Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar)
Transcript of Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar)
Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015, p. 907-928
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7864
ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY
OSMANLI MİNYATÜRLERİNDE SÜRREALİST YAKLAŞIMLAR (XVI. – XVII. YÜZYILLAR)*
Ela TAŞ**
Gamze ÖZTÜRK
ÖZET
Minyatür, el yazması eserlerin içeriğini açıklamak amacıyla metne
eklenen derinliği olmayan, hacimsiz, ışık ve gölge oyunlarından uzak resimdir. Yazılı metne bağlı olarak anlam kazanan minyatürler,
yapıldıkları dönem hakkında bilgi vermeleri yönüyle tarihi belge niteliği
taşımaktadırlar. Bunun yanı sıra ortaya konuldukları dönemin yaşam
şeklini, hayata bakışını, beklentilerini, kaygılarını yansıtmaları
açısından da önemlidirler. Türk resim sanatının en eski örnekleri, M.S.
VIII. Yüzyılda, Maniheizm ve Budizm dinlerini benimseyen Uygurlar tarafından ortaya konmuştur. Dini değişimle birlikte resim sanatına
yönelen Uygurlar, dinlerini yaymak amacıyla el yazması eserler üretmiş
ve bunları resimlerle bezemişlerdir. Gandhara, Çin, Tibet, İskit, Sasani,
Part, Greko – Budist ve Bizans etkilerinin görüldüğü Uygur resmi, IX.
yüzyıldan itibaren kendi tarzını oluşturmuş, XI. – XII yüzyıllarda olgunluğa ulaşmıştır. Uygurların sanat anlayışlarının, Talas Savaşı ile
birlikte batıya taşındığı bilinmektedir. İslam’ın erken devirlerinde de
resim sanatının var olduğu, Emevi ve Abbasi devirlerinden kalan
eserlerden anlaşılmaktadır. Bu dönemlerde dini yapıların geometrik ve
bitkisel, sivil yapıların ise bunlara ek olarak figürlerle oluşturulmuş
süslemelerle tezyin edildiği bilinmektedir. Eserlerde Doğululaşmanın yanı sıra Uygur etkisinin görülmesi, Orta Asya Türk resim üslubunun
İslam Sanatında benimsendiğinin göstermektedir. Bu sebeple de Uygur
resim üslubu, Abbasiler aracılığıyla, Fatimi ve Gazneli gibi İslam
ülkelerine geçmiştir. Bu üslubun etkisi, duvar resimleriyle sınırlı
kalmamış, kitap resimlerinde de uygulanmıştır. İslam’da, sistemli yazmacılık, IX. yüzyılda Halife Memun’un antik kitapları Arapçaya
çevirtmesiyle başlasa da, ilk minyatürlü yazmalar XI. yüzyıl sonundan,
Selçuklular zamanından kalmadır. Çünkü bu çağda, tercüme edilen
eserlerin, resimleri de kopyalanmaya başlanmıştır. Selçuklular
döneminde minyatüre önem verildiği, bu süreçten sonra ise Anadolu’ya
hâkim olan Osmanlı Devleti zamanında da minyatür sanatının icra edildiği, günümüze ulaşan belgelerden anlaşılmakta ve minyatür
sanatına katkısının büyük olduğu görülmektedir. Bu dönemde ileri bir
seviyeye ulaşan minyatür sanatının, XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar
*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, El-mek: [email protected]
908 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
etkin bir şekilde Enderun içinde yer alan ve Ehl-i Hiref teşkilatına bağlı olan nakkaşlar, müzehhipler, cetvelkeşler, hattatlar tarafından kolektif
çalışma ürünleri olarak ortaya konduğu bilinmektedir. Dini, hikâyeci,
bilimsel, edebi karakterlerden izler taşıyan Osmanlı minyatürleri,
gerçek konularının yanı sıra sürrealist yaklaşım sergileyen tasvirleriyle
dikkat çekmektedir. İlk defa, XX. yüzyılda Fransa’da Andre Breton
tarafından ortaya atılan Sürrealizm, insanın içindeki ruhsal bozuklukları bütün açıklığı ile ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu akımla,
sanatçı doğadan koparak kendi içine yönelmiştir. Temelini Freud’un
psikanaliz düşüncesinden alan Sürrealizm, sanatın mantık, ahlak,
estetik yargılardan değil, doğrudan bilinçaltında bulunanlarla ortaya
çıkması gerektiğini savunmuştur. Bu yüzden bilinçaltı, sürrealizmin temel kaynağını oluşturmuştur. Sürrealistler bilinçaltının baskı altına
alınan duygu ve düşüncelerden dolayı geniş bir depo olduğunu
savunmuş, bu depodaki hazineyi irdelemek ve özgür kılmakla,
toplumun gelişeceğine inanmış ve iki farklı yöntem ileri sürmüşlerdir.
Birinci yöntem ruh çözümüne dayanan ve mutlak iradesizliği savunan,
bilinçaltındaki duyguları simgelerle ifade etmeyi dile getiren soyut gerçeküstücülük, ikincisi ise nesneleri, düş, kâbus ya da karabasanı
hatırlatan, bunları akıl dışı ortamlarda vermeyi savunan doğrucu
gerçeküstücülüktür. Sürrealistlerin büyük bir bölümü manevi bir
dünyanın göstergesi olarak, somut kanıtlar yerine olağanüstü
varlıklardan yararlanmayı tercih etmişlerdir. Sürrealizm her ne kadar XX. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmış bir akım olsa da, Osmanlı Devleti
zamanında ortaya konan yazma eserlerde de, bu yaklaşımla yapılmış
betimlemelerin var olduğu bilinmektedir. Ancak Osmanlı
betimlemelerindeki yaklaşım tarzı, İslam’daki tasvir yasağından dolayı
gerçeklikten uzak bir yaklaşım sergilerken, batı resmi gerçeklik
taşımaktadır. Kısacası, Osmanlı’nın sürrealist yaklaşımlı minyatürleri inanç doğrultusunda yani Avrupa’da benimsenen doğrucu
gerçeküscücülük şeklinde ortaya konarken, Batı sürrealizmi eşyanın
yanılsaması yani soyut gerçeküstücülük olarak kendini göstermektedir. İmparatorluğun gücüne ve büyümesine paralel bir gelişme gösteren ve
dönem özelliklerini, düşünce yapısını yansıtan Osmanlı minyatürlerinin önemli bir grubunu XVI. – XVII. Yüzyıllar arasında uygulanan
çalışmalar kapsamaktadır. Bu yüzyıllar arasında ele alınan konular
çeşitlilik göstermekle birlikte bu çalışma, gerçeküstü yaklaşımlar
taşıyan minyatür örneklerinden bir kısmını kapsamaktadır. Sürrealist
bakış açısıyla ortaya konan bu tasvirlerde, aynı konuları, farklı bakış
açıları ve üsluplarla ele alan nakkaşlar; dünyanın yaratılması, kıyamet, ölümden sonraki yaşam, Dabbetü’l Arz, Deccal, cinler, şeytanlar,
melekler, cehennem gibi çeşitli soyut konularla ilgilenmişlerdir. Bu
konular hakkında minyatür uygulamaları yapan nakkaşlar, Kur’an-ı
Kerim ve hadislerde yer alan ifadelerden yola çıkarak, gözlem
yetenekleri ve hayal güçleriyle, bilinçaltında kurguladıkları biçimleri sürrealist bir ifadelerle işlemişlerdir. Nakkaşların soyut olayları
betimleme zorunlulukları, manevi bir dünyayı yansıtma çabaları,
bilinmeyeni bilinir hale getirme istekleri, onları, gözlem yeteneklerinin
yanı sıra bilinçaltlarından ve hayallerinden istifade etmeye zorladığı
izlenimini doğurmaktadır. Bu süreçte, İslam’daki tasvir yasağından
ötürü, gerçeklikten uzak betimlemelerle, Acaibü’l Mahlûkat, Fal – ı Kuran, Ahval-i Kıyamet, Falname, Metaliü’l Saade, Dav-etname gibi
sürrealist yaklaşımlı minyatürler barındıran yazma eserler ortaya koyan
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 909
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
nakkaşlar, manevi dünyayı yansıtabilmek için hayali mekânlar kurgulamış ve bunları fantastik yaratıklarla desteklemişlerdir. Bu
şekilde içeriği gerçek, biçimi gerçeküstü (sürrealist) izler taşıyan
minyatürlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Soyutun somuta
çevrilmeye çalışıldığı bu minyatürlerde amaç, İslam dini tarafından
benimsenen konuları anlaşılır hale getirmek ve topluma, farklı bir
iletişim yöntemi olan minyatür ile betimleyip aktarmaktır. Sonuç olarak, temelini dinden alan bu eserler, Osmanlı nakkaşlarının
bilinçaltlarında yer alan düşüncelerini, sürrealist yaklaşım tarzıyla
yansıtan önemli görseller olmaları açısından önem taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, el yazması, minyatür, din,
sürrealizm
SURREALISTIC APPROACHES IN OTTOMAN MINIATURES
(XVI – XVII CENTURIES)
STRUCTURED ABSTRACT
Miniature is the massless painting with no depth which is free
from chiaroscuro and added into the text to explain the contents of manuscripts. Miniatures which gain meaning according to the written
text have the characteristics of historical document by means of giving
information about their era. They are also important in terms of
reflecting the life style, worldview, expectations, and concerns of their
era. Earliest pieces of Turkish painting have been presented by Uighurs who adopted Manichaeism and Buddhism in A.D. VIII century. Uighurs
who have headed to the art of painting in conjunction with religious
change has produced manuscripts and decorated them with painting to
spread their religion. Uighur painting which has been affected by
Gandhara, China, Tibet, Scyth, Sasanian Empire, Part, Greco –
Buddhist and Byzantine has formed its style starting from IX century and grown into maturity in XI - XII centuries. It is well known that
Uighurs' sense of art has moved to west after Battle of Talas. Thanks to
the works of art from Umayyad and Abbasid eras, it appears that the
painting art exists in the early periods of Islam. It is known that
religious structures of these periods were geometrical and botanical, on the other hand civil structures were decorated with ornaments
generated by figures. Uighur effect as well as Orientalisation seen in
works of art proves that Islamic art has adopted Central Asian Turkish
painting style. Uighur painting style has therefore passed via Abbasids
to Islamic countries such as Fatimid and Ghaznavid. The effect of this
style has not been limited to mural paintings and also applied to book paintings. In Islam, although the systematic manuscripting has started
at IX century by Caliph Memnun to make ancient books translate into
Arabic, first manuscripts with miniatures are from Seljuk Empire at the
end of XI century. This is because the paintings of the translated works
of art have started to be duplicated. The fact that the miniature has been considered important in the era of Seljuks, and the art of
miniature has also been performed in the Ottoman Empire which has
ruled over Anatolia after that period of time is understood thanks to the
910 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
extant documents and made a big contribution to the art of miniature. It is well known that the art of miniature which has reached an
advanced level in that period has been presented as collective work
products by muralists, illuminators, masters named Cetvelkeş,
calligraphers affiliated with Craftsman organization and actively located
in Enderun from XV century to XVIII century. Ottoman miniatures
which bear traces of religious, storyteller, scientific, literary characters stand out with their real subjects as well as their depictions with
surrealistic approaches. Surrealism which is suggested first by Andre
Breton at France in XX century intends to reveal the mental disorders
of human totally. The artist gravitates to its own shell by disconnecting
from nature. Surrealism which is based on psychoanalysis idea of Freud argues that the art should rise not from logic, morals, aesthetical
judgments, but directly from what exists in subconscious.
Subconscious is therefore the fundamental source of surrealism.
Surrealists have suggested that the subconscious is a large store due to
suppressed emotions and ideas, and have believed that the society
would develop through examination and liberalization of the treasure in this store and have presented two different methods. First method is the
abstract surrealism which is based on psychoanalysis, and stands up
for absolute weakness of will, and gives voice to expressing the emotions
in subconscious through symbols; second method is the truthful
surrealism which defends the fact that the objects are reminiscents of dream, nightmare or incubus and it is appropriate to present them in
irrational environments. The large parts of surrealists have preferred to
benefit from extraordinary beings as an indicator of spiritual world
rather than tangible proofs. In spite of the fact that the surrealism is a
movement emerged in Europe at XX century, it is known that the
manuscripts from Ottoman Empire era has descriptions made by this approach. But Ottoman description shows an approach which is devoid
of reality even if they hold a reality as substance. In short, Ottoman's
miniatures with surrealistic approach have been presented according to
faith, namely faithful surrealism which is adopted in Europe, but on the
other hand Western surrealism reveals itself as reflection of the object, namely abstract surrealism. The important part of Ottoman miniatures
which have developed in parallel with the power and growth of the
empire and have reflected characteristics, worldview of the era includes
the works applied between XVI and XVII centuries. The matters in hand
between those centuries vary and this study covers some miniature
examples with surrealistic approaches. Muralists who have dealt same matters by different perspectives and styles in those descriptions with
surrealistic perspectives have become concerned about various abstract
matters such as the creation of the world, doomsday, life after death,
Dabbetü’l Arz, Dajjal, jinns, demons, angels, hell. Muralists who have
performed miniatures about these matters have processed the shapes they imagined in their subconscious with surrealistic expressions
through their observational abilities and imaginations by starting out of
statements in Qur'an and hadiths. The fact that the obligation of
muralists is to portray the abstract events, to reflect a spiritual world,
to make the unknown known gives the impression that they have been
forced to exploit their subconscious and imaginations as well as observational abilities. In this process, muralists who have presented
manuscripts with portrayals devoid of reality due to the depiction ban of
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 911
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Islam, including miniatures with surrealist approaches such as Acaibü’l Mahlûkat, Fal–ı Kuran, Ahval-i Kıyamet, Falname, Metaliü’l Saade, Dav-
etname have built imaginary places to reflect the spiritual world and
have supported these places with fantastical creatures. They thus have
provided miniatures that have contents with reality traces and forms
with surrealist traces. The purpose of these miniatures where abstract
has been transformed to concrete is to make matters adopted by Islam religion more understandable and transfer to the society by portraying
through miniature which is a different communication method. In
conclusion, these works of art based on religion are important in terms
of being images that reflect the ideas of Ottoman muralist in their
subconsciouses through surrealistic approach.
Key Words: Ottoman Empire, manuscript, miniature, religion,
surrealism
Giriş
Sanat, yeryüzünde varlık bulmuş ya da varlıkları devam eden toplulukların yaşam
biçimleri, sosyo-kültürel anlayışları ve estetik ölçüleri temelinde, üretimini ortaya koyan sanatçının
duygu ve düşünceleriyle şekil bulan bir anlatım biçimi olarak tanımlanabilir. Bu ifade biçiminde
sanatçıların içerisinde yer aldığı çevrede yaşanan toplumsal olaylar, çevrelerinde yer alan nesneler,
tartışılan konular eserlerin şekillenmesinde önemli etkenler olarak öne çıkmaktadır.
Sanatçı eserini meydana getirirken içinde yaşadığı toplumun politik, ekonomik, kültürel
geleneklerinin etkilerinden kendini soyutlayamasa (Mülayim, 2008: 163) da, buna iç dünyasında
yeni bir boyut kazandırmakta ve bunu da eserine yansıtmaktadır. Bu yansıma, çevresinde gördüğü
nesneleri farklı formlarda ele alma biçiminin yanı sıra çeşitli inanış ve düşüncelerin
somutlaştırılarak esere aktarılması şeklinde de kendini göstermektedir (Mülayim, 2008: 100). Bu
somutlaştırma sonucunda bilinçaltında tasarlanan olaylar ya da varlıklar, kullanılan sembollerle
kimlik kazanmakta ve toplum hayatındaki yeri sağlamlaştırılmaktadır. Sembol, çoğu zaman duyu
organları ile algılanması mümkün olmayan olayları anlatmak amacıyla kullanılan her türlü şekil
(Eren ve bşk, 1988: 1278), bir şeyin alameti ya da bir manayı temsil etmek amacıyla yapılan biçim,
imge, remiz (Arseven, 1983: 1779) olarak tanımlanmaktadır. Bu sanat anlayışında betimlemenin
temeli sembollere dayanmaktadır. Semboller, dünyanın yaratılmasından günümüze kadar insanlar
tarafından kullanılmıştır. Alanlarına göre dini, sanatsal, siyasi, bilimsel, ezoterik, askeri
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Sembolizm) olarak gruplandırılan sembollerin resim sanatında çok
sık kullanıldığı ve tasvir sanatıyla ilgilenen sanatçıların da anlatmak istediklerini, ortak anlamı olan
semboller aracılığıyla ifade ettikleri bilinmektedir.
Sanatçıların günlük yaşam, eğlence, savaş gibi somut olayların yanı sıra insanoğlunun
nereden geldiği, nereye gideceği, ruhun ölümsüzlüğü ve öteki dünya gibi soyut konularla da
ilgilendiği, bunları kavramaya ve ifade etmeye çalıştığı gözlenmektedir. Sanatçıların bunları
üretirken bilinçaltlarında yarattıkları tasvirlerden ve çevrelerinde gördükleri nesnelerden
esinlenerek oluşturdukları sembollerden yararlandıkları, soyut kavramları somuta çevirdikleri, bu
şekilde de net olarak açıklanamayan olaylara kimlik kazandırdıkları görülmektedir.
Hristiyanlık, Musevilik, Budizm gibi dinlere mensup sanatkârlar gibi İslamiyet’i
benimsemiş sanatkârların da düşünce ve inançlarını sembollerle şekillendirdiği, bu şekilde soyutu
somuta çevirdikleri ele geçen kaynaklarda görülebilmektedir. Düşüncelerin semboller yardımıyla
somutlaştırıldığı sanatlarının bir grubunu da minyatürler oluşturmaktadır.
912 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
El yazması eserlere, metni aydınlatmak amacıyla eklenen minyatür, Ortaçağ yazma
eserlerinde baş harfleri vurgulamak amacıyla kullanılan “kırmızı boya” anlamındaki “minium”
kelimesinden türemiş, farklı dillerde “mianiare, miniatura, miniature, minyatür” olarak
adlandırılmıştır. Osmanlıca da ise nakış ya da tasvir olarak isimlendirilmiş, ustasına da nakkaş ya
da musavvir denmiştir (Mahir, 2012: 15).
Türk resim sanatının en eski örnekleri, M.S. VIII. Yüzyılda, Maniheizm ve Budizm
dinlerini benimseyen Uygurlar tarafından ortaya konmuştur. Dini değişimle birlikte resim sanatına
yönelen Uygurlar, dinlerini yaymak amacıyla el yazması eserler üretmiş ve bunları resimlerle
bezemişlerdir. Gandhara, Çin, Tibet, İskit, Sasani, Part, Greko – Budist ve Bizans etkilerinin
görüldüğü Uygur resmi, IX. yüzyıldan itibaren kendi tarzını oluşturmuş, XI. – XII yüzyıllarda
olgunluğa ulaşmıştır. Uygurların sanat anlayışlarının, Talas Savaşı ile birlikte batıya taşındığı
bilinmektedir (İnal, 1995: 1-13).
İslam’ın erken devirlerinde de resim sanatının var olduğu, Emevi ve Abbasi devirlerinden
kalan eserlerden anlaşılmaktadır. Bu dönemlerde dini yapıların geometrik ve bitkisel, sivil yapıların
ise bunlara ek olarak figürlerle oluşturulmuş süslemelerle tezyin edildiği bilinmektedir. Eserlerde
Doğululaşmanın yanı sıra Uygur etkisinin görülmesi, Orta Asya Türk resim üslubunun İslam
Sanatında benimsendiğinin göstermektedir. Bu sebeple de Uygur resim üslubu, Abbasiler
aracılığıyla, Fatimi ve Gazneli gibi İslam ülkelerine geçmiştir. Türk resim üslubun etkisi yalnızca
duvar resimleriyle sınırlı kalmamış, kitap resimlerinde de uygulanmıştır. İslam’da, sistemli
yazmacılık, IX. yüzyılda Halife Memun’un antik kitapları Arapçaya çevirtmesiyle başlasa da, ilk
minyatürlü yazmalar XI. yüzyıl sonundan, Selçuklular zamanından kalmadır. Çünkü bu çağda,
tercüme edilen eserlerin, resimleri de kopyalanmaya başlanmıştır. Selçuklular döneminde
minyatüre önem verildiği, bu süreçten sonra ise Anadolu’ya hâkim olan Osmanlı Devleti
zamanında da minyatür sanatının icra edildiği bilinmektedir (Mahir, 2012: 16-32).
Osmanlılar zamanında ileri bir seviyeye ulaşan minyatür sanatının, XV. yüzyıldan XVIII.
yüzyıla kadar etkin bir şekilde Enderun içinde yer alan ve Ehl-i Hiref teşkilatına bağlı olan
nakkaşlar, müzehhipler, cetvelkeşler, hattatlar (Tanındı, 1986: 144) tarafından kolektif çalışma
ürünleri olarak ortaya konduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bu kolektif grupta görev alan ve
merkezi otoritenin kadrosunda yer alan sanatkârların; porteleri, aşkları, dinleri, topografyayı,
kozmolojiyi, mekaniği, astrolojiyi ve tarihi olayları konu olarak işledikleri çeşitli yazma eserlerde
görülmektedir.
Derinliğe, gölgeye ve hacme yer verilmeyen (Yetkin, 1953: 33-34) minyatürlerde işlenen
konular; gerçeklerin, hayallerin ya da inançların yan yana gelmesiyle vücut bulmuştur. Bunlar
yaşanılan andaki toplum yapısını, yaşamını ve düşünce biçimini sergilemiştir. Bununla birlikte
nakkaşın, esere kendi üslubunu yansıtmaktan kaçınmadığı ancak toplumun kültürel geleneklerinden
ya da dininden soyutlanamadığı görülmektedir. Bunun başlıca sebebi minyatürün saray sanatı
olması, sipariş üzerine ya da takdim edilmek suretiyle yapılmasıdır. Bu yüzden de sanatsal
üretimde devleti yöneten kimselerin istekleri de göze alınmak zorundadır.
Osmanlı Devleti zamanında minyatür sanatının gelişme süreci, Fatih Sultan Mehmed’in
İstanbul Sarayburnu’nda yaptırdığı Sarayı’na yerleştikten sonra Gentile Bellini, Mastori Pavli,
Matteo de Pasti ve Costanzo da Ferrara gibi sanatçıları İstanbul’a davet ederek (Konak, 2013: 427)
kendi portresini yapmalarını istemesiyle başlamıştır. Bunu, II. Beyazıd’ın dindar kişiliği sebebiyle
Bursalı Uzun Firdevsi’ye Süleyman Peygamber’in mucizevi olaylarını anlattıran ve bunları
minyatürlerle destekleyen Süleymanname adlı eseri, Kanuni Sultan Süleyman’ın çıkmış olduğu
seferlerde görülen şehirleri kayıt altına aldırmak için Nasuh bin Karagöz ya da bilinen adıyla
Matrakçı Nasuh’a çizdirmesi, III. Murad’ın oğlu Mehmet için düzenlediği sünnet düğünü şenlikleri
için Nakkaş Osman’a Surname’yi yaptırması izlemiştir. Bu istekler doğrultusunda ortaya konan
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 913
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
eserler, devlet yönetimindeki kişilerin minyatür sanatı üzerindeki etkisinin en açık göstergeleri
olarak ele alınmalıdır. Bunların yanı sıra padişahların dini konulara sahip minyatürlü yazmalar
yaptırdıkları görülmektedir (And, 1998: 51-54). Kuşkusuz bunda, Osmanlı’nın İslam devleti
olmasının etkisi büyüktür ve devletin dini, toplumu her anlamda (sanat, edebiyat, yaşama biçimi)
şekillendiren önemli faktörlerdendir. Minyatürlerde dini konuların işlenme sebebi, halkın bunları
özümsemesini sağlamak ve ahiret inancıyla ilgili bilinçlendirilmek istenmesidir. Bunlar, nakkaşlar
tarafından özenle işlenen konular arasındadır.
Türk – İslam efsane ve inanışlarında ruh, şeytan, cin gibi zoomorfik (hayvansal nitelikli)
özellikler taşıyan imgelerle her türlü eser üzerinde (Çoruhlu, 408: 2009) olduğu gibi minyatürlerde
de karşılaşılmaktadır. Bunlarda görülen remizler arasında, kıyamet alametlerinden sayılan Deccal,
Dabbet’ül Arz, Yecuc - Mecuc, şeytan, cin gibi betimlemeleri saymak mümkündür. Bunların yanı
sıra dünyanın yaratılması, yeniden dirilme, ölümden sonraki yaşam, mahşer, cennet – cehennem,
melek gibi soyut kavram betimlemeleriyle de karşılaşmak da mümkündür (And, 1998: 228-305).
Bu konuları işleyen nakkaşların, benzetme kaygısı gütmediği, yalnızca anlatmak istedikleri
konuya yoğunlaştıkları ve bunu yaparken de renklerin birbiriyle uyumlu olmasına önem verdikleri
görülmektedir. Bunların yanı sıra gözlerini dış gerçeğe kapadıkları, şekil vermek istedikleri ifadeyi,
iç gerçekleriyle bağdaştırdıkları ve bunu İslami inanç doğrultusunda ortaya koydukları
gözlenmektedir. Bu da kişisel bir sanat anlayışının ifadesi olarak kabul edilebilir.
Kıyamet ve sonrası ile ilgili betimlemelerde, dini metinlerdeki ifadelerden yola çıkılarak
yapılmış minyatürlerin, hayal gücüyle, gerçeklikten uzak bir şekilde ortaya konduğu, bunun için de
nakkaşların gözlem gücünden ve bilinçaltlarından yararlandıkları görülmektedir. İlk dönem
Osmanlı minyatürlerinin çoğunun dış gözleme dayalı yapılmasına karşın, ilerleyen süreçte veba
salgını, yangınlar, ayaklanmalar gibi olayların etkisiyle, kıyametin kopacağı fikri (Kaplan, 2011:
180) minyatürlerde, ölüm ve sonrası ile ilgili konuların işlenmesine zemin hazırlamıştır. Kıyamet
öncesi ve sonrasında olacak olayları içeren tasvirler, nakkaşın, kutsal kitaptan yola çıkarak yaptığı
ve bunları sürrealist bir yaklaşımla kompoze ettiği betimlemelerdir.
XX. yüzyılda ilk defa Fransa’da Andre Breton tarafından ortaya atılan Sürrealizm
(Gerçeküstücülük), insanın içindeki ruhsal bozuklukları bütün açıklığı ile ortaya koymayı
amaçlamıştır. Sürrealistler evrenin çözümlenmemiş yanının, çözümlenenler yanında ürkütücü bir
sonsuzluk gösterdiğini düşünmektedir. Bu düşünce bu dönem sanatçıları tarafından ilgi duyulan bir
alanın oluşmasını sağlamış ve bilinmeyeni bilinen hale getirme isteği öne çıkmıştır. Sanatçı
doğadan koparak kendi içine yönelmiştir (Little, 2006: 118). Temelini Freud’un psikanaliz
düşüncesinden alan Sürrealizm, sanatın mantık, ahlak, estetik yargılardan değil doğrudan
bilinçaltında bulunanlarla ortaya çıkması gerektiğini savunmuştur. Bu yüzden bilinçaltı,
sürrealizmin temel kaynağını oluşturmuştur. Sürrealistler bilinçaltının baskı altına alınan duygu ve
düşüncelerden dolayı geniş bir depo olduğunu savunmuş (Little, 2006: 118), bu depodaki hazineyi
irdelemek ve özgür kılmakla, toplumun gelişeceğine inanmış ve iki farklı yöntem ileri
sürmüşlerdir. Birinci yöntem ruh çözümüne dayanan ve mutlak iradesizliği savunan, bilinçaltındaki
duyguları simgelerle ifade etmeyi dile getiren soyut gerçeküstücülük, ikincisi ise nesneleri, düş,
kâbus ya da karabasanı hatırlatan, bunları akıl dışı ortamlarda vermeyi savunan doğrucu
gerçeküstücülüktür.
Sürrealistlerin büyük bir bölümü manevi bir dünyanın göstergesi olarak, somut kanıtlar
yerine olağanüstü varlıklardan yararlanmayı tercih etmişlerdir. Sürrealizmde alışılmışın dışında bir
gerçeklik vardır. Bu gerçeklik, insanın bilinçaltı karmaşasını görsel malzemeler aracılığıyla çekip
çıkarma gücüne sahiptir. Sürrealizm bilinç ve bilinç dışını birleştiren bir yol olarak da
tanımlanabilir (Rona: 1997: 670).
914 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Sürrealizm her ne kadar XX. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmış bir akım olsa da, Osmanlı
Devleti zamanında ortaya konan yazma eserlerde de, bu yaklaşımla yapılmış betimlemelerin var
olduğu bilinmektedir. Ancak Osmanlı betimlemelerindeki yaklaşım tarzı, İslam’daki tasvir
yasağından dolayı gerçeklikten uzak bir yaklaşım sergilerken, batı resmi gerçeklik taşımaktadır
(Göğebakan, 2014: 109). Kısacası, Osmanlı’nın sürrealist yaklaşımlı minyatürleri inanç
doğrultusunda ortaya konarken, Batı sürrealizmi eşyanın yanılsaması olarak kendini
göstermektedir.
Sürrealist unsurların kullanımı, Türk sanatında eski dönemlerden beri vardır. Örneğin
Anadolu Selçukluları zamanında yapılan mimari eserler üzerinde, çift başlı kartallar, saçları örgülü,
kanatlı melek figürleri ya da ejderler birer sürrealizm unsurlarıdır (Aslanapa, 2011: 312).
Bunların yanı sıra XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyıl başında yaşamış olan Mehmet Siyah
Kalem de, sürrealist yaklaşımlı resimleriyle dikkat çekmektedir. Eserlerinde kökeni belli olmayan,
hangi canlıların birleşiminden oluştuğu anlaşılmayan canlılara yer veren bu sanatkâr, bilinçaltında
kurguladığı gerçeküstü biçimleri işleyerek, resim alanında yeni bir çığır açmıştır (Göğebakan,
2014: 111)
Bu süreçten sonra Osmanlı Devleti’nin XVI. ve XVII. yüzyıllarında meydana getirilen
minyatürlerinde bu akımla benzeşen betimlemelerin yer aldığını söylemek mümkündür. Çünkü
Osmanlı minyatürünün bu döneminde, kıyamet ve sonrası ile ilgili düşünceler yoğunlaşmış ve
nakkaşlar da kutsal kitapta yer alan ayetlerdeki bilgiler ışığında ölüm sonrası hayatla ilgili tasvirler
yapmaya başlamıştır. Bunları da kendi iç dünyalarında - bilinçaltlarında kurguladıkları gerçeküstü
varlıklar şeklinde ortaya koymuşlardır. Osmanlı minyatürlerinde gerçeklikten bahsedilse de bunun
biçime değil içeriğe bağlı, görece bir gerçekçilik olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü
Osmanlı minyatür sanatı, mistisizm ile şekillenen Doğu sanatı ile ideallerini realizmden alan Batı
sanatı arasında yer almakta ve dolayısıyla iki taraftan da beslenmektedir (İlden, 2011: 1271).
Osmanlı Devleti’nin XVI. – XVII. Yüzyıllarında, dünyanın yaratılışının, kıyamet ve
sonrasının ele alındığı yazmalar; Acaibû’l Mahlûkat, Fal-ı Kuran, Ahval-ı Kıyamet, Falname,
Metaliü’l Saade ve Dav-etname’dir. Bunlarda çok sayıda sürrealist yaklaşımlı tasvirlere
rastlanmaktadır. Farklı ellerden çıkan bu eserlerde aynı konuların, farklı bakış açılarıyla işlendiği
görülmektedir. Yazmalarda bulunan minyatürlerde, Kur’an’da adı geçen varlıklar, nakkaşın hayal
dünyasında kurguladığı şekilde ele alınmış olsa da, İslam’daki ahiret inancı anlayışından
kopulmadan yapılması bakımından dikkat çekmektedir. Bu da, Osmanlı minyatüründeki sürrealist
yaklaşım ile Avrupa sürrealizmi arasındaki en belirgin farktır. Adı geçen yazmalar, spesifik olarak
çeşitli makalelerde farklı yönleriyle ele alınmış olduğundan, çalışmamızda, bu yazmalardaki
sürrealist yaklaşım biçimi taşıyan örnekler, konularına göre seçilerek, açıklanmaya çalışılmıştır.
Söz konusu yazmalarda bulunan ve sürrealist izler taşıyan minyatürlerden bazıları
şunlardır:
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 915
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Resim 1: Dünya Neyin Üstünde Duruyor? (Metin And)
Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde A3632 numarayla kayıtlı Acaibü’l Mahlukat isimli
yazmada “Dünya neyin üstünde duruyor?” (Res.1) konulu bu minyatür, nakkaşın dünyanın
yaradılışıyla ilgili düşüncelerinin somutlaştırılmış halidir. Zeminde bir balık, üzerinde öküz, onun
üstünde de kanatlı bir melek tasviri yer vardır. Üst üste dizilmiş bu varlıklar yeşil renkle
betimlenmiş sözde dünyayı taşımaktadır. Minyatürde Dünya tasviri yedi tane dağın arka arkaya
dizilmesiyle oluşturulmuştur.
Eski Türk topluluklarında, dünyanın öküz ya da boğanın boynuzları üzerinde durduğu
şeklinde inanışların var olduğu bilinmektedir. Dünyayı taşıyan boğa fikrinin Tatarlar Türkleri
aracılığıyla, İslami motifler içine girdiğini, Kırım Tatarlarının dünya okyanusunda büyük bir balık
bulunduğuna ve balığın üzerinde boynuzlarıyla dünyayı taşıyan bir boğanın yer aldığını
düşündüklerini belirtmektedir. Bunun yanı sıra Batı Sibirya – Volga arasında yaşayan Tatarların da
dünyanın bir boğa tarafından taşındığına inandıklarını da söylemektedir (Çoruhlu, 112: 2011).
Bu tarz efsanelere, Ortaçağ’da hüküm sürmüş Türk - İslam Devletleri’nde de
rastlanmaktadır. Söz konusu dönemde dünyayı taşıyan hayvanlar bir arada düşünülmüş, suyun
üzerinde balık, üstünde öküz ve boynuzları üstünde dünyaya yer verilmiştir. Ancak çoğu zaman
boynuz yerine öküz üzerinde yer alan bir meleğin dünyayı taşıdığı görülmektedir (Çoruhlu, 112:
2011). Yine aynı dönem inanışlarında, Allah’ın dünyayı yarattıktan sonra denge için dağları
oluşturduğu, dünyayı taşımak için bir melek gönderdiği, bunun, omuzlarına dünyayı aldığı ve bir
elini batıya diğerini doğuya gerdiği yer almaktadır. Bu meleğin ayaklarını koyması için Allah’ın
yakuttan bir kaya yarattığı, kayanın altına bir boğa yerleştirdiği, boğanın da bir balığın üstünde
olduğu inancı da hâkimdir (And, 77: 1998). Burada balığın, dünyanın dengesini sağlamak için
kullanıldığı, insanın yaradılışını, hayatın yenilenişini, üremeyi, bolluk ve bereketi ifade ettiği yine
kaynaklarda belirtilmektedir (Çoruhlu, 102: 1998)
Hadislerden bilindiği üzere; sahih olmamakla birlikte, Hz. Muhammed (sav)’e: Dünya
neyin üstünde duruyor? şeklinde bir soru yöneltildiği, O’nun da, “Dünya öküz ve balığın
916 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
üstündedir.” diye yanıt verdiği bilinmektedir. Ancak insanlar bunu yanlış yorumlamış, dünyanın
balık ve öküzün üstünde durdurduğu gibi garip bir inanca kapılmıştır. Hz. Muhammed’in (sav) bu
cevabının mecazi bir anlam taşıdığı açıktır. İslam Peygamberinin bu yanıtıyla yaşadığı dönemdeki
geçim kaynaklarını vurguladığı, öküzün çiftçiliği, balığı ise avcılığı ifade etmek için tercih ettiği
bilinmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Sembolizm).
Kur’an da Dünyanın yaradılışıyla ilgili olarak geçen ayetlerden biri şudur: “O yerin
üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi, orada araştırıp soranlar için rızıkları
tam dört günde belli bir seviyede takdir edip düzene koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe
yöneldi. Ona ve yerküreye: “İsteyerek ve istemeyerek buyruğuma gelin dedi. Her ikisi de:
“İsteyerek geldik dediler.” Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her
göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk” (Fussilet Suresi: 10-
12). Bu ifadelerden hareketle söz konusu minyatürde yeşil renk ile betimlenmiş dağların, bu ayetle
uyuştuğunu söylemek mümkündür. Özetle bu minyatür, kullanılan göstergeleri açısından ele
alındığında; sıradağlarıyla Kur’an’daki gerçekliği yansıtması, balık, öküz ve melek figürleriyle
bilinçaltındaki düşüncelerin sürrealist bir yaklaşımla, somutlaştırıldığını göstermesi açısından
oldukça önemlidir.
Resim 2: Dabbetü’l Arz (Metin And)
Topkapı Sarayı Müzesi H1702 Numarayla kayıtlı Fal-ı Kur’an adlı eserde yer alan
Dabbet’ül Arz (Res. 2) konulu bu minyatürün odak noktasında, kanatlı ve iri yapılı, insan yüzlü ve
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 917
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
vücudu çeşitli hayvanların uzuvlarıyla oluşturulmuş bir yaratık yer almaktadır. Yaratığın sol elinde
bir asa, sağ elinde ise yüzük benzeri bir cisim bulunmaktadır. Mahrem yerlerini kapatmak amacıyla
da etek benzeri bir giysi kullanılmıştır. Sağında ve solunda insan gövdeli hayvan başlı figürlerden
solda bulunanlar merkezdeki yaratığı işaret etmekte iken, sağ taraftaki figürlerde şaşkınlık ifadesi
görülmektedir.
Resim 3: Dabbetü’l Arz (Metin And)
Süleymaniye Kütüphanesi Hafid Efendi 139 numarayla kayıtlı Ahval-i Kıyamet (kıyamet
halleri, kıyamet durumları ) adlı eser kıyamet alametlerini ve sonrasını konu almaktadır (Yaman,
2007: 52). Kıyamet alametlerinden birinin Dabbetü’l Arz olduğu çeşitli kaynaklarda
belirtilmektedir (Yaman, 2012: 44). Bu minyatürde de önceki örnekte olduğu gibi aynı konu
işlenmiş olup figür farklı formlarda ele alındığı görülmektedir. Benzer olan nokta yaratığın insan
yüzlü olması ve vücudunun farklı hayvan uzuvlarıyla oluşturulmasıdır. Sahnenin merkezinde yer
alan yaratık bu sefer dört ayak üzerinde durmaktadır. Bu yaratığa insana has olan kollar eklenmiş
bir elinde bir asa bir elinde yüzük tasvirine yer verilmiştir. Arka planda tepelere ve bunların
arkasında da şaşkınlık ifadesi taşıyan bir grup insana yer verilmiştir (Res. 3).
Kur’an-ı Kerim’de “Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir Dabbe (canlı)
çıkarırız ki bu, insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler (Neml Suresi:
82)” ayeti Dabbetü’l Arz’ın varlığını ispat etse de biz onun nasıl bir varlık olduğunu
bilmemekteyiz. Yer hayvanı anlamına gelen Dabbetü’l Arz (Yaman, 2012: 45) ayrı yazmalarda ve
farklı nakkaşlar tarafından betimlenmiştir. Bu tasvirler görüntü itibariyle büyük farklılıklar
taşımakta ancak aynı amaca hizmet etmektedir. Her ikisi de kıyamet kopmadan önce yeryüzüne
inecek ve ellerinde yer alan asayla Müslümanların yüzünü nurlandıracak, mühürle kâfirlerin
burnunu damgalayacaktır (And, 1998: 283). Dabbetü’l Arz figürlerinin farklılığı, hem konuların
canlandırılmasında, yer aldığı metindeki açıklamaların göz önüne alınmasıyla (Yaman, 2007: 233)
hem de nakkaşların olayı algılama ve yansıtmaları arasındaki bakış açısı farkını göz önüne
918 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
sermektedir. Fal – ı Kuran adlı yazmada hayvanların insan şekline sokulması ya da Dabbetü’l Arz
isimli yaratığın insan suretli ve çeşitli hayvan uzuvlarıyla ortaya konması, ikinci Dabbetü’l
Arz’daki tasvirin insana has kolları ve yüzü sürrealist yaklaşım biçimini yansıtmaları açısından
önemlidir.
Resim 4: İmam Rıza’nın Düşmanı Öldürmesi (Metin And)
Topkapı Sarayı Müzesi H1703 Numarayla kayıtlı Falname adlı eserde yer alan sekizinci
İmam Rıza’nın düşmanı öldürmesi (Res. 4) konulu bu minyatürün odak noktasında iki figür yer
almaktadır. Bunlardan biri at üzerindedir ve ulu bir kişi olmasından dolayı yüzü kapalı bir şekilde
betimlenmiştir. Ulu ve önemli bir kişilik olmasını başında yer alan ateş şeklindeki haleden de
anlaşılmaktadır. Atlı figürün karşısında ise yine garip bir şekilde tasvir edilmiş bir yaratık
bulunmaktadır. Bunun şeytan ya da cin olması muhtemeldir. Çünkü minyatürlerde sadece şeytan ya
da günahkârlar siyah renkle ( Çoruhlu, 2009: 408) ifade edilmektedir. Kötülüğü simgeleyen tasvir,
üzerinde benekleri olan siyah bir deriye sahiptir. Boynuna, kollarına, dizlerine, bileklerine çeşitli
takılar eklenmiştir. Üst kısmı çıplak bırakılan tasvirin bel altı kısmında cinsel uzuvlarının
kapatılması amacıyla bir giysiye yer verilmiştir ancak bunun işlevini yerine getiremediğini
görülmektedir. Kötülük tasvirinin kollarının arasında çıplak kadın figürleri yer almaktadır. Çıplak
kadın figürleri kompozisyonun alt ve üst kısımlarında da bulunmaktadır. Arka fon, tepeye benzer
formlarla kompoze edilmiştir. Üst tarafta ise iki melek figürü, ellerinde içlerinde alevler bulunan
tepsiler taşımakta ve çarpışma anını gözlemlemektedir. Minyatürün geri kalan kısmı çiçeklerle
bezenmiştir. Bu biçimlemeler ile sahneye bir canlılık kazandırılmıştır. Bu şekilde çatışma anının
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 919
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
vahameti aza indirgenmiştir. Şeytan ya da cin olan tasvirin duruş itibariyle insan biçiminde
verilmesi yine gerçeküstü bir betimleme olarak değerlendirilebilir.
Resim 5: Şeytanlar, cinler, tılsımlar (Metin And)
Paris Biblioteque National’da SU PPL. Turc 242 numarayla kayıtlı Metaliü’l Saade isimli
yazma eserde Şeytanlar, Cinler ve Tılsımlar (Res. 5) adıyla yer alan bu minyatürde garip
biçimlerde tasarlanmış çeşitli yaratıklara yer verilmiştir. İnsan gövdeli olan bu yaratıkların başları
gerçeküstü yaklaşımlarla tasvir edilmiştir. Bir ya da daha fazla başlı, boynuzlu şekilde betimlenmiş
yaratıklardan, solda yer alanının elinde, bacaklarından tutarak aşağı sallandırdığı insana karşı iyi
niyetli bir görünüm sergilememesi bunların cin ya da şeytan tasvirleri olduğu düşüncesini
uyandırmaktadır.
Resim 6: Cehennem (Metin And)
Süleymaniye Kütüphanesi Hafid Efendi 139 numarayla kayıtlı Ahval-i Kıyamet adlı
yazmada görülen bu minyatür ise cehennemi anlatmaktadır (Res. 6). Mavi, kırmızı, kahverengi
renklerle, canavar şeklinde olan zebanilerden ikisi çıplak günahkârları cehenneme atarken bir diğeri
920 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
de elinde topuzla günahkârların başlarına vurmaktadır. Günahkârlar alevlerin içindedir ve
çevrelerini ejderha biçiminde betimlenen bir varlık çevrelemektedir.
Hz. Muhammed’in “Maişetten dank, kâfirin kabirde azap görmesidir. Nefsim yed-i
kudretinde olan Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, kâfirin mezardaki azabı, doksan dokuz ejderha
iledir. Ejderhanın ne olduğunu bilir misiniz? Her birinin doksan dokuz başı olan, doksan dokuz
yılandır. Onu sokarlar, emerler ve üflerler. Kıyamete kadar böyle devam eder.”
(http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Âlimleri-Ansiklopedisi). Hayali bir yaratık olsa
da, olağanüstü bir varlık olarak kabul gören ejderha, eski Türk inanışlarında bir yandan hükümdara
Tanrı tarafından verilen gücün bir yandan da kötülüğün, karanlığın simgesi (Çoruhlu, 194: 2011)
olarak kabul görmekte iken, Ortaçağ Türk metinlerinde din, tasavvuf gibi konularda, dünyanın
insanı, yolundan saptıran tuzaklarını anlatmak amacıyla kullanıldığı görülmektedir (Çoruhlu, 155:
2011). Bu gibi ifadelerin, nakkaşın cehennemi bu şekilde tasvir etmesine sebep olduğunu ve varlığı
ispatlanmamış bir hayvan olan ejderhanın, nakkaş tarafından bu şekilde yansıtılması yine onun
bilinçaltının sürrealist bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Resim 7: Şehretü’nnar (Metin And)
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 921
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde T208 numara ile kayıtlı olan Dav-etname isimli
yazma eserde Şehretü’nnar (Res. 7) tasvir edilmiştir. Bu bir cin tasviridir ve cinlerin anası olduğu
ifade edilmektedir. Cin gibi efsanevi yaratıkların Türk - İslam dünyasında önemli bir yeri vardır.
Bunlara, Türk yazmalarının yanı sıra Arap ve İran el yazması eserlerinde de yer verildiği
bilinmektedir. Örneğin Firdevsi’nin Şehname adlı eserinde cin tasvirleri görülmektedir (Deveci,
2013: 797). Minyatürde ana merkezde bir insan şekli oluşturulmuştur. Ellerini havaya kaldırmış
dua eder pozisyonda betimlenmiştir. Başının çevresinde yuvarlak bir düzenin içine on adet insan
başı yerleştirilmiştir. Boyun ve gövde kısımlarına on sekiz, kollarına ise sekiz adet insan sureti
eklenmiştir. Kendi suretiyle birlikte toplamda otuz yedi insan sureti görülmektedir. Gerçekte gözle
görülmeyen bu yaratığın, bu şekilde betimlenmesi, nakkaşın bilinçaltındaki cin anlayışının
sürrealist yansıması olarak değerlendirilebilir.
Resim 8: Dua eden melekler (Metin And)
British Library ADD7894 numara ile kayıtlı Acaib’ül - Mahlûkat isimli yazma eserde
bulunan bu minyatürde dua eden melekler (Res. 8) tasvir edilmiştir. Her ne kadar Kur’an’da
meleklerin cinsiyetsiz olduğu belirtilse de burada kadın olarak tasvir edildiği görülmektedir.
Minyatürde elleri semaya kalmış, dua eder pozisyonda dört adet melek yan yana sıralanmıştır.
Bunlardan ikisi normal insan formundayken ikisi insan gövdeli hayvan başlı figürler olarak
betimlenmiştir. Bu figürlerin de gerçeküstü (sürrealist) görünümde olduğu açıkça gözlenmektedir.
Meleklere kıyafet giydirilmesi, bunların kemerlerle süslenmesi ve ellerine birer tespih verilmesi de
sürrealist yaklaşımların ayrı bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
922 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Resim 9: Sırat Köprüsü (Metin And)
Ahval-ı Kıyamet BSB-Or. Oct.1596 numaralı, bir tür sırat köprüsünün konu alındığı bu
minyatür (Res. 9), iki bölümlüdür. Kompozisyonun sağ tarafı, ferahlık duygusu uyandıran mavi
fon üzerine işlenmiş ağaçlar ve çiçeklerden oluşturulmuştur. Yine bu kısımda kanatlı ve başlarında
tacı olan meleklere yer verilmiştir. Bitkisel formlar ve kullanılan renklerdeki canlılık buranın
cennet olduğu hissini uyandırmaktadır. Sol kısım ise ateşi andıran bir zemine sahiptir. Burada yer
alan zebani, akrep ve yılan tasvirleri, cehennem yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Cennet ve
cehennem arasında kalan kısımda insan figürlerine yer verilmiş ve sol taraftaki zebaniler ellerini bu
kişilere uzatarak, onları, cehenneme davet etmektedir. Cennet ve cehennemin varlığı ile ilgili
ayetler, Kur’an-ı Kerim; Hicr 45, Meryem 62, Yasin 55 – 57, Rahman 48-76 de görülmektedir.
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 923
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Resim 10: Gece ile gündüzü düzenleyen melek (Metin And)
Ahval-ı Kıyamet SK Hafid Efendi 139 numaralı bu minyatür, gece ile gündüzü düzenleyen
melek tasvirini içermektedir. Merkeze işlenmiş melek figürünün, bir elinde açık, bir elinde koyu
renkli birer cisim bulunmaktadır. Bunlardan açık olanı gündüzü anlatırken, siyah olanı geceyi
simgelemektedir. Betimlenen melek, yüzündeki ifade, küçük ağzı, başındaki başlık ve kıyafeti ile
Orta Asya prototipinde olup, Osmanlı minyatürlerinde görülen insan figürlerine benzemektedir.
Burada, meleğin, insan biçiminde tasarlanması ve elindeki örtülerin gece ve gündüzü ifade etmesi,
nakkaşın sürrealist yaklaşımın birer yansımasıdır.
924 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Resim 11: Ye-cuc – Me-cuc (Metin And)
Ahval-ı Kıyamet BSB-Or. Oct.1596 Numaralı minyatürde Ye’cuc – Me’cuc konu
edinilmiştir (Res. 11). Kur’an-ı Kerim, Kehf Suresi 94. ayette, adı geçen bu varlıkların, yeryüzünde
bozgunculuk çıkaracak varlıklar arasında olduğu söylenmektedir. Bunun yanı sıra Enbiyâ Suresi
96. Ayette, “Nihayet Ye’cuc ve Me’cuc’un Seddi açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın
edip çıkarlar (http://www.kuranmeali.org/)” şeklindeki ifadeler de bu varlıkların mevcudiyetini
ispat etmektedir. Kompozisyonda, Ye’cuc ve Me’cuc, kadın ve erkek olarak iki farklı cins olarak
gösterilmiştir. Erkekler bıyıklı, kadınlar uzun saçlı ve dudakları boyalıdır. Bunlar, uzun kulaklı ve
kısa boylu olarak tasvir edilmiştir. İçlerinden ikisi giyinik iken, diğerleri çıplak vaziyettedir.
Yaratıkların üç tanesinin elinde, ok ve yay vardır. Belirttiğimiz ayetlerde geçen bu varlıkların
fiziksel özelliklerinin belirtilmemesine karşın, nakkaşın gözlem ve bilinçaltına dayanarak ortaya
koymuş olduğu bu betimlemeler, onun sürrealist yaklaşımını sergilemektedir, diyebiliriz.
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 925
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Resim 12: Deccal’in, Hz. Peygamber’in ardından Medine’ye gitmesi (Metin And)
Yine Ahval-ı Kıyamet’te BSB-Or. Oct.1596 numaralı, “Deccal’in, Hz. Peygamber’in
ardından Medine’ye gitmesi” konulu bir minyatür yer almaktadır (Res. 12). Bir şeyi boyayıp,
yaldızlamak anlamına gelen Deccal, insanları doğru yoldan saptırmaya çalışan, olağanüstü güçlere
sahip varlık olarak kabul edilmektedir. Bu yaratığın varlığından Kur’an-ı Kerim’de bahsedilmese
de çeşitli hadislerde var olduğu söylenmektedir (And, 1998: 232). Bu hadislerin uydurma olduğu,
Deccal inancının temelinde siyasal yalanların rolünün bulunduğu, bunun Brahmanizm, Budizm,
Hinduizm gibi dinlerden süregelen mitolojilerin devamı olduğu bazı kaynaklarda ( Fatiş, 2012:
182) belirtilse de, kıyamet alameti olarak kabul edilmesinden ötürü (Yaman, 2012: 44)
minyatürlerde ele alınan konular arasında yer aldığı görülmektedir. Söz konusu minyatürde, eşek
üstünde gösterilen Deccal’in, doğruluğu ispatlanmamış hadisler doğrultusunda tek gözlü, kara ve
çirkin bir şekilde tasarlandığı görülmektedir. Eşeğin ayaklarının arasında kalan alevler, onun kötü
bir varlık olduğunu destekler niteliktedir. Deccal’in çevresini saran insan sûretli kişilerde emrinde
olan askerlerdir. Sürrealist yaklaşım tarzıyla yapılmış bu betimlemelerin, gözleme ve bilinçaltına
dayanılarak ortaya konduğu söylenebilir.
926 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
Sonuç
Osmanlı Devleti’nin XVI. – XVII. yüzyıllarında yapılan minyatürlerinin konular açısından
çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Bunlar arasında, doğa tasvirleri, seferler, saray yaşamı, günlük
hayat gibi gerçeklik (realizm) taşıyan minyatürlerin yanı sıra, dünyanın yaratılışı, Deccal,
Dabbet’ül Arz, Ye’cuc – Me’cuc, şeytan, cin, melek, mahşer, cennet – cehennem gibi konuların
işlendiği gerçeküstü (sürrealist) yaklaşımla ele alınanlar da vardır. Minyatürlerin, devletin içinde
bulunduğu duruma ve toplumsal yapıya göre şekillendiği söylenebilir. Örneğin, Fatih Sultan
Mehmet’in İstanbul’u fethettikten sonra, Avrupa’dan sanatkârları davet ederek, kendi portresini
yaptırması, Osmanlı Devleti’nin kudretini sergilemek istemesiyle alakalı iken, III. Murad’ın vuku
bulan veba salgınları, yangınlar, ayaklanmalar sonucunda dünyanın sonunun yaklaşması ve
kıyamet ve sonrasıyla ilgili sürecin, topluma işlenmek istenmesiyle ilgilidir.
Çalışmamızda ele almış olduğumuz yüzyıllar, kıyametin kopacağı ve sonrasında insanların
yaşayacakları olaylar ile ilgili düşüncelerin hâkim olduğu dönemlerdir. Bu düşünceler, soyut
kavramların konu edinildiği minyatürlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu yüzden de ortaya konan
eserlerde, işlenen konuların önemli bir grubunu Kur’an ve hadislerde geçen kıyamet ve öteki dünya
ile ilgili ayetler oluşturmaktadır.
Nakkaşların soyut olayları betimleme zorunlulukları, manevi bir dünyayı yansıtma
çabaları, bilinmeyeni bilinir hale getirme istekleri, onları, gözlem yeteneklerinin yanı sıra
bilinçaltlarından ve hayallerinden istifade etmeye zorladığı izlenimini doğurmaktadır. Bu süreçte,
İslam’daki tasvir yasağından ötürü, biçimsel gerçeklikten uzak betimlemelerle, eserlerini ortaya
koyan nakkaşlar, manevi dünyayı yansıtabilmek için hayali mekânlar kurgulamış ve bunları
fantastik yaratıklarla desteklemişlerdir. Bu şekilde içeriği gerçek, biçimi gerçeküstü (sürrealist)
izler taşıyan minyatürlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Soyutun somuta çevrilmeye çalışıldığı
bu minyatürlerde amaç, İslam dini tarafından benimsenen konuları anlaşılır hale getirmek ve
topluma, farklı bir iletişim yöntemi olan minyatür ile betimleyip aktarmaktır. Temelini dinden alan
bu eserler, Osmanlı nakkaşlarının bilinçaltlarında yer alan düşüncelerini, sürrealist yaklaşım
tarzıyla yansıtan önemli görseller olmaları açısından önemlidir.
KAYNAKÇA
AND, Metin (1998). Minyatürlerle Osmanlı – İslam Mitologyası, İstanbul, Akbank Yayınları.
ARSEVEN, Celal Esad (1983). Sanat Ansiklopedisi, Cilt IV, İstanbul, MEB Yayınları.
ASLANAPA, Oktay (2011). Türk Sanatı, İstanbul, Remzi Kitabevi.
BAĞCI, Serpil, ÇAĞMAN, Filiz, RENDA, Günsel, TANINDI, Zeren (2012). Osmanlı Resim
Sanatı, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
ÇORUHLU, Yaşar (1998). Türk Mitolojisinin ABC’Sİ, İstanbul, Kabalcı Yayıncılık.
ÇORUHLU, Yaşar (2009). “Türk Sanatı ve Mitolojisinde Kötülüğün Tasviri”, Lanet Kitabı,
İstanbul, s. 405 – 450, Kitabevi Yayıncılık.
ÇORUHLU, Yaşar (2011). Türk Mitolojisinin Ana Hatları, İstanbul, Kabalcı Yayıncılık.
DEVECİ, Abdurrahman (2013). “Türk Mitolojisinin Görsel Sanatlarımızdaki Yeri Nerede? /
Where is Place Of Turkish Mythology ın Our Visual Arts?”, TURKISH STUDIES –
International Periodical for the Languages Literature and History of Turkish or Turkic,
ISSN: 1308-2140, Volume 8/13, Fall 2013, www.turkishstudies.net., DOI Number:
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.5818, pp. 796 – 810.
Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar) 927
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
EREN, Hasan ve bşk, (1988). Türkçe Sözlük, Cilt II, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları.
FATİŞ, Emrullah (2012). “Hz. İsa’nın Mehdi ve Deccalle İlişkilendirilmesi Üzerine”, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 33, ss. 175-190, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Yayınları.
GÖĞEBAKAN, Yüksel (2014). “Çağdaş Türk Resim Sanatındaki Sürrealist Yaklaşımların
Kaynağı Olarak Mehmet Siyah Kalem Resimleri”, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Dergisi, Sayı 30, Ankara, s. 107 – 128, Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
İLDEN, Serkan (2011). “Levni İmzalı İnsan Resimlerinde Figür Anlayışı / The Understanding Of
Human Figure Paintings Signed Levni”, TURKISH STUDIES – International Periodical
for the Languages Literature and History of Turkish or Turkic, ISSN: 1308-2140, Volume
6/1, Winter 2011, www.turkishstudies.net., Doi Number
:http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.1785, pp. 1304 – 1315.
İNAL, Güner (1995). Tük Minyatür Sanatı (Osmanlı’dan Günümüze Kadar), Ankara, AKM
Yayınları.
KAPLAN, Necla (2011). “Osmanlı Resim Sanatında Cehennem Tasvirleri”, Mukaddime, Sayı 4,
Mardin, ss. 176-195, Mardin Üniversitesi Yayınları.
KONAK, Ruhi (2013). “Osmanlı Minyatür Sanatında Padişah Portreciliğinin İlk Örnekleri ve
Geleneğe Katkıları / In Ottoman Miniature Art, The First Examples Of Sultan Portraiture
And Contributions to the Traditions”, TURKISH STUDIES – International Periodical for
the Languages Literature and History of Turkish or Turkic, ISSN: 1308-2140, Volume
8/5, Spring 2013, www.turkishstudies.net. DOI Number:
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.4550 Ankara, pp. 426 – 439.
LITTLE, Stephen (2006). İzmler Sanatı Anlamak (Çev. Derya Nükhet Özer), İstanbul, Yem
Yayınları.
MAHİR, Banu (2012). Osmanlı Minyatür Sanatı, İstanbul, Kabalcı Yayınevi.
MÜLAYİM, Selçuk (2008). Sanata Giriş, İstanbul, Bilim Teknik Yayınevi.
RONA, Zihni (1997). “Gerçeküstücülük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Cilt I, İstanbul, Yem
Yayınları.
TANINDI, Zeren (1986). “13. – 14. Yüzyılda Yazılmış Kur’an’ların Kanuni Döneminde
Yenilenmesi”, Topkapı Sarayı Müzesi Yıllık I, İstanbul.
ULUDAĞ, Süleyman (2002). Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Kabalcı Yayınları.
YAMAN, Bahattin (2007). “Ahval’i Kıyamet Yazmaları Resimlerinde Kıyamet Sonrası Hayat”,
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Ankara, Hacettepe
Üniversitesi Yayınları.
YAMAN, Bahattin (2012). “Osmanlı Resim Sanatında Dabbetü’l – Arz”, Süleyman Demirel
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 29, İstanbul, SDÜ Yayınları
YETKİN, Suut Kemal (1953). “İslam Minyatürünün Estetiği”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Ankara, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.
KUR’AN – I KERİM. Fussilet 10 – 12., İsra 40., Saffad 149-150., Necm 27-29., Neml 82.,
Enbiya 96., Kehf 94. Ayetler
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sembolizm, erişim tarihi: 20.01.2015
928 Ela TAŞ - Gamze ÖZTÜRK
Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/2 Winter 2015
http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Alimleri-Ansiklopedisi/Detay/IBN-I-RECEB-
Abdurrahman-bin-Ahmed/2707, erişim tarihi: 16.01.2015.
http://www.sorularlaislamiyet.com/article/2705/dunyanin-okuzle-baligin-ustunde-oldugunu-
soyleyen-bir-hadis-var-mi.html, Erişim tarihi: 20.01.2015.
http://www.kuranmeali.org/21/enbiya_suresi/96.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx. 20.01.2015.
Citation Information/Kaynakça Bilgisi
TAŞ, E., Osmanlı Minyatürlerinde Sürrealist Yaklaşımlar (XVI. – XVII. Yüzyıllar), Turkish
Studies - International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic Volume 10/2 Winter 2015, p. 907-928, ISSN: 1308-2140, www.turkishstudies.net,
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7864, ANKARA-TURKEY