek alışkanlıklarından hoşlanmamalarına rağmen, onları kendi alışkanlıkları ile karşılaştırarak garipsemişlerdir377. Bu da onların faaliyet gösterdikleri alanlardaki halkların inançlarına müdahale ettikleri gibi

369 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 229-230; Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.101, 105.Bu ekmek bazı yerlerde aylık olarak yapılır ve her yemek vakti ıslanarak sofraya konulurdu. Bkz aynı esee s. 105.370 George E. White, a.g.e., s.137.371 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.72-74.372 Maria West, a.g.e., s.39; Elias Habesci, a.g.e., s. 382. 373 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.167.374 Maria West, a.g.e., s.39.375 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.46.376 Andre Sernin, a.g.e., s.32-33; H.F.B. Lynch, a.g.e., s.206. Tokat’ta 1870’lerde Ermeni halkı çok nadir olarak et tüketmektedir. Bun yerine gücü yeten aileler sonbaharda çoğunlukla bir inek –öküz tarımda kullanıldığı için- satın alıp bunu kesip etlerinden çeşitli baharat ve sarımsaklarla harmanlama-sıyla oluşan pastırma yaparlardı. Bu işlem sonunda et güneşte kurutulur ve ardından kışın tüketilmek üzere depoya saklanırdı. Bkz. Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 213.377 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.46-47.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

78

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

sofra adaplarına da karışmaları sonucunu doğurmuştur.

Toplumda herkes önüne konan yemeği bitirmelidir. Tabağında artık bıkarakan kişinin nişanlısının/karısının çirkin olacağına inanılırken; tabağındakileri silip süpürenlerin eşlerinin güzel olacağına inanılırdı. Sofrada kötü söz söylenmemeli ve gülünmemelidir. Bu tür eylemler toplumda günah olarak görülmektedir. Ekmeğin yanık tarafını ancak cesur olanların yiyeceği ve onlara ayıların bile saldıramayacağı düşünülürdü. Yine bu tür ekmeği yiyenlerin nişanlısının güzel olacağına inanılırdı378. Yine sofrada kadınlar erkeklerle birlikte yemek yemedikleri gibi onlar yemek yerken onlara hizmet etmek için ayakta beklemelidir379.

Her evde kışın yemek için kurutulmuş sebze ve meyveler bulunmaktaydı. Bunlar genellikle ocak, şubat ve mart aylarında tüketilmekteydi. Bunun dışında kilerde veya evin depo olarak kullanılan bölümlerinde yazın hazırlanan bazı yiyecekler, toprak küpler içine basılır ve kışın tüketilirdi380. Bununla birlikte çeşitli meyvelerden imal edilen şuruplar başlıca içeçeklerdendir. Malatya, Ankara, İstanbul, Amasya ve diğer bölgelerde yaşayan Ermeniler tarafından şurup bu şekilde hazırlanmaktadır381.

XIX. yüzyılda Ermeni toplumunda içki tüketimi oldukça yaygın olup; bol miktarda tüketilmekteydi.382. Nitekim Palu-Elazığ bölgesinde evinde rakısı ve şarabı olmayan, küçük görülmüş ve ayıplanmıştır. Oysa aynı şehirde bulunan Protestan cemaat ise içki tüketmemektedir383. Bursa’da bulunan Amerikalı misyonerlerden Eliza Cheney Abbott Schneider, Ermenilerin kadın-erkek olarak içkiye düşkün olduklarını ve misafirlerine sıradan bir içecekmiş gibi ikram

378 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.211-212.379 Elias Habesci, a.g.e., s. 383.380 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 232-233.381 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 213.382 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 213.383 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.110. Boğos Natanyan, Palu’daki Ermeniler arasında sadece erkeklerin değil aynı zamanda kadınların da bol miktarda hatta bir gömlek üstün olduklarını belirtmektedir. Bunun içinde sadece evlerinde değil aynı zamanda bahçelerinde ve ırmak kenarlarına gidip içtiklerini kaydetmekte-dir. Bkz aynı sayfalar.

79

ettiklerini belirtmektedir384. Bu durum onlara ve inançlarına ters gelen bir durumdur. Ermenileri kendilerine göre toplumu kötülüklere sürükleyen kötü bir alışanlıktan kurtaracaklarına inanıyorlardı. Bu nedenle Amerikalı misyonerlerden Mr. Power halka içkinin kötülüklerini anlatan bir risale hazırlamıştır. Misyonerler içkisiz bir toplum oluşturmak için çabalamışlardır. Böylelikle Protestanlarla sınırlı da olsa içkisiz bir toplum oluşturmaya çalışmışlardır385. Hatta Ermeniler tarafından 1882 yılında Adapazarı’nda, Rakı Karşıtı Derneği kurulmuştur386.

XIX. yüzyıl Ermenilerinde sofra adabında içecek veya yemek servisinde öncelik erkeklere verilirdi. Ancak Amerikan misyonerlerinin önceliği bayan misyonerlere vermeleri, bunu eğitimleri sırasında vurgulamaları, Protestan Ermeniler arasında bu âdetin yaygınlaştırılmasını da beraberinde getirmiştir387. Zira her ne kadar misyonerler yemeklerini bulundukları bölgedeki alışkanlıklara göre hazırlasalar da; sunuşta kadın erkek bütün aile bireyleri bir masada toplanmakta; hatta masalarda çocukları için mama sandalyelerine sahiptiler388. Görüldüğü gibi sofra adabında büyükler ve diğerleri için kurulan ayrı sofralar ortadan kaldırılmaya başlanmış ve batılı yemek kültürüne geçiş başlamıştır.

2.Eğlence Hayatı1862 yıllarında Anadolu’da Ermeniler tarafından kullanılan müzik

aletlerinin başında zurna, gayda, ud, kanun gibi müzik aletleri gelmekteydi. XIX. yüzyılının başlarında Ermeni toplumu henüz piyano ile tanışmamıştı. Batı kültürü ve misyonerlerin etkisinden önce şarkıların tamamı Türkçe bestelenmiş ve söylenmiştir. Bu duruma Amerikan misyonerlerinden Van-Lennep oldukça şaşırmış

384 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.25-26.385 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.25-26. içki tüketimi sadece sivil halka has bir durum ol-mayıp din adamlarını da kapsamaktadır. Nitekim yazar “ papazların ahlakı tamane kusursuz sayılmaz. Hepsi olmasa da bazıları çok fazla şarap içer. Ülkenin bazı bölgelerinde obur ve ayyaş papazlar vardır. Ancak bu şehirde ikamet edenler bu kötü alışkanlıklara fazla düşkün değil. Ülkenin iç kesimlerinde ya-şayan bir papazın yirmi dört saatte sekiz şişe şarap içtiğini duydum. Bir diğerinin ise aynı sürede yirmi şişe bitirdiğini! Bunlar ne kadar imkânsız gibi görünse de gerçek olabilir. Sohbet ettiğim din kardeşime sordum: “sence doğru mu?” Evet dedi, “Kendi gözlerimle gördüğüm şeye neden inanmayayım?” söz-leriyle konuya açıklık getirmektedir. Bkz aynı ser s.93-94. 386 Pars Tuğlacı, a.g.e., s.637.387 Maria West, a.g.e., s.646.388 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.80.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

80

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

buna neden olarak da bestelerin duygu ve düşünceleri anlatmasında Türkçenin daha uygun bir dil olmasını göstermiştir389. Gerçekten de XVI. yüzyıl ile XIX. yüzyıl arasında Türkçe şiir yazan 400’ün üzerinde Ermeni âşık yaşamıştır390. 1879’da Rahip Vahan, bu durumu “…Ermeni ozanlar her yerde, hatta manastır panayırlarında bile şarkılarını Ermenice değil daha ziyade Türkçe ve Kürtçe söylüyorlar. Dolayısıyla bugün doğru dürüst Ermenice şarkı çok az. Tam tersine Kürtçe ve Türkçe şarkı-türkü oldukça fazla..” sözleriyle belirtmektedir391. Batı etkisinden önce şehirlerde müzik aleti olarak keman flüt çalınırken kırsal alanlarda daha çok davul ve zurna kullanılmıştır392.

393

389 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s. 115-116; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s.251-252; Adem Ölmez, a.g.e., s.57-59.Osmanlı Devleti’nde batılı müzik anlayışını sadece misyo-nerlerin başlattığını söylemek yanlış olacaktır. Zira Sultan Abdülmecit devrinde sarayda batılı müzik aletleriyle şarkılar söylendiği hatta sarayda hanımlardan müteşekkil bir orkestra ve koronun bulunduğu bilinmektedir. Nevin Meriç, a.g.e., s.160.390 Fikret Türkmen, a.g.e., s. 10; Zeki Arıkan, a.g.e.e, s.51.391 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.71. Ermeniler ve Müslüman halk o kadar sözlü folklorda iç ice girmişlerdirki. Toplumda anlatılan her türlü atasözü ve hikâye Nasredin hocaya atfedilmektedir. Bkz . Aynı eser aynı sayfa.392 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 60; Rahip Vahan Bardizaktsia, a.g.e., s.64.393 Gürsoy Şahin, “Amerikalı Bir Misyonerin XIX. Yüzyılın Ortalarında Türk-Ermeni Kültürel İliş-kileriyle İlgili İzlenimleri Üzerine Bir Değerlendirme, “ http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/sahin.

81

Ancak XIX yüzyılın ilk yarısından itibaren varlıklı aileler çocuklarını diğer alanlarda olduğu gibi müzik alanında da eğitim görmelerini sağlamak için Avrupa’ya göndermişlerdir. Bu giden Ermeniler, daha sonra saray ve saraya yakın çevreler yeni yeni moda olmaya başlayan piyano dersleri vermişlerdir394. İstanbul Ermenileri’nin sosyal yaşamlarının değişmesinde, Kırım Savaşı münasebetiyle şehre aileleriyle birlikte gelen asker ve ailelerinin eğlence anlayışları hızlandırmıştır395. Müslüman toplumla müzik aletlerinde olan benzerlik ve ortak paydayı, düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde de görmek mümkündür. XIX. yüzyılda en büyük eğlenceler, halay ve dairesel düzende oynanan diğer oyunlardır 396. Genel anlamda sosyal yaşamın âdet ve görenek kısmında Müslümanlar ve Ermeniler din dışında aynı renklere sahipti397. Ancak yüzyılın ikinci yarısından itibaren müzik anlayışında yeni yeni formlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda, 1868 yılından itibaren opera, varlıklı Ermeniler arasında popüler olmaya başlamıştır. İlk Ermenice opera ise “II. Dikran” operasıdır398. Yurt dışında eğitim görmüş Kozmi Devletyan gibi piyanistler ortaya çıkmıştır399. Dans ve eğlence konusunda da artık maskeli ve maskesiz balolar ve davetler verilerek vals benzeri danslar üst düzey Ermeniler arasında moda olmaya başlamıştır400. 27 Şubat 1885 yılında, Ortaköy sahilinde Simon Maksudyan’ın yalısında Osmanlı devlet adamlarının ve önde gelen Katolik ailelerinin eşleriyle katıldığı bir gece düzenlenmiştir. Sabaha kadar süren gecede başta piyano olmak üzere çeşitli müzik aletleri çalınmış ve sabaha kadar dans edilmiştir401.

II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra kurmuş olduğu Mızıka-i Hümayun sayesinde flütler, klarnetler, pistonlu kornalar müzik hayatında yer bulmaya pdf (13.10.2009), s. 15.394 Lady Hornby, a.g.e., s. 246.395 Ergin Taner, a.g.e., s.149.396 Andon Adonios, a.g.e., s.12; Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Man-ners Iliustratiye Of Scripture, s.623. düğünlerdeki bu oyunlarda kadınlar ve erkekler dönüşümlü olarak birbirlerinin parmaklarını kenetleyerek üç ayka ve benzeri halayları çekerlerdi. Kızlar bu oyunlar sıra-sında bazen zil de takıp oynayabilirlerdi. Ancak buna rağmen bu tür oyunlara evli bayanların katılımı oldukça nadirdir. Bkz. Aynı eser s. 623.397 C. F. Dixon-Johnson, a.g.e., s. 21.398 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.298.399 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.629.400 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 139; Bernard Lewis, a.g.e., s.118-119.401 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.651.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

82

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

başlamıştır402. Bu aletlerin kullandıkları Batılı notalar ise III. Selim’in isteği üzerine Hamparsum Limonciyan (18768-1839) tarafından geliştirilmiştir403. Böylelikle Batı etkisiyle özellikle başkentte müzik anlayışında değişmeler meydana gelmiştir404. Buna mukabil iç bölgelerde piyano gibi batı kültürüne ait olan müzik aletlerinin tanınmasında misyonerlerin rolü büyüktür. Bu bağlamda Bitlis’teki Ermeniler, piyano ile Charlotta ve Mary Ann Ely kardeşler vasıtasıyla,405 Talas Ermenileri ise, orgu Mrs. Stover sayesinde tanımışlardır406. Çünkü Amerikan misyonerleri Ermeniler arasında müzik eğitiminin özellikle kızlar arasında büyük bir ilgi ile takip edildiğini fark etmiş ve onlara nota dâhil temel müzik derslerini vermişlerdir407. Bu bağlamda ilahi ve kilise müziklerini içeren 1855 yılındaki ilk misyonerlik nota kitabını diğerleri izlemiştir408. Misyonerler dışında iç bölgelerde yabancı müzik aletlerinin tanıtımında yabancı devlet görevlilerinin de etkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda Diyarbakır’daki İngiliz görevlisi Mr. Cummings’in eşi örnek gösterilebilir409. İstanbul’da ise 1863 yılında Vartan Papazyan ve Dikran Çuhacıyan tarafından Osmanlı musikisinin çeşitli şarkıları piyanoya göre uyarlanmış ve piyanoyla çalınmıştır410.

Anadolu’da misyonerlerin etkisi ve rekabet halindeki çalışmaları neticesinde okulların önderliğinde Ermeniler arasında tiyatro gösterileri, piyesler, müzik ve bando gösterileri başlanmış ve Hıristiyan halk kadar Müslümanlar tarafından da takip edilmiştir. Böylelikle misyonerler sayesinde Ermeni toplumunun az bir bölümü de olsa edebi ve kültürel olarak Avrupa yaşantısı hakkında bilgi sahibi oldular411. Anadolu’nun aksine İstanbul ve İzmir gibi Batı etkisinin açık olmuş olduğu

402 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi IV., Saray Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1962, s.11-12.403 Ahmet Şahin Ak, Türk Mûsikîsi Tarihi, 2. Baskı, Ankara 2009, s. 33 Adem Ölmez, a.g.e., s.59-60.404 Zabelle C. Boyajian, a.g.e., s.157.405 Ann White, “Counting the Cost of Faith; Early Female Missionaries”, Church History, Vol. 57, No.I, March 1988, s.29.406 Henry C. Barkley, a.g.e., s.117.407 Maria Wets, a.g.e., s.189-190.408 Edwin Munsell Bliss, a.g.e., s. 154409 Henry C. Barkley, a.g.e., s.202.410 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.205.411 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.299-301.

83

bölgelerdeki halk, tiyatro ile çok daha erken yıllarda tanışmışlardır. Zira bu dönemde, Sırapyan Hekimyan gibi başta İtalya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde eğitim görmüş Ermeniler tarafından piyesler yazılmış ve çeşitli tiyatro topluluklarında oyunlar oynanmıştır. Ülkedeki ilk tiyatro oyunu denebilecek oyunu ise 1846 yılının mayıs ayında Ohannes Kasparyan, Beyoğlu’nda gösterime sunmuştur412. Ülke içerisindeki tiyatroların büyük bir bölümünü oluşturan Ermeni aktörler, aynı zamanda ilk Türkçe oyunları oynamışlardır. Saraydaki ilk Türkçe piyesi Abdülmecit huzurunda 1858 yılında Bedros Magakiyan gerçekleştirmiştir413.

Başkent dışında ülkenin belli başlı şehirlerinden olan İzmir ve Bursa’daki tiyatroların kurulmasında, Ermeniler başrolü oynamıştır. Hatta zaman zaman İzmir’deki Vaspuragan Tiyatrosu örneğinde olduğu gibi bu bölgelerde kurulan tiyatrolar başkentteki gösterimleri gölgede bırakmışlardır414. Bütün bunlara ek olarak 1870’ten 1880 yılına kadar olan dönemde Osmanlı Devleti’ndeki tiyatro tekelinin Güllü Agop’a verildiği unutulmamalıdır415. Ermeni tiyatroları Meşrutiyet devrinde Türk tiyatrocuların yetişmesine de olanak sağlamıştır. Ünlü tiyatrocumuz Muhsin Ertuğrul’un tiyatroya ilgi duymasında ve tiyatrocu olmasında, Ermeni tiyatrocu Mınakıyan (1839-1920) ‘ın ve Osmanlı Dram Kumpanyası’nın rolü büyüktür416. Osmanlı Devleti’ndeki oyuncularla yapılan ilk sözleşmeyi de Güllü Agop yapmıştır417.

1895 yılında tiyatro’daki bütün bu gelişmelere ve Ermenilerin edindikleri Batı kültürüne rağmen; zengin zümrelerde bile kadınlar ve erkekler aynı localarda oturamamışlardır. Tiyatrolarda kadınlar için ayrı; erkekler için ayrı localar inşa edilmiştir418.

3.Halk Hekimliği ve TıpErmeniler, XIX. yüzyılın başlarında genel anlamda modern tıp ve

412 Metin And, a.g.e., s. 61-63.413 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III., s.9, 63.414 Metin And, a.g.e., s.62-63, 67.415 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III., s.63-64; Metin And, a.g.e., s.64-65.416 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi V., Meşrutiyet Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1968, s. 2-4.417 Refik Ahmet Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III., s.76-78.418 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 139.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

84

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

gelişmeleri konusunda haberdar değillerdi. Halkın büyük bir bölümü gerek doktor eksikliğinden gerekse de bu konudaki cahilliklerinden dolayı doktor olarak din adamlarına ve kocakarılara başvurmaktaydılar. Örneğin hastalanan bir Ermeni, iyileşmek için kendi kendine denediği çareler ve kendisine önerilen muhtelif ilaçlar bir fayda vermediğinde soluğu bir papazın yanında veya bir kocakarının yanında alırdı. Bu kişilerden papaz, hastanın başında İncil okuyarak veya üzerinde taşıyacağı muska benzeri bir nesneyi kutsayarak onu bu hastalıktan kurtarmaya çalışırdı. Bazen de sıtma hastalığında olduğu gibi papaz veya bir Müslüman hoca ufak bir kâğıda yazdığı duayı bir suyun içine atar, onu hastanın içmesini ister ve böylelikle şifa bulmasını beklerdi. Aynı şekilde Kocakarılar ise bitkilerden hazırladıkları uyarıcılar ile hazırladıkları ilaçları hastalara tatbik ederlerdi. Bu bağlamda, yaşlı kadınlar tarafından göz hastalıklarına karşı soğan suyu, sarımsak suyu ve enfiye kullanılmıştır419. Modern anlamda doktorun çok az bulunduğu Anadolu kırsalında her köyün ebesi, kırık çıkıkçısı ve şifacısı bulunmaktaydı. Bunlar öğrendikleri bilgilerin nesilden nesile aktararak kaybolmalarını önler ve hastalara çare olmaya çalışırlardı420. Halk arasında tıp modern usulden daha çok şifa için çeşitli otların kullanıldığı halk hekimliğine dayanmaktadır421.

XIX. yüzyılın başlangıcından itibaren az da olsa Avrupa etkisi ve Amerika’ya giden Ermenilerin tıp konusunda eğitim almasıyla birlikte modern anlamda tıbbi hizmetler ve ilaçlar Ermeniler tarafından kabul görmeye başlamıştır.422. Ermeniler tıp alanında yurtdışında Paris, Roma, Napoli gibi kentlerde eğitim görerek daha sonra özellikle Osmanlı Devleti’nin resmi okulu olan Mekteb-i Tıbbiyenin kuruluşunda önemli roller alarak eğitim öğretim kadrosunda bulunmuşlardır423. Oysa İstanbul’da

419 Krikor Hagop Basmaciyan, a.g.e., s.208-210;Lady Hornby, a.g.e., s.171- 173. Motraye, XVIII. Yüzyılın başlarında hasta Ermenilerin şifa bulmak için din adamları tarafından okunmuş su satın aldık-larını belirtmektedir. Aubrey De La Motraye, a.g.e., s.95.420 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.223.421 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.227-228.422 Krikor Hagop Basmaciyan, a.g.e., s.208-210; Ahmet Karaçavuş, “a.g.m”, s. 216-17. Ermeniler arasında sağlık alanında yeterli doktor bulunmadığı gibi halkın büyük bir bölümü hijen kuralları hak-kında yeterli bir bilgiye sahip değildi. Halk ancak hastalık ilerlediğinde ancak doktora başvuruyor ve bu da hastalık ilerlediğinden bir fayda vermemekteydi. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.119.423 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.121-22, 165; Rahip G. Çarıkçıyan, a.g.e., s.77-82.

85

Ermenilerin ihtiyaçlarını karşılamak için Yedi Kule surları dışında bir Ermeni hastanesinin olduğu bilinmektedir.424. Aynı dönemde İlk Ermeni eczanesi olarak E. Limonciyan Eczanesi, Vincent Zanni /Papazyan tarafından da Güneş Eczanesi ve Ecza deposu açılmıştır. Broşürleri Fransızca olarak bastırılmıştır425.

Protestan misyonerler Ermeniler arasında açmış oldukları okullarda tıbbi eğitim de vererek modern tıbbın Ermeniler arasında yaygınlaşmasını sağladıkları gibi ileri eğitim almalarını sağlamak için Amerika’ya gitmelerine de ön ayak olmuşlardır426. Bu bağlamda Merzifon Kolejinde doktorluk yapan Melcon Altunyan buna örnek verilebilir427. Yurtdışına göndermedikleri öğrencilerine Mardin, Kayseri, Antep gibi merkezlerde açmış oldukları hastanelerde ve kolejlerde tıp eğitimi vererek onların doktor olmalarını sağlamışlardır. Bu konuda misyonerlerden H. West ve Andrew Pratt örnek verilebilir428. Doktorluk eğitimi dışında Merzifon örneğinde olduğu gibi bu konuya ayrı önem vererek hasta bakımı ve hemşirelik gibi bölümler açarak bu konuda Ermenileri eğitmeye başlamışlardır.429 Bu sayede tıp eğitimi alan Ermeniler, Tokat ve çevresinde çiçek hastalığı gibi bulaşıcı hastalıklara karşı aşılama faaliyetleri yürütmüşler,430 Sivas’ta H.West’in yetiştirmiş olduğu öğrenciler cerrahlık konusunda bilgi sahibi olmuş ve artık Sivas civarındaki hastaların böbrek taşı ameliyatlarını yapacak kadar uzmanlaşmışlardır431.

ABCFM’in hastabakıcılık ve ebelik eğitim uygulamaları özellikle kadınlar arasında oldukça revaç bulmuştur432. Bütün bunlar yapılırken özellikle herhangi 424 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.1. 1851 yılında bu hastanede kundura ve dikiş nakış atölyeleri kurulmuştur. Bkz aynı sayfa.425 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.13.426 Neil Yetwin, “Nishan Alexander Pashayan: Schenectady’s First Psychiatrist” http://mosseytest.com/200/filemag/NishanAlexander Pashayan.pdf: George E. White, a.g.e., s.131; Henry C. Barkley, a.g.e., s.163; Fred Burnaby, a.g.e., s.173.427 George E. White, Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hatıraları, Çev. Cem Tarık Yüksel, İstanbul 1995, s.131. 1852 yılında İstanbul’da V. Khaçaduryan ve oğlu tarafından bir diş muayenesi açılmıştır. İlginç olan bu büronun adının “Amerikan Diş Tedavi Kiliniği” adını almasıdır. Bu da bize bu şahsın Amerika’da eğitim gördüğünü düşünmemezi neden olmakatdır. Bkz. Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.8.428 Edwin Bliss, 54, 233; H. Allen Tupper, a.g.e., s.98-99.429 Charles Chapin, a.g.e., s.51.430 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 203-205.431 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.367-368.432 Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış, , s. 274-275.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

86

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

bir tıbbi kuruluşun ve doktorların bulunmadığı alanları seçmiş ve bu konuda tıbbi misyonerlikten oldukça faydalanmışlardır433. Amerikalı misyonerler bunun dışında temel tıbbi uygulamalar konusunda da onları bilgilendirme yoluna gitmişlerdir. Zira okullarına gelen Ermenilerin bu tür konularda oldukça cahil durumda olup bir hastalık karşısında parça parça doz almak yerine ilacın tamamını alma yoluna gittiklerini fark etmişlerdir434. Ermenilerin tıp konusundaki yetersizlikleri Amerikan misyonerlerince yerinde fark edildiği için onlara misyon sahalarında büyük bir fayda sağlamıştır. Tıbbi misyonerlik faaliyetlerine Ermenilerin yardımcı elemanlar olarak dâhil edilmeleri, onların tıbbî olarak bilinçlenmesine neden olmuştur435. Ancak bütün bunlara rağmen halk hasta son aşamaya gelinceye kadar modern tıp eğitimi almış olan doktorlara başvurmuyordu. Bunun yerine kocakarı ilaçları ve şifalı otlara başvurarak hastalıklardan kurtulma yolunu seçiyorlardı. Bunda şüphesiz doktor ücretlerinin yüksek olmasının da rolü büyüktür.436

Misyonerler dışında tıp eğitimi alan Ermenilerin reçetelerdeki dil, gerek eğitim gördükleri ülkelerin başında Fransa’nın gelmesi ve gerekse de o dönemlerde Osmanlının batıya açılan kapısının Fransa olmasından ötürü Fransızcadır437. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen Anadolu’nun ve imparatorluğun birçok bölgesindeki bütün tıbbî ihtiyaçlar karşılanamamıştır.

4. Dinsel İnançlar4.1. Yatır ve Türbe İnancıXIX. yüzyılın ilk yarısında Bursa Ermeni toplumunda hastalanan çocuklar şifa

bulmaları için kiliseye götürülerek burada dudakları önce Hz. İsa ve Meryem’in tasvirlerine değdirilir, daha sonra da kutsal suyla ıslatılırdı. Eğer hastalanan bir yetişkin ise bu sefer aileden birisi veya dostlarından bir tanesi kiliseye gidip rahipten onun için dua okumasını ister ve Meryem Ana’nın veya diğer azizlerin tasvirlerinin önünde mum yakarak bu 433 H. Allen Tupper, a.g.e., s.99.434 Maria West, a.g.e., s.193.435 Vahan H. Tootikian, “Armenian Congregationalism: From Mission to Membership”, http://www.ucc.org/about-us/hidden-histories/HH1chap04Arminian.pdf ( 18.03.2010); H. Allen Tupper, a.g.e.,, s.100-101.436 Fred Burnaby, a.g.e., s.173.437 Bela Horvarth, a.g.e., s. 76-77. 1913’lere geldiğinde Anadolu’daki birçok şehirde eczaneler ve doktorlar genel anlamda Rum ve Ermenilerden oluşmuştur.. Bkz aynı sayfa.

87

isteğinin gerçekleşmesini beklerdi. Yine diğer bir tedaviye dair inanç da Ermeniler arasında bazı azizlere ait küllerin suyunun içildiği takdirde rahatsızlıkların giderileceğidir438.

Ermeni toplumunda bazı kiliselerin çeşitli hastalıkları tedavi edici bir özellik taşıdığına dair inanç bulunmaktaydı. Elazığ’ın Ermeni Akhor Köyü’ndeki Akhor Bab adlı kilisenin ziyaret edilip içinde mum yakıldığı takdirde felçli hastalara, yine aynı bölgedeki Hüseynig civarındaki Asdvadzımer Köyündeki kilisenin sara hastalığına Hüsyenig’teki kilisenin de göz hastalığına iyi geldiğine inanılırdı439. Malatya yöresindeki Ortuzi Köy’ündeki Surp Pirgiç Manastırı’nın avlusundan alınan toprağı yiyen hastanın sarılık hastalığından kurtulduğuna inanılmaktadır440. Bunun gibi birçok yerde Ermeniler arasında bazı kiliselerin hastalıkları iyileştirdiği yönünde güçlü bir inanç bulunmaktadır441.Bunlar dışında Ermeniler, yurtdışına ve çalışmak için memleketlerinden ayrıldıklarında kendilerini veba gibi hastalıklardan istavroz çıkararak kurtulacaklarına inanırlardı442.

Van bölgesinde yaşayan Ermeniler ağrılara karşı haşhaş bitkisinin yatıştırıcı etkisini biliyor ve bunu suya karıştırarak hastalara içiriyorlardı443. Anadolu’nun bazı köylerinde çeşitli su kaynaklarının göz, sağırlık, gibi çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanılır ve bunların başında zaman zaman kurban kesilir ve mum yakılırdı. Bazen de bu sularla hastalanan kişinin bedeni yıkanır ve şifa bulacağına inanılırdı444.

4.2. Çaput Bağlama ve NazarErmeniler arasında dileklerin gerçekleşmesi için bazı ağaçlara bez veya

çaput bağlanarak dileklerde bulunulurdu. Bu ritüeller özellikle kadınlar tarafından gerçekleştirilirdi. J. Rendel Haris, bu kutsal sayılan ağacın genelde meşe olduğunu

438 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.85-89.439 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.192-93. bu kiliseye gelip duası kabul olanlar yaktıkları mumu söndürmek zorundadırlar. Aksi takdirde toplum tarafında su katılmamış kafir olarak adlandırılırlardı. Yazar bu kiliseye Müslümanlarında zaman zaman geldiğini belirtmektedir. Bkz aynı eser s.192.440 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.330.441 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 169.442 Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.110.443 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.66.444 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.185.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

88

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ve zaman zaman bir mezarlık köşesinde bulunabildiğini kaydetmektedir445. Anadolu’nun bazı Ermeni köylerinde ise bu ağaç sadece bir aşiret tarafından kutsal olarak benimsenirdi446. Bazen de bu tür yerler ağaçlı sulak mekânlar olabilmektedir. Ermeni inancına göre halktan herhangi bir kimse kutsal sayılan bu ağaçlardan bir dal veya yaprak kopartırsa cezalandırılırdı. Bu nedenle hiç kimse bu tür hareketlere girişmezdi. Bu ağaçlara bağlanan her bir bez bir dileği temsil etmektedir. Kimi zaman bu ailedeki bir bireyin çabuk iyileşmesi için kimi zaman da bir gelinin doğumunun rahat gerçekleşmesi için bağlanırdı447. Bazen de onlar için kutsal sayılan varlık eski ve atalarından kalan metruk bir evin ocağı olabilmektedir. Yılın belirli dönemlerinde insanlar tarafından dileklerinin gerçekleşmesi için ocağın yanında mumlar yakılır, bezler bağlanır ve çeşitli figürler konulurdu448. Ermeniler arasında bu tür kutsal sayılan ağaçlar olduğu gibi, uğursuz sayılan birtakım ağaçlar da bulunmaktadır. Bunlar arasında elektrik içerdiğine inanılan ceviz önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle bu ağacı sadece yaşlı insanların dikmesine izin verilmiştir449. Yine Ermeniler arasında Müslümanlar arasında da revaç bulan kocakarı büyüleri yapan Haviç Nine/Ebedi Ana’lık yapan bazı kadınlar da bulunmaktadır. Bu nineler çeşitli konularda büyüler yapar veya bozarlardı. Bunlardan özellikle kırsal alanda en önemlisi kurt ağzı bağlanmasıdır. Çobanlar veya köylüler hayvanlarının kurtlar tarafından parçalanmaması için Haviç Nine’ye giderek kurtların ağzını bağlamasını isterlerdi. Bu işlem sırasında kurtların ağzı açıksa açık kapalıysa kapalı kaldığına inanılırdı. Bu durum taki kurt bağının çözülüşüne kadar devam ederdi.

Toplumda eğer birinin bir atı veya başka bir bineği hastalanırsa iyileşmesi için mezarlığa götürülür ve mezarlığın etrafında yedi defa dolaştırılırdı. Bu işlemin sonunda hayvanın iyileşeceğine inanılırdı. Yine kolay doğum yapmak isteyen kadınlar bez bağlanan ağaçların bulunduğu veya bir ruhbana ait olduğuna inanılan bir ağacın gediğinden sıkışarak geçtiği takdirde kolay bir doğum yapacaklarına inanırlardı450.

445 J. Rendel Haris, Notes from Armenia, in Illustration of “The Golden Bough” Folklore, Vol. 15, No. 4. (Dec. 25, 1904), s.445. (427-446)446 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.33.447 J. Rendel Haris, “a.g.m.”, s.445; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.188.448 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.33; Hasmandeğ, a.g.e.,s. 53-54, 81.449 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.188.450 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.64.

89

Ermeni toplumunda kötü ruhlara ve nazarlara yönelik oldukça büyük bir inanç bulunmaktadır. Nazardan korunmak için insanlar üzerlerinde nazar boncuğu taşır veya bunu bir at nalıyla birlikte evlerinin duvarlarına ve kapılarına asarlardı. Yine toplumda mavi gibi renkli gözlülerin ve kızıl saçlara sahip insanların nazarlarının olduğuna inanılırdı. Bunlardan korunmak için mümkün olduğunca dikkat çekilmemeye çalışılırdı451. Yine Ermeni kadınlar arasında özellikle fal baktırma ve falcının dediklerine inanma konusunda büyük bir yaygın inanış vardı. Falcı kadınlar, para karşılığında ev sahibesine gelecekle ilgili birtakım kehanetlerde bulunurlardı. Falcılar bazen bunu bir tas suya bakarak gerçekleştirirlerdi452.

4.3. Yağmura Dair İnançlarAnadolu’da kırsal alanda tarım ile uğraşan Ermeniler, yağmurun yağmadığı

dönemlerde kıtlık yaşanmaması için uygulaması eski çağlarda, ateşe tapındıkları dönemlere kadar giden çeşitli ritüellerde bulunurlardı. Misal olarak erkek çocuklar birbirinin başından aşağı su dökerlerdi. “Vartavar/Vartevar” adı verilen bu uygulama Urfa, Muş, Keban, Elazığ bölgelerinde uygulanmaktaydı. Yağmur için başta Sivas ve Erzurum olmak üzere bazı yerlerde Nuh zamanındaki gibi kurtuluşun ve bereketin simgesi olarak beyaz bir güvercin uçurulurdu. Ancak bu uygulama Harput yöresinde bilinmemektedir. Antep’te ise yağmur için genç erkekler birbirlerinin üzerlerinden su döktükleri gibi mezarlıkta herhangi bir mezarın üzerine de aynı amaçla su dökerlerdi. Bunun dışında içi hububatlarla dolu yağmur bebekleri çeşitli ritüellerle ve isimlerle ıslatılarak yağmur yağması için beklenirdi. “Cici Mama” olarak da adlandırılan bebeklerin içi her yıl yeni hasatta yeni hububatlarla doldurulurdu453. Rahip Vahan bu uygulamanın bütün Ermeniler arsında yaygın olduğunu belirtmektedir. Yine ona göre sırf bu gün için bir öküze kına yakıldığından, çiçeklerle donatıldığından, boynuzlarına mumlar takılarak şarkılar eşliğinde kesileceği yere götürüldüğünden bahsetmektedir. O, birbirlerinin üzerine su atma ve şenlik hadiselerine Türk ve Kürtlerinde büyük bir coşkuyla katıldıklarını belirtmektedir454. Bütün bunlara ek olarak bütün Ermenileri

451 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.27-28; Lady Hornby, a.g.e., s.131.452 Armen Garo, a.g.e., s.50-51.453 J. Rendel Haris, “a.g.m.” s. 428-436; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.207-208.454 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.66.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

90

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

kapsamasa da Bayburt ve İspir civarlarında kurak mevsimlerde yağmur yağması için halk yeni gömülmüş bir Ermeni’nin mezarını açıp, kafasını kesip suya atarak yağmurun yağmasını sağlamaya çalışmaktadır455. Yine Ermeni öykülerinden anlaşıldığı üzere bir kedinin sabah erkenden dama çıkıp kendi patilerini yalaması, dışarıda sineklerin azalması, arıların güneşli bir günde ovaya yayılmaması, tavukların kanatlarının gevşeyip sarkması, hayvanların sırtlarını sürekli olarak yalaması ve leyleklerin alçaktan uçması birer yağmur işareti sayılmaktadır456.

5.Cenaze ve Defin TörenleriXIX. yüzyıl Ermeni toplumunda bir ölüm gerçekleştiğinde ceset büyük bir

titizlikle yıkanıp kefenlendikten sonra cenazenin üzerine en güzel elbiseleri konur, etrafında akrabaları ve çocukları ağlaşırdı457. Bu sırada cenazenin üzerindeki bütün değerli ve yeni elbiseler, mücevher gibi eşyalar çıkartılmıştır458. Ölünün gözleri kapatılırdı ancak açık kalmışsa mevtanın gözünün arkada kaldığına inanılırdı459. Bir ölüm gerçekleştiğinde cenaze kısa bir süre içinde yıkanarak kefene sarılır460 ve bir müddet evde bekletilen cenaze, defin için omuzlarda mezarlığa doğru taşınır ve defnedilirdi. Ancak bu sırada kadınlar erkeklerle birlikte mezarlığa gelmez, evlerinde onların mezarlıktan gelmesini beklerdi461. Lady Hornby ise bunlara ek olarak, İstanbul’da bulunduğu süre zarfında tanık olduğu Ermeni cenazelerinin yüzlerinin açık olduğunu ve tabutun üzerinin cenazenin yaşına ve cinsiyetine göre

455 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.35456 Hasmandeğ, a.g.e.,s.457 Krikor Hagop Basmaciyan, a.g.e., s.211-212; Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.81. 171o’larda Osmanlı topraklarında bulunan Aubrey De La Motraye, cenazelerde kadınların yanlarına ağıt yakıcı kadınlar alarak göğüslerini midelerini yurumladıklarını, üstlerini ve başlarını yırtarak acıla-rını topluma yansıttıklarını belirtmektedir. Yine ona göre Ermeniler, anısına önem verdikleri cenazenin mezarına onun hayattayken giymiş olduğu elbiselerden birini sererek bu işlemi gerçekleştirmektedirler. Bu törenin ardından ya mezar başında veya cenaze sahibinin evinde cenazeye katılanlara bir yemek verilir ve ardından bolca şarap içilmekteydi. Cenazede bulunan papazlar veya din adamları mezarın üzerine okunmuş su dökerdi. Bu adetler Motraya oldukça garip görünmüştür. Bkz. Aubrey De La Mot-raye, a.g.e., s.94-95.458 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture, s.587-88.459 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s. 231.460 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.232.461 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 587-88; Mary Kil-bourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.234-35; Lady Hornby, a.g.e., s.206-207.

91

bir takım nesnelerle süslendiğini belirtmektedir. Bu bağlamda, bir genç kız ölümünde tabutun üzeri duvakla süslenirken bir yaşlı hamalbaşının vefatında ise tabutu olgun meyvelerle süslenmiştir462.

Cenaze işlemleri büyük bir titizlikle yapılırdı. Defin için açılan çukurda daha önceden gömülmüş olanların kemiklerinin de çıktığı da olurdu. Bu aşamada, kemikler ya ortada bırakılır ya da cenazenin ayakaltına gömülürdü463. Cenazenin gömülmesinden bir müddet sonra kadınlar dua etmek ve mezarın etrafını temizlemek için zaman zaman kabri/mezarı ziyaret ederlerdi. Bazen bu ziyaretleri sırasında yanlarında papazlar da bulunurdu. Matem evinde herkes acısını gösterircesine en kötü ve soluk elbiselerini giyerek acısını belli ederdi. Bu işlemlerin ardından bazı Ermeniler ise ölenlerin günahlarının affedilmesi için öküz, koyun, keçi veya bir kümes hayvanını fakirlere dağıtması için kilise kapısında kurban ederlerdi464. Bazı yörelerde cenaze sahibi erkekler 7 gün boyunca bir matem ve yas gösterisi olarak traş olmazlardı465.

Yüzyılın başlarında cenazenin tabutla gömülmesi Ermeniler arasında çok sık rastlanan bir gelenek değildir. Ancak batının etkisi ile son dönemlerde Ermeniler arasında bu adet -özellikle zenginler arasında- yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamıştır466. Hatta öyle ki Ermeni yazar Boğos Levon Zekiyan’a göre 1870’lerde başlayan tabut kullanımı Ermeniler arasında ancak yüzyılın sonunda sıradan bir hale gelmiştir467. Toplumda özellikle siyah tabut kullanımı Protestan Ermeniler arasında

462 Lady Hornby, a.g.e., s.206-207. Cenazenin taşındığı tabutun yüz kısmının açık olduğu Eliza Cheney Abbott Schneider, tarafından da kaydedilmektedir. Bkz Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.81.463 Eliza Cheney Abbott Schneider, Bursa Mektupları Bir Osmanlı Kentinde Müminler ve Kâfirler, Çev. Neşe Aydın, Dergah Yayınları, İstanbul 2009, s.80.464 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture, s.587-88; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.234-35; Lady Hornby, a.g.e., s.206-207.465 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.231466 Krikor Hagop Basmaciyan, a.g.e., s.211-212; Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.81. XIX. Yüzyılın ilk yarısında bir cenazenin erkek mi kız mı olduğu cenazenin taşındığı tabutun üzerine serilen örtüden anlaşılmaktadır. Eğer cenaze sahibi kadınsa üzerine bir şal atılırdı. Bkz aynı sayfa.467 Boğos Levon Zekiyan, a.g.e., s. 94

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

92

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

yaygındı468. Ancak XIX. yüzyılın başlarında bile tabut kullanımı köylerde hala yaygın değildir469. Yine bunlara ek olarak Ermeni toplumunda son dönemlerde ölen kişinin yüzü açılarak ailesiyle birlikte fotoğraf çektirilmesi geleneği ortaya çıkmıştır470.

Tabut dışında modernleşmeye, batılılaşmaya bağlı olarak Ermeniler de batılı din kardeşleri gibi kabristan tanzim etmeye ve anıt mezarlar inşa etmeye başlamışlardır. Bu bağlamda İzmir’deki Ermeni Mezarlığı, Paris’teki “Pére Lachaise” mezarlığıyla benzerlik göstermeye başlamıştır.471. Oysa aynı yüzyılın başlarında Ermeni mezarlıkları ile Türk mezarlıkları diğer milletlerin aksine benzer özellikler taşımakta,472 hatta Ermeni mezarlıkların daha basit ve mütevazı olduğu seyyahlar tarafından belirtilmektedir473. Ermeni mezarlıklarını Müslüman mezarlıklarından ayıran tek şey Müslüman mezar taşlarının dik, onlarınkinin ise yatay konmasıdır474. Yine Ermeniler de Türkler gibi mezar taşlarına mesleklerini belirleyen işaretler koymaktaydılar. 1864’te İstanbul’da bulunan Rene du Parquet, Yedikule civarlarındaki surlar boyunca uzanan yolun öbür tarafında bulunan Ermeni mezarlığındaki kabirlerin, içinde gömülü olan şahsın mesleğinin alametini taşıdığından bahsetmektedir475. Ancak son dönemlere doğru yaşanan değişilikler nedeniyle 468 Andon Adonios, a.g.e, s.18.469 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.234.470 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.238; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.316.471 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..18-19. çocukluk devresinde Ermeni çocuklarının kız ve erkekle-rinin kılık kıyafetleri hemen hemen aynıdır. Kızlar erkeklerden ancak uzun saçlarıyla ayrılırlardı. Bkz. Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 259.472 Guillaume Martin, İstanbul’a Seyahat, Çev. İsmail Yerguz, İstiklal Kitabevi, İstanbul 2007, s. 18-20. Anadolu’daki mezar gelenekleri birbirine oldukça benzediği bilinmektedir. Hatta Tercan ve diğer bölgelerde Ermeniler de aynı Türkler gibi mezarlarının üzerine kuzu ve koç şeklinde taşlar yaptıkları bilinmektedir. Bkz. Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.31. 473 J.M. Tancoigne, İzmir’e Ege Adalarına ve Girit’e Seyahat Bir Fransız Diplomatın Türkiye Göz-lemleri (1811-1814), Çev. Ercan Eyüpoğlu, Büke Kitapları, İstanbul 2003, s. 125. İstanbul’daki Erme-niler ile Türklerin mezarlıkları arasında mezarlıkların taşlarının dikilişi konusunda fark vardır. Türk-lerin taşları dik olarak yerleştirilirken Ermenilerin mezar taşları yatmış vaziyettedir. Bkz. Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 102.474 C.H. Wheeler, a.g.e., s.67; Fred Barnuby, a.g.e., s. 277. İstanbul’daki Ermeniler genel anlamda ölülerini kilise avlularına gömerlerdi. Ancak XIX. yüzyılda artan salgın hastalıklar ve veba bu ölü-lerden yayılacak salgın tehlikelerine karşı tedbir amaçlı cenazeler artık şehir dışına gömülmeye baş-lanmıştır. Bu da zamanla şehir dışında Ermeni mezarlıkların oluşmasına neden olmuştur. Bkz. Adem Ölmez, a.g.e., s.38.475 Rene du Parquet, a.g.e., s. 31. Rene du Parquet, gezi notlarında Yedikule’deki Ermeni mezar taş-

93

mezarlık kabirlerinin şekli değişmeye başlamıştır. Nitekim, son dönemlerde Rus Ermenileri arasında da mezarlık geleneklerinde değişiklikler yaşanmaya başlanmış; artık büyük mezar taşlarının yanı sıra mezarların üzerlerine kubbeler dahi yapılmaya başlanmıştır476. Mezar ve defin işlemlerindeki bütün bu değişimler batı kültürünün Ermeni kültüründeki yansımalarından başka bir şey değildir.

Cenazenin defninden sonra ondan kalan mirasın bölünmesinde özellikle kasaba ve köylerde uygulanan bir takım kurallar bulunmaktadır. Buna göre ailede baba vefat ederse ailenin malı ve mülkü çocuklarını yetiştirmesi kaydıyla anneye verilirdi. Eğer anne, babadan önce vefat etmiş ise ailedeki diğer bireylerin bakımını sağlaması karşılığında özellikle ev en büyük erkeğe düşer ve diğer mallar kardeşler büyüdüğünde aralarında pay edilirdi.. Ancak anne hayattaysa ev ocağın sönmemesi adına ailenin en küçük oğluna kalırdı. Miras genelde sadece erkek çocukları arasında pay edilmekle birlikte eğer ailede evlenmemiş bir kız çocuğu varsa ona da erkeklerin aldığının yarısı verilirdi. Eğer baba ölmüş ancak büyükbaba hayattaysa miras paylaşılmaz ve ailenin geçimini büyükbaba sağlardı. Bunlar dışında aileye bakacak kimse yoksa fakir bir aileden bir gençle ailedeki bir kız evlendirilerek ailenin başında bulunması sağlanırdı. Ancak bu iç güveylik durumu Ermenilerce hoş karşılanan bir şey değildir477.B.Ermenilerde Kılık ve Kıyafet 1. Kadın Kıyafetleri

XIX. yüzyıl başlarında Ermeni ve Müslüman kılık kıyafetlerinde çok fazla bir fark bulunmamaktadır478. Her iki tarafın da kadınları sokağa çıktıklarında larından “ Her mezar, içinde gömülü olan şahsın mesleğinin alamaetini taşıyo; kimi mezar taşına bir arşın kazınmış, kiminde çekiç ve kerpeten, bir diğerinde terazi..” sözleriyle bahsetmektedir. Bkz aynı eser.476 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.31.477 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.35-36.478 Rew. James Basset, a.g.e., s. 68; Taner, a.g.e., s.46; Robert Curzon, a.g.e., s. 232-233; Mihran Da-madyan, a.g.e., s.18; Hacı Duran, “Muhayyel Ermeni Soykırım İkonasının Kurbanı Olarak Türkler”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 175, Temmuz-Ağustos 2008, Ankara 2008,s.12. Bu durum yalnız XIX. yüzyıla has bir şey olmayıp daha önceki yüzyıllar içinde aynı durum söz konusudur. Nitekim Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü adlı eserinde bu duruma “ Ermeni kadınları tamamen Türk ka-dınları gibi giyiniyorlar, yüksek sınıftan olanlar yüzlerini tıpkı Türk kadınları gibi siyah bir peçe ile örtüyorlar, ama peçenin dokusundan sırma iolikler geçiriyorlar. Başörtülerinin arka kısmına da sırma iplikler işleniyor.” Sözleriyle değinmiştir. Bkz. Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü 1577-1578, 2. Cilt, Çev. Türkis Noyan, Editör, Kemal Beydilli, Kitapyayınevi, İstanbul 2007, s.568.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

94

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

yüzlerine peçe takmış ve çarşaf gibi örtülere bürünmüşlerdir479. Hıristiyan bir halk olan Ermenilerin, kıyafet kültürü Amerikan misyonerlerine İznik’te olduğu gibi oldukça tuhaf gelmiş ve onların çarşaflı kadınları hayaletlere benzetmelerine neden olmuştur480. Kadınların düğünlerde bile yüzleri peçe ve tülbentle örtülü bulunurdu481. Adolphus Slade, Ermeni kadınların Türk kadınlarına kıyafet kültürü bakımından çok benzediğini görünce; onları Türklerin Hıristiyan kız kardeşleri olarak adlandırmaktan kendini alamamıştır482. Yine İngiliz Charles G. Addison ise, Ermeni kadınların beyaz manto giydiklerini belirttikten sonra onların sokakta Türk kadınlarından yalnızca mantolarının bolluğu, terliklerinin rengi ve feracelerinin kesim tarzındaki çok küçük bir farkla ayrıldıklarını vurgulamıştır483. John Reid’de, Ermeni kadınların Müslümanlardan giydikleri mantoların siyah olması ve terliklerinin koyu kırmızı olmasıyla ayrıldıklarını belirtmektedir484. Ermenileri bu özellikleriyle Türklerden ayırmak oldukça güçtür. Çünkü bir kadının feracesiz veya yaşmaksız sokakta dolaşması onun toplumda hayâsız ve edepsiz olarak damgalanmasına neden olurdu. Oysa aynı dönem Yahudi ve özellikle Rum kadınları yüzlerini

479 John Reid, a.g.e., s.122; Fred Burnaby, a.g.e., s.113; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s. 166; Maria West, a.g.e., s.37; Ahmet Karaçavuş, “a.g.m.”, s. 214; James L. Barton, a.g.e., s.86; John Charles Geor-ge Savile Mexborough, a.g.e., s. 144-145;Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.111.1879 yılında Palu’daki Ermeni kadınlar so-kağa çıktıklarında beyaz çarşafa girerlerdi. Bkz aynı sayfa. 480 Maria West, a.g.e., s.108. 1869larda bir Ermeni kızının çocukluğunun ilk dönemlerinde giydiği kıyafet erkek çocuklarından ancak saçlarının uzunluğu ve örülmesiyle ayrılmıştır. Ancak kız 10 yaşına geldiğinde artık sokağa çıktığında renkli bir tülbent ile başını kapatmak zorundadır. Bir iki yıl sonra artık bütün kadınlar gibi yüzünü burnun üzerine kadar kapatmak zorundadır. Bkz. Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 259.481 Cahit Külekçi, a.g.e., s.61; Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.65; J. Rendel Haris-Helen B. Haris, Letters From The Scenes Of The Recent Massacres in Armenia, London 1897, s.90; Charles Macfarla-ne, a.g.e., s. 94; Lady Montagu, Doğu Mektupları, Murat Aykaç Erginöz, Ark Kitapları, İstanbul 2004, s.122-123. Lady Mantagu, ermeni gelinlerin duvakalarının 1711 yılında kırmızı tülden oluştuğunu be-lirtmektedir. Bkz aynı eser aynı sayfa.482 Adolphus Slade, Records of Travels in Greece,&, And of A Crusie in The Black Sea, in the Years 1829, 1830, And 1831, Vol. II., Philadelphia 1833, s.164-165. 483 Charles G. Addison, a.g.e., s.145, 235.484 John Reid, a.g.e., s.122. Rene du Parquet, Ermeniler arasında özellikle, kadınların kıyafet konu-sunda belli ölçüde meraklı olduklarını belirterek onların pamuklu kumaştan, canlı renklerde kabarık pantolonlar ayak bileklerine kadar indiğini ve üzerlerine, dizlerine kadar inen benzer biçimde bir tür gömlek giydiklerini belirtmektedir. Bkz. Rene du Parquet, İstanbul’da Bir Yıl, Çev. Sertaç Canbolat, Tarih Yurt Yayınları, İstanbul 2008, s. 51.

95

Ermeniler gibi saklamamaktaydılar485. II. Mahmut’la birlikte fesin toplumsal alanda kullanılmasıyla birlikte Ermeni kadınlar, bu başlığı beyaz tülbentleriyle sararak giymeye başlamışlardır486.

Kılık kıyafetlerin renkleri iç bölgelerde daha parlak ve canlıdır. 1854 yılında kadınlar arasında kırmızı, mavi ve parlak beyaz en fazla tercih edilen renklerdir487. Misal olarak Trabzon Ermeni kadınları, başlarını parlak kırmızı bir örtüyle örtmektedirler488. Bu kültür, özellikle taşra ve iç kesimlerde uzun bir süre canlılığını koruyarak devam etmiştir. Lynch, 1901’de Erivan yakınlarında Kamarlı /Kemerli’ye uğradığında kadınların hâlâ başlarını ve yüzlerini beyaz tülbentlerle örtüklerini ve başlık taktıklarını görmüştür489. Boğos Natanyan’a göre kadınların başlarını örtüp saçlarını saklamaları tamamen eski bir Ermeni geleneğidir490. Doğu Anadolu’da Van

485 John Reid, a.g.e., s.205-206. XIX. yüzyılda Ermeni kadınlar kendi aralarında titizlik ve temizlik konusunda yaşmak ve farcelerinin kar gibi beyaz oluşu ile övünürlerdi. Bkz. Aynı eser s. 122.486 John Reid, a.g.e., s.300.487 Robert Curzon, a.g.e., s. 232.1860’lerde Ermenilerim kılık kıyafet kültürü hakkında H.J. Van-Lennep, “ kızlar ve erkekler için tek okul vardır, ancak kızlar hiçbir zaman okula gönderilmezlerdi. Hat-ta benzer şekilde giyinirler ve bir kız arkasında sallanan sayısız örgü ile bir erkek çocuğunun ayırt edilir, erkeklerin saçları kısa kesilir. Küçük bir kız çocuğu zamanını oynamakla ve elinden geldiğince sokağa çıkarken küçük, renkli bir örtü ile başını örter; ve iki üç yıl sonra örtüsünü yüzünü de kapatacak şekilde tutar veya kadınların taktığı peçelerden takar. Ülkenin iç kısımlarında giyilen kıyafet başkenttekinden farklıdır. Bu, insanın omuzlarından aşağı sarkan pamuklu veya ipek bir kumaştır, alın kısmını gözlere kadar kapatır ve önden kuşağa kadar iner. Bir elle kumaş, yüzün alt kısmını iyice kapatacak şekilde tutulur, diğer el serbesttir. Bu kumaş kıyafeti bütünüyle gizler, gözler ve ayakkabılardan başka hiçbir şey görünmez, ayakkabılar da başkentte giyilenler, gibi olmayıp kalın tabanlıdırlar; sarı bot, pek çok yerde herkes tarafından giyilir…” Bkz. H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.118.488 Jakop Phılıp Fallmerayer, Doğu’dan Fragmanlar, Çev. Hüseyin Salihoğlu, İmge Kitabevi, İstanbul 2003, s.194.489 H.F.B. Lynch, a.g.e., s.202.490 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.274. Sivas kadınları hakkındaki gözlemleri “kadınlar başlarına pek çok sayıda yazma bağlar, uzun şurbaya benzer bir tarafa eğik, uzun kollu siyah kumaştan bir cübbe giyerek dolaşırlar, cabbar ve oldukça kuvvetlidirler.. Eski bir Ermenistan geleneği gereğince saçlarını asla göstermez ve kırmızı bir bezle örterler..” Bkz. Aynı eser aynı sayfa. Yine iç bölgelerde giyilen giy-sileri kast ederek H.J. Van-Lennep’ te bu tür giysilerin eski milli Ermeni giysisi olduğunu kitabındaki 3. resim üzerinden iddia etmektedir. “ Bu, yıllar geçtikçe küçük değişikliklere uğramış eski milli giysidir, ana hatlarıyla şaşaalı dönemlerinde Ninova’da giyilen giysilerin aynısıdır. Omuzlara kadar sarkan büyük bir mavi püsküllü olan kırmızı bir kep kafaya oturtulur. Tacın kenarını genellikle altın sikkeler ve dğerli taşlar süsler. Başın etrafına bir mendil bağlanır ve bazen bunun üzerine mücevherler veya inci-ler yerleştirilir. Kuşağın altından, önden iki yana doğru açılan elbise yere kadar uzundur. Sarkan uzun kol eski tarzdadır, şimdi bunun yerini daha kısa bir kol almıştır. Ceket genellikle altın iplikle işlidir..”

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

96

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

gibi şehirlerde evli kadınlar başlarını örttükleri gibi yüzlerini de burunlarının üst kısmına kadar kapatırlardı. Ancak bekâr kızlar, evde ve aile içinde bu uygulamadan muaftırlar491.

Ermeni Köylü Kadın492

cümleleriyle özetlemektedir. Bkz. H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.118-119.491 John Ussher, a.g.e., s. 249-250; Hormuzd Rassam, a.g.e.,s.128492 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.23, Gürsoy Şahin, “Amerikalı Bir Misyonerin XIX. Yüzyılın Ortalarında Türk-Ermeni Kültürel İlişkileriyle İlgili İzlenimleri Üzerine Bir Değerlendirme, “ http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/sahin.pdf (13.10.2009), s.213.

97

Ancak XIX. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren batı etkisiyle, Ermeni kadınlarının kılık kıyafetlerinde değişimler yaşanmaya başlamış ve eski milli kıyafetler yerini yavaş yavaş batılı kıyafetlere bırakmaya başlamıştır. Özellikle bu geçiş, batı kültürünün daha etkin olduğu büyük kentlerde daha hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir493. Zira 1830’lardan itibaren başta İstanbul olmak üzere İzmir gibi şehirlerde, Avrupalı bayanlar rahat bir şekilde memleketlerindeki sosyal alışkanlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu bağlamda 1838 yılında İstanbul-Pera’da kendi kıyafetleriyle kaldırımlarda yürüyen Avrupalı bayanları görmek son derece sıradan bir olaydır494. Bu durum büyük kentlerdeki kıyafet değişimine ayak uyduramayan iç kesimlerdeki Ermenilerle, batıdaki kardeşleri arasında farklılaşmaların meydana gelmesine neden olmuştur495.

Genel anlamda 1840’lardan itibaren başlayan değişimde Ermenilerin misyonerleri ve İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan yabancıların kılık kıyafetlerini taklit etmesinin önemi büyüktür. XIX. yüzyılın ilk yarısında İstanbul’da bulunan yabancıların büyük bir bölümünü Katolikler oluşturduğundan; Ermenilerin kılık kıyafet konusunda ilk etkilendikleri grupların başında Katolikler gelmiştir496. 1855 yılında Fransa’nın İstabul Büyükelçisinin kuzeni olan Baronne Durand de Fontmange, Katolik Ermenilerin düğün törenlerinden birine katılmış ve onların değişimini “ Bizi şaşırtan, düğüne davetli bütün Ermeni kadınlarının bizdeki modaları benimsemiş olmalarıydı! Elmasları ve tüyleri o kadar zevksizce takmışlardı ki, güzelleştirmiyordu bunlar onları. Bize söylendiğine göre yaklaşık dört yıl öncesine kadar bu kadınların hepsi çok güzel ve çok gösterişli ulusal kıyafetleri içindeymişler. Geçmişin bütün bu görkemi dolaplara tıkılmış ve ne yazık ki bir daha hiç çıkmayacak oradan belki! 493 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.118-119; Hormuzd Rassam, a.g.e.,s.128; Baronne Durand de Fontmange, Kırım savaşı Sonrasında İstanbul Günleri, Çev. İsmail Yerguz, İstiklal Kitabevi, İstanbul 2007, s. 279, 284.494 James Baillie Fraser, A Winter’s Journey (Tâtar,) From Constantinople to Tehran With Travels Through Various Part of Persia, Vol. I., London 1838, s.161; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.95.495 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Sce-nery of Turkey, s.118-119. Zira batıdakiler Avrupalı kılı kıyafetleri giyerken 1878’lerde Anakara’daki Ermeni erkekler hala altlarına şalvar bellerine kuşak ve başlarına mendillerle süsledikleri fes giyiyor-lardı. Bkz. Henry C. Barkley, a.g.e., s.72.496 Louise Fisher Hawes, a.g.e., s.266,268.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

98

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Sözleriyle aktarmaktadır497. Bu örneğe rağmen toplumundaki kıyafet kültürünün değişimi birden bire gerçekleşmemiştir. Zira Ermeni kadınlar çarşaf ve peçeyi hemen bırakmamış, bir dönem şapka gibi batılı kıyafetlerle, geleneksel manto, türban gibi kıyafetlerinin çeşitlemelerini bir arada taşımışlardır. İlerleyen zamanlarda Avrupalı kılık kıyafetlere Avrupaî eldiven ve ayakkabılar da eklenmiştir498. 1880’lerde İzmir ve İstanbul gibi sahil kentlerinde, özellikle varlıklı Ermeniler arasında haremlik- selamlık uygulması tamamen kaldırılmıştır499. 1895 yılında aynı bölgelerde artık eski Ermeni kıyafetlerini sadece yaşlılar giymektedir. Genç ve varlıklı kesimler ise başta Paris olmak üzere batı modasını takip etmektedir. Gösterişli saç modelleri, Paris tarzı şık elbiseler, yüksek topuklu bol düğmeli çizmeler ve abartılı mücevherler artık varlıklı Ermeni kadınların vazgeçilmez kıyafetleridir. Garnett’e göre özellikle kılık kıyafetlerde kadınlar eski geleneklerde olduğu gibi parlak ve canlı renklere düşkündürler. Ayrıca kadınların birbirlerine üstünlük tasladıkları en önemli konular, Avrupa seyahatleri ve yabancı bir dil -özellikle de Fransızca- konuşmaktır500.

Devletin Batı ile yakın ilişkiler kurduğu bölgelerinde Ermeniler, tüccarlar ve konsoloslar vasıtasıyla batı kültürüyle tanışırken; iç kesimlerde ise onlara misyonerler yardımcı olmuştur. Bu bağlamda 1860’lara doğru Harput civarındaki Ermeniler, şapka kullanımı, batılı kıyafetleri ve saç tipini misyonerlerden öğrenmişlerdir501.1850’lerde halk arasında pek fazla kullanılmayan şapka, 1900’lere doğru artık fesin yerini almaya başlamış; özellikle zengin ve eğitimli Ermeni

497 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.279.498 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.101. Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 260-261. Kadın erkek kıyafetlerinde olduğu gibi bebeklerde genel olarak başları açıkta kalacak şekilde sıkıca kundağa sarılır, el ve ayaklarının hareketleri kısıtlanırdı. Muhtemelen batılılaşmayla birlikte be-beklerin kundağa sarılma işlemi de yavaş yavaş bırakılmıştır. Zira Avrupa veya batı kültürüyle görmüş olan Ermeniler, Avrupa’da kundak yerine çocuklara daha rahat ve hareket edebilecekleri kıyafetler giydirdiklerini görmüşlerdi. Bkz . Andon Adonios, a.g.e., s.17; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 258. kundk bunda var. 499 Hormuzd Rassam, a.g.e.,s.128500 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 141-142.501 S.A. Wheeler, a.g.e., s. 28-32. Yine Ermeniler arasında misyonerlerin görgü kuralları ve yaşam tarzı oldukça şaşkınlık uyandırarak misyonerlerin meraklandırmıştır. Saçlarının biçimi örgü stilleri, el-biselerinin kesimi, giydikleri kıyafetlerin kalıpları, şapkaları ilgi çekici gelmiştir. Misal olarak kadınları şapkalarını çamaşır leğenlerine benzetmişlerdir. Bkz. aynı eser.

99

sınıfının başlıca kıyafet aksesuarlarından birini oluşturmuştur502. İç bölgelerde varlıklı Ermeniler, misyonerlerin yanı sıra bölgelerine gelen Avrupalı seyyahlar ve diğer yabancı görevlilerden de batı kültürü hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. 1870’lerde Arapkir’deki zengin Ermeniler, Avrupaî yemek kültürü ve kılık kıyafet hakkında gerekli bilgiyi Erzurum’daki Avrupalılardan edinmişlerdir. Avrupalı gibi yaşama arzusu gösteren buradaki zengin Ermenilerden biri Fred Burnaby’a, “Ben Anadolu’daki diğer Ermeniler gibi değilim..Kadın akrabalarımı artık kapalı kapılar ardında tutmamaya karar verdim. “Yüzlerini örtmüyorlar mı ?” diye sordum “Sokakta örtüyorlar ama evin içinde değil.” sözleriyle izah etmiştir. 503.

Bütün bunlara rağmen Anadolu’daki bütün Ermenilerin kılık kıyafetlerinin birden değiştiğini söylemek yanlış olacaktır. Zira 1879 yılında Berlin Kongresi sonrası Ermenilerin durumunu araştırmak için gönderilen üç papazdan birisi olan Karakin, Eğin ve çevresindeki Ermeni kadınların uzun kollu elbiseler, kürkler giydiklerini, feraceler ve beyaz tülbentler taktıklarını,504 Malatya ve Adıyaman’daki Ermeni kadınların ise zıbın ve manto giydiklerini ve ortalıkta fazla görünmediklerini söylemiştir505. Fred Burnaby’da aynı şekilde Ankara’dakilerin sokakta yüzlerini kapatıp manto giydiklerini belirtmektedir506. Bunlara ek olarak Karain Vartebed, 1884 yılında Diyarbakır-Çüngüş Ermeni kadınlarının ölene kadar peçe taktıklarını gözlemlemiştir507. Ancak aynı dönemde ülkenin her bölgesinde kadınların yüzlerini

502 Boğos Levon Zekiyan, a.g.e.,s. 94. Kirkor Basmacıyan’ın ifadesine göre Ermeniler arasında özel-likle levant bölgelerinde 1870’lerden itibaren kılık kıyafette değişiklikler oldukça hız kazanmıştır. Er-meni kadınlar artık yaşmak ve feraceyi bırakmaya başlamıştır. Ermeni erkekler ise fes yerine büyük siyah şapkalar takmaya başlamışlardır. Bkz. Kirkor Basmacıyan, a.g.e., s.174-175.503 Fred Burnaby, a.g.e., s.217-218. Misal olarak çatal bıçak kullanmaya başladıkları gibi haremlik selamlık uygulamasını bırakmaya başladıkları gibi artık sadece sokakta yüzlerini örtmeye başlamışlar-dır. Bkz. aynı eser.504 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.289; 505 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.337, 316.506 Henry C. Barkley, a.g.e., s.72. Bu kıyafetlerini bol bir şalvar, kısa yeleklerden ve beş altı tutam şeklinde örülmüş saçlarının sadece arkalarından görünmesine izin veren kafalıklarına/başlıklarına bağ-ladıkları kumaşlardan oluşuyordu. Kadınlar ayakkabıları nadiren giymekteydiler. Bkz. Aynı eser aynı sayfa.507 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.521. Boğos Natanyan ise, Palu’daki Er-meni kadınların entari giyip yüzlerini siyah bir bezle örttüklerini belirtmektedir. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.111.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

100

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

peçe ile örttüklerini söylemek de yanlış olacaktır. Nitekim Halep’te ve Beyrut’taki kadınlar başlarını örtmekle birlikte artık yüzlerini açık bırakmaktadırlar508. Anadolu’daki tüccar ve yabancı görevliler dışında iç bölgelerdeki Ermenilerin büyük kentlere çalışmak için gitmeleri onların Batı kültürü ile tanışmalarına olanak sağlayan diğer bir unsur olmuştur509. Kılık kıyafet değişmelerinde büyük şehirlerde sanayinin de rolü bulunmaktadır. 1878 yılında Bursa’daki bir Ermeni tüccara ait ipek fabrikasında çalışan kadınların yüzlerinde peçe veya herhangi bir örtü yoktur510. Buna rağmen Anadolu’nun iç bölgelerinde Ermeni kadınlar saçlarını ve boyunlarını geleneksel bir biçimde örtmeye devam etmişlerdir511. 1895 yılında bile Anadolu’daki Ermeniler geleneksel, kapalı kılık kıyafetlerini giymeyi sürdürmüş olmalarına rağmen; ancak bu sefer yazma ve örtüleri bir fesin üzerinden başlarını örtmektedir512.

1.1. Kadın Süs EşyalarıHer toplumdaki kadınlar gibi Ermeni toplumunun kadınları da mücevher

ve süse düşkünlük göstermektedir. XIX. yüzyılın büyük bir bölümünde kadınlar her ne kadar erkelere nazaran ikinci sınıf olarak kabul edilseler de onlar aynı zamanda taşıdıkları mücevher ile ailelerinin zenginliğini temsil etmektedirler513. XIX. yüzyıl kadınlarının en büyük lüksü muhafazası sedeften, gümüşten veya başka bir metalden yapılan küçük de olsa bir el aynasına sahip olmaktır. Kadınlar bunları gezilerde, banyoda v.b yerlerde her zaman yanlarında taşımışlardır. Bunun dışında Tokat’ta olduğu gibi bazı Ermeni kadınların en büyük lüksü evlerinde bir buhurdanlık olmasıdır. Bu hem çocuklarının ve evlerinin kutsanmasında hem de evde bir ölüm gerçekleştiğinde cenazeyi tütsülemede kullanıldığı için çok önemlidir.

508 Şerafeddin Mağmumi, Bir Osmanlı Doktorunun Seyahat Anıları Yüzyıl Önce Anadolu ve Suriye, Yay. Cahit Kayra, Boyut Kitapları, İstanbul 2008, s.232; Mark Sykes, Dârü’l-İslâm, Çev. Yılmaz Tez-kan, 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000, s. 35509 Henry C. Barkley, a.g.e., s.238; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.95.510 Henry C. Barkley, a.g.e., s.34.511 Andre Sernin, Andre, a.g.e., s. 19.512 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 142-143.513 Lady Hornby, a.g.e., s.184; Stephan Gerlach, a.g.e., s.569. XIX. yüzyıldan öncede Ermeni kadın-ların taşıdıkları mücevherlerle ailelerinin zenginliklerini teşhir ettikleri bilinmektedir. Bkz. aynı eser aynı sayfa.

101

Kadınlar güzel kokmak için koku olarak gül suyundan esanslar yaptıkları gibi misk gibi yurtdışından gelen kokular da sürünmektedirler. Yine bu dönemde kadınlar arasında süslenmek için kullanılan malzemelerden bir tanesi de kınadır. Bu malzeme özellikle iç bölgelerde oldukça yaygın olup kadınların ayaklarına ve ellerine yakılmıştır. Gençler kınayı bu şekilde kullanırken ihtiyar kadınlar kınayı ağarmış saçlarına, erkekler ise sakallarına yakmaktaydılar. Bunun dışında kınayı beyaz atların kuyruklarının boyanmasında da kullanılmaktaydı. Ayrıca kadınlar süslenme aracı olarak gözlerine sürme çektikleri gibi kaşlarını da boyarlardı514. Süs olarak örgülü saç en çok moda olan saç biçimidir515.

Kına bir süsü aracı olarak varlığını sürdürmüş olmasına rağmen mezhep değiştiren Ermeni topluluklarında zaman zaman yasaklamalarla da karşılaşmıştır. Bu bağlamda 1840 yılında Trabzon Katolik Ermeni kadınlarına kına yakmayı, Katolik rahip yasaklamıştır516. XIX. yüzyılın ilk yarısında kadınlar yanaklarını pembeleştirmek ve daha çekici görünmek için başta kırmızı gül olmak üzere çeşitli kırmızı çiçekler kullanmışlardır517. Batılılaşmanın etkisiyle bu yüzyılın sonuna doğru, özellikle İstanbul ve İzmir’de olmak üzere, Ermeni kadınlar artık modernleşmenin ve batılılaşmanın bir sembolü olarak, yurtdışından allık gibi Avrupa menşeli kozmetik ürünler kullanmaya başlamışlardır. Hatta bu durum Amerikalı Misyoner Lennep’e Avrupa kültürünün bölgede gelişmemesi için hiçbir neden olmadığını düşündürmüştür.518. 1895 yılında İzmir ve İstanbul kadınları tam anlamıyla kozmetik ürünleriyle tanışmış, güzel görünmek ve kokmak için artık losyonlar dâhil çeşitli karışımlar hazırlamaya başlamışlardır519.

514 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 235-236; Adolp-hus Slade, a.g.e., c II., s.165; Charles Macfarlane, a.g.e., s.88; H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.119. Dönemin şartlarında insanlar zenginliklerini mücevher gibi taşınması, saklanması ve de satılması daha kolay olan mücev-herler oluşturmuştur. Bkz. H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.119.515 Maria West, a.g.e., s.84-86; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 236-237.516 Jakop Phılıp Fallmerayer, a.g.e., s.52-53.517 Charles Macfarlane, a.g.e., s.88.518 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 235-236; Adolphus Slade, a.g.e., c II., s.165.519 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 141-42

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

102

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

1.2. TakıHer toplumda olduğu gibi Ermeni kadınlar da genel olarak mücevherlere

düşkünlük göstermektedirler. Bunlar arasında özellikle zengin zümreler içinde elmas yarım ay, yıldız veya yapraklı çiçek şekilleri en fazla rağbet gören takılardır. Buna rağmen zengin-fakir bütün kızlar ve kadınlar arasında en fazla tutulan mücevher olarak da başlıklarına sıralı olarak dizili altın paralı başlık veya alınlarını kaplayan oyalı başlıklardır. Bu tür başlıklar kızların genellikle çeyizlerini oluşturduğu gibi onlar açısından bir nevi hayat sigortası olarak görülmektedir. Bu başlıktaki paraların ve altınların harcanması tamamen kadının tasarrufundadır. Kadın isterse kocasına bunları harcaması için verebilir; aksi takdirde kocası bunlardan hiçbir hak talep edemezdi. Yine bu tür başlıklar genellikle aile olağanüstü bir felaketle karşılaştığında veya kadının kocasının çalışmak için gurbete gittiğinde meydana gelen bir yokluk karşısında bozdurulmaktadır. Koca ise mümkünse bunun karşılığında en kısa sürede bunları yerine getirmekle yükümlüdür520. Varlıklı Ermenilerde başlıklara takılan paralar altınken fakirlerinki bakırdır521.

Kayseri’deki kadınlar, altın para dizili başlıklarının arka taraflarını yani; kulak hizasından boyna kadar inci dizileriyle de süslerlerdi.522 Bu başlık derinliği dışında taç şeklindeki, üzeri altın paralardan oluşmuş diğer bir başlık da Ermeniler arasında popüler olup, örtüsü kulakların arkasını örtecek kadar derindir. Son dönemlerde başlık olarak fesin kullanılmasıyla birlikte Ermeni kadınları, artık altın paralarını, balık pullarının dizilişi gibi fesin üzerine takmaya başlamışlardır. Altın para kaplı başlıklar arasında kadınların en çok hoşlandıkları mücevherlerden bir tanesi de fistanların boyun yakasına iliştirilip aşağıya sarkan gerçek incilerdir. Bu kıyafeti her bir ucu ipekle bağlanmış ve uçlarında altın paralar olan örgüyle ikiye ayrılmış saçlar tamamlamaktadır. Bunlara ek olarak kadınlar gerdanlıklar da takmaktaydılar523. Bu gerdanlıklar çok yaygın olmakla birlikte genel olarak ortasında büyük bir altın olan liralardan, incilerden veya ortasında büyük bir elmas olan altın dizlerinden

520 Maria West, a.g.e., s.84-86; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 236-237.521 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.126.522 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 1143; Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.360.523 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 238.

103

oluşmaktadır. Bundan başka ortasında mercan bulunan altın gerdanlıklar, çiçek şeklinde, kırmızı mercanlı altın veya sadece altın kullanılmıştır. Küpe olarak da çok fazla farklı tarzlar bulunmaktadır. Ayrıca üzerinden altınlarla inciler sarkan kemerler de, özellikle genç kızlar tarafından oldukça rağbet gören ve başlık parası karşılığında istenen takılardan bir tanesidir. XIX. yüzyılda zengin zümreye ait bir genç kadının parmaklarındaki yüzüklerin elmas ve altından olması gerektiği gibi üzerinde de altın sırmalarla çaprazlama olarak işlenmiş omuzlardan göğüs hizasına oradan da dizlere kadar inen bir mor kadife ceketinin de olması gerekmektedir Pantolonu kırmızı ipektir, terlikleri altın işlemelidir ve yürüdükçe tıngırdamalıdır.

Ermeniler arasında diğer mücevherler kadar olmasa da hızma ve halhal yaygındır. Hızma Sivas’ta bir genç kızın artık nişanlı olduğunu gösteren bir işaret olarak kabul görmektedir524.

Ermeniler arasında sevilen takılardan birisi de bileziklerdir. Ancak XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra bu takımın da Avrupai formları kadınlar arasında moda olmaya başlamıştır. 1830 yılında bilezikte moda Fransız modasıdır525. Hal hal özellikle Tokat’ın yüksek tabakasına mensup Ermenileri arsında yaygındır. Aileler bunu küçük çocukların emeklemeden yürümeye başladığı dönemde sekiz dokuz küçük zili bir gümüş zincire dizer ve çocuğun ayağına takarlardı. Böylelikle bu, anne veya ailenin diğer büyükleri meşgulken küçük çocuğun kaybolmasını, zillerin çıkartmış olduğu sesler sayesinde önlemiş olurlardı526.

2. Erkek KıyafetleriXIX. yüzyılın başlarında II. Mahmut’la birlikte Osmanlı Devleti’nin

Batıya açılması ve imzalanan ticaret anlaşmaları, kültürel anlamda Batı tesirinin ve tüccarlarının ülkede varlıklarını hissettirmelerine neden olmuştur. 1830’ların sonunda 524 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s.239; Boğos Natan-yan, Sivas 1877, s.247.525 Charles Macfarlane, a.g.e., s.100.526 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 240.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

104

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

İstanbul’da bulunan Charles G. Addison, daha birkaç yıl öncesinde Ermeni erkek kıyafetinin başta cübbe, sarık ve kıvrık terliklerden oluştuğunu; ancak kısa bir zaman sonra zengin varlıklı Ermenilerin, başkentteki Avrupalı tüccarları taklit ederek artık geleneksel kıyafetler yerine başta redingot, palto ve şapka olmak üzere Avrupaî kılık kıyafetler giymeye başladıklarını belirtmektedir527. Ancak unutulmamalıdır ki; erkek kıyafetlerinin değişmesinde, II. Mahmut’la başlayan reform hareketlerinin etkisiyle Osmanlı Devleti’nin o dönem Avrupalı erkek kıyafeti olan “redingot”’u memurlar için mecbur tutması ile batılı kıyafetlerin toplum tarafından bir moda olarak telakki edilerek giyilmeye başlanması ve bunun bir moda olarak takip edilmesinin de önemli etkileri olmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere kadın kıyafetlerinin aksine erkek kıyafetlerinin değişmesinde bir nebze de olsa devletin zorlamasının etkisi vardır. O dönemin modern erkek kıyafetleri pantolon, ceket, iskarpin olup; kravat/boyunbağı, şemsiye, eldiven, şapka ve baston gibi aksesuarlar bu ilk kıyafetleri tamamlamaktadır 528. Ancak daha önce kadın kıyafetlerinde de belirtildiği gibi Ermeni kıyafetleri birden bire değişmemiştir. İlk önce karma, daha sonra tamamen batılı kıyafetlere yönelim olmuştur. 1884 yılında Diyarbakır ahalisi iç donu ve entarinin üzerine cübbe yerine Batı kıyafeti olan ceketler giymeye başlamışlardır529. XIX. yüzyılın başlarında özellikle İstanbul’da Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’ndeki mağazalar ve terziler yabancılarla yaşamanın vermiş olduğu sosyal birliktelikle Avrupa’nın günlük kıyafet ve modalarını halka sunmaya başladı. Gerek sefaretler ve gerekse yabancılar vasıtasıyla Avrupalı malların satıldığı mağazalar kılık kıyafette bu değişimin önlenemez figürleri olmuşlardır. Özellikle bu konuda Beyoğlu’nun önemi büyüktür. Zira burada oturan yabancı görevliler adeta Avrupa kentlerinin bir benzerini burada oluşturmuşlardır530. Onların bu yaşam tarzını Avrupalı terzilerin ve

527 Charles G. Addison, a.g.e., s.328.; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s. 95. Oysa 1830’da Ermeni erkekler başlık olarak kalpak giymekteydiler. Bkz. Charles Macfarlane, a.g.e., s. 72.528 Nevin Meriç, Osmanlı’da Gündelik Hayatın Değişimi Âdâbı- Muâşeret 1894-1927, Kaknüs Ya-yınları, İstanbul 2000, s. 100-102-103; Bernard Lewis, a.g.e., s.142-143. Ermeniler Doğu Anadolu’nun bazı bölümlerinde sarıkveya türban benzeri başlık yerine kuzu derisinden yapılmış başlıklar giymiş-lerdir. Bkz. Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture,s.519. Bu tür kılık kıyafetler, o dönem açısından batılı ve medeni olmanın bir ölçüsü olarak kabul görmektedir. Bkz. Nevin Meriç, aynı eser aynı sayfalar.529 Ali Bey, Dicle’de Kelek ile Bir Yolculuk ( İstanbul’dan Bağdad’ave Hindistan’a). Min Sene 1300-ilâ 1304, Yay. Cahit Kayra, Büke Yay., İstanbul 2003, s.23.530 Nevin Meriç, a.g.e., s. 81-83.

105

moda evlerinin İstanbul’da şubeler açması desteklemiştir. Bu karşılıklı ilişki sayede moda evleri oldukça para kazanmıştır531. Bu konu da XVIII yüzyılın sonu ile XIX. yüzyılın başlarında Avusturyalı terziler başı çekmişlerdir. Osmanlı toplumunda batılı olmanın en belirgin göstergesi olarak kabul gören Avrupai kıyafetler özellikle Victor tiring ve Şürekası, Carl Carlman, A. Mayerve Şukrekası, Goldenberg Biraderler ve S.Stein V Schmill gibi mağzalar ve markalar tarafından hem imal edilmiş hem de ithal edilmiştir532.

XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başlarında artık iç bölgelerdeki varlıklı Ermeniler de Batılı kılık ve kıyafetleriyle yaşadıkları toplumdan farklı giyinmeye başlamışlardır. Bu bağlamda Harput’taki bazı varlıklı Ermenilerin başlarında fes olmasına rağmen; diğer giyim ve kuşamları Avrupaîydi533. Aynı şekilde XX. yüzyılın başında Tokat’taki erkekler, siyah kumaşlardan yapılmış redingot giymekteydiler534. Kılık kıyafetlerin değişmesinde sadece misyonerler veya Batılı devlet adamları değil aynı zamanda tüccarlar da etkili olmuştur. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batılı şirketlerin bürolarında veya şubelerinde çalışmak için gelen Ermeniler, zamanla himayesinde çalıştıkları patronlarını taklit ederek kılık kıyafetlerini Batı kültürüne uydurmuşlardır. Ermeni erkekleri, 1890’lı yıllarda artık takım elbiseler giydikleri gibi, yelek ve köstekli saat olmak üzere çeşitli kıyafet aksesuarları da kullanmaktadırlar535.

Erkek tıraş anlayışında XIX. yüzyılın ilk yarısında sakala dokunulmaz sadece kafa kısmı oldukça kısa veya kimi yerlerde tamamen tıraş edilirdi. Sakallar sadece matem zamanlarında tıraş edilirken kafa kısmı tıraş edilmezdi yine aynı şekilde kadınlar da bu tür

531 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.150.532 Georg Mayer, Türk Çarşısı Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları, Çev. Yusuf Öztel, Önsöz ve Notlar Rıfat N. Bali, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, s. X-XIV. Kılık kyafette Avrupa’nın nasıl takip edildiğini göstermesi açısından 1884 yılındaki İstanbul-Mayer Mağzasının bir rekalmına bakmak kâfidir. “ Erkek ve kadınlar için bu seneye mahsus olarak Avrupa’dan ithal edilen müzeyyen (süslü), mütenevvi (çeşit çeşit) elbise… Bütün kostüm, pardösü, redingot, gecelik, alaturka setreler, kışlık pal-to, ropdöşambr, kürklü platolar, pantolonlar, ceket, kadın mantoları, kalpak, baston, şemşiye, çorap ve fanila, mendil, yelpaze, boyunbağı, şal ve diğerlerinin en iyisi füruht olunur (satılır).” Bkz aynı eser sayfa XIV.533 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s.214.534 Andre Sernin, a.g.e., s.19, 33.535 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s..16; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.95.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

106

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

acılar karşısında üzüntülerini göstermek adına saçlarını kesebilirlerdi.536. Yüzyılın sonuna doğru özellikle kentlerde Ermeniler arasında sakalsız erkek sayısı artmaya başlamıştır.

3. Düğün KıyafetleriErmeni toplumundaki kılık kıyafette yaşanan değişim sadece günlük kıyafetlerde

meydana gelmemiş; aynı zamanda gelinlik ve damatlık gibi törensel kıyafetlerde de değişimler yaşanmıştır. Batılılaşmanın etkisinden önce kızların gelinlikleri bindallı elbiseler ve yüzlerindeki duvaktan oluşmaktaydı. Ancak her alandaki modernleşme bu konuda da onları etkilemiştir. Ermeni gelinler artık eski bindallılar yerine başı tamamen açık beyaz gelinlikler giyerken damatlar ise siyah redingotlarını bir papyon ile süslemeye başlamışlardır537. Bu törensel kıyafetlerin de değişimi diğerlerinde olduğu gibi ilk başta doğu batı sentezi ardından tamamen batılı kıyafetlere geçiş şeklinde olmuştur. Nitekim 1855 yılında Baronne Durand de Fontmange’nin katıldığı bir Katolik Ermeni düğününde gelin, beyazlar içinde bulunmasına rağmen yüzünde eski doğu usulü altın sırmalı bir peçe takmaktadır538.

Talas’ta bir gelin ve damat 1900539

XIX. yüzyılın son dönemlerinde düğün seranomilerinde duvak kültürü ortadan kaldırıldığı gibi gelinin elinde Avrupaî usulde çiçek bulunmaktadır. Lynch’in de katıldığı bir evlilik töreni fotoğrafında kadınların başlarının açık olması

536 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture, 521-22.537 Andre Sernin, a.g.e., s.33; H.F.B. Lynch, a.g.e., s.129-130538 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.278.539 http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html

107

ve erkeklerle birlikte yan yana fotoğraf karesinde yer almaları ilginçtir540. Arpaçay civarlarında Talin Köyü kırsal alanındaki Ermeniler batıl inançlarından dolayı genç kızların fotoğraflanmasını istememekteydiler541.

Bir Ermeni Düğünü Adana 1900542

Bir Ermeni Düğünü 1910 543

XIX. yüzyıl sonunda artık Ermeni toplumunun tamamını kapsamasa bile artık özellikle Batıda ve büyük şehirlerde Avrupaî kılık kıyafetler giyinen bir zümre oluşmuştur. Ancak kırsal alanda bu değişim oldukça yavaş meydana gelmiş ve yüzyılın sonuna kadar kıyafet kültürü komşuları Müslümanlardan çok farklı değildir.

540 H.F.B. Lynch, a.g.e., s.129-130.541 H.F.B. Lynch, a.g.e., s.322542 http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html543 http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

108

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

C. Ermeni Evleri1.İstanbul Ermeni Evleri1836 İstanbul’daki varlıklı Ermeni evlerinin daima dar tarafı boğaza karşı

çevrilmiştir. Müslümanların ev rengi genel olarak mavi, sarı ve daha çoklukla kırmızıya boyanırken Ermeni evleri genellikle griye boyanmıştır. Evler genellikle taş bir temel üzerine kalas ve tahtadan iskeletlerin üzerine diğer malzemelerin eklenmesi ve ardından sıvanmasıyla inşaa edilmiştir. İnşaat sırasında özellikle dış yüzeyde dar tahtaların yağmur veya soğuk havayı geçirmeyecek şekilde birbirleri üzerine bindirilerek yapılırdı. Sık sık yangınlar olmasına rağmen İstanbul’da özellikle tahtadan evler yapılmasının temel nedeni denizin etkisiyle yüksek rutubetin bulunmasıdır. Ancak buna rağmen aynı yıllarda Beyoğlu’nda ve yabancıların bulunduğu semtlerde duvarları taştan ve pencereleri demirden yapılmış evler yapılmaya başlamıştır544. Çünkü başkentte çıkan yangınlar, halkın ve özellikle de yabancı tüccarların çok büyük zarar görmesine neden olmuştur. Bazı yağmacı grupların yabancı tüccarların mallarını yağmalamak için çıkardığı yangınlar sonunda bazı önemli mahallerdeki evler ve binalar Beyoğlu başta olmak üzere tamamen taştan yapılmış ve üzeri bir adım uzunluğundaki kiremitlerle örtülmüştür545. 1855’lerde Baronne Durand de Fontmange, şehirde taş binalara geçişin özellikle Hıristiyanlar arasında son otuz yıla hızla artığını ve şehrin mimari yapısının değiştiğini kaydetmektedir546. Ayrıca bunlara ek olarak son dönemlerde taş bina yapımını hızlandıran en büyük gelişme, 1882 yılında Osmanlı Devleti’nin Ebniye Nizamnamesiyle taştan ev yapımı desteklenmiş ve ahşaptan yapılan ev sayısında azalmalar yaşanmıştır547.

XIX. yüzyıldan önce Osmanlı toplumunda her zümrenin kendine ait bir mahallesi veya bir yaşam alanı bulunmaktaydı. Ancak XIX. yüzyılda ve özellikle ikinci yarısından sonra Ermeni toplumunda meydana gelen değişim ve gelişmeye bağlı

544 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 95-97; James Baillie Fraser, a.g.e., s.248; H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Tur-key, s.105-6; Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.158.545 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.106.546 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.158.547 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 41.

109

olarak mahalleler arasındaki ayrım kalkmaya başlamış ve insanlar bir arada dağınık oturmaya başlamışlardır548. Hatta bu durum İzmir’deki Peder Koysan örneğinde olduğu gibi din adamlarında Ermeni kimliğinin ve kültürünün değişmesine neden olacağı korkusuna yol açmıştır. Zira Ermeniler gelirlerine, mevkilerine, kültürlerine ve batılılaşmaya bağlı olarak şehrin dört bir tarafına dağılmaya başlamışlardır. Zenginler kıyılara ve batılılara yakın yerlerde otururken, daha az gelire sahip olanlar biraz daha iç kesimlerde ikamet etmeye başlamışlardır549.

Bu bağlamda 1855 yılında Sarraf ve Gümrük Emini Mıgırdıç Amira Cezayirliyan, Boğaziçi-Yeniköy sahilinde bir Fransız mimara taştan bir yalı, 550 Ser Mimar-ı Devlet Sarkis Balyan’sa 1879’da Kuruçeşme’de kıyıdan 300 metre içerdeki adalar üzerine iki katlı bir ev yaptırmıştır551. Yine aynı yıllarda özellikle varlıklı Ermenilerin Tarabya ve Büyükdere’de yazlıkları bulunmaktaydı552. Böylece zamanla zengin Ermeniler ile daha düşük gelire sahip Ermeniler arasında mekânsal bir yakınlık kaybolmuştur553. Yine zengin zümreler daha rahat ve geniş evler yapmaya başladıkları gibi bu evlerin avlularına kaldırım taşları döşemeye başlamışlardır554. Yine batı kültürünün etkisiyle birlikte bu evlerde balolar hatta tiyatrolar tertip edilmeye başlanmış ve 555 bir taraftan da evlerinin avluları ve salonları minyatür portakal, sardunya, akaysa, limon ve yasemin ağaçları ile süslemeye başlamışlardır. Baharları ev içerisinde merdiven başlarına veya avluya alınan bu minyatür ağaçlar kışın yaklaşmasıyla birlikte soğuktan korunması için bahçedeki bir sera alınmıştır556.

XIX. yüzyılın başlarında Osmanlının batıya açılan en önemli kapılardan bir tanesi olan İzmir’de de Ermeni evleri dış görünüm olarak kasvetli, aydınlatma için

548 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 16-17; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.98.549 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 19-20; Cahit Külekçi, a.g.e., s. 41; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.98.550 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.24.551 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.557.552 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s.5.553 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 41.554 Lady Hornby, a.g.e., s.203.555 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 106.556 Lady Hornby, a.g.e., s. 109-110, 164-165.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

110

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

açılan penceler içerinin görünmemesi için genellikle yerden oldukça yüksek tavana yakın açılırdı. Eğer ev iki katlıysa alt katta pencere bulunmaz ve genellikle penceler üst katta bulunudu. Var olan pencerler sokağı görmezdi. Bu özellikleriyle bu evler oldukça loş ve karanlıktır. Ancak yüzyılın ikinci yarısından sonra evlerin penceleri sokağa bakacak ve içeriye yeterli gün ışığı sağlayacak basmakları mermerden olacak şekilde inşâ edilmeye başlanmıştır. Varlıklıların evleri ise Avrupa mimarisinin örnek alındığı birer saray yavrusudur557.

2. Anadolu’daki Ermeni EvleriXIX. yüzyılda Ermenilerin ev yapısı birlikte yaşadıkları Müslümanlardan

çok farklı değildir. Bu evler genel anlamda bulundukları coğrafyanın dokusuna ve iklimsel özelliklerine göre şekillenmiştir. Bu bağlamda, karasal iklimin hâkim sürmüş olduğu kırsal alanlardaki Ermeni evleri genel olarak tek katlı ve kerpiçten yapılmıştır558. Amerikan misyonerlerinden Maria, Malatya’daki bir Ermeni evini yaklaşık 18 metrekare tabanı çamurlu düztabanın üzerinde birkaç kilim hasır serili olduğunu evin ortasında bir tandır bulunduğunu, evin kireçli duvarlarının isli ve kirli olarak tarif etmiştir. Evin duvarlarında ise pencere diye açılan deliklerin kışın yağlı kâğıtlarla kaplandığını böylece soğuktan korunduğunu belirtmektedir559. Doğu Anadolu’da kırsal alanda yaşayan Ermenilerin evleri iklim şartlarının soğuk olmasından dolayı kısmen veya büyük bir bölümü yeraltına inşa edilmiştir. Bu özellikleriyle çevredeki Müslüman komşularıyla aynı evlerde oturmuşlardır560. Özellikle bu evler ağaç malzemenin olmadığı Van, Bitlis, Erzurum, Kars gibi 557 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 134-315.558 A. J. Schem, a.g.e., s.160; H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.119. Van-Lennep, evler hakkında “…Anadolu’nun kuzey kısımlarında ve Karadeniz’den ytüz yirmi ila yüz elli mil uzaklık uzaklıkta, bunun yanısıra güney bölgelerinin bazılarında, ormanlar çok boldur ve köyler tamamıyla ağaçtan yapılmış evlerden oluşur-lar. Birçok şehirlerde evlerin çerçeveleri ağaçtandır, bunun yanı sıra aradaki boşlukları doldurmak için çamurdan yapılmış, güneşte kurutulmuş tuğlalar kullanılır. Duvarlar, ufalanmış samanla karıştırılmış çamurla sıvanır ve dış görünüşleri hiç güzel değildir….ülkenin güney ve doğu bölgeleri genellikle ağaçtan yoksundur, buralarda evler taştan yapılır, çatıları düzdür. Yörede kesilebilecek yumuşaklık-la taş olduğunda taşlara yontularak şekil verilir. Köyler dik bir tepenin yanında kurulurlar ve evler kısmen toprak altındadır…” Bkz. H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.119.559 Maria West, a.g.e., s.663.560 James Baillie Fraser, a.g.e., s.233;Martin van Bruinessen, a.g.e., s.173; Mayevsky, a.g.e., s. 126.

111

vilayetlerde yaygındır. Mayevsky, ekseriyetle yol kenarlarında bulunan ve üzerleri ince sırıklar, kamışlar ve ağaç filizleriyle örtülen ve içerisi taştan odalara ayrılan bu evlerin bacaları olmadığı takdirde uzaktan belli bile olmadığını kaydetmektedir. Özellikle bir tarafı toprağa gömülü olarak inşa edilen bu evlerde pencere olarak tavanda birkaç delik bırakılır, soğuk havalarda veya gecelerde bu delikler genellikle bir tahta parçası veya buğday sapıyla kapatılmıştır. Genellikle iki oda olarak inşaa edilen bu evlerin biri insan yaşamına, diğeri ise ahır olarak kullanılmak üzere hayvanlara ayrılmıştır. Evin bir bölümün hayvanlara ayrılması kış mevsiminde evin ısınması için ayrı bir ateş yakılmasına ihtiyaç bırakmamaktadır. Ancak yine de evlerde kapıyı gören duvar içine bir ocak yapılmıştır. İnsanların içinde yaşadığı iki odanın birisi konuklar için ayrılmış olup “Konak Odası” olarak adlandırılmış ve bu amaçla kullanılmıştır. Bu tür evler genel olarak basık harap ve karanlık olduğu için sağlıksızdır. Ahır olarak kullanılan bölümler ise daha karanlık ve kasvetlidir. Evin kapıları ve özellikle de ahır kapıları ekonomik olarak zengin görünmemek için küçük ve göze çarpmayacak şekilde yapılmıştır. Yapı olarak küçük olan bu evlerde 10-15 kişi ancak kalındığı gibi daha büyük olanlar da bulunmaktadır. Bölge ahalisi özellikle ekonomik olarak rahatsız edilebilecekleri kaygısıyla XIX. yüzyılın sonunda bile bu tür ev alışkanlıklarından vazgeçmemişlerdir561. Ancak bölgenin Çatak, Gevaş, Bahçesaray, Hizan, Sason, Siirt, Harzan, Şirvan gibi yerleşim yerlerinde evler çoğunlukla ahşap ve iki katlı olarak inşa edilmektedir. Bu evlerin üst katı insanların yaşamı, alt katı ise ahır olarak kullanılmak üzere hayvanlar için yapılmıştır. Bölgede fazla orman bulunmadığından bu evlerin ebatları küçüktür. Bunlara ek olarak Van merkezde, Muş, Erciş, Bitlis ve Ahlât gibi yerlerde evler iki katlı ve kerpiçten yapılmakla birlikte Avrupaî usülde inşa edilmeye başlanmıştır. Bu evler genel olarak 6-8 odalı olabilmekle beraber az da olsa 3-4 katlı olarak da inşa edilmişlerdir562. Buna rağmen özellikle kırsal alandaki Ermeni evlerinde tuvalet bulunmamaktadır. İnsanlar ihtiyaçlarını ahıra giderek buradaki bir toprak yığının içine yapıp daha sonra da üzerini toprakla örterek giderirlerdi. Ancak çok fazla kullanım nedeniyle çok fazla koku olduğunda bu toprak değiştirilirdi. İnsanlar banyo ihtiyaçlarını yazın yakınlardaki ırmak/derelerde, kışın ise ahırlarda karşılarlardı. Yine bu tür sular onların 561 Mayevsky, a.g.e., s.126-127.562 Mayevsky, a.g.e., s. 127-128.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

112

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

çamaşırlarını yıkadıkları yerlerdir563. Şehir merkezlerinde ise Ermeniler banyolarını evde yaptıkları gibi, Sivas örneğinde olduğu gibi haftanın belirli günlerinde hamama gider ve burada yıkanırlardı. Hamamcının kendilerine iyi muamale yapmasını isteyen zengin zümreler hamamcıya belirli bir hediye dahi verirlerdi564.

Robert Curzon, 1854’te Doğu Anadolu’daki bir Ermeni evinin yaklaşık 400 metrekarelik bir alana yayıldığını ve temeli için de 1.5 metrelik bir kazı yapıldığını belirtmektedir. Bu evlerin genellikle büyük bir bölümünü bir ahır oluşturmaktadır. Alt duvarları kaba taştan yapılan evlerin damı genellikle ağaçlarla kaplanır ve üzeri temelden çıkartılan topraklarla örtülerek düzleştirilmiştir. Evin alt katlarının bölümlerini kaba bir duvar ayırmıştır. Taş duvarları çamur veya kille düzleştirilen evin her odasının kapıya bakan yüzünde bir ateş ocağı bulunmaktaydı. Evlerde aydınlanma için bırakılan pencereler ise genellikle kapının üzerinde bırakılan 40 cm2lik delikten sağlanırdı. Bu delik kışın evin varlık durumuna göre ya yağlı bir kâğıtla veya takılan bir camla kapatılırdı. Soğuk havalarda evin soğumasını engellemek için ocağın ağzı tahta veya başka nesnelerden yapılmış sürgülerle kapatılarak evin dışarıdan gelen soğuk havayla soğumasının önüne geçilmeye çalışılırdı565. Bazı bölgelerde ise Van-Edremit’te olduğu gibi soğuk havalardan ve rüzgârdan korunmak için evler bir tepenin yamacına yapılmıştır. Yine evlerin birbirine destek olması içinde dış duvarları bitiştirilmiştir566.

Palu ve Elazığ bölgesindeki Ermeni evleri de -Doğu Anadolu’da olduğu gibi- topraktan yapıldığı gibi bazı evlerde yarı yarıya ağaç kullanılmıştır. Evlerin geneli tek katlı olmakla birlikte iki katlı olanları da bulunmaktadır567. Ancak unutulmamalıdır ki, bu evler genellikle varlıklı ve üst düzey Ermeni ailelerin evlerini karakterize etmektedir. Nitekim Amerikalı misyoner C.H.Wheeler, bu tür evlerin 563 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.48, 52.564 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.281.565 Robert Curzon, a.g.e., s. 45-47. John Ussher, de 1865 yılında Van-Edremit’te aynı şekilde temeli taştan olan kerpiç olarak yapılan evlerin birbirine bitişik yapıldığını belirtmektedir. Bkz. John Ussher, a.g.e., s. 324.566 John Ussher, a.g.e., s. 324.567 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.99.

113

oldukça pahalıya mal olduğunu belirtmektedir568. Ekonomik durumu daha zayıf olan Ermenilerin sahip oldukları evlerin özellikleri daha önce de belirtilen kerpiç evlerle aynıdır569. Buna rağmen Doğu’daki bütün evlerin kerpiçten yapıldığını söylemek de yanlış olacaktır. Bu anlamda Kars’ta taman taştan yapılmış beş altı odalı evlerin varlığı da bilinmektedir. Nitekim 1830 yılında James Justinian Morier, Kars’ta bu tür bir evde kalmıştır570.

1840’da Trabzon’da varlıklı bir Katolik ailesi olan Mariamoğlu’nun evi dışarıdan görülmeyecek şekilde duvarlarla çevrelenmiş içinde kuyusu olan çimen ve ağaçlarla avlulu sağ ve sol tarafları komşularıyla bitişik denize bakan bir evdir571.

1879’larda Anadolu’da sıradan bir Ermeni ailesinin evi genellikle saman ve balçık karışımından oluşan kerpiçten yapılmıştır. Evlerin çökmemesi ve duvarların destek alması için kiriş konmuştur. Eğer evin bir tarafa eğilmesi veya meyletmesi ihtimali varsa o tarafa bir küçük sütun konarak evin zarar görmemesine çalışılırdı. Ahıra bitişik yapılan evlerin genellikle hem misafir hane hem yatak odası ve hem de oturma odası olarak kullanılan tek bir odası bulunmaktadır. Bu odanın duvarlarının üzerinden ahırdan başını uzatan hayvanların başları görülebilecek miktarda boşluklar bulunmaktadır. Bu sayede hem hayvanların durumundan haberdar oldukları gibi hem de onların vücut sıcaklığı neticesinde ev ısıtılmış olurdu. Yazları evin damı bütün ailenin bir arada yattığı bir revanda vazifesi görmektedir.572. Evlerde genel olarak her birey için ayrı bir oda bulunmadığı gibi özellikle fakir hanelerde bazen bu evler tek göz odadan ibarettir. Bu odalar hane halkı tarafından hem mutfak hem oturma odası ve hem de misafir odası kullanılmıştır. Her bireyin kendisine ait odaya sahip olması ancak çok varlıklı ailelerde görülebilen bir lükstür573.

568 C.H. Wheeler, a.g.e., s. 66; Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.62.569 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.62; C.H. Wheeler, a.g.e., s.66; George Percy Badger, The Nesto-rians And Their Rituals With the Narrative of a Mission to Mesopotamia and Coordistan in 1842-1844, and of a Late Visit to Those Countries in 1850 : Also, Researches Into the Present Condition of the Syri-an Jacobites, Papal Syrians, and Chaldeans, and an Inquiry Into the Religious Tenets of the Yezeedees c I., London MDCCCLII, s.30.570 James Justinian Morier, s. 398.571 Jakop Phılıp Fallmerayer, a.g.e., s.46-47.572 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.61.573 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 222.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

114

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Ermeni evlerinin birbirine konumu ve uzaklığı bölgeden bölgeye değişmiştir. Karadeniz’de özellikle Trabzon’da evlerin birbirine uzak olması çocukların eğitim faaliyetlerini dahi etkilemiştir574. Orta Karadeniz’deki ormanlık alanlardaki bazı Ermeni evleri ise genelde iki katlı ahşaptan yapılmıştır. Bu evlerin alt kesimi mutat olduğu üzere samanlık ve ahır için ayrılırken üst katları ise insanların yaşamı için ayrılmıştır. Bu evler ahşaptan yapıldığı için ocak evin bir duavarındaki oyukta değil tam tersine evin ortasında bulunmaktadır. Ancak ev ahşap olduğu için ocak düz taşlardan yapılmıştır. Baca da doğal olarak evin ocağın yukarı bakan tavanındaki kare bir boşluktan ibarettir. Kışın insanlar ısınmak için ayaklarını bu ocağa doğru uzatarak yerde yatarlardı575. Yine Karadeniz ve ormanların bulunduğu yörelerde evlerin iskeletleri ahşaptan, bu iskeletlerin arası ise kerpiçle doldurulmuş ardından da sıvanarak tamamlanmıştır576.

1860’larda Tokat’taki evler ise genellikle ahşap ve kerpiç karışımından yapılmış olmakla birlikte genelde avlulu olan bu evlerin bir iki küçük ve büyük penceresi bulunmaktadır. Evler dışarıdan kerpiçten bir duvar ile çevrelenir ve dikkat çekmemeye çalışılırdı.577. Yine son dönemlere doğru Avrupa’dan etkilenerek evlerde alçıdan bacalar yapıldığı ancak dumandan bunların simsiyah olduğunu belirtmektedir578. Diğer bölgelerde olduğu gibi Tokat Ermenilerinde de misafir için evin kapıyı gören odası seçilmiştir. Yine burada da evlerin ocağı evin kapısına bakan duvarına yapılmıştır579. Kerpiçten yapılan evlerin birden çok odası bulunuyorsa hemen hemen her odada ısınmak ve yemek yapmak için geniş bir baca bulunmaktadır. Bu bacanın kenarları bazı evlerde zenginlik alameti olarak ateşin sedire ulaşmasını engellemek için çeşitli renkteki mermerlerden oluşabilmiştir. Yine 1869’larda Tokat evlerinin pencerelerinde cam ancak varlıklı ailelerin evlerinde yer almaya başlamıştır. Zira iç bölgelere camın taşınması kırılgan olduğu için son derce zordu. Bunun yerine insanlar önceden olduğu gibi pencerelerini küçük yapmış aynı zamanda soğuk kış

574 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.29. 575 George E. White, a.g.e., s.137.576 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.40.577 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 221-223.578 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 223.579 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 221-222.

115

gecelerinde evin sıcaklığı kaybolmasın diye pencereleri kapatan kanatlı kepenkleri bulunmaktaydı. Yine buna ek olarak bazı hanelerde ise pencerelerde aydınlatma amaçlı küçük cam paçaları alcı ile birleştirlerek evler aydınlatılmıştır 580.

1877 yılında Sivas evlerinin büyük bir kısmı kiremitle kaplı olmasına rağmen toprakla kaplı bazı binalarda mevcuttur. Yine ev anlayışında değişiklikler yaşanarak İstanbul’daki evlerin tarzı taklit edilmeye başlanarak benzer evler inşââ edilmeye başlamıştır581. Yine aynı dönemlerde Doğu Anadolu’da Karakin Pastırmacıyanların evlerinin avlusunda Avrupaî usülde bir kamerye, havuz ve ağzından su akan bir küçük aslan heykeli bulunmaktadır582.

3.Ermenilerde Ev Bakımı XIX. yüzyılda Ermeniler arasında bir ev veya kilise inşaatına başlandığında

ilk köşe taşı yerleştirildiğinde binanın uzun ömürlü ve sağlam olması için bir küçükbaş kesilirdi. Bu sayede binanın her türlü felaketten korunacağına inanılırdı583. Ek olarak kırsal alanlarda Ermeni evlerinin duvarları ve damları genel olarak birbirine bitişik olarak yapılmıştır584. Bu tür evlerin damları su geçrmesin diye genellikle kavak ağacından bir çatıyla örtüldüğü gibi bazı çatısı olmayan yerlerde ise toprak dam tuzlu su ve loğ taşı ile sıkıştırılırdı585. Bu evlerin duvarlarındaki çatlaklar kışa doğru -muhtemelen yazın sıcaktan dolayı- kadınlar tarafından sıvanarak kapatılır ve böylelikle ev kışın yağmur ve soğuklarına karşı hazır hale getirilirdi586. Özellikle yağmurun çok fazla yağdığı dönemlerde su geçirmemesi için toprak damın sık sık sıkıştırlmasına ihtiyaç duyulurdu587. Bu işlem yapılırken genel olarak önce bir elek saman serpilir onun üzerinden taş gezdirilerek toprağın daha da sıkılaşması

580 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 225-226. Bu tür evlerde pencerelerde cam bulunmamaktadır. Bu tür evler Keşab’ta da bulunmaktadır. Bkz. Mary Kil-bourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.42.581 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.297.582 Armen Garo, a.g.e., s.67.583 J. Rendel Haris, “a.g.m.” s.441-442.584 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.38-39.585 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.42-43.586 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.99-101.587 C.H. Wheeler, a.g.e., s.158.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

116

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

sağlanırdı. Çok kar yağan bölgelerde ise evin damındaki karlar kürenerek damın karın ağırlığından çökmemesine çalışılırdı588. Yukardaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi Ermeni evlerindeki değişim tamamen batı etkisi ve zenginlikle doğru orantılıdır.

4.Ev DekorasyonuXIX. yüzyılın büyük bir bölümünde Ermeni evleri ile Müslüman komşularının

evleri arasında gözle görünür bir fark bulunmamaktaydı589. Evlerde sandalye, masa, avize ve boy aynası gibi aksesuarlar bulunmamaktadır. Ancak XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Avrupa’yı taklitle birlikte evlerde batılılaşmanın bir sembolü olarak birkaç masa saati bulundurulmaya başlanmıştır590. Yüzyılın özellikle de ilk yarısında Anadolu’nun iç bölgelerdeki Ermeni evlerinin penceresinde cam bulunmamaktaydı. Cam yerine evin küçük pencereleri kış aylarında yağlı kâğıtlarla kapatılarak kış soğuğunun evin içine girmesine engel olunmuştur. Evin ısıtılmasında ise ev halkı bir mangal yakar etrafında toplanmış ve ısınmıştır591. 1836 yılında mangallarla ısınan Moltke, bu durumu “ Ev sahibim her ne kadar evini buranın usulüne göre gayet iyi düzenlemişse de, bütün ev de tek bir soba bile yok, olsa olsa odalara mangal konuyor. Ev halkı da sırtlarına üç dört kürk, mangalın etrafında sıralanıp bağdaş kuruyor ve kapıların pencerelerin açık olup olmadığına aldırış bile etmiyor…” cümleleriyle açıklamıştır. Bunun dışında ısınmak için mangal tandır adı verilen bir biçime sokulmuştur. Bu bir masanın altına büyükçe bir mangalın konup ısının kaybolmaması için üzerinin yorgan benzeri kalın bir örtüyle kapatılmasıdır. Bu aşamadan sonra ev halkı ayaklarını bu masanın altına uzatarak ısınır veya uyurlardı. Uzun kış gecelerinde tandırın başında aile üyelerinin bazıları sohbet ederken bazıları domino, tavla gibi oyunlarla vakit geçirirlerdi. Bu durum, XIX. yüzyılın sonuna 588 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.97, 129.589 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 41.590 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 97; Cahit Külekçi, a.g.e., s. 43. Saatlerin toplum içe-risinde yer almasıyla birlikte sat tamiriyle uğraşan dükkânlarında kurulması gündeme gelmiştir. 1857 yılında Yeprem Mikael tarafından altın ve saat tamir atölyesi kurulmuştur. Bkz. Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.117.591 Maria West, a.g.e., s.295; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.43-44; Lady Hornby, a.g.e., s. 112; Dilâver Cebeci, a.g.e., s.113. Camın çok nadir ve pahalı olmasından dolayı bazı bölgelerde cam yerine pencereler sıkı kepenklerle apatıldığı gibi bazı bölglerde de evin aydınlanması için sıvanın içine çeşitli şekillerde yerleştirilen küçük pencelerelerden alınır. Bkz. H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.119.

117

kadar özellikle kırsal alandaki Ermeni evlerde önemini korumuştur 592. Ancak içinde kor veya ateş olan bu tür mangalların üzerinin halı, yorgan veya benzeri bir örtüyle kapatılmasının zaman zaman yangınlara sebep olduğu da bilinmektedir593. Batıyla olan temas sonucu yüzyılın sonuna doğru varlıklı Ermenilerin evlerinde mangallarla birlikte şömineler ve sobalar kullanılarak ısınılmaya başlamış594 ve evlerin pencerelerinde de cam kullanılması yaygınlaşmıştır595.

Hava karardıktan sonra yapacak bir işi olmayan ev ahalisi erkenden uyurdu. Akşam geç saatlere kadar devam eden bir faaliyet olduğunda insanlar aydınlanma aracı olarak içinde don (iç) yağı ve balmumu olan kullanır ve evlerinin bir köşesinde bu tür aletleri bulundururlardı. Ancak XIX. yüzyılın sonunda evlerde özellikle varlıklı Ermeniler arasında petrol veya gaz lambalarının kullanımı artmış ve bu aletler evlerin demirbaşlarından biri haline gelmiştir596.

Ermeniler arasında mobilya ve ev dekorasyonun da özellikle dışarıya açılan sahil kentlerinde daha erken bir vakitte başlamıştır. 1840 yılında Trabzon’da varlıklı Katolik Ermenileri arasında İtalyan usulü pencerede cam kullanılmaya, pencerelere perde takılmaya, hasır koltuklar, masa ve şömine kullanılmaya başlanmıştır. Tabii ki bu dönemde divan ve sedir hala evlerde başlıca mobilyalardandır. Bu konuda Ermeni Katolik Mariamoğlu tam bir doğu-batı sentezidir597. Bu durum İstanbul Ermenileri içinde geçerli olup artık evlerin bir köşesi Avrupa’dan gelen piyano gibi müzik aletlerine ayrılmıştır.598. Oysa daha fakir ve Katolik olmayan Ermenilerin evlerinde bu tür mobilyalar bulunmadığı gibi evlerinde cam dahi takılı değildir599. Çünkü en pahalı yapı malzemelerinden birisidir. 1868’lerde Harput’ta en pahalı

592 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 49; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.43-44; Lady Hornby, a.g.e., s.112.593 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 96.594 Andre Sernin, a.g.e., s.33. Ermenilerin bazıları sobayı Avrupa’da gördükleri gibi bazıları da Kı-rım Savaşı sırasında İstanbul’da bulunan yabancıların evinde görmüşlerdir. Bkz. Lady Hornby, a.g.e., s.133.595 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.304.596 Andon Adonios, a.g.e, s.25; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.44-45.597 Jakop Phılıp Fallmerayer, a.g.e., s.47-48.598 Lady Hornby, a.g.e., s. 104, 106.599 Jakop Phılıp Fallmerayer, a.g.e., s.145.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

118

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

malzeme camdır600. Yine 1878’lerde genel anlamda evlerde resim ve ayna genel olarak oldukça pahalı oldukları için nadir bulunan eşyalardandır601.

Ocağın bir kenarında genel olarak asılı bir lamba uzun kış gecelerinde evi aydınlatma da kullanılırdı. Bunun dışında duvarlarda bulunan askılıklarda silahlar, paltolar ve çeşitli eşyalar asılı bulundurulmuştur. Evlerde genel olarak mobilya olarak duvardan duvara kilimlerle örtülen divanlar ve sedirler bulunmaktaydı. Soğuk havalarda evin soğumasını engellemek için ocağın ağzı tahta veya başka nesnelerden yapılmış sürgülerle kapatılarak evin dışarıdan gelen soğuk havayla soğumasının önüne geçilmeye çalışılırdı602. Tokat gibi bazı yerlerdeki evlerin duvarları çeşitli çiçek vs, kısmı nakış ve işlemelerde süslüdür603. 1850’lerden itibaren başta İstanbul olmak üzere ev dekorasyonunda artık oyma tahta tavanlar yerini birer kötü Avrupa taklidi olan çicekli ve ağaç resimli kartonpiyerlere bırakmaya başlamıştır. Bu tarih aynı zamanda mobilya olarak sedirden sandalyeye geçiş dönemidir de ancak unutulmamalıdır ki, bütün bunlar o dönem için sadece başkente özgü olup Anadolu’ya henüz yayılmamıştır604.

1862 yılında Anadolu’daki Ermeni ailelerinde mobilya olarak odada bir divan bulunurdu. Evin içinde mobilya anlamında duvarda bir dolabın bile bulunması oldukça nadirdir. Genellikle varlıklı ailelerde bulunan bu mobilya ya aile büyüğü için ya da misafir için alınmıştır. Divanlar genel olarak odanın üç duvarını kaplamaktadır. Dördüncü duvarda ise genellikle her gün yere serilen yatakların bağlanıp konulduğu yatak yüklükleri bulunurdu. Yer yataklarında yatma alışkanlıklarından dolayı Ermeni toplumundaki evlerde karyola bulunmazdı605. Karyola yerine hasırlar

600 C.H. Wheeler, a.g.e., s.158.601 Fred Burnaby, a.g.e., s.113.602 Robert Curzon, a.g.e., s. 45-47. Lannep misafir olduğu zengin bir Ermeni’nin evinde minderler, yorganlar, şilteler v değer yatak örtülerinin tamamen ipekten yapıldığını belirtmektedir. Bkz. Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 231.603 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 221-223.604 Lady Hornby, a.g.e., s.284.605 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.26-27, 105; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.46-47. Henry C. Barkley’de Sivrihisar’daki bir Ermeni evine girdiğinde misafir odasının etrafını üç divanın çevrelediğini gözlemlemiştir. Bkz., Henry C. Barkley, a.g.e., s.202.

119

veya kilimler üzerine evin yüklüğünden getirilen yatak-yorganlarla ev halkı için yataklar hazırlanırdı. Bazı evlerde yatakların konması için dolaplar bulunurken606 bazı evlerde ise evin bir köşesi bu yatak eşyalarına ayrılmıştır607. Bu yatak eşyaları Tokat’ta döşek ve yorgan yünden, yastıkları pamuktan yapılmıştır. Ancak eşyalardan yorgan ve yastıkların özellikle işlemeli olmasına dikkat edilmiştir608. Aynı dönem başkentte ise minder yüzleri ve yatak örtüleri genellikle ipekten yapılmıştır. Daha az varlıklı veya fakir kesimlerde ise bu tür eşyalar pamuklu kumaştan yapılmıştır609. Doğu Anadolu’da yatak için yer kullanıldığı gibi kış aylarında duvarların her iki yanında boylu boyunca uzanan sedirler de kullanılmıştır610.

Ermeni evlerinde mobilya olarak sandalye yeni yeni kendine yer edinmeye başlamakla birlikte insanlar bunları birbirlerinden düğünlerde gelin ve damatların oturması için veya çok çok önemli misafirlere saygı gösterisinde bulunmak için ödünç almışlardır. İlk sandalyeler kaba biraz da şekilsiz yapılmış olmakla birlikte 611 batılı kültürü temsil etmesi bakımından Anadolu’daki Ermeni ailelerine giren ilk batılı mobilya olduğu söylenebilir612. Nitekim 1880 yılında Amerikalı misyoner Tozer, Bitlis’teki bir Ermeni evine misafir olduğunda odadaki mobilya olarak üç divan dışında iki sandalyeden de bahsetmektedir613. 1870’lerde batılıların etkisiyle yavaş yavaş yerlere bıçak ve aynalar girmeye başlamıştır. Evlerde el yıkanması için ibrik ve leğenler bulunmaktaydı. Ermeni evlerinde genellikle kalaylanmış bakır kap kacaklar614, el yıkanması için ibrikler ve leğenler615 dışında mısır, un ve diğer

606 Feldmareşal Helmuth von Moltke, a.g.e., s. 97; Eliza Cheney Abbott Schneider, a.g.e., s.47; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.45.607 Horatio Southgate, Narrative of A Tour Trough Armenia, Kurdistan, Persia, And mesopotamia Vol. II., London MDCCCXL, s. 130; H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.105.608 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 222.609 H.J. Van-Lennep, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, s.105.610 Mayevsky, a.g.e., s.126.611 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 226.612 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.45.613 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s..284.614 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 232.615 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 232.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

120

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

erzakların konulduğu topraktan yapılmış olan küpler bulunmaktadır616. Özelikle evlerdeki küçük tabureler lambaların konulduğu birer sehpa görevi görmekteydi617.

Bazı yörelerde süs eşyası olarak evlerin duvarlarına kılıç, silah ve kutsal kitaplar asılmıştır618. Özellikle kırsal alanda ocak yerine evin içinde kazılmış veya büyükçe bir küpten oluşan tandırlar bulunmaktaydı619. Kırsal alanda genel ev eşyaları çıkrık, çeyiz sandığı, hububat dolapları, kilimler, yorganlar ve su testileri bulunurdu. Taşra evlerindeki sedir ve divan genellikle varlıklı ailelere özgüdür620. XIX. yüzyılın sonunda ev dekorasyonunda batıda yaşanan gelişmeler Anadolu’da da kendisini göstermiş ancak batıdaki şehirler kadar hızlı olmamıştır. Misal olarak Erzurum’da artık evlerin duvarları badanalanmış, tahta tavanları çeşitli şekillerde oyulmuş ve boyanmıştır. Mobilya olarak geleneksel mobilyaların temsilcisi olarak divan, sedirler ve kilimler durmakla birlikte bunlara batılı olarak masa, sandalyeler ve yaldızlarla çerçevelenmiş olan bir ayna eklenmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki; bütün bu mobilyalar tamen varlıklı Ermeni ailelerine mahsustur621.

Ayrıca Lannep, Tokat’taki bir Ermeni evinde en önemli mobilya -zaten çoğunlukla ne bir divan ne de bir sedirleri bulunmaktadır- tabakların ve diğer eşyaların konulduğu genellikle duvara kazılmış olan büfe/dolaptır622. Aynı şekilde divanlar 1878 yılında varlıklı Ermeni evlerinin de tipik mobilyasıdır623. Bu büfenin

616 Fred Burnaby, a.g.e., s. 285. Doğu Anadolu’da topraktan güveç veya klüp yapımı kadınların elin-dedir. Barnuby Erzurum çevresinde Yusueri adlı Ermeni köyünde bu duruma bizat şahir olmuş ve bunu “ Kaldığım evin kadınları hummalı bir şekilde birtakım büyük toprak çömlekler yapmakla meşguldüler. Topraktan bir miktar kil alarak parmaklarıyla birkaç saat yoğuruyor, sonra istedikleri şekli veriyori-yorlar. Bütün evlerin döşemelerinde küçük ağızlı birer fırın var. Kadınlar çölekleri bu ağızlardan fırına yerleştirip, çömlekler arasında kalan boşlukları tezekle doldurup fırını ateşe veriyorlar. Daha sonra çöleklere hiç bilmediğim bir yöntemle renk veriyorlar” cümleleriyle betimlemiştir. Bkz. Aynı eser aynı sayfa. 617 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 232-233.618 Karakin Vartabed(Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.281, 293-94.619 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.43; Horatio Southgate, a.g.e., s. 130.620 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.45.621 Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 136.622 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 223.623 Henry C. Barkley, a.g.e., s.71, 107.

121

üstü, aynı zamanda Ermeni ailesinin kışlık kurutulmuş meyvelerinin ve hazırlanan diğer yiyeceklerinin saklandığı yer olarak kullanılmıştır624. Evlerde bunun dışında bulunabilen divanlar ise genellikle evin ocağının bulunduğu kısım dışındaki bütün duvarları boyunca devam etmiştir. Diğer bölgelerde olduğu gibi Tokat Ermenilerinde de misafir için evin kapıyı gören odası seçilmiştir. Yine burada da evlerin ocağı evin kapısına bakan duvarına yapılmıştır625.

XIX. yüzyılın özellikle ikinci yarısında Avrupa görmüş olan Ermeni gençlerin aynı yaşantıyı kendi topraklarında yaşamak istemesi ve daha sonra da aynı şekilde kendi çocuklarını eğitmesi Ermenilerde yeni bir ev dekorasyunun oluşmasına neden olmuştur. Son dönemlerde artık az çok zengin ve kültürlü Ermeni aileler Avrupaî tarzda dekorasyona sahiptirler626. Bunlardan Noradunkyan ailesinde olduğu gibi zengin zümre evlerini Avrupaî usülde donattıkları gibi tavanlar oyma ağaçtan süslenmiş ve evde yağlı boya tablolar asılmaya başlamıştır627. 1856 yılında yoksul düşen bir Ermeni evine ziyarette bulunan Lady Hornby, bu evi bize “onları kıramayıp içeri girince, loş, eski hole, basılmaktan yıpranmış merdivenlerin her iki tarafındaki portakal ağaçlarına, kırık mermer çeşmeye, kafesli çatıya ve beyaz badanalı duvarlardaki garip, ama hoş boyalı kuş, çicek ve narlara hayran kaldım” sözleriyle tarif etmesi o dönem varlıklı bir Ermeni evini yansıtması açısından önemlidir628.

Anadolu’da Amerikan misyonerlerinden Maria West, Ermeniler arasında divanın, beyaz perdelerin, masanın, piyanonun ve kilimlerin ev mobilyası olarak, ev eşyası olarak kendileri tarafından tanıtıldığını belirtmiştir629. Bu değişim öncesi Anadolu’daki Ermeni mobilya kültürü İstanbul’daki en zengin ailelerde de aynıdır. Batı kültürü ile tanışan zengin zümrelerde de evlerin döşeme tarzı değişmeye başlamıştır. İtalya, Fransa ve İngiltere’den ithal edilen mobilyalar, masalar, karyolalar,

624 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 222.625 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 221-222.626 Lerna Ekmekçioğlu- Melissa Bilal, a.g.e., s.220.627 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.423.628 Lady Hornby, a.g.e., s.165.629 Maria West, a.g.e., s.165.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

122

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

dolaplar, koltuklar vb. eşyalar artık zengin evlerin vazgeçilmezi olmaya başlamıştır. Bunlara ek olarak kültürel ve toplumsal bir değişmenin ve müzik anlamında zevk değişikliğinin sembolü olan piyanoya evlerde başköşe verilmeye başlamamıştır630. Oysa gelir düzeyi düşük olan Ermenilerin ise mobilyalarında herhangi bir değişiklik yaşanmamıştır631.

5.Anadolu’daki Ermeni Kiliselerinin DekorasyonuXIX. yüzyılda Ermeni kiliselerinin içinde sandalye ve sıra gibi insanların

oturması için herhangi bir mobilya yoktu. İnsanlar Müslüman komşularının camide oturduğu gibi kiliselerde yerdeki sergiler üzerinde oturmaktaydılar. Kiliselerde mobilya olarak sadece insanların üzerinde oturmaları için kilimler ve ortada erkek ve kadınları birbirinden ayıran bir yüksek paravan vardı632. Kafkasya’da Gori’de ise kadınlar tanınmamak için üzerlerine beyaz bir örtü örter ve böylece yabancı kişilerin dikkatlerinden korunurlardı633.

Ermeniler bu şekilde kilise düzenlerinine sahipken Protestanlar bunu da eleştirmişlerdir. Onlara göre Ermenilerin ilkel eşyalarına gerek yoktu insanlar sandalyede hep bir arada vaazları dinlemeliydiler. Bunun için de kılık kıyafetleri pantolonla değişmeliydi. Zira isan ancak pantolonla daha rahat oturabilirdi. Oturma düzeni olarakta kadınlar erkekler birbirinden ayrılmalı ancak paravan birbirlerini görmelerini engelleyecek kadar olmamalıdır634. Ayrıca Amerikalı misyonerler kendi topluluklarını düzenli olarak kiliseye gitmeleri konusunda ikna etmeye çalışmış ve onlara sabah akşam kilisede ibadet alışkanlığı kazandırmaya çalışmışlardır635.

630 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 106; Lucy M. J. Garnett, a.g.e., s. 135; Lady Hornby , a.g.e., s. 106.631 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 43.632 Fred Burnaby, a.g.e., s.148-149; C.H. Wheeler, a.g.e., s.159. Yozgat’ta bir kiliseye girdiğinde burayı içinde kırmızı halıların bulunduğu camiye benzeyen bir bina olarak tarif etmiştir. Yine onun gözlemlerinde “Kilisenin bir ucundaki yüksek platform kafesle çevriliydi. Bu bölmede oturanlar cema-atin dikkatini çekmeden din adamlarını görebiliyordu. “Bu bölüm kadınlarımız için” dedi bana binayı gezdiren Ermeni ; “ kafes ise kadınların erkeklerle bakmalarını engelleyemeye yarıyor” “ daha doğ-rusu erkeklerin onlara bakmalarını engellemeye..” bu şekilde yer almıştır. Barnabuy yine aynı durumla Malatya’da da karşılaşmıştır. Bkz. Fred Burnaby, a.g.e., s.148.633 John Ussher, a.g.e., s. 87.634 C.H. Wheeler, a.g.e., s.159.635 C.H. Wheeler, a.g.e., s. 284-85

123

6.Ev Aydınlatma AraçlarıAnadolu’da ve Ermeniler arasında aydınlanmada kullanılan en önemli araç

kandil veya yağ lambalarıdır. İç bölgelerde bu amaç için kuyruk yağı kullanılırken Diyarbakır’da susam yağı, zeytinin yetiştiği bölgelerdeki şehirlerde ise zeytinyağı ve Van civarında ceviz ağacının bol miktarda yetiştirilmesinden dolayı ceviz yağı kullanılmaktadır. Köylerde ise kuyruk yağı da kullanılmakla birlikte özellikle yağlı çam dalları ve çıralar aydınlanmada kullanılmaktadır. Bu araçlar genellikle ya odanın ortasına bir şamdanda veya bir masa üzerine konulurken köylerde duvardaki bir çentik içerisine yerleştirilerek evin aydınlanmasına çalışılmaktaydı. Balmumu ise kovanların bulunmadığı bölgelerde aydınlamada sadece kutsal ayinlerde kullanılmaktaydı636. Bizce bunun temel nedeni balmumunun daha az bulunması ve pahalı olmasıdır.

7.Ermenilerde YakacaklarXIX. yüzyılda Ermeni toplumun evlerinin ısıtılmasında kulandığı yakacaklar

iklime, yöreye göre değişiklikler göstermiştir. Şehir merkezlerinde özellikle ısınma için bol ve ucuz bulunan kömür kullanılmıştır. Odun ise daha çok banyo ve elbiselerin yıkanması için ocakta su ısıtılmasında kullanılmaktadır. Bunun dışında kırsal alanlarda insanlar yakacak olarak her türlü maddeyi kullanmaktadır. Sivas’ta ise yakacak nadir bulunduğundan bir günlük mesafeden getirilirdi637. Evlerin ısınmasında genel olarak hayvan dışkısı yani samanla karıştırılıp yapılan tezek kullanılmaktaydı.638. Doğu Anadolu’da evin yakacağı olan tezek veya benzeri yakacaklar evin alt bölümünde veya ahırın hemen girişinde kapı yakınında yerden 30 cm yüksekte inşaa edilen platformdan getirilirdi639. Bazı yerlerde ise bu tezekler evlerin yakınlarında dağ gibi evin bir kenarına yığılırdı640. Doğu Anadolu’da ise, tezek yapımı ve satımı, bazı Ermeni aileler için temel geçim kaynaklarından birisidir641.

636 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 233; James Baillie Fraser, a.g.e., s. 233; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.45.637 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 233.638 Robert Curzon, a.g.e., s. 45-47; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 233; Fred Burnaby, a.g.e., s. 284.639 Robert Curzon, a.g.e., s. 50.640 Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.62; C.H. Wheeler, a.g.e., s.66.641 Fred Burnaby, a.g.e., s.284.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

124

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

C.Göç1.İç GöçlerXIX. yüzyıl boyunca Anadolu’nun kırsal bölgelerinde yaşayan Ermenilerin

bir kısmı Elazığ-Ağın örneğinde olduğu gibi Ermenileri, bölgelerinde ticaret ve tarım gelişmediği için çeşitli kentlere bir daha dönmemek üzere göç etmiş642 veya belli dönemlerde memleketlerinden para kazanmak için çıkmış, İstanbul ve Tiflis gibi şehirlerde bir müddet çalıştıktan sonrada geri dönmüşlerdir643.

1870’lerde özellikle Anadolu’nun Diyarbakır, Kayseri, Erzincan, Tunceli ve Sivas gibi iç bölgelerinden gelen Ermeniler para kazanmak ve biriktirmek için başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere geçici olarak göç etmekteydiler. Genellikle bekâr gençlerden veya ailelerini arkasında bırakıp gelen yetişkinlerden oluşmaktaydı. Bu kişiler İstanbul’a gelip ömürlerinin sonlarına kadar veya büyük bir bölümüne yetecek kadar çalışıp para biriktirerek memleketlerine geri dönerlerdi. Bu süre zarfında zaman zaman yeni doğmuş çocuklarını tanımak ve aileleriyle hasret gidermek için kısa süreliğine memleketlerine dönerlerdi. İstanbul’da kaldıkları dönemlerde bu kişiler hanlarda, büyük evlerde ve iki katlı evlerde hep bir arada yaşarlardı. İstanbul’daki hamallık, bekçilik, sakilik gibi bazı meslekler bu göçmenlerin tekelinde bulunmaktaydı. Paralarını biriktirip geri dönenlerin yerini taşradan yeni gelenler doldurur ve bu durum bu şekilde devam ederdi. Geri dönenlerde zaman zaman özlemle İstanbul’daki anılarını yâd ederlerdi644. Erzincan bölgesinden çalışmaya gidenler en az üç yıl bu şehirde kalırlardı645. İstanbul’a çalışmak için gelenlerden bazıları da buradaki yabancı tüccarların dükkânlarında çalışmışlardır.

642 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s. 287. Elazığ’lı Ermeniler İstanbul’a mimar-lık, marangozluk, doğramacılık ve duvarcılık gibi işlerde çalışmak için mevsimlik göç eder ve kazan-dıklarıyla memleketlerine geri dönerlerdi. Bkz. Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.142.643 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.295.644 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 24-25; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s. 92-93; Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.107-108; Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.216;Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.267. Yine aynı yıllarda Tunceli-Ovacık bölgesindeki Pinga adlı köyden hemen her ailenin bir ferdi İstanbul’da çalışmaktaydı. Bkz. 645 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.108. Erkeklerin istanbul’a gidip buralarda çalışma hayatına atılmaları kadınların İstanbul üstüne türkü yakmalarına ve bu konuda çocuklarına “Isdanbol’u övmeyin aşağılıktır. Dağları dumanlı yolları taşlıktır gibi ninni söylemelerine de neden olmuştur. Bkz aynı eser. Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.280.

125

Tozer 1880 yılında Muş’ta bu şekilde Fransızca öğrenmiş bir adamla tanışmıştır646. İstanbul dışında Ermenilerin servet ve para kazanmak için kalıcı olarak göç etmiş oldukları diğer bir öenmli şehir de İzmir’dir647.

XIX. yüzyılda şehirlere yapılan göçler gibi Ermeniler arasında tarım göçleri de meydana gelmiştir. Harputlu Ermeniler topraklarının verimliliği ve iş imkânlarının çokluğundan dolayı fazla mevsimlik göç vermemelerine rağmen, bu bölgeden 1880’lerde Adana’ya pamuk tarlalarında çalışmak için gidip sonbaharda geri dönenler olmuştur648. Ermenilerin Osmanlı ülkesindeki büyük şehirlere kalıcı veya geçici göç etmelerinin nedenlerinden birisi de sanayileşmeye bağlı olarak Avrupalı mallarla rekabet edemeyen küçük ölçekli üreticilerin hayatlarını devam ettirebilmektir. Nitekim Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, Diyabakır, Tokat ve Malatya gibi şehirlerdeki Ermenilere ait işletmelerin yok olduğunu belirtmektedir649 Yine aynı yıllarda Anadolu’nun iç kesimlerinden başta İstanbul olmak üzere Van’dan, Muş’tan Kayseri’den büyük kent ve kasabalara yoğun göçler olmuş ve kentlerdeki Ermeni nüfusu artmıştır650. Bu bağlamda Tunceli-Munzur’daki Ermeniler, Tekirdağ ve Gelibolu’nun köylerine yerleşirken, Eğin’li Ermeniler İzmit’e göç ederek yerleşmişlerdir651. Bu göçlerin temel nedenleri ekonomik yaşam zorluğu, Ermeniler arasında şehir hayatının daha çekici olması ve doğu bölgelerinde yaşadıkları bir takım asayiş sorunlarıdır652.

2.Rusya’ya GöçXIX. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar Ermeniler birçok batılı ülkeye çeşitli

nedenlerle göç etmişlerdir. Bunlar arasında en önemli neden daha iyi bir eğitim görmek ve daha iyi koşullarda yaşamak olmuştur653. XIX. yüzyılda Ermenilerin

646 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s.289. Kırsal alanlardan büyük şehirlere özellikle geçici olarak Muş ve Diyarbakır Ermenileri göze çarpmaktadır. Bkz. Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.92-93.647 Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s. 92-93.648 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.413.649 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.361.650 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.371.651 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.397.652 Cahit Külekçi, a.g.e., s. 85.653 George H. Filian, a.g.e., s.347-48.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

126

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ilk büyük göç hareketleri Rusya’nın yayılma politikalarıyla doğrudan ilişkilidir. Ermeniler arasında daha rahat bir şekilde yaşamak için bu ülkeye göç hareketleri olmuştur. 1829 yılında Osmanlı- Rus savaşının akabinde Erzurum Piskoposu Garabed önderliğinde 90.000 Ermeni Rusya’ya göç hareketine katılmıştır. Ancak bunlardan ancak 25.000 Ahıska’ya ulaşabilmiştir. Bu göçe paralel bir şekilde İran Azerbaycan’ından da 45.000 ile 50.000 kişi Rusya’ya göç etmiş ve yerleşmiştir654. Ermenilerin Rusya’ya göç etme konusunda bu kadar hevesli olmasının temel nedeni Rusların onlara daha rahat bir yaşam, para ve toprak vaadinde bulunmalarıdır. 1878-79 yıllarında bölgede Rus işgalinden ümitlenen Ermeniler, Rusların geri çekilmesiyle birlikte büyük bir hayal kırılığına uğramış olmalarına rağmen onların çekilişi nedeniyle sıkıntı yaşayacaklarından, korktuklarından başta Eleşkirt, Iğdır, Erzurum ve çevrelerinden olmak üzere birçok kişi göç etmeye kalkmıştır. Ancak ordunun -her ne kadar Loris Melikof, Lazarev ve Der Ğugasov gibi önemli generallerinin Ermeni olmasına rağmen- geri çekilişi sırasında General Der Ğugasov, öndeki öküz arabalarıyla giden göçmen Ermenilerin yolu açmaları için top ateşine tutmuş ve birçoğunun ölmesine neden olmuştur. Hayatta kalanlar ise giderken evlerini, ekinlerini yaktıkları için büyük bir sıkıntı çekmiş ve Rusya’da istedikleri gibi rahat bir ortama kavuşamamışlardır655. Zira buraya göç eden Ermenilere ne vaat edilen toprak ne de para verilmiştir. Tam tersine kendilerine Türk muamelesi gösterilmiş ve Ruslaştırma dâhil çeşitli sıkıntılar yaşamışlardır656. Buna rağmen Rus topraklarına göç eden özellikle de Kafkasya’daki Ermeniler, onların istediği gibi Rus okullarına giderek askeri ve politik alanda söz sahibi oldular. Türkiye’dekiler de aynı şekilde önemli görevlere getirildiler657. 654 Arsen Yarman, a.g.e., s.182, 198-202; Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.51-52; Kevork Aslan, a.g.e., s.113-14; Robert Curzon, a.g.e., s. 204-205; James Baillie Fraser, a.g.e., s.317; H.F.B. Lyn-ch, a.g.e., II, London 1901, s. 14; Hasan Babacan, “II. Abdulhamit Döneminde Yurt Dışına Kaçan Ermenilerin İkinci Meşrutiyetin İlanı Üzerine Geri Dönme Çabaları ve Doğu Anadlou’da Kürtlerle Mücadeleleri”, Ermeni Sorunu Üzerine Makaleler, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyon 2007, s.19-20. Ermenilerin Rusya’da göç etmiş olduğu başlıca şehirlerden olan Tiflis’teki nüfusları özellikle 1829 yılındaki savşatan sonra hızla artmıştır. Nitekim aynı tarihlerde bu şehirde bulunan Aleksandr Puşkin, 1825 öncesi şehirde sadece 2.500 Ermeni olduğunu ama bunun savaş nedeniyle hızla arttığını belirt-mektedir. Bkz. Aleksandr Puşkin, Erzurum Yolculuğu, Çev. Ataol Behramoğlu, İşbankası Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2010, s.32.655 Arsen Yarman, a.g.e., s.162-165; Rahip Vahan Bardizaktsi, a.g.e., s.68-69.656 Arsen Yarman, a.g.e., s.182, 1172-177.657 Kevork Aslan, a.g.e., s.118-119.

127

XIX. yüzyılın sonunda özellikle 1895 yılında Van-Bitlis bölgesinde asayiş bozulmuş ve bazı Kürt aşiretlerce Ermenilerin büyük bir bölümün hayvanları çalınarak çevre şehirlere hatta İran’a bile satılmıştır. Bunun üzerine bu havalideki Ermeniler Rusya’ya göç etmiştir. Ancak bir müddet sonra burada aradıklarını bulamayan Ermeniler tekrar Osmanlı Devleti’ne geri dönmek istemişlerdir. İlk başlarda görevliler halkın arasına karışabilecek komitacılardan çekindikleri için geri dönmek isteyenlere pasaport zorunluluğu getirmiş iseler de bir müddet sonra özellikle komitacılarla ilişkisi olmayanların tekrar geri dönmelerine izin verilmiştir. Hatta bu konuda Van Valisi Tahir Paşa resmi bir yazı bile çıkartmıştır. Bu sayede Ermeniler geri dönerek eski konumlarına erişmişlerdir658. Bu politika Marsilya’ya ve Amerika’ya gibi batı ülkelerine göç etmiş diğer Ermeniler için de aynı olmuştur659.

3. Avrupa ve Amerika’ya Göç1880’lerde ise Ermenilerin göç ettiği yabancı ülkelerin başında Hindistan,

Polonya ve Avusturya gelmektedir. Ancak bu ülkelere göç eden Ermenilerin yaşadıkları ülkenin şartlarından dolayı artık kendi benliklerini ve dillerini unutmaya başlamışlardır. Hatta bu nedenle Rahip Karakin elinden geldiğince ülkeden Ermeni göçlerini engellemeye çalışmış ve Osmanlı Devleti’nin bu göçleri durdurma politikasına destek vermiştir660. Ermenilerin göç ettikleri merkez sadece Amerika değildi. İngiliz misyonerlerinde Ermeniler arasında faaliyet göstermesinden sonra Ermenilerin bazıları bu ülkeye de göç etmeye başlamışlardır. İngilizlerle girişilen bu dini münasebetler zamanla ticarete de yansımış Ermeniler ticari amaçları için İstanbul’da ve Anadolu’dan İngiltere’ye göç etmeye başlamışlardır. XIX. yüzyılda İngiltere’de özellikle Londra, Liverpool ve Manchester Ermenilerin göç ettiği belli başlı şehirlerdendi661. 1878 yılında Osmanlı ülkesinde seyahat eden Henry C. Barkely, Liverpool’da çok sayıda Ermeninin tüccar ve zanaatkâr olarak yaşadığını

658 Mayevsky, a.g.e., s.156-157.659 Ali Özoğlu, a.g.e., s. 132-133.660 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.371.661 Mustafa Sıtkı Bilgin, “Ermeni Meselesi Üzerinde Osmanlı-İngiliz Diplomatik Mücadelesi (1878-1894)”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.313.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

128

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

belirtmektedir662.1870 yılında yurtdışına göç eden Ermeniler Brezilya’da ilk kolonilerini oluşturmayı başarmışlardır663.

XIX. yüzyılda Ermeniler, Osmanlı topraklarında misyon faaliyetlerine başlayan Amerikan misyonerlerinin etkisi ve vasıtasıyla başta daha iyi ekonomik şartlara ve eğitim olanaklarına kavuşmak için yurt dışına göç etmeye başlamışlardır. Ancak Amerikan misyonerleri ülkelerine giden Ermenilerin sadece din eğitimi alıp memleketlerine geri dönmelerini ve kendileri ile çalışmalarını arzulamışlardır. Zira bu yetişmiş insanlar vasıtasıyla misyonlarını daha geniş kitlelere ulaştıracak ve faaliyetlerini emin ellere teslim etmiş olacaklardı. Bu nedenle oların tıp, mühendislik ve diğer alanlarda eğitim görmelerini istememişlerdir. Ancak buna rağmen misyonerlerin faaliyet gösterdiği alanlar veya merkezler Ermeniler arasında en fazla kalıcı göç hareketinin olduğu yerler olarak göze çarpmaktadır. Bunun en büyük nedenleri arasında misyonerlerin onlara göç konusunda gerekli olanakları sağlamalarıdır664. Çünkü misyonerler sürekli olarak kendi ülkelerindeki yaşam şartlarının ne kadar ileri ve çağdaş olduğundan bahsederek Ermenileri, kendi lehlerine etkilemek istemiş ve onları Amerika’ya götürme vaadinde bulunmuşlardır665. Ama genel anlamda Amerika’ya ilk göçler 1843 yılında Ermeni Kilisesinin Protestanlara baskısından dolayı gerçekleşmiştir666. Bu şekilde Protestanların bu vaatleriyle Urfa bölgesinden yurt dışına ilk gidenlerin başında Rahip Abuhayatiyan gelmeketedir667. Bu göç eden kesimler, Amerika’da özellikle California, Boston, Worcester, New York ve Florida gibi şehirlere göç ederek buralardaki fabrikalarda ve sanayi tesislerde çalışmışlardır668. Özellikle son dönemlerde Amerika’ya gidip çalışıp para kazanıp dönmek son derece moda olmuştur. Tarsus’ta bir genç yurtdışına gidip bir şekerlemecide 6 yıl çalıştıktan memleketine dönmüştür. Kazandığı para belki Amerika için az olabilirdi ama bu para memelketinde kalan ömrü boyunca

662 Henry C. Barkley, a.g.e., s.108.663 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.306.664 Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadoludan Amerikaya Ermeni Göçü (1834-1915), IQ Kültür Yayın-cılık, İstanbul 2008,s. 41-43. Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s.306.665 Maria West, a.g.e., s.39.666 Margarette Woods Lawrence, a.g.e., s. 200667 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.143.668 George H. Filian, a.g.e., s.347-48; Ebru Esenkal, a.g.e., s.127.

129

kendisine yetecek bir miktardır. İşte bütün bu nedenler genç Ermenileri Amerika’ya çeken en önemli faktördür. Hatta son dönemlerde Tarsus’taki Amerikan okullarına Ermenilerin büyük oranda Amerika’ya daha rahat uyum sağlamak ve gitmek için yazılmışlardır669. Yine misyonerlerin aracılık etmeleriyle son dönem asayiş olayları bu göç dalgasını hızlandırmıştır670.

Amerikan misyonerlerinin eğitim yoluyla açmış olduğu yoldan Ermeniler arasında ilk girenler eğitim amaçlı göç eden Protestan Ermeni öğrenciler ardından tüccarlar hızla Amerikan toplumuna adapte oldular ve kendilerinden sonra gelenlerin liderliğini yaptılar671. Bu kişilerden Hagop Buğigyan Amerika’da kendi yerini açarak ticarete başlamıştır672. Bu iki grubu daha sonra daha iyi yaşam şartlarına ulaşmak isteyen fakir köylüler takip etmiştir. 1880’lerden sonra bunlara siyasi ve ihtilalci kişiler eklenmiştir673.

Ermenilerin Amerika’ya çeşitli nedenlerle göç etmeleri aynı zamanda ailelerinin parçalanmasına ve çeşitli sıkıntılar yaşamalarına neden olmuştur. Zira çalışmak veya eğitim görmek gibi nedenlerle göç eden Ermenilerin bir kısmı ülkelerine geri dönmeyince aileleri parçalanmıştır. Geri dönmek istemeyip ailelerini Amerika’ya getirten olduğu gibi bunu başaramayanlar da aynı sıkıntıyı yaşamak durumunda kalmışlardır674. Misyonerler vasıtasıyla Amerika’ya giden Protestan Ermeniler daha önce aldıkları misyoner eğitimlerinin de bir sonucu olarak mezheplerini ve dinlerini ırklarından üstün tutarak Gregoryen Ermenilere göre daha hızlı Amerikan toplumunun bir parçası olma yolunda adım atmışlardır675. Yüzyılın

669 Helen Davenport Gibbons, Tarsus’un Kırmızı Kilimleri Bir Kadının 1909 Ermeni Katliamı Tanık-lığı, Çev. Atilla Tuygan, Pencere Yay., İstanbul 2009, s.60.670 J. Rendel Haris-Helen b. Haris, Letters From The Scenes Of The Recent Massacres in Armenia, London 1897, s.19. J. Rendel Haris-Helen b. Haris, çifti Ermenileri New York olmak üzere Amerika’nın batı eyaletlerine götürmeye söz veriyorlardı. Bkz. aynı sayfa.671 Metin Kopar, “Amerika ve Amerikan Misyonerlerinin Bu Sorundaki Rolleri”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştır-malar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.166672 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.347.673 Metin Kopar, “a.g.e.”, s.166674 Ahmet Akter, a.g.e., s. 62-63.675 Ahmet Akter, a.g.e., s.216-217.

III. Bölüm

XIX. Yüzyılda Ermeni Sosyal ve Kültürel Hayatı

130

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

son yıllarında bu ülkeye göç eden Ermenilerin büyük bir bölümü fabrikalarda işçi olarak çalışırken geri kalan kısmı ise kendi ticaret hanelerine sahiptiler. Protestanların vasıtasıyla bu ülkeye adım atanların ailesi veya akrabaları hala Osmanlı ülkesinde ise devlet aleyhinde pek fazla bir girişimde bulunmamışlardır. Ancak ailesi yanında olan veya kimsesi olmayan Ermeniler rahat ortamdan yararlanarak çeşitli basın ve yayın organlarıyla Osmanlı Devleti aleyhinde girişimlerde bulunmuşlardır676. Bu gruplar zamanla güçlenerek Amerika’daki ilk Ermeni diasporasını oluşturmuştur.

676 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri I (1839-1895), Ankara 2007, s. 49-51.

131

IV. BÖLÜMEKONOMİK HAYATTA YAŞANAN DEĞİŞİMLER

1.Osmanlı Ticari Yaşamında Ermeniler

Ermeniler genel olarak Osmanlı Devleti’nin tüccar ve zanaatkâr milletlerinden birisi olarak bilinirler677. 1825 yılındaki bir İngiliz devlet raporunda Osmanlı devletinin kıyı kesiminde Rumların iç kesimlerde ise Ermenilerin ticarete hâkim olduğundan bahsetmektedir678. Yine John Reid’de XIX. yüzyılın ilk yarısında İstanbul’daki Ermeniler, bankerlik, sarraflık, altın ve gümüş işçiliği, kalaycılık, bakırcılık, balıkçılık, simitçilik, mangalcılık, ipek tüccarlığı, kuyumculuk, boyacılık, fırıncılık, duvarcılık, çaycılık, sakacılık, buğday tüccarlığı gibi meslek dallarıyla uğraşmışlardır. Onlar, bu ticaretteki yetenekleri nedeniyle bu konuda hâkim unsur olan Müslümanlardan oldukça saygı görmüşlerdir. Hatta bu nedenle Ermeniler, Osmanlı Devleti yetkilileri ve ileri gelenleri tarafından sadık millet olarak görülmüş ve ticari bağlantılarda Yahudi ve Rumlara nazaran tercih edilmişlerdir679.

XIX. yüzyılın başlarındaki Osmanlının batıya ticari olarak her türlü ayrıcalığı vermesine kadar Ermeniler esnaf ve zanaatkârlıklar dışında İran ve uzak doğudan çeşitli malları kervanlar yoluyla İzmir gibi imparatorluğun batıya açılan limanlarından Avrupa’ya göndererek kazançlar elde etmiş,680 Erzurum, Sivas, Tokat, Ankara, Bursa ve Edirne gibi kervan yollarında bulunan şehirlerde oturmuşlardır681. Hatta bu nedenle, 1600 yılında Hindistan’da İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ni kuran İngilizler, bölgenin kültürünü yapısını bilen Ermenilerle ilk dönemler onların bu konudaki tecrübelerinden faydalanmak istemişlerdir682. Zira buraya daha önceden

677 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 298-99.678 Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 32.679 John Reid, a.g.e., s. 125-126.680 Guillaume Martin, a.g.e., s. 165; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s. 93-94. muhtemeln onların ti-caretteki yeteneklerinden dolayı Abdulmecit tarafından Saatçi Hacı Manuk’a Osmanlı ülkesindeki yük ve adam taşıması için posta arabası oluşturmasına emir verilmiştir. Bkz. Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.115.681 Ergin Taner, a.g.e., s.46.682 Mustafa Sıtkı Bilgin, “Ermeni Meselesi Üzerinde Osmanlı-İngiliz Diplomatik Mücadelesi (1878-1894)”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Ulus-

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

132

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

göç etmiş, Java ve Bombay’da ticaretle uğraşan zengin ve kültürlü bir Ermeni kolonisi bulunmaktaydı. Bu koloni varlığını XIX. yüzyılda da sürdürmüştür683. Nitekim önemli sayıda tüccar ve zanaatkâr Ermeni’nin Hindistan’ın Kalküta gibi şehrinde yaşadığını İngiliz seyyah Henry C. Barkely belirtmektedir684.

Ermeniler sadece ülke içinde ticaretle uğraşmamışlar aynı zamanda Avrupa’nı çeşitli kentlerinde ticari şubeler açarak685 Avrupa’daki ticari fuarları da takip etmeye başlamışlardır. Kerope Zilciyan, ürünleriyle Londra Dünya Sanayi sergisine katılmıştır. Yine Nubar Nubaryan, İngilizlerle Kahire-Süveyş demiryolu hattı konusunda görüşmelerde bulunmuştur. 1852 yılında bir yıl önce İstanbul ve çevresinde denizlerde vapur işletilmesi için kurulan Şirket-i Hayriye’nin imtiyaz hakkı 6 yıllığına Antuan Kalcıyan ve Hagop Bilezikyan’a verilmiştir. 1856 yılında Londra Şehbenderi Yetvart Zohrab, Osmanlı Devleti’nde banka kurmuştur. 1874 yılında Osmanlı Bankası’nın başına Ohannes Efendi getirilmiştir686.

Ermenilerin İran’la Bursa’yla ve diğer Anadolu kentleriyle olan kervan ticareti XIX. Yüzyılın ortalarına kadar güçlü bir şekilde devam etmiştir. Aynı yüzyılda uygulamaya konan İltizam sistemi Ermenilerin banker ve faizci olarak ticari hayatta daha fazla rol almalarına olanak sağlamıştır687. Adolphus Slade, Ermeni bankerlerin faizcilikten oldukça zengin olduklarını, sultan ve paşalar tarafından korunduklarından

lar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.312-313.683 Kevork Aslan, a.g.e., s.113-14. J. W. Redhouse, a.g.e., s.189; Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture, s.367-368.684 Henry C. Barkley, a.g.e., s.108.685 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.135-136. Ermeni tüccarlar bu tarihlerden önce de Avrupa’nın birçok ülkesi ve şehriyle ticari ilişkiler kurmuşlardır. Ancak kurmuş oldukları iişkiler sa-vaşlar gibi önemli olaylar nedeniyle değişiklikler göstermiştir. Bu bağlamda Yedi Yıl Savaşları’ndan önce yoğun olarak İngiliz ve Fransızlarla işbirliğinde bulunan Ermeni tacirler, mallarını savaş riskinden korumak için Hollandalılarla ilişkiler kurmuş ve mallarını daha ucuz taşıyan bu ülke gemileriyle nak-letmişlerdir. Holandalılardan başka Ermenilerin diğer bir öenmli ticari ortakları da İtalya’dır. Bu sa-yede birçok tüccar bu ülkelerde bürolar kurmuştur. Bkz. Elena Frangakıs- Syrett, “Uluslar arası Önem Taşıyan Bir Akdeniz Limanının Gelişimi: Symrna ( 1700-1914)”, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, Derleyen: Marie- Carmen Smynlıs, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2009, s. 42-44.686 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s. 2, 4, 8, 65, 429.687 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s.193, 422-423

133

bahsetmektedir688. J. Lewis Farley, 1866 yılında İstanbul’daki sarrafların nerdeyse tamamının Ermenilerin elinde olduğunu belirtmektedir689. Son dönemlerde tekstil işine giren Ermeniler dış ülkelerden özellikle Rusya’ya ticari emtialar satmakta ve kurdukları küçük ticari bankalarla zamanla çeşitli Avrupalı bankaların şubeleri, borsacıları ve sigorta acenteleri gibi aracı kurumlara dönüştüler690. Bu bağlamda 1852 yılında S.M. Minasyan ve Ortakları, Galata’da Amerikan toptan ve parkende satış mağazasını açmışlardır691. Yine aynı yıllarda Divrik’li Kapamacıyan Kardeşler, İngiliz şirketlerinin demirden yapılmış mamullerini, kumaşlarını diğer bilumum mallarını toptan olarak hem devlete hem de İstanbul piyasasına sunmuşlardır692. 1875 yılında Mardiros Kaloyan ve Mahdumları İthalat Şirketi, Harput ve Halep’te kuruldu. Bu şirket Çin, Almanya, Amerika ve Hindistan’dan sığır köselesi, çivit, karabiber çay vb. Amerikan kaputu gibi birçok sanayi ürünlerini ithal ederken bunun karşılığında yurtdışına selvi ve ipek gibi yerli ürünler ihraç etmekteydi693.

1860’larda Anadolu ile yetinmeyen bazı Ermeniler Avrupa’nın birçok ülkesinde faaliyet gösterdikleri gibi Hindistan ticaretinde yer almışlardır694. Bu bağlamda Mardiros Tokatyan, Manchester’de kendi adını taşıyan ticarethane kurmuştur695. Zamanla yabancı devletlerin Osmanlıyla olan ticaretlerinde aracı konumdan çıkıp bu ticareti bizzat kendileri icra eder duruma gelmişlerdir696.

Osmanlı Devleti’nde Ermeniler şehirlerdeki tüccar ve zanaatkâr kesimler olarak önemli bir yer işgal ediyorlardı. Elazığ -Palu’nun Diyarbakır ve Halep’le yapılan

688 Adolphus Slade, a.g.e., c II., s.155689 J.Lewis Farley, Turkey, London 1866, s. 195. Farley’e göre Ermeni Sarraflar bu dönemde aylık yüzde 3 ile yüzde 6 arasında faile para vermekteydiler. Bkz. aynı sayfa.690 Henry Fanshawe Tozer, a.g.e., s.193, 422-423; John Ussher, a.g.e., s. 273; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.95.691 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.13.692 Rahip G. Çarıkçıyan, a.g.e., s.50.693 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.458.694 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture, s.367-68.695 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.96.696 Adem Ölmez, a.g.e., s.34; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.95.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

134

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

ticaretin büyük bir çoğunluğunu ellerinde tutmaktaydılar697. Hatta Çüngüş’tekiler gibi bazı Ermeniler, yaz ve bahar aylarında çevre yerleşim birimlerine giderek buradaki halkla ticaret yaparlardı698. Hatta bu tür seyyar tüccar/çerçilere 1855’lerde İstanbul’da bile rastlamak mümkündür699. 1877’lerde Sivas’ta bulunan Boğos Natanyan, şehirdeki zanaatkârların ve zengin tüccarların Ermenilerden oluştuğunu belirtmektedir700.

XIX. yüzyıla gelindiğinde batılı devletlerin aynı Amerika gibi Osmanlı Devleti ile olan ticari ilişkileri olan devletlerin ticarette yerel unsurları kullanma hakkı ve bunlara Osmanlı devletinin karışmamasını yapılan anlaşma maddeleri ile hükme bağlamasıyla Ermeniler dış devletlerle aracı konuma eriştiler701. Ayrıca devlet tarafından yabancılara tanınan imtiyazlardan faydalanmak için çeşitli girişimlerde bulundular. 1855 yılında Galatalı Ohannes ve Simon Tıngıroğlu bu şekilde imtiyaz izni alanlardan sadece bir kaçıdır702. Ermeniler aldıkları bu imtiyazlarla birlikte artık Osmanlı kanunlarına tabii olmuyor, bazı vergileri ödemiyorlardı. İthalat ve ihracatta gümrük vergilerini diğer Osmanlı uyruklarından daha az veriyorlardı. Himayesine girdikleri devlete de vergi vermiyorlardı. Başka ülkenin vatandaşları oldukları için ayrıca askerlik bedeli de ödemiyorlardı. Bu sayede kısa sürede büyük servetler yaptılar

697 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.118-119.698 J. Rendel Haris-Helen b. Haris, Letters From The Scenes Of The Recent Massacres in Armenia, London 1897, s.196.699 Baronne Durand de Fontmange, a.g.e., s.75.700 Boğos Natanyan, Sivas 1877, s.228.701 Şakir Batmaz, “Milliyetçilik, Bağımsızlık, Ermeniler, Osmanlı Devleti ve Amerikan Misyonerleri”Hoş görüden Yol Ayrımına Ermeniler c IV., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s. 173; Adem Ölmez, a.g.e., s.24; Christoph Neumann- Işık Tamdoğan, “Bilinmeyen Bir Cemaatin Portresi: Müslümanlar: Müslümanlar Fikret Yılmaz’la Söyleşi”, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, Derleyen: Marie- Carmen Smynlıs, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2009, s.68. Ermeniler başta olmak üzere gayimüslimlerin bu aracoılık faaliyetleri, Avrupalı tüccarlara büyük kolaylıklar sağlamıştır. Zira Osmanlı halkının dilini, coğrafyasını ve ticari usullerini bilmemeleri kendileri için oldukça büyük sıkıntılar yaratırken, bu aracılar için sorun değildi. Ayrıca malları aracılara teslim ederek bedelini peşin tahsil olarak etmek onlara, paralarının geri dönmesini sağlaması açısından da avantaj sağlamaktaydı. Aracılar da bayiliğini yaptıkları malları peşin olarak alıp bunu takistle satarak büyük kazançlar elde etmişlerdir. Bkz. Elena Frangakıs- Syrett, “a.g.m.”, s. 39-41.702 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.47.

135

ve imparatorluğun ticaretinde önemli roller üstlendiler703. Ermeniler Avrupa’yı tanıdıkça oradaki bazı sanayi tesislerinin benzerlerini yaşadıkları bölgelerde kurmaya başlamışlardır. 1856’da Kasırcıyan adlı bir Ermeni bir tekstil fabrikası kurmuş ve buraya 300 dokuma tezgâhı yerleştirirken, 1883 yılında Harput’ta Krikor Kürkciyan ve oğlu Hosrov tarafından kurulan ipek fabrikası modernize edilmiştir704. Aynı yıllarda diğer bir fabrikatör Ermeni olan Kirkor Fabrikatöryan, Lyon’daki Uluslararası Sanayi Sergisi’nde Arapkir-Mezire’deki fabrikasının ürünleriyle birincilik kazanmıştır705.

1.1. Sanayi İnkılâbının Ermenilere EtkisiXIX. yüzyılda Avrupa sanayisinin ürünlerinin bölgeye gelmesi ve ticaret

yollarının değişmesi Siirt, Bitlis, Diyarbakır gibi klasik dönemin ticaret merkezlerinin önem kaybetmesine ve ticari yolların sapasında kalmasına neden olmuştur. Bunun bir sonucu olarak bu bölgelerdeki Ermeniler ve esnaf ticari olarak zarar görmüşlerdir. Zira artık ticari emtialar ve mallar eski yollar yerine Karadeniz’den buharlı gemiler vasıtasıyla Doğu Anadolu’ya ve İran’a taşınmaya başlamıştır. Bütün bunlara ek olarak yeni açılan demir yolları ve Karadeniz’deki buharlı gemiler sanayileşmiş ülkelerin ucuz seri üretim malzemelerini ülke içinde hızla ve büyük oranda yayılmasına neden oldu. Bu ürünlerle rekabet edemeyen yerel zanaatkârlar da üretim işine son verip sanayi ürünlerinin ana bayiliğini ve perakendeciliğini yapmaya başladılar706. 1840 yılında Tokat’ta ve Diyarbakır’da bulunan İngiliz misyoneri Badger, şehirde 10 yıl öncesinde birçok şehirde dokuma tezgâhının bulunduğunu ancak yolların değişmesi, Manchester’den ve Livorpool’dan gelen ucuz fabrikasyon tekstil ürünleriyle başedemeyen esnafın nerdeyse üretim yapmadığını belirtmektedir707. Bu nedenle 1879 yılında Tokat, Amasya, Diyarbakır, Van, Harput, Bitlis gibi şehirlerdeki mobilya, kumaş ve benzeri ticari ürünlerin büyük bir çoğunluğunu Amerikan ve

703 Gülnihâl Bozkurt, a.g.e., s. 140-141.704 Pars Tuğlacı, a.g.e., c II, s.96,638.705 Pars Tuğlacı, a.g.e., c II, s.637.706 Martin van Bruinessen, Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh Devlet, Banu Yalkut, İletişim Yayınları, İstabul 2006, s.36-38, 260-261; George Percy Badger, a.g.e., s.23; M.A. Ubıcını, osmanlı’da modern-leşme Sancısı, Çev. Cemal Aydın, Timaş yayınları, 1998, s. 273-274; Anahide Ter Minassian, “a.g.m.”, s.94.707 George Percy Badger, a.g.e., s. 23. Bu durum sadece Osmanlı Devleti için geçerli olmamış çevre ülkelerde de aynı durumla karşılaşılmıştır.Bkz John Ussher, a.g.e., s. 273.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

136

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

İngiliz malları oluşturmuştur. Bu da özellikle zanaatla uğraşan Ermenilerin ve küçük Osmanlı esnafının aleyhine olarak kumaş, çit ve benzeri imalathanelerin yok olmasına neden olmuştur708. Bu sayede artık Anadolu’nun en ücra köy ve kasabalarına başta Amerikan ve İngiliz malları olmak üzere batılı birçok ürün girmiştir709. Ülkedeki sanayi değişimine rağmen 1880’lere doğru Ermeniler, Anadolu’da ticari becerileri sayesinde ekonomik varlıklarını ve mülklerini arttırmayı başarmışlardır. 1879 yılında Boğos Natanyan, Elazığ civarında 30 yıl öncesinde bir parça toprağı bile bulunmazken şimdi toprakların 8/1’inin Ermenilerin eline geçtiğini ve bunun hâlâ devam ettiğini kaydetmektedir710. Yine aynı şekilde, Ramazan Erhan Güllü uzun süren savaşlar ve batıyla olan ticari ilişkiler neticesinde Antep Ermenilerinin nüfusun dörtte birini oluşturmalarına rağmen, şehrin ticari, sanayi ve zirai varlığının yarısından fazlasına sahip olduğunu belirtmektedir711.

Özellikle 1838 yılındaki ticaret anlaşmasıyla birlikte Ermeniler, doğu batı arasında aracı konumdan çıkıp Avrupalı tüccarla işbirliği dâhil yeni oluşuma ayak uydurmaya başlamışlardır. Artık batının mallarını yurt içinde satan dağıtıcı tüccar zümreler haline gelmeye başlamışlardır. Bunun dışında batılı şirketlerin Osmanlı Devleti’ndeki bürolarında tercüman, satış elamanı vs. gibi konumlarda çalışmaya başlamışlardır. 1864 yılında Karnik Seropyan ve oğlu, İngiliz The North British And Merchantile Sigorta şirketinin temsilciğini yapmaktaydılar712. 1873 yılında Azaryan Jozef ve Azaryan Bedros kardeşler Osmanlı Devleti’nin Amerika’dan satın aldığı

708 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.361.709 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.II, s.361; Fred Burnaby, a.g.e., s.85. Fred Bar-nuby, 1878 yılında Anadolu’daki büyük şehirlerde İngiliz, Amerikan ve Belçika malları dolaşımdadır. Özellikle Amerikan ve Belçika malları kalite bakımından düşük ve ucuzdur. Fred Burnaby, a.g.e., s. 85.710 Boğos Natanyan, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, s.179.711 Ramazan Erhan Güllü, a.g.e.,s.76-77. XIX. yüzyılda Ermenilerin Anadolu’daki ticari rolüne bak-mak için sadece Antep’teki durumlarına bakmak yeterlidir. Bu yüzyılda, dokumacılık, sabunculuk, kuyumculuk, bakırcılık, bakırcılık, kunduracılık, terzilik, yapı ustalığı ve kalfacılığı, taş yontuculuğu, kiremitçilik, demircilik, bıçakçılık, çilingirlik, yazmacılık, komisyonculuk ve mağzacılık gibi bütün meslek dallarında tekel konumundaydılar. Bkz. Aynı eser s. 80-81.712 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.226; Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 14-16. 1900’lerde Thomas Mıgırdıçyan, İngiltere’nin Diyarbakır Yardımcı Konsolosluğunda tercüman olarak çaşılmaktaydı. Bkz. W. B. Heard, “Notes on the Yezidis”, The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 41 (Jan. - Jun., 1911), s. 200.

137

Winchester Şirketi2nin üretimi olan Henry Martin’i tüfekleri konusunda aracılık yapmışlardı713.714. Batılı şirketlerin büyük şehirlerde açmış olukları şubeler ve benzeri yerler aynı zamanda kırsal alanda yaşayan işsiz Ermenilerin bu şehirlere göçünü de beraberinde getirmiştir715. Henry John Van-Lennep’e göre bunun temel nedeni, Avrupalı tüccarların ve şirketlerin doğudaki halkla, misal olarak kadın erkek ilişkilerinden, dini inanışlarından, ticari alışkanlılıklarından, habersiz olduklarından, kendi kültürlerine göre davranışları, halk arasında sıkıntı yaşamaları ve işlerinin aksamasıdır. Oysa kendilerinin yetiştirmiş olduğu Protestan öğrenciler bu konuda onlar için biçilmiş kaftandı716.

2. Misyonerlerin Ermeni Ticaretine EtkisiXIX. yüzyılda misyonerlerle Ermeniler arasındaki ilk ilişkiler mezhepsel

olarak başlamıştır. Ancak misyonerlerin Ermenilere, açtıkları kurumlar sayesinde batı ile temas kurmalarını sağlayacak dil ve gerekli bağlantıları yapmaları, onların batı ile ticaret ve bağlantı kurmanın en kısa yollarından birini oluşturmuştur. Bu nedenle aynı dönemde Robert Koleji’ne Ermenilerin büyük oranda rağbet göstermesinin temel nedeni, burada İngilizce öğrenip dış dünyaya açılmalarına olanak vermesidir717. Bu sadece Ermenilere özgü bir şey olmayıp Matteo Bishof adlı Bulgar da bu okulda almış olduğu eğitim neticesinde Ankara’nın en zengin tüccarlarından birisi olmuştur718. Böylelikle misyoner okullarında yetişmiş olan Ermeniler dış dünyadan Osmanlı ülkesinde olmayan modern makineleri ve diğer malları getirmiş, karşılığında çeşitli malları dış devletlere satarak, zengin bir ticaret zümresi haline gelmişlerdir. James L. Barton’un “ Misyoner okullarından mezun olan öğrencilerin çok büyük bir kısmı

713 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.428.714 J.Lewis Farley, a.g.e., s.315.715 Anahide Ter Minassian, a.g.e., s. 14-16. Özellikle batıya açılan limanlarda Avrupalı tüccarlara Ermeniler iç bölgelerden Osmanlı Devleti’nin ihraç mallarını temin etmekteydiler. Bkz. J.Lewis Farley, a.g.e., s.315.716 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 98-99.717 Maria West, a.g.e., s.639; Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika kendi Belgeleriyle 19. Yüz-yılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Yayınları, 3.Baskı, İstanbul 2000, s. 58-59.718 Henry C. Barkley, a.g.e., s. 93; Metin Kopar, “Amerika ve Amerikan Misyonerlerinin Bu Sorun-daki Rolleri”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009, s.163.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

138

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

şimdi Avrupa’da ve Amerika’da zengin tüccar ve iş adamıdır. Modern düşüncelere sahip bu adamlar aracılığıyla batılı makineler ve bizim fabrikalarımızın mamulleri her geçen gün artan sayıda Doğu’nun o bölgesine ulaşıyor. Karşılığında ise Türkiye’nin mamullerini bize getiriyor. Çok sıkı tekrar edildiği gibi, Türkiye’deki okulların kurulması ve desteklenmesi için Amerika’dan gönderilen para o ülkeyle yapılan artan ticaret şeklinde ülkemizde büyük bir kârla gelen paradan çok daha azdır.” Sözleri teyit etmektedir719. Yine aynı şekilde XIX. yüzyılın sonunda Harput’ta görevlendirilen Amerikan konsolosu daha açık bir şekilde bu durumun oluşmasında okulların önemini “ Bu ülkede ABD’nin ticari üstünlüğünün temini için Amerikalı öğretmenlerin, Amerikan eğitim araçlarının ve kitaplarının, Amerikan metotlarının ve fikirlerinin gelmesinin açtığı olağanüstü potansiyelinden daha iyi bir yol bilmiyorum” sözleriyle vurgulamıştır720. Nitekim misyonerler sayesinde 1880’lerde Anadolu’nun belli başlı şehirlerinde Amerikan şirketlerinden Standart Oil Company, gazyağı ve Singer firması dikiş makinesi satmaktadır721.

Anadolu’daki bazı büyük tüccarlara bu tür organizasyonlar sağlayan misyonerler okullarına gelen fakir öğrencilere ise terzilik, marangozluk, ciltçilik, değirmencilik ve demircilik gibi çeşitli meslekleri öğreterek zanaat sahibi olmalarına da olanak sağlamışlardır722. Merzifon’daki Anadolu kolejinin zanaat atölyesi yurt dışına, Rusya’daki Novorisk kentine bol miktarda beton tuğla satışı gerçekleştirmiştir723. Yine Amasya, Bitlis ve Van’daki Amerikan misyonerlik 719 James L. Barton, a.g.e., s.167; Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Yayınları, 3.Baskı, İstanbul 2000, s. 18. 720 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.297-98.721 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.304.722 Gülbadi Alan, Merzifon Amerikan Koleji ve Anadolu’daki Etkileri, Basılmamış Doktora Tezi, Er-ciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2002, s. 275-276. Özellikle İstanbul gibi merkez-lerde fakir Ermeniler, her türlü işlerde misyonerleri aracı olarak kullanmaya başlamışlardır. J.Renndel haris bir yorgan pazarlığında bile kendilerinden yardım istendiğini belirtmektedir. Bkz. J. Rendel Haris-Helen b. Haris, Letters From The Scenes Of The Recent Massacres in Armenia, London 1897, s.20.723 Gülbadi, a.g.e., s. 278. Amerikan misyonerlerinin açmış olduğu meslek atölyeleri Ermeniler ara-sında o kadar rağbet görmüştürki buralara devam eden öğrencilerin sayısında hızlı bir artış göstermiştir. Bunu George White “…bu atölye başlangıçta 10-20 zamanla 30-40 talebeyi, genelde haftada 10 saat olmak üzere, saati 20 para veya 2 centten çalıştırmaya ve nerdeyse profesörlük maaşı kadar bir para vermeye başladı. Zamanla ciltçilik, bahçe işleri, mevsiminde ipekçilik gibi işler, bina bakım ve tamiri gibi işler eklendi. Genelde talebelerin üçte biri, okul masraflarına bu işlerle katkı da bulundular. Bu

139

atölyesinde marangozluk, değirmencilik, kunduracılık, dokumacılık, fırıncılık vs. mesleklerin öğretildiği bilinmektedir724. Bunun dışında misyoner okullarına gelen öğrencilerin başlıca gayelerinden biri de ticarette başarılı olmaktı. George White, “ Talebelerin yarısı ticaretle uğraşan ailelerden geliyordu. Diğer yarısı da kolejden sonra ticaretle uğraşmaya başlıyordu..” sözleriyle bu durumu tasdik etmektedir725.

Yine ayrıca misyonerler dışarıdan bazı iş adamlarının ülke içerisinde ticaret yapmalarının önünü de açmışlardır. Nitekim 1860’larda ABCFM’in yurtdışından tavsiyesi üzerine bölgeye Avrupa’dan iş adamlarının gelmesinin de yolunu açmışlardır. Bunlardan bir tanesi olan Mr. Metz adamlarından George Krug vasıtasıyla Amasya’ya gelerek buradaki halkın yetiştirdiği ipek kozalarını yıldan yıla almaya başlamış ve bir müddet sonra da daha kârlı gördüğü için buraya ipek kozalarını ezen hidrolik baskı makinelerini getirerek bir fabrika kurmuştur. Zira burada su gücü ve yakıt nedeniyle Avrupa’ya göre daha az maliyetle ipek işlenebilmektedir. Bunun için de ilk başta iki üç deneyimli eleman getirerek buradaki işçileri eğitmiş ve fabrikayı faaliyete sokmuştur. Bir müddet sonrada burayı karlı bir yer olarak gördüğünden bir de un fabrikasını faaliyete sokmuştur726. Bu aşamadan sonra misyonerler ve bu iş adamları karşılıklı olarak haberleşmiş ve çeşitli konularda birbirlerine yardımcı olmuşlardır727.

XIX. yüzyılın sonunda Amerikan misyonerleri kendi misyonlarına bağlı cemaatlerinin fakir ve düşkün üyelerinin ekonomik durumlarını düzeltmek için çeşitli meslek edindirme kursları açmışlardır. Bu amaçla halı, tekstil ve dokuma tezgâhları rakam daha sonraki snelerde 100’den fazla talebeye çıktı.” Sözleri teyit etmektedir. George E. White, a.g.e., s.132-33.724 Mayevsky, a.g.e., s.146, Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 95; George E. White, Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hâtıraları, Çev. Cem Tarık Yüksel, İstanbul 1995, s.128. Bunlara ek olarak son dönemde misyonerler, özellikle yoksul düş-müş Ermenilerin geçimlerini sağlamalarına yardımn edebilmek için bayan misyonerlerin gözetiminde kadınlar arasında örgü dikiş nakış ve hazır giyim işlerinin öğretildiği atölyeler kurmuşlardır. Buralarda üretilen elbise, iç çamaşır, çorap yünlü giysiler gibi malları satın alıp dışarıya ihraç ederek Ermenilere bir gelir kapısı oluşturmuşlardır. Bkz. H. Allen Tupper, a.g.e., s.62725 George E. White, a.g.e., s.156.726 George Percy Badger, a.g.e., s.23-24, 40; Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 94-95.727 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 96-98.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

140

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

getirmişlerdir. Kadınlara yönelik olarak tığ işi oyacılık, dokumacılık gibi faaliyetler öğretilmiştir. Ermeniler tarafından üretilen bu ürünler ülkenin içerisinde satıldığı gibi misyonerler aracılığıyla dış pazarlara satılmıştır. Yine misyonerler Ermenilerin mesleklerini idame ettirmelerini sağlayacak olan ham maddelerin teminini de sağmışlardır. Harput civarındaki atölyelerin ihtiyacı olan keten İngiltere’deki Belfast’tan gelirken dokuma için iplik Londra’dan gelmiştir728.

3.XIX. Yüzyılda Ermenilerin Dış Ülkelerle Ticari FaaliyetleriXIX. yüzyılda batı ile kurulan temas sonrasında Ermeniler arasında ticari

faaliyetlerini arttırmak ve daha rahat yaşama kavuşmak için göç isteği başlamıştır. 1870’lerde Ermenilerin bir kısmı İngiltere’nin Livorpool şehrinde ve Hindistan’ın Kalküta limanında önemli bir ticaret kolonisi oluşturmayı başarmışlardır729. Nitekim 1873 yılında İran Şah’ı İngiltere’de bulunduğu sırada Manchester’de Ermenilerle karşılaşmıştır730. 1896 yılında İngiltere ile Osmanlı arasındaki tekstil ticareti tamamen Ermeni tüccarların elinde bulunmaktaydı731.

Avrupa’da bulunan Ermeniler zamanla Marsilya, Viyana, Paris, Manchester ve Londra gibi şehirlerde önemli tüccar sınıfı oluşturmuşlardır732. Ancak bir kısım Ermeni ise göç ettiği batı ülkelerinde bir müddet çalışarak belirli bir sermaye birikimine sahip olarak memleketlerine geri dönmüş ve bölgesel bir ticari atılımın öncüsü olmuşlardır733.

XIX. yüzyıl boyunca batı etkisiyle iyice güçlenen Ermeni tüccarların yüzyılın sonunda konumlarını etkileyen en büyük faktörlerden birisi de Ermeni ihtilal cemiyetleri olmuştur. Bu cemiyetler faaliyetlerine finansman sağlamak için zengin tüccarlardan haraç alma yoluna gitmiş, kendilerine yardımcı olmayan esnafı korkutmuş ve zaman zaman da öldürmüşlerdir. Bu nedenle, bazı tüccarlar devlete vergi verememiş ve sıkıntıya düşmüşlerdir. Son dönemlerde özellikle Doğu Anadolu’da,

728 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.295-297.729 Henry C. Barkley, a.g.e., s.108.730 J. W. Redhouse, a.g.e., s.167.731 George H. Filian, a.g.e., s.345.732 George H. Filian, a.g.e., s.345.733 Hans-Lukas Kieser, a.g.e., s.587.

141

İzmir ve Adana bölgelerindeki bazı tüccarların durumu kötüleşmiştir734.

B.TarımErmenilerin şehir merkezlerinde oturanların büyük bir bölümü ticaret ve

zanaatkâr olmakla birlikte kırsal alanda yaşam sürdürenler tarımla uğraşmaktaydı. Ermeni köyleri bütün Anadolu’da olduğu gibi su kaynaklarının yakınlarında kurulmuştur. Son dönemlerde ovalardaki köylerde genel olarak merkezi hükümetin kontrolünde dağlık alanlarda ise Kürt aşiretlerinin kontrolündeydi735. Tarımsal faaliyetler Ermeni toplumunu sosyal olarak etkileyen en önemli etkendir. Köylerin durumu, tarımsal üretimleri, ailelerin genişliğini ve birey sayıları tamamen köyün yapısı ile ilişkilidir. Köy tehlikelere açık dağlık alanlardaysa ailedeki üye sayısı güvenlik nedeniyle o kadar fazladır736.

Tarımsal faaliyetlere ailenin bütün üyeleri katılarak el birliği içinde ürünler hasat edilirdi. Bu işlem süresince kadınlarda erkeklerle birlikte tarlalara giderek ekinleri biçer ve erkeklere yardımcı olurlardı737. Hasat işleminde kadınlarda yer almasına rağmen toprağın sürülmesi ve ekilmesinde tek söz sahibi erkektir738.

Ermenilerce üretilen tahılların ihtiyaç fazlası ve tohumluk olarak ayrılan kısmı özellikle kırsal alanlarda Van-Edremit’te olduğu gibi evlerin yakınlarında kuru ve su geçirmez bölgelerde yere bir kuyu kazılmıştır. Kazılan bu kuyuya tahıl

734 Ergin Taner, a.g.e.,s. 39-40.bu Ermeniler den bazıları komitacıların yakalanması devletle işbirliği-ne dahi gitmişlerdir. Bkz. George E. White, a.g.e., s.153; W.A. Wigram-Edgar T.A. Wigram, İnsanlığın Beşiği Kürdistan’da Yaşam, Avesta Yaya., İstanbul 2004, s. 303. Wiram, Ermeni cemiyetlerce tüccarla-rın nasıl sıkıntıya sokulduğunu “(Taşnak örgütü) yöntemlerine gelince, Ermeni sempatizanların onları gönüllü olarak desteklemleri bekleniyordu ama şantaj ve terör de – bilhassa Türk yönetimine gözü kapalı karşı çıkmayan ( kaybedecekleri bir şeyleri olan9 zengin tüccaralara yönelik açık bir biçimde kullanılıyordu. Bir seferinde bir tüccar yakalanmış, önüne ya davaya 100 sterlin ya da iki kulağını da kaybedeceği seçeneği konulmuş. Tüccar 50 sterlin vemeyi kabul etinde, kendisine o zaman sadece bir kulağını kaybedeceği söylenmişti. Tüccar çaresiz bir biçimde parayı ödedikten sonra serbest bırakıl-mıştı. Ama hükümete herhangi bir şikayette bulunduğunda, hemen öldürüleceği uyarıları yapıldıktan sonra tabii ki..”cümleleriyle özetlemektedir. Bkz aynı sayfa.735 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.28.736 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.30-31.737 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.280.738 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.66-67.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

142

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

konacağı için su geçirmemesine dikkat edilirdi. Bunun için yer özel olarak seçildiği gibi açılan kuyunun duvarlarından da su sızdırmaması için kuyunun duvarları cimento veya diğer su geçirmez materyallerle kaplanır ve ağız kısmı hırsızlara karşı bir önlem olarak -buranın bir tahıl ambarı olduğu belli olmaması için- özel olarak dar yapılırdı739.

Tarlaların sürülmesinde özellikle öküz kullanıldığı için bu hayvan iyice kocayıncaya kadar asla kesilmezdi. Hasmandeğ’in öykülerinde bir öküzün kırmızı tüylü, açık renkli gözlere sahip olması kötüye işarettir. Özellikle hayvan seçiminde buna dikkat edilmektedir. Eve yeni bir öküz alındığında onun geldiği eve uğur getirmesi için önce alnında çiğ bir yumurta kırılır ve ahıra sağ ayakla girmesine sağlanırdı740.

Bütün alanlarda modernleşme ve değişimin olduğu XIX. yüzyılda tarımında bundan nasibini almaması imkânsızdır. Nitekim Yedi Kule Surları dışındaki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin Birleşik Öğretim Bölümü’nde Fransa’da tarımsal faaliyetler üzerine eğitim görmüş olan Hagop Amaysan tarafından bir Tarım Kursu açılmıştır741. Yine 1860 yılında Garabed Panoysan tarafından Kayseri’deki Gesi-Efkere ve Develi-Fenese köylerinde tarımı geliştirmek için Kayserili Ermeniler tarafından İstanbul’da 1861 yılında Ziraat Cemiyeti kurulmuştur742. Aynı cemiyet Adana’da da 1868 yılında Bedros D. Torigyants’ın çabalarıyla kurulmuştur743.

Tarımsal anlamda Ermeniler ve Osmanlı ülkesinde Avrupalı pulluğunun yaygınlaşmaya başlaması özellikle Avrupalılar ve misyonerler tarafından 1860’ların sonundan itibaren başlamıştır744. 1866 yılında Garabed Davutyan devletten şeker üretmek için şeker kamışı ve pancarı yetiştirmek için izin almıştır745. 1879 yılında Yozgat’ın Terzili Köyü’nde bu havalideki 49-50 köyü eğitmek ve aydınlatmak 739 John Ussher, a.g.e., s. 325.740 Hasmandeğ, a.g.e.,s. 63.741 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.24.742 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s166, 168.743 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.286.744 Henry J. Van Lennep, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, Voll. II, s. 242-43.745 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.264.

143

amacıyla bir tarım okulu açılması için çalışmalara başlandı746. Bunlar arasında en dikkat çekeni 1865 yılında Ermeni çiftçilerin durumunu düzletmek, onları eğitmek ve iş göçlerini azaltmak için Ağın’da kurulmuş olan Nahabeddagan adlı cemiyettir. Kurucusu olan Misak Timuryan amaçlarını “Tanrının yüce yargısından korktuğumuz, zamanımız şartlarına göre daha kolay bir yaşam sürebilme endişelerinden kurtulmak için Nahabeddagan adlı bir cemiyet kurmaya karar verdik. Böylece çiftçilerin adil para alabilmesi için çalışılacak ve bir olanak yaratabilecektik. Ancak bizim şehrin konumuna uymadığından- bir kere şehirde yer yoktu ve birde çiftçilik için yeterli toprak yoktu- birkaç kişi Ermenistan’a gitsin bizim Osmanlı Devleti topraklarında verimli bir yerde köy kursun diye karar verdik. Köyde inşa edilecek evler birbirine benzer basit binalar olacaktı. Çiftçilikle ilgili her türlü alet hazırlanacak, bölge valisinin de izniyle İstanbul’a müracaat edilecek, Babıâli’den izin alınacak ve Nor Hay diye adlandırılacak bu köye yerleşecektik. Bu taraftaki zavallılardan birkaç haneyi ve Ermeni rençperlerden bazılarını getirip köye yerleştirecekti. Böylece bizim paramız ve siyasetimiz, onların çalışması ile birleşecekti. Bir taraftan yaşam için gerekli şeyleri temin edecek, diğer taraftan ahlaki yönden ruhumuzun ihtiyacı olan gerekleri hazırlayacaktık. Tanrı korkusuyla dolu, tahsilli ve temiz bir papazı, bilgili bir öğretmeni de beraberimizde götürecektik. Ruhanimiz Kutsal kilisemizi hem maddi hem manevi yüceltecek, öğretmen de hem kız hem erkek talebelerin fikirlerini Kutsal Kitapların bilgileriyle donatacaktı. Onlara İsa’nın isteği doğrultusundaki gerçek ahlakı öğretecekti. Bizim basit yaşantımıza uymayan gereksiz bilgilerle kafaları doldurulmayacaktı.

Söylediğimiz gibi evlerimiz aynı tip olacaktı- süslemeleri de olmayacak- kıyafetlerimiz sade ve basit olmalıydı. Vücutlarımızı koruyacak pamuklu ve yünlü giyecekler yeterli olacaktı. Zaten atalarımız ve faziletli şahsiyetler de bu tarz sade giyeceklerle korunmuşlardı. Eski Ispartalılar ve filozoflar da putperestlik dönemlerinde bu şekilde giyinmişlerdi.

Aynı şekilde yiyeceklerimiz de basit olacak ve tabii hallerinde, tabiatın

746 Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, s.534.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

144

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

bize armağan ettiği şekilde kullanılacaktı. Yararsız, hatta zararlı olan suni her şeyden kaçınacaktık. Çalışmamızı ve ürünlerimizi yeterli sayacaktık. Koyunun sütü, ağalardaki meyveler, denizdeki balıklar, havadaki kuşlar neticesinde topraklarımızdan elde edebileceğimiz, tanrının bize armağanı olan yetmez miydi bize? Pişenler pişirilecek, pişmeyenler de öyle yenecekti. Üstelik değişiklikler yaparak binbir çeşit hamur işi de icat edebilirdik.

Cennet bahçemizdeki meyvelerin işlenmesiyle ortaya çıkacak ürünlerle evcil ve vahşi hayvanlardan sağlanan gelirler yeterli olacak ve gurbete gidilmeyecekti. Birbirimizden kazanç sağlama yoluyla öyle bir düzen kuracaktık ki, artık gurbete gitmeye ihtiyaç kalmayacaktı. Zira gurbet insan gönlünde çok ters, aileden ayrılmak katlanılmaz bir duygu. Gurbetçilikte, kadın ile erkek, aile ile çocuklar birbirlerinin yardımından mahrum kalıyorlar. Bakın çiftçilere bu durumda değiller, bu katlanılmaz durumdan azad ve mutlular. Tanrı da böyle olmasını istemedi zaten.

Tanrının armağanı olanların yanı sıra bizim çalışmamız sonucunda da elde ettiğimiz ürünlerden öncelikle devletin ondalığını vermeliyiz. İkinci payı köyün ortak kasasına ayırdıktan sonra, üçüncü olarak her ev kendi yıllık ihtiyacı olanı eksiksiz doldurmalı, sonra arta kanlı da normal fiyata satmalı veya satmaya göndermelidir. Pahalıya satmak için ürün bekletilmemelidir. Zira bu yöntem topluma büyük zarar verir. Tanrının lanetini üstümüze çekeriz. Çünkü “Buğdayı saklayana halk lanet okur” denmiştir.

Kadınların giysilerindeki süsleri de yavaş yavaş basitleştirmek gerekiyor. Ivır zıvır şeyler dikmek yerine, pamuk ve yün dokumayı öğretmek ve bu işlerde meşgul olmalarını sağlamak lazım. Böylece dokudukları şeyler kumaş ve entari yapımı için hem evde hem de köyde kullanılabilir.

Köyün işleri dört kişiden oluşan İdari Kurul tarafından idare edilsin diye bilgili insanlardan oluşan dört kişi seçilmelidir. Bu insanlar köy halkının yararı için her türlü ihtimamı göstermeli, köy halkını öyle yönetmeliler ki; ne bir mesele ne de bir söylenti çıkmalıdır. Eğer halka eşit ihtimam gösterirlerse mesele çıkmaz. Eğer

145

mahkemelik bir iş olursa haksız olana, “arkadaş sen neyine güvendin de böyle bir şey yaptın, madem öyle günahkârsın” Demeliler. Suçlu özür dilediğinde bir daha suçunu hatırlatmamak üzere affetmelidirler. Zira İsa böyle emretmektedir.

Söylentilerin önünü almak için de dikkatli olmalılar. Özenti olmasın diye, nasıl ki evler aynı tarz olacaksa, giysiler de aynı şekilde, tek tip olmalıdır. Böylece şu anlaşılacaktır ki; fakir zenginin giydiğini giyemez ama zengin fakirinkini giyebilir. Bunun yanı sıra; İdari Kurul devletin kanunları gereğince vergilerini geciktirmeden ödemeye çaba göstermelidir. Bir görevli gelipte vergiyi istediğinde, o gün ya da ertesi gün hemen verip göndermelidirler. Böylece devlete olan bağlılıklarını göstermiş olurlar. Ayrıca komşu köylerle iyilikle ve sevgiyle geçinmenin yollarını bulmalıyız. Böylece dışarıdan yabancı bir düşman ortaya çıkarsa, komşu köyler köyümüzü savunmak durumunda kalırlar. Komşu köylülerle insanca ilişkiler kurmalı, maddi ve manevi hediyeler vermeliyiz, böylece faziletli davranmış oluruz. Bu hareket tarzıyla hiç düşmanımız olmaz ve kimse bize muhalif tavır almaz. Bu durumdan da öncelikle Tanrı memnun kalır. Tanrı bir halktan memnun ise onun başına bela yollar mı hiç? Öyle yerlerde Tanrının merhameti ve lütfu sonsuz olur.

Gelelim dini konulara Kilise görevlisi ve Varjabed eğitimli kişilerle bir kurul oluşturup, düzenle ilgili her türlü tedbiri alıp kiliseyi şen hale koyabilirler. Arzumuz faziletli iş görmek ve kutsal kilisemizi görkemli bir hale getirmek olacaktır. Böylesine güzel işler yapmanın yanı sıra Apostolik Ermeni Kilisesi ve Lusavoriç’in koyduğu kuralları da muhafaza ederek; bakın o zaman ne fazilet meyveleri toplayacak, ne temiz bir yaşam süreceğiz! Bu durum başarıldıktan sonra pek çok iyi insana kıskanılacak bir örnek olacaktır. Hem fiziksel hem de ruhsal mutluluğa sebep olan böyle bir yöntemi kim istemezki! Böylesine bir düzen, Nor Mart (Yeni İnsan) ve Nor Hay (Yeni Ermeni) diye adlandırılmayı hak eder.”

Karakin Vartabed Sırvantsdyants, 1879 yılında bu cemiyete belirlediği amaçlarında yardımcı olmak adına Muş Ovası’nda Şıkavtyan adlı bir köyü 100 altın karşılığında satın almıştır. Cemiyet üyelerinden tepelik ormanlık alanları da

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

146

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

barındıran bu yerleşim birimine gidip yerleşen politikalarını düzenli bir şekilde takip eden bir tek Timuryan’ın kendisi olmuştur. O da bir müddet sonra tek başına kaldığı için ailesiyle birlikte Muş’a yerleşmiştir. Bu nedenle bu girişim istenildiği gibi başarılı olmamıştır. 747 Bu girişimin amaçları dikkatle incelendiğinde yapılmak istenen aslında bir nevi sosyal devrimdir. Ancak unutulmamalı bu düşüncenin kaynağında 1848 İhtilallerini görmüş olan Ermenilerin oradan edindikleri düşünceleri burada uygulamaya koymalarından başka bir şey değildir. Bu girişimin başarısızlığına rağmen bazı Anadolu’daki varlıklı toprak sahipleri çocuklarının modern usüldeki tarım tekniklerini öğrenip bölgelerinde uygulamak istemişlerdir. Bu bağlamda, Doğu Anadolu’da Karakin Pastırmacıyan, bu amaçla Fransa’ya gönderilmiştir748.

Doğu Anadolu’da özellikle Van, Bitlis, Siirt gibi şehir ve mezralarda Mayevsky’e göre çiftçilik ve ziraatla meşgul olanların büyük çoğunluğunu Ermeniler meydana getirmektedir. Son dönemlerde özellikle Van bölgesinde yaşanan kargaşa nedeniyle Ermenilerin göç etmesiyle birlikte piyasaya buğday arzı hissedilir derece düşümüş ve 1898 yılında fiyatlar üç katına kadar çıkmıştır. Bir müddet sonra bölgeye ahalinin geri dönmesiyle durum düzelmiştir749. Ermenilerde tarım özellikle doğu Anadolu’da sulama yöntemi ile yapıldığından bölgede yaşayan diğer unsurlara göre daha fazla ürün kaldırmalarına olanak sağlamıştır. Nitekim Müslümanlar sadece ihtiyaçları için üretim yaparken Ermeniler ürettiklerinin mühim bir kısmının ticaretini yapmışlardır750. Zaman zaman ziraatın asayiş nedeniyle kesintiye uğradığı bölgeler genellikle devletin denetimin zayıf olduğu kıyıda köşede kalan Ermeni köylerinde meydana gelmektedir. Bu tür yerlerde bazı Ermeni köyleri bir Müslüman aşiretin korumasına girer ve bunun karşılığında ona belli bir ücret ödeyerek faaliyetlerini güven içinde sürdürmüşlerdir751.

Son dönemlere doğru Anadolu’nun bazı yerlerindeki halk, ürünlerini modern eleklerle ayrıştırmaya başladığı gibi Avrupaî modern aletleri de kullanmaya 747 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.301-303.748 Armen Garo, a.g.e., s.112-113.749 Mayevsky, a.g.e., s.149-150.750 Mayevsky, a.g.e., s.154, 165.751 Mayevsky, a.g.e., s.165-166.

147

başlamıştır752. Yine misyonerler vasıtasıyla Ermeniler yeni tarım ürünlerini tanımış ve yetiştirmeye başlamıştır. Bu bağlamda Van bölgesinde mısır yetiştirilmesini Amerikan misyonerlerinden öğrenmişlerdir753.

C.ÇobanlıkErmenilerin ve Müslüman halkın sürülerini otlatırken üzerinde aba, bıçak

ve silah olmak üzere birde yün eğirmeye yarayan iğ bulunmaktadır. Bu kıyafetin omuzlarında ise bir cebi öne diğeri arkaya bakan bir heybeyle işlem tamamlanırdı. Köyün ve çevrenin bütün koyunlarını güden çoban bunu belirli bir ücret karşılığında yapmaktadır 754. Çobanın bazı yerlerde koyunlarla arası o kadar iyidirki koyunlar çobanın onlara taktığı ismi bilmektedirler. Yine koyunların bazılarına çan veya zil takılmaktadır755. Ancak Ermenilerde iyi bir çoban kavalla çaldığı bir ezgiyle sürüsünü suya indirebilmeli ve yine çaldığı diğer bir ezgiyle de sürüsünü su içirtmeden sudan geçirebilmelidir756. Buna ek olarak sürülerin kurtlardan ve diğer yırtıcılardan korunması için mutlaka bir köpek beslenmelidir757. Ermeni ailesinde ücretli çobanların olmadığı bölgelerde evin en büyük erkek çocuğu bu görevi üstlenirdi. Diğer küçük erkekler ise genellikle tarım faaliyetleriyle uğraşırlardı758. Köylerde genel olarak öküzler ve inekler ayrı ayrı otlağa çıkartılırdı759.

XIX. yüzyılda özellikle de kırsal bölgelerde leyleklere büyük önem atfedilmiş ve kutsal sayılmıştır. O kadar ki, leylekler; toplumda aile namusuna, baba ocağınına

752 Karakin Vartabed (Rahip) Sırvantsdyants, a.g.e., c.I, s.316.753 Mayevsky, a.g.e., s.150. Bütün bunlara rağmen Ermenilerin büyük bir kısmın hayvan yetiştirdiği ve yaylaları olduğu bilinmektedir. Mayevsky, ayrıca son dönemlere kadar Van-Bitlis civarındaki bütün meyvecilikle uğraşan ahalinin Türk ve Ermenilerden oluştuğunu belirtmektedir. Kürtlerin bu meslek dalına girmeleri daha sonralrı olmuştur. bkz. Aynı eser. S. 152-54.754 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture,s. 181; Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.68.755 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture,s. 197.756 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.68.757 Henry J. Van Lennep, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture,s.278.758 Mary Kilbourne Matossian- Susie Hoogasian Villa, a.g.e., s.35.759 Hagop Mıntzuri, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, s.109. Kırsal alanda bir Ermeninin rençberlik veya bir zanaatı yoksa sadece hayvancılıkla uğraşıyorsa o “Kürt” kalmıştır. Bkz. Aynı eser aynı sayfa.

IV. Bölüm

Ekonomik Hayatta Yaşanan Değişimler

148

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

sevgi ve sadakakatin sembolü olarak görülmüştür. Onlara karşı herhangi bir olumsuz davranış halk arasında tasvip edilmemiş ve tepki çekmiştir760.

760 Armen Garo, a.g.e., s.214-15.

149

SONUÇXIX. yüzyılda meydana gelen Ermeni modernleşmesinin tohumları esasında

XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren atılmıştır. Yaşanan toplumsal değişimin zeminini Avrupa’da yaşanan hadiseler ve onların Ermenilere olan yansımaları oluşturmuştur. Bunlardan özellikle Fransız İhtilalinin başta milliyetçilik, özgürlük ve laik eğitim gibi sonuçları toplumdaki değişmelerin ana kaynağıdır. Avrupa sosyal satüsü daha düşük halk zümrelerince gerçekleştirilen değişimlerin aksine Ermeni toplumundaki sosyal değişimler de varlıklı Ermenilerin büyüktür. Zira değişim arzusu ve gerçekleşmesi yönündeki çabaların büyük bir bölümü varlıklı ailelerin çocukları tarafından gerçekleştirilmiştir. Avrupa’da eğitim gören bu gençlerin toplumların yönetiminde meydana getirmek istedikleri değişimler, o zamana kadar yönetimde etkili olan din adamlarının ve amira adı verilen zengin zümrelerin tepkisini çekmiştir. Ancak bu tepki, ticari olarak güçlenen esnaf grubunun desteği ve Osmanlı Devleti’nin kapılarını batıya açmasıyla birlikte yaptığı düzenlemelerle kırılmıştır. Bu sayede toplumun sivil yönetiminde din adamların ve amiraların etkisi azalırken reform yanlıların etkisi artmaya başlamıştır. Böylece toplumdan sürgün etme ve eğitim faaliyetleri gibi sivil hayatı ilgilendiren konular din adamlarının uhdesinden çıkarılarak sivillerin gözetimine bırakılmıştır.

Toplumsal dönüşümde Ermeni aydınlarının çalışmalarıyla başlayan eğitim faaliyetlerinin rolü büyüktür. Bu sayede Ermeniler arasında milli bilinci uyandırmak, misyonerlerin etksiyle halkın mezhepsel olarak bölünmelerinin önüne geçmek istemişlerdir. Bu konuda özellikle -Katolik olmalarına rağmen- Mehitaristlerin yaptığı çalışmlar, Gregoryenlere büyük katkı sağlamıştır. Yüzyılın ilk yarısında Gregoryenlerin sahip oldukları okulların büyük bir bölümünün idaresini üstlendikleri gibi halk arasında yeni okulların açılmasını da teşvik etmişlerdir. Çünkü onlar her ne kadar mezhepsel olarak farklı olsalar bile içlerinde daima güçlü bir Ermeni bilinci taşımışlardır. Genç aydınların ve onların bu çalışmalarına zamanla kilise ve din adamlarının da katılmasıyla Anadolu’nun birçok yerinde okullar açılmaya başlamış ve bunları destekleyen cemiyetler ortaya çıkmıştır. Genç Ermeniler, eğitim hamlesiyle toplumlarını Avrupaî halklar gibi çağdaşlaştırmak iseterken din adamları ise bu sayede cemaatlerini misyonerlerin yıkıcı

Sonuç

150

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

etkilerinden kurtarmak için katılmışlardır. Ancak bu işbirliği son dönemlere doğru din adamlarının da Ermeni milliyetçilerinin peşine takılmasına neden olmuş ve Ermeni okullarından önde gelen siyasi figürlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

XIX. yüzyıldaki eğitim faaliyetleri ve bunun sonuçları Ermenilerin zamanla bir arada yaşadıkları Müslüman toplumdan duygusal anlamda hızlandıran en önemli amil olmuştur. Çünkü bu sayede Ermeniler, uzun yıllar Müslümanlarla bir arada yaşamanın vermiş olduğu alışkanlıkla Ermeniceyi bırakarak Türkçe ve Kürtçe konuşmaya başlamışlardır. Ancak misyonerlerin ve batısının etkisiyle ilk başlarda Ermeniler arasında milliyet ve tabiiyet değişiklikleri yaşanmıştır. Bunun bir sonucu olarak Gregoryen Ermeni toplumu, kendi arasında birden çok cemaate bölünmüş ve çekişmeler yaşamıştır. Zamanla bu değişimler tabiiyet değişiliklerini de beaberinde getirerek Ermeni mezhep ve tabiiyet değiştiren Ermenilerin kendi kültürlerinden koparak yabancılaşmasına neden olmuştur. Aynı zamanda bu durum, Ermeniler arasında cemaatlerini korumak için bir heyecan uyandırarak milliyetçilik düşüncesini tetiklemiştir.

XVIII. yüzyılda başlayan ve XIX. yüzyılın sonlarına doğru iyiden iyiye belirginleşen batı etkisi, gelenekleri kırarak Ermeni sosyal yaşamını değiştirmiştir. Bu konuda özellikle büyük şehirler ve ticaretin yoğun olduğu Anadolu kentleri başı çekmiştir. Şehir merkezlerinde tüccarlar ve yabancı devlet görevlilerinin yaşamları etkilerken kırsal alanlarda ve iç bölgelerdeki insanları misyoner etkilemiştir. Özellikle örnek olarak alınan unsurların kendileri gibi Hıristiyan olmaları ve İslam dünyasından teknik anlamda üstünlükleri bu değişimi hızlandırmış ve Ermenileri onlar gibi yaşamaya itmiştir. Şehir merkezlerinden yayılan bu batı kültürü şehirleri ele geçirken kırsal alanda bu gelişim oldukça yavaş seyretmiştir. Bu da zamanla iki grup arasında kültürel anlamda farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, şehirlerdeki erkek kıyafeti redingot iken kırsal alanlarda bu kıyafet başta fes olmak üzere geleneksel kıyafettir. Aynı yüzyıl aynı zamanda geleneksel aile yapılarının kırılmasına ve değişmesine neden olmuştur. Ancak unutulmamalıdır ki, yaşanan bu tür olaylar toplumların değişimine tamamen uygunluk arz etmekle birlikte batı sadece bu süreci hızlandırmıştır.

151

KAYNAKÇAAÇIKSES, Erdal, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, TTK, Ankara 2003.

ADDİSON, Charles G., Damascus And Palmyria: A journey to The East With A Skecthes of The State and Prospects of Syria, Under İbrahim Paşa, London 1838.

ADONİOS, Andon, Armenia İts People, New York 1896.

AK, Ahmet Şahin, Türk Mûsikîsi Tarihi, 2. Baskı, Ankara 2009.

AKTER, Ahmet, Tehcir Öncesi Anadoludan Amerikaya Ermeni Göçü (1834-1915), IQ Kültür Yayıncılık, İstanbul 2008.

ALİ BEY, Dicle’de Kelek ile Bir Yolculuk ( İstanbul’dan Bağdad’ave Hindistan’a). Min Sene 1300-ilâ 1304, Yay. Cahit Kayra, Büke Yay., İstanbul 2003.

AND, Metin, Türk Tiyatro Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 1992.

ALAN, Gülbadi, Merzifon Amerikan Koleji ve Anadolu’daki Etkileri, Basılmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2002.

APCAR, Diana Ababeg, On the Cross of Europe’s Emperialism Armenia Crucifixied, Yokohoma 1918.

ARPE, Leon, The Armenian Awakening A History of the Armenian Church, 1820-1860, Chicago 1909.

ASLAN, Kevork, Armenıa And The Armenians, From The Earlıest Tımes Untıl The Great War (1914), New York 1920.ATİYA, Aziz S., Doğu Hıristiyanlığı Tarihi, Çev.Nurettin Hiçyılmaz, Doz Yayınları, İstanbul 2003.

BADGER, George Percy, The Nestorians And Their Rituals With the Narrative of a Mission to Mesopotamia and Coordistan in 1842-1844, and of a Late Visit to Those Countries in 1850 : Also, Researches Into the Present Condition of the Syrian Jacobites, Papal Syrians, and Chaldeans, and an Inquiry Into the Religious Tenets of the Yezeedees c I., London MDCCCLII.

Kaynakça

152

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

BARDİZAKTSİ, Rahip Vahan, Sıla’dan Sözler, İstanbul 1879.

BARKLEY, Henry C., Anadolu ve Ermenistan’a Yolculuk, Çev. Nil Demir, Kesit Yay., İstanbul 2007.

BARTON, James L., Türkiye’de Gündoğumu, Çev. Zekeriya Başkal, Yeditepe Yaya., İstanbul 2010.

BEHESNİLİAN, Kirkor, In Bonds: An Armenian’s Expriences, Londra 1895.

BLISS, Edwin Munsell, The Encyclopedia of Missions. Descriptive, Historical, Biographical, Statistical. with a Full Assortment of Maps, a Complete Bibliography, and Lists of Bible Versions, Missionary Societies, Mission Stations, and a General Index. Vol. II., London-Toronto- New York 1891,

BOYAJIAN, Zabelle C., Armenian Legends And Poems Illustrated, New York 1916.

BOZKURT, Gülnihâl, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), TTK Yay., Ankara 1996.

BRUİNESSEN, Martin van, Ağa, Şeyh Devlet, Banu Yalkut, İletişim Yayınları, İstabul 2006.

BURNABY, Fred, At Sırtında Anadolu, Çev. Fatma Taşkent, İletişim Yay., İstanbul 1999.

CEBECİ, Dilâver, Tanzimat ve Türk Ailesi, Bilge Oğuz Yayınevi, İstanbul 2009.

CURZON, Robert, Armenia: A Year at Erzeroom, and on The Frontiers of Russia, Turkey and Persia, London 1854.

ÇARIKÇIYAN, Rahip G., Türk Devtei Hizmetinde Ermeniler, Kesit Yayınları, İstanbul 2006.

DAMADYAN, Mihran, Bir Ermeni Komitecinin İtirafları, Hazırlayan Haluk Selvi, Timaş Yay., İstanbul 2009.

DIXON, C. F. -Johnson, The Armenians, Blackburn 1916.

153

E.D.G. Prime, Forty Years in the Turkish Empire; or, Memoirs of Rev. William Goodell, D.D., Late Missionary of the A.B.C.FM. At Constantinople, New York 1877.

EDDY, David Brewer, What Next in Turkey: Glimpses of the American Board’s Work in the East (1913), Publisher: The American Board, 1913.

EKMEKÇİOĞLU, Lerna - BİLAL, Melissa Bir Adalet Feryadı Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar 1862–1933, Aras Yayıncılık, İstanbul 2006.

ERGİN, Taner, Osmanlı Esnafı Ticari ve Sosyal Hayat, Belge ve Fotoğraflarla, Ankara 2009.

ESENKAL, Ebru, Yabancı Ülkeler Tarafından Osmanlı Coğrafyasında Açılan Okullar, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2007.

FALLMERAYER, Jakop Phılıp, Doğu’dan Fragmanlar, Çev. Hüseyin Salihoğlu, İmge Kitabevi, İstanbul 2003.

FARLEY, J.Lewis, Turkey, London 1866.

FILIAN, George H., Armenia and Her People, Hartford 1896.

FONTMANGE, Baronne Durand de, Kırım savaşı Sonrasında İstanbul Günleri, Çev. İsmail Yerguz, İstiklal Kitabevi, İstanbul 2007.

FRASER, James Baillie, A Winter’s Journey (Tâtar,) From Constantinople to Tehran With Travels Through Various Part of Persia, Vol. I., London 1838.

GARNETT, Lucy M. J., Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri, Çev. Nurettin Elhüseyni, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul 2009.

GARO, Armen, Osmanlı Bankası Armen Garo’nun Anıları, Çev. AtillaTuygan, Belge Yayınları, İstanbul 2009.

GERLACH, Stephan, Türkiye Günlüğü 1577-1578, 2. Cilt, Çev. Türkis Noyan, Editör, Kemal Beydilli, Kitapyayınevi, İstanbul 2007.

Gülbadi, s. 278

GÜLLÜ, Ramazan Erhan, Antep Ermenileri (Sosyal-Siyasi ve Kültürel Hayatı), IQ

Kaynakça

154

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Kültür Yayıncılık, İstanbul 2010.

HABESCİ, Elias, The present State of The Otoman Empire. Containing A More Accurate And Interesting Account Of The Religion Government, Manners, Customs, And Amusements of The Turks, MDCCLXXXIV.

HARİS, J. Rendel - B. Haris, Helen, Letters From The Scenes Of The Recent Massacres in Armenia, London 1897.

HASMANDEĞ, Güvercinim Harput’ta Kaldı, Çev. Sarkis Seropyan, Aras Yay., 2. Baskı, İstanbul 1998.

HAWES, Louise Fisher, Memoir of Mrs. Mary E. Van Lennep, Only Daughter of the Rev. Joel Hawes and Wife of the Rev. Henry J. Van Lennep, Missionary in Turkey, Hatford 1850.

HERBERT, Aubrey, Ben Kendim Osmanlı Ülkesine Son Seyahatler, Çev. Yılmaz Tezkan, 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 1999.

HERRICK, George F., An Intense Life A Sketch of the Life and Work of Rev. Andrew T. Pratt, M.D., Missionary of the A.B.C.F.M., in Tukey 1852-1872, Newyork-Chigago 1872.

HORNBY, Lady, Kırım Savaşı Sırasında İstanbul, Çev. Kerem Işık, Kitap Yayınevi, İstanbul 2007.

HORVATH, Bela, Anadolu 1913, Çev. Tarık Demirkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. Baskı, Eylül 2007.

İLDEM, Arzu Etensel, Fransız Gezginlerin Gözüyle Türkler ve Yunanlılar, Boyut Kitapları, İstanbul 2000.

KARATAŞ, A. İhsan, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı-Bursa Örneği-, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2009.

KIESER, Hans-Lukas, Iskalanmış Barış, Doğu Vilayetleri’nde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İletişim Yay., 2. Baskı, İstanbul 2005.

KOCABAŞOĞLU, Uygur, Anadolu’daki Amerika kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda

155

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İmge Yayınları, 3.Baskı, İstanbul 2000.

KOCABAŞOĞLU, Uygur, Majestelerinin Konsolosları İngiliz Belgeleriyle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki İngiliz Konsoloslukları (1580-1900), İletişim Yayınları, İstanbul 2004.

KÜÇÜK, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Berikan Yay., 3. Baskı, Ankara 2009.

KÜLEKÇİ, Cahit, Sosyo-Kültürel Açıdan Ermeniler ve Türkler (İstanbul Ermenileri), Kayıhan Yayınevi, İstanbul 2010.

LADY MONTAGU, Doğu Mektupları, Murat Aykaç Erginöz, Ark Kitapları, İstanbul 2004.

LAURIE, Thomas, Dr.Grant And Mountain Nestorians, London 1853.

LAWRENCE, Margarette Woods, Light on The Dark Rıver; Or, Memorıals of Mbs. Henrıetta a. L. Hamlın Mıssıonary ın Turkey, MDOCCLlV.

LENNEP, Henry J. Van, Bible Lands: Their Modern Customs And Manners Iliustratiye Of Scripture, New York 1875.

LENNEP, Henry J. Van, Travels in Little-Known Parts of Asia Minor, c II, [yayınlayan] John Murray, London 1870.

LENNEP, Henry J. Van, The Oriental Albüm: Twenty Illustrations, in Oil Coloros, of The People And Scenery of Turkey, New York 1862

LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2009.

LITTELL, Eliakim, The Museum of foreign Literature, Science and Art, Vol. V., Philadelphia 1824.

LYNCH, H.F.B., Armenia Travels and Studies Vol. I, London 1901.

LYNCH, H.F.B., Armenia Travels and Studies Vol. II, London 1901

Kaynakça

156

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

MACFARLANE, Charles, The Armenians. A Tale Of Constantinople Vol. II., Philadelphia 1830.

MAĞMUMİ, Şerafeddin, Bir Osmanlı Doktorunun Seyahat Anıları Yüzyıl Önce Anadolu ve Suriye, Yay. Cahit Kayra, Boyut Kitapları, İstanbul 2008.

MARMARA, Rinaldo, Bizans İmparatorluğu’ndan Günümüze İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi, Çev. Saadet Özen, Kitap Yayınevi, İstanbul 2006.

MARTIN, Guillaume, İstanbul’a Seyahat, Çev. İsmail Yerguz, İstiklal Kitabevi, İstanbul 2007.

MATOSSİAN, Mary Kilbourne - VİLLA, Susie Hoogasian, Anılarla ve Fotoğraflarla 1914 Öncesi Köy Hayatı, Çev. Altuğ Yılmaz, Aras Yayıncılık, İstanbul 2006.

MAYER, Georg, Türk Çarşısı Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları, Çev. Yusuf Öztel, Önsöz ve Notlar Rıfat N. Bali, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008.

MAYEVSKY, Rus General Mayevky’nin Türkiye Gözlemleri Van-Bitlis Vilâyetleri Askerî İstatistiği, Yay. Bayram Bayraktar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 2007.

MERİÇ, Nevin, Osmanlı’da Gündelik Hayatın Değişimi Âdâbı- Muâşeret 1894-1927, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2000,

MEXBOROUGH, John Charles George Savile, Half Round The Old World, Being Some Account of A Tour in Russia, The Caucasus, Persia and Turkey, 1865-1866, London 1867.

MINTZURİ, Hagop, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, Çev. Silva Kuyumcuyan, Aras Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul 2003.

MINTZURİ, Hagop, Kapandı Kirve Kapıları, Çev. Nurhan Büyük Kürkciyan, Aras Yay., 2. Baskı, İstanbul 2003.

MİNASSİAN, Anahide Ter, Ermeni Kültürü ve Modernleşme Şehir, Oyun, Mizah, Aile, Dil, Çev. Sosi Dolanoğlu, Aras Yayınları, İstanbul 2006.

MOLTKE, Feldmareşal Helmuth von, Molke’nin Türkiye Mektupları, Çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, İstanbul 1995.

157

MOTRAYE, Aubrey De La , La Motraye Seyahatnamesi, Çev. Nedim Demirtaş, İstiklal Kitabevi, İstanbul 2007.

NALBADYAN, Louise, The Armenian Revolutionary Movement The Development of Armenian Political Parties through the Nineteenth Centrury, Third Priting University of California Pres, London- Los Angels 1973.

NATANYAN, Boğos, Ermenistan’ın Gözyaşı veya Palu, Harput Çarşancak, Çapakçur, ve Erzincan Hakkında Rapor, İstanbul 1879.

NATANYAN, Boğos, Sivas 1877, Yay. Arsen Yarman, Bir Zamanlar Yayıncılık, İstanbul 2008.

OSMANLI BELGELERİNDE ERMENİ- AMERİKAN İLİŞKİLERİ I (1839-1895), Ankara 2007.

ÖLMEZ, Adem, İstanbul’da Sosyal Barışın Bozulması: İstanbul Ermeni Olayları ve Yahudiler, Kurtuba Kitap, İstanbul 2010.

ÖZOĞLU, Ali, Belgeler, Mektuplar ve Resmi Yazışmalar Türk Soykırımında Fransız Ermeni İlişkileri, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 2007.

PARQUET, Rene du, İstanbul’da Bir Yıl, Çev. Sertaç Canbolat, Tarih Yurt Yayınları, İstanbul 2008.

PUŞKİN, Aleksandr, Erzurum Yolculuğu, Çev. Ataol Behramoğlu, İşbankası Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 2010.

RASSAM, Hormuzd, Asshur and The Land of Nimrod Being An Account of The Discoveries Made in The Ancient Ruins of Nineveh, Asshur, Sepharvaim, Cauh, Babylon, Borsippa, Cuthah, and Van, Including A Narrative of Different Journeys in Mesopotamia, Assyria, Asia Minor, and Koordistan, New York 1897.

REDHOUSE, J. W., The Diary of H.M. The Shah of Persia, During, His Tour through Europa A.D. 1873, London 1874.

REID, John, Turkey and The Turks: Being The Present State of The Otoman Empire, MDCCCXL.RICE, Edwin Wilbur, Orientalisms In Bible Lands Gıvıng Lıght From Customs, Habıts, Manners, Imagery, Thought And Lıfe In The East For Bıble Students,

Kaynakça

158

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Philadelphia 1910.

SCHEM, A. J., The war in the East. An illustrated history of the conflict between Russia and Turkey with a review of the Eastern Question, 1878.

SCHNEIDER, Eliza Cheney Abbott, Bursa Mektupları Bir Osmanlı Kentinde Müminler ve Kâfirler, Çev. Neşe Aydın, Dergah Yayınları, İstanbul 2009.

SERNİN, Andre, Tokat’lı Yetvart’ın Anıları, Çev. Anais Martin, Pencere Yayınları, İstanbul 2009.

SEVENGİL, Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi III., Tanzimat Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1961.

SEVENGİL, Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi IV., Saray Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1962.

SEVENGİL, Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi V., Meşrutiyet Tiyatrosu, MEB Yay., İstanbul 1968.

SEYFELİ, Canan, İstanbul Ermeni Patrikliği, Aziz Andaç Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2005.

SIRVANTSDYANTS, Karakin Vartabed (Rahip), Toros Ahpar Ermeninistan Yolcusu, c.I, M. Dındesyan Matbaası, İstanbul 1879.

SIRVANTSDYANTS, Karakin Vartabed (Rahip), Toros Ahpar Ermeninistan Yolcusu, c.II, K.Bağdatlıyan Matbaası, İstanbul 1884,

SLADE, Adolphus, Records of Travels in Greece,&, And of A Crusie in The Black Sea, in the Years 1829, 1830, And 1831, Vol. II., Philadelphia 1833.

SOUTHGATE, Horatio, Narrative of A Tour Trough Armenia, Kurdistan, Persia, And mesopotamia Vol. II., London MDCCCXL.

STRONG, William E., The Story of The American Board; An Account of The First Hundred Years of American Board of Commissioners for Foreign Mission, Boston 1910.

SYKES, Mark, Dârü’l-İslâm, Çev. Yılmaz Tezkan, 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000.ŞAHİN, Gürsoy, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler (1676-1749), IQ Yayınları, İstanbul 2008.

159

TANCOİGNE, J.M., İzmir’e Ege Adalarına ve Girit’e Seyahat Bir Fransız Diplomatın Türkiye Gözlemleri (1811-1814), Çev. Ercan Eyüpoğlu, Büke Kitapları, İstanbul 2003.

TOZER, Henry Fanshawe, Turkish Armenia and Eastern Asia Minor, Londra 1881.TROWBRİDGE, T.C., Armania And The Armenians, New York 1874.TUĞLACI, Pars, Tarih Boyunca Batı Ermenileri c II, İstanbul 2004.

TUPPER, H. Allen, Armenia: Its Present Crısıs and Past History, New York 1896.

TÜRKMEN, Fikret, Türk Halk Edebiyatının Ermeni Kültürüne Tesiri, Akademi Kitabevi 1992.UBICINI, M.A., Osmanlı’da Modernleşme Sancısı, Çev. Cemal Aydın, Timaş yayınları, 1998.

USSHER, John, A Journey From London to Persepolis, Including Wandering in Dagestan, Georgia, Armenia, Kurdistan, Mesopotamia, and Persia, Vol. I., London 1865.

WEST, Maria, The Romance of Missions: or,Inside Views of Life and Labor, Land of Ararat. New York 1875.

WHEELER, C.H., Ten Years The Euphrates; Or, Primitive Mıssıonary Policy Illustrated, Boston 1868.

WHEELER, S.A., Daughters of Armenia, American Tract Society, Boston 1877.

WHITE, George E., Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hâtıraları, Çev. Cem Tarık Yüksel, İstanbul 1995.

WİGRAM, W.A. – Wigram, Edgar T.A., İnsanlığın Beşiği Kürdistan’da Yaşam, Avesta Yaya., İstanbul 2004.

YARMAN, Arsen, Palu-Harput 1878 Çarşancak, Çemişgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan ve Civar Bölgeler, I.Cilt/Adalet Arayışı, Derlem Yayınları, İstanbul 2010.

ZEKİYAN, Boğos Levon, Ermeniler ve Modernite Gelenek ve Yenileşme, Aras Yayıncılık, İstanbul Kasım 2001.

ZOHRAB, Krikor, Osmanlı Meclisinde Bir Ermeni Mebus, Hermon Araks, Aras Yay., İstanbul 2001.

Kaynakça

160

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

MAKALE ve İNTERNET KAYNAKLARI

ARDA /HOCASARYAN, S., “Erzurum Ermeni Sanasaryan Okulu, Erzurum Kongresi ve Ötesi”, http://www.gelawej.net/pdf/Erzurum-Ermeni-Sanasaryan-Okulu--Hocasaryan.pdf, .

ARIKAN, ZEKİ, “Türk-Ermeni Kültür İlişkileri Üzerine” Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Nisan 2003, Yıl + Sayı 38, Ankara 2003.

BABACAN, Hasan, “II. Abdulhamit Döneminde Yurt Dışına Kaçan Ermenilerin İkinci Meşrutiyetin İlanı Üzerine Geri Dönme Çabaları ve Doğu Anadlou’da Kürtlerle Mücadeleleri”, Ermeni Sorunu Üzerine Makaleler, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyon 2007.

BATMAZ, Şakir, “Milliyetçilik, Bağımsızlık, Ermeniler, Osmanlı Devleti ve Amerikan Misyonerleri”Hoş görüden Yol Ayrımına Ermeniler c IV., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniver-sitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009.

BİLGİN, Mustafa Sıtkı, “Ermeni Meselesi Üzerinde Osmanlı-İngiliz Diplomatik Mü-cadelesi (1878-1894)”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009.

DALYAN, Murat Gökhan, “19. Yüzyıl Azınlık Aile Yaşantısında Gelin-Kaynana İlişkisi (Ermeniler ve Nasturiler Örneği), 2.Uluslararası Bir Bilim Kategorisi Olarak “Kadın” Ede-biyat, Dil ve Kültür Çalışmalarında Kadın Sempozyum cI., Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Atatürk Kongre Merkezi (27-28-29 Nisan 2009),.

DALYAN, Murat Gökhan, “19. Yüzyıl Misyonerlik Anlayışına Göre Kadın Eğitimi (ABCFM’in Türkiye’deki Uygulamaları), 2.Uluslararası Bir Bilim Kategorisi Olarak “Kadın” Ede-biyat, Dil ve Kültür Çalışmalarında Kadın Sempozyum cI., Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakül-tesi Atatürk Kongre Merkezi (27-28-29 Nisan 2009), Aydın 2010.

161

DURAN, Hacı, “Muhayyel Ermeni Soykırım İkonasının Kurbanı Olarak Türkler”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 175, Temmuz-Ağustos 2008, Ankara 2008.

FRANGAKIS, Elena - Syrett, “Uluslar arası Önem Taşıyan Bir Akdeniz Limanının Gelişimi: Symrna ( 1700-1914)”, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, Derleyen: Marie- Carmen Smynlıs, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2009.

HARİS, J. Rendel, Notes from Armenia, in Illustration of “The Golden Bough” Folk-lore, Vol. 15, No. 4. (Dec. 25, 1904).

HEARD, W. B., “Notes on the Yezidis”, The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 41 (Jan. - Jun., 1911), s.. 200-219.

KANKAL, Ahmet - BATMAZ, Eftal Şükrü, “Women In Armenian Family And Daily Life ( Based on the Armenian Stories of the 19th and 20th Centruies”, Osmanlı Siyasal ve Sosyal Hayatında Ermeniler, Edit: İbrahim Erdal-Ahmet Karaçavuş, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2009.

KARAÇAVUŞ, Ahmet, “19. Yüzyıl Trabzon’unda Gayrimüslimler” , Osmanlı Siyasal ve Sosyal Hayatında Ermeniler, Edit: İbrahim Erdal-Ahmet Karaçavuş, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2009.

KOPAR, Metin, “Amerika ve Amerikan Misyonerlerinin Bu Sorundaki Rolleri”, Hoşgö-rüden Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009.

KÜÇÜK, Mehmet Alparslan, “Anadolu’da “Protestan Ermeni Milleti”nin Oluşumu” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 50:2 (2009) http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1146/13443.pdf,.

MİNASSİAN, “Anahide Ter, Ermeniler: Küçük Bir Cemaatin Dinamizmi”, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, Derleyen: Marie- Carmen Smynlıs, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2009.

NEUMANN, Christoph - TAMDOĞAN, Işık, “Bilinmeyen Bir Cemaatin

Makale ve İnternet Kaynakları

162

XIX. Yüzyılda Gelenekten Batı Kültürüne Geçişte

Ermeni Yaşamı

Portresi: Müslümanlar: Müslümanlar Fikret Yılmaz’la Söyleşi”, İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi? Bir Osmanlı Limanından Hatıralar, Derleyen: Marie- Carmen Smynlıs, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2009.

ÖNTUĞ, Mustafa Murat, “Ermeni Mektepleri ve Ulusal Kimlik Oluşumu”, Hoşgörü-den Yol Ayrımına Ermeniler c III., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Ulus-lar arası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009.

SOMEL, Selcuk Aksin, Osmanlı Ermenilerinde Kültür Modernleşmesi, Cemaat Okul-ları ve Abdülhamid Rejimi, https://research.sabanciuniv.edu/5528/1/ErmeniOkullar.pdf.

ŞAHİN, Gürsoy “Amerikalı Bir Misyonerin XIX. Yüzyılın Ortalarında Türk-Ermeni Kültürel İlişkileriyle İlgili İzlenimleri Üzerine Bir Değerlendirme, “ http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/sahin.pdf (13.10.2009),

TOOTİKİAN, Vahan H., “Armenian Congregationalism: From Mission to Mem-bership”, http://www.ucc.org/about-us/hidden-histories/HH1chap04Arminian.pdf ( 18.03.2010)

WHITE, Ann, “Counting the Cost of Faith; Early Female Missionaries”, Church History, Vol. 57, No.I, March 1988.

YETWİN, Neil “Nishan Alexander Pashayan: Schenectady’s First Psychiatrist” http://mosseytest.com/200/filemag/NishanAlexander Pashayan.pdf.

YILDIRIM, Mehmet Ali, “XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde Ayntab Kazasında Ermeni Milliyetçiliği ve Amerikalı Misyonerler” Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler c IV., Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS) 22-24 Mayıs 2008, Kayseri 2009.

http://www.mlahanas.de/Greeks/NewFashion/Constantinople1873.html.

http://www.face-music.ch/catalog/weddingvol_1songs_en.html

163