Muhammed Avvame Efendi İle Mülakat

24
Muhammed Avvâme Hocayla Mülâkât Muhammed Avvâme Hocayla Mülâkât Yayına Hazırlayan: Ömer Faruk Tokat Hocam nerelerde okuduğunuzdan; kendilerinden ilim tahsil ettiğiniz hocalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz? Muhammed Avvâme Hoca: İlmî hayatıma Halep’teki eş-Şa‘bâniyye Medresesi’nde başladım. Daha sonra şer’î ilimler lisesine geçtim. Buradan mezun olunca Dımaşk/Şam Üniversitesi Şeriat fakültesini okudum. Bu dönemde iki aylığına Mısır’a gittim. Bu iki ay içinde Allah Teâlâ bana büyük hocalarla karşılaşma lütfunda bulundu. Mesela Ahmed es-Sıddîk el-Ğumârî ve kardeşi Abdullah es- Sıddîk el-Ğumârî hocalarla (Allah Teâlâ ikisine de rahmet etsin) evlerinde görüştüm. Ancak bu görüşmelerden kısa bir süre sonra Ahmed es-Sıddîk el-Ğumârî hoca vefat etti; kardeşi Abdullah es-Sıddîk el-Ğumârî hoca ise hapsedildi. Hapisten çıktıktan sonra aramızda uzun soluklu bir ilmî mektuplaşma dönemi başladı. Daha sonra umre için Medine-i Münevvere’ye geldiğinde defalarca görüştük… Kendisi beni evimde ziyaret ederdi. Allah’a hamdolsun, birçok hocadan ders okumak nasip oldu. Ancak ilim tahsilinde üzerimde en çok emeği bulunanlar Abdullah Sirâcuddîn (rh. a), Abdulfettah Ebû Ğudde(rh. a) ve Muhammed es-Selkînî (rh. a) hocalardır. Abdullah Sirâcuddîn hoca, ilmiyle âmil, tahkik ehli ve Sünnet-i Nebeviyye hafızı bir zattı. İlmî unvanlarla söylersek, müfessir, mütekellim ve sûfî idi. Söylediği her sözü Kitab, Sünnet ve tasavvufla desteklerdi. Lisân-ı haliyle âdeta: “Kitab ve Sünnet gibi iki âdil şahidin şahitliği olmadan benden bir kelime bile almayın” derdi. Abdulfettah Ebû Ğudde hoca, fıkıh, usûl-i fıkıh,

Transcript of Muhammed Avvame Efendi İle Mülakat

Muhammed Avvâme Hocayla Mülâkât

Muhammed Avvâme Hocayla MülâkâtYayına Hazırlayan: Ömer Faruk Tokat

Hocam nerelerde okuduğunuzdan; kendilerinden ilim tahsil ettiğiniz hocalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Muhammed Avvâme Hoca: İlmî hayatıma Halep’teki eş-Şa‘bâniyye Medresesi’ndebaşladım. Daha sonra şer’î ilimler lisesine geçtim. Buradan mezun oluncaDımaşk/Şam Üniversitesi Şeriat fakültesini okudum. Bu dönemde iki aylığınaMısır’a gittim. Bu iki ay içinde Allah Teâlâ bana büyük hocalarla karşılaşmalütfunda bulundu. Mesela Ahmed es-Sıddîk el-Ğumârî ve kardeşi Abdullah es-Sıddîk el-Ğumârî hocalarla (Allah Teâlâ ikisine de rahmet etsin) evlerindegörüştüm. Ancak bu görüşmelerden kısa bir süre sonra Ahmed es-Sıddîk el-Ğumârîhoca vefat etti; kardeşi Abdullah es-Sıddîk el-Ğumârî hoca ise hapsedildi.Hapisten çıktıktan sonra aramızda uzun soluklu bir ilmî mektuplaşma dönemibaşladı. Daha sonra umre için Medine-i Münevvere’ye geldiğinde defalarcagörüştük… Kendisi beni evimde ziyaret ederdi.

Allah’a hamdolsun, birçok hocadan ders okumak nasip oldu. Ancak ilim tahsilindeüzerimde en çok emeği bulunanlar Abdullah Sirâcuddîn (rh. a), Abdulfettah EbûĞudde(rh. a) ve Muhammed es-Selkînî (rh. a) hocalardır.

Abdullah Sirâcuddîn hoca, ilmiyle âmil, tahkik ehli ve Sünnet-i Nebeviyyehafızı bir zattı. İlmî unvanlarla söylersek, müfessir, mütekellim ve sûfî idi.Söylediği her sözü Kitab, Sünnet ve tasavvufla desteklerdi. Lisân-ı haliyleâdeta: “Kitab ve Sünnet gibi iki âdil şahidin şahitliği olmadan benden birkelime bile almayın” derdi. Abdulfettah Ebû Ğudde hoca, fıkıh, usûl-i fıkıh,

hadis-i şerif ve hadis ilimleri, Arap dili ve edebiyatı sahalarında tahkik vetetkik ehli bir âlimdi. Muhammed es-Selkînî hoca ise benim ilk hocalarımdandır.

 

Hocam bize diploma ve icazetlerinizden de bahsedebilir misiniz?

Muhammed Avvâme Hoca: Tek resmî diplomam Şam/Dımaşk üniversitesinden.İcazetlerimi ise, önce bu iki hocaefendiden (Gumârî kardeşlerden) aldım. Dahasonra Abdulfettah Ebû Ğudde ve Abdullah Sirâcuddîn hocalardan icazet aldım.Aslında birçok hocaefendiden icazet almak nasip oldu. En önemlileri: HindistanulemâsındanHabîburrahmân el-A‘zamî, Pakistan ulemâsından Muhammed Abdürreşîden-Nu‘mânî veEbu’l-Hasan en-Nedvî (Allah hepsine rahmet etsin). İcazet aldığımhocalarımın birçoğunuSünen-i Ebî Dâvud‘un ikinci baskısının sonunda zikrettim.Şimdi şu isimleri de ilave etmek isterim: es-Seyyid eş-Şerîf İdrîs el-Kettânî,(Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî’nin (rh. a) oğlu) ve Yemen’den allâme,kadı İsmâil el-Ekva‘.

 

Hocam bazı talebelerinizden de söz edebilir misiniz?

Muhammed Avvâme Hoca:45 yıldan beri ders veriyorum; Allah’a hamdolsun birçok talebem var. İçlerinde ilmî hayatını devam ettirerek telif sahibi olanlardan bahsedersek el-Ehsâ’da Kral Faysal üniversitesinde hadis-i şerif hocalığı yapan Prof. Dr.Muhammed Abdullah el-Hayyânî, Medine-i Münevvere’de Taybe üniversitesinde fıkıh ve usûl-i fıkıh hocalığı yapan Prof. Dr. Sâid Bekdaş, Cidde’de ilmi çalışmalarını devamettiren Mecd Ahmed Mekkî, Dubai’deki el-Ahmediyye dergisinin yayın yönetmeni Dr. Abdülhakîm el-Enîs, Lübnan Trablus’ta şeriat kadılığı ve müftülük yapan Dr.Üsâme er-Rifâî aklıma geliyor.

Şu ana kadar çıkan kitaplarınızdan bahsedebilir misiniz?

Muhammed Avvâme Hoca: Yayımladığım ilk kitap üçüncü asırulemâsından Bâğendî‘ninMusnedü Ömer b. Abdilaziz‘idir. Bununla birlike Eseru’l-Hadîsi’ş-

Şerî’fi neşrettim. Bu iki kitap neredeyse eş zamanlı yayımlandı. Bunlarlabirlikte ayrıca es-Sem‘ânî‘nin el-Ensâb‘ından, şîn harfinden kaf harfinin birbölümüne kadar olan kısmı yayımladım.

Bundan sonra Allah Teâlâ lütfetti ve Medine-i Münevvere’ye geldik. İslamüniversitesinin İlmî Araştırma Merkezi’nde çalışmaya başladım. Bu merkezinkuruluşundan kurumsallaşmasına kadar olan dönemde ve İbn Hacer’in İthâfu’l-Mehera isimli eserinin ilk hazırlık çalışmaları esnasında burada bulundum. Dahasonra kendi çalışmalarımı başlattım. Bu dönemde çıkardığım ilk kitap, Hâfız İbnHacer’in Takrîbu’t-Tehzîb adlı eseridir. Bu çalışma birçok defa basıldı. Sonbaskısı, İmam Abdullah b. Sâlim el-Basrî ve talebesi Muhammed Emîn el-Mîrğenî‘ye ait iki haşiye ile birlikte yapıldı. Daha sonra birçok kitapneşrettim. Zehebî‘nin el-Kâşif‘i, İmam Sıbt b. el-Acemî haşiyesiyle birliktebasıldı.

Allah’ın muvaffak kılması sonucu hem et-Takrîb hem de el-Kâşif‘in haşiyeleriylebirlikte tahkiki, müellif nüshalarından yapıldı. Sehâvî‘nin el-Kavlu’l-Bedî‘ ve İbnNâsıruddîn ed-Dımaşkî‘nin Mecâlis adlı kitapları da müellif nüshalarındanyapıldı.

Sonra Hafız İbn Hacer’in kendi el yazısıyla yazdığı nüsha ve diğer nüshalardan istifadeyle Sünen-iEbî Davud’u neşrettim.

Daha sonra Eseru’l-Hadîsi’ş-Şerîf fî İhtilâfi’l-Eimme el-Fukahâ [bu kitap Türkçeye çevrilmiş ve“İmamların Fıkhî İhtilaflarında Hadislerin Rolü” adıyla yayımlanmıştır. Çev.] kitabınıveSafahât fî Edebi’r-Re’y: Edebu’l-İhtilâf fî Mesâili’l-İlmi ve’d-Dîn kitabını yazıp yayımladım.İkinci baskısında kitabın adının ilk bölümünü çıkardım: Edebu’l-İhtilâf fî Mesâili’l-İlmive’d-Dîn adıyla basıldı. Bu iki kitap birbirini tamamlayan kitaplardır.

Şu anda üzerinde çalıştığınız, tamamlanmamış eserler var mı?

Muhammed Avvâme hoca: Bütün çalışmalarımı en güzel şekilde tamamlamaya gayretediyorum. Ancak şu üç çalışmayı tamamlayamadım:

Birincisi: İmam Nevevî‘nin Sahîh-i Müslim şerhinin mukaddimesini şerh çalışması… Buçalışmayı 1391 h. senesinde yazmaya başladım ve 1393 senesinde değerli hocamAbdulfettah Ebû Ğudde’ye sundum. Bitirmek üzereydim… Hoca’nın çok hoşunagitmişti. Kitabın basılması için beni teşvik etti.

İkinci çalışmaya 1394 h. senesinde başladım. Nâsır el-Elbânî hocaya altınbilezik konusunda bir reddiye çalışmasıydı. Yaklaşık yarısını yazdım amatamamlayamadım.

Üçüncüsü, Mısır’da basılan İbn Bedr el-Mevsılî (rh. a)’in el-Muğnî ani’l-Hıfzi ve’l-Kitâbadındaki değerli eseri üzerine bir çalışmaydı. Bu, mevzû hadislerle ilgilibir kitap. Birçok âlim bu kitaba istidrâk yapmıştır. Husâmuddîn el-Kudsî hocamız (rh. a) bu kitaba“İntikâdü’l-Muğnî ve Beyânu en lâ Ğenâe ani’l-Hıfzi ve’l-

Kitâb adında bir reddiye yazdı. Kendisinden bu kitap üzerine talikler yazmak,hocanın nakillerini tahric etmek ve yayınlamak için izin aldım ve 1403 h.senesinde bu kitap üzerine çalışmaya başladım… Üçte birini bitirdim ancak dahasonra Takrîbu’t-Tehzîb çalışmasına başlayınca bu üç çalışma da yarım kaldı.

 

Müstakbel projeleriniz neler?

Muhammed Avvâme Hoca: En son İbn Ebî Şeybe‘nin Musannef‘ini çalıştım. İlkbaskısı 1427 h. senesinin ramazan ayının ilk gününde 26 cilt olarak yayımlandı.Kitabın kendisi 21 cilttir. Diğer beş cilt ise fihrist çalışmasıdır. Kitaptaaraştırmayı kolaylaştırmak için beraberinde bir de CD hazırlandı. Sünen-i EbîDâvud‘un bir ve ikinci baskıları da CD’li olarak yayımlandı.

Bundan sonra ise, daha önce yayımlanan kitaplarımı gözden geçirerek tekraryayıma hazırlama çalışması yapacağım. Çünkü bu kitapların piyasada baskısıkalmadı. Üzerlerinde tekrar çalışıp yeniden yayımlayacağız. Değerli hocamAbdulfettah Ebû Ğudde (rh. a) şöyle tavsiyede bulunurdu: “Bir kitabın ikincibaskısı yapılırken ilk halini hiç değiştirmeden yayımlamak hoş bir davranışdeğildir. İkinci baskısında hiçbir geliştirme çalışmasının yapılmamış olmasımüellifinin kitap üzerine çalışmadığını gösterir. İkinci baskıda birtakımeklemeler ve düzeltmeler olmalıdır.” Ben de Allah izin verirse böyle yapacağım.Baskısı tükenmiş kitaplarımı yeniden yayıma hazırlarken üzerlerinde bir takımçalışmalar yapacağım.

 

Bazı kitaplarınızın daha iyi anlaşılması için tavsiyeleriniz nelerdir?

Muhammed Avvâme Hoca: Eseru’l-Hadîsi’ş-Şerîf kitabımda bu konuyla ilgili bazı noktalaratemas ettim. Orada şöyle bir cümle geçer: “İlim, fikir, görüş ve ameldeâlimlerimizin (Allah hepsinden razı olsun) menheci üzere olmamız zarurîdir. Bizdaima kadim imamların yolunu takip ederiz. Muasırlardan etkilenmeyiz.” Yineaynı kitapta muasırlarla ilgili şöyle bir cümlemi hatırlıyorum: “Çağdaşaraştırmacıların doğruları kadim imamlarımızın sofralarının artıklarıdır.Yanlışları ise kendilerinindir. Dolayısıyla bilgiyi hep kadim ulemanıneserlerinde aramalıyız.”

“İmam el-Irâkî bu konuda şöyle demiştir… İbn Hacer şöyle demiştir… Nevevî şöyledemiştir” dediğimde bu benim söylemek istediğim sözün senedidir. Söylemekistediklerimi o büyük imamların görüşleriyle desteklerim. Çağdaşaraştırmacılardan yaptığım nakiller ise çok azdır.

İlim talebelerine dikkatlerini imamlarımızın yoluna/yöntemine çevirmelerinitembihlerim. Ulemâ senedi/tabakası ne kadar geçmişe dayanırsa o kadarmakbuldür. Abdullah b. Mesud efendimiz (r.a) der ki: “Kadim, asil ve saf olanabakın.” Muhaddisler hep yüksek/âlî sened gayreti içinde olmuş; sened aşağı

doğru geldikçe endişe etmişlerdir. İlim meseleleri de böyledir; ne kadar kadimbir imamdan nakilde bulunursak o nakil o kadar makbuldür.

 

Özel sebeplerle telif ettiğiniz kitaplarınız var mı?

Muhammed Avvâme Hoca: Bir sebebe müstenid olarak yazdığım en mühim kitap Eseru’l-Hadîsi’ş-Şerîf‘tir. Kendi ülkemizdeyken bu sahadaki karışıklıklardan yakınıyorduk. Okitabın mukaddimesinde dokumacı bir gencin hikâyesini anlattım. Dokumacı birgenç… İmamların (Allah hepsine rahmet etsin) çözdüğü bir meseleyle ilgiliolarak benimle tartışmaya gelmiş. Deve eti yemenin abdesti bozup bozmayacağımeselesi… Bütün bir Ümmet-i Muhammed’in deve eti yenildiğinde abdest almalarıgerektiğini savunuyordu. İmam el-Leknevî‘den bir nakilde bulunmak istediğindeel-Lekenevî diyor, İbnu’l-Hümâm‘dan bir şey nakletmek istediğinde İbnu’l-Hemmâmdiyordu. Bir âlimin adını bile doğru telaffuz edemeyen bu delikanlı bize kendigörüşünü dayatıyordu. Bu başıbozukluk hali memleketimin gençleri için beni buaraştırmayı yazmaya sevketti. İlk hali bir konferanstı. Medine-i Münevvere’yegelince burada genişlettim ve kitap haline getirdim.

İlmî sahadaki bu başıbozukluk, bu had bilmezlik, birkaç kitap okuyanın kendiniâlim sanarak ulemâya dil uzatması beni ve bazı hocaları bu tür kitaplar yazmayasevketti.

Diğer kitapların sebepleri ise biraz daha genel. O da şöyle bir şey: Sünnet’intemel metinlerinden mesela Kütüb-i Sitte’den hiçbir kitap şu ana kadarkendilerine yaraşan ilmî bir tahkikle yayımlanmadı. Sahîh-i Buhârî’nin Bulakbaskısı çok kıymetli ve asil bir baskı, ama sema kayıtları ve sened isbatlarınerede? Bu yüzden Sünnet kitaplarının tahkikinden öte tevsîkini yapmakistiyorum. Bunu, Sünen-i Ebî Dâvud’un mukaddimesinde de belirtmiştim. Sünen-i EbîDâvud Ehl-i Sünnet’in üçüncü asıl kaynağı olmasına rağmen kendisine yaraşır birtahkik, tetkik ve tevsîkle basılmadı. Allah Teâlâ bu işi bu fakire lütfetti.Ama bu çalışma daha bu işin nüvesi seviyesinde. Çünkü onunla birlikte daha âlîbir tevsîk gerekir. Artık hedef tahkîk değil; tevsîktir. Tevsîkin bir takımusûlü ve metodu vardır. Yoksa bazı kitaplarda görüldüğü gibi, “tahkik ve tevsîkçalışmasını falan kişi yaptı” yazıyor kitabın üstünde ama ilmî bir tahkik vetevsîk göremiyorsunuz. Bu sebeple, Sünnet kitaplarının tevsîkini yapmakistiyorum. Öyle bir tevsîk çalışması yapayım ki muhakkak, muvassak ve mazbutolsun…

Müslüman ya da gayr-i Müslim her kim okursa Sünnet kitaplarına itimadı artsınistiyorum. Mesela Salâhuddîn Eyyûbî‘nin oğlu Sultan Ahmed’in, şeyhi İbnTaberzed‘e okuduğu Sünen-i Ebî Dâvud nüshasına bakıyorum. Orada mesela dört harftenoluşan bir kelimenin zabtını veriyor. Bu dört harften üçünü tek bir şekildezaptederken, bir harfi iki farklı vecihle veriyor. İşte iki yönlü bu zabt,Sünnet’in dakik, mazbut ve ulemâdan semâ edilmiş bir şekilde nakledildiğinedair benim güvenimi artırıyor. İşin bu tarafı ilmîliğin de ötesinde imanî birkonudur. Sünnet kitapları benim imanımı artırır. Yoksa Sünen-i Ebî Dâvud’un

mukaddimesinde sözünü ettiğim topluluğun yaydığı gibi değil: Onlarhükümdarlardan birine gidip tartışmaya başlamışlar… “Siz bu hadisin Buhârî‘deolduğunu söylüyorsunuz; bundan nasıl emin olabiliyorsunuz? Belki bir hadiskârii, el-Buhârî‘nin yazmalarından birinden okuyor, haşiyede bir hadis yazılı…başka bir müstensih geliyor ve kenardaki bu hadisi Buharî‘ye ekliyor. Siz dekalkıp “Buharî rivayet etti” diyorsunuz!!

Evet böyle bir ihtimalden söz edilebilir; ancak falan imama harfi harfineokunmuş, falan imamdan rivayet edilmiş, her yirmi sayfada bir muhakkakbelâğ kayıtları olan bir hadisi okuyup tashih ederek basmak istediğimizde buihtimal bütün şüpheleri ve iftiraları izale eder.

Sünnet kitaplarındaki zabtın ehemmiyetini gösteren, Eseru’l-Hadîsi’ş-Şerîf kitabındada zikrettiğim bir hadiseyi anlatayım… Abdülazîz Uyûnu’s-Sûd hocamız (rh. a)anlatmıştı. Ben bizzat kendisinden dinledim. Hocamız evinin hemen bitişiğineyaptırdığı mescidinde oturmuş öğle namazını bekliyormuş. O arada başka biridaha gelmiş. Namaz vakti girince müezzin ezana başlamış, “Allahu EkberallahuEkber” diye okumuş. (Yani geçişte “Ekber”in ra’sını fetha okumuş). Diğer adamhemen müdahale etmiş; “Ezanı yanlış okuyorsun. Bid‘at işliyorsun” diyerekmüezzine çıkışmış. Abdülazîz Uyûnu’s-Sûd hoca (rh. a) “yanlış ve bid‘at olannedir?” demiş. Müezzin ezanı yine aynı şekilde yeniden okumaya başlamış. Adamtekrar itiraz etmiş… Hoca yine aynı soruyu sormuş: “Yanlış olan nedir? Neresibid‘at?”… Bunun üzerine adam, “Bu, Sahîh-i Müslim‘deki hadise ters” demiş.Hoca, Sahîh-i Müslim‘deki hadis-i şerifte nasıldır? deyince adam, Allahu Ekberu,Allahu Ekberu şeklindedir, demiş. Hoca, “Sahih-i Müslim‘i hocalarınızdan vehocalarınızın hocalarından başlayarak İmam Müslim’e kadar giden bir silsiledenaktararak mı bu zabtı yapıyorsunuz yoksa bu, “matbaa zabtı” mıdır?” deyinceadam susmuş. Namaz bittikten sonra Hocaya o kişinin Nâsıruddîn el-Elbânî olduğunu söylemişler. Şimdi bu adam İslam dünyasındaki o şöhretine vehadis ilminde müctehid imam (!) olduğu söylenmesine rağmen matbaa zabtınaitimad edip rivayeti ve önemini idrak etmemişse ona tâbi olan yeni yetmelerinhalini düşünün artık!..

Sahîh-i Buhârî ve Müslim‘i imamlara okunmuş mevsuk nüshalar üzerinden tahkik vetevsîk çalışması yaptığımızda bunlar, ahkâmla ilgili hüccetlerimiz olur.Sünnet’le ilgili şüpheleri ve iftiraları ortadan kaldırır. Bu yüzden Sünnetkitaplarını yalnızca tahkîk ile değil; tevsîk çalışmalarıylaneşretmeliyiz. Temel Sünnet metinlerimizin bugün hâlâ bu halde olmaması bizimiçin büyük bir ayıptır. Mevcutların içinde en güzel baskısı olan kitap,Sahîh-iBuhârî‘nin Bulak baskısıdır ve onda da bu hizmetler (tevsîk ve senedçalışmaları) eksiktir. Aynı şekilde Sahîh-i Müslim‘in İstanbul Matbaatü’l-Âmirabaskısı da [Mehmet Zihni Efendi’nin harekeleyerek neşrini yaptığı baskı. Çev.]kıymetlidir ama onun da hangi asıllara dayanılarak neşredildiğinibilmiyoruz. Buhârî‘nin Bulak baskısıyla ilgili olarak da aynı durum sözkonusu.Bu biz Müslümanlar için büyük bir ayıptır.

 

Ümmetin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Allah’a hamdolsun. Ben ümmetin akıbetinin iyi olacağıkonusunda iyimserim. Müslümanların durumunun salaha kavuşması ümmetinâlimlerine bağlı; eğer ulemâ, şer’î ilmi taşıma konusunda sağlam bir duruşortaya koyarsa; ilmi ve dini ümmete, emanet, sıdk ve ihlâs ile ulaştırırsaümmet salaha erer, hayra kavuşur. İmam Muhammed b. Sîrîn‘in özlü bir sözüvar: “Şüphesiz bu ilim, dindir. Öyleyse dininizi kimden aldığınıza dikkatedin!” Bu büyük söz, davet makamında olanlara karşı bu ümmetin miyarı veölçüsüdür. Ümmetin görevi, bu vasfı haiz olan âlimlerle irtibat halindeolmaktır.

 

Günümüz ilim talebelerini nasıl görüyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: İlim talebeleri de bu ümmetin bir parçasıdır. Ümmetenasihat sadedinde az önce zikrettiğimiz “Şüphesiz bu ilim, dindir. Öyleysedininizi kimden aldığınıza dikkat edin!” sözü daha hususî manasıyla ilimtalebelerine yöneliktir. Her ilim talebesi din hususunda Allah’tan korkmalı,takvâ sahibi olmalıdır. İlmî ve fikrî önderliği ilmine güvenilen, diyanetibütün veya bu yolda çaba sarfeden âlimlere teslim etmek gerekir. Na-ehilinsanlardan uzak durulmalıdır. Selef-i sâlihîn –Allah hepsinden razı olsun-bunun peşindeydi.

İmam Mâlik b. Enes, İmam Eyyûb es-Sahtiyânî ile defalarca görüşmüş. Ama ondanhiç hadis almamış. Ancak bir gün onu Mekke-i Mükerreme’de Zemzem kuyusununyanında görmüş. Orada oturuyormuş… Hz. Peygamber (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in adı her anıldığında İmam es-Sahtiyânî ağlıyormuş. İmam Mâlik bunugörünce artık ondan hadis almaya başlamış.

İşte kendilerinden ilim tahsil edeceğimiz hocalara böyle bir hassasiyet ve buseçicilikle yaklaşmalıyız. Bu tavır bizim de ilim alma yöntemimiz ve düsturumuzolmalı. Yani dinimizi kimden alacağımıza bu derece dikkat etmeliyiz.

İlim talebesi kardeşlerime hep söylediğim ve üzerinde durduğum iki vasıf vardırki, her ilim talebesinde yeterli ve dengeli bir seviyede mutlaka olmalıdır. Buiki vasfın bir insanda bir denge çizgisi üzerinde olması önemlidir; biridiğerini bastırmamalıdır. Bunlar: Tenkit ve edeptir. Tenkit şu demektir: Meselabir imama ait bir ibareyi okurken dikkatli olmalıyız. İlmî birikimimizi,zekâmızı, hafızamızı, aklımızı ve o ana kadar edindiğimizsabitelerimizi/değişmezlerimizi işletmeliyiz. Okuma yaparken, ibareninmazmununa gözlerimiz kapalı hemen teslim olacak ve boyun eğecek bir halet-i

ruhiyeyle değil; bir yakaza haliyle zihnimizi ve ilmimizi işleterek okumalı vedeğerlendirmeliyiz. Bununla birlikte tenkit, edeple beraber yürümelidir; belkimüellifin kalemi sürçmüştür, belki hafızası onu yanıltmıştır, belki nakilyaptığı nüshada baskı ya da dizgi hatası vardır… Aceleci davranarak hementenkide meyletmemeliyiz. Bir âlim hakkında bir şey söylerken teenni ile hareketetmeli, onun şanına leke sürmemeliyiz. Çünkü maksat hakikatlerinanlaşılmasıdır. Eğer tenkit, edebi, gölgesinde silikleştirirse bizi yanlışadüşürür. Aksi olursa yani edep, tenkidi silikleştirirse yine yanlış yapmışoluruz.

Tarih bizim için derslerle doludur. 8. asır Şam âlimleri arasında elliyaşlarında bir âlim vardır. Kendisine “el-İmam” payesi verilmiştir. Ebu’r-Rabî‘el-Yâsûfî‘den söz ediyorum.İmam Nevevî‘nin talebelerine yetişmiş biridir. İmamNevevî’yi öylesine kutsamaktadır ki “Nevevî yanılmıştır” diyen kimseyi tekfireder. Bu işi hayli ilerletir ve insanları dalâletle itham etmeye başlar. O butavrında o zamanki Şam âlimlerinden birinden etkilenmiştir. Tenkidi ve edebidengeli değildir. Dolayısıyla tenkit ve edep, kıvamında olmalı; biriniişletirken diğeri ihmal edilmemelidir.

Bir diğer tavsiyem şudur: İlim, talebenin gayesi değil vesilesi olmalıdır.Çünkü ilmin hedefi ameldir. İmam Hatîb el-Bağdâdî‘nin bu konuda müstakil birrisalesi vardır: İktizâu’l-İlmi el-Amel adında nefis bir eserdir. Efendimiz (s.a.v)hergün sabah namazından sonra yaptığı duasında dikkatimizi bu hususaçekmektedir… Duası şudur: “Allahım senden faydalı ilim, helal rızık ve makbulamel istiyorum.” İlim tahsili yoluna girmesi talebeyi aldatmamalı ve talebeköprüyü geçtiğini sanmamalıdır. Çünkü ilim talebesinin fitnesi/imtihanı diğerinsanlarınkinden daha zorlu olabilir. Bu yüzden ilim talebesi kardeşlerime azönce zikrettiğimiz Efendimiz (s.a.v)’in sabah duasıyla birlikte Hz. EbubekirEfendimiz’in akşam namazının son rekâtında Fatiha’dan sonra okuduğu, “Rabbenâla tuziğ gulûbenâ ba’de iz hedeytenâ ve-heb lenâ min ledunke rahmeten, innekeente’l-vehhâb” duasına devam etmelerini öğütlerim. Bazı talebeler var…Başlangıçta istikamet ehli ve hidayet sahibi kimselerdi, ama sonra saptılar vesaptırdılar.

Bu zamanın âlimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Âlimler Allah’ın, dininde hüccet kılmak istediğikimselerdir. Elhamdülillah böyle bir zümre tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda hepvar olmuştur. İlmiyle amel eden sâlih ve ihlâslı âlimlerin sayısı azdır.Kıyamet günü insanların “yolumuzu aydınlatacak ve kendilerinden dinimiziöğreneceğimiz âlimler yoktu” şeklinde bir mazeretlerine mahal bırakmamak içinAllah tüm zamanlarda ve mekânlarda âlimler var etmiştir. Bugün de varlar. Ancakson dönemde bu yolda olmayan bir grup peyda oldu. Müslüman, basiretlidavranarak birinci gruptaki âlimlere sımsıkı sarılmak, ikinci gruptakilerdensakınmak zorundadır.

Ayrıca bu ümmetin hayır ve bereketi, âlimlerinde ve ilim talebelerindedir.İnşallah bu hayır ve bereket kesintiye uğramayacaktır. Başta kendim olmak üzere

herkese tavsiyem, bu ümmeti eğitirken yapılanları yalnızca Allah içinyapmaktır. İnsanları Allah’a çağırırken doğruluk, emanet ve ihlâs üzereolmalıyız. Eğitim ve davet sahalarında, öncelikli konular üzerindeyoğunlaşmalıyız. Kendimiz ve ümmet için bir anımızı bile ilim dışındageçirmemeliyiz.

Yakın sayılabilecek bir zaman önce vefat eden Muhammed Ali el-Murâd hocamız(rh. a) yaşlılığına ve hastalıklarına rağmen hiçbir anını boş geçirmez; süreklieğitim ve davet çalışmaları yapardı. “Belki bir Müslüman, geceleyin geç birsaatte ilmî ve dinî bir meseleyi sorma ihtiyacı hisseder” diyerek uyurkentelefonu başucuna koyardı. Gecenin geç bir saatinde bir Müslüman’ın meselesinecevap vermek, bir sorununu çözmek yani ilmini esirgememek için böyle yapardı.Çünkü âlimlerin ilmi yayması vaciptir.

Âlimler ümmetle ilgili olarak Allah’tan korkmalı; selefimizden ve geçmişimamlarımızdan miras aldığımız sahih ilmi öğretmelidirler.

(Aranot: Muhammed Ali el-Murâd hoca, Muhammed Zâhid el-Kevserî (rh. a)’inicazetli talebesidir. Abdulfettah Ebû Ğudde hocayla birlikte icazetalmışlardır.)

Bugünün müelliflerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Bugünün müelliflerini birkaç grupta değerlendirmekmümkün. Bir kısmı ümmetin amelî, ilmî, akidevî ve fikrî alanlarda ihtiyaçduyduğu konularda yazıyor. Allah’a hamdolsun bu tür kimseler var. Bir grup dahavar ki bunlar yararlı yararsız her konuda yazıyorlar. Günümüzde bunlardanmebzul miktarda mevcut. Medya gibi enformasyon araçları, bu yararsız teliftürünün yaygınlaşmasında büyük rol oynuyor. Âlim bir insan, fırsatları iyideğerlendirerek bu ümmeti ilmî, amelî ve fikrî bakımdan geliştirecekaraştırmalar yapmalıdır. Kardeşlerimizi, sözünü ettiğimiz ikinci türmüelliflerden sakındırmalıyız. Çünkü o türden telifler Müslümanların nedünyasına ne de âhiretine yarar.

Abdulfettah Ebu Ğudde

Bir de tahkik çalışmaları alanı var ki en büyük sorun burada… İhlâs ve sadakatle çalışan, yorulan, doğrunun ve hakikatin peşine düşen, bir meselenin hatta bir kelimenin tahkiki için uzun zaman harcayan gerçek muhakkikler var.Abdulfettah Ebu Ğudde hocam (rh. a) anlatmıştı:“Üç aydır bir kelimenin etrafında dolanıp duruyorum. İhâle kelimesindeki “h” harfi noktalı mıdır değil midir, bunu tesbit etmeye çalışıyorum. Yani bir nokta bana aylara maloldu. Falan falan hocalara sordum, falan falan kitaplara müracaat ettim. Sonunda mesele çözüldü” demişti. Yani böylesine ciddiyetle çalışan hocalarımız hala varelhamdülillâh. Bununla birlikte, imamlarımızın, uğruna gecelerini uykusuz geçirdiği, ömürlerini ve takatlerini tükettiği kitapları heba eden kimseler de var. Allah’tan korkmayan bir muhteris kitabı alıyor ve mahvediyor. Bunlar genelde esas meslekleri eczacılık, mühendislik vb. olan, ilme bütünüyle yabancıkimseler. Veya mesela Arap dili talebesi ve şer’î ilimlerle ilişkisi zayıf… Yahut Sünnet kitaplarına el atmış bir fıkıh talebesi…

Bu çalışmaların sahipleri dinleriyle ilgili olarak Allah’tankorkmalıdır. İmam Hammâd b. Seleme (rh.a) diyor ki: “Allah rızasının dışındabaşka bir sebeple hadis tahsil eden kimse o hadisin tuzağına düşer.” O dönemdehadis ilmi revaçta olduğu için Hammad b. Seleme özellikle onu zikretmiş. YoksaTevhid ve Fıkıh gibi ilimler de aynıdır. Din tacirliği yapmak için ilmiistismar eden kimse de aynıdır. Çünkü o kitap onun için iyi bir pazar malıolmuş… “Ben bu kitabı nasıl olursa olsun bir an önce basmalıyım” diyor. Bu,haramdır. Çünkü bu, Allah’ın dini üzerinden ticaret yapmaktır.

Bir diğer husus, yayınevlerindeki bunca kitap, bir kitabın farklı farklıbaskılarının olması, büyük bir kitabın basitleştirilerek mübtedî ilimtalebesinin seviyesine indirilmesi… Bu tür çalışmalar ilme zarar vermektedir.Ayrıca şu an yaşadığımız bilgi karmaşasına bunlar sebep olmaktadır.

 

Hocam sizce, bu asırda Hind kıtası, Şam, Mısır, Türkiye, Mağrib, Libya, Körfez ülkeleri, Medine-i Münevvere ve Yemen’de Müslümanların yolunu aydınlatan âlimler kimlerdir?

Muhammed Avvâme Hoca: Doğrusu çok fazla seyahat eden biri değilim ve çok fazlainsan tanımıyorum. Bununla birlikte ilim, amel, doğruluk ve ihlâs sahibi, davetehli bir topluluğu tanıyorum. Hatırlayamadıklarım için daha başta kendilerindenaf dileyerek şu an aklıma gelen bazılarından bahsedeyim sizlere.

Pakistan, Karaçi’de Bennûrî Üniversitesinin yöneticisi eş-Şeyh Abdürrezzâkİskender, Pakistan içinde ve dışında önemli çalışmalar yapıyor. Merhumhocamız Muhammed Abdürreşîd en-Nu‘mânî (rh. a)’in kardeşi Muhammed Abdülhalîmel-Çiştî hoca…Muhammed Takî el-Osmânî hoca ve onun Pakistan içinde ve dışındakiönemli ilmî çalışmaları… Muhammed Takî el-Osmânî hocanın büyük kardeşi,Karaçi’deki Câmiatü Dâri’l-Ulûm’un yöneticisi Muhammed Rafî‘ hoca ve diğerleri…

Hindistan‘da ilim ve davet sahasında çok ciddi eserleri ve faaliyetleri olanönemli âlimler var. Özellikle iki büyük medresenin, Dâru’l-Ulûm Diyûbend veSehâranpur’daki Mazâhiru’l-Ulûm medreselerinin çok değerli hocaları var. İsimzikredecek olursak mesela Dâru’l-Ulûm Diyûbend medresesindeki Erşed Medenî hocave Hüseyin Ahmed Medenî hoca… Erşed Medenî hoca, İmam Aynî‘nin Nuhabu’l-Efkâr biŞerhi Şerhi Ma‘âni’l-Âsâr li’t-Tahâvî‘nin 7 cildini yayımladı.

Sehâranpur Mezâhiru’l-Ulûm medresesinden Muhammed Âkıl hoca… Yine aynımedreseden Şerhu Me‘âni’l-Âsâr kitabındaki ravîlerin hayatına dair bir kitapolanTerâcimu’l-Ahbâr’ın müellifi Muhammed Eyyûb es-Sehâranpûrî… Yine bu medreseninbüyük hocalarından, bizimle burada Medine-i Münevvere’de mukîm, HabibullahKurbânhoca. Kendisi Mevlânâ eş-Şeyh Muhammed Zekeriyyâ el-Kândehlevî (rh. a)’intalebesidir. Şu anda okuma ve telif üzerine yoğunlaşmıştır.

Bangladeş‘de Muhammed Abdülmâlik hoca… Değerli hocalarımız Abdulfettah EbûĞudde hoca (rh. a)’in ve Muhammed Abdü’r-Reşîd en-Nu‘mânî hoca (rh. a)’intalebesidir. Eğitim ve telif sahalarında önemli gayretleri vardır.

İbrahim es-Selkînî

Şam ve Halep bölgesinde Halep müftüsü eş-Şeyh İbrahim es-Selkînî hoca var. Kendisi âlim oğlu, âlim oğlu âlimdir. Hocanın özelde Halep’te genelde tüm Suriye’de büyük bir tesiri var.

Prof. Dr. Nuruddîn Itr hoca ilim ve fazilet ehli, istikamet sahibi ve davetçalışmaları olan biridir.

Hocamız Abdullah Sirâcuddîn’in çocuklarıŞabâniye medresesiyle ilgileniyorlar.Beraberlerinde seçkin bir hoca topluluğu var. Kendileri ilim ve fazilet ehlikimselerdir. Hepsi merhum hocamızın terbiyesiyle yetişmiştir.

Ayrıca Mahmud Hût hocanın –Allah ömrünü bereketlendirsin- özellikle halkarasında yaygın bid‘atlerle mücadele hususunda insanlar üzerinde makbul birtesiri var.

Şam‘da üst ilim tabakasından fazilet ehli âlimler vardır. Mesela MürşidÂbidîn hoca,Abdürrezzâk el-Halebî hoca, Vehbî Süleyman Gâvcî ve EdîbKellâs hocalar.

İlim ve davet adamlarından Usâme er-Rifâî hoca ve kardeşi Sâriye er-Rifâî hocailim, davet ve hikmet ehli kimselerdir.

El-Fethu’l-İslamî enstitüsünden Hüsâmuddîn Farfûr ve beraberindeki hocalar…Hepsi de ilim ve hayır ehli insanlardır. Kurrâdan Muhyiddîn el-Kürdî ve Muhammed Küreyyim Râcih hocalar ilim ve fazilet sahibidir.

Hıms şehrinde Adnân es-Sekkâ, Muhammed Saîd Kahîl hocalar… Mahmud Cüneydhocanınçocukları ilim ve fazilet sahibi zatlardır.

Ürdün‘de Fadl Hasan Abbâs hoca ilim ve fazilet ehli bir zattır.

Mısır‘da, Mısır müftüsü Dr. Ali Cuma hoca ve Ahmed Ma‘bedAbdulkerim, Abdülmehdî Abdülkâdir ve el-Acmî Demenhûrî Halife hocalar…

Allah’ın bu ümmete yardımı sadıklarla ve ilmiyle âmil âlimlerle olur veAllah’ın Müslümanlara olan bu lütfu kıyamete kadar devam edecektir. Nitekim Hz.Peygamber şöyle buyurur: “Allah Teâlâ daima bu dinde kendi taati yolundagörevlendireceği hayırlı insanlar yaratacaktır.”

Lübnan’da da şu anda ilim ve fazilet ehli zatlar var. Mesela şimdilerde kadıolan Üsâme er-Rıfâ‘î hoca mesleği gereği çok yoğun olmasına rağmen vazifesininyanı sıra ilmî faaliyetler ve çalışmalar yapıyor. Hasan Kâtırcî hocanın davetalanında ciddi bir etki sahası var. El-İttihâdü’l-İslamî müessesesini kurmuşturve bu müessese Minberu’d-Dâ‘iyâtdergisini çıkarmaktadır. Ayrıca Kur’ân hafızlarıyetiştirmek için kurslar düzenliyor. Lübnan’daki gayr-i Müslimlere emr-i bi’l-maruf çalışmaları yapıyorlar. Hatta bu çalışmaların sonucu olarak yaklaşık 30kişi Müslüman olmuş.

Türkiye‘de değerli âlim, “sessiz mücahid” Muhammed Emin Saraç hoca var. Ben onasessiz mücahid diyorum… Çünkü hikmetle ve sükûnet içinde çalışıyor. MevlânâŞeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve onun meşihattaki vekili Mevlânâ MuhammedZâhid el-Kevserî’nin (Allah ikisine de rahmet etsin) talebesidir. Emin Saraçhocanın hayatı başlı basına, ilim, amel, takva örnekliğidir… Kendisi ilim vedin hizmetini sebatla sürdürmekte olup sözünün ulaştığı herkesi din ve ilimhizmetine teşvik etmektedir. Hoca’nın hayatı, ilim talebi Kur’ân-ı Kerim ilebaşlamış ve aynı şekilde devam etmiştir. Şu an geldiği noktada hocayı görenkimse, ümmetin istikbaline dair karamsarlığından sıyrılıp kalbi genişler veiyimser duygularla dolar… İslam’ın ve Müslümanların istikbaline ve nihayettemüttakîlerin kazanacağına dair güzel duygularla dolar.

Ben talebe-i ulûmdan olan bütün kardeşlerime Türkiye’ye kadar gidip hocamızıziyaret etmelerini tavsiye ediyorum. O ismi gibi, Allah’ın dini üzerinde eminve ilim talebelerinin yolunu aydınlatan bir sirâc (ışık)tır. Allah Teâlâkendisini korusun, sağlık ve afiyetle rızıklandırsın. Yaşının ilerlemiş olmasısebebiyle dilinin anlaşılması biraz zor olsa da yanında talebeleri veyardımcıları var. İyi halef olurlar inşaallah.

İstanbul’da ayrıca değerli âlim, sâlih insan, muhterem şeyh Mahmud EfendiUstaosmanoğlu hoca var… Kadını, erkeği ve çocuğuyla bütün cemaatini Sünnet-iSeniyye üzerine yetiştirmek ve hayatlarını Sünnet-i Nebeviyye’ye göre tanzimetmeleri için eğitim ve davet çalışmaları yapıyor. İhlâsı sebebiyle Allah Teâlâçalışmalarını bereketlendirdi. Takva sahasında acayip halleri olup bize Selef-iSâlihîn’i hatırlatmaktadır. Allah onu korusun ve cemaatini istikamettenayırmasın.

Türkiye’li âlimlerden Allah Teâlâ’nın beni tanışmakla müşerref kıldığı bu üçdolunaydan biri de Mevlânâ, el-Allâme, akıl ve nakil ilimleri âlimi, salâh ve

irşad ehli Muhammed Emin Er hocadır. Hoca, 1332 h. (1914 m.) doğumlu olup hayırve afiyet üzeredir. Allah onu korusun. Kendisiyle hicrî 1427 yılı, haccmevsiminde Mekke-i Mükerreme’de tanışmak nasip oldu. Bana cübbesini giydirdi vehediye etti. Daha sonra hicrî 1428 hacc mevsiminde, Medine-i Münevvere’degörüştük. Çok seçici ve aradığı şartlar ağır olmasına rağmen beni genel ilimicazetini vererek şereflendirdi. Allah kendisinden razı olsun. En son hicrî1429 hacc mevsiminde yine Medine-i Münevvere’de görüştük. Allah Teâlâ’dan, bugörüşmenin son görüşme olmamasını ve bize daha nice görüşmeler lütfetmesinitemenni ediyorum. Muhammed Emin Er hocadan ilmî olarak hâlâ faydalanmak mümkün.Elhamdülillah sağlığı yerinde ancak biraz işitme sorunu var. Sonkarşılaşmamızda akide, fıkıh ve usûl-i fıkıh ilimleriyle ilgili zor birmeseleyi ele aldı ve son derece mütemekkin bir tedkikle izah etti. Allahkendisine bereketli ve sağlıklı ömürler versin. Başkent Ankara’dakimedresesinde ilmî çalışmalarını ve ders halkalarını sürdürmektedir.Hocaefendi’nin elinden nice nesiller yetişmiştir. Allah Teâlâ ilmi vebereketinden faydalanmayı daim kılsın.

Fas‘ta Abdullah et-Telîdî hoca ilim, terbiye ve sülûkuyla temeyyüz etmiştir.Birçok telifi vardır. Ayrıca Prof. Dr. Faruk Hammâde kardeşimizin Fas’ta ciddîbir etkinliği var. İlmî, fikrî ve tevcih hususlarında büyük bir tesirisözkonusu. Allah’a hamdolsun birçok telif ve tahkik çalışması var.

Libya‘da Dr. Sadık Abdurrahman el-Ğuryânî var. Biri hadiste, diğeri usûldeolmak üzere iki doktora çalışması var. Ğuryânîler ilimde ve Kur’ân hizmetindetemeyyüz etmiş bir ailedir. Kendisi bana, “Biz dededen babaya tam iki yüz elliyıldır Kur’ân’ın hizmetinde olan bir aileyiz” demişti.

Kuveyt‘teki ilim davet ve istikamet adamlarına gelince… Hocamız el-Allâme Prof.Dr.Muhammed Fevzî Feyzullah hoca ve değerli kardeşim Dr. Muhammed Ebu’l-Fethel-Beyânûnî, Dr. Abdülmecîd Muaz, Dr. Ahmed el-Haccî el-Kürdî veDr. Abdülgaffâr eş-Şerîf…

Katar’da Yusuf el-Karadâvî hoca, bazı fetvalarında isabetsiz ve hatalı olmaklabirlikte iyi bir ilim adamı, davetçi ve hikmet ehli bir kimsedir. Onun bazıisabetsiz fetvalarının (şüzûzâtının) olduğunu düşünüyorum. Benim zaviyemdenböyle gözüküyor. Medine-i Münevvere sınırları içindeki zaviyemden böylegörüyorum. El-Karadâvî ise Amerika, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere gidipgeliyor, oralarda kalıyor… Bütün dünyaya açık bir yerde duruyor. Dolayısıylaonun fetva yaklaşımı bana uymuyor. Birçok fetvasında mazur olabilir ama birkısım fetvalarında mazur değildir. Fakat önemli olan bir şey var ki Karadâvîhoca kendini satmamıştır. Dinini sultanlara, yöneticilere, makam mevkisahiplerine satmamıştır. Düşüncelerini hiçbir şeyden çekinmeden açıklamaktadır.Bu da zamanımızda nadir bir durumdur.

Katar’da ayrıca Abdülazim ed-Dîb hoca var. Fıkıh ve usûlde mütehassıstır.Özellikleİmamu’l-Harameyn el-Cüveynî (rh.a) uzmanıdır. Şâfiî mezhebinin en

büyük kitaplarından olan, İmamu’l-Harameyn’in Nihâyetü’l-Matlab’ını tahkik ederekyayımlamıştır.

Medine-i Münevvere‘de değerli âlim şeyhlerimizden, aslen Filistinli olanŞeyh Muhammed Nemr el-Hatîb hoca (Allah onu korusun ve ona afiyet versin)… Şuanda yüz yaşında ama dinç… Birçok kral ve yöneticiyle irtibatı olduğu halde hiçkimse onu satın alamamıştır. Ne büyük ne de küçük hiçbir şey uğruna, ne dünyane de makam-mevki için dinini satmıştır. Bu da zamanımızda nadir bir durumdur.Kendisinin, davete yönelik birçok eseri vardır. Oğlu değerli kardeşim Dr. Ahmedhoca da ümit vaat etmektedir.

Medine’de ayrıca değerli hocamız Halîl İbrahim Molla Hâtır var. Hadis âlimidir.Hadis-i şerif üzerine yoğunlaşmış ve kendini bu yola adamış bir zat. İlimtalebelerinden birçok nesli yetiştirmiştir. Riyad el-İmam üniversitesindehocalık yaptı. Birçok telifi var. Kitaplarının bir kısmı Efendimizle (s.a.v)ilgilidir.

Medine-i Münevvere’de ilmî anlamda iz bırakan iki değerli âlim vardı. Allahonlara rahmet etsin. Biri, Muhammed Muhtâr eş-Şınkîtî hocadır… Davet ve ilimçalışmaları olan değerli kardeşim Dr. Muhammed eş-Şınkîtî‘nın babası… Diğeriise Atıyye Muhammed Sâlimhocadır. İkisi de ilimde yoğunlaşmış değerlihocalardı. Mescid-i Nebevî’deki derslerine büyük bir katılım ve teveccüholurdu.

Mekke-i Mükerreme’de tahkik ehli iki âlim var. Prof. Dr. Ahmed Muhammed NûrSeyf hoca, hadîs-i şerif ve hadis ilimlerinde temekkün sahibi bir âlimdir. İmamYahyâ b. Ma‘în‘e ait tahkikleri var. Ayrıca Dubai’de de önemli çalışmalaryapmakta.

Abdulvehhâb Ebû Süleyman hoca, Suudi Arabistan Kibâru’l-Ulemâ kurulu üyesidir.Fıkha dair telifleri ve tebliğleri hayli fazladır. Özellikle Mâlikî fıkhını çokiyi bilir.

El-Ahsâ’ şehrinde, “seleften bir ayna”, ilmiyle âmil, bir örnek insan, değerlihocamız Ahmed Doğân, birçok ilim nesli yetiştirmiştir. Yetiştirdiği talebelerŞâfiî fıkhında uzman ve fetva ehli kimselerdir.

Yine bu şehirde es-Seyyid İbrahim Halîfe hocanın genç nesil üzerinde güzel birtesiri vardır.

Ayrıca bu şehirde Âl-i Mellâ (Hanefî mezhebi müntesibleri) ve Âl-i Mübârek(Mâlikî mezhebi mensupları)’ndan değerli bir topluluk vardır.

Riyad’da Hadis ilminde temekkün sahibi ve birçok ilim nesli yetiştirendeğerli Mahmud Ahmed Mîra hoca. Fazla üretken değildir, fakat talebelerini iyi

yetiştirir. El-Müstedrek için yaptığı tahkikin bitimini Allah kendisine gözaydınlığı kılsın.

Yine burada ilmiyle âmil, yılların davetçisi, değerli hocamız Prof.Dr. Muhammed Edîb es-Sâlih hoca bizim çağımızdaki ilk ilim önderlerindendir.Kendisi fikriyle, ahlakıyla ve hakka bağlılıktaki sarsılmaz duruşuyla örnek birşahsiyettir. Allah onu birçok mübarek kitap yazmaya muvaffak kılmıştır.

Yemen‘de kardeşimiz Dr. Şerîf Hasan el-Ehdel istikamet ve davet ehli birşahsiyettir. İlim, amel, sülûk ve eğitim için yanıp tutuşur. San‘â, Îmân vd.Yemen üniversitelerinde dersler vermektedir.

Allah cümlesinden razı olsun.

 

Hadis ve Ricâl kitapları muhakkikleri içinde bu işi layıkıyla yaptığına inandığınız, ehil gördüğünüz zatlar kimlerdir?

Muhammed Avvâme Hoca: Değerli kardeşim Dr. Ahmed Muhammed Nûr Seyfgünümüzdetedebbür, teenni ve dikkatle çalışanlardandır. Dr. Ahmed Ma‘bed Tehzîbu’t-Tehzîb üzerine çalışmaktadır. O, bu sahada tecrübe ve birikim sahibi birkimsedir. Mısır’da hadis üzerine çalışan kardeşlerimizi de buradazikretmeliyiz. Hususen hadis şerhleri üzerine çalışmaktalar. Aralarında, Hadisilimleri, cerh-ta‘dîl ve ricâl konusunda Ahmed Ma‘bed’den başka çalışanolduğunu bilmiyorum.

Şuayb el-Arnavût hocanın dostları ve talebeleriyle birlikte Sünnet kitaplarıylailgili çalışmaları, bazı yönlerden eksiklikleri olmakla birlikte anılmaya vetakdire değer.

Ayrıca arkadaşı Prof. Dr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf‘un –ekibiyle birlikte- yaptığıçalışmaları da önemli. Özellikle el-Mizzî‘nin Tehzîbu’l-Kemâl‘inin ilk ciltleriüzerine yaptığı çalışmaları burada bahusus zikretmek gerekir. Yine Tuhfetu’l-Eşrâf üzerine olan çalışması… Keşke, en-Nuketü’z-Zırâf‘ı hazfedip de ilimtalebelerini İbn Hacer’in kıymetli değerlendirmelerinden mahrum bırakmamışolsaydı. Allah Teâlâ’dan, bir sonraki baskıda bu kitabın et-Tuhfe ile birlikteneşrini yapması konusunda kendisini muvaffak kılmasını dileriz.

 

İbn Hazm (rh. a)’a nasıl bakıyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: İbn Hazm geniş bir ilmî birikime sahip olduğu kesinolmakla birlikte tahkik ehli değildir. Muhakkik biri olmadığı eserlerinde açıkbir şekilde görülmektedir; bazı konuları ele alırken ileri-geri konuşur…Hükümler ve ulema ile ilgili genellemeler yapar. En meşhur garip yaklaşımlarına

bir örnek olarak onun İmam Tirmizî‘yi kastederek söylediği, “Bu Ebû İsâ dakimdir?” sözünü gösterebiliriz.

Samimiyetinde şüphe yok, ama böyle biridir işte İbn Hazm. El-Muhallâ adlıeserindeHukmü’l-Eğânî ve’l-Mûsîkâ başlıklı bir bahis açmış. Konuyla ilgili(yasaklayıcı) hadislerin hepsini taz’if ettikten sonra diyor ki: “Allah’a yeminolsun ki eğer bu hadislerden bir tanesi bile sahih olsaydı onu alırdık.” Bu daonun ne kadar samimi olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla o böyle bir yeminettikten sonra artık İbn Hazm’ın müzik ve çalgıya cevaz verdiğini söylemekdoğru değildir. Çünkü daha sonra gelen âlimler müzik konusuyla ilgili delillerve burhanlar getirmişler. Buhârî’nin konuyla ilgili hadisinin on ikiyolla mevsûlolduğunu isbat etmişlerdir. Benim şahsî kanaatim, İbn Hazmkendisinden sonra gelen âlimlerin Buhârî rivayetinin muttasıl olduğunu isbatettiklerini gördükten sonra yeminin gereği olarak kabrinde bu görüşündendönmüştür. Dolayısıyla İbn Hazm’ın mezkûr görüşünü müziğin cevazına kılıfyapmak caiz değildir.

 

İbn Teymiye (rh. a)’i nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: İbn Teymiye konulara vukufiyet ve ilmîlik açısındanimamdır. Ancak bazı meseleleri kabul ve red konusunda aceleci davranmıştır.Ayrıca İbn Hazm gibi İbn Teymiye ve İbnu’l-Kayyim’in de bazı şaz görüşlerivardır. Zaten her âlimin az da olsa mutlaka aykırı görüşleri olmuştur. Ancakyanlış bizden kaynaklanır. Onlar ictihad etmiştir ve ecir almışlardır. Fakatbizim onlardan birine tâbi olurken ona ismet ya da kutsiyet atfetmemizyanlıştır. İbn Hazm, İbn Teymiye, İbnu’l-Kayyim, İbn Abdi’l-Hâdî, İbn Kesîr,İbn Hacer… Kim olursa olsun her insan yanılabilir. Ancak bizim bir âlimikutsayarak sâbitelerimiz/değişmezlerimizden taviz vermemizdir yanlış olan.

Sika vasfını haiz bir râvî, rivayetiyle ilgili bir yanılgıya düştüğünde onunrivayet ettiği bütün hadisleri reddetmiyoruz. Aynı şekilde İbn Teymiye de birkonuda yanlış yaptığında onun o görüşünü reddediyoruz; yoksa bütün görüşlerinireddediyor değiliz. Bir konuda isabet etmesi de onun bütün görüşlerinialacağımız anlamına gelmez.

İbn Teymiye’nin şaz görüşlerinden bazıları şöyledir: Ona göre üç talak tektalak sayılıyor. Hâlbuki cumhur-i ulemâya göre böyle değildir. Hatta bu husustaicma olduğu söylenir. İbn Teymiye bu hususa aykırı fetva verdiğinde onun bugörüşünü reddederiz. Bir, iki ya da üç âlimin görüşünü on binlerce âlimingörüşüne tercih etmem. Bunun böyle olması akıl ve ilim mantığı gereğidir.

Bu hususa bir başka açıdan temas edecek olursak… Bazen, “Ebu Hanife falankonuda şöyle demiştir” dediğimizde “o masum değildir” deniliyor. Evet tabii kimasum değildir. Ancak bu hususta Hanefî mezhebinden binlerce âlim onun bugörüşünü incelemiş, tartışmış ve sonunda onaylamıştır. Dolayısıyla bu görüşartık yalnızca Ebu Hanife’nin görüşü olmaktan çıkarak binlerce âlimin görüşü

haline gelmiştir. Aynı şekilde İmam Buhârî, Sahîh‘ine bir hadis dercedip onunsahih olduğunu söylediğinde, “İmam Buhârî masum değildir” deniliyor. Evet masumdeğildir fakat falan, falan ve falan muhaddis de onu desteklemiştir. Öyle kikitap, Buhârî’nin Sahîh‘i olmaktan çıkarak ümmetinSahîh‘ine dönüşmüş. Masumluk,yanlış yapmamak demektir. Masum olmamak ise insanın yanlışa düşme ihtimaliolmakla birlikte mutlaka yanlış yapmak ya da her konuda yanlışa düşmek anlamınagelmez.

 Osmanlı Hilafeti ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Osmanlı âlimlerinin bazı cüzî meselelerle ilgiliyaklaşımlarına dair bir şeyler söylenebilirse de genel olarak hakk ve hayırehli kimselerdir. Bizde meşhur bir hadiseyi de aktarayım ki kayıtlara geçsin…Hocamız Abdurrahman Zeynü’l-Âbidîn hoca (rh. a) –ki Arapça ve aklî ilimlerdehüccet bir kimseydi- anlatmıştı: Babası onları alarak Antakya’dan Haleb’egetirmiş… Göç etmişler. Hocamız Osmanlı devletiyle ilgili haberleri süreklitakip ediyormuş. Dedi ki: Fâris el-Hûrî Lübnanlı bir Hıristiyandır. Büyük birsiyasetçidir. Lübnan’da bir dönem başbakanlık yapmıştır. Bu şahıs ölümdöşeğindeyken etrafındakilere, “Ölüp gidiyorum ama içimde bir ukde var” demiş.Etrafındakiler, “O ukde nedir? Söyle giderelim” deyince şöyle demiş: “SultanAbdülhamid‘i karalama kampanyasını başlatanlardan biri de bendim. Onca çabayarağmen Sultan’la ilgili bir hakikatin üstü örtülemedi. O da şudur: SultanAbdulhamid, Filistin’i Yahudilere satmadı.”

 

İhvân Hareketine nasıl bakıyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Aynı şekilde onların da çok hayırlı hizmetleri oldu. Hertopluluk tâbilerinin sayısı çoğaldıkça mutlaka bir bozulma yaşıyor. Ancak buhareket doğuşu itibariyle selîmdir, sağlıklıdır. Hasan el-Benna malum âlim oğluâlim, sûfî oğlu sûfî, sâlih oğlu sâlih bir zattır. İslam’a büyük hizmetleriolmuştur. İnsanların eğitiminde çok önemli işler yapmıştır. Onun ilkmüntesipler tabakası istikamet ve takvalarıyla öne çıkmıştır. Ama ondan sonrahareket içinde bir takım savrulmalar yaşanmıştır.

Tebliğ cemaatini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Tebliğ cemaati Hindistan’da kurulmuş hayır üzere olan bircemaattir. Hesabını veremeyecekleri sorunları yok; çünkü onlar İslam’ın temelkonularıyla meşgul oluyorlar. Cüziyyâta girseler belki birtakım yanlışlarıolabilir. Sakin ve hoş üsluplarıyla büyük kalabalıkları İslam’a hizmet yolunakoyabiliyorlar.

 

Selefîleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Selefîlik, akide, fıkıh, ahlak ve hayat tarzı olarakselef-i sâlihini izlemek demektir. Bu ise, ıslah, adalet, muhabbet, hayır vb.

değerleri dillendiren tüm yaklaşımlar gibi Müslümanlara hoş gelen bir tutumdur.Bu yüzden de çok kimsenin yöneldiği bir çekim merkezi olmuştur. Ancak buradaşairin şu mısraları hatırlanmalı:

“Herkes Leyla’yla irtibat iddiasında olsa da

Leyla hiçbirini kabul etmiyor.

Gözyaşları yanaklara kadar inse de

Ağlayan ile ağlar gibi yapan belli oluyor.”

Dolayısıyla selefîlik iddiasında olan kimselerin sözlerinin ve davranışlarınınselef-i sâlihîne uyup uymadığına bakarız. Bu uygunluk nisbetinde selefeyaklaşılmış ya da onlardan uzaklaşılmış olur.

 

Ahbâş cemaatine nasıl bakıyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Habeşîler ya da Ahbâş, şaz ve sapkın görüşleri olan birgrup. Hocaları Abdullah el-Habeşî’yi çok iyi tanırım. Şam’dayken kendisinidefalarca ziyaret ettim. O da beni Halep’teki evimde ziyaret etti. Halep’te biray kaldı. O süre içinde de görüşüyorduk. Medine-i Münevvere’ye geldiğimdeAbdullah el-Habeşî hocadan hiç söz edilmiyordu. Bir talebesinin evinde ziyaretettim. Kendisi muhaddistir, Şâfiî fakihi ve usûlcüsüdür. İyi tanırım. Ancak bucemaat endişelerini, gayretlerini, mallarını ve vakitlerini Müslümanları bölmekiçin seferber etmiş durumdadır. Elbânî’nin yarıda bıraktığı Müslümanlarıbölme/parçalama işini Habeşîler devraldı. Meclislerinde genç kızlar ve gençerkekler bir arada oturuyor ve bunların fıkıh ve hadis meclisleri olduğunuiddia ediyorlar.

Doğru düşündükleri konularda bile aşırılıkları var. Te’vili benimsiyorlar,ancak şiddet, tekfir ve silahlanma ile beraber… Lübnan’da bazı mescidlerdesilahlı saldırılar gerçekleştirdiler.Allah Müslümanların kalplerini hayırüzerinde birleştirsin.

 

Cemalüddîn Afgânî hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cemalüddîn Afgânî

Muhammed Avvâme Hoca:

Afgânî, sapkınlığın ve dalâletin başıdır. Ben Allah’ın izniyle, karakter olarak övgüde ve medihde mübalağayı sevmem.Afgânî ve ekolü, Muhammed Abduh ve takipçileri dalâletin ve sapkınlığın öncüleridir.Cemâluddîn Esedâbâdî adında bir kitap var. Bu kitapta, mutlaka bilinmesi gereken bir hadise anlatılır. Afgânî’nin seferde-hazarda, gece-gündüz yanından ayırmadığı bir çantası vardır.Çantada çok özel belgeleri var. Bir defasında geceleyin Tahran’da bir arkadaşının yanında uyumaktayken Sultan Abdülhamid’den bir haber gelir. Sultan,Afgânî’yi çağırmaktadır… Afgâni apar-topar hazırlanır ve yola koyulur. Ancak çantasını arkadaşının evinde unutur. Adam çantayla ilgili olarak dostlarıyla istişarede bulunur. Sonunda tarihe bir hizmet olsun diye çantanın içindeki belgeleri çoğaltmaya ve Farsçaya çevirip incelemeye karar verirler. Cemâlüddîn Afgânî’nin 26 farklı imza kullandığı tesbit edilir. Ayrıca, evrakların arasındaAfgânî’nin Mason mahfiline sunduğu masonluğa katılma dilekçesi ve masonluğa kabul edildiğine dair belge de vardır. Kabul merasiminin yeri ve zamanı da belirtilmiştir.

Başka bir belge, Muhammed Abduh’un bir mektubudur. İngilizler, Muhammed Abduh’uMısır halkı nezdinde popülaritesini artırması için –İngilizler Mısır ahalisininkalbini kazanan bir Arap öncü yetiştirmek istiyordu- Lübnan’a sürdüklerindemektubu buradan yazmış. Diyor ki Muhammed Abduh: “Biz senin sağlamyolundayız. Dinin başını yine dinin kılıcından başka bir şeyle kesemezsin. Bizigörsen âbid, zâhid, rükû ve secdeden başını kaldırmayan kimselerzannedersin.” Çantada daha birçok belge vardır.

Riyad’da Dr. Fehd er-Rûmî, İmam Muhammed üniversitesinde yaptığı doktoratezinin konusu Menhecü’l-Medrese el-Akliyye el-Hadîse fi’t-Tefsîr (Modern Akılcı Ekolün Tefsir Yöntemi)…Çalışmanın başında bu akımın öncüleri olan Afgânî, Muhammed Abduh veReşîdRızâ‘nın biyografileri var. Benim az önce sözünü ettiğim belgeleri de orayakoymuş. Muhammed Abduh da bu çizgide olan bir kimsedir. İngilizler Mısır’daAbduh’u ciddî anlamda desteklemiş ve bir “din ıslahatçısı” olarak öneçıkarmışlardır. İslam dünyasını bütünüyle ifsad etmesi için Abduh’u Mısırmüftülüğü makamına atamışlardır. Çünkü Mısır Ezher’e ev sahipliği yaptığı içintüm İslam dünyasının ilim kıblesiydi. 

İngilizlere göre Muhammed Abduh’u aktör yaptıkları bu ifsad projesi Mısır’datutarsa İslam dünyasının diğer ülkelerinde de tutacaktı. Bu yüzden MuhammedAbduh aleyhine konuşanlara baskı uygulamışlardı. Ama tüm bunlara rağmen AllahTeâlâ hak yolunda malını ve canını feda eden kimseler gönderdi. Bunların enbaşta geleni Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (rh. a.)’dir. O, Mevkıfü’l-Akl isimli kitabında bu akımın maskesini düşürdü. Bu akımın gerçek yüzünü bilmekiçin Mustafa Sabri Efendi’nin bu kitabı mutlaka okunmalıdır.

 

Ahmed Şâkir’i nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: O, fazilet ve insaf ehli, sâlih bir âlim olmakla birliktebir takım yanlış görüşlere de sahiptir. Özellikle üç talakı bir boşama saymasıaykırılıklarına bir örnektir. Çünkü kendisi o zaman şeriat kadısı idi. Buyüzden de bu görüşün yayılmasına sebep oldu. Hocamız Abdulfettah Ebu Ğudde,Ahmed Şâkir’i över ve severdi. Ahmed Şâkir’in ilmî serüveni edebiyat ve fıkıhlabaşlamıştır. Bundan dolayı da kadı olarak tayin edilmiştir. Hadis ilmiyleiştigal etmesi ise geç dönemdedir ve esaslı bir başlangıç yapamamıştır.Hayatının sonuna doğru bu ilimde olgunlaşmıştır. el-Müsned‘in son bölümlerineyaptığı tahkikler öncekilere göre hayli iyidir. Müsned’in dışındaki -Elfiyyetü’s-Süyûtî ve el-Bâ‘isü’l-Hasîs tahkikleri gibi- bazı tahkik çalışmaları olgun değildir.

 

Tasavvufla aranız nasıl?

Muhammed Avvâme Hoca: Tasavvuf da diğerleri gibi bir ilimdir. Her tasavvuflailgilenene sûfî denmez. Özellikle son asırlarda bu sahaya na-ehil kimselerbulaştı. Ancak tasavvufun aslı ve menşei, İslam’ın ruhu olmasıdır. Bunu kimseinkâr edemez. Mesela İbn Teymiye (rh. a) büyük bir sûfîdir. El-Ubûdiyye kitabınabakın; orada İbn Teymiye’nin sûfî tarafını çok net olarak görürsünüz. Aynışekilde İbnu’l-Kayyim büyük bir sûfîdir. Medâricü’s-Sâlikîn adlı eserine bakarsanızbunu anlarsınız. Âlimlerimizin hepsi sûfîdir. Ancak tasavvuf üç kısımdır:

1- Şeyhle birlikte olmak, mürid-mürşid ilişkisi ve sülûk âdâbı

2- Ahlâkî tasavvuf, nefis tezkiyesi ve terbiyesi. İmam el-Gazzâlî‘nin el-İhyâ‘daki yöntemi veeş-Şa‘rânî‘nin bütün kitapları böyledir.

3- Üçüncü kısım tasavvufa “hakikat ve irfan ilmi” derler ki Muhyiddîn İbnArabî,Abdülkerîm el-Cîlî ve benzerleri bu hat üzerindedir. Bu tür tasavvuftaalınabilecek hususlar olduğu gibi reddedilebilecek taraflar da vardır. Bir veikinci kısım tasavvufu ise âlimlerimizden hiçbiri red yahut inkâr etmemiştir.İslam âlimlerinin hepsinin birinci ve ikinci kısım tasavvuf bağlamında sûfîolduğunu söylesem hilaf-ı hakikat ve mübalağa olmaz. Ben iddia ediyorum: Hiçkimse, bu hat üzerindeki tasavvufu reddeden bir tane bile âlim gösteremez.Ancak üçüncü kısım tasavvuf konusu biraz karmaşıktır.

 

Ezher ve hocalarında görülen ilmî seviye zayıflığını neye bağlıyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Yöneticiler ve devlet.

el-Ğumârîlerle ilgili görüşleriniz neler?

Muhammed Avvâme Hoca: Hülâsa olarak söylersem, ben kendilerini iyi tanırım.ÖzellikleAhmed el-Ğumârî ve Abdullah el-Ğumârî hocaları… İlmî seviyeleri çokiyidir. Sünnet üzerine ıttılaları çok geniştir. Hususen Abdullah el-Ğumârîhocanın sünnet, karşılaştırmalı fıkıh ve usûl sahalarındaki vukufiyeti çokgeniştir. İçlerinde şaz görüşleri olanı Ahmed el-Ğumârî ve Abdülaziz el-Ğumârî hocalardır. Her ikisinin de kalemi ve dili çok sivridir. Abdullah el-Ğumârî hoca ise dili ve kalemi temiz, vakur ve konusuna vâkıf bir hocadır.Ezher’de okumuştur. Usûl ilmindeki derin birikimi ona bu hasletlerikazandırmıştır.

Ğumârîlerdeki Şiilik temayülü açıktır. Mesela Abdülaziz el-Ğumârî’nin el-Bâhis anİleli’t-Ta‘ni fi’l-Hâris adında bir risalesi vardır. Hâris dediği muhaddislerin el-Hârisü’l-a‘var (şaşı Haris) dediği zattır. Hz. Ali Efendimiz’den rivayetleri vardır.Âlimlerimiz onu zayıf bulmuştur; fakat Abdülaziz el-Ğumârî onun sika ve kavîbir râvî olduğunu isbatlamak adına bu risaleyi kaleme almıştır. Ayrıca İmam el-Buhârî’nin Sahîh‘i hakkında birtakım sözleri vardır. Gençlik döneminde yazdığıkitaplarında biraz çekingen davranırmış… Bu yüzden, kardeşi Ahmed el-Ğumârîmezkûr risalesini okumuş ve birtakım talikler yazmış. Abdülaziz el-Ğumârîçekingen davrandığında Ahmed el-Ğumârî, “korkma devam et” dermiş. Ahmed el-Ğumârî’nin en son risalesi el-Muğîr‘in sonunda meşhur bir sözü var. Diyor ki: “es-Sahîhayn‘ın bazı hadislerinin uydurma olduğuna hükmetmekten çekinme!!”

 

Sekkâf’ı nasıl buluyorsunuz?

Muhammed Avvâme Hoca: Es-Sekkâf ilim talebesi olamadı. Tenâkuzâtü’l-Elbânî (Elbânî’ninÇelişkileri) adlı kitabıyla bazı ilim talebelerinin gönlünü fethetti. Bu talebeler,Elbânî’ye reddiye yazmanın din olduğunu sanıyorlar. Sekkâf, Ğumârîlerden

etkilendi. Kelam cüretini onlardan aldı… Özellikle Ahmed el-Ğumârî’nin şazgörüşlerinden çok yararlandı. Sonunda da yoldan saparak çağdaş bid‘atlerinhepsine bulaştı.

Sizinle ilgili tenkitlere nasıl bakıyorsunuz? Mesela İbn Hacer’in Takrîbu’t-Tehzîb kitabına yaptığınız tahkik çalışmasını eleştirenler oldu…

Muhammed Avvâme Hoca: İçlerinde insaf ve adaletle eleştirenlerin başımızüstünde yeri var. Art niyetli tenkitçiye ise saygı duyulmaz. Ancak bir sorusormak istiyorum: Biz et-Takrîb‘i basmadan önce Abdülvehhâb Abdüllatîf hoca (rh.a)’in yaptığı baskı vardı ve bu çalışma on binlerce bastı. Bu baskıda birçokhata vardı. El-Âsıme baskısı çıktığında oğlum Muhyiddin’e, “Abdülvehhâbhocanın et-Takrîb nüshasını al ve benim müellif nüshasıyla karşılaştırdığım veüzerine kalemle yazdığım tashihatı say” dedim. Sadece birinci ciltte bin ikiyüz otuz beş matbaa hatası vardı. İkinci ciltte de bu kadar yanlış olduğunuvarsayalım –gerçi ben daha fazla olduğunu düşünüyorum- toplam iki bin beş yüzya da daha fazla yanlış… Abdülvehhâb hocanın baskısı niçin bir kere biletenkide tâbi tutulmadı da benim yaptığım baskı bu kadar tenkit aldı? Hâlbukiyapılan tenkitlerin hepsini doğru saysak bile benim yaptığım baskıda toplam yüzyanlış var. Bu insaf mıdır, ahlâk mıdır? Üstelik bu yanlışlar 1406 hicrîsenesinde yapılan ilk baskı için sözkonusu. Sonraki baskılarda onlar tashihedildi. Ama buna rağmen çalışmanın ilk baskısı esas alınarak kusur aranmayadevam edildi.

Ama ben bunun sebebini biliyorum. Abdülvehhab hocanın yanlışlarını görmezdengelip bütün tenkitleri benim çalışmam üzerine yoğunlaştırmalarının sebebinibiliyorum. Çünkü ben orada yaklaşık bir sayfalık bir metinle İmam Ebu Hanîfe(r.a)’ı müdafaa ettim. YaniMuhammed Avvâme’nin tek suçu: Ebu Hanife’yi müdafaaetmektir.

“Gammaz muhbirler, onu sevdiğim için beni gammazlıyorlar” (şiir)

Allah indinde nasılsa karşılaşılacak.

Hocalara, muhakkiklere ve ilim talebelerine kısaca ne tavsiye edersiniz?

Muhammed Avvâme Hoca: Kısa ve öz tavsiyem şudur: Şüphesiz bu ilim dindir;öyleyse dininizi kimlerden aldığınıza dikkat edin. Bu ilim sadakatle taşımanızgereken bir emanettir. Öyleyse ey insanlar emanete sadakatle sahip çıkın.Bid‘atçi akımlar bizi yiyip bitirmeden önce bu emanete sadakat göstermekboynumuzun borcudur. Bid’atçi cereyanlar saflarımızı dağıtmadan toparlanmalı vehayatımızı, çevremizi ve yaşadığımız gerçeği idrak etmeliyiz.

Mesela Ahmed eş-Şınkîtî hoca ilim hususunda kılı kırk yaran biridir. Ancak o,üç yüz sene öncesinde yaşamakta… Yani üç yüz sene önceki hocaların muasırı…Bugünü bilen ve bugüne hitab eden bir hoca değil. Bu hocamızdan bir yere kadaristifade edebiliriz. Ancak muasır âlimlerimiz kendi çağlarının insanlarıolmalıdır. Etraflarında olan biten hadiseleri bilmelidirler. İlim sorumluluğunulayık-ı vechile yerine getirmek gerek.

İlim talebelerine nasihatim şudur: Talebe ve kitap, savaş meydanındaki asker vesilahı gibidir. İlim talebeleri de muharebe meydanında İslam düşmanlarıyla vecehaletle savaşmaktadır. Savaş meydanında silahını bırakan askerin hükmü nedir?Savaş suçu işlemiş olur; askerî mahkeme kurulur ve idamına hükmedilir. Aynışekilde ilim talebesi de kitabı elinden bıraktığında savaş suçu işlemiş olur…Kitap, talebenin gece gündüz yanından hiç ayırmadığı dostudur. Ancak ilmihocadan almak gereklidir. Yoksa kitap tek başına yetmez… Mutlaka bir hocanınönünde diz kırmak gerekir. Âlimlerle beraber olmak, onların sohbetlerinde olmakve meclislerinde bulunmak icab eder.

İlim yolculuğuna devam etmeli ve ilmî takva edinmeliyiz. İlim tahsil ederkensahih ve selim bir yol tutmalıyız. Kendime ve ilim talebesi kardeşlerimesöyleyeceklerim kısaca bunlardır. Allah Teâlâ yardımcımız olsun… O, bize yeter.

Allahım, Efendimiz Hz. Muhammed’e, onun Ehl-i Beytine ve bütün Sahabesine salâtu selam eyle! Allah’tan faydalı ilim, helal rızık ve makbul amel istiyoruz.Bütün övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.

Kaynak : RIHLE Dergisi, FIKIH ve HAYAT konulu sayısı.